İSLAMda Kadın

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

İSLAMda Kadın

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Hz. Peygamber aleyhi's-selâm Döneminde Kadın ve Câmi

Dr. Muhammet Ali Asar

İslam dini Allah’ın erkek ve kadın kulları arasında insan olmak bakımından hiçbir ayrım yapmamıştır. Kur’ân’a göre kadın ve erkek aynı özden yaratılmıştır. (Nisa, 4/1.)
Kur’ân’da geçen insan kelimesi kadın ve erkeği birlikte içine almakta, erkeğe yöneltilen hitaplar Arap dilinin hususiyetlerinden dolayı kadınları da kapsamaktadır. İnanç ve ibadet konularında her iki cins arasında ayrım yapılmadığı gibi her iki cins işledikleri iyi ve kötü fiillerin sorumluluğu konusunda da eşittirler. (Ahzab, 33/35.)
Sevgili Peygamberimiz de kadınlar yaratılışta erkeklerin benzerleridir (Ebu Davud, Tahare, 95.) buyurarak kadın ve erkeğin bir bütünün iki ayrı parçası olduğuna işaret etmiş; müminlerin en hayırlılarının kadınlarına iyi davrananlar olduğunu belirtmiş (Tirmizi, Rada, 11.); böylece cahiliye döneminden kalma kadınlara karşı kötü muamele alışkanlığını ortadan kaldırmak istemiştir. (İ. Hakkı Ünal, 40 Hadis, Yorum, 196.) Kadın ile erkeği bir bütünün parçası gören, ona karşı daima güzel muameleyi tavsiye eden Hz. Peygamber, kadınların eğitimine özel önem vermiş, bu konuda çok hassas davranmıştır. Nazil olan Kur’ân ayetlerini en yakınlarına anlatmaya başladığında, Erkam’ın evinde yapılan gizli toplantılara hanımları kabul etmiş (İbn Hişam, Siret, I, 343.), hicretten önce Akabe’de Medineli Müslümanlarla buluştuğunda, bu tarihî biatlaşmaya hanımları da dâhil etmiştir.
Hicret’ten sonra kendisini ziyarete gelen Medineli hanımlarla ahlak eğitimi ekseninde ahitleşmiştir.
(Nesai, Biat, 18.), Hz. Peygamber hanımların sadece iman ya da ahlak eğitimine ağırlık vermekle yetinmemiş, okuma yazma ve ilimle meşgul olmaya onları teşvik ederek ilim öğrenmenin kadın erkek herkese farz olduğunu ifade etmiştir. (İbn Mace, Mukaddime, 81.) Kendisinden öğrenilenlerin, başkalarına da öğretilmesini tavsiye ederken (Buhari, İlim, 9.) ya da âlimleri peygamberlerin varisleri kabul ederken (Ebu Davud, İlim, 1.) cinsiyet ayrımına gitmeksizin bütün inananları muhatap almıştır.

Erkek ve kadın müminlerin eğitim ve öğretimine aynı derecede önem veren Hz. Peygamber, eğitim, öğretim faaliyetini icra ettiği en belirgin mekân hiç şüphesiz Mescid-i Nebevi’dir. Hz. Peygamber döneminde mescit, dinî ve sosyal hayatın merkezi olmasının yanında, ilmî hayatın da merkezidir. Özellikle daha yapımı sırasında, Suffe Ashabı olarak bilinen, kendilerini ilme adamış seçkin talebeler için orada bir bölüm ayrılması
(Halebi, es-Siretü’l-Halebiyye, II, 277.) bu durumu göstermektedir. Allah Rasulünün mescide girdiğinde ilimle meşgul olan kimseleri görüp onların yanına oturarak Muhakkak ki ben muallim olarak gönderildim. (İbn Mâce, Sünne, 17.) buyurması onun mescitte eğitim öğretime verdiği ehemmiyeti göstermektedir.
O, sahabenin sorularını zaman zaman mescitte cevaplamış, kendisine dini öğrenmek üzere gelenlere gerekli bilgileri burada vermiştir.
(Buhari, İlim, 6.) Kendisine gelen ayetleri mescitte okuyup açıklayarak dinin hükümlerini ve inceliklerini öğretmiş; söz, vaaz ve hutbeleriyle inanan gönüllere bunları yerleştirmeye çalışmıştır. Ashabın uygun olduğu vakitleri kollayarak bu zaman dilimlerinde onlara dersler vermiştir. (Buhari, İlim, 11.) Sahabiler mescide geldiğinde halkalar kurarak Kur’ân okumuş, ilmî sohbetlerde bulunmuş ve özellikle de fıkhi konularda müzakere etmişlerdir. (Kettânî, et-Terâtibü’lİdâriyye, II, 218-222).
Öğrenmeye son derece hevesli olduklarından Peygamberimizin sohbetinden bir şey kaçırmamak için meşguliyetleri sebebiyle gündüz namazlarına katılamayanlar, akşam ve yatsı namazına katılarak gündüz yapılan sohbetlerde nelerden bahsedildiğini dinleyenlerden öğrenmişler; evi mescide uzak olanlar da nöbetleşe mescide giderek, öğrendiklerini birbirlerine anlatmak suretiyle ilimden istifade yollarını aramışlardır. (Buhari, İlim, 27.)

Mescidi ibadethane yanında bir ilim merkezi olarak da gören Sevgili Peygamberimiz hanımların bu ilmî havayı teneffüs etmelerini özellikle istemiş, onları mescide gelmeye teşvik etmiş, erkekleri de bu konuda kadınlara engel olmamaları için şu şekilde uyarmıştır: Hanımlarınız mescitlere gitmek için sizden izin isterlerse onlara izin verin. (Müslim, Salât, 137.) ve Allahın hanım kullarını, Allahın mescitlerinden men etmeyin (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 76.)
Allah Rasulü sabah, akşam, yatsı vakitlerinde de olsa hanımların mescide gelmelerinin engellenmemesini istemiş ve ashabına, Hanımlarınız geceleyin mescide gitmek için sizden izin istediğinde onlara izin veriniz. Uyarısında bulunmuştur. (Buhari, Ezan, 162.)
Hz. Ömer gibi bazı sahabiler eşlerinin mescidin müdavimleri arasında bulunmaları (Buhari, Mevâkîtü’ssalât, 27.), ilmî ve sosyal hayatın bu denli içerisinde yer almalarından kişisel olarak pek hoşnut olmasalar da Allah Rasulünün bu konudaki tavizsiz tavrından dolayı (Buhari, Cuma, 13.) hanımlarının mescide gitmelerine engel olmamışlardır. Diğer taraftan bazı hanım sahabiler uygun elbiseleri olmadığı için mescide gitmeme hususunda Hz. Peygamberden izin istemişler, ancak Allah Rasulü İki elbisesi olan kadınlar, elbiselerinden birini, elbisesi olmayanlara versinler ki onlar da cemaate katılabilsinler. (Ebu Davud, Salât, 238.) buyurarak onların bu taleplerini geri çevirmiştir.

Günlük namazları mescitte kılmanın yanında cuma namazlarını da mescitte kılmaları hanımların hutbeden istifadesine imkân sağlamış, nitekim Ümmü Hişam binti Harise b. Nu’mân “Kaf suresini her cuma hutbede okurken bizzat Rasulüllah’ın ağzından ezberledim.”
(Müslim, Cuma, 52.) diyerek bu durumu ifade etmiştir. Hz. Peygamber’in özel emri üzerine yaşlısıyla bekârıyla bütün hanımların bayram namazlarında namazgâha çıktıklarını söyleyen Ümmü Atıyye de, âdetli hanımların da namaz kılmasalar bile cemaatin arkasında durmak suretiyle eğitim ve ibadet birlikteliğine dâhil olduklarını ifade etmiştir. (Müslim, Salâtü’l-îdeyn, 11.)

