KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

28-) MECÎD.: Çok şeref ve şanlı, değeri ve kıymeti çok yüksek..:
Kur’ÂN-ı MECÎD; kitabların hepsinden büyük olan anlamı bilip hükümleri ile amel edeni şereflendiren şanlı Kur’ÂN anlamına gelir.:


ق وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ
Resim---“Kâf ve’l- Kur’ÂNi'L- MECÎD.: Kâf. MECÎD (şerefli) Kur’ÂN'a andolsun.” (Kâf 50/1)

بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَّجِيدٌ
Resim---“Bel huve Kur’ÂNun MECÎD (MECÎDun).: Hayır, O Kur’ÂN, MECÎDdir (yüce ve şerefli Kur’ÂN'dır).” (Bürûc 85/21)

29-) MERFUA.: Şeref ve kadri yüceltilmiş, değerli, yüce, şerefli. Kur’ÂN-ı Kerim, kadri yüce olan, el üstünde tutulması gereken değerli, yüce bir Kitabtır. O, ALLAH celle celâlihu’nun yücelttiği bir Kitabtır; ALLAH kuluna düşen de bunu idrak edip, onun değerini bilmek ve onun yüceliği ile yücelmektir.:

فِي صُحُفٍ مُّكَرَّمَةٍ
Resim---“Fî suhufin mukerrameh (mukerrametin).: O (Kur’ÂN), mükerrem (şerefli) sayfalardadır.” (Abese 80/13)

مَّرْفُوعَةٍ مُّطَهَّرَةٍ
Resim---MERFÛAtin mutahherah (mutahheratin).: Yüceltilmiş, mutahhar kılınmış (sayfalardadır).” (Abese 80/14)

30-) MESÂNÎ.: Katlamak, bükmek; iki katını almak mânâsındaki “seny” kökünden mesnânın (bir şeyin katı) çoğulu. Kur’ÂN-ı Kerim, zamanın geçmesiyle değerini yitiren şeylere benzemeksizin tekrar tekrar okunan ve yeniliğini koruyandır.:

اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاء وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Resim---“ALLAHu nezzele ahsene’l- hadîsi kitâben muteşâbihen MESÂNİye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne RABBehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh (zikrillâhi), zâlike hudALLAHi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd (hâdin).: ALLAH, kelamın en güzelini ikizli, ahenkli bir kitab olarak indirdi. Ondan RABBlerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalbleri de ALLAH'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu ALLAH'ın rehberidir. ALLAH, onunla dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de ALLAH şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.” (Zümer 39/23)

31-) MEV'IZA.: İnsanların iman etmelerini, ibâdet ve itaate devâm etmelerini; haram, isyan ve günahlardan sakınmalarını sağlamak; gaflete düşmelerine engel olmak, imanlarının kuvvetlenmesine, bilmediklerini öğrenmelerine ve kalblerinin yumuşamasına sebep olan etkili ve güzle söz söylemek; dinî öğüt, nasihat, va'z..
Kur’ÂN bütün insanların için bir öğüttür, doğruya, iyiye ve güzele yönlendirmektir. ALLAH Kur’ÂN ile mü’minlere vaaz etmektedir.:


إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---“İnnALLAHe ye’muru bi’l- adli ve’l- ihsâni ve îtâi zî’l- kurbâ ve yenhâ ani’l- fahşâi ve’l- munkeri ve’l- bagy (bagyi), YEİZUkum leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Muhakkak ki ALLAH, adaletli olmayı ve ihsanı ve akrabalara vermeyi emreder. Ve fuhuştan, münkerden (ALLAH'ın yasakladığı şeylerden) ve azgınlıktan (hakka tecavüzden) sizi nehyeder. Böylece umulur ki siz, tezekkür edersiniz diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا
Resim---“İnnALLAHe ye’murukum en tueddû’l- emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beyne’n- nâsi en tahkumû bi’l- adl (adli). İnnALLAHe niımmâ YEIZukum bihî. İnnALLAHe kâne semîan basîrâ (basîran).: ALLAH size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. ALLAH, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki ALLAH her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.” (Nisâ 4/58)

Âyetlerinde bildirildiği üzere ALLAH celle celâlihu’nun bizzât kendisi öğüt verdiği gibi Kur’ÂN-ı Kerim’i bütün âlemler için bir öğüttür.:

إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“İn huve illâ zikrun li’l- âlemîn (âlemîne).: O (Kur’ÂN), ancak âlemlere Zikir'dir.” (Sâd 38/87)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhe’n- nâsu kad câetkum mev'ızatun min RABBikum ve şifâun limâ fî’s- sudûri ve huden ve rahmetun li’l- mu'minîn (mu'minîne).: Ey insanlar! Size, RABBinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) şifâ ve mü'minlere hidâyet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus 10/57)

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
Resim---“Ve nunezzilu mine’l- Kur’ÂNi mâ huve şifâun ve rahmetun li’l- mu’minîne ve lâ yezîdu’z- zâlimîne illâ hasârâ (hasâran).: Kur’ÂN'dan indirdiğimiz şeyler, mü'minler için şifâdır ve rahmettir. Ve zâlimlerin sadece hüsranını (kaybettiği dereceleri) arttırır.” (İsrâ 17/82)


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 32-) MUFASSAL.: Tafsilatlı, izâhlı, geniş mâlumâtlı, kısımlara ayrılıp, fasl fasl/hak söz, hak ile bâtılın arasını fark ve temyiz ile olan hüküm ve kazasıyla anlatılmış.:

أَفَغَيْرَ اللّهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنَزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلاً وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِّن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ
Resim---“E fe gayrALLAHi ebtegî hakemen ve huvellezî enzele ileykumu’l- kitâbe MUFASSALa (mufassalan), vellezîne âteynâhumu’l- kitâbe ya’lemûne ennehu munezzelun min RABBike bi’l- hakkı fe lâ tekûnenne mine’l- mumterîn (mumterîne).: Artık ALLAH'tan başka bir hakem mi arayayım? Size Kitab'ı açıklanmış(tafsilatlı) olarak indiren O'dur. Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, O'nun, senin RABBinden hak ile indirildiğini biliyorlar. O halde sakın sen, şüphe edenlerden olma!” (En’âm 6/114)

Âyette geçen kitabtan maksad Kur’ÂN'dır. MUFASSAL olması Kur’ÂN-ı Kerîm’in bir niteliğidir..

الَر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ
Resim---“Elif lâm râ kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussilet min ledun hakîmin habîr (habîrin).: Elif, lâm, râ. (Bu), âyetleri muhkem kılınmış (sağlamlaştırılmış), sonra Hakîm (hüküm sahibi, hikmet sahibi) ve Habîr (herşeyden haberdar) Olan'ın katından fasıl, fasıl açıklanmış bir Kitab'tır.” (Hûd 11/1)

كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Resim---“Kitâbun fussilet âyâtuhu Kur’ÂNen arabiyyen li kavmin ya’lemûn (ya’lemûne).: (O), bilen bir kavim için, âyetleri tafsil edilmiş (fasıl fasıl açıklanmış) bir Kitab olan Arapça Kur’ÂN'dır.” (Fussilet 41/3)

وَمَا كَانَ هَذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَى مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لاَ رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ kâne hâze’l- Kur’ÂNu en yufterâ min dûnillâhi ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîle’l- kitâbi lâ reybe fîhi min RABBi’l- ÂLeMîn (âlemîne).: Ve bu Ku'rân, ALLAH'tan başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ve lâkin, onların ellerinde olanı tasdik eder ve Kitab'ı tafsil eder (ayrıntılı olarak açıklar). O'nun hakkında şüphe yoktur, âlemlerin RABBindendir.” (Yûnus 10/37)

MUFASSAL" kelimesi, Kur’ÂN-ı Kerîm’in;
a-) Sûrelere, sûrelerin âyetlere; âyetlerin emir, nehiy, helâl, haram, sevâb, günah, ceza, hak ve bâtıl, doğru, yanlış, hidâyet, dalalet, iyi, kötü, takvâ, adalet, zulmü, itaat, isyanı ve benzeri çeşitli alanlarla ilgili hükümleri, öğüt, kıssa, haber, vaat ve uyarıları kapsayan içeriklere ayrılmış olması; ALLAH celle celâlihu’nun varlığı ve birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilip ALLAH huzurunda toplanılacağına dâir delilleri ihtivâ etmesi;
b-) Kur’ÂN âyetlerinde insanların dünya ve âhiret hayatlarında muhtaç oldukları şeylerin, helâl ve haramların ana hatlarıyla veya yerine göre ayrıntılı olarak açıklanmış olması;
c-) Kur’ÂN âyetlerinin yirmi üç yılda ihtiyaçlara göre parça parça inmiş olmasıdır..


Resim 33-) MUHKEM.: Mânâsı kolaylıkla anlaşılan, haricî bir yoruma ihtiyaç göstermeyen ve tek anlamı olan, ne anlama geldiği, ne anlatmak istediği ilk bakışta anlaşılan, mânâsı açık ve net olan, niteliği ve içeriği/seçikliği ve açıklığı belli olan, sağlam, çelişkisi olmayan, her şeyi yerli yerinde olan, " Bu Kur’ÂN, âyetleri, hüküm ve hikmet sâhibi/ve her şeyden hakkıyla haberdâr olan ALLAH tarafından muhke/eksiksiz, sağlam ve açık kılınmış sonra da ayrı ayrı açıklanmış bir kitabtır.:

الَر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ
Resim---“Elif lâm râ kitâbun UHKİMet âyâtuhu summe fussılet min ledun hakîmin habîr (habîrin).: Elif, lâm, râ. (Bu), âyetleri MUHKEM kılınmış (sağlamlaştırılmış), sonra Hakîm (hüküm sahibi, hikmet sahibi) ve Habîr (herşeyden haberdar) Olan'ın katından fasıl, fasıl açıklanmış bir Kitab'tır.” (Hûd 11/1)

Kur’ÂN-ı Kerîm hem lafız ve hem de mânâ bakımından Arap Dili ve Edebiyatının şaheseri olup benzerini getirmeleri için insanlığa meydan okuduğu halde nüzulünden günümüze kadar benzeri ortaya konulamamış; hiçbir kimse ikna edici bir delil göstererek 11 onun ifâdelerinde bozukluk veya çelişki bulunduğunu söyleyememiştir.

وَإِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ وَادْعُواْ شُهَدَاءكُم مِّن دُونِ اللّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
Resim---“Ve in kuntum fî reybin mimmâ nezzelnâ alâ abdinâ fe’tû bi sûretin min mislihî, ved’û şuhedâekum min dûnillâhi in kuntum sâdıkîn (sâdıkîne).: Ve eğer kulumuza indirdiğimiz şeyden (Kur’ÂN'dan) şüphe içindeyseniz, o zaman o'nun mislinden bir sure getirin ve ALLAH'tan başka şâhidlerinizi de davet edin, eğer siz sadıklarsanız.” (Bakara 2/23)

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّثْلِهِ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim---“Em yekûlûnefterâh (yekûlûnefterâhu), kul fe'tû bi sûretin mislihî ved'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn (sâdikîne).: Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenlerseniz, o taktirde ALLAH'tan başka gücünüzün yettiği kimseleri çağırın ve onun gibi bir sure getirin!” (Yûnus 10/38)

Resim 34-) MUSÂDDIK.: Doğrulayıcı, tasdik edici. Kur’ÂN-ı Kerim, kendinden önceki mukaddes kitabları doğrulayıcı ve onları koruyup kollayıcı olarak indirilmiştir.: Bakara 2/41; Âl-i İmrân 3/3; En’âm 5/48; En’âm 6/92; Fâtır 35/31..

وَآمِنُواْ بِمَا أَنزَلْتُ مُصَدِّقاً لِّمَا مَعَكُمْ وَلاَ تَكُونُواْ أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ وَلاَ تَشْتَرُواْ بِآيَاتِي ثَمَناً قَلِيلاً وَإِيَّايَ فَاتَّقُونِ
Resim---“Ve âminû bi mâ enzeltu MUSÂDDIKan li mâ meakum ve lâ tekûnû evvele kâfirin bih (bîhî), ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlen ve iyyâye fettekûni.: Sizin yanınızda olanı (Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdiğim şeye (Kur’ÂN'a) îmân edin ve o'nu inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Ve âyetlerimi az bir bedelle satmayın. Ve artık sadece Bana karşı takvâ sahibi olun.” (Bakara 2/41)

نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنزَلَ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ
Resim---“Nezzele aleyke’l- kitâbe bi’l- hakkı MUSÂDDIKan limâ beyne yedeyhi ve enzelet tevrâte ve’l- incîl (incîle).: Sana, onların ellerindeki (kitabları) tasdik eden Kitab'ı (Kur’ÂNı) hak ile, kısım kısım (âyet âyet) indirdi. Ve Tevrat ve İncil'i de indirdi.” (Âl-i İmrân 3/3)

وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَامًا وَرَحْمَةً وَهَذَا كِتَابٌ مُّصَدِّقٌ لِّسَانًا عَرَبِيًّا لِّيُنذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَى لِلْمُحْسِنِينَ
Resim---“Ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh (rahmeten) ve hâzâ kitabun MUSÂDDIKun lisânen arabiyyen li yunzirellezîne zalemû ve buşrâ li’l- muhsinîn (muhsinîne).: Ve O'ndan (Kur’ÂN'dan) önce îmâm ve rahmet olarak Hz. Musâ'nın kitabı (Tevrat) vardır. Bu, Arap lisanı ile (Hz. Musâ'nın kitabını) tasdik eden bir kitabtır. Zâlimleri uyarmak ve muhsinleri müjdelemek içindir.” (Ahkâf 46/12)

ALLAHu zü’L-CELÂL her topluma peygamber göndermiş, peygamberlerine de vahiy yolu ile buyruklarını bildirmiştir. Bütün Peygamberlerin tebliğ ettiği din, Hak Din İslâm'dır, dolayısıyla Peygamberden peygambere değişen az sayıda değişen hükümler dışında ALLAH, melek, iman, cennet, cehennem, namaz, oruç ve hac gibi ibâdetler bütün hükümler hep aynı olmuştur. Onun için Kur’ÂN, son indirilen kitabtır, kendisinden önceki sahife ve kitablardaki tasdik eder. Bu, Kur’ÂN-ı Kerîm’in evrenselliğini ifâde eder.:

وَمَا قَدَرُواْ اللّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِذْ قَالُواْ مَا أَنزَلَ اللّهُ عَلَى بَشَرٍ مِّن شَيْءٍ قُلْ مَنْ أَنزَلَ الْكِتَابَ الَّذِي جَاء بِهِ مُوسَى نُورًا وَهُدًى لِّلنَّاسِ تَجْعَلُونَهُ قَرَاطِيسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَثِيرًا وَعُلِّمْتُم مَّا لَمْ تَعْلَمُواْ أَنتُمْ وَلاَ آبَاؤُكُمْ قُلِ اللّهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ
Resim---“Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî iz kâlû mâ enzelALLAHualâ beşerin min şey (şey’in), kul men enzele’l- kitâbellezî câe bihî mûsâ nûren ve huden li’n- nâsi tec’alûnehu karâtîse tubdûnehâ ve tuhfûne kesîrâ (kesîran), ve ullimtum mâ lem ta’lemû entum ve lâ âbâukum, kulillâhu summe zerhum fî havdıhim yel’abûn (yel’abûne).: “Ve ALLAH, beşere bir şey indirmedi.” dedikleri zaman O'nun kadrini hakkıyla takdir edemediler. “İnsanlar için hidâyet edici ve bir nur olan Hz. Musâ'nın getirdiği kitabı kim indirdi?” de. Onu kâğıtlara (yazıp) açıklıyorsunuz, çoğunu gizliyorsunuz. Babalarınızın ve sizin bilmediğiniz şeyler size öğretildi. “ALLAH” de, sonra onları daldıkları şeylerde bırak oynasınlar.” (En’âm 6/91)

Anlamındaki bir önceki âyet bu gerçeği ifâde eder.

Kur’ÂN-ı Kerîm’in kendisinden önceki kitabları tasdik etmesini iki maddede toplamak mümkündür.:
1-) Bazı eski kitablarda yer alan MuhaMMed aleyhisselâm’ın risâletine ilişkin müjde, Kur’ÂN-ı Kerîm’in inzâli ile fiilen gerçekleşmiş; bu sûretle Kur’ÂN eski kitablardaki müjdeyi tasdik etmiş, doğrulamıştır..
2-) Kur’ÂN-ı Kerîm, başta ALLAH celle celâlihu’nun birliği, nübüvvet ve âhiret gibi itikadî konular olmak üzere birçok esasta ve hükümde eski kitablarla tam bir uyum içinde olmuştur. Bu da Kur’ÂN-ı Kerîm’in onlar hakkındaki bir tasdikidir. Kur’ÂN-ı Kerîm’in, geçmiş dinlerdeki bazı amelî hükümleri değiştirmesi veya kaldırması ve onlarda bulunmayan yeni hükümler getirmesi tamamen değişen ve gelişen şartlarla ilgili olup o dinlerin kudsal kitablarını tasdik edici özelliğini bozmaz..


وَهَذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ
Resim---“Ve hâzâ zikrun mubârekun enzelnâh (enzelnâhu), e fe entum lehu munkirûn (munkirûne).: Ve BU, BİZim indirdiğimiz Mübârek Bir Zikir'dir. Siz, hâlâ O'nu inkâr edenler misiniz?” (Enbiyâ 21/50)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 35-) MUSHAF .: Bir araya toplanıp bağlanmış sayfalar, Bununla maksad, Kur’ÂN-ı Kerîm’in bütün sûre ve âyetlerinin yazılıp bir araya toplanmış, ciltlenmiş ve iki kapak arasına alınmış halidir.
Kur’ÂN-ı Kerîm, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sağlığında çeşitli malzemelere yazılmış, ancak MuSHaF haline getirilmemiştir.
Ebû Bekr radiyallahu anhu'n devlet başkanlığı zamanında mushaf haline getirilmiştir. Kur’ÂN-ı Kerîm’de geçmemekle birlikte sahabe zamanından beri Kur’ÂN-ı Kerîm için kullanılan özel isimdir..


Resim 36-) MUTAHHARA.: Tertemiz kılınmış, temizlenmiş, arınmış; bir şeyin yıkanıp temizlenmesi. Kur’ÂN-ı Kerim; yüksek, değerli, tertemiz sayfalara yazılmıştır. O sayfalar temizdir, hiçbir kirli, şeytani düşünce onlara bulaşmamıştır. O, kadri yüce olan, el üstünde tutulması gereken, çok değerli, Yüce Bir Kitabtır.:

فِي صُحُفٍ مُّكَرَّمَةٍ
Resim---“Fî suhufin MuKeRRaMeh (mukerrametin).: O (Kur’ÂN), MuKeRReM/şerefli sayfalardadır.” (Abese 80/13)

مَّرْفُوعَةٍ مُّطَهَّرَةٍ
Resim---“Merfûatin MUTAHHARAH (mutahheratin).: Yüceltilmiş, MUTAHHARA kılınmış (sayfalardadır).” (Abese 80/14)

Resim 37-) MÜBÂREK.: Bereketli, bereket kaynağı, devâmlı olan ilahî hayırları, dünya ve âhiret menfaatlerini içeren, İlahî Hayrın bulunduğu şey.:

وَهَذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُّصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَهُمْ عَلَى صَلاَتِهِمْ يُحَافِظُونَ
Resim---“Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu MÜBÂREKun Musâddıkullezî beyne yedeyhi ve li tunzire umme’l- kurâ ve men havlehâ, vellezîne yu’minûne bi’l- âhireti yu’minûne bihî ve hum alâ salâtihim yuhâfizûn (yuhâfizûne).: Bu (Kur’ÂN-ı Kerim), elleri arasındakini tasdik eden ve ahirete ve ona inanan, şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun etrafında olan kimseleri uyarman için indirdiğimiz MÜBÂREK bir Kitab'tır. Onlar, namazlarını muhafaza ederler (devam ederler).” (En’âm 6/92)

وَهَذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---“Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu MÜBÂREKun fettebiûhu vettekû leallekum turhamûn (turhamûne).: Ve indirdiğimiz bu kitab MÜBÂREKtir. Öyleyse O'na tâbî olun. Ve takvâ sahibi olun. Böylece siz rahmet olunursunuz (rahmete ulaşırsınız).” (En’âm 6/155)

كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
Resim---“Kitâbun enzelnâhu ileyke MÜBÂREKun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlu’l- elbâb (elbâbi).: Bu MÜBÂREK Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl'elbab tezekkür etsin diye.” (Sâd 38/29)

İlahî hayır, dar bir kalıba sokulup sayılamayacak ve duyularla bilinemeyecek bir şekilde meydana geldiği için kendisinde beş duyu ile bilinemeyen bir ziyâdelik tespit edilen şeye de "MÜBÂREK" denir. MÜBÂREK kelimesinde çoğalma, artma ve bereketlenme anlamı vardır. Kur’ÂN-ı Kerîm’in mübârek diye nitelendirilmesi, ona iman edip gereğince yaşayan mü’minlerin dünya ve âhiret hayatları için feyiz, bereket, mutluluk ve huzur kaynağı olmasından sebebiyledir..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 38-) MÜBEYYİN.: Mebeyyin; vazıh ve açık olmak, âşikâr kılmak, açıklamak demektir. Kur’ÂN-ı Kerîm âyetlerinin sıfatı olarak "mübeyyinât" şeklinde çoğul olarak kullanılmıştır. ALLAH celle celâlihu’nun âyetleri apaçıktır; helâl bellidir, haram bellidir. İnsanların ihtiyaç duyduğu hükümler Kur’ÂN-ı Kerîm’de açıklanmıştır. Kur’ÂN-ı Kerîm âyetleri hem açıktır, hem de bu âyetlerde birçok gerçekler ve ALLAHu zü’L-CELÂL'in buyrukları açıklanmaktadır.

رَّسُولًا يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِ اللَّهِ مُبَيِّنَاتٍ لِّيُخْرِجَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا قَدْ أَحْسَنَ اللَّهُ لَهُ رِزْقًا
Resim---“Resûlen yetlû aleykum âyâtillâhi MUBEYYİNâtin li yuhricellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti mine’z- zulumâti ile’n- nûr (nûri), ve men yû'min billâhi ve ya'me’l- sâlihan yudhilhu cennâtin tecrî min tahtihe’l- enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ (ebeden), kad ahsenALLAHu lehu rızkâ (rızkan).: İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için ALLAH'ın apaçık âyetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik). Kim iman edip salih bir amelde bulunursa, (ALLAH) onu içinde süresiz kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. ALLAH, gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir.” (Talâk 65/11)

Resim 39-) MÜBÎN.: açık, seçik, aydınlık, belli ve yeterli, hem açıklayıcı, beyân edici, açığa çıkarıcı, ayırt edici, dili ve ifâdesi gâyet güzel, muradını ve maksadını gereğine göre anlatır, fasih ve beliğ, vâzıh, Kur’ÂN-ı Kerîm; ALLAH tarafından indirilmiş olduğunu, kendinden başka hiçbir delile ihtiyaç duymayacak şekilde, bizzât kendi varlığıyla isbata yeterli mu'cize bir Kitabtır.
İkinci 13 olarak; geçmiş ve geleceğe dâir gizli ve açık bilgileri, bütün dini hükümleri açıklayan bir Kitabtır.
Üçüncüsü; hakkı bâtıldan ayıran, hayrı şerden, doğruyu eğriden, güzeli çirkinden ayırt eden Kitabtır.
Dördüncüsü; lisânın beyân gücü, güzel ifâde ve üslubuyla da son derece de parlak bir Kitab olmasıdır. Beşinci olarak da; hidâyet yolunu, sapıklık yolundan ayırıp açığa çıkaran ve insanların muhtaç oldukları şeyleri açıklayan bir Kitabtır. İşte bu sebeplerle ona "MÜBÎN" denilmiştir.:


الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
Resim---Elif lâm râ tilke âyâtu’l- KİTÂBİ’L- MUBÎN (mubîni).: Elif, Lâm, Râ. Bunlar, beyan edilmiş (açıklanmış) Kitab'ın âyetleridir.” (Yûsuf 12/1)

نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنزَلَ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ
Resim---“Nezzele aleyke’l- KİTÂBE Bİ’L- HAKKI MUSÂDDİKan limâ beyne yedeyhi ve enzelet tevrâte ve’l- incîl (incîle).: Sana, onların ellerindeki (kitabları) tasdik eden Kitab'ı (Kur’ÂNı) hak ile, kısım kısım (âyet âyet) indirdi. Ve Tevrat ve İncil'i de indirdi.” (Âl-i İmrân 3/3)

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِّمَّا كُنتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ قَدْ جَاءكُم مِّنَ اللّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُّبِينٌ
Resim---“Yâ ehle’l- kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum kesîran mimmâ kuntum tuhfûne mine’l- kitâbi ve ya’fû an kesîr (kesîrin) kad câekum minALLAHi nûrun ve KİTÂBUN MUBÎN (mubînun).: Ey kitab ehli! (Kitab sâhibleri), Kitab'tan çoğunu gizlemiş olduğunuz ve çoğundan vazgeçtiğiniz şeyleri, size beyan eden bir Resûl'ümüz gelmiştir. Size ALLAH'tan bir nur ve apaçık bir kitab gelmiştir.” (Mâide 5/15)

وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ
Resim---Ve’l- KİTÂBİ’L- MUBÎN (mubîni).: Kitab-ı Mübîn'e (Apaçık Kitab'a) andolsun.” (Duhân 44/2)

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُّبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ
Resim---“İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubâreketin innâ kunnâ munzirîn (munzirîne).: Muhakkak ki BİZ O'nu, mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz BİZ, uyaranlarız.” (Duhân 44/3)

Resim 40-) MÜHEYMÎN.: Koruyan, gözeten, tanıklık eden, doğrulayıp destekleyen, barındıran MÜBÎN’in bir sıfatı olan müheymin; önceki kitablarla ilgili olarak neyin gerçek, neyin gerçek dışı olduğuna şâhidlik eden, onları koruyan, gözeten, denetleyen ve kontrol eden bir kitab olduğunu ifâde eder. Kur’ÂN-ı Kerîm bizzât ALLAH celle celâlihu’nun korumasında olup tahriften ve bozulmadan korunduğu gibi.:

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Resim---“İnnâ nahnu nezzelne’z- zikre ve innâ lehu le hâfizûn (hâfizûne).: Muhakkak ki zikri (Kur’ÂN-ı Kerim'i), BİZ indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka BİZiz.” (Hicr 15/9)

Diğer kitabların amel edilmesi gereken bölümlerini de yok olmaktan korumaktadır. Kur’ÂN-ı Kerîm onların öğretileri kaybolmasın, boşa gitmesin diye onları korur, ALLAH Kelâmı olduklarına dâir şâhidlik eder, insanların yapmış olduğu katmalardan arındırır; onları tasdik ve te’yid eder. Bu konuda kendisine başvurulacak bir kaynaktır. Bu sebeple Müslümanların, diğer kitabların Kur’ÂN-ı Kerim’in tasdikinden geçmeyen veya ona muhalif olan hükümleriyle amel etmeleri câiz değildir.:


وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِن لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَآ آتَاكُم فَاسْتَبِقُوا الخَيْرَاتِ إِلَى الله مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ
Resim---“Ve enzelnâ ileyke’l- KİTÂBE Bİ’L- HAKKI MUSÂDDIKAN limâ beyne yedeyhi mine’l- KİTÂBİ VE MUHEYMİNEN aleyhi fahkum beynehum bimâ enzelALLAHu ve lâ tettebi’ ehvâehum ammâ câeke mine’l- hakk (hakkı) li kullin cealnâ minkum şir’aten ve minhâcâ (minhâcen) ve lev şâALLAHu le cealekum ummeten vâhıdeten ve lâkin li yebluvekum fî mâ âtâkum festebikû’l- hayrât (hayrâti) ilâllâhi merciukum cemîan fe yunebbiukum bimâ kuntum fîhi tahtelifûn (tahtelifûne).: Ve (Ey Muhammed) sana ellerindeki kitabları tasdik edici (doğrulayıcı) ve onu koruyucu olarak bu Kitab'ı hakk ile indirdik. Artık onların aralarında ALLAH'ın indirdiğiyle hükmet ve sana Hakk'tan gelenden ayrılıp da onların hevâlarına uyma. Sizden hepiniz için (tek) bir şeriat, ve açık bir yol belirlemiştik. Ve ALLAH dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Ancak bu sizi, verdikleri ile denemek içindir. O halde hayırlarda yarışın! Sizin hepinizin dönüşü ALLAH'adır. O zaman hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri, size haber verecek.” (Mâide 5/48)


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 41-) MÜKERRAME.:

İzzet ve şeref sâhibi, kerem ile muttasıf, değerli, şerefli, şanlı. Kur’ÂN-ı Kerim; değerli, şerefli, tertemiz sayfalar içindedir. Onun kıymeti bilinmeli, el üstünde tutulmalıdır. Onun, sahifelerin toplanmasıyla Mushaf haline gelmiş maddî varlığına gereken saygının gösterilmesi icâb ettiği gibi, bundan daha önemlisi, ondaki buyruklara da gereken saygı gösterilmeli, ALLAHu zü’L-CELÂL'in Kelâmı olmakla, her zaman onun şanına yaraşır bir konumda tutulmasına gayret edilmelidir.:


فِي صُحُفٍ مُّكَرَّمَةٍ
Resim---“Fî suhufin MUKERRAMEh (mukerrametin).: O (Kur’ÂN), mükerrem (şerefli) sayfalardadır.” (Abese 80/13)

42-) MÜNÂDİ.: Dâvetçi; seslenen, çağıran, nidâ eden. Kur’ÂN-ı Kerîm, her türlü aklî ve naklî delillerle, en güzel yöntemlerle insanları iman çağıran, iman esaslarını bildiren bir kitabtır.:


لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---“Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet RABBenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, RABBenâ ve lâ tahmi’l- aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, RABBenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih (bihî), va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ ale’l- kavmi’l- kâfirîn (kâfirîne).: ALLAH kimseyi gücünün yettiğinden başkasıyla mükellef kılmaz (sorumlu tutmaz). Kazandığı (dereceler) onundur ve iktisap ettiği (kazandığı negatif dereceler) de onundur (sorumluluğu onun üzerindedir). RABB’imiz! Şâyet unuttuysak veya hata yaptıysak bizi aheze etme (sorgulama). RABB’imiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bizim üzerimize ağır yük yükleme. RABB’imiz, takat (güç) yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme. Ve bizi af ve mağfiret et ve bize rahmet et (Rahîm esması ile bize tecelli et, rahmet nurunu gönder). sen bizim Mevlâmız'sın. Artık kâfirler kavmine karşı bize yardım et.” (Bakara 2/285)

رَّبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلإِيمَانِ أَنْ آمِنُواْ بِرَبِّكُمْ فَآمَنَّا رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الأبْرَارِ
Resim---RABBenâ innenâ semi’nâ MUNÂDİYEN yunâdî li’l- îmâni en âminû bi RABBikum fe âmennâ, RABBenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ mea’l- ebrâr (ebrâri).: RABB’imiz! Muhakkak ki biz, “RABBiniz'e imân edin!.” diye îmâna davet eden davetçiyi işittik, böylece îmân ettik (davetçiye tâbî olarak imân ettik.) RABB’imiz artık bizim günahlarımızı mağfiret et, seyyiatlarımızı ört ve bizi ebrar olan (ALLAH'a ulaşan ve velî olan cennetlik) kullarınla beraber vefat ettir." (Âl-i İmrân 3/193)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî ve’l- kitâbillezî nezzele alâ resûlihî ve’l- kitâbillezî enzele min kabl (kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî ve’l- yevmi’l- âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ (baîden).: Ey iman edenler ALLAH'a ve O'nun Resûl'üne ve Resûl'üne indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği Kitab'a îmân edin. Ve kim, ALLAH'ı, meleklerini, kitablarını, resûllerini ve yevm'i’l- âhiri (sonraki ahir gününü) inkâr ederse, o taktirde uzak bir dalâletle sapmış olur.” (Nisâ 4/136)

43-) MÜNEZZEL.: İndirilmiş, inzâl olunmuş, yücelerden indirilen.:


أَفَغَيْرَ اللّهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنَزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلاً وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِّن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ
Resim---“E fe gayrALLAHi ebtegî hakemen ve huvellezî enzele ileykumu’l- KİTÂBE MUFASSALA (mufassalan), vellezîne âteynâhumu’l- kitâbe ya’lemûne ennehu MUNEZZELUN min RABBike bi’l- hakkı fe lâ tekûnenne mine’l- mumterîn (mumterîne).: Artık ALLAH'tan başka bir hakem mi arayayım? Size Kitab'ı açıklanmış(tafsilatlı) olarak indiren O'dur. Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, O'nun, senin RABBinden hak ile indirildiğini biliyorlar. O halde sakın sen, şüphe edenlerden olma!” (En’âm 6/114)

وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Ve innehu le TENZÎLu RABBi’l- ÂLeMîn (âlemîne).: Ve muhakkak ki O (Kur’ÂN), gerçekten âlemlerin RABBinden indirilmiştir.” (Şu’arâ 26/192)

Kur’ÂN-ı Kerîm’in münezzel olması, onun ALLAH Sözü olduğunu ifâdesidir. Çünkü Kur’ÂN-ı Kerîm’i Peygamberimiz aleyhisselâm’a vahiy yolu ile ALLAH, indirmiştir. Kur’ÂN-ı Kerîm’i vahiy meleği Cebrâil aleyhisselâm, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kalbine yerleştirmiştir..


نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ
Resim---NEZELE bihi’r- rûhu’l- emîn (emînu).: O'nu, Ruh'û’l- Emin (Cebrâil aleyhisselâm) indirdi.” (Şu’arâ 26/193)

عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ
Resim---“Alâ kalbike li tekûne mine’l- munzirîn (munzirîne).: Nezirlerden (uyaranlardan) olman için senin kalbine.” (Şu’arâ 26/194)

Dolayısıyla Kur’ÂN-ı Kerîm, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın uydurduğu bir söz değildir.:


وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاؤُوا ظُلْمًا وَزُورًا
Resim---“Ve kâlellezîne keferû in hâzâ illâ ifkunifterâhu ve eânehu aleyhi kavmun âharûn (âharûne), fe kad câû zulmen ve zûrâ (zûran).: Ve kâfirler: “Bu (Kur’ÂN), sadece onun uydurduğu bir yalandır. Ona bu konuda diğer kavimler de yardım etti.” dediler. Böylece onlar, bâtılla ve zulümle gelmiş oldular.” (Furkân 25/4)

وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Resim---“Ve kâlû esâtîru’l- evvelînektetebehâ fe hiye tumlâ aleyhi bukreten ve asîlâ (asîlen).: Ve “O (Kur’ÂN), O'nun (önceden) yazdırdığı ve sabah akşam ona okunan evvelkilerin efsaneleridir.” dediler.” (Furkân 25/5)


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 44-) MÜTEŞÂBİH.:

Benzer, benzerlik, iki şeyin birbirine benzemesi, seçilememezlik. Kur’ÂN-ı Kerim, İcâz, güzellikte ve sağlamlıkta birbirine benzer, birbirini tasdik eden, biri diğerine delil olan, hepsi birbirinden güzel sûre ve âyetlerden meydana gelmiş İlahî bir Kitabtır. Bu bakımdan ona "müteşabih" denilmiştir.:


اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاء وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Resim---“ALLAHu nezzele ahsene’l- hadîsi KİTÂBEN MUTEŞÂBİHEN mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne RABBehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh (zikrillâhi), zâlike hudALLAHi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd (hâdin).: ALLAH, kelamın en güzelini ikizli, ahenkli bir kitab olarak indirdi. Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalbleri de ALLAH'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu ALLAH'ın rehberidir. ALLAH, onunla dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de ALLAH şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.” (Zümer 39/23)

Resim 45-) NEBE-i AZÎM.:

Büyük haber. Kur’ÂN-ı Kerim; geçmişe, geleceği, tarihte yaşamış bir kısım toplumların kıssalarını, varlık âlemine, kıyamete, âhiret hayatına dâir bilgiler vermektedir. Bunlar gerçekten önemli ve değeri büyük haberlerdir.:


عَمَّ يَتَسَاءلُونَ
Resim---“Amme yetesâelûn (yetesâelûne).: Birbirlerine neyi soruyorlar?” (Nebe' 78/1)

عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ
Resim---“Ani’n- NEBEİ’L- AZÎM (azîmi).: Büyük haberden.” (Nebe' 78/2)

الَّذِي هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ
Resim---“Ellezî hum fîhi muhtelifûn (muhtelifûne).: Ki onlar, onun hakkında ihtilâf içindeler.” (Nebe' 78/3)

Resim 46-) NEZİR.:

Korkutmak, sakındırmak; korkutan, korkulu haber veren, tehlike haberiyle korkutan, bir şeyin akıbetini, vehâmet ve tehlikeyi haber verip sakındıran; ihtarcı, uyarıcı. Beşirin/müjdecinin zıddı. Nezîr, hem Peygamberimiz aleyhisselâm’ın hem de Kur’ÂN-ı Kerim’in bir niteliğidir. Kur’ÂN-ı Kerim; inkâr edip isyan edenleri ve haram işleyenleri cehennem ve azâb ile uyarır.: En’âm 6/92; A’râf 7/2; İsrâ 17/10; Meryem 19/97; Furkân 25/1; Kehf 18/1-2; Fussilet 41/14..


كِتَابٌ أُنزِلَ إِلَيْكَ فَلاَ يَكُن فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِّنْهُ لِتُنذِرَ بِهِ وَذِكْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Kitâbun unzile ileyke fe lâ yekun fî sadrike haracun minhu litunzire bihî ve zikrâ li’l- mu’minîn (mu’minîne).: Sana indirilen Kitab, mü'minler için bir zikirdir (öğüttür) ve O'nunla onları uyarman içindir. Artık ondan dolayı, göğsünde artık bir darlık (sıkıntı) olmasın.” (A’râf 7/2)

وَبِالْحَقِّ أَنزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَّ مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Ve bi’l- hakkı enzelnâhu ve bi’l- hakkı nezel (nezele), ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve NEZÎRÂ (nezîren).: Ve Hakk'ı (Kur’ÂN'ı), O'nu, BİZ indirdik. Ve Hakk ile indi. Seni, müjdeleyici ve uyarıcı olmandan başka bir şey için göndermedik.” (İsrâ 17/105)

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا
Resim---“Tebârekellezî nezzele’l- FURKÂNe alâ abdihî li yekûne li’l- âlemîne NEZÎRÂ (nezîren).: Âlemlere uyarıcı olması için kuluna Furkan'ı indiren (ALLAH), mübarek'tir.” (Furkân 25/1)

إِذْ جَاءتْهُمُ الرُّسُلُ مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ قَالُوا لَوْ شَاء رَبُّنَا لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً فَإِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ
Resim---“İz câethumu’r- rusulu min beyni eydîhim ve min halfihim ellâ ta’budû illALLAH (illALLAHe), kâlû lev şâe RABBunâ le enzele melâiketen fe innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn (kâfirûne).: Onlara önlerinden ve arkalarından (kendilerinden önce ve sonra) ALLAH'tan başkasına kul olmamaları için resûller geldiği zaman dediler ki: “Eğer RABB’imiz dileseydi, mutlaka melekleri indirirdi. Bu sebeple gerçekten biz, sizin, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz.” (Fussilet 41/14)


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 47-) NÛR.:

Aydınlık, ziyâ, ışık, parlaklık; ışık kaynağı; zulmetin zıddı. Kur’ÂN-ı Kerim; kalbleri ve fikirleri nurlandıran, İnsanları küfür, şirk, nifâk, dalalet, isyan ve zulüm karanlığından hidâyet, iman, itaat, takvâ ve ahlâkî aydınlığa götüren, dünya ve âhiret saadetini ve ilahî azâbtan kurtuluş yollarını gösteren bir nurdur, ışıktır.:


يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُم بُرْهَانٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ نُورًا مُّبِينًا
Resim---“Yâ eyyuhâ’n- nâsû kad câekum burhânun min RABBikum ve enzelnâ ileykum NÛRan mubîn (mubînen).: Ey insanlar! RABBinizden size bir burhan (kesin delil) gelmiştir. Ve size, apaçık bir nur indirdik.” (Nisâ 4/174)

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِّمَّا كُنتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ قَدْ جَاءكُم مِّنَ اللّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُّبِينٌ
Resim---“Yâ ehle’l- kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum kesîran mimmâ kuntum tuhfûne mine’l- kitâbi ve ya’fû an kesîr (kesîrin) kad câekum minALLAHi NÛRUN VE KİTÂBUN MUBÎN (mubînun).: Ey kitab ehli! (Kitab sâhibleri), Kitab'tan çoğunu gizlemiş olduğunuz ve çoğundan vazgeçtiğiniz şeyleri, size beyan eden bir Resûl'ümüz gelmiştir. Size ALLAH'tan bir nur ve apaçık bir kitab gelmiştir.” (Mâide 5/15)

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---“Ellezîne yettebiûne’r- resûle’n- nebiyye’l- ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti ve’l- incîli ye’muruhum bi’l- ma’rûfi ve yenhâhum ani’l- munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimu’l- habâise ve yedau anhum ısrahum ve’l- aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeû’n- nÛRellezî unzile meahu ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla beraber indirilen Nur'a (Kur’ÂN-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.” (A’râf 7/157)

Resim 48-) RAHMET.:

Bir kimseyi esirgemek, şefkat göstermek, acımak, lütuf ve ihsanda bulunmak; mağfıret.: Yûnus 10/57; Nahl 16/89; İsrâ, 17/82; Neml 27/77..


وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَى هَؤُلاء وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
Resim---“Ve yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden aleyhim min enfusihim ve ci’nâbike şehîden alâ hâulâ (hâulâi), ve nezzelnâ aleyke’l- kitâbe tibyânen likulli şey’in ve HUDEN VE RAHMETEN VE BUŞRÂ li’l- muslimîn (muslimîne).: Ve o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, onların kendilerinden bir şâhid beas ederiz (vazifeli kılarız). Ve seni de onların üzerine şâhid olarak getirdik. Ve sana, herşeyi beyan eden (açıklayan), hidâyete erdiren ve RAHMET olan Kitab'ı, müslümanlara (ALLAH'a teslim olanlara) müjde olarak indirdik.” (Nahl 16/89)

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
Resim---“Ve nunezzilu mine’l- Kur’ÂNi mâ huve ŞİFÂUN VE RAHMETUN li’l- mu’minîne ve lâ yezîdu’z- zâlimîne illâ hasârâ (hasâran).: Kur’ÂN'dan indirdiğimiz şeyler, mü'minler için ŞİFÂdır ve RAHMETtir. Ve zâlimlerin sadece hüsranını (kaybettiği dereceleri) arttırır.” (İsrâ 17/82)

Çünkü Kur’ÂN-ı Kerîm’in hak kitab olduğuna iman eden mü’minler, Kur’ÂN-ı Kerîm’i kendilerine yol haritası yaparlar, hayatlarını buna göre düzenlerler, neticede kötülüklerden, isyandan, zulümden ve haramlardan korunurlar, ALLAH celle celâlihu’nun Rızasını ve cennetini kazanırlar. Böylece Kur’ÂN mü’minler için rahmet olur..


Resim 49-) RIZK.:

Yiyecek, içecek, giyecek ve kendisinden faydalanılan her şey; gıda veren şey; ni’met, maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî ni’met; bağış; Kur’ÂN, hem tükenmez İlahî bir rızk ve hem de maddî ve manevî rızıklara sebep bir Kitabtır.:


وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ
Resim---“Ve le kad âteynâke seb’an mine’l- mesânî ve’l- Kur’ÂNe’l- azîm (azîme).: Ve andolsun ki; sana mesânî(ikinci)den 7'yi (7'liyi, 7'li olarak) ve Kur’ÂN-u’l- Azîm'i verdik.” (Hicr 15/87)

لاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ METTA’nâ bihî ezvâcen minhum ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenâhake li’l- mu’minîn (mu’minîne).: Onlardan bir kısmına çifter çifter (bol bol) met'a olarak verdiğimiz şeylere gözlerini dikme. Onlar için mahzun olma. Mü'minlere (kalblerine îmân yazılmış olan kimselere) kanatlarını indir (mutevazi ol, himaye et).” (Hicr 15/88)

وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَى
Resim---“Ve lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ METTÂ’nâ bihî ezvâcen minhum zehrete’l- hayâti’d- dunyâ li neftinehum fîh (fîhi), ve RIZKU RABBike hayrun ve ebkâ.: Ve onlardan bazılarına, onları imtihan etmemiz için, (onlarla) metalandırdığımız (faydalandırdığımız) dünya hayatının ziynetlerine gözlerini dikme (imrenme). Ve RABBinin rızkı daha hayırlıdır ve bâkidir (devamlıdır).” (TâHâ 20/131)


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

Resim 50-) RÛH.:

Can, nefs, hayatın kendisine bağlı olduğu varlık, maddenin zıddı. RÛH, bedene canlılık verdiği gibi Kur’ÂN-ı Kerîm de kalblere canlılık verir, mânen ölmüş kalbleri diriltir. Kur’ÂN-ı Kerîm, insana hayat veren ilahî bir mesajdır.:



وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Ve kezâlike evhaynâ ileyke RÛHAN min emrinâ, mâ kunte tedrî me’l- kitâbu ve le’l- îmânu ve lâkin cealnâhu nûre’n- nehdî bihî me’n- neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).: Ve işte böylece sana emrimizden bir ruh (Kur’ÂN-ı Kerim) vahyettik. Ve sen, kitab nedir ve îmân nedir bilmiyordun. Ve lâkin O'nu “nur” kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi O'nunla hidâyete erdiririz. Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidâyet ediyorsun (ulaştırıyorsun).” (Şûrâ 42/52)

Âyette geçen “RÛH” ile maksad Kur’ÂN-ı Kerîm'dir..


Resim 51-) SIDK.:

Doğru sözlü olmak, gerçeği söylemek, doğru haber vermek, sözünü yerine getirmek, öğüt ve sevgide samimi, iş ve işlemlerinde dürüst ve güvenilir olmak, hükmün Vâkı’aya uygun olması Kur’ÂN-ı Kerîm’in verdiği bütün bilgiler, içerdiği bütün hükümler, emir ve yasaklar, helâl ve haramlar doğrudur, insanları doğruya götürür. Kur’ÂN-ı Kerîm; önünden ve arkasından ona bir bâtıl gelip karışmamıştır.:


لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ تَنزِيلٌ مِّنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ
Resim---“Lâ ye’tîhi’l- bâtılu min beyni yedeyhi ve lâ min halfih (halfihî), tenzîlun min hakîmin hamîd (hamîdin).: : Bâtıl, O'nun önünden ve arkasından O'na ulaşamaz. Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) ve Hamîd (Kendisine hamdedilen) (ALLAH) tarafından indirilmiştir” (Fussilet 41/42)

Öğüt almak isteyenler için kolaylaştırılmıştır..


وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Resim---“Ve lekad yesserne’l- Kur’ÂNe lî’z- zikri fe hel min muddekir (muddekirin).: Ve andolsun ki BİZ, Kur’ÂN'ı, zikir için kolaylaştırdık. Buna rağmen tezekkür eden (ibret alan) var mı?”
(Kamer 54/17)

İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.:


الَر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
Resim---“Elif lâm râ kitâbun enzelnâhu ileyke li tuhrice’n- nâse mine’z- zulûmâti ile’n- nûri bi izni RABBihim ilâ sırâtı’l- azîzi’l- hamîd (hamîdi).: Elif lâm râ. Rab'lerinin izni ile insanları karanlıklardan nura; Azîz, Hamîd olanın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz kitabtır.” (İbrahîm 14/1)

İnsanlar için gerekli her türlü örnek anlatılmıştır.: İsrâ17/89; Kehf 18/54; Rûm 30/58..


وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَكَانَ الْإِنسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا
Resim---“Ve lekad sarrafnâ fî hâze’l- Kur’ÂNi li’n- nâsi min kulli mesel (meselin), ve kâne’l- insânu eksere şey'in cedelâ (cedelen).: Ve andolsun ki; bu Kur’ÂN-ı Kerim'de, insanlara bütün meseleleri (misalleri) açıkladık. Ve insan, konuların çoğunda cidalleşen (kavga eden)dir.” (Kehf 18/54)
Kıssalarında akıl sâhibleri için ibretler vardır.:


لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِّأُوْلِي الأَلْبَابِ مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَى وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Resim---“Lekad kâne fî kasasıhim ibretun li ûlî’l- elbâb (elbâbi), mâ kâne hadîsen yufterâ ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîle kulli şey’in ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn (yu’minûne).: Andolsun ki; onların kıssalarında ulûl' elbab için (sır sâhibleri için) bir ibret vardır. Uydurulan bir söz değildir ve lâkin onların ellerindekini tasdik eder ve herşeyi ayrı ayrı açıklar. Mü'min kavim için bir hidâyet ve rahmettir.” (Yûsuf 12/111)

İnsanları hakka, dosdoğru yola (sırat-ı müstakîme) götürür.:


قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنزِلَ مِن بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ Musâddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ile’l- hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm (mustekîmin).: Onlar: “Ey kavmimiz! Muhakkak ki biz, Hz. Musâ'dan sonra indirilen, onların elindekini tasdik eden Hakk'a ulaştıran ve Tarîki Mustakîm'e hidâyet eden bir kitab dinledik.” dediler.” (Ahkâf 46/30)

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءهُ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْكَافِرِينَ
Resim---“Fe men azlemu mimmen kezzebe alâllâhi ve kezzebe bi’s- sıdkı iz câeh (câehu), e leyse fî cehenneme mesven li’l- kâfirîn (kâfirîne).: Öyleyse ALLAH üzerine (hakkında) yalan söyleyenden ve hakikat ona geldiği zaman onu (ALLAH'a ulaşmayı) yalanlayandan daha zalim kim vardır? Kâfirlerin yeri cehennemde değil mi?” (Zümer 39/32)

وَالَّذِي جَاء بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
Resim---“Vellezî câe bi’s- SIDKı ve saddeka bihî ulâike humu’l- muttekûn (muttekûne).: Ve hakikat ile gelen (ALLAH'a ulaşmayı dilemeye davet eden) ve onu tasdik edenler (ALLAH'a ulaşmayı dileyenler), işte onlar takvâ sahibidirler.” (Zümer 39/33)

Resim 52-) SIRAT-ı MÜSTAKÎM.:

"Sırat".: yol; "Müstakîm".: düzgün, doğru, tam, kıymetli, değerli demektir. "Sırat-ı müstakîm" ise: İnişi ve yokuşu olmayan, dümdüz, işlek, açık, doğru ve büyük yol; ALLAH celle celâlihu’nun koyduğu ve hayra hakkıyla götüren ve bâtıl olmayan manevî yol, ALLAH celle celâlihu’nun Rızasına götüren yol; hedefe götürücü ve ulaştırıcı cadde demektir. Kur’ÂN-ı Kerim; insanlara iyiyi ve kötüyü anlatıp gösteren, hayra, hidâyete ve güzelliğe götüren ALLAH celle celâlihu'nun DOSDOĞRU YOLU'dur.


وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---“Ve enne hâzâ SIRÂTÎ MUSTEKÎMen fettebiûh (fettebiûhu), ve lâ tettebiû’s- subule fe teferreka bikum an sebîlih (sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn (tettekûne).: Ve muhakkak ki; bu, BENİM MUSTAKÎM OLAN YOLUM'dur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takvâ sahibi olursunuz.” (En’âm 6/153)


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

Resim 53-) SUHUF.: "SUHUF", sahîfe’nin çoğuludur. Bu da üzerine yazı yazılacak veya yazılmış yaprak veya kitab anlamına gelir. Kur’ÂN-ı Kerim; kıymetli, tertemiz sayfalar içindedir. Ona gereken değer verilmeli, el üstünde tutulmalıdır. O, daha önceki mukaddes kitabların muhtevâsına da sâhib bir Kelâmdır.:

فِي صُحُفٍ مُّكَرَّمَةٍ
Resim---“Fî SUHUFin MUKERRAMeh (mukerrametin).: O (Kur’ÂN), mükerrem (şerefli) sayfalardadır.” (Abese 80/13)

Resim 54-) ŞÂHİD.: Tanık, gören; hazır olan, ŞÂHİDlik eden, bir şeyin hakikatine muttali’ olup kesin olarak bilen, bir şeyi bildiği şekliyle haber veren; delil. Kur’ÂN-ı Kerim, ALLAH'tan gelen bir ŞÂHİDdir. İslâm'ın gerçek bir din olduğunu isbat eden delildir. Yahut Kur’ÂN-ı Kerim, kendi kendinin delilidir; İlahî Kitab oluşunun belgesidir. Çünkü onu inceleyen herkes, onun bir mu’cize olduğunu, benzerinin meydana getirilemeyeceğini anlar; böylece o, kendisinin ŞÂHİDi olmuş olur..

أَفَمَن كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِّنْهُ وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إَمَامًا وَرَحْمَةً أُوْلَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمَن يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ فَلاَ تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّنْهُ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يُؤْمِنُونَ
Resim---“E fe men kâne alâ beyyinetin min RABBihî ve yetlûhu ŞÂHİDun minhu ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh (rahmeten), ulâike yu'minûne bih (bihî), ve men yekfur bihî mine’l- ahzâbi fe’n- nâru mev'ıduh (mev'ıduhu), fe lâ teku fî miryetin minhu innehu’l- hakku min RABBike ve lâkinne eksere’n- nâsi lâ yu'minûn (yu'minûne).: Artık O'nun (ALLAH) tarafından bir ŞÂHİDin, onu okuduğu kimse mi RABB'inden kesin bir delil üzerinde oldu ki; ondan önce bir imam (rehber) ve bir rahmet olarak Musâ (aleyhissselam)'ın kitabı var(dır)? İşte onlar, ona inanırlar. Ve bir topluluktan onu inkâr eden, böylece ona vaadedilen yeri, ateş olan kimse mi (RABB'inden kesin bir delil üzerinde oldu)? Bundan sonra ondan şüphe içinde olma. Çünkü o, senin RABB'inden bir haktır. Lâkin insanların çoğu mü'min olmazlar (inanmazlar).” (Hûd 11/17)

Resim 55-) ŞİFÂ.: Devâ, ilaç; hastayı iyileştirmek, hasta için âfiyet istemek; âfiyet ve selâmete ulaşmak.:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhe’n- nâsu kad câetkum mev'ızatun min RABBikum ve ŞİFÂun limâ fî’s- sudûri ve huden ve rahmetun li’l- mu'minîn (mu'minîne).: Ey insanlar! Size, RABB'inizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) ŞİFÂ ve mü'minlere hidâyet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus 10/57)

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
Resim---“Ve nunezzilu mine’l- Kur’ÂNi mâ huve ŞİFÂun ve RAHMETUN li’l- mu’minîne ve lâ yezîdu’z- zâlimîne illâ hasârâ (hasâran).: Kur’ÂN'dan indirdiğimiz şeyler, mü'minler için şifadır ve rahmettir. Ve zalimlerin sadece hüsranını (kaybettiği dereceleri) arttırır.” (İsrâ 17/82)

ŞİFÂ, Kur’ÂN-ı Kerîm’in bir niteliğidir. Kur’ÂN şüphe, şirk, küfür, nifâk, ihtilaf ve manevî hastalıklara ŞİFÂdır.:


فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ فَزَادَهُمُ اللّهُ مَرَضاً وَلَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ
Resim---“Fî kulûbihim maradun, fe zâdehumullâhu maradâ (maradan) ve lehum azâbun elîmun bi mâ kânû yekzibûn (yekzibûne).: Onların kalblerinde maraz (hastalık) vardır. ALLAH da bu sebeple onların hastalığını arttırdı. Tekzib etmiş olmaları (ALLAH'a ulaşmayı yalanlamaları) sebebiyle onlar için elîm bir azâb vardır.” (Bakara 2/10)

Tıbbî Tedâvi ile birlikte Kur’ÂN-ı Kerîm okuyarak vesvese, büyü, nazar, akıl hastalığı, korku, ruhî, psikolojik ve biyolojik bütün hastalıklara karşı ALLAH'tan ŞİFÂ istenir, Kur’ÂN-ı Kerîm’in bereketine ALLAH ŞİFÂ verir.
(bk. Kurtubî, İsrâ, 17/82)

Resim---Âişe radıyALLAHu anhâ Annemiz anlatıyor.: "Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn'i ve Kul hüvALLAHu ahad'i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi" buyurdu.
(Buhârî Fedâilu'l-Kur’ÂN 14, Tıbb, 39, Daavât 12; Müslim, Selâm 50, (2192); Muvattâ, Ayn 15, (2, 942); Tirmizî, Daavât 21, (3399); Ebû Dâvud, Tıbb 19, (3902))

Bir şikâyeti olanlara da bu sûreleri okurdu. (Kurtubî, İsrâ, 17/82)



Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

Resim 56-) TENZÎL.: İndirmek, parça parça birçok defa indirmek, tertip üzere indirmek; yukardan aşağıya indirmek. Kur’ÂN-ı Kerîm, Cebrâil aleyhisselâm aracılığı ile Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e, ALLAHu zü’L-CELÂL tarafından indirilmiştir. O bir insan sözü değil, ALLAH Kelâmı'dır.:

وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Ve innehu le TENZİLu RABBi’l- ÂLeMîn (âlemîne).: Ve muhakkak ki O (Kur’ÂN), gerçekten âlemlerin RABBinden indirilmiştir.” (Şu’arâ 26/192)

Resim 57-) TEZKİRA.: İkaz, uyarı, maksudu hatırlatma vesilesi olan şey, hatırlamaya ve ibret almaya vasıta olan şey. Kur’ÂN-ı Kerim bir öğüttür, ikazdır, uyarıdır. İnsanlara gerçeği, güzeli gösterip, iyi şeyleri öğütler; ayrıca dünya ve âhirette helake götürecek şeylere karşı da ikaz eder, uyarır.:

كَلَّا إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ
Resim---“Kellâ innehu TEZKİREh (tezkiretun).: Hayır, muhakkak ki O, bir Zikir'dir (Öğüt'tür).” (Müddessir 74/54)

Resim 58-) TİBYÂN.: İman ve küfür, hidâyet ve dalalet, tevhid ve şirk, ihlâs ve nifâk, takvâ ve zülüm, itaat ve isyan, emir ve yasak, helâl ve haram, vaat ve va'îd, müjde ve uyarı, hüküm ve kural, sevâb ve günah, kıyamet, cennet ve cehennem, varlık âlemi ve geçmiş toplumların kıssalarını beyân etmek, bildirmek ve açıklamak. Kur’ÂN-ı Kerîm bütün insanlara rehber olarak gönderildiği için, insanların özel, aile ve toplum hayatında ihtiyacı olan her konuda doğrudan ve dolaylı olarak açıklama yer almıştır.:

وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَى هَؤُلاء وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
Resim---“Ve yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden aleyhim min enfusihim ve ci’nâbike şehîden alâ hâulâ (hâulâi), ve nezzelnâ aleyke’l- kitâbe TİBYÂNen likulli şey’in ve HUDEn ve RAHMeten ve buşrâ li’l- muslimîn (muslimîne).: Ve o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, onların kendilerinden bir şâhid beas ederiz (vazifeli kılarız). Ve seni de onların üzerine şâhid olarak getirdik. Ve sana, herşeyi beyan eden (açıklayan), hidâyete erdiren ve rahmet olan Kitab'ı, müslümanlara (ALLAH'a teslim olanlara) müjde olarak indirdik.” (Nahl 16/89)


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim 59-) URVETü'l-VÜSKA.:
"Urve".: Kulp, tutak, değerli mal, yaprağı dökülmeyen her zaman taze kalan ağaç ... "Vüska" ise: sağlam, muhkem, güvenilir demektir. "Urvetü"l-vüska" da sağlam, güvenilir kulp demek olur.
Âyette geçen bu tâbir iman, İslâm, kelime-i tevhid olarak değerlendirildiği gibi, Kur’ÂN-ı Kerim olarak değerlendirmek de mümkündür. Çünkü Kur’ÂN-ı Kerim, dört elle sarılınması gereken, en sağlam, en güvenilir tutunulacak şeydir, ALLAH celle celâlihu’nun kulpudur.:


وَمَن يُسْلِمْ وَجْهَهُ إِلَى اللَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى وَإِلَى اللَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ
Resim---“Ve men yuslim vechehu ilâllâhi ve huve muhsinun fe kadistemseke bi’l- URVETİ’L- VUSKÂ, ve ilâllâhi âkibetu’l- umûr (umûri).: Ve kim muhsin olarak vechini ALLAH'a teslim ederse, o taktirde sağlam bir kulba tutunmuş olur. Ve işlerin sonucu ALLAH'a (ulaşır).” (Lokman 31/22)

Resim 60-) ÜMMü'l-KİTAB.:
"Ümm".: Asıl, ana, gibi mânâlara gelir.
"Ümmü'l-Kitab" ise.: Kitabın anası, Kitabın aslı demektir. Bu deyim, Kur’ÂN-ı Kerim'de, yukardaki âyette de görüldüğü üzere, Levh-i Mahfûz'da bulunan Kur’ÂN-ı Kerîm’in aslı, mânâsında kullanıldığı gibi, Kur’ÂN-ı Kerîm’in muhkem âyetleri ve ALLAH celle celâlihu’nun İlm-i Ezelîsi veya Levh-i Mahfûz anlamında da kullanılmıştır.:


وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ
Resim---“Ve innehu fî UMMİ’L- KİTÂBi ledeynâ le alîyyun hakîm (hakîmun).: Ve muhakkak ki O (Kur’ÂN), katımızda Ümmü’l- kitab'tadır. Gerçekten Âli'dir (yücedir), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).” (Zuhrûf 43/4)

Resim 61-) VAHY.: Gizli konuşmak, emretmek, ilhâm etmek, îma ve işâret etmek, seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak ve göndermek . Kur’ÂN-ı Kerim, ALLAHu zü’L-CELÂL'in kendi sözüdür. O, Cebrâil aleyhisselâm aracılığı ile Cenâb-ı HAKk tarafından Peygamberimiz aleyhisselâm’a vahy yoluyla indirilmiştir. Kur’ÂN bir vahydir, bütünüyle ALLAH celle celâlihu sözüdür..

قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاء إِذَا مَا يُنذَرُونَ
Resim---“Kul innemâ unzirukum bi’l- VAHYi ve lâ yesmeu’s- summu’d- duâe izâ mâ yunzerûn (yunzerûne).: De ki: “Ben, sizi sadece vahiy ile uyarıyorum.” Ve sağırlar, uyarıldıkları zaman (uyarıldıkları) şeye daveti işitmezler.” (Enbiyâ 21/45)

Resim 62-) ZİKR.: Anmak, hatırlamak, yâd etmek, öğüt. Kur’ÂN-ı Kerim; insanlara öğüt veren, hatırlatmalarda bulunan, iyiliği buyurup kötülükten sakındıran, nasihat eden, gafletten uyaran İlahî bir Kitabtır. Bu bakımdan ona "ZiKR" de denilmiştir.: Hicr 15/9; Nahl16/44; YâSîn, 36/69; Sâd 38/1; Kamer, 54/25..

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Resim---“İnnâ nahnu nezzelne’z- ZİKRe ve innâ lehu le hâfizûn (hâfizûne).: Muhakkak ki ZiKRi (Kur’ÂN-ı Kerim'i), BİZ indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka BİZiz.” (Hicr 15/9)

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Bil beyyinâti ve’z- zubur (zuburi), ve enzelnâ ileyke’z- ZİKRe li tubeyyine li’n- nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Beyyinelerle (ispat vasıtaları ile) ve semavî kitablarla (resûller gönderdik) onlara indirilenleri, insanlara beyan etmen (açıklaman) için sana da zikri (Kur’ÂN-ı Kerim'i) indirdik. Umulur ki böylece onlar, tefekkür ederler.” (Nahl 16/44)

Kur’ÂN-ı Kerîm’de birçok âyette Kur’ÂN-ı Kerîm’in “ZİKİR” olduğu bildirilmektedir.: Âl-i İmrân; 3/58; A’râf 7/63; Hicr 15/6, 9; TâHâ 20/99; Enbiyâ 21/2, 50; Furkân, 25/29; YâSîn, 36/11; Sâd 38/8; Fussilet 41/41; Zuhrûf, 43/5,44..


Resim 63-) ÖĞÜt.: Kur’ÂN-ı Kerîm, bütün âlemler için bir öğüttür.: Yûsuf 12/104; Sâd 38/87; Kalem 68/51,52..

وَإِن يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ
Resim---“Ve in yekâdullezîne keferû le yuzlikûneke bi ebsârihim lemmâ semîû’z- zikra ve yekûlûne innehu le mecnûn (mecnûnun).: Ve inkâr edenler, zikri (Kur’ÂN'ı) işittikleri zaman gerçekten seni, neredeyse gözleri ile devirirler. Ve: “Muhakkak ki o, gerçekten mecnundur (delidir).” derler.” (Kalem 68/51)

وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ huve illâ zikrun li’l- âlemîn (âlemîne).: Ve O (Kur’ÂN), âlemlere zikirden (öğütten) başka bir şey değildir.” (Kalem 68/52)

Öğüt; bir kimseye yapması ya da yapmaması gereken şeyler için söylenen söz, nasihat demektir. Kur’ÂN-ı Kerîm’in öğüt oluşu, Türkçede kullandığımız anlamda, öğüdü yerine getirsen de getirmesen de olur anlamında değildir. Namaz, oruç, zekat ve hac gibi farzlar ilahî bir öğüt olduğu gibi içki, kumar, zina ve hırsızlık gibi haramlara da öğüttür. Kısaca Kur’ÂN-ı Kerîm’in her emir ve yasağı, her hüküm ve ilkesi İLAHÎ bir ÖĞÜTtür..


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

====>Resim

Resim NÛR-u MîMResim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta Kur'ÂN-ı Kerîm..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SEHER Mİ’RÂC Kur'ÂN=>ÜNLeR,
=>MuhaMMedî YÜREKk=>İNLeR,
==->ŞİFÂ-yı ŞEREFtir==>Kur'ÂN,
KULu OKuR<=>ALLAH->DİNLeR!.


ZEVK 10.629

HeR YeR HeR ÂN ve HeR HÂL'de->ZİKRULLAH’tır KELÂMULLAH,
CELÂL’den=>CEMÂL=>KEMÂLde=>FİKRULLAH’tır KELÂMULLAH,
==>SADAKAtLa=>SAMİMÎYYEt==->SABRULLAH’tır KELÂMULLAH,
==>MuhaMMedî HAMD-ü-SENÂ=->ŞÜKRULLAH’tır KELÂMULLAH!.


01.05.2023.. 01:05..
brsbrsm...tktktrstkkmizdşuânımızzz..


=>KuL İHVÂNİm=>KERİM Kur'ÂN,
GÖKte AZıKk==>YeRde NÛRdur!.
HeR YeRde HeR HÂLde>HeR ÂN,
===>EBEDî===>YÜREKte Kur'ÂN,
=>HIZIR’ı->HAZIR<=>HUZÛRdur!.



Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH celle celâlihu.: Kur’ÂN-ı Kerîm OKUmak ve BEN’im Zikrim =>Her kimi, BEN’den bir şey istemekten meşgul eder, geri bırakırsa =>BEN o’na, isteyenlere verdiğimden daha fazlasını veririm!.” buyurdu.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’ÂN, 25/2926)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:ALLAH, geceleyin iki rekat namaz kılan (ve Kur’ÂN okuyan) bir Kulu dinlediği kadar hiçbir şeyi dinlemez. ALLAH’ın Rahmeti, namazda olduğu müddetçe kulun başı üstüne saçılır. Kullar, Kur’ÂN’la hemhâl oldukları ÂNdaki kadar hiçbir zaman ALLAH’a yaklaşmış olamazlar.”buyurmuştur.
(Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’ÂN, 17/2911)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:DEVÂnın en hayırlısı Kur’ÂN’dır.”/color]buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, Tıb, 28)

Ebû Zerr radiyallahu anhu.: Yâ Rasûlullah! Bana nasihatte bulun!” dediğinde,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:Kur’ÂN OKUmaya ve ALLAH’ı Zikretmeye bak, çünkü Kur’ÂN YERYÜZÜnde senin için =>bir NÛR, GÖKYÜZÜnde de bir AZIKtır.”buyurmuştur.
(İbn-i Hibbân, II, 78)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim Kur’ÂN’ı küçük yaşlarda öğrenirse Kur’ÂN o’nun etine ve kanına işler (Yâni Kur’ÂN’ın feyziyle nûrlanır.)”buyurmuştur.
(Ali el-Müttakî, I, 532)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Çocuklarınızı üç hususta yetiştirin.:
1-) Peygamber SEVgisi,
2-) EhL-i Beyt SEVgisi,
3-) Kur’ÂN Kıraati… Çünkü Hamele-i Kur’ÂN (yâni Kur’ÂN Hafızları) hiçbir gölgenin bulunmadığı Kıyâmet Gününde Peygamberler ve Asfiyâ (yâni safâya ermiş olan ALLAH Dostları) ile birlikte ARŞ’ın Gölgesindedir.”
buyurmuştur.
(Münâvî, I, 226)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim ALLAH’ın Kitabından bir âyet öğrenirse, Kıyâmet Günü öğrendiği bu âyet onu gülerek karşılar.”buyurmuştur.
(Buharî, 6/327; Müslim, 2/194)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Oruç ve Kur’ÂN =>Sâhiblerine şefaat ederler.”buyurmuştur.
(Suyutî, El İtkan 2/333)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizler (Kıyâmet Günü) ALLAH’ın Katı’na Kur’ÂN’dan daha üstün bir şey ile varamazsınız.”buyurmuştur.
(Suyutî, El İtkan 2/333)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İçinde Kur’ÂN okunan EV =>İçindeki Âile Ferdlerine (okyanuslar kadar) genişler. Melekler oraya iner, Şeytânlar ise oradan kaçar. O EV hayır ve bereketle dolar. Kur’ÂN OKUnmayan EV =>Halkına daralır, Melekler orayı terk eder, Şeytanlar ise oraya musallat olur. O EVin hayır ve bereketi kaçar.”buyurmuştur.
(Tirmizî:5/18)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:Ben =>Kur’ÂN’ı başkasından DİNLEmeyi SEVerim.”buyurmuştur.
(Buharî, 6/336)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Kendinizi Kur’ÂN’a iyice alıştırınız. (onu dâima okuyup müzâkere ediniz) Nefsim Yed-i Kudretinde olan ALLAH’a yemin ederim ki, o Kur’ÂN insanların kalbinden kaçması (unutulması) devenin yularından kurtulup kaçmasından daha kolaydır!.”buyurmuştur.
(Müslim, 2/192)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön