KELÂMuLLAH’ta ve RESÛLuLLAH’ta İSRAF/MÜSRİF

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KELÂMuLLAH’ta ve RESÛLuLLAH’ta İSRAF/MÜSRİF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KELÂMuLLAH’ta ve RESÛLuLLAH’ta İSRAF/MÜSRİF.:

==>ESMÂ CEM’i İNSÂN iSEN,
MERHAMEt Et AKLın DÜŞÜN!.
NE SEN KALıRsın NE de BEN,
GÖZ YAŞLarın’da>GÜLÜŞÜN!.

hER NEFs=>TERCİHini YAPAR,
==>İSTEdiği YOLa===>SAPAR,
SİLM VİCDÂN>YÜCe RABB’ına,
SAPIKLaR==>PUTU’na TAPAR!.

=>KAFAsı =>At SEPETi’yse,
ÇÖP SEPEti ===>Pis MİDEsi!.
HİZBU’ş-ŞEYtÂN MiLLetiyse,
HAKk'ı ve HAYR’ı==>NİDEsi!.


ZEVK 9776

GÖNÜL VARdır=>At SEPET’e =>DİBi YOKk BiR KöR KUYU’dur,
AKLın HEVÂ-HEVEsi ÇOKk=>OLmayan TEKk ŞEYy=>SUyu’dur,
KELÂMuLLAH<->RESÛLuLLAH,
=>Bî-İZNiLLAH<->SEBÎLiLLAH,
HAKk’a>İBÂDEt.. HALka>HİZMEt=>HABÎBuLLAH’ın HUyu’dur!.


14.10.2020. 14:10
brsbrsmd..tktktrstkkmdmizÂNnn..


HAKkı-HAYRı=>BİLmek GEREk,
=>İMÂN’a==->EĞİLMek GEREk,
AMEL’siz İMÂN===->ZINDIKLık,
BÂTıL-ŞERRi==>SİLmek GEREk!.

KAPAt!.ıp==>bENLik GAGAnı,
==->KUR'ÂN-ı KERÎM’i DİNLe!.
=->ÇIKAR=>KABUğun-BAGAnı,
NAHNU=>BİZ BİR-İZ>SENinLe!.


BAGA.: ÖLmüş “kaplumbağa”nın gunesin altında kurutulması ile elde edilen “kabuk”..

وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُواْ لَهُ وَأَنصِتُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---“Ve izâ kurie’l KUR’ÂNu festemiû lehu ve ensıtû leallekum turhamûn (turhamûne).: KUR'ÂN okunduğu zaman artık onu DİNLEyin! Ve SUSUN ki; böylece RAHMete KAVUŞTurulursunuz.” (A’râf 7/204)


=>MuhaMMedî ER MÜ’MİN’in,
Lî-VECHiLLAH DİKk DURUŞu!.
>AKL-ı SELiM HER MÜ’MİN’in,
KALBinin "ALLAH!.” VURUŞu!.
İŞi<->GÜCü ===>İHVÂNİ’imin,
==->HASBî HİZMEt SAVURUŞu!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..


Resim

Resim

Resim---“İzâ zulzileti’l- ardu zilzâlehâ.* Ve ahreceti’l- ardu eskâlehâ.* Ve kâle’l- insânu mâ lehâ.* Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ.* Bi enne RABBeke ehvâlehâ.* Yevme izin yasdurun nâsu eştâten li yurev a’mâlehum.* Fe men ya’mel miskâle zerretin hayren yereh (yerehu).* Ve men ya’mel miskâle zerretin şerren yereh (yerehu).: Ve arz, ağırlıklarını dışarı çıkardığı (zaman).* Ve arz, ağırlıklarını dışarı çıkardığı (zaman).* Ve insan.: “Ona ne oluyor?” dediği (zaman).* O gün (izin günü), (arz) haberlerini anlatacak.* RABB’inin ona vahyetmesi ile.* İzin günü insanlar, amellerinin kendilerine gösterilmesi için dağınık olarak(fırka fırka- darmadağınık) ortaya çıkacak.* Artık kim zerre kadar hayır işlerse onu görür.* Ve kim zerre kadar şerr işlerse onu görür..” (Zilzâl 99/1-8)

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---“Ellezî halaka’l- mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu AMELâ (amelen), ve huve’l- AZÎZu’l- GAFÛR (gafûru).: O, AMEL (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını DENEmek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk 67/2)

وَقُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُرْ إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا وَإِن يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاء كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءتْ مُرْتَفَقًا
Resim---“Ve kuli'l- hakku min rabbikum fe men şâe fe'l- yu'min ve men şâe fe'l- yekfur innâ a'tednâ li'z- zâlimîne nâren ehâta bihim surâdikuhâ, ve in yestegîsû yugâsû bi mâin ke'l- muhli yeşvî'l- vucûh (vucûhe), bi'se'ş- şerab (şerabu) ve sâet murtefekâ (murtefekan).: De ki: “Hak RABB'inizdendir.” Bundan sonra artık dileyen inansın ve dileyen inkâr etsin. Muhakkak ki Biz, zâlimler için kenarları, onları (kâfirleri) ihata eden (saran, kaplayan) bir ateş hazırladık. Ve eğer onlar yağmur isterlerse (ateşe karşı), erimiş maden gibi koyu ve kaynar, yüzleri kavuran bir SU yağdırılır. Ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dost (kurultay- yardımcı, dayanak, destek, ağırlanma, konuklama yeridir.)” (Kehf 18/29)

Resim Azîz KardeşLerim,
YÜCe Kitabımız Kur'ÂN-ı Kerîm’in şu BUYrukLarını DikkatLe OKUyup DUYup UYmak AZmiyLe OKUyaLım!.
İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


إِنَّ شَرَّ الدَّوَابَّ عِندَ اللّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ
Resim---“İnne şerre’d- devâbbi indallâhi’s summu’l- bukmullezîne lâ ya’kılûn (ya’kılûne).: Muhakkak ki; ALLAH katında, (yerde yürüyen-debelenen) hayvanların en şerrlisi (kötüsü) akıl etmeyen sağır ve dilsizlerdir.” (Enfâl 8/22)

وَلَوْ عَلِمَ اللّهُ فِيهِمْ خَيْرًا لَّأسْمَعَهُمْ وَلَوْ أَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعْرِضُونَ
Resim---“Ve lev alimallâhu fî him hayran le esmeahum, ve lev esmeahum le tevellev ve hum mu'ridûn (mu'ridûne).: Ve ALLAH, onların (akıl etmeyen sağır ve dilsizlerin) içinde hayır olduğunu bilse (görse) elbette onlara işittirirdi. Ve onlara işittirse bile (onlar), mutlaka dönerlerdi ve onlar yüz çevirenlerdir.” (Enfâl 8/23)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenûstecîbû lillâhi ve li’r- resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beyne’l- mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne).: Ey inananlar! ALLAH ve Resûl'ü sizi, size hayat verecek şeylere dâvet ettiği zaman (dâvete) icâbet edin! Ve ALLAH'ın kişi ile kalbi arasına girdiğini ve muhakkak sizin O'na haşrolunacağınızı bilin! (Hepinizin rûhu ALLAH'ta toplanacak ve ALLAH, rûhlarınıza meab olacak.)” (Enfâl 8/24)

وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Resim---“Vettekû fitneten lâ tusîbennellezîne zalemû minkum hâssah (hâssaten), va'lemû ennallâhe şedîdu’l- ıkâb (ıkâbi).: Ve sizden (içinizden), sadece zâlim kimselere isâbet etmeyen, onlara has (özel) olmayan (diğerlerine de isabet eden) fitneden sakının (takvâ sahibi olun). ALLAH'ın azâbının çok şiddetli olduğunu biliniz.” (Enfâl 8/25)

وَاذْكُرُواْ إِذْ أَنتُمْ قَلِيلٌ مُّسْتَضْعَفُونَ فِي الأَرْضِ تَخَافُونَ أَن يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآوَاكُمْ وَأَيَّدَكُم بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---“Vezkurû iz entum kalîlun mustad'afûne fî’l- ardı tehâfûne en yetehattafekumu’n- nâsu fe âvâkum ve eyyedekum bi nasrihî ve razakakum mine’t- tayyibâtî leallekum teşkurûn (teşkurûne).: Ve siz; yeryüzünde az (sayıda) olduğunuzu, âciz, güçsüz olduğunuzu hatırlayın. İnsanların sizi yakalamasından korkuyordunuz. O zaman sizi barındırdı (yer sâhibi yaptı) ve sizi yardımı ile destekledi ve sizi tayyib rızıkla (helâl, temiz rızıklardan) rızıklandırdı. Umulur ki böylece siz şükredersiniz.” (Enfâl 8/26)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tehûnûllâhe ve’r- resûle ve tehûnû emânâtikum ve entum ta'lemûn (ta'lemûne).: Ey iman edenler! ALLAH'a ve RESÛL'üne İHÂNET ETMEyin! Ve siz, kendi EMÂNETlerinize de bile bile İHÂNET etmiş olursunuz.” (Enfâl 8/27)

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ
Resim---“Va'lemû ennemâ emvâlukum ve evlâdukum fitnetun ve ennallâhe indehû ecrun azîm (azîmun).: Ve biliniz ki; çocuklarınız ve mallarınız, sizin için sadece bir fitne fitnedir (imtihândır). Ve ALLAH ki; O'nun katında, (muhakkak) azîm bir ecir (bedel, ücret) vardır.” (Enfâl 8/28)

يِا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إَن تَتَّقُواْ اللّهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zu’l- fadlil azîm (azîmi).: Ey imân edenler! ALLAH'a karşı takvâ sahibi olursanız sizi furkân (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sâhibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevâba çevirir). Ve ALLAH, büyük fazl sâhibidir.” (Enfâl 8/29)


Resim


Resim

Azîz CÂNLar;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in DEVR-i SÂDEti’nden beridir İSLÂM DÎNİ’ni yerlebir etmek için ellerinden geleni geri bırakmayan HizbuşşeytÂN UşakLarı =>Âhir Vakit Günümüzde de var güçleriyle =>İSLÂM DÎNİ’nin İMÂN ve AMEL EKMek FIRINı’nı =>Ne acıdır ki MüslümÂN Çocuklarına yıktırmaktadırlar..

İSLÂM MİLLEti’nin neredeyse tümü, sınır tanımyan =>Hased, Hırs, Tamah, Kin, Kibir, İsraf.. vs.. tuzaklarında =>GEÇmişiyle KAN Bağlarını kesmiş, Geleceğe CÂN UMUDunu kesmiş ve MiLletçe dehşet ve hayretle seyrettiğimiz binlerce GENÇLerimiz CÂN ÇEKişmekteLer..

Yüce RABBimiz ALLAH celle celâlihu =>Cümlemizi, sevdiklerimizi, açmazlardan, çıkmazlardan, krizlerden, Maddî Manevî İSRAF Felâketlerinden =>Emîn ve Muhafaza EYyLesin!.
BİZLeri ve NesiLLerimizi =>Yüce DiNine MuhaMMedî HASBî HABiBî HİZMEtLerLe Şahâdet ŞerefiyLe Müşerref EYyLesin!.


Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’den;
MüBÂRek, MUHteşem, MUAZzam ve MUStafa Bir İSTİÂZe DUÂSı.:

HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- VEKÎL
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- KEFÎL
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- NASÎR
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- MEVLÂ!.
GUFRÂNeke RABBeNÂ!.
Ve İLEykE’L- MASîR!.
Ve HUVe ALâ KÜLLî ŞEYy’in KADÎR!.
SadakALLAHu'L-AZîM!.
El HamduLİLLAHi RABBu’L- ÂLEMînn!.


Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...

Resim
ResimResim
Yâ RABBenâ celle celâlihu!.
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>ŞEFÂat ŞİFâsıyLa,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>İLME’L- YAKÎN EDEB-İLMiyLe,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>AYNE’L- YAKÎN İDRAk-İRFÂNıyLa,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>HAKKU’L- YAKÎN İHSÂN-ERKÂNıyLa,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in =>BİZ BİR-İZ=>NAHNU ŞEHÂDet ŞEREFiyLe=>BİZ’ide ŞEREFLendir!.
MuhaMMedî ŞEFÂAt ŞİFÂsıyLa ÜMMet-i MuhaMMed’i İSRAF ÇILGINLığından KORu!.
İNŞÂe ALLAHu BERRü’r-RAHÎMmm!.


bî-RAHMetike yâ erhame'r- RAHÎMiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- RAHÎMiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- RAHÎMiyn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..


Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.



M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim KUL İHVÂNİm..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAH’ta ve RESÛLuLLAH’ta İSRAF/MÜSRİF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İki nîmet vardır ki, insanların çoğu bu nîmetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” buyurmuştur.
(Buhârî, Rikak, 1)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse kıyamet günü ömrünü nerede tükettiğinden, ilmi ile ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden ayrılamaz.” buyurmuştur.
(Tirmizi, Kıyamet, 1.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganîmet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayâtını!” buyurmuştur.
(Hâkim, el-Müstedrek, IV, 341; Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25)


Resim İSLÂM DÎNİ’nde İSRÂF NEdir.:

İsrâf.: Lüzumsuz yere harcamak. Malı ve parayı lüzumsuz yere haddinden fazla sarf etmek. İhtiyacından fazla istihlâk etmek ve harcamak. En lüzumlu aslî vazifeleri bırakıp en lüzumsuz veya zararlı şeylerle meşgul olarak ömrünü veya gençliğini boş yere harcamak.
İstihlâk.: Boş yere harcamak. Yeyip bitirmek. Müstahsilin/üreticinin yaptığı istihsâli/üretimi alıp kullanmak..
Müsrif.: Boş yere malını harcayan, tutumsuz, ALLAH celle celâlihu'nun razı olmayacağı şeylere parasını, malını ve zamanını harcayan israfçı kişi..
Tebzir.: Boş yere malını sarf etmek. Serpmek. Dağıtmak. İsraf etmek, lâyık olmayan yanlış yere malını sarfetmek.
Mübezzir.: Müsrif, Sefih. Hesabsız sarfiyat yapan. Harcayan. Çok söz söyleyen. Sırrı ifşâ eden..
Mübezzirin.: (Mübezzir. c.) İsraf edenler. Lüzumsuz harcıyanlar. Çok ve lüzumsuz konuşanlar..

İsraf kavramı, Arapça bir kelime olup, sözlükte, “haddi aşma, hata, cehâlet, gaflet” anlamlarına gelen “se-ri-fe” fiil kökünün if’âl vezninde mastar bir kelimedir.
Terim mânâsı.: İnsanın yapmış olduğu her işte/fiilde haddi aşması, ifratıdır.
İsraf, i’tidâlli, orta yollu davranma’nın zıddıdır.. Malı, dinin ve mürüvvetin uygun görmediği yerlere dağıtmaya isrâf denir. Mürüvvet, faydalı olmak, iyilik yapmak arzusudur. Dine uymayan isrâf, haramdır. Mürüvvete uymayan isrâf tenzihen mekruhtur..
İsraf, malı helak etmek, faydasız hâle getirmek, faydalı olmayacak şekilde sarf etmektir..

İmam Ali kerremallahu vechehu.: “İktisad, az şeyi çoğaltır, isrâf, çok şeyi azaltır!.” buyurmuştur..

İmam-ı Azam kaddesallahu sırrahu.: “İsraf etmede hayır, hayırda isrâf olmaz!.” buyurmuştur.

Abdullah İbni Ömer radiyallahu anhu.: “Nasıl elbise giyineyim?” diye soran birine.: “Aşağı kimselerin alayına, kültürlü kimselerin de seni ayıplamasına sebeb olmayacak bir elbise giy!.” buyurmuştur.

Fahreddin er Râzî (ö.606/1210).: “İktisadın sözlük mânâsı, bir işte aşırıya kaçmadan ve eksik de bırakmadan i’tidalli davranmaktır; aslı “kasd”dır. Şöyle ki, ne istediğini bilen kimse, kararsızlık ve cayma göstermeden onu kasteder, ona yönelir. Maksûdunun istediği şeyin yerini bilmeyen ise şaşkın olur; bir sağa bir sola yalpalar. İşte bundan dolayı, maksada ulaştıran amel, davranış “iktisad” ile ifâde edilmiştir.”
(Fahruddîn Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer, Mefâtîhu’l-Ğayb, Tahran, t.y. c. XII, 47.)

Elmalı'lı Hamdi Yazır.: “İsraf; herhangi bir konuda aşırı gitmek, doğru ve gerçek olandan sapma, meşru sınırların ötesine geçme; imkanları ve sahip olunan değerleri, gerekli görülen yerler dışında veya gereğinden fazla harcama anlamına gelmektedir.”
(Elmalı'lı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, V, 361 3.)

İsrâf genel olarak inanç, söz ve davranışta dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifâde eder.
(Lisânü’l-ʿArab, “srf” md.)

İ. Gazzâlî’nin açıklamalarına göre =>Dinin, Âdetlerin ve İnsanlığın gerekli kıldığı yerlere gerekli gördüğü ölçüde harcamak cömertlik (İ’tidal), bu ölçülerin altına düşmek cimrilik (Tefrit), bunların üstünde harcamada bulunmak ise isrâftır (İfrattır.)
(İ. Gazzâlî, İḥyâʾ, III, 259-260)

Süfyan-ı Sevri kaddesallahu sırrahu.: “Bu zamanda mal, insanın silahıdır. İnsan canını, sıhhatini, dinini ve şerefini mal ile korur.” buyurmuştur.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAH’ta ve RESÛLuLLAH’ta İSRAF/MÜSRİF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUR’ÂN-ı KERÎM’de İSRÂF..

KULLukta İSRÂFın TemeL SeBeBLeRi.:

Birinci Sebeb.: Sefahattir. Çok kimseyi isrâfa alıştıran budur. Sefahat, aklın az olmasıdır. Geleceğini hiç düşünmeden sefahete, zevk ve eğlenceye düşmüş elindeki avcundakini miras yediler gibi har vurup harman savuran harcayan, insanların ondan faydalandıkları için çok saygı göstermesi ve övmesini gerçek sanan kişilere SEFİH denir.

İkinci Sebeb.: İsrâfı veya çeşitlerini iyi tanımaz. İsrâf olduğunu bilmez, hatta cömertlik sanmak. Lüzumsuz yere, yasak, zararlı yerlere verilen mal, cömertlik sanmak.

Üçüncü Sebeb.: Lüks bir hayat yaşayıp, riyâ ve gösteriş yapmayı üstün kişilik sanmaktır..

Kur'ÂN-ı Kerîmde İsrâf Kavramının dört farklı alanda kullanılmaktadır.:

1-) Bâzı âyetlerde isrâf =>Şirk, küfür, zulüm, i‘tidâ gibi terimlerle semântik bir ilişki içinde din bakımından temel gerçek olan Tevhid İnancı’ndan sapmak, ALLAH celle celâlihu hakkında ve diğer dinî konularda gerçekle ilgisi bulunmayan iddialar ileri sürmekle kalmayıp İslâm’a ve müslümanlara karşı kibirli, alaycı, inatçı, kaba, saldırgan olmayı ve yıkıcı davranışlar sergilemeyi ifâde eder.. A‘râf 7/81; Yûnus 10/83; Şuarâ 26/151-152; Yâsîn 36/19..


وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ
Resim---“Ve lâ tutîû emra’l- MUSRİFîn (musrifîne).: Ve MÜSRİFlerin (haddi aşanların) emrine itaat etmeyin.” (Şu’arâ 26/151)

الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
Resim---“Ellezîne yufsidûne fî’l- ardı ve lâ yuslihûn (yuslihûne).: Onlar (müsrifler), yeryüzünde fesad çıkarırlar ve ıslâh etmezler.” (Şu’arâ 26/152)

2-) Zümer Sûresinin 53. âyetinde olduğu gibi isrâf =>“Bir kimsenin isyankârlığa saparak günahlara boğulmak suretiyle kendisine kötülük etmesi” anlamına gelmektedir.
Bâzı hadislerde de bu mânada yer alır, nitekim Nevevî.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, bütün hayatını günah işlemekle geçiren bir kişiden söz ederken kullandığı isrâf kelimesini => “Mâsiyetlerde aşırı gidip meşrû sınırların ötesine geçmek” şeklinde açıklamıştır..


قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---“Kul yâ ıbâdiyellezîne ESREFû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- GAFÛRu’r- RAHÎM (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine İSRÂF yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! ALLAH'ın RAHMetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki ALLAH, günahların hepsini mağfiret eder (sevâba çevirir). O, muhakkak ki O; GAFÛR'dur (mağfiret eden), RAHÎM'dir (rahmet nuru gönderen)." (Zümer 39/53)

3-) İsrâf =>Bâzı âyetlerde, helâl kılınmış güzel ni’metlerin haram sayılması.. En‘âm 6/141; A‘râf 7/81..
Bâzı müfessirlere göre En‘âm Sûresinin 141. âyeti, mahsulünün tamamını tasadduk edip ev halkına bir şey bırakmayan Sâbit b. Kays ve Muâz b. Cebel hakkında nâzil olmuştur..


وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ جَنَّاتٍ مَّعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ كُلُواْ مِن ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُواْ حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
Resim---“Ve huvellezî enşee cennâtin ma’rûşâtin ve gayre ma’rûşâtin ve’n- nahle ve’z- zer’a muhtelifen ukuluhu ve’z- zeytûne ve’r- rummâne muteşâbihen ve gayre muteşâbih (muteşâbihin), kulû min semerihî izâ esmere ve âtû hakkahu yevme hasâdihî ve lâ TUSRİFû, innehu lâ yuhibbu’l- musrifîn (musrifîne).: Ve asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları, yenilen çeşitli ekinleri,birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinleri ve narları yaratan O'dur.Ürün verdiği zaman, onun ürününden yeyin. Onun hasad edildiği gün, onun hakkını verin. İSRÂF (ziyân) etmeyin. Muhakkak ki; O, MÜSRİFleri (isrâf edenleri) sevmez.” (En'âm 6/141)

Bâzı Âyet-i CeLîLerde İsrâf =>Mâsum bir kimsenin haksız yere öldürülmesi gibi Dinî Ahkâma muhalefet veya tecavüz anlamında geçmektedir.:

وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلاَ يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا
Resim---“Ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bi’l- hakk (hakkı), ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ li veliyyihî sultânen fe lâ YUSRİF fî’l- katl (katli), innehu kâne mensûrâ(mensûran).: ALLAH'ın haram kıldığı bir nefsi (kişiyi), haksız yere öldürmeyin! Kim mazlum olarak (haksız yere) öldürülürse, o taktirde onun velîsini sultan (hak sahibi) kıldık. Artık öldürmede HADDİ AŞMASIN. Çünkü o, yardım görmüş olandır.” (İsrâ 17/33)

4-) Bâzı Âyet-i CeLîLerde İsrâf =>Kişinin kendine ait veya sorumluluğu altındaki mal ve imkânları gereksiz yere harcamasını ifâde etmektedir.:

وَابْتَلُواْ الْيَتَامَى حَتَّىَ إِذَا بَلَغُواْ النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُم مِّنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُواْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَن يَكْبَرُواْ وَمَن كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ وَمَن كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُواْ عَلَيْهِمْ وَكَفَى بِاللّهِ حَسِيبًا
Resim---“Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh(nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum, ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû. Ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bil ma’rûf(ma’rûfi). Fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim. Ve kefâ billâhi hasîbâ(hasîben).: Ve yetimleri nikâh çağına gelinceye kadar deneyin. Bundan sonra eğer kendilerinde bir rüşd (yeterlilik) hissederseniz, o taktirde mallarını onlara teslim edin. Ve büyürler (geri alırlar) diye, onları (malları) İsrâf etmeyin ve acele ile yemeyin. Ve (vâsi) zengin bir kimse ise, o taktirde iffetli olsun (yetimlerin mallarını yemekten kaçınsın). Ve (vâsi) fakir bir kimse ise, o taktirde örfe uygun olarak yesin. Nihayet onlara mallarını geri vereceğiniz zaman, onlara karşı şahit tutun. Hesap görücü olarak Allah yeter.” (Nisâ 4/6)

وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَامًا
Resim---“Vellezîne izâ enfekû lem YUSRİFû ve lem yakturû ve kâne beyne zâlike kavâmâ (kavâmen).: Ve onlar, infâk ettikleri zaman İSRÂF etmezler ve kısmazlar (cimrilik etmezler). Ve bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkân 25/67)

Taberî, İsrâ Sûresinin 27. âyeti münasebetiyle tebzîri.: “ALLAH’ın verdiği malı isyan sayılan yerlere harcamak” şeklinde açıklamıştır. Mâverdî de isrâfı harcamanın niceliği, tebzîri ise niteliğiyle ilgili görür.
(Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, s. 187).


إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا
Resim---“İnne’l- MUBEZZİRîne kânû ihvâneş şeyâtîn(şeyâtîni), ve kâneş şeytânu li RABBihî kefûrâ(kefûren).: Muhakkak ki İSRÂF EDENLER (gereksiz yere savuranlar, haksızlık ve fesad çıkarmak için kullananlar), şeytanların kardeşleri oldular. Ve şeytan, RABBine (karşı) çok nankör oldu.” (İsrâ 17/27)

Maddî ve Mânevî İmkânları ALLAH celle celâlihu’nun insanlara bağışladığı birer emânet sayan İslâm Dini, bunları ALLAH celle celâlihu’nun rızâsını kazanmaya ve insanlara mutluluk getirmeye elverişli yerlerde kullanmayı emreder. İçki, kumar, fuhuş, rüşvet gibi içtimaî ve ferdî zararlar doğuran hususlarda yapılan harcamaların açık hükümlerle yasaklanması yanında insanların tutkularını kamçılayan, toplumda kıskançlık doğuran gösteriş tüketiminin yasaklanması veya hoş karşılanmaması da aynı gerekçelere dayanmaktadır..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAH’ta ve RESÛLuLLAH’ta İSRAF/MÜSRİF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUR’ÂN-ı KERÎM’de İSRÂF-MÜSRİF ve TEBRİZ- MÜBEZZİR.:

Kur’ân-ı Kerim’de İsrâf OLgusu.:

İsrâf kavramı, Kur'ÂN-ı Kerîm’de “esrefe” fiilinin değişik kipleri halinde 23 âyette geçmektedir.
(Abdulbaki, Muhammed Fuad, el-Mu’cemü’l-Müfehres li Elfazı’l-Kur’âni’l-Kerim, Dâru İhyai’t-Türasi’lArabî, Beyrut, trs, sh., 349-350.)

İsrâf kavramı, Kur'ÂN-ı Kerîm’de genellikle beş ayrı anlamda kullanılmıştır.:

1-) Tevhid inancından sapmak, ALLAH celle celâlihu hakkında ve diğer dini konularda gerçekle ilgisi bulunmayan iddialar ileri sürmek.: Yûnus 10/83; Şuârâ 26/151-152; Tâhâ 20/126-127; Mü’min, 40/28; Yâsin, 36/19..
2-) Bir kimsenin isyankârlığa saparak günahlara boğulmak sûretiyle kendisine kötülük etmesi.: Zümer, 39/53..
3-) Helâl kılınmış bâzı ni’metleri terk edip harama yönelme.: A’râf 7/81..
4-) Öldürmede aşırı gitmek, masum bir kimsenin haksız yere öldürülmesi.: İsrâ, 17/33..
5-) Kişinin kendisine ait veya sorumluluğu altındaki mal ve imkânları gereksiz yere harcaması.: Nisâ 4/6; Furkân 25/67..

Kısacası, Kur'ÂN-ı Kerîm; maddî ve manevî tüm DENGE ve DÜZENi bozmaların tümünü “isrâf” kelimesiyle ifâde etmektedir. Konusuna ve maddesine göre anlam yüklenen kelime Kur'ÂN-ı Kerîm’in kullanışında şirk, küfür; haram, aşırılık, savurganlık gibi çok geniş bir anlam yelpazesine sahibdir..

Kur'ÂN-ı KerîmimİZde;
Müsrifun.: haddi aşan .: Mâide 5/32; A'râf 7/81; Yûnus 10/12,83; Enbiyâ 21/9; Şuârâ 26/151; Yâsîn 36/19; Mü'min 40/28,34,43; Zuhrûf 43/5; Duhân 44/31..
La Yühibbül Müsrifin.: En'âm 6/141; A'râf 7/31..
İsrâf.: Âl-i İmrân 3/147; Nisâ 4/6..
Tüsrifu.: En'âm /141; A'râf 7/31..
Yüsrif.: İsrâ 17/33; Furkân 25/67..
Esrafu.: Zümer 39/53..
Tübezzir.: İsrâ 17/26..
Mübezzir.: İsrâ 17/27..


وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلاَّ أَن قَالُواْ ربَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---“Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû RABBenagfir lenâ zunûbenâ ve İSRÂFenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ ale’l- kavmi’l- kâfirîn (kâfirîne).: Ve onların sözleri: "RABBimiz, bizim günahlarımızı mağfiret et ve işimizdeki İSRÂFımızı (aşırılığımızı) bağışla. Ve ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler kavmine karşı bize yardım et." demekten başka birşey olmadı.” (Âl-i İmrân 3/147)

يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
Resim---“Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ TUSRİFû, innehu lâ yuhıbbu’l- MUSRİFîn (musrifîne).: Ey Âdemoğulları! Bütün mescidlerde ziynetlerinizi alınız. Yeyiniz ve içiniz. Ve İSRÂF etmeyiniz. Muhakkak ki O, MÜSRİFleri sevmez.” (A'râf 7/31)

إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاء بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
Resim---“İnnekum le te'tûner ricâle şehveten min dûni’n- nisâi, be’l- entum kavmun MUSRİFûn (musrifûne).: Gerçekten siz, kadınlardan başka erkeklere de geliyorsunuz. Hayır, siz MÜSRİF (haddi aşan) bir kavimsiniz.” (A'râf 7/81)

وَإِذَا مَسَّ الإِنسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَآئِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَا إِلَى ضُرٍّ مَّسَّهُ كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Resim---“Ve izâ messe’l- insâne’d- durru deânâ li cenbihî ev kâiden ev kâimâ (kâimen), fe lemmâ keşefnâ anhu durrehu merre ke’en lem yed’unâ ilâ durrin messeh (messehu), kezâlike zuyyine li’l- MUSRİFîne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Ve insana bir darlık (musîbet, sıkıntı) isabet ettiği (dokunduğu) zaman, yatarken, otururken veya ayaktayken Bize duâetti (eder). Fakat onun sıkıntısını ondan giderdiğimiz zaman ona isabet eden darlıkta (sıkıntıda) Bize duâ etmemiş gibi döndü (döner). İşte böylece MÜSRİFlere, yapmış oldukları şeyler süslendi.” (Yûnus 10/12)

وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا
Resim---“Ve âti ze’l- kurbâ hakkahu ve’l- miskîne vebnes sebîli ve lâ tubezzir TEBZÎRâ (tebzîren).: Akrabaya, miskinlere (çalışamayacak durumda olan ihtiyarlara) ve yolda olanlara hakkını ver! Ve savurarak, İSRÂF etme!” (İsrâ 17/26)

إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا
Resim---“İnne’l- MUBEZZİRîne kânû ihvâneş şeyâtîn(şeyâtîni), ve kâneş şeytânu li RABBihî kefûrâ(kefûren).: Muhakkak ki İSRÂF EDENLER (gereksiz yere savuranlar, haksızlık ve fesad çıkarmak için kullananlar), şeytanların kardeşleri oldular. Ve şeytan, RABBine (karşı) çok nankör oldu.” (İsrâ 17/27)

وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَّحْسُورًا
Resim---“Ve lâ tec’al yedeke maglûleten ilâ unukıke ve lâ tebsuthâ kullel bastı fe tak’ude melûmen mahsûrâ (mahsûren).: Ve boynuna elini bağlama (cimrilik yapma) ve hepsini açıp saçma (İsrâf etme)! Aksi halde kınanmış ve malı tükenmiş olarak kalırsın.” (İsrâ 17/29)

İsrâ 17/29 âyeti.; verecek başka şeyi olmadığı için üzerindeki gömleği bir dilenci çocuğa veren Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hakkında inmiştir.
(Taberî, IV, 578; Fahreddin er-Râzî, XIII, 214; Şevkânî, I, 35; IV, 101)..

وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلاَ يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا
Resim---“Ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bi’l- hakk (hakkı), ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ li veliyyihî sultânen fe lâ YUSRİF fî’l- katl (katli), innehu kâne mensûrâ(mensûran).: ALLAH'ın haram kıldığı bir nefsi (kişiyi), haksız yere öldürmeyin! Kim mazlum olarak (haksız yere) öldürülürse, o taktirde onun velîsini sultan (hak sahibi) kıldık. Artık öldürmede HADDİ AŞMASIN. Çünkü o, yardım görmüş olandır.” (İsrâ 17/33)

وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَامًا
Resim---“Vellezîne izâ enfekû lem YUSRİFû ve lem yakturû ve kâne beyne zâlike kavâmâ (kavâmen).: Ve onlar, infâk ettikleri zaman İSRÂF etmezler ve kısmazlar (cimrilik etmezler). Ve bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkân 25/67)

وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ
Resim---“Ve lâ tutîû emra’l- MUSRİFîn (musrifîne).: Ve MÜSRİFlerin (haddi aşanların) emrine itaat etmeyin.” (Şu’arâ 26/151)

قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ أَئِن ذُكِّرْتُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
Resim---“Kâlû tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun MUSRİFûn (musrifûne).: "Uğursuzluğunuz sizinle beraberdir (kendinizdendir). Size zikir hatırlatılınca mı (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır, siz MÜSRİF (haddi aşan) bir kavimsiniz." dediler.“ (Yâsîn 36/19)

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---“Kul yâ ıbâdiyellezîne ESREFû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- GAFÛRu’r- RAHÎM (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine İSRÂF yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! ALLAH'ın RAHMetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki ALLAH, günahların hepsini mağfiret eder (sevâba çevirir). O, muhakkak ki O; GAFÛR'dur (mağfiret eden), RAHÎM'dir (rahmet nuru gönderen)." (Zümer 39/53)

وَقَالَ رَجُلٌ مُّؤْمِنٌ مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَن يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءكُم بِالْبَيِّنَاتِ مِن رَّبِّكُمْ وَإِن يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ وَإِن يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُم بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ
Resim---“Ve kâle raculun mû’minun min âli fir’avne yektumu îmânehû e taktulûne raculen en yekûle RABBiyallâhu ve kad câekum bi’l- beyyinâti min RABBikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuh (kezibuhu), ve in yeku sâdikan yusibkum ba’dullezî yeidukum, innALLÂHe lâ yehdî men huve MUSRİFun kezzâb (kezzâbun).: Ve firavun ailesinden îmânını gizleyen mü'min bir adam şöyle dedi.: "Bir adamı.: “RABBim ALLAH'tır.” demesinden dolayı mı öldüreceksiniz? Ve o, RABBinizden size beyyineler (belgeler, deliller) ile geldi. Eğer yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir. Ve eğer sadık (doğru söyleyen) ise vaadettiklerinin bir kısmı size isabet edecektir. Muhakkak ki Allah, çok yalan söyleyen, MUSRİFun (haddı aşan) kişiyi hidâyete erdirmez." (Mü'min 40/28)

لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ
Resim---“Lâ cereme ennemâ ted’ûnenî ileyhi leyse lehu da’vetun fî’d- dünyâ ve lâ fî’l- âhireti ve enne mereddenâ ilâllâhi ve enne’l- MUSRİFîne hum ashâbu’n- nâr (nâri).: Beni kendisine çağırdığınız şeyin bir hükmü yoktur. Onun (o putun), dünyada ve âhirette bir dâveti (yetkisi) de yoktur. Muhakkak ki bizim dönüşümüz ALLAH'adır. Ve muhakkak ki MÜSRİFler (haddi aşanlar), onlar, ateş ehlidir.” (Mü'min 40/43)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAH’ta ve RESÛLuLLAH’ta İSRAF/MÜSRİF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KULLuğun İSRÂFı.:

ALLAH celle celâlihu tüm Esma-i Şeriflerini AKIL OLarak ANA Kart OLarak yükleyip, Yer Yüzünde Halifesi Olarak ZÂTI’na KULLuk yapmak üzere yaratıp, bütün kâinâtı emrine musahhar kıldığı İnsanoğlu’na SınırLı-SorumLu Olarak Takdir ettiği sürede, koskoca ömrü KELÂMULLAH-ResûLuLLH aleyhisselâmDUYup UYmadan, zavallı ham NEFSinin Hevâ-Heves Çılgınlığı içinde bitirmek;
=>TERBiye Edilememiş bir Beden,
=>TEZKiye Edilememiş bir Nefs,
=>TASFiye Edilememiş bir KaLb,
=>TECLiye Edilememiş bir Rûh..
Emânet Ni’metlerinin en acı İSRÂFı ve HÜSRÂNıdır.

ALLAHu zü’L- CELÂL’in, KELÂMuLLAH’ın ve RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem Kadr-ü-Kıymetini/değerini BİLemeyiş târifi imkansız bir AKıL ve İMKaNLar İSRâFıdır.:


وَمَا قَدَرُواْ اللّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِذْ قَالُواْ مَا أَنزَلَ اللّهُ عَلَى بَشَرٍ مِّن شَيْءٍ قُلْ مَنْ أَنزَلَ الْكِتَابَ الَّذِي جَاء بِهِ مُوسَى نُورًا وَهُدًى لِّلنَّاسِ تَجْعَلُونَهُ قَرَاطِيسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَثِيرًا وَعُلِّمْتُم مَّا لَمْ تَعْلَمُواْ أَنتُمْ وَلاَ آبَاؤُكُمْ قُلِ اللّهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ
Resim---“Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî iz kâlû mâ enzelallâhualâ beşerin min şey (şey’in), kul men enzele’l- kitâbellezî câe bihî mûsâ nûren ve huden li’n- nâsi tec’alûnehu karâtîse tubdûnehâ ve tuhfûne kesîrâ (kesîran), ve ullimtum mâ lem ta’lemû entum ve lâ âbâukum, kulillâhu summe zerhum fî havdıhim yel’abûn (yel’abûne).: “Ve ALLAH, beşere bir şey indirmedi.” dedikleri zaman O'nun kadrini hakkıyla takdir edemediler. “İnsanlar için hidâyet edici ve bir nur olan Hz. Musa'nın getirdiği kitabı kim indirdi?” de. Onu kâğıtlara (yazıp) açıklıyorsunuz, çoğunu gizliyorsunuz. Babalarınızın ve sizin bilmediğiniz şeyler size öğretildi. “ALLAH” de, sonra onları daldıkları şeylerde bırak oynasınlar.” (En’âm 6/91)

مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
Resim---“Mâ kaderûllâhe hakka kadrih (kadrihî), innallâhe le kaviyyun azîz(azîzun).: ALLAH'ın kadrini de (kudretini de) hakkıyla takdir edemediler. Muhakkak ki ALLAH, mutlaka Kaviyy'dir (kuvvetli), Azîz'dir (yüce).” (Hac 22/74)

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---“Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî ve’l- ardu cemîan kabdatuhu yevme’l- kıyâmeti ve’s- semâvâtu matviyyâtun bi yemînih (yemînihi), subhânehu ve te’âlâ ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).: Ve (onlar) ALLAH'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Kıyâmet günü yeryüzünün tamamı O'nun avucundadır (tasarrufundadır). Ve semâlar, O'nun eliyle dürülmüş olacaktır. O, SübhÂN'dır (herşeyden münezzeh). Ve onların şirk koştukları şeylerden yücedir.” (Zümer 39/67)

ALLAHu zü’L- CELÂL’in HALİFELik Nİ’MEti TAŞIyan NEFSin İSRÂFı ve KURTULUŞu.:

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---“Kul yâ ıbâdiyellezîne ESREFû alâ enfusihim lâ taknetû min RAHMETİLLÂH (rahmetillâhi), innALLÂHe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- GAFÛRu’r- RAHÎM (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine İSRÂF yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki ALLAH, günahların hepsini mağfiret eder (sevâba çevirir). O, muhakkak ki O; GAFÛR'dur (mağfiret eden), RAHÎM'dir (rahmet nuru gönderen)." (Zümer 39/53)


SIHHAt ve SAĞLIKta İSRÂF.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem DUÂlarında sık sık ALLAH celle celâlihu’dan sağlık, sıhhat ve âfiyet vermesini niyâz etmiştir..

(Müslim, Zikir, 35; Ebû Dâvûd , Edeb, 101; İbn Mâce, Duâ, 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V,42.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil! İhtiyarlık gelmeden gençliğin, hastalık gelmeden sağlığın, fakirlik gelmeden zenginliğin, meşguliyet gelmeden boş vaktin, ölüm gelmeden hayatın.” buyurmuştur.
(Hâkim en-Nisâbûrî, Müstedrek, IV, 306; el-Müttekî, Alaüddîn Ali el-Müntekî b. Husâmüddîn el-Hindî, Kenzü’lUmmâl, Müessetü’r-Risâle, Beyrut, 1993, XV, 879.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH'tan istenen şeyler arasında ALLAH'a en sevgili olan şey sağlıktır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deâvât, 85, 102. Ayrıca bk. İbn Mâce, Duâ, 5..)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH'tan af ve sağlık dileyin, çünkü bir kimseye imandan sonra, sağlıktan daha hayırlı bir şey verilmemiştir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deâvât, 106; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 3.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHım! bedenime, gözlerime ve kulaklarıma sıhhat bahşet.”buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Edep, 101; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 42.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHım! âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve ihtiyarlıktan Sana sığınırım” buyurmuştur.
(Buhârî, Deâvât, 38. Ayrıca bk. Müslim, Zikir, 73; Tirmizî, Deavât, 116.)

Tıbb-i Nebevî Hadislerinden birinde;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Kişiye belini doğrultacak kadar yemek yeter. Bari hiç olmazsa midenin üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de havaya ayırsın.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Zühd, 47; İbn Mâce, Etıme, 50.)

Yemek konusunda isrâf ölçüsü olarak şöyle bir tesbit yapılmıştır.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İnsan sağlığına zarar verecek kadar karnı tıka basa doyurmak isrâf; insanın normal şekilde karnını doyurması caiz; karnı doymadan sofradan kalkması da müstehab görülmüştür."
(Heysemî, Mecmaʿu’z-zevâʾid, V, 31.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hiçbir zaman hiçbir yemeği kötülemezdi. Eğer canı çekerse yer, hoşlanmadıysa bırakırdı.”
(Buhârî, Et’ıme, 21; Müslim, Eşribe, 138.)


İÇİnde YAŞAdığımız ÇEVREde İSRÂF.:

Bu günümüzde, tüm çevre kirliliği ve tabii dengenin bozulmasının ana sebeblerinden birisi hiç şüphesiz İSRÂFtır..

İnsân içinde yaşadığı Yer Yüzünde ÇEVREsi ile olan ilişkilerinde ve İLÂHÎ DENGE-DÜZENi YIKmakta sorumsuz ve başıboş bırakılmış değildir..

Şu Âyet-i Celîleri ANLAyarak OKUyalım İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..:


الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---“Ellezîne yezkurûnALLÂHe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkı’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), RABBenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ (bâtılan), SUBHÂNeke fekınâ azâbe’n- nâr (nârı).: Onlar (ulû’l- elbab, lüblerin, ALLAH'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) ALLAH'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey RABBimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen SUBHÂN'sın, artık bizi ateşin azabından koru.” (Âl-i İmrân 3/191

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
Resim---“Ud'û rabbekum tedarruan ve hufyeh (hufyeten), innehu lâ yuhıbbu’l- mu'tedîn (mu'tedîne).: Rabbinize yalvararak ve gizlice duâ edin. Muhakkak ki O, haddi aşanları sevmez.” (A’râf 7/55)

أَفَأَمِنَ الَّذِينَ مَكَرُواْ السَّيِّئَاتِ أَن يَخْسِفَ اللّهُ بِهِمُ الأَرْضَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ
Resim---“E fe eminellezîne mekerû seyyiâti en yahsifallâhu bihimu’l- arda ev ye’tiyehumu’l- azâbu min haysu lâ yeş’urûn (yeş’urûne).: Kötülükler için tuzak kuranlar, ALLAH'ın onları yerin dibine geçirmesinden (geçirmeyeceğinden) veya azâbın, farkına varamayacakları bir yerden gelmesinden (gelmeyeceğinden) emin mi oldular?” (Nahl 16/45)

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
Resim---“E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn (turceûne).: Öyleyse Bizim, sizi abes olarak (boş yere) yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?” (Mü’minûn 23/115)

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا ذَلِكَ ظَنُّ الَّذِينَ كَفَرُوا فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِ
Resim---“Ve mâ halakne’s- semâe ve’l- arda ve mâ beynehumâ bâtıla (bâtılen), zâlike zannullezîne keferû, fe veylun lillezîne keferû mine’n- nâr (nâri).: Ve gökyüzünü, arzı ve ikisi arasındaki şeyleri bâtıl (boşuna) yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Artık ateş sebebiyle (azap edilecekleri için) inkâr edenlerin vay hâline!.” (Sâd 38/27)

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ
Resim---“Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîr (kesîrin).: Size bir musîbet isâbet ettiği zaman işte o, ellerinizin kazandığı (yaptıklarınız) sebebiyledir. (Musîbetlerin) çoğunu affeder (gerçekleştirmez).” (Şûrâ 42/30)

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَن يَأْتِيكُم بِمَاء مَّعِينٍ
Resim---“Kul e re’eytum in asbaha mâukum gavren fe men ye’tîkum bi maîn maîn (maînin).: De ki: “Gördünüz mü, şâyet sizin suyunuz yerin altına geçse, o zaman size akarsuyu kim getirir?” (Mülk 66/30)

أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى
Resim---“E yahsebu’- insânu en yutreke sudâ (sudân).: İnsan başıboş (sorumsuz) bırakılacağını mı zannediyor?” (Kıyâmet 75/36)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAH’ta ve RESÛLuLLAH’ta İSRAF/MÜSRİF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

DOGAL KAYNAKLAR'ın İSRÂFı.:

Bütün Kâinât ve Canlılar için OLmazsa OLmaz OLan OZON Tabakası'nın ahmak zâlim insanların İlahî Kanunları dinlemeyen çılgın ihtiraslarıyla delinmesi sonUÇunda Dünyâ Hayatı Eriyen Kutup BUZULLarıyLa birlikte Eriyip AKıp gitmekte Mâalesef!.

Kaynaklar denildiğinde genel anlamıyla bir ülkenin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü zenginlikleri akla gelmektedir. Denizler, akarsular, ormanlar, tarıma elverişli araziler, kara ve deniz hayvanları, madenler bu bağlamda bir ülkenin başlıca kaynaklarını teşkil etmektedirler. Çağımızda gerek dünya gerekse ülkeler bâzında kaynak isrâfının göz ardı edilemeyecek boyuta ulaştığı bir gerçektir. ALLAH celle celâlihu, kâinattaki her şeyi insanın hizmetine sunmuştur..


أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً وَمِنَ النَّاسِ مَن يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُّنِيرٍ
Resim---“E lem terev ennellâhe sehhare lekum mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı ve esbega aleykum niamehu zâhireten ve bâtıneh (bâtıneten), ve mine’n- nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr (munîrin).: Göklerde ve yerlerdeki herşeyi, ALLAH'ın size musahhar (emrinize amade) kıldığını görmediniz mi? Ve sizin üzerinizdeki görünen ve görünmeyen (açık ve gizli) ni'metlerini tamamladı. Ve insanlardan bir kısmı (hâlâ) ilmi, bir hidâyete erdiricisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmaksızın, ALLAH hakkında mücâdele ederler.” (Lokmân 31/20)

وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve sahhare lekum mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı cemîan minh (minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (kendi katından bir lütuf olarak) size musahhar (emre âmade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.” (Câsiye 45/13)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, evrendeki hiçbir şeyi boşa yaratmamıştır. Yaratılan her ŞEY =>DENGE Temeline oturtulmuş bir DÜZEN İÇİnde SİSTEMULLAH’ta ŞE’ÂNULLAHta her ÂN YENiden YARATILıpDURmaktadır. Hamd OLsun!.

وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ
Resim---“Ve’s- semâe refeahâ ve vedaa’l- MÎZÂN (mîzâne).: Ve SEMÂ; onu yükseltti (ŞE’ÂNULLAHta Her ÂN=>KÛN feyeKÛN) ve MİZÂNı (ÖLÇüyü, ağırlığı ve çekim kuvvetlerinin DENGEsini) vazetti.” (Rahmân 55/7)

أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ
Resim---“Ellâ tatgav fî’l- MÎZÂN (mîzâni).: MİZÂNda (ÖLÇmede) haddi aşmayınız (haksızlık yapmayınız)!.” (Rahmân 55/8)

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Resim---“Zahare’l- fesâdu fî’l- berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn (yerciûne).: İnsanların elleriyle kazandıkları sebebiyle karada ve denizde fesad zuhur etti (ortaya çıktı), yaptıklarının bir kısmının onlara tattırılması için. Umulur ki böylece onlar, (ALLAH'a) dönerler (yönelirler).” (Rûm 30/41)

Yâ RABBenÂ!.
Bütün işlerimizdeki isrâfımızı, dengesizliğimiz, düzensizliğimizi, ölçüsüzlüğümüzü, câhilliğimizi, günahlarımızı hatalarımızı ve bizden de ÖZ BİLdiğin her türlü KULluk kusurlarımızı BAĞIŞLa!. Âmin!. Yâ ALLAH celle celâlihu!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAH’ta ve RESÛLuLLAH’ta İSRAF/MÜSRİF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’de İSRÂF-MÜSRİF.:

İslâm Dinin İsrâfa Bakışı.:
İslâm Dini, realist bir din olduğu için insanın fıtratına hitap etmekte ve insan fıtratıyla âdeta özdeşleşmektedir. İslâm dininin yapısında ve uygulamalarında ifrât ve tefrite yer yoktur. Çünkü ifrât ve tefrit dediğimiz normalin üstünde veya altında olan aşırılıklar insan fıtratına ve yapısına aykırı ve ters düşmektedir..


Resim---Geceleri hiç uyumaksızın ibâdet eden, gündüzleri oruç tutan Abdullah b. Amr b. Âs radiyallahu anhu’ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Böyle yapma, gecenin bir kısmında ibâdet et, bir kısmında da uyu, muhakkak vücudunun senin üzerinde hakkı vardır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Teheccüd, 20; Müslim, Sıyâm, 187-188.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslümanların derdiyle ilgilenmeyen onlardan değildir.” buyurmuştur.
(Heysemî, Ali b. Ebî Bekr, Mecmeu’z-Zevâid, Dâru’l-Kitâbi’-Arabî, 3. bsk., Beyrut, 1982,X, 248..)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Komşusu aç iken, tıka basa karnını doyuran kimse mü’min değildir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edebü’l-Müfred, thk., Halid Abdurrahman, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1996, sh., 52. Ayrıca bk. Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1981, IV, 167; Heysemî, age., VIII, 167.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” buyurmuştur.
(İbn Hacer, el-Metâlibu’l-Âliye, Beyrut, trs., I, 264.)

Resim---Abdullah b. Amr radiyallahu anhu.: “Bir defasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Sa'd'e (b. Ebi Vakkâs) uğradı. Sa'd bu esnâda abdest alıyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, (onun suyu aşırı kullandığını görünce).: "Bu isrâf nedir?" diye sordu. Sa'd.: “Abdestte de isrâf olurmuymuş?” dediğinde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: "Evet, hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile!." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Taharet,48, 425; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 221.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, abdest konusunu soran bir sahabiye abdest alınışını izâh ederek uzuvların üçer defa yıkanacağını ifâde ettikten sonra.: “Abdest böyle alınır, kim buna ilâvede bulunursa kötü yapmış, haddi aşmış ve zulmetmiş olur.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tahâret, 48; Nesâî, Tahâret, 105.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bakınız! Su, içecek olarak dünyâda ve âhirette (insanoğluna bahşedilmiş) en aziz ni’mettir.” buyurmuştur.
(Hâkim en-Nîsâbûrî, age., IV, 138.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Suyun vesvesesinden sakının.” buyurmuştur.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 86, 87, V, 55; Ebû Dâvud, Taharet, 45.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kibre düşmeden ve İsrâfa kaçmadan (dilediğiniz gibi) yiyin, sadaka verin, harcayın ve giyinin.” buyurmuştur.
(Nesaî, Zekât, 66.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İki şey; isrâf ve kibir günahları sana bulaşmadığı sürece helalden istediğini ye, istediğini giyin.” buyurmuştur.
(İbn Abbâs radiyallahu anhu’dan; Buhârî, Sahîh, Libâs, 77.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Süsten kaçınmak imandandır.” buyurmuştur.
(İbni Mâce.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHu TeÂLÂ mütevazı elbise giyineni sever.” buyurmuştur.
(Beyhekî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Süs ve gösteriş için giydiği elbiseyi, üstünden çıkarmadığı müddetçe ALLAHu TeÂLÂ, ona rahmet etmez.” buyurmuştur.
(Taberanî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kibir ve gösteriş için, şöhret sahibi kimselerin giydiği elbiseyi giyineni, ALLAHu TeÂLÂ, o elbiseleri ile birlikte ateşe atar.” buyurmuştur.
(Ruzeyn.)

Resim---Amr b. Şuayıb’ın babası aracalığıyla dedesinden naklettiğine göre bir bedevî abdest hakkında sorular sormak üzere Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem azalrını üçer kere yıkayarak abdesti ona göstermiş ve.: “İşte abdest böyle alınır.Kim bundan daha fazlasını yaparsa hatalı davranmış,ahddini aşmış vezulmetmiş olu!.” buyurmuştur.” buyurmuştur.
(Nesaî, Tahâret,, 105.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yâ RABBî!. Ciddî ve şaka yollu yaptığımız yanlışlarımızı ve bilerek ve bilmeyerek işlemiş olduğumuz günahlarımı afveyle!.” buyurmuştur.
(Müslim, Zikir, 70.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kibirsiz ve isrâf etmeden yiyiniz, içiniz, giyiniz ve sadaka veriniz. Zirâ Allah, kulunun üstünde ni’metini görmek ister” buyurmuştur.
(Buhâri, Libâs,1;Nesâî, Zekât, 66;İbn Mâce, Libâs, 223; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 247, 274, 328; Tirmizî, Edeb, 54, .V, .124.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İSRâFın bir çeşidi olarak telakki ettiği HaRaMa bulaşmama noktasında şu uyarıyı yapar;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanlara öyle bir zaman gelir ki, kişi, malı helâlden mi, haramdan mı aldığına hiç aldırış etmez.” buyurmuştur.
(Buhârî, Buyû, 7,23.)

Haram ve helâle aldırış etmeyen böyle bir kişinin durumu başka bir hadiste daha vahim bir şekilde şöyle anlatılır;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “...Adam ellerini kaldırarak.: “Ey RABBim!. Ey RABBim!.” diye duâ eder. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve haramla beslenmiştir. Böyle bir adamın duâsı nasıl kabul edilir?” buyurmuştur.
(Müslim, Zekât, 64; Tirmizî, Tefsîr/Bakara sûresi, 36; Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman, Sünenü’d-Dârimî, Rikâk, 39, thk., es-Seyyid Abdullah Haşim, Pakistan, 1984; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 328.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamaz.:
1-) Ömrünü nasıl geçirdi?
2-) İlmi ile nasıl amel etti?
3-) Malını nereden, nasıl kazandı ve nerelere harcetti?
4-) Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?”
buyurmuştur.

(Tirmizî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından ve bildiklerini yaşayıp yaşamadığından sorguya çekilmedikçe, bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Kıyâmet, 1, .IV, .612.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Allah sana mal verdiyse, O'nun ni’met ve ikramı üzerinde görülmelidir." buyurmuştur.
(TEbû Dâvûd, Libâs, 17, Tirmizî, Edeb, 54.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Âdemoğlu, karnından daha şerli bir kap doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Eğer mutlaka yemesi gerekli ise, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeğe, üçte birini de nefes almaya ayırsın.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Zühd, 47(2381;); İbnu Mâce, Et'ime 50 (3349); İbn Hanbel, Müsned, IV, 132.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAH’ta ve RESÛLuLLAH’ta İSRAF/MÜSRİF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Hadis-i ŞERîFLerde ZAMAN İSRÂFI.:

İnsan için en değerli mefhumlardan birisi de zamandır. Çünkü her şey zaman içinde var olmakta, gelişmekte ve yine zaman içinde yok olmaktadır. İnsan hayatında önemli bir yere sahip olan ilim, servet ve diğer birçok değer, zaman içinde elde edilebilmektedir. Zamanı, gerektiği şekilde değerlendirebilenler hem dünyada hem de âhirette huzuru yakalayacaklardır.
ALLAHu zü’L- CELÂL’in Kur'ÂN-ı Kerîm'de zamanın öneminin bir sûre ile vurgulaması gerçekten anlamlıdır:


وَالْعَصْرِ
Resim---“Ve’l- asr (asri).: Asra (zamana) yemin olsun.” (Asr 103/1)

إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
Resim---“İnne’l- insâne le fî husr (husrin).: Muhakkak ki insân, gerçekten hüsrândadır.” (Asr 103/2)

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
Resim---“İllellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti ve tevâsav bi’l- hakkı ve tevâsav bi’s- sabr (sabrı).: Ancak imân edip sâlih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.” (Asr 103/3)

Resim---
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İki ni’met vardır ki, insanların çoğu bunların değerinden habersizdirler. Bunlar sağlık ve boş zamandır!." buyurmuştur.

(Buhâri, Rikâk, 1, .VII, 170;Tirmizî, Zühd, 1, .V,.551.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Canının her çektiği ve arzu ettiğini yemen şüphesiz isrâftır.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Et'ıme, 51.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Canın her istediğini yemek de isrâf cümlesindendir.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd.)

Resim---Ümmü`l-mü`minîn Âişe radiyallahu anha.: “Ben, çarşıdan et almış hamala vermiş eve dönüyordum. Babam Ömer radiyallahu anhu yolda bana yetişip.: “Bu da ne?” diye sordu. “Canımız et çekmişti, gidip bir dirhemlik et satın aldım” dedim. Bunun üzerine.: “Canın birşey çektikçe gidip ondan alıyor musun? Herkese, isrâf olarak canının her istediğini yemesi yeter!.” diye çıkıştı.” buyurmuştur.
(Sahihi Buharî hadis no: 704.)

Resim---Ümmü`l-mü`minîn Âişe radiyallahu anha.: “Resûlullah salla`llâhu aleyhi ve sellem.: “Ev kadını, evinin taâmından isrâf etmiyerek örf ü âdete göre âilesine, (müsâfirlerine) infâk ve ikrâm ettiğnde, bu infâk ile me`cûr ve müsâb olur. Bu malı kazandığı cihetle de zevci, muhâfaza ettiği için hizmetçisi bir o kadar sevab kazanır. Bunlardan bâzısının ecr-ü sevâbı, öbirlerinin sevâbından hiç bir şey eksiltmez.” buyurmuştur.
(Sahihi Buharî hadis no: 704.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir parça ekmeğin ne büyük bir hürmete layık olduğuna şöyle işaret buyurmuştur.: “Yâ Âişe! (Ekmek) değerli(dir) ona karşı saygı göster. Zîrâ ekmek, hangi toplumdan nefret etmişse (kaçırılmış) katiyyen bir daha onlara geri dönmemiştir.”
(İbn Mâce, Et’ime, 52..)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yâ Âişe! Günde iki kere yemek isrâftandır.” buyurmuştur.
(Beyhekî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Yâ Âişe, şu iki elbiseyi yıka, bilmiyor musun elbiseler tesbih eder, kirlenince tesbih etmeleri kesilir.” buyurmuştur.
(İbni Asakîr.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisiniz.: Ölümünden önce hayatın, meşguliyetinden önce boş zamanın, fakirliğinden önce zenginliğinin, ihtiyarlığından önce gençliğinin ve hastalığından önce sağlığının.” buyurmuştur.
(İbni Şeybe, Musannef, zühd, 6.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Âhirette insan şu beş şeyden; ömrünü nerede tükettiğinden, servetini nasıl kazanıp nasıl harcadığından, ne gibi işler yaptığından, bedenini ne yolda yıprattığından sorguya çekilmedikçe, ALLAH'ın huzurundan ayrılamaz." buyurmuştur.
(Tirmizî, Kıyamet, 1.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisiniz.: Ölümünden önce hayatın, meşguliyetinden önce boş zamanın, fakirliğinden önce zenginliğinin, ihtiyarlığından önce gençliğinin ve hastalığından önce sağlığının.” buyurmuştur.
(İbni Şeybe, Musannef, zühd, 6.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Âhirette insan şu beş şeyden; ömrünü nerede tükettiğinden, servetini nasıl kazanıp nasıl harcadığından, ne gibi işler yaptığından, bedenini ne yolda yıprattığından sorguya çekilmedikçe, ALLAH'ın huzurundan ayrılamaz." buyurmuştur.
(Tirmizî, Kıyamet, 1.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İki haslet vardır ki bir mü'minde asla beraber bulunmazlar.: Cimrilik ve kötü ahlâk."
(Tirmizî, Birr, 41, (1963.)

Resim---Esma b. Ebubekir radiyallahu anha rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gücünün yettiği kadar ve isrâfa kaçmadan sadaka verin. Cimrilik etme ki, Allah da senden ihsanını kesmesin!.” buyurdu.
(Camiü’s- Sağir-944.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHu TeÂLÂ sana bir mal verince, bu ni’metin eseri senin üzerinde görülsün.”
(Nesaî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHu TeÂLÂ bir kuluna ni’met verdiğinde, o ni’metin eserinin o kulun üzerinde görülmesini sever.”
(Taberanî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Allah, kulunun üzerinde ni’metin görülmesinden hoşnutluk duyar.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Edeb, 54, V, .124.)

İsrâfla cimriliğin ortasına İktisad veya cömertlik denir ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ Geçimde İktisad etmek, peygamberliğin yirmide biridir.”
(Ebu Davûd.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey insanlar size İktisad gerekir.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, B. 28.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İktisad eden zenginleşir, isrâf eden fakirleşir.”buyurmuştur.
(Bezzâr.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İktisad eden, sıkıntı çekmez.” buyurmuştur.
(Taberanî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İktisad etmek, mâişetin yarısıdır.”buyurmuştur.
(Hâtib.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kurtarıcı üç şeyden biri, varlıkta, yoklukta, zenginlikte, fakirlikte, iktisada riâyet etmektir.” buyurmuştur.
(Beyhekî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tedbirli olmak, geçimin yarısıdır.” buyurmuştur.
(Deylemî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim İktisad yaparsa fakir düşmez.”
(İ. Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 447.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kanaatkâr ol ki, insanların Allah’a en çok şükredeni olasın.”buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 24.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İki kişilik yemek üç kişiye, üç kişilik yemek de dört kişiye yeter.” buyurmuştur.
(Buhârî, Et`ime 11; Müslim, Eşribe 179-181. Ayrıca bk. Tirmizî, Et`ime 21; İbn Mâce, Et`ime, 2.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslüman olan, yeterli geçime sahib kılınan ve Allah’ın kendisine verdiklerine kanaat etmesini bilen kurtulmuştur.” buyurmuştur.
(Müslim, Zekat 125. Ayrıca bk., Tirmizî, Zühd, 35.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAH’ta ve RESÛLuLLAH’ta İSRAF/MÜSRİF

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HaDiS-i ŞERîFLerde İSRâf OLgusu.:

ALLAHu zü’L- CELÂL, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i Vasat/Orta YOLda bir ÜMMete ŞÂHiD KILmıştır.:


وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe ale’n- nâsi ve yekûne’r- resûlu aleykum şehîdâ (şehîden), ve mâ cealnâ’l- kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiu’r- resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh (akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh (hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bi’n- nâsi le RAÛFun RAHÎM (rahîmun).: Ve işte böylece insanların üzerine (hak) ŞÂHİDler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ÜMMET kıldık. RESÛL de sizin üzerinize ŞÂHİD olsun. Ve Biz, sadece RESÛL'e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz (belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe'yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak ALLAH'ın hidâyete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve ALLAH sizin îmânınızı zâyi edecek değildir. Muhakkak ki ALLAH, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Bakara 2/143)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sâde yaşamak imandandır; sâde hayat sürmek imandandır.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Tereccül, 2. Ayrıca bk., İbn Mâce, Zühd 4.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ömrü boyunca gösteriş ve kibirden uzak sâde, mütevâzî ve mu’tedil bir hayat yaşamıştır. Onun hayatının hiç bir safhasında aşırılık ve savurganlık yoktur. Çünkü tebliğ ettiği İslam Dini, sürekli Orta YoLun/Sırât-ı Mustakîmin takib edilmesini emreden bir dindir..
Bir İnsanın, kendisine yasak olan bir şeyi başkasına yapması elbette doğru değidir HUDUDULLAH Tebliğ ve EMiR buyuran, İSRÂF ve AŞIRILığın dengelenmesini EMReden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem;


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Haddi aşanlar helâk olmuşlardır.”buyurmuştur.
(Müslim, İlim, 7.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey insanlar size orta yol gerekir...” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 28.)

Mu’tediL çizgiyi aşma şeklinde yorumlanan İSRÂF ve AŞIRILık =>Hayatın her safhasında inançta, ahlâkta, ibâdette, sosyal hayatta, çevre ile olan ilişkilerde ortaya çıkabilir. Aşırılık, insanı ve toplumu felâkete götüren bir faktördür. Halbuki İslâm’ın gönderiliş amacı ise, insanı ve toplumu her türlü aşırılıktan kurtarıp mu’tedil bir yaşam öngörerek felâha, sükûna ve huzura kavuşturmaktır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sahâbe arasında iman coşkusuyla ibâdetlerde aşırı gidenleri uyararak daha fazla ibâdet etme niyetiyle evlenmemek, sürekli oruç tutmak, geceleri sabahlara kadar nâfile ibâdet etmek isteyenleri bu yanlış kararlarından vazgeçirmiş ve aşırı gidenleri sert bir şekilde uyarmıştır..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5; Ebû Dâvud, Tatavvu, 27; Nesâî, Nikâh, 4.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İSRÂF ve AŞIRILıkta insan fıtratına aykırı hareket edilmesine asla izin vermemiştir. Çünkü bu durum ibadetlerde aşırılık olarak görülmüştür. Halbuki İslam dini, her zaman insan fıtratına uygun olarak itidal yolunu göstermiştir.:
Geceleri hiç uyumaksızın ibâdet eden, gündüzleri oruç tutan Abdullah b. Amr b. Âs radiyallahu anhu’ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Böyle yapma, gecenin bir kısmında ibâdet et, bir kısmında da uyu, muhakkak vücudunun senin üzerinde hakkı vardır.” buyurmuştur.

(Buhârî, Teheccüd, 20; Müslim, Sıyâm, 187-188.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey insanlar! Takat getireceğiniz işler yapın. Zira siz usanmadıkça ALLAH da (sevap yazmaktan) usanmaz. ALLAH’a en hoş gelen az da olsa devamlı olanıdır.” buyurmuştur.
(Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn, 215; Hadisin değişik lafızlarla nakli için bk. Ebû Dâvud, Tatavvu, 27; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 40.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “(Ashabım) orta yolu tutun, sabah ve akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında (ibâdet edin). İ’tidali iltizam ediniz ki maksâdınıza eresiniz” buyurmuştur.
(Buhârî, Rikâk, 18.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Dinde aşırılıktan sakınınız. Sizden öncekiler ancak dindeki aşırılıkları sebebiyle helâk oldular.” buyurmuştur.
(Nesâi, Menâsik, 217; İbn Mâce, Menâsik, 63; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 215.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey insanlar size orta yol gerekir. Siz bıkmadıkça Allah asla bıkmaz.”buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 28; Suyûtî¸ Câmiu’s-Sağîr, I, 410.)

Resim---Câbir b. Semure radiyallahu anhu.: “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile namaz kılardım. Onun namazı da mu’tedil idi hutbesi de mu’tedil idi.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Edeb.)

Resim--- Ebû Musa el-Eş‘arî radiyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “RABBim!. Bana hatamı, cehlimi, işimdeki aşırılığımı ve benden daha iyi bildiğin şeylerimi bağışla…” diye duâ ederdi.”buyurmuştur.
(Müslim, Zikir, Duâ ve Tevbe, 70.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Biriniz lokması (yere) düştüğü zaman (bulaşan toz, toprağı) ondan gidersin ve onu yesin. Şeytâna bırakmasın." Sonra bize yemek kabını silmeyi emrederek şöyle buyurdu.: "Şurası bir gerçek ki, hiç biriniz yemeğinin neresinin kendisi için bereketli olduğunu bilemez.” buyurmuştur.
(Müslim, Eşribe, 134, 136, 137; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 177, 290.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAHu TeÂLÂ size üç şeyi haram kıldı; annelerin hakkına riâyet etmeyip, onlara isyan etmenizi, kız çocuklarını (diri diri) gömmenizi ve verilecek borcun verilmemesini, verilmeyen bir şeyin alınmasını. Üç şeyi de mekruh kıldı; dedi-koduyu, lüzumsuz soru sormayı ve mal zayiatını/isrâfını." buyurmuştur.
(Buhâri, İstikrâz, 19, Edeb, 6, Zekât, 53; Müslim, Akdıye, 10-14; Malik, Muvatta, Kelam, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 337, 360, IV, 246, 249, 254.)

Resim---Ka’b b. Mâlik radiyallahu anhu, Tebük seferine katılmaması nedeniyle yaptığı tevbenin kabul görmesi üzerine malının tamamını tasadduk etmek istemişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: “Malının bir kısmını elinde tut, bu senin için daha hayırlıdır.” buyurarak onun istediğini kabul etmemiştir.
(Buhârî, Megâzi, 78, Eymân, 24, Zekât, 18; Müslim, Tevbe, 53; Ebû Dâvûd, Eymân, 23; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 454, 456, 459.)

Resim---Muâz b. Cebel radiyallahu anhun malının tamamını tasadduk etme isteğini de kabul etmemiştir.
(Buharî, Vesâyâ, 2; Müslim, Vesâyâ, 7-8; Ebû Dâvûd, Zekât, 39.)

ReSûLuLLaH sallallahu aleyhi vesellem, infakta Kur'ÂN-ı Kerîm emrine UYmuş ve =>UYguLamıştır.:

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ كَذَلِكَ يُبيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Yes’elûneke ani’l- hamri ve’l- meysir(meysiri), kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu li’n- nâsi, ve ismuhumâ ekberu min nef’ihimâ ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn (yunfikûne) kuli’l- afve, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn (tetefekkerûne).: Sana şarabdan ve kumardan soruyorlar. De ki.: “O ikisinde de hem büyük günah hem de insanlar için (bazı) faydalar vardır. (Fakat) onların günahları, faydalarından daha büyüktür.” Ve sana (ALLAH için) neyi infâk edeceklerini (vereceklerini) soruyorlar. De ki.: “Afv ettiklerinizi (vazgeçtiklerinizi, ihtiyaç fazlasını) (infâk edin).” ALLAH, âyetleri size işte böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz tefekkür edersiniz (bunlardaki hikmetleri düşünürsünüz).”(Bakara 2/219)

وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَّحْسُورًا
Resim---“Ve lâ tec’al yedeke maglûleten ilâ unukıke ve lâ tebsuthâ kullel bastı fe tak’ude melûmen mahsûrâ(mahsûren).: Ve boynuna elini bağlama (cimrilik yapma) ve hepsini açıp saçma (israf etme)! Aksi halde kınanmış ve malı tükenmiş olarak kalırsın.” (İsrâ 17/29)

Resim---Vedâ Haccı yılı Mekke'de hastalanan Sa'd b. Ebî Vakkas radiyallahu anhu, tek vârisi olan kızına çok servet kalacağını düşünerek servetinin üçte ikisini vâsiyet yoluyla başkasına bırakmak ister. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buna razı olmaz. Yarısını bırakmak ister. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "üçte birini vâsiyet etmesi"ne müsaade eder ve.: "Ey Sa'd! Senin mirasçılarını zengin bırakman, onları yoksul ve başkalarına avuç açar bir halde bırakmandan daha hayırlıdır. Sen, ALLAH rızası için harcadığın nafakadan dolayı ecir alırsın. Hatta, yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmadan ötürü de ecir alırsın" buyurur.
(Buhârî, Cenaiz, 37, Nefakat, 1, Merdâ, 16; Ebû Dâvûd, Cenaiz, 2; Mâlik, Muvatta', Vasiyye, 4.)

Bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmesi, onun üzerine vâcibdir..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Geçimini sağlaması gerekenleri ihmâl etmek, insana günah olarak yeter.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Zekât 45; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 160, 193, 194, 195.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sadakanın hayırlısı kişiyi fakir düşürmeyecek kadar olanıdır” buyurmuştur.
(Buhârî, Cenaiz, 37, Zekât, 18; Vesâyâ, 9; Müslim, Vesâyâ, 5; Ebû Dâvûd, Zekât, 39.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sadaka vermede aşırı giden, onu vermeyen kimse gibidir.”buyurmuştur.
(Tirmizî, Zekat, 19.)

Resim

İSRÂFı ANLAtan =>ATA SÖZLERİmizden.:

Cehd ile malını etme isrâf, düşmânâ kalırsa da dosta olma muhtaç..
Damlaya damlaya göl olur, bakmaya bakmaya el olur..
Birin kıymetini bilmeyen, bini toplayamaz..
Erkek getirmeyi, kadın yetirmeyi bilmeli..
Güvenme varlığa, düşersin darlığa..
Hazıra Dağ Dayanmaz..

HAKk’a-HALka=>gÖZü =>İNSÂN,
=>YÜZü-gÖZü=->sÖZü =>İNSÂN,
====->MuhaMMedî MELÂMî-nin,
=>SÖZü İNSÂN==>ÖZü =>İNSÂN!.
=>İHVÂNİm=>AŞKk KÖZü İNSÂN!.
Resim
MuhaMMedî MELÂMEtin BİZce ÖZELLİk ve GÜZELLiği.:
AKL-ı SİLM İnsÂN Hayatında ÖNeMLi ÜÇ ŞEY VARdır ki.:
İLki =>AhsEN İnsÂN OLmak,
İKİncisi =>AhsEN İnsÂN OLmak,
ÜÇüncüsü =>AhsEN İnsÂN OLmaktır..

AhsEN.: EN Güzel, EN İyi, EN Doğru Hak ve Hayr OLan.. sEN..


Resim
M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

KUL İHVÂNİm..
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön