RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

148- Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

ALAHu zü’L- CeLÂL’in BiLELik NÛRunu; her zaman, her yer, her hâl ve her nefeste her yartılana ulaştıran HatMeden, TAMAMLama Hakikatı Sahibi Rasûlullah Hâtemen NEBîYyü’L- ÜMMî MuhaMMed aleyhisselâm.


Nebî: Haber getiren. Peygamber. Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettiren Peygamber.
Resûl: Peygamber. Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete Allah tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zât. Mürsel de denir. Yeni bir kitab ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettirirse, ona Nebi denir. * Haberci. Elçi.


Peygamber kavramı farsçadır ve "haber getiren" mânâsındadır ve Arapçadaki Nebî anlamındadır.
Kur'ÂN-ı Kerîmde, peygamber diye meâllendirilenler Arapçada ve aslında ya "nebî" ya da "resûl"dür.
Resûl kavramının kelime mânâsı da tam olarak "elçi" demektir.

Kur'ÂN-ı Kerîmde adıyla birlikte “nebî” diye anılanların sayısının 15 olduğu görülür.:

1- İdris aleyhisselâm (ilk nebî):

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Resim---Vezkur fî’l- kitâbi idrîse innehu kâne sıddîkan nebiyyâ (nebiyyen).: Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi.” (Meryem 19/56)

2– Nûh aleyhisselâm (ikinci nebî, ilk resûl): Nisâ 4/163; Ahzâb 33/7.

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebiyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.(Nisâ 4/163)

وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا
Resim---Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsâbni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).: O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini- kesin sözlerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh’tan ve Hz. İbrâhîm’den ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve onlardan ağır bir misak aldık.” (Ahzâb 33/7)

3– İbrâhîm aleyhisselâm: Nisâ 4/163; Ahzâb 33/7; Meryem 19/41.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Resim---Vezkur fî’l- kitâbi ibrâhîm (ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ (nebiyyen).: Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu söyleyen bir peygamberdi.” (Meryem 19/41)

4– İsmâil aleyhisselâm: Nisâ 4/163; Meryem 19/54

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Resim---Vezkur fî’l- kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıka’l- va’di ve kâne resûlen nebiyyâ (nebiyyen).: Kitap'ta İsmail'i de zikret. Çünkü o, va'dinde doğruydu ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi.(Meryem 19/54)

5- İshâk aleyhisselâm: Nisâ 4/163; Meryem 19/49.

فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا
Resim---Fe lemmâ’tezelehum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb (ya’kûbe) ve kullen cealnâ nebiyyâ (nebiyyen).: Böylelikle, onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup ayrılınca ona İshak'ı ve (oğlu) Yakup'u armağan ettik ve her birini peygamber kıldık.(Meryem 19/49)

6– Ya’kûb aleyhisselâm: Nisâ 4/163; Meryem 19/41; Saffât 37/112.

وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim---Ve beşşernâhu bi ishâka nebiyyen mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve Biz, onu salihlerden bir Nebî (Peygamber) olan İshak ile müjdeledik.” (Saffât 37/112)

7– Eyyûb aleyhisselâm,
8- Yûnus aleyhisselâm,
9– Süleymân aleyhisselâm:


إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebiyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.” (Nisâ 4/163)

10 - Musâ aleyhisselâm: Meryem 19/51; Ahzâb 33/7.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَى إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Resim---Vezkur fî’l- kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ (nebiyyen).: Kitap’ta Musa (A.S)’ı da zikret. Muhakkak ki O, muhlis ve Nebî (Peygamber) Resûl idi.(Meryem 19/51)

11– Hârûn aleyhisselâm: Nisâ 4/163; Meryem 19/53.

وَوَهَبْنَا لَهُ مِن رَّحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا
Resim---Ve vehebnâ lehu min rahmetinâ ehâhu hârûne nebiyyâ (nebiyyen).: Ve ona, rahmetimizden kardeşi Harun (A.S)’ı Nebî (Peygamber) olarak bahşettik.” (Meryem 19/53)

12- Dâvud aleyhisselâm: Nisâ 4/163; İsrâ 17/55.

وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَى بَعْضٍ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---Ve rabbuke a’lemu bi men fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın ve âteynâ dâvude zebûrâ (zebûran).: Ve Rabbin, semalarda (7 kat göklerde) ve yeryüzünde olan kimseleri iyi bilir. Andolsun ki bir kısım nebîleri, diğerlerine üstün kıldık. Ve Dâvud (a.s)’a Zebur’u verdik.(İsrâ 17/55)

13 – Yahyâ aleyhisselâm:

فَنَادَتْهُ الْمَلآئِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ أَنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim---Fe nâdethu’l- melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Bunun üzerine, o (Zekeriyya aleyhisselâm) mihrabda kaim olarak namaz kılarken, melekler, “Allah'ın, onu, Allah'tan bir kelimeyi (Hazreti İsâ aleyhisselâmı) tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebî olan, salihlerden "Yahya" ile müjdelediğini” nidâ ettiler (bildirdiler).(Âl-i İmrân3/39)

14- İsâ aleyhisselâm: Nisâ 4/163; Meryem 19/30; Ahzâb 33/7.

قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
Resim---Kâle innî abdullâhi, âtâniye’l- kitâbe ve cealenî nebiyyâ (nebiyyen).: (İsâ) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber-nebî kıldı." (Meryem 19/30)

15 – MuhaMMed aleyhisselâm (son nebî, son resûl): Nisâ 4/163; Ahzâb 33/7,40.

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).: Muhammed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.” (Ahzâb 33/40)

Böylece Kuran'da, ilgili âyet içerisinde adıyla birlikte nebî diye anılanların sayısının 15 olduğu görülür.

Fakat;

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ فَإِن يَكْفُرْ بِهَا هَؤُلاء فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَّيْسُواْ بِهَا بِكَافِرِينَ
Resim---Ulâikellezîne âteynâhumu’l- kitâbe ve’l- hukme ven nubuvveh (nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn (kâfirîne).: Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer bunları tanımayıp küfre sapıyorlarsa, andolsun, biz buna (karşı) inkâra sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.” (En'âm 6/89)

Âyet-icelîlesinde bildirilen nebî'ler (bu âyetten) önceki âyetlerde bildirilen şu isimleri de nebî'lere eklememiz gerektiğini gösterir:

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ كُلاًّ هَدَيْنَا وَنُوحًا هَدَيْنَا مِن قَبْلُ وَمِن ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَى وَهَارُونَ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
Resim---Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb (ya’kûbe), kullen hedeynâ ve nûhâ (nûhan) hedeynâ min kablu ve min zurriyyetihî dâvude ve suleymâne ve eyyûbe ve yûsufe ve mûsâ ve hârûn (hârûne) ve kezâlike neczî’l- muhsinîn (muhsinîne).: Ve ona İshak'ı ve Ya’kûb'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.(En'âm 6/84)

وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَى وَعِيسَى وَإِلْيَاسَ كُلٌّ مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim---Ve zekeriyyâ ve yahyâ ve îsâ ve ilyâs (ilyâse), kullun mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi salihlerdendir.” (En'âm 6/85)

وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا وَكُلاًّ فضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ
Resim---Ve ismâîle velyesea ve yûnuse ve lûtâ (lûtan), ve kullen faddalnâ alâ’l- âlemin (âlemîne).: İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık.” (En'âm 6/86)

Böylece nebî olarak:

16- Yûsuf aleyhisselâm,
17- Zekeriyyâ aleyhisselâm,
18- İlyâs aleyhisselâm,
19- Elyasa aleyhisselâm,
20- Lût aleyhisselâmı da eklememiz gerekmektedir.


Kur'ÂN-ı Kerîmde sadece resûl olarak zikredilenler ise şunlardır:


1- Hûd aleyhisselâm:

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Resim---İz kâle lehum ahûhum hûdun e lâ tettekûn (tettekûne).: Hani onlara kardeşleri Hud: "Sakınmaz mısınız?" demişti.” (Şuarâ 26/124)

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
Resim---İnnî lekum resûlun emîn (emînun).: Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.(Şuarâ 26/125)

2- Sâlih aleyhisselâm:

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Resim---İz kâle lehum ahûhum sâlihun e lâ tettekûn (tettekûne).: Hani kardeşleri Salih onlara demişti ki: 'Siz sakınmıyor musunuz?” (Şuarâ 26/142)

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
Resim---İnnî lekum resûlun emîn (emînun).: Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.” (Şuarâ 26/143)

3- Şuayb aleyhisselâm:

إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Resim---İz kâle lehum şuaybun e lâ tettekûn (tettekûne).: Hani onlara Şuayb: "Sakınmaz mısınız?" demişti.(Şuarâ 26/177)

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
Resim---İnnî lekum resûlun emîn (emînun).: Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.” (Şuarâ 26/178)

Kur'ÂN-ı Kerîmde sadece resûl olarak zikredilen 3 isim; Hûd, Sâlih, Şuayb aleyhumusselâm ile karşılaşmaktayız ve nebîlerle birlikte ele aldığımızda ismiyle beraber anılan 23 peygamberden (resûl ve nebî olarak) söz edebiliyoruz..

Ayrıca şuna da dikkat etmek gerekir ki Yâsîn sûresi'nin 13 ile 30. âyetlerinin arasında isimleri zikredilmeyen 2 (ya da fazla) resûl'den kıssalar verilir.

Elbette Kur'ÂN-ı Kerîm'de adları zikredildiği halde ne nebî ne de resûl olarak anılmayan isimler de vardır ki, bunlar; Âdem, Zülkifl, Üzeyir, Lukman ve Zülkarney aleyhumusselâmdır.
Ayrıca belli bir ilim sahibi olduğu bildirilen ama ismi anılmayan Hızır aleyhisselâm gibi kişi(ler)den kıssa da verilir.:
(Neml 27/40 ve Kehf 18/68-82 âyetlerine bakılabilir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

149- NeciyyuLLah sallallahu aleyhi ve sellem:

Neciy: Sırdaş, sır saklayan.
Neciyya: (Münâcât. dan) Gizli yalvararak, gizli söyleyerek
.

Neciyyullah: ALLAHu zü’L- CeLÂL’in sırdaşı; her Yerde her Zaman, her HÂLde ve her Nefeste devamlı Cenâb-ı Hakk'a karşı teveccühle meşgul ve münacâtla, İlâhî feyizlerle inşirah bulan Resûl-i Ekrem aleyhisselâm..


Resim

150- NecmuLLah sallallahu aleyhi ve sellem:
Necm: (Necim) Yıldız, ahter, kevkeb.
Necm-i Dırahşan- Parlayan yıldız.
Necm-i Sâkııb: Karanlığı delerek geçen parlak yıldız.


NecmuLLah: İslâm Dininin Kutub Yıldızı EhL-i Beyt aleyhumusselâmın İLKi-ASLı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

151- Nesîb sallallahu aleyhi ve sellem:


ŞeÂNuLLAHta ->NÛRuLLAH ->NÛR-u MuhaMMedden;
Her ÂN yeniden KÛN feyeKÛN Yartılmakta olan Kâinatın ASLen-fASLen, SiLSiLe-SüLÂLe ZiNCirinin EzeL-Ebed İLKi-SONu-TEKi-PÂKı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Nesîb: Asîl, temiz soydan gelen.
Nesîbe: Asil kadının vasfı. * Edb: Kasidenin âşıkâne olan mukaddemesi.
Neseb: Sülâle, hısımlık, karabet, soy. Baba soyu, atalar zinciri. * Vuslat. Sülâle..Soy bağı anlamında fıkıh terimi. Akrabalık, soy, baba tarafından olan soy bağlantısı; çocuğu ana-babasına ve ailesine bağlayan kan ve soy bağını ifade eden bir İslâm hukuku terimi.



Dar anlamda çocukla anne ve babası, geniş anlamda kişiyle aslını-sülâlesini-usulünü (annesi-babası, nineleri-dedeleri) arasındaki soy bağını ifade eden neseb Kur'ÂN-ı Kerîmde;

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاء بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا
Resim---Ve huvellezî halaka mine’l- mâi beşeren fe cealehû neseben ve sıhrâ (sıhran), ve kâne rabbuke kadîrâ (kadîren).: Ve sudan beşeri (insanı) yaratan, O’dur. Sonra ona neseb ve sıhriyyet kıldı (verdi). Ve senin Rabbin Kaadir’dir (herşeye gücü yeten).” (Furkān 25/54)


neseben: neseb, akrabalık, soy bağı..
ve sıhran: ve sıhriyyet, (birbirine) karışma, hısımlık..
sıhrıyyet: Karı-kocadan biri ile diğerinin kan hısımları arasındaki akrabalık.


Neseb kelimesinin çoğulu olan ensâb kelimesi Kur'ÂN-ı Kerîmde;

فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءلُونَ
Resim---Fe izâ nufiha fi’s- sûri fe lâ ensâbe beynehum yevme izin ve lâ yetesâelûn (yetesâelûne).: Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da.” (Mü’minûn 23/101)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir yandan Câhiliye döneminin kabile taassubuna dayanan asalet ve soy sopla (hasep ve nesep) övünme, başkalarının nesebini kötüleme âdetini yasaklarken öte yandan akrabalık bağıyla ilgili hak ve vecîbeler dengesinin iyi bir şekilde işletilebilmesi için kişilerin nesepleri Hakkında bilgi sahibi olmalarını tavsiye etmiştir..
(Bknz. Buhârî, “Menâķıb”, 1, 16; Müslim, “Cenâǿiz”, 29; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 111; Tirmizî, “Birr”, 49)


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in NESEB-i Şerîfi:
Resim
Bütün kaynakların ittifakla belirttikleri, Kâinatın Efendisi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in 20.inci dedesine kadar uzanan Baba neseb silsilesi şöyledir:
Muhammed (aleyhisselâm) ->Abdullah, Abdülmuttalib (asıl ismi Şeybe), Hâşim, Abd-i Menâf (Muğîre), Kusay, Kilab, Mürre, Kâb, Lüeyy, Galib, Fihr (Kureyş), Mâlik, Nadr, Kinâne, Huzeyme, Müdrike (Amir), İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan."
(Tabakat, 1/75-80)

Annesi âmine Annemizin nesebi de şöyledir: Vehb, Abdümenâf, Zühre, Kilâb, Mürre...
Görüldüğü üzere her iki tarafın nesebi Kilâb'da birleşmektedir.

Yirminci Dededen önceki Neseb Çizgisi ise;

Neseb âlimlerince, Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin yirminci dedesi olan Adnan'ın Hz. İbrâhim'in neslinden olduğu ittifakla kabul edilmektedir. Adnan ile İbrâhim (aleyhisselâm) arasında uzun bir zaman mesafesi vardır
Bu sebeble, Resûl-i Ekrem Efendimizin yirminci dedesi Adnan'dan Hz. İbrâhim'e kadar olan ikinci kademe neseb silsilesi, basamak basamak tesbit edilememiştir.

Kusay:
Peygamber Efendimizin, asıl ismi Zeyd olan dördüncü kuşaktaki dedesi Kusay, mühim bir şahsiyetti.

Hâşim:
Resûl-i Ekrem Efendimizin ikinci kuşaktan dedesidir. Mekke'nin ileri gelen eşrafından olan Hâşim, ticâretle uğraşırdı.

Şeybe (Abdülmuttalib):
Peygamber Efendimizin birinci kuşaktaki dedesidir. Doğuştan ak saçlı olduğundan kendisine "Şeybe" ismini vermişlerdi. Abdülmuttalib onun lâkabıdır. O daha çok bu lâkabla şöhret bulmuş ve anılmıştır.

Abdülmuttalib lâkabını alışının hikâyesi şöyle anlatılır:
Şeybe küçüklüğünde Medine'de dayılarının yanında kalıyordu. Bir gün mahalle arkadaşları diğer çocuklarla Medine'de bir meydanda ok atışı yapıyorlardı. Bütün çocuklar arasında, alnında parlayan Kâinatın Efendisine ait nur sebebiyle rahatlıkla farkediliyordu. Çocukların bu yarışmasını seyretmek için büyüklerden bir kalabalık da orada toplanmış bulunuyordu.
Ok atma sırası Şeybe'ye gelmişti. Okunu yayına yerleştirdi. Kendinden emin bir tavırla yayını gerdi. Bir an nefesini kesip yayını salıverdi. Yaydan fırlayan ok, hedefe tam isabet etmişti. Herkes hayranlık dolu bakışlarla kendisine bakarken, o ise bu başarıdan duyduğu sevinç ve heyecanı şu sözlerle dile getiriyordu: "Ben, Hâşim'in oğluyum. Ben, (Bethâ) Beyinin oğluyum. Okum elbette hedefini bulur."
Seyre gelen büyükler Şeybe'nin bu övücü sözlerini duydular. Haris bin Abd-i Menâfoğullarından birisi, yanına yaklaştı ve sorup sual ederek onun Hâşim'in oğlu olduğunu öğrendi. Mekke'ye dönüşünde bu adam, durumu amcası Muttalib'e anlattı ve böylesine kabiliyetli ve zeki bir çocuğun yabancı ilde bırakılmasının doğru olmayacağını belirtti.
Muttalib bu haber üzerine derhal Medine'ye vardı. Şeybe'yi alarak Mekke'ye getirdi. Muttalib terkisinde yeğeni Şeybe ile Mekke sokaklarına girerken sordular:"Bu çocuk kim?"
Göz değmesinden korkan Muttalib'in ağzından: "Kölemdir" sözü çıktı.
Evine gelince karısı Hâtice de kendisine aynı soruyu yöneltti. Yine cevabı: "Kölemdir" oldu.
Ertesi günü amcasının kendisine aldığı güzel elbiselerle Mekke sokaklarında dolaşmaya başlayınca, herkes onun kim olduğunu merak etmeye ve sormaya başladı. Bilenler: "Abdülmuttalib: Muttalib'in kölesi" diye cevap veriyorlardı. Her ne kadar kim olduğu sonradan ortaya çıktıysa da, ismi, o günden sonra "Abdü'l-Muttalib" (Muttalib'in kölesi) olarak kaldı.

(Tabakat, 1/82-83)


Resim

NESEB:

Geniş anlamda neseb bir kimsenin geldiği soy ile ilişkisini, kan ve hısımlık bağını ifade eder. Dar anlamda neseb ise çocuğun ana babasıyla hısımlık ilişkisidir.

Bir bir kimsenin yeryüzüne gelmesine sebeb olan kimselerle soy ile ilişkisini, akrabalığını, baba tarafından olan soy bağlantısını ve çocuğu ana-babasına ve ailesine bağlayan kan ve soy bağını ifade eden bir İslâmî hukuku terimidir.
Neseb, ailenin kendisine dayandığı en güçlü dayanaktır. Aile fertleri bununla birbirine hısımlık, kan, biri diğerinin cü’zü ve parçası olacak şekilde bağlanır. Çocuk babasının bir parçası, babası da onun bir bölümü olur. Neseb, insanlara ALLAHu zü’L- CeLÂL’in büyük bir ni’metidir. Fertler arasında merhamet, şefkat, yardım bu bağla zirveye ulaşır.

Onun için ALLAHu zü’L- CeLÂL Kur'ÂN-ı Kerîminde buyurur ki;

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاء بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا
Resim---Ve huvellezî halaka mine’l- mâi beşeren fe cealehû neseben ve sıhrâ (sıhran), ve kâne rabbuke kadîrâ (kadîren).: Ve sudan beşeri (insanı) yaratan, O’dur. Sonra ona neseb ve sıhriyyet kıldı (verdi). Ve senin Rabbin Kaadir’dir (herşeye gücü yeten).(Furkān 25/54)

İslâm, babalara çocukların nesebini inkâr etmeyi yasakladığı gibi, kadınlara da çocuğun nesebini gerçek babadan başkasına nisbet etmeyi yasakladı.

Resim---Hz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kadın, kendilerinden olmayan kimseyi bir aileye sokarsa, Allahtan bir şey bulamaz. Allah onu Cennetine sokmaz. Bir erkek de çocuğa bakar olduğu halde onun nesebini inkâr ederse, Allah onunla kendi arasına perde koyar ve onu kıyamete kadar öncekilerin ve sonrakilerin önünde rezil ve rüsvay eder" buyurmuştur.
(Dârimî, Nikâh, 42; Ebû Dâvud, Talâk, 29; Nesâî, Talak; 47)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bilerek, babasından başkasına neseb iddiasında bulunan kimseye Cennet haramdır"
(Buhârî, Menâkıb, 5; Ferâiz,29; Müslim, İmân, 112, 114, 115; Tirmizî, Vesâyâ, 5).

İslâm, başkasının çocuğunu evlâdlık edinerek kendi nesebine dahil etmeyi de yasakladı. Evlâdlık müessesesi cahiliye devrinde ve İslâm’ın ilk dönemlerinde uygulanıyordu. Hattâ bu geleneğe göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de Zeyd b. Hârise (radiyallahu anhu)’yı evlâd edinmişti. Toplum Zeyd’i; "Muhammed’in
oğlu Zeyd" diye adlandırmıştı. Ancak şu âyet-i kerime ile evlâdlık kaldırıldı:

ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوا آبَاءهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُم بِهِ وَلَكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---''Ud’ûhum li âbâihim huve aksatu indallâh(indallâhi), fe in lem ta’lemû âbâehum fe ıhvânukum fîd dîni ve mevâlîkum, ve leyse aleykum cunâhun fîmâ ahta’tum bihî ve lâkin mâ taammedet kulûbukum, ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).: Onları (evlâtlıklarınızı) babalarının namı ile çağırın. Bu, Allah’ın katında daha adaletlidir. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o zaman onlar, dînde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Ve hata ettiğiniz şeylerden dolayı sizin için günah yoktur. Fakat kalplerinizin taammüden (kasten) yaptırdığı şeylerden (günah vardır). Ve Allah Gafur’dur (günahları sevaba çeviren), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).(Ahzâb 33/5)

Kurtubî, tefsîrinde, müfessirlerin, bu âyetin Zeyd b. Hârise hakkında indiği konusunda görüş birliği içinde olduklarını söyler.
Bir kimse buluntu veya nesebi bilinmeyen bir çocuğu, kendi çocuğu olduğunu iddia etmeksizin himayesine alsa, bu onun gerçek çocuğu olmaz, aralarında miras cereyan etmez. İslam Dininde her Kimsenin nesebini korumak esastır. Erginlik çağından itibaren mahremlikler başlar. Bu çocuğun bilinen bir babası ortaya çıkarsa nesebi ona bağlanır. Babası meçhul kalırsa, bu kimse müslüman topluluğun din kardeşi ve dostu olur. Ona hor ve hakir gözlerle bakılamaz. Çünkü, ebeveynin bir hatasından dolayı çocuk suçlanamaz. Bu çocuk eğitilir, okutulur, meslek sahibi yapılır, evlenmesine yardımcı olunur. Bunu yapan kimse zaten manevî annelik-babalık yapmış ve çocuğun tüm sevgi ve saygısına hak kazanmış olur. Önemli olan da bu sevgi, şefkat ve saygıdır. Ayrıca ahirette bunun için bu hizmeti karşılığında ücreti, sevabı alır..
Çocuğun ana tarafından nesebi onu doğuran kadındır. Çocuğun meşrû veya gayr-i meşrû
olması, sonucu değiştirmez. Çocuğun babaya nisbeti ise, sahih veya fâsid evlilikte, yahut da şüpheye dayalı cinsel birleşmede mümkün olur. Yahut baba, çocuğun nesebini ikrar etmiş olmalıdır. İslâm zina ürünü çocuğun nesebini erkeğe bağlamayı kabul etmemiştir.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Çocuk yatak sahibi olan nikâhlı erkeğe aittir, Zina eden için ise mahrumiyet vardır" buyurmuştur.
(Buhârî, Büyû ; 3,100, Husûmât, 6, Vesâyâ, 4, Meğâzî, 53, Ferâiz,18, 28, Hudûd, 23, Ahkâm, 29; Müslim, Rada ; 36, 38; Ebû Dâvud Talâk, 34).
Burada yatak sahibinden kastedilen sahih nikâhlı kocadır..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

152- Nezîr sallallahu aleyhi ve sellem:

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, İnsanoğlunun yaratılış sebebini ve sonUÇunu haber vererek KORKUtmak, ihtarda ve îkazda bulunmak, uyarmak ve uyandırmak için görevli Nâzırı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Nezîr:UYarıcı, korkutucu. (Nezr. den) Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ("Beşir" in zıddıdır) * Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâmın bir vasfı olup ALLAH celle celâlihu’ya inanıp itaat etmeyenlere cehennemden haber verdiği için "Nezîr" denmiştir.

Sözlükte, korkulu bir şeyi bilip sakınmak anlamına gelen nezr “nizâre” kökünden türetilmiş olup “korkulu bir şeyi haber vererek sakındırmak” demektir.
“Sevindirici haber verme” anlamındaki “tebşir”in karşıtı olan inzâr, dine dâvet yöntemlerinden biridir. İnzârı gerçekleştiren kimseye münzir (nezîr) denilir.
(Hayati Hökelekli, “İnzâr”, DİA, XXIII, İstanbul 2000, 358; Sarı, a.g.e., 1500.)

Varlıklı kişiler mal mülk ile uğraşırlar, zihnen ve bedenen tembelleşirler. Mevcut sistem sayesinde zenginleştiklerinden o düzenin devamını isterler.

Zuhruf Sûresinde, varlıklı kişilerin Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme nasıl karşı çıktıkları ele alınmakta ve şöyle buyrulmaktadır.:

وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ
“Ve kezâlike mâ erselnâ min kablike fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrefûhâ innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muktedûn (muktedûne).: Ve tıpkı bunun gibi, SENden önce bir ülkeye bir NEZÎR göndermiş olmadık ki, onun (o ülkenin) refah içinde olanları.: “Muhakkak ki biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve mutlaka biz, onların izlerine tâbî olanlarız.” dememiş olsunlar.” (Zuhruf 43/23)

MuhaMMedî KUL oLduğunu anlayan kimsenin; Söz, Fiil, Ahlâk ve Hâllerini Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve SELLem’i DUYması Lâzım UYması Lâyıktır ve de Şarttır.
KULLUK İMTİHANIn ASLı-Faslı da budur.

Bakınız Kur’ân-ı Kerîm’de ALLAHU ZÛ’L-CELÂL bu hususta EMİR buyurduğu, Habîbi, Edibi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile ilgili âcizâne tesbit edebildiğim âyetler:

Resim a-) TEBLİĞ:



Tebliğ: ULAŞtırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek. Yetiştirme, eriştirmek.
Belağ: Eriştirme, yetiştirme. Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet etme. Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakîkat OL-AN. Hâlin gereğine uygun, hem düzgün, hem yerinde söz.

Belağ: (Âli Imrân 3/20 ) (Mâide 5/99 ) (Ra'd 13/40 ) (Nahl 16/35, 82 ) (Nûr 24/54 ) (Ankebût 29/18 ) (Şûrâ 42/48 ) (Ahkaf 46/35 ) (Cin 72/23 )
Beliğ: (Nisa 4/63 )
Bellağte: (Mâide 5/67 )
Ebleğu: (Cin 72/28 )

Resimb-) TENZİR:

UYANDIRmak-AYIKTIRmak..


Tenzir (inzâr): SON-UÇunun fenâ olacağını haber vererek KORKUtmak, ihtarda ve îkazda bulunmak, UYarmak ve UYandırmak.
Nezr: Adak adamak. Fıkıhta Cenab-ı HAKK’a ta'zim için mübah bir fiilin yapılmasını deruhde etmek, öyle bir işin yapılmasını kendi nefsine vâcib kılmaktır.
İnzar:
Netîcenin kötü olacağını bildirerek fenâlıktan sakındırmak. Azab ve cezâ va'detmek.

Nezir: (Bakara 2/119 ) (Mâide 5/19 ) (A'raf 7/184, 188 ) (Hûd 2, 12,25 ) (Hicr 15/89 ) (İsrâ 17/105 ) (Hac 22/49 ) (Furkân 25/1, 7, 56 ) (Şuara 26/115 ) (Kasas 28/46 ) (Ankebût 29/50 ) (Secde 32/3 ) (Ahzâb 33/45 ) (Sebe' 34/28, 44, 46 ) (Fatır 35/23, 24, 37, 42 ) (Sâd 38/70 ) (Zuhruf 43/23 ) (Ahkaf 46/9 ) (Fetih 48/8 ) (Zâriyât 51/50,51 ) (Necm 53/56 ) (Mülk 67/26 )

Münzir: (Bakara 2/213 ) (En’âm 6/48 ) (Ra'd 13/4, 65 ) (Kehf 18/56 ) (Şuara 26/194 ) (Neml 27/92 ) (Sâd 38/4, 65 ) (Kaf 50/2 ) (Nâziât 79/45 )

Enzer: (Bakara 2/6 ) (Yâsîn 36/10 ) (Fussilet 41/13 ) (Leyl 92/14 )

Enzir: (En’âm 6/51 ) (Yûnus 10/2 ) (İbrâhim 14/44 ) (Meryem 19/39 ) (Şuara 26/214 ) (Mü'min 40/18 ) (Müddessir 74/2 )

Ünzir:(En’âm 6/19 ) (Enbiyâ 21/45 )

Tünzir: (Bakara 2/6 ) (En’âm 6/92 ) (A'raf 7/2 ) (Meryem 19/97 ) (Kasas 28/46 ) (Secde 32/3 ) (Fatır 35/18 ) (Yâsîn 36/6, 10, 11 ) (Şûrâ 42/7 )

Resimc-) TEBŞİR:(Bakara 2/25)

MÜJDELEmek!.
Tebşir: Uyananı CeNNetle, uyanmayanı CeheNNemle MÜJDElemek. Müjde verme, müjdeleme, muştulama. Hayır haber vermek.

Resimd-) TEŞHİD:

Teşhid: UYanana da UYanmayana da ŞÂHİD olmak... (Fetih 48/8)

Resime-) DÂİYEN:

Dâîyen-Munîrâ (Çağırıcı-Nur Saçıcı) : (Ahzâb 33/46)

Resimf-) HİDÂYET REHBERİ:

Munzirun- UYarıcı ve Hâd-: (Ra’d 13/7)

Resimg-) MÜZEKKİR

Müzekkir: ÖĞütçü (Gâşiye 88/21 )
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

153- Nâhî sallallahu aleyhi ve sellem:

Hakkı ve Hayrı EMReden bâtıl ve Şerri Nehyeden, yasaklayan, men’eden ve önleyen El Mâniu esmâsının mazharı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Nehiy: Nehiy. Yasak etmek. Menetmek.

NakLuLLaha Uymayan ham Akıl; Hayrı-Şerri ayıramaz.. Gerçek şu ki, TeK YOL Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYmak ve UYmak her müslümÂNa Farz-ı AYNdır:

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّواْ شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kutibe aleykumu’l- kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrahû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn (ta’lemûne).: Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
(Bakara 2/216)

El Mâniu:
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
154- Nasîr sallallahu aleyhi ve sellem:


ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Nasîr celle celâlihu İsm-i Şerfinin her ÂN Şe’ÂNuLLAH Mazharı; HAKk TeÂLÂ’nın yüce KeLÂMını, DİNini ve MüslümÂNLarı Azîz kılmak ve düşmanlarını kahr ve helâk için SIRATuLLAHta- ALLAH celle celâlihu yolunda TEK-BİR YÂRdımcımız.. Mü’minlere; ŞeriatuLLAH’ın SüNNeTuLLAH Nusrat YOLu, , ZâLmLerin ZüLmünü Yok edici ve de MÂZLumLarın YÂR ve YÂRdımcısı Nasîr Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Resim
155- Mensûr- Mansûr sallallahu aleyhi ve sellem:

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Rahmetenli’l- ÂLEMîn OLarak seçtiği DİN-DünYâ ve ÂHiret İşlerinin CÜMMLesinde Mutlak Nusrete Mazhar ve Mutlaka Muzaffer OLÂN Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Nasîr: Nusret eden, zafer veren. Yardımcı. Muin.
Nusret: (Nusrat) Yardım. Cenab-ı Hakkın yardımı, hususen ruhani muavenet. Zafer, galebe, fetih, üstünlük, başarı, düşmana gâlib olmak.
Mensur: (Nasr. dan) Yardım görmüş. * Muzaffer. Zafer bulmuş. * Cenab-ı Hak tarafından her işinde nusrete mazhar olduğundan Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bir ismi de Mensur'dur.
Mansur: Yardım edilen, yardım görmüş. * Gâlib, muzaffer.


En Nasîru:
Resim

ResimALLAHu zü’L- CeLÂL Kur'ÂN-ı Kerîmde BUYurup DUYurmaktadır ki:

وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ
Resim---“Ve nasarnâhum fe kânû humu’l- gâlibîn (gâlibîne).: Ve onlara yardım ettik. Böylece gâlib gelenler onlar oldu.”
(Sâffât 37/116)

وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ
Resim---“Ve lekad sebekat kelimetunâ li ibâdine’l- murselîn (murselîne).: Ve andolsun ki gönderilen kullarımız için Bizim (daha önce) bir sözümüz geçti (onlara söz vermiştik).”
(Sâffât 37/171)

إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ
Resim---“İnnehum le humu’l- mensûrûn (mensûrûne).: Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır.”
(Sâffât 37/172)

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِّنَ الْمُجْرِمِينَ وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا
Resim---“Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven mine’l- mucrimîn (mucrimîne), ve kefâ bi rabbike hâdiyen ve nasîrâ (nasîran).: (Resûlüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.”
(Furkân 25/31)

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَى قَوْمِهِمْ فَجَاؤُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bi’l- beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasru’l- mu’minîn (mu’minîne).: Andolsun, biz senden önce kendi kavimlerine elçiler gönderdik de onlara apaçık belgeler getirdiler; böylece biz de suçlu günahkarlardan intikam aldık. İman edenlere yardım etmek ise, bizim üzerimizde bir haktır.”
(Rûm 30/47)

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ
Resim---“İnnâ le nensuru rusulenâ vellezîne âmenû fî’l- hayâti’d- dunyâ ve yevme yekûmu’l- eşhâd (eşhâdu).: Şüphesiz biz elçilerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün elbette yardım edeceğiz.”
(Mü’min 40/51)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
156-)Nâkî sallallahu aleyhi ve sellem:

Aslen tertemiz, ahlâkça lekesiz, bulaşık olmayan, arı, pâk, çok ince, çok güzel, çok takvâlı, zârif, ârif, sağduyulu ve tamm olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Nakiyy: Pak, temiz, nazif.

Resim
157-) Nâsîh sallallahu aleyhi ve sellem:

Nasihat eden, öğüt veren. İçi temiz olan. Ve İslâm Dininde vahye dayanarak hükümleri nesh eden yerine hükmü tebliğ eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Nâsîh: (Nâsiha) (Nush. dan) Öğüt veren, nasihat eden.
Nâsîh: (Nesh. den) Battal eden, hükümsüz bırakan…

Kur'ÂN-ı Kerîmde neshi açılayıcı âyetler vardır ve zaman sürecindeki gelişim, değişim değil kemâlattır ve sonuç, elimizde olan KelâmuLLAH ve SüNNet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem esastır..

مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِّنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Mâ nensah min âyetin ev nunsihâ ne’ti bi hayrin minhâ ev mislihâ e lem ta’lem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).: Biz bir âyetten neyi neshedersek (kaldırırsak ve değiştirirsek) veya neyi unutturursak, ondan daha hayırlısını veya onun mislini getiririz. Allah’ın herşeye kaadir olduğunu bilmiyor musun?”
(Bakara 2/106)

وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَّكَانَ آيَةٍ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُواْ إِنَّمَا أَنتَ مُفْتَرٍ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve izâ beddelnâ âyeten mekâne âyetin vallâhu a’lemu bimâ yunezzilu kâlû innemâ ente mufterin, bel ekseruhum lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Biz, bir âyeti değiştirerek (onun) yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman: “Allah neyi indireceğini bildiğine göre sen sadece bir müfterisin (iftira edensin).” dediler. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.”
(Nahl 16/101)

يَمْحُو اللّهُ مَا يَشَاء وَيُثْبِتُ وَعِندَهُ أُمُّ الْكِتَابِ
Resim---“Yemhûllâhu mâ yeşâu ve yusbit (yusbitu), ve indehu ummu’l- kitâb (kitâbi).: Allah, dilediği şeyi siler, yok eder (mahveder) ve (dilediği şeyi) sabit kılar ve ümmülkitap (ana kitap), O'nun indindedir (nezdindedir).”
(Ra'd 13/39)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Size ne oluyor! Sizden önceki milletler böyle davranmakla, peygamberlerine muhalefet etmekle ve Kitab'ın bir kısmını bir kısmıyla çarpıştırmakla helâk oldu. Muhakkak ki, Kur'ân bir kısmı bir kısmını yalanlar olarak inmedi, aksine birbirini doğrular olarak indi. Ondan anladığınızla amel edin ve bilmediğinizi bilinene havale edin" buyurmuştur.
(Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 181; benzer bir rivayet için bkz. İbn Mâce, Mukaddime, 10.)

Resim
158-) Nâsik sallallahu aleyhi ve sellem:

İslâm Dinini Tevhid Tarzı, usûlü, yolu ve üslubuyla düzenleyen, tertib eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Nesak: Tarz, usul, yol, şekil, üslub.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
159-) Nâşir sallallahu aleyhi ve sellem:
İslâm Dinini ve Şeriat-ı Garrayı neşreden, yayan, yayınlayan, dağıtan, saçan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Neşr: Neşretmek, yaymak.

Resim
160-) Nâzif sallallahu aleyhi ve sellem:
Maddî Manevî her yönden tertemiz, pâk ve nâzik olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Nâzif:Temiz, pâk, nazik.
Temiz olmak, temizlemek anlamındaki "n-z-f" kökünden türeyen nazîf, temiz, pak, terbiyeli, iffetli, ahlâklı ve namuslu demektir.
Nazîf kelimesi Allah'ın sıfatı olarak, Tirmizî'nin rivâyet ettiği bir hadiste geçmiştir:
"...Allah nazîftir, nezafeti sever..."
(Tirmizî, Edeb, 41)
Allah'ın nazîf olması; isim, fiil ve sıfatları itibariyledir. Allah'ın her sözü, fiil ve davranışları temizdir, iyidir, güzeldir. Onun hiçbir şeyi çirkin, kirli, kötü, bozuk ve zararlı değildir.


Resim
161-) Nâzik sallallahu aleyhi ve sellem:
İslâm Dininin gereği, başkalarına karşı mutlaka saygılı davranan, ince yapılı, nârin, dikkatli, özenli olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Nâzik: f. Nezaketli. Terbiyeli. Zârif. İnce. Ehemmiyet verilmesi icâb eden..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


162- Nebî sallallahu aleyhi vesellem.._2

fASLını ASLına, KULunu RABBına BAĞlayan BİLELik NÛRu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Nebî: Haber getiren. Peygamber. Yeni bir kitab ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitab ve şeriatı devam ettiren Peygamber. İrsal olunan gönderilen, Mürsel.. Peygamber farsça bir kelime olup; sözlükte, "haberci/haber getiren" demektir.
Nebe’: Haber. Farsça Peygam. Peygam-ber: Heber getiren.
Nebe’-Aver: f. Haber getiren.
Nebevî: Nebîye ait. Peygambere dâir. Peygamberle alâkalı.


Sözlükte, Peygamber anlamına gelir. (Sarı, a.g.e., 1476.)
Kur’ÂN-ı Kerîm'de, Peygamber karşılığında Nebî نبى kelimesi kullanılır.
(Yavuz, “Peygamber”, DİA, XXXIV, 257.)

Nitekim Tevbe Sûresinde şöyle buyrulmaktadır.:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
“Yâ eyyuhâ’n- nebiyyu câhidi’l- kuffâra ve’l- munâfikîne vagluz aleyhim, ve me’vâhum cehennem (cehennemu), ve bi’se’l- masîr (masîru).: Ey NEBÎ (peygamber)! Münâfıklarla ve kâfirlerle cihâd et (savaş). Ve onlara sert (katı) davran. Ve onların barınacağı yer cehennemdir ve gidilen yer (dönüş yeri), ne kötü.” (Tevbe 9/73)

Hasan Basri Çantay, kâfirlerle kılıçla, münafıklarla da deliller getirerek mücâdele edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
(Çantay, a.g.e.,I, 289.)

Nebîyyü’l- Efham: En büyük, en kıymetli olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
Nebîyyü’l- Haram: Mescid-i Haram Nebîsi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
Nebîyyü'l- Melhame: Nefs cihadı peygamberi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Resim---Câbir radiyallahu anhu: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gazveden dönüyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sahabelerine: “Hayırlı bir yerden döndünüz, küçük cihaddan büyük cihada döndünüz” buyurunca sahabeleri: “Büyük cihad nedir? Yâ Resûlullah? “ dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
“Kulun nefsiyle mücadelesidir.” Buyurdu.

(Hatib-i Bağdadî,Tarihu’l Bağdad: 13/493; Beyhakî; Feyzü l-Kadir, 4/511; Keşfü l-Hafâ, 1/511)

Nebîyyü't- Tevbe: Resül-i Ekremin (aleyhisselâm) bir ismi. Ümmetinin tevbelerinin kabul edileceğine işâreten bu isim verilmiştir.
Ümmetini KULun RABBısına Rücû’sunda-DÖNüşünde en son kapanan Tövbe Kapısı merhameten çağıran Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Nebîyyü'r- Rahmet: Bütün âlemler için Rahmete vesilesi, İSÂLe YOLumuz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne raûfun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.”
(Tevbe 9/128)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn (âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

NebîYyü'l- ÜMMî sallallahu aleyhi vesellem:

ASLın fASLının ANAsı.. ÂLEM-lerde ASLın-> fASLın ->hASLın ->HuSuL ve vUSLat Vâlidesi. KüLLîŞEyy’in “ÜMM”ü ve tÜMMü NûR-u NEBîYyü'l- ÜMMî aleyhisselâm..
TevhiDuLLAH’ın TaMMlık Hakikatı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne MuhaMMedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebîyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).: Muhammed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat ALLAH’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.”
(Ahzâb 33/40)

Nebî;
ALLAHu zü’L- CeLÂL'in, kullarına Muradı-EMiRLerini bildirmek ve onlara HAKkı DUYup, HaYRa Uymayı.. Ham AKıLLara doğruyu ve yanlışı TeBliğ edip açıklamak üzere seçtiği ve görevlendirdiği Kulu İnsanı ifâde eder.
Öncekilerden farklı ve yeni bir kitab ve şeriat getirmiş olan peygambere hem Nebî, hem de Resûl denir. Yeni bir kitab getirmeyip de, kendinden önceki peygamberin şeriatını devam ettiren, onunla amel eden peygamberlere de sadece “Nebî” denir.
Resûlün çoğulu "rusûl", Nebî'nin çoğulu ise "enbiyâ"dır. Âyet ve hadislerde Resûl karşılığında "mürsel" ve çoğulu "mürselûn" de kullanılır..

İlk peygamberimiz, Âdem aleyhisselâm, son peygamberimiz ise, MuhaMMed aleyhisselâm'dır. Bu ikisi arasında sayısını ancak ALLAHu zü’L- CeLÂL'in bildiği kadar peygamberler, gelip geçmiştir Kur’ÂN-ı Kerim'de yalnız yirmi beş peygamberin adı zikredilir;
Âdem, İdris, Nûh, Hûd, Salih, İbrahîm, Lût, İsmâil, İshak, Ya’kûb, Yûsuf, Eyyub, Şuayb, Musa, Harun, Davûd, Süleymân, İlyas, El-Yesa', Zül-Kifl, Yûnus, Zekeriyyâ, Yahya, İsâ ve MuhaMMed aleyhumusseLâm..
Bir de; Uzeyr, Lokman ve Zül-Karneyn aleyhumusseLâm'ın isimleri geçer ki, bu üçünün peygamber mi yoksa velî mi oldukları ihtilaflıdır..

وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَرُسُلاً لَّمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ وَكَلَّمَ اللّهُ مُوسَى تَكْلِيمًا
Resim---“Ve rusulen kad kasasnâhum aleyke min kablu ve rusulen lem naksushum aleyke. Ve kellemallâhu mûsâ teklîmâ (teklîmen).: Ve daha önce sana kıssa etmiş olduğumuz (bahsettiğimiz) resûllere ve sana bahsetmediğimiz resûllere de (vahyettik). Ve Allah, Hz. Musa ile kelimelerle (hitap ederek) konuştu.”
(Nisâ 4/164)

Peygamberlerden beş tanesi getirdikleri tevhîd dininin yerleşmesi için büyük sıkıntı ve cefalara katlanmaları, üstün irade ve fazîletleri sebebiyle Ulûl-azm peygamber sayılmışlardır..
Bunlar; Nûh, İbrahîm, Musa, İsâ ve Hz MuhaMMed aleyhumusseLâm:


وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا
Resim---“Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsâbni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ (galîzan).: O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini/ kesin sözlerini almıştık. Ve senden ve Nûh’tan ve İbrâhîm’den ve Musa’dan ve Meryemoğlu İsâ’dan ve onlardan ağır bir misak/ kesin söz aldık.”
(Ahzâb 33/7)

İnsanlığa, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Teşrif edinceye her devirde Tebliğ, Tenzir, Tebşir, Teşhid edici peygamberler gelegelmişitir.:

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ
Resim---“İnnâ erselnâke bi’l- hakkı beşîren ve nezîrâ (nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr (nezîrun).: Muhakkak ki Biz seni, hak ile müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. İçinden bir nezir gelip geçmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.”
(Fâtır 35/24)

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ فَإِذَا جَاء رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
Resim---“Ve li kulli ummetin resûlun, feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bi’l- kıstı ve hum lâ yuzlamûn (yuzlamûne).: Her ümmetin bir resulü vardır. Onlara resulleri geldiği zaman, aralarında adaletle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar.”
(Yûnus 10/47)

Her resûl nebîdir, fakat her nebî resûl değildir Kur’ÂN-ı Kerim'de MuhaMMed aleyhisselâm ile Atası İsmâil aleyhisselâmın hem resûl ve hem de nebî oldukları belirtilir.:

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebîyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).: Muhammed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.”
(Ahzâb 33/40)

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Resim---“Vezkur fî’l- kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıka’l- va’di ve kâne resûlen nebîyyâ (nebîyyen).: Ve Kitap’ta İsmail (A.S)’ı (da) zikret. Çünkü O, vaadine sadıktı ve O, Nebî Resûl’dü.”
(Meryem 19/54)

Allah katında bir peygamber, peygamber olmayan bütün insan, melek ve cinlerden daha üstündür ve seçilmişlerdir.:

وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا وَكُلاًّ فضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ
Resim---Ve ismâîle velyesea ve yûnuse ve lûtâ (lûtan), ve kullen faddalnâ alâ’l- âlemin (âlemîne).: Ve İsmail (aleyhisselâm) ve İlyesea (aleyhisselâm) ve Yunus (aleyhisselâm) ve Lut (aleyhisselâm), hepsini âlemlere üstün kıldık.”
(En'âm 6/86)

Tüm Peygamberlerimize, sahibi oldukları sıfatlarla birlikte inanmak gerekir Onlar da bizim gibi ALLAHu zü’L- CeLÂL'in KULu birer insan olmakla birlikte, ALLAHu zü’L- CeLÂL'in takdir edip seçtiği kimseler oldukları için onları diğer insanlardan ayıran sıfatları:
Resim1-) SıDK (doğru olmak): Peygamberler kesinlikle yalan söylemezler ki, Onlar fıtraten doğru ve dürüst kimselerdir.. Sıdk.: Doğru söz. Hakikata muvâfık olan. Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olması. Ahdinde sâbit olmak. Peygamberlere mahsus en mühim beş hasletten birisi. Kalb temizliği..

Resim2-) EMâNet (güvenilir olmak): Peygamberler güvenilir kimselerdir. Asla emânete hıyanet etmezler.. EMâNet.: Eminlik. İstikamet üzere bulunmak. Birisine koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için bırakma. Emniyet edilip inanılan şey. Başkasının hukuku emniyet edilip, inanılabilen

Resim3-) FeTâNet (zeki olmak):
Bütün peygamberler insanların en akıllılarıdır.. ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde TAMMlanmış-TÜMMlenmiştir AKL-ı KüLLdür Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.. FaTâNet.: (Fetânet) Zihin açıklığı. Çabuk kavrayış ve anlayış. Sağlam anlayış. Fıtnetlik. Müteyakkız oluş. Peygamberlerin sıfatlarından biridir.

Resim4-) İSMet (günah işlememek):
Günahsızlık, mâsumluk. Günahlardan kaçınmak melekesine sâhib olmak. Suçsuzluk. Peygamberlik vasıflarından birisidir. Peygamberler (aleyhumusselâm), hiç bir zaman gizli, âşikâr herhangi bir ma'siyete yaklaşmazlar; bütün kusur ve hatâlardan ve şâibelerden müberrâdırlar. Peygamberler, günah işlemezler İnsanlık icabı olabilen bazı küçük hataları "zelle (ayak kayması)" adını alır ve Allah tarafından uyarılarak düzeltilir.:

عَبَسَ وَتَوَلَّى
Resim---“Abese ve tevellâ.: Huzursuz oldu (yüzünü buruşturdu). Ve başını çevirdi (ilgilenmedi).”
(Abese 80/1)

أَن جَاءهُ الْأَعْمَى
Resim---“En câehu’l- a’mâ.: Âmâ olan bir kişinin ona gelmesi (sebebiyle).”
(Abese 80/2)

Âdem aleyhisselâm insanlığın ilk ZeLLesine TeVBe edip Ruza Bulmuştur.:

ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى
Resim---“Summectebâhu rabbuhu fe tâbe aleyhi ve hedâ.: Sonra Rabbi, onu seçti. Böylece onun tövbesini kabul etti ve onu hidayete erdirdi.”
(TâHâ 20/122)

Resim5-) Tebliğ (açıklamak): Peygamberler Allah'tan almış oldukları emirleri ümmetlerine mutlaka ulaştırmış-Eriştirmiş-BİLdirmiş-lerdır. Hiç bir şeyi gizlememiş ve hiç bir şey de ilâve etmemişlerdir ki buna Me’murdurlar.
Tebliğ.: Ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek..

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
Resim---“Yâ eyyuhâ’r- resûlu bellıg mâ unzile ileyke min rabbike ve in lem tef’al fe mâ bellagte risâletehu vallâhu ya’sımuke mine’n- nâs (nâsi) innallâhe lâ yehdîl kavme’l- kâfirîn (kâfirîne).: Ey Resûl! Rabb’inden sana indirileni tebliğ et (duyur). Eğer bunu yapmazsan, o taktirde O’nun Risaletini (sana gönderdiğini) tebliğ etmemiş (duyurmamış) olursun. Ve Allah seni insanlardan korur. Muhakkak ki Allâh, kâfirler kavmini hidayete erdirmez.”
(Mâide 5/67)

Son peygamberimİZ MuhaMMed aleyhisselâm'dır Kur’ÂN-ı Kerim'de.:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve Biz, seni (kâinattaki) insanların hepsi için müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olmandan başka bir şey için göndermedik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
(Sebe’ 34/28)

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebîyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).: Muhammed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.”
(Ahzâb 33/40)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhân nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebîyyi’l- ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne).: De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah’ın Resûl'üyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve O’nun ümmî, nebî, Resûl'üne îmân edin ki; O, Allah’a ve O’nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O’na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete eresiniz.”
(A'raf 7/158)

HüLÂsa-yı KeLÂM..: MuhaMMed el-EMîNn aleyhisseLÂMmm..


Peygam-ber: Farsça haberci/haber getiren
Nebe’: Haber. (Peygam)
Nebî: Haber getiren. Yeni bir kitab ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitab ve şeriatı devam ettiren Peygamber.


Kur'ÂN-ı Kerîmde NEBî aleyhumu’- SeLÂM.:

Resim1-) İdris aleyhisselâm: (ilk nebî):

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Resim--- “Vezkur fî’l- kitâbi idrîse innehu kâne sıddîkan nebiyyâ (nebiyyen).: Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi.”
(Meryem 19/56)

Resim2-) Nûh aleyhisselâm (ikinci nebî, ilk resûl):

وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا
Resim---“Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsâbni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ (galîzan).: O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini- kesin sözlerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh’tan ve Hz. İbrâhîm’den ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve onlardan ağır bir misak aldık.”
(Ahzâb 33/7)

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebîyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.”
(Nisâ 4/163)

Resim3-) İbrahîm aleyhisselâm:

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Resim--- “Vezkur fî’l- kitâbi ibrâhîm (ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ (nebiyyen).: Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu söyleyen bir peygamberdi.”
(Meryem 19/41)

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebîyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.”
(Nisâ 4/163)

Resim4-) İsmâil aleyhisselâm:

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Resim---“Vezkur fî’l- kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıka’l- va’di ve kâne resûlen nebîyyâ (nebîyyen).: Kitab'ta İsmail'i de zikret. Çünkü o, va'dinde doğruydu ve gönderilmiş (Resûl) bir peygamberdi.”
(Meryem 19/54)

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebîyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.”
(Nisâ 4/163)

Resim5-) İshak aleyhisselâm:

فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا
Resim--- “Fe lemmâ’tezelehum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb (ya’kûbe) ve kullen cealnâ nebiyyâ (nebiyyen).: Böylelikle, onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup ayrılınca ona İshak'ı ve (oğlu) Yakup'u armağan ettik ve her birini peygamber kıldık.”
(Meryem 19/49)

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebîyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.”
(Nisâ 4/163)

Resim6-) Ya’kûb aleyhisselâm:

وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim--- “Ve beşşernâhu bi ishâka nebiyyen mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve Biz, onu salihlerden bir Nebî (Peygamber) olan İshak ile müjdeledik.”
(Saffât 37/112)

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Resim--- “Vezkur fî’l- kitâbi ibrâhîm (ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ (nebiyyen).: Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu söyleyen bir peygamberdi.”
(Meryem 19/41)

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebîyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.”
(Nisâ 4/163)

Resim
7-) Eyyûb aleyhisselâm.:
8- ) Yûnus aleyhisselâm:
9-) Süleymân aleyhisselâm:


إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebîyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.”
(Nisâ 4/163)

Resim10-) Musâ aleyhisselâm:

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَى إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Resim--- “Vezkur fî’l- kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ (nebiyyen).: Kitap’ta Musa (A.S)’ı da zikret. Muhakkak ki O, muhlis ve Nebî (Peygamber) Resûl idi.”
(Meryem 19/51)

وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا
Resim--- “Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsâbni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).: O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini- kesin sözlerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh’tan ve Hz. İbrâhîm’den ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve onlardan ağır bir misak aldık.”
(Ahzâb 33/7)

Resim11-) Harun aleyhisselâm:

وَوَهَبْنَا لَهُ مِن رَّحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا
Resim---“Ve vehebnâ lehu min rahmetinâ ehâhu hârûne nebiyyâ (nebiyyen).: Ve ona, rahmetimizden kardeşi Harun (A.S)’ı Nebî (Peygamber) olarak bahşettik.”
(Meryem 19/53)

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebîyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.”
(Nisâ 4/163)

Resim12-) Davud aleyhisselâm:

وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَى بَعْضٍ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim--- “Ve rabbuke a’lemu bi men fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın ve âteynâ dâvude zebûrâ (zebûran).: Ve Rabbin, semalarda (7 kat göklerde) ve yeryüzünde olan kimseleri iyi bilir. Andolsun ki bir kısım nebîleri, diğerlerine üstün kıldık. Ve Dâvud (a.s)’a Zebur’u verdik.”
(İsrâ 17/55)

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebîyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.”
(Nisâ 4/163)

Resim13-) Yahya aleyhisselâm:

فَنَادَتْهُ الْمَلآئِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ أَنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim---“Fe nâdethu’l- melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Bunun üzerine, o (Zekeriyya aleyhisselâm) mihrabda kaim olarak namaz kılarken, melekler, “Allah'ın, onu, Allah'tan bir kelimeyi (Hazreti İsâ aleyhisselâmı) tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebî olan, salihlerden "Yahya" ile müjdelediğini” nidâ ettiler (bildirdiler).”
(Âl-i İmrân3/39)

Resim14-) İsâ aleyhisselâm:

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebîyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.”
(Nisâ 4/163)

قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
Resim--- “Kâle innî abdullâhi, âtâniye’l- kitâbe ve cealenî nebiyyâ (nebiyyen).: (İsâ) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber-nebî kıldı."
(Meryem 19/30)

وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا
Resim---“Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsâbni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).: O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini- kesin sözlerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh’tan ve Hz. İbrâhîm’den ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve onlardan ağır bir misak aldık.”
(Ahzâb 33/7)

Resim15-) Hz. MuhaMMed aleyhisselâm (son nebî, son resûl):

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Resim---“İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebîyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve’l- esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân (suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ (zebûran).: Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya’kûb'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.”
(Nisâ 4/163)

وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا
Resim--- “Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsâbni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).: O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini- kesin sözlerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh’tan ve Hz. İbrâhîm’den ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve onlardan ağır bir misak aldık.”
(Ahzâb 33/7)

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim--- “Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).: Muhammed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.”
(Ahzâb 33/40)

Böylece Kur'ÂN-ı Kerîm'de, ilgili âyet-i celîleler içerisinde adıyla birlikte “nebî” diye anılan peygamberlerimizin sayısının 15 olduğu görülmektedir.

Ancak yukarda bildirilenlere;


أُوْلَئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ فَإِن يَكْفُرْ بِهَا هَؤُلاء فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَّيْسُواْ بِهَا بِكَافِرِينَ
Resim--- “Ulâikellezîne âteynâhumu’l- kitâbe ve’l- hukme ven nubuvveh (nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn (kâfirîne).: Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer bunları tanımayıp küfre sapıyorlarsa, andolsun, biz buna (karşı) inkâra sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.”
(En'âm 6/89)

Âyet-i celîlelesinde buyurulan nebî'leri de, eklememiz gerektiğini gösterir:

İshak, Yakub, Nûh, Davud, Süleymân, Eyyub, Yûsuf, Musa ve Harûn aleyhumu’s-selâm:


وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ كُلاًّ هَدَيْنَا وَنُوحًا هَدَيْنَا مِن قَبْلُ وَمِن ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَى وَهَارُونَ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
Resim--- “Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb (ya’kûbe), kullen hedeynâ ve nûhâ (nûhan) hedeynâ min kablu ve min zurriyyetihî dâvude ve suleymâne ve eyyûbe ve yûsufe ve mûsâ ve hârûn (hârûne) ve kezâlike neczî’l- muhsinîn (muhsinîne).: Ve ona İshak'ı ve Ya’kûb'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.”
(En'âm 6/84)

Zekeriyya, Yahya, İsâ ve İlyas aleyhumu’s-selâm:

وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَى وَعِيسَى وَإِلْيَاسَ كُلٌّ مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim--- “Ve zekeriyyâ ve yahyâ ve îsâ ve ilyâs (ilyâse), kullun mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi salihlerdendir.”
(En'âm 6/85)

İsmâil, Elyasa, Yûnus ve Lût aleyhumu’s-selâm:

وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا وَكُلاًّ فضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ
Resim---Ve ismâîle velyesea ve yûnuse ve lûtâ (lûtan), ve kullen faddalnâ alâ’l- âlemin (âlemîne).: İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık.”
(En'âm 6/86)
Böylece nebî olarak;

Resim
16-) Yusuf aleyhisselâm.
17-) Zekeriyya aleyhisselâm.
18-) İlyas aleyhisselâm.
19-) Elyasa aleyhisselâm.
20-) Lut aleyhisselâm..


Kur'ÂN-ı Kerîm'de Nebîliğinden bahsedilmeyen sadece “Resûl” olarak zikredilenler peygamberlerimiz ise şunlardır:

Resim1- Hûd aleyhisselâm:

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Resim--- “İz kâle lehum ahûhum hûdun e lâ tettekûn (tettekûne).: Hani onlara kardeşleri Hud: "Sakınmaz mısınız?" demişti.”
(Şuarâ 26/124)

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
Resim--- “İnnî lekum resûlun emîn (emînun).: Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.”
(Şuarâ 26/125)

Resim2- Sâlih aleyhisselâm:

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Resim---“İz kâle lehum ahûhum sâlihun e lâ tettekûn (tettekûne).: Hani kardeşleri Salih onlara demişti ki: 'Siz sakınmıyor musunuz?”
(Şuarâ 26/142)

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
Resim---“İnnî lekum resûlun emîn (emînun).: Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.”
(Şuarâ 26/143)

Resim3- Şuayb aleyhisselâm:

إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ
Resim---“İz kâle lehum şuaybun e lâ tettekûn (tettekûne).: Hani onlara Şuayb: "Sakınmaz mısınız?" demişti.”
(Şuarâ 26/177)

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
Resim---“İnnî lekum resûlun emîn (emînun).: Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.”
(Şuarâ 26/178)

Kur'ÂN-ı Kerîm'de sadece resûl olarak zikredilen 3 isim ile karşılaşmaktayız ve nebîlerle birlikte ele aldığımızda ismiyle beraber anılan 23 peygamberden (resûl ve nebî olarak) söz edebiliyoruz.

Ayrıca şuna da dikkat etmek gerekir ki 36/YâSîn Sûresi'nin 13 ile 30. âyetlerinin arasında isimleri zikredilmeyen 2 (ya da fazla) resûl'den kıssalar verilir.

Tabi şunu da belirtmek lazım ki Kur'ÂN-ı Kerîm'de adları zikredildiği halde ne nebî ne de resûl olarak anılmayan isimler de vardır, bunlar; Âdem, Zülkifl, Üzeyir, Lukman ve Zülkarneyn aleyhumu’s-selâm'dırlar. Ayrıca belli bir ilim sahibi olduğu bildirilen ama ismi anılmayan kişi(ler)den kıssa da verilir: “Bunun için 27/Neml Sûresi'in 40. âyeti ve 18/Kehf Sûresi'in 68.-82.'i âyetlerine bakılabilir.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


163- Mâhî sallallahu aleyhi vesellem.:

RABBU’l- Âlemîn SÖZü, ReSûLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem SESi OLÂN Kur'ÂN-ı Kerîm’le;
HaKk’a İKRÂRı ve HAYR’a ÂMeLi EMReden ve İMÂNı YAŞAtan,
BâtıL’ı İnkÂRı ve ŞeRR’e ÂMeLi Mahveden ve KÜFRü Yasaklayan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


"محو” kökünden gelen Mâhî, mahveden, mahvedici, yok edici, yok eden mânâlarına gelir.
Asım Köksal bir hadis-i şerîfe dayanarak şu bilgileri verir.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben Mâhî’yim ki ALLAH, benimle küfrü yok eder/mahveder.” buyurmuştur.
(Köksal, a.g.e., 15.)

İmam Kastalânî de şunları söyler.:
Mâhî “ماحى” İsmi hadîs-i şerîfte tefsir olunduğu üzere küfürleri mahvedici demektir. Zirâ Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’in gönderildiği asırda yeryüzündeki insanlar hep küfür üzerine idiler. Kimi putperest idi. Kimisi dalâlete düşmüş Yahud ve Nasârâ idi. Kimisi Sâibiyye-i Dehriyye idi. Asla ne tanrı bilirler ne ahret bilirler idi. Bazısı dahi yıldızlara taparlar idi. Bazısı dahi ateşperestler idi. Bazısı dahi felâsife idi. Şerâyi-i Enbiyâ’ya kâil/ boyun eğmiş. rıza göstermiş, razı olmuş değiller idi. Resulullah(sallallahu aleyhi vesellem) Hazretleri geldiği gibi Dîn-i İslâm bir vechile zuhur etti ki, geri kalan edyân-ı bâtıla bilkülliye mahvoldu. Hüküm ve galebe bunun oldu.
ALLAH celle celâlihu, bâtılın imhası konusunda şöyle buyurur.:

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَإِن يَشَأِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَى قَلْبِكَ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
“Em yekûlûnefterâ alâllâhi kezibâ (keziben), fe in yeşeillâhu yahtim alâ kalbik (kalbike), ve yemhullâhul bâtıla ve yuhıkku’l- hakka bi kelimâtih (kelimâtihî), innehu alîmun bi zâti’s- sudûr(sudûri).: Yoksa onlar: "Allah'a karşı yalan düzüp uydurdu" mu diyorlar? Oysa eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok edip ortadan kaldırır ve kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir.” (Şûrâ 42/24
(Kastalânî, a.g.e., 205.)


Resim---Cübeyr İbnu Mut'im'in rivayetine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Benim beş ismim vardır: Ben MuhaMMed'im (çok övülmüş), ben AhMed'im (çok hamd eden, en sevilmiş), ben ALLAH'ın benimle küfrü mahvedeceği el-Mâhî'yim (mahvedici). Ben Hâşir'im (toplayıcı), insanlar benim arkamda haşredilecektir. Ben Âkıb'ım (en son gelen), benden sonra peygamber gelmeyecektir." buyurdu.
(Buharî, Menakıb 17, Tefsir, Saff 1; Müslim, Fezâil 125, (2354); Muvatta, Esmâu'n-Nebî 1, (2, 1004); Tirmizî, Edeb 67, (2842)

Resim---Zührî, Muhammed b. Cübeyr b. Müt'im aracılığıyla babası Cubeyr (radiyallahu anhu)'n Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: "Benim bir takım isimlerim vardır; Ben MuhaMMed'im, AhMed'im, Allah'ın küfrü benim ile mahvettiği Mâhî'yim; insanların kıyâmette önünde tekrar diriltileceği Hâşir'im ve kendinden sonra peygamber gelmeyecek (demek) olan Âkıb'ım." buyururken duydum dedi”ğini anlatır.
(Buharî Menâkıb 17 Tefsir 61. sure I; Buharî, Tarih-î Sagîr 1/10; Müslim 2354; İ. Ahmed, Müsned 4/80-81-84, 6/25; Tirmizî, 2840; Tirimizî Şemâil 359; Dâramî 2/317-318; İbni Sa'd 1/105; Muvatta 620; Hakim 2/406; Beyhakî Delâil 1/152; Abdürrezzâk 19657; Hu-meydî 555; Taberânî 2/122-123-124-125; Beğavî Sünne 13/211; İbni Ebî Şeybe 11/457; İbni'l CevziîEl- Vefâ 1/103)

Mâhî: (mahv. den) Yok eden, mahveden, perişan eden.
Mahv: Harab olma. Yıkılma. Ortadan kalkma. Çökme. Bozulma. Tas: Beşerî noksanlıklardan kurtuluş hâli.
Mahv-ü-Sekr: Fenafillâh makamında kendi varlığını hiç görmek ve bu mânevî hâlin Zevk, Hazz ve Te'sirinden Ruhî bir coşkunlukla kendinden geçiş BİZ BİR-İZ-Lik HÂL İÇindeki HÂLi.
Mahviyyet: Alçak gönüllülük. Tevâzu’. Kendi kusurunu bilip kendine haddinden fazla kıymet vermemek. Tevâzu’ içinde olmak..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


164- Necîb sallallahu aleyhi vesellem:

Soyu ve nesli temiz, faziletiyle seçilmiş-ayrılmış, aslı kerim asilzâde, cömert, güzel huylu ve ilâhî ahlâklı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Resim

165- Neciyyullah sallallahu aleyhi vesellem:

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in tertemiz kılıp ebedî kurtuluş verip, Sırdaş kıldığı, sır saklayan ve devamlı Cenâb-ı Hakk'a karşı teveccühle meşgul ve münacat eden, İlâhî feyizlerle ferah ve mesrur Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Resim

166- Neyyir- A'zam sallallahu aleyhi vesellem:

NûruLLaHın cisimleşme odak noktası, nur saçan, nurlu, parlak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

167- Nezîr sallallahu aleyhi vesellem:

Nübüvvette-Resuliyyette İlahî Tebliğin temeli olan Tenzir-İnzâr ile, ALLAHu zü’L- CeLÂL’e teslim olmayan, imân etmeyen, tâbi olmayan ve itâat etmeyenleri cehennem NÂRıyla korkutan, uyaran ve uyandıran Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Nezir, bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmaktır.
“Nezîr”, “Beşir”in zıddıdır.. Beşir, cennetle müjdelemek.. Nezîr, cehennemle korkutmak ve uyarmaktır.


Tenzir (inzâr): SON-UÇunun fenâ olacağını haber vererek KORKUtmak, ihtarda ve îkazda bulunmak, AYIKTIRmak, UYarmak ve UYandırmak.
Nezr: Adak adamak. Fıkıhta Cenab-ı HAKK’a ta'zim için mübah bir fiilin yapılmasını deruhde etmek, öyle bir işin yapılmasını kendi nefsine vâcib kılmaktır.
İnzar:
Netîcenin kötü olacağını bildirerek fenâlıktan sakındırmak. Azab ve cezâ va'detmek.

Kur'ÂN-ı Kerîmimizde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin tenzir görevi pek çok âyet-i celîle vardır.:

Nezir: (Bakara 2/119) (Mâide 5/19) (A'raf 7/184,188) (Hûd 11/2, 12,25 ) (Hicr 15/89) (İsrâ 17/105) (Hac 22/49) (Furkân 25/1,7,56) (Şuara 26/115) (Kasas 28/46) (Ankebût 29/50) (Secde 32/3) (Ahzâb 33/45) (Sebe' 34/28,44,46) (Fatır 35/23,24,37,42) (Sâd 38/70) (Zuhruf 43/23) (Ahkaf 46/9) (Fetih 48/8 [/color) (Zâriyât 51/50,51) (Necm 53/56) (Mülk 67/26)

Münzir: (Bakara 2/213) (En’âm 6/48) (Ra'd 13/4,65) (Kehf 18/56) (Şuara 26/194) (Neml 27/92) (Sâd 38/4,65) (Kaf 50/2) (Nâziât 79/45)

Enzer: (Bakara 2/6) (Yâsîn 36/10) (Fussilet 41/13) (Leyl 92/14)

Enzir: (En’âm 6/51) (Yûnus 10/2) (İbrâhim 14/44) (Meryem 19/39) (Şuara 26/214) (Mü'min 40/18 ) (Müddessir 74/2)

Ünzir: (En’âm 6/19) (Enbiyâ 21/45)

Tünzir: (Bakara 2/6) (En’âm 6/92) (A'raf 7/2) (Meryem 19/97) (Kasas 28/46 ) (Secde 32/3) (Fatır 35/18) (Yâsîn 36/6,10,11 ) (Şûrâ 42/7)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


168- Ni’metuLLaH sallallahu aleyhi vesellem.:

Şu ÂN ŞeÂNuLLAH'ta ResimŞeKLen ResimAKLen ResimNAKLen ve de ResimHAKkLen Resimher yer, her ÂN, her HÂL ve her NEFeste NÛR Ni’metinden yaratılıp durmakta OLduğumuz, BİZ BİR-İZ YAŞAmakta Olduğumuz ve NÛR Ni’meti CeNNetlerine DÖNeceğimiz ResimFazilet fASLımıza ASL-ANA OL-ÂN ResimNebiYyu’L- ÜMMî Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Ni’me: Ne iyi, ne âlâ, ne güzel.
Ni’met: İyilik, dirlik ve mutluluk. Lütuf, ihsan. Saadet. Hidayet. Giyecek, yiyecek faydalı her şey, rızık.

Ni’me’l- MevLâ: Ne iyi sâhib ve mâlik, ne iyi ALLAH celle celâlihu..
Ni’met-i Uzmâ: En azîm ni’met Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
Ni’me’l- VekiL: Ne güzel, ne iyi vekil Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
Ni’me’l- VesiLe: Ne güzel sebeb, ne âlâ vesile Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
Ni’me’l- Matlûb: Tam aradığımız. İsteyip aradığımızın en âlâsı.
Ni’me’r- Rakîb: Ne iyi gözetici, koruyucu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
Ni’me’ş- Şafî: KuLLuk GEÇitimizde mutlak Şefâat edenimİZ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Ni’me’ş- Şînâs: Kendisine yapılanı ÜMMetLiği biLip asLa unutmayan ki; kızgın kumlara gömülü cÂN cefasındayken bile “Eşhedu eN LÂ İLÂHe İLLâ ALLAH ve Eşhedu eNNe MuhaMMaMedu’r- ReSULuLLahu Abduhu!.” Buyurun Sümeyye radiyallahu anha ANNEMizin İsmini KÂBeTuLLAH Kapısında OKuduğum zaman ağlamıştım.. şu ÂNda Suud kıralları yerle-bir etseler de Kalb KÂBEmizde ebediyyen ARŞ Kapımızdır İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hadis-i Kudsîsinde: ALLAH celle celâluhu: “Levlâke levlâke Lema halaktü’l-eflâk=Sen olmasaydın, sen olmasaydın Ben âlemi yaratmazdım!” buyurdu.

(İmam Suyutî’nin El-Leâli’l-Masnûa; Aliyyü’l-Kârî’nin El-Esrâru’l-Merfûa ve Şerhü’ş-Şifâ; Şevkânî’nin El-Fevâidü’l-Mecmûa; Hâfız Aclunî’nin Keşfü’l-Hafâ 2/232); Muhammed Said Zalûl’ün Tahkîk; İmam-ı Nevevî’nin El-Ezkârı ve de; Mevlânâ Câmî, Ahmed-i Cezerî, Mevlânâ Hâlid, İmam-ı Rabbânî, Bedîüzzaman Said Nursî kaddesallahu sırrahu)

El AHAD ALLAH celle celâluhu’nun, Mazharı ve Masdarı AHMED aleyhi's-selâm ki;

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim--- “Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn: Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

Şükürde tüm canlılar müşterektir. Somut Nİ’METlerin tümünü kapsar. Esmâî zuhûr Nİ’METleri...

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "İstiğfarın en büyüğü (seydü'l-istiğfar) kulun: ALLAH'ım Sen benim Rabb'ımsın Senden başka hiçbir ilah yoktur; beni yarattın, ben Senin kulunum ve ben gücüm yettiği kadar Sana verdiğim ahd ve vaadde durmaktayım, yaptıklarımın şerrinden Sana sığınırım. Bana olan Nİ’METini itiraf eylerim, günahlarımı da itiraf ederim. Beni afvet; çünkü günahları Senden başka afvedecek yoktur, demesidir." buyurmuştur.
(Şeddat b. Evs (radiyallahu anhu)'dan; Buharî; Askalânî, Bûlüğü'l-Merâm 1584/1345)

SÖZün Özet ÖZÜ Resim KULLuk BÂZÂRında TEK-BİR ve MutLak Nİ’MEtuLLAHu’l- Azîm OLan Habîbullah aleyhisselâm Resim Kimsenin kimliği, varlık-yokluk yok iken Resim ALLAH Teâlâ’da Muhabbet Tohumu-Subhânî SEVgisi-HaBBesi olan ResimSeçilmiş Mustafa Aleyhi’s-Selâm’dır.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evveli Habîbullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Bâtını MahMûdullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Zâhiri Abdullah-MuhaMMedullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Âhiri AhMedullah aleyhi's-selâm.

Habîbullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evvelden, Zâhire zuhûru ise “Rahmeten li’l-âlemin: Âlemlere rahmet olarak” gönderilen Rasûlullah MuhaMMed Aleyhi’s-Selâmdır.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Evvele mâ halakallâhu nûrî: ALLAH’ın en evvel halkettiği (yarattığı) Benim nûrumdur.” Buyurdu.”

(Aclûnî, Keşfü’l- Hafa, c:1, shf:311)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evvelu mâ halakallâhu nûra nebiyyike yâ Câbir: ALLAH Teâlâ herşeyden evvel senin Peygamberinin nûrunu yarattı ey Câbir!
(Câbir bin Abdillah tarikiyle Abdürrezzak’tan; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:205, 2:129.)

Resim---Câbir bin Abdullah radiyallâhu anhu'’dan:Yâ Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAHın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin Nûrunu (Nûr-u MİM) yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “ O nur ALLAHın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arşı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAHı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir....””

(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Elbette Kur'ân-ı Kerimî, MuhaMMedî , Ehl-i Beytî Tâlim-Terbiyeden geçmemiş haMM Akıllar bir yerlere takılıp kalacaktır bu sonsuz akıl-şekil âleminde..

Kur'ÂNî İFÂde iLe;
ALLAH ve RaSûLü’ne Teslim olmuş MüSLimLer
ALLAH ve RaSûLü’ne Îman etmiş Mü’MiNLer,
ALLAH ve RaSûLü’ne Tâbi olmuş VELîyuLLAHLar,
ALLAH ve RaSûLü’ne İtâat eden EHLuLLAHlar,
İLiM ResimİRaDe ResimİDRak ve ResimİŞTiRakte ResimŞu ÂNda ResimŞe’ÂNuLLAHta ResimNÛruLLAHta ResimNûR-u MuhaMMedde DİRİ Resim Şehâdetini
YAŞAyan MuhaMMedî KaLbLer ResimOkur DURur Kur'ân-ı Kerim ’imizi ve MuhaMmî ŞûurLa İKİLik-ŞEYtÂNLık Batağında BOĞulmaktan Kurtulur İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..:

أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ
Resim---“E fe ayînâ bil halkıl evvel(evveli), bel hum fî lebsin min halkın cedîd(cedîdin) : “Onların ilk yaratılışı Bize zor mu geldi ki, tekrar diriltmekten âciz kalalım? Doğrusu onlar ilk yaratılışlarını kabul ettikleri halde yeni bir yaratıştan şüphe ediyorlar.

(Kaf 50/15)


Resim

NÂZ-NiYÂZda Ni'met-i UZMÂmız Efendimiz, peygamberimiz RaSûLULLAH MuhaMMaMed aleyhisselâm'a İlMuLLahça çok ve sınırsız SELL-ü-SALÂt OLsun İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

KaLB KAPInda KervÂN KıtMÎRin

Resim



39. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı (4)


Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme innâ nes'eluke bicâhi nebîyyike Muhammedin sallallahu Teâla aleyhi ve sellem el mağfirete verrizâ Resim Vel kabule kabulen tâmmen Resim La tekilnâ fihi ilâ enfüsinâ tarfete aynîn yâ ni'mel Mevlâ veya ni'mel Mûcîb Resim Yâ Azîzu yâ Gaffâr Resim Fe inne gufrâne zünûbil halki bi ecmâ'ihim Resim Evvelihim ve âhirihim Resim Ve birrihim ve fâcirihim kekatretin fi bahri cûdikel vasi'illezi la sâhile lehu Resim Fekad kulte ve kavlukel hakkul Mûbin Resim Vemâ erselnâke illâ rahmaten lil âlemîn Resim Ve sallallahu ve selleme alâ seyyidinâ ve Mevlânâ ResimMuhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi ettayyibînettâhirîn Resim Ve alâ sâdâtinâ ve aleynâ mâahum vel mü'minîne vel mü'minâti ecmâine. Âmîn.

MÂNÂSI: ALLAH'ım! Senin Peygamberin Muhammed Sallallahu Tealâ Aleyhi Vessellem hürmetine (katındaki i'tibarını vesile edinip) Senden mağfiret (bağışlanma) ve rıza istiyoruz. (diliyoruz)! Ve tam bir kabülünü; O nun hakkında (bu hususunda) nefislerimize göz açıp kapayıncaya kadar çabalama yorgunluğu verme! Ey güzel Sahibimiz ve ey dualarımıza güzel icâbed edenimiz (icâbını yerine getiren RABB'ımız)! EY AZÎZ (gücü yeten, değeri olan) EY GAFFÂR (çokça affeden) Celle Celâluhu! Muhakkak ki cümle halkıyın, evvelkilerin, sonrakilerin, iyilerin, kötülerin günâhını gufran (bağışlama, yarlıgama), Senin sahilsiz genişlikteki (yaygınlıktaki) cömertlik denizinde bir damla değildir! Açık seçik hakk olan sözünle buyurmuştun :
"(Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ 21/107)
Ve ALLAH; Efendimiz, Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, ailesine, ehl-i beytine ve ashabına tertemiz ve en güzelinden (ayıblardan arınmış) salât-ü-selâm eylesin (salâtımızı O'na ve onlara sılaya vesile kılsın)! Sadatlarımıza (seyitlerimize) ve onlarla beraber bizlere ve mü'min erkeklere ve mü'min kadınların cümlesine de salât-ü-selâm eylesin!. Âmin!
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
169- Râfi'u- Refî'u sallallahu aleyhi vesellem.:

Esfelin Batağına İNdirilen ÜMMetini, KuLLuk İmtihÂNında RABBısı Teâlâ huzuruna; şerefli, değerli ve saygın kılarak, ALLAhu Zü’L- CeLÂL’in Er Râfi'u ve Er Refî'u İsimlerine mazhar olarak, İLLiYyîn A’Lâsına ref' eden, yükselten ve yücelten ve ZÂTen Yüce olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAhu Zü’L- CeLÂL isimlerinden Âl-i İmrân 3/55 Âyetinde Er Râfi’ celle celâlihu geçmektedir.
Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAhu Zü’L- CeLÂL isimlerinden El Mü’min 40/15 Âyetinde Er Refî’ celle celâlihu geçmektedir.


Er Refiu: Hakedeni ref' eden, yükselten, saygın, şerefli ve değerli kılan... Mutlak kaldırıcı, yükseltici, kemâlâtı tamamlatıcı, hâlden hâle yükseltme kudretinin sahbi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Er Râfi'u: Zâtî itibâriyle kadr ü kıymeti yüksek, yüce, alî, bülend olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL..



Rafea: Kaldırmak.
Rafeahu: Şerefini artırmak.
Rafua: Kadr ü şerefi çok yüksek olmak.
Rif'at: Kadri yüce ve şerefli olmak.
Mirfeu: Kriko.
Refî': Yüksek, bülend, âli, yüce.
Râfi': Yükselten. Yükseltici. Hâmil. Sâhib. Kaldırıcı, kaldıran. Kaldırmak için destek olan.


Er Râfi'u:
Resim

Er Refî'u:

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
170- Ragıb - Ragıbe sallallahu aleyhi vesellem.:

Fıtrî yaradılışı gereği HabîbuLLAH olan, şu gölge oyunu Esfelin Batağına İNdirilen, ASLına sonsuz ÖZLem duyan ve KuLLuk İmtihÂNında RABBısı Teâlâ huzuruna; şerefli, değerli ve saygın kılarak, imÂN eden, ÜMMetini ÖZLem duydukları ALLAhu Zü’L- CeLÂL’in İLLiYyîn A’Lâsına İÇLerinden İçtenlikle Rağbet ettirip Kavuşturan ZÂTen Mergub/beğendiren ve beğenilen olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Ragba’: Rağbet etmek.
Ragıb: Rağbet eden, içtenlikle isteyen, özleyen.
Ragıbe: Rağbet olunan, içtenlikle istenen, özlenen veya rağbetle istenilen şey. İhsan, hediye.
Rağbet: İstek, arzu, özlem. İyi sayılmak. Bir şeyi çok iştiyakla istemek. İhlasla dua etmek, teveccüh etmek.
Mergub: Rağbet edilmiş. Beğenilmiş. Çok kıymet verilen. Çokları tarafından istenen.


وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---“Ve men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh (nefsehu), ve lekadistafeynâhufî’d- dunyâ, ve innehu fîlâhireti le mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve, nefsini sefih kılan kişi hariç kim, İbrâhîm’in dîninden yüz çevirir ? Andolsun ki Biz, onu dünyada seçtik. Muhakkak ki o, ahirette de salihlerdendir.”
(Bakara 2/130)

وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Resim---“Ve ilâ rabbike fergab.: Ve yalnızca Rabbine rağbet et.”
(İnşirâh 94/8)

EYy İnsanoğlu!.İstek ve arzularını geçici dünyaya değil, Allah katında olan şeylere yönelt, sadece Rabbinden iste ve O'na yönel!.

Resim---Aişe radiyallahu anhau Annemiz: "Ayın dolunay haline geldiği gecede ben Rasulüllah aleyhisselâm Efendimizle birlikte kalkıp namaz kılarak ibâdette bulunduk. Rasulüllah aleyhisselâm Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ sûrelerini okuyordu. Bu halde iken ne kadar korkutucu bir âyete geldiyse, Allah'a duâ edip istiâzede bulundu (O'na sığındı). Ne kadar beşâret va'deden bir âyete geldiyse, mutlaka Allah'a dua edip O'na rağbet eyledi." diye sahih haber vermiştir.
(İ. Ahmed, Müsned)

Resim---Aişe radiyallahu anhau Annemiz: Peygamber aleyhisselâm Efendimiz Mescid'de namaz kıldı; müslümanlar da Onun kıldığı namazı kıldı ve insanlar iyice rağbet edip çoğaldı. Sonra üçüncü gece veya dördüncü gece insanlar namaz için gelip toplandılarsa da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onların yanına çıkmadı. Sabah olunca da şöyle buyurdu:"Sizin ne yapıp işlediğinizi gördüm; beni sizin yanınıza çıkmaktan alıkoyan tek şey, bu namazın size farz kılınır endişesi idi. Bu olay ramazanda cereyan etti." buyurdu diye sahih haber vermiştir.
(Buharî, teheccüd: 5, ezân: 80, teravih: 1, Müslim, müsafirîn: 177, 178, Ebu Davûd, ramazan: 1, Nesâî, kıyamu'l-leyl: 1, 4.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
171-172 Raûf - Rahîm sallallahu aleyhi vesellem.:


Raûf aleyhisselâm: Çok acıyan ve şefkatli olan. Yardıma, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet, sevgi ve şefkatle yardımına koşan, mü’minlere karşılıksız, sâfi, bedelsiz sevgi besleyen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Rahîm aleyhisselâm: Rahmet ve merhamet sahibi, şefkat ve şefâat eden, mü’minleri çok seven, acıyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.

Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme; Azîz, Raûf ve Rahîm İsimlerini veren bizzât ALLAhu Zü’L- CeLÂLdir Kur'ÂN-ı Kerîminde:

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne raûfun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.”
(Tevbe 9/128)

Er Rahmân celle celâlihu olan ALLAhu Zü’L- CeLÂL’in, tüm mahlûkatı ile ve özellikle aklı olan insÂN ile ilişkisinde, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme verdiği “Raûf” ve “Rahîm” isimleri, tüm ömründe herkese gösterdiği Rabbanî Rıfk/yumuşaklık, yavaşlık, tatlılık, nezâket zerâfeti olarak devam etmektedir..

Kâinâtı Rahmetiyle her ÂN yenden Şe’ÂNULLaHta, SünnetuLLAH üzere NÛRuLLAHtan NÛR-u MuhaMMed olarak yaratmakta olan ALLAhu Zü’L- CeLÂL’in Er Raûf ve Er Rahîm celle celâlihu İsimlerinin ULAŞım Yansıması Merhamet-i MuhaMMed aleyhisselâmdır ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem küllî şey’e merhamet nazarıyla bakar..


Resim

MuhaMMedî Merhamete mazhar olan Biz ÜMMeti de, Raûf ve Er Rahîm celle celâlihu isimlerinin tecellîsyle tüm varlığa; müşfik, şefkat ve merhametle yaklaşırız İnşâe ALLAHu TeÂLÂ.


هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا
Resim---"Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum mine’z- zulumâti ilân nûr, ve kâne bi’l- mu’minîne rahîmâ (rahîmen).: Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salâvât (vasıtasıyla nur) gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, mü’minlere Rahîm(dir). (Rahîm esmâsıyla tecellî edendir)”
(Ahzâb 33/43)

Er Rahmân:
Resim

Er RahîM:
Resim

Er Raûfu :

Resim
Er Raûfu ve Er RahîM olan ALLAhu Zü’L- CeLÂL, bu muhteşem esmâlarıyla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi af ve merhamette âlemlere RAHmet kılmıştır..

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûne’r- resûlu aleykum şehîdâ (şehîden), ve mâ cealnâ’l- kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiu’r- resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh (akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh (hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm (rahîmun).: Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şahitler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şahit olsun.Ve Biz, sadece Resûl’e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz(belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe’yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak Allah’ın hidayete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve Allah sizin îmânınızı zayi edecek değildir. Muhakkak ki Allah, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir”
(Bakara 2/143)

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَيُمْسِكُ السَّمَاء أَن تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---" E lem tera ennallâhe sahhara lekum mâ fî’l- ardı vel fulke tecrî fî’l- bahri bi emrihî, ve yumsiku’s- semâe en tekaa alâ’l- ardı illâ bi iznihî, innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm (rahîmun).: Allah’ın yeryüzündeki herşeyi size musahhar (emrinize amade) kıldığını görmedin mi? Ve gemiler, denizde onun emri ile akıp gider. Ve Allah’ın izni olmadıkça semanın, arz üzerine (yeryüzüne) düşmesini önler (semayı arzın üzerine düşmemesi için tutar). Muhakkak ki Allah, insanlara Rauf’tur, Rahîm’dir.”
(Hac 22/65)

Nebîyyü'r- Rahmet: Bütün âlemler için Rahmete vesilesi, İSÂLe YOLumuz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne raûfun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.”
(Tevbe 9/128)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn (âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

Resim---Sahâbîleri radiyallahu anhum bir defasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in sohbetini dikkatle dinlerken, yaşlı bir adam kendisiyle görüşmek için kalabalık arasından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e yaklaşmaya çalışır. Bu davranışıyla sohbeti bölen ihtiyara yol açmak için biraz ağır davranan Sahâbîlerin bu tutumu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gözünden kaçmaz ve: “Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” Buyurur.
(Tirmizî, Birr 15)

Resim---Ebû Cehil’in oğlu İkrime’ye ve hoşlanmadığı bir kimseye gösterdiği yaklaşım üslubu ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’deki “Raûf” isminin tezahürüdür. Mekke fethinden sonra öldürülme korkusu ile şehirden kaçıp gemiye binen İkrime, yaşadığı birtakım ibretli olaylar neticesinde Müslüman olmuştur. Bunun üzerine İkrime’nin dönmeye karar verdiğini duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Sahâbîlere şu uyarıda bulunur: “İkrime, sizin yanınıza, mü’min ve muhacir olarak geliyor! Sakın, onun babasına kötü söz söylemeyiniz! Çünkü ölüye kötü söz söylemek diriyi üzer, ölüye bir şey erişmez.” Buyurur.
İkrime, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in çadırına geldiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onu sevinçle ayakta karşılar ve kucaklar.
(Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 851; İbn Esîr, Usdu’l-gâbe, c. 4, s. 71)

Resim---Âişe radiyallahu anha, Peygamberimizi ziyaret için izin isteyen bir adamın ismini zikredince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Aşiretinin ne kötü adamı! Müsaade edin girsin.” der. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, adamı huzuruna kabul ederek yumuşak bir üslupla konuşmasına şaşıran Âişe radiyallahu anha’ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kıyamet günü, Allah indinde, makamca insanların en kötüsü, dil ve davranışlarının kabalığından kaçınarak insanların terk ettiği kimsedir.” Buyurur.
(Prof. Dr. İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, Akçağ Yayınları, c. 6, s. 319-320)

Esmâu’l- Hüsnâ’dan, Er Raûf celle celâlihu ve Er Rahîm celle celâlihu isimlerinin tecellî ve tecessüm ettiği Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem için Allah Teâlâ şöyle buyurur:


فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Resim---“Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîza’l- kalbi lenfaddû min havlike, fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fî’l- emr (emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh (alâllâhi), innallâhe yuhibbu’l- mutevekkilîn (mutevekkilîne).: O zaman, ALLAH'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık ALLAH'a tevekkül et. Muhakkak ki ALLAH, tevekkül edenleri (ALLAH’a güvenenleri) sever.”
(Âl-i İmrân 3/159)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise hayrın tamamından mahrumdur.”
(Müslim, Birr 75)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Merhametli olanlara, Rahman (olan Allah) merhamet eder. (Öyleyse siz) yerde bulunanlara merhametli davranınız da gökteki de size merhamet etsin.” buyurdu.
(Ebû Dâvûd, Edeb 58)

Er Raûf celle celâlihu ve Er Rahîm celle celâlihu isimlerinin tecellisine mazhar olan MuhaMMedî Mü’minler için ALLAhu Zü’L- CeLÂL:

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْرِي نَفْسَهُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ وَاللّهُ رَؤُوفٌ بِالْعِبَادِ
Resim---"Ve minen nâsi men yeşrî nefsehubtigâe mardâtillâh (mardâtillâhi), vallâhu raûfun bi’l- ıbâd (ıbâdi).: Ve insanlardan, Allah’ın rızasını dileyerek (Allah’ın rızası karşılığında) kendi nefsini satan kimseler vardır. Ve Allah, kullarına Rauf’tur (çok şefkatlidir).”
(Bakara, 2/207)

İnsanlara; sertlik ve kabalığın zıddı ve tatlılık ve yumuşaklığın hâli olan rıfk ile şefkat ve merhametle muamele bizler için Sünnet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir ki,

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” Buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Edeb 20, (4835)

En günahkâr, En korkulu ve En umutsuz kullarına, RahmetuLLah olan Rametenli’l-ÂLemîn Kapısını açan ALLAhu Zü’L- CeLÂL’imize hamd OLsun ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemimize İlmuLLAHça es SeLÂM OLsun!.

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---" Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."
(Zümer 39/53)



Resim

TÜRKÇESİ:
Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve
Mevlânâ Muhammedin tıbbil kulubi ve devâihâ
Ve âfiyetil ebdâni ve şifâihâ
Ve nuril ebsâri ve diyâiha
Ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim
Yâ selâmü sellim.

MÂNÂSI :
Allahım! Ey Rabbim! Kalblerin hekimi(doktoru)ve devâsı (çâresi) ,
bedenlerin âfiyeti (sağlığı, selâmeti, sıhhati) ve şifâsı,
gözlerin nûru ve ziyâsı (ışığı) olan
Seyidimiz Efendimiz Muhammed
(sallallahu aleyhi ve sellem) 'e
Sen salât ediver
, selâm ediver, mübârek kıl onu!
Ona onun ailesine ve sahabelerine de!
Ey mutlak teslim olunan, selâmın kendisi olan Allahım!
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
173Râzî sallallahu aleyhi vesellem.:


Râzî aleyhisselâm: ALLAHu zü’L- CeLÂL’in yaratıp İLLiyyinden Esfeline KULLuk İmtihÂNı için indirdiği, kendilerine din olarak İsLÂMdan Razı olduğu kullarının din, dünyâ ve âhiret hayatlarında Rıza Rehberleri kıldığı RızauLLAH olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Râzî: Kabul eden, hoşnut olan.
Rıza: Memnunluk, hoşluk, razı olmak. İstek, arzu. Kendi isteği.
Rızaenlillah: ALLAH celle celâlihurızası için..


Rıza, dosdoğru İSLâm Dinidir ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İSLâm Dininin İrSÂL-ULAŞım YOLUdur.:

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Hurrimet aleykumu’l- meytetu ve’d- demu ve lahmu’l- hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî ve’l- munhanikatu ve’l- mevkûzetu ve’l- mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alân nusubi ve en testaksimû bi’l- ezlâm (ezlâmi), zâlikum fisk (fiskun), el yevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevni, el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumu’l- islâme dînâ (dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ölmüş hayvan, kan, domuz eti ve Allah’tan başkasının adına boğazlanan (kesilen), boğularak, vurularak, yüksek bir yerden yuvarlanarak veya boynuzlanarak ölen ve de yırtıcı hayvan tarafından parçalanıp yenen hayvan (ölmeden kesilmesi hariç) ve putlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bunlar fısktır. Bugün kâfirler sizi dîninizden döndüremedikleri için yeise kapıldılar. Artık onlardan korkmayın, Ben'den korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâm’dan razı oldum. Artık kim açlık tehlikesiyle, günaha meyl etmeksizin zarurette (yemek zorunda) kalırsa, muhakkak ki Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”
(Mâide 5/3)


Rıza ->ALLAHu zü’L- CeLÂL <- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ->Abdullah arasındaki MuhaMMedî BİZ BİR-iZ BİLELiğidir.:

قَالَ اللّهُ هَذَا يَوْمُ يَنفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---"Kâlellâhu hâzâ yevmu yenfeu’s- sâdikîne sıdkuhum, lehum cennâtun tecrî min tahtihâ’l- enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ (ebeden), radiyallâhu anhum ve radû anhu, zâlike’l- fevzul azîm (azîmu).: Allahû Tealâ şöyle buyurdu; “Bugün sadıklara, sadâkatlarının kendilerine fayda vereceği bir gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî olarak kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah'tan râzı olmuşlardır. İşte bu, "Fevz-ül Azîm" dir (en büyük fevzdir).”
(Mâide 5/119)

وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---"Ves sâbikûne’l- evvelûne mine’l- muhâcirîne ve’l- ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ (ebeden), zâlike’l- fevzul azîm (azîmu).: O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.”
(Tevbe 9/100)


ALLAHu zü’L- CeLÂL’in NÛRU Olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin NÛRundan Sebeb yaratılan AKL-ı SİLM Sâhibi İnsÂNoğlunun Hayat Hedefi-sonUÇu RABBı TeÂLÂ’ya RUCÛ’ YOLu Rıza Rehberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir.:


لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا
Resim---"Lekad radiyallâhu anil mu’minîne iz yubâyiûneke tahte’ş- şecereti fe alime mâ fî kulûbihim fe enzele’s- sekînete aleyhim ve esâbehum fethan karîbâ (karîben).: Andolsun ki, o ağacın altında sana tâbî oldukları zaman Allah, mü’minlerden razı oldu. Ve onların kalplerinde olanı biliyordu. Böylece onların üzerine sekînet indirdi. Ve onlara yakın bir fetih nasip etti.”
(Fetih 48/18)

Şu Şehâdet HAYyatında, her nefsin mutlaka içinde olacağı NEFS Cehennemimden geçebilmesi için TEK-BİR YOL olan ŞERiat-ı Garrâ YOLUnu BİLip-BULup-OLup-YAŞAyarak GEÇip de,
Kalbine NÛR Güneşi Doğarak CÂN EVİnde-Habli’l- VERîDinde ÖZde AKRABAsı CÂNÂNınıyla BİZ BİR-İZ YAŞAma MuhaMMedî Şefâat Şifâsı Şerefine Şâhid olması gerek ki, o zaman gerçek cennet, huri, gılman neymiş hele bir yaşasın ve de, RIDVÂN ->Raziyeten-Merziyyeten BİZ BİR-İZ RIZÂ BÂZÂRı SultÂNı OLsun İnşâe ALLAHu TeÂLLÂ!.


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!”
(Fecr 89/30)


Rabbu’L- ÂLemîn Sözü Kur'ÂN-ı Kerîm’i, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem SESinden Nefeslenip DUYup-UYan ÜMMeti Hayru’l- Beriyye BİRR RIZAsına ULAŞan yaratılmışların en hayırlılarıdır.:

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُوْلَئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِ
Resim---"İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ulâike hum hayru’l- beriyyeti.: İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır.”
(Beyyine 98/7)

جَزَاؤُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا رَّضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ
Resim---"Cezâuhum inde rabbihim cennâtu adnin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ (ebeden), radıyallâhu anhum ve radû anhu, zâlike li men haşiye rabbehu.: Rab’leri Katı’nda onların mükâfatı, altlarından nehirler akan adn cennetleridir, orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah onlardan razı ve onlar O’ndan (Allah’tan) razıdır. İşte bu, Rabbine huşû duyan kimseler içindir.”
(Beyyine 98/8)

فَأَمَّا مَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ
Resim---“Fe emmâ men sekulet mevâzînuhu.: Fakat, artık kimin tartıları ağır gelirse(pozitif dereceleri negatif derecelerinden daha çok olursa).”
(Kâria 101/6)

فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ
"Fe huve fî îşetin râdiyetin.: İşte o, razı olduğu bir yaşayış içindedir.”
(Kâria 101/7)


38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı (3)

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim salâte zâtîke alâ hazrati sıfâtike'-l câmi'in likülli'l- kemâli'l- muttasıfi bi sıfâti'l- celâlî vel cemâl ResimMen tenezzehe ani'l- mahlûkine fi'l- misâli Resim Yenmu'il mâarifi'r- rabbânîyyeti ResimVe hîtati'l- esrâri'l- illâhiyyeti ResimGâyeti müntehessâilin Resim Ve delili küllü hâirin minessâkilin Resim Muhammedini'l- Mahmudi bil evsâfi ve'z- zât Resim Ve Ahmede men medâ ve men hüve âtin Resim Ve sellim teslimen bidâyete'l- ezeli Resim Ve gâyete'l- ebedî hatta lâ yahsuruhu adedun ResimVelâ yunhîhi emedun verdâ an tevvâbiihi fişşerîati vettarikati ve'l- hakikati mine'l- ashâbi ve'l- ulemâi ve'l- ehlittarîkati Resim Vec'alnâ yâ Mevlânâ minhum hakikaten Resim Âmine yâ muînResimYâ Kâmile'z- zât Resim Yâ cemîle's- sıfât Resim Yâ münteha'l- gayât Resim Yâ nûre'l- hakk Resim Yâ sırâce'l- avâlim Resim Yâ Muhammedu yâ Ahmedu yâ ebe'l- Kâsım Resim Celle kemâluke an yuabbire anhu lisânun Resim Ve azze cemâlüke en yekune mudriken li insânin Resim Ve teazame celâluke en yâhtura fi cenânin Resim Sallallahu Subhânehu ve Teâlâ aleyke yâ Resûlallah!.

MÂNÂSI: ALLAH'ım! Tüm kemâl (kemâlâtların cümlesi) için Cemâl ve Celâl sıfatlarınla sıfatlanan, sıfatlarıyın câmi' olan hazretine (huzurda hazır duranına) Zâtıyın selâmıyla salât-ü-selâm et! Misâl Âleminde yaratılmışlık noksanlık ve kusurlarından korunup uzak kılınan; Rabbaniyet mârifetiyin menbağ'ı (lâzım, lâyık, gereği, münâsibi, kaynağı) olan; esrâr-i ilâhiyye (ilâhi sırlar) nin iklimi (tecellî diyarı, ümid ülkesi); sailin (teslimiyet isteyenlerin Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ulaşım ve vuslât dileyenlerin) gayelerinin (maksadlarının) nihâyeti (son ucu); sâliklerden (ilâhî istikamette süluk eden ve gidenlerden) hayrette kalıp şaşıranların delili (kemâlât kılavuzu, rıza rehberi); Zât ve sıfatlarıyla Mahmud (hamd makamı, Mahmudîyyet merkezi, senâ ve övgüye lâyık ve lâzım) Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem); geçmiş ve gelecek kimselerden en Ahmed'e (ilk ve tek hamdedici, Ahadiyyetin Ahmedîyyet tecellîsi olana); ezelin başlangıcından beri, ebedîn gayesince ve hatta sayılamayacak kadar tam bir selâmla (teslimiyetle) selâm eyle (selâmımızı ulaştır) ! Ve (o selâmın) nihâyeti olmasın! Ve ashabından, âlimlerden ve tarikat (Kadîrî) ehlinden olup, Hakikatta, Tarikatta ve Şerîatta O'na tâbi' olanlardan razı ol! Ey Sahibimiz ALLAH (celle celâluhu) bizi gerçekten onlardan olanlardan kıl! Kabul eyle YÂ MUÎN (yardım edicimiz) Celle Celâlehu!
Salâvât-ı şerîfe aslında burada bitmiştir. İlaveler Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i övücü gönül dosdlarının gönül güzellikleri olup mânâsı şöyledir :
Sen ki Yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Ey Kâmil Zât! Ey Cemîl Sıfat! Ey gayelerin nihâyeti! Ey EL HAKK Celle Celâluhu'nun Nûru! Ey Âlemlerin kemâlât kandili! Yâ Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)! Yâ Ahmed Sallallahu (sallallahu aleyhi ve sellem)! Yâ Eba'l-Kasım (sallallahu aleyhi ve sellem)! Kemâlin, lisanın ta'birinden (yorumundan) münezzehtir! Cemâlîn, insanın idrak ettiğinden de azîzdir (kadri yüce ve şereflidir) ! Celâlîn, kalbdeki seçkin (gözde) oluşundan da büyüktür! ALLAH Subhânehu Tealâ senin üzerine salât etsin (ulaşımımıza izin, inâyet ve hidâyet eylesin) Yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)!
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
174ReSûL sallallahu aleyhi vesellem.:


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in KULLarını Esfelin ÇÖLünden İLLiYyin UFKuna İrsÂL için seçtiği Resûlullah MuhaMMed aleyhisselâm..

Resûl, bir İslam dini terimi. Resûl kelimesi elçi anlamındadır. Arapça'da çoğulu rusûldür. Nebî, bir kitap getirsin ya da getirmesin bütün Allah'u Teala'nin hidâyetle görevli elçilerine verilen isimdir.

Kitab gönderilen peygambere Resûl denir. Nebî, kendinden önce gelen Resûlün dinini tebliğ eden peygamberdir. Yeni din getirmeyip, önceki dine dâvet eden peygamberlere Nebî denir. Her resûl, nebîdir; fakat her nebî resûl değildir. Peygamber Fars’çadır, resûl veyâ nebî anlamında kullanılır. Kur’ân-ı kerimin bir çok yerinde Peygamber efendimize Resûl deniyor, bazen Nebî diye de geçiyor. Nebî denmesi Resûl olmasına mâni değildir.

Emirleri tebliğ etmekte ve insanları, ALLAHu TeâLâ’nın dini İsLÂMa çağırmakta, Resûl ile Nebî arasında bir ayrılık yoktur.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Nebîler 124 bin, resûller ise 313 tür.” buyurmuştur.

(Hakim)


ReSûL: Elçi. Peygamber. Yeni bir kitab ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veyâ bütün beşeriyete Allah tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zât. Mürsel de denir. Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitab ve şeriatı devam ettirirse, ona Nebî denir.
SELL: Yavaşça çekip sıyırma. Sıyrılma. Çıkarma, çıkarılma. Çekme, çekilme. İnsanlığı Esefelinden İlliyyine ÇEKip-ÇIKarma.
İrsal: (Resûl. den) Göndermek, gönderilmek, yollamak. Havale kılma. Salıvermek. Kendi haline koymak. Sürü sahibi olmak. Elçi gönderme.
İrasal-i Resûl: Cenab-ı Hakk'ın insanlara her hususta ve hususen Allah'a itaatte rehber olacak peygamberler göndermesi.


Resûl =>Sözlükte, Peygamber, elçilik, gönderilen, mânâlarına gelir. Kur’ÂN-ı Kerîm'de =>Peygamber karşılığında Nebî, Resûl ve Mürsel kelimeleri kullanılır. Resûl ve Mürsel kelimeleri de “gönderilmiş kişi” mânâsındadır.
(Yusuf Şevki Yavuz, “Peygamber”, DİA, XXXIV, İstanbul 2007, 257.)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Elçi olarak gönderdiği Peygamber’ine şöyle hitap eder.:

مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا
“Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh (minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke li’n- nâsi resûlâ (resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ (şehîden).: Sana iyilikten (hasenatdan) ne isâbet ederse, işte o ALLAH'tandır. Ve SANA kötülükten (seyyiattan) ne isâbet ederse, o takdirde o, kendi nefsindendir (derecat kaybedecek bir şey yapmandan dolayıdır). Ve SENİ, insanlara RESÛL olarak gönderdik ve ŞÂHİD olarak ALLAH yeter.” (Nisâ 4/79)

Peygamberlerin ilki, Âdem (aleyhi's-selâm)dir..
(İ. Ahmed, Müsned,V,178.)

Sonuncusu ise Hz. MuhaMMed (sallallahu aleyhi ve sellem)’dir.:

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---Mâ kâne MuhaMMedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebîyyin(nebîyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).: MuhaMMed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.”
(Ahzâb 33/40)

Kur'ân'da isimleri geçen peygamberler şunlardır:

Âdem, İdris, Nuh, Hud, Sâlih, Lut, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Eyyub, Şuayb, Musâ, Harun, Davut, Süleyman, İlyas, El-Yesa', Zülkifl, Yunus, Zekeriyyâ, Yahya, İsa ve Hz. MuhaMMed. Ayrıca Kur’ân’da haklarında bilgi verilen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn adlarında üç kişinin peygamber mi velî mi olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir.

Peygamberlerin bir kısmı azim sahibi büyük peygamberlerdir.:


فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُوْلُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِل لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّن نَّهَارٍ بَلَاغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ
Resim---Fasbir kemâ sabere ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel yuhleku illel kavmul fâsikûn(fâsikûne).: O halde (Resûlum), peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme, onlar vâdedildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu, bir tebliğdir. Yoldan çıkmış topluluklardan başkası helâk edilir mi hiç!”
(Ahkaf 46/35)

Bunlar;
Nuh, İbrahim, Musâ, İsâ ve MuhaMMed (aleyhumusselâm)’dir.
(Taberî, XXVI, 37. Kurtubî XVI, 220)

Bu peygamberler aynı zamanda peygamberlerin seyyîdleri, Hz. MuhaMMed (aleyhi’s-selâm) ise bu beşinin seyyîdidir. (Hakim, Müstedrek, II, 546.)

Peygamberlerin 5 ortak özelliği vardır:


1-) Sıdk: özü, sözü ve davranışları itibariyle dosdoğru olmak. Doğru söz. Hakikata muvâfık olan. Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olması. Ahdinde sâbit olmak. Kalb temizliği..
2-) Emînlik-Emniyet-Emânet, güvenilir olmak. Kalbinde korku ve endişesi olmayıp rahatta olan. Korkusuz. Kendisinden korkulmayan. Kendine inanılan. İtimat edilen. İnanan, güvenen. Çok iyi bilen, şüphe etmeyen.
3-) Tebliğ: Allah'tan aldığı vahyi insanlara eksiksiz ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek.
4-) Fetânet: Akıllı olmak. Zihin açıklığı. Çabuk kavrayış ve anlayış. Sağlam anlayış. Fıtnetlik. Müteyâkkız oluş.
5-) İsmet: Günahsızlık, mâsumluk. Günahlardan kaçınmak melekesine sâhib olmak.


Kur'ÂN-ı Kerîmde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile iligili âyetlerden bazıları:


Bakara 2/119,252; Nisâ 4/105; Mâide5/67; En’âm 6/14, 48; A’râf 7/158; Hûd 11/2; Ra’d 13/7; Nahl 16/89; İsrâ 17/54; Kehf 18/110; Enbiyâ 21/107; Hacc 22/49; Furkân 25/56; Neml 27/91-92; Ahzâb 33/40; Ahkâf 46, 46, 47; Sebe’ 34/28; Fâtır 35/24; YâSîn 36/2-6..


RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem SON PEYGAMBER:

Son Peygamber Resûlullah MuhaMMed (aleyhi’s-selâm)dır. Bu husus Kur'ÂN-ı Kerîmde açıkça ifâde edilmektedir:

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebîyyin(nebîyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).: MuhaMMed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”
(Ahzâb 33/40)

Resûlullah MuhaMMed (aleyhi’s-selâm) ile peygamberlik sona ermiştir. Artık kıyamete kadar insanlığa Peygamber gelmeyecektir. Mü’min ve müslüman olabilmek için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hak peygamber olduğunu kabul etmek şarttır. Onun peygamberliğini ve tebliğ ettiği Kur'ân'ı ve dinî esasları kabul etmeyen mü’min olamaz.
Diğer peygamberler, belli bir kavme ve topluluğa peygamber gönderilmişler, Resûlullah MuhaMMed (aleyhi’s-selâm) ise bütün cinlere ve insanlara peygamber olarak gönderilmiştir.:


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).: Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
(Sebe' 34/28)

Resûlullah MuhaMMed (aleyhi’s-selâm), yaratılmışların en üstünü ve en değerlisidir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Biliniz ki ben Allah’ın sevgili kuluyum, dostuyum. (Ancak) övünme yoktur (övünmüyorum)” buyurmuştur.
(Tirmizî, Menakıb, 1, V, 588.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ALLAH'ın elçisi olduğu gibi dostu ve habibidir. Bir hadîslerinde kendisini kastederek:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah arkadaşınızı halîl (dost) edinmiştir" buyurmuştur.
(et-Tirmizî, el-Menakib V, 606 h. no: 3655)

Amerikalı Yahudi asıllı Jules Masserman, Time Dergisinde (15/07/1974) “Liderler Nerede” başlıklı yazısında bir çok tarihi şahsiyeti tahlil ettikten sonra: “Bütün zamanların en büyük lideri MuhaMMed’dir” demiştir.
Yine Amerikalı yazar Michael H. Hart, dünyada etkili olmuş 100 kişiyi tanıtan bir eser yazmış, ilk sırayı Peygamberimize vermiştir.

(M. H. Hart, En Etkin 100, s. 1. Çeviri, M. Harmancı. İstanbul, 1994.)

Mahşer günün “Hamd Sancağı” Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme verilecektir.
(İ.Ahmed, Müsned,V, 138.)
Ve bütün peygamberler onun bu sancağı altında toplanacaklardır.
(İ.Ahmed, Müsned,I, 281.)

LiVÂu’L- HAMD: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in BİZ BİR-İZ HAMD Sancağı. Ona inananlar kıyâmetten sonra bu bayrağın altında toplanacaklardır. Rengi, Ahadî-Ahmedî A’mâda Kapakara-Simsiyah NÛRULLAHtır..

ـ عن أنسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: أنَا أوَّلُ النَّاسِ خُرُوجاً إذَا بُعِثُوا، وَأنَا خَطِيبُهُمْ إذَا وَفَدُوا، وَأنَا مُبَشِّرُهُمْ إذَا أيِسُوا، وَلِوَاءُ الْحَمْدِ يَوْمَئِذٍ بِيَدِى، وَأنَا أكْرَمُ وَلَدِ آدَمَ عَلى رَبِّي وََ فَخْرَ[. أخرجه الترمذي
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İnsanlar (Kıyamet günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan benim. Onlar (huzur-u ilahiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri ben olacağım. (Allah'ın rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeleyeceğim. O gün Livâu'l- hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak. Ademoğlunun Allah'a en kerim olanı da benim. Bunda fahr yok!" buyurdu.

(Enes radıyallahu anh’dan; Tirmizî, Menâkıb 2, (3614)

Peygamberimiz (aleyhi’s-selâm), kıyamet gününde insanların efendisi olacaktır.
(İ.Ahmed, Müsned,I, 5. Müslim, Fedail, 3. II, 1782.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kıyamet günü geldiğinde, peygamberlerin imamı, hatibi ve şefaatlerinin sahibi olurum. Bunu övünmek için söylemiyorum.” buyurmuştur.

(Tirmizî, İbn Mâce)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben âdem evladının efendisiyim. Bu sözümde övünme yok! Ben kabrinden çıkan ilk insanım. Ben ilk şefaat edenim. Ben ilk şefaati kabul olunanım. 'Liva'ül-Harnd' benim elimdedir. Adem ve ondan sonra gelenler o bayrağın altında toplanırlar.” buyurmuştur.
(Tirmizî, (hasen olarak); İbn Mâce, (Ebû Said el-Hudrî'den)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her peygamberin kabul olunan bir duası vardır. Ben o duamı, kıyamet gününe ümmetime, şefaat olarak saklamak istiyorum.” buyurmuştur.

(Müslim, Buhârî)

Peygamberimiz son ilâhî kitab Kur'ân'ı insanlara tebliğ etmiş, dinin hükümlerini sözlü ve uygulamalı olarak açıklamıştır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Kur'ân ile ilgili görevlerini şöyle sıralayabiliriz..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

PEYGAMBER Aleyhisselâm'ın GÖREVİ:


1-) TEBLİĞ-TİLÂVET-KIRAAT ETME:
Kur'ÂN’ı insanlara OKUmak (tilâvet - kırâat) ve tebliğ etmek:


Tilâvet: Okumak. Takib etmek, arkasına düşmek. Okumak. Takib etmek, arkasına düşmek.
Tilâvet-i Kur'ÂN-ı Kerîm: Kur'ÂN-ı Kerim'i usulüne göre okumak, mânâsını tefekkür etmek.
Kıraat: Okuma. Düzgün ve çabuk okuma. * Okuma kitabı. * Fık: Namazda Kur'ÂN-ı Kerim'den bir miktar okumak.İnsan bir yazıyı ya kendi kendine yahut başkasına dinletmek üzere okur. Hususi mütâlaa nasıl olsa olur. Fakat dinletmekten maksad, anlatmak olduğu için o yolda okumanın dikkat edilecek bâzı noktaları vardır. Bir eser mensur ise onu okumağa Kırâet, manzum ise inşâd denir. Gerek kırâet, gerek inşâd: Mihânikî, mantıkî, bediî diye üçe ayrılır
.

"Tilâvet" ve "kıraat", âyetleri okuyarak insanlara duyurmadır, tebliğ etmektir:

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Resim---Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımı’s- salât (salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi ve’l- munker (munkeri), ve le zikrullâhi ekber (ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn (tasneûne).: (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”
(Ankebût 29/45)

Kur'ÂN-ı Kerîmde, Bakara, 2/151; İsrâ 17/106 iligili âyetlerdir.


Tebliğ: Ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek.

"Tebliğ", Kur'ân'ı insanlara ulaştırmaktır. Peygamberin görevi insanları dine zorlama değil sadece duyurmadır:

مَّا عَلَى الرَّسُولِ إِلاَّ الْبَلاَغُ وَاللّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ
Resim---Mâ ale’r- resûli ille’l- belâg (belâgu) vallâhu ya’lemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn (tektumûne).: Resûle düşen (vazife), ancak duyurmadır. Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.
(Mâide 5/99)

Kur'ÂN-ı Kerîmde; Nahl 16/82, Ğâşiye 88/22, Kâf 50/45 iligili âyetlerdir.

2-) DÂVET, VAAZ ETME VE ÖĞÜT VERME:
İnsanları Kur'ân’a dâvet etmek, onlara va'z etmek ve öğüt vermek:


Dâvet: Çağırma. Ziyafet. Duâ. Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.
Va’z: Dinî mes'eleler üzerinde konuşup nasihat etmek. Kalbi yumuşatacak sözlerle insanı iyiliğe sevke çalışmak.
Tezkir: Hatırlatma. Vazifeyi veya Cenab-ı Hakk'ın emirlerini hatırlatma. Vaaz ve nasihat etme. Tenbih ve ikaz etmek.


Dâvet; insanları İslam’a çağırmak¸ "va'z" ve"öğüt"..
Tezkire; insanlara nasihat etme, onları iyiye, güzele ve doğruya teşvik etme, ilahî gerçekleri hatırlatma görevidir. ALLAHu zü’l-CeLÂL, Peygamberin bu görevi ile ilgili şöyle buyurmuştur:


ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Resim---Ud’u ilâ sebîli rabbike bi’l- hikmeti vel mev’ızati’l- haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsen (ahsenu), inne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bi’l- muhtedîn (muhtedîne).: (Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.
(Nahl 16/125)

Kur'ÂN-ı Kerîmde; Ahzâb 33/45 Mü’minûn 23/73 Nisâ 4/63 Ğâşiye, 88/21 Zâriyat 51/56 Kasas 28/87 iligili âyetlerdir.

3-) TA’LİM:
İnsanlara dini öğretmek (ta’lim):


Ta’lim: Öğretmek. Yetiştirmek. Alıştırmak. Belli etmek. İdman.

"Ta’lim"; Kitabı, Hikmeti ve insanların bilmediklerini öğretme görevidir. ALLAHu zü’l-CeLÂL bu hususu Kur'ÂN-ı Kerîm’de şöyle bildirmektedir:

هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Resim---"Huvellezî bease fî’l- ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumu’l- kitâbe ve’l- hikmeh (hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin).: Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.
(Cuma 62/2)

4-) İNZÂR ve TEBŞİR:
İnsanları uyarmak ve müjdelemek.:


Ta’lim: Öğretmek. Yetiştirmek. Alıştırmak. Belli etmek. İdman.
İnzâr: (C.: İnzârât) (Nezr. den) Neticenin kötü olacağını bildirerek fenalıktan-şerrden sakındırmak. Azab ve ceza va'detmek.
Tebşir: Müjdelemek. Hayır haber vermek ve HAYRa yönlendirerek müjdelenmek.


“Tebşir”; ödül va’d ederek insanları, iman ve sâlih amellere teşvik etmek, iman edip sâlih ameller işleyenleri Allah’ın nimeti ve cenneti ile müjdelemektir.
“İnzâr” ise, ilahî cezâ olduğunu bildirerek inkar ve isyan olan inanç, söz, fiiller ve davranışlardan sakındırmaktır.

Peygamberimiz (aleyhi’s-selâm) Kur'ÂN-ı Kerîm’de “beşîr”, “mübeşşir” ve “nezîr” olarak nitelenmiştir:


يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---Yâ eyyuhen nebîyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ (nezîren): Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
(Ahzâb 33/45)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ kâffeten li’n- nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.
(Sebe 34/28)

Peygamber (aleyhi’s-selâm), îman edip sâlih amel işleyenleri cennet ve nimetleriyle müjdeler:

وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُواْ هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُواْ بِهِ مُتَشَابِهاً وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---Ve beşşirillezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihe’l- enhâr (enhâru), kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû hâzellezî ruzıknâ min kabl (kablu) ve utû bihî muteşâbihâ (muteşâbihan), ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.
(Bakara, 2/25)

Kâfirlere azabla müjde;
وَأَذَانٌ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الأَكْبَرِ أَنَّ اللّهَ بَرِيءٌ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ فَإِن تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّهِ وَبَشِّرِ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Resim---Ve ezânun minallâhi ve resûlihî ilân nâsi yevme’l- haccı’l- ekberi ennallâhe berîun mine’l- muşrikîne ve resûluhu, fe in tubtum fe huve hayrun lekum, ve in tevelleytum fa'lemû ennekum gayru mu'cizîllâh (mu'cizîllâhi), ve beşşirillezîne keferû bi azâbin elîm (elîmin).: Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resûlü'nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resûlü de... Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azabla müjdele.
(Tevbe 9/3)

Münafıklara azabla müjde;

بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---"Beşşiri’l- munâfikîne bi enne lehum azâben elîmâ (elîmen).: Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele!
(Nisâ 4/138)

Kur'ÂN-ı Kerîmde, Tevbe 9/34 Sebe 34/28 iligili âyetlerdir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

5-) TEZKİYE:

Bu, Peygamberin insanları tevhide (Allah’ı bir olarak kabul etmeye) dâvet ederek, onları şirk (Allah’a ortaklar koşma), inkâr ve isyandan kurtarmaya vesile olma görevidir.
ALLAHu zü’l- CeLÂL, peygamberin bu görevini şöyle bildirmiştir:


كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ
وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ:
Resim--- “Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn: Nitekim içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size kitab ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.”
(Bakara 2/151)

6-) ŞâHİD OLMA:

Bu, peygamberin dünyada; Kur’ân-ı Kerim hükümlerini tatbik ederek insanlara gösterme, kıyamet günü ise, mü’minlere ve diğer ümmetlerin şâhidlerine tanıklık etme görevidir.
ALLAHu zü’l- CeLÂL, bu hususu Kur'ÂN-ı Kerîmde şöyle bildirmiştir:


وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً وَمَاجَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ:
Resim---“Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden), ve mâ cealnâl kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh(akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm: İşte böylece sizin insanlığa şâhidler olmanız, Resûl’ün de size şâhid olması için sizi mutedil bir millet kıldık. Senin (arzulayıp da şu anda) yönelmediğin kıbleyi (Kâbe'yi) biz ancak Peygamber’e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah’ın hidâyet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.”
(Bakara 2/143)

7-) EMR-İ Bİ’L MA’RUF VE NEHY-İ AN’İL MÜNKER:

Bu, İslâm’a ve akl-ı selime uygun olan iyi, güzel ve faydalı şeyleri emretme ve insanları İslâm’ın ve akl-ı selimin iyi, güzel ve faydalı görmediği, çirkin kabul ettiği şeylerden men etme görevidir.
Şu âyet peygamberin bu görevini beyân etmektedir:


الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ:
Resim---“Ellezîne yettebiûner resûlen nebîyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn: Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber’e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur’a (Kur’ân-ı Kerim’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.”
(A’râf 7/157)

8 -) CİHAD VE KITÂL:

“Cihâd”, İslâm’ın bilinmesi, tanınması ve yaşanması için çalışma; “kıtâl” ise gerektiğinde isl3amı korumak için, İslâm düşmanlarıyla sallallahu aleyhi ve sellem savaşma görevidir.
ALLAHu zü’l- CeLÂL Kur'ÂN-ı Kerîmde şöyle buyurur:


يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ:
Resim---“Yâ eyyuhân nebîyyu câhidil kuffâra vel munâfikîne vagluz aleyhim, ve me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr:Ey Peygamberim! Kâfir ve münafıklara karşı cihad et. Onlara karşı sert davran...”
(Tevbe 9/73)

فَقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ تُكَلَّفُ إِلاَّ نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَسَى اللّهُ أَن يَكُفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَاللّهُ أَشَدُّ بَأْساًوَأَشَدُّ تَنكِيلاً:
Resim---“Fe kâtil fî sebîlillâh(sebîlillâhi), lâ tukellefu illâ nefseke ve harrıdıl mu’minîn(mu’minîne), asallâhu en yekuffe be’sellezîne keferû. Vallâhu eşeddu be’sen ve eşeddu tenkîlâ: Artık Allah yolunda sallallahu aleyhi ve sellem aş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Mü’minleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah’ın gücü daha çetin ve cezâsı daha şiddetlidir.”
(Nisâ 4/84)

Müdafaa sadedinde Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) İslâm düşmanlarıyla (kâfir, müşrik ve münafıklarla) savaşmak durumunda kalmıştır.

9-) HÜDÂ:

Bu, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ’in, Allah’ın izni ile insanlara doğru yolu gösterme görevidir.
Kur'ÂN-ı Kerîmde şu âyetler bunun delilidir:


وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحاً مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُوراً نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَاوَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ:
Resim---“Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm: İşte böylece sana da emrimizle Kur’ân-ı Kerim’ı vahyettik. Sen, kitab nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.”
(Şûrâ 42/52)

10-) TEBYÎN:

Bu, Kur’ân-ı Kerim hükümlerini açıklama ve dinî konularda hüküm verme görevidir. Kur’ân-ı Kerim hükümlerini, sözlü ve uygulamalı olarak açıklamak peygamberin temel görevidir.
Bu görev, Kur'ÂN-ı Kerîmde şu âyette açıkça bildirilmiştir:


بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ:
Resim---“Bil beyyinâti vez zubur(zuburi), ve enzelnâ ileykez zikre li tubeyyine lin nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn: (Ey MuhaMMed!) Sana bu zikri (Kur’ân-ı Kerim’ı) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın; tâ ki, düşünüp öğüt alsınlar.”
(Nahl 16/44)


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
الا واوتيت القران و مثله معه “Dikkat edin Bana Kur'ân ve onun gibi bir misli verildi” buyurmuştur.

(Ebu Davud, Sünnet, 6. V, 10. Ahmed, IV, 131.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SÖZün HüLÂsAsı ki Resim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Nebilerin Hatmi-Hitamı-Sonu-Mührü Resim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir..

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---Mâ kâne MuhaMMedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebîyyin(nebîyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).: MuhaMMed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak o, Allah'ın Resûlü ve Nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.”
(Ahzâb 33/40)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Resûllerin ilki Âdem ve sonuncusu MuhaMMed’dir.” buyurmuştur.
(Hakim, Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Övünmek için söylemiyorum (hakikati bildiriyorum), ben mürsellerin (Nebî ve resûl olarak gönderilen peygamberlerin) Efendisiyim. Hepsinin sonuncusu ve şefaat edicilerin ilkiyim.” buyurmuştur.
(Darimî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Diğer nebîlere göre benim durumum şu misâle benzer. Bir kimse, güzel bir ev yapar, fakat bir kerpici noksandır. Ziyarete gelen halk, evi beğenir. Yalnız "Şu boşluğa da bir kerpiç konsaydı" derler. İşte ben o kerpicim. "Hatemü’n- nebîyyin" yani nebîlerin sonuncusu, tamamlayıcısıyım" buyurmuştur.
(Buharî, Müslim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yâ Ali, Musâ’nın yanında Harun nasıl idiyse, sen de, benim yanımda sen öylesin. Ancak, benden sonra nebî gelmeyecektir.” buyurmuştur.
(Buharî, Müslim,Tirmizî, İbni Mâce, İmam-ı Ahmed, Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben bütün insanlara gönderildim.” buyurmuştur.
(Müslim)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---"Ve mâ erselnâke illâ kâffeten li’n- nâsi beşîran ve nezîran ve lâkinne eksera’n- nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve Biz, seni (kâinattaki) insanların hepsi için müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olmandan başka bir şey için göndermedik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
(Sebe 34/28)

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Resim---"Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumu’l- kitâbe ve’l- hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn (ta’lemûne).: Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap’ı (Kurânı Kerim’i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.”
(Bakara 2/151)

Onun için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem BİZim için Resim TEK-BİR ÜSVE-yi HASENEdir:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---“Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıre ve zekerallâhe kesîrâ: And olsun ki, Allah’ın Elçi'sinde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.”
(Ahzâb 33/21)


Resim

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem
Bir başka çalışmamızı da eklemek istedim ki, MuhaMMedî-ReSûLî ANLAyışımız ARTsın İnşâe ALLAHu teÂLÂ.:

http://muhammedinur.com/forum/viewtopic.php?f=84&t=8928

SONsuz-SINIRsız ve İLMuLLAHça SaLâtu’s-SeLÂM Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme ve Âline, EhL-i Beytine, Ashab-ı Güzînine ve ÜMMetine Olsun İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!. Aleyhumusselâm..


SALÂVÂT-I ŞERÎFELERİMİZ

1. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : İbni Hacer el Heytemî’nin, Salâvât-ı Şerîfe Câmi’asında,
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den vârid bütün salâvâtları kendisinde toplayan,
hadis-i Şerîf mesnedli ve en fâzilletli salâvât olduğunu belirttiği salâvât:


Resim

TÜRKÇESİ:Allahümme salli alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn Resim abdike ve nebîyyîke ve Resûlike ve'n nebîyyil-ümmiyyi Resimve alâ alî seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ümmühâtil-minîne ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ salleyte alâ seyyidinâ İbrâhîme ve alâ âli seyyidinâ İbrâhîme fil-âlemîn Resim İnneke Hamîdun Mecîd.

MÂNÂSI: ALLAHım! Kulun, Nebîn, Resûlün ve Nebîyyil-Ümmîn olan Efendimiz ve sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ve Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ailesine ve müminlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahabelerine salât ve selâm eyle! Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’a ve Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’ın ailesine âlemler içinde salât ve selâm ettiğin gibi salât ve selâm eyle! Çünkü Sen Hamîdsin-Mecîdsin!”

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl...)


Resim

Resim

TÜRKÇESİ: Allahumme bârik alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve'n nebîyyil-ummiyyi Resim ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ummihâtil-mu’minîne ve zurriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ bârekte alâ seyyidinâ İbrâhîme ve alâ âli seyyidinâ İbrâhîme fil-âlemîn Resim İnneke Hamîdun Mecîd.

MÂNÂSI: ALLAHım! Kulun, Nebîn, Resûlün ve Nebîyyîl-Ümmîn olan Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ve Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)’in ailesine ve müminlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahabelerine; Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’a ve Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’ın ailesine âlemler içinde bereket ihsân eylediğin gibi bereket ihsân eyle! Şüphesiz ki Sen Hamîdsin-Mecîdsin

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl...)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
175ReSûLü Ekrem sallallahu aleyhi vesellem.:

Resûlü Ekrem: Kâinatın varlık sebebi çok cömert, çok eli açık,
daha kerim, en kerim ki ALLAHu Zü’l- CeLÂL’inElKerîm ve El Ekrem celle celâlihu’ isimlerinin Mazhar AYNası Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Kerîm: Her şeyin iyisi, faydalısı. Kerem ile muttasıf olan, ihsan ve inâyet sâhibi. Şerefli ve izzetli. Muhterem, cömert, müsamahakâr. (Kur'ÂN-ı Kerîm tâbirindeki kerim; muazzez, mükerrem mânâsınadır. Kur'an-ı Kerim'de bu kelime 27 defa geçer ve ancak iki defa Cenâb-ı Hak hakkında kullanılmıştır.)
İkrâm: Ağırlamak. Hürmet etmek. Saygı göstermek. İltifat olarak bir şeyler vermek. Bağış. Hesap dışı verilen şey veya yapılan indirme, tenzilât. Allah'ın lütfu ve ihsanı.
Ekrem: Çok cömert, daha kerim, en kerim.


Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem bütün âlemlere rahmet, canlı ve cansız her mahlûka peygamber olarak gönderilmiştir.
(Abdülhak-ı Dehlevî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hiç şüphesiz ki ben sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Sema çatırdadı. Çatırdamakta da haklı, zira semada dört parmak miktarı boş hiçbir yer yok ki bir melek alnını oraya koyup Allaha secde etmiş olmasın. Allah’a yemin ederim ki şayet siz benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız. Yataklarda kadınlardan lezzet almaz, dağlara çıkıp Allah’ın yardımını isterdiniz.” buyurdu.
(Tirmizi, Zühd 9)

El Kerîmü:
Resim

El Ekremü:

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
176ReSûLü RAHMet sallallahu aleyhi vesellem.:

Resûlu'r- Rahmet: ÂLemlerin VAR Oluş RAHmeti ki, SeBebi ve SOnUÇu OLduğu için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in küllî kerem kudsî ismidir. Çünkü O, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Rahmeten lil-âlemîn'dir..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem er RahmÂNu-r Rahîm Esmâlarının her ÂN Şe’ÂNULLAH-ta fiilen Masdar/Bir şeyin sudur ettiği (çıktığı) menba ve de, Mazhar/ Bir şeyin göründüğü, izhar olunduğu, çıktığı yer NOKTasıdır.
ÂN’ın MuhaMMedî Hakikat RAVZÂsıdır ve de MuhaMMedî Hakikat’ın HÂL-i Hazırda RABBaNî-RasûLî RÜŞD RIZÂsıdır..
Şe'ÂNda ->şU ÂNda ->OL!.uşun “O”sudur... ve’s SeLÂMmm!.

EFRÂDına CÂMi.. AĞYÂRına MÂNidir..
ÂRİFe tÂRİF gereksizdir.. AHhmağa ise sadece MuhaMMedî Hasbî HiZMet gerekir..İnşâe ALLAH!.

Rasûlü'r- Rahme sallallahu aleyhi ve sellem,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Hadis-i Şerîflerde belirtilen İsimlerindendir.
Rasûlü'r- Rahme: RaHMet Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem.
RaHM: Acıma, koruma, esirgeme, şefkat etmek. Hısımlık, karabet, akrabalık.
RaHMet: Merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek. Mc: Yağmur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, er Rahmân ve Er Rahîm celle celâluhu esmalarının RaHM Mazharı Hakikat-ı MuhaMMediyye Menba’ıdır.
Esmaullahın Kur'ân-ı Kerim ve Hadis-i Şerif mesnedli şerhimizde gönülden geldiğince açıklamaya çalıştığım Rahmet Resûlü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kâinât ÂLeMinin zâhir-bâtın “OLuş-feyeKûN” HiMMet Resûlüdür hamdolsun:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin İRSALL seBeBi tek-gerçek olup maddî-manevî Tümm mevcudata-ÂLEMe RAHMet Kaynağı OLUŞ-udur:


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ RAHMeten li'l- ÂLEMîn(âlemîne).: Seni Biz, sadece ÂLEMlere RAHMet OL!.arak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)


nOt: MuhaMMedinur sitemizde bu konuda KEREM KENZi/MuhaMMedî Maden Ocağı çoktur SAHİB ÇIK!.ana es SELÂMm Olsunn!.

er Rahmân:
Resim

er RahîM:

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
177ReSûLü RAHAt sallallahu aleyhi vesellem.:

Resûlu'r- Râhat: Kendisine Kur'ÂN-ı Kerîm’deki ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in hükmü gereğince, görevli ResûLü olarak teslim olup, imân edip, tâbi olup, itâat ederek, O’nun getirdiği hakikatları tasdik ve iman ile insanları, dünyasında-dininde-âhiretinde büyük ni’metlere ve rahatlıklara kavuşturan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Naklî RÜŞDe ERmiş her Akl-ı SiLM Sahibi Nefs anlar ki, insanlara en büyük selâmeti ve rahatı bahş eden Resul-i Ekrem aleyhisselâm'ın getirdiği İlâhî hakikatlar, her KULun CÂNını SonUÇta CeMÂLuuLLAH'a ulaştırır ve ebedî RABBî Rahata kavuşturur..

Rahat: Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak.
Müsterih: (Rahat. dan) İstirahat eden, rahat bulan.
İstirahat: dinlenip sükûnet ve itminân bulmak.


O Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ki, Ümmetinin maddî-manevî zahmet, güçlük ve zorlukları Sünnetiyle kaldırıp kolaylık ve rahatlıklarının Ezel-Ebed RaBBî Rehberimizdir.
Dünyâ hayatımızın, KuLLuk İmtihânımızı fiilen HAKk TeÂLÂ’ya Şehâdetle ve MuhaMMedî Huzur İçinde geçmesinde, ölüm sekaratında, kabirde sorgusunda, berzah âleminde, mahşerin târifsiz korku ve dehşetinde ÜMMetini Livâu’l-Hamd Sancağına sığındıran, sırat köprüsünün CENNet Kapısı ve CemÂL AYNamız, şimdi şu ÂNda, Şe'ÂNuLLAHta, eş Şifa ve Şefaat Şerefimiz, her hususta En Nâfiu celle celalihu İsmin MuhaMMedî Menfaat Mazharımız Resûlu'r- Râhat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..

Rasûlü'r-Râhe sallallahu aleyhi ve sellem: Rahat Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem.
Rahat: Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterihlik- İstirahat eden, rahat bulan ve bulduran.. Dinginlik.
RUH BAĞlantımızın MENBAĞı el ÂN BİZdeki BİZ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..


En Nâfiu:
Resim

İnsanlara; sertlik ve kabalığın zıddı ve tatlılık ve yumuşaklığın hâli olan rıfk ile şefkat ve merhametle muamele bizler için Sünnet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir ve temelinde EhL-i Beyt aleyhumusselâm Edebi ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi kalben DUYup Uymak Ahlâkıdır.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” Buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Edeb 20, (4835)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Güzel ahlâkı-mekârim-i ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurdu.
(İmam Mâlik, Muvatta, Kitabu Husnu’l-Huluk (8) C. 2, s. 904; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 2, s. 38.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müminlerin iman açısından en mükemmel olanı, ahlâkı en iyi olanıdır." buyurdu.
(Buhârî, Edeb, 39)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İman yetmiş türdür. En üstünü 'Lâ ilâhe illâllah'tır en aşağısı da yol üzerinde insanlara eziyet verecek bir şeyi kaldırmaktır. Hayâ da imanın bir bölümüdür." buyurdu.
(Ebû Dâvud, Sünnet, 14)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'a yemin olsun ki, hiç bir kul, kendi nefsi için istediği güzelliği kardeşi için de istemedikçe tam iman etmiş olmaz." buyurdu.
(Buhârî, İman, 7; Müslim, İman, 71-72)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Haklı olduğu halde bile çekişmeyi bırakan kimseye cennetin avlusunda bir köşk verileceğine, yalan söylemekten kaçınan kimseye cennetin ortasında bir köşk takdim edileceğine, ahlâkı güzel olan kimseye de cennetin en güzel yerinde bir köşk sunulacağına ben kefilim." buyurdu.
(Ebû Dâvud, Edeb, 7)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mîzana konan ameller arasında güzel ahlâktan daha ağır gelecek hiç bir şey yoktur. İnsan güzel ahlâkı sayesinde, oruç tutup namaz kılan kimseler derecesine yükselir." buyurdu.

(Tirmizî, Birr, 62 )

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslüman, Müslümanların onun elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir." buyurdu.
(Müslim, İman, 14)

En günahkâr, En korkulu ve En umutsuz kullarına, RahmetuLLah olan Rametenli’l-ÂLemîn Kapısını açan ALLAhu Zü’L- CeLÂL’imize hamd OLsun ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemimize İlmuLLAHça es SeLÂM OLsun!.

Allahumme salli ve sellim alâ men ismühu Resûlu’r- Rahati Resûlullah Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem..:


قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---" Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."
(Zümer 39/53)



Resim

TÜRKÇESİ:
Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve
Mevlânâ Muhammedin tıbbil kulubi ve devâihâ
Ve âfiyetil ebdâni ve şifâihâ
Ve nuril ebsâri ve diyâiha
Ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim
Yâ selâmü sellim.

MÂNÂSI :
Allahım! Ey Rabbim! Kalblerin hekimi(doktoru)ve devâsı (çâresi) ,
bedenlerin âfiyeti (sağlığı, selâmeti, sıhhati) ve şifâsı,
gözlerin nûru ve ziyâsı (ışığı) olan
Seyidimiz Efendimiz Muhammed
(sallallahu aleyhi ve sellem) 'e
Sen salât ediver
, selâm ediver, mübârek kıl onu!
Ona onun ailesine ve sahabelerine de!
Ey mutlak teslim olunan, selâmın kendisi olan Allahım!
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
178ReSûLü MeLâhim sallallahu aleyhi vesellem.:

Resûlu'l- Melâhim: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bir ismidir ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem insanoğlunun nefs savaşı yanında hayatın şartlarında da cenk ve muharebede rehberidir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İslam Dinin ihyâsı ve ümmeti uğrunda büyük muharebelere mükellef olduğundan bu isim ile de yâd edilmiştir..


Melâhim; Melhame kelimesinin çoğuludur. Melhame, savaş meydanı demektir. Savaş meydanına bu ismin verilmesine sebep ya bu meydanda "lahm" etin bol bulunması, ya da elbise bezinin lühmesi/ırgacı ve sedasının (argaç ve direzisinin) biri birine girdiği gibi, insanların savaşta birbirine girmesidir. Ama birinci mânânın daha münâsib olduğu söylenmektedir.
Kamûs'ta melhamenin büyük vak'a olduğu da kaydedilir.

Melhame: Kanlı harb. Büyük muharebe sahası.
Melh: Kibirlenmek, gururlanmak. * şiddetli seyir
Meluha: Güzel olmak-tuzlu olmak..
Melahat. Yüz güzelliği. Cemal. * Tuzluluk. Tuzlu su.
Melâhim: Muharebe ve cenk yerleri.
Lahm: Et. Her şeyin içi ve üzeri. Bir işi sağlam kılmak. Kırık şeyi kuyumcunun yapıştırması. Lehimlemek. Bir yerde ilişip kalmak.
Bu tıpkı ceBBâr gibi çift yönlü anlamı olan bir kelimedir.
ceBBâr: Zorla yaptırıcı cebir kullanıcı iken aynı zamanda derdlere devâ olucu kırıkçı, çıkıkçı anlamını da verir kullanıldığı HÂLe göre..
Melâhim, gerektiğinde KIRan ve gerektiğinde lehimleyip YAPıştıran..
Ve de bu Canlar Cengi savaş sahası Dünya hayatımızda, HaKK’ı DUYUp HaYRa Uymayı her AN

Yüreklerimize Vahyînden İLHAM edip duran sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem EFenedimizse İlmullahça sınırsız SALLât u SELLâm Olsun inşae ALLAHu Âmin ya Muîn ALLAH celle celâluhu!.



nOt:

Fiten: kelimesinin tekili (müfredı) olan fitne: Meşakkat, sıkıntı, rezlet ve azap mânâlarındadır.
Fitnenin aslında, imtihan mânâsına olduğu daha sonra meşakkat ve imtihanın götürdüğü kötülük mânâsında kullanıldığı söylenmektedir. Bilahare bu kelime, küfür, günah, rüsvayhk ve fisk-ü fücurdan her türlü kötülük için kullanılmaya başlanmıştır.
Ayrıca insanlar arasında vuku bulan ihtilâf, düşmanlık ve kavga mânâsında da kullanılmaktadır. Şu âyet-i kerimede, fitne bu son mânâda kullanılmaktadır.
"Öyle bir fitneden sakınınız ki, o hiç de sizden sadece zulmedenlere dokunmakla kalmaz"

وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
"Vettekû fitneten lâ tusîbennellezîne zalemû minkum hâssah (hâssaten), va'lemû ennallâhe şedîdu’l- ıkâb (ıkâbi).: Ve sizden (içinizden), sadece zalim kimselere isabet etmeyen, onlara has (özel) olmayan (diğerlerine de isabet eden) fitneden sakının (takva sahibi olun). Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu biliniz.” (Enfâl 8/25)

Bu âyetteki fitneden maksat, ÜMMetin birlik ve beraberliğini bozan ve zararı suçlu suçsuz herkese dokunacak olan ihtilâf ve tefrikadır..

Zübeyr b. el-Avvem (radiyallahu anhu) Cemel Vak'ası meydana geldiğinde: "Hiç şüphem yok ki bu âyet, bu gün şu vaziyette bulunan müslümanlar hakkın-da nazil olmuştur." demiştir.
Melâhim; Melhame kelimesinin çoğuludur. Melhame, savaş meydanı demektir. Savaş meydanına bu ismin verilmesine sebep ya bu meydanda “lahm” etin bol bulunması, ya da elbisenin “lühme” ve sedasının (argaç ve direzisinin) biri birine girdiği gibi, insanların savaşta birbirine girmesidir. Ama birinci mânânın daha münâsib olduğu söylenmektedir.
Kamûs'ta, melhamenin büyük vak'a olduğu kaydedilir. (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/328)

Melâhim;
Büyük olay, şiddetli savaş; savaş meydanı; kahramanlık, destan, masal ve romanı. Bu kelime uzun ve karışık bir gelişimden sonra "mukadderât" anlamını kazanmıştır.
İbn Haldûn (ö. 808/1405) el-Mukaddimesinin çeşitli yerlerinde melâhimi şöyle tarif eder:

"Devletlerin değişme ve hâdiseleri hakkında manzum, nesir veya recez ile yazılmış pek çok eserler; bunların önemli bir kısmı halk arasında yayılmış olup, bazıları bütün halinde müslüman milletler arasında meydana gelen değişmelerden, diğerleri özellikle devletlerden bahseder ve meşhur kimselere isnat olunur." Bu isnadların doğruluğunu isbat etmek çoğu zaman güçtür. Bu kitapların en meşhuru el-Cafr veya el Cifr adı verilmiş kitaplardır. Bu gibi, olayları önceden haber vermelerin Yahudi ve Hristiyan melhame kitapları ile sıkı bir ilişkisi olduğu gibi, bunların gizli bir şekilde korunması ve sülâle reislerinin, kehanet için bunlara baktıkları şekilde pek çok hikâyeler mevcut olduğundan, bunların Roma kâhin kadınlarının kitapları ile de temas noktaları vardır.

Kur'ân-ı Kerîm'de melhame kelimesine rastlanmaz. Ancak "et" anlamında "lahm" ve çoğulu "luhûm" kökleri vardır. İbnü'l- Manzûr (ö. 711/1311), eski Arapçada "bozgunla sonuçlanan kesin savaş, takip ve katil" anlamlarına gelen melhameyi, "karışma, karışıklık" ve savaş meydanlarında öldürülmüş insanların etlerinin düşündürdüğü umumî fikri içinde manaları birbirine bağlamaya çalışmaktadır (Lisânü'l-Arab, XXII, 9, 10).

Kurân-ı Kerîm'de geleceğe ait bazı haberler yer almış ve bunlar gerçekleşmiştir. Meselâ; Bizanslıları önce yendiği halde İranlıların sonra mağlup olacağı ayette haber verilmiş ve zaman da onu tasdik etmiştir. Bu konudaki ayetler şöyledir: "Elif-Lâm Mîm, Rumlar (Bizanslılar) en yakın bir yerde yenildiler. Onlar, bu yenilgilerinden sonra (üç ilâ dokuz yıl arasında) galip geleceklerdir. İş, eninde sonunda Allah'a aittir" (er-Rûm, 30/1-5).

ALLAH celle celâlihu, Bedir savaşından önce müminlere zaferi vadetmiş, bu gerçekleşmiştir (el-Enfâl, 8/7). Yine Allah, Kur'ÂN-ı Kerîm'de müslümanlara Mescid-i Haram'a gireceklerini vadetmiş, bu söz de Mekke'nin fethi ile yerini bulmuştur (el-Feth, 48/27). Aynı şekilde Allahû Teâlâ, Kur'ÂN-ı Kerîm'de müslümanları yeryüzüne hakim kılacağını vadetmiş ve şöyle buyurmuştur: ALLAH celle celâlihu, içinizden inanıp iyi işler yapanlara, öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzünde halef kılacağına.... dair söz vermiştir" (en-Nûr, 24/55). Bu ilâhi söz gerçekleşmiş, müslümanlar daha Allah elçisi hayatta iken Arap yarımadasını da itaatleri altına almışlardır. Yine hemen sahabe döneminde, İran, Suriye ve Mısır fethedilmiş, Anadolu içlerine kadar akınlar düzenlenerek Bizans'ın temelleri sarsılmıştır.

Hadis kaynaklarında gelecek olaylardan söz eden fiten hadisleri bağımsız bölümler halinde yer almıştır (Buharî, Fiten, 17; Mevâkît, 4; Müslîm, Sahîh, İstanbul 1329-1333, VIII,165, 210).

Bunların bir bölümü mev'ize amacıyla söylenmiş, şu ve şu şekilde fitne ve olaylar çıkarsa, bunlara karşı müslümanın nasıl bir tavır takınacağı belirtilmiştir. Ebû Dâvud'un Kitâbü'l-Melâhim'inde yer alan, geleceğe ait bazı olaylar şöyle özetlenebilir: Allah'ın bu ümmete her yüz yılın başında dini yenileyecek bir müceddid göndereceği, İstanbul'un fethi, Allah'ın bu ümmet üzerinde iki kılıcı (iki askeri gücü), biri ümmete ait, diğeri düşman tarafından olarak bir araya toplamayacağı, kıyamet alâmetlerinden güneşin batıdan doğması, Deccâl'ın çıkması bunlar arasındadır (Sünen-i Ebu Davud, Mısır 1371/1952, II, 424, 439).

Melâhim tabirinin, gelecek olayları ifade etmek üzere kullanılmasına, ilk önce Şiîlerin cafr akîdesinde rastlanır. El-Fihrist'te belirtildiğine göre, Ali b. Yaktin (ö.182 H.) "Kitâb min Umürîl- Mevlâhim"i yazmıştır. Bu kullanış çok çabuk yayılmış olmalıdır. Nitekim el-Bağâvî'nin el-Mesâbihinde bu hadisler tasnif edilmiş ve bir bölümün adı Bâbul Melâhim " olmuştur (Mişkâtü'l-Mesâbih, Kahire 1318 H. II,128 vd.,130,133). Bu hadisler kıyamet haberleri hakkındadır.

Ancak, sahîh hadis kaynakları ile bunlara dayanan terbiyevî amaçla yazılmış eserlerde kaydedilmiş olan, gelecek olaylardan haber verme (melâhim)lerle, Hz. Ali ailesi ile ilgili olarak ortaya çıkan, cafr tarafından temsil edilen, gizli unvanlarla temelde nücûm ilmine dayanan melâhim kitapları arasında ayırım yapmak gerekir. Çünkü Ca'fer es-Sâdık'a isnad edilen cafr yanında, Abbasî hanedanının mukadderatını inceleyen ve İbn İshak el-Kindî'ye isnat edilen bir de yıldız bilime dayanan (nücûmî) cafr vardır. İbn Haldûn kendi devrinde Mağrib'te, gelecek olayları içine alan melâhim eserlerinden söz eder. İbn Sina'ya ve İbn Arabî'ye isnat edilen melâhimler bunlar arasında sayılabilir..



Resim

KELÂMuLLAHı DUYup hER ÂN
>RESÛLuLLAHa UYup hER ÂN
BAŞın YOLuna KOYup hER ÂN
->HiZMeTe KOŞş ->kul ihvÂNi!..


ZEVK 8557

İSLÂM =>KELÂMuLLAH DUYmak =>RESÛLuLLAHa UYmak ELBet
ZâLiMe KARŞı DUR!.up da =>MAZLuma Sırt VER!.mek ->Nİ’Met!.
KÜLLî ŞEYy ki =>HAKk’tan HAKk’a
ÖNce =>NEFSine.. SONra =>HALk’a
=>KÖTÜLüğü MEN’ =>İYİLiği EMR =>ÂHiR VAKit ->HASBî HİZMet!.


25.11.17 16:05
brsbrsm..tktktrstkkmdTEKeTEKkk..



->SEBBeha AÇar ->DÖNerim!
AŞK kOKUm SAÇar ->DÖNerim!
SEMÂĞ’a KALkar Her HÜCRem!
SEMÂ-ya => KAÇ!.”ar->DÖNerim!.



Resim

LEBBeyke Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!.:

Kays Ibnu Ebi Hazim anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radiyallahu anh) Cenâb-ı Hakk'a hamd ve senadan sonra buyurdu ki: "Ey insanlar! Sizler su âyeti okuyor ve fakat yanlış anlıyorsunuz: "Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez" (Mâide, 105).
Biz Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselâm)'in: "İnsanlar, zâlimi görüp elinden tutmazlarsa, Allah'ın, hepsine ulaşacak umumi bir belâ göndermesi yakındır" dediğini işittik."
Kezâ ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselâm)'in: "İçlerinde kötülükler islenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek gücte olduğu halde, seyirci kalır, müdahale etmezse, Allah'ın hepsini saran umumi bir belâ göndermesi yakındır" dediğini işittim.
(Ebu Davûd, Melâhim 17, (4338); Tirmizî, Tefsir, Maide (3059), Fiten 8 (2169); Ibnu Mâce, Fiten 20 (4005)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ عَلَيْكُمْ أَنفُسَكُمْ لاَ يَضُرُّكُم مَّن ضَلَّ إِذَا اهْتَدَيْتُمْ إِلَى اللّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
"Yâ eyyuhâllezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izâhtedeytum, ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn (ta’melûne).: Ey iman edenler! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin sorumluluğu üzerinize borçtur). Siz hidâyette iseniz, dalâletteki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.” (Mâide 5/105)

Urs İbni Amire el-Kindi (radiyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yeryüzünde bir kötülük islendiği vakit, ona şâhid olan bunu takbih ederse (kötü oldugunu te'yid ederse), o kötülügü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şâhid olmadigi halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şâhid olmuş gibi manen zarar görur." buyurdu.
(Ebu Davûd, Melâhim 17, (4345)

Ebu Said (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Zâlim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır." buyurdu.
(Ebu Davûd, Melâhim 17, (4344); Tirmizî 13, (2175); İbni Mâce, Fiten 20, (4011)

Huzeyfe (radiyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Nefsimi kudret elinde tutan Zât'a kasem olsun, ya ma'rufu emreder ve münkerden de yasaklarsınız veya Allah'in katından umumî bir belâ göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez." buyurdu.
(Tirmizî, Fiten 9, (2170)

İbni Mes'ud (radiyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizler yardım görecek, ganimetler elde edecek ve birçok memleketleri fethedeceksiniz. Sizden kim bu vakte ererse, Allah'tan çekinsin, ma'rufu emredip, münkerden de nehyetsin. Kim de bile bile bana yalan nisbet ederse, ateşteki yerini hazırlasın." buyurdu.
(Tirmizî, Fiten 70, (2258)

Urs İbni Amire el-Kindi (radiyallahu anh) anlatıyor Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şâhid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şâhid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şâhid olmuş gibi mânen zarar görur." buyurdu.
(Ebu Davûd, Melâhim 17, (4345)

Ebu Said (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Zâlim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır." buyurdu.
(Ebu Davûd, Melâhim 17, (4344); Tirmizî 13, (2175); İbni Mâce, Fiten 20, (4011)


Resim Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike (MuhaMMediyyeti) ve
Nebîyyike (MahMudiyyeti) ve
Rasûlike (AhMediyyeti) ve
NeBîyyi’l-ÜMMiyyi (HaBîBiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ÜMMetihi...
Resim

MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....

Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön