KELÂMuLLAHta ve RESÛLULLAHda SABRuN CEMîL

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KELÂMuLLAHta ve RESÛLULLAHda SABRuN CEMîL

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUR'ÂN-ı KERÎMde ve RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’de
SABIR ve SABRuN CEMîL.:


ÂLEMde OLAN =>İNSÂNda
İNSÂNda OLAN=>CİHÂNda
HULKi’L- AZîM->HADİSinde
SABRuN CEMîLi>Kur'ÂN-da!.


ZEVK 9160

İLİM=>İRADE=>İDRAKLa=>YAŞAr =>MUHAMMEDî KÂMİL
MEVLÂ MİM-i MERYEM GiBi=> HeR CÂN =>EMÂNEte HÂMİL
CELÂLi KEMÂLi İÇiN
KEMÂLi CEMÂLi İÇiN
YAŞAR MUHAMMEDî ÂŞIK=>HAKka=>HAYRa SABRuN CEMîL!.

celle celâlihu..
aleyhumusselâm..


22.02.19 16:17.
brsbrsm..tktktrstkkmdehayrânn..


KULLuk DERdi ÇOKk İHVÂNi
ÇÂREsi =>ÇOk YOKk İHVÂNi
SABRuN CEMîL DİLe HAKk’tan
HAKk’ın AÇ-ı =>TOKk İHVÂNi..


ResimCEMÎL OLAN SABIR.:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “SaBR-ı CeMîL, şikâyet edilmeyen SaBıRdır.” buyurdu.
(Beyhakî Şuabu'l- İmân, Hadis No. 9603)


Resim


Es SaBûRu celle celâluhu:


Resim

Resim

Es Sabûru : Âsîlerden intikam almada acele etmeyen, bâtılı ve şerri cezâlandırmayı belli bir müddet te'hîr eden . Çok sabır gösteren, sabbâr. Mutlak sabrın sahibi olan ALLAHu zü’l- CELÂL.

Es Sabûru: Çok sabır gösteren, sabbar. Mutlak sabrın sahibi olan ALLAHu zü’l- CELÂL.
Sabera: Birini bir şeyden alıkoymak. Tutmak. Sabretmek. Dayanmak. Musibet ve belâlara dayanmak.
Sabbera: Birini sabra dâvet etmek.
Tesabbera: Sabretmek. Kendini sabretmeye zorlamak.
Sabbar: Çok sabırlı.
Sabr: Sabır, tahammül.
Sabîr: Sabırlı, kefil.


Es Sabûru, “Sabare” kökünden kendini tutmak, tahammül etmek, sızlanmamaktan mübalağadır. Nefsi; üzüntü, endişe ve korkudan hapsetmek, nefse hakim olmak anlamlarına gelir. Hayra sabır kelimesinin zıddı ise şerre cezâ' kelimesidir. Sabûr.. Çok çok sabreden..

KUL için Sabr, Hakta ve Hayrda yaşamaya sabırdır,
Batıla ve Şerre ise sabır değil, ALLAHu züL- CeLÂL’e sığınıp tahammül edilir..
Aslında SABR, aklın ve naklîn yapılmasını gerekli gördüğü hususları yapmak ve yasakladıklarından uzak durmak için Nefsi kontrol altında tutmaktır.

Es Sabûr ALLAH celle celâlihu; cezâlandırma güç ve imkânına sahip olduğu halde, koyduğu kanunları çiğneyen suçluları hemen cezâlandırmayan, kullarına mühlet tanıyan, kullarının saygısızlığını görüp bildiği halde intikam almakta acele etmeyen, kendisinin emirlerine itaat etmeyenlere ni’metlerini vermeye devam eden, suçlu kullarına kurtuluş süresi verip/imhal eden ama asla ihmal etmeyen ALLAHu züL- CeLÂLdir..

ALLAHu züL- CeLÂL için SABR, günahkârlar anında karşılığını vermemesi ve lütfuyla muamelesidir..

ALLAH celle celâlihu’nun sabrı, kulların sabrı gibi değildir. Çünkü kulların sabrı irâdelerini zorlar, kula bir ağırlık bir zorluk verir.
ALLAH celle celâlihu’nun sabrı, O’nun irâdesini ne zorlar, ne O’na ağırlık verir ne de zorluk verir.
ALLAH celle celâlihu’nun sabrı, kulda olduğu gibi aczin neticesi değil, kudretin, hem de mutlak kudretin neticesidir. Kulun sabrı zarar görmemek veya zararı en aza indirmek içindir.
ALLAH celle celâlihu’nun sabrı, kullarına zarar vermemek ve haksız zararlardan korumak içindir. Kulun sabrı kemâle ermek ve olgunlaşmak için gereklidir.
ALLAH celle celâlihu’nun sabrı, kemâlinin sonucudur. Kulun sabrı ihsana ulaşmak için gereklidir.
ALLAH celle celâlihu’nun sabrı, adâletinin bir gereği, ihsanının bir sonucudur. Kulun sabrı çoğunlukla kuvvet karşısında tahammül göstermektir.
ALLAH celle celâlihu’nun sabrı, acze, zayıflığa, câhilliğe karşı zaman tanımaktır. Kul sabır göstermelidir çünkü neyin iyi, neyin kötü, neyin hayır, neyin şer olduğunu bilmez.
ALLAH celle celâlihu sabır gösterir çünkü, neyin iyi, neyin kötü, neyin ne zaman iyi, neyin ne zaman kötü, neyin ne zaman ve nerede hayır veya şer olduğunu bilir. Kendi takdirine göre ayarlar. Zamanı ve yeri gelmeden yapmaz, sabreder.

Kısacası ALLAH celle celâlihu’nun sabrı, beşerî sabır değil, ilahî sabırdır. O’nun sabrı mukayyed ve iğreti bir sabır değil mutlak sabırdır. O’nun sabrı bizimki gibi ihata edilen, kuşatılan bir sabır değil ihata eden, kuşatan bir sabırdır.
Biz sabır göstermekle arada mahiyet farkı olmakla beraber, ALLAH celle celâlihu’nun ahlâkı ile ahlâklanmış oluruz.
HuLukuLLAH ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Hakka İnanıp Hayrı İŞLemek olan Yüce Ahlâkını DUYup UYmaktır:


Resim---“Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/4)

Onun için Es Sabûr olan ALLAH celle celâlihu, sabırlı kulunu sever ve onunla beraberdir.

Sabûr celle celâlihu ismi, Kur’ÂN-ı Kerîm-ı Kerîmde ne isim, ne fiil, ne sıfat sigasında hiç geçmez.

Es Sabûr, İnsanla ilgili Kevnî İsim ve Sıfat grubundadır.
El Halîm İsmiyle anlam yakınlığı vardır. Ancak Halîm dar mânâlıdır. Sadece kullara karşı gösterilen sabrı ifâde eder. Suçluyu hemen cezâlandırmayıp ona tevbe için mühlet vermesi gibi. Ama Sabûr bunu da içine alan daha kapsamlı bir mânâ ifâde eder. Sade kulları değil bütün varlıkların, olayların, yaratıkların işleyişindeki düzeni dengeyi koruyan sabırdır.

Es Sabûr İsmi, TİRMİZÎ Hazretlerinin hadîsin ekinde verdiği Esmâü'l-Hüsnâ listesinde Es Sabûr İsmi olarak gerçer.
Es Sabûr İsmi, İBNİ MÂCE Hazretlerinin hadîsin ekinde verdiği Esmâü'l-Hüsnâ listesinde ve İBNİ HACER Hazretlerinin hadîsin ekinde verdiği Esmâü'l-Hüsnâ listesinde yoktur.
Kur'ÂN-ı Kerîmdedoğrudan Es Sabûr ismi olarak geçemmekle beraber; kullara, peygamberlere ve Allah celle celâlihu’ya nisbet edilerek çokça geçer.
Diğer Hadislerde de çokça geçer..


ALLAHu zü’l- CeLÂL için Tahammül.. Avam Sabrı..
ALLAHu zü’l- CeLÂL’in yasakalarına İlahî Yardımla Sabır.. Mürid Sabrı..
ALLAHu zü’l- CeLÂL’in Ahlâkıyla ahlâklanıp feNÂdan BeKÂya GEÇişe Sabır.. Muhakkik Sabrı..
ALLAHu zü’l- CeLÂL’in BiRR SâhibLiğinde ise, es Sabûr ALLAH celle celâluhu OLuşu Lutf-ü-Keremidir...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎMde ve RESÛLULLAHda SABRuN CEMîL

Mesaj gönderen kulihvani »

El Cemîlü celle celâluhu

Resim

El Cemîlü : Çok güzel olan ve herkese herşeye Sûret-yüz ve Sîret-öz güzelliğini veren. Mutlak güzellik Cemâlullah sahibi olan ALLAHU ZÜ'L-CELÂL...

Resim

El Cemîlü celle celâluhu İSM-i Şerifi, İbni Mâce Hadis-i Şerîfiyle bildirilmiştir. Kur'ân-ı Kerîmde doğrudan bildirilmemiştir. Kur'ân-ı Kerimde kelime olarak;

sabrun cemil- güzel bir sabırdır: Yûsuf 12/18,83; Meâric 70/5 âyetlerinde.
safhal cemil- güzel muamele et: Hicr 15/85 âyetinde.
serahan cemila- güzel bir şekilde serbest bırakın: Ahzâb 33/28,49 âyetlerinde.
hecren cemiylen- güzellikle ayrıl..: Müzzemmil 73/10 âyetinde geçmektedir..

Cemül: Ahlâkı, şekli ve yaratılışı güzel olmak.
Cemmele: Güzelleştirmek. Tezyîn etmek. Süslemek.
Tecemmele: Güzelleşmek. Süslenmek.
Cemâl: Güzellik, cemâl.
Cümmeyl: Bülbül.
Cemîl: İhsan, iyilik, güzellik.
Cemîle: Hoşa gitmek için yapılan hareket, güzellik.
Cemîlekâr: f. İyilik sever, güzel ahlâk ve huy sâhibi olan.
Cümâl: İnci.
Mücmel: Özet.
Cemil-i ale’l-ıtlak: Her cihetle çok güzel ve mükemmel.
Cemil-i zül-celâl: Celal sâhibi, cemil olan Cenab-ı ALLAH celle celâluhu.

Cemîl, daha çok sûreten güzellik anlamında ALLAH celle celâluhunun isimlerinden birisidir. Hüsn ise aynı manaya gelmekle beraber sîretendir ve hüsn-ü hulk güzel ahlâk gibi... Tezyinde böyledir; süslemek, bezemek, donatmak. Cemmele; güzelleştirmek, tezyîn etmek, süslemek..

يَا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
Resim---“Yâ benî âdeme ḣużû zînetekum ‘inde kulli mescidin vekulû veşrabû velâ tusrifû(c) innehu lâ yuhibbu-lmusrifîn(e): Ey âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin için, fakat israf etmeyin; çünkü ALLAH israf edenleri sevmez."
(A'raf 7/31)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz Allah güzeldir, güzelliği sever.” buyurdu.
(Müslim, İman, 147; İbn Mâce, Dua, 10)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah güzeldir, güzelden başkasını kabul etmez.” buyurdu.
(Müslim, 1015)

Bu muhteşem kâinâtta insan aklının algılayabildiği tüm güzellikler, el Cemîl Esmâsının Cemâlullah NûRu yansımasıdır.
Cemil-i zü’l- Celâl ALLAH celle celâluhu, tüm güzellikleri CEM’ eden El- Cemâlullahın İSM-i HÜSNüdür..
Kâinâtı, hayatı ve insÂNı en güzel bir şekilde yaratmıştır:


الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ ۖ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنْسَانِ مِنْ طِينٍ
Resim---“Elleżî ahsene kulle şey-in ḣalekah(u)(s) vebedee ḣalka-l-insâni min tîn(in): Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.”
(Secde 32/7)

Yaratılan Küllî ŞEY ya bizzât güzeldirler ya da SON-Uç olarak neticeleri cihetiyle güzeldirler.
Nefsin Kulluk imtihanı, AKLın; Hayr-Doğru-Güzel ve Şerr-Eğri-Çirkin olan İKİ UÇ-unu HATM etmesidir..
Muradullahı-EMRullahı, Güzellik Sultanı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden güzelce DUYup UYarsa;


يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْأَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًا وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ
Resim---“Yâ eyyuhâ-nnâsu kulû mimmâ fi-l-ardi halâlen tayyiben velâ tettebi’û ḣutuvâti-şşeytân(i)(c) innehu lekum ‘aduvvun mubîn(un): Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan şeylerin güzel ve temiz olanlarından nasibinizi alın ve şeytanın peşinden gitmeyin, zira o kendi gizli olsa da sizin apaçık düşmanınızdır.”
(Bakara 2/168)

وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَىٰ
Resim---“Ve saddeka bilhusnâ: Ve en güzel olanı doğrularsa,”
(Leyl 92/6)

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَىٰ
Resim---“Fesenuyessiruhu lilyusrâ: Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.”
(Leyl 92/7)

ALLAHu zü’l- CELÂL ü zü’l- CEMÂLin, ZÂTen-SIFATen-ESMÂyen ve EŞYÂyen güzelliği Kur'ân-ı Kerim ve Kâinât Âyet-i CELÎLelerinde OKUnup durmaktadır nAKLen-AKLen..

قُلِ ادْعُوا اللَّهَ أَوِ ادْعُوا الرَّحْمَٰنَ ۖ أَيًّا مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ ۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًا
Resim---“Kuli-d’û(A)llâhe evi-d’û-rrahmân(e)(s) eyyen mâ ted’û felehu-l-esmâu-lhusnâ(c) velâ techer bisalâtike velâ tuḣâfit bihâ vebteġi beyne żâlike sebîlâ(n): De ki: 'Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur.' Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.”
(İsra 17/110)

Mutlak CEMÂLuLLah ise AKLın->N-AKLde YANıp YOK OLduğu Ahadiyyet SIRRındadır ki;
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH’ın zâtı sıfatlarla, sıfatları da fiillerle örtülmüştür. En mükemmel sıfatlarla yüce ve üstün niteliklerle örtülen bir güzelliği nasıl tasavvur edebilirsin?” buyurdu.

(Müslim)

Ve Kur'ân-ı Kerim hükmü açıklar;

لَا تُدْرِكُهُ الْأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الْأَبْصَارَ ۖ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
Resim---“Lâ tudrikuhu-l-ebsâru vehuve yudriku-l-ebsâr(a)(s) vehuve-llatîfu-lḣabîr(u): Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır.”
(En’am 6/103)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ceNNet CemÂLini buyuruken:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cennetlikler cennete girdikleri zaman ALLAH celle celâluhu şöyle buyurur: “Siz bir şey ister misiniz ki, verdiğim nimetlerden fazlasını vereyim?” Onlar: “Yâ Rabbî; Sen yüzümüzü ak etmedin mi? bizi cennete koymadın mı? Bizi ateşten korumadın mı? Daha ne isteriz? Derler. Bunun üzerine perde kalkar, artık cennetliklere Rablerini müşahadeden (gözetmekten) daha sevimli bir şey verilmemiştir.” buyurdu.

(Ebu Müslim, Kitab-ul imân)

El CeLÂLinden el CELÎLini TeCELLî ETTiren ALLAHu zü’l- CELÂL, KULunun da, Maddî-Sûreten ve Manevî-Sîreten Güzellik Timsâli Olmasın EMReder ve İSTER!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎMde ve RESÛLULLAHda SABRuN CEMîL

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

İŞte Burada =>Bir GÜZELLik SAHnesiAÇmadan GEÇemeyeceğim..:


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem risâletin Livâü’l- HAMD Sancağını HİRA Dağın Tepesine dikince kıyametler koptu Mekke’de.. Sömürücü Müşrikler tehlikeyi gördüler.. Taarruza geçtile hemen!.

Mekke’nin en zenginlerden bir aileye mensub olan Sûreten-Sîreten GÜZELLik timsÂLi Mus'ab bin Umeyr radiyallahu anhu ki onun için;


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mekke'de Mus'ab bin Umeyr'den daha güzel giyinen, daha yakışıklı ve ni’metler içinde yüzen başka bir genç görmedim” buyurdu.
(İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Beyrut 1960, III, 116)

Mus'ab bin Umeyr radiyallahu anhu ki;
Medine'ye ilk hicret eden sahabi Mus'ab bin Umeyr'dir
Mus'ab bin Umeyr Bedir ve Uhud savaşlarına katıldı.
Her ikisinde de İslam ordusunun bayraktarlığını yaptı.
Uhud savaşında ŞEHÎD oldu..

Mekke müşriklerinden İbn-i Kâmia adında biri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e saldırırken, Mus'ab bin Umeyr radiyallahu anhu onun karşısına çıktı. Bu müşrik, bir kılıç darbesiyle Mus'ab bin Umeyr'in sağ kolunu kesti. Mus'ab, bunun üzerine sancağı derhal sol eline aldı. İkinci bir darbe ile sol kolu da kesilince, sancağı kesik kollarıyla tutup göğsüne bastırdı. Bu haliyle kendini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e siper yapan Mus'ab bin Umeyr radiyallahu anhu'n üzerine hücum eden İbn-i Kâmia, vücûduna bir mızrak sabladı Musab bin Umeyr mızrağı çıkarıp yerine sancağı taktı, daha sonra yere yıkıldı şehid oldu. Defni sırasında onu kefenleyecek örtü bulunamadı.


Resim---Sahabelerden Habbab radiyallahu anhu, bu olayı şu şekilde rivayet eder: Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'le birlikte Medine'ye yalnız Allah rızası için hicret ettik. Artık mükâfatını Allah'tan bekleriz. Arkadaşlarımız arasında bu ni’metlerden tatmadan âhirete gidenler vardır ki Mus'ab bin Umeyr bunlardan biridir. O Uhud günü şehid olmuştu da kendisini saracak bir kefen dahi bulamamıştık. Yalnız şehidin bir kaftanını bulmuş ve bu aziz şehidi ona sarmaya çalışmıştık. Ancak başını örterken ayakları açılıyor, ayaklarını kapatırken de başı açığa çıkıyordu. Bu yoksulluk karşısında MuhaMMed aleyhisselâm bize şehidin başını örtmemizi ve ayaklarının üstüne de izhîr denilen kokulu ottan koymamızı emretti.
(Buharî, Cenâiz 27)

vASL-ı vUSLat YOLU YOLcusu Azîz Kardeşlerim,
Bu ZENginlik-VARlık ve FaKR-YOKluk mâ-SALLımızı CANdan-GÖNÜLden OKUyup ANLAyın İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..


Resim---Musab radiyallahu anhu’nun İslamiyete yeni girdiği anlardı.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sahabeleriyle birlikte oldukları bir anda Musab radiyallahu uzaktan görününce, Sahabe-yi GÜZÎN çok güzel giyinen ve yakışıklı olan Musab radiyallahu anhu’yu göstererek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e güzel giyimin hükmünü sordular.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"ALLAH güzeldir, güzeli sever."
buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 147; İbni Mâce, Dua, 10)

Benzeri hadis-i şerifteyse;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH ni’metinin eserini kulunun üzerinde görmeyi sever.” buyurdu.
(Tirmizî)

Güzelliğin UBUDiyyet Boyutundaki MERKEZi RuBuBiyyetin ANAhtarı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir..
CemîL-i Mutlakın CemâL-i Zâtına;
ZÂHİRen-BÂTINen-EVVELen-ÂHİRen CEMÂL CEM’liği CÂNda-cihÂNda-CeNNette DEDiğimİZ NÛR-u MÎMde’dir bİZ KULLarı için ve’s- SELÂM!..
SELL ü SALLımız O’na OLsun İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.


CELÂL.: Sonsuz Büyüklük, Ululuk, Yücelik ve Haşmet Sahibi OLan ALLAH celle celâluhu..

CELÎL.: CeLâL Sahibi, Azîm, Mertebece Herşeyden Yüksek OLan ALLAH celle celâluhu..

CELÎL-i BÂKÎ: Azîm, Mertebece Herşeyden Yüksek OLan ve Sonsuz Hayat Sahibi Zât; ALLAH celle celâluhu..

CELÎL-i CEMÎL: Tam Güzellik ve Büyüklük Sahibi ALLAH celle celâluhu..

CELÎL-i PÜRKEMÂL: Tam Kemâl Sahibi ULu ALLAH celle celâluhu..

CELÎL-i zü’L- CEMÂL: Güzellik Sahibi ULu ALLAH celle celâluhu..

CEMÎL-i ALE’L- ITLAK: Sonsuz ve Kusursuz Güzellik Sahibi OLan ALLAH celle celâluhu..

Onun için İnsanlar, NEFSLerindeki GaLib ESMÂsı-MüreBbîsi, el CELÎL celle celâluhu olanlar;
Musab radiyallahu anhu gibi MuhaMMedî Mahşerin GÜZELLik ÇİÇEKleridirler..
Onların seyr ü sülûk YOLculuklarında, RaBBÂNî Rehberleri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden yANsıyan eL CELÎL celle celâluhu TeCELLÎsi CeMÂLuLLAH OLur ve’s- SeLÂM!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Şu gÖZlerim, Zâhir-Bâtın, nice SekrÂNeleri ve divÂNeleri Ellerinde, İlahî Aşk Kâsesi Yürekleriyle Kâinât Meşherinde, Mest ü Mahmur SeBBehasında/YÜZüşünde gördü çok şükür..
Ve nice Velâyet-i Kübrâ Mahşerinde KaHR olup GİDişlerini YAŞAdım Hamd OLsun!.

Cemâl;
ZÂTında, SIFATlarında, İSİMlerinde, FİİLlerinde ve ŞEYy’lerindeki güzelliğin ASLen ve ZÂTen Sahibi SubhÂN ALLAHu zü’L-CELÂL'e samimî senâ ve gönül Zuhûru içindir.
İkisi arasındaki KuLLuk KemÂLi Hakiki HAYATtır.
Ayni şeyin iki yüzünü "bİLE" kılıp birleştirmek/HaTM, için aklın hamlık sırrını silmesi serüveni ve seyr ü sülûk seferidir. Bu silme İşlemi ve Sistemi ise, Nakil İlâcı ile mümkündür.
KemâLâtın zıttı CehâLet olduğu gibi, GüzeLLiğin zıttı ÇirkinLik de haktır..

Kulları için ALLAHu zü’L-CELÂL'in Hikmet ve İbret Sahneleri müşteri beklemekte ve insanlar akılları ve özgür iradeleriyle rollerini aklen tercihleri ile kendileri seçip oynamakta ve hesaba doğru koşmaktadırlar

GüzeLLer GüzeLi EL CEMÎL ALLAHu zü’L-CELÂL'in çirkini ve çirkinliği yaratmasındaki hikmeti, insanoğlunun Kulluk İmtihanı gereği TERCİ Fırsatı olduğu açıktır.

İnsan aklı, cüz'i olan CEMÂL anlayışıyla Küllî CEMÂL-in peşine düşer ve yürümesi gereken yolun NAKİL/Kur'ÂN-ı Kerîm Rehberinin VEKîL/Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ve Hedefinin ASLı/LİVECHiLLAH OLduğunu ANLAr!.
Zıtlar Âleminde AKIL, her GÜZELi ve GüzeLLiği =>Zıttı olan çirkin ve çirkinlikle BİLir, BULur, OLur ve YAŞAr!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

AŞK-ı Mecâzi'den AŞK-ı Hakikiye GEÇiş ise;
İnsan AKLının KaDERince-Kadarınca;

BEDENîni BİLişten,
NEFSîni BULuştan,
KALBînde OLuştan
RUHunu YAŞAyışa GEÇiş;
=>MuhaMMedî Şuûru->Nûru->Süruru ve =>O-NURudur..


İşte bu Muhteşem ve Mübârek Sılâ Seyâhatı, SaLL ve Secde Zevkinin Zîneti/süsü İnsan Nefsinin AKLıyla, Mutlak Güzeli/ ALLAHu zü’L-CELÂL'i ve mukayyed/kayıdlı, kısıtlı, sınırlı, sorumlu Güzeli Nûr-u MîMi =>MâSİVÂ olan Kâinâtın her ZERResinde ki MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde; BİLip-BULup-OLup-YAŞAmasıyla mümkündür!.
İşte Şu ŞEHÂDet ÂLEMiOLan SüNNetullah-Şe’ENuLLAH ÇARŞısında-ARŞısında!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..
Gerisi boş ve kuru laftır iki gözüm!.

Es Salât ve’s- seLÂM olsun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemde OL-ANlara!.


ResimEssalâtü vesselâmü aleyke YÂ HÂMİLE-yi LİVÂİ'L-HAMD!.
ALLAHu TeÂLÂ'nın SaLâtı ve SeLâmı SANA OLsun!.
Ey Livâi'l- Hamd Sancağını Taşıyan Yâ SEYYidiNâ!.



Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedîn ve enzilhi'l- mak'ade'l- mukarrabbi indeke yevme'l- kıyâmeti Resim Vâhşurnâ fi zümretihi tahte livâihi fi zılli arşike'l- mecîd Resim İnneke alâ kulli şey'in kadîr.

MÂNÂSI: “ALLAH'ım! Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât, selâm ve bereket dileklerimizi ilet, salât et! Onu kıyâmet gününde yâkînlerin makamında konuklandır. Ve bizi, Mecîd (ulu) Arşıyın gölgesinde onun livâ'sı (bayrağı) altında haşrolan zümresi içinde haşret. Şüphesiz ki sen herşeye kadirsin!”



El Cemîlü:
Resim

El Celîlü:
Resim

El Celâlü:
Resim

Zü'l-Celâli ve'l- İkrâmü:

Resim

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎMde ve RESÛLULLAHda SABRuN CEMîL

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim KUR'ÂN-ı KERÎM'de SABRuN CEMîL.:

وَجَآؤُوا عَلَى قَمِيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ
Resim---"Ve câû alâ kamîsıhî bi demin kezib (kezibin), kâle bel sevvelet lekum enfusukum emrâ (emren), fe sabrun cemîl (cemîlun), vallâhu’l- musteânu alâ mâ tasıfûn (tasıfûne).: Ve üzerinde yalancı kan bulunan gömleğini getirdiler. (Babası şöyle) dedi: “Hayır. Sizi, nefsiniz bir işe sevketti. Artık bundan sonrası (benim yapmam gereken şey) güzel (bir) sabırdır. Sizin anlattığınız şeye karşı istiane (yardım) istenecek olan (sadece) Allah’tır.” (Yûsuf 12/18)

قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ عَسَى اللّهُ أَن يَأْتِيَنِي بِهِمْ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Resim---"Kâle bel sevvelet lekum enfusukum emrâ (emren), fe sabrun cemîl (cemîlun), asâllâhu en ye’tiyenî bihim cemî’â (cemî’an), innehu huve’l- alîmu’l- hakîm (hakîmu).: Yâkub (aleyhisselâm) şöyle dedi: “Hayır, sizin nefsiniz sizi bu işe teşvik etti.” Artık bundan sonrası güzel (bir) sabırdır. Umulur ki; Allah, onların hepsini bana getirir. Muhakkak ki; O Alîm (en iyi bilen) ve Hakîm (hikmet ve hüküm sahibi) olandır.” (Yûsuf 12/83)

وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ إِلاَّ بِاللّهِ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلاَ تَكُ فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ
Resim---"Vasbır ve mâ sabruke illâ billâhi ve lâ tahzen aleyhim ve lâ teku fî daykın mimmâ yemkurûn (yemkurûne).: Sabret! Senin sabrın sadece Allah iledir (Allah’ın tasarrufu iledir). Onların yüzünden mahzun olma ve onların kurdukları tuzaklar sebebiyle sıkılma (sıkıntı içinde olma).” (Nahl 16/127)

فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا
Resim---"Fasbir sabran cemîlâ (cemîlen).: Artık güzel bir sabırla sabret.” (Meâric 70/5)


Resim

Resim
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’de SABIR ve SABRuN CEMîL.:

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kendisine: “İman nedir?” diye sorulduğu zaman, “Sabırlı ve hoşgörülü olmaktır.” buyurmuştur..
(A. İbn Hanbel, IV, 386.)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sabır, ancak (musibetin) ilk başa geldiği anda (olmalı)dır.” buyurmuştur..
(Buhârî, Cenâiz, 31.)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “…Namaz bir nurdur, sadaka bir burhandır, sabır bir ışıktır.” buyurmuştur..
(Müslim, Tahâret, 1.)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Müminin silahı sabır ve duadır.” buyurmuştur..
(Deylemî.)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hakk TeÂLÂ, sevdiği kulu dertlere mübtelâ kılar, o da sabrederse, ondan razı olur.” buyurmuştur..
(Deylemî.)

Resim

Resim---Ebû Mâlik Hâris İbni Âsım el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Temizlik imanın yarısıdır. Elhamdülillah duası mizânı, sübhânellah ve elhamdülillah sözleri ise yer ile gökler arasını sevab ile doldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır. Kur’an senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan (pazara çıkar) nefsini satar; kimi onu âzâd kimi de helâk eder.” buyurmuştur..
(Müslim, Tahâret 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 86.)

Resim

Resim---Ebû Saîd Sa’d İbni Mâlik İbni Sinân el-Hudrî radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre.: Medineli müslümanlardan bir kısmı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir şeyler istediler. O da verdi. Sonra yine istediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, elindekiler bitinceye kadar verdi. Verebileceği şeyler tükenince onlara şöyle hitab etti:
“Yanımda bir şeyler olsaydı, onları sizden esirgemez, verirdim. Kim dilenmekten çekinir, iffetli davranırsa, Allah onun iffetini arttırır. Kim tok gözlü olmak isterse, Allah onu başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır. Kim de sabretmeye gayret ederse, Allah ona sabır verir. Hiç bir kimseye, sabırdan daha hayırlı ve büyük bir lutufta bulunulmamıştır."
buyurmuştur..

(Buhârî, Zekât 50, Rikak 20; Müslim, Zekât 124. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 28; Tirmizî, Birr 77; Nesâî, Zekât 85.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎMde ve RESÛLULLAHda SABRuN CEMîL

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim---Ebû Yahyâ Suheyb İbni Sinân radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Mü’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” buyurdu...
(Müslim, Zühd 64.)

Resim

Resim---Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre.: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hastalığı ağırlaşınca sıkıntıları çoğaldı.
Durumu gören Fâtıma radıyallahu anhâ: “Vah babacığım, ne büyük sıkıntın var!.” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “(Kızım), bugünden sonra babanın sıkıntısı olmayacak!.” buyurdu.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem vefât edince, bu defa Fâtıma radıyallahu anhâ: “ALLAH’ın çağrısına icâbet eden babacığım vah!. Mekânı Firdevs cenneti olan babacığım vah!. Kara haberini ancak dostu Cebrâil’le paylaşacağımız babacığım vah!.” diye ağladı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in defninden sonra da Fâtıma radıyallahu anhâ duygu ve üzüntülerini şöyle dile getirdi: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in üzerine (çarçabuk) toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl râzı oldu?.”
buyurdu...

(Buhârî, Meğâzî 83. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 65.)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in azadlısı, dostu ve dostunun oğlu olan Ebû Zeyd Üsâme İbni Zeyd İbni Hârise radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre o şöyle dedi:
“Kızı (Zeyneb), Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Oğlum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz!.” diye haber gönderdi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Alan da veren de ALLAH’tır. O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır. Sabretsin ve ecrini ALLAH’tan beklesin!.”, buyurarak kızına selâm gönderdi.
Bunun üzerine Kızı, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e.: “Ne olur, mutlaka gelsin!.” diye tekrar haber yolladı.
Bu defa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanında Sa’d İbni Ubâde, Muâz İbni Cebel, Übeyy İbni Kâ’b, Zeyd İbni Sâbit ve başka bazı sahâbîler olduğu halde kalkıp kızına gitti. Çocuğu Hz. Peygamber aleyhisselâm’a verdiler, kucağına aldı. Yavrucak pek zor nefes almaktaydı. Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı.
Durumu gören Sa’d İbni Ubâde: "Yâ Resûlullah! Bu ne haldir?" dedi.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de.: “Bu, ALLAH’ın, kullarının kalbine koymuş olduğu merhamet duygusudur” buyurdu.
Hadisin bir başka rivâyetinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu, dilediği kullarının kalbine ALLAH’ın koyduğu bir rahmettir. Zâten ALLAH ancak, merhametli kullarına rahmet eder!.”
buyurmuştur..

(Buhârî, Cenâiz 33, Müslim, Cenâiz, 9, 11. Ayrıca bk. Buhârî, Eymân 9, Merdâ 9, Tevhîd 25; Ebû Dâvûd, Cenâiz 24, Edeb 58; Nesâî, Cenâiz 22; İbni Mâce, Cenâiz 53.)

Resim

Resim---Suheyb (-i Rûmî) radıyallâhü anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizden önceki ümmetler içinde bir padişah, bir de onun sihirbazı vardı.
Bu sihirbaz yaşlanınca, padişaha: “Ben yaşlandım, bana genç birini göndersen de ona sihirbazlığı öğretsem” dedi.
Padişah da ona bir genç gönderdi. Gencin yolu üzerinde bir rahip bulunmaktaydı. Genç ona uğradı, yanında oturdu ve konuşmalarını dinledi, beğendi. Sihirbaza her gittiğinde rahibe uğrar ve yanında bir süre kalırdı. Sihirbaz ona.: “Niçin geç kaldın?.” diye kızar ve döğerdi. Delikanlı bu durumu rahibe şikâyet etti.
O da şöyle dedi.: “Sihirbazdan korktuğunda.: “Evdekiler alıkoydular!.”de; âilenden çekindiğinde de.: “Sihirbaz alıkoydu!.” de.
Genç, durumu böylece idare edip giderken, bir gün yolda insanların gelip geçmesine engel olan büyük ve yırtıcı bir hayvana rastladı ve kendi kendine.: “Sihirbazın mı yoksa râhibin mi daha üstün olduğunu işte şimdi öğreneceğim.” diyerek bir taş aldı ve.: “Ey ALLAHım, rahibin yaptıklarını sihirbazın yaptıklarından daha çok seviyorsan, şu hayvanı öldür ki, insanlar yollarına devam etsinler!.” dedi ve taşı hayvana doğru fırlatıp onu öldürdü. Halk da geçip gitti. Daha sonra delikanlı râhibe gelip olayı anlattı.
Râhib ona: “Delikanlı! Şimdi artık sen benden daha üstünsün. Zirâ, sen bu gördüğüm mertebeye erişmişsin. Öyle sanıyorum ki, sen yakında bir belâya uğratılacaksın. Böyle bir şey olursa, sakın benim bulunduğum yeri kimseye gösterme!.” dedi.
Delikanlı, körleri, alaca hastalığına tutulmuş olanları kurtarır ve diğer hastalıkları da tedâvî ederdi. Padişahın o sıralarda kör olmuş bir yakını bunu duydu, değerli hediyelerle birlikte delikanlıya gitti ve:
“Eğer beni tedâvî edersen, bütün bunlar senin olacak!.” dedi.
Delikanlı.: “Ben kendiliğimden kimseye şifâ veremem. Şifâyı ancak ALLAH TeÂLÂ verir. Eğer sen Yüce ALLAH’a inanırsan, ben ona dua ederim, o da (dilerse) sana şifâ verir!.” dedi.
Adam iman etti. ALLAH TeÂLÂ da ona şifâ verdi. Adam eskiden olduğu gibi padişahın yanına gelip meclisteki yerini aldı.
Padişah.: “Senin gözünü kim iyi etti?.” diye sordu.
O da.: “RABBim!.” dedi.
Bu defa Padişah.: “Senin benden başka RABBin mi var?” diye gürledi.
Adam.: “Benim de senin de RABBin ALLAH TeÂLÂ’dır!.” dedi.
Bunun üzerine sinirlenen padişah adamı tutuklattı ve gencin yerini gösterinceye kadar ona işkence ettirdi. Sonuçta adam gencin yerini söyledi. Delikanlı getirildi.
Padişah ona: “Delikanlı, demek senin sihirbazlığın körleri ve alacaları iyi edecek dereceye ulaşmış. Duydum ki sen epeyce işler yapıyormuşsun, öyle mi?” diye sordu.
Delikanlı: “Hayır, ben kimseye şifâ veremem. Şifâ veren ALLAH TeÂLÂ’dır!.” dedi.
Padişah delikanlıyı tutuklattı ve Rahibin yerini gösterinceye kadar ona işkence ettirdi. Neticede Râhib getirildi ve kendisine.: “Dininden dön!” denildi. Râhib bu teklife yanaşmadı. Bunun üzerine padişah bir testere getirtip başının tam ortasından Rahibi ikiye biçtirdi. Rahibin parçalarının her biri bir yana düştü. Sonra Padişahın adamı getirildi ona da.: “Dininden dön!” denildi. Ancak o da kabul etmedi. Padişah onu da parçalarının her biri bir tarafa düşünceye kadar testere ile başının ortasından ikiye biçtirdi. Daha sonra delikanlı getirildi ve.: “Dininden dön (yoksa öleceksin)” diye tehdid edildi, fakat delikanlı direndi. Padişah delikanlıyı adamlarından bir gruba teslim etti ve onlara şu tâlimatı verdi:
“Bunu şu dağın tepesine çıkarın, dininden dönerse ne âlâ, değilse, aşağıya yuvarlayın gitsin!.”
Delikanlıyı götürdüler, dağın tepesine çıkardılar.
Delikanlı.: “ALLAHım, beni bunların elinden nasıl dilersen öylece kurtar!.” diye dua etti.
Bunun üzerine dağ sarsıldı ve onlar aşağı yuvarlandılar. Delikanlı sapasağlam yürüyerek padişahın yanına döndü.
Padişah ona.: “Yanındakiler ne oldu?” dedi.
Delikanlı da.: “ALLAH beni onların elinden kurtardı!.” dedi.
Bunun üzerine padişah, delikanlıyı adamlarından bir başka gruba teslim etti ve:
“Bunu Kurkur denilen bir gemiye bindirip denizin ortasına götürün. Dininden dönerse ne âlâ, değilse, denize atın gitsin!.” dedi.
Delikanlıyı alıp götürdüler.
O.: “ALLAHım, beni bunların elinden dilediğin şekilde kurtar!.” diye dua etti.
Gemi içindekilerle beraber ala-bora oldu, hepsi boğuldu.
Delikanlı sağ-sâlim padişahın yanına döndü.
Padişah onu görünce: “Yanındakiler ne oldu?” diye sordu.
Delikanlı da.: “ALLAH beni onların elinden kurtardı!.” dedi ve ilâve etti:
“Benim sana söyleyeceklerimi yapmadıkça beni öldüremezsin!.”
Padişah.: “Neymiş onlar?” dedi.
Delikanlı.: “Halkı geniş bir meydanda topla. Beni de bir hurma kütüğüne bağla. Okdanlığımdan bir ok al, yayın tam ortasına koy. Sonra da.: “Delikanlının RABBinin adıyla de ve at. İşte ancak bunu yaparsan beni öldürebilirsin!.” dedi.
Padişah halkı geniş bir meydanda topladı. Delikanlıyı hurma kütüğüne bağladı. Sonra delikanlının sadağından bir ok aldı, yayına yerleştirdi.
“Delikanlının rabbi olan ALLAH adıyla!.” deyip oku fırlattı.
Ok, delikanlının şakağına isabet etti. Delikanlı elini şakağına koydu ve oracıkta öldü.
Bunun üzerine halk.: “Biz, delikanlının RABBine iman ettik!.” dediler.
Daha sonra durumu padişaha ileterek.: “Gördün mü çekindiğin şey nihâyet başına geldi; halk iman etti!.” dediler.
Bunun üzerine padişah, sokak başlarına büyük hendekler kazılmasını emretti. Hendekler ateşle doldurulmuştu.
Padişah.: “Bu yeni dinden dönmeyen herkesi, zorla ateşe atın!. (yahut.: “onları ateşe girmeye zorlayın”) dedi.
Emri yerine getirdiler. En sonunda kucağında çocuğu ile bir kadın geldi, bir ara ateşe girmemek ister gibi yaptı, sendeledi.
Çocuk.: “Anneciğim, sık dişini, sabret, çünkü sen hak din üzeresin!.” de(mek sûretiyle annesini cesaretlendir)di.”
buyurdu...

(Müslim, Zühd 73.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RESÛLULLAHda SABRuN CEMîL

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
SABIR ve SABRuN CEMîL.:

Resim---Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, (çocuğunun) mezârı başında (bağıra-çağıra) ağlayan bir kadının yanından geçti.
Ona.:
“ALLAH’dan kork ve sabret!” buyurdu.
Kadın.: “Çek git başımdan; zira benim başıma gelen felâket, senin başına gelmemiştir, dedi.
Kadın Hz. Peygamber’i tanıyamamıştı. Kendisine, onun Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem olduğunu söylediler. Bunu duyar duymaz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kapısına koştu, orada kapıcılar yoktu.
(Özür beyân etmek üzere Hz. Peygamber’e).: “Sizi tanıyamadım!.” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de.: “Sabır dediğin, felâketle karşılaştığın ilk anda dayanmaktır”
buyurdu.

(Buhârî, Cenâiz 32, 43; Ahkâm 11; Müslim, Cenâiz l4-l5. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 23; Tirmizî, Cenâiz 13; Nesâî, Cenâiz 22..)

Resim

Resim---Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH TeÂLÂ.: “Dünyada sevdiği bir dostunu aldığım zaman, (sabredip) ecrini ALLAH’tan bekleyen mü’min kulumun katımdaki karşılığı cennettir.” buyurdu.” buyurdu..
(Buhârî, Rikak 6.)

Resim

Resim---Âişe radıyallahu anhâ’dan rivâyet edildiğine göre, kendisi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tâun hastalığını sormuş, o da şöyle buyurmuştur.: “Tâun hastalığı, ALLAH TeÂLÂ’nın dilediği kimseleri kendisiyle cezâlandırdığı bir çeşit azâbtı. ALLAH onu mü’minler için rahmet kıldı. Bu sebeple tâuna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini ALLAH’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikâmete devam eder ve başına ancak ALLAH ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehîd sevâbı verilir.” buyurdu..
(Buhârî, Tıb 31; Ayrıca bk. Buhârî, Enbiyâ 54; Kader 15; Müslim, Selâm 92-95.)

Resim

Resim---Enes İbni Mâlik radıyallahu.: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH TeÂLÂ buyuruyor ki.: “Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerine karşılık olarak cenneti veririm. ” buyurdu..
(Buhârî, Merdâ 7; Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 58.)

Resim

Resim---Atâ İbni Ebî Rebâh’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir.: “Abdullah İbni Abbâs radıyallahu anhümâ bana.: “Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi?” dedi.
Ben.: “Evet, göster.” dedim.
İbn Abbâs şöyle dedi.: “Şu (iri yarı) siyah kadın var ya!. İşte bu kadın (birgün) Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve.: “Beni sar’a tutuyor ve üstüm başım açılıyor. İyileşmem için ALLAH’a duâ ediniz!.” dedi.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem.: “Eğer sabredeyim dersen, sana cennet vardır. Ama yine de sen istersen, sana şifâ vermesi için ALLAH’a duâ ederim.” buyurdu.
Bunun üzerine kadın.: “Ben (hastalığıma) sabrederim. Ancak sar’a tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için duâ buyurunuz!.” dedi.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de ona duâ etti.”

(Buhârî, Merdâ 6; Müslim, Birr 54.)

Resim

Resim---Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, gönderildiği kavim tarafından dövülüp yüzü kanatılan, bir taraftan yüzündeki kanı silen bir taraftan da.: “Ey ALLAHım, halkımı bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar!.” diyen bir peygamberi anlatması hâlâ gözlerimin önündedir.” dedi..
(Buhârî Enbiyâ, 54. Ayrıca bk. Buhârî, Mürteddîn 5; Müslim, Cihâd 104; İbni Mâce, Fiten 23.)

Resim

Resim---Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şeyi, ALLAH, onun hatalarını bağışlamaya vesîle kılar.” buyurdu..
(Buhârî, Merdâ1, 3; Müslim, Birr 49.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RESÛLULLAHda SABRuN CEMîL

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
SABIR ve SABRuN CEMîL.:

Resim---Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzûruna vardım. Kendisi sıtmaya yakalanmıştı.
“Yâ Resûlullah!. Gerçekten şiddetli bir sıtma nöbetine tutulmuşsunuz!.” dedim.
“Evet, sizden iki kişinin çekebileceği kadar ızdırab çekmekteyim!” buyurdu.
“(Herhalde) bu iki kat sevâb kazanmanız içindir.” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet, öyledir. ALLAH, ayağına batan bir diken veya başına gelen daha büyük bir sıkıntıdan dolayı müslümanın günahlarını bağışlar. O müslümanın günahları ağaç yaprakları gibi dökülür!.”
buyurdu.

(Buhârî, Merdâ 3, 13, 16; Müslim, Birr 45.)

Resim

Resim---Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH, hayrını dilediği kişiyi sıkıntıya sokar. ” buyurdu.
(Buhârî, Merdâ 1.)

Resim

Resim---Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Başına bir musibet geldi diye hiç biriniz ölümü temenni etmesin. Mutlaka böyle bir şey temenni etmek zorunda kalırsa.: “ALLAHım, benim için yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür!.” desin. ” buyurdu.
(Buhârî, Merdâ 19; Daavât 30; Müslim, Zikir 10, 13. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 9; Nesâî, Cenâiz 1; İbni Mâce Zühd 31.)

Resim

Resim---Ebû Abdullah Habbâb İbni Eret radıyallahu anh şöyle dedi.: “Hırkasını başının altına yastık yapmış Kâbe’nin gölgesinde dinlenirken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e (müşriklerden gördüğümüz işkencelerden) şikâyette bulunduk ve.: “Bize yardım dilemeyecek, ALLAH’a bizim için duâ etmeyecek misiniz?” dedik.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Önceki ümmetler içinde bir mü’min tutuklanır, kazılan bir çukura konulurdu. Sonra da bir testere ile başından aşağı ikiye biçilir, eti-kemiği demir tırmıklarla taranırdı. Fakat bütün bu yapılanlar onu dininden döndüremezdi. Yemin ederim ki ALLAH mutlaka bu dini hâkim kılacaktır. Öylesine ki, yalnız başına bir atlı, ALLAH’tan ve sürüsüne kurt saldırmasından başka hiç bir şeyden endişe etmeksizin San’a’dan Hadramut’a kadar emniyetle gidecektir. Ne var ki, siz sabırsızlanıyorsunuz. ” buyurdu.
Buhârî’nin bir başka rivayetinde ifade.: “Peygamber aleyhisselâm hırkasına bürünmüştü. Bizler müşriklerden çok işkence görüyorduk”
şeklindedir.

(Buhârî, Menâkıb 25. Ayrıca bk. Buhârî, İkrâh 1, Menâkıbu’l-ensâr 29, Ebû Dâvûd, Cihâd 97.)

Resim

Resim---Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh şöyle dedi.: “Huneyn Savaşı gani’metlerini taksim ederken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bazı kişilere diğerlerinden fazla hisse verdi. Akra’ İbni Hâbis’e yüz deve, Uyeyne İbni Hısn’a da bir o kadar verdi. Arapların ileri gelenlerine de o günkü taksimde biraz fazla pay verdi.
Bunun üzerine bir kişi.: “VALLAHi bu taksimde hakkâniyet yoktur, ALLAH rızâsı da gözetilmemiştir! dedi.
Ben de.:”ALLAH’a yemin ederim ki bunu ben Resûlullah’a söyleyeceğim!.” dedim. Gittim, adamın söylediklerini anlattım.
Bunun üzerine, kızgınlığından Resûlullah sallallahu aleyhi ve sel-lem’in yüzü kıpkırmızı kesildi. Sonra şöyle cevap verdi: “ALLAH ve Resûlü de adâlet etmezse, hiç kimse adâlet etmez.” Daha sonra da şöyle buyurdu.: “ALLAH, Mûsâ’ya rahmet etsin. O bundan daha ağır bir ithama maruz kalmıştı da sabretmişti. ”
Ben (kendi kendime).: “Bundan sonra kimsenin sözünü Resûlullah’a iletmeyeceğim”
diye karar verdim..

(Buhârî, Edeb 53; Müslim, Zekât 145.)

Resim

Resim---Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH, iyiliğini dilediği kulunun cezâsını dünyada verir. Fenâlığını dilediği kulunun cezâsını da, kıyamet günü günahını yüklenip gelsin diye, dünyada vermez. ”
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem (yine).: “Mükâfâtın büyüklüğü, belânın şiddetine göredir. ALLAH, sevdiği topluluğu belâya uğratır. Kim başına gelene rızâ gösterirse ALLAH ondan hoşnut olur. Kim de rızâ göstermezse, ALLAHın gazabına uğrar. ”
buyurmuştur..

(Tirmizî, Zühd 57; Ayrıca bk. İbnî Mâce, Fiten 23.)

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELÂMuLLAHta ve RESÛLULLAHda SABRuN CEMîL

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
SABIR ve SABRuN CEMîL.:

Resim---Enes İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi.: “Ebû Talha radıyallahu anh’ın hasta bir erkek çocuğu vardı. Ebû Talha evde değilken çocuk öldü. Eve döndüğü zaman.: “Oğlumun durumu nedir?” diye sordu. Çocuğun annesi Ümmü Süleym.: “O şimdi eskisinden daha rahat, dedi. Akşam yemeğini hazırlayıp getirdi. Ebû Talha yemeğini yedi sonra da hanımıyla yattı. Daha sonra hanımı ona.: “Çocuğu defnediniz!” dedi.
Ebû Talha sabahleyin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve olup biteni anlattı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bu gece ilişkide bulundunuz mu?” diye sordu.
Ebû Talha.: “Evet” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAHım, bu ikisine mübârek kıl!.” diye duâ etti.
(Zamanı gelince) Ümmü Süleym bir erkek çocuk doğurdu.
Ebû Talha bana.: “Çocuğu al, Peygamber’e götür!.” dedi. Ümmü Süleym de bir miktar hurma verdi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Çocuğun yanında herhangi bir şey var mı?” diye sordu.
Ben.: “Evet, bir kaç hurma var.” dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hurmaları ağzına alıp çiğnedi. Sonra çıkarıp çocuğun ağzına koydu ve damağını hafifçe oğdu, adını da Abdullah koydu.
buyurdu.

(Buhâri, Cenâiz 42, Akîka 1; Müslim, Edeb 23; Fezâilü’s-sahâbe 107.)

Resim

Resim---Buhârî’nin bir rivayetine göre Süfyân İbni Uyeyne.: “Ensardan bir kişi (İbâye İbni Rifa’a) Abdullah’ın dokuz çocuğunu gördüğünü, hepsinin de Kur’ÂN’ı okuyan ve mânasını anlayan kimseler olduğunu söylemiştir. ” buyurdu.
(Buhâri, Cenâiz 42)

Resim

Resim---Müslim’in rivâyetinde ise, olay şöyle anlatılmaktadır.:
Ebû Talha’nın, Ümmü Süleym’den olma bir oğlu vefât etti. Ümmü Süleym, ev halkına.:
“Ebû Talha’ya ben haber vermedikce, oğlu hakkında hiç biriniz bir şey söylemeyiniz! diye tenbihledi. Sonra Ebû Talha eve geldi. Ümmü Süleym akşam yemeğini getirdi. Ebû Talha yemeğini yedi. Yemekten sonra Ümmü Süleym, eskiden olduğundan daha güzel süslendi. O da hanımıyla yattı. Ebû Talha’nın karnı doyup tatmin olduğunu görünce Ümmü Süleym ona.:
“Ey Ebû Talha, bir millet, bir âileye emânet bir şey verseler de, sonra emânetlerini isteseler, iâde etmeyebilirler mi, ne dersin?” dedi.
Ebû Talha.: “Hayır, (vermemezlik edemezler)” dedi.
Ümmü Süleym.: “O halde oğlunu geri alınmış böyle bir emânet bil!.” dedi.
Ebû Talha kızdı ve.: “Mâdemki öyle, niçin hiç bir şey olmamış gibi davrandın? Şimdi de tutmuş, oğlumun durumunu bana haber veriyorsun, öyle mi?” dedi. Derhal kalkıp Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve olanı biteni olduğu gibi haber verdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Geçen gecenizi ALLAH hakkınızda bereketli kılsın!.” buyurdu.
Ümmü Süleym hâmile kaldı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir sefere çıkmıştı. Ümmü Süleym de bu sefere iştirak etmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sel-lem seferden döndüğünde Medine’ye gece girmezdi. Medine’ye yaklaştıklarında Ümmü Süleym’i doğum sancıları tuttu. Bu sebeple Ebû Talha onun yanında kaldı, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yoluna devam etti. Ebû Talha şöyle demeye başladı.:
“RABBim! Sen çok iyi bilirsin ki ben, Resûlün ile beraber Medine’den çıkmaktan, onunla beraber Medine’ye girmekten son derece memnun olurum. Fakat bu defa bildiğin sebepten takılıp kaldım!.”
Bunun üzerine Ümmü Süleym.: “Ebû Talha!. Şimdi artık sancım kalmadı. Sen git!.” dedi.
(Enes diyor ki).: “Biz yolumuza devam ettik. Medine’ye geldiklerinde Ümmü Süleym’i yine doğum sancısı tuttu ve bir erkek çocuk doğurdu. Annem (Ümmü Süleym) bana.:
“Enes, bu çocuğu sen sabahleyin Resûlullah’a götürmeden kimse emzirmesin!.” dedi.
Sabahleyin ben çocuğu alıp Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e götürdüm. Resûlullah’ın elinde bir dağlama âleti vardı. Beni görünce.: “Herhalde Ümmü Süleym doğum yaptı!.” buyurdu.
“Evet!.” dedim. Hemen elindeki dağlama âletini bıraktı. Ben de çocuğu kucağına verdim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’ye has “acve hurması”ndan bir tane istedi. Onu ağzında iyice çiğnedi, sonra da çocuğun ağzına çaldı. Çocuk yalanmaya başladı.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Medinelilerin hurma sevgisine bakın!.” buyurdu. Çocuğun yüzünü okşadı ve ona Abdullah adını verdi..”
buyurdu.

(Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 107.)

Resim

Resim---Ebû Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gerçek babayiğit, güreşte rakîbini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olan kimsedir!. . ” buyurdu.
(Buhârî, Edeb 102; Müslim, Birr 106-108.)

Resim

Resim---Süleyman İbni Surad radıyallahu anh şöyle dedi.: “Bir gün Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturuyordum. İki kişi birbirine sövüp duruyordu. Bunlardan birinin yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuş, boyun damarları şişmiş, dışarı fırlamıştı.
Bunu gören Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ben bir söz biliyorum, eğer bu kişi onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık hali geçer. Eğer o.: “Eûzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm.: İlâhi Rahmetten kovulmuş Şeytan’dan ALLAHa sığınırım!.” derse, üzerindeki hâl kaybolur. ” buyurdu.
Oradakiler Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ona.: “İlâhî Rahmetten kovulmuş şeytandan ALLAH’a sığın!.” tavsiyesinde bulunduğunu ilettiler..” desin. ”
buyurdu.

(Buhârî, Bed’ü’l-halk 11, Edeb 44, 76; Müslim, Birr 109)

Resim

Resim---Muâz İbni Enes radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gereğini yapmaya gücü yettiği halde öfkesini yenen kimseyi ALLAH, Kıyamet günü herkesin gözü önünde çağırır, hûriler arasından dilediğini seçmekte serbest bırakır. ” buyurdu..
(Ebû Dâvûd, Edeb 3 ; Tirmizî, Birr 74; Kıyâmet 48. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 18.)

Resim

Resim---Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, bir adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e .: “Bana öğüt ver.” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de ona.: “Kızma!.” buyurdu.
Adam dileğini bir kaç kez tekrar etti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de (her defasında ısrarla) .: “Kızma!.
diye karar verdim..

(Buhârî, Edeb 76. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 73.)

Resim


Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön