KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta ŞEFAAT

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta ŞEFAAT

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta ŞEFAAT

ŞEFAAT NEDİR?.:

Şefaat, sözlükte: tek olan bir şeyi dengi veya benzeriyle çift hale getirmek, bir başkası adına ricâda bulunmak, bir suçlunun af edilmesi için aracı olmak, birinin önüne düşüp işini görmeye çalışmak, birinin aracılığını istemek, maddî ve manevî bir imkanı elde etmek için yetkilisi nezdinde aracılık yapmak” gibi mânâlara gelir.

Dini bir terim olarak ise: “Âhirette peygamberlerin ve kendilerine şefaat yetkisi verilen kimselerin, bir mü’minin günahlarının affedilmesi veya daha yüksek derecelere ulaşması için ALLAH’a yalvarmaları, duâ etmeleri, aracı olmaları” demektir.


Şef’.: Çift.
Şefâ.: Şefaat etmek. Af için vesile olmak. Fık: Âhiret günü bir kısım günahkâr mü'minlerin affedilmeleri ve itaatli mü'minlerin de yüksek mertebelere ermeleri için Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ve sâir büyük zâtların ALLAH TeÂLÂ celle celâlihu'dan niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır. NaHNu.. BİZ BİR-İZ-Liği..
Şefâat-ı Uzmâ.: Makam-ı Mahmud.
Makam-ı Mahmud.: (Şefaat-ı Uzmâ) En yüksek Şefaat Makamı. Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin kavuşacağı, ALLAH celle celâlihu tarafından vaad edilen makam.
Şefî’.: Şefaatçı. Suçların affı için yardım eden.
Şefî’ü’l- Müznibin.: Günahkârların şefaatçısı Hazret-i Muhammed aleyhisselâm.
Şefî’ü’l- Ümem.: Ümmetlerin şefaatçısı Hazret-i Muhammed aleyhisselâm..


Resim

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve selem, HAMD HABîBuLLAHı ve AHMEDuLLAHıdır..
ŞEFAATın temelinde HAMD yatar..
İBÂDetin temelinde de HAMD vardır ve Kur'ân-ı Kerim’imiz HAMD ile başlar..


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---“Bismillahi’r- rahmâni’r- rahîm.: RAHMÂN ve RAHÎM olan ALLAH'ın ismi ile.” (Fâtiha 1/1)

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin RABBi olan ALLAH’adır.” (Fâtiha 1/2)

الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
Resim---"Er rahmâni’r- rahîm (rahîmi).: RAHMÂN’dır, RAHÎM’dir.” (Fâtiha 1/3)

وَقُل رَّبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ
Resim---"Ve kul rabbigfir verham ve ente hayru’r- râhımîn (râhımîne).: “(Rasûlüm!) De ki: Bağışla ve merhamet buyur RABB’im! SEN merhamet edenlerin en hayırlısısın!.” (Mü’minûn 23/118)


Resim

Bütün Ehl-i sünnet âlimleri, ittifakla, hepsi şefaati kabul etmişlerdir. Sadece nakilden çok akla tâbi olan Mu’tezile denilen sapık bir fırka ve Çağımızda İslâmın baş belâsı olan Suud Kralının dedelerinin Mezhebi olan Vehhabîler şefaati inkâr etmişlerdir..

Çağımıızda da, temelde Siyonist uşakları Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem için.: “Kur'ÂN-ı Kerîma’i getirmekle onun vazifesi bitmiştir. Kimseye faydası olmaz, şefaat edemez!” diyorlar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in âlemlere rahmet olarak geldiğini kabul etmiyorlar.. Kimlerdir bu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i sollayıp IRKÇıLık Krallık sapıkları..


MU'TEZİLE MEZHEBİ.:
İslâm'da ilk zuhur eden ve akideleri aklın ışığında izah edip temellendirmeye çalışan büyük kelâm ekolünün adı. Lügatta, "uzaklaşmak, ayrılmak, bırakıp bir tarafa çekilmek" gibi anlamlara gelen "i'tizal" kelimesinin ism-i fail siğasından meydana gelen çoğul bir isimdir. Müfredi, "mu'tezilî"dir.
Mu'tezile'ye bu ismin hangi sebeple verildiği hususunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür:

Bu konuda en yaygın kanaat, devrin en büyük âlimi sayılan Hasan el-Basrî (öl. 110/728) ile Mu'tezile'nin kurucusu Vâsıl b. Ata (öl. 131/748) arasında geçen şu olaya dayanmaktadır.: Hasan el-Basrî'nin, Basra câmiinde ders verdiği bir sırada bir adam gelir ve büyük günah işleyenin bazıları tarafından kâfir olarak vasıflandırıldığını, günahın imana zarar vermeyeceğini iddia eden bazıları tarafından ise tekfir edilmeyip mü'min sayıldığını söyler ve bu mesele hakkında kendisinin hangi görüşte olduğunu sorar. Hasan el-Basrî vereceği cevabı zihninde tasarlarken, öğrencilerinden Vâsıl b. Ata ortaya atılır ve büyük günah işleyen kimsenin ne mü'min ne de kâfir olacağını, bilakis bu ikisi arasında bir yerde, yani fasıklık noktasında bulunacağını söyler. Halbuki, Hasan el-Basrî büyük günah işleyenin münâfık olduğu kanaatindeydi. İşte bu hadiseden sonra Vâsıl b. Ata, Hasan el-Basrî'nin ilim meclisinden ayrılır (bir rivâyete göre de hocası tarafından dersten uzaklaştırılır) ve arkadaşı Amr b. Ubeyd (öl. 144/761) ile birlikte câminin başka bir köşesine çekilerek kendisi yeni bir ilim meclisi oluşturup görüşlerini anlatmaya başlar. Bunun üzerine Hasan el-Basrî.: "Vâsıl bizden ayrıldı.: Kadi'tezele anna Vâsıl!." der.
Böylece Vâsıl'ın önderliğini yaptığı bu gruba “mu'tezile” adı verilir..

(Abdulkerim eş-Şehristanî, el-Milel ve'n-Nihal, Beyrut 1975, I/48; Abdulkâhir el-Bağdadî, el-Fark Beyne'l-Fırak, Çev. E. Ruhi Fığlalı, İstanbul 1979, s. 101, 104).

Mu'tezilî düşüncenin temel esprisi; İslâm akaidini aklî tefekkür zeminine oturtmak ve akılla çatıştığı anda nassı, aklın istekleri doğrultusunda tevil etmektir. Naklî düşüncenin yanında, zaman içerisinde aklî düşüncenin de teşekkül etmesi; aklı rehber kılan bir zümrenin ortaya çıkması tabii bir durumdur. Bu durum, dinlerin normal seyri içerisinde tabii ve zorunlu bir merhalenin ifâdesidir. İslam düşüncesinin bu merhalesinde aktif rol oynayan ve dolayısıyla felsefî düşünceye ve yeni ilimlere rağbet gösteren ilk kişiler Mu'tezilîler olmuştur.
(İrfan Abdülhamid, a.g.e., s.121 vd.; Bekir Topaloğlu, a.g.e., s. 171; Kemal Işık, a.g.e., s. 28; Muhammed Ebu Zehra, İslam'da Siyâsi ve İtikadi Mezhepler Tarihi, Çev. E.Ruhi Fığlalı, Osman Eskicioğlu, İstanbul 1970, s.180 vd.).

VEHHABÎLİK MEZHEBİ.:
VEHHABÎLİK ARABİSTAN’da KURULDU.:
Vehhabîlik, 1703’te Uyeyne’de doğup, 1787’de Riyad’da ölen ve Hanbelî Mezhebini İbn-i Teymiye ve İbn-i Kayyim el-Cevziyye’nin yaklaşımlarıyla ifrat ölçüsünde yorumlayan Muhammed İbn-i Abdulvehhab’ın fikirleri etrafında oluşan inanç ve siyâset hareketidir. Necid’de doğmuş, Arabistan’da etkili olmuştur.
Muhammed İbn-i Abdülvehhab, düşüncelerini Emir Muhammed’in gücü ile yaydı, Emir Muhammed de, bu düşüncelerle Arabistan’a hâkim olma imkânını buldu. İbn-i Abdülvehhab’ın ölümünden sonra hareketin siyâsî niteliği daha da ağırlık kazandı. Muhammed bin Suud döneminde başlayan toprak genişletme faaliyetleri, ölümünden sonra oğlu Abdülaziz zamanında da devam etti. 1811 yılında “Vehhabîlik” adına hareket eden Suud Emirliği Halep’ten Hind Okyanusuna, Basra Körfezi ve Irak sınırından Kızıl Deniz’e kadar yayılmış bulunuyordu.
Osmanlılar Vehhabîlik hareketi ile mücadele ettiler. Mekke, Medine ve Taif’i, Vehhabîlerin elinden kurtardılar. Fakat 1901 yılında Osmanlılardaki karışıklıkları fırsat bilen Abdülaziz bin Suud, Vehhabî Devletini yeniden kurdu. Hindistan İngiliz yönetiminin de desteğini sağlayan Abdülaziz bin Suud, 1916 yılında İngilizlerce Arabistan’da bazı bölgelerin hükümdarı olarak tanındı. Osmanlıların yenik düşmesiyle sonuçlanan 1. Dünya Savaşı’nın arkasından 1921 ve 1926 yıllarında Vehhabîler Hail, Taif, Mekke, Medine ve Cidde’yi de ele geçirdiler. 1926’da Abdülaziz bin Suud, Necd ve Hicaz Kralı olarak kabul edildi. 20 Mayıs 1927 tarihinde İngiltere ile yapılan Cidde anlaşmasının arkasından da tam bağımsızlığını ilân etti. Bu devlet, Suudi Arabistan Krallığı olarak bugün varlığını sürdürmektedir.

MU’TEZİLE İFRATTA, VEHHABÎLİK TEFRİTTEDİR.:
Vehhabîlik, itikadî konularda aklı değil nakli esas alır. Bu yönüyle Mu’tezile’nin tam tersidir. Mu’tezile ifratta, Vehhabîlik tefritte; Ehl-i Sünnet ise i’tidalde-istikamettedir.
Şöyle ki:
Mu’tezile Mezhebi, akıl ile nakil çeliştiğinde aklı esas alır ve nakli yorumlar. İtikatta felsefeci bir tutum izler.,
Vehhabîlik ve onun sun’î görüntüsü olan Selefiye ise, akla itibar etmez. Naklin zâhirini yorumlamaksızın alır. Müteşabih âyet ve hadisleri olduğu gibi ve neredeyse şirke yaklaşacak ölçüde zâhiri mânâda alır.
Meselâ Kur'ÂN-ı Kerîm’de geçen.:


إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---“İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih (nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ (azîmen).: Şüphesiz sana biat edenler, ancak ALLAH'a biat etmişlerdir. ALLAH'ın ELİ, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de ALLAH'a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.” (Fetih 48/10)

Âyet-i Kerimede geçen “ALLAH’ın ELi” sıfatını;

EhL-i Sünnet âlimleri.: “ALLAH’ın kudreti” olarak yorumlarken,

Selefiye Mezhebi, hiç yorum yapmadan şöyle der.: “ALLAH’ın bir eli olduğu âyette belirtilmiştir. Buna göre ALLAH’ın bir eli vardır; fakat bu elin nasıl olduğunu biz bilemeyiz, bunu ALLAH’a havâle ederiz.”

Vehhabîlere göre ise, imanda 3 önemli unsur vardır:
1-) Kalb ile tasdik,
2-) Dil ile ikrar ve,
3-) Azalarla amel etmek.
Amel imanın bir cüz’üdür. Eğer salih amele gereken değer verilmezse iman azalır. Salih amel arttıkça iman artar..

Bediüzzaman Said Nursî, Vehhabîlerin İslâm âlemini İngiliz siyâsetine dayanarak aldattıkları için bid’at ehlinden olduğunu zikreder.
Bediüzzaman’a göre kaderin Vehhabîlere meydan vermesinin bazı sebepleri vardır.:
1-) Kabir ziyaretleri ve evliyâ türbeleri sû-i istimal ediliyordu. Öyle ki, namaz kılmayanlar türbelere gidip kurban kesmekle kurtulduklarını sanıyorlardı. Ehl-i Sünnetteki bu müfrit hâl, o savaşçıların kendilerine musallat edilmesine yol açtı.
2-) Evliya hürmetinin fazla olması şeriatın hikmetine uygun değildir. Çünkü şu gafil asırda esbâb-ı zâhiriye fazla hükmettiğinden tevhidin safiyeti korunamadı. Evliya türbelerine birer mukaddes ziyaretgâh nazarıyla bakıldı. Kader bu anlayışın yaşamasını istemedi.
3-) Bu asırda enaniyet kalınlaşmıştır. Sânemperestlik ve heykelperestlik müthiş bir riyakârlıkla kol geziyor. İslâm büyüklerine mânâ-yı ismî ile bakmayı Şeriat istemiyor. Kader, bu yanlış anlayışı Vehhabîlerle tadil etti.
Bediüzzaman’a göre Vehhabîlerin seyyiâtları ile beraber iyi olarak zikredilecek yanları; namaza çok dikkat etmeleri ve şeriat hükümlerine uygun davranmaya çalışmalarıdır. Kaynağı dâhilde olduğu için bu hareketin yanlış fetvâları zamanla İslâm âleminin geniş havuzunda erimeye mahkûmdur..
(Mektûbât, s. 615-623)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta ŞEFAAT

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim KELÂMULLAH’ta ŞEFAAt.:

Kur'ÂN-ı Kerîmde şefaat ile alâkalı 25 âyet bulunmakta;
Bakara 2/48,123,254,255; Nisâ 4/85; En’âm 6/51,70,94; A’râf 7/53; Yûnus 10/3,18; Meryem 19/87 TâHÂ 20/109; Enbiyâ 21/28; Şu’âra 26/100; Rûm 30/13; Secde 32/4; Sebe 34/23; Yâsîn 36/23; Zümer 39/43,44; Mü’min 40/18; Zuhrûf 43/86; Necm 53/26; Müddesir 74/48..

ŞEFAAT ANCAK VE ANCAK ALLAH celle celâlihu İZNİ İLEDİR.:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَ شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Resim---“Yâ eyyûhellezîne âmenû enfikû mimmâ razaknâkum min kabli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hulletun ve lâ şefâah (şefâatun), vel kâfirûne humuz zâlimûn (zâlimûne).: Ey iman edenler! İçinde, ne bir alışverişin ne bir dostluğun ve ne de bir şefaatin bulunmadığı gün (kıyâmet günü) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infâk edin (ALLAH için verin). Ve kâfirler, onlar zâlimlerdir.” (Bakara 2/254)

إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الأَمْرَ مَا مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ
Resim---“İnne rabbekumullâhullezî halaka’s- semâvâti ve’l- arda fî sitteti eyyâmin summestevâ ale’l- arşi yudebbiru’l- emr (emre), mâ min şefîin illâ min ba'di iznih (iznihî), zâlikumullâhu rabbukum fa'budûh (fa'budûhu), e fe lâ tezekkerûn (tezekkerûne).: Muhakkak ki sizin Rabbiniz ALLAH, semâları ve yeryüzünü 6 günde yaratandır. Sonra arşa istivâ etti. İşleri düzenler ve O'nun izni olmadıktan sonra (olmadıkça) bir şefaatçi yoktur. İşte bu ALLAH, sizin RABBinizdir. Artık O'na kul olun. Hâlâ tezekkür etmez misiniz?” (Yûnus 10/3)

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---“Ve ya'budûne min dûnillâhi mâ lâ yedurruhum ve lâ yenfeuhum ve yekûlûne hâulâi şufeâunâ indallâh (indallâhi), kul e tunebbiûnâllâhe bimâ lâ ya'lemu fî’s- semâvâti ve lâ fî’l- ard (ardı), subhânehu ve TeÂLÂ ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).: Ve onlara fayda ve zarar vermeyen ALLAH'tan başka şeylere (putlara) kulluk (ibâdet) ediyorlar. Ve “Bunlar, ALLAH'ın yanında bizim şefaatçilerimiz.” diyorlar. De ki: “Yeryüzünde ve semâlarda bilmediği bir şeyi ALLAH'a haber mi veriyorsunuz?” O, Sübhân'dır (münezzehtir), onların ortak koştuğu şeylerden yücedir.” (Yûnus 10/18)

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا
Resim---“Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inde’r- rahmâni ahdâ (ahden).: RAHMÂN'ın indinde, ahd ittihaz edenlerden (ALLAH'tan ahd alanlardan) başkası şefaate mâlik olamaz.” (Meryem 19/87)

يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا
Resim---“Yevme izin lâ tenfau’ş- şefâatu illâ men ezine lehu’r- rahmânu ve radıye lehu kavlâ (kavlen).: İzin günü, RAHMÂN'ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu (tasarruf rızasının sahibi) kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.” (TâHÂ 20/109)

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ
Resim---“Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yeşfeûne illâ li menirtedâ ve hum min haşyetihî muşfikûn (muşfikûne).: Onların önünde ve arkasında olan şeyleri (muhafız melekleri) bilir. Ve onlar, (ALLAH'ın) rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat etmezler. Ve onlar, O'nun (ALLAH'ın) haşyetinden korkanlardır.” (Enbiyâ 21/28)

ŞEFAATİ EMREDEN ÂYETLER.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i Amaç-Araç değil de, ARacı zannedip inkâr edenleri Kur'ÂN-ı Kerîm reddetmektedir.
ALLAHu zü’L-CELÂL RESÛLü MuhaMMed aleyhisselâm’a KuLLarı olan ÜMMeti için istiğfârı emretmiştir.:


فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Resim---“Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlik (havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fî’l- emr (emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh (alâllâhi), innallâhe yuhibbu’l- mutevekkilîn (mutevekkilîne).: O zaman, ALLAH'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık ALLAH'a tevekkül et. Muhakkak ki ALLAH, tevekkül edenleri (ALLAH'a güvenenleri) sever.” (Âl-i İmrân 3/159)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“İnnelme’l- mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî ve izâ kânû meahu alâ emrin câmiın lem yezhebû hattâ yeste’zinûh (yeste’zinûhu), innellezîne yeste’zinûneke ulâikellezîne yu’minûne billâhi ve resûlih (resûlihi), fe izeste’zenûke li ba’dı şe’nihim fe’zen li men şi’te minhum vestağfir lehumullâh (lehumullâhe), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ancak ALLAH'a ve O'nun RESÛL'üne îmân etmiş olan mü'minler, bir iş için onunla beraber toplandıkları zaman ondan izin istemedikçe gitmezler. Muhakkak ki senden izin isteyenler, işte onlar, ALLAH'a ve O'nun RESÛL'üne îmân edenlerdir. Öyleyse onlar bazı işleri için senden izin istedikleri zaman onlardan dilediğin kimseye izin ver. Ve onlar için ALLAH'tan mağfiret dile. Muhakkak ki ALLAH, GAFÛR'dur (mağfiret edendir), RAHÎM'dir (rahîm esmâsı ile tecellî edendir).” (Nûr 24/62)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَى أَن لَّا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Yâ eyyuhen nebiyyu izâ câeke’l- mu'minâtu yubâyi'neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ yesrikne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye'tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya'sîneke fî ma'rûfin fe bâyı'hunne vestagfirlehunnallâh (vestagfirlehunnallâhe) innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ey nebî (peygamber)! Mü'min kadınlar; ALLAH'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinâda bulunmamak, evlâdlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için ALLAH'tan mağfiret dile. Muhakkak ki ALLAH; GAFÛR'dur (mağfiret edendir, günahları sevaba çevirendir), RAHÎM'dir (RAHÎM esmâsı ile tecellî edendir).” (Mümtehine 60/12)

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
Resim---“Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve li’l- mu’minîne ve’l- mu’minât (mû’minâti), vallâ hu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum.: Bu durumda ALLAH'tan başka İlâh olmadığını bil ve kendi günahların için, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Ve ALLAH, sizin dönüşünüzü ve sizin yurdunuzu bilir.” (MuhaMMed 47/19)

ALLAHu zü’L-CELÂL, Kur'ÂN-ı Kerîmde Meleklere de, ALLAH celle celâlihu EMRini DUYup-UYan MuhaMMedî Mü’minLere Bağışlanma ve koruma duâsı emretmektedir.:

الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
Resim---“Ellezîne yahmilûne’l- arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbe’l- cahîm (cahîmi).: Arş'ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, RABBlerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "RABBimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp sardın, tevbe edenler ve SENin yoluna tâbi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azâbından koru.” (Mü’min 40/7)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta ŞEFAAT

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in ŞEFAATı.:

ALLAHu zü’L- CELÂL ve RESÛLü MuhaMMed aleyhisselâm’a;
Teslim Oluş, İmân EDiş, Tâbi OLuş ve İTÂat EDiş her Silm AKıL SÂHiBi MuhaMMedî MÜSLÜMÂN’a FARZ-ı AYNdır.:


مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
Resim---“Men yutiı’r- resûle fe kad atâallâh (atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ (hafîzen).: Kim Resûl'e itaat ederse, böylece andolsun ki ALLAH'a itaat etmiş olur. Ve kim yüz çevirirse, o takdirde Biz seni, onların üzerine muhafız olarak göndermedik.” (Nisâ 4/80)

يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
Resim---“Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ (azîmen).: (Böylece) sizin için amellerinizi ıslâh etsin (salih amele çevirsin). Günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve kim, ALLAH'a ve O'nun Resûl'üne itaat ederse, o takdirde fevzül azîm (en büyük mükâfat) ile kurtulmuş olur.” (Ahzâb 33/71)

مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Resim---“Mâ efâ allâhu alâ resûlihî min ehlil kurâ fe lillâhi ve li’r- resûli ve lizîl kurbâ ve’l- yetâmâ vel mesâkîni vebni’s- sebîli key lâ yekûne dûleten beyne’l- agniyâi minkum, ve mâ âtâkumu’r- resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh (vettekûllâhe), innallâhe şedîdu’l- ikâb (ikâbi).: ALLAH'ın o şehir halkının (malından), resûlüne fey olarak verdiği şey (savaşsız elde edilen ganimet), artık ALLAH'ın, peygamberinin, ona yakınlığı olanların, yetimlerin ve yoksulların ve yolcularındır. (Bu) içinizden zengin olanların arasında elden ele dolaşan bir mal (servet) olmaması içindir. Ve resûl, size ne verdiyse o zaman onu alın. Ve o, sizi neden nehyetti ise o takdirde ondan vazgeçin. ALLAH'a karşı takva sahibi olun. Muhakkak ki ALLAH, ikâbı (azâbı) şiddetli olandır.” (Haşr 59/7)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: De ki: “Eğer siz ALLAH'ı seviyorsanız, o takdirde bana tâbi olunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve ALLAH "Gafur"dur, "Rahîm"dir.” (Âl-i İmrân 3/31)



MAKAM-ı MAHMUD.:

وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Resim---“Ve mine’l- leyli fe tehecced bihî nâfileten lek (leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ (mahmûden).: Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nâfile (ilâve) olarak O'nunla (Kur'ân'la) teheccüd namazı kıl! RABBinin seni MAKAM-ı MAHMUD'a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.” (İsrâ 17/79)

Her EZÂN OKUnunca SONra YAPtığımız DUÂda.:


EZÂN DUÂmız.:

اللَّهُمَّ رَبَّ هَذِهِ الدَّعْوَةِ التَّامَّةِ وَالصَّلَاةِ الْقَائِمَةِ آتِ مُحَمَّداً الْوَسِيلَةَ وَالْفَضِيلَةَ وَالدَّرَجَةَ الرَّافِعَةَ وَابْعَثْهُ مَقَاماً مَحْمُوداً الَّذِي وَعَدْتَهُ إَنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمِيعَادَ


ARAPÇA OKUNUŞU: "ALLAHumme RABBe hazihi'd- dâveti't- tamme. Ve’-s selâti’l- kâimeti ati MuhaMMedeni’l- vesilete ve’l- fazilete ve’d- derecete’r- refîate. vebashu Makamen MahMudenillezi veadtehu. İnneke lâ tuhlifu'l- mîâd.."


TÜRKÇE ANLAMI: "Ey şu eksiksiz dâvetin ve kılınacak namazın RABBi ALLAHım!. MuhaMMed'e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaad ettiğin Makâm-ı Mahmûda ulaştır, Muhakkak ki sen vaadinden dönmezsin!."


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..


Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ezânı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediklerinin aynısını siz de söyleyin. Sonra bana salâvat getirin. Çünkü bir kimse bana bir defa salâvat getirirse, ALLAH buna karşılık ona on defa salât eder. Daha sonra benim için ALLAH’tan vesîleyi isteyin. Çünkü vesîle, cennette ALLAH’ın kullarından bir tek kuluna lâyık olan bir makamdır. O kulun ben olacağımı umuyorum. Benim için vesîleyi isteyen kimseye şefatim vâcib olur.” buyurdu.
(Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan; Müslim, Salât 11; Ebû Dâvud, Salât 36; Tirmizî, Menâkıb 1; Nesâî, Ezân 37)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu’nun bildirdiğine göre, Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme.: “RABBinin seni Makam-ı Mahmud’a (övgüye değer bir makama) yükselteceği ümit edilir.” âyetinde zikredilen MAKAM-ı MAHMUD’dan sual edildi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu şefaattir.” diye cevap verdi.
(Tirmizî, Tefsir 17 (nr.3136); Beyhaki, Şuabü’l-İman, nr 300)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey falan! Bize şefaat et, ey falan bize şefaat et diyecekler. Sonunda şefaat etme işi bana kalacak. İşte Makam-ı Mahmud budur.” buyurdu.
(Buharî, Tefsir 11; zekat 52)

Görüldüğü gibi Peygamberimizin şefaat edeceği hususi bir makamı vardır. Ve biz her EZÂNın arkasında, ALLAHu zü’L-CELÂL’e Resulüllah efendimizi Makâm-ı Mahmûd’a ulaştırması için duâ ediyoruz.

Makâm-ı Mahmûd; Peygamberimizin aleyhi's-selâm âhirette ümmetine Şefaat Makâmıdır ve Mekîndir. (Tecrid, XI/128)

Bu Mekîn Makâmda bütün halk, Peygamberimizi över. (Tecrid, XI/128)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Bu, ümmetime şefaat edeceğim makâmdır.” buyurmuştur.
(Abdullah Tecrid, II/574)

Ezândan sonra okunan duâ da geçen Makâm-ı Mahmûd da bu Makamdır..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Kim müezzinin ezânını işittiği zaman: "ey bu tam çağrının (ezânın) ve dünya durdukça duracak olan namazın RABBi ALLAH'ım! MuhaMMed'e VESİLEyi (cennette özel bir makâmı) ve fazîleti ver, onu kendisine vadettiğin Makâm-ı Mahmûd'a eriştir!." diye duâ ederse, kıyamette şefâatıma müstahak olur.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Salat, 175. No: 211; Ebû Dâvûd, Salat, 38)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz EZÂNı tekrar edip, EZÂN DUÂsını OKUyanlara da şefaat edeceğini bildirmiştir. (Buharî ezân, 8, 17; Ebu Davûd, Salat, 37; Tirmizî, Mevâkit, 43, Salât, 42; İbni Mâce Ezân nr. 714)

TEVESSüL.: ALLAH'ın dergâhına yaklaştıracak amel işlemek. Sarılmak. Baş vurmak. İnanmak. Sebeb tutmak..
TEVESSüLen.: Başvurarak, girişerek. Sebep tutarak.


وَعَنْ عبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمرِو بْنِ العاصِ رضِيَ اللَّه عنْهُما أَنه سَمِع رسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقُولُ : « إِذا سمِعْتُمُ النِّداءَ فَقُولُوا مِثْلَ ما يَقُولُ ، ثُمَّ صَلُّوا علَيَّ ، فَإِنَّهُ مَنْ صَلَّى علَيَّ صَلاةً صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ بِهَا عشْراً ، ثُمَّ سلُوا اللَّه لي الْوسِيلَةَ ، فَإِنَّهَا مَنزِلَةٌ في الجنَّةِ لا تَنْبَغِي إِلاَّ لعَبْدٍ منْ عِباد اللَّه وَأَرْجُو أَنْ أَكُونَ أَنَا هُو ، فَمنْ سَأَل ليَ الْوسِيلَة حَلَّتْ لَهُ الشَّفاعَةُ » رواه مسلم .
Resim---Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ezânı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediklerinin aynısını siz de söyleyin. Sonra bana salâvat getirin. Çünkü bir kimse bana bir defa salâvat getirirse, ALLAH buna karşılık ona on defa salât eder. Daha sonra benim için ALLAH’tan vesîleyi isteyin. Çünkü vesîle, cennette ALLAH’ın kullarından bir tek kuluna lâyık olan bir makamdır. O kulun ben olacağımı umuyorum. Benim için vesîleyi isteyen kimseye şefatim vâcib olur.” buyurdu.
(Müslim, Salât 11; Ebû Dâvud, Salât 36; Tirmizî, Menâkıb 1; Nesâî, Ezân 37)

وعن أَبي سعيدٍ الخُدْرِيِّ رضيَ اللَّه عنْهُ أَنَّ رسُول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « إِذا سمِعْتُمُ النِّداءَ ، فَقُولُوا كَما يقُولُ المُؤذِّنُ » . متفق عليه .
Resim---Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ezânı işittiğiniz zaman siz de müezzinin söylediklerini söyleyiniz.” buyurdu.
(Buhârî, Ezân 7; Müslim, Salât 10-11. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 40; Menâkıb 1; Nesâî, Ezân 33, 35, 37; İbni Mâce, Ezân 4)

وَعنْ جابرٍ رضَي اللَّه عنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : « من قَال حِين يسْمعُ النِّداءَ : اللَّهُمَّ رَبَّ هذِهِ الدَّعوةِ التَّامَّةِ ، والصَّلاةِ الْقَائِمةِ، آت مُحَمَّداً الْوسِيلَةَ ، والْفَضَيِلَة، وابْعثْهُ مقَامًا محْمُوداً الَّذي وعَدْتَه ، حلَّتْ لَهُ شَفَاعتي يوْم الْقِيامِة » رواه البخاري .
Resim---Câbir radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kim ezânı işittiği zaman: Ey şu eksiksiz dâvetin ve kılınacak namazın RABBi ALLAHım! MuhaMMed’e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin MAKÂM-I MAHMÛD’a ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcib olur.” buyurdu.
(Buhârî, Ezân 8, Tefsîru sûre(17), 11; Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 37; Tirmizî, Mevâkît 43; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)

وعنْ سَعْدِ بْن أَبي وقَّاصٍ رضِيَ اللَّه عنْهُ عَن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أَنَّهُ قَالَ: مَنْ قَال حِينَ يسْمعُ المُؤذِّنَ : أَشْهَد أَنْ لا إِله إِلاَّ اللَّه وحْدهُ لا شَريك لهُ ، وَأَنَّ مُحمَّداً عبْدُهُ وَرسُولُهُ ، رضِيتُ بِاللَّهِ ربًّا ، وبمُحَمَّدٍ رَسُولاً ، وبالإِسْلامِ دِينًا ، غُفِر لَهُ ذَنْبُهُ » رواه مسلم .
Resim---Sa’d İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim müezzini işittiği zaman: Tek olan ve ortağı bulunmayan ALLAH’tan başka ilâh olmadığına, MuhaMMed’in O’nun kulu ve resûlü olduğuna şâhidlik ederim. RABB olarak ALLAH’tan, resûl olarak MuhaMMed’den, din olarak İslâm’dan razı oldum, derse, o kimsenin günahları bağışlanır.” buyurdu.
(Müslim, Salât 13; Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 42; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)

وعنْ أَنَسٍ رضيَ اللَّه عنْهُ قَالَ : قَال رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « الدُّعَاءُ لا يُردُّ بين الأَذانِ والإِقامةِ » رواه أبو داود والترمذي وقال : حديث حسن .
Resim---Enes radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:“Ezân ile kâmet arasında yapılan duâ reddedilmez.” buyurdu.
(Ebû Dâvûd, Salât 35; Tirmizî, Salât 158)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta ŞEFAAT

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in NÛRundan Yaratılan KÜLLî ŞEYy’e-KÂiNÂta RAHMEtenLi’L-ÂLEMîn ŞEFAAtı GENELdir.:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Öğünmüyorum, ben nebilerin efendisi, sonuncusu ve şefaat edicilerin de ilkiyim.” buyurmuştur.
(Darimî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, Hâtibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok." buyurmuştur.
(Ubey İbnu Ka'b radıyallahu anh’dan; Tirmizî, Menâkıb 3, (3617)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: "Bana 5 şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir:
1-) Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise kırmızılara (Acemlere) ve siyâhlara (Araplara) da gönderildim.
2-) Bana ganimetler helâl kılındı. Halbuki benden öncekilerden kimseye helâl değildi.
3-) Yer bana tahur, pâk ve mescid kılındı. Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar.
4-) Ben, bir aylık mesafede olan düşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum.
5-) Bana şefaat (etme yetkisi) verildi."
buyurmuştur.
(Câbir radıyallahu anh’dan; Buhârî, Teyemmüm 3, Salât 56,l Humus 8; Müslim, Mesâcid 3, (521; Nesâî, Gusl 26, (1, 210-211)

Resim---Bir adam şöyle dua etmiştir.: "Ey ALLAH'ım!. Hamdlerim SANAdır, Nİ’METleri veren SENsin, SENden başka İLâH yoktur. SEN semâvat ve arzın celâl ve ikram sâhibi yaratıcısısın, HAYY ve KAYYUMsun (kâinâtı ayakta tutan hayat sâhibisin.) Bu isimlerini şefaatçi yaparak SENden istiyorum!" (Bu duâyı işiten) Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem sordu.: "Bu adam neyi vesîle kılarak duâ ediyor, biliyor musunuz?." buyurdu.
"ALLAH ve Rasûlu daha iyi bilir?" dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Nefsimi kudret elinde tutan ZÂT'a yemin ederim ki; o, ALLAH'a İsm-i A'zâm'ı ile duâ etti. O İsm-i A'zam ki, onunla duâ edilirse ALLAH icâbet eder, onunla istenirse verir."
buyurmuştur.
(Enes radiyallahu anhu’dan; Tirmizî, Da'avat 109 (3538); Ebu Davûd, Salat 368, (1495); Nesaî, Sehv 57, (3, 52)

Resim---Câbir radiyallahu anhu'dan rivâyet edilmiştir Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Benden önce hiç kimseye verilmemiş 5 şey bana verildi:
1-) Bir aylık mesafeden düşmanımın kalbine salınan korku ile zafer kazandırıldım.
2-) Her yer benim için namazgâh ve (gerektiğinde) temizleyici (teyemmümde olduğu gibi su yerine geçer) kılındı. Ümmetimden her kime namaz vaktine kavuşursa, (mescid şartı olmaksızın bulunduğu yerde (namazını kılsın, (ve su bulamazsa toprakla-teyemmüm etsin).
3-) Ganimet malları bana helâl kılındı; halbuki benden önce hiç kimseye helâl kılınmamıştı.
4-) Bana en büyük şefaat yetkisi verildi.
5-) Her peygamber özellikle kendi kavmine gönderilirdi; ben ise, bütün insanlara peygamber olarak gönderildim."
buyurdu.
(Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l- Buharî)

Kur'ân-ı Kerîm'imizin EMRiyle, Teslim olmaya, Îman etmeye, Tâbi olup İtâat etmeye; Muhtaç, Mecbur, Me’mur ve Mahkum OLduğumuz şu hayatımızda İzafî Sıhhat ve VAKT Sâhibliğimizde EvliyâULLAH kaddesallahu sırrahumun, ÜMMet-i MuhaMMed MUHİTine ÇAĞın SEVGİ MERKEZi oluşları;
MuRaDullahı, EMRullahı, Sünnetullahı, şimdi şuÂNda Şe’ÂNullahta bi’z- ZÂTihi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden el VeDÛD CÛDunda DUYuş-UYuş Şefaat Şereflerindendir.:


وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ
Resim---"Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ şefâatun ve lâ yu’hazu minhâ adlun ve lâ hum yunsarûn (yunsarûne).: Ve, bir kimseden diğer bir kimseye, bir şeyin ödenmeyeceği ve ondan (hiç kimseden) bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve onlara yardım edilmeyeceği günden sakının!.” (Bakara 2/48)

وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ تَنفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ
Resim---"Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ adlun ve lâ tenfeuhâ şefâatun ve lâ hum yunsarûn (yunsarûne).: Kimseden kimseye bir şey ödenmediği ve onlardan bir fidye (bedel) kabul edilmeyeceği ve kendilerine şefaatin fayda vermeyeceği ve onlara yardım olunmayacağı bir günden sakının!.” (Bakara 2/123)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm.: (Rasûlüm), De ki: "Eğer siz Allah'ı SEViyorsanız bana uyunuz-tâbi olunuz; ALLAH da sizi SEVsin ve günahlarınızı bağışlasın. ALLAH bağışlayandır, esirgeyendir." (Âl-i İmrân 3/31)

Resim---Gözleri kapanan bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek.: "Yâ Rasûlallah gözlerim kapandı. Benim için duâ buyur." dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm şu karşılığı verdi: "Abdest al, iki rek'at namaz kıl, sonra da şöyle de: “ALLAH'ım peygamberin MuhaMMed ile SANA tevessül ediyorum. Ey MuhaMMed, gözümün açılması için SENin şefaatçi olmanı istiyorum. ALLAH'ım O’nun hakkımdaki şefaatını kabul buyur!." Ardından Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle ilâve etti.: "Bir ihtiyacın olduğu zaman hep aynısı yap!." buyurdu. Bu olaydan sonra adamın gözleri açılmıştır.
(Tirmizî, Deavât, 49; İbn Mâce, İkâme, 5; İbn Hanbel, IV, 138)

أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَى رَجُلٍ مِّنْهُمْ أَنْ أَنذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُواْ أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِندَ رَبِّهِمْ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ مُّبِينٌ
Resim---“E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en enziri’n- nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum KADEME SIDK-ın inde rabbihim, kâle’l- kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn (mubînun).: İçlerinden bir adama: İnsanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında onlar için yüksek bir doğruluk makamı olduğunu müjdele, diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ki, o kâfirler: Bu elbette apaçık bir sihirbazdır, dediler?” (Yûnus 10/2)

Resim---Ebu Sa'id el-Hudri'den.: "O, RABB'leri katında kendileri için doğru/yüce bir şefaatçi olan MuhaMMed aleyhi's-selâm'in şefaatidir." diye rivâyet edilmiştir.

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
Resim---"Allâhu lâ ilâhe illâ huve’l- hayyu’l- kayyum (kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm (nevmun), lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fi’l- ard (ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih (iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhu’s- semâvâti ve’l- ard (arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huve’l- aliyyu’l- azîm.: ALLAH... O'ndan başka İLÂH yoktur. DİRİdir, KÂİMdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç birşeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek YÜCEdir, pek büyüktür.” (Bakara 2/255)

وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Resim---“Ve mine’l- leyli fe tehecced bihî nâfileten lek (leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ.: (Ey Rasûlüm), sana mahsus fazla bir namaz olarak, gece uykudan kalk da, Kur’ân ile teheccüd (gece namazı) kıl. RABBinin, seni bir MAKAM-ı MAHMUD’a (âhiretteki Şefaat Makamına) göndermesi yakındır.” (İsrâ 17/79)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kıyamet günü geldiğinde, peygamberlerin imamı, Hâtibi ve şefaatlerinin sahibi olurum. Bunu övünmek için söylemiyorum.” buyurmuştur.
(Tirmizî, İbn Mâce)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben peygamberlerin kâidiyim, ama övünmek (fahr) yok. Ayrıca ben Hâtemü’n-Nebîyyîn'im, ama övünmek yok. Ve ben (kıyamette) ilk şefaat eden ve şefaat isteği ilk kabul edilenim, ama övünmek yok!.” buyurmuştur.
(Feyzu’l-Kadîr, II, 43, nr. 2694)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ben Âdem Evlâdının Efendisiyim. Bu sözümde övünme yok! Ben kabrinden çıkan ilk insanım. Ben ilk şefaat edenim. Ben ilk şefaati kabul olunanım. 'Livaü’l- Hamd' benim elimdedir. Âdem aleyhisselâm ve ondan sonra gelenler o bayrağın altında toplanırlar.” buyurmuştur.
(Tirmizî, (hasen olarak); İbn Mâce, (Ebû Said el-Hudrî'den)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her peygamberin kabul olunan bir duâsı vardır. Ben o duâmı, kıyamet gününe ÜMMetime, şefaat olarak saklamak istiyorum!.” buyurmuştur.
(Müslim, Buhârî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şefâatıyla hesâba ve sorguya çekilmeden Cennet’e girecekler de olacaktır.
(Buhârî, Tefsir, Sûre 18; Müslim, İman, 84)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ümmetime ulaştırmak üzere kırk hadis ezberleyen kimseye kıyamet günüde hem şefaatçi hem de şâhid olurum” buyurdu.
(Beyhakî, Şuabu’l İman, no. 1726)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta ŞEFAAT

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim PEYGAMBERLERİN ŞEFÂATİ.:

Bütün peygamberlere şefaat etme hakkı tanınmıştır.

(Buharî, Rikak, 45, Tevhid, 33; Müslim, İman, 81; Ebu Davûd, Cihâd, 26; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/94, 325.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her Peygamber kendi ümmetine şefaat edecektir.” buyurdu..
(Buharî, tefsir, 18)

Resim KUR’ÂN-I KERİM’İN ŞEFÂATİ.:

Kur'ÂN-ı Kerîm insanlardan şikâyetçi olacak veya şefaat edecektir..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kur’ÂN şefaat edicidir, şefaati kabul edilendir, şereflidir, tasdik edicidir. Kim O’nu önder edinirse O’nu cennete götürür. Kim de O’nu arkasına atacak olursa, cehenneme gönderir.”
“Kur’ÂN-ı kerim’i okuyun! Çünkü Kur’ÂN, onu okuyanlara kıyamet günü şefaatçi olarak gelecektir.”
buyurmuştur.

(Müslim, Müsafirun 252)

Mülk Sûresi kabirde şefaat eder.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mülk Sûresi (kabir azâbına veya kabir azâbına sebep olan günahla karşı) engeldir. Kurtuluş sebebidir, kişiyi kabir azâbından kurtarır.”buyurmuştur.
(Tirmizî, Kur’ÂN 9)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Yâsîn, Kur’ÂN’nın kalbidir Onu bir defa okumak Kur’ÂN-ı on defa okumaya denktir. geceleri okuyanın sabahları ilâhî mağfirete nâil olarak kalkar. Yalnız ALLAH rızası için okuyanın geçmiş hataları affolunur. Onu ölmek üzere bulunanların yanında okursanız, her harfi mukabilinde on melek gelerek karşısında durup onun için rahmet isteyip, affı için dua ederler. Ruhunu teslim edene kadar yanından ayrılmadıkları gibi, yıkanırken, kefenlenirken, namazı kılınırken, mezara konulurken de cemaatine iştirak ederler. Azrâil (aleyhisselâm) ruhunu kabzedeceği zaman, Cennet’ten bir melek Cennet şarabıyla beraber gelir, doyasiyâ ona içirir, o kimse artık cennete girene kadar asla susamaz. Bu sûreyi okuana şefaat etme yetkisi verilir. Onu dinleyen de affolunur." buyurdu.
(Ebu Suud Efendi, Ebu Suud Tefsiri, 7/88; Kadı Beyzavî, Beyzavî Tefsir (Envarut-Tenzil ve Esrarut-Te’vil), 2/237; Ebu-Leys Semerkandî, Tefsirul-Kur’ân, 5/206)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Yâsîn, Kur’ÂN’nın kalbidir Onu bir defa okumak Kur’ÂN-ı on defa okumaya denktir. geceleri okuyanın sabahları ilâhî mağfirete nâil olarak kalkar. Yalnız ALLAH rızası için okuyanın geçmiş hataları affolunur. Onu ölmek üzere bulunanların yanında okursanız, her harfi mukabilinde on melek gelerek karşısında durup onun için rahmet isteyip, affı için dua ederler. Ruhunu teslim edene kadar yanından ayrılmadıkları gibi, yıkanırken, kefenlenirken, namazı kılınırken, mezara konulurken de cemaatine iştirak ederler. Azrâil (aleyhisselâm) ruhunu kabzedeceği zaman, Cennet’ten bir melek Cennet şarabıyla beraber gelir, doyasiyâ ona içirir, o kimse artık cennete girene kadar asla susamaz. Bu sûreyi okuana şefaat etme yetkisi verilir. Onu dinleyen de affolunur." buyurdu.
(Ebu Suud Efendi, Ebu Suud Tefsiri, 7/88; Kadı Beyzavî, Beyzavî Tefsir (Envarut-Tenzil ve Esrarut-Te’vil), 2/237; Ebu-Leys Semerkandî, Tefsirul-Kur’ân, 5/206)

Resim SÂLİH AMEL EDEN HAFIZLAR ŞEFÂAT EDER.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Kim Kur’ÂNı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, Haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse ALLAH celle celâlihu o kimseyi cennetine koyar, ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan âilesinden on kişiye şefatçı kılar..” buyurmuştur.
(Tirmizî Kuran 13, (no.: 2905)

Resim VELÎLERİN ŞEFÂATİ.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ÜMMetimden bazıları var ki büyük bir cemaate, bazıları vardır ki bir kabileye, bazıları vadır ki bir guruba, bazıları da vardır ki tek bir kişiye şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Kıyamet 11)

İmam-ı Rabbanî Hazretleri de şöyle buyurmuştur.: “Sâlih ve hayırlı zâtların, ALLAHu TeÂLÂ’nın izni ile kıyamet günü, âsiler ve günahkârlar hakkında şefaat etmeleri hak ve gerçektir.” buyurmuştur.
(İmam-ı Rabbanî, Mektubat 17. Mektubdan)

TEVESSüL.: ALLAH'ın dergâhına yaklaştıracak amel işlemek. Sarılmak. Baş vurmak. İnanmak. Sebeb tutmak..
TEVESSüLen.: Başvurarak, girişerek. Sebep tutarak.

Kâmil Zatlarla Tevessül de Kur'ân-ı Kerim;


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhi'l- vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ey îmân edenler, ALLAH'tan korkup sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesîle arayın; O'nun yolunda cihâd edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Mâide 5/35)

Kâmil ZâtLarLa TevessüL de Hadis-i Şerif ve UYguLaması;

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem gözlerinin açılmasını isteyen a'ma bir zâta şu tavsiyede bulunmuştur.: "Güzel bir abdest al, sonra iki rekat namaz kıl, akabinde de şöyle duâ et: Ya RABBi ben senden istiyorum, Rahmet Peygamberi ile sana yöneliyorum. Ya MuhaMMed aleyhisselâm şu ihtiyacımın görülmesi için seninle ALLAH'a yöneldim. Ya RABBi O'nu benim hakkımdaki şefaatçi kıl"
Osman bin Huneyf radiyallahu anhu diyor ki: "Bu zat gitti, biz daha Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in huzurundan ayrılmamıştık, tekrar geldi. Baktık ki gözleri iyi olmuştu."
buyurmuştur.

(Tirmizî, Deevât, 119; İbn Mâce, İkâmetu's-salât, 189; Ahmed bin Hanbel, c. IV, s. 138)

Resim---Hz. Ömer'in radıyallâhu anhu hilâfeti esnâsında bir ara şiddetli kuraklık olmuştu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in amcası Hz. Abbas'ı radıyallahu anhu yanına alan Hz. Ömer, onu vesîle kılarak şöyle dedi: "ALLAHım bizler daha önce Peygamberimizi vesîle edinerek sana niyazda bulunurduk, sen de bize yağmur verirdin. Şimdi ise Peygamberimizin amcasını vesîle kılıyor ve senden talep ediyoruz, bize yağmur ihsan et!"Bunun üzerine yağmur yağdı. .
(Buhârî, İstiska, 3)

Resim ŞEHÎDLERİN ŞEFÂATİ.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet günü üç grup şefaat edecektir; Peygamberler, âlimler ve şehîdler.” buyurmuştur.
(İbni Mâce, Zühd 37)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şehîd, âilesinden yetmiş kişiye şefaat eder.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, cihâd 28)

Resim ÇOCUKLARIN ŞEFÂATİ.:

Büluğ çağına erişmeden ölen çocuklara anne ve babalarına şefaatçi olma hakkı verilecektir.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Küçük yaşta ölen çocuğa, “Cennete gir!.” denilir. Fakat o cennetin kapısında durur, kızgın ve öfkeli bir şekilde beklemeye başlar ve.: “Annem ile babam yanımda olmadıkça girmem!.” der. O zaman meleklere.: “Onun anne babasını da onunla birlikte cennete koyun!.” denilir.”buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 154; İbni Mâce, Cenâiz, 58; Heysemî, mecmau’z Zevad, nr. 18551)

Resim AMELLERİN ŞEFÂATİ.:

İnsanların işlemiş olduğu bazı hayır ve hasenâtlar, yaptığı ameller ona şefaat edecek, sıkıntılardan kurtaracaktır. Bu konuda birçok hadis-i şerif mevcuttur.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şefaatim, ÜMMetimden büyük günah işleyenler içindir. Bir adamın ateşe atılması için emir verilir. Giderken (dünyada) susadığı zaman su vermiş olduğu adama rastlanır, onu tanır ve ona.: “Benim için şefaat etmeyecek misin?” der. Adam.: “Sen kimsin?” diye sorar. O da.: “Ben sana falan gün su içirmedim mi?” diye sorar. Öbürü bunu tanır ve (ALLAH nezdinde) onun için şefaatte bulunur. Adam da böylece geri çevrilir ve cennete gider.”buyurmuştur.
(Tirmizî, kıyamet 11)

Şefaati kullarının cennete girebilmesi için vesile kılan da RABBimizdir, bağışlayan da RABBimizdir, şefaat yetkisini veren de RABBimiz, şefaati kabul eden de RABBimizdir..

İslâm Dininde şefaat inkâr edilemez bir gerçektir ve NASS İle/Kur'ÂN-ı Kerîm ve Sahih Hadis-i Şeriflerle sabittir.
İnkar edenlerin bu ni’metten mahrum kalacakları açıktır.

Burada önemli olan husus şudur ki.:

ALLAHu zü’L- CELÂL’e KULLuk Son NEFESe kadar kesintisizdir, hiçbir kimse şefaat edileceğini bilmediği ve bilemeyeceği için son nefesine kadar azim ile Sırat-ı Mustakîm üzere, MuhaMMedî bir Mü’min OLarak KULLuğa devâm etmek zorundadır.


وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---"Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyeke’l- yakîn (yakînu).: Ve sana “yakîn” gelinceye (son yakîne, Hakk’ul yakîne, Allah’a KULLuğa ulaşıncaya) kadar Rabbine kul ol-ibâdet et!" (Hicr 15/99)

ALLAHu zü’L- CELÂL’imiz ÜMMet-iMuhaMMed’i; Şefâat Sâhibi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in ve Tümm Şefâat Sâhibilerinin şefaatlerine SALL ve SELL edip VUSLÂt VERsin İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta ŞEFAAT

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KeLÂMuLLAH-ta ve RESÛLuLLAH-ta KUR'ÂN-ı KERÎM’in ŞEFAATı.:

KUR’ÂNdır==>ÂŞIK’ın VARı,
==>SÎNE SIRRın==>ÂŞİKARı,
=->“HAKîKAtın HAZîNESİ”n,
KUR’ÂN=>SIRRın ANAHTARı!.


ZEVK 10.242

GÂFiL GEZme KuL İHVÂNİ’m!. AKLın BAŞa TOPLa N’OLuR!
==>İMKÂN ÂLEMidir=>DÜNYâ==>HERKEs ARAdığın BULuR!
KÜLLî ŞEYyLe ve->HERKEsLe,
KUR’ÂN’a NEFEs OL=>SESLe,
YARıN ÂHİREt GÜNü=>SANA=> KUR’ÂN=>ŞEFÂAtçın OLuR!.


25.01.2022.. 15:49..
brsbrsm...tktktrstkkmizdteyyseyrânnn..


===>SEHER’in NEŞEsi =>KUR’ÂN,
===>ÂŞIKLaR NEFEsi==->KUR'ÂN,
KuL İHVÂNİm->CEMMü’L- CEM’de
KÜLLî ŞEYy=>HERKEsi=>KUR’ÂN!.


Resim
ŞEFAAt;
Sözlükte =>“Tek olan bir şeyi dengi veyâ benzeriyle çift hâle getirmek; birinin önüne düşüp işini görmeye çalışmak, işinin görülmesi için birinin aracılığını istemek.” anlamlarındaki “şef‘” kökünden türeyen “şefâat“=>Suçunun bağışlanması veyâ dileğinin yerine getirilmesi için birine aracılık etme.” mânâsına gelir.

(Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “şfʿa” md.; Lisânü’l-ʿArab, “şfʿa” md.).

Terim olarak =>“Kıyamet Gününde Peygamberlerin ve kendilerine izin verilen Sâlih Kulların mü’minlerin bağışlanması için ALLAH Katında niyazda bulunması.” anlamında kullanılır.
Şâfi‘ ve Şefî‘ =>“Aracılık eden, şefaatte bulunan.” demektir.

KUR’ÂN-ı Kerîm’de “şef‘” kavramı sözlük anlamında kullanılan bir âyet /el-Fecr 89/3, dışında 31 âyette geçmekte, bunların 13 ünde “şefaat” biçiminde yer almakta, diğer âyetlerde Fiil ve İsim Kalıplarıyla tekrar edilmektedir..


Resim
KELÂMULLAH’ta=>KUR’ÂN-ı Kerîm’in ŞEFAAtı.:

Bakara 48, 123,254; En'âm 70,94; A’râf 7/53; Yûnus 10/3,18; Tâ-Hâ 20/109; Eniyâ 21/28; Şu’arâ 26/100; Secde 32/4; Sebe’ 34/23; Yâ-Sîn 36/23; Zümer 39/43,44; Mü'min 40/18; Zuhrûf 43/86; Necm 53/26; Müddesir 74/48..


إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الأَمْرَ مَا مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ
Resim---“İnne RABBekumullâhullezî halaka’s- semâvâti ve’l- arda fî sitteti eyyâmin summestevâ ale’l- arşi yudebbiru’l- emr (emre), mâ min şefîin illâ min ba'di iznih (iznihî), zâlikumullâhu RABBukum fa'budûh (fa'budûhu), e fe lâ tezekkerûn (tezekkerûne).: Muhakkak ki sizin RABBiniz ALLAH, semâları ve yeryüzünü 6 günde yaratandır. Sonra arşa istivâ etti. İşleri düzenler ve O'nun izni olmadıktan sonra (olmadıkça) bir şefaatçi yoktur. İşte bu ALLAH, sizin RABBinizdir. Artık O'na kul olun. Hâlâ tezekkür etmez misiniz?//RABBiniz, gökleri ve yeri altı günde, altı devirde yaratan ALLAH’tır. Sonra Arş üzerinde, sınırsız Kudret ve İktidar Makamında Hükümranlığını kurdu. Kâinat ve içindeki varlıklarla, Dünyâ ve ötesi ile ilgili ilâhî planlamayı yapıp yürütüyor, hayatın devamını, Aslî Düzeni sağlıyor. Benzer Sıfatların Tecellîsiyle Kudret ve Tasarruf kullanan eş bir varlık yok. Varlık Âlemindeki her şey, yalnızca O’nun İlmi, Planı ve İradesinin tecellîsinden sonra vücûd bulur ve işlerlik kazanır, O’nun izninden sonra İlâhî Planlamayı yürütenlere görev dağılımı yapılır. O'nun İzni olmadıktan sonra (olmadıkça) bir şefaatçi yoktur. İşte O RABBiniz ALLAH’tır. O halde, O’nu ilâh tanıyın, candan müslüman olarak O’na teslim olun, saygıyla O’na kulluk ve ibadet edin, O’nun şeriatına bağlanın, O’na boyun eğin. Düşünüp ibret almayacak mısınız?" (Fâtiha ½) (Tâ-Hâ 20/109)

يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا
Resim---“Yevme izin lâ tenfauş şefaatu illâ men ezine lehu’r- RAHMÂNu ve radıye lehu kavlâ (kavlen).: İzin Günü, RAHMÂN'ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu (tasarruf rızasının sahibi) kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.//O gün, Rahmet Sahibi RAHMÂN'ın şefaat edilmesine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkalarına şefaat fayda sağlamayacak; kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati de fayda vermeyecek.” (Fâtiha ½)

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ
Resim---“Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yeşfeûne illâ li menirtedâ ve hum min haşyetihî muşfikûn (muşfikûne).: Onların önünde ve arkasında olan şeyleri (muhafız melekleri) bilir. Ve onlar, (ALLAH'ın) rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat etmezler. Ve onlar, O'nun (ALLAH'ın) Haşyetinden korkanlardır.//ALLAH onların aşikâre, saklı, gizli yaptıklarını, yapacaklarını bilir. ALLAH’ın Rızasına mazhar olmuş kullarından başkasına şefaat etmezler. Onlar korku içinde, ALLAH’ın Emirlerine i’tinâ göstererek, saygıdan titrerler.” (Eniyâ 21/28)

أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَن بِضُرٍّ لاَّ تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلاَ يُنقِذُونِ
Resim---“E ettehızu min dûnihî âliheten in yuridni’r- RAHMÂNu bi durrin lâ tugni annî şefaatuhum şey’en ve lâ yunkızûn (yunkızûni).: Ben, O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer RAHMÂN bana bir zarar dilerse, onların şefaati bana bir (şey) fayda vermez (sağlamaz). Ve onlar beni kurtaramazlar.//“Ben, hiç O’nu bırakıp, kulları durumundakilerden İlâh edinir miyim? Eğer RAHMÂN olan ALLAH, bana zarar vermeyi isteyecek olsa, ötekilerin şefaati, aracılığı, bana gelecek zararı engelleyemez. Onlar beni kurtaramazlar.” (Yâ-Sîn 36/23)

قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَّهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Resim---“Kul lillâhi’ş- şefaatu cemîâ (cemîan), lehu mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), summe ileyhi turceûn (turceûne).: De ki.: "şefaatin hepsi ALLAH'a mahsustur. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz."//“Bütün kâinatı tek başına yardımcısız-eşşiz yaratmak, nizamını sağlamak ve ayakta tutmak ALLAH’a aittir. Göklerin ve yerin mülkü ve hükümranlığı O’nundur. Üstelik O’nun huzuruna götürülüp hesaba çekileceksiniz.” de.” (Zümer 39/44)


Resim

RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem BUYRUKLarında,
KUR’ÂN-ı Kerîm’in ŞEFAATı.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "KUR’ÂN okuyunuz! Çünkü o, Kıyamet Günü kendisiyle hemhâl olan kişilere şefaatçi olarak gelecektir.” buyurmuştur.
(Ebû Ümâme el-Bâhilî radiyallahu anhu’dan; Müslim, Müsâfirîn, 252)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet Günü KUR’ÂN ve dünyâda hayatlarını ona göre tanzim eden KUR’ÂN Ehli, Mahşer Yeri’ne getirilirler. Bu sırada KUR’ÂN’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân Sûreleri vardır.”
Resûlullah bu iki Sûre için üç misâl verdi ki onları hâlâ unutmuş değilim. Resûlullah sözlerine şöyle devam etti.:
“Sanki onlar iki bulut gibidirler veyâ iki siyah gölgelik gibidirler ki aralarında bir NÛR parlar veyâ sanki onlar, gökyüzünde kanat açmış iki grup kuş gibidirler. Kendilerini okuyan insanları müdâfaa ederler!.”buyurmuştur.

(Nevvâs bin Sem’ân radiyallahu anhu’dan; Müslim, Müsâfirîn, 253. Ayrıca bkz. Tirmizî, Fedâilü’l-KUR’ÂN, 5/2883)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: KUR’ÂN’ı OKUyup onunla hemhâl olan kimseye (âhirette) şöyle denilir: “Oku ve yüksel, dünyâda nasıl tertîl üzere ağır ağır okuyor idiysen öylece oku, senin Makâmın, OKUduğun en son âyetin seviyesinde olacaktır!.” buyurmuştur.
(Abdullah bin Amr radiyallahu anhu’dan; Ebû Dâvûd, Vitr, 20/1464; Tirmizî, Fedâilü’l-KUR’ÂN, 18/2914)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim ALLAH’ın Kitâbı’ndan bir âyet öğrenirse kıyâmet günü öğrendiği âyet o kişiyi, yüzüne gülerek karşılar.” buyurmuştur.
(Heysemî, VII, 161

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyâmet Günü, KUR’ÂN-ı Kerim, rengi uçuk bir adam gibi gelir ve (okuyucusuna).: “Seni gece uykusuz ve gündüz susuz bırakan BENim!.” der.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, Edeb, 52)

Resim---Ebû Ümâme radiyallahu anhu.: KUR’ÂN’ı OKUyun, EZBERLEyin! Şu duvarda asılı olan MUSHAFLar sizi aldatmasın! Şu muhakkak ki ALLAH TeÂLÂ =>KUR’ÂN’ı EZBERLEyen bir kalbe azâb etmez!.” buyurmuştur.
(Dârimî, Fedâilü’l-KUR’ÂN, 1)

Resim---Bir defâsında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sayıca kalabalık bir müfreze gönderecekti. Onlara.: KUR’ÂN okuttu. Her biri ezberinde olduğu kadarıyla ALLAH’ın âyetlerinden okudu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yaşça en genç olan sahâbînin yanına geldi ve.: “Ey fülân! Senin ezberinde ne var?” buyurdu.
O da.: “Ezberimde falan falan sûreler, bir de Bakara Sûresi var!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Ezberinde Bakara Sûresi var mı?” diye sordu:
Delikanlı.: “Evet!” deyince,
Fahr-i Kâinât Efendimiz aleyhisselâm.: “Haydi git, onların Emîri/kumandanı SENsin! Çünkü bu Sûre, neredeyse DÎNin tamamını ihtivâ eder!.” buyurdu.
Cemaatin ileri gelenlerinden biri.: Yâ RESÛLULLAH! Muhtevâsını/içindeki hükümleri yaşayamayacağım korkusu, benim Bakara Sûresi’ni ezberlememe mâni’ olmuştur!.” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
KUR’ÂN’ı ÖĞRENin, OKUyun, OKUtun ve O’nunla AMEL EDİN! Çünkü KUR’ÂN’ı öğrenen, okuyan ve onunla amel eden kişi, içi misk dolu dağarcık gibidir ki, kokusu her tarafa yayılır. KUR’ÂN’ı öğrenip uyuyan (onunla amel etmeyen) kimse de, içine misk doldurulup ağzı bağlanmış dağarcık gibidir.” buyurdu.

(Tirmizî, Fedâilü’l-KUR’ÂN, 2/2876; Heysemî, VII, 161)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet Günü, KUR’ÂN gelip, (onunla hemhâl olan kişi için) şöyle der.: “Yâ RABBî, onu süsle!”
Bunun üzerine o’na Kerâmet Tâcı giydirilir.
KUR’ÂN.: “Yâ RABBî, ona daha fazlasını ihsân eyle!” der.
KUR’ÂN’ı okuyup yaşayan Kişi’ye bu sefer Kerâmet Elbisesi giydirilir.
KUR’ÂN.: “Yâ RABBî, ondan Râzı OL!” der.
ALLAH TeÂLÂ da KUR’ÂN Ehli kişiden RÂZI OLur ve o’na.: “Oku ve yüksel!.” denir. Okuduğu her âyetle hasenesi artırılır..”
buyurmuştur.

(Tirmizî, Fedâilü’l-KUR’ÂN, 18/2915)

Resim---Ayşe radiyallahu anha Vâlidemiz.: “CeNNetin Dereceleri =>KUR’ÂN âyetleri sayısıncadır. CeNNete girenler arasında =>KUR’ÂN OKUyandan daha faziletli kimse yoktur.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VI, 120/29952)

Kısacası;
Başta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem olmak üzere bütün Peygamberler, Melekler ve Sâlih Kullar büyük günah işleyen mü’minlere şefâat edecektir..
(Buhârî, Tevhîd, 24; Müslim, Îmân, 302).


Resim

YUVAmız=>KEŞiŞ DAĞI’nda,
MAKSeM SEVDâ SOKAĞI’nda,
AŞKk ATEŞi===>İÇim-DIŞım,
TEKe TEKk ÇİLLe ÇAĞI’nda,
=>İHVÂNi SEFîL’in==>BAĞRı,
GeCe-GÜNDÜZ=>ÇIRPINIŞım,
KUR'ÂN CENNEti’ne=>çAĞRı!.


Resim
ResimResim

Resim

ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


aleyhumu's- SEMm..


الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“El hamdu lillâhi RABBi’l- ÂLEMîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin RABBi olan ALLAH'adır.” (Fâtiha ½)


...M.M.M. MuhaBBetLerimLe...

ResimResimResim^
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön