VEYSEL KARANİ HZ LERİNİN DUASI
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
VEYSEL KARANİ HZ LERİNİN DUASI
VEYSEL KARANÎ HZ. LERİNİN DUASI
ALLAH'IM SEN BENİM RABB'BİMSİN, BEN SENİN KULUNUM.
SEN HERŞEYİ YARATAN HALIK'SIN, BEN İSE SENİN MAHLUKUN.
SEN RIZIK VEREN REZZAK'SIN, BEN İSE SENİN RIZKINLA BESLENEN.
SEN MÜLK SAHİBİ MALİK'SİN, BEN İSE SENİN KÖLEN.
SEN GERÇEK İZZET SAHİBİ OLAN, AZİZ'SİN BEN İSE ACİZ VE ZELİL.
SEN HAZİNELERİ BİTMEYEN ZENGİN, GANİY'SİN, BEN İSE FAKİR, İHSANINA MUHTACIM.
SEN GERÇEK HAYAT SAHİBİ HAYY'SIN, BEN İSE HAYAT VERİŞİN OLMASA BİR ÖLÜ.
SEN VARLIĞI EBEDİ OLAN BAKİ'SİN, BEN İSE GELİP GEÇİÇİ BİR FANİ.
SEN SONSUZ İZZET VE ŞEREF SAHİBİ KERİM'SİN, BEN İSE ZİLLET VE
KÖTÜLÜKLER İÇİNDE BOCALIYORUM.
SEN İHSAN SAHİBİ MUHSİN'SİN, BEN İSE GÜNAH VE KÖTÜLÜK İŞLEYEN.
SEN GÜNAHLARI BOL BOL BAĞIŞLAYAN GAFUR'SUN, BEN İSE GÜNAHKAR.
SEN SONSUZ AZAMET VE BÜYÜKLÜK SAHİBİ AZİM'SİN, BEN İSE KÜÇÜK
VE DEĞERSİZ BİR HAKİR.
SEN GERÇEK KUDRET VE KUVVET SAHİBİ KAVİYY'SİN, BEN İSE SINIRSIZ ACZ İÇİNDE BİR ZAİF.
SEN BAĞIŞ VE İHSANI VERENSİN, BEN İSE LÜTUF VE İKRAMINA MUHTAÇ
BİR DİLENCİ.
SEN HER TÜRLÜ ZARAR VE KORKUDAN UZAK EMİN'SİN, BEN İSE MADDİ MANEVİ KORKULAR İÇİNDE BİRİ.
SEN CÖMERTLİK SAHİBİ CEVAT'SIN,BEN İSE CÖMERTLİĞİNE MUHTAÇ BİR MİSKİN.
SEN KULLARININ DUALARINA CEVAP VEREN MUCİB'SİN, BEN İSE SANA DUA EDİP YALVARAN.
SEN ŞİFA VEREN ŞAFİ'SİN, BEN İSE TÜRLÜ TÜRLÜ DERTLERE MÜPTELA
BİR HASTA.
YA RABB! SEN, BENİM GÜNAHLARIMI BAĞIŞLA, BENİ CEZALANDIRMA,
BÜTÜN DERTLERİME AFİYET VE ŞİFÂ VER.
BENİ EBEDİYYEN RIZANA MAZHAR ET, RAHMETİNLE YA ERHAMENERRAHİMİN! ÂMİN!..
ALLAH'IM SEN BENİM RABB'BİMSİN, BEN SENİN KULUNUM.
SEN HERŞEYİ YARATAN HALIK'SIN, BEN İSE SENİN MAHLUKUN.
SEN RIZIK VEREN REZZAK'SIN, BEN İSE SENİN RIZKINLA BESLENEN.
SEN MÜLK SAHİBİ MALİK'SİN, BEN İSE SENİN KÖLEN.
SEN GERÇEK İZZET SAHİBİ OLAN, AZİZ'SİN BEN İSE ACİZ VE ZELİL.
SEN HAZİNELERİ BİTMEYEN ZENGİN, GANİY'SİN, BEN İSE FAKİR, İHSANINA MUHTACIM.
SEN GERÇEK HAYAT SAHİBİ HAYY'SIN, BEN İSE HAYAT VERİŞİN OLMASA BİR ÖLÜ.
SEN VARLIĞI EBEDİ OLAN BAKİ'SİN, BEN İSE GELİP GEÇİÇİ BİR FANİ.
SEN SONSUZ İZZET VE ŞEREF SAHİBİ KERİM'SİN, BEN İSE ZİLLET VE
KÖTÜLÜKLER İÇİNDE BOCALIYORUM.
SEN İHSAN SAHİBİ MUHSİN'SİN, BEN İSE GÜNAH VE KÖTÜLÜK İŞLEYEN.
SEN GÜNAHLARI BOL BOL BAĞIŞLAYAN GAFUR'SUN, BEN İSE GÜNAHKAR.
SEN SONSUZ AZAMET VE BÜYÜKLÜK SAHİBİ AZİM'SİN, BEN İSE KÜÇÜK
VE DEĞERSİZ BİR HAKİR.
SEN GERÇEK KUDRET VE KUVVET SAHİBİ KAVİYY'SİN, BEN İSE SINIRSIZ ACZ İÇİNDE BİR ZAİF.
SEN BAĞIŞ VE İHSANI VERENSİN, BEN İSE LÜTUF VE İKRAMINA MUHTAÇ
BİR DİLENCİ.
SEN HER TÜRLÜ ZARAR VE KORKUDAN UZAK EMİN'SİN, BEN İSE MADDİ MANEVİ KORKULAR İÇİNDE BİRİ.
SEN CÖMERTLİK SAHİBİ CEVAT'SIN,BEN İSE CÖMERTLİĞİNE MUHTAÇ BİR MİSKİN.
SEN KULLARININ DUALARINA CEVAP VEREN MUCİB'SİN, BEN İSE SANA DUA EDİP YALVARAN.
SEN ŞİFA VEREN ŞAFİ'SİN, BEN İSE TÜRLÜ TÜRLÜ DERTLERE MÜPTELA
BİR HASTA.
YA RABB! SEN, BENİM GÜNAHLARIMI BAĞIŞLA, BENİ CEZALANDIRMA,
BÜTÜN DERTLERİME AFİYET VE ŞİFÂ VER.
BENİ EBEDİYYEN RIZANA MAZHAR ET, RAHMETİNLE YA ERHAMENERRAHİMİN! ÂMİN!..
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
VEYSEL KARANİ K.S'ının MÜNÂCÂTI
Yâ Rab! Nasıl büyük bir sarayın kapısını çalan bir adam, açılmadığı vakit, o sarayın kapısını, diğer makbul bir zâtın sarayca menus sadâsıyla çalar, tâ ona açılsın. Öyle de, biçare ben dahi, Senin dergâh-ı rahmetini, mahbub abdin olan Üveysül-Karânînin nidâsıyla ve münâcâtıyla şöyle çalıyorum. O dergâhını ona açtığın gibi, rahmetinle bana da aç. Ekulü kemâ kale: (Bende onun dediği gibi derim.)
اِلٰهِى اَنْتَ رَبِّى وَاَنَا الْعَبْدُ وَاَنْتَ الْخَالِقُ وَاَنَا الْمَخْلُوقُ
وَاَنْتَ الرَّزَّاقُ وَاَنَا الْمَرْزُوقُ وَاَنْتَ الْمَالِكُ وَاَنَا الْمَمْلُوكُ
وَاَنْتَ الْعَزِيزُ وَاَنَا الذَّلِيلُ وَاَنْتَ الْغَنِىُّ وَاَنَا الْفَقِيرُ
وَاَنْتَ الْحَىُّ وَاَنَا الْمَيِّتُ وَاَنْتَ الْبَاقِى وَاَنَا الْفَانِى
وَاَنْتَ الْكَرِيمُ وَاَنَا اللَّئِيمُ وَاَنْتَ الْمُحْسِنُ وَاَنَا الْمُسِيئُ
وَاَنْتَ الْغَفُورُ وَاَنَا الْمُذْنِبُ وَاَنْتَ الْعَظِيمُ وَاَنَا الْحَقِيرُ
وَاَنْتَ الْقَوِىُّ وَاَنَا الضَّعِيفُ وَاَنْتَ الْمُعْطِى وَاَنَا السَّاۤئِلُ 1
وَاَنْتَ الْمُجِيبُ وَاَنَا الدَّاعِى وَاَنْتَ الشَّافِى وَاَنَا الْمَرِيض ُ
فَاغْفِرْلِى ذُنُوبِى وَتَجَاوَزْ عَنِّى وَاشْفِ اَمْرَاضِى يَا اَللهُ يَاكَافِى يَا رَبِّ يَا وَافِى يَا رَحِيمُ يَا شَافِى يَا كَرِيمُ يَا مُعَافِى فَاعْفُ عَنِّى مِنْ كُلِّ ذَنْبٍ وَعَافِنِى مِنْ كُلِّ دَاٍۤء وَارْضَ عَنِّى اَبدًا بِرَحْمَتِكَ يَاۤ اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ 2
وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ 3
1. Ey İlâhım! Rabbim Sensin. Çünkü ben bir kulum. Nefsimin terbiyesinden âcizim. Demek beni terbiye eden Sensin.
Hem Sensin Yaratıcı. Çünkü ben yaratılmış bir varlığım, yapılıyorum.
Hem rızık veren Sensin. Çünkü ben rızka muhtacım ve ona elim yetişmiyor. Demek rızkımı veren Sensin.
Hem Sensin Mâlik, Mülkün gerçek sahibisin. Çünkü ben bir memluk ve köleyim; benden başkası bende tasarruf ediyor. Demek benim sahibim Sensin.
Hem Sen izzet sahibisin, yücesin. Ben ise zelilim; Halbuki üzerimde bir izzet ve bir onur cilvesi görünüyor. Demek Senin izzetinin aynasıyım.
Hem Sensin sınırsız zengin. Çünkü ben muhtaç ve fakirim; bana bu fakir hâlimle ulaşamayacağım bir zenginlik veriliyor. Demek mutlak zengin Sensin, veren Sensin.
Hem ölümü olmayan devamlı hayat sahibi Sensin. Çünkü ben ölümlüyüm; dirilmem ve ölmemde Senin daimî hayat sıfatının cilvesi görünüyor.
Hem Sensin Bâkî. Çünkü ben fâniyim; ömrümün sona ermesinde Senin varlığının devamlı ve bâkî olduğunu anlıyorum.
Hem Sen şeref sahibi yüceler yücesisin. Çünkü ben kötülükler içinde bocalıyorum; Demek şeref ve haysiyet Senden geliyor.
Hem sonsuz ihsan sahibi Sensin. Ben ise günâh işleyen bir kulum. Fakat pişman olup tevbe edince bana ihsan kapıları açılıyor. Demek ihsanınla bağışlayıp sonsuz güzellikler bahşeden Sensin.
Hem günahları affeden yalnız Sensin. Ben ise, günahkârım. Demek günahları affedecek Senin kapından başka kapı yoktur.
Hem büyüklük ve azamet sahibi Sensin. Ben ise hakir ve küçüğüm. Küçüklüğüme bakarak Senin büyüklüğünün her türlü övgüden daha yüce olduğunu anlıyorum.
Hem kuvveti bütün kâinatı kaplamış ve bütün varlıkları zapt ederek hükmü altına almış olan Sensin. Çünkü ben aciz ve zayıfım; bende zayıflığın aksine bir güç görünüyor. Demek güç ve kuvvet Senden geliyor.
2. Hem kâinatı rahmet hediyeleriyle dolduran ve istekleri en güzel şekilde karşılayan Sensin. Çünkü ben sözlerimle ve hâlimle daima yalvararak istiyorum, dileniyorum. Demek veren ve hediye eden Sensin. Hem vadinde ve sözünde emîn olan ve güvenenlerin güvenini boşa çıkarmayan Sensin. Çünkü ben korku ve kaygı içindeyim; Sana dayanıp güvendiğimde bütün korkularımdan kurtuluyorum. Demek emîn olan ve güven veren Sensin.
Hem cömert olan Sensin. Çünkü ben miskinim ve hayatıma lâzım olan şeyleri elde etmekten acizim. Fakat acizliğime rağmen bir zenginlik içindeyim. Demek cömertçe ihsan eden Sensin.
Hem dualara cevap veren Sensin. Çünkü ben hâlimle ve dilimle daima dua edip istiyorum, niyaz edip yalvarıyorum. Arzularım yerine geliyor. İsteklerime cevap veriliyor. Demek arzu ve isteklerime cevap veren Sensin.
Hem her türlü hastalığa şifâ veren Sensin. Çünkü ben hastayım. Hastalıktan her kurtuluşumda Senin şifa verici tecellini görüyorum. Demek her türlü hastalığa şifa veren Sensin.
Ya Rabbi; Benim günahlarımı affet. Hatalarımı bağışla. Hastalıklarıma şifa ver,
Ey bütün kemâl sıfatların sahibi ve noksan sıfatlardan münezzeh olan Allahım!
Ey güzel isimlerinin sonsuz hazineleri her şeyin her ihtiyacını her zaman en mükemmel şekilde karşılayan Ya Kâfî!
Ey varlıkları yaratıp onları en münasip organ ve duygularla donatan ve ihtiyaçlarını en güzel şekilde karşılayarak onları yaratılış gayelerine sevk eden Rabim!
Ey vaadini yerine getirmesinde şüphe olmayan ve bütün varlıkların ihtiyaçlarını kudret ve rahmetiyle gideren Ya Vâfî!
Ey rahmet ve merhameti her şeyi kuşatmakla birlikte imanlı ve ihlâslı kullarına çok özel ikram ve şefkati olan Ya Rahîm!
Ey maddî ve mânevî her çeşit hastalığa şifâ veren Ya Şâfî!
Ey sayısız rahmet meyvelerini ve nimetlerini bütün canlıların önlerine seren ve iyiliği bol olan Ya Kerîm!
Ey maddî ve mânevî dertleri gideren, afiyet ve sağlık veren Ya Muâfî!
Ya Rabbi, Rahmetinle; Benim ve Nur kardeşlerimin, bütün günahlarımızı bağışla, dertlerimize âfiyet ver, ebediyen rızana mazhar eyle, Ey merhametlilerin en merhametlisi olan ALLAHIM.
3. Velhamdülillahirabbilalemin. Liilahi Fatiha.
3. "Onların duâları, "Âlemlerin Rabbi olan Allaha hamd olsun" sözleriyle sona erer." Yûnus Sûresi, 10:10.
Lâ ilahe illa ente, vahdeke la şerike leke, *
âhir-ülkelami fiddünya ve evvel-ül kelami fil-ahireti ve fil-kabri eşhedü en lâ ilâhe illallahü ve eşhedü enne Muhammed'en Resulullahi sallallahü Teala aleyhi ve sellem.**
Amin,
Velhamdülillahi rabbil alemin.***
Lillahil FATİHA.
* Senden başka ilah yoktur. Sen birsin, teksin, şerikin yoktur. (Hadis.İbn Hanbel:2 / 171)
** Dünyada son söz, ahirette ve kabirde ilk söz: Şehadet ederim ki, Allahtan başka ilah yoktur ve Muhammed de Allahın resulüdür. Allahın salat ve selamı üzerine olsun.
*** Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, alemlerin Rabbi olan Allaha mahsustur. Enam, 6 / 45
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
- Nurten
- Özel Üye
- Mesajlar: 724
- Kayıt: 25 Ağu 2007, 02:00
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
- Nurten
- Özel Üye
- Mesajlar: 724
- Kayıt: 25 Ağu 2007, 02:00
- Nurten
- Özel Üye
- Mesajlar: 724
- Kayıt: 25 Ağu 2007, 02:00
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
hayy-dost yazdı:Sevgili NURYE,
Hizmetine bereket, her haline rahmet olsun inşallah. Kaddesallahu Sirruhu
VEYSEL KARANİ PİRimizin DUAsını, daha açık ve anlaşılır olarak tamamladığın için çok teşekkürler. Bu münacatı çok severim ve her okuyuşta kendimi içinde bulurum. ALLAH cc ın selamı üzerinize olsun, amin!
SEVgili ablacığım ve aleyküm ES SELAM,
Güzel yüreğinden akan her sözün FEYZini arttırsın İNŞAALLAH!
Çok sevdiğini bilerek araştırdım. Şükür karşımıza çıkarıldı...
ALLAH DOSTlarımızdan YEMlerimiz daima DAİM OLsun!....
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
zahidzenderun yazdı: HZ. VEYSEL KARÂNÎ ve İLÂHÎ AŞKIN TEZAHÜRÜ
Üveys el-Karânî hazretleri, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında yaşamış büyük bir Allah dostudur. İsmi Üveys b. Âmir el-Karnî'dir. Yemenin Karn köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir. 657 (h. 37) tarihinde şehit edilmiştir. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin sağlığında Müslüman olmuş; fakat göremediği için Sahâbî olamamıştır. Tâbiînin büyüklerinden olduğu hadîs-i şerîfte bildirilmiştir.
Hazret-i Ömerin halifeliği sırasında Medineye geldi. Çok ilgi ve hürmet gördü. Önceleri kendi memleketi Yemende yaşadı. Sonra Basra'ya gitti.
Veysel Karânî hazretleri, Yemende iken deve güder, geçimini onunla temin ederdi. Geçimi, yaşaması pek sadeydi. Hasta, âmâ ve ihtiyar annesinden başka kimsesi yoktu. Güttüğü develer için belli bir ücret istemez, ne verirlerse kabul ederdi. Fakir olanlardan hiç ücret almazdı. Aldığının yarısını sadaka olarak fakirlere dağıtır, kalanını da kendi ihtiyaçlarına ve annesine harcardı.
Müslüman olduktan sonra bütün ömrü boyunca Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)in aşkı ile yanıp tutuştu. Bir an bile Rabbini unutmadı. Kulluğunda o dereceye yükseldi ki, her hâli, her hareketi ve her sözü insanlara ibret ve nasihat oldu.
Kimseden incinmemiş ve kimseyi incitmemiştir. Onun en önemli vasfı; Peygamber (s.a.v.) Efendimize olan aşkı, ibadete canla başla devamı ve annesine saygısıdır. Annesine çok hizmet edip hayır duasını aldı. Rasûlullah Efendimizi görmeyi çok arzu ediyordu. Defalarca Peygamber Efendimizi görmek için annesinden izin istedi. Annesi, kendisine bakacak kimsesi olmadığı için izin vermedi.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; "Üveys-i Karnî, ihsân ve iyilikte Tâbiînin hayırlısıdır. buyurdu. Rasûlullah Efendimiz, zaman zaman mübârek yüzünü Yemen tarafına döndürür ve; Yemen tarafından rahmet rüzgârı estiğini duyuyorum. buyururdu. Yine Efendimiz (s.a.v.): Kıyâmette Allahü Teâlâ Üveys sûretinde yetmiş bin melek yaratır ve Üveysi onların arasında Arasata götürürler. Cennete gider ve Allahü Teâlânın dilediği (bildirdiği)nden başka mahlûk hangisinin Üveys olduğunu bilmez. Ümmetimden bir kimse vardır ki, Rebîa ve Mudar kabîlelerinin koyunları kıllarının adedince kişiye kıyâmette şefâat edecektir. buyurmuşlar ve o dönemde Arabistanda bu iki kabîlenin koyunları kadar kimsenin koyunu olmadığı söylenmiştir.
Ashâb-ı Kirâm; Yâ Rasûl, bu kimdir? dediler. Peygamber Efendimiz; Allahın kullarından biri. buyurdu. Biz hepimiz kullarız, ismi nedir? dediler. Üveys. buyurdu. Nerelidir? dediler. Karnlıdır. buyurdu. O sizi gördü mü? dediler. Baş gözü ile görmedi. buyurdu. Hayret, size bu kadar âşık olsun da, hizmet ve huzurunuza koşup gelmesin! dediler. İki sebepten: Biri hallerine mağluptur. İkincisi ise benim dînime bağlılığından dolayıdır. İhtiyar bir annesi vardır. Îmân etmiştir. Gözleri görmez, el ve ayakları hareket etmez. Üveys gündüzleri deve çobanlığı yapar, aldığı ücreti kendisinin ve annesinin nafakasına harcar. buyurdu. Biz onu görür müyüz dediler. Hazret-i Ebû Bekre; Sen onu kendi zamanında göremezsin. ama Hazret-i Ömer ve Hazret-i Aliye; Siz onu görürsünüz. Sol böğründe ve avucunun içinde bir gümüş miktarı beyazlık vardır. Bu baras hastalığı beyazlığı değildir. Ona varınca, benim selâmımı söyleyin ve ümmetime duâ etmesini bildirin. buyurdu.
Peygamber (s.a.v.) Efendimizin vefâtı yaklaşınca, hırkanızı kime verelim? dediler. Üveys-i Karnî'ye verin. buyurdu. Rasûlullahın vefâtından sonra Hazret-i Ömer ile Hazret-i Ali Kûfeye geldiklerinde, Ömer (r.a.) hutbe esnasında; Ey Necdliler, kalkınız! buyurdu. Kalktılar. Aranızda Karndan kimse var mıdır? buyurdu. Evet dediler ve birkaç kişiyi ona gönderdiler.
Hazret-i Ömer, onlardan Üveysi sordu. Biliyoruz. O, sizin bildiğinizden pek aşağı bir kimsedir. Dîvânedir, akılsızdır ve insanlardan kaçar bir hâli vardır, dediler. Onu arıyorum, nerededir? buyurdu. Arne vâdisinde develerimize çobanlık yapmaktadır, biz de karşılığında ona akşam yiyeceği veririz, saçı-sakalı karışıktır, şehirlere gelmez, kimse ile sohbet etmez, insanların yediğini yemez; üzüntü ve neşe bilmez. İnsanlar gülünce, o ağlar; insanlar ağlayınca o güler dediler. Onu arıyorum. buyurdu. Sonra Hazret-i Ömerle Hazret-i Ali, onun olduğu yere gittiler. Onu namaz kılar gördüler. Allahü Teâlâ, develerini gütmesi için bir melek vazifelendirmişti. Namazı bitirip selâm verince, Hazret-i Ömer, kalktı ve selâm verdi. Selâmı aldı. Hazret-i Ömer; İsmin nedir? diye sordu. Abdullah, yâni Allahın kulu. dedi. Hepimiz Allahın kullarıyız; esas ismin nedir? diye sordu. Üveys dedi. Sağ elini göster. buyurdu. Gösterdi. Hazret-i Ömer; Peygamber Efendimiz size selâm etti. Mübârek hırkalarını size gönderip; Alıp giysin, ümmetime de duâ etsin. diye vasiyet buyurdu, dedi.
Yâ Ömer! Ben zayıf, âciz ve günahkâr bir kulum. Dikkat buyur, bu vasiyet başkasına âid olmasın? deyince; Hayır yâ Üveys, aradığımız kimse sensin. Peygamber Efendimiz senin eşkâlini ve vasfını belirtti. cevabını verdi.
Bunun üzerine, Hırka-i Şerîfi hürmetle aldı, öptü, kokladı, yüzüne gözüne sürdü. Sonra; Siz burada bekleyin. dedi. Yanlarından ayrıldı. Biraz ileride hırkayı yere bırakıp, yüzünü yere koydu. Cenâb-ı Hakka şöyle duâda bulundu:
Yâ Rabbî! Sevgili Peygamber Efendimiz, ben fakir, âciz kuluna Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali ile Hırka-i Şerîflerini göndermiş. dedi. Günahkâr olan bütün müslümanların affı için duâ etti. Bir çok günahkâr müslümanın affolduğu kendisine ilham ile bildirilince, Hırka-i Şerîfi hürmetle giydi.
Veysel Karânî hazretleri, kendisine hırka verildikten sonra Yemenden Kûfeye gitti. Kûfeye gittikten sonra çok az kimse onu görebildi.
Görenlerden biri Harem bin Hayyandır. Harem bin Hayyan anlatır: "Üveysin şefâatinin ne derecede olduğunu bildiren hadîsi işitince, onu görmek istedim. Kûfeye gidip, onu aradım. Nihayet Fırat Nehri kenarında abdest alırken buldum. Daha önce hakkında malûmatım olduğundan onu tanıdım. Selâm verdim. Selâmımı aldı. Bana baktı. Müsafaha etmek istedim, elini vermedi. Allah sana merhamet eylesin, seni bağışlasın ey Üveys, nasılsın? dedim. Onu o kadar sevmiştim, ona o kadar acımıştım ki ağladım. Çünkü çok zayıftı. O da ağladı ve; Allah sana hayırlı ömür versin, ey Harem bin Hayyan! Nasılsın ey kardeşim! Beni sana kim gösterdi? dedi. İsmimi ve babamın ismini nasıl bildin ve hiç görmeden beni nasıl tanıdın? dedim. Her şeyi bilen ve her şeyden haberi olan bana bildirdi. Rûhum senin rûhunu tanıdı. Çünkü müminlerin rûhları birbirlerini tanırlar, birbirlerini görmeseler de! dedi."
Rasûlullah Efendimizden bana bir haber ver, dedim. Ben onu görmedim, Onun haberini başkalarından işittim. Hadîs yolunu kendime açmayı istemem. Muhaddis, müftü veya müzekkir olmayı istemem. Benim meşguliyetim vardır. Bunlarla uğraşamam. dedi. Bana bir âyet okuyun. Sizden duyayım dedim. Elimi tuttu. Eûzü besmele okudu ve çok ağladı. Sonra; Cinleri ve insanları beni tanımaları, ibâdet etmeleri için yarattım.(ez-Zâriyât, 51/56.) Gökü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadım.(el-Enbiyâ, 21/16.) meâlindeki âyet-i kerîmeleri okudu. Sonra bir feryat etti. Aklının gittiğini sandım. Sonra; Ey Hayyânın oğlu, sen buraya niçin geldin? dedi. Seni tanımak, seninle sohbet etmek arzusu ile dedim. Bir kimsenin Allahü Teâlâyı tanıdıktan sonra, herhangi bir kimse ile ahbaplık etmek istemesine hiçbir zaman bir mânâ veremem. dedi. Bana vasiyet, nasihat et dedim. Yattığın zaman ölümü yastığının altında bil. Kalkınca da karşında bulundur. Günahın küçüklüğüne değil, onunla âsî olmaklığının büyüklüğüne bak! Günâhı küçük tutarsan, onu yasak eden Rabbini küçük tutmuş olursun. Onu büyük tutarsan, Rabbini büyük tutmuş olursun. dedi. Nereye yerleşmemi tavsiye edersin? dedim. Şama dedi. Orada geçim nasıldır. dedim. Şüphenin ağır bastığı şu kalbe yazıklar olsun, nasihat kabul etmez. dedi. Bana bir tavsiyede daha bulun? dedim. Ey Hayyânın oğlu! Baban öldü, Âdem aleyhisselâm, Dâvûd aleyhisselâm, Muhammed Rasûlullah öldüler. Halîfesi Ebû Bekir öldü. Kardeşim Ömer öldü. Ah Ömer!.. Ah Ömer!.. dedi. Allah sana rahmet eylesin, Hazret-i Ömer ölmemiştir dedim. Allahü Teâlâ, onun öldüğünü bana bildirdi. dedi. Salavât okuyup, kısa bir duâdan sonra şu vasiyeti yaptı:
Ben ve sen, ölülerdeniz. Allahın kitabını ve onda bildirilen sırât-ı mustakîmi, doğru yolu elden bırakma ve ölümü bir an unutma! Kavmine ve akrabana varınca onlara nasihat et ve Allahın kullarına öğüt vermekten geri durma. Ehl-i Sünnete uymaktan bir adım ayrılma ki, dînini kaybedersin de haberin olmaz ve Cehenneme düşersin.
Birkaç duâ daha etti, sonra; Git Harem bin Hayyan, bir daha ne sen beni gör, ne de ben seni! Beni duâ ile hatırla, ben de seni duâ ile anarım. Sen bu taraftan git, ben de şu taraftan gideyim. dedi. Bir zaman onunla gitmek istedim. Bırakmadı. Gitti, ağlıyordu. Ben de ağladım. Ardından baktım durdum. Gözden kayboluncaya, şehre girinceye kadar baktım. Hâlâ ondan bir haber alamadım.
Veysel Karânî hazretleri Mekkede hac yapıp, Medîneye gidince, işte Rasûlullahın türbesi burasıdır diye kendisine gösterildi. Kendinden geçerek düşüp bayıldı. Ayılınca; Beni buradan götürün. Rasûlullah Efendimizin medfûn bulunduğu bir beldede benim için yaşamanın tadı olmaz. buyurdu.
Geceleri hiç uyumazdı. Bir gece; Bu gece kıyâm gecesidir. dedi. Diğer gece, Bu gece rükû gecesidir. Öbür gece, Bu gece secde gecesidir. dedi. Bir geceyi kıyâm, bir geceyi rükû, bir başka geceyi de secdeyle geçirdi. Ey Üveys, bu kadar uzun geceyi bir hâlde geçirmeye nasıl katlanıyorsun? dediklerinde; Secdede, sabah oluyor da, ben hâlâ bir kere Sübhâne Rabbiyel alâ diyemem. Hâlbuki üç tesbih sünnettir. Bunu yapamamamın sebebi, meleklerin ibâdetini yapmak istememdir. Buna ise gücüm yetmemektedir. dedi.
Kendisine, namazda huşû nedir? dediklerinde; Böğrüne iğne batırılsa, namazda duymamaktır. dedi. Kendisine nasılsın? dediler: Sabahleyin kalkıp, akşama sağ çıkacağını bilmeyenin hâli nasıl olur? dedi. İş nasıldır? dediler. Ah, yolun uzaklığından azıksızlıktan, ah! dedi.
Birisi Veysel Karânî hazretlerini ziyârete gitti. Ona hitâben; "Ey Allahü Teâlânın sevgili kulu! Bana bir nasîhatte bulun?" dedi. Veysel Karânî hazretleri; Allahü Teâlâyı bilir misin? Evet bilirim. Öyle ise, Allahü Teâlâdan gayri şeyleri unut. Bu yetişir. buyurdu.
Yâ Üveys, bir nasihat daha söyle! Allahü Teâlâ seni bilir mi? Evet bilir. Öyle ise, Allahtan gayrisi seni bilmesin. Allahü Teâlânın bilmesi senin için kâfidir. dedi.
Buyurdu ki:
Ey insan bu fâni hayatta Allah korkusunu kalbinden çıkarma! Kurtuluş çâresi Ona itâattedir.
Yüksekliği aradım, tevâzuda buldum. Başkanlık aradım, halka nasihatte buldum. Neseb aradım, takvâda buldum. Şeref aradım, kanâatte buldum. Rahatlık aradım, zühdde buldum. Zenginlik aradım, tevekkülde buldum.
Veysel Karani hazretleri Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizi dünya gözüyle görememiş ve Sahâbî olamamıştır; ancak muhadramûndandır. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz zamanında yaşayıp onu göremeden îman eden kişilere İslâmî literatürde bu isim verilmiştir. Tasavvufta mürşidlerini görmedikleri halde onların ruhaniyetinden istifade edip, feyiz alarak yükselenlere üveysi denilir. Bu tabir Veysel Karani hazretlerinin Rasûlullah (s.a.v.)i görmeden feyiz alıp, Ona tabi olmak suretiyle tasavvufta yüksek derecelere kavuşmasına benzetilerek söylenilmiştir.
Üveysi demek; görmediği halde Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin ve Onun varisleri olan evliyanın büyüklerinin ruhaniyetlerinden feyiz alıp yükselmek demektir.
Veysel Karani hazretlerinin yolu Veysîlik denilen öyle manevi bir yoldur ki, Peygamber (s.a.v.) Efendimizi görmeden sevmenin, sevebilmenin manevî bir okuludur. Onun bu Veysîlik denilen manevî okulundan îman ehli nice insanlar Allahın izniyle, kıyamete kadar Peygamber ve Allah aşkını öğreneceklerdir.
Kaynakça
1. Tabakâtül-Kübrâ; c. 1, s. 27.
2. Tezkiretül-Evliyâ; s. 12.
3. Tabakât-ı İbn-i Sad; c. 6, s. 161.
4. Mektûbât-ı Rabbânî; c. 1, Mektup, 222, 270.
5. İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c. 2, s. 74.
6. Sahih-i Müslim ve Evliyalar Ansiklopedisinden faydalanılmıştır. __________________
kulihvani yazdı: Allah razı olsun zahid can!
Allah Teâlâ'nın seçtikleri Vahyîler
Vahyîlerin seçtikleri Veysîler
Veysîlerin seçtikleri Vehbîler
Vehbîler seçtikleri Kesbîler...
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12885
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
ZEVK 3866
Resûlullah RuHun Rahmân KOKuSU,
YeMeNin Yakîni VeYSeL KarANî!..
VuSLatta Veysîdir İŞin DOĞruSU,
ÖZden SEV-en, BİLir misin İhvÂNî?..
ÇÖLümüzden CeylÂN GeÇmiş!.. gÖZ YaŞları İZ miz cÂN!
Ben CeylÂNda, CeylÂN Bende!.. BİR liktedir BİZ miz cÂN!
Kavrulmuş KaAHve Yüreğim!.. MiS Gibi HASSret KOKuyor!
DeVe Gibi BAĞlANmıştır!... Dost DERgâha DİZ miz cÂN!
Hayyyy Dost celle celâli Huuuu!..
10.10.09 00:01
çÖLde
- Gul
- Moderatör
- Mesajlar: 5154
- Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00
VEYSEL KARANİ
Rumda, Acemde aşık oldum
Yemen İllerinde Veysel Karani
Enbiya sevdi ve dostum dedi
Yemen illerinde Veysel Karani
*** ***
Anasından doğdu dünyaya geldi
Melekler altına kanadın yaydı
Resulün hırkasın, tacını giydi
Yemen illerinde Veysel Karani
*** ***
Erenler önünde kemer belinde
Aknurdan beni var o sağ elinde
Üveys sultan derler Hak divanında
Yemen illerinde Veysel Karani
*** ***
Sabah ibadetin yapar giderdi
Gizlice Rabbine niyaz ederdi
Anın işi gücü deve güderdi
Yemen illerinde Veysel Karani
*** ***
Bin deveyi bir akçeyi güderdi
Anın da nısfını zekat ederdi
Develer bilesine tevhid ederdi
Yemen illerinde Veysel Karani
YUNUS EMRE
- safa-merve
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00
- Mecnun
- Özel Üye
- Mesajlar: 681
- Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00
- sdemir
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 487
- Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00