İSLAMda İLİm ve KADIN

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

İSLAMda İLİm ve KADIN

Mesaj gönderen Gul »

Resim

İSLAMda İLİm ve KADIN

Resim

İslam DİNi ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,
Kadınlara ve eğitimine büyük önem vermiştir. Kadınlar mescide geliyor, hadisleri dinliyordu. Umumi toplantılara katılır ve bayram namazlarında da hazır bulunurlardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bayram hutbesini erkeklerin saflarında buyurduktan sonra, kadınların saflarına geçer, onlara da buyururdu.
İlim öğrenmek sadece erkeklere değil kadınlara da farzdır ve ilim öğrenmeleri gerekir.
ALLAHu zü’l Celâl ilim öğrenmekle ilgili Âyet-i Kerimde şöyle buyuruyor:


أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاء اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
Resim---"Em men huve kânitun ânâel leyli sâciden ve kâimen yahzerul âhırete ve yercû rahmete rabbih (rabbihî), kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn (ya’lemûne), innemâ yetezekkeru ulû’l- elbâb (elbâbi).: Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp düşünürler."
(Zümer 39/9)

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا
Resim---“Fe teâlallâhul meliku’l- hak (hakku), ve lâ ta’cel bi’l- kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî ılmâ (ılmen).: Hak olan, biricik hükümdar olan Allah yücedir. Onun vahyi sana gelip tamamlanmadan evvel, Kur'an'ı (okumada) acele etme ve de ki: "Rabbim, ilmimi arttır."
(TâHâ 20/114)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İlim öğrenmek kadın erkek bütün Müslümanlara farz-ı ayn’dır”

(İbn Mâce, Mukaddime,17)

Resim---Hz. Aişe radiyallahu anha’dan: “Şu Ensar kadınları ne iyi kadınlardır. Utangaçlıkları (hayâları) soru sorarak dinlerini öğrenmelerine mâni’ olmamıştır” buyurmuştur.
(Buharî, İlim, 50; Ahmed b. Hanbel, Müsned VI / 148.)

Resim---Ensar’dan bir kadın kız kardeşiyle birlikte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin huzuruna girip: “Kız kardeşim size bir şeyler sormak istiyor, fakat utanıyor” deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Soracağın şeyleri sor, çünkü ilim öğrenmek farzdır” buyurdu.
(İbn Esir, Üstül-Ğabe.VIII./381.)

Hadis-i şeriflerde müslüman kadınların Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin evine gittiklerini, onunla sohbet edip ihtiyaç duydukları konularda ve özel halleri ile ilgili hususlarda bilgi aldıklarını öğrenmekteyiz. (Buharî, İlim.32.)

Kadın sahabeler her zaman mescide hazır bulunmadıkları için bir sahabe kadın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize gelerek: “Yâ Rasûlullah! Erkekler her gün geliyor, sizin sözünüzü dinliyorlar. Bizim için de bir gün tahsis etseniz. Biz de o gün gelsek, ALLAH’ın (celle celâlihu) sana öğrettiklerini bize öğretseniz” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de o kadınlara haftada bir gün ve yer tahsis ederek orada toplanmalarını söyledi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz belirlenen o günde onların Terbiye-eğitim ve Tâlim-öğretimleriyle meşgul oldu, kadınlara İslam’ı anlattı”. (Buharî, İlim. 36.)

İslam Dünyasında kadınların özellikle Hadis ilmine yöneldiği görülmektedir. Hadis İmamı Tâceddin es-Subkî’nin hadis dinleyip öğrendiği üstatlar arasında on dokuz kadının adı geçmektedir. Hadis İmamı Suyutî otuz üç, Hadis İmamı İbn Hâcer el-Askalani elli üç, Hadis İmamı İbn Asakir seksen kadından hadis öğrenmiştir.
(İslam Ansiklopedisi, 24. 92. Kadın Maddesi.)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem devrinde kadın sahabîler ilme büyük katkıda bulunmuşlardır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kızı Hz. Fatıma aleyhasselâm duygulu bir şâir olduğu gibi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin bazı hadislerini de rivâyet etmiştir.

(İbn Sa’d, Tabakat. VIII,19,30.)

Hadis rivâyet eden kadın sahabilerin saysı çoktur. Bunlardan bazıları şunlardır:
Ümmü Habibe binti Ebu Süfyan, Ümmü Abd, Esmâ binti Ebu Bekr, Zeyneb binti Cahş, Meymûne binti Hâris, Fâtıma binti Kays, Dürre binti Ebı Leheb, Ümmü Haram binti Milhan. Bu son sahabi hanım Kıbrıs'ta vefat etmiş olup. Larnaka civârında medfundur. Kıbrıs müslümanlarınca türbesi bir ziyâret yeridir.

(M. Tayyib Okiç, İslâmiyet'te Kadın Öğretimi, Ankara 1979, s. 22, 23.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLAMda İLİm ve KADIN

Mesaj gönderen Gul »

Görüldüğü gibi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem döneminde kadınların Mescid-i Nebevî’ de aktif bir dini hayatından bahsedilmektedir. Sahabe kadınların gerek günlük namazlara, gerekse Cuma ve bayram namazlarına katıldıkları bilinmektedir. Peygamber Efendimizin bu iştiraki teşvik ettiği, hatta mâzeretleri sebebiyle namaz kılamayacak durumda olanların bile bayram namazlarında cemaatin gerisinde durup tekbirlere katılmalarını istediği kaydedilmektedir.
(Buharî, İdeyn, 15; Müslim, selatü’l-ideyn,1. ( İslam Ansiklopedisi. Kadın maddesi.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah’ın kadın kullarının Allah’ın mescidlerine gelmelerine engel olmayın” buyurmuştur.
(Müslim, Salât,136.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin zamanında ve Onun mescidinde, kendisi ile birlikte çocuklu kadınların da cemaate iştirak ettiğini ve namaz kıldırırken ağlayan çocuk sesini duyunca, çocuk ile anne bir an önce kavuşsun diye namazı kısa tuttuğunu öğreniyoruz.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bâzen kıratı uzatma niyetiyle namaza başlıyorum da bir çocuğun ağlayışını duyunca annesinin onun ağlamasıyla ne çok tedirgin olduğunu bildiğimden namazımı kısa tutuyorum.”
(Buharî, Ezân,65.)

Kadınlar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin arkasında, onun imamlığında namaz kılmayı çok severlerdi. Hatta Peygamberimiz, kadınların mescide gitmelerinin engellenmemesini istemiştir. (Buharî, Nikah.116. A.b. Hanbel, İ. Ahmed, Müsned ll.76.)

Ayrıca kadınların Mescide rahatlıkla girip çıkmalarını sağlamak için onlara özel bir kapı, Nisâ kapısı açtırmıştır. Gece namazlarına bile kadınlar rahatlıkla Câmiye cemaatle namaz kılmaya giderlerdi. (Buharî, Ezân. 163.)

Hatta Atika isimli bir kadın Zübeyr b. Avvam ile evlenirken, müstakbel eşine, kendisinin Câmiye gitmesine engel olmaması şartını koşmuştur. O da bunu kabul etmiştir.
(İbn Sa’d, Tabakat. VIII. 267.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin cenâze namazını kılanlar arasında kadınların da bulunduğunu biliyoruz. 1717
(İbn Hişam,IV. 314. Da’d. II.289-290.)

Kimse onlara siz cenâze namazı kılamazsınız dememiştir. Bu bize o dönemde kadınların cenâze namazlarına iştirak edebildiklerini göstermektedir.
İslam Dini kadın erkek ilişkilerine sınır koymakla birlikte, kadınların ilim öğrenmek, alış veriş yapmak, düğün ve ibâdet gibi meşru sebeplerle evlerinden dışarı çıkmasına izin vermiştir. Ancak tesettüre riâyet yapmaları şartını getirmiştir.

(Buharî, Nikah. 115; Cuma. 13; Müslim, Salat, 136.)

Ancak Câmiyi süs ve ziynetlerini gösterme yeri olarak kullanmamalıdırlar.
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ey insanlar! Kadınlarınızı ziynetlerini takarak mescide gösteriş yapmaktan men edin”. buyurmuştur.
(İbn Mâce, Fiten, 19)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin vefatından hemen sonra kadınların namazlarını Câmide kılma uygulamasından rahatsızlık duyulmağa başlandığı anlaşılmaktadır. Bunda, bazı kadınların dikkat çekecek şekilde süslenerek mescide devâm etmelerinin rolü büyüktür.
(İslam Ansiklopedisi. 24/ 87.)

Resim---Ebu Hüreyre (ra) ya bir kadın geldi. Kokusu etrafa yayılıyordu. Ebu Hüreyre (ra) Kadına: “ Nereye gidiyorsun? Ey Allah’ın kulu!” diye sordu. Kadın: “Mescide gidiyorum” diye cevâp verdi.
Ebu Hüreyre (ra): “Koku süründün mü?” deyince,
Kadın: “ Evet” deyince. Bunun üzerine,
Ebu Hüreyre: “Öyle ise geri dön ve yıkan. Çünkü ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in:
“Kokusu etrafa yayılarak mescide giden kadının dönüp gusletmedikçe Allah hiçbir namazını kabul etmez” buyurduğunu duydum” dedi.

(Et.Terğib vet Terhib.4 / 279. İbn Hüzeyme.)

Yine Ebu Hüreyre (ra) den,
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in: “ Her hangi bir kadın güzel koku kullanırsa bizimle beraber yatsı namazında bulunmasın” buyurduğunu rivâyet etti.
(Et.Terğib vet Terhib.4 / 280. Ebu Davûd ve Nesaî ‘den.)

Resim---Hz. Aişe (radiyallahu anha) dan, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem mescidde otururken Müzeyne kabilesinden bir kadın süslü ve güzel elbiseler içerisinde mescide girdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ey İnsanlar! Kadınlarınızı süslü elbiseler giyinmekten ve mescidde gururlu bir şekilde hareket etmekten sakındırın. Çünkü İsrâiloğulları, kadınları süslü elbiseler giyininceye ve kendilerini de mescidde kibirli ve gururlu hareket edinceye kadar lânetlenmediler” buyurdu.
(Et.Terğib vet Terhib.4 / 280. İbn Mâce’ den.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLAMda İLİm ve KADIN

Mesaj gönderen Gul »

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, kadınların mescide, süslenerek, süslü elbiseler giyerek ve koku sürünerek gitmemelerini istiyor, yoksa “mescide ve cemaata gitmeyin!” diye bir emri yoktur.

Hz. Ömer (radiyallahu anhu) in, hilafeti döneminde Ramazan aylarında mescide kadınlar için bir yer ayırdığı ve Süleyman b. Ebu Hasme’yi sadece kadınlara namaz kıldırmak için görevlendirdiğini öğreniyoruz. Ancak bu uygulama Hz. Osman (radiyallahu anhu) zamanında kaldırılmış, kadınlar önceden olduğu gibi tek bir imamın arkasında erkeklerle birlikte namaz kılmaya devâm etmiştir.

(İbn Sa’d, V. 17. İslam Ansiklopedisi.)

Kadın İslamda, bir hak süjesi değil hakkın tarafıdır:

وَلاَ تَتَمَنَّوْاْ مَا فَضَّلَ اللّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبُواْ وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبْنَ وَاسْأَلُواْ اللّهَ مِن فَضْلِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d (ba’dın). Lir ricâli nasîbun mimmâktesebû ve li’n- nisâi nasîbun mimmâktesebn (mimmektesebne. Ves’elûllâhe min fadlihî. İnnallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).: Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.”
(Nisâ 4/32)

Her iki cinsin sadece manevî kazanımları değil, maddî kazanımlarını da vurgulamaktadır. Hukukî işlemleri yapma hususunda kadın esas itibariyle erkeklerle aynı konumdadır. Tam ehliyetli olmak şartıyla kadınlar bağış ve vakıf gibi işlemleri serbestçe yapabilirler.

Ebu Said el-Hudri, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in insanları sadaka vermeye teşvik eden hadisini rivâyet ettikten sonra: “En çok sadaka verenler kadınlar olurdu” demektedir.
(Müslim, Selatü’l-İdeyn, 9.)

Hz. Ömer (ra), kadınların devâm ettiği Medine Bazarına Şifâ bint Abdullah’ı denetim görevlisi olarak tayin etmiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kadınları çok sever ve onlara büyük değer verirdi.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hanımlarından birisine: “Aişe hakkında söylenip de beni üzme” buyurmuştur.
(Buharî, Hibe,8¸Müslim, Fezâilu’s-Sahabe,82-83.)

Resim---Hz. Fatıma anamız hakkında da şöyle buyurmuştur: “Fatıma benim bir parçamdır. Onu üzen şey beni de üzmüş olur. Onu gazablandıran beni de gazablandırmış olur”. buyurmuştur.
(Buharî, Fezâil’u ashabi’n Nebi 12, 19,29. Müslim, F. Sahabe, 93-96.)

Kadınların savaşlarda aktif rol üstlendikleri, yaralıların tedâvisi, su ve yiyecek verilmesi gibi hizmetlerde bulundukları görülmektedir. Uhud ve Huneyn savaşlarına katılan Ümmü Süleym ve Ümmü Haram, Uhud’a katılan Ümmü Salit, Hayber Gazvesine iştirak eden Ümmü Sinan el-Eselmiyye ve birçok gazveye katılan Rubeyyi binti Muavviz bunlardandır.
(İslam Ansiklopedisi, 24.92. Kadın maddesi.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLAMda İLİm ve KADIN

Mesaj gönderen Gul »

Kocası tarafından evlilik ilişkisine fiilen son verilen Havle binti Sa’lebe‘nin durumu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize kadar götürmesi ve düzeltilmesi konusunda ısrar etmesi üzerine:
Mücadele 58/ 1-4 âyetlerinin inmesine sebeb olmuştur.:


قَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّتِي تُجَادِلُكَ فِي زَوْجِهَا وَتَشْتَكِي إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ
Resim---“Kad semiallâhu kavlelletî tucâdiluke fî zevcihâ ve teştekî ilallâhi vallâhu yesmeu tehâvurekumâ, innellâhe semî’un basîr (basîrun).: Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyet edenin (kadının) sözünü işitmişti. Ve Allah, sizin konuşmalarınızı işitir. Muhakkak ki Allah; en iyi işitendir, en iyi görendir.”
(Mücadele 58/1)

الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنكُم مِّن نِّسَائِهِم مَّا هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ إِنْ أُمَّهَاتُهُمْ إِلَّا اللَّائِي وَلَدْنَهُمْ وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنكَرًا مِّنَ الْقَوْلِ وَزُورًا وَإِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
Resim---“Ellezîne yuzâhirûne minkum min nisâihim mâ hunne ummehâtihim, in ummehâtuhum illellâî velednehum, ve innehum le yekûlûne munkeren mine’l- kavli ve zûrâ (zûren), ve innellâhe le afuvvun gafur (gafûrun).: İçinizden (sizden) kadınlarına sırt çevirenler (arkalarını dönenler) ki, onlar (eşleri) kendilerinin anneleri değildir. Onların anneleri, sadece onları doğuranlardır. Ve muhakkak ki onlar, gerçekten inkâr edici (çirkin) ve günaha sokan (ağır) bir söz söylüyorlar. Muhakkak ki Allah; mutlaka affeden ve mağfiret edendir.”
(Mücadele 58/2)

وَالَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِن نِّسَائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مِّن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا ذَلِكُمْ تُوعَظُونَ بِهِ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Resim---“Vellezîne yuzâhirûne min nisâihim summe yeûdûne li mâ kâlû fe tahrîru rekabetin min kabli en yetemâssâ, zâlikum tûazûne bih (bihî), vallâhu bi mâ ta’melûne habîr (habîrun).: Onlar ki, kadınlarına sırt çevirip, sonra söyledikleri şeyden geri dönerler. O taktirde temas etmeden önce bir köleyi azad etsin (serbest bıraksın). İşte size bu vaazediliyor (yapmanız gerekenler öğüt veriliyor). Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır.”
(Mücadele 58/3)

فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا فَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ذَلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---“Fe men lem yecid fe siyâmu şehreyni mutetâbiayni min kabli en yetemâssâ, fe men lem yestetı’ fe ıt’amu sittîne miskînâ (miskînen), zâlike li tû’minû billâhi ve resûlih (resûlihî), ve tilke hudûdullâh (hudûdullâhi), ve lil kâfirîne azâbun elîm (elîmun).: Artık kim (azad edecek köle veya cariye) bulamazsa, o taktirde (eşlerine) temas etmeden önce iki ay devamlı (ardarda) oruç tutsun. Fakat kimin (oruca) gücü yetmezse, o zaman altmış miskini (çalışmaktan aciz, yaşlı kimseyi) doyursun. İşte bu, Allah’a ve O’nun Resûl’üne îmân ettiğiniz içindir. Ve bu, Allah’ın hudududur ve kâfirler için elîm azap vardır.”
(Mücadele 58/4)

Halife Hz. Ömer (ra) bir gün hutbede “Kadınlara ödenen mehre bir üst sınır getirilmesi” teşebbüsünde bulununca, mescidde bulunan bir kadının “ Allah kadınlara verilen mehrin yüklerle olsa bile geri alınmayacağını beyân ederken (Nisâ 4/ 20) siz nasıl buna sınır getirirsiniz” diye itiraz etmiştir.:

وَإِنْ أَرَدتُّمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَّكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنطَارًا فَلاَ تَأْخُذُواْ مِنْهُ شَيْئًا أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً
Resim---Ve in eradtumustibdâle zevcin mekâne zevcin, ve âteytum ihdâhunne kıntâren fe lâ te’huzû minhu şey’â(şey’en). E te’huzûnehu buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).: Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiç bir şey almayın. Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız?”
(Nisâ 4/20)

Özellikle bir fikıh ve hadis âlimi olan Hz. Aişe'nin (ö. 58/677) bu konuda sayısız hizmetleri olmuştur. O, yalnız kadınların değil, sahâbe büyüklerinin bile bir çok meselede başvurdukları kimse idi. Hz. Aişe (ra), verdiği hüküm ve fetvalar bir cilde ulaşan yedi sahabe müctehidinden (Fukaha-i seb'a) birisidir.
(İbn Kayyim, İ'lâm, I, 14 vd.)

Urve b. Zübeyr (ö. 94/712): "Fıkıh ilmini Hz. Aişe'den daha iyi bilen kimse görmedim" der.
(el-Mekkî, Fethu'l Mübîn, s. 157).

Ebû Mûsa el-Eş'ârî'de (ö. 44/664) şöyle demiştir: "Muhammed'in ashabının bize sorduğu herhangi bir hadisin içinden çıkamadığımızda onu Hz. Aişe'ye sorardık ve onun yanında sorulan hadise ait muhakkak bir şeyler bulurduk".

İbn Hazm (ö. 456/1064) sahabe devrinde yetişen hanım fakih ve hukukçular olarak şu isimleri zikretmektedir: Ümmü Seleme, Ümmü Habîbe, Hafsa binti Ömer, Hz. Fâtıma, Fâtıma binti Kays, Esma binti Ebî Bekr, Havlâ binti Tüveyt, Ümmü Şerîk, Sehle binti Süheyl, Ümmü Eymen, Âtike binti Zeyd, Ümmü'd-Derdâ, Zeyneb binti Ümmü Seleme ve Ümmü Yûsuf

(İbn Hazm, Cevâmiu's-Sıre, s. 319, 323).

İslâm tarihinde çeşitli alanlarda büyük hizmet ve yararlılıklar göstermiş müslüman kadınların sayısı az değildir. Tefsir, Hadis Fıkıh, Tasavvuf, Şiir, Hüsnühat, güzel sanatlar, çeşitli hayır işleri vb. İslâm kadınının ilgi alanları olmuştur.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLAMda İLİm ve KADIN

Mesaj gönderen Gul »

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kadınlar hakkında şu müjdeyi vermektedir.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kadın beş vakit namazını kılar, yılda bir ay orucunu tutar, ırzını korur ve kocasına itaat ederse cennet kapıları ona açıktır" buyurmuştur.

(Buhârî, Miskat, II, 202.)

Hz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kızı Hz. Fatıma ziyaretine geldiği zaman, yerinden kalkar, onu karşılar, elinden tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu. Hz. Fatıma da babası ziyaretine geldiği zaman yerinden kalkar, mübârek elinden tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu.

(Ebu Davûd, Edeb, 155. Tirmizî, Menâkıb,61.)

Hz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, eşlerinin davranış ve isteklerine karşı daima anlayışlı ve saygılı olmuştur.
Bir gün Hz. Aişe (rad.a), bir bayram münasebetiyle, dışarıda çalıp oynayan grubu seyretmek istemiş, çenesini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin omzuna koyarak uzun zaman seyretmiştir. Yine bir keresinde Hz. Aişe (radiyallahu anha) ile koşu yapmış, yarışı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz kazanmıştı.

(Ahmed b. Hanbel. İ. Ahmed, Müsned5.35-36.)

İslamiyet’ten önce Araplarda, evli kadın, kocasının malı sayılırdı. Öyle ki, kocası ölünce, değil ona varis olmak, kocasının diğer eşyası ile birlikte, mirasçılara mal olarak intikal ederdi. İslamiyet kadını ölen kocasına varis kılmıştır. Dinimizde kadın, eş olarak da (Nisâ 4/12), evlat olarak da (Nisâ 4/11) ana olarak da (Nisâ 4/11) ve kardeş olarak da (Nisâ 4/ 12, 176) varistir, miras hakkına sahibdir..

Dinimizde kadın, eş olarak varistir, miras hakkına sahibdir;


وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء فِي الثُّلُثِ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ
Resim---“Ve lekum nısfu mâ terake ezvâcukum in lem yekun lehunne veled (veledun), fe in kâne lehunne veledun fe lekumu’r- rubuu mimmâ terakne min ba’di vasıyyetin yûsîne bihâ ev deyn (deynin). Ve lehunne’r- rubuu mimmâ teraktum in lem yekun lekum veled (veledun), fe in kâne lekum veledun fe lehunne’s- sumunu mimmâ teraktum min ba’di vasıyyetin tûsûne bihâ ev deyn (deynin). Ve in kâne raculun yûrasu kelâleten ev imraetun ve lehû ahun ev uhtun fe li kulli vâhidin min humâ’s- sudus (sudusu), fe in kânû eksera min zâlike fe hum şurakâu fî’s- sulusi min ba’di vasiyyetin yûsâ bihâ ev deynin gayra mudârr (mudârrin), vasıyyeten minallâh (minallâhi). Vallâhu alîmun halîm (halîmun).: Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.”
(Nisâ 4/12)

Dinimizde kadın, ana ve evlâd olarak varistir, miras hakkına sahibdir;

يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا
Resim---“Yûsîkumullâhu fî evlâdikum li’z- zekeri mislu hazzı’l- unseyeyn (unseyeyni), fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe lehunne sulusâ mâ terak (terake), ve in kânet vâhideten fe lehân nısf (nısfu). Ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâ’s- sudusu mimmâ terake in kâne lehu veled (veledun), fe in lem yekun lehu veledun ve varisehû ebevâhu fe li ummihi’s- sulus (sulusu), fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihi’s- sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ ev deyn (deynin). Âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’â (nef’en), farîdaten minallâh (minallâhi). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ (hakîmen).: Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.”
(Nisâ 4/11)

Dinimizde kadın, kardeş olarak da varistir, miras hakkına sahibdir;

وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء فِي الثُّلُثِ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ
Resim---“Ve lekum nısfu mâ terake ezvâcukum in lem yekun lehunne veled (veledun), fe in kâne lehunne veledun fe lekumu’r- rubuu mimmâ terakne min ba’di vasıyyetin yûsîne bihâ ev deyn (deynin). Ve lehunne’r- rubuu mimmâ teraktum in lem yekun lekum veled (veledun), fe in kâne lekum veledun fe lehunne’s- sumunu mimmâ teraktum min ba’di vasıyyetin tûsûne bihâ ev deyn (deynin). Ve in kâne raculun yûrasu kelâleten ev imraetun ve lehû ahun ev uhtun fe li kulli vâhidin min humâ’s- sudus (sudusu), fe in kânû eksera min zâlike fe hum şurakâu fî’s- sulusi min ba’di vasiyyetin yûsâ bihâ ev deynin gayra mudârr (mudârrin), vasıyyeten minallâh (minallâhi). Vallâhu alîmun halîm (halîmun).: Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.”
(Nisâ 4/12)

يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلاَلَةِ إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ وَهُوَ يَرِثُهَآ إِن لَّمْ يَكُن لَّهَا وَلَدٌ فَإِن كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ وَإِن كَانُواْ إِخْوَةً رِّجَالاً وَنِسَاء فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ أَن تَضِلُّواْ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“Yesteftûneke. Kulillâhu yuftîkum fî’l- kelâleh (kelâleti). İnimruun heleke leyse lehû veled (veledun), ve lehû uhtun fe lehâ nısfu mâ terak (terake), ve huve yerisuhâ in lem yekun lehâ veled (veledun). Fe in kânetesneteyni fe lehumâ’s- sulusâni mimmâ terak (terake). Ve in kânû ıhveten ricâlen ve nisâen fe li’z- zekeri mislu hazzı’l- unseyeyn (unseyeyni). Yubeyyinullâhu lekum en tadıllû vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun).: Senden fetva isterler. De ki: "Allah, 'çocuksuz ve babasız olanın (kelale'nin)' mirasına ilişkin hükmü açıklar. Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. Ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır. Allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- açıklar. Allah, her şeyi bilendir.”
(Nisâ 4/176)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Saliha kadını, dünyanın en değerli nimeti ve varlığı saymıştır.
(Müslim, Rada’.17/ 64)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, namazlarının sonunda şöyle dua ederdi:
Resim---ٍةَاعَ سِّلُى كِ ف ِ لْهَأَ وَكَا لًصِلُْ م ِ نْلَعْ، اجٍءْىَ شِّلُ كَّبَرَا وَنَّبَ! رَّمُهّٰللَ«...ا »...ِامَرْكِْالَ وِلَلَجْا الَا ذَ ، يِةَرِخْ الَا وَيْنُّى الدِف “…Allah’ım! Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi! Beni ve ailemi dünya ve âhirette her an sana ihlâsla bağlı kıl. Ey yücelik ve ikram sahibi!...”

(Ebû Dâvûd, Vitir, 25)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in her namazın sonunda ve her zaman çokça yaptığı şu meşhur MuhaMMedî, Kur'ÂN-ı Kerîmce Duâyı hatırlayalım:

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء
Resim---“Rabbic’alnî mukîmes salâti ve min zurriyyetî rabbenâ ve tekabbe’l- duâi.: Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!”
(İbrahîm 14/40)

رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
Resim---“Rabbenâgfirlî ve li vâlideyye ve li’l- mu’minîne yevme yekûmu’l- hisâb (hisâbu).: "Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne babamı ve mü'minleri bağışla!"
(İbrahîm 14/41)

El hamdu lillâhi rabbil- âlemin..

Resim

7. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Abdullah İbni Mesud (radiyallahu anhu)nun getirdiği salâvât


Resim

TÜRKÇESİ: Allahümmec'al salavâteke ve rahmeteke ve berekâtike alâ seyyidil mürselîn Resim Ve imâmil müttakîn Resim Ve hâteminnebîyyîne Muhammedin Resim Abdike ve Resûlike imâmil hayri ve kâidil hayri ve Resûlirrahmeti Resim Allâhümmeb'ashul makamel Mahmudellezi yâgbituhu bihil evvelûne vel âhirun. Yâ Rabbel âlemîn.

MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Resûllerin Efendisine, muttakilerin (takvâ ehli) İmâmına, peygamberlerin sonuncusuna, Efendimiz, Kulun, Resûlün Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, hayırların İmâmına, hayırların Önderine (liderine, başkomutanına), Rahmet Peygamberine, salâvât kıl (getir), bereketini ve rahmetini ihsân eyle! (merhamet et!) ALLAH'ım! Yâ Rabbe'l-âlemîn! Onu geçmiş ve gelecek nesillerin gıpta edeceği Makam-ı Mahmud'a gönder!"
Resim
Cevapla

“İslamda Kadın” sayfasına dön