Peygamber Efendimiz hanımların mescide rahat gidip gelebilmeleri için bazı önlemler de almıştır. Mescidin bir bölümünü onlara ayırması, (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VII, 523.) onlara özel bir kapı tahsis etmesi, (Ebu Davud, Salât, 17.) erkeklerden önce mescitten çıkmalarını sağlaması (Buhari, Ezan, 152.) çocuklu kadınların çocuklarından dolayı sıkıntı yaşamamaları için namazı kısa tutması (Buhari, Ezan, 65.) bu önlemlerden bazılarıdır.

Diğer taraftan kadınların Allah Rasulüne gelerek “Ey Allah’ın Rasulü, erkeklerden bize zaman kalmıyor, bize özel bir gün ayırır mısınız?” diyerek talepte bulunmaları üzerine Allah Rasulü onlar için özel bir ders günü belirlemiştir. Kadınlar o gün gelir, Hz. Peygamber de onlara sohbet ederdi.
(Buhari, İlim, 36.) Böylece Mescid-i Nebevi’de haftanın bir günü Hz. Peygamber tarafından sadece kadınların eğitimine tahsis edilmişti. (Buhari, İlim, 35.) Ayrıca Hz. Peygamber bayram günleri vb. zamanlarda ashabına hitap ettiğinde kadınları ihmal etmez, yanlarına gelerek onlara özel sohbet eder ve birtakım tavsiyelerde bulunurdu. (Buhari, Zekât, 21.) Camide kız çocuklarının ve kadınların eğitimiyle Hz. Peygamber sadece kendisi ilgilenmez, kadın öğretmenler de görevlendirirdi. Özellikle kendi hanımları, kız çocuklarının ve kadınların eğitim öğretimiyle yakından ilgilenirlerdi. (Ali Özek, Hadis Ricali, 1967, s. 113.)

Mescide gelen kadınlar, sadece ibadet edip okunan hutbeleri, yapılan sohbetleri dinleyerek oradan ayrılmıyorlardı. Onlar öğrenmek istedikleri konuları mahrem de olsa soruyor, isteklerini aktarabiliyor, özel hayatlarına dair problemleri bizzat Hz. Peygamber’e danışabiliyorlardı. (Buhari, Vudû’, 63; Buhari, Hayız, 24.)
Kadınların en mahrem konuları ilmî gayret nedeniyle Hz. Peygambere sorabilmelerine şahit olan Hz. Aişe, utanma duygularının öğrenme azimlerine ket vurmasına izin vermeyen Medineli hanımlara karşı hayranlığını şu sözleriyle dile getirmiştir: “Şu ensar kadınları ne iyi kadınlardır. Utanma duyguları onların dinlerini öğrenmelerine engel olmuyor.” (Müslim, Hayız, 61.) Hz. Peygamber döneminde kadınların mescitteki eğitim öğretim faaliyetlerine etkin katılımları, sahabe içerisinde yirmi kadar kadın fıkıh bilgininin yetişmesine vesile olmuştur. (Hamidullah, İslam Peygamberi, II/79, 2003.) Hz. Peygamber’in tohumlarını attığı ilmî atmosferin tezahürlerinden birisi olan şu hadise mescitteki ortamı göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Hz. Ömer evlilikte kadınlara verilecek mihrin miktarının üst sınırını belirlemeyi konu alan bir hutbe irat ederken cemaat içerisindeki bir kadın oturduğu yerden Nisa suresinin yirminci ayetini okuyup “Allah kadınlara verilen mihrin yüklerle olsa bile geri alınmayacağını beyan ederken siz nasıl buna sınır getirirsiniz” diyerek itiraz etmiş, Hz. Ömer “Kadın Ömer’den daha iyi bildi, Ömer ise yanıldı.” diyerek kararından dönmüştür.
(Reşid Rıza, Vahyü’l-Muhammedî, Mısır, 1935, s.283.)

Kadınların özellikle eğitim öğretimden mahrum olmamaları için mescide günün her vaktinde gelmelerinde ısrarcı olan Hz. Peygamber, mescide gelen kadın ve erkeklerin davranışlarına dikkat etmelerini, karşı cinsin dikkatini çekecek tutum ve davranışlardan kaçınmalarını, (Ahmed el-Vahidi, Esbâbu’n-Nüzul, Kahire, 1968, s.186.) giyim kuşama özen göstermelerini, (Buhari, Meğazi, 537.) dikkat çekecek şekilde güzel koku sürünmemelerini tembih ederdi. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 363.) Mescitte kadınlar erkeklerin arkasında namaza durdukları için, erkeklerin avret yerlerinin gözükme ihtimaline karşı, onlar secdeden kalkıp doğruluncaya kadar kadınların secdeden başlarını kaldırmamalarını tavsiye ederdi. (Ebu Davud, Salat, 54.)
Böylece o, mescitteki manevi, ilmî atmosferin muhafaza edilmesini de temin etmiştir. Nitekim Hz. Peygamberin vefatından sonra Hz. Aişe validemizin “Eğer Rasulüllah kadınların kendisinden sonra mescitlerde neler ihdas edeceklerini bilseydi, İsrailoğulları gibi o da onların mescitlere gitmelerini yasaklardı.” (M999 Müslim, Salât, 144; B869 Buhari, Ezan, 163.) sözü Allah Rasulünün mescit adapları konusundaki hassasiyetinin önemini göstermektedir.

Görüldüğü üzere Hz. Peygamber döneminde bir ilim merkezi olan mescidin en önemli unsurlarından birisi hiç şüphesiz kadınlardır. Sevgili Peygamberimiz kadınların günün bütün vakitlerinde mescide gelmesini teşvik etmiş, onlara mescitte özel alan ayırmış, onlar için belirli bir ders günü tespit etmiş, böylece hanımların ilmî hayatın içerisinde yer almalarını temin etmiştir..



Resim

Resim---Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kadınlar yaratılışta erkeklerin benzerleridir" buyurmaktadır
(Ebu Davud, Tahare, 95.)

Resim---Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Mü’minlerin îman bakımından en mükemmeli, ahlâkı en iyi olanıdır. Sizin en hayırlılarınız da, kadınlarına karşı ahlâken en hayırlı olanlarınızdır.”buyurmaktadır
(Tirmizî, Radâ, 11/1162)


Resim---Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem :“İlim talep etmek / öğrenmek her Müslümana farzdır.”buyurmaktadır
(İbn Mace, Mukaddime, 17).


Resim---Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Burada bulunanlar, duyduklarını bulunmayanlara ulaştırsınlar. Çünkü burada bulunmadığı halde, sözlerimi daha ziyade tatbik edenler çıkabilir."buyurmaktadır.
(Buhari, İlim 9)


Resim---Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle dediğini işittim: "Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sülûk ederse Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir. Melekler, ilim talibinden memnun olarak kanatlarını (üzerlerine) koyarlar. Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar âlim için istiğfar ederler. Âlimin âbid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir."buyurmaktadır.
Ebu Davud, İlm 1, (3641); Tirmizi, İlm 19, (2683); İbnu Mace, Mukaddime 17, (223).

Resim---Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem :“Muhakkak ki ben muallim olarak gönderildim.”buyurmaktadır.
(İbn Mâce, Sünne, 17.)

Resim---Hz. Ömer’in eşi (Âtike bnt. Zeyd) sabah ve yatsı namazlarını mescitte cemaatle eda ediyordu. Ona “Ömer’in bundan hoşlanmadığını ve seni başkalarından kıskandığını bildiğin halde neden geliyorsun?” diye soruyorlardı. O da bu soruya şöyle cevap veriyordu: “Onu Allah Resûlü’nün (s.a.s) ‘Allah’ın kadın kullarının mescide gitmelerine engel olmayın.’ sözü alıkoyuyor.
(Buhari, Cuma’, 13)

Resim---İbn Ömer’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hanımlarınız gece mescide gitmek istediklerinde onlara izin verin.”
(Buhari, Cuma’, 13)

Resim---Ümmü Hişâm bnt. Hârise “Ben Kâf suresini Resûlullah’ın dilinden dinleyerek öğrendim. Bu sureyi her Cuma hutbe irad ederken minberde okurdu.”
(Müslim, Cuma, 52)

Resim---Ümmü Atiyye şöyle demiştir: “Evlenmemiş genç kızlara ve örtülü kadınlara varıncaya kadar bizler bayramlarda evlerimizden çıkmakla (ve namazgâha gitmekle) emrolunduk. Hayız halindeki kadınlar namazgâhtan uzak durur, ancak Müslümanlar tarafından yapılan duaya katılırlardı…”
(Müslim, Salatü’l-Ideyn,11)

Resim---Ebu Saîd’den rivayet edildiğine göre; Bir kadın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek şöyle bir istekte bulundu: “Yâ Resûlallah! Senin sözlerinden hep erkekler faydalanıyor. Bize de özel bir gün belirlesen, o gün sana gelsek de Allah’ın sana öğrettiklerinden bize de öğretsen.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ‘Şu gün şu mekanda toplanın.’ buyurdu. Bunun üzerine kadınlar toplandılar. Allah Resûlü geldi ve onlara Allah’ın kendisine öğrettiklerinden öğretti.

Abdullah b. Ebi Katâde’nin babasından rivayet ettiğine göre Resûlullah şöyle buyurdu:
“Uzun uzun kıldırma isteğiyle namaza başlıyorum ki o esnada bir çocuk ağlaması işitiyorum. Annesinin onun ağlamasından dolayı sıkıntıya düşeceğini bildiğimden namazı kısa tutuyorum.”

(Buhari, Ezan, 65)

Resim---“(Bir gün) Kadınlar ‘Ey Allah’ın Rasûlü, erkeklerden bize meydan kalmıyor, bize özel bir gün ayırır mısınız?’ dediler. Rasûlüllah onlara bir gün belirledi. Kadınlar o günde Rasûlüllah’ın huzuruna gelir, O da onlara sohbet ederdi.” (Buhari, İlim 36).

Resim---Ümmü Atiyye şöyle dedi: “Bayram günlerinde hayız halindeki ve örtülü kadınları evlerinden çıkartmakla (ve namazgâha gitmekle) emrolunduk. Hayız halindeki kadınlar namazgâhtan uzak durur, ancak müslüman cemaatine ve onların dualarına şahit olurlardı.” Bir kadın ‘Ey Allah’ın Resûlü birimizin üzerine alacak bir örtüsü yok.’ Deyince Hz. Peygamber (s.a.s) ‘Arkadaşı örtüsünü ona versin’ buyurmuştur.
(Buhari, Salat, 2)

Resim---Ümmü Seleme’den rivayet edildiğine göre Nebi (s.a.s) selam vererek namazı bitirdiği zaman bulunduğu yerde kısa bir müddet beklerdi. İbn Şihâb bununla ilgili şöyle demiştir: Zannediyorum ki - en iyi Allah bilir- bu uygulama kadınların camiden önce çıkmaları içindi.
(Buhari, Ezan, 152)

Resim---Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden alıkoymayınız. Ancak onlar da koku sürünmeden mescide gelsinler.”
(Ebu Davud, Salat, 52)

Resim---Hz. Aişe validemizin rivayet ettiğine göre: “Eğer Allah Rasulü kadınların kendisinden sonra mescitlerde neler ihdas edeceklerini bilseydi, İsrailoğulları gibi, O da onların mescitlere girmelerini yasaklardı.”(Buhari, Ezan/163)


Resim


يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا


Resim---Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ(nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî vel erhâm(erhâme). İnnallâhe kâne aleykum rakîbâ(rakîben) :Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.
(Nisa 4/1)


إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

Resim---İnnel muslimîne vel muslimâti vel mu’minîne vel mu’minâti vel kânitîne vel kânitâti ves sâdikîne ves sâdikâti ves sâbirîne ves sâbirâti vel hâşiîne vel hâşiâti vel mutesaddikîne vel mutesaddikâti ves sâimîne ves sâimâti vel hâfızîne furûcehum vel hâfızâti vez zâkirînallâhe kesîren vez zâkirâti eaddallâhu lehum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen) :Şüphesiz, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokca zikreden erkekler ve (Allah'ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.
(Ahzab, 33/35.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLAMda Kadın

Mesaj gönderen Gul »

Resim

MİHRAPTAKİ KADINLAR

Prof. Dr. Ümit Meriç

Ey Meryem!Resim
Rabbine divan dur.
Secde et ve
(O’nun huzurunda)
rükû edenlerle beraber rükû et.”
(Al-i İmran, 3/43.)

Hazreti Meryem… “Mihrapta; hep kendine,Rabbi tarafından gönderilen turfanda meyveleri bulan” mübarek insan. Allah’ın Hz. Aişe gibi, masumiyetini tasdik ettiği iffet zirvesi. Kucağındaki bebeğinin, kundakta konuşarak annesinin masumiyetine şehadet ettiği teslimiyet abidesi.
Hazreti Meryem’in mihrabı, Kudüs’te, şimdi temelleri üzerinde Mescid-i Aksa’nın yükseldiği, Süleyman Mabedi’nde idi. Küçücük,mütevazı bir mihrap. Ama sonra onun adına gökkubbenin altında, yüzlerce, binlerce, on binlerce mabet inşa edildi. Asırlar boyunca,şapellerde, manastırlarda, kiliselerde,saraylarda, köylü kulübelerinde -ve sonunda müzelerde- ikonaları, resimleri sergilendi.Mikel-Anj, Roma’da Sen Pier Katedrali’nde yaptığı “Merhamet” heykelinde, Meryem Ana’ya, küçük yaşta kaybettiği annesinin çehresini verdi. Bir anne, bir peygamber annesi, bir mucize kadın… Sade kiliselerde mi? Hayır, hemen bütün camilerde, mihraba onun adı yazıldı. Kur’an’dan bir ayetti o, adı mihraplara yazılan kadındı. Allah’a en yakın olan kadın, cennet kadınlarının efendisi, Hristiyanların da, Müslümanların da Hz.Havva’dan sonra ikinci annesi.

Hacer validemiz bir cariye, bir köle. Genç yaşta ulü’l-azm bir peygamberden, Allah’ın izni ile bir başka peygamberi dünyaya getiren mübarek kadın. Yeri Bekke… Kara kara kayaların, soluk aldırmayan sıcağın, yalnızlığın, yapayalnızlığın çukuru. Hilkatten beri fışkırmayı bekleyen zemzemin bir çocuk topuğu ile fıskiye olduğu yer. Hacer validemizin yeri Kâbe’de, Hicr’in, o taştan, hayır o nurdan hilalin hemen altında. Oğlu İsmail ve daha nice peygamberle beraber, Allah’ın evini ziyarete gelen herkese selam veriyor. Her gün beş defa milyarlarca Müslüman’ın, Hakk’ın rızasına talip olduğu yerde duruyor.Hacer anne, Hak’tan gelene razı olduğu için, Hakk’ın rızasına talip olanların Kâbe’sinde, Kâbe’mizde kalıyor.

Küçük bir kız çocuğuyum. Annemin elinden tutup gidiyorum. Bazen Üsküdar’daki hamama, bazen hasta olunca Çocuk Evi’ne, bir de halamlar gelince bir tarafından koşarak çıkıp, öbür tarafından koşarak indiğim camiye. Annem anlatıyor: “Mihrimah Sultan, Padişah kızı imiş. İnsanları çok severmiş. Herkes okusun, ilim sahibi olsun istermiş. Onun için medrese (yani benim Çocuk Evi’mi)yaptırmış. Temizlik imandanmış, onun için benim oyun merdivenimle girilen caminin yanına bir de hamam yaptırmış. Bizden de bir tek “Fatiha”istemiş.” Küçük avuçlarımı, Rabbin rahmetine açıp, peltek peltek okuduğum Fatiha’yı bu masallardaki prenseslere benzeyen padişah kızına yolluyorum. Büyüdükçe anlıyorum ki, o da mihrabın kenarında durup, yolladığımız Fatihalarla şad oluyormuş.

Mihraptaki kadın… Meğer ne kadar çokmuş. İskelenin öbür tarafındaki camiyi yaptırıp, her bahar üstünde çiçekler açan Gülnuş Sultan, az ilerde gonca dudaklı Gülfem Hatun, sonra Aziz Mahmut Hüdayi’nin eşi, hem de Mihrimah Sultan’ın torunu Ayşe Sultan tepelerde yerinde yellerin esmediği, hâlâ bir sultanın saltanatının sürdüğü Atik Valide Külliyesi. Beylerbeyi’nde I. Abdülhamid’in annesi Rabia Sultan için yaptırdığı Sahil Sarayı değil, yüzyıllardır rahmet dalgalarının kıyısına vurduğu bir müminler sarayı. Çengelköy’de Kapı ağası Ahmet Ağa tarafından ölen anası Kerime Hatun adına yaptırdığı boğaz köyünün bir camii. Ben büyüdükçe İstanbul büyüyor ve mihraptaki kadınlar çoğalıyor. Bezm-i Âlem Sultan Dolmabahçe’den el sallıyor; Turhan Valide Sultan Eminönü’nden. Zeynep Sultan Gülhane’den tebessüm ediyor, Pertevniyal Valide Sultan Aksaray’dan. Yedi Sofralı Sakine Hanım, 500 yıldır Topkapı’daki sofrasını günde yedi defa kurup kurup kaldırıyor; Kamer Hatun Yavuz’a süt veriyor; Canfeda Hatun Topkapı Sarayı’nın bahçesinde Kadir gecesinde secdeye varıyor. Velhasıl binlerce kadın, bugüne 300’ü kalan hayratında, kimi çeşmelerden su akıtıyor, kimi fakir kızların çeyizini düzüyor, kimi çocukları okula yolluyor, kimi hastaları tedavi ediyor, kimi su yolları döşetiyor. Ama hepsi de, hepsi de mihrapların yanında, Hz. Meryem ile Hacer validemizin bir adım arkasında, bizden bir tek hayır dua bekliyor.

Allah’ım! İstanbul’un, Anadolu’nun ve bütün bir İslam âleminin, Divriği’nin,Tercan’ın, Bursa’nın, Mardin’in, Edirne’nin, Bosna’nın, Kudüs’ün, Şam’ın, Mekke ve Medine’nin topraklarına değmiş olan bütün o hanım ellerini nur eyle, onların isimlerini kıyamete kadar hatırlanıp hayır dua ile anılmalarını nasip eyle, bir zamanlar onların nefeslerinin bir nesim-i nevbahar gibi esip geçtiği bu revaklarda, bizim gölgelerimiz dolaştıkça, onlara rahmet eyle. Bizi şehrimizin ve şehirlerimizin geçmişine bağlayan o nurdan kubbeler zincirini bir tesbih gibi birbirine ekleyerek, namazlardan sonra onları minnet ve hürmetle anmamızı nasip et. Bu yazıyı okuyan bütün hanımefendi kardeşlerimin de, asırlar boyunca hayırla anılmalarına vesile olacak ilim ve irfan müesseselerinin bir taşını ya da tuğlasını olsun, yeniden doğması için duaya durduğumuz medeniyetimizin temellerine koyma imkânına nail eyle. Türkiye’de, sadece ilim değil, irfan sahibi çocuklar yetiştirecek anneleri hazırlamayı da biz bugünün annelerinin boynunun borcu eyle! Allah’ım! Kimi; üstünde ipek maşlah, başında mücevherlerle süslü murassa bir taç olan bir sultan, kimi yemeyip yediren giymeyip giydiren yedi sofralı Sakine hanım gibi bir gönül sultanı olsun, ahiretten tek bir melekler korosu hâlinde, omuz omuza verip bizlere “Alan Sensin, veren Sensin, kılan Sen Ne verdinse odur dahi, nemiz var?” diyen bütün o mübarek hatun kişilerin hepsinden razı ol, onları ahirette Rasul-i Ekrem Efendimiz’e ve bütün peygamberlere ve evliyalara komşu eyle, bizleri dahi kelime-i şehadetle ahirete intikal ettikten sonra, arkamızdan hayırla anılmamıza vesile olacak güzellikler bırakan kullarının arasına dâhil eyle! Âmin!

Kabulün-niyaz, kabulud-dua El-Fatiha maas-salâvat.
Resim

Fatimatü’z- Zehrâ Annemizin Salâvâtı


الّلهُمَّ صَلِّ عَلَى مَنْ رُحُهُ مِحْرَبُ الْاَرْوَاحِ وَ الْمَلاَئِكَةِ وَ ألْكَوْنِ
الّلهُمَّ صَلِّ عَلَى مَنْ هُوَ إمَامُ الْأَنْبِيَاءِ وَ الْ مُرْسَلِين
الّلهُمَّ صَلِّ عَلَى مَنْ هُو إمَامُ أهلِ الْجَنَّةِ وَ إبَادِاللّهِ الْمُؤْمِنِين


TÜRKÇESİ :

Allahümme salli alâ men ruhuhu mihrabü'l- ervâhi ve'l- melâiketi ve'l- kevni
Allahümme salli alâ men hüve imâmü
'l- enbiyâi ve'l- mürselin,
Allahümme salli alâ men hüve imâmü ehli'l- cenneti ve ibâdillahi'l- 'minin...


MÂNÂSI :

Allahım!
Ruhu, kâinâtın, meleklerin ve ruhların Mihrabı olan O yüce Zâta sallallahu aleyhi ve sellem salât ü selâm et!
Allahım!
Katından gönderilenlerin ve peygamberlerin İmamı olan O yüce Zâta sallallahu aleyhi ve sellem salât ü selâm et!
Allahım!
Cennet ehlinin ve Allahın mümin kullarının İmamı olan O yüce Zâta sallallahu aleyhi ve sellem salât ü selâm et!

(7 letâifimizin sallini-isalini-sılasını-ulaşımını sağla!)
Âmin!...


Resim

Fâtımatuz-Zehra (aleyhasselâm) ANNemiz'in NÛR DuÂsı

Bismillâhin Nûr!
Bismillâhi NûRi'n- NûR!
Bismillâhi NûRun alâ NûR!
Bismillâhillezî huve mudebbiru'l- umûr!
Bismillâhillezî halakan NûRa minen- NûR!
Elhamdu lillâhillezî halakan NûRa minen- NûR!
Ve enzelen NûRa alet- tûr, fî kitâbin mestûr, fi rikkin menşûr,
Bi kaderin makdûr, alâ nebiyyin mahbûr!
Elhamdu lillâhillezî huve bil-izzi mezkûr
Ve bi
l- fahri meşhûr ve ales- serrâî vez- zarrâi meşkûr!
Ve sallallâhu alâ MuhaMMedin ve âlihit- tâhirîn!

Resim

MÂNÂSI:

NûR olan ALLAHın adıyla,
NûRun NûRu olan ALLAHın adıyla,
NûR üstüne NûR (her NûRdan daha üstün) olan ALLAHın adıyla,
Bütün işleri-emirleri-ömürleri tedbirle yapan ALLAHın adıyla,
NûRu NûRdan yaratan ALLAHın adıyla;
NûRdan NûR yaratan ve NûRu Tur Dağındaki yazılmış kitaba, yayılmış kâğıda, belli oranda, faziletlerle dolu Peygamberine ( Hz Musaya) nazil eden ALLAHa hamd olsun!
Hamd, izzetle anılan, övgüyle tanınan, darlıkta ve genişlikte şükürle yâd edilen ALLAHa mahsustur!
ALLAHın salâtı MuhaMMede ve Onun pâk Ehl-i Beytine olsun!

Âmin
!...

Resim

''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi ve ümmetihi.''

Resim

يَا مَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ

Resim---Yâ meryemuknutî li rabbiki vescudî verkai mear râkiîn(râkiîne) :“Ey Meryem! Rabbine divan dur. Secde et ve (O’nun huzurunda) rükû edenlerle beraber rükû et.”

(Al-i İmran, 3/43.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLAMda Kadın

Mesaj gönderen Gul »

Mihrapta Bir Kadın:Resim

Hz. Meryem aleyha's-selâm


Dr. Ülfet Görgülü Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı


Kitap’ta Meryemi de an.” (Meryem, 19/16.)

Bir kadın…Yıllardır anne olabilme özlemiyle yanıp tutuşmakta.Yavrularını besleyen anne kuşlara bile imrenip Rabbine tazarru ve niyazda bulunmakta. Nihayet bir gün dualara icabet olundu. İyilerden bir kimse olan İmran ile iffetli bir kadın olan (Meryem, 19/28.) Hanne, bir evlat sahibi olacaklarını öğrenmenin sevinciyle bayram ediyordu… Mutluluğu; gözyaşı olup akıyor, şükürler olup dökülüyordu Hanne’nin dilinden:
Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Kabul buyur benden. Şüphesiz hakkıyla işiten ve bilensin sen. (Al-i İmran, 3/35.)
Ve o doğdu, nur gibi bir kız çocuğu. Oysa bir adaktı beklenen. Mabede sadece erkek çocuklar adanırdı. Hanne sevinsin mi, üzülsün mü bilemedi.
Rabbim! Onu kız doğurdum. Erkek kız gibi değildir. (Al-i İmran, 3/36.)
diyerek dile getirmişti hayretini. Meryem ismini verdi ona, Meryem olsun diye. Meryem, kendini tamamen Allah’a veren, kullukta, ibadette ileri giden...Adı güzel, kendi güzel, hâli güzel Meryem! Kerim kitabımızda Rabbi tarafından pek çok kez anılan, ismi bir sureye verilen Meryem! Seçilmiş, âlemlere üstün kılınmış bir soydan gelen Meryem! Seçilmişliğin bir gereği olarak nice ince eleklerden elenen, nice ağır imtihanlarla sınanan Meryem! Adanmış bir kuldu o, dünya pazarında oyalanmak için değil, Allah yolunda mücadele, mücahede ve hizmet etmek için…Seçilmiş bir kuldu o, “İsa” incisinin istiridyesi olmak için… Annesinin bu samimi adağına mukabele ediyordu Mevla:
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu.(Ali-İmran, 3/37.)
Böylece Meryem’in hicreti başlıyor, ilahî bir izin ile mabede kabul ediliyordu. Kızlar gelin olup çıkardı baba evinden. Meryem Allah’a kurban olmak için çıkıyordu. O artık mabede ekilmiş bir tohum, çiçeği “İsa” olacak bir bitki idi. Bundan sonra kendisine tahsis ve tanzim edilmiş bir odada, mihrapta akacaktı Meryem’in hayat nehri. Mihrap! Harp edilen yer… Harbe hazırlık gerek. Düşmanın karşısına teçhizatsız çıkılmaz elbet. Mihrapta Meryem, ilahî ilhama ve ikrama mazhar olacaktı. Gelecekte karşılaşacağı tüm zorluklarla baş edebilecek iman, irade,sabır ve cesareti kuşanacaktı. Meryem’in silahı zikirdi, taatti, duaydı. Gözyaşları süsü, ibadeti örtüsüydü…Mabet, Meryem’in hem evi oldu hem mektebi. Peki mürebbisi, mürşidi, muallimi kim olacaktı? Takdir-i ilahî tecelli etmiş, çekilen kura sonucu Meryem, bir peygamberin, aynı zamanda teyzesinin eşi olan Hz. Zekeriya’nın himayesine verilmişti. (Buhari, Şehadat, 30.) Zekeriya (a.s.) bu ulvi emaneti tüm varlığıyla sahiplenmiş, bu nadide çiçeği muhabbet ve merhametle yetiştirmenin gayretine girmişti. Seçilmiş Meryem, adanmış Meryem, Allah’ın beytinde ve bir peygamberin rahle-i tedrisinde… Ne öğretirdi bir peygamber bu çok özel talebesine? Ne öğretmezdi ki bir peygamber bu çok özel talebesine? Meryem ondan, o Meryem’den öğrenmekteydi, nice hakikatleri ve hikmetleri. Hz. Zekeriya evde itina ile hazırlanmış yiyecekler getire dursun Meryem’e, onun yanında başka yiyecekler bulmaktaydı mihraba her girişinde. Oysa kendisinden başka mihraba giren olmazdı.
Meryem bu sana nerden geldi?dediğinde aldığı cevap son derece kısa ve netti:
Rabbimin katından(Al-i İmran, 3/37.)
Demek ki Allah sonsuz kerem sahibi idi. İmkânsız görüneni mümkün kılandı. Yeter ki kul ona canı gönülden iltica edebilsin. İşte Zekeriya (a.s.) bu hissiyat ile mihrapta dua edip Allah’tan bir evlat niyaz etmişti de Yahya (a.s.) ile müjdelenmişti. (Al-i İmran, 3/38.) Şüphesiz Rezzak olan Allah her türlü rızkın hâlıkı ve sahibidir. Sebepleri devreden çıkarırsa insan, ikramı hep Allah’tan bilecektir. Ancak anlaşılıyor ki, Meryem mihrapta maddi rızıkların ötesinde Rabbani nimetlere ve manevi rızıklara da erişmektedir.
Rabbi onu güzel bir şekilde yetiştirdi. (Al-i İmran, 3/37.)
ilahî beyanı ile Kur’an Hz. Meryem’in şahsında, kişisel gelişim ve eğitimde mescidin ehemmiyetine dikkatimizi çekmektedir. Böylece Hz. Meryem hem beden hem ruh sağlığı bakımından en uygun bir muhitte ve en verimli bir şekilde itina ile yetiştirilmiştir. Meryem annenin ne kadar sürdüğünü bilmediğimiz ömrünün en bereketli günleri böylece mescitte geçmiştir. Mescit mübarektir. Orada geçen vakitler de bereketlenir. Bir anı bir ömre bedel zamanlara şahitlik eder mescidin her köşesi… Mescit emniyettir. Mescit emanettir. Mescit uhuvvettir. Mescit muhabbettir. Mescit kutsiyettir. Mescit safiyettir. Mescit mahviyettir… Annesi Meryem’i mabede “muharraran/ hür olarak” adamış idi. Zira Allah’a tam kul olabilmek için O’ndan gayrısına ünsiyetten hür olabilmek gerekir. Allah’a adanmak, cümle kayıttan azade olarak, nefsin bütün tutkularından arınarak, her türlü esaret zincirini kırarak Allah’a kul olabilmektir. Gönlünü dünyaya ve hatta ukbaya değil, Allah’a bağlayabilmektir.

La ilahe illallah
kelime-i tevhidini hâle getirip yaşayabilmektir. Cemal-i yâre meftun olanın gözü ve gönlü gayra kayabilir mi? Emr-i ilahîye itaatten başka bir kulluğu, rızay-ı Bari’ye erişmekten öte bir arzusu olabilir mi? İşte Hz. Meryem böylesine bir aşk ile iltica etmişti ki Mevla’ya, meleklerin teveccühüne erişerek:
Ey Meryem! Rabbine divan dur. Secde et ve (O’nun huzurunda) rükû edenlerle birlikte rükû et(Al-i İmran, 3/43.)
emrine muhatap oldu. Bu emir ile Hz. Meryem’e mabette kendisine tahsis edilen bölümün dışına çıkarak, ibadet mahallinde erkeklerle beraber bulunma ve onlarla birlikte namaza katılma izni verilmiş oluyordu. İkiletmedi Meryem Rabbinin talebini. Bütün kınama, hakaret ve saldırıları göğüsleyerek, asırlardır uygulanagelen mabet kurallarını hiçe sayıp, yıktığı tabuların bedelini başıyla ödemeyi göze alarak can pahasına itaat etmişti ilahî emre vecd ile… Sonraları İsa’sını güven içinde dünyaya getirmek için uzak bir yere çekildiğinde Cebrail (a.s.)’in;
Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun.(Meryem, 19/26.)
emrine uyduğu gibi… Babasız çocuk dünyaya getirmiş olmanın ağır yükünü omuzlayarak döndüğü Kudüs’te hahamların ve halkın linç girişimine karşı emredildiği üzere sükût orucunu tuttuğu gibi…O Meryem idi. Saf ve tertemiz idi. Adanmış ve seçilmişti. Dünya kadınlarına üstün kılınmıştı. Asırlar sonra Rahmet Peygamberi tarafından da kadınların en hayırlısı, cennet hanımlarının sultanı olarak tebşir edilecekti Asiye, Hatice ve Fatıma annelerimizle birlikte…(Buhari, Enbiya, 32, 45, 46.)
Hz. Meryem, kendinden sonra gelenlere takip edecekleri silinmez bir iz ve örnek alacakları mümtaz bir hayat armağan etmişti. Kerim Kitabımızda ölümsüzleşen bu hikâyenin gölgesinde ve Sevgili Peygamberimizin himayesinde asrı saadetin ve hane-i risaletin hanımefendileri Mescid-i Nebevi’ye gönülden intisap etmişlerdi. Sabahın erken saatleri ve gecenin karanlığı da dâhil günün her vaktinde, cuma ve bayram namazlarında bu kutlu mescidin iştiyaklı müdavimleriydi onlar.
Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. (Tevbe, 9/18.)
ayetinin ilhamıyla kendilerini mescidin mimarları arasında ve cemaatin ayrılmaz bir parçası gördüklerinde kuşku yoktur. Mescit, onların hem mabedi hem mektebi idi Hz. Meryem misali…Gün geldi hanımlar, talebesi oldukları mescitlerde muallimlik yaptılar, ilim ve irfan halkaları kurdular. Ecdadımızda olduğu gibi niceleri camiler inşa ettiler, şehirlerin kalbine kubbelerle minarelerle tevhit imzası attılar…Bugün Allah’ın beğenisine mazhar, sevilen bir kul olabilmek ve O’na kul olmayı her şeyin üstünde tutmak için çaba harcayan hanımefendiler her türlü olumsuzluğa rağmen, Meryem anneleri gibi camilere yönelmeli, gönüllerini mescitlere muhabbetle bağlamalıdırlar. Zira camilerin onlara, onların camilere ihtiyacı vardır. Ve bugün insanlık, yürekleri mescidin manevi ikliminde yeşermiş, çölden kaynayan zemzeme eş ilim ve irfan pınarlarıyla sulanmış münevver annelerin yetiştirdiği İsa ruhlu nesillere her zamankinden daha ziyade muhtaçtır.


Resim

Resim---İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ): "Meryem'i hangisi himâyesine alacak diye (kura çekmek üzere) kalemlerini atarken sen yanlarında değildin" (Âl-i İmrân, 44) ayetiyle ilgili olarak buyurdu ki: "Kur'a çekmek üzere kalemlerini (suya) attılar. Kalemler akıntıyla beraber gitti. Sâdece Zekeriya'nın kalemi suyun üstüne çıktı."
(Hadisi Buhari, bab başlığında tahric etti. (şehâdet, 30).)

Resim---Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "(Ahiretin) en hayırlı kadını Meryem Bintu İmrân'dır. (Dünyanın) en hayırlı kadını Hatice Bintu Huveylid'dir." Ravi bunu söylerken, eliyle semaya ve arza işaret etti.
(Buhari, Menakıbu'l-Ensar 20, Enbiya 45; Müslim, Fezailu's-Sahabe 69, (2430); Tirmizi, Menakıb, (3887).)

Resim---Rezin bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Erkeklerden pek çokları kemâle ermiştir. Kadınlardan ise İmran'ın kızı Meryem, Firavun'un karısı Asiye, Huveylid'in kızı Hatice ve Muhammed'in kızı Fâtıma'dan başka kimse kemâle ermemiştir. Hz. Aişe'nin kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yiyeceklere üstünlüğü gibidir."
(Bu rivayet Buhari'de Ebu Musa hadisi olarak gelmiştir. (Enbiya 45), Müslim, Fezailu's-Sahabe 70, (2431); Tirmizi, Et'ime 31, (1835).)

Resim

يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا
Resim---Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki begıyyâ(begıyyen) :Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi.
(Meryem 19/28)

إِذْ قَالَتِ امْرَأَةُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---İz kâlet imraetu ımrâne rabbi innî nezertu leke mâ fî batnî muharraran fe tekabbel minnî, inneke entes semîul alîm(alîmu). :Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti.
(Âli İmrân 3/35)

فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَى وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالأُنثَى وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وِإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Resim---Fe lemmâ vadaathâ kâlet rabbi innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leysez zekeru kel unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mineş şeytânir racîm(racîmi):Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.
(Âli İmrân 3/36)

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
Resim---Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyal mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın) :Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.
(Âli İmrân 3/37)

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء
Resim---Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbeh(rabbehu), kâle rabbi heblî min ledunke zurriyyeten tayyibeh(tayyibeten), inneke semîud duâ’(duâi) :Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi.
(Âli İmrân 3/38)

يَا مَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ
Resim---Yâ meryemuknutî li rabbiki vescudî verkai mear râkiîn(râkiîne): Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, (O'nun huzurunda) eğilenlerle beraber sen de eğil.
(Âli İmrân 3/43)

فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا
Resim---Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ(seriyyen) :Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."
(Meryem 19/24)

وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا
Resim---Ve huzzî ileyki bi ciz’ın nahleti tusâkıt aleyki rutaben ceniyyâ(ceniyyen) :Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze, olgun hurma dökülsün.
(Meryem 19/25)

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Resim---Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen) :Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.
(Meryem 19/26)

إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلاَةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلاَّ اللّهَ فَعَسَى أُوْلَئِكَ أَن يَكُونُواْ مِنَ الْمُهْتَدِينَ
Resim---İnnemâ ya'muru mesâcidallâhi men âmene billâhi vel yevmil âhıri ve ekâmes salâte ve âtez zekâte ve lem yahşe illâllâhe fe asâ ulâike en yekûnû minel muhtedîn(muhtedîne) :Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.
(Tevbe 9/18)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLAMda Kadın

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Kadın ve Çocuğun Cami Cemaatine Katılımı

Dr. Zekiye Demir Diyanet İşleri Uzmanı

Geleneksel yapı içinde, cami denildiğinde akıllara faaliyet olarak ibadet, bu ibadeti ifa edenler olarak da doğrudan erkekler gelir.Cami ile cemaat arasında kendini baskın bir biçimde belli eden bu ilişki ağında, kadın ve çocuk, ne caminin mimarisi ne de işlevselliği yönünden pek hesaba katılmaz. Aile denince, kadın ve erkeklerle birlikte çoluk çocuk ve bu çekirdeği oluşturan diğer bireyler gelir akıllara. Aile denince sağlıklı toplum ve nesillerin üretildiği bir kurum, hayata dair her türlü kodların yüklendiği, yükleyenleri ve yükleyicileri olan bireyler akla gelir. Ailede hayata dair değerler üretilirken, yüklenen kodlar içinde cami ne kadar yer almakta? Bu soruya hemen ve olumlu bir cevap verebilmek keşke mümkün olabilse.

Genelde cami ve insan ilişkisi, özelde ise cami, kadın ve çocuk ilişkisi İslam medeniyetinde kan kaybeden güzel davranış kalıplarından birisidir. Bu kan kaybını, bugünkü cami-cemaat ilişkisine bakıldığında çıplak gözle bile görmek mümkün. Hz. Peygamber döneminde cami hayatın merkezindeydi ve camideki bütün faaliyet önemliydi ama en önemli faaliyetlerden
birisi eğitimdi. Çünkü yeni bir toplum inşa ediliyordu. Cahilî ve putperest bir dönemden, İslami ve medeni bir döneme geçiliyordu. Yeme-içme alışkanlığından aile ilişkilerine ve ibadetlere varıncaya kadar birçok yerleşik alışkanlık değişecek yeni davranış kalıpları edinilecekti. Bu nedenle toplumun tüm fertlerini eğitmek gerekiyordu. Diğer bir deyişle toplum ve aileyi oluşturan çocuk, genç, yetişkin, yaşlı, kadın, erkek tüm bireyler camideki faaliyetlerin ve eğitimin hedef kitlesiydi. Şimdi şu soru sorulabilir; “O zaman yeni bir toplum inşa ediliyordu. Şimdi buna ihtiyaç var mı?” Evet, yeni bir toplum oluşturuldu ama o toplumdaki güzel hasletlerin birçoğu bugüne kadar sürdürülemedi. Bir şeyi yapmak kadar korumak, sürdürmek de önemli. Hatta zaman zaman yıpranan, eskiyen, hasar gören bölümleri tamir etmek, çağa ve ihtiyaca göre yenilemek de gerekli. Belki de her dönem “yeniden kurmak” gerekli. Hz. Peygamber dönemindeki cami-cemaat tablosunda erkekle birlikte kadın, çocuk,genç, yaşlı yani ailenin tüm bireylerine yönelik güzel örnekler kaynaklarda yerini alıyor. Bu örneklerin kadına yansıyan yönüne bakıldığında; Hz. Peygamber döneminde cami cemaat ilişkisi çerçevesinde kadın, hayatın içinde aktif olarak yer almıştır. Kadınlar da aynen erkekler gibi camiye devam edip vakit, cuma ve bayram namazlarına katılmışlar, Hz. Peygamber’in hutbe ve vaazlarını dinlemişlerdir.
(Buhari, Salât 2, İdeyn 7; İbn Sa’d, 1968, VIII, 491.) Hatta kadınların camiye gelmelerine engel olmamaları konusunda erkekler uyarılmıştır. (Buhari, Ezan, 162.) Camiye giriş çıkışta ve oturma düzeninde kadınlar gözetilmiş, onlara camide özel günler tahsis edilmiştir. (Buhari, Ezan 152, 154; Buhari, İlim15, 35.) Camideki ibadetin süresi bile cemaatteki anne-çocuk, yaşlı genç düşünülerek ayarlanmış, (Tirmizi, Salât, 267.) bu durumu gözetmeyenler uyarılmıştır. (Buhari, İlim, 28.) O dönemde camiye giden ve dini öğrenen kadın, kınanmak yerine övülmüştür. (İbn Hanbel, VI, 148.) Kız ya da erkek çocuklar da, Hz. Peygamber döneminde anne ve babalarıyla birlikte caminin yolunu tutmuş ve mabedin mütemmim cüzü sayılmıştır. O günün çocukları da bugünün çocukları gibi koşup oynayan düşüp ağlayan çocuklardır. Ama ne Hz. Peygamber ne de ashabı onları azarlamamıştır. (Ebu Davud, Salât, 112.) Çocuklar azarlanmadıkları gibi namaz esnasında büyüklerin sırtlarına çıkmış, kucaklarına alınmış; sevgiyle dolu bu yaklaşım da onları biraz daha büyüdüklerinde vakit namazlarında bir saf oluşturacak çoğunluğa eriştirmiştir. (Ebu Davud, Salât, 96.) Hz. Peygamber dönemindeki kadın-çocuk ve aile bireylerinin oluşturduğu bu tabloya, günümüzde cami-cemaat ilişkisi bağlamında birçok yeni örnek eklenebilir. Ancak bu örnekleri okuyup takdir etmenin yanında, ne kadarı bugünün dünyasına aktarılabilir? Cami; kadının, çocuğun kısacası ailenin hayatına ne kadar nüfuz ettirilebilir? Cami, camiye karşı var olan zihinsel yapı ne kadar yenilenerek ihtiyaca uygun hâle getirilebilir ve hayata katılabilir ya da hayatın içinde olağanlaşabilir? Kısacası, ideal anlamda bugünün camisi hayatın içine nasıl oturtulabilir? Bugüne gelindiğinde, cami faaliyetlerinde sadece kadınlar açısından değil, erkekler açısından da bir daralma söz konusudur. Bu, bir yönüyle modernleşmenin olağan bir sonucu olarak görülebilir. Modernleşme ile beraber hayatımıza birçok yeni kurum girdi ve mevcut kurumların bazılarının işlevinde değişimler, genişlemeler veya daralmalar meydana geldi. İnsanların bir araya gelebileceği, toplanabileceği birçok yeni ortam ortaya çıktı. Ancak bu durum, ihtişamlı camileri yapıp yapıp; oralarda bazen sadece cuma namazı bazen de sadece vakit namazı kılınmasını sonra da kapılarının kilitlenmesini
haklılaştırabilir mi? Tekrar aynı soruya dönülecek olursa, camiler hayatın içinde nasıl daha aktif hâle getirilebilir? Bu soruya üç boyuttan cevap verilebilir.


1. Cami görevlileri: Görevliler camilere gelecek bireylere Peygamber dönemindeki bir ruh hâli ile yaklaşacak, camideki görevlerini büyükleri de küçükleri de, kadınları da erkekleri de hesaba katarak yapacak.

2. Cami cemaati: Camide bulunan cemaat birbirine saygılı olacak. Bugünün küçükleri istenmediğinde yarın büyüklerin camide bulunmayabileceği hesaba katılarak çocukların davranışlarına anlayış gösterecek. Çocuklar için en iyi öğrenme yolu olan görerek, eğlenerek, uygulayarak öğrenme yöntemi kullanılmadır; camiyi hayatın içine sindirme öğretilirken. Anne babalar; kurs için, spor için çocuklarına yaptıkları programlara bir yenisini daha ekleyebilir. Bu da cami ziyaretleridir. En yakınından başlayarak haftada bir gün bulundukları bölgenin bir camisine vakit namazı kılmaya götürebilirler. Bu bir müddet sonra tekrara dönüşebilir. Ancak bu tekrarın güzel getirileri olabilir. Mesela çocukların dershane, okul ve spor arkadaşları gibi bir müddet sonra da cami arkadaşları olacaktır. Bir şekilde cami arkadaşlığını özendirmeliyiz. Ayrıca cemaatin kadın kısmı da düşünülmeli, camilerin kadınlar tarafından da rahat biçimde kullanılması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

3. Cami mekânı: Camiler ailece gidilebilecek mekânlar olmalı, tuvaletler temiz, abdest alma yerleri ailece gelmeye uygun olmalı.Ayrıca her cami avlusunun bir köşesinde birkaç salıncak, gölgelik yerlerde birkaç bank olması da, camileri ailece gelmeye dahaelverişli kılar. Camiler herkesin giremediği steril ortamlar değil, temiz ancak herkese kucak açan mekânlar olmalı. Camiler, tek tek bireylerin huzur-u kalple ziyaret edeceği mekânlar yanında, küçük gruplar hâlinde bir araya gelen ve aralarında belirli zaman dilimlerinde tefsir, hadis veya diğer dinî kitapları okuyan bireylere de açık olmalı. Bu özendirilmeli. Din görevlisi imam veya müezzin “Toplantınızı camimizde yapın.” diyebilmeli. Camiler daha çok sivilleştirilmelidir, hayatın daha çok içinde yer alabilmesi için.

Başta da söylendiği gibi, cami deyince akla önce erkekler, sonra çocuklar ve kadınlar gelir. Bu, aslında modern öncesi dönemin bir mirasıdır. Kadının hayatın içine daha çok girdiği, çocukların ailenin gündem merkezi olduğu günümüzde, kadınların ve çocukların daha çok camilerde varlık göstermesi zamanın ruhuna da uygundur. Son dönemlerde cami faaliyetlerinde yeniden bir canlanma görülüyor. Umarız bu kadınlara, çocuklara da yansır; aileler cümbür cemaat camilerle buluşur. Yüce Allah, camileri cemaatsiz, cemaatleri de kadınsız ve çocuksuz bırakmasın.



Resim


Resim---Ümmü Seleme’den rivayet edildiğine göre Nebi (s.a.s) selam vererek namazı bitirdiği zaman bulunduğu yerde kısa bir müddet beklerdi. İbn Şihâb bununla ilgili şöyle demiştir: Zannediyorum ki - en iyi Allah bilir- bu uygulama kadınların camiden önce çıkmaları içindi.(Buhari, Ezan, 152)

Resim---“Geceleyin mescide gidip ibadet etmek için kadınlarınız sizden izin istediklerinde kendilerine izin verin.” (Buhari, Ezan 162).

Resim---“Ensar kadınları ne iyi kadınlardır; çünkü hayâları dinlerini öğrenmelerine engel olmadı.” (İbn Hanbel, VI, 148).
Resim
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Re: İSLAMda Kadın

Mesaj gönderen alpervahit »

Resim

İsLÂM DİNİnde kadın ki;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kadınlarınızı nasıl dövüyor, sonra da akşam olunca beraberce yatıyorsunuz?!." buyurdu.
(İbn-i Mace, Nikah, 51; Ahmed b. Hanbel, IV/I7.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medine döneminde kızı Fatıma aleyha's-selâm ile damadı Ali kerremullahi veche'nin evlerine, her gün sabah namazına kalktığı zaman, uğrayıp onları namaza kaldırmıştır.(Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/259.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Erkek, ailesinin çobanıdır ve aile efradından sorumludur. Kadın da, kocasının evinin çobanıdır ve onlardan sorumludur!." buyurduktan sonra; "Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz!." buyurmuştur.
(Buharî, Cum'a,11)
Resim
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Re: İSLAMda Kadın

Mesaj gönderen alpervahit »


İSLAM’DA KADIN

İslâm Dininde, Kadın olsun, erkek olsun yaratılış itibariyle insan eşit yaratılmıştır. Allah’a karşı sorumluluk bakımından fark gözetmeyen İslam; kadına annelik ve erkeğe babalık görevi vermiş, üstünlüğün fiziki kabiliyette veya cinsiyette değil, takvada olduğunu bildirmiştir. Allah’a kulluk etmek ve hesaba çekilmek konusunda kadın da erkekte eşittir. Aile içerisinde ise kadın erkek ve diğer aile fertlerinin ayrı-ayrı sorumlulukları bulunmaktadır. Herkes sorumlu olduğu şeylerin hesabını verecektir.

İslamî aile modelinde kadın evdeki huzurun kaynağı, sevgi ve merhamet timsali bir EŞ’tir. Nitekim Kur'ân-ı kerim’de şöyle buyrulmaktadır:


وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh(rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn: Onda 'sükun bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.”
(Rûm 30/21)

Sevgili Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hadislerinde kadını ve kadının görevlerini şöyle haber vermektedir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “...Erkek, ailede yöneticidir ve eşinden ve çocuklarından sorumludur. Kadın da kocasının evinde yöneticidir ve evde bulunanlardan sorumludur.” buyurmuştur.
(Buhârî, Cum'a 11)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “En güzel dünya nimeti ve insanın sahip olabileceği nimetlerin en hayırlısı; zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve insanın iman üzere (Müslümanca) yaşamasına yardımcı olan kadındır.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr 13)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’min bir erkek, mü’mine eşine buğzetmesin. Çünkü onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir.” buyurmuştur.
(Müslim, Radâ’ 61, hadis no: 1469)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü'minlerin iman bakımından en olgunu; ahlâkı güzel olan ve âilesine nâzik davranandır.” buyurmuştur.
(Nesâî, Işretu'n-Nisâ, 229)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kadın, beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse ona; ‘Hangi kapıdan dilersen oradan cennete gir’ denilir.” buyurmuştur.
(Ahmed bin Hanbel, I/191)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz. Çünkü siz onları Allah’ın emâneti diye aldınız.” buyurmuştur.
(Müslim, Hac 147, 194)

Resim---Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:“Sakın bir erkek, yanında mahremi olmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın!” buyurmuştur.

(Buhârî, Nikâh 111.)

Müslüman bir kadın, hayâ ve iffetine leke sürmez. İffetine zarar verebilecek şeylerden uzak durur. Tesettürü Allah’ın emri olarak görür ve tesettürüne dikkat eder. Yabancı erkeklerle yalnız başına bir mekânda baş başa kalmaz. Şeytanın en büyük hedeflerinden biri şüphesiz kadındır. Resûlullah efendimiz ümmeti için en büyük fitne sebebi olarak kadın fitnesini göstermiştir. Müslüman kadın evinin ve ailesinin önemini iyi bilir, evini şeytandan ve şeytanî şeylerden korumaya çalışır. Çocuklarının Müslüman’ca yetişmesi için üzerine düşen görevleri ihmal etmez. Eşine itaat etmekten dolayı Allah’ın rızasını umar. Müslüman kadının modası, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetidir.

Resim---Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: Allah kime sâliha bir kadın lütfetmişse, dininin yarısında ona yardım etmiştir. Diğer yarısında da Allah’tan korksun.” buyurmuştur.
(Müslim, Radâ 64, hadis no: 1467)

Resim---Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:“Dünya bir metâ’dır. Dünya metâı'nın en hayırlısı sâliha bir kadındır.” buyurmuştur.
(Taberânî,el-Mu’cemu’l-Kebir, 478.)

Sâliha bir kadın olmak, kadınlar için bir hedeftir. Sâliha kadın; İslam dinini yaşama gayreti içinde olur. Kocasına karşı iyi davranmak, kocasını Allah’ın bir nimeti kabul etmek, geçimsiz ve anlayışsız kocaya sabredip ecrini Allah’tan beklemek, hadisi şeriflerde kadının Sâliha’lık vasıfları olarak sayılmıştır. Ayrıca şükür eden bir dil sahibi, eşine, evine ve çocuklarına bağlı, kocasının ahret amellerine yardımcı olmak ve onu ibadete teşvik etmek de Sâliha kadının özelliklerindendir.


Resim--- Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem : “Kadının (eş’in) en hayırlısı, baktığında seni sevindiren, emrettiğinde itaat eden, üzerine yemin etsen, yeminini bozdurmayan, ondan uzakta olduğun zaman ırz, namus ve malını koruyarak sahip çıkan kadındır.” buyurmuştur.

(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/251.)
Resim
Cevapla

“İslamda Kadın” sayfasına dön