GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim GÜZEL AHLÂK..


GÜL-i ZÂR’in =>KIRk GÜLü,
==>TEVHİDin TEKEMMÜLü,
==>SÎNEmizde=>SIRR SESi,
==>HABîBuLLAH BÜLBÜLü!.

KuR'ÂN-ı Kerîm>BUYURdu,
ReSûLuLLAH YOLu AHLÂK!.
CÜMMLe CİHÂNa DUYURdu,
SAĞı AHLÂK… SOLu AHLÂK!.


aleyhisselâm.
Resim

AHLÂK =>Arapça’da “seciye, tabiat, huy” gibi mânâlara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. Sözlüklerde çoğunlukla insanın fizik yapısı için “halk”, mânevî yapısı için “hulk” kelimelerinin kullanıldığı kaydedilir (Lisânü’l-ʿArab, “hlk” md.).
Başta hadisler olmak üzere İslâmî kaynaklarda “hulk” ve “ahlâk” terimleri genellikle iyi ve kötü huyları, fazilet ve rezîletleri ifâde etmek üzere kullanılmış; özellikle iyi huylar ve faziletli davranışlar; Hüsnü’l- Huluk, Mehâsinü’l- Ahlâk, Mekârimü’l- Ahlâk, El-Ahlâku’l- Hasene, El-Ahlâku’l- Hamîde, kötü huylar ve fena hareketler ise Sûü’l- Huluk, El-Ahlâku’z- Zemîme, El-Ahlâku’s- Seyyie gibi terimlerle karşılanmıştır. Ayrıca ahlâk yanında yeme, içme, sohbet, yolculuk gibi günlük hayatın çeşitli alanlarıyla ilgili davranış ve görgü kurallarına, terbiyeli, kibar ve takdire değer davranış biçimlerine, bunlara dair öğüt verici kısa ve hikmetli sözlere ve bu sözlerin derlendiği eserlere EDEB veya ÂDÂB da denilmiştir. İslâmî literatürde edeb terimi ilk dönemlerden itibaren özel davranış alanları hakkında kullanılırken ahlâk, tutum ve davranışların kaynağı mahiyetindeki ruhî ve mânevî melekeleri, insanın ruhî kemalini sağlamaya yönelik bilgi ve düşünce alanını ifâde etmiştir..

İsLâm Dini; ALLAH celle celâlihu’ya itaat temeline dayalı bir Ahlâkî ve Dinî BİRLik sağlamayı Emreder.:


وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ (ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn (tehtedûne).: Ve hepiniz, ALLAH'ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve ALLAH'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O'nun (ALLAH'ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte ALLAH, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.” (Âl-i İmrân 3/103)

Câhiliyyet Devrinden kalma kabile ve soy sop (haseb neseb) anlayışı yerine ALLAHu zü’L- CeLÂL’e BAĞLILık ve Saygı (takvâ), ferdî ve sosyal planda yücelmenin ve değer kazanmanın ölçüsünü koyar. Bu ölçüye uygun olarak İslâm’ın Ermirleri, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in bütün yaratıklarına karşı merhametli olmayı, beşerî ilişkilerde dürüstlük ve güvenilirliği, karşılıksız sevgi ve fedakârlığı, samimiyet ve iyi niyeti, kötü eğilimlerin bastırılmasını ve daha birçok faziletleri ihtivâ eder..

İslâm Ahlâkının asıl kaynağı Kur'ÂN-ı Kerîm ve onun EMiRLeriyle oluşan Sünnet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir..


Resim---Sa’d İbni Hişâm radiyallahu anhu.: “Ben Âişe radıyallahu anhâ'ya.: “Bana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in ahlâkını (yaşayışını) anlatır mısın?” dedim.
Âişe radıyallahu anhâ.: "Peygamberin ahlâkı (yaşayışı), Kur‘ân'dan ibâretti" cevabını verdi.

(Ahmed b. Hanbel, Müsned V, 163. Aynı mânadaki diğer rivâyetler için bk. Müslim, Müsâfirin 39; Ebû Davud, Tatavvu' 26; Nesâî, Kıyâmu'l-leyl 2; Dârimî, Salat 165; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 54, 91, 188, 216.)

O halde İslâm Âleminini mes'elesi, İslâm'ı ciddiye almak, Sünnet'i de İslâm'ı kavrama ve yaşama biçimi ve kılavuzu olarak mes'ele edinmek ve sevmekten geçmektedir. Nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendi konumunu.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Benim ve ALLAH'ın benimle gönderdiğinin durumu; milletine gelip.: “Ey milletim, ben (üzerinize gelmekte olan düşman) ordusunu gözlerimle gördüm. Ben apaçık bir uyarıcıyım. Başınızın çâresine bakın, kurtulmanın çâresini arayın!.” diyen bir adamın durumuna benzer. Kavminden bir grup ona inanıp itaat eder ve akşamdan yola düşer ağır ağır yürür gider. Bir başka grup ise ona inanmayıp yalanlayarak yerlerinde kalırlar. Düşman ordusu sabaha karşı onlara baskın verir, onları helâk eder, köklerini kazır. İşte bana itaat edip getirdiğime tâbî olanlarla, bana isyan edip getirdiğim hakkı yalanlayanların durumu budur." buyurmuştur.
(Buhâri, Rikak 26, İ'tisam 2; Müslim, Fedâil 16.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben sizi kuşağınızdan yakalamış, ateşe düşmemeniz için gayret ediyorum, siz ise elimden kurtulup kendinizi ateşe atmaya çalışıyorsunuz"buyurmuştur.
(Buhârî, Enbiya 40.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem BİZi şiddetle UYARmaktadır.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Öyle bir zaman gelecek ki Kur'ÂN-ı Kerîm’i ANLAyanlar AZ, OKUyanlar ÇOK olacak, Kur'ÂN-ı Kerîm’in harflerini ezberleyecekler ancak hududunu ihmâl edecekler!.”buyurmuştur.
(Buhârî, el-Edebü’l-müfred, 789.)

Tohumdan Tohuma, Babadan oğula, Hâlis-Muhlis-Sıddık ve ÂdiL bir MuhaMMedî HAYy Zinciri OLuş her zaman akan bir ÇÖL ÇEŞMesidir..

Resim---Benî Seleme Kabilesinden bir adam, annesi ve babası öldükten sonra, onlara bir iyilik yapıp yapamayacağını sordu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet, onlara rahmet dilemek, onlar için istiğfar etmek, vasiyetlerini yerine getirmek, akrabaları ile ilgilenip onlara karşı üzerine düşeni yapmak, dostlarına hürmet edip ikramda bulunmaktır.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Edeb, 130.)

Kur’ân-ı Kerîm’de ahlâk kelimesi yer almamakla birlikte, biri “âdet ve gelenek”, diğeri de “ahlâk” mânâsında olmak üzere iki yerde ahlâkın tekili olan "huluk" kelimesi geçmektedir.:

إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ
Resim---“İn hâzâ illâ hulukul evvelîn(evvelîne).: Bu ancak evvelkilerin hulûkundan (yaratmalarından, uydurmalarından) başka bir şey değildir.” (Şuarâ 26/137)

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---“Ve inneke le alâ hulukın azîm(azîmin).: Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok BÜYÜK BİR AHLÂK üzeresin.” (Kalem 68/4)

Ayrıca pek çok âyette yer alan amel teriminin alanı ahlâkî davranışları da içine alacak şekilde geniş tutulmuştur. Bunun yanında bir (birr), takvâ, hidâyet, sırât-ı müstakım, sıdk, amel-i sâlih, hayır, mâruf, ihsan, hasene ve istikamet gibi iyi ahlâklılık; ism, dalâl, fahşâ, münker, bağy, seyyie, hevâ, israf, fısk, fücûr, hatîe, zulüm gibi kötü ahlâklılık ile aynı veya yakın anlam ifâde eden birçok terim vardır. Hadislerde ise bu terimler yanında ahlâk ve hulk kelimeleri de kullanılmıştır..

Görünür âlemin yegâne mükellef ve sorumlu varlığı olarak insanı tanıyan Kur’ân-ı Kerîm, bu sebeble onun ahlâkî mahiyeti konusuna özel bir önem vermiştir. Buna göre ALLAHu zü’L- CeLÂL, insanı en güzel bir tabiatta yaratmış.:


لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Resim---“Lekad halakne'l- insâne fî ahseni takvîm (takvîmin).: Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.” (Tîn 95/4)

Ve ona kendi ruhundan üflemiştir.:

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
Resim---“Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn (sâcidîne).: Artık onu (insanı) dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!” (Hicr 15/29)

Ancak insanın bu üstün Ruhî Cephesi yanında bir de topraktan yaratılan Beşerî Cephesi vardır. İşte insandaki bu İKİLik onun ahlâkî bakımdan çift kutuplu bir varlık olması sonucunu doğurmuştur.:

قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا
Resim---“Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.” (Şems 91/9)

وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا
Resim---“Ve kim, onun (nefsinin) kusurlarını örtmeye çalıştıysa (nefsini tezkiye etmemiş ise) hüsrana uğramıştır.” (Şems 91/10)

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا
Resim---“Kezzebet semûdu bi tagvâhâ.: Semud (kavmi), kendi azgınlığı sebebiyle (ALLAH'ın Resûl'ünü) yalanladı.” (Şems 91/11)

Kur'ÂN-ı Kerîm ve Sünnet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e göre hakkında NASs bulunan konularda yükümlülüğün kaynağı İSLÂM DÎNİdir.:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا
Resim---“Ve mâ kâne li mu’minin ve lâ mu’minetin izâ kadallâhu ve resûluhu emren en yekûne lehumul hıyeretu min emrihim, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe kad dalle dalâlen mubînâ (mubînen).: Ve mü'min erkek ve mü'min kadının, ALLAH ve O'nun Resûl'ü, onlar için bir işin olmasına hükmettiği (karar verdiği) zaman, kendi işlerinde seçim hakkı olamaz. Ve kim, Allah ve O'nun Resûl'üne asi olursa (itaat etmezse), o taktirde apaçık bir dalâlet ile sapmış olur.” (Ahzâb 33/36)

Ayrıca İslâmî Fıtrî yaratılışta KuLLuk İmtihÂNı gereği Nefsin=>Hevâ-Heves eğilimleri, şuursuz taklide meyilli oluşu nefsimizi atalarının izinde, Ahlâk ve Fazilet Yolunu perdeler, yok sayar ve Dünyevî Arzuların kölesi eder.:

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلً
Resim---“E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen).: Hevâsını ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?” (Furkān 25/43)

أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Resim---“E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh (gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh (ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).: Hevâsını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve ALLAH, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda ALLAH'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?” (Câsiye 45/23)

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنزَلَ اللّهُ قَالُواْ بَلْ نَتَّبِعُ مَا أَلْفَيْنَا عَلَيْهِ آبَاءنَا أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ شَيْئاً وَلاَ يَهْتَدُونَ
Resim---“Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn (yehtedûne).: Ve onlara: “ALLAH'ın indirdiği şeye tâbî olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (yola) tâbî oluruz.” dediler. Ve eğer, onların ataları hiçbir şeyi akıl etmiyor ve hidayete ermemiş olsalar bile mi?” (Bakara 2/170)

وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لاَ يَسْمَعُ إِلاَّ دُعَاء وَنِدَاء صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
Resim---“Ve meselullezîne keferû ke meselillezî yen’ıku bi mâ lâ yesmeû illâ duâen ve nidââ (nidâen), summun bukmun umyun fe hum lâ ya’kılûn (ya’kılûne).: Ve o inkâr edenlerin (kâfirlerin) hali, haykırması sebebiyle bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen (anlamayan) kimsenin durumu gibidir. (Onlar) sağır, dilsiz ve kördürler. Bu yüzden onlar akıl edemezler (idrak edemezler).” (Bakara 2/171)

Kur'ÂN-ı Kerîm’i Kalb Kulağıyla DUYup =>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Sırat-ı Mustakîm YOLUna UYAnLarın MÜJde fermÂNı.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Bir insan iyilik yaptığında sevinç, kötülük yaptığında üzüntü duyabiliyorsa artık o gerçekten mü’mindir” buyurmuştur.

(İ. Ahmed, Müsned, V, 251.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim GÜZEL AHLÂK..


رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
Resim---“RABBenâ veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumu’l- kitâbe ve’l- hikmete ve yuzekkîhim inneke ente’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: İbrâhîm aleyhisselâm).: RABBimiz, onların arasından kendilerinden, onlara SENin âyetlerini tilâvet edecek (okuyup açıklayacak), onlara Kitab'ı (Kur'ÂN-ı Kerîm'i) ve hikmeti öğretecek ve onların (nefsini) tezkiye (ve tasfiye) edecek bir Resûl beas et (hayata getir). Muhakkak ki SEN, SEN, AZÎZ'sin, HAKÎM'sin.” (Bakara 2/129)

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---“Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevme’l- âhıre ve zekerallâhe kesîrâ (kesîren).: Şanım hakkı için muhakkak ki size Resûllulah'da pek güzel bir örnek vardır. ALLAH'a ve son güne ümit besler olup da ALLAH'ı çok zikreden kimseler için.” (Ahzâb 40/21)

1-) Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim”
(Ebû Hureyre radiyallahu anh’dan; İ. Mâlik, Muvatta.)

2-) Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İman bakımından mü’minlerin en mükemmeli, ahlâkça en güzel olanlar ve âilesine en güzel davrananlardır” buyurdu.
(Aişe radiyallahu anha’dan; Tirmizî.)

3-) Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet günü, mü’minin terazisinde, güzel ahlâktan daha ağır bir şey yoktur ALLAH TeÂLÂ, çirkin konuşan ve ne konuştuğunu bilmeyenlerden nefret eder” buyurdu.
(Ebû Derda radiyallahu anh Tirmizî.)

4-) Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “içinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde mevki bakımından bana en yakın olanlarınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır. En nefret ettiklerim ve kıyamet gününde benden en uzak olanlarınız ise, gevezeler, lafazânlar ve yüksekten atanlardır Onlar büyüklük taslayan kimselerdir.” buyurdu.
(Câbir radiyallahu anh’dan; Tirmizî.)

5-) Resim---Mısır Fâtihi Amr bin Âs radıyALLAHu anh âhir ömründe.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile uzun zaman birlikte bulundum. Fakat O’nun huzûrunda duyduğum hayâ hissi ve O’na karşı beslediğim tâzim duygusu sebebiyle, başımı kaldırıp da doya doya mübârek ve nûrlu yüzlerini seyredemedim. Eğer bugün bana.: “Bize Rasûlullâh’ı tavsîf et, O’nu anlat!.” deseler, inanın anlatamam.” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân, 192.)

6-) Resim---Rasûl-i Ekrem sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in etrafına îtimat ve huzur telkîn eden mübârek yüzü, yüzlerin en güzel ve en temizi idi. Yahudî âlimlerinden Abdullah bin Selâm, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medîne’ye hicret edince merakla yanına varmış, vech-i mübâreklerine bakınca da.: “Bu yüz aslâ yalan söylemez!” diyerek Müslümân olmuştur.
(Tirmizî, Kıyâme, 42/2485; İ. Ahmed, Müsned, V, 451.)

7-) Resim---Câbir radıyALLAHu anh.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kendisinden bir şey istendiğinde.: “Hayır” dediği vâkî değildi.” buyurmuştur.
(Müslim, Fedâil, 56.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü.. Resim GÜZEL AHLÂK..

8-.) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyâmet gününde mü’min kulun terazisinde GüZeL AHLâKtan daha ağır bir şey bulunmaz. ALLAH TeÂLÂ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 62/2002.)

9-) Resim--- Şüreyk oğlu Üsame radiyallahu anhum.: "Bizler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'ın yanında iken sanki başımızda kuşlar varmış gibi hareketsiz otururduk. Kimseden ses sedâ yok! Tam o esnâda bir grup insân gelip.: ALLAH'a en sevimli kullar kimlerdir?” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: “AHLâKça en iyi olanları "
buyurdu.

(Taberânî; İbn Mâce, Zühd, 31 H.No: 4259; Ebû Dâvûd, Sünnet, 23-24/4753.)


10-) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “İnsana verilen en hayırlı şey nedir?" denilince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "GüZeL AHLâK!." buyurmuştur.
(İbn Hibbân, İhya, 3/118.)

11-) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Hayâsızlık ve Edebsizliğin İslâm'da yeri yoktur " buyurmuştur.
(Tirmizî, K. Birr ves Sıla, 47.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim GÜZEL AHLÂK..


12-) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e.: “Îmânı en kâmil mü’min kimdir?." diye sorulunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "AHLâKı en iyi olandır" buyurmuştur.
(Taberânî; İbn Mâce, Zühd, 31.)

13-) Resim--- Abdullah b. Amr radiyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Size bana en sevimli olup, kıyamette bana en yakın olanınızdan haber vereyim mi?" diye iki veyâ üç defa tekrarladı.
Ashâb.:
“Buyurun söyleyin Yâ Resûlullah!” deyince,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "O, AHLâKça en iyi olanınızdır" buyurdu.

(Ahmed b. Hanbel; Hindî, Kenzul-Ummal, 2/139.)

14-) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kıyamet gününde mü’minin mizanında iyi AHLâKtan daha ağır bir şey yoktur. ALLAH celle celâlihu hayâsız ve arsızdan hoşlanmaz. Muhakkak ki, iyi AHLâK sahibi, namaz kılan ve oruç tutanların derecesine nâil olur" buyurmuştur.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned; Hindî, Kenzul-Ummal, 2/139.)

15-) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kul iyi AHLâK sâyesinde âhirette büyük derecelere ve en büyük makamlara erişir. Halbuki o, dünyada iken ibâdetinde zayıf sayılırdı. Yine o, kötü AHLâKı sebebiyle cehennemde en aşağı dereceleri boylar" buyurdu..
(Enes radiyallahu anhu’dan; Taberânî; İhyâ, 3/43..)

16-) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Mü’min iyi AHLâKı sâyesinde gece namaz kılan ve gündüz oruç tutanların derecesine ulaşır." buyurdu.
(Aişe radiyallahu anha'dan; İ. Mâlik, Muvatta, 6.2/553.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim GÜZEL AHLÂK..


17-) Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İbadetinde mu'tedil olan mü'min iyi AHLâK ve üstün huyu sebebiyle çokça oruç tutan ve ALLAH'ın âyetlerini tatbik edip namaz kılanların derecesine ulaşır." buyurmuştur.
(Abdullah İbn Ömer radiyallahu anhu'dan; İ. Ahmed b. Hanbel, İhya, 3/120,121.)

18-) Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Mü'minin; şerefi, dini, mürüvveti, AKıL ve değeri AHLâKı iledir" buyurdu.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu'dan; Hâkim.).)

19-) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kalbini ihlâsla dolduran, dürüst, lisânı doğru, nefsini mutmâin ve AHLâKını da müstakîm kılan kurtulmuştur" buyurmuştur.
(Ebu Zerr radiyallahu anhu'dan; Buharî.)

20-) Resim---Abdullah b. Amr radiyallahu anhu.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kötü AHLâKlı ve kötülükten hoşlanan biri değildi. O, şöyle buyururdu.: "En iyileriniz AHLâKça en üstün olanlarınızdır."
(Buharî ,Edeb,38.39.)

21-) Resim---Enes radiyallahu anhu.: "Ben, Resûlullah'a 10 yıl hizmet ettim. ALLAH'a yemin ederim ki bana bir defa bile.: "Öff!. demedi. Herhangi bir şeyi niçin böyle yaptın veyâ şöyle yapmadın da demedi." buyurmuştur.
(Müslim, K.Fedâil,13.).)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim GÜZEL AHLÂK..


22-) Resim---Enes radiyallahu anhu.: Dul bir kadın Resûlullah'ı elinden tutar, ihtiyacı için onu dilediği yere kadar götürürdü. Bir insân onunla musafaha yapsaydı kendisi Resûlullah'ın elini bırakmadan Resûlullah onun elini bırakmazdı. O, yüzünü çevirmeden Resulûllah çevirmezdi. Arkadaşları arasında ayaklarını uzattığına kimse şâhid olmazdı. Yani O, arkadaşları arasında kibirlilik taslamaz ve bu hususta çok titiz davranırdı" buyurmuştur.
(Tirmizî.)

23-) Resim---Aişe radiyallahu anha Annemiz.: "Resulullah iki işten birini seçmekle karşı karşıya kalsaydı, günah olmadığı sürece kolay olanını tercih ederdi. O, günahlardan, insânların uzağı idi. Nefsi için intikam almış değildi. Ancak haram işlediğinde intikam alırdı. O; eliyle, ne bir kadın, ne bir hizmetçi ne de herhangi bir şeyi dövmemişti. Sadece ALLAH YoLunda cihad esnâsında böyle değildi" buyurdu.
(Müslim.)

24-) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisine.: "Ey MuhaMMed! Bana, ALLAH'ın senin yanındaki malından ver!" diyen kişiye tebessümle iltifat edip kendisine maldan verilmesini emretmiştir.
(Buharî.)

25-) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kul iyi AHLâK sâyesinde âhirette büyük derecelere ve en büyük makamlara erişir. Halbuki o, dünyada iken ibâdetinde zayıf sayılırdı. Yine o, kötü AHLâKı sebebiyle cehennemde en aşağı dereceleri boylar" buyurdu..
(Enes radiyallahu anhu’dan; Taberânî; İhyâ, 3/43..)

26-) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH nezâket sahibidir. Öyle olmayı da sever. Nezâket karşısında verdiği mükâfatı katılıkta veyâ başka herhangi birşeyde vermez!." buyurdu.
(Aişe radiyallahu anha'dan; Müslim..)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim GÜZEL AHLÂK..


27-) Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH yumuşaklığa karşı verdiğini hamakata karşı verecek değildir. ALLAH bir kulunu sevdi mi ona yumuşak huy ihsân eder. Bir ev halkı yumuşak huydan nâsib almadılar mı hayrın tümünden mahrum sayılırlar." buyurdu.
(Cerir radiyallahu anhu'dan; Taberânî.)

28-) Resim---Aişe radiyallahu anha Annemiz'e Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in evde meşgul olduğu işler sorulunca şöyle cevâb vermiştir.: "O, evinde âile efrâdının hizmetinde bulunurdu. Namaz vakti gelince de hemen abdest alır, namaza giderdi."
(Tirmizî.)

29-) Resim---Abdullah b. el-Haris radiyallahu anhu.: "Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den daha fazla tebessüm eden birini görmedim." buyurmuştur.
(Tirmizî.)

30-) Resim---Enes b. Mâlik radiyallahu anhu.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, insânların en GüZeL AHLâKına sâhibdi. Ebu Umeyr adında bir süt kardeşim ve "Nuğayr" adında hasta bir kuşu vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu çocuk ile lâtife eder ve.: "Ey Ebu Umeyr, Nuğayr'den ne haber!." derdi.” buyurmuştur.
(Buharî.)

Nuğayr.: Arapçada kuşcuk mânâsına gelir..

31-) Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in insânlar nezdinde en kuvvetli göründüğü Mekke’nin Fethi Günü, korku ve heyecanla ve âdeta titremekten dişleri birbirine vurarak.: “Yâ Rasûlullah! Bana İslâm’ı telkin buyurunuz!” diyen hemşehrisine, imkânlarının en zayıf olduğu zamandan şu misâli zikrederek sükûnet telkîn etti ve tevâzûyla.: “Sâkin ol kardeşim! Ben bir kral veyâ hükümdar değilim. (Muhtereme vâlidelerini kasdederek) Kureyş’ten güneşte kurutulmuş et yiyen senin eski komşunun yetimiyim!.”buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, Et’ime, 30; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, II, 64.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim---Mekke’nin Fethi Günü, ihtiyar babasını sırtına alarak huzûruna getiren ve ona îman telkîn etmesini isteyen Yâr-i Gâri Ebû Bekir radiyallahu anhu’ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yâ Ebâ Bekr! Şu ihtiyar babanı neden buraya kadar yordun? Biz onun yanına gidemez miydik?!.buyurmuştur..
(İ. Ahmed, Müsned, VI, 349; Heysemî, VI, 174; İbn-i Sa’d, V, 451.)

Yâr-ı Gâr: Mağara Dostu mânâsına gelir ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile Ebû Bekir’in Sevr Mağarası’ndaki arkadaşlıklarını ifâde eder. Zamanla samimî dostluklar için de kullanılır olmuştur..

Resim
Kureyş Müşriklerinin Ekâbirinden Safvan bin Ümeyye, müslümân olmadığı hâlde Huneyn ve Tâif Gazâlarında, Rasûl-i Ekrem sallâllâhu aleyhi ve sellem’in yanında bulunmuştu. Cîrâne’de toplanan ganimet mallarını gezerken Safvân’ın bu mallardan bir kısmına büyük bir hayranlık içinde baktığını gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Pek mi hoşuna gitti?” diye sordu. “Evet.” cevâbını alınca.: “Al hepsi senin olsun!” buyurdu.
Bunun üzerine Safvan kendisini tutamayarak.: Peygamber Kalbinden başka hiçbir kalb bu derece Cömerd olamaz.” diyerek şehâdet getirdi ve müslümân oldu.
(Vâkıdî, Meğâzî, Beyrut 1989, II, 854-855.)

Resim
Safvan bin Ümeyye radiyallahu anhu Kabîlesine dönünce de.: “Ey kavmim! (Koşun,) müslümân olun! Çünkü MuhaMMed, fâkirlik ve ihtiyaç korkusu duymadan çok büyük ikram ve ihsânlarda bulunuyor.” dedi.
(Müslim, Fedâil, 57-58; İ. Ahmed, Müsned, III, 107)

Resim
Bir kimse gelerek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den bir şey istedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in o ÂN, o'na verecek hiçbir şeyi yoktu. O kişiye, borçlanarak ihtiyacını karşılamasını ve kendisinin o borcu ödeyeceğini taahhüd etti..
(Heysemî, X, 242; Ebû Dâvûd, Harâc, 33-35/3055; İbn-i Hibbân, Sahîh, Bey¬rut, 1993, XIV, 262-264.)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Cömerd insân ALLAH’a, CeNNet ve insânlara yakın; CeheNNem ateşine uzaktır. Cimri ise, ALLAH’a, CeNNete ve insânlara uzak; CeheNNem ateşine yakındır!..” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 40/1961.)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gerçek mü’minde şu iki haslet aslâ bir araya gelmez: Cimrilik ve Kötü AHLâK!.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 41/1962.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim TAKVÂ.. İLk SÖZünde Kavî OLuş..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
ALLAH’ım!. SEN’den hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği istiyorum.
ALLAH’ım!. Nefsime takvâsını ver ve onu tezkiye et! SEN onu en iyi tezkiye edensin. SEN onun Velîsi ve Mevlâ’sısın.
ALLAH’ım! SEN’den hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği istiyorum!.”
buyurmuştur.
(Müslim, Zikir, 72,73.)

Resim
Aişe radiyallahu anha Annemiz.: MuhaMMed’in âilesi, O’nun hayatının son anına kadar, üst üste iki gün, arpa ekmeğini doyuncaya kadar yemediler.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Şemâil, 25.bâb, No:146, 152.)

Resim
Süleym İbni Âmir radiyallahu anhu, Ebû Umâme radiyallahu anhu’n şöyle dediğini işittim.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Âilesinin sofrasından arpa ekmeği artmazdı. (Artacak kadar ekmekleri yoktu.)” buyurmuştur.
(Tirmizî, Şemâil, 25.bâb, No:147.)

Resim
İbnü Abbâs radıyallâhu anhumâ.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ard arda birkaç gece aç yattıkları vaki’dir. O ve Âilesinin akşam yemeği bulamadığı zamanlar olurdu. Genelde yedikleri ekmek ise arpa ekmeği idi.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Şemâil, 25.bâb, No:148.)

Resim
Mesruk radiyallahu anhu.: “Bir gün Âişe radiyallahu anha Annemizin ziyâretine gitmiştim. Hizmetkârlarına benim için bir sofra kurmalarını ricâ ettiler ve bana hitâb ederek: “Her ne zaman doyarak yemek yesem, hüzünlenirim ve gözyaşlarıma hâkim olamam ağlarım!” dedi.
Ben.: “Neden ağlarsınız Mü’minlerin Annesi?" diye sorduğum da,
Peygamber Efendimiz aleyhisselâm’ın bu fâni dünyadan ayrıldıkları hali hatırlarım. Yemin olsun ki, hiçbir gün üst üste ekmek ve et yemeği ile karnını doyurmamışlardı!.” buyurdu.
(Tirmizî, Şemâil, 25.bâb, No:151.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim TAKVÂ.. İLk SÖZünde Kavî OLuş..

Enes ibnü Mâlik radiyallahu anhu.: Peygamber Efendimiz aleyhisselâm, vefât ettiği güne kadar- ayaklı sofralar üzerinde yemek yemedikleri gibi, has undan mamul ekmek de yememişlerdir.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Şemâil, 25.bâb, No:153.)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, takvâsı sebebiyle fâkirler gibi yaşardı..
Hazret-i Âişe Vâlidemiz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, ömrü boyunca iki gün üst üste arpa ekmeği ile, bir başka rivâyette de üç gün üst üste buğday ekmeğiyle karnını doyurmadan âhirete intikâl ettiğini bildirmektedir.:

Âişe radiyallahu anha Vâlidemiz.: MuhaMMed’in (aleyhissalatü vesselam) Âilesi, O’nun vefât ettiği ana kadar, iki gün arka arkaya arpa ekmeğiyle karnını doyurmadı.” buyurmuştur.
(Buhârî, Eymân 22; Müslim, Zühd 22; İbn-i Mâce, Et’ıme, 48)

Âişe radiyallahu anha Vâlidemiz.: MuhaMMed’in (aleyhissalatü vesselam) Âile efradı, Medine’ye geldiği günden vefât ettiği ana kadar, üç gün arka arkaya buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı.” buyurmuştur.
(Müslim, Zühd 20. Ayrıca bk. Buhârî, Rikak 17)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ümmetini takvâ hayâtına teşvik ederek şöyle buyururdu.: “Şüphesiz Benim dostlarım müttakîlerdir.”
(Ebû Dâvûd, Fiten, 1/4242)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her nerede olursan ol ALLAH’tan ittikâ et ve kötülüğün arkasından hemen bir iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi AHLâKla muâmele et!” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 55/1987)

Resim
Hakîkî Takvâyı elde edebilmenin yolunu ise şöyle gösterirlerdi:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kul, mahzurlu/yasaklı şeylere düşme endişesiyle mahzuru olmayan bâzı şeyleri (haram mı helâl mi olduğu tam olarak bilinemeyen şüpheli şeyleri) de terk etmedikçe gerçek müttakîlerin derecesine ulaşamaz.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Kıyâme, 19/2451; İbn-i Mâce, Zühd, 24)

Müttakî.: Ehl-i takva. İttika eden. Haramdan ve günahtan çekinen, kendisini ALLAH celle celâlihu'ın sevmediği fena şeylerdan koruyan.. ALLAHu zü’L-CeLÂL’e Bezm-i Elestte/Rûhlar Âleminde verdiği SÖZde kavî olanlar..
İttikâ.: ALLAH rızâsına uyan hayırlı amel. Günahlardan uzak olan iş, fiil. Maddî veya mânevî kul hakkını yerine getirmek.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »


يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
“Yâ eyyuhe’n- nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallahi etkâkum, innallahe alîmun habîr (habîrun).: Ey insanlar! Muhakkak ki BİZ, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki ALLAH'ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok TAKVÂ Sâhibi olanınızdır. Muhakkak ki ALLAH, en iyi bilen ve haberdâr olandır.” (Hucurat 49/13)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH İndinde en şerefliniz TAKVÂca en ileri olanınızdır. Arabın Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Beyaz derili olanın siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, siyah derili olanın da beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece TAKVÂ iledir.” buyurmuştur.
(İbn Hanbel, 5/411)

TAKVÂ husûsunda Hazret-i Îsâ aleyhisselâm’ın da güzel bir târifi vardır.:
Bir kimse Îsâ aleyhisselâm’a gelerek.: “Ey hayır ve iyiliklerin muallimi! Bir kul, ALLAH TeÂLÂ’ya karşı nasıl TAKVÂ sâhibi olur?” diye sordu.
Îsâ aleyhisselâm.: “Bu kolay bir iştir.:
ALLAH TeÂLÂ’ya derin bir muhabbetle bağlanırsın,
O’nun rızâsı için gücün yettiğince sâlih amellerde bulunursun,
Bütün Âdemoğullarına da, kendine acır gibi şefkat ve merhamet gösterirsin!”
cevâbını verdi.
Sonra da şöyle buyurdu.: “Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkasına yapma! O zaman ALLAH’a karşı hakkıyla TAKVÂ sâhibi olursun.” buyurdu.
(İ. Ahmed, ez-Zühd, yy. ts., s. 59.)

Hazret-i Ömer radıyallahu anh da, bir gün Übey bin Kâ’b radıyallahu anh’a TAKVÂnın ne olduğunu sorar.
Übey radıyallahu anh.: “Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” diye sorar.
Hazret-i Ömer.: “Evet, yürüdüm.” karşılığını verince,
bu sefer.: “Peki, ne yaptın?” diye sorar.
Hazret-i Ömer.: “Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim.” cevâbını verir.
Bunun üzerine Übey bin Kâ’b radıyallahu anh.: “İşte TAKVÂbudur.” der.
(İbn-i Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Beyrut 1988, I, 42.)

Peygamber Efendimiz’e mânen en yakın kimseler, müttakîlerdir.
Muâz bin Cebel radıyallahu anh der ki.:
Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem beni Yemen’e vâli olarak gönderirken, uğurlamak için Medîne’nin dışına kadar teşrîf etti. Ben binek üzerindeydim, O ise yürüyordu. Bana bâzı tavsiyelerde bulunduktan sonra.:
“Ey Muâz! Belki bu seneden sonra beni bir daha göremezsin! İhtimal ki şu mescidimle kabrime uğrarsın!” buyurdu.
Bu sözleri duyunca, O azîz dosttan, yani Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’nden ayrılmanın verdiği hüzünle ağlamaya başladım.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ağlama ey Muâz!” buyurdu,
ve sonra yüzünü Medîne’ye doğru çevirerek: “İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun ALLAH’a karşı TAKVÂsâhibi olan müttakîlerdir.” buyurdu.

(İ. Ahmed, V, 235; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, Beyrut, 1988, IX, 22.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Uhud Dağı kadar altınım olsa -borçlarım için ayıracağım miktar hâriç- üç günden fazla saklamazdım.” buyurdu.
(Buhârî, Temennî, 2; Müslim, Zekât, 31)

Günler geçerdi de, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in evinde yemek pişirmek için ateş yanmazdı; çok defa aç yatardı. (Ahmed, VI, 217; İbn-i Sa‘d, I, 405)

Bir gün Hazret-i Ömer -radıyallahu anh- Hazret-i Peygamber’in Hâne-i Saâdetlerine gelmişti. Odanın içine şöyle bir göz gezdirdi. Her taraf bomboştu. Evin içinde hurma yapraklarından örülmüş bir hasır vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun üzerine yaslanmıştı. Kuru hasır, Peygamber Efendimiz’in mübârek teninde izler bırakmıştı. Bir köşede bir ölçek kadar arpa unu vardı. Onun yanında da çivide asılı eski bir SU kırbası duruyordu. İşte hepsi bu kadar!..
Arabistan Yarımadası’nın Fahr-i Kâinât Efendimiz’e boyun eğdiği bir günde O’nun dünyaya âit mal varlığı bunlardan ibâretti. Hazret-i Ömer bunları görünce, içini çekti. Kendini tutamadı, gözleri dolu dolu oldu ve ağladı.
Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Niçin ağlıyorsun ey Ömer?” diye sordu.
O da.: “Niçin ağlamayayım yâ Rasûlullah! Kayser ve Kisrâ dünya nîmetleri içinde yüzüyor! ALLAH’ın Rasûlü ise kuru hasır üzerinde yaşıyor!..” dedi.
Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Hazret-i Ömer’in gönlünü hoş etti ve.: “Ağlama ey Ömer! Dünyanın -bütün nîmet ve zevkleriyle- onların, âhiretin de bizim olmasını istemez misin?!.” buyurdu.
(İ. Ahmed, II, 298; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, tahk. Hamdi Abdülmecid es-Selefî, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, X, 162.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Dünya BENim neyime gerek! BENimle dünyanın misâli, bir yaz günü yolculuk yapıp da, bir ağaç altında gölgelenen, sonra da kalkıp yoluna devam eden kimseye benzemektedir.” buyurdu.
(Tirmizî, Zühd, 44/2377; İbn-i Mâce, Zühd, 3; Ahmed, I, 301.)

Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kıyâmette Dünya Nîmetlerinden hesap verme endişesiyle sık sık.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey RABBim! Beni fâkir bir insân olarak yaşat; bana fâkir bir insân olarak ölüm nasîb et; beni fâkirlerle dirilt!.” şeklinde DUÂ ederlerdi.
(Tirmizî, Zühd, 37/2352; İbn-i Mâce, Zühd, 7)

Peygamberlerin hepsi CeNNete gireceklerine dâir İlâhî Teminat altında oldukları hâlde, onlar da kendilerine verilen nîmetlerden ve dîni teblîğ edip etmediklerinden hesâba çekileceklerdir.:


فَلَنَسْأَلَنَّ الَّذِينَ أُرْسِلَ إِلَيْهِمْ وَلَنَسْأَلَنَّ الْمُرْسَلِينَ
“Fe le nes’elennellezîne ursile ileyhim ve le nes’elennel murselîn(murselîne).: Andolsun, kendilerine (peygamber) gönderilenlere soracağız ve onlara gönderilenlere (peygamberlere) de elbette soracağız.” (A’râf 7/6)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o kadar ince ve hassas bir kalbe sâhibdi ki, bir gün yere tüküren bir adam gördüler. Mübârek sîmâları birdenbire kızardı ve oldukları yerde kalakaldılar. Sahâbî koşuştu. Tükrüğün üstünü kumla örttü. Ondan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yollarına devam ettiler.

Elbiselerin düzeltilmesini emreden, giyim-kuşamda pejmürdeliği hoş görmeyen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem saç ve sakalların dağınıklığını da tasvîb etmezlerdi. Nitekim bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mesciddeyken, saçı sakalı karışmış bir adam çıkagelmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem eliyle ona saç ve sakalını düzeltmesini işâret etti. Adam, bu emri yerine getirdiğinde:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu hâl, herhangi birinizin şeytan gibi saçı-başı dağınık dolaşmasından daha güzel değil mi?” buyurdu.
(Muvatta, Şaar, 7; Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, Beyrut 1990, V, 225.)

Yine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün saçı-başı darmadağınık bir adam görmüşlerdi. Hayretle.: “Niçin bu adam saçlarını yıkayıp taramıyor?” buyurdu.
Üzerinde kirli elbiseler bulunan bir kimseyi gördüklerinde de.:
“Bu zât elbiselerini yıkayacak su bulamıyor mu?” buyurarak müslümânların temiz ve tertipli olmaları gerektiğini ifâde etti. (Ebû Dâvûd, Libâs, 14/4062; Nesâî, Zînet, 60)

Bir başka sefer, yine üstü başı dağınık olarak huzûruna gelen bir adama,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Malın var mı? Hâlin vaktin nasıl?” diye sormuş, adamın maddî imkânının iyi olduğunu bildirmesi üzerine,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O hâlde, ALLAH sana mal verince, eseri üzerinde görünsün!” diye onu îkâz etmişlerdir.
(Ebû Dâvûd, Libâs, 14/4063; Nesâî, Zînet, 54; Ahmed, IV, 137)

Başka bir Hadîslerinde de:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH, kuluna verdiği nîmetin eserini onun üzerinde görmeyi SEVer.” buyurmuşlardır.
(Tirmizî, Edeb, 54/2819; Ahmed, II, 311)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in örnek şahsiyeti; merhamet, nezâket, zarâfet ve rikkat-i kalbiyenin zirvesini teşkil etmiştir. Kaba bir kimsenin:
“Ey MuhaMMed, ey MuhaMMed!” diye defalarca bağırmasına rağmen her defasında yumuşak bir üslûbla.:
“Buyur, isteğin nedir?” diye mukâbelede bulunarak muhâtabının kabalığına karşı dâimâ nezâketle davranmışlardır.
(Müslim, Nüzür, 8; Ebû Dâvûd, Eymân, 21/3316; Tirmizî, Zühd, 50; Ahmed, IV, 239.)

Yine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yüksek nezâketleri sebebiyle misafirlerine bizzat kendileri hizmet ve ikram ederlerdi. (Beyhakî, Şuab, VI, 518, VII, 436)

Çocukluğunda dahî hiçbir kimse ile nezâketi zedeleyici bir münâkaşa ve mücâdeleleri yoktu. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kendileri böylesine yüksek bir nezâkete sâhib olmakla birlikte, Ehl-i Beyt’ini de bu AHLâK ile yetiştirmişlerdir.
Nitekim Peygamber Efendimiz’in torunu Hazret-i Hasan aleyhisselâm’ın şu hâli buna ne güzel bir misâldir.:
Hazret-i Hasan aleyhisselâm Kâbe’yi tavâf edip Makâm-ı İbrâhim’de iki rekât namaz kılmış ve sonra ellerini yüce dergâha açarak.:
“Yâ RABBî! SEN’in küçük ve zayıf kulun kapına geldi. ALLAH’ım! Âciz Hizmetçin kapına geldi. Yâ RABBî! Dilencin kapına geldi, SEN’in yoksulun kapına geldi!..” diye içli içli niyâz etmişti.
Bu yanık ilticânın ardından oradan ayrılan Hazret-i Hasan aleyhisselâm yolda bir ekmek parçasıyla karınlarını doyurmaya çalışan yoksul insânlara rastladı. Onların gönüllerini almak için yanlarına giderek selâm verdi. Onlar da Hazret-i Hasan’ın bu nezâketinden çok memnun kalarak onu mütevâzı yemeklerine dâvet ettiler.
Peygamber torunu Hazret-i Hasan aleyhisselâm nezâketen o yoksullarla birlikte oturdu ve.:
“Bu ekmeğin sadaka olmadığını bilseydim sizinle birlikte yerdim.” buyurdu. Ardından da o yoksulların gönüllerini almak için yine büyük bir nezâketle.:
“Haydi kalkın, bizim eve gidelim!” dedi. O yoksulların karnını bir güzel doyurduktan sonra onlara elbiseler giydirdi, ceplerine de bir miktar para koyup uğurladı. Böylece onların gönüllerini fethetti. (Bkz. Ebşîhî, el-Müstatraf, Beyrut 1986, I, 31)

Bu nezâket ve zarâfet, aynı zamanda HÂLIK’ın şefkat ve merhamet nazarı ile insânlara bakış tarzının ne muhteşem bir misâlidir.
Hazret-i Hasan aleyhisselâm’ın bu hâline diğer bir misâl:
Bir gün Medîne Bağlarına uğrayan Hasan aleyhisselâm orada zenci bir köle görür. Köle, elindeki ekmekten bir lokma kendisi yerken bir lokma da önündeki köpeğe yedirmektedir.
Hazret-i Hasan aleyhisselâm Cenâb-ı HAKk’ın “RAHMÂN” Esmâsının bu köledeki merhamet tecellîsine hayran olur. Köleye neden böyle bir şey yaptığını sorduğunda, köle hayâsından dolayı Hazret-i Hasan’ın yüzüne bakamaz.
Bunun üzerine Hazret-i Hasan aleyhisselâm.: “Delikanlı, sen kimsin?” diye sorar.
Köle.: “Hazret-i Osman’ın oğlu Ebân’ın Hizmetçisiyim.” der.
Hazret-i Hasan aleyhisselâm.: “Peki bu bağ kime ait?” diye sorunca,
Köle.: “Hazret-i Osman oğlu Ebân’a ait.” diye cevâb verir.
Hasan aleyhisselâm zâhiren sıradan bir köle, fakat hakîkatte büyük bir HAKk DOStu ve Mâneviyat Sultânı olan bu kişiye yakın olmak arzusuyla.:
“Sakın buradan bir yere ayrılma, birazdan buraya, senin yanına döneceğim!.” diyerek oradan ayrılır ve bağın sâhibi olan Ebân’ın yanına varır. Hem bağı hem de o köleyi satın alır. Ardından tekrar kölenin yanına gelir ve.:
“Delikanlı! Seni satın aldım.” der.
Bunun üzerine köle hürmetle ayağa kalkarak.:
“Başım-gözüm üstüne! İtaat; ALLAH’a, Rasûlü’ne ve Sanadır!.” der.
Hazret-i Hasan aleyhisselâm bu sözleri duyunca daha da duygulanır. Onun bu sadâkati karşısında hayranlık duyguları artar. Kendisini bu derece duygu derinliğine SEVk eden o kölenin gönül güzelliğine mukâbil olarak.:
“Sen artık ALLAH için hürsün! Bu bağı da sana hibe ediyorum!.” der.
(İbn-i Manzûr, Muhtasaru Târîhi Dımeşk, VII, 25)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yüksek sesle konuşmazlardı. İnsanların yanından yavaşça ve tebessümle geçerlerdi. Hoşlanmadıkları kaba bir söz işitince insânların yüzlerine karşı bir şey söylemezlerdi. Yüz ifâdeleri kendisinin hâlini yansıttığı için etrafındakiler, konuşmalarında ve hareketlerinde ihtiyatlı olurlardı. Yüksek hayâ duyguları sebebiyle, kahkaha ile gülmemişlerdi. Yalnız tebessüm hâlinde bulunurlardı. Sahâbîlerin ifâdesine göre, örtüsüne bürünen bir genç kızdan daha hayâlı idiler.
Hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayâ îmandandır ve hayâlı olan kimse CeNNettedir! Hayâsızlık ise kalbin katılığındandır; kalbi katı olan da cehennemdedir!..” buyurmuştur.
(Buhârî, Îmân, 16)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayâ ve îman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de gider!” buyurmuştur.
(Taberânî, Evsat, VIII, 174; Beyhakî, Şuâb, VI, 140)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kaba söz, ayıptan başka bir şey getirmez! Hayâ ve edeb de girdiği yeri süsler!” buyurmuştur.
(Buhârî, Îmân, 16)

Gerçek hayâ, dünya SEVgisini kalbten çıkarmaya vesîle olan “ölümü hatırlamak”la elde edilir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashâbına, dâimâ ALLAH’tan HAKkıyla hayâ etmelerini emrederdi. Bir defasında onların, RABBlerine karşı hayâ sâhibi olduklarını hamd ile ifâde ettiklerinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gerçek hayânın vücuttaki bütün uzuvları haramdan korumak, ölümü hatırdan çıkarmamak olduğunu beyan buyurdu. Ardından, âhireti arzu eden kimsenin dünya SEVgisini terk etmesi gerektiğini de belirterek, ancak böyle yapanların ALLAH’tan HAKkıyla hayâ etmiş olabileceğini söylediler. (Tirmizî, Kıyâmet, 24/2458)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kimsenin yüzüne dikkatle bakmazdı. Yere bakışı, semâya bakışından daha çoktu. Hayâsı ve yüksek şahsiyeti sebebiyle kimsenin hatâsını yüzüne vurmazdı.
Hazret-i Âişe vâlidemizin ifâdesiyle, kendisine birisinden hoşlanmadığı bir söz ulaştığında.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Falana ne oluyor ki şöyle şöyle söylüyor.” demez de, “Bâzı kimselere ne oluyor ki şöyle şöyle söylüyorlar.” buyururdu.
(Ebû Dâvûd, Edeb, 5/4788)

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bâzen de muhâtablarının hatâsını onlara yakıştıramadığını hissettirmek maksadıyla.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bana ne oluyor ki sizleri böyle görüyorum.” buyururdu ve zârif bir üslûb ile îkâz ederdi.
(Buhârî, Menâkıb 25, Eymân 3; Müslim, Salât, 119; İbn-i Hibbân, IV, 534.)

Nasîhat ederken bile muhâtabının üzülmemesi ve darılmaması için âdeta titreyen O şânı yüce Peygamber, ulvî bir merhamet âbidesiydi.
İşte bu Nebevî AHLâK ile AHLâKlanmış olan HAKk DOStu Mevlânâ Hazretleri, mücerred hakîkatleri âdeta müşahhas bir ifâdeye büründürerek şöyle der.:
“Aklım, kalbime.: ”Îman nedir?” diye sordu.
Kalbim ise, aklımın kulağına eğilerek.: “Îman, edebten ibârettir.” dedi.”


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’den daha büyük bir kahraman tasavvur etmek mümkün değildir. Zirâ hayâtında korku ve telâşa kapıldığı aslâ görülmemişti. Fevkalâde hâller karşısında sabır ve sebât gösterir, korku ve telâşa düşüp uygunsuz hareket etmezdi.
Kendisini öldürmek için bekleyenlerin arasından “Yâsîn Sûresi”nin şu iki âyet-i kerîmesini okuyarak korkusuzca geçmişti.:
“Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır. Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onların basîretlerini perdeledik; artık göremezler.”

إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلاَلاً فَهِيَ إِلَى الأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ
وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ
"İnnâ cealnâ fî a’nâkıhim aglâlen fe hiye ilel ezkâni fe hum mukmehûn(mukmehûne). Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûn(yubsırûne).:
Gerçekten Biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan manevi) demir halkalar-kelepçeler geçirdik; bu yüzden başları (gaflet, cehalet ve enaniyet gururuyla) yukarı kalkıktır.
(Hakka diretmeleri ve hayra hıyanetleri sebebiyle onların) Önlerinden (manevi) bir perde ve arkalarından (manevi) bir perde çektik de, (böylece) onları(n görüş alanını) kapattık (ve gönül ekranlarını kararttık); artık bunlar (imani ve Kur’ani gerçekleri) göremez (ve kavrayamaz durumdalardır.)
(Yâsîn 36/8-9)

Hazret-i Ali kerremallahu vechehu.: “Bedir’de savaş bütün şiddetiyle devam ederken, bâzen biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in arkasına sığınıyorduk. Hepimizin en cesûru O idi. Düşman saflarına en yakın yerde O bulunurdu.” buyurur.
(Ahmed, I, 86)

Yine Berâ radıyallahu anhu da Habîb-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in şecaati husûsunda şöyle buyurmuştur.:
“VALLAHi, biz savaş kızıştığında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e sığınırdık. Bizim en cesurumuz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile aynı hizâda durabilendi.”
(Müslim, Cihâd, 79)

O, îlâ-yı kelimetullâh için, yani ALLAH’ın Dîni en yüce olsun diye dâimâ en önde savaşırdı. Huneyn Gazâsı’nda, başlangıçta İslâm ordusunda meydana gelen çözülme karşısında O, metânetini hiç bozmayarak kendisini düşman saflarının ortasına atmış, bindiği hayvanını mütemâdiyen ileri sürerek ashâbının şecâatini artırmış ve nihâyet ALLAH’ın Yardımı ile de zafer nasîb olmuştur. (Müslim, Cihâd, 76-81)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kudret ve irâdesiyle yaşadığım ALLAH’a yemîn olsun ki, ALLAH YoLunda gazâ edip şehîd olmayı, sonra (diriltilip) gazâ ederek yine şehîd olmayı, tekrar gazâ ederek yine şehid olmayı isterdim...” buyurmaktaydı.
(Müslim, İmâre, 103)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem insân neslinin en mülâyimi idi. (Müslim, Hac, 137)
Âişe vâlidemiz radiyallahu anha.: “AHLâKı Hazret-i Peygamber’den daha güzel bir başkası yoktur. Ashâbından veyâ Âilesinden kim O’nu çağırsa hemen.: ”Buyur!” derdi. Sâhib olduğu yüce AHLâK sebebiyle ALLAH TeÂLÂ: “MuHAKkak ki Sen, büyük bir AHLâK üzeresin!” âyet-i kerîmesini inzâl buyurdu.” buyurmuştur.
(Vâhidî, s. 463)

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
“Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki SEN, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/4)

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hayâtında hiçbir zaman nefsi için intikâm almamış, dâimâ af tevzî etmiştir.
Yine Hazret-i Âişe vâlidemiz, O’nun yüce AHLâKındaki mülâyemet hâlinden birkaç husûsu da şöyle ifâde eder.:
O, hiç kimseyi ayıplamaz, kötülüğe mukâbele etmez, af ve hoşgörüyle muâmele eder, kötülükten uzak kalırdı. Nefsi için bir kimseden intikam almış değildir. Hiçbir köle ve hizmetçiye, hattâ bir hayvana bile haksızlıkla dokunmamıştır...”
(Müslim, Fedâil, 79.)

Hazret-i Enes radıyallahu anhu, Fahr-i Kâinât Efendimiz’i anlatırken şöyle demiştir.:
“Ben Rasûlullâh’ın ellerinden daha yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokundum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kokusundan daha hoş bir râyiha koklamadım. Efendimiz’e tam on yıl hizmet ettim. Bana bir defa bile “öf!” demedi. Yaptığım bir şey sebebiyle “Niçin böyle yaptın?” demediği gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle de “Şöyle yapsan olmaz mıydı?” demedi.
(Buhârî, Savm 53, Menâkıb 23; Müslim, Fezâil 82)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir sahâbîyi.: “Sende ALLAH’ın SEVdiği iki GüZeL haslet var: Hilim (yumuşak huyluluk) ve teennî (ihtiyatlılık.)” sözleriyle medhetmişlerdi.
(Müslim, Îmân 25, 26)

Bedevînin biri, Mescid-i Nebevî’de küçük abdestini bozmuştu. Sahâbîler hemen onu azarlamaya başladılar.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Adamı kendi hâline bırakın. Abdest bozduğu yere bir kova su dökün. Siz kolaylık göstermek için gönderildiniz, zorluk çıkarmak için değil.” buyurdu.
(Buhârî, Vudû’ 58, Edeb 80)

Sonra da o kimseye Mescidlerin ehemmiyetini ve âdâbını tatlı bir dille îzah ettiler.

Enes radıyallahu anhu şöyle der.: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından yapılmış, kenarları sert ve kalın bir hırka vardı. Bir Bedevî, Rasûl-i Ekrem’e yetişerek hırkasını sertçe çekti. Hırkanın boynuna gelen kısmına baktım, Bedevînin sertçe çekmesinden dolayı hırkanın kenarı boynuna oturmuştu.
Daha sonra Bedevî.: “Ey MuhaMMed! Elinde bulunan ALLAH’a âit mallardan bana da verilmesini emret!” dedi.
Fahr-i Kâinât Efendimiz, Bedevîye dönüp tebessüm etti. Sonra da ona bir şeyler verilmesini emir buyurdu.
(Buhârî, Humüs 19, Libâs 18, Edeb 68; Müslim, Zekât 128)

Nitekim O’nun teblîğ vazîfesindeki muvaffakıyeti de, bu yüksek hâllerinin bir bereketi olmuştur. Cenâb-ı HAKk, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in bu husustaki kemâlini şöyle bildirir.:
“(Ey Rasûlüm!) O vakit ALLAH’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şâyet Sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi...”


فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
“Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîza'l- kalbi lenfaddû min havlik (havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fî'l- emr (emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh (alâllâhi), innallâhe yuhibbu'l- mutevekkilîn (mutevekkilîne).: O zaman, ALLAH'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık ALLAH'a tevekkül et. Muhakkak ki ALLAH, tevekkül edenleri (Allah'a güvenenleri) SEVer.” (ÂL-i İmrân 3/159)

Gerçekten de o günkü câhiliye insânları, O’nun yumuşak tabiatlı, affedici, GüZeL AHLâKlı, Halîm ve Müsâmahakâr Şahsiyeti karşısında bir mum gibi erimiş, vahşet ve huysuzluklarından kurtularak O İnsânlık Nûru’nun etrafında pervâne olmuşlardır. Çünkü O, insânlığın hüsrânını değil, hidâyetini istiyordu. Azâbı değil, RAHMEti temsil ediyordu..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Merhamet edenlere Rahmân olan ALLAH TeÂLÂ merhamet buyurur. Yeryüzündekilere şefkat ve merhamet gösteriniz ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsin.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 16/1924)

Çocuğu ağladığında annenin zor duruma düşmemesi ve bir an önce ona bakması için namazın kısaltılabileceğine müsâade etmesi, pek çok geceler, gözlerinden yaşlar boşanarak ümmetine DUÂlar etmesi, bütün vaktini insânların cehennemden kurtulması için fedâ etmesi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’de bulunan engin şefkatin en derin ve hassas nişâneleridir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem âlemlere rahmet olarak gönderildiği için O’nun SEVgi ve merhameti, her canlıyı ihâta etmişti.

Bir gün kendisinden bedDUÂ etmesini istediler.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ise.: “Ben dünyaya bedDUÂ etmek için gönderilmedim, ben bir Rahmet Peygamberi’yim.” buyurmuştur.
(Müslim, Fedâil, 126; Tirmizî, Deavât, 118)

Müslümânlığı teblîğ etmek için Tâif’e gittiği zaman, câhil, putperest ve egoist Tâif Halkı kendisini taşlamışlardı. Dağlar Meleği, Hazret-i Cebrâil ile gelerek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e.:
“–Şu iki dağı birbirine çarparak bu kavmi helâk edeyim mi?” deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem râzı olmadı.:
“–Hayır, ben Cenâb-ı HAKk’tan onların soylarından sadece ALLAH’a ibâdet edecek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak bir nesil getirmesini dilerim.” buyurmuştur.

Kendisini beldelerinden taşlayarak türlü hakâretlerle çıkaran ve hicrî 9. yıla kadar da şiddetle direnip müslümânlara pek çok zâyiât verdiren bu Tâifliler Hakkında.:
“Yâ RABBî! Sakîf Kabîlesi’ne hidâyet nasîb eyle! Onları bize gönder!” diye DUÂya devam etmiş, nihâyetinde Tâif Halkı, müslümân olmak üzere Medîne-i Münevvere’ye gelmişlerdir.
(İbn-i Hi¬şâm, IV, 134; Tirmizî, Menâkıb, 73/3942)

Ebû Üseyd -radıyallahu anh- Bahreyn’den aldığı birtakım esirlerle Peygamber Efendimiz’in huzûruna gelmişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir kadın esirin ağladığını gördü. Ona.:
“–Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. Kadın.:
“–Şu Adam oğlumu sattı.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Üseyd’e.:
“–Onun oğlunu sattın mı?”
diye sordu.
“–Evet.” cevâbını alınca.:
“–Kime?” buyurdu. Sahâbî.:
“–Abs Oğulları’na.” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o sahâbîye.:
“–Hayvanına bin ve hemen git, kadının oğlunu al ve getir!.”
buyurmuştur.
(Ali el-Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, Beyrut 1985, IV, 176/10044.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in şefkat ve merhameti, cihânşümûl bir vasfa sâhibdi. Nitekim bir gün.:
“–Nefsim, Kudret Elinde bulunan ALLAH’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe CeNNete giremezsiniz.” buyurmuştu. Ashâb-ı kirâm.:
“–Yâ RasûlALLAH! Hepimiz merhametliyiz.” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“–(Benim kasdettiğim) merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilâkis bütün mahlûkâta şâmil olan merhamettir, (evet) bütün mahlûkâta şâmil merhamet!..” buyurmuştur.
(Hâkim, IV, 185/7310)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »


Cenâb-ı HAKk affetmeyi SEVer. Kul, hatâlarına karşı yürekten pişmanlık ve ıztırap duyarak tevbe ederse, Cenâb-ı ALLAH, onun tevbesini kabul edeceğini vaad etmektedir. Yüce RABBimiz, kendisi çok affedici olduğu gibi, kullarının da affedici olmasını ister.
Affın şartı; pişmanlık, ALLAH’ın Emirlerine itâat etmek ve haramlardan kaçınmaktır. Affın en güzel misâlleri, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Hayâtındadır. Uhud Harbi’nde amcası Hazret-i Hamza’nın ciğerini hırsından dişleyen Hind’i, Mekke’nin fethi günü kelime-i tevhîdin şânı hürmetine affetmiştir.
Hebbâr bin Esved, İslâm düşmanlarının önde gelenlerinden idi. Mekke’den Medîne’ye devenin üzerinde hicret eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in kızı Hazret-i Zeyneb’i mızrağıyla vurarak deveden aşağı itmişti. Hazret-i Zeyneb hâmile olduğundan çocuğunu düşürmüş, ağır bir şekilde yaralanarak kanlar içinde kalmıştı. Bu yara daha sonra vefâtına sebeb olmuştu. Hebbâr, bunun gibi daha birçok suç işlemişti. Mekke’nin Fethinden sonra kaçtı ve ele geçirilemedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medîne’de ashâbıyla oturduğu bir esnâda Hebbâr, huzûr-i saâdete gelerek müslümân olduğunu bildirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu da affetti. Hattâ ona hakâret edilmesini ve târizde bulunulmasını bile yasakladı. (Vâkıdî, II, 857-858)

Ebû Cehil’in oğlu İkrime, sayılı İslâm düşmanlarındandı. Mekke’nin fethinden sonra Yemen’e kaçmıştı. Karısı, müslümân olarak onu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in yanına getirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İkrime’yi memnûniyetle karşılayarak:
“Ey göçmen süvârî, hoş geldin!” buyurdu ve müslümânlara yaptığı zulmü yüzüne vurmayıp affetti. (Tirmizî, İsti’zân, 34/2735)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sık sık.: “ALLAH’ım, ümmetimi affet, çünkü onlar bilmiyorlar!” diye DUÂ ederdi. (İbn-i Mâce, Menâsik, 56; Ahmed, IV, 14)

Yemâme’nin lideri Sümâme bin Üsâl müslümân olunca, Mekke müşrikleriyle olan ticârî ilişkisini kesmişti. Hâlbuki Kureyş, her türlü erzak ve ihtiyaçlarını hep Yemâme’den alırlardı. Açlık ve kıtlığa düşen Mekkeliler şaşkınlık içinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e mürâcaat ettiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Sümâme’ye mektup yazarak ticâretine devam etmesini söyledi. (İbn-i Abdilberr, el-İstîâb, Kâhire ts., I, 214-215; İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, Kâhire 1970, I, 295.)

Hâlbuki o müşrikler, üç yıl boyunca müslümânları açlık içinde kıvrandırarak azâb etmişlerdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunları bile affetti.
Daha da ötesi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hicretin 7. senesinde Hayber Fethi’nden sonra kuraklık ve kıtlığa dûçâr olan Mekke halkına altın, arpa ve hurma çekirdeği göndererek yardımda bulundu. Ebû Süfyân, bunların hepsini teslim alıp Kureyşlilerin fâkirlerine dağıttı ve:
“–ALLAH, kardeşimin oğlunu hayırla mükâfatlandırsın! Çünkü O, akrabâlık HAKkını gözetti!” diyerek duyduğu memnûniyeti ifâde etti. (Ya’kûbî, II, 56)
Böylesine büyük fazîletler karşısında gönülleri yumuşayan Mekke halkı, bir müddet sonra tamamen müslümân oldu.

Hudeybiye’de, baskın yaparak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i öldürmek isteyen bir birlik gelmiş ve hepsi de yakalanmıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunları da bağışladı. (Müslim, Cihâd, 132, 133)
Hayber’in fethinden sonra bir kadın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yemeğine zehir koymuştu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eti ağzına aldığında zehirli olduğunu fark etti. Yahudî kadın yemeğe zehir koyduğunu îtiraf ettiği hâlde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o kadını affetti. (Buhârî, Tıbb, 55; Müslim, Selâm, 43)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisine sihir yaparak hastalanıp ıztırap çekmesine sebeb olan münâfık yahudî Lebid’i ve onu bu işe teşvik eden kimseleri vahiy yoluyla öğrenmişti. Lâkin Lebid’in bu cürmünü hiçbir zaman anmadı ve başına da kakmadı. Hayâtına kasdetmiş bulunan Lebid’i ve onun mensûb olduğu Benî Zurayk yahudîlerinden hiç kimseyi de öldürtmedi. (Bkz. İbn-i Sa’d, II, 197; Buhârî, Tıbb, 47, 49; Müslim, Selâm, 43; Nesâî, Tahrîm, 20; Ahmed, IV, 367, VI, 57; Aynî, XXI, 282.)
Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de:
“(Ey Rasûlüm!) Sen af yolunu tut; bağışla; uygun olanı emret; câhillere aldırış etme!” (el-A’râf 7/99) buyruluyordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’e muhabbetle yaklaşarak O’nun affediciliğinden lâyıkıyla hisse alabilen ârif kullar da ilâhî affa nâil olma ümîdiyle dâimâ af yolunu tutmuştur. Nitekim Hallâc-ı Mansur taşlanırken:
“–Yâ RABBî! Benden evvel, beni taşlayanları affet!” niyâzında bulunmuştur.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »


Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem KOMŞu HAKkına îtinâ gösterilmesini arzu ederlerdi. Hadîs-i Şerîfte;

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi o kadar çok tavsiye etti ki neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140-141)

Diğer bir hadîs-i şerîflerinde de:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kâfir olan komşunun bir HAKkı vardır. Müslümân komşunun iki HAKkı vardır. Müslümân ve akrabâ olan komşunun üç HAKkı vardır.” buyurmuştur.
(Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, Mısır 1321, I.)

Komşunun penceresine bakmak, yemek kokusu ile ona eziyet etmek, onun hoşlanmayacağı bir davranışta bulunmak, komşu haklarını ihlâl etmektir.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “…ALLAH TeÂLÂ’ya göre komşuların hayırlısı, komşusuna faydalı olandır.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 28)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Komşusu açken tok yatan kimse mü’min değildir.” buyurmuştur.
(Hâkim, II, 15/2166)

Ebû Zer Gıfârî radiyallahu anhu.: “Bana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yemek pişireceğim zaman suyunu fazla koymamı, ondan komşuma infâk etmemi emir buyurdu...” demiştir..
(İbn-i Mâce, Et’ıme, 58)

Ebû Zer radiyallahu anhu sahâbenin fâkirlerindendi. Demek ki, komşu HAKkını îfâya yokluk dahî mâzeret değildir.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’tan rivâyet edildiğine göre bir gün;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “VALLAHi îmân etmiş olmaz, vALLAHi îmân etmiş olmaz, vALLAHi îmân etmiş olmaz!” buyurdu.
Ashâb-ı kirâm.: “Kim îmân etmiş olmaz, yâ Rasûlullah?.” diye sordular.
Âlemlerin Efendisi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yapacağı fenâlıklardan komşusu emniyette olmayan kimse!” cevâbını verdi..
(Buhârî, Edeb, 29; Müslim, Îman, 73; Tirmizî, Kıyâmet, 60)

Diğer bir rivâyete göre ise;

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yapacağı fenâlıklardan komşusu emniyet içinde olmayan kimse CeNNete giremez.” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân, 73)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »


Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in FÂKİRLERE MUÂMELESİ.:

Peygamber Efendimiz aleyhisselâm; fâkir, yetim, kimsesiz ve dullara şefkat ve yakınlığı ile tanınırdı. (Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41-42)
Maddî refah SEViyesinin eksikliğini telâfi için onlara çok müşfik davranırdı.:

Ebû Saîd -radıyallahu anh- anlatıyor.:
“Muhâcirlerin fâkirlerinden bir grupla birlikte oturmuştum. Bunlardan bir kısmı, (bütün vücûdunu örten bir elbisesi olmadığı için) diğerleri(nin karaltısından istifâde) ile iyice örtünmeye çalışıyorlardı. Bir kimse de bize Kur’ÂN okuyordu. Derken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çıkageldi ve yanımızda durdu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gelmesi üzerine Kur’ÂN okuyan kimse okumayı bıraktı.
Peygamber Efendimiz aleyhisselâm de selâm verdi ve:
“–Ne yapıyorsunuz?”
diye sordu.
“–Yâ Rasûlullah! O, Hocamızdır, bize Kur’ÂN okuyor. Biz de ALLAH TeÂLÂ’nın Kitâbı'nı dinliyoruz.” dedik.
Bunun üzerine Fahr-i Kâinât sallallahu aleyhi ve sellem.:
“–Ümmetim arasında, kendileriyle birlikte sabretmem emredilen kimseleri yaratan ALLAH’a hamd olsun!” buyurdu.


Peygamber Efendimiz aleyhisselâm bu sözüyle.:
“Sabah akşam Rab’lerine, O’nun rızâsını dileyerek DUÂ edenlerle birlikte candan sabret. Dünya hayâtının süsünü isteyerek gözlerini onlardan ayırma. Kalbini Biz’i anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme!”

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَن ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا
“Vasbır nefseke meallezîne yed'ûne RABBehum bi’l- gadâti ve’l- aşiyyi yurîdûne vechehu ve lâ ta'du aynâke anhum, turîdu zînete’l- hayâti’d- dunyâ ve lâ tutı' men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea hevâhu ve kâne emruhu furutâ (furutan).: Sen de, sabah akşam, (her zaman) O’nun rızasını dileyerek, RABBlerine DUÂ edenlerle birlikte (olmaya, hizmet ve ibadet üzerinde durmaya) sabret. Dünya hayatının (geçici ve çekici) süsünü isteyerek gözlerini onlardan (ALLAH Dostlarından) ayırıp kaydırma! (Sakın) Kalblerini, BİZİ zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi “hevâ ve heveslerine” tâbi olan (ve nefsi arzularına tapan) ve (her) işinde aşırılığa kayan (ve ölçüyü kaçıran) kimselere uyma! (Ki bunun sonu hasarettir.)” (Kehf 17/28)

Âyetine telmihte bulunmaktadır. Burada ALLAH, Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e, İslâm’a ilk önce giren fâkir ve düşkünlerle birlikte başlarına gelebilecek sıkıntılara sabretmesini ve onlara muâmelesinde oldukça hassas davranmasını emretmiştir.


Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, büyük bir tevâzû ile ortamıza oturdu. Eliyle işâret edip:
“–Şöyle (halka yapın!)” dedi. Cemaat hemen etrâfında halka oldu ve yüzlerini O’na doğru çevirdi.
Nihâyet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizlere şu müjdeyi verdi:
“–Ey yoksul muhâcirler, müjdeler olsun! Sizlere Kıyâmet Gününde tam bir nûr müjdeliyorum. Sizler CeNNete, zenginlerden yarım gün önce gireceksiniz. Bu yarım gün, (dünya günleriyle) beş yüz sene eder.” buyurdu.

(Ebû Dâvûd, İlim, 13/3666)

Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Medîne’de otururlarken ser-sefîl bir Kabîle geldi; ayaklarında giyecek yoktu, açlıktan ve sıcaktan derileri kemiklerine yapışmıştı. Bunu gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çok müteessir oldu, rengi değişti; Bilâl radıyallahu anh’a ezân okutup Ashâb-ı Kirâmı topladı. Bu fâkir kimselere yardım edilerek bolca ihsânda bulunulduğunu görünce biraz rahatladı. (Müslim, Zekât, 69-70; Ahmed, IV, 358, 361)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in Hayâtı, pek çok hârika, ibret verici, doğruluk, dürüstlük, sadâkat, şefkat, merhamet ve nezâket tezâhürleriyle doludur.:

Zevcesi Hazret-i Âişe radiyallahu anha’ye.: “Yâ Âişe! Yarım hurmayla da olsa fâkirleri geri çevirme. Ey Âişe! Fâkirleri SEV ve onları kendine yaklaştır ki Kıyâmet Günü ALLAH da seni kendisine yaklaştırsın!.” diye tavsiyede bulunurlardı.
(Tirmizî, Zühd, 37/2352)

Abbâd bin Şurahbîl radıyallahu anh anlatıyor.:
"Bir zamanlar fâkir düşmüştüm. Bunun üzerine Medîne Bahçelerinden birine girdim. Başak ovup hem yedim hem de torbama aldım. Derken bahçe sâhibi gelip beni yakaladı, dövdü, torbamı elimden aldı ve Rasûlullâh’a götürüp şikâyet etti.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Bahçe Sâhibine.:
“−Câhilken öğretmedin, açken doyurmadın!”
buyurdu.
Sonra, Bahçe Sâhibine torbamı iâde etmesini söyledi. Daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana bir veyâ yarım sa’ miktarında yiyecek verdi."

(Ebû Dâvûd, Cihâd, 85/2620-2621; Nesâî, Kudât, 21)

İslâm’da ilk önce suçun menşe’i araştırılır, suçlunun ıslâhı için gayret sarf edilir. Bu yönüyle İslâm Hukûkundaki cezâlar, bir anne ve babanın çocuğunu cezâlandırması gibidir. Gâye, onu ictimâî hayâttan tard etmek değil, cemiyete yeniden kazandırmaktır..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim GÜZEL AHLÂK..


GÜL-i ZÂR’in =>KIRk GÜLü,
==>TEVHİDin TEKEMMÜLü,
==>SÎNEmizde=>SIRR SESi,
==>HABîBuLLAH BÜLBÜLü!.

KuR'ÂN-ı Kerîm>BUYURdu,
ReSûLuLLAH YOLu AHLÂK!.
CÜMMLe CİHÂNa DUYURdu,
SAĞı AHLÂK… SOLu AHLÂK!.


aleyhisselâm.
Resim


Abdullah bin Mübârek radıyallahu anhu, GüZeL AHLâKın açıklaması ile ilgili olarak.: “GüZeL AHLâK, güler yüz, iyi ve güzel şeyleri yaygınlaştırmak ve başkalarına rahatsızlık vermekten kaçınmaktır!.” demiştir.
(Tirmizî, Birr, 62)

Resim
İbn Abbâs radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre, Abdülkays Kabilesinden olan Eşecc’e.: “Sende ALLAH’ın SEVdiği iki haslet var.: Akıllı/yumuşak hareket etmek ve Teenni ile davranmak.” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân, 25–26)

Resim
Âişe radıyallahu anha.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH, zâriftir/rıfk sâhibidir ve her işte zârif/yumuşak davranılmasını SEVer.” buyururdu.” buyurmuştur.
(Buhârî, İstitâbe, 4; Müslim, Selâm, 10)

Resim
Âişe radiyallahu anha.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH, zâriftir/rıfk sâhibidir; zarafeti/kolaylık gösterilmesini SEVer. Kolaylıkla yapılan işlere, güçleştirilen işlere veyâ başka şeylere vermediği SEVabı verir.” buyururdu.” buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 77)

Resim
Âişe radiyallahu anha.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Zarafet/Yumuşak huyluluk, bulunduğu her şeyi güzelleştirir; bulunmadığı şeyleri ise çirkinleştirir.” buyururdu.” buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 78)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim GÜZEL AHLÂK..


GÜL-i ZÂR’in =>KIRk GÜLü,
==>TEVHİDin TEKEMMÜLü,
==>SÎNEmizde=>SIRR SESi,
==>HABîBuLLAH BÜLBÜLü!.

KuR'ÂN-ı Kerîm>BUYURdu,
ReSûLuLLAH YOLu AHLÂK!.
CÜMMLe CİHÂNa DUYURdu,
SAĞı AHLÂK… SOLu AHLÂK!.


aleyhisselâm.
Resim


Enes radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; SEVdirin, nefret ettirmeyin.” buyururdu.” buyurmuştur.
(Buhârî, İlim, 11; Müslim, Cihâd, 6)

Resim
Cerîr b. Abdullah radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Zarafetten/Yumuşak huyluluktan mahrum olan, bütün hayırlardan mahrum demektir.” buyururdu.” buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 74)

Resim
Ebû Hüreyre radıyallahu anhu.: “Bir adam.: “Yâ Resûlullah, bana nasihatte bulun(ur musunuz)” dedi. Peygamber aleyhisselâm.: “Öfkelenme!” buyurdu. Adam aynı sözü birkaç kere tekrarladı. Peygamber aleyhisselâm her defasında “Öfkelenme!” buyurdu.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 76)

Resim
Âişe radıyallahu anha.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, iki işten birini seçmek durumunda kalırsa, günah olmadığı sürece en kolay olanını seçerdi. Yapılacak şey günah ise ondan herkesten daha fazla uzaklaşırdı. Resûl-i Ekrem, herhangi bir şeyden dolayı kendisi için asla intikam almadı; eğer ALLAH’ın bir yasağı çiğnenirse işte o zaman ALLAH için müeyyide uygulardı.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 80; Müslim, Fedâil, 77)

Resim
Âişe radiyallahu anha.: “Resûlullah, ALLAH YoLunda savaş dışında, ne bir kadına, ne bir hizmetçiye ne de başka birine vurdu. Kendisine verilen hiçbir zarardan dolayı kimseden intikam almaya kalkmadı. Sadece ALLAH’ın Yasakları çiğnendiğinde, Yüce ALLAH için müeyyide uyguladı.” buyurmuştur.
(Müslim, Fedâil, 79)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim GÜZEL AHLÂK..


GÜL-i ZÂR’in =>KIRk GÜLü,
==>TEVHİDin TEKEMMÜLü,
==>SÎNEmizde=>SIRR SESi,
==>HABîBuLLAH BÜLBÜLü!.

KuR'ÂN-ı Kerîm>BUYURdu,
ReSûLuLLAH YOLu AHLÂK!.
CÜMMLe CİHÂNa DUYURdu,
SAĞı AHLÂK… SOLu AHLÂK!.


aleyhisselâm.
Resim


İbn Mes’ûd radıyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Size (cehennem) ateşine kimin haram olduğunu veyâ kime (cehennem) ateşinin haram olduğunu söyleyeyim mi? Cana yakın, geçimli, yumuşak huylu, insânlara kolaylık gösteren herkese.” buyururdu.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sifâtü’l-kıyâme, 45)

Resim
Ebû Hüreyre radıyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Güçlü insân güreşte rakibini yenen değildir; asıl güçlü kimse öfkesine hâkim olandır.” buyururdu.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 76; Müslim, Birr, 107)

Resim
İbn Mes’ûd radıyallahu anhu.: “Resûlullah’ın Peygamberlerden birinin hâlini anlatışı hâlâ gözümün önündedir. Kavmi onu dövüp yaralamış; o ise yüzündeki kanları silerken şöyle diyormuş.: “ALLAH’ım sen kavmimi bağışla; çünkü onlar (gerçeği) bilmiyorlar.” buyururdu.” buyurmuştur.
(Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Cihâd, 105)

Resim
Abdullah b. Amr b. Âs radıyallahu anhu.:Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Âilesi ve idaresi altında bulunanların hak ve hukukunda adaletle davrananlar, ALLAH katında nurdan koltuklara otururlar.” buyururdu.” buyurmuştur.
(Müslim, İmâre, 18)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hiçbir baba, evladına güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.” buyurmuştur.
(Tirmizî Birr ve Sıla, 33)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim GÜZEL AHLÂK..


GÜL-i ZÂR’in =>KIRk GÜLü,
==>TEVHİDin TEKEMMÜLü,
==>SÎNEmizde=>SIRR SESi,
==>HABîBuLLAH BÜLBÜLü!.

KuR'ÂN-ı Kerîm>BUYURdu,
ReSûLuLLAH YOLu AHLÂK!.
CÜMMLe CİHÂNa DUYURdu,
SAĞı AHLÂK… SOLu AHLÂK!.


aleyhisselâm.
Resim


Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kardeşinle (düşmanlığa varan) tartışmaya girme, onunla (kırıcı şekilde) şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 58)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Âilesi ve idaresi altında bulunanların hak ve hukukunda adaletle davrananlar, ALLAH katında nurdan koltuklara otururlar.’’ buyurmuştur.
(Müslim, İmâre, 18)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nerede olursan ol, ALLAH’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da GüZeL AHLâKa uygun biçimde davran!” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 55)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim cehennemden uzaklaştırılıp CeNNete girmek isterse ALLAH’a ve âhirete inanırken ölüm kendisine erişsin. İnsanların kendisine nasıl davranmalarını istiyorsa, o da onlara öyle davransın.” buyurmuştur.
(Müslim, İmâre, 46)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim zarar verirse ALLAH da ona zarar verir. Kim (insânlara) güçlük çıkarırsa, ALLAH da ona güçlük çıkarır.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Kadâ’ (Akdiye), 31)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GÜL-i ZÂR’in 40 GÜLü..
Resim GÜZEL AHLÂK..


GÜL-i ZÂR’in =>KIRk GÜLü,
==>TEVHİDin TEKEMMÜLü,
==>SÎNEmizde=>SIRR SESi,
==>HABîBuLLAH BÜLBÜLü!.

KuR'ÂN-ı Kerîm>BUYURdu,
ReSûLuLLAH YOLu AHLÂK!.
CÜMMLe CİHÂNa DUYURdu,
SAĞı AHLÂK… SOLu AHLÂK!.


aleyhisselâm.
Resim


Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişinin, Müslümân kardeşini küçük görmesi kötülük olarak kendisine yeter.” buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 32)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’min cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.’’ buyurmuştur.
(İbn Hanbel, 2/40)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslümân, dilinden ve elinden insânların selâmette olduğu kişidir. Mü’min ise insânların canları ve malları konusunda (kendilerine zarar vermeyeceğinden) emin oldukları kişidir.” buyurmuştur.
(Nesai, İman, 8.)

Resim
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Uhud Dağı kadar altınım olsa -borçlarım için ayıracağım miktar hâriç- üç günden fazla saklamazdım.” buyurmuştur.
(Buhârî, Temennî, 2; Müslim, Zekât, 31)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön