SEYR-i SEBBEHA..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

celle celâlihu!.

>SEYR-i SEBBEHa Seferim
RAVZÂtü’L-Kur'ÂN-ı Kerîm.:


DiZ Çök DERGÂH’a İHVÂNim,
==>RASÛLULLAH’a İHVÂNim,
EL AÇ===>ALLAH’a İHVÂNim,
KALDıR BAŞını====>SEMÂ’ya,
=->SEYR-i SEBBEHa İHVÂNim!.

HAYyu’L-KAYyum SÖZÜnde>HAKk,
=>“NOKTA”da =>“ELiF” OLMaktır!.
KÜLLî ŞEYy’in ÖZÜ”nde==>HAKk,
==>“ZÂTı”na==>“KILıF OLMaktır!.



Resim ZEVK 9743

NÛRun ALâ==>NÛR-u MîM’den==>SEBBEHAda=>SUBHÂN ALLAH,
=>HeR ÂN==>YENidEN YARATış==>ŞE’ÂNULLAH=>SİSTEMULLAH,
KALB/NABIZın ATIŞı=>HAYy,
HeR ÂN=>YENidEN DOĞUŞu,
>KARANLığın BATIŞı=>HAYy,
NE “BİG BANG?!=>KÛN feyeKÛN=>HeR ÂN ŞE’ÂN’ında=>ALLAH!.


07.09.2020. 19:52
Resim 19. mHRRm. 1442
brsbrsmd..tktktrstkkmd..

=>KuL İHVÂNim=->SIRR SEMÂ’sı,
CEMMü’L-CEM’->CİHÂN CEMÂ’sı,
====>GÜNEŞLe<=>IŞIĞI==>GiBi,
=>CÂNÂN’ın->CÂN’da->KEMÂ’sı!.


Resim

Şe’ÂN: her ÂN YENiden YARATış SeBBehâsı..

Şu ÂN <-> Şe’ÂN =>ŞeHÂDeti..:
SeBBeHa.. TeSBih!. feSEBBih!.:


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fî's- semâvâti ve mâ fî'l- ardıl meliki'l- kuddûsi'l- azîzi'l- hakîm (hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (ve TENZÎH) ETMEKDEDİR." (Cumâ 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..

Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar ve de Kürreler-Galaksiler,
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılan ŞE'ENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILLarımız DEVR-ÂNı ANLarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâimindeyiz İnşâe ALLAH!.
İşte her ZeRReye bahşedilen bu Rüşd Raksı, Yeniden Yaratış Hareketi Merkezin DENGE için ÇEKimine karşı MerkezKAÇ DÜZEN Kuvvetini doğurup VARlığı oluşturmaktadır her ÂN ŞeÂNullahta..


SeBBeHa: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. AkL-ı SiLm BİLir ki ATOM yaratıldığı günden beri durmadan DÖNmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbının =>“KÛN feyeKÛN” olduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım!.


Sebehâ: yüzmek, SubhânALLAH demek.
Sebbaha (mübalağa ile) ALLAH’u TeÂLÂyı tenzih ve takdis etmek.
Zerrenin
(atomun) ve kürrenin (kâinâtın) bir saniye durmaksızın takdir edilen yörüngede ve şartlarda kimseye dayanmadan/mesnedsiz parmak izleri gibi tek başlarına /RABB’larıyla başbaşa, sonsuz FeLeKLer içinde YÜZüp DURmaLarı...

Her hücrenin
"HAYY!" HAYy-kırışı...
Doğuştan-ölüme bir kere bile susmadan TEVHiD tıklayan KALBLer...
Her ŞEYy =>Her YERde, Her zamÂN, Her HÂLde ve Her NEFESte =>HeRKeSLe NAHNU=BİZ BİR-İZ BİLELiği İLE Beraber =>Sistemin Sahibi
AZÎZÜ’r- RAHÎMÜ’s-SUBHÂN ALLAH TeÂLÂ yı Maddî
/somut ve Mânevî/soyut noksanlık, benzetme ve zıddı var sanmalardan uzak kılıyorlar.. Canlı şâhidleriyiz diyorlar...

“Zâtında, Sıfatında, Esmâsında, Fiilinde ve Hükümlerinde Münezzehtir!..” MüezzinLeri!..
Yu sebbuhu: Tesbih ederler hep yüzerler..
Yüsebbuhu!: Şimdi şu ÂN da KüLLî ŞEYy =>YARATANı'nı durmadan tesbih ederken birbirine asla mesnedlenip, dayanamadan tek başına boşlukta-fezâda yüzüp-dönüp durmaktalar. Zerre-Atom ve Kürre-Kâinât =>DurmadAN Dost Raksında..
Yesebbihu: Noksansızı Et TAMM celle celâlihu'yu tesbih ve zikri ele yüzmekteler İLâHî RAKSta hamd OLsun!..


ALLAH celle celâlihu.:

Resim

M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RAVZÂtü’L-Kur'ÂN-ı Kerîm.:

Yüce Kitabımız Kur'ÂN-ı Kerîm’e bilimsel yaklaşım ilk defa felsefe-bilim ilişkisi içinde olmuş daha sonra hem Felsefi hem de Sûfî bir Kimliğe sâhib olan İmam Gazalî kaddesallahu sırrahu tarafından da belirgin bir hale gelmiştir. Bütün bunlar çerçevesinde, bilimsel tefsire ciddî mânâda ilk yönelen ve bu sahada ilk eser olan “Cevâhiru’l- Kur’ÂN” eserini yazan İmam Gazalî (ö.505\1111)’dir.

Bu bilinç/anlayış içerisinde tefsir yazan ve bunu en güzel şekilde tatbik eden de Fahreddin er-Râzî kaddesallahu sırrahu (ö.606\1209)dur.
Fennî Tefsir hareketinin ülkemizdeki temsilcisi Gazi Ahmet Muhtar Paşa olmuş, astronomiyle alakalı 100’e yakın eseri toplamış ve tefsir etmiştir.


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, gecenin üçte ikisi bir zaman geçtikten sonra kalkıp göklere bakar, temâşa eder kâinatı temâşa araştırırdı..
Resim---Daha henüz küçük yaşta olan Abdullah İbni Abbas radiyallahu anhu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gece namazını öğrenmek için teyzesi ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Eşi Meymune radiyallahu anha’nın odasında geceler. O bundan sonrasını şöyle anlatır.: “Resûlullah ev halkı ile bir saat kadar sohbet yaptı ve daha sonra uyudu. Gecenin üçte ikisi veya üçte bir kadar bir zaman olunca oturup göğe baktı ve.:Gerçekten göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde akıl sâhibleri için elbet ibret verici deliller vardır.” (Âl-i imrân 3/190) âyetini okudu. Bundan sonra da kalkıp abdest aldı ve namazını kıldı.” buyumuştur.
(Buharî, Muhammed b.İsmâil, el-Câmiu’s-Sahîh, Kitâbu’l Edeb).

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ
Resim---“İnne fî halkı’s- semâvâti ve’l- ardı vahtilâfi’l- leyli ve’n- nehâri le âyâtin li ulî’l- elbâb (ulî’l- elbâbı).: Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulû’l- elbab (temiz akıl ve vicdan sahibleri) için elbette âyetler (deliller) vardır.” (Âl-i imrân 3/190)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Kur'ÂN-ı Kerîm âyetlerini okurken, kâinâtın araştırılıp incelenmesine önem vermiş, insanları ise bu hususta derin bir şekilde düşünmeleri hususunda teşvik etmiştir..
(Buhârî, Muhammed b.İsmâil, el-Câmiu’s-Sahîh, IV, 72-73 (Bedü’l Halk)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, insanları yer ve göklerin yaratılışı hususunda aydınlatmış, onlara akıl ve mantığa uygun bilgiler vermiş, onlara ZÂHiR’i HAYatta akılcı düşünme yolunu açmış, Bunun BÂTINda Kur'ÂN-ı Kerîmdeki örneklerini vermiştir. Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, 1400 yıl öncesinden günümüz insanına, tabiattaki olaylara nasıl yaklaşılması gerektiği hususunda rehberlik etmiştir.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onlar(akıl sâhibleri)ayakta, otururken ve yanüstü yatarken hep ALLAH’ı hatırlayıp anarlar ve gökler ile yerin yaratılışı hakkında inceden inceye düşünürler (ve şöyle) derler.: ey Rabbimiz! Sen bunları boş yere yaratmadın” (Âl-i imrân 3/191)
Anlamındaki âyetler gelince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sabaha kadar düşünceye dalmış, sabah olunca hanımı Âişe radiyallahu anha’ye ve diğer bir habere göre de sabah ezânı için gelen Bilâl’e yeni gelen bu âyetleri haber vererek.: “Bunları okuyup düşünmeyene yazıklar olsun!.” buyurmuştur.

(İbni Kesir, Ebu’l Fida İsmail, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, II,450.)

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---“Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkı’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ (bâtılan), subhâneke fekınâ azâbe’n- nâr (nârı).: Onlar (ulû’l- elbab, lübblerin, ALLAH'ın sır hazinelerinin sahibleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) ALLAH'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey RABBimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen SubhÂN'sın, artık bizi ateşin azâbından koru.” (Âl-i imrân 3/191)

وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
Resim---“Ve indehu mefâtihu’l- gaybi lâ ya’lemuhâ illâ huve, ve ya’lemu mâ fî’l- berri ve’l- bahr(bahri), ve mâ teskutu min varakatin illâ ya’lemuhâ ve lâ habbetin fî zulumâti’l- ardı ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).: Ve gaybın anahtarları, onun yanındadır. Onu O'ndan başkası bilmez.Ve denizde ve karada ne varsa bilir. O bilmeksizin, bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içinde hiçbir yaş ve kuru bir dane yoktur ki, “Kitab-ı Mübîn”de bulunmasın.” (Enâm 6/59)

أَوَلَمْ يَنظُرُواْ فِي مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا خَلَقَ اللّهُ مِن شَيْءٍ وَأَنْ عَسَى أَن يَكُونَ قَدِ اقْتَرَبَ أَجَلُهُمْ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ
Resim---“E ve lem yanzurû fî melekûti’s- semâvâti ve’l- ardı ve mâ halakallâhu min şey’in ve en asâ en yekûne kadıkterebe eceluhum, fe bi eyyi hadîsin ba’dehu yu’minûn (yu’minûne).: Onlar yerlerin, göklerin hükümranlığına (işleyiş disiplini ve aslî düzenine, sünnetullaha, idaresine) ve Allah'ın yarattığı şeylere ve ecellerinin yaklaşmış olması ihtimaline bakmıyorlar mı? Ondan sonra artık hangi söze inanırlar (mü'min olurlar).” (A’râf, 7/185)

قُلِ انظُرُواْ مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا تُغْنِي الآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَن قَوْمٍ لاَّ يُؤْمِنُونَ
Resim---“Kulinzurû mâzâ fî’s- semâvâti ve’l- ard(ardı), ve mâ tugnî’l- âyâtu ven nuzuru an kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).: De ki: "Göklerde ve yerde ne var? Bir bakıverin." İman etmeyen bir topluluğa apaçık ayetler ve uyarmalar bir şey sağlamaz.” (Yûnus 10/101)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, insanların câhiliyyet döneminden kalma; göklerin ve yerin yaratılışı hakkındaki kehânetleree dayalı düşüncelerden uzaklaştırmakla yetinmedi, aynı zamanda bu konularda yol göstermek ve uyarılarda bulunmak için bazı bilgiler de verdi.
Meselâ Ömer radiyallahu anhu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bir gün ayağa kalkıp, yaratılışın başlaması hakkında kendilerine bazı bilgiler verdiğini, anlatır.:

Bir keresinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisinden bu gibi şeyleri sormak için Yemen’den gelen bir kısım insana bilgi vermiş ve onlara.: “Başlangıçta sadece ALLAH’ın var olduğunu, Arş’ın “SU” üzerinde bulunduğunu ve sonra da yer ve göklerin yaratıldığını” anlatmıştır.
(Buharî, Muhammed b.İsmâil, el-Câmiu’s-Sahîh, IV, 72-73.( Bedü’l Halk).


وَهُوَ الَّذِي خَلَق السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً وَلَئِن قُلْتَ إِنَّكُم مَّبْعُوثُونَ مِن بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---“Ve huvellezî halaka’s- semâvâti ve’l- arda fî sitteti eyyâmin ve kâne arşuhu ale’l- mâi li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve le in kulte innekum meb’ûsûne min ba’di’l- mevti le yekûlennellezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).: O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, inkâr edenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler.” (Hûd 11/7)

قُل لَّوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِّكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَن تَنفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا
Resim---“Kul lev kâne’l- bahru midâden li kelimâti rabbî le nefide’l- bahru kable en tenfede kelimâtu rabbî ve lev ci’nâ bi mislihî mededâ(mededen).: De ki: “Denizler, Rabbimin kelimeleri için (kelimelerini yazmak için) mürekkep olsaydı ve onun bir mislini daha imdada (yardıma) getirmiş olsaydık bile, Rabbimin kelimeleri bitmeden, denizler mutlaka tükenirdi.” (Kehf 18/109)

قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللَّهُ يُنشِئُ النَّشْأَةَ الْآخِرَةَ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Kul sîrû fî’l- ardı fânzurû keyfe bedee’l- halka, summallâhu yunşîun neş’ete’l- âhıreh(âhırete), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).: De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra ALLAHahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.” (Ankebût 29/20)

وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْعَالِمِينَ
Resim---“Ve min âyâtihî halku’s- semâvâti ve’l- ardı vahtilâfu elsinetikum ve elvânikum, inne fî zâlike le âyâtin li’l- âlimîn(âlimîne).: Ve O'nun âyetlerindendir ki, gökleri ve yeri yaratmıştır ve lisanlarınız ve renkleriniz (birbirinden) farklıdır. Muhakkak ki bunda, âlimler için mutlaka âyetler (deliller) vardır.” (Rûm 30/22)

وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ
Resim---“Ve lehu men fî’s- semâvâti ve’l- ard(ardı), kullun lehu kânitûn(kânitûne).: Ve göklerde ve yerde bulunan herkes, O'nundur. Hepsi O'na kanitindir (gönülden boyun eğmiştşr.)” (Rûm 30/26)

وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِن شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِن بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَّا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---“Ve lev enne mâ fî’l- ardı min şeceretin aklâmun ve’l- bahru yemudduhu min ba’dihî seb’atu ebhurin mâ nefidet kelimâtullâh(kelimâtullâhi), innellâhe azîzun hakîm(hakîmun).: Ve eğer arzda (yeryüzünde) bulunan ağaçlar kalem olsaydı ve denizler (mürekkep olsaydı) ve ondan sonra, onun yedi katı daha deniz eklenseydi, Allah'ın kelimeleri tükenmezdi. Muhakkak ki Allah; Azîz'dir (çok yüce), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibi).” (Lokmân 31/27)

سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
Resim---“Se nurîhim âyâtinâ fî’l- âfâkı ve fî enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehu’l- hakk(hakku), e ve lem yekfi bi rabbike ennehu alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun).: Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?” (Fussilet 41/53)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, (Ğaşiye 88/18-19) âyetlerini her okunduğunda başını kaldırıp göğe bakardı..
(Buharî, Muhammed b.İsmâil, el-Câmiu’s-Sahîh,el-Mektebet’ül İslâmiyye, İstanbul, (tarihsiz), VII, 122.(Kitâbu’l Edeb).

أَفَلَا يَنظُرُونَ إِلَى الْإِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ
Resim---“E fe lâ yanzurûne ile’l- ibili keyfe hulikat.: Onlar hâlâ deveye bakmıyorlar mı ki, nasıl yaratılmış?” (Ğaşiye 88/17)

وَإِلَى السَّمَاء كَيْفَ رُفِعَتْ
Resim---“Ve ile’s- semâi keyfe rufiat.: Ve semaya nasıl yükseltilmiş?” (Ğaşiye 88/18))

وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ
Resim---“Ve ile’l- cibâli keyfe nusıbet.: Ve dağlara, nasıl dik olarak yerleştirilmiş?” (Ğaşiye 88/19)

وَإِلَى الْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ
Resim---“Ve ile’l- ardı keyfe sutıhat.: Ve yeryüzüne, nasıl düzleştirilmiş (satıh yapılmış,bakmıyorlar mı)?” (Ğaşiye 88/20)

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ
Resim---“Ve mâ halakne’s- semâvâti ve’l- arda ve mâ beynehumâ lâibîn (lâibîne).: Ve gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri, oyun olsun diye yaratmadık!.“ (Duhân 44/38)


M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 281
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen ahmet »

Es selam hocam,

tasavufta ve zikirdeki dönmeleri nasıl anlamak gerek?

Her Madde tohumunda sistematik bir şekilde dönmek zorunda ve zikir halinde.
Bu zikir her eşya için geçerli, şöyleki insanın her zerreside bu sistemden dolayı her an zikir halinde.
Bu Madde kısmı ve insanın burada sözü geçersiz.

Insanın zikri ise bilinçli bir şekilde gerçekleşmekte, ve madde kurallarına bağlı değil.
Buradaki zikir daha çok ruhaniyet bölümüne mi geçmekte?

Bu ayrım ikili sistemenin bir parçası olarak batın ve zahir olarak anlayabilirmiyiz.

Bu açıdan bakıldığında dönüş Raksı ne demek oluyor?.


Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar ve de Kürreler-Galaksiler,
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılan ŞE'ENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILLarımız DEVR-ÂNı ANLarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâimindeyiz İnşâe ALLAH!.
İşte her ZeRReye bahşedilen bu Rüşd Raksı, Yeniden Yaratış Hareketi Merkezin DENGE için ÇEKimine karşı MerkezKAÇ DÜZEN Kuvvetini doğurup VARlığı oluşturmaktadır her ÂN ŞeÂNullahta..
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen aNKa »

Resim
En son aNKa tarafından 19 Eki 2020, 19:57 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim SEYR-i SEBBEHA!.

==>Hârika BiR==>ANLAyışLa,
SEYRÂN Etmişsin==>ALi CÂN!.
=>HASBî HİZMEtin==>YayışLa,
EHL-i BEYt BİZ BİR-İZ HeR ÂN!.

MUHteşeM BiR=>GÖKKUŞağı,
BiR DAMLA SU’da=>ARŞ Dağı,
KIYAMa KALkan>BiR MevCÛD,
=>VÂCiBü’L- VüCÛD SANCağı!.

=>AKIL ARŞı==>AŞkı BİLmek,
MUHAMMEDî MEŞki>BULmak,
EHL-i BEYtî KÖŞkte->OLmak,
ŞE’ÂN ŞEREFİn=>YAŞA!.mak!.

SEVgi ÖRgüsü=->EMEk İster,
EDEB<->İLİm==>İLmek İster,
SEVgi SıRRı’n=>BİLmek İster,
SEVmek<->ve SEVİLmek İster!.

SEVgi=>BiR DAMLa BULUttur,
YÜZeR=->GÖNüL SEMÂsı’nda!.
SEVgi==->KORkuSUz UMUttur,
=->KAF DAĞI’nın HÜMÂsı’nda!.


ZEVK 9749

=>SÛREtin<->SÎREtin=>SEYRet=>MERKEZde KALBe İyİ BAk,
=>GÖKKUŞağı RENgin=>İZLe===>İLİM=>İRADEyLe=->İDRAk!.
AŞk-u-CEZBe=>İMÂNı GöR,
AMELİni=>ÖZ CERRinLe ÖR!.
İNSÂN<->İSLÂM=>SEBBEHASı DÖNsün==>DEVRÂNda İŞTİRAk
!.


13.09.2020. 19:19
Resim 25. mHRRm. 1442
brsbrsmd..tktktrstkkmizzz..

gÖZün>OKUsun AHMED CÂN,
SÖZün->OKUsun AHMED CÂN,
===>İÇin<->DIŞın==>İyİ TANı,
ÖZün=->OKUsun AHMED CÂN!.

NEFSin=>RABB’ini BİLenLer,
bENLik PASı”-nı=>SİLenLer,
=>HASBî HİZMEtçi->RABB’ine,
HAKk’ın HALkın==>EĞİLenLer,
İHVÂNİ’m=>EL HAYy HABB’ine,
HAKkYAZDIRmaya GELenLer,
HAKk”ı->SEVen<->SEVİLenLer!.


EL HAYy HABB/HABBe.: HAYyat Tohumu..

M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Kur'ÂN-ı Kerîmdeki;
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in KÛN feyeKÛN Yaratışının SEBBeha SeyrÂNında Şe’ÂNULLAHta Her ÂN’daki YENidEN OLuşunu Muhteşem-Muhterem MuhaMmedî Müfessir FAHRUDDİN er-RAZÎ kaddesallahu sırrahu’nun, veciz ve bir o kadarda etkileyici her ÇAĞın AKLına ÇAĞRı olan, uzay ve gökler hakkındaki âyetleri tefsirini BİZe emânet etmiştir. Ve ne acı ki, ham akılları mermerleşmiş kafaların ağır eleştiri ve saldırılarına uğramıştır.
Sürekli ALLAH celle celâlihu’ya sığınarak onlara cevâbLar VERmiştir.:
“Câhil ve ahmak adamlardan biri geliyor ve bana.:
“Sen ALLAH kitabının tefsirini gök ve yıldızlar bilimi ile doldurmuşsun, bu ise alışılmışlara aykırıdır!.”
diyor.
Bu zavallıya şunu söylerim.: “Sen gereği gibi ALLAHın Kitabını düşünseydin, bu tenkidinin bir çok yönlerden yanlış olduğunu anlardın. Şöyle ki.:

a-) ALLAHu zü’L- CeLÂL yer ve göklerin durumları ile gece ile gündüzün ard arda durmadan değişmesi, ışık ve karanlık durumlarının keyfiyyeti, güneş, ay ve yıldızların hallerine bağlı hikmetlerle ve yine kendi İlim ve Kudretini gösteren delillerle kitabını doldurmuştur. ALLAH o kitaptaki sûrelerin çoğunda bu durumlardan bahsetti ve defalarca da bunları tekrar etti. Eğer onları araştırmak, onların durumlarını düşünmek câiz olmasaydı ALLAH Kur’ÂN-ı Kerim’i bunlarla doldurmazdı.

b-) ALLAH celle celâlihu;


أَفَلَمْ يَنظُرُوا إِلَى السَّمَاء فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِن فُرُوجٍ
Resim---“E fe lem yanzurû ile’s- semâi fevkahum keyfe beneynâhâ ve zeyyennâhâ ve mâ lehâ min furûcin.: Öyleyse üzerlerindeki semâyı nasıl binâ ettiğimize ve onu nasıl süslediğimize bakmıyorlar mı? Ve onun hiçbir çatlağı yoktur.” (Kaf 50/6)

ALLAH celle celâlihu, burada gökleri nasıl binâ ettiğini düşünmeye teşvik ediyor. Göklerin nasıl yapıldığı ve onlardan her birinin nasıl yaratıldığı düşünülmeden İlm-i heyet’in (gök biliminin) bir anlamı olmazdı.

c-) ALLAH celle celâlihu;


لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Le halku’s- semâvâti ve’l- ardı ekberu min halkın nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Göklerin ve yerin yaratılışı, insanın yaratılışından muhakkak ki daha büyüktür. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler.” (Ğâfir/Mü’min 40/57)

ALLAH celle celâlihu, göklerde olan ecram (yıldız ve gezegenler v.s.)deki eşsiz yaratılış ve hilkatlerindeki şaşırtıcılıkların insan vücudunda olanlardan çok daha fazla ve çok daha büyük ve mükemmel olduğunu da bu âyette açıklıyor. Sonra, yine O;

وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Resim---“Ve fî enfusikum, e fe lâ tubsirûn (tubsirûne).: Ve kendi nefslerinizde de (âyetler) vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?” (Zâriyât 51/21)

Buyurarak bu sefer insan vücudunu düşünmeğe çağırıyor.
Bütün bunların durumları ve kendilerine yetiştirilen hayret verici şeyler hakkında bilgi sahibi olmak için düşünmenin farziyyetini ortaya koyan bu delillerden daha büyük delil yoktur.

d-) ALLAHu zü’L- CeLÂL başka bir âyetinde de yer ve göklerin yaratılışını düşünce konusu yapanları övmüştür. Bu yasak olsaydı över miydi?”

(Er-Râzi, Fahruddin, Tefsir-i Kebir, Mefâtihu’l-Ğayb, (Terc:Komisyon), Akçağ Yay., Ankara, 1990, XII, 147.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUR'ÂN-ı KERÎMde,
ARZ ve SEMÂVÂT’ın YARATYARATILIŞINI İFÂDE EDEN KELİMELER.:


a-) “HaLaka”.:
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنَّى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُن لَّهُ صَاحِبَةٌ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ وهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“BEDÎU’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), ennâ yekûnu lehu veledun ve lem tekun lehu sâhıbeh (sâhıbetun), ve HALAKA kulle şey’ (şeyin), ve huve bikulli şey’in ALÎM (alîmun).: O, göklerin ve yerin eşsiz YARATICIsı, yoktan var edicisidir.Eşi, hanımı olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir? Her şeyi, her varlığı O YARATmıştır. Her şey, O’nun ilmi, iradesi, planı dahilinde gerçekleşmektedir.” (Enâm 6/101)

b-) “Fatara”.:
الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Elhamdu lillâhi FÂTIRI’s- semâvâti ve’l- ardı câili’l- melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fî’l- halkı mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in KADÎR (kadîrun).: Gökleri ve yeri YARATAN, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler olarak görevlendiren ALLAH’a hamdolsun. O, yaratılışta ve yarattıklarında sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun mükemmeliyeti gerçekleştirir. ALLAH’ın her şeye gücü kudreti yeter.” (Fâtır 35/1)

c-) “Benâ”.:
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الأَرْضَ فِرَاشاً وَالسَّمَاء بِنَاء وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَّكُمْ فَلاَ تَجْعَلُواْ لِلّهِ أَندَاداً وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Ellezî ceale lekumu’l- arda firâşen ve’s- semâe BİNÂâ (binâen), ve enzele mine’s- semâi mâen fe ahrece bihî mine’s- semârâti rızkan lekum, fe lâ tec’alû lillâhi endâden ve entum ta’lemûn (tâ’lemune).: RABBiniz, sizin yaşamanız, yerleşmeniz, menfaatiniz için yeryüzünü tarıma elverişli ovalar, iskâna uygun araziler haline, işlevli hale getiren, göğü de yükseltip düzenleyerek tavan olarak İNŞA EDEN, gökten su indirerek depolayandır. O su ile, size rızık olarak topraktan çeşitli ürünler çıkardı. Artık, bundan sonra da, bile bile ALLAH’a eşler, ortaklar koşmayın.” (Bakara 2/22)

d-) “Bedi’”.:
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَإِذَا قَضَى أَمْراً فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---“BEDÎU’s- Semâvâti ve’l- ard (ardı), ve izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn (yekûnu).: O göklerin ve yerin yoktan var edicisi, eşsiz YARATICISIdır. O bir planı gerçekleştirmeye karar verince sadece ona:'Ol' der. O da hemen olur.” (Bakara 2/117)

e-) “Ce’âle”.:
الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنسَانِ مِن طِينٍ
Resim---“Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halka’l- insâni min tîn (tînin).: ALLAH, yarattığı her şeyi güzel, muhkem, bütün inceliklerine riayet ederek yaratan, insanı da çamurdan yaratmaya başlayandır.” (Secde 32/7)

ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِن سُلَالَةٍ مِّن مَّاء مَّهِينٍ
Resim---“Summe CEALE neslehu min sulâletin min mâin mehîn (mehînin).: Sonra, onun zürriyetini, neslini, organlarının özelliklerini taşıyan süzülmüş, bir özden, dayanıksız, zayıf bir katre sıvıdan, sperm ve yumurtadan MEYDANA GETİRENdir.” (Secde 32/8)

ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---“Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâre ve’l- ef’ideh (efidete), kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: Bir de, onu yaratılış amacına uygun olarak şekillendiren, rahmetiyle var ettiği düzenin bir bölümü olan ruhundan nûrânî dalgalar halinde onun bütün hücrelerine ruh yayarak hayat veren, onu bilinçlendiren, sizin için kulaklar, gözler, akıllar ve kalpler planlayıp yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz?” (Secde 32/9)

وَاللَّهُ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَاجًا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَى وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ وَمَا يُعَمَّرُ مِن مُّعَمَّرٍ وَلَا يُنقَصُ مِنْ عُمُرِهِ إِلَّا فِي كِتَابٍ إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
Resim---“Vallâhu HALAKAkum min turâbin summe min nutfetin summe CEALEkum ezvâcâ (ezvâcen), ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmih (ilmihî), ve mâ yuammeru min muammerin ve lâ yunkasu min umurihî illâ fî kitâb (kitâbin), inne zâlike alâllâhi yesîr (yesîrun).: ALLAH sizi topraktan YARATTI. Sonra sizi bir katre sıvıdan, spermden, yumurtadan üretti. Sonra sizi iki ayrı cins halinde YARATARAK, evli çiftler durumuna getirdi. O’nun bilgisi, planı, iradesi dışında hiçbir dişi ne hamile kalır, ne doğurur. Dünyaya gelmiş birisine ömür verilmesi, ömrünün uzatılması; ömründen kısaltılma da mutlaka bir kitapta, kütükte, bilgi işlem merkezinde, Levh-i Mahfuz’da yazılıdır. Hiçbir şey tesadüfî değildir. Bunun icrâsı, ALLAH’a çok kolaydır.” (Fâtır 35/11)

خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنزَلَ لَكُم مِّنْ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
Resim---“HALAKAkum min nefsin vâhıdetin summe CEALE minhâ zevcehâ ve enzele lekum mine’l- en’âmi semâniyete ezvâc (ezvâcin), yahlukukum fî butûni ummehâtikum halkan min ba’di halkın fî zulumâtin selâs (selâsin), zâlikumullâhu RABBukum lehu’l- mülk (mulku), lâ ilâhe illâ huve, fe ennâ tusrafûn (tusrafûne).: ALLAH sizi bir tek nefisten, Âdem’den YARATTI. Sonra ondan da eşini VAR ETTİ. Sizin için büyükbaş ve küçükbaş hayvanlardan erkekli, dişili sekiz hayvan YARATIP varlığını bildirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık (batın, rahim ve döl yatağı) içinde peş peşe çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı RABBiniz ALLAH’tır. Mülk ve hâkimiyet O’na aittir. Hak ilâh yalnızca O’dur. Öyleyken nasıl oluyor da, haktan ayrılıp, bâtıla çevriliyorsunuz?” (Zümer 39/6)

f-) “Kadâ”.:
İlim adamlarımız; “kadâ” (hükmetti) kelimesinin müşterek birkaç anlama gelen bir lafız olduğunu söylerler.


فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَى فِي كُلِّ سَمَاء أَمْرَهَا وَزَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Resim---“Fe KADÂhunne seb’a semâvâtin fî yevmeyni ve evhâ fî kulli semâin emrehâ ve zeyyenne’s- semâed dunyâ bi mesâbîha ve hıfzâ (hıfzen), zâlike takdîru’l- AZÎZi’l- ALÎM (alîmi).: Onları iki günde, iki devirde sağlam yedi göğe TAMAMLADI. Her gökte cereyan edecek işleri planlayıp, programlayıp işlevlerini yükledi, vahyile bildirdi. Dünya semâsını parlayan yıldızlarla süsledik. Korumaya da aldık. Bu, kudretli, hükümran olan, her şeyi bilen ALLAH’ın planlaması, tâyini, tesbiti ve takdiridir.” (Fussilet 41/12)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

B-) KUR'ÂN-ı KERÎMde,
ARZ ve SEMÂVÂT’ın YARATYARATILIŞ SAFHALARI.:


1-)
Ratk/Ulaşmak, yetişmek Safhası.:
Fatk/Kırma, ayırma, yarma, çatlatma Safhası.:
Ceale/ Kılmak, Yaratmak..
.:


أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Resim---“E ve lem yerellezîne keferû enne’s- semâvâti ve’l- arda kânetâ RETKan fe FETAKnâhuma, ve CEALNÂ mine’l- mâi kulle şey’in hayy (hayyin), e fe lâ yu’minûn (yu’minûne).: İnkâr edenler (kâfirler), semâların ve arzın BİTİŞİK olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi SUdan YARATTIK. Hâlâ inanmazlar mı?//Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, ALLAH’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, göklerin, yerin, yaşamaya, ürün vermeye elverişsiz ve işlevsiz olduğunu, bizim onları, yaşamaya, ürün vermeye elverişli ve işlevli hale getirdiğimizi, göklerde ve yerde hayat-destek ortamları ve imkânları oluşturduğumuzu, bütün canlıları, hayvanları, bitkileri sudan hazırlayıp var ettiğimizi görmüyorlar mı, anlamıyorlar mı? Bilimden birazcık nasibi olanlar hâlâ iman etmeyecekler mi?” (Enbiyâ 21/30)

Fatk/Kırma, ayırma, yarma, çatlatma Safhası.:.:
Hasan Basri ve Katâde “fatk” ifâdesini açıklarken şöyle der.: “Gökler ve yer birbirine bitişikti. ALLAH aralarını hava ile açtı.”
İbni Abbas ise şöyle demiştir.: “Gökler bitişikti yağmur yağdırmazdı, Yerler bitişikti, bitki bitirmezdi. ALLAH, gökleri yağmurla, yerleri de bitkilerle yardı.

(Es-Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefâsir, (Terc: Sadrettin Gümüş, Nedim Yılmaz), Ensar Neşr., İstanbul, 1992, IV, 79.)

2-) Fatr/Başlamak.Yarmak. Yaratmak Safhası.: .:
En'âm 6/14; Yûsuf 12/101; İbrâhim 14/10; Fâtır 35/1); Zümer 39/46; Şûrâ 42/11..

الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Elhamdu lillâhi FÂTIRıs semâvâti vel ardı câilil melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fî’l- halkı mâ yeşâu, innALLÂHe alâ kulli şey’in KADÎR (kadîrun).: Hamd; gökleri ve yeri YARATan, ikişer, üçer ve dörder kanatlara sahip melekleri, resûller (elçiler) kılan Allah'a aittir. Yaratmada dilediğini arttırır. Muhakkak ki ALLAH, herşeye KÂDİRdir.” (Fâtır 35/1)

3-) TeSViye/Seviyelendirme. Dizayn. Düzenleme. Düzleme. Beraber etme. İki şeyi müsavi edip bir neticeye bağlama Safhası.:.:

إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---“İnne RABBekumullâhullezî halaka’s- semâvâti ve’l- arda fî sitteti eyyâmin summESTEVÂ ale’l- arşı, yugşî’l- leylen nehâre yatlubuhu hasîsen veş şemse ve’l- kamere ven nucûme musahharâtin bi emrih (emrihi), e lâ lehu’l- halku ve’l- emr (emru), tebârekALLÂHu RABBulâlemîn (âlemîne).: Semâları ve arzı altı günde yaratan, muhakkak ki sizin RABBiniz ALLAH'tır. Sonra arşa İSTİVÂ ETTİ. Gündüz, onu süratle talep eden (takip eden) gece ile örtülür. Ve güneş ve ay ve yıldızlar O'nun emrine musahhardır (boyun eğmişlerdir). Yaratma ve emir O'nun değil mi? Âlemlerin RABBi mübarektir, şanı yücedir.” (A'raf 7/54)

أَأَنتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاء بَنَاهَا
Resim---“E entum eşeddu halkan emi’s- semâ’ (semâu), benâhâ.: Yaratma bakımından siz mi yoksa bina ettiği semâ mı daha kuvvetli? (Sizi yaratmak mı yoksa bina ettiği semâyı mı yaratmak daha zor?)” (Nâziât 79/27)

هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُم مَّا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“Huvellezî halaka lekum mâ fî’l- ardı cemîan summESTEVâ ile’s- semâi fe sevvâhunne seb’a semâvât (semâvâtin), ve huve bi kulli şey’in ALÎM (alîmun).: O (ALLAH) ki, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yarattı. Sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip, onları da yedi (kat) gök olarak DÜZENLEDİ/TESVİye etti/ Seviyelendirdi.. Ve o, ALÎM'dir (herşeyi en iyi bilendir).” (Bakara 2/29)

4-) Dahv/ Yaymak, döşemek Safhası.: .:

وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا
Resim---“Ve’l- arda ba’de zâlike DEHÂhâ.: Ve arz, bundan sonra da onu YAYIP DÖŞEDİ.” (Nâziat 79/30)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen aNKa »

Resim
En son aNKa tarafından 19 Eki 2020, 19:58 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUR’ÂN’ı KERİM’de YEDİ KAT SEMÂVÂT ve ARZ KAVRAMI.:

YEDi KAt===>SEMÂVÂT-ARZı,
=>TEVHiD'in->TECELLî TARZı,
=>KÂİNÂt KUR'ÂNı’n==->OKu,
AKLen-NAKLen KULLuk FARZı!.


هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُم مَّا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“Huvellezî halaka lekum mâ fî’l- ardı cemîan summestevâ iles semâi fe sevvâhunne seb’a semâvât (semâvâtin), ve huve bi kulli şey’in ALÎM (alîmun).: O (ALLAH) ki, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yarattı. Sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip, onları da yedi (kat) gök olarak düzenledi. Ve o, ALÎM'dir (herşeyi en iyi bilendir).” (Bakara 2/ 29)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ
Resim---“Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ ani’l- halkı gâfilîn (gâfilîne).: Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.” (Mü’minûn 23/17)

قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
Resim---“Kul men rabbus semâvâti’s- seb’ı ve rabbu’l- arşi’l- azîm (azîmi).: De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi ve arşi’l- azîmin Rabbi kimdir?” (Mü’minûn 23/86)

الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِن تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ
Resim---“Ellezî halaka seb'a semâvâtin tibâkâ (tibâkan), mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut (tefâvutin), ferciı’l- basara hel terâ min futûr (futûrin).: Gökleri yedi tabaka (7 kat) olarak yaratan O'dur. Rahmân'ın yaratmasında bir uyumsuzluk göremezsin. Haydi bakışını çevir (tekrar bak), bir yarık (çatlak) görüyor musun?” (Mülk 67/3)

أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا
Resim---“E lem terev keyfe halakALLÂHu seb’a semâvâtin tıbâkâ (tıbâkan).: Görmüyor musunuz, ALLAH yedi kat semâyı (yedi gök katını) nasıl yarattı?” (Nûh 71/15)

وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا
Resim---“Ve ceale’l- kamere fîhinne nûren ve cealeş şemse sirâcâ (sirâcen).: Ve Ay'ı, onların arasında (semâlarda) bir nur kıldı ve Güneş'i de bir sirac (çırağ) kıldı.” (Nûh 71/16)

Resim---İbni Mes’ud radiyallahu anhu.: “Şüphesiz RABBınız katında gece gündüz yoktur. Arş’ın nuru O’nun yüzünün nurundandır.” demiştir.
(İbni Kesir, Ebu’l Fida İsmail, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, X, 5665.)

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
Resim---“ALLÂHu lâ ilâhe illâ huve’l- HAYYu’l- KAYYÛM(kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm (nevmun), lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fi’l- ard (ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih (iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhu’s- semâvâti ve’l- ard (arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huve’l- ALİYYu’l- AZÎM (azîmu).: ALLAH ki, O'ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy'dır Kayyum'dur. O'nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O'nundur. Onun izni olmadan, O'nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O'nun lminden, O'nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), kendisine zor gelmez ve O Alâ'dır (çok yücedir), Azîm'dir (çok büyüktür).” (Bakara 2/255)

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ يَتَنَزَّلُ الْأَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْمًا
Resim---“ALLÂHullezî halaka seb'a semâvâtin ve mine’l- ardı mislehunn (mislehunne), yetenezzelu’l- emru beynehunne li ta'lemû ennALLÂHe alâ kulli şey'in kadîrun ve ennallâhe kad ehâta bi kulli şey'in ilmâ (ilmen).: O ALLAH ki, yedi kat gökleri ve yerden de onların misli kadarını (yedi kat yerleri) yarattı. ALLAH'ın herşeye kaadir olduğunu ve ALLAH'ın herşeyi ilmen (ilmi ile) ihata etmiş olduğunu (kuşattığını) bilmeniz için emir, onların arasında (gökler ve yerler arasında) devamlı iner.” (Talâk 65/12)

لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Resim---“Le'ş- şemsu yenbegî lehâ en tudrike’l- kamere ve le’l- leylu sâbikun nehâr (nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn (yesbehûne).: Güneş'in Ay'a yetişmesi ve gecenin gündüzü geçmesi mümkün olamaz. Ve hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler (seyrederler).” (Yâsîn 36/40)

TARİKAT, diğer bir deyişle “SİSTEM” mânasındadır ki, son zamanlarda dilimizde manzume veya meslek diye de tercüme edilmiştir. Böylece “SEB’a TERÂİK =>YEDİ SİSTEM” demek olur ki, Güneş Sistemi bunların İLKİncisidir.
(ElmaLıLı Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’ÂN DiLi, V, 517-518.)

لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Le halku’s- semâvâti ve’l- ardı ekberu min halkın nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Göklerin ve yerin yaratılışı, insanın yaratılışından muhakkak ki daha büyüktür. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler.” (Mü’min 40/57)


Resim

KUR’ÂN’ı KERİM’de YEDİ KAT SEMÂVÂT ve ARZ İFÂDESİNE YÜKLENEN ANLAMLAR.:

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ يَتَنَزَّلُ الْأَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْمًا
Resim---“ALLÂHullezî halaka seb'a semâvâtin ve mine’l- ardı mislehunn (mislehunne), yetenezzelu’l- emru beynehunne li ta'lemû ennallâhe alâ kulli şey'in kadîrun ve ennALLÂHe kad ehâta bi kulli şey'in ilmâ (ilmen).: O ALLAH ki, yedi kat gökleri ve yerden de onların misli kadarını (yedi kat yerleri) yarattı. ALLAH'ın herşeye kaadir olduğunu ve ALLAH'ın herşeyi ilmen (ilmi ile) ihata etmiş olduğunu (kuşattığını) bilmeniz için emir, onların arasında (gökler ve yerler arasında) devamlı iner.” (Talâk 65/12)

أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا
Resim---“E lem terev keyfe halakALLÂHu seb’a semâvâtin tıbâkâ (tıbâkan).: Görmüyor musunuz, ALLAH yedi kat semâyı (yedi gök katını) nasıl yarattı?” (Nûh 71/15)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yüce ve Azîz ALLAH, kıyam günü, gökleri dürüp sonra onları sağ eline (gücü ve hükümranlığı) altına alarak şöyle der.: “MeLik benim. O cebbâr olanlar nerede? O mütekebbir olanlar nerededir?” ALLAH, yerleri de sol eliyle dürüp toplar ve gene şöyle der.: “MeLik benim, (bugün) o cebbâr olanlar nerededir? O mütekebbir olanlar nerededir?”
buyurmuştur.
(Neysâburi, Müslim b.Haccac, Sahih-i Müslim ( Terc: Mehmet Sofuoğlu), İrfan Yay., İstanbul, 1970, VII, 312.(Kitâbu’l Münâfikun))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şüphesiz ALLAH, melekler, gökler ve yerler halkı, hatta yuvasında karınca ve sudaki balık insanlara hayrı öğretene duâ ederler.” buyurmuştur.
(Tirmizi, Muhammed b. İsa b. Sevre, Sünen-i Tirmizi, (Terc: Osman Zeki Molla Mehmetoğlu), Yûnus Emre Yay., İstanbul, 1975, IV, 422.(Kitâbu’l İlm))

Yukarıdaki hadisler bizlere şunu gösteriyor ki Peygamberimiz aleyhisselâm yerlerden çoğul olarak bahsetmiştir. Hatta yerlerin sayısını yedi olarak da belirtmiştir. Ancak burada şu soru akla gelmektedir; acaba Peygamberimiz aleyhisselâm bu yedi yerden bahsederken yerin yedi tabakasını mı kasdetmiştir yoksa yere benzeyen farklı gezegenleri mi? Bizim kanaatimize göre Peygamberimiz aleyhisselâm bu yerlerden yerin katlarını değil de dünyâmız gibi farklı gezegenleri kasdediyor olmalıdır. Bu konuyla ilgili dikkat çeken bir hadis de şöyledir.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sahabeleriyle oturduğu bir sırada bir bulut geldi… Resûlullah göğe işâret ederek.: “Üstünüzdeki nedir biliyor musunuz?” buyurdu. Onlar.: “ALLAH ve Resûlü daha iyi bilir.” diye cevab verdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O, korunmuş bir tavan ve taşmaktan alıkonulup tutulan bir dalga olan dünyâ göğüdür.” buyurdu. Sonra onlara.: “Sizinle o gök arasında mesâfenin ne kadar olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu. Onlar.: “ALLAH ve Resûlü bilir.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O göğün ötesinde ne var biliyor musunuz?” buyurdu. Sahabeleri gene.: “ALLAH ve Resûlü bilir.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onun ötesinde araları 500 yıl olan iki gök daha vardır.”
Bu şekilde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yerle gök arasında olduğu gibi her iki gök arasında aynı mesâfeler bulunduğunu söyleyerek yedi gök saydı.
Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yedinci göğün ötesinde ne olduğunu, biliyor musunuz?” diye sordu. Sahabeleri aynı şekilde.: “ALLAH ve Resûlü bilir.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onun da üstünde iki gök arası mesâfe uzaklığınca bir mesâfede olan ARŞ vardır.” Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem daha sonra.: “Altınızdaki nedir?” diye sordu. Etrâfındakiler.: “ALLAH ve Resûlü bizden daha iyi bilir.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu ARZdır.” buyurdu. Ve bu Arz’ın altında ne olduğunu sordu. Onlar aynı şekilde.: “ALLAH ve Resûlü bilir.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bu dünyânın altında her iki arz arasında 500 yıllık bir mesâfe bulunan başka bir arzın bulunduğunu bildirdi, ve böylece o, her iki arz arasında 500 yıllık mesâfe olan yedi arzı saydı ve en sonunda da.: “MuhaMMed’in kendisi elinde olan ALLAH’a yemin ederim ki, eğer sizler bir iple en aşağıdaki Arza bir insan sarkıtsanız hiç şüphesiz o gene (orada da) ALLAH’a inip gider!.”
buyurdu.

(Tirmizî , 57,1.Kitâbü’t-Tefsir)

“Son yıllardaki uzay araştırmaları da göstermektedir ki bir gezegen için en zor olan olayın bir atmosfere sâhib olmasıdır. Çünkü uzaydaki büyük gezegenler etraflarındaki gaz moleküllerini emer, buna karşın küçük gezegenler ise bu gaz moleküllerini çekmek için yeteri kadar çekim gücüne sâhib değildir. Ancak bu durum Dünyâ’mız için söz konusu değildir. Çünkü Dünyâmız etrafındaki atmosferi tutmak için gerekli yoğunluk ve hacime sâhibtir.”
(Nurbâki, Hâluk, Kur’ÂN-ı Kerim’den Âyetler Ve İlmi Gerçekler, T.D.V. Yay. Ankara, 2005, s.13.)

Kısaca şunları söyleyebiliriz; bir çok ince fiziksel ve kimyevî dengeler sâyesinde Atmosfer, Dünyâ’nın çekimiyle Dünyâ’ya yapışmadan, kendi hızına rağmen uzaya dağılmadan, tepemizde durmaktadır.
Bu ise SİSTEMuLLAHta=>ZeRRede-Atomda ve KÜRRede-Kâinâtta=>ÇEKen İLe ÇEKiLen Arasında Muazzam Bir DENge DOĞuran MEREKEZ-KAÇ ve MERKEZ-ÇEK KUVVet DÜZENidir Hamd OLsun!.

Aşağıdaki Âyet-i CeLîLeLer bu gerçekliklere işâret etmektedir.:


اللّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لأَجَلٍ مُّسَمًّى يُدَبِّرُ الأَمْرَ يُفَصِّلُ الآيَاتِ لَعَلَّكُم بِلِقَاء رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ
Resim---“ALLÂHullezî refea’s- semâvâti bi gayri amedin terevnehâ summestevâ ale’l- arşı ve sehhareş şemse ve’l- kamer (kamere), kullun yecrî li ecelin musemmâ (musemmen), yudebbiru’l- emre yufassılu’l- âyâti leallekum bi likâi rabbikum tûkınûn (tûkınûne).: Görmekte olduğunuz semâları (gök katlarını) direksiz olarak yükselten ALLAH'tır. Sonra arşa istiva etti. Ve Güneş'i ve Ay'ı emri altına aldı. Hepsi belirlenmiş bir süreye kadar akıp gider. İşleri düzenleyip idare eder. Âyetleri ayrı ayrı açıklar ki; böylece Rabbinize mülâki olmaya (ölmeden evvel ruhunuzu ALLAH'a ulaştırmaya) yakîn hasıl edersiniz.” (Râd 13/2)

إِنَّ اللَّهَ يُمْسِكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ أَن تَزُولَا وَلَئِن زَالَتَا إِنْ أَمْسَكَهُمَا مِنْ أَحَدٍ مِّن بَعْدِهِ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
Resim---“İnnallâhe yumsiku’s- semâvâti ve’l- arda en tezûlâ, ve le in zâletâ in emsekehumâ min ehadin min ba’dih(ba’dihî), innehu kâne HALÎMen GAFÛRâ (gafûran).: Muhakkak ki ALLAH, gökleri ve yeri, zâil olurlar diye (sona ermesi için, zeval bulurlar diye her an kudreti altında) tutuyor. Gerçekten ikisi de zâil olurlarsa (yok olurlarsa), ondan sonra, o ikisini (gökleri ve yeri) O'ndan (ALLAH'tan) başka tutacak (yoktur). Muhakkak ki O; HALÎM'dir, GAFÛR'dur (günahları sevâba çeviren).” (Fâtır 35/41)

وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ
Resim---“Ve’s- semâe refeahâ ve vedaa’l- mîzân (mîzâne).: Ve semâ; onu yükseltti (astrofizik kurallara göre büyük patlama teorisi gereğince içten dışa bir genişleme ve yükselme olayını gerçekleştirdi,) ve mîzânlı (yoğunluğunu hararetini, basıncını, çekim kuvvetlerinin dengesini düzenleyerek gökteki dengeyi O kurdu.ölçüyü, vazetti./ koydu.” (Rahmân 55/7)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

BİLİMSEL AÇIDAN YERYÜZÜ'nün ve GÖKYÜZÜ'nün TABAKALARI.:

1-) GÖKYÜZÜ'nün TABAKALARI.:


وَجَعَلْنَا السَّمَاء سَقْفًا مَّحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ
Resim---“Ve cealne’s- semâe sakfen mahfûzâ (mahfûzen), ve hum an âyâtihâ mu’ridûn (mu’ridûne).: Ve semâyı (gökleri) muhafaza edilmiş bir tavan kıldık. Ve onlar, O'nun âyetlerinden yüz çevirenlerdir.” (Enbiyâ 21/32)

Atmosfer =>% 78’i Hidrojen, %21’i Oksijen geri kalan kısmı Karbon dioksit gazlar, biraz SU Buharı, Argon, Neon, Kripton gibi Asal Gazların bileşiminden oluşur..


2-) GÖKYÜZÜ'nün TABAKALARI.:

KUR’ÂN-I KERİM’de ARZ ve SEMÂVÂT'ın YARATILIŞ DEVRELERİ.:


KÛN =>feyeKÛN=> Büyük Patlama.. Biğ BANg.. vs..

KÛN=>BÂTINî KUDREtuLLAH HAVL-POTANSiyeL TEKk Kuvvet Zuhûru..
feyeKÛN=>ZÂHİRî AZAMEtuLLAH FİİLî ÇOKk Kuvvet Zuhûru..

“ZamÂN”, büyük patlama olayıyla ortaya çıkmıştır. Evrenin büyük patlamayla ortaya çıkabilmesi için ise ilk başta tek bir Birleşik halde olan Kuvvetin =>4 TEMEL KUVVETe ayrılması gerekir..

Bu 4 TEMEL KUVVET sırasıyla şunlardır.:

1-) Çekim Kuvveti.: Bu kuvvet atomdan galaksilere tüm evrende etkilidir. Evreni kendi içinde dağılmadan tutan büyük bir kuvvettir. Bu kuvvetin diğer kuvvetlerden ayrılmasıyla büyük patlama gerçekleşmiştir.

2-) Elektromanyetik Kuvvet.: Atomları ve molekülleri birbirine bağlı tutan ve maddenin dağılmasını engelleyen kuvvettir

3-) Güçlü Çekirdek (Nükleer) Kuvvet.: Atomik çok küçük boyutlarda geçerli olup çekirdek parçacıkları birbirine bağlar. Böylece atomdaki çekirdek dağılmadan yerinde durur. Bu kuvvet atomları meydana getiren “Proton ve Nötron”ları oluşturan “kuark” denen atomaltı parçacıkları birbirine bağlar..

4) Zayıf Çekirdek (Nükleer) Kuvvet.: Bu kuvvet de atom çekirdeği boyutlarında kendini gösterir. Böylece atom kendi içinde dengeli bir yapı gösterir.

Güneş sistemi ve DÜNYÂ teşekkül ettikten; GÜNEŞ, DÜNYÂ ve uydusu AY ile GEZEGENLERin birbirine UYgun bir konuma yerleştirilmesinden ve bu yerleştirilme işleminin sonucu olarak “ÂN-ZAMÂN” mefhumu ortaya çıktıktan sonra ARZ’ın yâni DÜNYÂnın döşenilmesine başlanmıştır.:


وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا
Resim---“Ve’l- arda ba’de zâlike DEHÂhâ.: Ve arz, bundan sonra da onu YAYIP DÖŞEDİ.” (Enbiyâ 21/30)
(Nâziat 79/30)

ALLAHu zü’L- CeLÂL güneş sistemindeki yıldızları belirli bir konuma yerleştirdikten sonra güneşi canlıların menfaatine kılmış; seneleri, mevsimleri, ayları, gün ve geceyi ortaya çıkarmıştır.:

أُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَّكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِ وَحُرِّمَ عَلَيْكُمْ صَيْدُ الْبَرِّ مَا دُمْتُمْ حُرُمًا وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِيَ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Resim---“Uhille lekum saydu’l- bahri ve taâmuhu metâan lekum ve li’s- seyyârah (seyyârati), ve hurrime aleykum saydu’l- berri mâ dumtum hurumâ (hurumen) vettekullâhellezî ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne).: Sizin için ve yolcular için, deniz avı ve onun yenmesi bir meta olarak (fayda sağlamak üzere) helâl kılındı. Ve kara avı ise, ihramda olduğunuz süre içerisinde size Harâm kılındı (yasaklandı). Ve huzurunda haşrolunacağınız ALLAH'a karşı takvâ sahibi olun.” (En’âm 6/96)

جَعَلَ اللّهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِّلنَّاسِ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ وَالْهَدْيَ وَالْقَلاَئِدَ ذَلِكَ لِتَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَأَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“Cealallâhu’l- ka’bete’l- beyte’l- harâme kıyâmen lin nâsi veş şehra’l- harâme ve’l- hedye ve’l- kalâid(kalâide) zâlike li ta’lemû ennellâhe ya’lemu mâ fi’s- semâvâti ve ma fî’l- ardı ve ennellâhe bikulli şey’in Alîm (alîmun).: ALLAH, Beyt-i Harâm olan Kâbe'yi, Harâm ayını, hac kurbanını ve gerdanlıklı (boynuna kurban nişanesi asılı) kurbanlıkları, insanların yaşamlarını ayakta tutmak için yaptı (sebep kıldı). İşte bu, “ALLAH'ın, göklerde ve yerlerde olanı bildiğini ve ALLAH'ın herşeyi en iyi bilen olduğunu” bilmeniz içindir.” (En’âm 6/97)

إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِندَ اللّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَات وَالأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ فَلاَ تَظْلِمُواْ فِيهِنَّ أَنفُسَكُمْ وَقَاتِلُواْ الْمُشْرِكِينَ كَآفَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَآفَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
Resim---“İnne iddete’ş- şuhûri indallâhisnâ aşera şehren fî kitâbillâhi yevme halaka’s- semâvâti ve’l- arda minhâ erbeatun hurum (hurumun) zâliked dînu’l- kayyimu fe lâ tazlimû fîhinne enfusekum ve kâtilû’l- muşrikîne kâffeten kemâ yukâtilûnekum kâffeh (kâffeten), va'lemû ennallâhe mea’l- muttekîn (muttekîne).: Muhakkak ki; ALLAH'ın kitabında (ifade edildiği üzere) ayların adedi, ALLAH'ın indinde semâların (göklerin) ve yerin yaratıldığı gün (zaman) 12'dir (12 olarak dizayn edilmiştir). Onlardan dördü Harâm (aylar)dır. Bu (dîn), kayyum olan dîndir. Artık onların içinde (o aylarda) nefslerinize zulmetmeyin. Onların hepinizle savaştığı gibi müşriklerin hepsiyle savaşın. Ve biliniz ki, muhakkak ALLAH, takvâ sahipleri ile beraberdir.” (Tevbe 9/36)

هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاء وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ مَا خَلَقَ اللّهُ ذَلِكَ إِلاَّ بِالْحَقِّ يُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Resim---“Huvellezî ceale’ş- şemse dıyâen ve’l- kamere nûren ve kadderehu menâzile li ta'lemû adede’s- sinîne ve’l- hisâb (hisâbe), mâ halakallâhu zâlike illâ bi’l- hakk (hakkı), yufassılu’l- âyâti li kavmin ya'lemûn (ya'lemûne).: Güneş'i bir ziya, Ay'ı (kameri) bir nur kılan, O'dur. Ve senelerin adedini ve hesabını bilmeniz için ona menziller tayin etti. ALLAH ne yarattı ise ancak böylece hak ile yarattı. Bilen bir kavim için âyetleri ayrı ayrı açıklar.” (Yûnus 10/5)

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Resim---“Ve huvellezî halaka’l- leyle ven nehâre veş şemse ve’l- kamer (kamere), kullun fî felekin yesbehûn (yesbehûne).: Geceyi ve gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur. Hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler.” (Enbiyâ 21/33)

رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّاهَا
Resim---“Refea semkehâ fe sevvâhâ.: Onun (semânın) tavanını yükseltti (yüksekliğini artırdı). Sonra da onu sevva etti (dizayn edip düzenledi).” (Nâzi’ât 79/28)

وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا
Resim---“Ve agtaşe leylehâ ve ahrece duhâhâ.: Ve onun gecesini kararttı ve onun duhasını (aydınlığını ortaya) çıkardı.” (Nâzi’ât 79/29)

وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا
Resim---“Ve’l- arda ba’de zâlike dehâhâ.: Ve arz, bundan sonra da onu yayıp döşedi.” (Nâzi’ât 79/30)

أَخْرَجَ مِنْهَا مَاءهَا وَمَرْعَاهَا
Resim---“Ahrece minhâ mâehâ ve mer’âhâ.: Ondan (yerden), onun suyunu ve merasını (yeşilliğini, otlağını) çıkardı.” (Nâzi’ât 79/31)

وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا
Resim---“Ve’l- cibâle ersâhâ.: Ve dağlar, ona (yeryüzüne), onları muhkem (sağlam) olarak yerleştirdi.” (Nâzi’ât 79/32)

Elimizdeki en son ilmî veriler ışığında, göklerin ve yerin yaratılış süreci hakkında yaptığımız bu tasnifin doğruluğunu elbette zaman gösterecektir.
Bizim KÛN feyeKÛN BİLdiğimiz/İNÂNdığımız, Batılı Matertalistlerin “Büyük Patlama Teorisi” ışığında verdiğimiz bu zaman süreçlerinin, teknolojinin daha da ilerlemesiyle daha sonraki çağlarda farklı izahları yapılabilir.
Hatta bu zaman tasniflerinin doğru olmadığı dâhi ispat edilebilir.
Ancak hiçbir bilimsel gelişme, Kur'ÂN-ı Kerîm’in haber verdiği göklerin ve yerin 6 günde yaratıldığı gerçeğini değiştiremeyecektir.

Zirâ gerek müfessirlerin izahları, gerekse akıl şu hususta bize rehberlik etmektedir ki; Kur’ÂN’da belirtilen 6 gün bildiğimiz güne değil de “devir, dönem, süreç, aşama, merhale safha…” gibi mânalara işâret eder.
Gerçek mânada ise bu devirlerin ne anlam ifâde ettiğini ALLAH celle celâlihu bilir..

ALLAHu zü’L- CeLÂL âyetlerde şöyle buyurur.:


وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ مِن فَوْقِهَا وَبَارَكَ فِيهَا وَقَدَّرَ فِيهَا أَقْوَاتَهَا فِي أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَاء لِّلسَّائِلِينَ
Resim---“Ve ceale fîhâ revâsiye min fevkıhâ ve bâreke fîhâ ve kaddere fîhâ akvâtehâ fî erbeati eyyâm (eyyâmin), sevâen li’s- sâilîn (sâilîne).: Ve orada, onun üzerinde sabit dağlar oluşturdu. Ve orayı bereketli kıldı. Orada (arzda) bulunanların besinlerini (rızıklarını), dileyenler için eşit olarak dört günde takdir etti.” (Fussilet 41/10)

ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ اِئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ
Resim---“Summestevâ ile’s- semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve li’l- ardı’tiyâ tav’an ev kerhâ (kerhen), kâletâ eteynâ tâiîn (tâiîne).: Sonra duman halinde olan semâya yöneldi. Sonra da ona (semâya) ve arza: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” dedi. İkisi de: “İsteyerek geldik.” dediler.” (Fussilet 41/11)

فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَى فِي كُلِّ سَمَاء أَمْرَهَا وَزَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Resim---“Fe kadâhunne seb’a semâvâtin fî yevmeyni ve evhâ fî kulli semâin emrehâ ve zeyyenne’s- semâed dunyâ bi mesâbîha ve hıfzâ(hıfzen), zâlike takdîru’l- AZÎZi’l- ALÎM (alîmi).: Böylece onları iki günde yedi kat gök olarak kaza etti (yarattı, tamamladı). Her gök katına kendi emrini vahyetti. Ve dünya semâsını kandillerle muhafaza ederek süsledik. İşte bu, AZÎZ ve ALÎM olan (ALLAH'ın) takdiridir.” (Fussilet 41/12)

İşte buradaki 7 GÖkten kasıt yerin de içine dâhil olduğu “SEM” veya diğer bir ifâdeyle “Semâvât”tır.

Müfessirlerin verdiği bilgiler ve ilmî bir takım veriler ışığında şunu söyleyebiliriz ki Kur’ÂN-ı Kerim’deki altı gün bizim bildiğimiz 24 saatlik bir süreç değilde; devir, merhale, safha, dönem gibi miktarı tam olarak bilinemeyen bir zaman dilimini ifâde etmektedir. Bundan dolayıdır ki altı gün bizim bildiğimiz haftanın günleriyle de ilişkilendirilemez. Kur’ÂN-ı Kerim’de göklerin ve yerin yaratılışı hakkında açıklayıcı bilgiler verilmiştir.

İşte buradaki 7 gökten kasıt yerin de içine dâhil olduğu “semâ” veya diğer bir ifâdeyle “semâvat”tır. Böylece ALLAHu zü’L- CeLÂL bugünkü bilimsel gözlemlerle anlayabildiğimiz ve adına genelde evren veya kâinat dediğimiz yıldızları, gezegenleri, yıldız ve gezegenler arası maddeler olan gaz ve toz bulutlarını, göktaşlarını ve tespit edilebilen en büyük sistem olan galaksileri toplam iki günde yaratmış olur. Buna göre ilk âyetlerde yer alan ve yeryüzünün iki günde yaratıldığını bidiren ifâdeyi, göklerin ve yerin varlık âlemine getirilip bunların iki günde yedi gök olarak düzenlenmesini bildiren âyete dâhil etmek gerekir. Yâni ALLAHu zü’L- CeLÂL yeryüzünün iki günde yaratıldığını belirtirken, buradaki iki gün göklerin 7 gök olarak düzenlendiği iki günle aynıdır. Diğer 4 günde ise yeryüzünde bereketler kılındığı, dağların yerleştirildiği, rızıkların takdir edildiği belirtilmektedir. Ancak bizim daha önce 7 kat semâvat ve arz konusunda açıkladığımız “diğer gezegenlerde” ne gibi düzelemelerin yapıldığı; oralarda bereketlerin kılınıp kılınmadığı, dağların yerleştirilip yerleştirilmediği veya rızıkların takdir edilip edilmediği hususları belirtilmemişitir. Belki de bunun sebebi dünyâ benzeri diğer gezegenlerin bazılarında bu hususların bulunup, bazılarında bulunmamasından kaynaklanabilir..


Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“KİM-inle konuştuğunuzu bilseydiniz, namazdan hiç ayrılmazdınız!.”buyurmuştur..

(Müttakī el-Hindî', Kenzu'l-Ummal, h. no: 18923)


ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


Resim

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihu!.


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen aNKa »

Resim


Şu ÂN>Şe’ÂN=->KADERuLLAH,
Kâf KALeMi===>NûN HOKKAsı,
SEBeB-SonUÇ=>SÜNNEtuLLAH,
Be HARFinin>TEKk NOKTAsı,
=>İHVÂNİ’m->SUBHÂN SULTAsı,
=>SIRR-ı SIFIR ===>SEFER TASı!.


Resim


BeSMeLe,
Bismillâhirrahmânirrahîm"in kısaltılmış şeklidir.
HaKk TeÂLâya inanan her Kulun Hayr İşe Giriş ANAhtarıdır.

TEK-BiR HAKk Emri ve hER Hayrın Giriş ANAhtarı BeSMeLe,,
KüLLî ŞEYy’i SüNNetuLLAH üzere Şe’ÂNuLLAHta Yaratan ve Yaşatan ALLAHu zü’l- CeLâL'in UluhiYyetinde ZÂTuLLAH İsm-i Celâl'i ile Rahmâniyyet ve Rahîmiyyetinde: "Esirgeyen bağışlayan, Lütuf ve İhsanını Rahmet ve Merhametini eksiltmeyen ALLAH ismi ile.." her İşe BAŞLamaktır..


VuSLât VAHyinin ANAhtarı BeSMeLe,.:

Resim---İbn-i Ömer radiyallahu anh’dan: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Cebrâil bana vahiy ile geldiğinde ilk gönlüme ilka ettiği şey; 'Bismillâhirrahmânirrahîm' oldu." buyurmuştur.

(Dârekutnî)

Kur’ÂN-ı Kerim'in anahtarı BeSMeLe,-yi Şerîfe'dir.
Levh-i mahfuz'daki ilk yazı BeSMeLe,-yi Şerîfe'dir.
Kur’ÂN-ı Kerim, Fâtiha Sûre-i şerif'inde; Fâtiha da BeSMeLe,-yi Şerîfe'de toplanmıştır.


Noktavî.:
İMaM Ali kerremullahi veche’nin: “İLiM bİR NOKta idi onu câhiller ÇOĞlattı!”
BUYUrduğunun MÂNÂsı, RUHu, SıRRı bu İLK NOKtadır..


İMaM Ali kerremullahi veche.: “Her İLiM “BeSMeLe,” ye, o dahi “ﺐ - Be” harfine, o dah, Be harfinin altındaki “. NOKta da mündemic*tir, derc edilmiştir, toplanıp içinde CEM’ edilmiştir.”
BUYUrduğunun da MÂNÂsı, RUHu, SıRRı bu İLK NOKtadır..


*Mündemic.: İndimac eden, dürülüp sarılan, içine sokulmuş olan. İçine alınmış olan.

Velâyet ŞAHımız İmam Ali kerremullahi veche ne güzel Buyurmakta ki.: “Tüm Kur'ân-ı Kerim Fâtihaya, Fâtiha BeSMeLe,ye, BeSMeLe,Be- ب ” Harfine DERC edilse-yoğunlaştırılıp içine sokulsa; BEN o “Be- ب ” Harfinin NOKTAsı OLurum!.”buyurmaktadır..

Ondandır ki
Ali kerremullahi veche SIRRı eren İLİM Şehrine SALLeder-ULAşır..

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.: “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan girmelidir!.”
buyurdu.
(Hazreti İbn-i Abbas’dan; Hâkim-i Nişaburî Müstedrek C. 3 S. 126)

Bu buyruğuna, isteyen savaşçılar, barışçılar, şucular-bucular isteyen istediği mânâyı verirler.. Ama bir gerçek var, o NOKTA sensin, o NOKTA benim.. Kim Âli Sırrı'na ererse İlliyinin Sırrı'na ermiştir, Esfelin'den kurtulmuştur..
Yoksa “
KÖR NOKTA”dır..
MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLar ise, buna; “Be SıR” deriz, “Bi Sırrı” deriz, Âli Sırrı deriz, BİZ BİR-İZ Sırrı deriz, BİLELİK Sırrı deriz, SIRR-ı SÜVEYDâ Sırrı deriz.. Tabi deriz bu “biBeSMeLe,nin Bidâyeti-Başlangıcı.. Bu bidâyeti Rahmâniyet Tecellîsidir ana karnından ki, ana rahminden başını çıkarıp da “ne var, ne yok?” diye bakan bir çocuk gibidir.. “BeSMeLe,nin-Bismillâhir rahmânir rahîm’in “be”si ne oluyor kardeşim, nereymiş bura?” diye.. Nihâyeti ise, boğazının çukuruna kadar mezâra gömülmüş bir Rahîmiyet Tecellîsi sonucudur..
Küllî Şey’in Şe
ÂNda, şu ÂNda, “her ÂN yeniden yaratılış” neş’esinin şenliğinde birden iştiraktir..
Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH eşhedu enne MuhaMMeden abduhu ve rasûluhu BİZ BİR-İZ BİLEliğidir..
En son aNKa tarafından 01 Ara 2020, 14:36 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: SEYR-i SEBBEHA..

Mesaj gönderen aNKa »

Resim
MEŞKk<ü>AŞKk!.
DEVR-i DEVRÂN,
.SEYR-i SEYRÂN,
.CEVL-i CEVLÂN,
….SIRR-ı NAHNU,
.HAYR-ı HAYRÂN!.

ÂLEM==>feyeKÛN SAHAsı,
>VASL-ı VUSLÂt’ın VÂHÂsı,
HeR ÂN->YENiden YARAtış,
SUBHÂN ALLAH SEBBEHAsı!.

DUYmak ve UY!mak ALi CÂN,
AŞKk ki>KULLuk KEMÂLİ CÂN,
CeHeNNeM=->CELÂL TeCELLî,
=->CeNNettir CEMÂLİ CÂNÂN!.


ZEVK 9779

HAK’ın KULLuk İmtihÂNı ===>DüNYÂ-ÂHiRet-DÎN’de=>BİRdir,
==>ZITLar ZEVki’nin=>ZUHÛRu ===>İNSÂN’ın=>YEMîn-ŞİMÂLi!.
İÇte>DENGE<=>DIŞTa>DÜZEN ===>ALLAH-RASÛLuLLAH-PÎRdir,
EŞYÂ=>ESMÂ=>SIFAt=>ZÂT’ta==>CEHeNNeM->CENNet CEMÂLİ!.


19.10.2020. 11:19
brsbrsmd..tktktrstkkmdmizdeyârrr..


>MEŞk-i MELÂMEt MÂHİRi,
NAHNU=>EVVELi<->ÂHİRi,
İÇte>KALBi<->DIŞta>Kafa,
İNSÂN’ın>BÂTıN<->ZÂHİRi!.

EŞYÂ>bEN’im.. ESMÂ>PÎR’im,
SIFAt>RABB’ım-RASûL DERim,
>VÂHiDu’L- KAHHÂR ALLAH’a,
ZÂTULLAH’a==>SIRR SEFERim!.
KUL İHVÂNİ’m=>SER-ü-SERİm!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..
kerremallahu vechehu..



VÂHÂ.: ÇöL ortasında suyu ve yeşiLLiği olan yer..
VASL.: Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak..
VİSÂL.: (Vasıl. dan) Vâsıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma.. Ayrılıktan kurtulma..
VUSLÂt.: Visâl. Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme. Bitiştiren..
TeCELLî.: TeCELâ.: Görünme. Bilinme. Kader. ALLAHu TeÂLÂ’nın Lütfuna, Keremine, İhsÂNına uğrama. İLâhî Kudretin=>ŞE’ÂNuLLAHta HeR ÂN YENiden Yaratılış Zuhûru, meydana çıkması, görünmesi.. HAKk TeÂLÂ NÛRu’nun tecelli-te'siriyle KULu’nun KALBinde MuhaMMedî Hakikat GÜNEŞi’nin
DOĞuşu Bî-İZNiLLAH u İNŞÂe ALLAHu TeÂLÂ!.
YEMîn.: Sağ taraf, sağ el.. ZÂHiR..
ŞİMÂL.: Sol taraf, sol el.. BÂTıN..
AŞKk.: (Işk) Çok ziyâde sevgi. Şiddetli MuhaBBet. Sevdâ. Cândan sevmek..
MEŞKk.: ÖZdeki AŞKkı=>SÖZde-YÜZde YAŞAmak.. İMÂNLa=>AMeL gibi..



EL VÂHİDu’L- KAHHÂR ALLAH.:
ALLAH celle celâluhu, Şu ÂNda =>Şe’ÂN'da =>Küllî ŞeYYLeri her ÂN Yeniden Yaratan EŞsiz ŞÂHİD celle celâluhudur.:

سْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim--- “Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her ÂN) bir ŞE'N (ayrı bir tecellî, yeni bir oluş) üzerindedir.” (Rahmân 55/29)

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim--- "Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulku’l- yevm(yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhâr olan Allah'ındır." (Mü’min 40/16)

Resim

YÂ HAYyu’L- HUuu!. ALLAH celle celâlihu!.


Resim

Şe’ÂN: her ÂN YENiden YARATış SeBBehâsı..

Şu ÂN <-> Şe’ÂN =>ŞeHÂDeti..:
SeBBeHa.. TeSBih!. feSEBBih!.:


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fî's- semâvâti ve mâ fî'l- ardıl meliki'l- kuddûsi'l- azîzi'l- hakîm (hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (ve TENZÎH) ETMEKDEDİR." (Cumâ 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..

Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar ve de Kürreler-Galaksiler,
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılan ŞE'ENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILLarımız DEVR-ÂNı ANLarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâimindeyiz İnşâe ALLAH!.
İşte her ZeRReye bahşedilen bu Rüşd Raksı, Yeniden Yaratış Hareketi Merkezin DENGE için ÇEKimine karşı MerkezKAÇ DÜZEN Kuvvetini doğurup VARlığı oluşturmaktadır her ÂN ŞeÂNullahta..


SeBBeHa: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. AkL-ı SiLm BİLir ki ATOM yaratıldığı günden beri durmadan DÖNmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbının =>“KÛN feyeKÛN” olduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım!.


Sebehâ: yüzmek, SubhânALLAH demek.
Sebbaha (mübalağa ile) ALLAH’u TeÂLÂyı tenzih ve takdis etmek.
Zerrenin
(atomun) ve kürrenin (kâinâtın) bir saniye durmaksızın takdir edilen yörüngede ve şartlarda kimseye dayanmadan/mesnedsiz parmak izleri gibi tek başlarına /RABB’larıyla başbaşa, sonsuz FeLeKLer içinde YÜZüp DURmaLarı...

Her hücrenin
"HAYY!" HAYy-kırışı...
Doğuştan-ölüme bir kere bile susmadan TEVHiD tıklayan KALBLer...
Her ŞEYy =>Her YERde, Her zamÂN, Her HÂLde ve Her NEFESte =>HeRKeSLe NAHNU=BİZ BİR-İZ BİLELiği İLE Beraber =>Sistemin Sahibi
AZÎZÜ’r- RAHÎMÜ’s-SUBHÂN ALLAH TeÂLÂ yı Maddî
/somut ve Mânevî/soyut noksanlık, benzetme ve zıddı var sanmalardan uzak kılıyorlar.. Canlı şâhidleriyiz diyorlar...

“Zâtında, Sıfatında, Esmâsında, Fiilinde ve Hükümlerinde Münezzehtir!..” MüezzinLeri!..
Yu sebbuhu: Tesbih ederler hep yüzerler..
Yüsebbuhu!: Şimdi şu ÂN da KüLLî ŞEYy =>YARATANı'nı durmadan tesbih ederken birbirine asla mesnedlenip, dayanamadan tek başına boşlukta-fezâda yüzüp-dönüp durmaktalar. Zerre-Atom ve Kürre-Kâinât =>DurmadAN Dost Raksında..
Yesebbihu: Noksansızı Et TAMM celle celâlihu'yu tesbih ve zikri ele yüzmekteler İLâHî RAKSta hamd OLsun!..


ALLAH celle celâlihu.:

Resim

M.M.M. MuhaBBetLerimLe...


Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön