HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Cevapla
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen aksiseda »

Resim

“Sâmirî, şöyle dedi: "Ben onların görmediği şeyi gördüm. Elçinin izinden bir avuç aldım ve onun üzerine attım.
Böyle yapmayı bana nefsim güzel gösterdi." (20/96 )


قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهٖ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ لٖى نَفْسٖی
20.96 - Gâle besurtu bimâ lem yebsurû bihî fegabedtu gabdatem min eseri'r- rasûli fenebeztuhâ ve kezâlike sevvelet lî nefsî.

Muhyiddin-î Arabî diyor ki;
Sâmirî, Cebrail (as) ın bastığı yerden aldığı toprağı, buzağı heykelinin değil de bir insan heykelinin üzerine atmış olsaydı o heykelin konuştuğunu görürdü…

Bunu okuduğumda çok hayret içinde kalmıştım ben... Halen de düşündükçe hayret ediyorum.
Hocamın KeBaN-aMPüL misâlini her duyduğumda aynı duygular kaplar içimi...
CeRRYaN geldiği anda her âlet var oluşu gereği olan işini yapıyor..

Çok şükür CaN CeRRyanım benimle-tenimle henüz..
Benim işim, MuHaSeBe… Yani?..
HeSaB işi!.
HeSaB işi tamam da… Baştaki “M” Ne?.

İş arasında ibadete karşı olan birçok işverenin.: “Çalışmak ta ibadettir” sözünü Allah’ ın Âyeti gibi savunduklarına şâhid olmuşumdur.

İşte! HeSaB, onların işi…
BiZiM işimizse; HeSaB değil… MuHaSeBe…
M yoksa… “MuH” yoksa bana kalan, aSaBî’lik oluyor yalnızca…
aSHaB’ım da HeSaB’ım da bozuluyor çünkü…


İçinde bulunduğum HeNGâMe ortamında her hesap birbirine karışıyor haliyle…
HeNGâME; “HaNGi M?... Sen neden bahsediyorsun kardeşim! ‘M’ de neyin nesi? Hesabına bak sen” Der gibi bir ortam yani…

Hani fabrikalarda yürüyen bant sistemi vardır ya… Otomasyon mu deniyordu… Öyle bir işleyiş içindeyiz yani…
Çok şükür münâfık değilim de içim başka dışım başka bir hâlde…

Bu ortamda işimi yapabilmek için kulaklık takıyor ve ruhuma huzur verecek bir şeyler dinlemeye çalışıyorum ki, dikkatimi yaptığım işe verebileyim.
Fakat gelin görün ki bu sefer de dışarıdan bana seslenenleri duymadığım oluyor.
Öyle olunca çok yüksek sesle bir şey dinlediğimi zannediyor ve yüksek sesle seslenmek zorunda kalıyorlar…
Zâten ortamda sesten gürültüden geçilmiyor…
Bir de ben katkıda bulunmuş olmayayım diye sık aralıklarla kulağımdan kulaklığı çıkarıyor ilgilenmemi gerektiren bir husus var mı diye bakıyorum..

Kimi faturasını soruyor, kimi câri hesabını… Bir yandan da kargoya verilecek ürünlerin faturaları kesiliyor. Diğer yandan benim hesap birikiyor önümde bi dolu evrak… Telefonlar sık sık çalıyor…

Hangi birini düşüneceğimi, hangi birine yetiştireceğimi bilemiyorum ama, gözümden kaçacak bir şeyin malî yaptırımları olacağını biliyorum. O da yetmez; benim açımdan manevî yaptırımları da olacağı MuHaKkak!.
Zirâ; Emin ve güvenilir olma şartı vardır İslâm Ahlâkında… “Allah cc. Sağlam ve güzel iş yapanları sever!.” anlayışı vardır.

Neler neler geçiyor aklımdan gönlümden...
Ben mi bir fırtınanın içindeyim fırtına mı benim içimde…

Beyin Fırtınası tabiri geliyor aklıma… Bakıyorum bu “Beyin Fırtınası” dedikleri şey neymiş diye;

Birçok yerde şöyle târif edilmiş; Beyin Fırtınası, birden fazla kişinin bir araya gelerek bir konuyla ilgili fikirlerini tartışmaksızın açıklayarak,
birbirleriyle fikir alışverişinde bulundukları, bireyin yaratıcı düşünme gücünü geliştiren bir öğretim tekniğidir..


Hiç içime sinmiyor… Nasıl SîN-SîN ki?.
Öğretim TeKniği de TeKliği de bellidir BiZiM için…

“Fırtına” dan çıkacak tek şey enkazdır, yıkımdır…Bizim fırtınalarımız ise bizi yıkmak için değil… Onarmak inŞe etmek içindir…

İkincisi Beyin’deki fırtına dinmeden, sükuna, huzura ermeden bırakın yaratıcı düşünceyi,
herhangi bir şeye dâir doğru bir düşünce çıkması mümkün mü?. BiZ beynimizde fırtınalardan kaçarız, sükûnet ararız ki YaRaTıCı’ ya MeKâN bildiğimiz GöNüL sesimizi duyalım ve uyalım…

Ayrıca Yaratıcı’nın düşünceyi yarattığını bilmeyenin düşüncesi ne kadar yaratıcı olabilir ve ne yaratabilir ki o düşünce!

Velhasılı daha birçok şey söylenebilir ama söz uzar…O türlü fırtınalara yelken açmaya niyetim yok.
BiZiM SaHiL’lere kaçıyorum hemen ilk fırsatta…
Canım Hocamın Fetih Sûresi ile ilgili sohbetini okuyorum beş on dakikalık molalar bulduğumda…

“…Evet üç yaşındaki beş yaşındaki çocuğu öldüren adama merhamet verilmemiş değil, kefere yapıyor kendinde yüklü olan merhametin üzerini örtüyor...
Kendi örtüyor, toplum örttürüyor, ana baba her türlü özellikler birleşiyor birleşiyor neticede yok oluyor, kullanamaz hale geçiyor ve öbürleri üstün bastırdığı içinde tümünün canına okuyor!.”


http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 82&t=10127

Burada kalmıştım….

Okuyorum ama okuduğum yerde dolanıp duruyor gözlerim.
Dışarıdaki fırtına odaklanmamı engelliyor…. Müziği duyamıyorum.
Açmamış mıydım… Açtım…
İnternet mi gitti acaba? Bakıyorum! Yooo… internette var…
Sesini mi kıstım bilgisayarın ya da müziği yürüten proğramın? Hayır!.
Arka planda çalan müzik olmayınca olmuyor ki dışarıdaki gürültüden…
HaYY ALLaH… Şimdi araya yine bir iş bir şey girecek…

“…merhamet verilmemiş değil kefere yapıyor, kendinde yüklü olan merhametin üzerini örtüyor...”
Bu cümleye de takıldım…


Amerika’ da yakalanan seri bir kâtile soruyor gazeteciler.: “Hiç mi vicdanın sızlamadı onca insanı öldürürken?.”
“Sızlamadı!.” diyor kâtil… “Sızlasa yapabilir miydim!” diyor…
Çok önceden duymuş-okumuştum bu olayı… Nasıl bir anda bağlantı kuruyorsa akıl… Hayranlık duymamak elde değil, hayret etmemek elde değil!

“Burada denmek istenen şey; işte şu… “der gibi…
“Vicdanı sızlamadı değil… Sızladı… Ama kendisi duymayınca… Suçu vicdanına atıyor…”
Düşüncesi doğdu içimde…
O halde diyorum; İnsan ne yaparsa yapsın, Ona verilenler niçin verilmişlerse onun gereğini yapıyorlar…
İnsan o sisteme bir zarar veremiyor ama kendini ondan mahrum etmek sûretiyle kendine zarar veriyor.

Bir yandan bunları düşünüyorum diğer yandan neden müzik çalmıyor diye takılıyor aklıma…
Herhalde o sistemi değilse bile bu sistemi bozdum. diye düşünüyorum.
Dikkatimi dağıtıyor… Halletmem lâzım sorun neyse…

Acaba bilgisayarın ses kartında mı bir şey oldu ki… Ama az önce bir sorun yoktu…
Hem şimdi iş arası ona ayıracak vaktim yok ki…

Kulaklığı taktığım jak denen yerde bir gevşeme veya bozulma… vs..
Neler düşündüm neler aradım derken “Offf…” der gibi ellerimi başıma doğru götürürken baktım ki kulaklık kulağımda değil…
Omuzlarımda…

Bu… Normalde basit bir unutma olayı…
Ama o kadar çok anlam yükledi o kadar şey öğretti ki içime…
Kendimden başka her yerde ve her şeyde aradım kusuru…
Az önce işine hayranlık duyduğum aklımın basit bir unutkanlıktan dolayı bu kadar süre debelenip durmasına hayret ettim..
İşte diyorum BiZiM öğrenme TeKniğimiz…Kendimize rağmen çoğu zaman…

Ya BiZiM gibi olmayanlar….

Sabahleyin bir haber görmüştüm gazetede (internette)
28 Yaşında, dünyaca ünlü bir müzik yıldızı intihar etmiş.

28 Yaşında… Dünyaca ünlü… Bir buçuk milyon takipçisi varmış sosyal medyada…
Gençlik var, şöhret var, para var, hayranlık duyan bir sürü insan var…
Ama sonuç intihar!.

Öylesine acıdım, öylesine içim yandı ki bu insanın ölümüne…Neden diye düşünmeden edemedim.
Benim tanıdığım, beğendiğim biri değil… İlk defa duydum adını…
Neden bu yaşta bir insan canına kıyar ki diye içim yanmıştı…
Üstelik nice benzer örnekler var…

BiR de, böyle BiR öĞReTMe-öĞReNMe TeKniğimiz var işte BiZim….
Tüm bunlar öğretti ki BiZe;

HeSaB yapanların hiçbir hesapları tutmuyor… İşte; Para, mal-mülk, şöhret, gençlik vs. vs…
Hiç birisi yetmiyor BeYiNDeKi FıRTıNaLaRa… Nice PaŞa’ nın, BeYiN FıRTıNaSı koptuğunda daha iyi anlıyor insan…
Ama anlamayan yine anlamıyor. Hırs ile HeSaB yapmaya devam edenler eksik olmuyor âlemde…
Parasına para katmak, biraz daha mal-mülk yığmak için HeBâ ediyor ona HiBe edilen ne varsa…

MuHaSeBe ile HeSaB arasındaki fark bu olsa gerek…
M’ye, MuH’a SaHiB çıkmak gerek…
HaK’kıyla KuL’lanmak gerek…

Yoksa KuL-aKLı’ğı takmayan nasıl duyabilir ki âLeMDeKi aŞK şarkısını…

HâLimce...
25-26 Kasım 2019 arasında ara-sıra...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen Gariban »

:) Halim can, her gün yaşadığımız hengameyi ne güzel anlatmışsın.
Geçen diyordum bir gün böyle bir yazı yazıp anlatmam lazım gün nasıl geçiyor her gün. BİZ BİR İZ.
Akıl öyle meşgul ediliyor ki artık merkezle irtibatı kesiyorsun haliyle.
Aspirin v.b. ilaçlar baş ağrısını keser, keser de başındaki ağrı gider mi peki?
Aspirin beyindeki fırtınalar.
Hayır hayır, ağrı orada , bir kablonun ortasında yalıtkan bölge oluşturur aspirin ve işaret iletimini durdurur, akım geçemediği için beyinde ağrıyı hissetmeyiz. Bunun gibi bunca olay bu düzende aklı uyuşturur ise merkeze ne zaman sall edecek akıl?
Akşam olup evine gidince kafa yarın yapılacak işlere dair planlar yaparken ve yeni işleri sıralarken seccadede nasıl sall edilecek ?

İyi de bu işi sen seçtin diyor içimden bir ses, daha aza kanaat edeydin daha az meşgul edeni bulaydın olmaz mıydı diyor.
Evet bu da doğru diyorum da sonra daha az kazançlı olan işlerdeki insanların durumunu görünce yine halime şükrediyorum çünkü onlarda ayrı bir ağırlık altındalar ve az kazanç ağırlığı hafifletmiyor her zaman!.. İşin içinden çıkamıyorum.
İyi ki Basildon'daki süreçte bu siteye gelmiş kardeşlerimi tanımışım, bu güzel dostlukları kurmuşum, yoksa şimdi feci durumda olurduk diyorum, iyi ki burada bu hizmet yoluna girmişiz yoksa halimiz ne olurdu diyorum.

O zaman işi pratiğe dökmek en güzeli belki de, bu ne demek şimdi ?
Şimdiye kadar öğrenilenleri işinde yaşamak, etrafını okumak , sezinlemek, yaşadıklarından ders çıkarıp yeni öğrenimler yapmak gibi.
O an geldi mi , bir örnek olup ta bu neden oldu şimdi dedim mi o fırtınaların ortasında bir sığınacak kulübeye giriyor insan.
Senin şimdi girdiğin kulübe gibi. Aziz Mahmud Hüdai (k.s)'nin Hüdai yolu varmış , hava fırtınalıyken atlarmış üsküdardan kayığa istanbulun karşı yakasına namaza gelirmiş , kayığın gittiği yol süt limanı olurmuş. Bu yolu eski kayıkçılar bilir o yoldan giderlermiş fırtına çıkınca. Hz.Musa a.s denize girince denizin yarılması gibi.

Hocamı şimdi duyuyorum içimden, "oğlum bizim içine girdiğimiz kulübe Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin gönlüdür, orası da VASİ'dir ama aynı zamanda iğnenin de ucundadır, damla da deniz ..." diyor.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s)'nin kitabındaki kısımı Avni Konuk hatırladığım kadarıyla Fusus şerhinde şu şekilde yorumluyordu, El-Musavvir esması ile E-Hayy esmasının işleyişi gibi. Hz.Musa (a.s)'a Cebrail a.s geldiğinde insan kılığında yürürken bastığı topraktan yeşillik çıktığını görünce Samiri bunun normal bir hadise olmadığını anlamış, Cebrail bir melek olduğu için nurani bedeniyle temas ettiği toprakta Hayy akışından dolayı çimen bitttiğini görünce bu basılan topraktan bir avuç alarak bunu altından yapılan buzağı heykelini dökerlerken içine atmış. Hayy esması ile suretler arasındaki ilişkiyi anlatıyor senin dediğin cereyan can ve suret ilişkisi gibi. Bu yüzden suret-i insan olsa idi ondan bu çıkacaktı demesi ondan.

İsa a.s'ın bedeni yapısında Cebrail a.s'ın ruhu üfürürken insan suretinde Meryem a.s'a göründüğü bir hal var.
Bu hal İsa a.s 'ın bazı mucizeleri gösterirken , Allah'ın izniyle ölüleri diriltirken aldığı haldi.
Yapısı Cebrail a.s'ın insan suretindeki hali gibi olarak bunu yapardı demekte.
Bu sebeple cüzzam v.b hastalığı olanlar , kör olanlar, o bu haldeyken ona temas ettiklerinde Hayy esması onlara akar, belki de bu cereyan onlardaki bozuk sinirleri tamir eder , hastalığa neden olan mikrobu öldüren sistemleri ilahi bir güçle takviye eder sorunu çözer şifaya sebep olurdu.
Hocama Mesih ne demek diye sormuştum seneler evvel, meshetmekten gelir demişti.
İnsanların Hz.İsa a.s'ın bedenine dokunmaya çalışması ya da onun hastaları meshetmesinden dolayı bu isim sanki orada diye düşünüyorum.
Yine bu Hayy esması akışı, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin dokunmasıyla hızla hurma veren çabuk gelişen ve meyve veren ağaçlar yahut memesine dokunduğu hayvanın memelerinin birden sütle dolması gibi hadiselerde de görülmekte diye düşünüyorum. Bir anda işleyen yapının hızlı işlemesine sebebiyet veriyor.
Sıcakta mikroplar nasıl daha hızlı ve çabuk ürerse , organizmalar sıcaktan etkilenirse, dirilik esması kendine daha fazla akan bir sistemde neler olmaz ki ? Su yu düşünelim su el-Hayy esması için bir tecelli örtüsü. Su sebillerini örtü ile örterler . Niye ? Çünkü su yapısına ne değerse onu besler. Mikrop bir su bulsun , ışık bulsun, çoğalırda çoğalır, suyu çiçeğe dök büyütür, hiç bir yere dökmesen kendi içinde yosun yapar yine bir organizmaya dirilik verir onu besler çoğaltır. HAYY esmasını CAN'ında bulan İNSAN'ın hali nicedir ?
Neyse toparlamak lazım yoksa işten çıkamıyacağım.
Es Selam ve sevgiyle
garibAN
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen aksiseda »

Eyvallah Gariban Canım... BiZ BiR iZ elbette... Hallerimiz de BiR dillerimiz de BiR... Çok şükür...
Öyle olduğu için ki benzer bir hâl içinde olmana hiç şaşmadım.
Aslında bu hengame hususunda insanların birbirlerinden pek bir farkı yok alemde...
Lâkin;
Bir doktor eline neşteri alır, keser insanı...
Bir katil de eline bir neşter alır ve keser bir insanı...

Bu aşamada dese ki katil olan kimse;
Aynı şeyi yapıyoruz. Neden ben kötü oluyorum ki?
Dese! Ne deriz!
Deriz ki; Doktorun gayesi şifa idi...
Senin gayen ise cefa...

"Çalışmak ta ibadettir" diyenlerin gayesi gerçekten ibadet olsa, engel olmak yerine anlayış göstermeleri gerekmez mi!

Mesai saatleri içindeki ibadeti onlar kayıp olarak görüyorlar kendileri açısından.
Samimi değiller...

Ha bunu söylerken kimseye haksızlık etmeyelim.
Zira bu samimiyetsizlik tek taraflı olmayabiliyor. Bunu da gördük yaşadık ne yazık ki!

Gariban Canım, aslında bunları demeye hiç lüzum yok.
Biz birbirimizi zaten biliriz anlarız...

Ama işte insan üzülünce üzüntüsünü paylaşmak istiyor.
Ben üzülüyorum insanlara...
Neden görmüyorlar ya da görmezden geliyorlar HaK' kı ve HaKiKaT' i...
Neden kendilerine de başkalarına da yazık ediyorlar diye üzülüyorum.

Ha!
Biz bir şey olduk ta kendimizi kurtardık mı!!!!
Haşa!
Öyle olsa, konusu ne olursa olsun tam bir rıza ve teslimiyet içerisinde olmam gerekirdi.
Oysa ki bundan çok çok uzaktayım.
Debeleniyorum Nuh (As) oğlu gibi... Çıkıp ta kendimi kurtarabileceğim yüksek bir dağ arıyorum.

Bir marangoz olaydım keşke diyorum...
Ağaç kokuları arasında çalışaydım... O talaş kokularını öyle çok seviyorum ki.
Elbistan' da çay ocağımız vardı bir işhanının içerisinde... Dolar taşardı...
Kışları soğuk geçerdi bizim oralarda... Adam boyu kar yağdığı olurdu...
Üstü başı kar içinde gelip te çay ocağının sobası başında ısınanların üzerinden dökülen karlar yerlerde su birikintisi oluştururdu.
İşte bunun için marangozlardan talaş alır yerlere dökerdik.
Hızar ağacı kestikçe dişliler arasında biriken ağaç parçaları un ufak birikirdi marangozun ayağı dibinde...
Tıpkı değirmen taşının buğdayı öğütüp te un haline getirmesi gibi...

Bak şimdi nerelere gitti aklım...Bıraksam daha da gidecek lakin... iş güç işte...
Bizi bekler... El mahkum... Kul mahkum...

Çalışmak ve rızkımızı kazanmak zorundayız elbette hepimiz...
Az-çok Allah' ın takdiridir...
O rızkı dilediğine verir...
Hiç kimsenin ne kazandığında gözümüz var ne malı mülkünde çok şükür...
İsteyen istediği kadar çalışsın kazansın... Ne demeye kimin ne hakkı var ki...
Hz. Süleyman da çok varlıklıydı ne bileyim ben Nemrut ta, Firavun da vs.
Meselemiz kim, neyi kimin için yapıyor...
Gaye ne
Niyet ne
Vesselam...

Muhammedi Muhabbetlerimizle...






Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen aksiseda »

Aceleyle yazınca... Bakıyor ki insan sonradan, ne demek istiyordu oysa ne demiş...
Şimdi sakin kafayla (Tabi ne kadar sankinse artık :) ) bir daha okuyunca gördüm ki sen ne güzel konulara değinmişsin..
Oysa ben takıldığım yerde takılmışım... Hep aynı yerden dem vurmuşum sanki tek konu o gibi...

"Çalışmak ta ibâdettir" diyenlerin samimîyetsizliği...
Çünkü bu sık sık karşıma çıkan ve aSHaBımı bozan bir husus...
İllâ ki doğrudan bana denmesi gerekmiyor...
Birilerinin birilerine dediğini duyuyorum yine aynı şekilde sıkılıyor içim.

CeRRYaN gelince her âletin kendi işini yapacağını söyleyip te sonra da o âlete neden o işi yapıyorsun diye kızmam,
ne büyük çelişki değil mi... Tıpkı kulaklık meselesinde olduğu gibi...
Başkasına kızarken aslında kusurun kendimde olduğunu göremeyişim.
Böyle bakınca böyle...

Beyin fırtınası değil de beynimdeki fırtınalar bunlar Gariban Canım...
Bak şimdi biraz daha essin... :)

Ama bir de şöyle bakıyorum ben;
Evet CeRRYaN gelince her âlet işini yapıyor o nedenle kızmamak lazım hiçbirine fakat,
Buzdolabı çıkıp ta bana kendini "Ben Fırınım!." diye anlatırsa kızıyorum.

Fakat sonra şunu da diyorum;
Diyorum ki; Belki de ben âletleri doğru tanımıyorumdur...
Bana fırın diye öğretilen şey aslında buzdolabıdır da ben yanlış öğrenmişimdir.

Ya da dillerini bilmiyorumdur... Doğru duyamıyorumdur...

Belki denk gelmiş okumuşsundur... Yazmıştım daha önce...
Ben eskiden câmiye gidenleri sanırdım ki Peygamberimizin yanındaki Sahabeler gibiler...
Melek gibiler vs. O vakitler câmilerden içeri girmezdim...Ama imrenirdim oraya gidenlere.
Ama bildiğimi zannettiğim gibi olmadıklarını gördüm sonra... Genelleme yapamam tabi ki...
Nice mübârek insanlar vardır kuşkusuz onların içinde... Ama ben genel kalabalığı kastediyorum.

Kimse beni kandırmış değil... O kimseler bana demediler ki; Biz şuyuz, biz buyuz...
Ben öyle zannettim... Kızacaksam kendime kızmalıyım yanıldığım için...

Ama dilleriyle demedilerse bile halleriyle dediler...
Öyle olmasa ben niye o vakit öyle gördüğümü şimdi böyle görüyorum.

Niye olacak!
Benim hallerim değişti de ondan...
İyi ama ben o vakitler câmiye gitmiyordum... Şimdi ise gidiyorum...

Halim değiştiyse, bakışının ve anlayışının da olumsuzdan olumluya doğru değişmesi gerekmez miydi doğal olarak?
Öncesinde güzel gördüğünü şimdi neden aynı güzellikte göremiyor?

Çünkü önceki bakışında kendi eksik kusurunu biliyordu... Kendini kusurlu gördüğünden başkasında kusur göremiyordu.

İyi ama şimdi kendimi kusursuz görmüyorum ki...
Tam tersine o kusurlu gördüğüm günleri özlüyorum.

Gel de çık işin içinden Gariban Canım...
Böyle arızalı bir vaziyetteyim senin anlayacağın...

Şundan dolayı diyorum ki bunu...
Benim derdim kendimle... Bakma âlemle çatıştığıma... Âlem insanın aynası olsa gerektir...
Hani diyor ya Cem Yılmaz;
Şâir bakar İstanbul' a şiirler yazar... Bir diğeri; Sen mi büyüksün İstanbul ben mi...
diye küfürler savurur...

İstanbul aynı İstanbul...

Yine senin yazdıklarına değinmeme vakit kalmadı...
Yazmaya başlarken bunları demek değildi niyetim lâkin derler ya;
Dervişin fikri neyse zikri odur diye...
Derviş te olamadık ermiş te ama o hesap işte...
Hak ve Hayırlar dilerim cümlemize Gariban Canım.

Eskiden mektuplar yazardık dost-arkadaş sevdiklerimize...
Bu da öyle bir mektup oldu sanki...
Arz-ı Hâl eyledik...

MuhaMMedî MuhaBBetLerimizLe...



Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen aksiseda »

Başlarında BiN-BiR umut,
Sonrasında boran ömrümüz.
HaYY de gel gönlümü avut,
KâLBimizce KuR'âN ömrümüz..
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen aksiseda »

Doğru nedir! Eğri nedir,
BiLDiĞiN BiR HeDiYe’dir,
Çektiğimiz ne diyedir,
Aklımızı yoran ömrümüz..
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen aksiseda »

Nasıl edilmez ki gıpta,
İnsan nedir bak gör tıpta,
EZâN ile başlayıp ta,
SeLâ ile duran ömrümüz..
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen aksiseda »

CaN-CeNîN-CeNNeT örtüsü,
NeFS’te iKiLiK dürtüsü,
GaFLeT güzelliği süsü,
Son nefeste ZoR aN ömrümüz..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen Gariban »

İnsan doğar bir alkışta,
Güler-ağlar, yazda-kışta,
Musalladan son kalkışta,
Çok deriz Bir AN ömrümüz,



قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ
Kâle kem lebistum fil ardı adede sinîn(sinîne).
Arzda seneler sayısı ne kadar kaldınız? Buyurur

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلْ الْعَادِّينَ
Kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevmin fes’elil âddîn(âddîne).
Bir gün veya bir günün birazı, sayanlara sor derler

قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Kâle in lebistum illâ kalîlen lev ennekum kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
Buyurur ki bilmiş olsanız cidden pek az kaldınız

Mu’minun Suresi [112-114.ayetleri]
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen Gariban »

Allı pullu anlattıkta
Al işte tahta sandıkta
Nefsimize aldandıkta
Sonunda HüsrAN ömrümüz


İngiltere'de Basildon'da bir Rafi Amca vardı Pakistan'lı. Onunla çok beraber olurduk. 80'lerindeydi. Çok güzel İngiliz çayı yapardı. Ben Türk çayını severim ama onun İngiliz çayını içince hakikaten başka bir lezzet alırdım. Bardakları ısıtırdı önce ve çok güzel servis yapardı. Tüm dünyayı gezmişti Rafi amca , her gittiği yerden bir süs hediyesi almış tek başına yaşadığı evinin tüm odalarını bunlarla donatmıştı. Bir gün gitti içerideki odadan bir çuval getirdi. Halının üzerine döktü. İçinden bir yığın sertifika , diploma, özel takdir mektupları, ödüller v.s dökülüverdi halının üstüne. Rafi amca çok yönlü biriymiş ömür boyu yığınla okul , sertifika programı bitirmiş, çok çeşitli işler yapmış. Al işte dedi bir yığın şey yaptım dedi her şey burada. O sahneyi unutamadım...


Asr Suresi :

وَالْعَصْرِ
Vel asr(asri).
Kasem olsun ki Asr'a

إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
İnnel insâne le fî husr(husrin).
İnsan mutlak bir husranda

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).
Ancak o kimseler başka ki iyman edip salih ameller işlediler ve hep hakka vasıyyetleştiler ve sabra vasıyyetleştiler
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen aksiseda »

Gariban Can yazdı:"... Rafi amca çok yönlü biriymiş ömür boyu yığınla okul , sertifika programı bitirmiş, çok çeşitli işler yapmış. Al işte dedi bir yığın şey yaptım dedi her şey burada"
İşin, özü-özeti olmuş Gariban Canım...
Hayat denen hengamede Rabbim bizlere Hak ve Hayır versin inşallah...

Rafi Amca seninle dostluk muhabbet kurduğuna göre asıl olanın ne olduğunu görmüş ki hasıl olanı gönül çuvalına doldurmuş...
Zibilllerini de getirip önüne döktüğü çuvala...

Gezmek, dünyayı görmek, nice insanı tanımak bir çok insanın hayali olsa gerektir.
Seyyah gibi bir yaşam nice kitaplara ve filmlere de konu olmuştur.
Sen ise karşılıklı çay içmişsin onunla...
Ne güzel! Bize de güzel bir hayat tecrübesi olarak yansıdı senin vesilenle...
Yüreğine sağlık kardeşim...

Cuma vakti gelmekte...
Zaman bırakmıyor ki iki kelam edelim...
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen aksiseda »

Şimdi kulaklığı taktım ve senin yazdıklarını bir daha okudum Gariban Canım…
Aspirin harika bir örnek olmuş gönlümce…
İnsan için HaK YoL’ dan gayrı ne varsa bu bu ASPİRİN hükmünde kalıyor gerçekte.
Hiç biri kalıcı bir çözüm getirmiyor. Neyse onu sıkan veya canını acıtan…
Kimi içmeye veriyor kendini, kimi alıp başını gitmeye, kimi işine, ideallerine sarılıyor
Derdini, sıkıntısını unutmak için…

Bir Hadis-i Şerif okumuştum. İnsanın derdine derman aramasına dair.
İnsan bir derde düştüğünde önce çevresine başvurur. Güvendiklerine başvurur…
Arar-tarar-sorar ve en sonunda umudu tükenince işi Allah’ a kalır ve O’na yakarır.
Allah cc. ta onun dermanını verir.

Bu mealdeydi.. Aradım ama bulamadım şimdi…

İnsanın, geçici olanı kalıcı zannetmesinden doğuyor bir çok sıkıntı.

“İyi de bu işi sen seçtin diyor içimden bir ses, daha aza kanaat edeydin daha az meşgul edeni bulaydın olmaz mıydı diyor.” Demişsin…

Buna hiç katılamayacağım. Yani işi sen seçtin diyen içindeki sese…
Sen aza kanaat etmeyip te daha çok kazanayım dediğin için o sıkıntıları çekiyor değilsin ki…
Ve bunun için o işi seçmiş değilsin ki…

Zaman ve mekan açısından lazım ve layık ne ise senin tekamülün açısından o nedenle orası seçilmiştir ve seçtirilmiştir sana… Kaldı ki senin derdinin dünya ve dünya malı olmadığını sen de biliyorsun biz de biliyoruz çok şükür. Ama bir çoğumuz biliyor ve yaşıyoruz ki; Sen dünyayı elinin tersiyle itmekle dünya da seni bir kenara koymuyor.

Mevlana C.Rumi diyor ki; Dünya fettan bir kadın gibidir… Sen onun peşinden koştukça köpek gibi seni koşturur. Sen ona sırtını döndüğünde ise o senin peşinden koşar…

İnsan gün içinde veya kısa zaman aralığında sanıyor ki şöyle yaptım, şöyle yapacağım ve şöyle olacak.
Oysa daha geniş bakınca görüyor ki hiç hesabında olmayan hadiseler gelip geçmiş başından ve geçmekte halen…

Biz, Biz de hüküm süreni unuttuğumuz zaman sıkılıyoruz en çok…
Sonra öyle bir şey oluyor ki…
Kalp krizi geçirdiğim sahur vakti geldi aklıma…
Ben aklımdan ne hesaplar yaparken kalbimin hesabını hiç akıla getirmiş hesaba katmış değildim…

Ondan çok öncesinde öğrencilik yıllarımda gece geç saatlerde ben sabah ki sınavıma çalışıyorken sabaha anasız çıkacağım hiç geçmiyordu aklımdan…

Belki de ben ASPİRİN ile idare ede ede bu türlü operasyonlar gerekli ve zorunlu olmuştu benim için… Bilemiyoruz ki Hak’ kın takdirini, hikmetini…

Bilemediğimizi de unutuyoruz sonra… Biliyor gibi ilerliyoruz hayat yolunu…

Bak işte ben şimdi kendi kendime seninle sohbet ederken daha neler var demek istediğim ama
İş beni bekliyor…

İmkan bulduğumda inşallah…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: HaNGi BEYin FıRTıNaSı

Mesaj gönderen Gariban »

Şundan dolayı diyorum ki bunu...
Benim derdim kendimle... Bakma âlemle çatıştığıma... Âlem insanın aynası olsa gerektir...
Hani diyor ya Cem Yılmaz;
Şâir bakar İstanbul' a şiirler yazar... Bir diğeri; Sen mi büyüksün İstanbul ben mi...
diye küfürler savurur...
İstanbul aynı İstanbul.

Evet herkes ayna da kendini görüyor. Dünyayı bile şiirlerde yerden yere vurmamız aslında insanın dünyaya tapınma hissi, dünyaya olan şehveti, hevâ ve hevesi, dünyanın kendi değil. Âlemin her zerresinde esmâ tecellîsinin AN be AN zuhur ettiğini hepimiz biliyoruz, bile bile âleme sövmek değil niyetimiz. Yazdıklarımızı okuyanlar öyle sanmasın. Geçici olana sevdalanmaktan vazgeçip el-Bâki'ye yönelmektir niyetimiz. Dünyadaki taş bile taşlığını yaparken, ot otluğunu, hayvan hayvanlığını yaparken biz insanız diyoruz ve insanlığımızı yapabiliyor muyuz meselesi...

Lâkin İstanbul'a küfürler savurur örneğini verince sen, beni başka bir şeye alıp götürdün. Şarkıcının birisi
"Yansın İstanbul bu gece
Külleri savrulsun
Senin de o taştan kalbin
Cayır cayır kavrulsun!."
diyor ya buna ne deyim bilemiyorum. Sen birini sevip adam seni bıraktı diye adamı kavurmak istiyorsun diye İstanbul'la bizi ne diye yakıyorsun yahu :)
Hocamın Buna ne deyim şiirleri var ya onlar gelir aklıma...
Resim
Cevapla

“►İslami Sohbetler◄” sayfasına dön