RAMAZAN SOHBETİ - Münir DERMAN (ks)

Dinimizde mübarek gün ve geceler hakkında bilgiler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

RAMAZAN SOHBETİ - Münir DERMAN (ks)

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)

SOHBET MD-09

RAMAZAN


Aziz Cemaat insanların yüzü gülmeye başladığı zaman bu gece!
Allah nasip ederse Ramazanın ilk günü için müslümanlar Resûlullah’a bağlı olanlar, âhiret gününe inananlar, ALLAHu Lem Yezel’in kadiri mutlak olduğuna inananlar yarın için niyet edeceklerdir.
Bu niyet ALLAH rızası için yemiyeceğim, bu yemiyeceğimin kelimesinin altında mideyi boş bırakmak, pehriz mânâsına değildir.
İnsanlar yemekle hayatlarını devam ettirmezler, bu bir âlettir, bir vesiledir.
Cenâb-ı Allah, Er-Rezzak olduğunu anlatmak için yemeği vesile etmiştir.
Çünkü doğrudan doğruya ancak insanın derdine derman eden Cenâb-ı Lemyezeldir.
İnsanlar ekmekten ziyade güzel sözlerle de yaşarlar.
Onun için mide bir vesiledir.
İnsanlar mide ile dünyaya bağlı olduklarından ilk iş mide kapısını kapamaktır.
Efendim aç durmakla insan ölür.
Evet ölür.
O ölenler hayvanlar ölür.
Sen Allah’a sığın, aç dur, seni hava ile bile Cenâbı Allah besler.
İş buna inanmadadır.
Amma şüpheli inanma olursa bu işten ne gelir…

Ramazan orucunu herkes bilir, onu Salı günü Ramazanın ikinci günü burda öğlenden akşama kadar inşallahurahmân anlatacağız.
Biz daha Pazar günü öğlenden ikindiye kadar Kurşunlu Câmisinde, ikindiden akşama kadar Çarşı Câmisinde..
Onun için biz bu Câminin birbirimize ahbabı olduk!
Bir birimize hukukumuz geçti!
Onun için bu hukuktan istifade ederek Ramazan gününü Pazar günü burayı bırakıyoruz.
Onlara da bıraz lakırdı edelim söz söyleyelim çünkü onlarda bıraz israr ettiler.
Salı günü öğleden akşama kadar dayanabilen gelir…
Eğer dayanamaz da miden karışırsa, evdeki tavuknan böreği düşünürsün biraz daha tahammül edersin.
Mamfih ben sizi burada lakırdılarla, Resûlullah’ın sözleriyle doyururum.
ALLAHUURAHMAAAN, inşaallah ALLAH müsaade ederse.

Yalınız, dabak daima kendi postunu döver, yine bazı bu câminin secdeye başını koyan müslümanlardan, imamdan evvel secdeye gidenler var ön saflardaaa.
Aman efendim dikkat edin.
Aman efendim dikkat edin.
İmaam burdaki asakirin kumandanıdır.
ALLAH’ın huzuruna Kâbeyi o çeviriyooor.
Onuun töhmeti altındayııız.
O ALLAHu Ekber demeden kafanı yavaş yavaş eğmeee.
Görünmeyen direğe carparsın.
Görünenden herkes korkar, kaçırır.
Asıl, görünmeyen direkten korkmaktır.
Onun için imam ALLAHUEKBER demedikten sonra başınızı kıpırdatmayın.
Secdeden de aynı öyle, rüku’dan kalktıktan sonra amaan imama uyuun.
Bütün yükü imam efendiye bırakın.
Bakınız bedava namaz kılıyorsunuz, siz sadece bir: “Rabbenalekel Hamd! Subhane Rabbiyal âlâ! Subhane Rabbiyal Aziym! Es Selamün aleyküm ve rahmetullaah!.”
İmam bütün mesuliyeti alıyor, Kur’ân-ı Kerimi sizin için okuyor.
Buna hürmeten imama uyun efendim.
İmama uyun.
Namaz bir mekteptir, orta mektebi bitiren tekrar ilk mektepten başlamaz.
Namazda her gün bir bir ibret alır insan, bir bir bu namaz mektebını bitiren velî oluuur.
Ben söylemiyorum bunuu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem söylüyor.
Amma kırk sene gidip gelmek, haaa yok!
Çok dikkat buyurun!
Hiç olmazsa bu mübârek ayda.
Ramazanda yalnız:
“Efendim ben tuzuna baktım şeyin, abdestim namazım bozuldumu? Koku verdiler bana bozuldumu? İşe giderken şu!”
Ulan bunlar bozmaz oğlum senin niyetine bak!
“Efendim sakız çiğni…”
Eee o kadarda edepsizlik edip de sakız da çiğneme!
“Burnuma su çektim de genzime kaçtı!”
Kaçar bir şey olmaz, asıl namazı bozan orucu bozan, abdestsiz gezmeyiniz efendiiim!
Namaz abdesti ile burnun oruçtadır, yalan söylemeyiniz.
Bu söylediklerim uydurma formule edilmiş lakırdılar değil, hadisi Resûlullah’tandır.
Abdestli geziniz.
Yalan söylemeyiniz.
Giybet etmeyiniz.
Kimsenin hakkinda fena bir söz söylemeyiniz.
“Efendim, Ramazan geldi islamlar çoğaldı!”
Yok efendim böyle iş yoktur.
Bunları bel kemiğinlen düşünen ve onunlan karar veren insanlar söyler.
Secde-i Rahmân’a bir defa başını koyan, ind-i İlahîde makbuuul ve Cenâb-i Peygamberin yüzünu güldürmüştür.
Belki hasbel beşer gelmemiştir herhangi bir sebeple!
Ne gülüyorsun!
Bunların içinde ALLAH dostu vardır, bir velî vardır, onun kalbını kırarsın!

Geçende Müftü Efendi anlattı.
Siirt’te bir Sinan Câmii varmış demişti, çok eski büyük bir câmii....
“Câmiinin üstünde, düz yerde dedi Doktor bey, büyük bööyle kan lekesi var!” dedi.
Kendisi Siirtli olduğu için bizzat görmüş.
“Hatta bıçaklan bile kazıya bilirsin!” dedi.
Hikayesını anlattı, burayı bir Sinan isminde belki ismini unuttum belki başka bir şey söylüyorum fakat vaka’yı aynen söyluyorum, bir zat bir ağa yaptırmış bu câmiyi bundan 200 sene evvel, 150 sene evvel, Siirt o zaman ülemâ merkezi idi.
Bu zât beş vakit namazına gelirmiş, orucunu tutarmış, hacca gitmiş gelmiş.
Cuma namazına gelmezmiş, Hocalarda bir lakırdı:
“Üç Cuma namazına gelmedin mi kâfir oldun gittiiii!”.
Evet var öyle hadis ama, kime var?
Velîyullah’a var, biz daha namaz kılmasını bilmiyoruz!
Eğer o hadisleri bu gün söylersek insanın deli olması lâzım gelir.
Sahabe için bir hadis var diyor ki:
“Enterekesselaat fekad kefertu : kim ki namazı terketti kâfirdir!” diyor.
Bugünkü zamana şey edersek hepimiz yandık gittik.
O sahabe-yi kirama ait, bu zamana değil.
Bu zaman içinde diyor ki:
“Kul La ilahe İllallaaah dehaltul cenneh: Kim ki La ilahe ilallah der cennete girer!”.
Hepsini uçup gidiyordu, o halde bu asir için değildir bunlar.
Öyle şey yoktur!
Secde-i Rahmân’a kaybolmak!
Tokmağı eline al:
“Sen cennete, ben cehenneme!”
Öyle bir iş yok islâmiyette.
Bu zâtı toplanmışlar o zaman, bu üç defa Cuma namazına gelmemişse katline ferman, herifin kafasını kesmişler.
Olmuş bu.
Gömleğini de senin câmin bilmem nedir diye şaak diye duvara vurmuşlar.
Bugünkü kan, Müftü Efendinin anlattığına göre oymuş. Aradan bir müddet geçmiş.
Hiçaz’dan 30-40 kişi Siirt’e gelmişler.
Demişler: “Burada bir Sinan effendi vardır o nerededir?” demişler.
“Efendim o böyle böyle, böyle böyle oldu!”
Ha Sinan effendi, Cuma günleri atına biner, Siirt’ten böyle ovaya doğru dışarı çıkar gidermiş namaz vaktinde.
“Biz onu böyle böyle yaptık!”
“Yahu demiş, o bizim Mekke’de arkadaşımızdır!” demiş,
“Her Cuma burda gelir namaz kılardı, kaç aydır gelmiyor!” demiş.
Onun için kimseye lakırdı etmeyiiniiiiz!
Bugünde velîyullah vardır!
Belki içinizde vardır!
Belki içimizde vardır, hiç insan belli olmaz.
Adımını atarken velî olur insan, adımını atarken kâfir olur, içinden şekki şüpheyi götüüür!
Hem kimseye giybet etmeee!
Aza kanaat et!
Verdiği rızka “ELhamdulillah!” de, öp de başına koy!
Onun için “Ramazan geldi islamlar coğald!” demee.
İçinizde ne nurlu insanlar vaaar.
Ne okumuş insanlar vaar.
Ne saaf, temiz insanlar vaar.
Onun için temizliğinizi gizleyin.
Gizleyin.
Gece vakti yapayalınız iken, Cenâb-i ALLAH’ın huzurundasınız daima.
O’nunlan senli benli konuşmağa başlayın.
Diyor ki: “İşte benden kulum, gece vakti” diyor.
“Gece vakti BENİ bula bilirsin, duan kabul edilir.”
Onun için gecelerde çok işler vardııır.
Gece yıldızlar görülür, acaba yıldızlar gece mi görülür, yoksa gecemi kendini gösterirler?
Bu meseledir, bunun halledilmesi için.
Onun için hiç olmazsa Ramazan’da mışıl mışıl uyumayın!
Gecenin bir saatında kalkın ALLAH’ınızla senli benli konuşun.
İçinizin muhasebesini yapın:
“Ben şöyle fenalık yaptım, böyle yaptım, Ya İlahî tartıyorum, şu iyiliği yaptım, şu elimde değildi, şunu da hasbel beşer yaptım, sen bunları mağfiret suyu ile yıka, hepsini def’ eyle beni temizle Ya Rabbi!” de.
Kafanı da böyle yukarı doğru kibirle kaldırma!
Daima kafan yerde olsun.
Hz.Davud, ömründe bir defa başını yukarı kaldırmamıştır.
Utanmasından.
Ama ALLAH yukarda mı?.
Hayııır, her yerde hazır ve nazırdır, biz göğe bakarız elimizi kaldırırız, ALLAH gökte mi?
Kalbde ALLAAAH.
Niye göğe bakarız?
Ona en temiz, en güzel, munasip yer ora bulduğumuz için o maviliğin içine bakarız.
O maviliğin içine baktıkca, içinde hissedersin, bak güneş 4000 ışık yılı uzakta olduğu halde, gözümüzün içinde duyarsınız, sıcaklığını elinizde duyarsınız.
Cenâb-ı ALLAH ANLAYANA gore, sıcaklık gibi elindedir, Güneşe bakamayana gore, milyonlarca sene uzaktadır.
Eski bir söz vardır.
Hakk’ı Bâtın, Hakk’ı Zâhir, Hakk’ı Dâim, Hakk’ı Kâim görmeyen,
Ol ne bilsin Hakkın Âdem, Âdemin Hakk olduğun!
İşte böyle!..

Hz.Mevlana Şemsü’l- Hakaik’inde der ki :
“Eeeey müslümanlar!
Ben ne olduğumu bilmiyorum.
Ben ne yahudiyim, ne nasrani, ne müslümanım!
Hiç bir şey değilim!.
Ne yerim, ne göğum, ne şuyum,
……..
Benim mekanım yoktur!
Ben CÂNÂN’ın canının canının içiyim!” diyor.

Bakın bu büyük velîler nerelere gitmişler ve herkese velî olmak vâcibtir.
Allah bu kudreti insana vermiştir.
Bir takım insanlarda aslî fikirler vardır ki, bunların insanın kendisiyle birlikte var, bazı fikirleri vardır insanoğlunun ki doğduğu zaman bu da onunla beraber doğar.
Mesela tomurcuk açtığı zaman, açmadan evvel içinde koku vardııır, gülun rengi vardır, hepisi vardır ve altında da dikeni vardır oğlum!.
Korumak için onu.
Allah ve din fikri de insanlan beraber doğmuştur.
Bir insan dinsiz midir?
O sonradan dinsiz olmuştur.
İnsan ALLAH ve din fikri ile doğar, onun içun:
“İnsanlar mü’min doğarlar, mü’min ölürler!” diyor Sallallahu Aleyhi Vessellem bir hadislerinde.
“Efendim herif kâfir, ölürken mü’min ölür, nasıl bu islam mı?”

Mü’min demek inanmış.
“Kella iza beleğatitterakiye.
Ve kiyle men rakin.”
Buraya can nefes geldiği zaman “Ve kiyle men rakin” doktor aranır, doktor nerede bulunur, doktor gelir şırıngalar mırıngalar falan.
“Ve zanne ennehulfiraku.”
Hasta anlar ki artık ben gidiyorum.
“Velteffetissaku bissaki...”
Bu ayak kemikleri birbirine dolaşmaya başlar.
“İla rabbike yevmeizinilmesaku”
O artık Allah’ına gidiyor, onda dönüş yok!
İşte o anda, o anda gözün perdeleri açıldığı için kâfiri bile, dinsizi bile, Nemrudu bile:
“Haaaaaa demek ki hakikat buymuş! Âhiret varmış!” diye inanır.
Fakat bu inanma fayda etmez.
Onun için herkes inanarak ölür, mü’min Ölür.
Firavun bile Fütuhat-ı Mekkiye’de Şeyh Muhyiddin Arabî anlatır, boğulurken:
“Musa’nın dediği doğrudur!” demiş.
O korktuğundan, boğulacağından değiil.
Gözü açıldığı için hakikati gördü, onu ikrâr ediyor.
Onun için insanlar mü’min doğarlar mü’min ölürler.
Amma aşağıda, o hesap başka, yaptığı edepsizliği, küfrü müfrü, orda artık haddeler vaar, insan dilinde anlatılmaz, kazan diyelim, bilmem makinalar, falanlar, şişler, işte fırınlar neyi varsa var artık onu bilmem!..
Onun için insanlar daima Allah fikri ile doğarlar, ölürken de. Fıtrat bozulmamış olan, ruhu hasta olmayan her insaaan bunu bulur ve hayatında anlar.
Allah’ın varlığını anlamak için insaan, insanın iç âleminde mükemmel bir makina bir cihaz vardır.
Allah onu o yolda yaratmıştır bu makineyi.
Nasıl ki bir mıknatıs, şu mıknatıs olsun.
Demirleri, demirlere, mıknatıs ile demirleri birbirine yanaştırdığınız zaman, mıknatıs demiri hemen çekiverir yanına!
Çünkü bu mıknatısın yaratılış fıtratında vardır.
Sen hakiki mıknatıslığı bulursan seni çeker, mıknatıslığı görende!
Mıknatısa şöyle bir şey sür, o da muhakkak mıknatıs olur.

Onun için gül gibi adamları bul konuuuuş!
Kile sormuşlar: “Ne güzel kokun var?”.
“Efendim koku benden değil, üç beş gün gül ile arkadaşlık ettim de o koku ondan bana sindi.”
Onun için mıknatıslı adamları bulun da onlan konuşun.
Vakiti makiti geçin, tırıltıyı, boş lakırdıyı bırakın aziz cemaat.
O kabiliyet mıknatısta bozulmadıkça, fıtratının çekme icâplarını daima yapacaktır.
İşte insan da böyledir.

Peygamberler insandaki bu fıtratın inkişafına calışmışlardır. Sende bu hassa vardır, onu harekete getir.
Onun için: “Efendim filan adam velîyullah!”
Nerden bildin?
“Efendim bizim evdeki pişmiş hindi, hindi dolması, pilavı bildi, sizde bu akşam pilav var!” dedi.
Eeee.
“İki de misafirim var, halbuki ben iki kilometre uzakta oturuyorum, dünde şunu yedin!” dedi.
Ulan onu sende biliyorsun.
Bunda velîlik yok.
Asıl velîlik, sende olup da haberin olmadığını sana bildirip de seni yola getiren adamdır.
İşte peygamberler, bu fıtratı insanda meknuz olan bu fıtratı ortaya çıkarmıştır.
Buna da biliyorsunuz Nur-u Muhammedi derler.
Nur-u Muhammedinin, Cesed-i Resûlullah ile alâkası yoktur.
Cenâb-ı Allah Kur’ân’ında diyor ki:
“Kâinâtı yaratmadan evvel bir Nur yarattım, bu Nurun ismine Hamdedici Nur, Muhammed ismini verdim.”
Peygamberle alâkası yok bunun.
Bütün Kâinât herkesteki bu Nurun içinden Hayy Esması geçti, geldi senin kalbine girdi.
Hayy işliyor.
İşte bu NUR sende de vardır.
Nur-u Muhammedi, dinsizinde de imansızında da herkeste vardır.
Bunun sende bulunduğunu bildiren adam velîdir ve bunun bulunduğunu ilk ilan eden de Sallallahu Aleyhi Vessellemdir ve bütün peygamberler âli izamdır.
Onun için biz peygambere Salâtu Selâm getiririz bilirsiniz. “Allahümme Salli Alâ Muhammedin ve Alâ Âl-i Muhammed.”
Ne demek bu?
Allahümme : Ya İlahiii!
Salli : Mağfiret et!
Alâ Muhammed: Muhammed’e mağfiret et.
Peki cenâbı peygamber mağfirete muhtaçsa biz ne yapalım? Haaaa, simdi iş değişti.
“İnnallahu ve melaiketihu yüsallune alennebiyyi ya eyyuhellezine amenu salli aleyhi ve sellimu teslima!”
Ben Allaaah ve melaikelerim nebiyi zîşana selâvatu serife getiriyoruz, ey inanan KULlaaaar.
Siz de selâvat-ı serife getirin.
Onun için Rahmet-i İlahîye, Sallallahu Aleyhi Vessellemin kalbi mübârekine inmeden bize gelemez.
Niçiiiin?
Gelemez ya!
Biz, şuradaki 220 voltluk ampulüz.
Teeee, barajdan gelen elektrik 16000 Volt.
Transformatörde iniyor, bizim tahammül hududumuza geliyor.
Onun için bu feyz, Cenâb-ı peygamberin kalb-i mübareğine geliyor voltajı iniyor, bizim tahammül hududumuza kadar geliyor.
“Lev enzelna hazelkur'ane 'ala cebelin lereeytehu haşi'an mutesaddi 'an min haşyetillahi…”[Hasr Suresi 21.ayet).
“Biz eğer o Kur’ân’ı dağa indirseydik dağ onun haşyetinden param parça olurdu!” diyor.
O yüzden Cenâb-ı Resûlullah’ın vücûdunun yaradılış kudretine bakalım.
Ona bile, insan olmayan Cebrail alıp getiriyor, oda, oda indiriyor bir noktada.
Onun için insanlar meleklerden daha efdaldır.
Melekler insanları kıskanırlar...



KELİMELER:
.
Vesile: (Vâsile) Bahane, sebeb. * Fırsat. * Elverişli durum. * Vasıta. Yol. * Pâye, rütbe. * Baba. * Kurbiyet. * Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey. * Cennet'te bir menzil adı. (El-Vesiletü menziletün fi-l Cenneti hadis-i şerifi bunu te'yid ediyor.)
Er Rezzak: Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyaçları karşılayan. (Allah)
Lemyezel: sonu olmayan Hakk cc.
Töhmet: Birisine isnad edilen, fakat kat'iyyetle işleyip işlemediği belirsiz olan suç, kabahat. * İtham altında olma.
Giybet: Arkadan çekiştirmek. Hazır olmayan birisinin aleyhine konuşmak. Birisinin gıyabında hoşuna gitmeyen bir şeyi söylemek. (Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerâhet edip darılacaktı. Eğer doğru dese; zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır. M.)
ind-i İlahî: Allah'ın indinde. Allah'ın nazarında.
Hasbel beşer: İnsanlık icabı, elde olmadan.
Katline ferman: Ölümüne emir.
Şekk: (C.: Şükuk) Şüphe, zan. Bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında tereddüt etmek.
Kanaat: Aç gözlü olmayıp hırs göstermemek. Kısmetinden fazlasına göz dikmemek. Helâl ile yetinip haramı istememek. Az şeyi de olsa kısmetine razı olmak.(Semere-i sa'yine ve kısmetine rıza kanaattir, meyl-i sa'yi kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa dûnhimmetliktir. M.) (Bak: Himmet)
Mağfiret: (Mağfiret) Cenab-ı Hakk'ın kullarının günahlarını örtmesi, affetmesi, rahmeti ile lütfu.
Nazır: (C.: Nüzzâr) Nazar eden, bakan. * Bir idarenin veya dairenin umur ve işlerine bakan en büyük memur. Bir işin idaresine memur reis. * Kabine azalarından herbiri. Nâzır. Vekil. Bakan.
Âli: Üstün. Yüce. Çok büyük. Meşhur. Necib.
Izam : (Azim. C.) Büyükler. Büyük kimseler. * (Azm. C.) Kemikler.
Feyz: (C.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübareklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. * Bir haberi fâş etmek. * İçindeki düşüncesini izhar etmek.(Hakaik-ı imaniye ve esasat-ı Kur'aniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelâtı suretine sokulmaz. Belki bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyet ile ve dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir. M.)



ÂYETLER:

كَلَّا إِذَا بَلَغَتْ التَّرَاقِيَ
Resim---"Kella iza beleğatitterakiye: Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır.” (Kıyâmet 75/26)

وَقِيلَ مَنْ رَاقٍ
Resim---“Ve kiyle men rakin : «Tedavi edebilecek kimdir?» denir.” (Kıyâmet 75/27)

وَظَنَّ أَنَّهُ الْفِرَاقُ
Resim---“Ve zanne ennehulfraku : (Can çekişen) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar.” (Kıyâmet 75/28)

وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِ
“Velteffetissaku bissaki : Ve bacak bacağa dolaşır.” (Kıyâmet 75/29)

إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمَسَاقُ
Resim---“İla rabbike yevmeizinilmesaku : İşte o gün sevkedilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur.” (Kıyâmet 75/30)


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---"İnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima : Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin." (Ahzâb 33/56)

لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Lev enzelna hazelkur'ane 'ala cebelin lereeytehu haşi'an mutesaddi 'an min haşyetillahi ve tilkel'emsalu nadribuha linnasi le'allehum yetefekkerune : Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.” (Haşr 59/21)


Bu sohbeti sesli dinlemek için indirebilirsiniz:
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Dost Kul İhvanî 2008 Ramazan'ında yazdı:Resim

ZEVK 3328

EŞY – OLAY Ortasında, CİSİM GİYen insÂN cÂNı
ASLının GÖLGE OYUNu, ÂNda SEYR eyle zamÂNı
MUHİTin KIBLesi MERKEZ, YÜZün Öze DÖNmesidir
Resûlullah RAVZASInda, Samedî SAVM RamazÂNı…


19.09.08. 21:35
Çiçek camii
Resim
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

ALLAH'IM SANA ŞÜKÜRLER OLSUN. VESİLE ETTİĞİN İÇİN, OKUMAYI NASİP ETTİĞİN İÇİN. ŞÜKÜRLER OLSUN. HAMD OLSUN.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

kulihvani yazdı:Resim

ZEVK 3339

Samedî SAVM Rıza Ramazanımız mübârek olsun!..

DÖNdük DOST’un DevrÂNında, deli duyguya kapıldık!
Çile ÇÖLlerin GEÇ-Erken, UYduk UYkUYa kapıldık!
“İnnemeal usri yusrâ!” Yağdırdı BİZe RABB’ımız!
Rahmetenlilâlemin’den SU BULduk SUya kapıldık!


30.09.08. 07:40
Zedalilik camii
Byrm nmaz..
Resim
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

ORUÇ'UN SIRRI-1

Oruç, İnsan ruh ve maddesinin ilâhi banyosudur. Oruç, vehleten aç durmak gibi gelir insana. Aç durmakla ceset zevk duyarsa, oruç'un mânâsı ortaya çıkar...
Açlıktan sıkıntı duymak, hakiki oruç mânâ ve mefhumunun dışındadır. Oruç, ceset ile ruh tevhidini husule getirmektir. Mukaddes Kur'ân-ın Bakara Sûresi'nde 183 üncü âyet yâni Allah sözleri diyor ki: "Ey imân edenler". Buradaki İmân edenler, kâinatta aczini bilerek gaybe inananlar demektir.Gaybe inanmak çok güç, çok zor bir başarıdır, insan oğluna...

Mantık ve havas'a hitabetmeyen şeylere inanmak çok müşkül bir iştir.(Bu oruç ile ta ki günâhlardan korunasınız.) (Oruç size yazıldı, nasıl ki sizden evvelkilere yazılmıştır...) Kulun Allah'a karşı olan şükrünü ifa etmemesi ve bunda devam etmesi edeb dışı bir iş olur ki buna günâh derler. Günâhın cezasını Cenab-ı Hak kulun kendine bırakmıştır. Günâh, inkâr ve red hududuna girerse, küfürdür. Küfürün cezası ise, Allah tarafından verilir... İnsanda bütün ilâhi esmalar tecelli ettiği için,şükrün ifasının tehiri, esmaları zedeler...
İnsan böylelikle, kendi kendini zedelemiş olur.

Yukarıdaki söylediğimiz emir ile oruç, Allah'a inananlara farz olmuştur.Emirde (Yazıldı) kelimesi ile büyük bir incelik ve hikmet ifade edilmiştir... (Yazıldı} kelimesinde "sizin canlılığınız, ruhunuz ve maddeniz bir murad ile halk edildi. Ve ona lüzumlu olan şeyler de, evvelce Ayetullah ve Sünnetullah ile tâyin edildi" mânâsı gizlidir.
Ayetullah: Esmaların tecellisi, görünmesidir. (Hay) ile canlıyız (Basir) ile görürüz (Semi) ile işitiriz, ilâhir...
Bunların devamı için, bir takım kanunlar vardır. Havadan oksijen alırız, su içeriz, gıda alırız, sıcak ve soğuğun tesirleri vardır. Bunları saymak uzun sürer... Bunların hepsi Sünnetullah'tır. Yani tabiatta, cari, fizikî, kimyevî, meteorolojik her türlü değişmeyen kanun halindeki hâdisattır... Emrin içinde Sünnetullah'tan zarar görülmemesi gizlidir. Ruh ve maddeye lüzumlu olan bu (Yazılış) şimdi size tatbik edesiniz diye emrolundu demektir. Çalışmadan sonra dinlenme, uyku nasıl insan ve canlı için lüzumlu ise, oruç da, insana, yaradılışında lüzumlu olan hâdiseler arasında bulunur...

Oruç, uzviyetin her gün yapmağa ruhî ve fizyolojik olarak duyduğu mecburiyetlerin, bir anda irade ile durdurulup perhize geçmesidir.Oruç, mecburi olarak, uzviyetin dinlenmeye sevk edilmesini sağlar
.Fakat enirin konulması, bu mecburiyette tehir olmasın diyedir.
Hastalıklarda, hastanın perhize konulusu, onun iyiliği için bir mecburiyettir.Oruç'un her sene başka bir ay ve mevsimde gelişi de dikkate yayandır.Mevsim ve aylara göre doğanların karakter, bünye ve arzularını, beşeriyet hâlâ gazetelerde, kitaplarda tahlil etmektedir.
Yazımızın başında, ceset açlıktan zevk duyarsa diye bir söz ettik. Evet duyması lâzımdır.
Yemek helâldir, vücuda eziyet vermemek lâzımdır; gibi iftarda ve sahurda yemek hikâyelerini ileri sürüp,fazla yemek yemeği müdafaa, oburluk, tahammülsüzlük, sabır hasletlerini firenlemek kudreti olmayanların mütâlâaları olarak kabul edilir.

Tahammülsüzlük gösterenlere, hastalara zaten oruç farz değildir. Bu halleri zail oluncaya kadar.
Oruçtan sabır, tahammül, kendine hâkimiyet, sinirlerini dizginlemek, kanaat miktarının ölçülmesi murat edilmektedir.Hasta bir insana, normale avdeti için, doktor bir takım sıhhi tavsiyelerde bulunur. Bunları yapması kendisi için faidelidir. Başkası için değil. Oruçta normal uzviyet için; ilâhî, sıhhî bir öğütün, emir seklindeki tecellisi gizlidir. Yapabilene ne mutlu...

Orucu süsleyen bir takım âdabı muaşeret de vardır. Vakti,şartlan, sünnetleri, orucun sahih oluşunu sağlayan, Öyle olması muhakkak lâzım gelen kaideleri mevcuttur. Orucu bozacak haller; oruca niyet etmiş temiz insanların bilmesi ve riayet etmesi mecburiyeti olan hususlardır ki,bunları bilmeden, zaten oruca girilemez...
Oruçta, insanın, helâl yemeğinden, arzularından, isteklerindenruhen ve maddeten ayrılıp sıyrılarak, yükseklere tırmânışı gizlidir. Bu yükselişteki zevk, insanın anlama ve kavrama derecesine göre değişir.Bu dereceye göre de uzviyetin bir dinlenme ve tasfiyesi husule gelmektedir. Vehleten bu hakikatları reddedebilirsiniz. Fakat mesele öyle değildir. Biraz sabrediniz ve her şeye itiraz ile yüklü olmayınız...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

ORUÇ'IN SIRRI -2

Oruç tutanlara hürmet etmek, insana yakışan en büyük fazilet tezahürüdür.Tutmayana da bu zevkten mahrum olmanın vereceği Ölçü ile bakmalıdır. Oruçlu bir insanın, büyük bir sabır ve sükûn heykeli gibi,daima sakin ve etrafına gayet rahîm ve şefkatli olması, orucun kıymet ve derecesi ile ölçülür. Yemeğe hasret açgözlülüğü, etrafına çatmak asabiyeti gibihaller izhar edip bocalıyan hakiki oruç tutmuş olmaz. O ancak sabahtan akşama kadar beyhude yere aç durmuş olur ki bu orucun mânâsına bile yanaşmaz.

Uzviyet açlığın vereceği aksülamellerin doğuracağı faideye kavuşabilmesi için tamamiyle sakin ve gevşemiş olmalıdır.Asabiyet, bu muvazeneyi hemen bozar, asabî insanlarda mide ağrıları, iştahsızlıklar malûmdur.
Oruç'da Errezzak esması, kemâl-i edep ve tazimle bir tarafa bırakılıp (Hay esması İle) Hayy'ın menbaı olan Hayyılâyemutun huzuruna çıkmak vardır. Oruçluda akşama doğru bir zevk hissi bağlar. Bu his:

1 - Uzviyetin yemeğe karşı duyduğu hasretin giderileceğiniruh vasıtası ile öğrendiği için, vücuttaki hafiflik zevkidir.Bu zevk makbul değldir. Zira bu memnuniyet verdiği itaattan duyulan mecburi uzvi açlığın bağırışıdır.

2 - Ruhun duyduğu hafiflik ve dumanlanmadır ki bu da rl-yâzatın uzviyet ve ruha vereceği hasletlerin, manevî yükselisin disiplinine alışmamış insanların, bir emri yerine getirmelerinden doğan, tatlı bir niştir.
Bunun da arkasında, yine uzviyetin gizli açlık feryadının,edeben teskin edilisindeki çabalama mevcuttur.
Halbuki orucun ve az yemenin hikmeti, mânevi âlem hazinelerinin kilididir. Bâtın gönül pınarları, açlık ve oruç bereketi ile fışkırır Herkesin aynada gördüklerinden daha fazlasını, bir tuğla parçasında görebilirsiniz.
Hakiki oruçlu bir insanda: Simada Rahîm esmasının tatlı soluk rengi, gözlerde ötelerin ötesine bakan tatlı bir halâvet, dilde fazilet, adalet, şefkat ve doğruluk süzgecinden süzülmüş, inci gibi kelime ve sesler doludur. Ne mutlu böyle insana. Hay esmasının tecellîsi olan insan, bu esmayı Errezzak esmasıile değil de hayyı hay ile beslerse daima huy olur. Ecel, insana errezzak esmasının haydan elini çektiği dakikada gelir.Hayyı hay ile besleyen insan daima hay olur.

Mevlâna on yedi gün gece ve gündüz ağzına bir şey koymamış ve onsekizinci günü (öyle bir hamle yaptım, uçtum, uçtum hayyi lâyemuta kavuştum.) diye bağırmıştır. Oruçla, Halik bu ince kavuşma yolunu, müminlere hediye etmiştir. Anlayana ne mutlu.... "ölmeden evvel ölmek" tebşir-i Peygamberdi "Errezzak ile değil hay ile hayyı devama çalışınız. O zaman daima hay olursunuz" demektir. Bu bir sırdır. Anlaması güçtür. Güç kelimesi perdelerle örtülü olduğu için kullanılmıştır. Murad-ı ilâh! böyledir. Bu muradda büyük ve büyüklerin büyüğü bir hikmet gizlidir. "Hâlikle öyle anlarım olur ki aramıza melek-i mukarrep bile giremez. " Buyuran Resûl-i. Ekrem'in "Bir ok yayı kadar yanaştır." sözü, dinin asıl nüvesini teşkil etmektedir. Bütün bu yoldakiler, bunu hâl ve anlama peşindedirler. Onun için "Oruç benimle kulum arasındadır, mükâfatını bizzat ben vereceğim." buyurulmuştur. Hay ile her şey vardır. Bütün esmalar Hayy'ın vasıflandır. Bir tane de vardır ki bunların hepsinin ismidir, ona da (Ism-i Azam) derler. Şu mudur? bu mudur? diye uğraşma. Bir şeyi insan görür, tutar, anlar ve inanır. Fakat bu anlamada şüphe ve şek bulunduğu zaman bu mudur? su mudur? diye mırıldanır. Hakiki isimde mütereddittir. Ondan dolayı hakiki çağrıyı yapamadığından, büyük istifade ve visale kavuşamaz... Allah yolunda ölenler ölmemişlerdir. Allah yolunda ölenler kimlerdir. Hiç düşündünüz mü?
Allah'ın her canlıya bilaistisna verdiği Errezzak'tan zorla nasibini kesmek arzusunu taşıyanlardır.
Bunlar binbir türlü vesilelerle ve perdeli şekillerle Hamlıklarım Hay ile birleştirip, ortadan Errezzak esmasının kaldırılmasına uğraşanlardır.Bir çok hastalıklarda perhiz, hastanın iyi olmasında en büyük âlimdir.Bu Hayy'ın Hay'dan medet dileyerek, boşalan enerji akümülâtörünü doldurması demektir. Hayyı, Hay ile beslemeğe uğraşanlar ise, Velilerdir.Huzura çıkmak için rızkın mahsûlleri temizliği bozar.Temizliği tazelemek lâzımdır. Bunlardan anlıyan için, büyük hakikat ve huzur kapıları görünür, işte bu kadar...

Hikâyenin anahtar deliği Oruç'tur. Oruç'un kıymetini bilmeğe ve bunda devamlı olmağa gayret etmek gerektir.Amma "Ben yapamıyorum" diyeceksen, bu meydanlarda dolaşmağa bakma...Bu meydanlar çok hoştur, çok tatlıdır, fakat tehlikesi de çok ve anidir...Allah kimseyi zorlamaz.
Verdiği Hay parçasının hürmetine orucu (Yazılmak) kelimesi ile emir buyurmuştur. Bu bize verilen Hayyın, ind-i ilâhiyede makbuliyetini artırmak, Hayyın makam olan vücut için mecburiyetinin,gayet müsamahakâr ve nezâket çerçevesi içinde (Yazıldı) Lafz-ı Mübâreki ile bildirmesidir. Bu kelimede zorlama, korkutma yoktur.
Bu kadar nezaketle emir buyrulan oruçta nasıl büyük bir sır,derin bir hikmet, huzur ve felah olduğunu artık sîz düşününüz... Ramazanınız mübarek olsun....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Sevgili Anlamak kardeşim değerli paylaşımların için Allah c.c. ve Rasulullah s.a.v. Efendimiz razı olsun, hizmetinin kabul görsün inşaallah...
Muhammedi MuhabbetlerimİZle.
Resim
Cevapla

“Mübarek Gün ve Geceler” sayfasına dön