RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

29-CeBBâR sallallahu aleyhi ve sellem

Nefsin hevâ ve Hevese Tapıcılık özelliği fıtrîdir ve imtihanın püf noktası da buradadır.
Nefs, İç âlemde ve İnsanın doğrudan doğruya-fiziken değiştiremeyeceği soyuttur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; NEFSin, ALLAH celle celâluhu’ya DÖNmesinde CEBRedeci tek görevli, etkili ve yetkilidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; NEFSin Reddedilen-Recmedilen ve ALLAH celle celâluhu’ya sığınılan Şeytan’a yönelmemesinde de tek CEBR kullanma yetkisi olandır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; İlk ve Tek El CEBBÂR ALLAH celle celâluhu ya Uyan ve UYULMasında CeBBâR olandır.
Bu CEBR edişi zor kullanış sanmamalıyız.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in; Özde ve SÖZde, Enfüs ve Âfaktaki RASÛLÎ Hakaik ve Dekaiklerindeki Kemâlât ve Letâfet AKIŞı Kalbden kalbe Can CERRyanı gibidir.
Başını kesmeye gelen Ömer radiyallahu anhu, 7 adım kala CeRRyÂNa kapılmış gibi: “Lebbeyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem EMRet!” buyurmuştur.
Bu CeBRRdir ve BİRR “CEM” iyyet Tecellîsidir.

EL CEBBÂRU ALLAH celle celâluhu...

Resim

Kırık Dökük ve bozuk olanşeyleri zorla ya da zorlamadan düzeltip onaran Her şeyi tasarrufu altına alan ve iradesini her hâlde yürüten. Cebr (bozuk olan bir şeyi isla edip düzeltmek, birine zor kullanarak iş yaptırmak) kökünden mübâlâğa sıfat ismidir. Câbir: Kırıkları onaran, nizâmından çıkanı islah eden, güç olanı kolaylaştıran demektir.
İnsanlar için kullanıldığında; bencil, haksız, kibirli, zorba, fiziken ve ruhen kaba, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e boyun eğmeyen mânâlarını anlatır. Kur'ân-ı Kerîm'de 51 âyette cebbâr, 2 âyette ise çoğulu olan cebbârin şeklinde geçmektedir. 1 âyette ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir

هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, elmelikul kuddûsu’s- selâmul mû’minu’l- muheyminu’l- azîzu’l- cebbâru’l- mutekebbir(mutekebbiru), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne) : O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir.”
(Haşr 59/23)

Cebera : Kırılan kemiği düzeltmek. Fâkirin ihtiyacını gidermek. Zenginleştirmek. Yetime ihsan etmek.
Ecbera : Zorlamak, zorla yaptırmak.
İlmü'l-cebr : Cebir ilmi.
Ceberût : Kudret, azamet, kahr, üstünlük.

EL CEBBÂRU celle celâluhu ZEVKİ :

Bu İsm-i Şerîfin insan olarak zuhûr yeri sadece ve sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de Rabbü'lâlemîn'e tâbi olmaya meCBuRdur.
Ancak bütün insanlar ise önce Beşer (Abdullah) ve Resûl (Rasûlullah ) olarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e teslim olmaya, İman etmeye, Tâbi' olmaya ve İtâat etmeye meCBuRdur.
Rasûlullah allallahu aleyhi ve sellem, dâvetine icâbetin meCBuR olduğunu ilân eder.
Başka hiçbir insan, Hakkın kullarını dâvetlerine mecburî gibi çağıramaz...
Bizim nâsibimiz ise, nefsimizin RABB'ımıza kulluktan başka bir fereci (çıkış yolu) olmadığını AN-lamamız ve YAŞA-mamız olur İnşae ALLAH..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem namazda ilk “TEK-BİR” den önce:“Zü’l Melekütü ve’l Ceberutu ve’l- Kibriyâyu ve’lAzameh!” buyurmuştur.

Mülk Âlemi şu Şehâdet Âlemi olup KULLUK İbâdeti burada fiilen yapılır ki Azamet Âlemi’nin Fiilen ve Bedenen ve Zâhiridir ve artık İşlem biter. KUL için İLİM Sahasıdır.
Meleküt Âlemi, Azamet Âlemi’nin NEFSen-Kâimîsi ve Bâtınîsidir. KUL için İRADE Sahasıdır.
Ceberut Âlemi, Azamet Âlemi’nin Kalben-Dâimîsi ve Âhirîsidir. KUL için İDRAK Sahasıdır.
Kibryâ ve Azamet Âlemi, Kudretullahın ÂLEMe yansımasıdır ve EVVElidir. KUL için İŞTİRAK Sahasıdır.

Ceberut Âlemi, ALLAH celle celâluhu’nun; Büyüklük, Hâkimlik, Kudret, Celâdet. Fart-ı Kibriyâyı CEBReden MuhaMMedî Şuurdur.
Ceberut Âlemi; Sıfat-ı İlahiyedendir, İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan, Büyüklük, Azamet ve Kudret sahibi, İmar eden Cenab-ı HAKK’ın kullarını ıslah edip tevbeye götürüş SİSTEMidir.

MuhaMMedî Cebbâriyat yansımasından habersiz olan NEFS, ALLAH celle celâluhu ANlayışını mülâhaza etmekten eksiktir.

Kırık KALblerimizin Şefâat Şifâsı Cebredicisi-Sarıcısı olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efemdimize sonsuz SALLat ve es Selâm Olsun..


Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

CEMÎL-CEMÂL-KEMÂL sallallahu aleyhi ve sellem

30-CEMÎLuLLaH sallallahu aleyhi ve sellem
31-CEMÂLuLLaH sallallahu aleyhi ve sellem
32-KEMÂLuLLaH sallallahu aleyhi ve sellem

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin bu Muhteşem İSİMlerini İyice İnceleyip Anlayalım İnşae ALLAH!..

Celle: açığa çıkarıp açıklamak, zuhûra çıkarmak.
Tecellî: El HAKK Teâlâ’nın, halk için zuhûru...

1- Hemhâlî Celâ:
Aklın algılaması; hissî, dışında.
Ahaddiyet A’mâsında, bilinemezlik, karanlığındaki Zâtü’l-Zâtı’nda dâim ve Kâim olan El AHAD celle celâluhu...
Kendi Zâtında, kendi Zâtıyla ve kendi Zâtı için MUTLAKiyyet zuhûru...
HABİBullah sallallahu aleyhi ve sellem’in HABBEsinin kokularını getirdiği Zât Âlemi... El EVVEL Celle Celâluhu.
İnsan anlayışından uzak âlem. Zâtî Zuhûr...

2- Cemâlî Celâ:
Lâtif, hissî, çok gizli.
ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’in Ulûhiyyetinin bilinmesinin, mutlak olarak Zâtına ait olan Kaza, Kader, İrade ve Meşiyyeti ile kendi Sıfatî Taayyünatında kendi Zâtı için Merhameten, Muhabbeten Sıfatî Zuhûru... El ÂHİR Celle Celâluhu.. Sıfatî Zuhûr...

3- Celâlî Celâ:
Daha kesif, daha belirgin, insan hissine daha yakın.
RABBü Teâlâ’nın Rübûbiyyetinin bilinmesini Kaza, Kader, İrade ve Dilemesiyle, ZÜ’L CELÂLÎ VE’l-İKRÂM celle celâluhu’nun Esmâî Zuhûru... El BÂTIN Celle Celâluhu

4- Kemâlî Celâ:
Vücûd-i Mutlâkin; cem’i şuunât-ı ilâhîyye ve kevniyyede ve ebeden Eşyâî Zuhûru... (EL ZÂHİR Celle Celâluhu).
İlerde İnşae ALLAH yine döneriz ama ALLAHU-ZÜ’L-CELÂL, Kur’ân-ı Kerîm’inde “Sizi ve fiillerinizi yaratan benim” buyuruyor.
Hatta iki âyette de: “Ben dilemezsem siz dileyemezsiniz bile...” buyurmuştur.

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim---Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen) : Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(İnsân 76/30)

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâhu rabbul âlemîn(âlemîne) : Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
(Tekvir 81/29)

İşte Tecellî Tezgâhı...
Ben-Sen-BİZ ise Tevhid Tarlası olan Eşyâ Bazarındayız,
Şu Şe’en Şehrindeki manzarayı seyretmekte ve KULluk İmtihandayız!

Kirli, Tatlı, Tuzlu, Ekşi, Acı olan SUya; MuhaMMedî Merhamet ve Muhabbet güneşi vurdu mu:
Lâ ilâhe + illâ Allah” = Tevhid kanatlarıyla semâ’ya Cevlân eyler.

Resim

İkilik - Teklik

İKİ-lik CELÂLîyyetini TEK-lik CEMÂLîyyeti SîNesinde CEM’ eder de HaYYat kaynağı kılar. BULutlar OLuşur...
R-AHMET olarak, Hakku’l- HAKK olan küllî ŞEY’e YAĞar da YAĞar!..

Bu cihânda Celâl, Kemâl, Cemâl ve Hemhâl CeNNeti olan;
Can-ı Cânân, Yâr-i Yezdan ve Habib-i Hannân-ü Mennân olan MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem’in Kalb Kâbesinde Tevhid Tavafı,
Ârifler Arafatında Derûn Duası,
Merhamet MEş’arî’l-Haram’ında Hürmet Hüşû’unu ve
Muhabbet Minâ’sında Kulluk Kurbanını (yakînliğini) diriltelim “BİZ BİR-İZ” likte İnşae ALLAH!

cİSİM ve cANlarımızı,
Cümle Mevcudat için Cemâlullah CEM’iyyeti olan MuhaMMed MaHViyyette Gark ederek;

Bedeni İbâdetullahla,
Dili Zikrullahla,
Kalbi Mârifetullahla,
Ruhu Celâlullahla,
Sırrı Rızâullahla,
Hafîsi İhsânullahla,
Ahfâsı Habibullahla.
Akdes’i ise Zâten CEMÂLullahla.
İşte EHLULLAH-RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellemle,
BİZ BİR-İZ” likte İnşae ALLAH!..
Ve’l-HAMDullillâhi RABBu’l- ÂLEMîn!..

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
Resim---İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summeSTEKÂMÛ tetenezzelu aleyhimul melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bil cennetilletî kuntum tûadûn(tûadûne): “Şüphesiz, RABB’imiz ALLAH’tır deyip, sonra DOSDOĞRU YOLda YÜRÜyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin size va’dolunan CeNNetle SEVinin!”derler!”
(Fussilet 41/30)


Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Bu âlemde benim, gerçek câhil olarak yakînen bildiğim tek varlık kendi NEFSimdir!
MuhaMMedî HaSBî-HaBiBî Hizmetçiler için her Câhile hizmetçi olmak ise,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in SALL san’atıdır.

"Hizmet ile dest-i kemâl,
Himmet ile seyr-i cemâl"

Buyurulmuş da ne güzel buyurulmuş efendim...
Kemâlin elde edilişi ancak ve ancak MuhaMMedî Muhabbetle ve MuhaMMedî Merhâmetle HAKK'ın Halkına MuhaMMedî HaSBî-HaBiBî Hizmet İle-BİLEdir.

ALLAH celle celâluhu NÛRu olan Aklımızı, Kur'ân-ı Kerim NAKLimizle BULuşturup kullanarak KULluk yapmak ve Hasbî Hizmet etmek ANA GÖRevimizdir inşâe ALLAH!

Akıl, insan letâifleri için bir fabrikada ya da evimizde elektrik ne ise öyle bir şeydir.
Varsa ve 220 volt ise tefritsiz, ifratsız ve i'tidâl üzere öğretilmiş, eğitilmiş ve rüşdüne erdirilmiş ise tüm âlet edevat çalışır hâle gelir.
Aydınlık veren ampullerle (basar ve basîret) zerreyi, kürreyi ve kıbleyi görebiliriz.
Nûrumuza kavuşunca fırın yandırmaya, buzdolabı dondurmaya ve kalb televizyonu da binbir âlemi esmâ kanallarından seyrettirmeye başlar. Onun için akıl, NÛR-u MuhaMMed'dir.
Aslında ise NÛRullahtır.
Kudsî ve ilâhîdir.
Kulluk imtihanı için ana şarttır.
Akıl;ALLAHU ZU'L-CELÂL'in sonsuz esmâ tecellîsi olan celâl, cemâl, kemâl ve hemhâl cümbüşünün aksettiği SIRR-ı SIFIR perdesidir.

ZEVK 1987

Âyet-Hikmet-Kudret-Vahdet.. ALLAH-LİLLAH-LEHU ve HU!
Zâhir-Bâtın-Âhir-Evvel, “CEM”in “MİM”in MÂNÂ-sı Bu!
Söz-Sohbet-Zevk-Hazz” Bazarı; “BİLen DEmez-Diyen BİLmez!”
“MîM” AYNA-sındaki CEMÂL “ÖZ”de DUYulan bir DUYgu!..



RABB-u-BİRRÛN celle celâluhu;
İBRET Sahnesinde CELÂLîyyetini, HİKMET Sahnesinde CEMÂLîyyetini oynatır ki,
NûR-u MuhaMMed Mazharında GÖZüken Mâsivâ SEVİYE KEMÂLÂTı Bazarındaki CELÂLÎler yüzlerini, İbret Sahnesinde SeYRedip saçlarını tararken;
CEMÂLÎler (meşrebi) yüzlerini Hikmet Sahnesinde SeYReder de KeMâL bulurlar...
“Hemhâlî”ler ise bilye gibi yüzsüz, baş ayaksız ve her zerresi yüz olan yüzsüzler...

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem “Mûtû kable en temûtu!” Ölmeden önce ölünüz!”
(Keşfu’l-Hâfâ II 291 hadis 2669)

ALLAH celle celâluhu'ya ve Rasûlu sallallâhu aleyhi ve sellem'e inanan ve tâbi' olanlara emredilen ve sonuçda murad edilen yol bu Sırât-ı mustakîm YOLU-dur...
MuhaMMedîoluş şuûruna eriş, MuhaMMedî yaşayış, MuhaMMedî diriliş ve MuhaMMedî CeNNet ve CEMÂL de budur...
Ve her nefeste her NEFSe açık bir KEVSER KAPISI-dır.

Mesele, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin Yüce isimlerini ezberlemek değil de,
Mânâsını ANlayıp fiilen Ahlâkıyla yaşamaktır inşâe ALLAH!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Cemül : Ahlâkı, şekli ve yaratılışı güzel olmak.
Cemmele : Güzelleştirmek. Tezyîn etmek. Süslemek.
Tecemmele : Güzelleşmek. Süslenmek.
Cemâl : Güzellik, cemâl.

Yüz güzelliği. Fertteki güzellik.
Cenâb-ı Hakk'ın lütuf ve ihsânı ile tecellisi.
Hak ile söylenen doğru söz. Hüsün.


El Cemîlü : Çok güzel olan ve herkese herşeye güzelliğini veren. Mutlak güzellik sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL...
Celâl Tecellîsinden, Cemâliyyetini halkınada yaşatan CEMÎL ALLAH celle celâluhu.

Resim

Cemâl: Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, fiillerinde ve şeylerindeki güzelliğin aslen ve zâten sahibi Subhân ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e samimî senâ ve gönül eğilimi tasavvufun Ana Direğidir.
Tüm Celâl tecellîleri (Emrullah), Cemâl (Muradullah) zuhûru içindir.

Elbetteki İlahî Esmanın Ezel-Ebed Mâsivâ Zuhuruna MAZHAR, Nur-u MuhaMMeddir, NuR-u MîMdir..

CELÂLden CEMÂLe GEÇişte ikisi arasındaki kulluk KEMÂLi Hakiki Hayat olup TAMM CEMÂL Tecellîsi ancak ve ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de TAMM-TÜMM OLuşla münkündür.

Ayni şeyin iki yüzünü "BİLE" kılıp birleştirmek için AKLın HAMM-lık SıRRını SİL-mesi serüveni ve Seyr ü Sülûk Seferidir.
Bu silme işlemi ve sistemi ise NAKİL (Kur'ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye) İlâcı ile mümkündür.
KEMÂLâtın zıddı CEHÂLet olduğu gibi GÜZEL-liğin zıddı ÇİRKİN-lik de haktır.
Kulları için ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in Hikmet ve İbret Sahneleri, müşteri beklemekte ve insanlar cüz’i akılları ve özgür iradeleriyle ROL-lerini kendileri seçip OYnamakta ve hesaba doğru koşmaktadırlar…

Güzeller güzeli
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in;
Çirkini ve çirkinliği yaratmasındaki hikmeti, insanoğlunun Kulluk İmtihanı gereği TERCİH-iyle buluşturmasıdır ki bunda bile güzele dönüş, tevbe ve istiğfâr fırsatı olduğu açıktır.
İnsan aklı, Cüz'i Cemâl anlayışıyla Küllî Cemâlin peşine düşer;
Yürümesi gereken YOLun Nakil (Kur'ân-ı Kerîm),
REHBERinin Vekil (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem) ve,
Hedefinin ASL (livechillah) olduğunu ANlar.
Zıdlar Âleminde AKIL, her güzeli ve güzelliği zıddı olan çirkin ve çirkinlikle
BİLir, BULur, OLur ve YAŞAr.

Aşk-ı Mecâzi'den Aşk-ı Hakikiye geçiş insan nefsinin, Bedenî Oluştan Ruhî Buluşa Geçiş Şuûru ve Yaşayışıdır.
İşte bu Muhteşem ve Mübârek Sılâ Seyâhatı, SALL ve SECDE Zevkinin zîneti (süsü);
İnsan nefsinin aklıyla, Mutlak Güzeli
(ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'i) ve Mukayyed (kayıdlı, kısıtlı, sınırlı, sorumlu) Güzeli, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin CEMÂL CEM’inde (mâsivâ olan kâinâtın her zerresinde) BİLmesi, BULması, OLması-ANlaması ve YAŞAmasıyla MüMkündür.
Gerisi boş ve kuru laftır sadece…


Namaz, iSALLdır ASLa-SILAYA..
SECDE, CûD-u MuhaMMed SALLâvâtıyla YAKLaşımdır Şah Damarımızdan da Yakın AKRABA OL-AN-a
inşae ALLAH!..

يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
Resim---“Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn(musrifîne): "Ey âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin için, fakat israf etmeyin; çünkü ALLAH israf edenleri sevmez." (A'raf 7/31)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : " ALLAH cemîldir-güzeldir, -cemâl sahiblerini-güzeli sever." buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 147; İbni Mâce, Dua, 10)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Hayrı, iyiliği güzel yüzlü olanların yanında arayınız!” buyurmuştur.
(Beyhekî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Güzellik, kiminde daha güzeldir; Adâlet güzeldir, fakat idârecide daha güzeldir Cömertlik güzeldir, zenginde daha güzeldir. Verâ âlimde, sabır fakîrde, tevbe gençte daha güzeldir. Hayâ güzeldir, kadında daha güzeldir ”
(Deylemî)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

El Celîlü ve El Celâlü Tecellisinde Resulî SEViye “CEMÂL” dir.

ZÜ'L-CELÂL (Celâlet); Cenâb-ı HAKK celle celâluhu'nun Kahrının ve Azametinin tecellîsi olup tüm varlık, Celâl Tecellîsi ile kendisine ihsân edilen ikrâmdan emredildiği şekilde faydalanır.
Aksine davrananlar ise mahvolurlar.
Ateş-Nâr, Sünnetullah Kuralları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemden DUY-UYulunca, ocakta Aşı-NûRu PİŞİR-ir.
Ancak DUY-UYulmazsa değil AŞı, İnsanın NEFSini de ebeden da yakar HÜSRÂNa sokar Maazallah!.
İnkâr edene NâR-Celâl Tecellîsi, ikrâr edene NûR-Cemâl Tecellîsi...

Cenâb-ı HAKK celle celâluhu'nun; Vahdaniyetine delil olarak yarattığı şeylerin künhü, ihata ve hislerle idrakten uzak ve CELÎL (celadet sahibi, âzim, mertebesi anlaşılamaz) oluşuna CELÂL denilir.
Bir yanda CELÂL bir yanda İKRÂM (CEMÂL : Lütûf ve İhsânla Tecellî)..
Cenâb-ı HAKKIN Sıfat-ı Ezelîyesinde Celâlî ve Cemâlî Tecellîsi; Sıfat-ı Efaliyesinin (bu âlemde) Tecellîsinde;
Kahr (lânet) -lütuf, hüsn-heybet, inkâr-ikrâr, haram-helâl, yalan-sıdk, tenzih-tezyîn v.s.vardır.
Âhiret Âleminde ise Cehennem-Cennet, Nar-Nûr, olarak TeCELLÎ eder...

MuhaMMedî Tasavvuf Âleminde;
Terhib (korku)-Tergib (rağbet), tenzir-tebşir, havf-recâ ki havf ile celâl tecellîsinden korunurken, recâ ile cemâl tecellîsine rıza ve İhsânullah aranır....

ZÜ'L İKRÂM; İnsanoğlunu mükerrem kılan Cenâb-ı Hakk celle celâluhu, imkan (maddî-manêvi tüm ni'metleri) ile imtihan (tevhid-i tahkikî bilip anlayıp, yaşayıp, şâhid olup öyle hesaba gelmek) da karşılıksız ve sonsuz ni'met veren ikrâm sahibidir.

CELÎL: Celâlet ve Celâdet (eşsiz kuvvet, şiddet, muhkemlik, metanet, salâbet) sahibi olup kuvvet ve kudretinde (potansiyel güc) mertebesi büyük ve Azîm ve kimseye muhtaç olmayan tek.

Celâl ve celâle (azamet sahibi, büyük, yüce, münezzeh olmak. Uzun ömürlü olmak.) kökünden türeyen bir sıfat isismdir.
El Celâlü ismi; kayıdsız şartsız azamet sahibi, kadr ü kıymeti ve mertebesi en yüce olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Kur'ân-ı Kerîm'de Zü'l-Celâl terkibiyle Rahman 55/27,78 âyetlerinde geçmektedir.

Celle : Büyük ve ulu olmak.
Cellü : Gül, yasemin
Celâ : Açıklamak. Gelini süslemek. Cilâlamak. Pasını gidermek.
Cellâ : Açık. Vâzıh. Cilâlı.

El Celîlü : Mutlak büyük ve ulu olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Resim

El Celâlü : Kayıdsız ve kıyassız azamet ve celâliyyet sahibi, kadr ü kıymeti ve mertebesi en yüce olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Celâlet; nihâyet derecede büyüklük, Azamet, Hiddetlilik. ALLAH celle celâluhu'nun kahrının ve azametinin tecellîsi, Cenâb-ı Hakk'ın nev' (her çeşit, sınıf, cins) deki tecellîsi.
ALLAH celle celâluhu VAHDANİYYETine delil olarak yaratmakta olduğu küllî şeyce madden ve manen, aklı ve hislerle, ihata ve idrak edilmekten münezzeh, âli ve celil olduğundan Celâl denir ve her ismin sonuna “celle celâlihu” eklenir..

Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmü : Sonsuz kereminden ikrâmını kullarından şükredene lütûf, küfredene ise lânet etme (celâliyyet) hakkının mutlak sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL. Celâl ve ikrâm sahibi olan Cenâb-ı HAKK celle celâluhu.

Resim

Aklı olan insanın, tercih ve cüz'i irade imtihanı dolayısıyla yapılan bu târif, diğer varlıklar (hayvan, bitki ve cansızlar) da ise kendilerine fıtraten yüklenen ne ise "o şeylik" dışına asla çıkamama İlâhî Engelidir.
Koyun, asla kurtluğa kalkışamaz…
Şartları oluşan tohum, çimlenmek zorundadır…
Oksijen YAKıcı, Hidrojen YANıcı ve SU ise daima SÖNdürücü OL-mak zorunda gibi…

İclâl masdarından doğan celâlden doğan Celîl ise;
Zâtî Sıfatlarından tecrid (soyutlanmış) etmenin mümkün olmadığı (ta'til),
Zâtına izâfe edilecek sıfatların yaratılmışlık özelliklerini asla taşımadığı (teşbih),
Akıl ve duyularla mâhiyetini tanımanın ve anlamanın imkânsızlığı (tesbih).
Ulühiyyetinin aşkınlığının bilinmesi ve şâhid olunması zâtî hakkı olduğu (tâzim),
varlığının başlangıcı olmadığı (kıdem), sonunun da gelmeyeceği (bekâ).
KUL-luk imtihanında hakka inanıp hayrı işleyen kısacası Muradullahı DUYan ve Emrullaha UYan kullarını sonsuz merhameti ve muhabbeti gereği yücelteceği (kemâl),
Küllî şey'in üzerinde geçerli ve ezici olan Celâliyyetiyle her zerreyi insanoğlunun Tevhid Kemâlinde hizmetçi kılarak nimetlerini sayısız yollardan lûtfen ikram etmekte olduğu (yaşam) ve
sonunda daha nice ihsanını bahşedeceği vaadi (cemâl) mânâlarını da cem' eder.

El Celîlü ism-i şerîfi ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in tüm sıfatlarının mutlak kemâlini bildirirken, El Kebiru ismi zâtının, El Azîmü ismi ise zât ve sıfatlarında Azametullah kemâlini ilân eder ve yaşatır.

Onun için her şey, her şeyliğini yaparken insan aklından dolayı tercih ve cüz'i iradesiyle kulluk imtihanı içinde sınırlı sorumlu olarak kısmî, izâfi ve geçici bir serbestlik içinde bırakılacak şekilde yaratılmıştır.
Ve su gibi azîz ve kâmil bir kişi olabileceği gibi zehir gibi zelil ve câhil bir kişi olmayı da tercih edip seçebilir.
Sünnetullahın bu hârika ve ince sırrı sebebiyle kimisi, Ebu Kemâl olan Rahmetenli'l-âlemîn Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i mutlak imâm bilir, bulur, olur ve uyar; kimisi ise kulluk imtihanı gereği halkedilen İblis'e ve onun Ebu Cehillerine uyar ve kölesi olur, iki âlemde de bulacağını bulur, olacağını olur.
Celîl'in mâzi fiili olan "celle" ile Azîz'in mâzi fiili olan "azze" birlikte "azze ve celle" sözü ile ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in maddî-mânevî tecllîlerini azametiyle ortaya çıkarışı (zühûrat) ululanır, yüceltilir ve şâhidi oluş şerefi yaşanır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Burada bir nebzecik de olsa Söz Zevki ve Hâl Hazzı-na girelim İnşâallah.

El azîz ismi şerîfindeki, özdeki "ze" nin mânevî sahib oluş, "ye"nin kul yaşamındaki, "ze" maddî sahib oluş, "ayn" ı ise Zâtullah'a mahsus AYNiyyet olarak zevkedersek, "azze" dediğimiz zaman sınırlı-sorumlu sahib oluşlarımızın yok olduğunu anlarız ve hakku'l- HAKK'ı (HAKK'ın hakkı) teslim etmiş oluruz.
"Celle" dediğimiz de ise; ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in Muradullah hikmeti gereği, sanki bir usturanın bir yüzü "" lâneti diğer yüzü ise "lâm" İlâhî lûtfü olmuş da usturanın agzında "cem" olup kulluk imtihanı olarak biz insanların alın yazısı ve parmak izi olmuş gibi…
Muradullah ile Emrullah arasındaki Kulluk Kemâli Köprüsü…
Sistemin sahibini tanıyışın Tevhid Türküsü…
İnanışın yaşayış şâhidliği…
Nârın Nûra DÖNüş DEVR-ÂNı…

Livechillah Cemâlullah'a vechen cehd ediş erdemi ve SEYR-ÂNı…

İki cihân cennetinde hâl-i hazır ve Huzurullah'da, Habîbullah havzasında ve de ravzasında, açıkçası rızasında ebedî oluş şuûru, onuru ve CEVL-ÂNı…

"ASL" a şükür ve "Vekil" e teşekkür kulluk kıvancı ve HAYR-ÂNı…

"Celle celâlihu: Azameti yüce ve ulu olan" demek olup Esmâü'l-Hüsnâ sonlarında söylenir ki saygı, bilinç ve samîmiyyetimizi ifâde edip, söylediğimizi kulağımız duyup ve de kalbimiz uygulama emrini versin de teyp bandı gibi boşu boşuna söylenip durmayalım.
Her esmânın kendisine mahsus sır, bereket ve hünerlerinden faydalanalım kulluk kemâlâtımızı tamamlayalım İnşâallah…
El Celâlü ism-i şerîfini ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in kahr ve gazabına tahsis etmeyi asla doğru bulmuyoruz.
Celâlde, Zâtullah'ın izzet perdesi oluşu vardır ve bu mutlak hakkıdır da…
Kulları yönünden ise kulluk kemâlâtı oluşmasında tıpkı yazı tahtası gibi ana unsurdur.

Sözde tasavvuf ehli geçinip Celâl-Cemâl münâkaşası açanlar, altın tozu dolu tasta hayal GÜL-leri yetiştirmeye ugraşıp da GÜBRE-yi taşa tutan ve midesiyle kalbi arasının dört parmak olduğundan habersiz lâf ebeleridir…

Cemâldeki MuhaMMedî lütûf CEM'i elbette celâldeki; lânet-lütûf, inkâr-ikrâr imtihanı tecellîlerinden sonraki MuhaMMedî meyvedir ki ezelî Ahdullah tohumunu ebedî Şehâdetullah tohumuna (âhiret âleminin tohumuna) SILÂ ettirip ulaştırmıştır.
İşte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Rahmetenli'l-âlemîn ve Şâfîü'l- Âlemîn oluş Şerefiini anlayış-BİLiş Şuûru ve MuhaMMedî Nûr'u BULuş-ulaşım , MuhaMMedî Sürûrda OLuş ve MuhaMMedî O-Nuru YAŞAyış onuru…
Onun için celâlde insan için haşyet, dehşet ve heybet hissedilmesi doğaldır.
Çocuğunu çok seven anne, dayanılmaz agrı ve acılar içinde doğurmadan nasıl olacak da bağrına basıp anlatılmaz bebek kokusunu ve sevgisini tadabilecek ve yaşayabilecektir…
Zâten insan aklı fıtrî proğramı gereği mutlak celâli anlayamaz, kadarınca-kaderince izâfî celâli anlar ve kemâlât yoluna devâm eder.

ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL, Sünnetullah'ı gereği Emrullah doğrultusunda Muradullah'ı gözeten kullarına; celâl-kemâl-cemâl yolu olan Sırat-ı Müstakîm hidâyetini nâsib eder ve vaadidir, vaadinden de hâşâ dönmez.
Cemâl peşinde koşanların ilk anlaması gereken şey, cemâlin tecellî noktası olan Nûr-u Mim (Nûr-u MuhaMMed)'i iyice bilmesi, anlaması, özünde bulması ve de hayatında yaşaması şuûrudur.
İlk halkedilen "şey" i bilelim ve bulalım ki O'nunla olalım.
Ve o ilk noktanın hareketinden (devrânından, mevcûdiyyetinden) tüm şekiller, harekesinden (seyrânından, masdarından) tüm mânâlar türesin…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Akıl, Nakille buluştuktan sonra cisime can ceryânı bağlanır da dışa bakar şekili (cisim-cihân), içe bakar Vekil'i (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i) görür, Hayat İmâmına uyar, kısacası kendini (nefsinin Abdullah oluşunu) bilir ve RABB'ini bilir de MuhaMMedî; İnanç, Amel, Ahlâk ve Hâl içinde Her Zaman, Her Yer ve Her Hâlde HAKK'ın ŞÂHİDi olur…
"ASL" ı ise "hable'l-verid" vuslatında bâsîretle Rabbü'l-âlemîn olarak yakînü'l-yakîn BİLir, BULur, OLur ve YAŞAr gider…
Hayal ile hakikât, ırak ile yakîn arasındaki "sır" aklın hamlığı ve tek yönlü "BENlik" yansıtmasıdır.
Akl-ı Selîm cem' camında ise "dış-" ve "olsun-olmasın" yoktur ve sadece "olan" vardır ki o da "hükm-ü HAKK" tır.

Onun içindir ki MuhaMMedî; Salih, Ârif, Âşık ve Kâmillerin Kemâlât Kâbesi'nin;
DÖRT YÜZünde; Aşk ü Cezbe, Zühd ü Takvâ, Sıdk u Huşû ve Havf ü Recâ;
TAVANında Üns ü Heybet,
TABANında ise Hayret ü Dehşet yazmaktadır.

Elbette sözümüz, ÖZündekini OKUyanı DUYana ve UYanadır…
Yakıştırıp takıştırdığımızı zannetme de özünden dinle ki;
Şekil-Akıl-Vekîl-Asıl dörtlüsü bizzâtihi "TEVHİD"dir.
"-ilâhe-illâ-ALLAH"…

Gerçek olmayıp izâfi, geçici ve kısacası "" olan "şekil" dir.
Mevcûdatın masdar vekîli olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in tebliğ, tenzir ve tebşir buyurduğu nakle tenezzül etmeyip, öğretimsiz ve eğitimsiz kaldığı için nefsini "ilâh" sanan "akıl"dır.
Ham aklın "hiç bir ilâh yoktur" inat ve direnmesi karşısında, İlâhî Vekîl: "illâ: ancak" itiraz ve "ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL hariç" rızasını, rahmet kaynağı olduğu kâinâta haykırınca, eserler "usta"sını, resimler "ressam"ını, abdler "RABB"ini bilir ve de şah damarından da yakîn bulur ve emîn bir şâhidi olarak ebedî yaşar.
Cehâlette ölür de kemâlâtta doğar ki bir daha ölmez, olsa olsa ölümü tadar ve zevk eder..
"Zâikatü'l- mevt" Neş'esini de meşk etmiş olur kulluğu gereği şu Esmâullah'ın Şe'n Şehrinde inşae ALLAH!..

Kul İhvânî'm "Sır" Serilmez
Çilesiz "Sır" Ra Erilmez
"Ölü" ler Ölür Dirilmez
Sağlar Hüseyin Hüseyin...


Azîz kardeşim, uyanık ve ayık ol ki;
Cemâl Cennetlerinin Kemâl yolu, kulluk imtihanının ÇİLE ÇÖLÜ olan "Celâl" den geçmektedir..
Ve Cennetlerimizi-NurLarımızı doğuran ANA gibidir. Güle Lâzım ve Lâyık OL-AN Gübre gibidir…
Ve sanki üzerindeki Sırat Köprüsü de Hayatımızda ANA Emrullah Olan Sırat-ı Mustakîm ÖMRümüz gibidir.

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen) : İçinizden oraya- CeheNNeme uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin icrası kesinleşmiş bir hükmüdür.
(Meryem 19/71)

Ne acıdır ki, hesab-kitab, Cennet-Cehennem ve hatta Hâşâ RaBBımız Teâlâ-yı bile sadece gelecekteki Kıyamette sanmak; MuhaMMedî CELÂLi, KEMÂLi ve CEMÂLi BİLemeyiş, BuLamayış , OLamayış ve YAŞAyamayış Gafletidir Hamm Akıllar için..

Zihnini boşuna yorma kul olan herkes için Sünnetullah budur…
Celâl ile Cemâl'in ara kesiti; inkâr ile ikrârın da ara kesiti olan; insan aklının, tercihini hakka imân ve cüz'i iradesini hayr işleme yönünde kullanış şuûrudur ki bunun Rahmetenli'l-âlemin ve Şâfîü'l- âlemîn olan tek eşsiz örneği MuhaMMedî ŞUÛR'dur.
Elbette insan sûretinde yaratılıp, aklı olup, hür olup, rüşde ulaşıp da yitiğni aramayan ahmaktır ve bulduğu hâlde arayan da ahmaktır.
Bulma yolları kasden kapatılan, el atma dalları budanan ve fitneler içinde mânen yapayalnız kalan MuhaMMedî Gençlerimize, nefislerini ve RABB'lerini BİLmeleri, BULmaları ve OLmaları hususunda Hasbî ve Habibî Hizmete YAŞAmak ise,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in adına, hesabına, şerefine ve de sadece "livechillah" için hâlisen, sıddîken ve adîlen kulluk kemâlâtımızdır..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Kemâl; Türkçemizde zât, vücûd ve sıfat bakımından olgun, ergin ve yetkin olma hâli diye târif edilebilen kemâl, bir şeyin veya hususun lâzım ve lâyıkınca tamlığı ve tümlüğüdür.
Bu TAMM-lık ve tümM-lük NİTE-lik ve NİCE-likçe yeterli ve yerinde ise KÂMİL-dir.

MuhaMMedî Tasavvufta ise kemâl;
Kul için takdir edilen hayat imtihanının, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in vahyî Emrullah'ı tebliğini, tenzirini, tebşirini duyup ve ayni zamanda bizim gibi bir Abdullah olarak harfiyyen tatbikine iştirak edip uyarak Muradullah'a ulaşıma lâyık ve müstehak olmak hâlidir.

Elbette Zâtı, Sıfatı, İsimleri ve Fiilleri itibâriyle Mutlak Kemâl, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in ve Resûl’ünün hakkıdır.
Biz kulluk kemâlinden bahsediyoruz .
Birilerinin ortaya çıkıp da kâinâttaki resimlerin ReSSaMı olma arzu ve hayaline bu günkü bilgisayar gençliği değil de kargalar bile gülerler.
Ve yine birisi Firavunluğunu ilân edip: "Bu âlemi ve insanları ben yarattım!" dese ona sadece acınır.
Ancak, kişilerin özlerindeki; gizli, bencil ve şirke çekici özel firavunluk kör düğümleri ve çözüm yolları MuhaMMedî Tasavvufun Öğretim ve Eğitim (tâlim-terbiye) Metodları ile mümkündür ve emredilmiştir.
Onun içindir ki MuhaMMedî çizgiden sapmadan, yakıştırıp- sokuşturmadan, ifratsız (aşırısız), tefritsiz(yeterince) ve i'tidal (adalet) üzere hakkı ve hayrı, akıl-nakil imkanları içinde gençlerimizle konuşmak, anlaşmak ve yaşamak arzumuz ve amacımız ALLAH rızası içindir hamdolsun!.

İlk işimiz ise, ham aklın; MuhaMMedî mektebde öğretim (ilim tâlimi) ve eğitim (edeb terbiyesi) ile kemâlini temindir ki aklın bu hâline akl-ı selim denir.
HAKK'a imân eden ve hayra azmeden akl'a "AŞK" diyoruz.
Akıl-Nakil Hattının taşıdığı NûR-u MuhaMMed ve onunda aslı olan Nûrullah, bizim tüm âletlerimizi çalışır ve iş görür hâle getirecektir.
Kemâlât; bu hâle ulaşımı BİLiş, BULuş, OLuş-ANlayış ve YAŞAyış Şuûrunun GELişimidir.
Bu gelişim, insan nefsinin dışarda bir şey arayış ve ulaşımı olmayıp bizzât kendisinin kemâlâtı (olgunlaşması, erginliği ve yetkinliği) dir.
Esfeli Sâfilinden İlliyyine SALL-ULAŞım seyr ü sülûküdür.
Ve kulluk imtihani kemâlâtıdır.
Muradullah ve Emrullah bunun içindir.

Bu muhteşem sistemin ve göz bebeği insanın yaratılışı da bunun içindir.
Her hâlde hedef ise Canımız-Cânânımız MuhaMMED aleyhisselâm NûR-u MîM-inde “CEMÂLULLAH”tır.

Zevkin HaZZı ise, MuhaMMedî KULun;
Celâl sıfatlarının tecellîsine MuhaMMedî Mazhariyetten nâsibi olup;
Fakriyet, Acziyet, Zillet ve İlletle Sıfatlanıp ve sırf kulluk yapmaya mutmaîn olunca;
Kalbi tecellî ile cilâlanıp, canlanıp ve cıvıl cıvıl nûrlanınca; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem CEMÂLinde, CEMÂLULLAH'a can atar ve sevinç, bilinç ve bilelikle kulluk yapar, umar ve bekler...
Her güzellikte gerçek Celîl ve Cemil olanı görür de, ilâhî aşkla MâŞuKuna Âşık OL-urlar...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

33-DeLiLu’l-HaYRaT sallallahu aleyhi ve sellem

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in Kudsî Varlığı HAYRın Temeli-Anasıdır.
Hayr kendisidir ve hayrı kendinden kendine delilidir.
Ümmet-i MuhaMMed ise bu HAYR isimine Hakkı DUYuş ve HYRa Uyuşla fiilen Şâhid olan DELİLLeridir.
Nur-u MuhaMMed’den yaratılan Küllî ŞEY’e; Bâtında Masdar, Menba’, Merkez-İÇ oluşu ve Habli’l-Verid oluşuyla RABBü’l- Âlemine EN YAKÎNliği..
Nur-u MuhaMMed’den yaratılan Küllî ŞEY’e; Zâhirde NURULLAH’ın Mazhar Yeri, Mezhebi, Mesleki, Melce’i, Merci’i, Muhit Mazharı-Dış OLuşuyla FİİLEN ve Her AN DeLiLu’l-HaYRaTımız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

Bürhan: Delil, Hüccet, isbat vasıtası red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi-sağlam hüccet.

Bürhan-ı Nâtık: yaratan ADına Konuşan Bürhan Maddî-Somut ve Manavî-Soyut Bütün Hakikatları isbat ve izhar eden ve etmekte OL-AN Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Bürhan-ı Nübüvvet-Risâlet: Zât-Sıfat-Esmâ-Eşya OLuşumunda-OLmaktalığında GETİRici-GÖTÜRücü OLarak ALLAH celle celâluhu’nun SALL-İsaLLe-ReSuLL GÖRevlisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Bürhan-ı Satı’: Aşikâr, Şeksiz ve Şüphesiz, Parlak ve Nûr-u MîMini SAÇan, Yüce ve Yücelten, MükeMMel TaMM olan ve MükeMMiL TüMM EDen Delilimiz Yedullah ELİmiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
Her Topluma Her zaman Her yer ve Her halde,
Hidâyet Rehberi, Tevhid Bürhanı, Umut İmâmı ve DİN DİLİLİdir.

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Resim---Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin) : İnkâr edenler derler ki: "Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya." Sen, yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderisin.”
(Ra'd 13/7)

فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ
Resim---Fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), inneke alel hakkıl mubîn(mubîni) : Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.”
(Neml 27/79)

وَآخَرِينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Ve âharîne minhum lemmâ yelhakû bi him, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) : (Peygamberi) müminlerden henüz kendilerine katılmamış bulunan diğer insanlara da göndermiştir. O, azîzdir, hakîmdir.”
(Cuma 62/3)

Delil; Beyyine, Bürhan, Hücccet, Vuslat Vesikası, Yol Kılavuzu, Doğru yolu gösteren Şâhid, Hamm AKLımızın Bilmediği meçhulü keşfetmekte ve bilidiği malumun doğruluğunu-sıhhatını tesbit ve isbat etmekte tek vasıta ve ana âletimiz OLduğu İlahî Emirle kabul edilmesi istenen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!.

Delil-i AKLî: Akıl yolu ile bulunan delil. Nakil yolu ile olmadan, düşünülerek bulunan delilde AKLımızın kemâl ANASI Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Delil-i Naklî: RABBu’l-Âlemin SÖZünü-Kur'ân-ı Kerimimizi, RaHMetenli’-l Âlemin SESinden DUYup Uyduğumuz Her sözünün İlahî EMR ile NUTKundan olmadığı buyurualn SAĞlam NASSın-NAKLin KAYNAğı her sözü VHY OL-AN Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Resim---Ve mâ yentıku anil hevâ: O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
(Necm 53/3)

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
Resim---İn huve illâ vahyun yûhâ: O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.”
(Necm 53/4)

Delil-i İhtira’: Cenâb-ı Hakk'ın her AN yeniden icâd ederek yarattığı şeylerden meydana gelen, kendi Zâtına Mahsusluğu Delilini fiilen yarşayarak aktaran ve bir gece boyu ağlayarak ve tek ÂYETle SALL eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı) : Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."
(Âl-i İmrân 3/191)

Delil-i İmkanî: İmkânla İMTİHAN Olan NEFSlerimizin OL-ANa Rıza Rehberi; Her ŞEYde her ŞEYce HAKKın ve HAYRın Göstericisi, GÜBRE ile GÜLü CAN NOKtasında RESÛLÎ SEViyede SEVdiren OL-ANI KOKlatan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Delil-i İnayet: Allah'ın inâyetinin tecellisinden gelen ve kâinatta görülen hikmet ve maslahatlara uygun en mükemmel nizam ve tam esaslı san'at; ve kâinattaki eşyaların menfaat ve faydalarını bildiren;
Kur'ân-ı Kerim, Kâinat Kur'ân’ı, Bedenin BENlik ve Kalb Kur'ân’ı Âyetlerinin, İnâyetlerinin, Hidâyetlerinin ve Selâmetlerinin DOST Delili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem !

Delil-i Süllem: İnsanoğlu Nefsinin Seyr ü Sülûk Seferinde, Hizbüşşeytan Esfelin Derekelerine İNİŞ yollarını Keserken, Hizbullahın İlliyyin Dercelerini 7 Nefs Letâilerinde Yaşatarak Mutahharun ve mutmâin KILdıran KILAVUZumuz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Delil-i İnnî: Âfaktan-Dıştan-Bedenden, Enfüse-İçe-Ruha; Hâdiselerden Kanunlarına, Neticelerden Sebeblerine ve Eserden Müessire-Ustaya, Lâ İlâheden İllâ ALLAH’a, ANlaTIŞ VE ANlayış Delilimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Delil-i Limmî: Enfüsten-İçten-Ruhtan, Âfaka-Dışa-Bedene, Kanunlardan Hâdiselerine, Sebeblerden Neticelerine ve Ustadan-Ressamdan Esere-Resime İllâ ALLAH’tan Lâ İlâheye İstidlâlle Muahaze Muhakeme Melce’imiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Yıkılmakta olan Beden, Şaşkın-Taşkın Nefs, Kırık KALb ve Bakakalan Ruhumuzun Hidâyet ve Selâmet REHBERi, Şefâat Şifâsı DELİLi olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efemdimize sonsuz SALLat ve es Selâm Olsun..


Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

34- u’l-KASIM sallallahu aleyhi ve sellem
35- Ebu'l-TÂHİR sallallahu aleyhi ve sellem
36- Ebu't-TAYYİB sallallahu aleyhi ve sellem
37- Ebû'l -İBRAHiM sallallahu aleyhi ve sellem

Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem 3 oğlu olup Tâhir ve Tayyib oğlu Abdullahın diğer isimleridir.
KASIM ve Abdullah Hadîcetu’l- Kübrâ Anamızdan doğmuşlardır.
İBRÂHiM ise Mâriye Anamızdan doğmuşlardır.

Resim PEYGAMBERİMİZ RASÛLULLAH sallallâhu aleyhi ve sellemin ÇOCUKLARI


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin üçü erkek; Kasım, Abdullah, İbrâhim, dördü kız olmak üzere yedi çocuğu doğmuştur.
Bunlar doğuş sırasıyle Kasım, Zeyneb, Rukıyye, Ummu Gulsûm, Fâtıma, Abdullah, İbrâhim isimlerini taşımışlardı.
Bu yedi çocuğun altısı Hazreti Hadîce'den, yedincisi Mısırlı Hazreti Mâriye'den idi.
İbni İshak, Peygamberimizin Tâhir ile Tayyib adında iki evlâdı daha olduğunu söylemektedir;


Resim Kasım aleyhi's-selâm:



Rasûlu Ekremin ilk çocuğu Kasım idi.
Bu sebepten künyesi: “Ebu'l-Kasım” Kasımın Babası oldu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, “Ebû’l-Kasım” künyesiyle çağırılmasından hoşlanırdı.
Ashab da kendisini bu isimle çağırırlardı.
Künye: Bir kimsenin nereden ve kimden olduğunu bildiren ve kimlik-kişilik hüviyeti.
Kasım iki sene yaşadı. Mekkede vefat etti.
Rasûl-i Ekremin çocukları içinde ilk ölen, Kasım aleyhi's-selâm oldu.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz , babaların çocuklarına güzel isimler vermelerini emretmiş, Kıyâmet günü insanların isimleriyle çağırılacaklarını, isimlerin sâhipleri üzerinde etkili olacağını bildirmiştir.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “En güzel isimlerin "Abd"li isimler olduğunu, özellikle de "Abdullah" ve "Abdurrahman" ALLAH'ın en sevdiği isimler olduğunu” buyurmuştur.
(el-Hindî, Kenz, XVI/417 vd.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Benim ismimle isimlenin ama künyemle künyelenmeyin" buyurmuştur.
(Müslim, Edeb 1)

Resim---Bir oğlu olan Ensarlı birisi ona Muhammed adını koymak isteyince hükmünü Rasulüllah (sav)'a sormuş o da "Ensar'a iyilikte bulundun. Elbette ismimi alın, ama künyemi almayın" buyurmuşlardır.
(Müslim, Adâb 6)

Resim---Beyhakî: " Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin künyesiyle künyelenmenin yasak oluşu mutlaktır (onun zamanıyla sınırlı değildir) ve bu konudaki hadisler daha çok ve daha sahihtir" der.
(Beyhakî, es-Sünenü'1-kübra, IX/310).

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Muhammed adını koyduklarınıza vurmayın ve onları iyilikten mahrum etmeyin"

Resim---"çocuğa Muhammed adını koyduğunuzda ona iyi davranın, meclisi onun için açın, ona yüz ekşitmeyin"
(Hindî, Kenz, XVI/48, Suyutî, el-Camiu's-sağir (Feyzu'1-Kadîr i1e), I/35)


Resim Zeyneb aleyha's-selâm:

Peygamberimizin en büyük kızıydı.
Kasım'dan sonra doğmuştu.
Zeyneb doğduğu zaman, Rasûlu Ekrem otuz yaşındaydı.
Mekke'de doğmuş olan Zeyneb, Hicretin sekizinci senesi Medine'de vefat eyledi. Otuz yaşında bulunuyordu.
Zeyneb, önce, teyzesinin oğlu Ebû'l-'As ile evlenmişti.
Ebû'l-'As bidâyette müşriklerden ayrılmadığı için, Bedr gazvesinde müslümanların eline esir düşmüş, kurtulunca, Zeyneb'i Medine'ye göndereceğine söz vermişti.
Rasûlu Ekrem, âilesini getirmek için, Hârise oğlu Zeyd'i göndermişti.
Zeyneb'i Medine'ye götüren Zeyd oldu.
Zeyneb Medine'ye gitti ve fakat zevci Ebû'l-'As Mekke'de kaldı.
Ebû'l-'As, bir seriyye esnâsında yine müslümanların eline esir düştü ve fakat Hazreti Zeyneb'in himâyesi sâyesinde serbest bırakıldı.
Ebû'l-'As, ikinci defa esirlikten kurtulunca, Mekke'ye gitti.
Emânetleri sâhiplerine verdikten sonra, müslümanlığı kabul etti. Medine'ye hicret eyledi.
Müslüman olduğu için nikâhları yenilendi.
Ebû'l-'As, Hazreti Zeyneb'e iyi muâmele ederdi.
Bu yüzden, Rasûlu Ekremin takdirini kazandı.
Zeyneb, kocasına tekrar kavuştuktan sonra çok yaşayamadı.
Vefâtında, cenâzesi Ümmü Eymen ile Hazreti Sevde tarafından yıkandı.
Namazını Rasûlu Ekrem kıldı.
Mezarına Ebû'l-'As indirdi.


Resim Rukiyye aleyha's-selâm:

Rasûlu Ekremin ikinci kızıydı.
Doğduğu zaman Hazreti Peygamber Efendimiz, otuzüç yaşında bulunuyordu.
Rukıyye babasının Peygamberliğinden önce, Ebû Leheb'in oğlu, Utbe ile evlenmişti.
Rasûlu Ekrem, halkı İslâm'a dâvete başlayınca Ebû Leheb, oğlunu çağırdı:
Oğlum! Muhammed'in kızından ayrılmıyacak olursan, ben senden ayrılırım!” dedi.
Utbe de babası Ebû Leheb'in teşvikiyle Rukıyye'yi bıraktı.
O zaman Rukıyye, Hazreti Osman ile evlendi.
Habeşistan'a göç eden ilk kâfileye Hazreti Osman, zevcesi Hazreti Rukıyye ile birlikte katılmışlardı.
Hazreti Osman, Habeşistan'dan Mekke'ye dönmüş, oradan da Medine'ye hicret etmişti.
Rukıyye, Bedr gazâsı günlerinde hastalanmış, bu yüzden Hazreti Osman, Bedr muharebesinde bulunamamış, hattâ zevcesi başında kaldığı için, mâzeretliler arasına konulmuştu.
Bedr gazâsı zaferini Hârise oğlu Zeyd, Medine'ye ulaştırdığı gün, Hazreti Rukıyye vefat etmişti.
Rasûlu Ekrem de, Bedr savaşı nedeniyle, kızı Rukıyye'nin cenâzesinde bulunamamıştı.


Resim Ummu Gulsum aleyha's-selâm:

İslâmiyet gelmeden önce doğdu. Annesi hazret-i Hadîce'dir.
Ummu Gulsum İslâmiyet gelmeden önce Ebû Leheb'in ikinci oğlu Uteybe ile nişanlanmıştı.
İslâmiyet gelince Ebû Leheb îmân etmedi ve İslâmiyet'in çok azgın bir düşmanı oldu.
Onun hakkında Tebbet sûresi nâzil olunca oğluna Ummu Gulsum'den ayrılmasını söyledi.
O da babasını dinliyerek ayrıldı.
Bedr gazâsının sonunda, Hazreti Rukıyye'nin ölümünden bir yıl sonra, Hicretin üçüncü yılı, Hazreti Osman'la evlendi. Hafsa dul kalınca, Hazreti Ömer, Osman'a mürâcaat ettiği zaman, Hazreti Osman tereddüt etmişti.O zaman Rasûlu Ekrem, Ömer'e:
“Ben sana Osman'dan, Osman'a da senden daha iyi bir adam bulacağım. Kızını bana ver, ben de kızımı Osman'a vereyim" demişti.
Hazreti Osman'la evlenen Ummu Gulsum, onunla altı yıl berâber yaşadı. Hicretin dokuzuncu senesi vefat etti.
Cenâze namazı Rasûlu Ekrem tarafından kılındı. Hazreti Ali Hazreti Fadl ve Hazreti Usâme tarafından gömüldü.
Hazreti Osman, Rasûlu Ekremin iki kızı: Rukıyye ve Ummu Gulsum ile evlendiği için, İki nur sâhibi mânâsında “Zi'n-nûreyn” sıfatını kazanmıştı:


Resim Fâtıma aleyha's-selâm:

Rasûlu Ekremin en küçük ve en sevgili kızıydı.
İlâhî vahiy ilk geldiği zaman, Mekke'de doğdu.
Hicretin ikinci senesi Medîne'de Bedir savaşından önce Hz. Ali'yle evlenmiştir. Fakat gerdeğe, Uhud savaşından sonra girmiştir.
Evlendikleri zaman Hazreti Fâtıma 15, Hazreti Ali 24 yaşındaydı.

Hazreti Fâtıma, Hicretin 11 inci senesi, babasından altı ay sonra vefat eyledi.
Rasûl-i Ekrem Efendimizin irtihalinde kızı yirmibeş yaşındaydı.

Fâtıma aleyha's-selâm, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin mescidine bitişik, zemini toprak eve yerleşirken çeyiz ve ev eşyâsı olarak şunları götürmüştü: Üç adet minder, bir halı. bir yastık iki el değirmeni, değirmende öğütülmüş buğdayın kepeğini ayırmaya yarayacak bir elek, bir su tulumu, bir su testisi, meşinden bir su bardağı, bir elek, bir havlu, bir koç postu, eski bir kilim, hurma yaprağından örülmüş bir sedir, iki elbise, uzunlamasına örttüklerinde ayakları enlemesine örttüklerinde başlarını açıkta bırakan bir küçük yorgan.

Rasûlu Ekrem Hazreti Ali ile Hazreti Fâtıma'nın iyi geçinmesini ister, aralarında ihtilâf çıkarsa, onları barıştırırdı.
Bir gün Ali, Fâtıma'ya şiddetli bir muamelede bulunmuş, Fâtıma'da Rasûlu Ekreme başvurarak Ali'yi şikâyet eylemişti.
Fâtıma'dan sonra, Ali gelmiş, o da Fâtıma'yı şikâyette bulunmuş, fakat Rasûl-i Ekrem ikisini de barıştırmıştı.
“Ebû Turab: Toprak Babası" anlamında Ali kerremullâhi veche'ye Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından verilmiş bir künyedir.
İmam Ali kerremullâhi veche, bu künyeyi çok severdi.
Emevîler döneminde bir zaman hutbelerde bu künye anılarak kendisine sövülür-küfredilirdi. İmâm-ı Müslim'in rivâyetine göre:

Resim---Mervan'ın âilesinden Medine'ye vâli tâyin olunan biri, Sahâbe'den Sehl bin Sa'da gelerek, Hz. Ali'ye sövmesini ister.
Hz. Sehl'in çekinmesi üzerine ise: "ALLAH, Ebû Turâb'a lânet etsin!” deyiver" der.
Sehl Hazretleri ise: "Ali'nin Ebû Turâb kadar hoşlandığı hiçbir isim yoktu. Bu ismin verilmesine sebep olan hâdise ise şudur" diye cevab verir ve hâdiseyi şöyle anlatır:
"Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir gün kızı Fâtıma aleyha's-selâm'ın evine geldi ve Ali kerremullâhi veche'yi evde bulamadı.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Amcamın oğlu nerede?” diye sorunca, sevgili kızından: “Aramızda birşey geçmişti. Bunun üzerine gündüz uykusunu yanımda uyumadı da çıkıp gitti!” cevâbını aldı.
Rasûlullah da birine: “Git bak, Ali nerede?”' buyurdu.
Mescid'de uyuduğu haberini alınca, Mescid'e varıp, Ali'yi yan tarafına yatmış, ridâsı bir yanından sıyrılmış ve vücudu toprağa bulanmış şekilde buldu da: “Ebû Turâb kalk! Ebû Turâb kalk!” diye bedenindeki toprağı silkelemeğe başladı."

(Müslim, Fezâilü's-Sahâbe, 2409)

Bir defâ da, Hazreti Ali ikinci bir zevce almaya kalkmış, bunu haber alan Rasûl-i Ekrem çok üzülmüş bir hutbesinde:
“Benim kızım benim ciğerparemdir. Kızımı kederlendiren her şey, beni de kederlendirir!” buyurmuş.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Fâtıma'yı çok sever, çok ikramda bulunur ve onunla hoşnut olurdu.
Fâtıma aleyha's-selâm, çok sabırlı, dindar, değişik üstünlüklere sâhib, kendisini kötülüklerden sürekli koruyan, kanaatkâr ve ALLAH'a çokça şükreden SEYYİDE idi.

Resim---Ali kerremullâhi veche, Ebu Cehl'in kızı Ümmü Cemile’yle evlenmek istediğinde, Fâtıma aleyha's-selâm O’nu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem 'a şikâyet ederek:
“Babacığım! Herkes seni kızlarına darılmış (da onlara bakmıyor) sanıyor. Bak işte Ali, Ebu Cehl'in kızıyla nişanlanıyor!” demiştir.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem kalkarak bir hutbe îrad etti ve şöyle buyurdu:
“Hişam b. Muğire oğulları, kızlarını Ali b. Ebi Tâlib ile evlendirmeleri için benden izin istediler. Onlara izin vermiyorum! Tekrar onlara izin vermiyorum! Tekrar onlara izin vermiyorum! Ancak Ali kızımı boşamak ister ve kızlarıyla evlenirse (olabilir). Muhakkak Fâtıma benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzmüş, ona eziyet veren de bana eziyet etmiştir!”

(Buharî Fedail: 12, 16, 29, Cuma: 29, Nikah: 109; Müslim Fedail: 96; Ebu Davud, Nikah: 13)

Ali kerremullâhi veche bunun üzerine bu teşebbüsünden vazgeçmiş ve Hazreti Fâtıma'nın sağlığında başka bir kadınla evlenmemiştir.

Resim---Aişe radiyallâhu anha: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in bu dünyâdaki son anlarında hanımları (onun yanında) toplandı.
Onlardan hiç birini terk etmemişti.
Derken Fâtıma aleyha's-selâm yürüyerek geldi.
O’nun yürüyüşü, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in yürüyüşü gibi idi.”
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Fatıma aleyha's-selâm'ı görünce, ona: (Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 99 (2450)
“Merhaba! Kızım!” buyurdu.
Sonra onu sağına ya da soluna oturttu. Sonra ona, bir şeyler fısıldadı.
Bunun üzerine Fâtıma ağladı. (Onun ağlamasını görünce, onu tekrar yanma çağırıp ikinci defa) ona (bir şeyler) fısıldadı. (Bu defa) Fâtıma güldü.
Fâtıma'ya:”Niye ağlıyorsun?” dedim.
Fâtıma: “Ben, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in sırrını açığa çıkaramam!” dedi.
Ben de: “Bugünkü kedere daha yakın bir sevinç görmedim!” dedim. Ağladığı zaman Fâtıma'ya: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem konuşmak için bizi bırakıp seni seçti. Sonra (bir de) ağlıyorsun!” dedim ve (Rasûlullah'ın) ona ne söylediğini sordum.
(Yine) Fâtıma: “Ben, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in sırrını açığa çıkaramam!” dedi.
Nihâyet Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem vefat edince, Fâtıma'ya (tekrar aynı soruyu) sordum.
Bunun üzerine Fâtıma: (Birinci defa bana fısıldadığında) Cebrâil'in her sene kendisine bir defa Kur'ân arzettiğini, bu sene iki defa Kur'ân ı arzettiğini haber verip: “Ben, ecelimin yaklaştığını görüyorum. Ailemden bana ilk katıla¬cak olan sensin! Ben, senin için ne İyi öncüyüm!” buyurdu. Ben de bunun için ağladım. (Ağladığımı görünce,) bana (ikinci defa) tekrar fısıldayıp:
Mü’minlerin Kadınlarının Hanımefendisi ya da bu Ümmetin Kadınlarının Hanımefendisi olmak istemez misin?” buyurdu. Ben de bunun için güldüm, dedi.”

(Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 99 (2450)

Bu hadisin bu şekildeki metinlerini; Buhârî ile Müslim rivâyet etmiştir.

Tirmizî'nin konu ile ilgili rivâyetinde ise,
Resim---Hz. Aişe:
“Şekil, hal ve tavır bakımından gerek kalkışında ve oturuşunda, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in kızı Fâtıma'dan daha çok benzeyen hiç kimse görmedim,
Fâtıma, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'in yanma girdiği zaman, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ona doğru ayağa kalkar, onu öper ve kendi yerine oturturdu.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'de, Fâtıma'nın yanına girdiği zaman, Fatıma, oturduğu yerden kalkar, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'i öper ve onu kendi yerine oturturdu.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem (ölümüne doğru) hastalanınca, Fâtıma (onun yanına) girip eğilerek Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'i öptü ve sonra başını kaldırıp ağladı. Sonra (tekrar) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'e eğildi ve sonra başını kaldırıp güldü. Bunun üzerine ben, (kendi kendime):
Fâtıma'yı, kadınlarımızın en akıllılarından zannederdim. (Fakat) o (sıradan) kadınlardanmış dedim.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem vefat edince, Fâtıma'ya:
“Söyler misin, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'e eğilip sonra başını kaldırdığın zaman ağlamış ve daha sonra (tekrar) eğilip başını kaldırdığın zaman gülmüştün. Seni, bunu yapmaya sevk eden (sebep) ne idi?” diye sordum.
Fâtıma: “Ben boşboğaz bir kadının kulağıyım. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, bana, (ilk önce) bu rahatsızlığının sonun)da öleceğini bildirdi. Bunun üzerine ben de ağladım. Sonra bana, ev halkından kendisine en çabuk kavuşacak olanın ben olduğumu bildirdi. İşte bu da, gülmemin (sebebi) idi”
diye cevap verdi.
(Tirmizî, Menâkıb 60 (3872)

Resim---Ebu Dâvud ise, bu hadisi, Tirmizî'nin “Fatıma, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i oturduğu yere oturturdu" ifâdesine kadar rivâyet etmiştir.
(Ebu Dâvud, Edeb 143-144 (5217)

Rasûlu Ekrem Efendimizin soyunu yaşatan Hazreti Fâtıma oldu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in soyu, Fâtıma aleyha's-selâm'ın çocukları Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm yoluyla devam etmiştir.
Çünkü Rukıyye'den doğan Abdullah küçükken ölmüş, Ümmü Gülsüm'ün çocuğu olmamış, Zeyneb'den doğan Ali küçükken ölmüş ve oğlu Umâme'nin de çocuğu olmamıştır.
Fâtıma aleyha's-selâmın beş çocuğu oldu: Hasen, Hüseyn, Muhsin, Ümmü Gulsum, Zeyneb isimlerinde idi.
Bunlardan Muhsin, küçükken vefat etmiştir.


Resim Abdullah aleyhi's-selâm:

Hicretten önce, onbirinci senesi Mekkede doğdu: Üç ay yaşadı. Küçükken öldü. Tâhir ve Tayyeb Abdullahm diğer isimleriydi. Halbuki, yukarıda gördük: Tâhir ile Tayyeb İbni İshaka göre, Rasûlu Ekremin iki ayrı oğluydu.


Resim İbrâhim aleyhi's-selâm:

Rasûlu Ekremin en küçük çocuğu ve en küçük oğluydu. Hicretin sekizinci senesi Medinede doğdu. İbn İshaka göre, Rasûl-i Ekremin İbrahimden başka bütün çocukları, Peygamberlikten önce doğmuşlardı. İbrahim, Mısırlı Hazreti Mâriyeden dünyaya gelmiş, Hazreti Âişenin rivayetine göre, onyedi veya onsekiz aylıkken vefat etmişti.
Rasûl-i Ekrem, İbrahimin doğumundan çok memnun olmuş, yedinci günü bir ziyafet vermiş, fukaraya sadaka dağıtmış, oğluna Hazreti İbrahimin adını takmıştı.
Çünkü: Rasûl-i Ekremin Hazreti Hadîceden doğmuş olan erkek çocukları küçük yaşlarındayken ölmüşlerdi.Diğer zevcelerinden de evlâdı olmamıştı. Ebû Rafiın zevcesi Selmâ, yeni doğan İbrahime sütannelik yapmıştı. Bu-hârî, Ümmü Seyfin ibrahimi emzirdiğini bildirmektedir. Rasûl-i Ekrem, sütanneye uğrar, İbrahimi görür, okşar ve öperdi.
İbrahim, Ümmü Seyfin evinde öldü. Hazreti Peygamber, çocuğunun hastalığını duyunca, Avfoğlu Abdurrahmân ile onun yanına gitmiş, İbrahimin ölüm pençesinde kıvrandığını görünce, dayanamamış ağlamıştı. Abdurrahmân:
“Yâ Rasûlallah! Ne yapıyorsunuz", deyince, Rasûlu Ekrem:
"Şefkat duygularım galeyana geldi”. buyurmuştu.
Rasûlu Ekrem, oğlunun cenâze namazını kılmış, Abbâs oğlu Fadl, Zeyd oğlu Usâme, Mazun oğlu Osman, İbrâhim'i mezarına indirmişti.
Bâki mezarlığına gömüldü.

İbrâhim öldüğü zaman güneş tutulmuştu. Halk, güneş de mâteme katıldı, deyince Rasûlu Ekrem, müslümanları böyle bâtıl iktidaddan uzaklaştırmak için;

Resim---Âişe'den (radiyallahuânhâ) nakletti:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem döneminde güneş tutuldu. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem halka namaz kıldırdı. Kıyama durdu ve kıyamı uzun tuttu, sonra rükûya gitti, rükûyu da uzun tuttu. Sonra tekrar kıyama durdu, kıyamı uzun tuttu, fakat ilk kıyamından kısaydı. Sonra rükûya gitti ve rükûyu uzun tuttu, ama bu ilk rükûdan kısaydı. Arkasından secedeye gitti, secdeyi de uzun tuttu. İkinci rekatta da birinci rekatta yaptığını yaptı. Sonra namazdan çıktı. Güneş açılmıştı. Ardından halka hutbe verdi. ALLAH'a hamd u senâda bulunduktan sonra şöyle konuştu: “Şüphesiz Ay ve Güneş, ALLAH'ın âyetlerindendir. Bir kimsenin ne ölümü, ne de hayâta gelmesiyle tutulmazlar. Siz bunu gördüğünüzde ALLAH'a duâ edip tekbir getirin ve namaz kılıp sadaka verin!”
Sonra şöyle buyurdu: “Ey Muhammed ümmeti! Vallahi kadın veya erkek bir kulunun zina etmesi hususunda Allah'tan daha kıskanç bir varlık yoktur. Ey Muhammed ümmeti! Vallahi eğer benîm bildiğimi siz bilseydiniz, az güler çok ağlardınız”.

(Buhâri, cum'a/986, 988-989, 991, 996, 998, cenâiz/1283, bed'ul-halk/2964, tefsîru'l- Kur'ân/4258, nikâh/4820, da'avât/5889, eymân/6141; Müslim, küsûtfl499, 1503-1502, 1504-1506; Tirmizî, cum'a/514; Nesâî, küsûf/1453, 1455, 1457-1459; Ebû Dâvud, sa-lât/995, 997; İbn Mâce, ikâmetu's-salât/1253; İbn Hanbel, bâkîmusnedi'l-Ensâr/22917, 23048, 23133, 23333, 23379, 23432, 23529, 24088, 24148, 24184, 24815; Mâlik, ni-dâ/398, 400; Dârimî, salât/1486.)

Kütüb-i Sitte'de bir çok muhtelif rivayetleri vardır.
Bu rivayetlerden biri de şu hadîsdir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 'in oğlu İbrâhim'in vefat ettiği gün güneş tutulduğu; halkın bunu Hz. îbrâhîm'in vefatına hamlederek: “İbrahim vefat ettiği için güneş tutuldu.” dedikleri, bunun üzerine;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Şüphesiz ki güneş ve ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiç bir kimsenin hayâtı veya memâtı için tutulmazlar; siz onların tutulduğunu görürseniz hemen Allah'a duâ edin ve açılıncaya kadar namaz kılın!” buyurduğu bildirilmiştir.
(Mugîre ibnu Şu'be radiyallâhu anhdan, Kütüb-i Sitte)


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize ve Necib NESLine sonsuz SALLat ve es-Selâm Olsun..

Resim''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ummiyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

38- EMîN sallallahu aleyhi ve sellem

Emîn: Korkusuz kimse. Emniyette olan. İnanan, güvenen. İnanılır, güvenilir. Şüpheye düşmeyen, kati olarak bilen. Emanet olarak idare edilen dairelerin başı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ismi ve Cebrail aleyhisselâm ismi.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem çocukluğundan beri halk içinde EMîNliğiyle meşhurdur.
Vahyullahın Et-TAMM Tecellisiyle eksik-fazlasız Tebliği de eminliğidir..

Resim

EL MU'MİNU ALLAH celle celâluhu..

Resim

El Mu'min : Îmân, emniyet ve emanın kaynağı ve vericisi olan, vâ'dinde sadık ve emîn olan, mutlak îmân edilen, güvenilen, sığınılıp dayanılan ALLAHu Zu'l-CELÂL.

Emine : Korkusuz ve âsude olmak. Emin ve güvenli olmak. Îmân etmek.
Emene : Birine güven beslemek.
Emune : İnanılır, mûtemet olmak.
Emânet : Emânet, güven. Kullara farz kılınan şeyler.
Mü'min : Îmân, emniyet ve emanın kaynağı ve vericisi olan. Vâ'dinde sâdık ve emîn olan
Emîn : Emin, emâneti koruyan, güvenilen. İtimatlı olup hâin olmayan.
İmân : Îmân. Tasdik etme. Akîde.

El-MU'MİNU celle celâluhu ZEVKi:
Neticede hâsıl olan ilâhî ilhamla kulun kalbi hakkın ve hayrın karargâhı olup kendisi ve kâinât (bu kuldan dolayı) bâtıl ve şerden emîn olur.

مُطَاعٍ ثَمَّ أَمِينٍ
Resim---Mutâın semme emîn (emînin) : O, kendisine itaat edilen, orada emin olandır.
(Tekvîr 81/2)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem olan MuhaMMed aleyhi's-selâma El Emîn İsmi Mekke Eşrâfınca, gençliğinde verilmiştir.

Rasûlullah efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem 35 yaşındayken yağan yağmur ve seller Kâbe'nin duvarlarını yıpratmıştı.
Mekke'liler, binâyı yeniden inşâ etmeye başladılar. Haceru'l-esved taşını yerine koyma sırası gelince; her kabîle onu koyma şerefine kendisi kavuşmak istediğinden aralarında tartışmalar büyüdü.
Dört beş gün süren bu anlaşmazlık sebebiyle neredeyse kan dökülecekti.
Sonunda orada bulunanlar, Kureyşin yaşlılarından Ebu Umeyye b. Muğire bir teklifiyle, Benî Şeybe kapısı tarafından ilk gelen kimsenin hakemliğini kabûl etmeye karar verdiler.
O kapıdan girecek kimseyi beklemeye başladılar.
O sırada MuhaMMedu'l-emîn lâkabıyla bilinen ve hep kendisine güvenilir dedikleri MuhaMMed aleyhi's-selâm kapıdan girdi.
İşte MuhaMMedu'l-emîn O'nun hükmüne râzıyız!” dediler.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efenedimiz, hırkasını çıkarır, taşın altına koyar ve liderlerin hepsine de “bir ucundan tutun” der ve böylece anlaşmazlık kalkar.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin El Emînliği;
İslâm ÎMÂNının temeli olup ALLAH celle celâluhu KULunun îman ediş EMRinde:
Kur'ân-ı Kerîm’imiz açık âyet-i Celîleleriyle
ALLAH’a ve RASÛLune Teslim OLunuz!
ALLAH’a ve RASÛLune Îman EDiniz!
ALLAH’a ve RASÛLune Tâbi Olunuz!
ALLAH’a ve RASÛLune İtaat EDiniz!” buyarmaktadır.

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
Resim---İnneme'l mû’minûn ellezîne âmenû billâhi ve rasûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humu's-sâdikûn(sâdikûne): "Mü'minler ancak ALLAH'a ve Rasûlune îmân eden ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, ALLAH yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular (sâdıklar) ancak onlardır."
(Hucurât 49/15)

آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ
Resim---Âminû billâhi ve rasûlihî ve enfikû mimmâ cealekum mustahlefîne fîh(fîhi), fellezîne âmenû minkum ve enfekû lehum ecrun kebîr(kebîrun) : ALLAH'a ve Resûlu'ne îman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden îman edip de (ALLAH rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.''
(Hadid 57/7)

تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---Tû'minûne billâhi ve rasûlihî ve tucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlikum ve enfusikum, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn(ta'lemûne) : "ALLAH'a ve Rasûlune inanır, mallarınızla ve canlarınızla ALLAH yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır."
(Saf 61/11)

Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem Efendimize, EM’in GEMİsi Necib NESLine, Ashâbına ve UMMetine sonsuz SALLat ve es-Selâm Olsun..


Resim''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

39- FâTiH sallallahu aleyhi ve sellem
40- Miftah sallallahu aleyhi ve sellem

Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem esas fethi, ÂLEMleriin MEVCÛD gözükmesine Gölge Varlık Sahibliğine SeBeB ve İlk-Eşsiz ve Tek ANAhtar Oluşudur.
Miftahu'l--MâSivâ Nur-u MîM-i MuhaMMed SALLallâhu aleyhi ve SELLem..
ÂDEM'i, ÂLEM!e ış ve AÇILış Noktası ANAhtarı MuhaMMed SALLallâhu aleyhi ve SELLem..

ÂDEMoğlunun küfrün yerleştiği kalblerini fethi ve İslama ve İMANa açışıdır.
Zâhirdeyse dünyaya yayışıdır.
İlahî ve Subhanî Sırların Miftahıdır ki İnsan AKLının, Kalbinin, Bâtının, her türlü Kemâlinin ve Dert ve Neşesinin Açılış ANAhtarıdr.
ALLAH celle celâluhunun El Fâtihu ve EL Fettâhu isimlerinin ezel-ebed Tecellî Tahtası Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin Nur-u MîMidir.
Dolayısıyla bu bakımdan da Âlemlere R-AHMET Kapısı ANAhtarıdır.
Feth (Bir şeyi açmak, taraflar arasında hüküm vermek, birine yardım edip zafere ulaştırmak) kökünden mübâlâğa ifâde eden sıfat ismidir.
Fetih kavramı Kur'ân-ı Kerîm'de çeşitli kalıplarda 38 âyette geçmektedir.
El-Fâtihu ve El-Fettâhu isimleriyle El-Hâkimu, El-Hakemu, El-Muksitu, El-Bâsitu, El-Muğnî, El-Mukitu, Er-Rezzâku, Er-Rahmânu ve Er-Rahîmu isimleri anlam tamamlarlar.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in kızı sevgili annemiz Fâtimâtu'l- Kübrâ aleyha's-selâm anlatıyor:
"Rasûlullah Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescide girince: "Bismillahi ve's-selâmû alâ Resûlillahi Allahûmmagfirli li zünûbî veftahli ebvâbe rahmetike: ALLAH'ın adıyla giriyorum. ALLAH ve Resûlüne selâm ediyorum. Ey ALLAH'ım! Benim günahlarımı bağışla! Bana rahmet kapılarını aç!..."
Mescidden çıkarken ise: "Bismillahi ve's-selâmû alâ Resûlillahi. Allahümmagfirli lî zünûbi veftahlî ebvâbe fazlike: ALLAH'ın adıyla çıkıyorum! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e selâm ediyorum. ALLAH'ım günahlarımı bağışla. Bana fazl-ü-kereminin kapılarını aç!"
diye dua buyurmuştur.
(Tirmizî'nin tahrici olan hadîsi şerîf hasen, isnâdı muttasıldır. Kutûb-i Sitte Tercüme- Şerhi Hadis no 6226)

Resim---Fatimâtu'z- Zehrâ aleyha's-selâm annemizden: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem mescide girdiği zaman: "Bismillâhi ve's-selâmu alâ Resûlillahi, Allahümmağfirli zünûbi veftahlî ebvâbe rahmetike." çıkarken ise: "Bismillâhi ve's Selâmû alâ Rasûlullahî, Allahümmagfirli zünûbi veftahlî ebvâbe fazlike!" buyururdu.
(İbni Mâce, Sûnen, Mesâcid 771 ve Tirmizî, rivâyet ettiler.)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Sizden biri mescide girdiğinde "Allahumme iftahlî ebvâbe rahmetike: ALLAH'ım! Bana rahmet kapılarını aç!, çıktığında da "Allahumme innî es'elüke min fadlike!: ALLAH'ım! Senin fazlından isterim! desin" buyurdu.
(Müslim, Müsafirin, 68)

El Fâtihu : Her türlü fethin mutlak sâhibi olan ALLAHu Zu'l-CELÂL.

Resim

Feteha :Kapıyı açmak, bir şeyi açıp genişletmek. Fethetmek, zabdetmek.Yardım ve imdad etmek.
Fâteha : Bir şeyle başlamak.
Miftâh : Anahtar.

El-Fâtihu ve El-Fettâhu olan ALLAH celle celâluhunun, Mazhar Miftahı Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem e, âline ashâbına, Ehl-i Beytine sonsuz sınırsız Es-SALât u Es-SELâm olsun ebeden dâimen in şâe ALLAH!


Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi... ''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

41- FASİHU’l-LİSAN sallallahu aleyhi ve sellem
42- CEVÂMİÜ'l-KELİM sallallahu aleyhi ve sellem

Fasîh: Fasahat sâhibi. Hatasız olarak söyleyen. Açık ve güzel konuşan. Açık, seçik, belirgin, durumun gereğini karşılayan, BEYÂN eden ve uyan.

Fesaha: Ruşen olmak, parlamak. Hâlis olmak.

Fesahat-Fasahat: Doğru ve düzgün söyleyiş. Açık ve güzel ifadeli konuşma.Fasâhat: Sözün; lâfız, mâna ve âhenk itibariyle kusursuz olmasıdır. Diğer tâbirle, lâfızların söylenişinin tatlı, mânasının da söylenirken hemen zihne girmesidir. Bu keyfiyetlerin birincisi, kelime ve cümle âhengi ile, ikincisi de kullanan kimsenin kelime hazinesi ve seçme kudreti ile alâkalıdır. Fasâhatin daha yüksek derecesine belâgat denir ki; fasih bir sözün, yerine ve adamına göre söylenmesidir. Her beliğ söz, yerine göre denmemişse, beliğ olamaz.

Beliğ: Edb: Belâgatli kimse. Meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmağa muktedir olan. Kâfi derecede olan. Yeter olan.
Tebliğ: Beliğ bir şekilde Ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek.
Belâgat: Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı. İçinde bulunulan hâle lâzım, lâyık ve uygun söz söylemek sanatıdır.
Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur. Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır.
Bu gün Edebiyat denilen bilgiye, ilm-i belâğat denilir.

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem az sözle çok manayı vecizbir şekilde BEYÂN edeşte tek örnektir.

El Mübîn : Açık, aşıkâr, ayan kılan; açıklayıp izâh eden; Hakkı hakkınca beyân ve izhar eden. Mutlak beyân eden, hakkı-bâtılı ve hayrı-şeri bildiren, açık ve besbelli olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Resim

El Mübîn celle celâluhu Esmasının Mutlak Mazharı MuhaMMed aleyhisselâmdır.

Beyân: İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. Öğretme. Fesahat ve belâgat. Edb: Belâgat ilminin hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi bahislerini öğreten kısmı. Söz olsun, iş olsun; vukû' bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alâkası ve münâsebeti bulunan bir sözle veya bir fiil ile açıklamaktır.

Bâne : İş zâhir olmak. Açık olmak. Açıklamak. İzâh etmek.
Ebâne : Açık kılmak.
Beyyene : İzâh etmek. Beyân etmek. Aşikâr olmak.
Beyân : Beyân, hüccet, delil. Bir hâlin hakikâtını açıklayan söz, anlatış.
Beyyin : Vâzıh, aşikâr, açık.
Binetü : Beyyine, hüccet, delil.
meşguliyetinden önce boş zamanını, ihtiyarlığından önce gençliğini, fakirliğinden önce zenginliğini."
Câmi, toplayıp bir araya getiren; kelime ise, "söz" anlamına gelir. "Cevâmiu'l-kelim", terim olarak, Hz. Peygamber'in az sözle çok mânâ ifade etme özelliğini belirtmektedir

Câmi: Cem'edici, toplayıcı, içine alan. Cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan.

El Câmi: Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in, bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir.

Cevâmî, câminin çoğuludur.

Cevâmiu’l-kelim: Lâfızları az, mânâsı çok kelâmlar, sözler, ibâreler, fıkralar
ifadesi, konuşulan mevzuya ait söylenebilecek câmi (kapsamlı), az sözle çok mânâ ifade etme özelliğini ifade demektir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Diğer Peygamberlere verilmeyen altı şey bana verilmek suretiyle üstün kılındım:
1-Bana cevâmiul kelîm -az sözle çok mana ifade etme gücü verildi.
2- (Düşmanlarımın kalbine) korku salmam hususunda bana yardım edildi.
3- Ganimetler bana helal kılındı.
4- Yer (yüzü) bana bir temizlik vasıtası ve bir mescit kılındı.
5- Tüm insanlığa Peygamber gönderildim.
6- Benimle Peygamberler sona erdi.”
buyurdu
(Müslim, Mesâcid 5-8; Sahih-i Müslim’deki hadis numarası: 812; Tirmizi, Siyer 5)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben Nebiyy-i Ümmî olan Muhammed’im, Ben’den sonra nebî yok! Ben kelâmın ilkiyle, sonuyla ve cevâmi’u’l-kelim ile serfiraz kılındım.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, XI, 179, 564; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 39) buyurmuştur.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben cevâmiü'l-Kelim ile gönderildim Ben (bir aylık mesafedeki düşmanların gönüllerine) korku salmak sûretiyle yardım olundum Bir de ben bir defasında uyuduğumda, bana yerdeki hazinelerin anahtarları getirilerek, iki avucumun içine konuldu "
(Buhârî, Ta'bîr 22, İ'tisâm 1)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Kur'ân-ı Kerimin her âyeti kendine mahsus bir Mânâ Câmiliğ taşır ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarz, tavır ve üslubunu tefsir ve uygulamasıyla- hadisleriye açar da açar…

Hadis İmamı "Erbain" Yazarı Nevevî cevâmiü'l-kelim'i şöyle açıklar: "Bize nakledildiğine göre cevâmiü'l-kelim Allah Teâlâ'nın daha önceki kitaplarında yazılmış bulunan bir çok emrinin, Hz Peygamber'e sadece bir, iki veya bu kadar az bir emir içinde toplaması veya özetlemesidir"
(İbn Recep el-Hanbelî, Cevâmiü'l-Hıkem fi Şerhi Hamsıne Hadîsen min Cevâmiü'l-Kelim, Dârü't-Türâs, (t y ) s 2)

Ebu Ya’lâ senedi ile gelen bir hadiste Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kendi konuşma üslûbu hakkında: أُعْطِيتُ جَوَامِعَ الْكَلِمِ وَاخْتُصِرَ لِيَ الْكَلَامُ "Bana Cevâmiûl-kelim verildi ve sözler benim için çok özlü ve veciz hâle getirildi." buyurmaktadır.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben nebiy-yi ümmî olan Muhammed'im Benden sonra nebi yok! Ben sözün ilkiyle, sonuyla ve “cevâmiü'l-kelim”le serfiraz-benzerlerimden üstün kılındım ” buyurdu.
(Ahmed b Hanbel, el-Müsned, 2/172, 212 )

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey insanlar, ben 'cevâmiü'l-kelim' ve her şeyi hall ü fasl edecek son sözü söylemekle şereflendirildim "
(Heysemî, Mecmeu'z-zevâid, 1/173, 182 )

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem:

Resim---أَدَّبَنِيرَبِّيفَأَحْسَنَتَأْدِيبِي : Beni RAABim edeblendirdi de ne güzel edeblendirdi."
(İbnü's-Sem'ânî, Edebü'l-imlâ ve'l-istimlâ, 1/88; er-Rafi‘î, Târihu âdâbi’l-‘arab, II, 255.)

Resim---“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, çabuk konuşmaz, söyleyeceği sözü üzerinde düşünülsün ve iyice kavransın diye üç kere tekrar ederdi.”
(Tirmizî, eş-Şemâil, Hıms, 1968, s. 113.)

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ :أَنَّ رَجُلا قَالَ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَوْصِنِي قَالَ:
لا تَغْضَبْ فَرَدَّدَ مِرَارًا قَالَ لاَ تَغْضَبْ
Resim---Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edilen bir hadise göre, bir adam Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip :”Bana öğüt ver!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de kendisine: “Kızma!’ buyurur. Adam birkaç defa ısrarla nasihat talebini tekrar edince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her defasında “Kızma!” diye tekrar etti.
(Buharî, Edeb 76)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Gizemli-mecazî konuşmaz, anlamını kimsenin bilmediği garip kelimeler kullanmaz, edebî gücü çok kuvvetli bir konuşma tarzı vardı.
Mecbur kalmadıkça gerkesiz konuşmaz, sözünün başında “Bismillah”, bitiminde de “Elhamdülillah” derdi.

Özellikle Hadislerin Arapça aslında mükemmel bir belağat ve fesahat beyanı vardır:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah'a inandım de, sonra dosdoğru ol!"
(Müslim, İmân, 62)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Zarar vermek de, zarara karşı zararla mukabelede bulunmak da yoktur."
(İbn Mâce, Ahkâm, 17)

Zâten Kur'ân-ı Kerim’in âyetleri lafzen ve manen başlı başına veciz ve beliğ baeyandır:
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
Resim---Fasda’ bi mâ tu’meru ve a’rıd anil muşrikîn (muşrikîne) : Sen, emrolunduğun şeyi açıkça bildir ve müşriklere aldırış etme.
(Hicr 15/94)

Âyet-i kerimesini duyan bir müşrik, böyle kısa bir Arapça ifade ile bu kadar büyük bir hikmeti ifade etmesi karşısında secde etmekten kendini alıkoyamamıştır
"beş şeyden önce beş şeyi ganimet bil: ölümünden önce hayatını, hastalığından önce sağlığını,
ALLAH celle celâluhu SÖZÜnu, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem olarak SESinden buyururken her sözünün âyet niteliği taşıdığı unutulmamalıdır.
Bazı hadislerdeki neshin- Şer'i bir hükmü yine şer'i bir emirle kaldırmanın hikmeti Kur'ân-ı Kerim Nesh âyetlerinde açıktır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem diri Kur'ân-ı Kerimdir.

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى
Resim---Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ : Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı-bâtıla inanmadı.
(Necm 53/2)

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Resim---Ve mâ yentıku anil hevâ: O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
(Necm 53/3)

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
Resim---İn huve illâ vahyun yûhâ: O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
(Necm 53/4)

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Kur'ân-ı Kerim’i getirip gitti, Biz Kur'ân-ı Kerim’e bakarız! Hadisleri Zannî Delil kabul ederiz” gibi sözler edenler,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Şeriat- Garra Şuurunu Anlayamamış veya satılık-kiralık vicdan sahibi cübbeli cübbesiz profosör geçinenlerin gafleti, cehaleti, dalaleti ve ihaneti açıktır.

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve Kur'ân-ı Kerim kanatlı,
MuhaMMedî Şuuru BiLen,
MuhaMMedî NûRu BULan,
MuhaMMedî SüRûRda OLan,
MuhaMMedî ONûRu YAŞAyan yağmur yürekli RAHMet gençlerimiz,
Kur'ân-ı Kerimimizi MuhaMMedî Abdestle OKUrlar, OKUNurlar ve ANlarlar inşae ALLAH!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Kur’ân’ı iyice araştırınız. Çünkü sizden öncelerin ve sizden sonrakilerin de bilgisi ondadır”; “Kim (gerçek) bilgiyi elde etmek isterse Kur’an’ı araştırsın
(İbnü’l-Esir, En-Nihâye fi Garibi’l-Hadis, Cidde, h. 1421, s. 130.)

İmam Ali kerremullâhi veche buyurur ki :
"Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken dinledim:Karanlık geceden parçalar gibi fitneler olacaktır.Ben: Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!, bundan kurtuluş nasıl olur?diye sordum. Şöyle buyurdu: (Kurtuluş) Şanı yüce ve mübarek olan Allah'ın Kitabındadır. Orada sizden öncekilere dair bilgiler, sonrakilere dair haberler vardır. Aranızdaki anlaşmazlıkların hükmü ordadır. O (hakkı bâtıldan, haklıyı haksızdan) ayırt edendir. Oyunla eğlence değildir. Onu zorbalık dolayısıyla terk edenin Allah belini kırar. Her kim ondan başka bir kaynakta hidayeti ararsa Allah, onu saptırır, o Allah'ın sapasağlam ipidir, apaçık nurudur, hikmeti, sonsuz öğüdüdür. O, dosdoğru yoldur. O, hevaların sağa sola saptıramadığı buyruklardır. Diller onun ile karışmaz, onunla birlikte farklı farklı görüşler ortaya çıkmaz. İlim adamları ondan doymaz, takva sahipleri ondan usanmaz. Çokça müracaat edildiği için eskimez, yıpranmaz. Akıllara durgunluk veren özellikleri bitip tükenmez. O, işittikleri zaman cinlerinBiz gerçekten şaşırtıcı, hayret verici bir Kur'ân işittik.” demekten kendilerini alıkoyamadıkları sözdür. Onun ilmini öğrenen ileri gider. Ona dayanarak söz söyleyen doğru söyler. Onun gereğince hükmeden adalet yapar. Gereğince amel eden ecir kazanır. Ona çağıran dosdoğru yola iletilerek hidayet bulur. İşte sen bunu benden öğreniver ey Ali!"
(Tirmizî, Sünenu’t-Tirmizî, Fedâilu’l-Kur'an, Bab, 14.)


قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِّنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا

Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun minel cinni fe kâlû innâ semi’nâ kur’ânen acebâ(aceben): (Resûlüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik.
(Cinn 72/1)

İmam Taberî ve başka İmamlar, İbn Abbas’ın tefsiri dörde ayırdığına dâir meşhur taksimini naklederler:
1- Ümmetten, bilmemekte kimsenin mazereti bulunmayan tefsir.
2- Arapların kendi dillerinden anladıkları tefsir.
3- Âlimlerin bilebilecekleri tefsir.
4- Allah Teâlâ’dan başkasının bilemeyeceği tefsir.
(C. Süyutî, İtkan,1/119.)

ÖZ firâsetini en öz ifade ile buyuran Zâhir ve Bâtının Lisanı buyurur ki;

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: اِتَّقُوا فِرَاسَةَ الْمُؤْمِنِ، فَإِنَّهُ يَنْظُرُ بنُورِ اللّٰهِMü’minin firâseti karşısında titreyin; zira o bakarken ALLAH’ın nuruyla bakar.” buyurur.
(Tirmîzî, Tefsiru’l-Kur’ân (15) 6; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 8/12.)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Kur'an-ı Kerim okurken sesini yükseltir üstün bir ahenle tertilen okurdu:

Ümmü Hani’nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Kâbe’de Kur’an-ı Kerim okur, biz de evlerimizde sedirlerimizin üzerinde uzanıp dinlerdik.
(Ebû Dâvud)

Hasan İbni Ali aleyhi's-selâm, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in nezih ve nefis konuşma âdâbını şöyle anlatmıştır:
Hz. Hasan’a radiyallâhu anhu bir gün:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem nasıl konuşurdu?” diye sorulunca şöyle cevap verdi:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem daima düşünen bir insan olarak görülürdü.
Çoğu kez sessiz durur, hiçbir zaman gereksiz yere konuşmazdı.
Her cümleyi ayrı ve net olarak söylerdi.
Eliyle işaret ederken bütün elini kaldırır, bir şeye hayret ettiğinde avucunun içini çevirir,
konuşma sırasında bezen elini elinin üstüne vurur, konuşma sırasında bazen keyiflenir,
sevindiğinde gözlerini yere çevirirdi.

Çok az güler, güleceği zaman tebessüm ederdi, işte bu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gülmesi idi.
(Tirmizî)

Fesâhat, sözün açık ve kusursuz olması demektir.
Hem söze hem de söyleyene ait bir vasıf olan bu terim;
Belagat, bir ilim olarak teşekkül etmeden evvel “güzel ve etkili söz” anlamında beyân, berâ’at ve belâgat terimleriyle eşanlamlı olarak kullanılıyordu.
Berâ’at: Haşmet, metanet. İlim ve şecaatta, güzel vasıflarda emsâlinden üstünlük. Hüsn ve cemâlde tam olmak,emsâlinden üstün olmaktır.

Kur'ân-ı Kerim; fesâhat, berâ’at ve belâgatin zirvesini temsil eden mucize bir Kitabullah-Kelâmullahtır.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben Arapların en fasihiyim, zira ben Kureyş’tenim ve Benî Sa’d b. Bekr’de büyüdüm.” buyurmuşlardır.
(c. Suyûtî, el-Muzhir, I, 210)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben peygamberim, bunda yalan yok! Ben Abdulmuttalib’in oğluyum! Ben Araplar içinde beyanı en fasih olanım! Ben Kureyş’in çocuğuyum ve Benî Sa’d b. Bekr içinde büyüdüm. Bana lahn (hatalı konuşma) nereden/nasıl bulaşacak!” buyurmuşlardır.
(Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, VI, 35)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin farklı kabilelerden gelen insanlar karşısında dilin bütün sanat zenginlikleriyle konuşmasını hayranlıkla dinleyen biri bir gün Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e: “Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, ne kadar da fasih konuşuyorsun! Merâmını senden daha güzel ifâde eden birini görmedik” dediğinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bu benim hakkımdır zira Kur’ân bana apaçık bir Arapça ile indirilmiştir.” buyurmuştur.
(Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 33)

Benî Nehd kabilesinden gelen bir heyete, orada hazır bulunan ashabın anlamadığı bir dil ile hitap eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “ Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem! Biz aynı anne ve babanın çocuklarıyız ve Benî Sa’d içinde büyüdük, ama söylediklerinizden bir şey anlamadım” diyen Ali kerremullahi veche ’ye cevaben: أَدَّبَنِي رَبِّي فَأَحْسَنَ تَأْدِيبِي : Beni RABBim edeblendirdi de ne güzel edeblendirdi.” buyurarak, edebi/edebiyatı Rabbinden öğrendiğini, hem de çok güzel öğrendiğini ifade etmiştir.”
(Suyûtî, Câmi’u’l-Ehâdîs, I, 133; Hindî, Kenzu’l-‘Ummâl, XI, 431)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in sözleri açık, net ve anlaşılır, kısa, öz ve yol gösterici konuşurdu.
Konuştuğu kişinin duymak istediği cevabı sormadan, tane tane cevaplardı.

Âişe radiyallâhu anha. Annemiz: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem konuşurken sözlerini saymak isteyenin rahatlıkla sayabileceğini “ bildirir.
(Buhârî, Menâkıb 23)

Yine Âişe r radiyallâhu anha Annemiz: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin, acele etmeksizin tâne tâne ve açık bir şekilde konuştuğunu, hattâ etrafındaki insanların sözlerini ezberleyebildiğini” ifâde eder.
(Nesâî, Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle 116; Beyhakî, Sünen, III, 293)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, konuştuğu kişi veya toplumun akıl ve kültür seviyesine göre konuşurdu.
Sözlerinin lafzı ve mânâsı uyumlu olur sözü yerinde, zamânında ve hâle uygun buyururdu.
Sözleri; hedefini vurucu, çok veciz, vicdanlarda tesirli ve hâfızalarda kalıcı bir tarzdaydı.
Muhatabın ve konunu hakîkat ve inceliklerine göre bâzen uzun bâzen kısa veciz ifâdelerle tekrarlyarak anlamasını sağlardı.

Ashâbtan biri Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme gelerek:
Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ! Kendisine en iyi davranmam gereken kimdir?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : Annen!” buyurdu. O sahâbî: “Ondan sonra kimdir?” diye sordu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: Annen!” buyurdu. Sahâbî tekrar: “Ondan sonra kim gelir?” diye sordu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yine: “Annen!” buyurdu. Sahâbî tekrar: “Sonra kim gelir?” diye sorunca Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bu sefer: “Baban!” cevâbını verdi.”
(Buhârî, Edeb 2; Müslim, Birr, 1)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem arka arkaya anneyi 3 defa zikrederek ona vurgu yapmakta, sonra babayı zikretmekle belâgat buyurmuştur.
Anne hakının önemini kesinlikle ve baba hakkını da bildirmiştir.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ‘in buyrukları İlâhîdir.
Akl-ı SİLM sâhibleri iyi bilir ki;
Kur'ân-ı Kerim’in Bâtını, RABBu’l-âlemin –ALLAH celle celâluhu SÖZüdür.
Kur'ân-ı Kerim’in Zâhiri, Rahmetenli’l-âlemin –Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem SESidir.

Çok özel-kişisel nedenlerle buyurduğu sözleri dahi İslâmî Prensipler ve Hikmetler içerirdi.
Hicret sırasında aslında evlenebilmek için hicret edecek olan birisinin gizli niyetini anlayan ve her konuya şâmil olan bir hikmetle,

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Ameller ancak niyetlere göredir.” buyurdu.
(Buhârî, Bedu’l-Vahy 1; Ebû Dâvûd, Talâk 11)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem karışık ve çözümsüz sözlerden yasaklardı:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Kıyâmet günü bana en uzak olanlar, sözü karmaşık söyleyenler,
luzumsuz yere uzatanlar ve aşırı mübâlâğa yapanlardır
” buyurmuştur.
(el-Müberred, el-Kâmil fi’l-lüga ve’l-edeb, nşr. Muhammed Ebu’l-Fazl İbrâhîm, Beyrut, 1999, I, 9; Rafi‘î, Târîhu âdâbi’l-‘arab, II, 227.)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, çok veciz (kısa, öz, az sözle çok mana ifadesi) konuşurdu. Böyle konuşmasını kendisine ALLAH Katından Cebrâil getirmişti. Kısa cümleler içinde bütün maksadını yansıtırdı. Veciz sözlü cümleler söylerdi, sözlerinde ne fazlalık ne de eksiklik bulunurdu. Kelimeleri bir ahenk içinde birbirini izler, sözcükleri arasında duraklar ve böylece dinleyenleri sözlerini belleyip ezberlerlerdi. Sesi gürdü ve tatlıydı. Gerektiğinde konuşurdu, kötü laflar etmezdi, hep hakkı söylerdi.
(Ebu Davud; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, güzel olmayan laflar edenlerden yüz çevirirdi. Hoşlanmadığı, çirkin saydığı bir sözü konuşmak zorunda kaldığında onu kinaye yoluyla ifâde buyururdu.
(Buharî, Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, kendisi sustuğunda huzur-dakiler konuşurdu. Katında tartıflma yapılmazdı.
(Tirmizi; Huccetü'l İslam imam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, sahabelerinin yüzlerine karşı son derece güler ve gülümserdi, onların konuştuklarını beğenir, dikkatle dinler, kendisini onlardan biri sayardı.
(Tirmizi; Huccetü'l İslam imam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, insanların en güleç yüzlüsü ve hoş canlısı idiler.
(Ebu Umame (ra)'den; G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 521/4)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, halkın en lâtifecisi (hoş söz, şaka, mizah, söz ile iltifat) idi.
(Enes (ra)'den; G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 521/4)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, insanların en beliğ (belagatli kimse, meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmaya muktedir olan. Kafi derecede olan. Yeter olan), en düzgün konuşanı ve en tatlı sözlü olanıydı! O, şöyle diyordu:"Ben Arabın en fasihiyim (Hatasız olarak söyleyen. Açık ve güzel konuşan).
(Taberani, Hakim; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800)

RABBu’l-Âlemîn’in Kelâmullah SÖZüne, Rahmetenli’l-Âlemîn Selâmetullah SESİ, FÂSİHU’l-LİSAN sallallâhu aleyhi ve selem
Ve CEVÂMİU'L-KELİM sallallâhu aleyhi ve selem’e, âline, EHLine, ashâbına salât u selâm olsun!


Resim''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebiyyike (Mahmudîyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ummiyyi (Habibiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

43- GaYSuLLAH sallallahu aleyhi ve sellem
44- GaVSuLLAH sallallahu aleyhi ve sellem

GaYSuLLAH sallallâhu aleyhi ve sellem

Gâse (peltek se ile): Yardım etmek.
İstigâse: Yardım dilemek.
Gays: İmdad. Yardım. Yağmur. Yağmurla meydana çıkan çayır.

Ayırmadan kayırmadan herkese her yerde, her zaman ve her halde RAHMET olup yağan, hayat, bereket ve bolluk getiren, sıkıntılardan kurtaran, nefes veren.
ALLAH celle celâluhunun Rahmaniyyet-Rahimiyyetini Merhâmetullah olarak, RAHMet olarak, YAŞAyış YAĞMURU olarak..
Her AN Yeniden Yaratmak ŞE’ENullahında Sünnetullah icrâsının MEKÂNı, MAZHARı, MASDARı ve MENBA’ı Rahmeten li'l-âlemin Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.

GaVSuLLAH sallallâhu aleyhi ve sellem

Gâse (sad ile): Dalmak. Dalarak çekip çıkarmak.
Gavs: Suya dalmak. Dalgıçlık. Mc: Bir mes'elenin derinliğine ve hakîkatine muttali' olup bilmek. İyi anlamak. Maslahata gayret ile girmek.
Gavvas: Çok gayretli. Çalışkan. Suya dalan. İnci arayan dalgıç.

Hâsılı, kutbu’l-irşad, kâinatın mânâ, mâhiyet ve muhtevâsını anlatan, yeryüzünde Cenâb-ı HAKK’ın matmah-ı nazarı, kutb ve gavs makâmının sâhibi bir hakîkat eridir.
Muhyiddîn-i Arabî'ye göre gavs, medâr kutbudur.
Rahîm, Hakîm ve Muîn olan ALLAH celle celâluhunun; inâyetiyle yardım, hidâyeti kurtuluş ve selâmetiyle ihsana ulşımda her devrin Rahmet Yağmurları-Gaysları ve Derûnî Dalgıçları-Gavsları mevcuddur.
Baba NESLi İmam Hasan aleyhi's-selâm'a, ANA Sütü İmam Hüseyin aleyhi's-selâm'a ulaşan Seyyid ve Şerif olan Şah Abdulkadir Geylânî kaddesallâhu sırrahu’nun Gavsu’l- Âzamlığı meşhur ve süreklidir.. Darda kalanlara karşı yaptığı karşılıksız yardım dalışlarının sayısız menkîbeleri anlatılmakla berâber bizzat kendimiz de çokça yaşadık ve emin insanlardan dinledik hamdolsun..

ASLında her şey biribirine karşı gays ve gavs hâlindedir..
Bir beden de bile BİZ BİR-İZ demektedir her hücremiz..
Her şeyde herkeste ve kendimizde yediğimiz bir lokma Aşın bile her hücremizin DİRİliğine yardıma koşuşunun altında Hakîkatı MuhaMMediyyemizin Hakîkat-ı Rahmeten li’l- âlemin SıRRI yatmaktadır:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ

Resim---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn(âlemîne) : (Rasûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
(Enbiyâ 21/107)

El-Muîn ALLAH celle celâluhu ismini, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Cevşenu’l- Kebir'de bildirmiştir.
İsm-i Fâil olan Muavvin ismi şerifi mânâ yönüyle Kur'ân-ı Kerim’de mevcuddur.

Muîn: Yardımcı. Muâvin. İâne eden.
Muavin: Yardımcı. Yardım eden. Vekil.
Muâvenet: Yardımcılık. Yardım. Teâvün.
Teâvün: Yardımlaşmak. Birbirine muâvenet etmek.

Kur'ân-ı Kerim'imizde İÂNE-Yardım-İmdad türevleri çoktur:

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Resim---İyyâke na’budu ve iyyâke nestAÎN(nestaînu) : Biz yalnızca Sana ibâdet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz.
(Fâtiha 1/5)

وَاسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلَى الْخَاشِعِينَ
Resim---VesteÎNÛ bi's-sabrı ve's-salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ ale'l-hâşiîn(hâşiîne): :Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır.
(Bakara 2/45)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenu'stainû bi's-sabrı ve's-salât(salâti), innallâhe mea's-sâbirîn(sâbirîne) : Ey îman edenler! Sabır ve namaz ile ALLAH'tan yardım isteyin. Çünkü ALLAH muhakkak sabredenlerle berâberdir.
(Bakara 2/153)

قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللّهِ وَاصْبِرُواْ إِنَّ الأَرْضَ لِلّهِ يُورِثُهَا مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ
Resim---Kâle mûsâ li kavmihi'steÎNÛ billâhi vasbirû, inne'l-arda lillâhi yûrisuhâ men yeşâu min ibâdih(ibâdihî), ve'l-âkıbetu li'l-muttekîn(muttekîne) : Mûsâ kavmine dedi ki: "ALLAH'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü ALLAH'ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Sonuç (ALLAH'tan korkup günahtan) sakınanlarındır."
(A’raf 7/128)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Nübüvvetinden, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm Velâyetine ve Veliyyullah HiMMetine ve ordan Hayâtımıza, can CERYÂNI gibi yetişen İlâhî Yardımı Paratöner gibi çeken: Işıksız, Kimsesiz Çâresiz, Umutsuzların İÇ DUÂlarına;
ALLAH celle celâluhu inâyet buyurup şifâ-fereci açmaktadır her ÂN.
Sünnetullahda Kul Duâsı Eren Himmeti Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Şefaatı ŞeÂN Şânındandır.

ALLAH celle celâluhunun El-MU’ÎN Esmâsının Mazharı Münşiri-Neşr Odağı olarak;
Nûr-u MuhaMMed’den Yaratılan küllî ŞEY’e ayırmadan kayırmadan YAĞan Yağmur RAHMeti Hasbî-Habîbi Hizmet timsâli Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
Darda kalana meded eden kurtuluşa çıkaran, cehâletin karanlığından kemâlâtın Nûruna Selâmete SALL eden el-GIYAS ve El-GAVS Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem .

İlâhi Nakli Mânâ ŞE’Eninde her AN İnsan AKLına ulaştıran KûN feyeKûN Kablosu.
ŞiFâ şefaatıyla her AN irşad eden Mürşid-i Mutlak Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem


Resim

BeZM-i ÂHiD
Merkez-MuHiD
ÇOKluk-YOKluk
SON-UÇ VâHiD…

ZEVK 4530

AN-layan AKIL AN-latsın!. NEdir Vahdet NEdir KesreT?
Bir Damla SU-ya Serüven!. Bir Soluk CAN, Bir Çiğnem ET!
MerhâMette.. MuhaBBette.. Hakîkat-ı MuhaMMeDde..
MuhaMMedî Gayret İle Resim MuhaMMedî Hasbî HizMeT!..


22.06.11 01:40
77rnklgkksg..

Zâhire-Âfakta-ŞeÂNda-Şehâdette; Rahmeten li'l-âlemîn Rahmetimiz-yangın yüreklerimize yağanımız MeDeD Yâ GaYSuLLAH sallallâhu aleyhi ve sellem!
Bâtında-Enfüste-Murâdullahda; Teslîmiyette-İstikâmet DALgıcımız MeDeD Yâ GaVSuLLAH sallallâhu aleyhi ve sellem Zâtına, Âline, Ehl-i Beytine, Ashâb-ı Güzînine ve ÜMMetine;
İlmullahça sonsuz sınırsız Es-Salât ve Es-Selâm sunarız candan gönülden:


Resim''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-Ummîyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

45- HaBîBuLLaH sallallâhu aleyhi ve sellem

HuB: f. Hoş, güzel, iyi.
HaBBe: Tâne. Tohum. İhtiyaç. Parça.
HaBiB: (Hubb. dan) Sevilen. Sevgili. Seven. Dost.
HuBaB: Muhabbet. Mahbub, sevgili olan. Su üzerinde olan kabarcık ki, habab-ûl mâ' derler.
MahBuB: Muhabbet edilen. Sevilen.
Habibullah: Habîb-i Hudâ. ALLAH'ın sevgilisi. Muhammed Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.


Ahaddiyet A’MÂsında OLuş ve Ahmediyyet Sem’asına GELiş!..

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e soruluyor: “RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?” Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’mâ” daydı” buyuruyor.”
(İbni Mâce, Mukaddime 13)

İmâm-ı Alî kerremullâhi veche ise: “Elân dahi öyledir” buyuruyor.
A’mâ ise ham akıl için körlüktür...

MevCÛDların geçici, iğreti, izafî VARlık BULuşlarına sebeb MuHABBEtulah olup, Bu HABBE-nin Tecellî Tezgâhı Tarlası HaBîBullah aleyhi's-selâmdır.
Merkezden Muhite Muhabbetullah-MuhaMMedullah ihata etmiştir Kâinâtı ve göz BeBeği SELİM İnsan AKILlar için, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e bu yüzden MuHABBet EMRedilmiştir.


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuHİBBÛnallâhe fettebiûnî yuHBİBkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun) : (Rasûlüm! ) De ki: Eğer ALLAH'ı seviyorsanız bana uyunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. ALLAH son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”
(Âl-i İmrân 3/31)

Eğer ALLAH'a muhabbetiniz varsa Habîbullah'a ittiba edilecek. İttiba edilmezse netice veriyor ki; ALLAH'a muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah varsa netice verir ki; Habîbullah'ın sünnet-i seniyYesine ittibaı intâc eder.
(Lemâlar)

MuhaMMed aleyhi's-selâm Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi SEVenler ebeden Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm-i HABBEdirler:


HaBBe Eksik Olmaz Harman Yerinde
Rençberin Emeği AŞK Mahşerinde
Sadâkat SıRRının KöKü Derinde
ÖZünden ÖLenler Dirilmez İmiş..


ŞeRiAT-ın İZi O-dur
TâRiKaT-ın BiZ-i O-dur
MâRiFeT-in İRfâNı O
HaKîKaT-ın GiZ-i O-dur

ZEVK 4438

MuhaMMeD İBNi ÂMİNE!.. ABDULLAH İBNi ABDULLAH
VeLîYYuLLaH u EHLuLLaH!.. NeBîYYULLaH RaSûLuLLaH
RaBBu’l- ÂLEMîN den Her ÂN, HaYY RAHMETen li’l-ÂLEMîN
VâCiBul- VuCÛD VeCH-inde, HaYY HaBBesi HABÎBULLAH!..


30.04.11 13:38
gkkşğ-nkr..


Resim

AHADİYYETin HaYY HaBBesi, AHMEDİYYETte HaYYat ŞeCERResi olmakta Şe’EN-de..
MeRKeZde NUKTA-yı UMMÎYYiN
MuHİTte NUKTA-yı UMÛMÎYYiN…

ALLAH celle celâluhu VAR iken, YOK-luk Yok iken..
ZÂTULLAH-ta bir HaBBe-Tohum-Çekirdek VAR imiş ki,
MuRâDuLLaH MeşiYYetiyle-Dilediğinde EMRuLLaHın “KûN!” NûN-undan MîM-ini,
NUKTA-yı UMMÎYYiNi;

DeVR-ÂN a ŞeKLeN Serdi,
SeYR-ÂN ın AKLeN Gösterdi,
CeVL-ÂN ın VEKLeN VeRdi,
HaYR-ÂN ın NaKLEN YAŞAttı Şe’ÂN-nda Hamdolsun….

HaBîBullah HaBBEsinin;
MuHaMMeDî BeŞeRiYYeT ŞuuRunda
MuHaMMeDî VeLâYeT NûRUnda
MuHaMMeDî NüBüVVeT SüRûRunda
MuHaMMeDî RiSâLeT Onurunda
MuHaMMeDî UMMiYYet Hazırında
MuHaMMeDî HaBîBiYYet Huzûrunda
MuHaMMeDî UlûHiYYet UCunda UYÛN-unda;

MuHABBEt-ten MuHaMMeD
MuHaMMeD-den MuHABBEt..
Güneşsizlik Gecesi ceHeNNeM
BatMayan MuHABBEttir CeNNet!..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in Rahmetenli'l-âlemin: “Âlemlere rahmet” oluşunu iyi anlamamız lâzımdır ve lâyıktır.
Âlemleri ise insan aklıyla ANlaşılabilen ve ANlatılabilen hâliyle Arabçadaki:
Men: kişilik sahibi olanlar; insan, cin, melek, şeytân.
: şey olanlar; hayvan, bitki, cansızlar diye ikiye ayırabiliriz.
Bunların birleşme yeri olan :
"BİZ ve BİLElik Noktası" nı basit bir çizimle gösterirsek:

Resim

"Biz"lik zevkinin nokta neş'esi...
Aynı şey'in (Mim Masdarı) iki yüzü...
Özdeki Cemâl, yüzdeki Celâl cünbüşü...
Merkezdeki "ÂN"ın muhitteki "zamAN" zuhûru....
Şe'an şühudu... "Kûn!" keremi...
Mukerrem kılınan insanın kâinâttaki kulluk kemâlâtı imtihanı... MuhaMMedî Enfüs ve Âfâk Okulu...

سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
Resim---Se nurîhim âyâtinâ fîl âfâkı ve fî enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehul hakk(hakku), e ve lem yekfi bi rabbike ennehu alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun) : İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli (beyân) olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?''
(Fussilet 41/53)

Onun gerçek olduğu Şuûru Sırf MuhaMMedî Şuûrdur.

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin : Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, HER AN YARATMA halindedir.”
(Rahmân 55/29)

"Şe'n"in oluşum sebebi "Kûn-Ol!" ve sonucu "Fe yekûn-derhâl oldu"dur...

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Resim---İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu) : Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir.
(Yâ-Sîn 36/82)

Kûn: Kef ve nun'dan oluşur.
Nun: Halkedilen herşeyin merkezindeki (hable'l-verid) Nurullah olup Zâtîdir.
Kâf: Sıfâti elbisesi olup kevnî kemâl mertebe ve makamıdır.
Kûn !:
Kûn'daki nun; Nurullah nurudur. Tenzihte "O"dur.
Kef ise kâinât kefidir ve teşbihte ben, sen, bu, şu şeklinde nun örtüsü olmaktadır.
Tevhidde ise "o"ve "O"nu anlamak ârif irfânıdır.

Varlıkların "Adem" veya "Âdem" olarak ikiye ayrılması; HAKK'ı bilmek, anlamak ve yaşamak için akıl verilip mükellef kılınıp kılınmamasına göredir.
Bu hususta Âdem kemâlâttır; Adem ise cehâlettir.
Onun için zuhûratın mutlak kemâli, mutlak kul olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'dir.
Ezeldeki Habib (HaBBe)'de olmayan (gözükmeyen) Masdar Mimi;
Ahmed'de bir mim iken,
Mahmud'da iki mim ve,
MuhaMMed'de üç mim ile dinde, dünyada ve âhirette Rahmetenlilâlemin olarak mâhlukatın anası ve tohumu olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'de yaratılanların mutlak kemâline ulaşmıştır.
Ve el ÂN ŞeÂNullahta GÖRüp durduğumuz Nurullahın NUR-U MiMM Yansımasıdır, Tecellîsidir.

Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD: ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR.(Nur 24/35).

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.”
(Nûr 24/35)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

EVVEL Resim HABBE Resim HABÎBULLAH
ÂHİRi Resim AHMED NÛRULLAH
BÂTINı Resim "HaMd" MahMûdullah
ZÂHİR Zuhûru Resim MuhaMMeduLLAH
RaBBu’l-ÂLEMîN SÖZü Resim KUR'ÂN Resim Rahmeten li’l- ÂLEMîN SESi…

Ezeldeki Habib (habbe)’de olmayan (gözükmeyen) Masdar Mimi, Ahmed’de bir mim iken, Mahmud’da iki mim ve MuhaMMed’de üç mim ile dinde, dünyâda ve âhirette Rahmeten li'l-âlemin olarak mâhlukatın anası ve tohumu olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’de yaratılanların Mutlak Kemâline ulaşmıştır.
Hükmüllah; kemâlini Mutlak Kâmil celle celâluhu'dan alan, Abdullah ve Rasûlullah olan MuhaMMed sallallâhu aleyhi ve sellem'in Hakîkatında "Evvel" olmuştur ki bu O'nun "Habîbiyyet Makâmı"dır.
Beşeriyeti MuhaMMediyyetinde ise "Zâhir"olmuş,
Hamîdiyyetinde (Mahmudîyyetinde) "Bâtın",
Ahmediyyetinde ise "Âhir" olacaktır.

Resim

MuhaMMediyyet : Kapsayıcı bir zarftır. Ve tümüne câmi'dir.
Diğer 3 hâl makâmı birbirini kapsayıcı şekilde MuhaMMediyyet içindedir.

Mahmûdiyyet : MuhaMMediyyetin kapsadığı ve Ahmediyyet ve Habîbiyyeti ise kapsayandır.

Ahmediyyet : MuhaMMediyyet ve Mahmûdiyyetin kapsadığı ve Habîbiyyeti ise kapsayandır.

Habîbiyyet : MuhaMMediyyet, Mahmûdiyyet ve Ahmediyyetin kapsadığı AKDES PRİZİ...

MuhaMMedî Tasavvufta her esmânın da zâhiri ve bâtını vardır ki:
Muhabbetin çekirdeği olan “HaBBe” nin;
Zâhiri, tohum, asl ve anadır.
Bâtını ise; BİZ BİLEliğinin hak oluşudur.
Onun için MuhaMMedî Tasavvufta söz, CANlı bir tohumdur “HaBBe” ki, ehlini buldu mu vüCÛD bulur. Her HABBe, Dirilir-vücûda-mevcuda gelir de DaBBe olur!..
Ehlinden kasdımız muhatab olan kişi; Uyur, Uyurgezer veya Sarhoş değil de UYANık-AYIK bir AKLa sâhibse, mutlaka bu sözden bir nasîbi vardır ki kısmet olması için gayret göstermesi gerekir.

Habbe: Çekirdektir, tohum ve özdür.
Habîbullah: Kimsenin kimliği, varlık-yokluk yok iken, ALLAH Teâlâ’da Muhabbet Tohumu-Subhânî SEVgisi-HaBBesi olan, Seçilmiş Mustafa Aleyhi’s-Selâm’dır.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evveli Habîbullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Bâtını MahMûdullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Zâhiri Abdullah-MuhaMMedullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Âhiri AhMedullah aleyhi's-selâm.

Habîbullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evvelden, Zâhire zuhûru ise “Rahmeten li’l-âlemin: Âlemlere rahmet olarak” gönderilen Rasûlullah MuhaMMed Aleyhi’s-Selâmdır.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Evvele mâ halakallâhu nûrî: ALLAH’ın en evvel halkettiği (yarattığı) Benim nûrumdur.” Buyurdu.”
(Aclûnî, Keşfü’l- Hafa, c:1, shf:311)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:Evvelu mâ halakallâhu nûra nebiyyike yâ Câbir: ALLAH Teâlâ herşeyden evvel senin Peygamberinin nûrunu yarattı ey Câbir!
(Câbir bin Abdillah tarikiyle Abdürrezzak’tan; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:205, 2:129.)

Resim---Câbir bin Abdullah radiyallâhu anhu'’dan:Yâ Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAHın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?dedim. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin Nûrunu (Nûr-u MİM) yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “ O nur ALLAHın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.Ondan sonra buyurdu ki:ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arşı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAHı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir....””
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Elbette Kur'ân-ı Kerimî, MuhaMMEDî, Ehl-i Beytî Tâlim-Terbiyeden geçmemiş haMM Akıllar bir yerlere takılıp kalacaktır bu sonsuz akıl-şekil âleminde..

ALLAH ve Rasûlüne, Teslim olmuş, Îman etmiş, Tâbi olmuş ve İtaat ederek iştirakte DİRİ şehâdetini YAŞAyan MuhaMMEDî Kalbler Okur DURur Kur'ân-ı Kerim’imizi:


أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ

Resim---“E fe ayînâ bil halkıl evvel(evveli), bel hum fî lebsin min halkın cedîd(cedîdin) : “Onların ilk yaratılışı Bize zor mu geldi ki, tekrar diriltmekten âciz kalalım? Doğrusu onlar ilk yaratılışlarını kabul ettikleri halde yeni bir yaratıştan şüphe ediyorlar.
(Kaf 50/15)


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.
(Kaf 50/16)

cAN CeryANından, ÖZ MuHABBetinden, ŞAH DAMARIndan Haberdâr Olan MuhaMMedî GENÇlerimize es selâm Olsun!
ceryANdan haberli, EREN Elektiriğine iletken ve tel tel, direk direk MuhaMMedî MERKEZ EL ELe EL VERenlerin elleri Üsütnde YED’uLLAH varıdr her AN, her yer ve her hâlde in şae ALLAH!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Arabça’da kelimenin aslı ve anası olan kökler çok önemlidir. “Habb” Habbe, Tohum, çekirdek demektir.
Muhabbet bu HaBBe Kökünün meyvesidir.
Temeli Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Habibîyyetine dayanır.
Onun için Habibullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.
Ezelî Zâtullahda, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sevgi HABBEsinden başka, mevcûdât ve mahlûkata ait koku, varlık-yokluk bile yoktu ve Zâtullah ALLAH celle celâluhu, akıl için Ahadiyyet karanlığında-a’mâsında idi...
Bu muhteşem mevcûdât ve mahlûkat hepsi de o ilâhî ve MuhaMMedî Tohumun (haBBenin) Tevhid Tecellîsidir...


يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhennebiyyu hasbukallâhu ve menittebeake minel mu'minîn (mu'minîne) : Ey Peygamber, sana ve seni izleyen mü'minlere Allah yeter.”(Enfâl 8/64)

Âyetinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: Ey Habibi Edibim, Nebîm! Sana ve sana uyanlara ALLAH yeter!
Enfâl 8/24 âyetinde ise şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Resim---“Yâ eyyuhellezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beynel mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne) : Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.” (Enfâl 8/24)

Sizi dirilteceğinde, ÖZ-ünüzdeki AHDULLAH HABBE-sini aşikâr kılacağında ve Tevhid Tohumu meyvesini versin diye Tecellî Tarlasına ekeceğinde;
Siz de artık Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e icâbet (kabul etme, kabul edilme) edin ki sistemin Sahibi Subhân ALLAH celle celâluhu’ya hemen icâbet etmek imkânı bulabilesiniz...
ALLAH korusun, özünüzdeki enfüsünüzdeki Kudsî Emânete ihânet etmeyiniz!
Sadakat gösterin ki bu tohumun Hayat Tarlasındaki Ni’metlerinden yiyin, için ve ebedî hayat için de azık toplayın ve sakın âfâkınızdaki Ni’metullaha nankörlük ve zulmetmeyin!

Ve unutmayın ki;

وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---“Ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih(kelimâtihî), ve huves semîul alîm(alîmu) : Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir.” (En’âm 6/115)
Buyurulmaktadır.

İÇteki EMÂNETe SADAKAT, DIŞtaki Nİ’METe ADÂLET, KULluğun ASLı ve Esasıdır.
Tevhidin temeli olan Tevhid Tecellîsine Şe’en Şehrinde ŞÂHİD OL-uştur...
Îmân ve itâat ancak ve ancak ALLAH celle celâluhu’nun ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in HAKK-ıdır.
Bu hüküm kesindir.


Bir Zerre-Habbe olan Tohum;
Hayatın Hayyı-DİRİliği için;
Bir avuç
TOPRAK,
Bir kıvılcım ısı enerjisi (ATEŞ),
Bir yudum SU ve
Bir nefeslik CO2 li
HAVA ister...

Bir İNCİR Çekirdeğine ÖZünü-KiMliğini göster! deseniz sizden bunları isteyecektir.
Ve Bilirsiniz ki hayvanların diriliği ancak bitkilerden alınan gıda iledir temelde..
Bir tavuk yumurtasındaki sarısı DÖLün ilk besinidir, akını da yer bitirir de civciv olarak kabuğunu kırar.
Tavuğun yediği ise zâten bitkiseldir…
Her HaBBe-Tohum ise 4 Unsura Muhtaç ve Mecburdur..

Derunî DUYuşlarım
HaBBe desem: Nefsin-AKLın, HAKK ile Zâhir ve Bâtın BİLElik Hakikatı Çekirdeği der.

SıRR-ı HaBBe SıRR-ı ALİ
SıRR
-ı BB KUL-luk KeMâli
Nur
-u MiM, CeLâL CeMâli
HaYY AMAN
!. ŞeÂN HeMHâLi

HaBBe nin B Noktaları..
Kör-Gör NOKTAlar..
Kara Delik.. yutan Yuva
Yusufa KUYU
Her CANın SUyu
Deli DAMLanın
HUYU OLAN DUYu
DuYduğuna UY UYu
!..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Gönlümde dâima Habîbullah sallallâhu aleyhi ve sellem Mazharını ÖZELlikle, Güzellerden şu ikisinin zuhuru olarak gördüm:

EL MUHEYMİNU

Resim

Âşıkların duâsından olan "Aman Yâ RABBi!..."
"Heyaman" la ilgili esmâ denilmiştir.

El Muheyminu : Korku ve hüzünden emanda kılıp dikkatle koruyan ve gözeten. Meymenetli (bereketli), saâdetli, mutluluk verici, uğur verici. Hükmü altına alıp kontrol eden ve gayrinin korkusundan koruyan, kullarının mutlak güven kaynağı olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL.[/b]
Heymene alâ kezâ : Hükmü altına ve kontrolüne geçirip gözeticisi ve koruyucusu olmak.


EL VEDÛDU

Resim

El Vedûdu : Çok sevilen mevdûd, mâşuk...Ve dosdlarını (velîyullah) çok seven ve çok sevilen ALLAH (celle celâluhu)...Salih kullarına sevgi, rıza, rahmet ve ihsanı çok olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…
El vedd : sevgi…
Vedde : Sevmek.
Tevedde : Sevgi gösterişmek. Sevişmek.
Meveddet : Sevgi. Muhabbat. Mektub. Kitab.
Viddü : Seven. Âşık. Dosd. Dosdluk.


EL VEDÛDU (celle celâluhu) ZEVKİ:

Mazharına lâyık olanlar HAKK celle celâluhu'nun halkına hayr ve iyilik diler. İlâhî aşk esmâsıdır.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in akvâline (i'tikad-inanç-nass-nakl), a'mâline (sünnet-i seniyyesine), ahlâkına ve hâllerine kavuşup, Nûr-u Muhammed'le aydınlanarak gerçeği (Hakîkat-i Muhammeddiyye'yi) gören, anlayan ve yaşayan Ârif kemâl bulunca bu özellik ve güzellikleri derûnunda dâim olur.

EL HAYYU'L-KAYYUMU celle celâluhu'nun Murâdullah'ını anlar ve Emrullah'ını yaşar...
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in PÂK Yüreğinde İlâhî aşka mazhar olur Habibullah Meşkini neş’e eder..
Muhammedî âşıkların, Aşk Esmâsı
EL VEDÛDU celle celâluhu'dur.


!!??...
DıŞ SES-iM!
İÇ NeFeS-iM!
KÛN cÂN-ıM
feyeKûN KaFeS-iM!..

Resim

ZEVK 4506

ALLAH celle celâluhu!..

YaŞlı-YORgun FâKiR-BEDEN! EZeL-EBeD SANA MUHTAÇ!
ÂCİZ NEFSim, NeFeS MECBUR! KaHRına Tok-LUTFuna AÇ!
ZELİL KALBim MÎM-e ME’MUR! RASÛLULLAH İHSANın SAÇ!
ALÎL RUHum MAHV-a MAHKUM, HAYY BUYRuğuN: “ALLAH’a KAÇ!..”


06.06.11 06:00
yzğykstnnbull..



فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ


Fe FİRRû ilallâh(ilallâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.
(Zâriyât 51/50)

KULLuğun 4 Temel Özelliği:
FâKiR: CANı bile onun olmayan. Mutlak Malı olamayan.
ÂCİZ: Her şeyden ETKilenen, korumasız. Mutlak KUDReti olamayan.
ZELİL: İlliyinden Esfeline İNen. Mutlak İzzeti olamayan.
ALÎL: Varlığı Sebeblere bağlı olan, Mutlak HüRR olamayan.
Resim
ALLAH celle celâluhu!
HaBîBin MuSTaFa aleyhi's-selâm’ın Kanı-Canı-Îmanı-Sultânı Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmımızı;
BİLdirerek, BULdurarak, OLdurarak, YAŞAtarak Bu 4 Köşemi "BİZ BİR-İZ" EY-let!
YÜCE BENliğine Karşı–Muhalif-Halife Hâl OL-AN,MâSiVâ BENliğimi MuhaMMedî MAHViyette MaHVet!
BUZ gibi ERit! SU gibi Yürüt! Buhar gibi Yâr Et! BULut gibi VAR ET!
RAHMETenli’l-ÂLEMîN KeVSeRindeVar-Yok! YoK-VaR!KIL!
Yâ RABBu’l-ÂLEMîN Yâ ALLAH celle celâluhu!..
MeDeD! MeDeD!. MeDeD!.. Yâ VeDûD celle celâluhu!..

Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
ŞiFâ Sende Yâ MeRKeZ MiLİ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
SeFâ Sende Yâ MUHİT DiLİ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
VeFâ Sende Yâ SıRR SEBiLi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!
Câ-Fâ Sende Yâ ZEVK ZENBiLİ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

Yâ Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm!
Yâ ERENler HuuuUuuu!

DeVR-ÂN DÖNdüreNler HiMMet!
SeYR-ÂN YÖNdüreNler HiMMet!
CeVL-ÂN YANdırANlar HiMMet!
HaYR-ÂN KANdırANlar HiMMet!!!...


Resim

Ahhhh!
gÖZümm! SuSS-ÂN!
sÖZümm! SuSS-ÂN!
kÖZümm! SuSS-ÂN!
ÖÖZZümm! SuSS-ÂN!..

ALLAHhhh!..
"TEK SEN" KONUŞ-sAN!..


ZEVK 4507

DaBBe-yi HALK Eden ALLAH celle celâluhu! Yâ Hâlik u HaNNâN MeDeD!
HaBBe-yi FALK Eden ALLAH celle celâluhu! Yâ Fâlik u MeNNâN MeDeD!
“KÛN feyeKûN!” EMR-in İle… MuRaD-ın YAŞA-tan EL HaYY celle celâluhu
“KIYAMa KALK!” Eden ALLAH celle celâluhu! Ey YARATAN YeZDâN MeDeD!..

ÂMiN Yâ LaTîF ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ KeRîM ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ RaHiM ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ VeDûD ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ FeTTâH ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ GaFFâR ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ SeTTâR ALLAH celle celâluhu!..


06.06.11 06:06
yzğykstnnbll..


DaBBe: Bir damla SU-dan yaratılan debelenen her CANlı.
HaBB: Küllî ŞEY’in ASLen FASL-Tohumu- NûR-u HaBîBullah--İLK Noktası.
Hâlik celle celâluhu: Nûrundan Var eden Yaratıcı ALLAH celle celâluhu.
Fâlik celle celâluhu: Çatlatan, Açan, Canlanması için tohumu açan, yaratan ALLAH celle celâluhu.
HaNNâN celle celâluhu: Rahmetlerin en lâtif cilvesini gösteren, Rahman ve Rahîm olan ve çok merhametli olan ALLAH celle celâluhu..
MeNNâN celle celâluhu: Lutf u İhsanı bol. Çok çok ihsan eden. En çok nimet veren ALLAH celle celâluhu.
KÛN!: OL!..
feyeKûN: Heman OL-ur..
EMR: Olmazsa OLmaz kesin EMRuLLAH.
MuRaD: EMRin maksadı, Gayesi, Sonuçta İstenen.
EL HaYY celle celâluhu: Ezel-Ebed ZÂTen Diri OL-AN ve Her AN Her ŞEY’e Can CeryÂNı vererek DİRİ Tutan ALLAH celle celâluhu.

KIYAMa KALK! : “El Hayyu’l- KaYYum oln ALLAH celle celâluhunu Maddî-Mânevî Şahdamarından YAKÎN AKRABa Bil ve UNUTma ki “Semâların ve Yerin VAR gözükenleri O’nundur ve Küllî Şey’e MUHİTtir- Yutmuştur “ SEBBAHA-sına;
Beden-Nefis-Kalb ve RÛH-unla İştirak ET-Katıl-KuLLuk ET!

YeZDâN celle celâluhu: “HaKKı DUY- HaYRa UY!” Fermanını YAZan OKUtan ve YAŞAtan ALLAH celle celâluhu..


NoT: GaRiB-ÂN-ıM cÂN-ıM!!
BİLinen şu ki,
SUyun DON-ma ve ERİ-me NoKTaSı AYNıdır ve 0-Sıfırdır.
DON-up ERİyemediğim bir YERde Takılı KALdım!
NaZ-NiYaZ NÖTR-ünde!

BeNi ÖRT-ün!de…
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm
UMMet-i MuhaMMEd
Ve BİZ-BİR-İZ-e..
Basildon-a
BB-MM Es SelâMM..

Resim''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyi'l-ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

DUA ediyoruz UMUT ediyoruz ve Âmin Yâ RaBBenâ! diyoruz.
UMUT, BEKLE-menin bittiği AN-daki bir damla gÖZ YAŞ-ıdır.
Bâzen bir damla gÖZ YAŞı, RABBımızın Merhamet CEM’re-sidir.
Merhamet Cemresi, Bendeki “BEN” in Bana Bahar Müjdesidir.
Bahar Müjdesi, İÇ ÇÖLümüzde HABBenin Habibiyyet DUYuş ve Uyuşudur..

İnşae ALLAHu Teâlâ..

Zâhire-Âfakta-Şe’ÂNda-Şehâdette Şeriat-ı Garrâ Sahibimiz MuhaMMeduLLAH aleyhisselâma Bedenen,
Bâtında-Enfüste-EMRullahda Tarikat-ı Garrâ Sahibimiz MahMudullah aleyhisselâma Nefsen,
Âhirde-Akdeste-Sünnetullahda Mârifet-ı Garrâ Sahibimiz AhMEdullah aleyhisselâma Kalben,
Evvelde-İndinde- Muradullahda Hakikat-ı Garrâ Sahibimiz HaBiBullah aleyhisselâma Ruhen,

Yüce Zâtına, Âline, Ehl-i Beytine, Ashab-ı Güzinine ve ÜMMetine;
İlmullahça, Hakikat-ı HaBBe SıRRınca sonsuz sınırsız Es Salât ve Es Selâm sunarız candan gönülden:





El KaRîB Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem
Es SaHîB Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem
Et TaBîB Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem
El HaBîB Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem

AKL-ın İKİ-liğin TeSLiM
ED-ER-Sen Rasûlullah-a
ŞeY-tÂN-lığın Eder MüSLiM
NAKL-en EL-VERir ALLAH-a!..

ZEVK 4569

RasûluHU ve AbduHU!.. HiRâ-da HAKK-a EĞİL-MeK!
Ve’l-LeYLi, NeBiyyu’l- UMMî.. Ve’d- DuHÂ, SıRRını SİL-MeK
Senden Sana YAKÎN RABB-ın!. RüCû’ RüŞDüne ER-mek İÇin
NEFS HeVâsın, “HUVE” Etmeye, Rasûlullah KaDRin BİL-MeK!..


03.08.11 02:13
yzğ-stnbl..


Resim

Gerçeklerin Gönül GâRı
Dâru’s- SeLâM DiYÂRı
SEVgi SEViyesi SıRRIm
KâR u BeLâ AŞKın KÂRı..

Sîn SULTANIMIZ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemimİZ!
Sana ve SENi DUY-up UY-ÂN-lara SALL ve SELL Niyazımla!..

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...

MuhaMMedî MuhaBBet…

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen MINA »

Yâ Rasûlullah Sen ne güzelsin!”


"Allahumme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed. "
Allah'ım! Ümmi Peygamber Muhammed (sav)'e onun aline ve ashabına salat ve selam eyle."
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in 99 İSM-i ŞERİFİ:

Mesaj gönderen simurg »

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in mubarek ayaklarına,
bastığı yerlerdeki tozlara yüzümüzü sürsek doymayacağımız
Resulullahımızın mubârek ayaklarına taş atıp kanatan Taif'lileri ilk okuduğumda
o gün orada olup bütün kabileyi dövmek istemiştim.

Elimizi ısıran sivrisineği öldürmekte bir an düşünmediğim zamanlardaydım o zaman.
Ve Efendimizin o kabileyi affetmesi için Rabbine dua etmesini hiç anlayamamıştım.

Şimdi anlıyorum ama şükürler olsun.
Rahmetenlilalemin olmasının ne demek olduğunu Hocamızdan öğrendiğim kadarıyla anlamaya başladığımız için
ve affetmenin ne demek olduğunu öğrenmeye başladığım için çok az da olsa anlamaya başladım hamdolsun.

Nefsim çoğu zaman hiç yanaşmasa bile,
nefsime rağmen affetmeye çalışıyorum.
Ama bu bile "benden uzak olsun!" tarzında bir boşverme şeklinden öteye geçmiyor yinede.
İnşaallah daha da kuvvetlenir bu duygum ve gerçek affedebilenler saflarına katılırız bizde.

Efendimize benzemek için her fırsatı değerlendirmek gerektiğini öğrendik şükürler olsun.
Her şey Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin "ümmetim" dediği topluluğun içinde bulundurulmamız
azmi ve gayreti ve duası ile olunca kalbimizde rahatlıyor aslında.

Essalâtu ves selâmu aleyke Yâ Resûlullah.
Elhamdülillahirabbilâlemin. âmin!.

Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön