KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HAMD ve ŞÜKÜR

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HAMD ve ŞÜKÜR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HAMD ve ŞÜKÜR..

Yâ RASÛLuLLAH!.
sallallahu aleyhi vesellem..


=>GÖZümdeki =->SÖZe SIĞmaz!
=>SÖZümdeki =->GÖZe SIĞmaz!
SÖZüm>KÜLüm!. KÖZüm>DUmÂN!
==>ÖZümdeki ===>KÖZe SIĞmaz!.


ZEVK 9367

RAHîM-RAÛF RASÛLuLLAH!. =>SIRR-ı SEMÂ’!. =>RÛ-yi ZEMîN!
EL ÂN =>EZELî =>EBEDÎ!. =>EL HAYy=>MUHAMMEDü’L- EMîN!
fASL-ı TEVHîD TABîBuLLAH
hASL-ı TEVHîD HABîBuLLAH
İHVÂNim=>EL HAKk =>EL HAMDuLiLLAHi =>RABBu’L- ÂLEMîN!.


21.08.19 15:43
brsbrsmmm..tktkttrstkkmdhayrÂNnn..


CÂNda CÂNÂN COŞmuşum DOSt!
DEVRÂNım>SEYRÂNım =>NAHNU!.
KÛN feyeKÛN->KOŞmuşum DOSt!
CEVLÂNım>HAYRÂNım =->NAHNU!.


->MESt-i MEVLÂ yELİ-yİZz DOStt!
MîM MuHAMMeD sELİ-yİZz DOStt!
=>EL =>ELe =>ELLer =>ALLAH’a
=>EHL-i BEYt’in=>ELİ-yİZz DOStt!.


=>KuL İHVÂNi’n =>KITMÎRindir,
SIRR SÜRÜNe=>Yâ RASÛLuLLAH!.
=>“SEVENLerindEN =>BİRİ”ndir,
HAYy BÜRÜne!.=>Yâ RASÛLuLLAH!.


celle celâlihu..
aleyhumusselâm..


Resim Yâ HAYyu’L- HUu ALLAH celle celâlihu!.

Resim RAHîM-RAÛF RASÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem!.:

RÛ.: Rûy. f. Yüz, cihet. Sebep. Çehre.
RÛ-yi ZEMîN!.: YeRYüZü..



Resim---“Ve erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemîn (âlemîne) : (Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne RAÛFun RAHÎM (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâhe, yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ: “Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir. (Fetih 48/10)

Resim Azîz CÂNLar;

EL Hamdulillahi Rabbu’l- Âlemîn!.
İlahî, Kur'ÂN-ı Kerîmî ve MuhaMMedî İNANcımızdır ki; KüLlî ŞEyy NÛRuLLAH =>NÛR-u MuhaMMedden Yaratılamaktadır El ÂN SÜNNetuLLAH üzere Şe’ÂNuLLahta..

ŞÜKÜR =>TÜMM YaratıLanLar İçin GENELdir ki;

SİLM İnsÂN AKLının ALgıLayıp ANLAdığı Zâhir ve Bâtın KÜLLî ŞEYy/Her ŞEYy, NEBîYyü’L- ÜMMî RAHMetenLi’L- ÂLEMînde, AkıLLı AKILsız, Kendi KULLuğunu yapar veher hususta Yaratıldığı İLahî Fıtrat Üzere ŞÜKR EDer!.
SUsuz bir çiçeğe SU VERirseniz ÖZÜnü açar ve kOKUsunu SAÇar TeŞEKKÜR Eder!.
SUsuz bir hayvana SU VERirseniz ÖZÜnü açar ve havalara sıçrar yüzünü yalar ve TeŞEKKÜR Eder!.
Gerçekten ZORda kalan, TÜMM ESMÂLardan OLuşan AKIL YÜKLü İnsÂN ise size MinnetdÂR OLduğunu söyler ve TeŞEKKÜR Eder!.

HAMD =>AKIL verilip ÖZEL KULLuk İstenen İnsÂN ve CİNN için ŞÜKRe İLÂVeten ÖZELdir ki;

ALLAHu zü’L- CELÂL’in; İLÂHî GENetik KARTLarına TÜMM ESMÂLardan OLuşan AKIL YÜKLediği ve ZÂTına KULLuk EMRettği İnsÂN ve CİNN =>Her YERde>Her ÂNda>Her HALde ve>Her Nefeste Zâhir ve Bâtınını YARATAN RABBu’L- ÂLEMÎN’e GeNeL ŞÜKÜRLerine İLÂVeten ÖZEL HAMD EDer!.



Resim Kur'ÂN-ı Kerîm’de =>EL HAMDuLiLLAHi RABBu’L- ÂLEMîN!.:

Kur'ÂN-ı Kerîmde 6 âyet-i Celîlede geçmektedir.:

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin RABBi olan ALLAh’adır.” (Fâtiha 1/2)

فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُواْ وَالْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Fe kutia dâbiru’l- kavmillezîne zalemû, ve’l- hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin (âlemîne).: Böylece zulmeden (zalim) kavmin arkası kesildi. Hamd, âlemlerin RABBi olan Allah’adır. (Âlemlerin RABBi ALLAH’a hamdolsun.)” (En'âm 6/45)

دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Da'vâhum fîhâ subhânekellâhumme ve tahiyyetuhum fîhâ selâm (selâmun), ve âhıru da'vâhum eni’l- hamdulillâhi rabbi’l- âlemin (âlemîne).: Onların orada duaları: “ALLAH’ım, Sen Sübhan’sın (Seni her türlü noksan sıfattan tenzih ederim).” Ve onların orada hayatları (tehiyyatları, dilekleri) “Selâm”dır. Ve dualarının sonu, “Âlemlerin RABBi ALLAH’a hamdetmek”tir.” (Yûnus 10/10)

وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Ve’l- hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin (âlemîne).: Ve âlemlerin RABBi olan ALLAH’a hamdolsun.” (Sâffât 37/182)

وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Ve terâ’l- melâikete hâffîne min havli’l- arşı yusebbihûne bi hamdi rabbihim, ve kudıye beynehum bi’l- hakkı ve kıyle’l- hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin (âlemîne).: Ve görürsün ki, arşın etrafında onu kuşatan melekler, RABB’lerini hamd ile tesbih ederler. Ve onların (cennetliklerin) aralarında hak ile hüküm verildi. Ve (cennetlikler tarafından): "Âlemlerin RABBine hamdolsun." denildi.” (Zümer 39/75)

هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Huve’l- hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehu’d- dîn (dîne), el hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin (âlemîne).: O, HAYy’dır (hayatta olan). O’ndan başka İLÂH yoktur. Öyleyse dîni O’na halis kılarak (ALLAH’a) duâ edin. Hamd, âlemlerin RABBi ALLAH’a mahsustur.” (Mü'min 40/65)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HAMD ve ŞÜKÜR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’de EL HAMD.:

Resim--- …Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e İsrâ Gecesinde; birinde şarab, diğerinde süt bulunan iki bardak getirildi. Bardaklara şöyle bir baktıktan sonra süt bardağını aldı. Bunun üzerine Cebrâil aleyhisselâm: “Seni, insanın yaratılış gâyesine uygun olana yönlendiren Allah’a hamdolsun. Şâyet şarab dolu bardağı alsaydın, ümmetin sapıklığa düşerdi!.” buyurdu..
(Müslim, Îmân 272 , Eşribe 92. Ayrıca bk. Buhârî, Tefsîru sûre (17), 3, Eşribe 1, 12; Nesâî, Eşribe 41)

Resim--- …Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Allah’a hamdederek başlanmayan her önemli iş bereketsiz olur.” buyurdu..
(Ebû Dâvûd, Edeb 18. Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 19)

Resim--- …Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bir kulun çocuğu vefât ettiği zaman ALLAHu TeÂLÂ meleklerine: “Kulumun çocuğunu elinden aldınız öyle mi?” diye sorar.
Onlar da: “Evet, diye cevap verirler.
ALLAHu TeÂLÂ.: “Kulumun gönül meyvesini mi kopardınız?” diye sorar. Melekler de: “Evet, diye cevap verirler.
ALLAHu TeÂLÂ tekrar: “O zaman kulum ne dedi?” diye sorar.
Melekler de: “SANA hamdetti ve “innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn: Biz Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz!.” dedi, diye cevap verirler.
O zaman ALLAHu TeÂLÂ.: “Kulum için cennette bir köşk yapın ve ona “HAMD Köşkü” adını verin!.”
buyurdu..
(Tirmizî, Cenâiz 36)

الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
Resim---"Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (râciûne).: Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki ALLAH içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.” (Bakara 2/156)

Resim--- …Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAHu TeÂLÂ , kulunun bir şey yedikten sonra hamdetmesinden, bir şey içtikten sonra hamdetmesinden hoşnut olur.” buyurdu..
(Müslim, Zikir 89. Ayrıca bk. Tirmizî, Et’ime 18)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HAMD ve ŞÜKÜR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisinde Bekir Topaloğlu Hocamızın HAMD İZÂhı.:


Sözlükte “iyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme, övme” mânâsına gelen HAMD isim ve masdar olarak kullanılır. Dilciler hamd, şükür, medih ve senâ kelimeleri arasında sıkı bir münasebetin bulunduğunu kabul ederler. Bazı âlimler hamd ile şükür arasında anlam bakımından fark gözetmezken dilcilerin çoğunluğuna göre şükür, kişinin kendisine yapılan bir iyiliği bilip sahibine övgü ile mukabelede bulunması ve bunu diğer insanlara da duyurmasıdır. Hamd ise söz konusu iyiliğin kendisine yönelik olma şartı aranmadan bir kimsenin mutlak mânada lutufkârlığının ve iyilik severliğinin dile getirilmesidir. Buna göre hamd şükürden daha kapsamlıdır. Hamd ile medih arasında anlam yakınlığı bulunmakla birlikte medih, birinde var olan veya var olduğu kabul edilen övgüye lâyık bir özelliğin belirtilmesidir. Medhe konu teşkil eden özelliğin en üstün derecede olması da şart değildir. Ayrıca insanlara yönelik medih, övenin gayri samimi olması veya yarar sağlamayı amaçlaması, övülenin de gurura kapılması endişesiyle menedildiği halde (bu konudaki hadisler için bk. Wensinck, Miftâḥu künûzi’s-sünne, s. 460) hamd emredilmiştir (aş.bk.). Hamdi şükür statüsü içinde düşünen, yani onun mânasını yapılan iyiliğe övgü ile mukabelede bulunmaya münhasır kılan âlimler medih kavramının daha kapsamlı olduğunu söylemiştir. Çünkü medih, kişinin hem yaratılışında bulunan hem de kendi iradesiyle edindiği meziyetleri dile getirmek anlamına geldiği halde hamd sadece irade ile meydana gelen, dolayısıyla başkalarına yönelen iyilik ve lutuflar mânasında kullanılır. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ḥmd” md.; Tehânevî, I, 288). Senâ kelimesi aslında birini iyi veya kötü yönleriyle niteleyip tanıtmak mânasına geldiği halde bazı âlimler onun kapsamını sadece iyi vasıfların anlatılmasına tahsis etmiştir (Lisânü’l-ʿArab, “s̱ny” md.). Bu durumda senâyı medihle eş anlamlı kabul etmek mümkündür.

Terim olarak bütün medih türlerini içerip sevgi ve tâzimle ALLAH celle celâlihu’a yönelen övgü ve şükrü ifâde eden hamdin bu tanımında Kuşeyrî’nin de kavram içinde mütalaa ettiği övgü, şükür, rızâ, ayrıca sevgi ve tâzim unsurları mevcuttur
(et-Taḥbîr fi’t-teẕkîr, s. 72-73). Hamdin tanımını yapan bazı âlimlerin onun konusunu oluşturacak hususun ihtiyarî bir fiil olmasını şart koşmaları isabetli görünmemektedir. Çünkü hamd zât-ı ilâhiyyeyi nitelemekten ibarettir. Zâta nisbet edilen ve bütünüyle övülmeye lâyık bulunan sıfatların hepsini fiilî olarak düşünmek mümkün değildir. Hamd, anlam yakınlığı içinde bulunduğu şükür, medih ve senâdan daha zengin ve kapsamlı bir muhtevaya sahiptir. Sözlüklerde hamd için bazı genel anlamlar kaydedilmekteyse de kelimenin ALLAH celle celâlihu’a yönelik bir şükür ve niteleme kavramı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Esasen hamd, Kur’an’da ALLAH celle celâlihu’tan başkası için sadece bir âyette ve medih mânasında yer almaktadır (Âl-i İmrân 3/188). Wensinck’e ait hadis indeksinde de hamdin yaygın kullanımı içinde sadece iki üç yerde ALLAH celle celâlihu’tan başkasına izâfe edildiği görülmektedir (el-Muʿcem, “ḥamd” md.).

Kur’an’da hamd hepsi de ALLAH celle celâlihu’a nisbet edilmiş olarak kırk üç yerde geçmekte, bir âyette “hamd edenler” mânasında hâmidûn kelimesi, on yedi âyette esmâ-i hüsnâdan hamîd ismi yer almaktadır. Hz. Peygamber’e verileceği vaad edilen övgüye lâyık makamı belirten “makām-ı mahmûd” terkibindeki mahmûd kelimesi de “ALLAH celle celâlihu tarafından övülen” mânasına alındığında O’na rücû eden bir kavram durumundadır. Bir âyette, yaptıklarıyla sevinip gurur duyan ve yapmadıklarıyla övülmek isteyen gruplar yerilirken hamd kökünden fiil kullanılmış, ayrıca Resûl-i Ekrem ’in adı olarak bir âyette Ahmed, dört âyette de Muhammed ismi yer almıştır
(M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḥmd” md.). Hamdin ALLAH celle celâlihu’a izâfe edildiği kırk üç yerin yirmi üçünde kelime “el-hamdü lillâh” (ALLAH celle celâlihu’a hamdolsun veya hamd ALLAH celle celâlihu’a mahsustur) ifâdesi içinde geçmektedir. Dört âyette “lehü’l-hamd” (hamd O’na mahsustur), bir âyette “fe lillâhi’l-hamd” (hamd ALLAH celle celâlihu’a mahsustur) terkibi yer almış, on beş âyette de hamd rab kelimesine veya ALLAH celle celâlihu’a râci zamire muzaf olmuştur. İbnü’l-Cevzî, Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan hamd kavramının şu mânalara geldiğini söyler: Övgü, emir, minnet duygusu, şükür ve namaz (Nüzhetü’l-aʿyün, s. 252-253). Kur’an’da hamîd ismi dışında ALLAH celle celâlihu’a nisbet edilen hamdlerin konuları şöyle sıralanabilir: Mutlak mânada zât-ı ilâhiyyeye övgü, ulûhiyyete yakışmayan sıfatlardan tenzih (on dört âyette tenzih mânasına gelen tesbih kavramıyla birlikte kullanılmıştır), kemal sıfatlarıyla niteleme (meselâ rahmân ve rahîm isimleri, ilim, kudret ve hükümranlık sıfatları gibi), kâinatın maddî ve mânevî düzenini sağlama, ni’metlerini fazlasıyla lutfedişinin dile getirilmesi, başkalarının hamdlerinin nakledilmesi, hamdi emretme. Kur’ân-ı Kerîm’in ilk âyetini, “el-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn” (Kâinatın yaratıcısı ve geliştiricisi olan ALLAH celle celâlihu’a hamdolsun) cümlesi oluşturmakta ve bu hamd cümlesi Kur’an’da yedi yerde geçmektedir (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḥmd” md.).

Hamd kavramı birçok hadiste çeşitli kelimelerle ALLAH celle celâlihu’a nisbet edilmiştir (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “ḥamd” md.). Enes b. Mâlik Hz. Peygamber’in şöyle niyazda bulunduğunu rivâyet etmektedir: “ALLAH celle celâlihuım! Senin yüceliğin bütün yüceliklerin üstünde, sana yönelen övgü (hamd) bütün övgülerin fevkindedir”
(Müsned, III, 127, 239). Ebû Hâcer Muhammed Saîd Besyûnî’nin hadis indeksinde Resûl-i Ekrem’e atfen “el-hamdü lillâh” diye başlayan cümlelerin sayısı 250’ye yaklaşmaktadır (Mevsûʿatü eṭrâfi’l-ḥadîs̱, IV, 572-583). Bu hamd çeşitleri içinde mutlak mânada ALLAH celle celâlihu’ı övme, O’nu ergin sıfatlarla niteleme, zikir, dua ve niyazdan başka O’nun insana lutfettiği hidayete, bedenî ve ruhî güzelliklere, sağlığa, son peygamberine, tebliğ ettiği dine ve ümmetine bahşettiği zafere şükür başlıca konuları oluşturmaktadır. Bazı hadisler, Resûl-i Ekrem’in kıyamet gününde “livâü’l-hamd”i taşıyacağını ifâde eder (Müsned, I, 281, 295; III, 144; Tirmizî, “Menâḳıb”, 1; İbn Mâce, “Zühd”, 37). “Hamd veya övgü sancağı” demek olan livâü’l-hamdin sağladığı üstünlük ve şeref hesap gününde ümmetinin çokluğu, ALLAH celle celâlihu nezdindeki şefaat yetkisi sebebiyle Peygamber’in şahsına ait olabileceği gibi, bütün insanlığa yönelik şefaat talebini sunacağı sırada ALLAH celle celâlihu tarafından ilham edilecek ve O’na sunulacak eşsiz hamd ve niyaz çerçevesinde ALLAH celle celâlihu’a da ait olabilir (bk. LİVÂÜ’l-HAMD). Kütüb-i Sitte’de yer alan hadis rivâyetlerinde hamd kavramı tahmîd kelimesiyle de ALLAH celle celâlihu’a izâfe edilmektedir. Çokluk mânası ifâde eden tahmîd ALLAH celle celâlihu’a tekrar tekrar hamd edilmesini belirtir. Nitekim Hz. Peygamber, namazdan sonra ve geceleyin yatmadan önce otuz üçer defa sübhânellah, elhamdülillâh... demeyi tavsiye etmiştir (Tirmizî, “Ṣalât”, 185; “Daʿavât”, 24; ayrıca bk. Wensinck, el-Muʿcem, “ḥammede” md.).

Kur’an’da ve hadislerde hamd kavramının zengin kullanılışı, bu kavramın her şeyden önce zât-ı ilâhiyyeyi nitelemeyi amaçladığını göstermektedir. Bu niteleme tenzihi hedef alan selbî, kemali hedef alan sübûtî ve ayrıca fiilî sıfatlarla olmaktadır. Sübûtî sıfatlardan kâinata, özellikle insana yönelik olanlar ve fiilî sıfatlar doğrudan veya dolaylı bir şekilde ilâhî lutfu dile getirdiğinden bu tür hamd nitelemeleri aynı zamanda şükür mânasına da gelmektedir. ALLAH celle celâlihu’a yönelik her hamd ve şükrün övgü ifâde etmesi sebebiyle hamd ile mâna münasebeti içinde bulunan medih ve senâ da hamd ve şükür örgüsünde yer almış olur. Kur’ân-ı Kerîm’de hamd ve övgü ifâde eden birçok âyetin bulunduğu şüphesizdir. İsim, sıfat, fiil, zarf gibi kelime türleriyle ulûhiyyete yönelik olarak yapılan her niteleme aslında bir hamd ve bir övgü sayılır. Hatta âlimler, başta insan türü olmak üzere yaratıklarda gözlenen övgüye lâyık her özelliğin yaratıcıyı nitelendirdiğini söyler. Kur’an’da ALLAH celle celâlihu’a izâfe edilmiş olarak sekiz yerde geçen “ni‘me” bir övgü fiili olup O’nun en güzel dost, en güzel yardımcı, çağrıya olumlu cevap verici, yeryüzünü yürümeye elverişli hale getirip yeşilliklerle süsleyen eşsiz sanatçı ve erişilmez güce sahip yaratıcı olduğunu dile getirir
(bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “niʿme” md.). Yine bir hamd kavramı olan “hayr” da yirmiye yakın âyette ALLAH celle celâlihu’a nisbet edilmektedir. Kelimenin bu kullanılışlarında ALLAH celle celâlihu’ın bizzat hayır olduğu, hayrın O’nun elinde bulunduğu, yardımcıların, merhamet edenlerin, bağışlayanların, koruyanların, hayır kapılarını açanların, hakemlik yapanların, rızık verenlerin... en hayırlısı olduğu anlatılmaktadır (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḫayr” md.).

Hamdin ALLAH celle celâlihu’ın zâtına mı sıfatlarına mı yönelik olduğu hususu âlimlerce tartışılmış ve bu konuda kimi zâtı kimi sıfatları esas almıştır. Ebü’l-Bekā el-Kefevî hamdin temelde zâtı hedef aldığını, sıfatların ise buna vasıta teşkil ettiğini söylerken
(el-Külliyyât, s. 367) müfessir Âlûsî hamdedilecek şeyin zât değil sıfatlar olabileceğini belirtir. Ona göre ilâhî sıfatların sadece bir kısmı hamdin hedefini oluşturabilir (Rûḥu’l-meʿânî, VII, 79-80). Öyle anlaşılıyor ki Âlûsî hamdi şükür mânasında özelleştirmekte ve sadece hamdedeni ilgilendiren ilâhî ni’met ve lutuflara şükürle mukabele edilebileceğini düşünmektedir. Bu lutuf ve ni’metler bazı fiilî sıfatların kâinata taallukundan ibarettir. Halbuki Kur’ân-ı Kerîm’de ve kavlî sünnette yer alan hamd kullanılışları, onun her şeyden önce ve mutlak mânada zât-ı ilâhiyyeyi bir niteleme mahiyeti taşıdığını göstermektedir. Hamd çok kapsamlı bir niteleme, bir zikir, hadiste de belirtildiği üzere (Müslim, “Zekât”, 53, “Müsâfirîn”, 84) bir dostluk ve bağlılık ifâdesi (sadaka) olduğundan ALLAH celle celâlihu’ın hem ni’met lutfetmek, maddî ve mânevî kötülüklerden korumak şeklindeki rahmetine, hem de zaman zaman maruz kalınan belâ ve sıkıntılara karşılık vermek için kullanılır. “Belâya hamd, ni’mete şükür” telakkisi bunu bir derecede ifâde etmektedir. Kur’an’da da belirtildiği üzere ni’met de belâ da insan için birer imtihan vesilesidir. İlâhî ni’mete nâil olduğunda rabbinin kendisine ikramda bulunduğunu söyleyerek şükreden, bir sıkıntıya mâruz bırakıldığında ise rabbinin kendisine ihânet ettiğini söyleyip belâya hamdetmeyen insan nankör, haris ve gafil insandır (el-Fecr 89/15-20). Hayat ve bu hayattaki mutluluk, sadece geçici dünya planında değil hem dünya hem de âhiret planında düşünüldüğü takdirde belâ ve sıkıntılara sabretmenin ruhî bir yüceliş ve mânevî bir erginlik sağlayabileceğini söylemek mümkündür. Bununla birlikte ni’metin yol açacağı şımarıklık ve azgınlıktan, belânın sebep olabileceği isyandan daima ALLAH celle celâlihu’a sığınmanın gerektiği de belirtilmiştir. Aslında hamd ve şükür bu şuuru canlı tutan önemli faktörlerdir.

Fâtiha sûresinin “el-hamdü lillâh” cümlesiyle başlaması dikkat çekicidir. Bu ifâde Kur’an’da yirmi üç yerde geçmektedir. İlk dönemlerden itibaren âlimler bu terkibin haber mi yoksa dilek mi ifâde ettiği noktası üzerinde durmuş, Âlûsî, Buhârî’nin bu konuda müstakil bir eser yazdığını söylemiştir
(Rûḥu’l-meʿânî, I, 75). Âlimlerin çoğunluğu terkibin ihbârî bir cümle oluşturduğu kanaatini taşırken İbnü’l-Hümâm bunun inşâî olduğu fikrini ısrarla savunmuştur. Ona göre hadislerde tekrar edilmesi öğütlenen hamdin ve benzeri zikirlerin haber verme mânası taşıması yakışık almaz. Zira bir mecliste haber niteliğindeki bir hususun birden fazla tekrarlanması hamakattir (Zebîdî, I, 54). Öyle anlaşılıyor ki, gramer açısından esasen mübtedâ ve haberden meydana gelmiş bir isim cümlesi olan “el-hamdü lillâh”ın mâna bakımından da haber niteliği taşıdığını söyleyenler, hamdin zât-ı ilâhiyyeyi niteleme yönündeki muhteva ağırlığını göz önünde bulundurmuş, diğerleri ise onu daha çok şükür anlamında düşünmüştür. Tercih edilen birinci görüşe göre cümlenin mânası, “Bütün çeşitleriyle övgü ALLAH celle celâlihu’a mahsustur”, ikinci anlayışa göre ise “ALLAH celle celâlihu’a şükürler olsun” şeklinde olur. Taberî, ihbârî-inşâî terimlerini kullanmadan cümlenin her iki mânaya da gelebileceğini söylemiş, bunun dil ve kullanılış açısından izahını yapmıştır (Câmiʿu’l-beyân, I, 46-47). İmam Mâtürîdî ise benzer bir kanaat belirtmekle birlikte haberî cümle görüşüne ağırlık vermiştir (Teʾvîlât, I, 12-14). Kur’an terminolojisi üzerinde bir eser yazan Ebü’l-Bekā el-Kefevî, Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan bütün “el-hamdü lillâh” cümlelerinin, “Elhamdülillâh deyiniz” anlamıyla emir niteliğinde bir ihbar olup müminlere yol gösterme ve öğretim amacı taşıdığını belirtmiştir (el-Külliyyât, s. 359). Kur’an’da bir âyette, cümle kuruluşu bakımından ihbârî olmakla birlikte inşâî mâna vermeye de müsait bulunan “fe lillâhi’l-hamd” ve dört âyette “lehü’l-hamd” terkipleri geçmektedir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḥmd” md.). Bu terkipler de hamdin zât-ı ilâhiyyeyi niteleme ağırlıklı bir muhtevaya sahip olduğunu ve dolayısıyla cümlenin ihbârî telakki edilmesinin gerektiğini göstermektedir. Esasen şükür ayrıca birçok âyette yer almış bulunmaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm, ALLAH celle celâlihu’ın zâtını niteleyen Fâtiha sûresiyle başlayıp yine O’nu niteleyen Nâs sûresiyle sona ermekte, bu iki sûre arasında kâinatın yaratıcısı ve yöneticisinin tanıtılması, yüceltilmesi anlamına gelen nitelemeler binlerce defa tekrarlanmaktadır. Her hamd bir şükür olduğuna, ancak her şükür hamdin yerini tutmadığına göre hamdi en kapsamlı kavram olarak kabul etmek gerekir. Hamd akaid ağırlıklı, şükür ise ahlâk ağırlıklı terimlerdir. Başta Gazzâlî olmak üzere İslâm âlimleri, muhtemelen tasavvufî bir yaklaşımla konunun ahlâkî yönüne ağırlık vermişlerdir. Gazzâlî, hamd konusunu muhtelif bahislere serpiştirip ona sırası geldikçe kısmen temas ettiği halde şükür konusunu sabırla birlikte ele alıp müstakil bir bölüm halinde düzenlemiş, bu bölüm içinde şükre hem tek başına
(İḥyâʾ, IV, 80-127), hem de müşterek olarak (a.g.e., IV, 127-141) yer vermiştir. Hamdin kulu ilgilendiren yönlerinin tenzîhî ve sübûtî sıfatlara kalben inanmak, onları dil ile ifâde etmek ve bu inanca uygun davranışlarda bulunmaktan ibaret olduğunu söyleyen Fahreddin er-Râzî, bu tür bir kulluğun sadece ALLAH celle celâlihu’a yönelik ve O’na mahsus olmasını şu sebeplere bağlar:
a-) Bütün lutufta bulunanlara bu hissi veren ALLAH celle celâlihu’tır.
b-) Herkesin lutufkârlığı bir amaca yönelik olduğu halde ulaşacağı bir kemal veya amaç söz konusu olmadığından ALLAH celle celâlihu’ın lutufkârlığı yegâne hâlis olandır.
c-) “Sizde ni’met adına ne varsa hepsi ALLAH celle celâlihu’tandır”
(en-Nahl 16/53) meâlindeki âyette belirtildiği üzere yaratıkların elinde bulunan imkân ve ni’metlerin gerçek sahibi yine ALLAH celle celâlihu’tır (Mefâtîḥu’l-ġayb, I, 221).

Muhyiddin İbnü’l-Arabî, zât-ı ilâhiyyeyi acz ve yaratılmışlık belirtilerinden tenzih etmenin (tesbih), kelime-i tevhidi tekrar etmenin, tekbir getirmenin vb. bütün tâzim ifâdelerini kullanmanın birer hamd olduğunu belirttikten sonra şöyle der: “Hamd en umumi zikirdir insan gibi, diğer zikirler cüzdür organ gibi.” Ona göre övme mânasındaki hamd üç türlü olabilir: Birincisi insanın kendi kendini övmesidir. Bu kesin olmayıp ihtimal çerçevesindedir, çünkü kişinin kendinde bulunmayan şeyle de övünmesi mümkündür. İkincisi başkasının övmesidir, bunda da yanılma olabilir. Üçüncüsü en yüksek derecedeki hamd olup burada öven-övülen, sıfat-mevsuf birliği vardır, bu da ALLAH celle celâlihu’tır
(el-Fütûḥât, IV, 287). İbn Teymiyye de bu hususta şu açıklamada bulunur: Hamd, ona muhatap olacak kişinin güzelliklerini bunlara karşı sevgi besleyerek dile getirmektir. Birinin iyiliklerini sevmeden nakletmek hamd olmadığı gibi sevdiği halde haber vermemek de hamd değildir. ALLAH celle celâlihu zâtını övmüş, güzel isimlerini, yüce sıfatlarını, isabetli fiillerini zikretmiş ve mukaddes zâtını sevmiştir. Böylece O hem hamd eden hem hamd edilen, hem senâ eden hem senâ edilen, hem yücelten hem yüceltilen, hem seven hem sevilen olmuştur. Böyle bir mertebe kemalin doruk noktasıdır ve buna O’ndan başka kimse lâyık değildir (Mecmûʿu fetâvâ, VIII, 378-379).

Zikir, şükür ve dolayısıyla dua unsurlarını ihtiva eden hamd tıpkı besmele gibi müslümanların hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Her gün kılınan beş vakit namazda kırk defa tekrarlanan Fâtiha sûresi hamd ile başladığı gibi ilk iki âyeti besmeleyi de içermektedir. Namazın girişinde okunan Sübhâneke’de, rükû dönüşünde okunan tahmidde, Tahiyyat’ın ilk cümlelerinde, Salli ve Bârik dualarında, Kunut’ta, namazdan sonra çekilen tesbihlerde ve ardından okunan tevhid cümlesinde, bayramlarda ve diğer bazı dinî merasimlerde getirilen tekbirlerde senâ ve şükür mânalarıyla birlikte hamd kavramı da tekrarlanmaktadır. Hac ibadetinin ifası sırasında her fırsatta tekrar edilmesi istenen telbiyede de hamd yer almaktadır. Hz. Peygamber’den rivâyet edilen ve hamd ile (bazı rivâyetlere göre aynı zamanda besmele ile) başlamayan her önemli işin hayırsız ve bereketsiz olacağını belirten hadisin ve fiilî sünnetin etkisiyle olacaktır ki
(Ebû Dâvûd, “Edeb”, 18; İbn Mâce, “Nikâḥ”, 19; Ebû Hâcer Muhammed Saîd Besyûnî, VI, 422-423) İslâmî gelenekte bütün ciddi işlerin başında besmele çekilip hamdedilir; bitiminde de bütün başarı ve ni’metleri lutfeden ALLAH celle celâlihu’a yine hamd edilip şükürde bulunulur. Resûl-i Ekrem’in tavsiyeleri ve uygulamalarından olmak üzere konuşmalara, zikir ve dualara hamd cümlesiyle başlamak, yemeğe besmele ile başlayıp hamd ile bitirmek, aksırdıktan sonra hamdetmek gerekir. Cuma hutbesinin her iki bölümü de hamd cümleleriyle başlar. İslâmî eserlerin ilk cümlelerini genellikle besmele ve hamdele oluşturur.

Zâhid Şakīk-ı Belhî, kemal derecesinde bir hamdin üç kademesini şöyle ifâde eder: Erişilen ni’metin ALLAH celle celâlihu’tan geldiğini bilmek, O’nun verdiğine rızâ göstermek ve ni’metinin gücü bedeninde bulunduğu sürece O’na âsi olmamak
(Kurtubî, I, 94).

Kur’ân-ı Kerîm hamd ile başlayıp ALLAH celle celâlihu’a övgü, tâzim ve sığınma ifâde eden cümlelerle bittiği gibi cennet ehlinin dualarının da “el-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn” cümlesiyle son bulacağı haber verilmektedir
(Yûnus 10/10).

Hamd kavramı ile anlam ilişkisi içinde bulunan ve övmek mânasına gelen medih bazı hadislerde ALLAH celle celâlihu’a nisbet edilmiştir
(bk. Wensinck, el-Muʿcem, “medḥ” md.). Hadislerde övülmeyi en çok sevenin ALLAH celle celâlihu olduğu ve bu sebeple kendisini medhettiği ifâde edilmiştir (Buhârî, “Tevḥîd”, 15, 20; Müslim, “Tevbe”, 32-35). “Bir kimseyi iyi veya kötü vasıflarıyla yahut sadece iyi yönleriyle tanıtmak” mânasındaki senâ da Kur’an’da geçmemekle birlikte hamd ve övgü anlamında özellikle Hz. Peygamber’e ait birçok dua ve niyazda yer almıştır (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “s̱enâ” md.). Resûl-i Ekrem’in her namazdan sonra, “Lâ ilâhe illallāhü vahdehû lâ şerîke leh” diye başlayan tehlîlinin devamında, “Ni’met ve lutufkârlık da O’nun, güzel vasıflarla yâdedilmek de (senâ-i hasen) O’nundur” cümlelerinin bulunduğu kaydedilmektedir (Müsned, IV, 4, 5; Müslim, “Mesâcid”, 139). Namazda okunan Sübhâneke’de, ayrıca Kunut dualarında da senâ kavramı yer almaktadır.


Resim---Âişe radiyallahuanha Annemizden’den rivâyet edildiğine göre Resûl-i Ekrem teheccüd namazının secdesinde şu niyazda bulunurdu: “ALLAHım! Gazabından rızâna, ukūbetinden affına sığınırım, senden yine sana sığınırım. Seni gerektiği şekilde senâ edemem. Sen şüphe yok ki kendini senâ ettiğin gibisin!.”
(Müslim, “Ṣalât”, 222; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 148).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RASÛLULLAHta HAMD ve ŞÜKÜR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


ŞüR

ALLAHu zü’L- CELÂL’e, verdiği tüm ni’metleri için O’na karşı; söz, fiil veya kalb ile gösterilen saygı ve karşılık, iyiliğin kıymetini bilme ve bu hâlimizi gösterme, ni’met ve iyiliğini anıp hamd edip övme teşekkürü..

Şükür, "şekere" kökünden gelmektedir. Bu kökten gelen şükür, isim ve fiil olarak Kur'ÂN-ı Kerîm'de yetmişe yakın yerde geçmektedir..
Türkçede kullanılan teşekkür ve şükrân kelimeleri de aynı köktendir.

ALLAHu zü’L- CELÂL’e Şükür;


1-) DiL iLe Şükür.: Ni’met vereni anmak, onu övmek ve bu hususta dil ile yapılabilecek şeyi yapmakla olur. ALLAHu zü’L- CELÂL, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e ve O’nun vasıtasıyla bütün insanlara Kur'ÂN-ı Kerîmde;


وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Resim---"Ve emmâ bi ni’meti rabbike fe haddis.: Ve fakat, Rabbinin ni’metlerini artık anlat.” (Duhâ 93/11)

2-) KaLb iLe Şükür.: Kalb ile ni’meti vereni tanımak ve onu tasdik etmektir..

3-) FiiL iLe Şükür.: Bu da, vücudun bütün organlarıyla olur. Her çeşit ni’meti veren ALLAHu zü’L- CELÂL’in emir ve yasakları, vücudun hangi organını ilgilendiriyorsa, o organın, ALLAHu zü’L- CELÂL’in emir ve yasaklarına uygun hareket etmesini sağlamaktır.

Kur'ÂN-ı Kerim'de bu konuda şöyle buyurulmaktadır.:


إِنَّ إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً قَانِتًا لِلّهِ حَنِيفًا وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim---"İnne ibrâhîme kâne ummeten kâniten lillâhi hanîfen ve lem yeku minel muşrikîn(muşrikîne).: Muhakkak ki İbrâhîm (a.s), Allah’a hanif (tek Allah’a inanan) olarak kanitin olan (yönelen) bir ümmet idi. Ve o, müşriklerden olmadı.” (Nahl 16/120)

شَاكِرًا لِّأَنْعُمِهِ اجْتَبَاهُ وَهَدَاهُ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---"Şâkiran li en’umihî, ictebâhu ve hudâhu ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).: O'nun (Allah'ın) ni'metlerine şükredici idi. (Allah), onu seçti. Ve onu Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet etti (ulaştırdı).” (Nahl 16/121)

Kur'ÂN-ı Kerîmde ŞÜKÜR.:
ALLAH’a şükredin.: Bakara 2/152,158,172; Âl-i İmrân 3/144,145; Nisâ 4/147; En’âm 6/53,63; A’râf 7/17,58,144,189; Yûnus 10/22; İbrahîm 13/5,7; Nahl 16/114,121; Furkân 25/62; Neml 27/19,40; Ankebût 29/17; Lokmân 31/12,14,31; Fâtır 35/30,34; Zümer 39/7,66; Şûrâ 42/23,33; Ahkâf 46/15; Kamer 54/35; İnsân 76/3..


فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ
Resim---"Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurun (tekfurûni).: Öyle ise BENi zikredin ki BEN de sizi zikredeyim. Ve BANA şükredin ve BENi inkâr etmeyin.” (Bakara 2/152)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُواْ لِلّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû kulû min tayyibâti mâ razaknâkum veşkurû lillâhi in kuntum iyyâhu ta’budûn (ta’budûne).: Ey iman edenler! Sizi rızıklandırdığımız temiz (helâl) şeylerden yeyin. Ve eğer sadece O’na kul iseniz, ALLAH’a şükredin.” (Bakara 2/172)

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلاَّ بِإِذْنِ الله كِتَابًا مُّؤَجَّلاً وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ
Resim---"Ve mâ kâne li nefsin en temûte illâ bi iznillâhi kitâben mueccelâ (mueccelen), ve men yurid sevâbe’d- dunyâ nu’tihî minhâ, ve men yurid sevâbe’l- âhirati nu’tihî minhâ, ve se neczî’ş- şâkirîn (şâkirîne).: Ve bir kimsenin, ALLAH'ın izni olmadan ölmesi olmamıştır (olamaz), o (ölüm), süresi tâyin edilmiş bir yazıdır. Ve kim dünya sevâbı isterse, kendisine ondan veririz, ve kim âhiret sevâbı isterse, kendisine ondan veririz. Ve şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracağız.” (Âl-i İmrân 3/145)

فَكُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ حَلالاً طَيِّبًا وَاشْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Resim---"Fe kulû mimmâ razakakumullâhu halâlen tayyiben veşkurû ni’metallâhi in kuntum iyyâhu ta’budûn (ta’budûne).: Öyleyse ALLAH’ın sizi rızıklandırdığı helâl ve tayyib (güzel, temiz) olan şeylerden yeyin! Ve eğer siz, yalnız O’na kul olduysanız, ALLAH’ın ni’metlerine şükredin!” (Nahl 16/114)

إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِندَ اللَّهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Resim---"İnnemâ ta’budûne min dûnillâhi evsânen ve tahlukûne ifken, innellezîne ta’budûne min dûnillâhi lâ yemlikûne lekum rızkân, febtegû indallâhi’r- rızka va’budûhu veşkurû lehu, ileyhi turceûn (turceûne).: Fakat siz, ALLAH’tan başka putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Muhakkak ki sizin, ALLAH’tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye malik değillerdir. Öyleyse rızkı, ALLAH’ın katından isteyin ve O’na kul olun ve O’na şükredin. O’na döndürüleceksiniz.” (Ankebût 29/17)

وَلَقَدْ آتَيْنَا لُقْمَانَ الْحِكْمَةَ أَنِ اشْكُرْ لِلَّهِ وَمَن يَشْكُرْ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ
Resim---"Ve lekad âteynâ lukmâne’l- hikmete enişkur lillâh (lillâhi), ve men yeşkur fe innemâ yeşkuru li nefsihî, ve men kefere fe innellâhe ganiyyun hamîd (hamîdun).: Ve andolsun ki Lokman’a hikmet verdik ki, ALLAH’a şükretsin. Ve kim şükrederse, o taktirde sadece kendi nefsi için şükreder. Ve kim küfrederse (inkâr ederse), o taktirde muhakkak ki ALLAH; Ganî’dir (kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur), Hâmid’dir (hamdedilen).” (Lokmân 31/12)

Umulur ki şükredersiniz.: Bakara 2/52,56, 185; Âl-i İmrân 3/123,132,144; Mâde 5/6,89; Nahl 6/14,78; Enfâl 8/26; İbrahîm 13/37; Nahl 16/14,78; Enbiyâ 21/80; Hacc 22/36; Kasas 28/73; Rûm 30/46; Fâtır 35/12; Câsiye 45/12; Vâkıa 54/70..

وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّهُ بِبَدْرٍ وَأَنتُمْ أَذِلَّةٌ فَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---"Ve lekad nasarakumullâhu bi bedrin ve entum ezilleh (ezilletun), fettekûllâhe leallekum teşkurûn (teşkurûne).: Ve andolsun ki, Bedir (savaşında), siz (sayıca ve silahça) daha zayıf bir halde iken, ALLAH size yardım etti. Artık ALLAH'a karşı takvâ sahibi olun. Ve umulur ki böylece siz şükredersiniz!” (Âl-i İmrân 3/123)

وَاللّهُ أَخْرَجَكُم مِّن بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ لاَ تَعْلَمُونَ شَيْئًا وَجَعَلَ لَكُمُ الْسَّمْعَ وَالأَبْصَارَ وَالأَفْئِدَةَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---"Vallâhu ahracekum min butûni ummehâtikum lâ ta’lemûne şey’en ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâre ve’l- ef’idete leallekum teşkurûn (teşkurûne).: Ve ALLAH, sizi bir şey bilmiyor halde annelerinizin karnından çıkardı. Ve sizi, işitme hassası, görme hassası ve idrak etme hassası (sahibi) kıldı. Umulur ki; böylece şükredersiniz.” (Nahl 16/78)

İnsânların çoğunluğu şükretmez.: Bakara 2/243; Mâde 5/6; A’râf 7/10,17; Yûnus 10/60; Yûsuf 12/38; Mü’minun 23/78; Neml 27/73; Secde 32/9; YâSîn 36/35,73; Mü’min 40/61; Mülk 67/23..

وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِي الأَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ قَلِيلاً مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---"Ve lekad mekkennâkum fî’l- ardı ve cealnâ lekum fîhâ maâyiş (maâyişe), kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: Andolsun ki, sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçim kaynakları kıldık. Ne kadar az şükrediyorsunuz.” (A’râf 7/10)

قُلْ هُوَ الَّذِي أَنشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---"Kul huvellezî enşeekum ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâra ve’l- ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: De ki: “Sizi inşa eden (yoktan yaratıp var eden) ve size işitme, görme ve idrak etme hassalarını veren O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?” (Mülk 67/23)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: " ALLAHu zü’L- CELÂL: “Ey kullarım! Geçmiş ve gelecek, siz bütün ins ve cinler bir araya gelerek, aranızdaki en muttaki kimsenin kalbi gibi olsanız, sizin bu durumunuz, Benim hakimiyetimi zerre kadar artırmaz. Yine ey kullarım! Geçmiş ve gelecek bütün ins ve cin bir araya toplansanız, aranızdaki en günahkâr birinin kalbi gibi olsanız, benim hakimiyetime en ufak bir noksanlık getiremezsiniz. Ey kullarım! Hakkınızda itibâr ettiğim şey, amellerinizdir. Daha sonra siz onlara göre eksiksiz olarak mükafatlandırılacak veyâ cezalandırılacaksınız. Öyleyse kim bir hayır işlemeye muvaffak olursa, bundan dolayı ALLAH'a şükretsin. Kim de hayrın dışında başka bir şey işlerse, bundan dolayı da kendi nefsini suçlasın!." buyurdu.” buyurdu.
(Müslim, Birr, 55; Tirmizî, Kıyâm, 48; İbn Mâce, Zühd, 30; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 160.)

Resim---Aişe radiyallahu anha anlatıyor.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, namaz kıldığı zaman ayakları patlayacak derecede ayakta dururdu.
Ben.: "Yâ Resûlullah! ALLAH senin gelmiş-geçmiş bütün günahlarını sana bağışladığı halde neden böyle yapıyorsun?" dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey Aişe! Şükreden bir kul olmayayım mı?"
buyurdu.

(Buhârî, Teheccüd, 6; Müslim, Münâfıkûn, 79-81; Riyazü’s- Sâlihin, 98.)

Resim---Ziyâd, Mugire radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre.: “Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ayaklan (ya da bacakları) şişinceye kadar (gece) namaz kılardı. Bu durum hakkında ona bir şey söylendiğinde: “Şükreden bir kul olmayayım mı?” derdi.” buyurdu.
(Buharî, Teheccüd, 6.)

Resim---Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre.: “Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e İsrâ gecesinde, birinde şarap, diğerinde süt bulunan iki bardak getirildi. Bardaklara şöyle bir baktıktan sonra süt bardağını aldı. Bunun üzerine Cebrâil aleyhisselâm.: “Seni, insanın yaratılış gayesine uygun olana yönlendiren ALLAH’a hamdolsun. Şâyet içki dolu bardağı alsaydın, ümmetin sapıklığa düşerdi” buyurdu.
(Müslim, Îmân 272, Buhârî.)

Resim---Ebû Yahyâ Suheyb İbni Sinân radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Mü’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” buyurdu.
(Müslim, Zühd 64.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’minin her işi, hayırdır. Ni’mete şükreder, hayra kavuşur. Belâya uğrayınca da, sabreder, yine hayra kavuşur.” buyurdu.
(Müslim.)

Resim---Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAHu TeÂLÂ, kulunun bir şey yedikten sonra hamdetmesinden, bir şey içtikten sonra hamdetmesinden hoşnut olur.” buyurdu.
(Müslim, Zikir 89; Ayrıca bk. Tirmizî, Et’ime 18.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Duânın en faziletlisi: “Elhamdülillah” demektir.” buyurdu.
(İbn-i Mâce, Edeb, 55.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kanaat eden, en çok şükredenlerden sayılır.” buyurmuştur..
(İbni Mâce.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Elhamdülillah demek, zikirlerin ve şükürlerin başıdır. Meşru’ işler “Elhamdülillah” ile sonuçlanmazsa, hayır ve bereketi olmaz.” buyurmuştur..
(Ebu Davûd, Edeb, 18.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kime bir iyilik yapılırsa, o iyiliği ansın! İyiliği anmak şükür olur. İyiliği gizleyen nankörlük etmiş olur.” buyurmuştur..
(Ebu Davûd.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsânlara teşekkür etmeyen¸ ALLAH'a şükretmiş olmaz.” buyurmuştur..
(Ebû Dâvûd, Edeb, 11; Tirmizî, Birr, 31.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “RABBimden dilekte bulundum ve ümmetim için şefâat niyâz ettim. O d,a ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de RABBime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp RABBimden ümmetimi bağışlamasını diledim; O da bana ümmetimin üçte birini daha bağışladı. Ben de bunun üzerine RABBime şükür secdesine kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp RABBimden ümmetimi diledim; O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Ben de RABBime şükretmek üzere tekrar secdeye kapandım!.»” buyurmuştur..
(Ebû Dâvûd, Cihâd, 162/2775.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in¸ sabah akşam dilinden düşürmediği duâsı.: "ALLAH'ım!. SENİ zikretmek¸ SANA şükretmek ve güzel ibâdet etmek için bana yardım eyle!" şeklindeydi..
(Ebû Dâvûd, Vitr, 26; Nesâî, Sehv, 60; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 299, V, 245, 247.)

Resim---Ebu Hüreyre radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez.” buyurmuştur..
(Tirmizî, Birr, 35.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse, kavuştuğu ni’meti her hatırlayışta, ALLAH'a şükrederse, ALLAHu TeÂLÂ da, onun her şükrüne karşı yeniden sevâb verir. Kim de başına gelen musibeti her hatırlayışta: "İnna lillah ve inna ileyhi raciun" derse, ALLAHu TeÂLÂ da her seferinde onun sevâbını artırır.” buyurmuştur..
(Tirmizî.)

Resim---Ebu Hüreyre radıyallahu anh’dan rivâyet edildiğine göre.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yiyip şükreden kimse sabrederek oruç tutan kimse gibidir." buyurmuştur..
(Tirmizî, Sıfatü’l-kıyame, 43; İbn Mâce, Sıyam, 55.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “…Dindârlıkta kendinden üstün olana bakıp tâbî olmak, dünyalıkta ise kendinden aşağıda olana bakıp, ALLAH’ın kendisine verdiği üstünlüğe hamd etmek… Böyle yapanları Allah, şükredici ve sabredici olarak yazar. Kim de dindârlıkta kendinden aşağıda olana, dünyalıkta ise kendinden üstün olana bakar da elde edemediğine üzülürse, Allah onu şükredici ve sabredici olarak yazmaz.” buyurmuştur..
(Tirmizî, Kıyâmet, 58.)

Resim---Ebu Ümame radiyallahu anhu şöyle dedi: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, birçok duâ okudu; fakat biz ondan hiçbir şey ezberleyemedik. Bunun üzerine.: “Yâ Rasûlallah! Pek çok duâ okudun; biz onları ezberleyemedik!” dedik. O zaman Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O duâların hepsini içine alan bir duâyı size öğreteyim mi? Şöyle deyiniz: “Allahümme innî es'elüke min hayri mâ seeleke minhü Nebiyyüke MuhaMMedün. Ve ne'ûzü bike min şerri meste'âzeke minhü Nebiyyüke MuhaMMedün. Ve ente'l Müsteân, ve aleyke'l- belâğ, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh.: “Allah'ım!. Peygamberin MuhaMMed aleyhisselâm’ın SENden istediği hayırları ben de dilerim. Peygamberin MuhaMMed aleyhisselâm’ın SANA sığındığı şerlerden biz de SANA sığınırız. Yardım ancak SENden beklenir. İnsanı dünya ve âhiret muradına ulaştıracak SENsin. Günahtan kaçacak güç, ibâdet edecek kuvvet ancak ALLAH'ın yardımıyla kazanılabilir.” buyurdu...
(Tirmizî, Daavât 89.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sevindirici bir şey olduğunda ALLAH’ a şükür olarak secdeye kapanırldı.”
(Ramuzu’l- Ehadis, 529/12.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hoşlanmadığı bir durumda da ALLAH’ a hamd ederdi. “Elhamdülillahi alâ Küllî hâlin.: Her durumda hamd ALLAH’ a mahsustur” buyurmuştur..
(Ramuzu’l- Ehadis, 522/10.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Müslümanın herşeyi hayırdır; sevinir şükreder, üzülür sabreder, iki halde de sevâb kazanır.” buyurmuştur..
(Ramuz-el Ehadis, 314/12.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’ a hamd ü senâ ile başlamayan her mühim işin feyzi ve bereketi olmaz.” buyurmuştur..
(Riyazü’s- Sâlihin, 1423.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH, kulunun yemek yiyip veya su içip de şükredip hamd etmesinden razı olur.” buyurmuştur..
(Riyazü’s- Sâlihin, 1425.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, ALLAHu TeÂLÂ’ya şükretmez. Aza şükretmeyen de, çoğa şükretmez. ALLAHu TeÂLÂ’nın ni’metini söylemek şükürdür, hiç bahsetmemek ise nankörlüktür.” buyurmuştur..
(Beyhekî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse, ALLAHu TeÂLÂ’nın kendine verdiği ni’mete: “Elhamdülillah” derse, o ni’metin şükrünü ödemiş olur. Bir daha derse, sevâbı artırılır. Üçüncü defa derse, günahları affolur.” buyurmuştur..
(Beyhekî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir Müslüman dünyadaki her şeye sahip olsa: "Elhamdülillah" dese, bu "Elhamdülillah" sözü, o her şeyden daha kıymetlidir.” buyurmuştur..
(Deylemî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’ı anmak, ALLAH’ın bir ni’metidir. O’nun şükrünü edâ edin!.” buyurmuştur..
(Deylemî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cennetin bedeli Lâ ilâhe İllâ ALLAH, ni’metin bedeli Elhamdülillah’tır.” buyurmuştur..
(Deylemî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ni’mete hamd etmek, o ni’metin elden çıkmasına karşı bir emândır/garantidir.” buyurmuştur..
(Deylemî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ni’mete kavuşunca şükreden, belâya uğrayınca sabreden, haksızlık yapınca af diler, zulme uğrayınca bağışlarsa, emniyet ve hidâyet üzere olur.” buyurmuştur..
(Taberanî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir kimseye.: “Nasılsın?” buyurdu. O kimse: “İyiyim” dedi. Üçüncü defa sorunca o kimse: “Elhamdülillah iyiyim!” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İşte senden bu cevâbı bekliyordum. Bunun için soruyu tekrarladım.” buyurdu...
(Taberanî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanların en efdali, çok hamd edenlerdir.” buyurmuştur..
(Taberanî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizin günah işlemenizden çok, ni’metlere şükretmemenizden korkuyorum. Şükredilmeyen ni’metler öldürücü ve yok edicidir.” buyurdu...
(İbni Asakir.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHu TeÂLÂ, yiyip içtiğinde: “Elhamdülillah!” diyeni, bu sözü için Cennete koyar.” buyurmuştur..
(İbni Asakir)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAHu zü’L- CELÂL: “BENi anan şükretmiş, BENi unutan nankörlük etmiş olur.” buyurdu.” buyurmuştur..
(Hatib.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Mü’minin durumu hayret vericidir. Her hali kendisi için hayırlıdır. Müminden başkası için böyle bir şey yoktur. Sevindirici bir durumda olduğu zaman, şükreder. Bu, onun için hayırlı olur. Sıkıntılı bir durumda olduğu zaman, sabreder. Bu da onun için hayırlı olur" buyurmuştur..
(Muhammed b. Allan, Delilu'l-Falihn, Mısır 1971, I, 146 vd..)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön