İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Rasulullah (sav) Efendimizin örnek kişiliği, hayatı ve davranışları.
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim KADINnnnn..

MüsLüman KADINn'ın GüçLü KişiLiğinden ÖrnekLer ve KADINnLarın HakLarını ve GörevLerini Tam OLarak ANLayaBİLmeLeri.:

Ümmü Seleme saçını taratırken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem minbere çıkar.: "Ey insanlar!" diye hitap eder. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i duyan Ümmü Seleme tarakçısı kadına.: "Önümden çekil" der. Tarakçı câriye ise.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sâdece erkeklere hitâbediyor, kadınlara hitâb etmiyor!." deyince Ümmü Seleme.: "Ben de insanlardanım!." karşılığını verir.
[265] [265] (Müslim, Kitabu'l-Fedâil, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Havzi'nın İsbatı bâbı, c. 7, s. 67.)

KADINnLar =>Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den =>Daha FazLa İLim Öğrenme İmkânı İstiyorLar.:

Ebu Said anlatıyor: "Bir kadın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi ve.: “Yâ Resûlullah! Erkekler senin sohbetine katılıyorlar. (Başka bir rivâyette ise.: “Eerkekler seninle daha fazla görüşüyor!.”.
[266] [266] (Buharî, Kitabu’l-İlm, Kadınlara ilim öğretmek için gün ayrılabilir mi? c. 1, s. 206.)
Bir gününü bize ayır da oraya gelelim, ALLAH'tan aldığın şeyleri bize öğret!.” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Şu günde, şu yerlerde toplanın!." buyurdu. Tâyin edilen yede toplandılar. Peygamberimiz; onlara ALLAH'tan aldığı vahyi bildirdikten sonra.: “Sizden bir kadın, üç kız çocuğunu güzelce yetiştirirse onun bu çalışması kendisiyle cehennem arasında bir perde olur!.” diye buyurdu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bu müjdesini duyan hanımlardan biri.: “Yâ iki tane olursa?” Râvi, kadının bu sözünü iki defa tekrarladığını naklediyor. Bu suale karşı Peygamberimiz aleyhisselâm.: “İki de olsa! İki de olsa! İki de olsa aynıdır!." Buyurur.
[267] [267] (Buharî, Kitabu'l-İ'tısam, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ümmetinden erkek ve kadınlara ALLAH'tan aldığı şeyleri öğretmesi... bâbı, c. 17, s. 55. Müslim, Kitabu’l-Birr, kız çocuklarına ihsân... bâbı, c. 8, s. 39.)

İbn Hacer diyor ki: "... Bu hadiste, sahabe kadınlarının din işlerini Öğrenmede çok istekli oldukları belirtilmektedir..
[268] [268] (Fethu’l-Bâri, c. 1, s. 207.)

Doğrusu KADINnlardaki bu büyük hırs, mescidde erkeklerle beraber Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sohbetlerine katılmayı yeterli bulmuyor, kendileri için özel bir sohbetin olmasını istiyorlardı. Resûlullah onların bu arzularını olumlu bir şekilde karşılamıştır.
Esmâ bint Şekel, dini bilgileri öğrenmek için hayâ duygusunu aşmıştır.
Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre, Esmâ bint Şekel, Resûlullah'tan hayızlı kadının gusul abdestini sorar. Peygamberimiz ona.: "Hayızlı olan kadın suyu ve lifi alır güzelce temizlenir sonra suyu başına döker, suyun deriye temas etmesi için başını iyice ovalar. Sonra yeniden su döker ve eline güzel kokan bir bez alarak başını iyice temizler." demiştir. Bunu anlamayan Esmâ.: "Hayızdan böyle nasıl temizlenir?." diye sorunca Peygamberimiz.: "SübhanALLAH! işte böylece temizlenirsiniz." buyurdu. Hz. Aişe diyor ki.: "Sanki kadın kanın hâlâ geldiğini imâ etmeye çalışmaktadır." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Cenâbetten temizlenmenin nasıl olacağını” sordum. Resûlullah.: "Suyu alır güzelce temizlenir yahut temizleninceye kadar suyu döker, sonra suyu başına döker, su derisine değinceye kadar başını ovalar. Sonra yeniden suyla başını yıkar." buyurdu.
Hz. Aişe diyor ki.: "Ensar kadınları ne güzel kadınlardır. Utanma duygusu onları dinlerini öğrenmekten alıkoymamıştır."
[269] [269] (Müslim, Kitabu'l-Hayz, Gusul abdesti alan kadının kokulu bez kullanması bâbı, c. 1, s. 179.)


Sübey'a Bint Haris, Kesin Bilgiye Ulaşma Yolları Aramaktadır.:

Sübey'a bint Haris el-Eslemîyye, Beni Amir b. Lüey Kabilesinden Sa'd b. Havle'nin hanımıdır. Sa'd. Bedir Harbine iştirak etmiştir. Sübey'a hamileyken Vedâ Haccı sırasında ölmüştür. Sübey'a kocasının vefâtından hemen sonra çocuğunu doğurmuştur. Nifâstan kesilince yeniden evlenmek için süslenmıştır. Sübey'a'nın bu halini gören Abduddar Oğullarından Ebu Senâbil b. Ba'kek.: “Gördüğüm kadarıyla süsleniyorsun, yoksa evlenmek mi istiyorsun? VALLAHi sen üzerinden dört ay on gün geçmedikçe evlenemezsin!” dedi. Sübey'a diyor ki.: “Ebu Senâbil’in bu sözünden sonra üzerimi giyindim, akşam üzeri Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e vardım, bu konuyu ona sordum. Resûlullah bana çocuğumu doğurduktan sonra evlenmemin helâl olduğunu ve imkanlarım ölçüsünde evlenmemi emretti."
[270] [270] (Buharî, Kitabu’l-İlel, Abdullah b. Muhammed el-Cafi bâbı, c. 8, s. 313. Müslim, Kitabu't- Talâk, Hamileyken kocası ölen kadının İddeti, bâb, c. 4, s. 201.)

İbn Hacer diyor ki.: "Sübey'a'nın zekâsı ve keskin görüşü, verilen fetvâ-dan tereddüt duyduğunda onu şarinin izâhına sunmasını gerekli kılmıştır. Demek ki ictihadla ilgili konularda müftünin, Hâkimin fetvâsından şüphe eden kişinin meseleyi şer’î kaynaklarda araştırması gerekmektedir. Ayrıca diğer bir faydası da, kadının kendisini ilgilendiren hükmü kadınların sormaktan utandıkları bir konu da olsa direkt olarak sorabilmesidir.
[271] [271] (Fethu’l-Bâri, c. 11, s. 400-401.)

Has'am Kabilesinden Genç Bir Câriye, Babasının Yerine Haccetmek İstiyor.:

Abdullah b.Abbas anlatıyor.:
[272] [272] (Bu özellik, İmam Ahmed’in rivâyetinde zikredilmektedir. (Fethu'l -Bâri, c. 4, s. 438))
"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kurban Bayramı günü Fadl b. Abbas'ı bineğinin terkisine aldı. Has'am Kabilesinden güzel bir KADINn Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi ve fetvâ sordu. Dedi ki.: 'Yâ Resûlullah! ALLAHu zü’L- CeLÂL, haccı kullarına farz kılmıştır. Babam yaşlı döneminde hac yapacak zenginliğe ulaştı. Şimdi ise devenin üzerinde duramayacak haldedir. Onun yerine hac yapabilir miyim?” diye sordu. Resûlullah da.: “Evet” dedi.
[273] [273] (Buharî, Kitabul-Hac, kadının erkek yerine haccetmesi bâbı, c. 4, .440.)

KADINnIN KOCASINI SEÇME HAKKI.:

Hansa Bint Huddam, EvLendiriLme ŞekLinden Şikâyet Ediyor.:

Kasım anlatıyor.: "Ca'ferin çocuklarından bir kadın, velîsinin kendisini zorla evlendirmesinden korktu. Binâenâleyh Ensarın yaşlılarından Abdurrahmân ve Mecma İbn Câriye'nin yanına birini gönderdi. Onlar dediler ki.: “Söyle ona korkmasın. Hansa bint Huddam'ı babası zorla birine verdi de Resûlullah bunu engelledi.”
[274] [274] (Kitabu'l-Hiyel, nikâh bâbı, c. 15, s. 373.)

Berire, ResûLuLLah Aracı OLmasına Rağmen Kendi Hakkından Vazgeçiyor.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımı Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre, Berire hakkında üç hadis vâridolmuştur.
Bunlardan biri hürriyetine kavuşan Berire'nin kocasını seçme muhayyerliğidir.
[275] [275] (Buharî, Kitabu't-Talâk, câriyenin satışı talâk sayılmaz bâbı, c. 11, s. 323. Müslim, Kitabu’l-İtk, Velâyet yalnızca azâd edenedir, bâbı, c. 4, s. 215.)

İbn Abbas diyor ki.: "Berire'nin kocası Muğis isminde bir köleydi. Berire'nin peşinde tavaf ediyor, ağlıyor, gözyaşları sakalına akıyordu. Sanki onu şimdi görüyor gibiyim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İbn Abbas'a dedi ki.: "Ey Abbas, Muğis Berire'yi bu kadar severken, Berire'nin Muğis'e öfkelenmesine şaşmıyor musun?." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem devâmla.: “Keşke yeniden ona dönsen!” dedi. Kadın, Peygamberimize.: “Yâ Resûlullah onunla evlenmemi mi emrediyorsun?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Yalnızca aranızı bulmak istiyorum.” Deyince Kadın.: “Buna ihtiyacım yok!.” dedi.
[276] [276] (Buharî, Kitabu't-Talâk, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Berire'nin kocasına şefaat etmesi bâbı, c. 11, s. 328.)

İbn Hacer diyor ki.: "Berire'nin.: “Onunla evlenmemi mi emrediyorsun?” sözü, onun Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in emrine uymanın vâcib olduğunu bildiğini gösterir. Kendisine teklif yapılınca, bu teklife, emir mâhiyetinde uymanın gerektiği, eğer danışma ise bu konuda muhayyer kalacağını anlamak için bu ayrıntıyı öğrenmek istemiştir.
İbn Hacer, devâmla.: “Bu hadiste... Vâcibin dışındaki konularda kişinin kendine yapılan teklifleri reddedebileceği, Hâkimin davalılar arasında zarar vermeme ve bir tarafı tutmama kaydıyla aracılık yapmasının güzel olduğu, ancak, aracılık yapan kimse ne kadar önemli kimse olursa olsun yapılan teklifi kabul etmeyenin kınanmayacağı ifâde edilmektedir. Ayrıca burada Berire örnek bir edeb göstermiştir. Çünkü o Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in aracılığını açıkça reddettiğini ifâde etmemiş, sâdece.: “Bu konuda ihtiyacım yok!.” demiştir, der."
[277] [277] (Fethu’l-Bâri, c. 11, s. 34-335.)

KADINn ErkekLerin İyiLerini SeçebiLir, OnLara Kendini TekLif EdebiLir.:

Sehl b. Sa'd anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir kadın geldi ve.: “Yâ Resûlullah! Helâlin olmak için geldim..." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bu konuda birşey söylemediğini görünce oturdu..."
[278] [278] (Buharî, Kitabu'n-Nikah, evlilikten önce kadına bakmak, bâbı, c. 11, s. 86. Müslim Kitabu'n-Nikâh, Mehir ve Kur’ÂN öğretmenin mehir olabileceği bâbı, c. 4, s. İ43.)

Sabit b. el-Bananî şöyle anlatıyor.: "Ben Enes’in yanındaydım, kızı da oradaydı. Enes.: “Bir kadın, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelip kendisini ona.: “Yâ Resûlullah! Bana ihtiyacın var mı?” dedi. Enes’in kızı.: "Ne kadar hayasız! Çok ayıp!." dedi. Enes dedi ki.: "O senden daha hayırlıdır, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i arzuladı ve kendisini ona sundu."
[279] [279] (Buharî, Kitabu'n-Nikâh, kadının kendisini sâlih erkeğe teklif etmesi, bâbı. c.l 1, s. 79.)

Bu hadis, Buharî'de, "Kadının kendisini sâlih bir erkeğe arzetmesi bâbında" zikredilir.
Fethu'l-Bâri'de şöyle geçer.: “lbnü'l-Münir hâşiyesinde diyor ki.: “Vahibe Kıssasındaki özellikleri bilen Buharî hadisten yeni bir özellik çıkarmıştır. O da, kadının erkeğin iyiliği için kendisini sâlih bir erkeğe teklif etmesinin câiz olduğudur.
[280] [280] (Fethu’l-Bâri, c. 11, s. 79.)

İbn Hacer diyor ki.: “Kendisini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e teklif eden kadınla ilgili hadisten kadının kendisinden daha iyi biriyle evlenmeyi istemesi, kesinlikle ayıp değildir sonucu çıkar. Özellikle de kadının amacı doğru ise. Yâni bu isteği evleneceği erkeğin dini üstünlüğünden veyâ teklif edilmemesi halinde erkeğin kötü yola düşmesi korkusundan olabilir."
[281] [281] (Fethu’l-Bâri, c. 11, 122.)

İbn Dakik el-İd diyor ki.: "Hadisi şerifte kadının kendisini faziletli olduğunu umduğu erkeğe teklif etmesinin câiz olduğu belirtilmektedir."
[282] [282] (Ummedetul-Ahkam şerhi, c. 2, s. 201.)

KADINn, Kocasından AyrıLma Hakkını KuLLanıyor.:

KADINnın âile içerisindeki durumunu açıklayan yukanda geçen hadisi birçoklarının şiddetle reddettiği KADINn Hakkını yâni KADINnın kocasını seçme hakkını pekıştırmek için burada yeniden zikredeceğiz. Diğer hakları ise inşaALLAH âile konusunu işlerken ele alacağız..

Sabit b. Kays'ın Hanımı Kocasını Sevmeyince Ondan Ayrılma Hakkını Kullanıyor.:

İbn Abbas der ki.: "Sabit b. Kays'ın hanımı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi ve.: “Yâ Resûlullah! Sabit’in din ve ahlâk güzelliğine diyeceğim yok. Fakat ben ona nankörlük yapmaktan korkuyorum.” deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ondan aldığın bahçeyi ona geri verir misin?” diye sordu. Kadın.: “Evet.” deyince, bahçe Sabit'e verildi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in emriyle ayrıldılar."
[283] [283] (Buharî, Kitabu't-Talâk, Hulu bâbı, c. 11, s. 319.)

Hz. Ömer’in Hanımı Akika Bint Zeyd, CemaatLe Namaz KıLma Hakkını Arıyor.:

İbn Ömer der ki.: "Hz. Ömer’in hanımı sabah ve yatsı namazlarını cemaatle mescidi Nebevî'de kılardı. Ona denildi ki.: “Niçin mescide gidiyorsun?" Biliyorsun Ömer mescide gitmeni istememekte, hoş görmemekte.” O da.: “Mescide gitmemi yasaklamasına ne engel olabilir?” dedi.
Râvi diyor ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, ALLAH'ın kullarını ALLAH'ın mescidlerinden alıkoymayın.” hadisi engeller."
[284] [284] (Buharî, Kitabu'l-Cum'a, Cumâ namazına giden kadın ve çocukların gusul abdesti alması gerekir mi bâbı, c. 3, s. 34.)

İbn Hacer diyor ki.: Abdurrezzak b. Ma'mer’in Zuhri'den naklettiğine göre Abdurrezzak şöyle demiştir: "... Hanımı mescidde iken Hz. Ömer ona çok kızmıştır."
[285] [285] (Fethu’l-Bâri, c. 3, s. 34.)

KADINn MaL Kazanmak Ve Tasaddukta BuLunmak İçin ÇeşitLi İşLerde ÇaLışıyor.:

İşte Bizzât Kendisi ÇaLışıp Kazancından Tasadduk Eden Zeyneb Binti Cahş.:

Hz. Aişe diyor ki.: "Aramızda en cömert olan Zeyneb'dir. Çünkü o çalışır, kazancından da tasadduk ederdi."
[286] [286] (Müslim, Kitabu Fedâili's- Sahabe, Hz. Zeyneb’in fazileti bâbı, c. 7, s. 144.)

Câbir’in anlattığına göre.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hanımı Zeyneb’in yanına vardı. Zeyneb deri tabaklıyordu..."
[287] [287] (Müslim, Kitabu'n-Nikah, bir kimse bir kadını görür, aklına ilişki kurmak için hanımı yahut câriyesi gelirse bâbı, c. 4, s. 129.)

İbn Hacer’in Feth'ul-Bâri'sinde geçen, Hakim’in Müslim’in şartına uyarak Müstedrek’inde rivâyet ettiğine göre.: "Zeyneb bint Cahş, el sanatlarında mâhir bir kadındı. Deriyi tabaklar, diker, kazancından da ALLAH YoLu’nda sarfederdi."

color=#FF00FF][288] [288] (Fethul-Bâri, c. 4, s. 29-30.)


İşte Bizâtihi Çalışan, Kazancından da Kocasına ve Hanesindeki Yetimlere İnfakta Bulunan Abdullah b. Mes'ud'un Hanımı Zeyneb.:

Abdullah b. Mes'ud'un hanımı Zeyneb diyor ki.: "Mescid-i Nebevîdeydim. Orada Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i gördüm. Bana dedi ki.: “Zînet eşyânızdan da olsa sadaka verin.” Zeyneb, kocası Abdullah'a ve hanesinde bulunan yetimlere ihsânda bulunurdu.
Zeyneb anlatıyor.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına vardım. Ensarlı bir kadın kapıda bekliyordu. O da benim gibi muhtaçtı. Bu esnâda Bilâl’î gördük. Ona dedik ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sor, kocama ve hanemdeki yetimlere ihsânda bulunmam benim için yeterli mi?” Bilâl, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna girdi, ona sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet, Zeyneb'e iki ecir vardır. Yakınlıktan dolayı ecir, sadaka verdiğinden dolayı ecir.” buyurdu.
[289] [289] (Buharî, Kitabu'z-Zekât, kocaya ve namede bulunan yetimlere zekât vermek bâbı, c. 4, s. 71. Müslim, Kitabu'z-Zekât, yakınlara sadaka ve infakta bulunmanın fazileti bâbı, c. 3, s. 80.)

KADINnLar Mescidde YapıLan GeneL TopLantı Çağrısına İştirak EdiyorLar.:

Fatıma bint Kays anlatıyor.: "... İnsanlara, namazın toplayıcı olduğu çağrısı yapıldı. (Yâni müezzin.: “Essalâtü câmiatün.” nidâsında bulundu). Bunu duyunca insanlarla beraber ben de mescide gittim. Kadınların en ön safındaydım. O ise erkeklerin en son safındaydı."
[290] [290] (Müslim, Kitabul-Fiten, Deccâlin çıkması bâbı, c. 8, s. 205.)

Ukbe b. Ebi Muayt'ın Kızı Ümmü GüLsüm, Dini SebepLerLe ÂiLesinden AyrıLarak Kaçıp Hicret Ediyor.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ashâbından Mervan ve Misver b. Mahreme'nin bildirdiğine göre, kadınlar da hicret ederek geldiler. Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Ümmü Gülsüm de o gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gelenler arasındaydı. Evlilik çağında bir kızdı. Daha sonra âilesi, Rasûlulah'tan Ümmü Gülsüm'ü istediyse de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu onlara vermedi.
[291] [291] (Buharî, Kitabu'ş-Şurut, İslâmda câiz olan şartlar bâbı, c. 6, s. 241.)

Ümmü Haram, Deniz GazaLarında şehid OLmak İstiyor.:

Enes b. Mâlik radiyallahu anhu anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kuba'ya gidince, Milhan kızı Ümmü Haram'ı ziyâret ederdi. Ümmü Haram, Peygamberimize yemek ikram ederdi. O zamanlar Ubade b. Samit’in hanımıydı. Bir gün Peygamberimiz, Ümmü Haram'ın yanına vardı. Ümmü Haram, Peygamberimize yemek getirince Peygamberimiz uyudu. Bir müddet sonra gülerek uyandı. Ümmü Haram.: “Seni güldüren şey nedir Yâ Resûlullah?” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle dedi.: “Ümmetimden kimi insanlar ALLAH Yolunda savaşmak için gemilere bindiler.” Bunun üzerine Ümmü Haram.: “Bana da duâ et de, ben de onlardan olayım.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tekrar uyumaya başladı. Bir müddet sonra gülerek uyanınca.: “Yâ Resûlullah, seni gülderen şey nedir?” dedim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ümmetimden bazı insanlar ALLAH Yolunda savaşa gidecekler...”

Diğer bir rivâyette ise, [292] [292] (Buharî, Kitabu'l-Cihâd, Bizans savaşı için söylenenler bâbı, c. 6, s. 443.)
Kayser’in şehrine, ümmetimden Cihâd için gidecek ilk ordunun günahları affedilmıştır.” dedi. O zaman ben.: “ALLAH'a duâ et de ben de onlardan olayım!” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sen de ilk gidenlerden olacaksın!” buyurdu. Ümmü Haram Muaviye zamanında gemiye bindi. Gemiden inerken hayvanından düşerek şehîd oldu."
[293] [293] (Buharî, Kitabul İstizan, bir kimse herhangi bir kavmi ziyâret eder ve onlara şöyle derse bâbı, c. 13, s. 313. Müslim, Kitabul-İmâre, Deniz savaşının fazileti bâbı, c. 6, s. 552.)

Ümmü Hani, Bir Muharibe Emân Veriyor. Buna Karşı Çıkan Kardeşini Şikâyet Ediyor.:
Ebu Tâlib’in kızı Ümmü Hani der ki.: "Fetih yılı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gittim. Ona selâm verdim.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana.: “Hoş geldin Ümmü Hani.” dedi.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Yâ Resûlullah! Kardeşim Ali b. Ebi Tâlib himâyeye aldığım Hubeyre'nin oğlunun falanın katili olduğunu zannediyor.” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: 'Ey Ümmü Hani, senin emân verdiğin kişiye biz de emân verdik!” dedi."
[294] [294] (Buharî, K. Farzil-Hums, kadın ve câriyelerin emân vermesi bâbı, c. 7, s. 83. Müslim, Kitabu Salâti'l-Müsafîrin, kuşluk namazının müstehâplıgına dâir bâb, c. 2, s. 158.)

Hind binti Utbe, MüsLümanLığının EtkisiyLe Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den Utanıyor.:

Hz. Aişe anlatıyor.: "Hind bint Utbe Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi ve.: “Yâ Resûlullah, yeryüzünde hiçbir âilenin zelîl olması bana senin âilenin zelîl olmasından daha sevimli gelmezdi. Bugün ise yeryüzünde hiçbir âilenin izzetli olması, bana senin âilenin izzetli olmasından daha sevimli gelmiyor.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Varlığım, Kudret Eli’nde olana andolsun ki ben de aynı kanaatteyim.” diye buyurdu."
[295] [295] (Buharî, Kitabul-Menâkıb, Hind binti Utbe anlatıyor bâbı, c. 8, s. 141. Müslim, Kitabul -Akziye, Hind’in davası bâbı, c. 5, s. 130.)

İbn Hacer der ki.: "Hadiste Hind’in zekâ seviyesinin yüksekliğine ve bunu konuşmada ustaca kullanmasına bir işâret vardır."
[296] [296] (Fethu’l-Bâri, c. 8, s. 142.)

Ümmü Eymen, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in VefâtıyLa Vahyin KesiLmesine ÜzüLüyor.:

Hz. Enes anlatıyor.: "Hz. Ebubekir Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in vefâtından sonra Hz. Ömer’in yanına vararak.: 'Haydi Ümmü Eymen’î ziyârete gidelim.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hayatında Ümmü Eymen’î ziyâret ederdi. Hz. Ebubekir ve Ömer, Ümmü Eymen’in yanına varınca ümmü Eymen ağlamaya başladı. Ona dediler ki.: “Niye ağlıyorsun. ALLAH Katında en hayırlı kişi O'nun Rasûlüdür.”
Bunun Üzerine Ümmü Eymen.: “Sâdece, ALLAH Katında en hayırlı kimsenin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem olduğundan dolayı ağlamıyorum; semâdan vahyin kesilmesine ağlıyorum!.” deyip onları da ağlattı. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer de Ümmü Eymenle beraber ağlamaya başladılar.
[297] [297] (Müslim, Kitabu'l-Fedâili's-Sahabe, Ümmü Eymen’in faziletlerine dâir bâb, c. 7, s. 144.)

Zeyneb bint Muhacir, Ebu Bekir es-Sıddik İLe KarşıLıkLı Konuşuyor.:

Kays b. Ebi Hazim diyor ki.: "Ebu Bekir, Ahmer Kabilesinden Zeyneb bint Muhacir adında bir kadının yanına vardı. Baktı ki kadın ağzını açmıyor. Hz. Ebu Bekir.: “Bu kadın niye konuşmuyor?” diye yanındakilere sordu. “Hiç konuşmadan hac yapmaya nezretti.” dediler.
Hz. Ebu Bekir, kadına.: “Konuş, bu yaptığın helâl değil, bu câhiliye adetlerindendir.” deyince kadın konuşmaya başladı ve.: “Sen kimsin?” diye sordu. Hz. Ebu Bekir.: 'Muhacirlerden biri.” dedi. Kadın.: “Hangi muhacirlerden?” diye sordu. Hz. Ebu Bekir.: “Kûreyşten” karşılığını verdi. Kadın yine.: “Hangi Kûreyş'tensin?” diye sorunca, Hz. Ebu Bekir.: “Amma da çok soruyorsun. Ben Ebu Bekir’îm.” dedi. Kadın.: “Câhiliyeden sonra, ALLAH'ın gönderdiği bu Doğru Yolda nasıl kalabiliriz?” diye sordu. Hz. Ebu Bekir.: “Sizin Doğru Yolda olmanız imâmlarınızın doğru yolda olmasına bağlıdır.” dedi. Kadın.: “Hangi imâmlar?” deyince Hz. Ebu Bekir.: “Kavminde, insanlara emreden, insanların emirlerine uyduğu yöneticiler, eşrâf yok mu?” diye sordu. Kadın.: "Evet var.” karşılığını verince, Hz. Ebu Bekir.: “İşte onlar imâmlardır.” dedi.
[298] [298] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, Câhilîyye dönemi bâbı, c. 8, s. 148.)

Hz. Ömer’in Kızı Hafsa, Abdullah b. Ömer’in Hatasını DüzeLtiyor.:

Nafı anlatıyor.: "İbn Ömer, Medine yollarından birinde İbn Said'le karşılaşır. İbn Said’î Öfkelendirecek sözler söyler, yol boyunca ona çatar. Nihâyet İbn Ömer, Hafsa'nın evine gider, olanları Hafsa'ya anlatınca Hafsa ona şöyle der.: “ALLAH seni affetsin, İbn Said'den ne istiyorsun? Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: “Öfkeden öfke doğar!” dediğini bilmiyor musun?"
[299] [299] (Müslim, Kitabu'l-Fiten ve Eşrati's-Saat, İbn Sayyad hadisi bâbı, c. 8, s. 194.)

Ümmü Yakub, AbduLLah b. Mes'udLa KarşıLıkLı Konuşuyor.:

Abdullah b. Mes'ud anlatıyor.: "Döğme yapana, döğme yaptırana, yüzlerindeki kılları yolanlara, güzellik için ağzındaki büyük dişleri çektirip küçük dişleri bırakarak ALLAH'ın yarattığı şekli değıştırenlere ALLAH lânet etsin!."
Bu haberi duyan Esed Oğullarından Ümmü Yakub isminde bir kadın (çokça Kur’ÂN okurdu) [300] [300] (Bu cümleyi müslim rivâyet etmiştir.)
Abdullah b. Mes'ud'a geldi.: "Duyduğuma göre sen şunlara şunlara lânet okumuşsun!" deyince Abdullah b. Mes'ud.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in lânet ettiği, ALLAH Kitabında lânetlenen kişiye ben niye lânet etmeyeyim ki?" dedi. Ümmü Ya'kub.: "Ben Kur’ÂN'ı baştan sona okudum. Senin dediğini orada bulamadım" deyince, İbn Mes'ud.: "Eğer Kur’ÂN'ı okusaydın muhakkak bulurdun. Soruyorum sana.: "Rasûlün size getirdiği şeyleri alın. Sizi nehyettiği şeylerden sakının" âyetini hiç okumadın mı?" diye sordu. Ümmü Yakub.: "Tamam bu âyeti okudum" deyince İbn Mes'ud.: "İşte bu âyet yasaklamaktadır" dedi.
Darda kalan Ümmü Yakub.: “Gördüğüm kadarıyla senin âilen de yapıyor?” deyince, İbn Mes'ud.: "Git bak" dedi. Ümmü Yakub gitti, baktı. İbn Mes'ud'un âilesinde böyle birşey göremedi. İbn Mes'ud dedi ki.: "Eğer âilem bunu yapsaydı, onunla kesinlikle beraber olmaz, ondan ayrılırdım." dedi.
[301] [301] (Buharî, Kitabu't-Tefsir, Sûretu'l Hasr, "ALLAH Rasûlü size ne getirdi ise onu alın bâbı, c. 10, s. 245. Müslim Kitabu'l-Libâs ve'z-Zine, Peruk takmak ve taktırmanın haramlığına dâir bâb, c. 6, s. 166.)

İbn Hacer diyor ki.: ".... Denildi ki Ümmü Yakub İbn Mes'ud'un hanımında hadiste nehyedilen şeyi gerçekten görmüştü. Ne var ki İbn Mes'ud âilesini ikaz ederek onu nehyedilen şeyden uzaklaştırmıştı. Bu nedenle Ümmü Yakub İbn Mes'ud'un hanımında gördüğü şeyi daha sonra göremedi.
[302] [302] (Fethu’l-Bâri, c. 10, s. 255.)

İbn Hacer devâm ediyor.: "Ümmü Yakub'un İbn Mes'ud'a baş vurması onun bilinçli olduğunu gösterir."
[303] [303] (Fethu’l-Bâri, c. 11, s. 496.)

Ümmü'd-Derda, HaLife Abdülmelik b. Mervan'a Karşı Çıkıyor.:

Zeyd b. Eslem’in bildirdiğine göre.: "Abdülmelik b. Mervan, Ümmu'd-Derda'ya bir kısım ev eşyâları yollamıştı. Bir gece, Abdülmelik uykudan uyanıp hizmetçisini çağırır. Sanki hizmetçi geç gelmiş gibi ona lânet eder. Sabah olunca Ümmü'd-Derda, Abdülmelik'e.: "Bu gece hizmetçini çağırdığında ona lânet ettiğini duydum. Ebu'd-Derda, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle dediğini nakleder.: “Lânetlenenlerin kıyamet gününde ne şefaatçılan ne de yardımcıları olur.” demiştir."
[304] [304] (Müslim, Kitabu’l-Birr, hayvanlara ve diğer şeylere lânet etmenin yasaklığı bâbı, c. 8, s. 124.)

Müslüman KADINnın şahsiyetini hak ve görevlerini iyice bildiklerini gösteren diğer örnekler Kitabımızın ileriki bölümlerinde gelecektir.
Onlardan birkaçı.:

- Hudeybiye günü kendisine fikir sorulan Ümmü Seleme'nin Rasûlullah'a yaptığı teklif..
- Kocası tarafından zıhar yapılan Havle bint Sa'lebe'nin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le tartışması..
- Müslümanların zor günlerinde Habeşistan'a deniz yoluyla gidenler konusunda Esmâ bint Umeys ile Ömer b. Hattab'ın yüzyüze gelmesi..
- Ümmü Seleme'nin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e fikir beyân etmesini yadırgayan Hz. Ömer'le tartışması..
- Esmâ bint Ebu Bekir’in birçok KADINnla beraber güneş tutulması namazına katılması, güneş tutulması bitinceye kadar orada beklemesi..
- Ümmü Süleym’in, çocuğunun öldüğünü kocasına bildirmek için ona lâtifeli ve imâlı konuşması..
- Ümmü Süleym’in Cihâdda tehlikeli görevleri üstlenme isdidadı..
- Hz. Ömer’in kızı Hafsa'nın babasının ölümünden sonra hilâfet bağına bağlanması..
- Ebu Bekir’in kızı Esmâ'nın Zâlim Haccac'a karşı gelmesi..
- Hz. Aişe'nin sahabenin hatalarını düzeltmesi..
- Fatimâ binti Kays'ın üç talâkla boşanan KADINnların iddet döneminde kocasının evinde kalmasını söyleyenlere karşı çıkması..
[305] [305](Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/143-150.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

İSLÂMda KADIN ŞAHSİYETLER.:

KUR’ÂN-I KERİM'de önceki peygamberler döneminde ortaya çıkmış değerli bir takım KADIN şahsiyetlerden bahsedilmektedir. Sünnette de İbrahîm aleyhisselâm'den günümüze kadar KADINların şahsi yönlerini yarısıtan, sahabe hanımlarından söz eden birçok hadisler gelmıştır. Umarım anlatacağımız KADIN şahsiyetler islâmm gelıştırdiği müslüman KADINın şahsiyetiyle ilgili öğretileri daha iyi açıklayacaktır. Öyle ki, örnek KADIN şahsiyetler, sayıca fazla, olgunluk açısından da çok üstündür.
[306] [306] (Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/153.)

Resim İBRAHÎM aleyhisselâm’ın HANIMI SÂRE.:

SEÇKİN GÜZELLİĞİ.:

Ebu Hûreyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: "Sâre ile yola giden İbrahîm aleyhisselâm, meliklerden birinin veyâ zorbalardan birinin şehrine uğradı. Bunu duyan halk.: “İbrahîm KADINların en güzelini buraya getirdi.” dedi. [307] [307] Burada Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Sâre'nin güzelliğini anlatırken.: "Yûsuf ve (annesi) güzelliğin yarısını Sâre'ye verdi" Melik ona bir elçi gönderdi." buyurdu. [308] [308] (Buharî, Kitabu’l-Buyu', 'kölelerin satın alınıp hibe edilmesi, azâd edilmesi bâbı, c. 5, s. 316. Müslim, Kitabu’l-Fedâil, Hz. İbrahîm’in faziletleri bâbı, c. 7, s. 98.)

SIKINTI ÂNLARINDA SÂRE'NİN SEBATI.:
Yukardaki hadis devâm ediyor.: "Melikin gönderdiği elçi İbrahîm aleyhisselâm'e sorar.: “İbrahîm yanındaki kim?” Hz. İbrahîm.: “Kız kardeşimdir.” dedi. Arkasından Sâre'nin yanma vardı ve ona.: “Beni yalancı çıkarma, onlara kız kardeşim olduğunu söyledim. VALLAHi seninle benden başka yeryüzünde mü'min yoktur.” dedi. Daha sonra Sâre'yi, Melik’in sarayına gönderdi."

SÂRE'nin ALLAH'a YÖNELİŞİ.:
Hadis devâm ediyor.: "Sâre, Melik’in yanına varınca, Melik, Sâre için ayağa kalktı. Sâre de abdest aldı, namaz kıldı ve duâsında.: “Ey ALLAHım! SANA va Rasûlüne imân ettiğimi, namusumu kocam dışında herkesten koruduğumu biliyorsun. Bana kâfiri Musâllat etme!.” deyince, kâfirin nefesi kesilmeye, horlamaya, hatta ayağı ile yere vurmaya başladı."

SÂRE'nin BİR İŞİN AKIBETİNİ ÖNCEDEN SEZMESİ.:
Hadisin devâmında şu bilgileri okuyoruz.: "Nefesi kesilerek ayağını yerlere vuran Kralın durumunu gören Sâre.: “Ey ALLAH'ım! Bu ölürse benim öldürdüğümü söylerler. Ona şifâ ver!.” dedi. Melik, ikinci defa Sâre'nin yanına gelince Sâre kalktı, abdest aldı, namaz kıldı. Duâsında.: “Ey ALLAH'ım! SANA ve Rasûlüne imân ettiğimi ve namusumu kocam hariç herkesten koruduğumu biliyorsun. Bana şu kâfiri Musâllat etme!.” deyince Kral yine sar'a hastalığına tutulmuş gibi inlemeye ve ayağıyla yerlere vurmaya başladı. Bunun üzerine Sâre.: "Ey ALLAH'ım adam ölürse benim öldürdüğümü zannederler!.” dedi. Bunun üzerine Melik, ikinci veyâ üçüncü kez sar'adan kurtuldu.

ALLAH'ın SÂRE'yi MÜKÂFATLANDIRMASI.:
Yine hadis devâm ediyor.: "Bunun üzerine adam sar'a hastalığından ikinci defa yahut üçüncü defa kurtuldu. Bu durum karşısında Kral.: “VALLAHi siz bana bir şeytân göndermişsiniz. Bu KADINı İbrahîm'e geri götürün, Hacer’î de Sâre'ye hibe edin!.” dedi. Daha sonra Sâre, İbrahîm aleyhisselâm Peygamberin yanına dönüp geldi. Olayı anlattıktan sonra.: “Anladın mı, ALLAH, kâfiri zelîl etti ve bir câriyeyi de bana hizmetçi verdi!.” dedi.
[309] [309] (Buharî, Kitabu] Buyu', "kölelerin harbden satın alınıp hibe edilmesi, azâd edilmesi bâbı, c. 5, s. 316. Müslim, Kitabul Fedâil, Hz. İbrahîm’in faziletleri bâbı, c. 7, s. 98.)

SÂRE'nin MİSÂFİRLERİ KARŞILAMASI ve MELEKLERİN MÜJDESİNE NÂİL OLMASI.:
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyuruyor.:
"Elçilerimiz, İbrahîm'e müjde getırdıkleri zaman “selâm”, dediler. O da “selâm” dedi; çok durmadan hemen (elçilere) kızarmış bir buzağı getirdi. Ellerinin ona uzanmadığını görünce, durumlarını beğenmedi ve (olanlardan dolayı) içine bir korku düştü. "Korkma, biz Lût kavmine gönderildik" dediler. Ayakta durmakta olan karısı güldü. Biz de ona İshak'ı ve İshak'ın ardından Yakub'u müjdeledik. (İbrahîm’in karısı).: “Vah, dedi, ben bir koca kan, bu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Bu, cidden şaşılacak bir şey." (Elçi melekler) dediler ki.: “ALLAH'ın işine mi şaşıyorsun? ALLAH'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizde ey ev halkı! O, Öğülmeye lâyıktır, iyiliği boldur." (Hud, 69-73).
[310] [310] Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/153-154.)

Resim İSMÂİL aleyhisselâm’ın ANNEsi HACER aleyhasselâm.:

HACER aleyhasselâm’in ALLAH'a TEVEKKÜL ETMESİ.:

İbn Abbas der ki: "Kuşak kullarıan ilk KADIN, Hz. İsmâil’in annesidir. Sâre'ye karşı hamileliğini belli etmemek için bir kuşak edinmişti. Hz. İbrahîm karısı ve emzikli bulunan İsmâil ile Mescid’in biraz yukansında Zemzem kuyusunun üstünde büyükçe bir ağacın yanına gelmişlerdi. O günlerde Mekke'de kimse yoktu. Mekke'de İsmâil için su yoktu. Hanımının yanına içerisinde su ve bir miktar hurma olan bir kap bıraktı. Sonra Hz. İbrahîm yola çıktı. Korkuya kapılan Hacers defalarca: "Ey İbrahîm, bizi hiç kimsenin olmadığı bir çöle bırakarak nereye gidiyorsun?" dedi. Fakat Hz. İbrahîm ona kulak asmadı. Hacer: 'Böyle yapmanı ALLAH mı emretti?' diye sorunca Hz. İbrahîm: 'Evet' dedi. Hacer: 'Öyleyse o bizi zâyi etmez' dedi, geri döndü. Diğer bir rivâyette; [311] [311] (Buharî, Kitabu Ehâdisi'l-Enbiyâ, ALLAH İbrahîmi kendisine dost edindi, bâbı, c. 7, s. 216.)

"Ey İbrahîm,bizi kime bırakıyorsun?' diye sordu. İbrahîm aleyhisselâm.: 'ALLAH'a' deyince, Hacer 'tamam ben O'na razıyım' dedi." [312] [312] (Buharî, Kitabu Ehâdisil-Enbiyâ, "ALLAH, İbrahîm’î kendisine dost edindi" âyeti bâbı, c. 7, s. 208-212.)
Hacer’in bölgenin zor şartlarına rağmen sebat etmesi: Hadis devâm ediyor: İbrahîm aleyhisselâm ayrıldı. Âilesinin kendisini göremeyeceği kadar uzaklaşınca yüzünü beyte çevirdi. Elini semâya kaldırdı ve şöyle duâ etti: "Ey RABBımız! ben çocuklarımdan kimini namaz kılabilmeleri için senin mukaddes evinin yanında çorak bir vadiye yerleştirdim. RABB’imiz, insanların gönüllerini onlara meylettir. Şükretmeleri için onları meyvalarla rızıklandır."
İsmâil’in annesi bir taraftan İsmâil’î emziriyor diğer taraftan da İbrahîm’in kendilerine bıraktığı sudan içiyordu. Su bitince Hacer ve oğlu susadı-lar. Hacer endişe içerisinde İbrahîm'e bakındı. Çocuğun başına birşey gel-mesinden korktuğundan, İbrahîm’î aramaya çekinerek gitti. Yakınında bu-lunan Safa tepesine çıktı, etrafta "kimseyi görebilir miyim?" diye çevreye baktı. Bir müddet sonra Safa tepesinden indi. Çöle varınca belindeki kuşağını gevşetti. Güçlü bir erkek gibi koşmaya başladı. Oradan Merve tepesine vardı, kimseyi görebilir miyim diye sağa sola bakındı. Yedi defa Safa ile Merve arasında telâşla koştu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem diyor ki: "Bu nedenle insanlar Safa ile Merve arasında sa'y ederler."

ALLAH'ın HACER'e İKRAMI.:
Hacer, Merve'ye varınca: "Bir ses duyar ve kendi kendine 'sus' der ve kulak kesilir. Aynı sesi tekrar işıtır. Devâmla Hacer: 'Sen yardimâ ihtiyacın olduğunu işittirdin1 diyen bir ses duydu. Tam bu sırada Meleğin zemzemin bulunduğu yeri ayağıyla veyâ kanadıyla su çıkıncaya kadar eştiğini gördü. Hemen suyun etrafını çevirdi. Etrafım çevirmesine karşın su yine de üstten taşıyordu. İbn Abbas diyor ki: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: 'ALLAH, İsmâil’in annesine merhamet etsin. Eğer o, zemzem kuyusunu aynen bırak-saydı veyâ kaynağın ağzını daraltmasaydı şimdi zemzem bir nehir olurdu. Râvi diyor ki: 'Hacer ve çocuğu suya kanınca melek ona 'kaybolmaktan korkmayın, ALLAH'ın şu Beytini şu çocuk ve babası yapacaktır. ALLAH, Beytullah çevresinde kalanları kaybetmez."

HACER’in HAYATA KATILMASI ve GÜZEL TEDBİRİ.:
Mekke'de yaptıkları ev yerden birazca yüksekte idi. Ev sağdan, soldan gelen rüzgarlardan etkilenirdi. Birgün Curhum Kabilesinden bir grup, Mekke'nin yüksek kısımlarından aşağıya doğru iner, havada dönüp dolaşan bir kuş görürler. Bu kuş yakınlarda bulunan bir suya gidiyor, âcrler. Mekke vadisinde nelerin olup bittiğini öğrenmek için bir veyâ iki kişiyi gönderirler. Mekke'ye gidenler, Mekke'de su olduğunu söyler. Bunun üzerine onlar da Mekke'ye giderler. (Râvi anlatıyor:) "İsmâil’in annesi Hacer suyun başında Mekke dışından gelenler Hacere müsaade edersen biz de suya varâlim" derler. Hacer: 'Buyurun gelin, ama bu suda, herhangi bir hakkınız yoktur' der. Onlar da "tamam" diyerek suyun başına inerler. İbni Abbas Rasûlullah'ın şöyle dediğini nakleder: "Böylece İsmâil’in annesini buldular. O (Hacer) insanlığı, kardeşliği, seven biriydi. Onlar suyun başına indiler, ardından da âilelerine haber gönderdiler. Sonunda Hacer'le Curhum'lu âileler arasında yakın bağlar kuruldu. Hz. İsmâil büyüyünce yeni tanıştıkları kişilerden ve ebeveyninden Arapça öğrendi. Gençlik çağma geldiğinde Mekke'ye yeni yerleşen bir âilenin kızıyla evlenmıştır.
[313] [313] (Buharî, Kitabu Ehâdisil-Enbiyâ, "ALLAH İbrahîm’î kendisine dost edindi" âyeti bâbı, c. 7, s. 208-212.
Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/155-156.)


Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in HANIMI HUVEYLİDin KIZI HATİCE aleyhasselâm.:

Ali b. Ebi Tâlib’in bildirdiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İsrâil Oğullarının en hayırlı kadım İmrân kızı Meryem, bu ümmetin en hayırlı KADINı ise Hz. Hatice'dir, buyurmuştur.
[314] [314] (Buharî, Kitabu Ehâdisil-Enbiyâ, "Hani melekler: Ey Meryem! ALLAH seni seçti" âyeti bâbı, c. 7, s. 281-282. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, mü’minlerin annesi Hatice'nin faziletleri bâbı, c. 7,s. 132.)

HATİCE aleyhasselâm'ın RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’i Çok SEVmesi:
Ümmü’l-mü'minin Hz. Aişe diyor ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelen ilk vahiy, uykuda gördüğü sâlih rüyadır. Rüyada gördükleri sabah aydınlığı gibi aynen ortaya çıkardı. Ayrıca ona yalnızlık sevdirildi. Hira mağarasına gider, birçok geceler âilesine dönmeksizin orada ibâdet ederdi. Bunun için yanında azık götürürdü. Azığı bitince Hz. Hatice'nin yanına gelir erzak alırdı. Günler böyle akıp giderken Hira mağarasında O'na vahiy geldi."
[315] [315] (Buharî, Kitabu Bedü’l-Vahy, "bize Yahya b. Bekir bildirdi" hadisi bâbı, c. 1, s. 24. Müslim,itabu’l-İmân, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e vahyin başlaması, bâbı, c. 1.)

HATİCE aleyhasselâm'ın YÜKSEK ZEKÂSI ve GÜZEL TEVEKKÜLÜ:
Hadis devâm ediyor: "Nihâyet Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hira mağarasındayken kendisine vahiy geldi. Melek, "Oku!" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : 'Ben okuma bilmem' dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem diyor ki 'Bunun üzerine melek beni tuttu, takatımke-silinceye kadar beni sıktı, sonra bıraktı ve: 'Oku' dedi. Ben de: 'Ben okuma bilmem' deyince, ikinci defa takatim kesilinceye kadar beni sıktı ve yine bıraktı. Arkasından yine: 'Oku' dedi. "Ben okuma bilmem" deyince üçüncü defa beni sıktı ve bıraktı. Daha sonra şu âyetleri getirdi: "Yaratan RABBının a-dıyla oku! O, insanı alâk'tan yarattı. Oku! Senin RABB'ın kerem sâhibidir." Bu olay üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kalbi çarparak Hz. Hatice'nin yanına döndü ve "Beni Örtün! Beni örtün!" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kalb çarpıntısı kesilene kadar örttüler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kalkınca olayı Hz. Hatice'ye: 'Kendimden korktum' diyerek anlattı. Hz. Hatice ise: 'Hayır! VALLAHi, ALLAH sana asla kötü karşılık vermez. Çünkü sen, akrabalarını ziyâret eder, işini tam yaparsın, fakiri doyurursun, misâfire ikram eder, gerçekten zor durumda kalmışlara yardım edersin."
[316] [316] (Buharî, Kitabu Bed'ü’l-Vahy, bize Yahya b. Bekir bildirdi hadisi bâbı, c. 1, s. 24. Müslim, Kitabul- İman, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e vahyin başlaması, bâbı, c. 1,)

HZ. HATİCE' aleyhisselâm'ın ŞEFKATLE RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e DESTEK OLMASI ve ONA GÜZEL DAVRANMASI.:
Hadis yine devâm ediyor: "Hz. Hatice Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i amcasının oğlu Varaka b. Nevfel b. Esed b. el-Uzza'nın yanına götürdü. Varaka, câhiliye döneminde hristiyan olmuştu. İbranice yazar, gücü yettiği Ölçüde de İncil’î İbranice olarak kaleme alırdı. Varaka, kör, çok yaşlı biriydi. Hatice ona dedi ki: 'Ey amcamın oğlu, kardeşinin oğluna kulak ver.' Varaka: 'Ey kardeşimin oğlu, gördüklerini anlat' dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gördüğü şeyleri anlatınca Varaka 'O gördüğün, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Musâ'ya gönderdiği Cebrâil'dir. Keşke ben güçlü biri olsaydım. Kavmin seni memleketinden çıkardığında keşke hayatta olsaydım' dedi. Varaka'nın bu sözlerini duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: 'onlar beni memlekelimden de mi çıkaracaklar?' diye sordu. Varaka: 'Evet, senin getirdiğin şeyleri getiren hiç kimse yok ki memleketinden çıkarılmamış olsun. O günlere kalırsam sana çok yardımım dokunur' demiştir."
İmam Ahmed’in rivâyetinde ise: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:’ınsanlar bana inanmazken, Hatice imân etmiştir. însanlar beni yalanlarken, o beni tasdik etmiştir. İnsanlar benden mallarını esirgerken, o beni malıyla desteklemiştir* buyurmuştur.
[317] [317] (Fethu'l-Bâri'den nakledilmiştir, c. 8, s. 137.)

HATİCE aleyhasselâm'ın RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e SÂLİH EVLÂD VERMESİ.:
Aişe aleyhasselâm anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e 'dünyada Hatice'den başka KADIN yok mu?' dediğim zaman, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: 'O bir başkadır. Bana evlâd verdi' demiştir."
[318] [318] (Buharî, Kitabu Menâkıbi'l-Ensar, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hatice ile evlemesi ve Hatice'nin fazileti bâbı, c. 8, s. 137.)

İmam Ahmed’in rivâyetinde ise şöyle geçer: "Diğer KADINlardan çocuğum olmadığı halde, ALLAHu zü’L- CeLÂL bana ondan çocuk vermiştir."
[319] [319] (Fethu'l-Bâri'den nakledilmiştir, c. 8, s. 137.)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in HATİCE aleyhasselâm'ı SEVMESİ.:
Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'Onun (Hatice'nin) sevgisiyle dolduruldum' buyurmuştur."
[320] [320] (Müslim, Kitabu Fedâilüs-Sanabe, Mü’minlerin annesi Hatice'nin faziletleri bâbı, c. 7, s. 134.)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in HATİCE aleyhasselâm'a VERDİĞİ DEĞER.:
Hz. Aişe diyor ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hatice ölünceye kadar başka hiçbir KADINla evlenmemiştir."
[321] [321] (Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe mü’minlerin annesi Hatice'nin faziletleri bâbı, c. 7, s. 134.)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in HATİCE aleyhasselâm'ı ANMASI.:
Hz. Aişe anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımlarından Hatice'yi kıskandığım gibi hiç kimseyi kıskanmadım. Onun gibisini görmedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu çok anardı. Her koyun kestiğinde önce parçalar, Hz. Hatice'nin dostlarına birer miktar gönderirdi."
[322] [322] (Buharî, Kitabu Menâkibi(I-Ensar, Kasûlullah'ın Hatice ile evlenmesi ye Hatice'nin faziletleri bâbı, c. 8, s. 136. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, Mü’minleri annesi Hatice'nin faziletleri bâbı, c. 7, s. 134.)

Yine Aişe aleyhasselâm anlatıyor: "Hatice'nin kardeşi Hale bint Hüveylid, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına girmek istedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Hatice'nin içeri girmek istediğini bir an hatırlayarak sıçradı ve: 'ALLAH'ım, Hale..." dedi. Hz. Aişe diyor ki: 'Artık kıskandım, dişleri dökülüp diş etlerinin kenârlarından başka bir beyazlığı kalmayan,ölüp gideli hayli zaman olmuş Kûreyş KADINlarından bir kocakarının nesini anarsın? ALLAH, onun yerine sana daha hayırlısını vermiştir' dedim."
[323] [323] (Buharî, Kitabu Menâkıbi'l-Ensar, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hatice ile evlenmesi ve Hatice'nin faziletleri, c. 8, s. 140. Müslim Kitabu Fedâili's-Sahabe, mü’minlerin annesi Hatice'nin faziletleri bâbı c. 7, s. 133.)

İmam Ahmed’in rivâyetinde ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Aişe'ye: 'ALLAH ondan daha iyisini bana vermedi' şeklinde karşılık verdi.
[324] [324] (Fethu'l-Bâri'den nakledilmiştir c. 8, s. 141.)

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in HATİCE aleyhasselâm'ı ÖVMESİ.:
Ebu Hûreyre anlatıyor: "Cebrâil Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi: 'Ey ALLAH'ın Rasu-lü, içerisinde katık yahut yemek veyâhut da içecek bulunan bir kapla sana gelecek. Hatice yanına varınca: "RABBım'dan ve benden ona selâm söyle. Onu cennette içerisinde gürültü ve meşakkat bulunmayan bir köşkle müjde le'dedi."
[325] [325] (Buharîf Kitabu Menâkıbi'l-Ensar, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hatice ile evlenmesi ve Hatice'nin faziletleri bâbı, c. 8, s. 138. Müslim, Kitabu Fedâilis-Sahabe, mü’minlerin annesi Hatic'nin faziletleri bâbı. c. 7, s. 133.
Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/156-159.)


ResimRESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in KIZI FATIMAtu'z-ZEHRÂ aleyhasselâm.:

FATIMAtu'z-ZEHRÂ aleyhasselâm’ın BABASINI GÖZETMESİ – Küçüklüğünde.:
Abdullah anlatıyor: 'Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ka'be'de namaz kılarken, Kûreyş, meclislerinde toplandı. Onlardan biri: 'şu riyakâr adamı görmüyor musunuz? İçinizden kim filancanın devesini keser, işkembesini, kanını ve ceninin eşini, onları buraya getirir, Muhammed secdeye varınca onları omuzları arasına kor?, dedi. Bunun üzerine en azgınlarından biri işi üzerine aldı. (Bu kişi Utbe b. Ebi Muayt'tir). Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem secdeye varınca devenin pis artıklan-nı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in omuzları arasına koydu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem secdeden kalkamaz. Bunu gören kûreyşliler birbirlerine bakarak gülüşürler. Bu esnâda küçük bir câriye durumu Fatimâ'ya bildirir. Fatimâ koşarak geldi. Secdeden kalkama-yan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in omuzlarından koyduktan pislikleri aldı. Kûreyş müşriklerine dönüp hakaret etmeye başldı."
[326] [326] (Buharî, Kitabu's-Salât, KADIN seccadesinden eziyet veren şeyi atabilir bâbı, c. 2,sz. 141. Müslim Kitabu'l-Cihâd ve's-Siyer, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in müşrik ve münâfıkların eziyetlerine ma’ruz kalması bâbı, c. 5, s. 179.)

FATIMAtu'z-ZEHRÂ aleyhasselâm GENÇLİĞİNDE.:
Selh (radiyallahu anhu)'den rivâyet edilmektedir: "Ona, Rasûltıllah'ın Uhud günü aldığı yaralardan soruldu da Sehl: 'Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yüzü yaralandı, iki Ön dişi kırıldı, başındaki miğfer de kırıldı. Farimâ, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yarasından akan kanı siliyor onu tutuyordu, Kanın durmadığını görünce bir hasırı yaktı külünü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yarasına basınca kan durdu."
[327] [327] (Buharî, Kitabul-Cihâd, Beyaz Elbise... Bâbı, c. 6, s. 437. Müslim, Kitabu’l-Cihâd, Uhud Gazvesi bâbı, c. 5, s. 178.)

FATIMAtu'z-ZEHRÂ aleyhasselâm'ın, ALİ b. Ebi Talib ile evlenmesi .:
Ali b. Ebi Tâlib kerremallahu vechehu anlatıyor: "... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızı Fatıma ile yuva kurmaya karar verdiğinde KaynukaOğullarından boyacılık yapan biriyle boya malzemesi olarak kullanılan izhir otu satmak üzere anlaştım. Onu satarak elde ettiğim parayla da düğün yemeği hazırlamayı düşünmüştüm."
[328] [328] (Buharî, Kitabu Farzı’l-Hums (I. Bâb) c. 7, s. 3. Müslim, Kitabu'l-Eşribe,içkinin haramlığı bâbı, c. 6, s. 85.)

Fatimâ aleyhasselâm'ın sabrı ve kocasının evini koruması: Hz. Ali kerremallahu vechehu’nun bildirdiğine göre: "Hz. Fatimâ, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bazı kölelerin geldiği haberini alınca, un öğüttüğü el değirmeninin kendisine verdiği rahatsızlıktan şikâyet ederek, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bir köle vermesini arzu eder. Ne var ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i bulamaz. Durumu Hz. Aişe'ye anlatır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gelince Aişe, kızı Fatimâ'nın kendisine geldiğini söyler. Hz. Ali kerremallahu vechehu der ki; 'Eve geldik. Yatağımıza girmiştik. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gelince yataktan çıkmak istediysek de bize 'yerinizde durunuz' dedi. Benimle Fatıma'nın arasına oturdu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ayaklarının soğukluğunu göğsümde hissettim. Bize dedi ki; 'Size istediğinizden daha hayırlı şey öğreteyim mi?' Yatağınıza girince veyâ yatağınıza varınca otuz üç defa 'sübhanALLAH', otuzüç defa 'elhamdülillah' otuzdört defa da 'ALLAHüekber1 deyin. Böyle yapmanız sizin için köleden daha hayırlıdır."
[329] [329] (Buharî, Kitabu'n-Nefekât ve fazlın Nefekâtî alel ehli, KADINın kocasının evinde çalışması bâbı, c. 11, s. 433. Müslim, Kitabu'z-Zikr, Ved-Duâ, ve't-Tevbe vel-İstiğfar, gün başında ve uykuya yatarken teşbih bâbı, c. 8, s. 84.)

Ebu Davûd'un rivâyetinde ise Ali kerremallahu vechehu şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızı Fatıma yanımdaydı. Değirmen çekmekten elleri incindi. Su tulumuyla çok su çekmekten boynu ağrıdı. Ev kirlenince elbiseleri toz içiresinde kaldı. Ebu Davûd'un diğer bir rivâyette ise ekmek pişirmekten yüzünün rengi değişti."
[330] [330] (Fethu'l-Bâri'den alınmıştır, c. 13, s. 366.)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in ona kızması:
Misver b. Mahreme anlatıyor: "Ali, Ebu Cehl’in kızına talip oldu. Fatimâ bunu duyunca babasının yanına geldi ve: 'Herkes seni, kızlarına da-rılmış da onlara bakmıyor sanıyor. Bak işte Ali, Ebu Cehl’in kızıyla nikahlanıyor" dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, derhal kalktı hutbe okudu. Teşehhüdden sonra 'Ben Zeyneb’î, Ebu'l-As b. Rebia'ya nikahladım. O, Zeyneb üzerine evlenmeyeceğine söz verdi ve bu sözünü tuttu. Biliniz ki Fatimâ benden bir parçadır. Ona kötülük yapılmasını istemem.' Diğer bir rivâyette ise: 'Dininden dönmesi için kızimâ baskı yapılmasını istemem.1 Bir başka rivâyette ise: "VALLAHi onun dininden fitneye düşürülmesinden korkuyorum. Kesinlikle ben helâl olan birşeyi haram, haram olan bir şeyi helâl yapamam. ALLAH'a yemin olsun ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızıyla ALLAH düşmanının kızı bir erkeğin yanında asla birleştirilemez." demiştir.
[331] [331] (Buharî, Kitabu'l Farzil Hums, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in zırhı, asası, kılıcı bâbı, c. 7, s. 22.)

Artık Ali kerremallahu vechehu Ebu Cehl’in kızıyla evlenmekten vazgeçti.
[332] [332] (Buharî, Kitabu Fedâili's-Sahabe, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Ebul-As b. Er-Rebi gibi evlilikten doğan akrabaları bâbı, c. 8, s. 87. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, sahabenin faziletleri bâbı ile Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızı Fatıma'nın faziletleri bâbı, c. 7, s. 142.)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, KIZINA, DAMADINA ve TORUNLARINA İKRAM ETMESİ.:
Aişe aleyhasselâm anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir sabah üzerinde siyah kıldan yapılmış dikişsiz bir elbise olduğu halde evinden çıktı. Hz. Hasan gelip huzuruna girdi. Arkasından Hz. Hüseyin geldi, o da içeri girdi. Daha sonra Fatıma geldi, o da huzuruna girdi. Son olarak da Hz. Ali kerremallahu vechehu geldi ve o da içeri girdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem "Ey ehli beyt, ALLAHu zü’L- CeLÂL sizden ricsi (kötülüğü) gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor."
[333] [333] (Müslim, Kitabu Fedâli's-Sahabe, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ehli beytinin faziletleri bâbı, c. 7, s. 130.)

Aişe aleyhasselâm diyor ki: "Biz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımları hepimiz O'nun yanındaydık. Yanında hiç birimiz ayrılmadan Hz. Fatimâ geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Fatıma'nın geldiğini görünce: 'Hoş geldin kızım' dedi. Sağına veyâ soluna o-turttu. Ona gizlice birşeyler söyledi. Hz. Fatimâ ağlamaya başladı. Fatıma'nm üzüntüsünü gören Peygamberimiz, ikinci defa kulağına birşeyler fısıldadı. Fatimâ bu sefer gülmeye başladı. Hz. Aişe diyor ki: 'Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanımızdan ayrılınca Fatıma'ya: 'Sana ne dedi?, diye sordum. Fatimâ: 'Rasûlulah'ın verdiği sırrı kimseye açamam' karşılığını verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in vefâtından sonra birgün Fatimâ'ya: 'Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sana söylediği şeyi bana anlatmadığın için benim sende hakkım var. Şimdi tam zamanı, bana anlat' dedim. 'Fatıma anlatmaya başladı: 'Kulağimâ ilk fısıldadığında Cebrâil’in kendisine Kur’ÂN'ı her sene bir defa arz ederken bu sene ise iki defa arzettiği-ni söyledi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana: 'herhalde ecelim yaklaştı, ALLAH'tan kork ve sabret. Çünkü ben senin en güzel selefinim1 dedi. Fatimâ diyor ki bunu duyunca gördüğünüz gibi ağladım. Endişemi gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ikinci defa kulağıma fısıldadı ve: 'Ey Fatıma! Mü’min KADINların, yahut bu ümmetin KADINlarının efendisi olmaya razı değil misin?' dedi." (Diğer bir rivâyette:
[334] [334] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, İslâm'da nübüvvetin alâmetleri bâbı, c. 7, s. 440.
Böyle deyince de güldüm.)[335] [335] Buharî, Kitabü'l-Isti'zan, İnsanların Elinden Kurtuluş ve Arkadaşının Sırrını Vermeyen Kişi Bâbı..., c. 13, s. 322. Müslim, Kitabu Fedâilü's-Sahabe, Peygamber’in kızı Fatıma'nın faziletleri bâbı, c. 7, s. 142.)


Ebu Davûd, Tirmizî ve Nesaî'nin rivâyetinde ise.: "Fatimâ, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanma girince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ayağa kalktı, kızını öptü ve yanına oturttu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kızı her geldiğinde böyle yapardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hastalanınca Fatimâ, yanına vardı, yatakta bulunan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sarıldı ve onu öptü." şeklinde geçmektedir.
[336] [336] (Fethu’l-Bâri, c. 9, s. 200.)[/i]


Ebu Hûreyre anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gündüz evinden çıktı. O bana birşey söylemiyordu ben de O'na. Bu Kaynuka çarşısına varıncaya kadar sürdü. Oraya varınca Fatıma'nın evinin avlusunda oturdu ve "Yavrucak burada mısın?" (Yâni Hasan burada yok mu?) diye seslendi. Fatimâ, Hasan'ı biraz geç gönderdi. Râvi diyor ki: Herhalde annesi, saçını yıkıyor, elbisesini giydiriyordu. Hasan kaçarak geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu kucakladı, öptü ve "Ey ALLAH'ım onu sev, onu seveni de sev diye duâ etti."
[337] [337] (Buharî, Kitabul Büyü, çarşılarla ilgili bâb, c. 5, s. 244. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, Hasan ve Hüseyin’in faziletleri bâbı c. 7, s. 130; [338] Buharî, Kitabul-Edeb, çocuğa acımak, onu öperek kucağa almak bâbı.)

İbn Ömer, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in "onlar (Hasan ve Hüseyn) dünyadaki iki gü-lümdür" dediğini rivâyet etmiştir.
[338] [338] (Buharî, Kitabul-Edeb, çocuğa acımak, onu öperek kucağa almak bâbı, c. 13, s. 32.)

Fatimâ aleyhasselâm'nın ve Oğlu'nun Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e benzemeleri:
Hz. Aişe.: "Fatimâ yürüyerek geldi. Yürüyüşü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yürüyüşü gibiydi" demiştir.
[339] [339] (Buharî, Kitabul Menâkıb, nübüvvetin alâmetleri bâbı, c. 7, s. 440, Müslim, Kitabu Fedâili's-sahabe, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızı Fatıma'nın faziletleri bâbı, c. 7, s. 142.)

Hz. Enes: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e, Hasan'dan daha fazla benzeyen kimse yok-tu."
[340] [340] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, Hasan ve Hüseyin’in menkıbeleri bâbı, c. 8, s..)

Ebu Davûd, Tirmizî ve Nesaî'nin rivâyetinde ise: "Duruşunda, oturuşunda» hal hareket ve vakar i’tibâriyle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e 'Fatıma'dan daha fazla benzeyen hiç kimseyi görmedim" şeklinde geçmektedir.
[341] [341] (Ebu Davûd, Tirmizî ve Nesaî, K. Fedâili's-Sahabe, Fatıma'nın Faziletleri bâbı.)

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Fatimâ'ya ikramı:
[342] [342] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, alamatün nübüvve, c. 7, s. 440.)

Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Fatıma'ya şöyle demiştir: "Cennet KADINlarının efendisi olmayı istemez misin?"
[343] [343] (Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/159-163.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

MÜ’MİNLER'in ANNESİ AİŞE aleyhasselâm.:

NİKAH da =>Bir HAYy ZİNCİRi KÖRDÜĞÜMüdür..

BEDELsiz-KIYASsız-ŞARTsız-SEBEsiz=>sonUÇ SEVgi.:


Resim---Aişe radiyallahu anha Annemiz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sık sık sorardı.: ”Yâ Resûlulah!. Kördüğüm ne âlemde?.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de her defâsında Aişe Annemizi memnun eden cevâbı verirdi.: ”İlk günkü gibi!.”
Aişe radiyallahu anha Annemiz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile yeni evlenmişti.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin kendisini SEVip SEVmediğini merak etmekteydi ya da kendisini ne kadar ve nasıl SEVdiğini…
Aişe radiyallahu anha Annemiz bu düşüncesini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile konuşmadan edemezdi.: ”Yâ Resûlulah, beni SEViyor musun?.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ”Evet, Yâ Aişe, tâbi SEViyorum!.”
Aişe radiyallahu anha Annemiz, dahasını da merak ediyordu, acaba nasıl SEViyordu?.
Hemen sordu.: ”Beni nasıl SEViyorsun?.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz SEVgi şeklini tanımladı eşine: ”Kördüğüm gibi..”
Bu cevap Aişe radiyallahu anha Annemizi çok SEVindirdi, çünkü kördüğüm açılamazdı.
Açılmayan, bitmeyen SIRR-Lı bir SEVgi demekti.
Alacağı cevab onu çok mutlu ettiği için, Aişe radiyallahu anha Annemiz, sık sık sorardı.: ”Yâ Resûlulah!. Kördüğüm ne âlemde?.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de Aişe radiyallahu anha Annemizi memnun eden cevabı verirdi her defâsında.: ”İlk günkü gibi!.”
buyururdu.

(Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 6: 210.)

HÜMEYRÂ.: Peygamber efendimizin, Aişe Vâlidemize verdiği “pembecik” lâkabı.

Resim---Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem.: ”Dininizin üçte birini Hümeyrâ'dan öğreniniz.” buyurmuştur.
(Hadis-i şerif, Medaricü'n-Nübüvve)

SIRRsız ve SINIRsız =>SEVgide;
SADAKat =>SAMîMiYyet =>SABır =>ve sonUÇ =>SELÂMet..
DÖRt ÂLeMde ZÂHiR-BÂTın =>MEŞk-i MuhaBBeti MELÂMet..
GÜLümmm!.


==>Resim<==
ResimKUL İHVÂNİmResim

Resim

Amr b. As, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: “En sevdiğin insan kimdir?” diye sorar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Aişe karşılığını verir. Amr b. As diyor ki.: “Erkeklerden en çok sevdiğin kimdir?" diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Aişe[/color'nin babasıdır” cevâbını verdi.
[344] [344] (Buharî, Kitabu Fedâils Ashâbin-Nebî, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in “eğer kendime bir dost edinecek olsaydım” hadisi bâbı, c. 8, s. 22. Müslim, Kitabu'l-Fedâilu s-Sahabe, Ebu Bekir’in faziletleri bâbı, c. 7, s. 109.)

Resim AİŞE aleyhasselâm’ın YETİŞTİĞİ ÖZEL ÇEVRE.:

Urve b. Zubeyr, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımı Aişe'nin şöyle dediğini nakleder.: “Babamla anamın İslâm Dîni ile mütedeyyin olmayarak yaşadıklarını hiç hatırlamadım. O zamanlar da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem her gün sabah ve akşam bize gelirdi. Müslümanlar, ezâ ve işkenceye uğrayınca (Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Habeşistan'a hicret izni vermişti) Ebu Bekir de Habeşistan'a gitmek üzere Mekke'den ayrıldı. Ebu Bekir, Berk'ul-Gimâd'a (Yemen'de bir yer) varınca, Kare Kabilesi reisi İbnu'd-Duğunne ile karşılaştı. Ebu Bekir'e:
“Nereye gitmek istiyorsun?” diye sordu, Ebu Bekir:
“Beni kavmim Mekke'den çıkardı. Tenha bir yere çekilmek ve orada RABB’ime ibâdet etmek istiyorum!." deyince, İbnu'd-Duğunne:
“Ey Ebu Bekir, senin gibi biri ne yurdundan çıkar ne de çıkarılır. Şüphesiz sen kimsede olmayan şeyi ihsân eder, eşini dostunu ziyâret eder, âile çevresinin yükünü çeker, misâfire ikram eder hayır işlere yardım edersin. Ben senin koruyucun olayım. Mekke'ye dön de yurdunda RABB’ına ibâdet et!.” dedi.
Bunun üzerine İbnu'd-Duğunne ile beraber Mekke'ye geri dönmüştür. O akşam İbnu'd-Duğunne, Kûreyş Eşrâfını dolaşarak.:
“Ey Kûreyş, Ebu Bekir gibi biri ne Mekke'den çıkar ne de zorla çıkarılır. Hayır işlere yardım eden, akrabayı ziyâret eden, âile yükünü çeken, misâfir ağırlayan ve en kıymetli malı ihsân eden birini mi Mekke'den çıkarmak istiyorsunuz?” İbnu'd-Duğunne, Ebu Bekir’î emânına aldı. Ebu Bekir hakkında söylediklerini yalanlayarak.:
“Ebu Bekir'e söyle evinde RABB’ına ibâdet etsin, istediğini okusun, namazını kılsın. Okuduğu ile bize zarar vermesin. Biz, onun kadınlarımızı ve çocuklarımızı dinlerinden vazgeçirmesinden endişe ediyoruz!.”
Kûreyş’in bu sözlerini Ebu Bekir'e anlattı. Ebu Bekir de bu şartlara göre RABB’ına ibâdet etmek, namazını âşikâre kılmamak, evinin dışında Kur’ÂN okumamak üzere evinde ikâmet etti. Daha sonra Ebu Bekir, evinin yanında bir mescid yaptı. Orada namaz kılmaya, Kur’ÂN okumaya başladı. Hz. Ebu Bekir’in ibâdetini beğenen müşrik kadınları ve çocukları ona bakmak için birbirleriyle okuyunca göz uçlarını tutamazdı. Bu durum Kûreyş Müşriklerinin eşrâfını korkuttu. İbn'ud-Duğunne 'ye haber yolladılar. İbn'ud-Duğunne gelince ona dediler ki.:
“Ebu Bekir, RABB’’ine evinde ibâdet ettiği müddetçe emânında kalmasına müsâde etmiştik. Ebu Bekir ise haddi tecâvüz ederek evinin önünde bir mescid yapmış aleni namaz kılmaya, Kur’ÂN okumaya başlamış. Kadın ve çocuklarımızın yoldan çıkarılmasından korkuyoruz. Ebu Bekir’î bu işten vazgeçir. Eğer Ebu Bekir sâdece evinde RABB’ına ibâdet etmekle yetinirse bunu yapsın. Yok eğer buna karşı çıkarak alenen namaz kılmak alenen Kur’ÂN okumak isterse verdiğin emânı sana iâde etmesini iste. Sana verdiğimiz sözden caymayı çirkin gördük. Fakat biz onun açıktan ibâdet etmesine kesinlikle söz vermiş değiliz!.”
AİŞE aleyhasselâm der ki: Bunun üzerine İbnu'd-Duğunne Ebu Bekir'e geldi de.:
“Ey Ebu Bekir! Benim sana hangi konuda söz verdiğimi pek iyi bilirsin. Şimdi sen ya o hususa rivâyet edersin yahutta verdiğim emânı geri verirsin. Bir kimseye verdiğim emammdan vazgeçmiş olduğumu Arap milletinin işitmesini arzu etmem!” dedi.
Bunun üzerine Ebu Bekir.:
“Öyleyse senin himâyeni bırakıyor, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in himâyesine giriyorum!.” dedi.
O sırada Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke'de idi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem müslümanlara şöyle diyordu.:
“Sizin hicret edeceğiniz şehirin iki kara başlık arasında içerisinde hurmalıklar bulunan bir yer olduğu bana gösterildi!" Bunun üzerine halk, grup grup Medine'ye hicret etti. Ayrıca Habeşistan'a hicret edenlerin bir kısmı da Medine'ye gelmişlerdi. Hz. Ebubekir, Medine'ye hicrete hazırlanınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sabret, bana da hicret etme izni verilmesini umarım!.” dedi. Hz. Ebubekir ise.: "Yâ Resûlullah babam anam sana kurban olsun. Böyle bir müsâdeyi sen de umar mısın?” diye sordu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet, umarım.” karşılığını verdi. Bunun üzerine Ebubekir, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le beraber hicret etmek için kararından vazgeçti. Hicret için evinde bulunan en kuvvetli iki hecin devesini dört ay ağaç yaprağıyla evinde besledi..
AİŞE aleyhasselâm derdi ki.: “Birgün zevâl vaktinin ilk saatinde Ebu Bekir’in evinde oturuyorduk. Ev halkından biri Ebubekir'e.: “İşte Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, başını bir sargıyla sarmış bir halde genelde gelmediği bir vakitte geliyor.” dedi. Hz. Ebubekir de.:
“Babam anam ona kurban olsun, mühim bir hadise olmadıkça bu saatte gelmek âdeti değildi.” dedi. AİŞE aleyhasselâm anlatmaya devâm ediyor.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi. Eve girmek için izin istedi sonra da içeri girdi. Ebu Bekir'e dönerek.:
"Yanında kim varsa dışarı çıkar!" buyurdu. (Musâ b. Ukbe'nin rivâyetinde, AİŞE aleyhasselâm demiştir ki.: “Ebubekir’in yanında ben ve Esmâdan başka kimse yoktu." dedi.

[345] [345] (Fethul-Bâri, c. 8, s. 235.)
Hz. Ebubekir.: “Babam anam sana fedâ olsun. Onlar senin ehlindir, karşılığını verdi.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Bana Mekke'den çıkma izni verildi!.” dedi. Ebu Bekir de.:
“Yâ Resûlullah! Babam sana kurban olsun, ben de senin yanında bulunmak isterim.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Olur!” karşılığını verdi. Ebubekir.:
“Yâ Resûlullah, babam sana fedâ olsun. Şu iki deveden birini seç al!" teklifinde bulundu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Parasıyla alabilirim.” buyurdu.
AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: “Biz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile Ebu Bekir’in yolculuk ihtiyaçlarını çarçabuk hazırladık. Her ikisi için bir dağarcık içinde bir miktar azık düzenleyip koyduk. Ebubekir’in kızı Esmâ, kuşağından bir parça yırttı, onunla dağarcığın ağzını bağladı. Bu nedenle Esmâ'ya.: “İki kuşaklı” mânâsında “Zâtü’n-Nitakayn” denildi.
AİŞE aleyhasselâm der ki.: “Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile Ebubekir (evimizin arkasındaki bir pencere deliğinden çıkarak) Sevr dağındaki bir mağaraya ulaştılar.”

[346] [346] (Buharî, Kitabu Fedâili Ashâbi'n-Nebî , Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashâbının Medine'ye hicreti Bâbı, c. 8, s. 231, 236.)

Fethu'l-Bâri'de şunlar kayıtlıdır.:
AİŞE aleyhasselâm, Ebu Bekir es-Sıddık’in kızı es-Sıddıka'dır. Annesi Ümmü Rüman'dır. Hicretten yaklaşık sekiz sene önce İslâm'ın gelişinden sonra doğmuştur. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in vefâtında on sekiz yaşındaydı. Vefâtı Muaviye Dönemine rastlar. Hicri 58'den sonra olduğu söylenmiştir.

[347] [347] (Fethu’l-Bâri c.8, s.106-107.)

ResimALLAHu zü’L- CeLÂL’in AİŞE aleyhasselâmRASUİULLAH'a EŞ SEÇMESİ.:

AİŞE aleyhasselâm anlatıyor.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: “Sen, rüyamda (iki) [348] [348] (Buharî, Kitabu Menâkibul-Ensar, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Aişe ile evlenmesi bâbı, c. 8, s. 225.) veyâ (üç) [349] [349] (Müslim, Kitabu'l-Fedâili's-Sahabe, Aişe'nin fazileti bâbı, c. 7, s. 134.) defa bana gösterildin. Melek seni ipekten bir parça içerisinde bana getirerek.: “İşte hanımın!” dedi. Yüzündeki örtüyü kaldırdım baktım ki sensin. Seni görünce.: 'Eğer bu ALLAH'ın takdiri ise kabul ediyorum!.” dedim.
[350] [350] (Buharî, Kitabu'n-Nikah, evlilik öncesi kadına bakmak bâbı, c. 11, s. 85. Müslim, Kitabu Fedâilis-Sahabe, Aişe'nin fazileti bâbı c. 7, s. 134.)

ResimAİŞE aleyhasselâm’ın DÜĞÜN TÖRENİ.:

AİŞE aleyhasselâm şöyle anlatıyor.: “Ben altı yaşında bir kız iken Nebî beni kendisine nikahladı. Medine'ye hicret ettik. Haris b. Hazre'ç Oğullarının yurdunda konakladık. Bu ara sıtmaya tutuldum. Bu yüzden saçım döküldü. (Hastalıktan sonra) saçım gürleşti, uzayıp omuzlarıma döküldü. Bir kere ben, arkadışlarımla beraber salıncakta oynarken annem Ümmü Ruman beni çağırdı. Ben de annemin yanına geldim. Bana ne yapacağını bilmiyordum. Annem elimi tuttu evin kapısının önüne geldiğimizde beni durdurdu. Ben de yorgunluktan kaba kaba soluyordum. Nihâyet solumam biraz yatıştı. Sonra annem biraz su aldı. Onunla yüzümü başımı ovdu. Sonra beni eve koydu. Evde Ensar'dan birtakım kadınlar hazır bulunuyordu. Beni.: “Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin!.” diye (alkışladılar). Annem beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar da benim kıyâfetimi düzelttiler. Bir anda habersiz bir şekilde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile karşılaşmam beni ürpertti. Ensar kadınları beni Rasuiullah'a takdim ettiklerinde ben dokuz yaşında bir kızdım.”

[351] [351] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Aişe ile evlenmesi, Medine'ye Aişe'nin gelmesi ve zifâfa girmesi, c. 8, s, 224. Müslim, Kitabu'n-Nikah, babanın küçük bekâr çocuğunu evlendirmesi bâbı, c. 4, s. 141.)

ResimAİŞE aleyhasselâm’ın İLMİ SEVİYESİ.:

1-) İLİM ÖĞRENME HIRSI.:
Ebu Melike'nin bildirdiğine göre: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımı AİŞE aleyhasselâm bilmediği bir şey duyduğunda onu öğrenene kadar tekrar ederdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hesaba çekilen kişiye azâb çektirilir!” buyurmuştur. AİŞE aleyhasselâm.: “Rasûlulah'a 'ALLAHu zü’L- CeLÂL kolay bir hesabla hesaba çekilecek buyurmuyor mu?” diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana şöyle karşılık verdi.: “Âyette geçen hesab verme işi, insanların mizana sunulması ile ilgilidir. Kim de inceden inceye hesaba çekilir ve helâk olur!.”

[352] [352] (Buharî, Kitabu’l-İlm, kim birşey duyup öğreninceye kadar tekrar ederse bâbı, c. 1, s. 207.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımı AİŞE aleyhasselâm, Peygamberimize.: “Uhud Günü’nden daha sıkıntılı bir günle karşılaştın mı?.” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Senin kavminden pek çok sıkıntı gördüm. Bunların en zorlusu AKâbe Günüydü. O gün kendimi İbn-u Abdi Yaleyl b. Abdi Kulal'e arzettim de o benim isteğime karşılık vermedi. Kederli olarak oradan ayrıldım. Kendimi çok uzaklarda buldum. Kafamı kaldırdım, baktım ki üzerimde bir bulut duruyor. Kafamı buluta çevirince bana hitabeden.: Cebrâil’î gördüm. O şöyle dedi.: “Bilesin ki ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kavminin sana söylediklerini senin de onlara söylediğini işitmiştir. Şimdi ALLAHu zü’L- CeLÂL sana onlardan dilediğini yerle bir etmen için Dağlar Meleği’ni gönderdi. Bu melek bana nidâ etti.: “İstersen Mekke'nin iki dağını kavuşturarak onları yok edeyim.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: “Hayır, ALLAHu zü’L- CeLÂL’den nesillerinden yalnızca ALLAH'a ibâdet eden, ona hiçbir şeyi ortak koşmayan kişiler çıkarmasını isterim.”
[353] [353] (Buharî, Kitabu Bedil-Halk, meleklerle ilgili bâb, c. 7, s. 123. Müslim, Kitabu'l-Cihâd, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in müşrik ve münâfıkların cefalarına ma’ruz kalması bâbı, c. 5, s. 181.)

AİŞE aleyhasselâm şöyle anlatıyor.: “RasuLuLLah'a Hicr-i İsmâil’in -Kâbe'nin eski duvarı- Kâbe'den olup olmadığını sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Evet.” buyurdu. Ben yine.:
— “Kûreyş için ne engel vardı da, Hicri Beyt'e dahil etmemişler.” diye sordum.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kûreyş’in bu Hicri, Kâbe'ye katmaya bütçeleri yetmedi.” cevâbını verdi. Ben.: 'Kâbe'nin Kapısı niçin bu kadar yüksektir?” diye sordum. Rasûlü Ekrem.: “Senin Kavmin dilediklerini Beyt'e koymak, dilediklerini de koymamak için.” cevâbını verdi. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey AİŞE! Eğer kavmin Kûreyş, câhiliye devrine yakın olmasaydı, ben, cidarı (Hicr’î) Beyt'e katmak, Beyt’in kapısını da zemin seviyesine indirmek isterdim. Fakat böyle yapıldığında Kavminin kalbinin kırılmasından endişe ederim.” buyurdu.
Müslim’in rivâyetinde.: “Eğer kavmin için benden sonra Kâbe'yi yeniden yapma durumu ortaya çıkarsa, gel de yapmadıkları kısmı sana göstereyim.” diyerek, AİŞE aleyhasselâm'a yedi zirâ'a yakın bir yer gösterdi.

[354] [354] (Buharî, Kitabu’l-Hacc, Mekke'nin fazileti ve Mekke'deki yapılar bâbı, c. 4, s. 187. Müslim, Kitabu’l-Hacc, Kâbe'nin yıkılışı ve yapılışı bâbı, c. 4, s. 99.)

Mesruk diyor ki.: “AİŞE!'nin yanında bir yere yaslanmıştım. AİŞE dedi ki.: “Ey Aişe'nin babası! kim şu üç şeyden birini söylerse ALLAH'a büyük bir yalan isnad etmiş olur!.”
Mesruk diyor ki.: “Onlar nedir?” diye sordum. AİŞE.: “Kim MuhaMMed RABB’ını görmüştür derse ALLAH'a büyük yalan isnad etmiş olur.”
Râvi Mesruk diyor ki.: “AİŞE!'nin bu sözünü duyunca hemen doğruldum: “Ey Mü’minlerin annesi! Bana bak, benim hakkımda acele hüküm verme. ALLAHu zü’L- CeLÂL.: “MahuMMed onu açıkça ufukta görmüştür!”


وَلَقَدْ رَآهُ بِالْأُفُقِ الْمُبِينِ
Resim---“Ve lekad reâhu bil ufukı’l- mubîn (mubîni).: Ve andolsun (Resûl aleyhisselâm), O'nu (Cebrâil aleyhisselâm'ı) ufukta apaçık gördü.” (Tekfir 81/23)

Ve yine.: ALLAH'ın büyük âyetlerinden bir kısmını görmüştür.” buyur muyor mu?' dedim. AİŞE aleyhasselâm dedi ki.: “Bu konuyu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den soran ilk kişi benim. Bunu bana şöyle açıkladı.: “Gördüğüm Cebrâil'di. Gerçek sûretini bu ikisinin dışında daha önce hiç görmemiştim. Bu gördüğümde semâdan iniyordu. Cüssesi yer ile göğün arasını kaplamıştı. Ayrıca: “Gözler O’na erişemez, o gözlere erişir. O çok lütuf sâhibi ve herşeyden haberdârdır”

لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
Resim---“Lâ tudrikuhu’l ebsâru ve huve yudriku’l- ebsâr (ebsâru) ve huve’l- LÂTÎFu’l- HABÎR (habîru).: Görme hassaları onu idrak edemez. Ve O, görme hassalarını idrak eder. Ve O, LÂTİFtir, herşeyden HABERDÂRdır.” (En’âm 6/103)

Ve.: “ALLAH, bir insanla konuşmaz. Ancak ilhamla yahut perde arkasından konuşur; yahut bir elçi gönderip izniyle dilediğine vahyeder. O YÜCEdir Hikmet Sâhibidir” âyetlerini duymadın mı?. dedi.

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ
Resim---“Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu ALİYyun HAKÎM (hakîmun).: ALLAH'ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır, illâ vahyile veya perde arkasından veya dilediğine izniyle vahyetsin diye resûl (melek) göndererek. ALLAH, bilir ve hikmet sahibidir.” (Şûrâ 42/51)

(İkincisi).: “Kim MuhaMMed, ALLAH'ın Kitabı’ndan birşey gizlemiştir derse ALLAH'a büyük yalan isnad etmiş olur. Çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL.: ”Ey Rasûl! Sana RABB’’inden indirileni tebliğ et. Şâyet böyle yapmazsan O'nun risâletini tebliğ etmiş olmazsın!.” buyurmuştu.

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
Resim---“Yâ eyyuherresûlu bellıg mâ unzile ileyke min RABBik (rabbike) ve in lem tef’al femâ bellagte risâleteh (risâletehu) vALLÂHu ya’sımuke mine’n- nâs (nâsi) innALLÂHe lâ yehdî’l- kavme’l- kâfirîn (kâfirîne).: Ey ReSûL! RABB'inden sana indirileni tebliğ et (duyur). Eğer bunu yapmazsan, o takdirde O'nun Risâletini (sana gönderdiğini) tebliğ etmemiş (duyurmamış) olursun. Ve ALLAH seni insanlardan korur. Muhakkak ALLAH, kâfirler kavmini hidayete erdirmez.” (Mâide 5/67)

(Üçüncüsü).: “Kim, MuhaMMed Yarın ne olacağını bildirir!.” derse ALLAH'a büyük yalan isnad etmiş olur. Çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL.: “Ey Habibim de ki.: ALLAH'ın dışında kimse göklerde ve yerde olan gaybı bilemez!.” buyurmuştur.

قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
Resim---“Kul lâ ya’lemu men fî’s- semâvâti ve’l- ardı’l- gaybe illallah (illallâhu) ve mâ yeş’urûne eyyâne yub’asûn (yub’asûne).: De ki.: "Göklerde ve yeryüzünde gaybı, ALLAH'tan başka kimse bilemez. Ve ne zaman beas edileceklerinin bilincinde (şuurunda) olamazlar." (Neml 27/65)
[355] [355] (Buharî, Kitabu't-Tefsir, en-Necm Sûresi baı, c. 10, s. 229.)

AİŞE aleyhasselâm’ın bildirdiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: “Kim ALLAH'a kavuşmayı arzularsa ALLAH da ona kavuşmayı ister, kim de ALLAH'a kavuşmayı istemezse ALLAH'da ona kavuşmayı istemez!.”
AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Yâ ResûLuLLah! Ölümü istememek de böyle mi? Hepimiz ölümden hoşlarımayız!.” diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayır. Mü’min ALLAH'ın Rahmetiyle, Rızasıyla ve Cennetiyle müjdelenince ALLAH'a kavuşmak ister. Dolayısıyla ALLAH'da o kuluna kavuşmayı ister. Kâfir de ALLAH'ın azâbıyla, gadâbıyla müjdelenince ALLAH'a kavuşmayı istemez, ALLAH da ona kavuşmayı istemez.” Bu Müslim’in rivâyetidir..

[356] [356] (Buharî, Kitabul-Rikak, “kim ALLAH'a kavuşmak isterse ALLAH da ona kavuşmak ister” bâbı, c. 14 s 144. Müslim, Kitabu'z-Zikr ved-duâ vet-Tevbe vel-İstiğfar, “ALLAH'a kavuşmayı isteyen kişiye ALLAH da ona kavuşmak ister” bâbı, c. 8, s. 65.)

AİŞE aleyhasselâm'dan şöyle nakledilir.: “ResûLuLLah sallallahu aleyhi vesellem yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak hoşr olunacaksınız!” buyurdu. AİŞE aleyhasselâm.: “Yâ Resûlullah! Erkekler ve kadınlar birlirlerine bakmazlar mı?” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “(o günkü) durum onların bununla ilgilenmelerinden çok daha önemlidir!.” buyurdu.
[357] [357] (Buharî, Kitabul Rikak, “Haşr nasıl olacaktır” bâbı, c. 14, s. 179. Müslim, Kitabu'l-Cennet “dünyanın sonu, kıyamet günü hasrın nasıl olacağının açıklarıması” bâbı, c. 8, s. 156.)

AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: “ResûLuLLah sallallahu aleyhi vesellem’a.: “O gün yer başka yere gökler de başka göklere çevrilir!.” âyetinde belirtilen günde insanlar nerede olacaklar?” diye sordum da.: “Sırat üzerinde olacaklar!” karşılığını verdi.

يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---“Yevme tubeddelul ardu gayrel ardı ves semâvâtu ve berezû lillâhil vâhıdil kahhâr(kahhâri).: O gün arz (yeryüzü) ve semalar, başka bir hale döndürülür (döndürülmüş olur). Ve onlar, Vahid (bir) ve Kahhâr olan ALLAH'ın huzuruna çıkmış olurlar.” (İbrahîm 14/48)
[358] [358] (Müslim, Kitabu Sifâti'l-Kıyameti vel-Cenneti ba's, “nuşur ve kıyamet günü yeryezünün durumu” bâbı, c. 8, s. 127.)

Urve diyor ki.: “Hacceden Abdullah b. Amr yanımıza geldi. Ondan şunu işittim.: “ResûLuLLah 'ın şöyle dediğini duydum.: “ALLAH, ilmi size verdikten sonra sizden çekip almaz. Fakat, âlimleri almak sûretiyle ilmi çekip alır. Geriye câhil insanlar kalır. Bunlardan fetvâ istenir onlar da kafalarına göre fetvâ verirler; hem kendileri sapar, hem de başkalarını saptırırlar.”
Bu hadisi Rasûluluh'ın hanımı AİŞE aleyhasselâm'ye anlattım.. Daha sonra Abdullah haccını yaptı. Aişe dedi ki.: “Ey kız kardeşimin oğlu, Abdullah'a git, ondan bana naklettiğin hadisi araştır.” dedi. Ben de Abdullah'ın yanına gittim, hadisi sordum; bana söylediği hadisin aynısını rivâyet etti. Derhal Aişe'nin yanına vardım, durumu ona haber verdim. Bu işi beğenen Aişe.: “VALLAHi, Abdullah b. Amr hadisi iyi zabtetmiş.” dedi.

[359] [359] (Buharî, Kitabul-İtİsâm bil-Kitabi ves-Sünneti görüş hakkında zikredilenler bâbı, c. 17, s. 44. Müslim, Kitabu’l-İlm, “ilmin kaldırılması” bâbı, c. 8, s. 60.)

AİŞE aleyhasselâm’ın bildirdiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in vefât ettiği sırada Peygamberimizin hanımları miraslarını istemek için Osman'ı Ebubekir'e göndermeyi düşündüklerinde Aişe onlara şöyle demiştir.: “ ResûLuLLah sallallahu aleyhi vesellem şöyle demedi mi?.: “Biz miras bırakmayız bizim bıraktığımız sadakadır.”
[360] [360] (Buharî, Kitabul-Feraiz “Tereke olarak bıraktıklarımız miras değil sadakadır” hadisi bâbı, c. 5, s. 153.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

2-) AİŞE aleyhasselâm’ın İLMİNDEN ÖRNEKLER.:

Urve, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımı Aişe'ye şunu sorar.: "Tâ ki Rasûller ümitlerini kestiklerinde ve kendilerinin yalancı çıkarıldıklarını sandıklarında..." âyeti hakkında ne dersin?
AİŞE aleyhasselâm der ki.: “Rasûlleri yalanlayan kavmidir. Dedim ki.: “Rasûller, kavimleri tarafından yalanlarıdıklarını kesin olarak bildiler, zan ile değil, dediğimde AİŞE aleyhasselâm.: “Ey Urvecik! Bunu rasûller elbette kesin olarak anlamışlardı.” dedi. Aişe'ye dedim ki.: “Belki de âyet, Rasûllerin yalanlanması değil aldatılmasıyla ilgilidir."
(Âyette geçen “küzzibû”->yalanlamak; “küzibû” ise->aldatılmak mânâsındadır).
AİŞE aleyhasselâm dedi ki.: “ALLAH korusun. Hiçbir Rasûl, ALLAH tarafından aldatıldığını düşünmez.” Peki bu âyet hakkında ne diyorsun?.” diye sordum. AİŞE aleyhasselâm.: “Yalanlarıdıklarını sananlar, RABBlarına imân eden, peygamberlerini doğrulayan, uzun süre sıkıntıya düşüp kendilerine yardımın geç ulaştığı Rasûllere uyanlardır. Rasûller, kavminden kendilerini yalanlayanlardan ümitlerini kesince, Rasûllere uyanlar kendilerinin yalanlarıdıklarını sandılar da hemen peşinden ALLAH'ın yardımı geldi!.” karşılığını verdi."
[361] [361] (Buharî, Kitabu Ehâdisi’l-Enbiye, "Şüphesiz Yûsuf ve kardeşlerinde soranlar için birçok âyetler vardır." âyeti bâbı, c. 7, s. 230.)

حَتَّى إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُواْ جَاءهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَن نَّشَاء وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ
Resim---“Hattâ izestey’ese’r- rusulu ve zannû ennehum kad kuzibû câehum nasrunâ fe nucciye men neşâ’ (neşâu), ve lâ yureddu be’sunâ ani’l- kavmi’l- mucrimîn (mucrimîne).: Resûller, umutlarını kestikleri zaman ve hatta yalanlandıklarını zannettikleri bir sırada, onlara yardımımız geldi. Böylece dilediğimiz kimse(ler) kurtarıldı. Azâbımız mücrim kavimden geri döndürülmez.” (Yûsuuf 12/110)

Urve radiyallahu anhu şöyle anlatıyor.: "Ben AİŞE aleyhasselâm'ye.: "ALLAHu zü’L- CeLÂL’in.: “Safa ile Merve, ALLAH'ın nişanlarındandır. Kim Ev’î (Kâbe'yi) hacceder, ya da umre yaparsa, onları tavaf etmelerinde kendilerine bir günah yoktur. Kim kendiliğinden bir iyilik yaparsa bilsin ki, ALLAH karşılığını verir, (yaptığını) bilir.” (Bakara 2/158) âyeti hakkında ne dersin? diye sordum. Ve yemin ederim ki Safa ile Merve arasında sa'y etmek hiç kimse üzerine bir günah olmaz!.” dedim.
Aişe.: “Ey kardeşimin oğlu, sen fenâ söz söyledin. Eğer bu âyetin hükmü senin te'vil ettiğin gibi olsaydı, âyet.: "Safa ile Merve arasında sa'y etmemekte günah yoktur." şeklinde olurdu. Şu kadar ki bu âyet, Ensar hakkında indirilmiştir. Ensar müslüman olmalarından önce Müşellel Mevki’i yanında bulunup kendisine ibâdet edegeldikleri Menât Putu için ihrama girip telbiye ederlerdi. İşte Ensardan ihrama giren kimseler Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi günah sayarlardı. Ensar müslüman oldukları zaman müşkil saydıkları bu vaziyeti Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e şöyle sordular.: “Yâ Resûlullah! Bizler Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi gü nah sayıyorduk, (bu iş bize ağır geldi)” dediler.
Bunun üzerine ALLAHu zü’L- CeLÂL.: "Şüphesiz Safa ile Merve ALLAH'ın alâmetlerindendir" âyetini indirdi.

إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِن شَعَآئِرِ اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا وَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ
Resim---“İnne’s- safâ ve’l- mervete min şeâirillâh (şeâirillâhi), fe men hacce’l- beyte evı’temera fe lâ cunâha aleyhi en yettavvefe bi himâ ve men tetavvaa hayran, fe innALLÂHe ŞÂKİRun ALÎM (alîmun).: Muhakkak ki Safa ve Merve, ALLAH'ın (ibadet yerlerini gösterir dîni) şiârlarındandır (işâretlerindendir). Artık kim Beyt'i (Kâbe'yi) hacceder veya umre (niyetiyle) ziyâreti yaparsa, o takdirde, iki (niyetle) tavaf etmesinde bir günah yoktur. Her kim de isteyerek (kendiliğinden) hayır olarak (fazladan tavaf) yaparsa mutlaka ALLAH ŞÂKİR'dir (şükrün karşılığını verendir) ve ALÎMdir (en iyi bilendir).” (Bakara 2/158)

AİŞE aleyhasselâm anlatmaya devâm ediyor.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi kendi fiili ile kanunlaştırmıştır. Artık bu iki tepe arasında dolaşmayı yâni sa'yı terketmek kimse için câiz değildir.” dedi.
Râvi Zühri diyor ki.: “Aişe'nin bu hadisi hakkında Abdurrahmân'ın oğlu Ebu Bekir’in fikrini sordum, cevâben şöyle dedi.: “Aişe'nin câhiliye devrinde Safa ile Merve arasında sa'yı günah sayan bir zümre bulunduğunu haber vermesi şüphesiz ki bir ilimdir. Fakat ben bunu işitmiş değilim."
[362] [362] (Kitabu’l-Hacc, "Safa ile Merve arasında koşmanın vâcibliği" bâbı, c. 4, s. 244. Müslim, Kitabul-Hacc, "Safa ile Merve arasında say bir kükndür." c. 4, s. 68.)

Şûreyh b. Hani dedi ki.: "Ebu Hûreyre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu bize haber verdi.: “Her kim ALLAH'a kavuşmayı dilerse ALLAH da ona kavuşmayı diler, ve her kim ALLAH'a kavuşmayı hoş görmezse ALLAH da ona kavuşmayı hoş görmez!.”
Bunun üzerine ben AİŞE aleyhasselâm'ye gelerek.: “Ey mü'minlerin annesi! Ben Ebu Hûreyre'yi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den bir hadis rivâyet ederken dinledim. Eğer (mesele) öyleyse biz helâk olduk demektir!.” dedim. Aişe.: “Helâk olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sözüyle helâk olmuştur! Ne o?.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her kim ALLAH'a kavuşmayı dilerse ALLAH'da ona kavuşmayı diler, ve her kim ALLAH'a kavuşmayı hoş görmez ise ALLAH da ona kavuşmayı hoş görmez!.” buyurmuş. Halbuki bizde ölümden hoşlanan hiçbir kimse yoktur!.” dedim.
Bunun üzerine AİŞE aleyhasselâm.: “Bunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem söyledi ama o senin anladığın mânâda değildir. Lâkin gözü yukarıya dikildiği, göğsü hırıldamaya başladığı tüyler diken diken olduğu ve parmaklar yumulduğu zaman o ÂN’da her kim ALLAH'a kavuşmayı dilerse ALLAH da ona kavuşmayı diler, ve her kim ALLAH'a kavuşmayı hoş görmezse ALLAH da ona kavuşmayı hoş görmez mânâsınadır.” dedi"
[363] [363] (Müslim, Kitabu'z-Zikr, Vedduâ, vel-İstiğfar, Kim ALLAH'a kovuşmak isterse ALLAH'da ona kavuşmak ister bâbı, c. 8, s. 66.)

Amir b. Sa'd b. Ebi Vakkas, babasından naklen rivâyet etmişti. Babası Abdullah b. Ömer’in yanında oturuyormuş. Birden etrafı taş duvarla çevrilmiş evin sâhibi Habbâb çıkagelmiş ve.:
[364] [364] (Müslim, Kitabu'z-Zikr, Vedduâ, vel-İstiğfar, Kim ALLAH'a kovuşmak isterse ALLAH'da ona kavuşmak ister bâbı, c. 8, s. 66.)
"Ey Abdullah b. Ömer! Ebu Hûreyre'nin ne söylediğini duyuyor musun? (Baksana) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i.: “Her kim cenâze ile birlikte onun evinden çıkar, cenâzenin namazını kılar, sonra defhedilinceye kadar cenâzenin arkasından giderse o kimseye iki kırat ecir vardır. Her bir kırat Uhud Dağı kadardır. Cenâzenin namazını kılıp da dönen kimseye ise Uhud Dağı kadar bir ecir vardır.” buyururken işitmiş."
Bunun üzerine İbn Ömer, Habbâb'ı Ebu Hûreyre'nin söylediklerini sorarak gelip kendisine haber vermesi için Aişe'ye göndermiş. İbn Ömer mescidin çakıllarından bir avuç almış onları elinde evirip çeviriyormuş. Nihâyet elçi dönüp gelmiş ve Aişe'nin.: “Ebu Hûreyre doğru söylemiş.” dediğini bildirmiş. Bunun üzerine İbn Ömer, elindeki çakılları yere vurarak.: “VALLAHi biz bir çok kıratlarda kaçırmışız!.” demiş."
[365] [365] (Buharî, Kitabu'l-Cenâiz, Cenâze merasimine katılmanın fazileti bâbı, c. 3, s. 426. Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, Cenâze namazı kılmanın fazileti bâbı, c. 3, s. 52.)

AİŞE aleyhasselâm anlatıyor.: "Kûreyş ile onların dininde bulunanlar müzdelife'de vakfe yaparlardı. Kendilerine “Hums” denilirdi. Diğer Arap kâbileleri ise Arafat'ta vakfe yaparlardı. İslâm gelince, ALLAH, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: "Arafat'a giderek orada vakfe yapmasını sonra oradan akın etmesini emretti. Bu ise ALLAH TeÂLÂ'nin.: "Sonra siz de başka insanların akın ettiği yerden akın edin." âyeti kerimesidir."
[366] [366] (Buharî, Kitabu't-Tefsir, Sonra insanların akın akın döndüğü yerden siz de akın akın dönün" âyeti bâbı, c. 9, s. 253. Müslim, Kitabu'l Hacc, aynı âyet c. 4, s. 43.)
Hums.: Beş bölükten birisi. Beşte bir.

ثُمَّ أَفِيضُواْ مِنْ حَيْثُ أَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Summe efîdû min haysu efâda’n- nâsu vestagfirûllâh (vestagfirûllâhe), innALLÂHe GAFÛRun RAHÎM (rahîmun).: Sonra insanların akın akın geldikleri yerden, akın akın gelin ve ALLAH'a istiğfar edin (mağfiret dileyin). Muhakkak ki ALLAH, GAFÛR'dur (mağfiret edendir), RAHÎM'dir (Rahîm esması ile tecellî edendir).” (Bakara 2/199)

Yûsuf b. Mahek şöyle anlatıyor.: "Ben, mü'minlerin annesi Aişe'nin yanındaydım. Tam bu sırada Onun yanına Irak'lı biri çıkageldi. Ona.: “Kefenin hangisi daha hayırlıdır?” diye sordu. AİŞE aleyhasselâm.: “Yazık sana! ölümden sonra hissedemeyeceğin için sana hangi şey zarar verebilir ki!.” dedi. Bu sefer o Irak'lı kişi.: “Ey mü'minlerin annesi, bana kendi mushafını göster!.” dedi. AİŞE aleyhasselâm.: “Niçin?” diye sordu. Adam.: “Ben ümit ederim ki Kur’ÂN'ı senin mushafına göre te’lif ederim. Çünkü Kur’ÂN te’lif edilmiş olmayarak okunuyor.” dedi. Bunun üzerine AİŞE aleyhasselâm.: “Diğer sûrenin kıraatından önce Kur’ÂN'ın hangi sûresini okumuş olsan sana ne zarar verir ki? Kur’ÂN'dan ilk nâzil olan sûrelerde uzunca cennet ve cehennem konusu işlendi. Nihâyet insanlar İslâm'a döndükleri zaman, helâl ve haram ile ilgili âyetler nâzil oldu. Şâyet ilk önce.: “Şarap içmeyin!.” yasağı inseydi insanlar elbette.: “Biz ebeden şarabı bırakmayız!.” derlerdi. Ve şâyet yine ilk önce.: “Zinâ etmeyin!” yasağı inmiş olsaydı insanlar muhakkak.. “Biz zinâyı ebedîyyen bırakmayız!.” diyeceklerdi. Yeminle söylüyorum ki ben henüz oyun oynayan bir kız çocuğu iken Mekke'de MuhaMMed'e.: “Hayır, buluşma zamanları o (uyarıldıkları) saattir. O saat cidden çok feci ve acıdır.” âyeti inmişti. El-Bakara ile En-Nisâ sûreleri ancak ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanındayken inmişlerdir.” dedi. Râvi diyor ki.: “Bundan sonra AİŞE aleyhasselâm, o Irak'lı için mushafı çıkardı. O şahsa sûrelerin âyetlerini imla ettirdi."
[367] [367] (Buharî, Kitabu'l-Fedâilü'l-Kur’ÂN, Kur’ÂN'm yazılması bâbı, c. 10, s. 414.)

بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ
Resim---“Beli’s- sâatu mev’ıduhum ve’s- sâ’atu edhâ ve emer (emerru).: Hayır, onlara vaadedilen (azap), o saattir (kıyâmet vaktidir). Ve o saat, daha korkunç ve daha dehşetlidir.” (Kamer 54/46)


3-) AİŞE aleyhasselâm’ın EVİNDEKİ İLİM MECLİSLERİ.:

Zürare şöyle anlatıyor.: "Sa'd b. Hişam b. Amir, ALLAH yolunda gazaya niyet ederek Medine'ye geldi ve Medine'de kendine ait olan bir akar'ı satarak, bedeli ile silâh ve at satın almak, böylece ölünceye kadar Bizanslılar'a karşı Cihâdda bulunmak istedi. Medine'ye gelince Medinelilerden bazı kimselere rastladı.Onlar kendisini bu işten nehyettiler ve ona.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hayatında altı kişilik bir cemaatın bunu yapmak istediğini fakat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in onları bundan nehyettiğini ve kendilerine.: “Benim Şahsımda sizin için güzel bir örnek yok mu?” buyurduğunu haber verdiler. Onlar bunu söyleyince Sa'd daha önce boşadığı karısına ric'at etti/geri döndü, ve ric'at ettiğine şâhid de getirdi. Peşinden İbn Abbas'a gelerek ona Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in vıtır namazını sordu.
İbn Abbas.: "Ben sana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem' in vitrini yeryüzünde yaşayanlardan en iyi bileni göstereyim mi?” dedi. Sa'd.: “kimdir o?.” diye sordu. İbn Abbas.: “Aişe'dir. Hemen ona git de sor. Sonra gel ve sana verdiği cevâbı bana haber ver.” dedi. Sa'd.: “Bunun o üzerine ben, Aişe'ye gitmek üzere yola çıktım ve Hâkim b. Eflah'a vararak Aişe'ye beraber gitmek üzere onu yanıma almak istedim. Hâkim.: “Ben ona yaklaşmam. Çünkü ben, onu şu iki fırka hakkında bir şey söylemekten nehyettim de o bana razı olmayarak bildiğini yaptı...” dedi. Ben Hâkim'e yeminle ısrar ettim. Bunun üzerine benimle geldi. Beraberce AİŞE aleyhasselâm'ye gittik. Yanına girmek için izin istedik. Aişe, bize izin verdi; yanına girdik. Hâkim’î görünce tanıyarak.: "Sen Hâkim misin?" dedi. Hâkim.: “Evet!.” cevâbını verince AİŞE aleyhasselâm.: “Yanındaki kimdir?” diye sordu. Hâkim.: “Sa'd b. Hişam'dır.” dedi. AİŞE aleyhasselâm.: “Hangi Hişam?” diye sordu. Hâkim.: “Amr'ın oğlu.” dedi.
Bunun üzerine AİŞE aleyhasselâm ona rahmet okudu ve.: “Hayırdır inşallah!” dedi. (Katade.: "Hişam, Uhud Harbinde vurulmuştu" der.)
Ben de.: “Ey mü'minlerin annesi! Bana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ahlâkını anlat!” dedim. AİŞE aleyhasselâm de.: “Sen Kur’ÂN okuyorsun değil mi?” dedi. Ben de.: “Evet okuyorum.” dedim. AİŞE aleyhasselâm.: “İşte Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ahlâkı Kur’ÂN'dı.” dedi. Bunun üzerine ben kalkmaya davrandım ve ölünceye kadar hiç kimseye birşey sormamaya niyet ettim. Sonra aklıma geldi de.: “Bana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gece namazını anlat.” dedim. AİŞE aleyhasselâm.: “Sen Müzzemmil Sûresi’ni okuyorsun değil mi?” diye sodu. Ben.: “Evet okurum.” cevâbını verdim. AİŞE aleyhasselâm.: “İşte ALLAH bu Sûrenin başında gece namazını farz kıldı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashâbı bir sene gece namazına kalktılar. ALLAH, bu sûrenin sonunu oniki ay semâda tuttu. Nihâyet bu sûrenin sonunda tahfifi/hafifletmeyi indirdi de artık gece namazı farzdan sonra kılman bir nâfile oldu...” dedi. Daha sonra.: “Ey mü'minlerin annesi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in vitrini bana haber ver.” dedim. AİŞE aleyhasselâm.: “Biz, onun misvakını ve abdest suyunu hazırlardık. ALLAH da onu geceleyin ne zaman uyandırmak dilerse, uyandırırdı. Bunu müteâkib misvak kullanır, abdest alır ve dokuz rek'at namaz kılardı. Bu rek'atların yalnız sekizincisinde oturur ALLAH'ı zikreder, ona hamd eder ve duâda bulunurdu. Sonra selâm vermeden ayağa kalkar, dokuzuncu rek'atı da kılardı. Sonra oturarak ALLAH'ı zikreder, ona hamdeder ve duâda bulunurdu. Sonra bize işittirecek derecede selâm verirdi. Selâm verdikten sonra oturduğu yerde iki rek'at namaz kılardı. İşte yavrum, bu namaz onbir rek'attir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yaşlanıp biraz kilo alınca, vitri yedi rek'at kılmaya başladı. Bu iki rek'atı yine eskiden kıldığı gibi kıldı. Böylece bu da dokuz rek'at oldu yavrucuğum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir namazı kıldı mı artık ona devâm etmeyi severdi. Şâyet kendisine uyku veyâ bir sızı galebe çalar da gece namazını kılmazsa gündüzün oniki rekâz namaz kılardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bütün Kur’ÂN’î bir gecede okuduğunu bütün bir gece sabaha kadar namaz kıldığını ve Ramazandan başka tam bir ay oruç tuttuğunu bilmiyorum!.” dedi.
Bunun üzerine ben, İbn Abbas'a giderek AİŞE aleyhasselâm’ın söylediklerini o’na anlattım. İbn Abbas.: "Aişe doğru söylemiş! Ona yakın olsam mutlaka o’nun yanına gider, bunları ağzından dinlerdim." dedi. Bunun üzerine ben.: "Eğer senin, onun yanına girmediğini bilseydim, onun hadisini sana söylemezdim!. dedi."
[368] [368] (Müslim, Kitabu Salâti'l-Musâtir, gece namazını birleştirme, uyku yahut hastalıktan gece namazını kaçıran kimse bâbı, c. 2, s. 168.)

Abdurrahmân b. Şemmase şöyle anlatıyor.: "AİŞE aleyhasselâm'ye birşey sormaya geldim.: “Een kimsin?” diye sordu. Ben de.: "Mısırlılardan biriyim" dedim. Sonra AİŞE aleyhasselâm.: "Bu gazanızda sizin vâlinizin size mualemesi nasıldır?" diye sordu. O da.: "Kendisinden bir fenâlık görmedik. Bizden birimizin devesi ölse hemen ona deve verir; kölesi ölse köle verir, yiyeceğe muhtaç olsa yiyecek verir." dedi. Bunun üzerine AİŞE aleyhasselâm.: "Doğrusu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den işittiğim bir şeyi sana haber vermekten, onu kardeşim Muhammed b. Ebi Bekir'e yaptıkları beni men'edemez! Şu evimde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH'ım! Bir kimse ümmetimin işlerinden bir vazife alır da onlara zorluk gösterirse sen de ona zorluk göster! Bir kimse ümmetimin işlerinden bir vazife alır da onlara hoş muamele ederse sen de onlara hoş muamele eyle." buyurdu."
[369] [369] (Müslim, Kitabu'l-İmâret, adâletli imâmın fazileti bâbı, c. 6, s. 7.)

Mesruk şöyle anlatıyor.: "Biz, AİŞE aleyhasselâm’ın huzuruna girdik. Yanında Hassan b. Sabit vardı. Hassan kendine ait olan bir takım beyitleri aruz veznine uydurarak şöyle şiir söylüyordu.:
"Namuslu, iffetli, zeki ve şüpheli bir şeyle itham edilmeyen."
AİŞE aleyhasselâm de ona.: "Lâkin sen böyle değilsin. (Yâni gıybet ettin ve iftiracıların sözüne daldın) dedi.
Mesruk AİŞE aleyhasselâm'ye.: "Hassan'ın senin yanına girmesine neden izin veriyorsun? Halbuki ALLAHu zü’L- CeLÂL.: "Onlardan onun büyüğünü üzerine alan kimseye büyük bir azâb vardır." buyuruyor, dedim. Bunun üzerine AİŞE aleyhasselâm bana.: "Hangi azâb körlükten daha şiddetli ve daha büyüktür?." dedi. Ve onun lehine.: "Şüphesiz Hassan, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem adına İslâm'ı müdafaa eder yahut müşriklerin hicivlerine karşılık verirdi, sözlerini de söylerdi." dedi.
[370] [370] (Buharî, Kitabul-Megazi Ifk hadisi bâbı, c. 8, s. 444. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, Hasan b. Sabit’in fazileti bâbı, c. 7, s. 163.)

إِنَّ الَّذِينَ جَاؤُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِّنكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَّكُم بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُم مَّا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Resim---“İnnellezîne câû bil ifki usbetun minkum, lâ tahsebûhu şerren lekum, bel huve hayrun lekum, li kullimriin minhum mektesebe mine’l- ism (ismi), vellezî tevellâ kibrehu minhum lehu azâbun azîm (azîmun).: Muhakkak ki (Hz. Ayşe hakkında) ifk (iftira) ile gelenler, sizden bir gruptur. Sizin için onun bir şerr olduğunu zannetmeyin. Hayır, o sizin için hayırdır. Onlardan herbirinin günahtan kazandıkları (cezâlar) vardır. Ve onun büyüğünü yönetene (uydurup, yayana) büyük azâb vardır.” (Nûr 24/11)

Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe anlatıyor.: "AİŞE aleyhasselâm’ın yanına girdim ve kendisine.: "Bana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hastalığından bahsetmez misin?" dedim. Aişe.: "Hay hay!." dedi ve devâm ederek.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hastalığı ağırlaştı. Bir ara.: "Cemaat, namazı kıldılar mı?"diye sordu. Biz.: "Hayır, seni bekliyorlar Yâ Resûlullah!." dedik. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Öyleyse benim için leğene su koyun!" buyurdu. Dediğini yaptık, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yıkandı, sonra kalkmak için dav-randı, fakat bayıldı. Sonra ayılarak.: "Cemaat namazı kıldılar mı?" diye sordu. "Hayır seni bekliyorlar ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!" dedik. Yine.: “Benim için leğene su koyun!" buyurdu. Dediğini yaptık ve yıkandı. Sonra kalkmak için davrandı fakat yine bayıldı sonra ayılarak.: "Cemaat namazı kıldılar mı?" diye sordu. Biz.: "Hayır seni bekliyorlar Yâ Resûlullah!" dedik. Cemaat, mescide kapanmış Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i bekliyorlardı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem cemaata namaz kıldırması için Ebubekir'e haber görderdi. Gönderilen zât Ebubekir'e vararak.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem cemaata namaz kıldırmanı emrediyor!." dedi. Ebubekir yumuşak kalbli birisiydi. Hz. Ömer'e.: "Ey Ömer cemaata namazı sen kıldır!." dedi. Ömer.: "Buna sen daha lâyıksın" karşılığını verdi. Böylece o günlerde cemaate namazı Ebu Bekir kıldırdı. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendinde bir parça hafiflik hissederek biri Abbas olmak üzere iki kişinin arasında öğle namazına çıktı. Ebubekir cemaata namaz kıldırıyordu.
Ebubekir onu görünce geri çekilmeye davrandı. Fakat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, geri çekilmemesini işâret etti. Yanındaki iki kişiye.: "Beni onun yanına oturtun.” dedi. Onlar da kendisini Ebubekir’in yanıbaşına oturttular. Ebubekir ayakta, Peygamber namazına uymuş, cemaat da Ebubekir’in namazına uymuş olarak namaz kılıyorlar, Peygamber ise oturuyordu.
Ubeydullah diyor ki.: "Daha sonra Abdullah b. Abbas'ın yanına girerek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hastalığı hakkında Aişe'nin bana anlattıklarını ona arzettim. Onlar da hiçbir şey inkâr etmedi. Yalnız.: "Abbasla birlikte Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in koluna giren zâtın adını AİŞE aleyhasselâm sana söyledi mi?” dedi. Ben de.: “Hayır!.” dedim. İbn Abbas.: "O Ali'ydi!." dedi.
[371] [371] (Buharî. Kitabı’s-Sünne, imâmı yalnız namaz kıldırması için tâyin etti bâbı.c. 2, s. 314.. Müslim, Kıtabu’s-Salât. N;un;ızchı cizı-ü beliren imânını istihfafı bâbı, c.2, s.20.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

4-) AİŞE aleyhasselâm’ın SAHABE'nin HATALARINI DÜZELTMESİ.:

Ubeydullah b. Umeyr şöyle anlatıyor.: "Abdullah b. Amr'ın, kadınlara gusledecekleri zaman saçlarının örgülerini çözmelerini emretmesi AİŞE aleyhasselâm’a ulaşınca.: “Bu İbn Amr hayret birisi! Kadınlara, gusledecekleri zaman saçlarını çözmelerini emrediyor, niçin saçlarını traş etmelerini emretmiyor? Ben ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tek bir kaptan (su alarak) guslederdik, başıma üç defadan fazla su dökmezdim!.” dedi."
[372] [372] (Müslim, kadının ğusul esnâsında uzun saçlarını yıkamasıyla ilgili hüküm bâbı,c.1, s.179.)

Umre bint Abdurrahmân anlatıyor.: "Ziyâd b. Ebi Süfyan, AİŞE aleyhasselâm’a İbn Abbas'ın.: “Kim, kesilmek üzere bir kurbanlık gönderirse, gönderdiği kurbanlık kesilinceye kadar hac yapana haram olan şeyler kurbanlık ona da haramdır.” sözünü bildiren bir mektup yazdı. Bunun üzerine AİŞE aleyhasselâm.: “İş İbn Abbas'ın dediği gibi değil. Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kurbanının ipini kendi elimle çözdüm sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu eliyle bağladı ve babamla gönderdi. O kesilinceye kadar ALLAH'ın helâl kıldığı hiç bir şey Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e haram olmadı.” buyurdu."

Muhammcd b. el-Menteşir şöyle anlatıyor.: "AİŞE aleyhasselâm’a İbn Ömer’in.: “Üzerimde koku izi ile ihramlı olmayı hoş görmem.” sözünü zikrettim. Bunun üzerine AİŞE aleyhasselâm.: “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e güzel koku sürdüm, sonra o, kadınlarını dolaştı, sonra da üzerinde koku izi varken ihrama girdi.” dedi.

Mücâhid diyor ki.: "Ben, Urve b. ez-Zübeyr ile beraber Medine Mescidi’ne girdim. Abdullah b. Ömer’i Aişe'nin hücresine dayanıp oturmuş halde bulduk. Bazı insanlar da mescidde kuşluk namazı kılıyorlardı. Biz, İbn Ömer'e bunların kuşluk vaktinde mescidde toplanıp kıldıkları namazların hükmünü sorduk. İbn Ömer.: 'Kuşluk Namazı için bu şekilde mescidde toplanmaları bid'attir.” dedi. Sonra Urve, İbn Ömer'e.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kaç kere umre yaptı.” diye sordu. İbn Ömer.: “Birisi Receb Ayında olmak üzere dört umre yaptı.” dedi. Biz, İbn Ömer’in bu son cevâbındaki hatayı kendisine reddetmek istemedik. Bu sırada biz, mü'minlerin anası AİŞE aleyhasselâm’ın, kendi odasında dişlerini yıkamasından çıkan hışırtıyı duyduk. (İzin alarak yanına girdiğimizde, Urve teyzesi sıfatıyla Aişe'ye.: “Ey Anne! Ey mü’minlerin annesi! Ebu Abdurrahmân Abdullah b. Ömer’in söylediği sözü işitiyor musun?” dedi. Aişe.: “Ne söylüyor?” dedi. Urve b. Zubeyr.: “İbn Ömer.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem birisi Receb Ayında olmak üzere dört umre yaptı diyor." dedi. Bunun üzerine AİŞE aleyhasselâm.: "ALLAH, Abdurrahmân'a rahmet etsin! Halbuki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaptığı umrelerin hepsine tanık olmuştur. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Receb Ayında katîyyen umre yapmamıştır.” dedi."
[373] [373] (Buharî, Kitabu'l-Umreti, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kaç tane umre yaptı bâbı, c. 4, s. 349. Müslim, Kitabu'l-Hacc, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kaç tane umre yaptığı bâbı, c. 4, s. 61.)

Abdullah b. Ubeydullah b. Ebi Melike şöyle anlatıyor: "Osman'ın kızı Ümmü Eban Mekke'de vefât etmişti. (Namaz ve defninde) hazır bulunmak için bizler de bu cenâzeye gelmiştik. İbn Ömer ile İbn Abbas da bu cenâzede hazır bulundular. Ben İbn Ömer ile İbn Abbas'ın arasına oturmuştum. (Veyâ râvi) şöyle dedi.: “Yahut ben bu ikisinden birinin yanına oturmuştum da diğeri de gelip benim yanıma oturmuştu, (bu sırada evden kadınların feryadı yük seldi). Bunun üzerine İbn Ömer, yanında bulunan Osman'ın oğlu Amr'a.: "Şu kadınları ağlamaktan nehyetmez misin? Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Şüphesiz ölü, âilesinin kendisine ağlamasından dolayı azâb duyar!.” buyurdu" dedi.
Buna karşı Abdullah b. Abbas da.: “Bu sözü Ömer (radiyallahu anhu) da bâzen söylerdi.” dedi. Devâmla İbn Abbas, Ömer vefât ettiğinde bunu Aişe (radiyallahu anha)'ya hatırlattım. O da.: “ALLAH, Ömer'e rahmet etsin! Vallahi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem .: "ALLAH, mü'mine âilesinin ona ağlamasından dolayı azâb eder!" demedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH, âilesinin ona ağlamasından dolayı kâfirin azâbını artırır." buyurdu. Devâmla.: "Size Kur’ÂN yeter. Onda.: "Hiç kimsenin günah yükü başkasına yüklenmez." buyrulur. İbn Abbas bu noktada.: "VALLAHi! Güldüren de ağlatan da O'dur" dedi.
[374] [374] (Buharî, Kitabul-Cenâiz, "Ölü, ehlinin arkasından ağlamasından dolayı azâb görür" bâbı, c. 3, s. 40. Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, ölü âilesinin kendisine ağlamasından azâb görür, bâbı, c. 3, s. 43.)

وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَإِن تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى إِنَّمَا تُنذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَمَن تَزَكَّى فَإِنَّمَا يَتَزَكَّى لِنَفْسِهِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ
Resim---“Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne RABBehum bi’l- gaybi ve ekâmû’s- salâh (salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih (nefsihî), ve ilâllâhi’l- masîr (masîru).: Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırırsın ki, gaybda RABBlerinin korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş ALLAH'adır.” (Fâtır 35/18)

Uruc, AİŞE aleyhasselâm’ın şöyle dediğini rivâyet ediyor.: “AİŞE aleyhasselâm.: "Buraya filanın babası (Ebu Hûreyre) geldi. Odamın şu tarafına oturdu. (Sözüne hiç ara vermeksizin devâmla) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den hadis söyleyip, bunları bana duyurmak istiyordu. Halbuki ben tesbih ediyordum. Ben ibâdetimi bıtırmeden kalktı gibi. Eğer ona yetişebilseydim muhakkak onu böyle aralıksız söylemekten men ederdim. İyi bilin ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sözü sizin sözünüzü zincirlediğiniz gibi birbirine ekleme sûretiyle söylemezdi." dedi.
[375] [375] (Buharî, Kltabu'l-Menâkıb, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in özellikleri abı, c. 7, s. 389.)

Başka bir rivâyette.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem öyle tek tek konuşurdu ki saymak isteyen onu sayabilirdi.” dedi.
[376] [376] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in özellikleri bâbı, c. 7, s. 389. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe Ebu Hûreyrenin faziletleri bâbı, c. 7, s. 167.)

Bedreddin ez-Zerkeşî yalnızca AİŞE aleyhasselâm’ın sahabe rivâyetlerini dü-zeltmesini konu alan "el-îcâbe li iradi mâ İstedrakethü Aişetü ale's- Sahabeti" adlı bir eser kaleme almıştır. Zerkeşî, kitabın mukaddimesinde: "Bu Kitabta, sâdece AİŞE aleyhasselâm'den gelen hadisleri veyâ başkalarına muhalif görüşlerini veyâ sâdece Aişe'nin bildiği açık sünnet veyâ sağlam ilmi açıklamalarını veyâ zamanının âlimlerine karşı ileri sürdüğü hadisleri veyâ kendi zamanındaki meşhur kişilerin yanlarındaki hadisleri bırakıp AİŞE aleyhasselâm'den aldıkları hadisleri veyâ verdiği fetvâları, veyâhutta doğruluğuna inandığım ictihadlarını topladım." demiştir.
[377] [377] (Bkz. Kitabu'l- İcabe li İradi ma İsted rakethü Aişetü ale’s-Sahabeti s. 31-32.)

Zerkeşî, AİŞE aleyhasselâm’ın Ömer b. Hattab, Ali b. Ebi Tâlib, Abdullah b. Abbas gibi meşhur yirmi üç sahabinin rivâyet ettiği hadisleri düzeltmıştır. Bâzen bu sayı ellidokuza kadar ulaşmıştır..
el-İcabe'nin muhakkiki Prof. Said el-Afganî: "AİŞE aleyhasselâm konusunda senelerce çalıştım. Öyle ki onu anlatacak bir kelime bulamıyorum. Özellikle AİŞE aleyhasselâm’ın susuz bir ortamda, dalgaları birbiri ile boğuşan engin bir deniz gibi bilgi yığınlarıyla karşına çıkmasına şaşarsın. Fıkıh, hadis, tefsir, hukuk, edebiyât, şiir, ahbar, ensab, mefâhir, tıp ve tarih gibi başarılması zor olan birçok konular karşısında AİŞE aleyhasselâm’ı bulursun. Bununla da kalmaz. Bütün bu bilgileri henüz onsekiz yaşına varmadan elde etmesi daha da câlib-i dikkattir.”
[378] [378] (Bkz. Kitabu'l-îcabe li İradi ma istedrakethü Aişetü ale's-Sahabeti s. 3.)

AİŞE aleyhasselâm’ın TEVÂAZUU ve İLMÎ ANLAYIŞI.:
Şûreyh b. Hâni diyor ki.: "AİŞE aleyhasselâm’a mest üzerine mesh etmeyi sordum. Bana.: “Benden daha bilgili olan Ali'ye git!.” dedi. (Başka bir rivâyette de, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le beraber yolculuk ederdi, şeklindedir.') Râvi diyor ki.: "Hz. Ali kerremallahu vechehu'ye gittim. O, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den naklen, mesh müddettinin yolcu için üç gün üç gece, mukim için ise birgün bir gece olduğunu söyledi..."
[379] [379] (Müslim, Kitabu't-Tahare, Mesh müddeti bâbı, c. 1, s. 160.)

Kerib şöyle anlatıyor.: "İbn Abbas, Misver b. Mahreme ve Abdurrahman b. Ezher, Kerib’i AİŞE aleyhasselâm’a gönderdiler ve.: “Hepimizden ona selâm söyle ikindi namazından sonra iki rekât namaz kılınıp kılınamayacağını sor.” dediler. Ayrıca “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in nehyettiği bize ulaştığı halde senin bu namazı kıldığını duyduk.” de. İbn Abbas.: “Ömer'le beraber insanlar arasında bu iki rekâta en düşkün bendim.” demiştir.”
Kerib.: “Bunun üzerine Aişe'nin yanına gittim. İstedikleri şeyi ona sordum.” dedi. Aişe.: “Ümmü Seleme'ye sor.” dedi. Daha sonra beni gönderenlerin yanına dönüp Aişe'nin dediğini onlara anlattım. Bunun üzerine beni Aişe'nin yanına gönderdikleri gibi Ümmü Seleme'ye gönderdiler. Ümmü Seleme.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bu namazı yasakladığını duydum ancak kendisinin ikindi namazı ile beraber bu namazı kıldığını gördüm. Sonra Ensar'dan Haram Oğullarından kadınlarla otururken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir câriye gönderip şöyle tembihledim.: “Git Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına otur ve.: “Yâ Resûlullah, Ümmü Seleme.: “Bu namazı yasakladığınızı duydum ve aynı zamanda o namazı kıldığınızı görüyorum.” Diyor.” de. Eğer eliyle işâret ederse gerisinde dur.”
Câriye bunları aynen yaptı. Câriye Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem eliyle işâret eder etmez arkasına geçti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazı bıtırince câriyeye dönüp.: “Ey Ebu Ümeyye'nin kızı, ikindiden sonra kıldığım iki rekât namaz, Abdulkays'tan bir kısım insanların gelip beni meşgul etmelerinden dolayı kılmadığım öğlen namazından sonraki iki rek'atıdır buyurdu."
[380] [380] (Buharî, Kitabu Ebvabi’l-Amel fı's-Salâti, "kişi namaz kılarken konuşur, eliyle işâret ederse" bâbı, c. 3, s. 347. Müslim, Kitabu Salâti'l-Müsafirin ve kasriha, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ikindi namazından sonra kıldığı iki rekât namaz bâbı, c 2, s. 210.)

İbrahîm diyor ki.: "Esved'e, AİŞE aleyhasselâm’a hangi kapların içinde şıra (Nebîz) yapmanın mekruh olduğunu sordun mu?” dedim. "Evet" dedi. “Öyleyse Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hangi kaplarda şıra yapılmasını nehyetti?” diye sordum? “İçi boşaltılmış kuru kabak kabında ve ziftle sıvalı küp ve testide.” diye cevâb verdi. Ben “çanak çömleği de sordun mu?” dedim. Aişe.: “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den yalnızca duyduklarımı söylerim. Duymadıklarımı da mı size söyleyeyim?” dedi."
[381] [381] (Buharî, Kitabu’l-Eşribe, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yasakladıktan sonra bir kısım kap ve taslara ruhsat vermesi bâbı, c. 12, s. 161.)

(Hicâb emrinden önce) Aişe'nin mükemmel işlere girmesini Enes anlatıyor.: "Uhud Günü, hezimete uğrayan müslümanlar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in etrafından dağılmışlardı... Bu sırada Ebu Bekir’in kızı Aişe ile Ümmü Süleym ayaklarını, halhalları görünecek kadar sıvamışlardı. Sırtlarına yüklendikleri su kırbalarından susayanlara su verdiklerini, kırbalar boşaldığında onları tekrar doldurduktan sonra tekrar susayanlara su verdiklerini gördüm."
[382] [382] (Buharî, Kitabu'l-Cihâd, "Kadınların erkeklerle beraber savaşlara katılması bâbı, c. 6, s. 418. Müslim, Kitabu'l-Cihâd" "Kadınların erkeklerle savaşa katılsa" bâbı, c. 5, s. 196.)

AİŞE aleyhasselâm’ın PERDE ARKASINDAN SONRA DAHA BÜYÜK İŞLERE TEŞEBBÜSÜ.:
AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: "Yâ Resûlullah! Cihâdı biz en büyük amel görü-yoruz. Biz de Cihâd edelim mi?” Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizin en güzel Cihâdınız şartlarına uyarak yaptığınız haçtır.” buyurdu.
Diğer bir rivâyetteise.:
[383] [383] (Buharî, Kitabu’l-Hac, "kadınların haccetmesi" bâbı, c. 4, s. 445.)

“Sizinle beraber biz de savaşa katılıp Cihâd etmeyelim mi?” deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizin için en güzel Cihâd hacdır, haccı mebrurdur.” demiştir. Aişe diyor ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den bunu duyduktan sonra haccetmekten hiç geri durmadım.”
[384] [384] (Buharî, Kitabu'l-Cihâd, "Cihâdın ve seyahatin faziletleri" bâbı, c. 6, s. 344.)

AİŞE aleyhasselâm anlatıyor.: "Hac aylarında hacca niyet ederek evimizden ayrıldık. Şeref’e (Mekke'den altı mil uzaklıkta bir köy) varınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashâbına.: “Yanında kesilecek hayvanı olmayanların sâdece umre yapmasını arzularım. Eğer yanında hayvanı olan varsa umre yapmasın.” buyurdu. Bu esnâda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanıma geldi bana.: "Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. Dedim ki.: “Ashâbına söylediklerini duydum. Hayvanı olanları umre yapmaktan vazgeçirdin.”
Diğer bir rivâyette ise AİŞE aleyhasselâm.: “Yâ Resûlullah! İnsanlar iki ecir alıp dönerlerken ben bir ecirle mi döneyim?” diye sorar.
[385] [385] (Müslim, Kitabu’l-Hacc, "İhram'ın şekilleri" bâbı, c. 4, s. 34.)

Diğer bir rivâyette de: “Yâ Resûlullah! İnsanlar ALLAH'ın iki hakkını (ibâdetini) yaparlarken ben sâdece bir tanesini yapıyorum.”
[386] [386] (Buharî, Kitabu’l-Hac, "Nisâb ölçüsünde umrenin faziletleri" bâbı, c. 4, a. 360. Müslim, Kitabu'l-Hac, "İhram'ın şekilleri" bâbı, c. 4, s 32.)
deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sende ne var?” diye sorar. AİŞE aleyhasselâm.: “Namaz kılamıyorum.” karşılığını verince, Hz. Peygamber aleyhisselâm.: “Âdem’in kızı Aişe, bu sana zarar vermez. İnsanlara yazılan sevâb sana da yazıldı. Haccını yap. Umulur ki ALLAHu zü’L- CeLÂL seni de umreye kavuşturur.” demiştir.
[387] [387] (Buharî, Kitabu’l-Hac, "Umreye giden umre tavfını yapınca" bâbı, c. 4, s. 361. Müslim, Kitabu'l-Hac, "İhram'ın şekilleri" bâbı, c. 4, s. 31.)

AİŞE aleyhasselâm’ın FAZİLETLİ KİŞİNİN FAZİLETİNİ ANLATMASI.:
AİŞE aleyhasselâm anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımlarından Hatice'yi ve onda gördüklerimi kıskandığım kadar kimseyi kıskanmadım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hatice'yi çok anar, koyun kesince onu parçalara ayırır; muhakkak Hatice'nin dostlarına birer parça gönderirdi. Birgün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: "Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok!” diye kıskançlığımı belirtince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O bir başkaydı. Benim ondan çocuğum oldu.” buyurmuştu."
[388] [388] (Buharî, Kitabu Fedâili Ashâbı'n-Nebî, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hatice ile evlenmesi ve hatdcenın faziletleri" bâbı, c. 8, s. 136. Müslim, Kitabu Fedâli's-Sahabe, "Mü’minlerin annesi Hz. Hatice'nin faziletleri" bâbı, c. 7, s. 134.)

AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: "Daha sonra Rasûlulah'ın hanımları Zeyneb binti Cahş'ı gönderdiler. Zeyneb evde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le daha çok kalırdı. Dindârlıkta Zeyneb'den daha hayırlı kimse görmedim. ALLAH'tan daha çok korkan, sözü doğru, akrabasını ziyâret eden, çok sadaka veren ve ALLAH'a yaklaşmasına yarayacak amellerde kendisinden fedâkârlık eden biriydi. Kararından hemen dönmesi dışında hiçbir kusuru yoktu. Aişe diyor ki.: “Zeyneb, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den içeri girmek için izin istedi. Bu esnâda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Fatıma geldiğinde üzerinde bulunan dikişsiz elbiseye bürünmüş olarak Aişe ile bera-berdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Zeyneb'e izin verdi. Zeyneb içeri girdi.: “Yâ Resûlullah! Ebu Kuhafe'nin kızı Aişe konusunda adâletli olmanı söylemem için hanımların beni sana gönderdi.” dedi. Aişe dedi ki.: “Sonra Zeyneb üzerime geldi, hakkımda ileri-geri laflar ediyordu. Ayrıca karşılık vermeme müsaade eder mi diye de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gözüne bakıyordum. Zeyneb daha konuşuyordu. Baktım ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Zeyneb'e karşılık vermemi yadırgamayacak; ben de Zeyneb'e cevâb vermeye başladım ve ona galip gelinceye kadar da bırakmadım."
[389] [389] (Müslim, Kitabu Fedâil’s-Sahabe, "AİŞE aleyhasselâm’ın faziletleri" bâbı, c.7, s.135.)

Hişam'ın babasından bildirdiğine göre İfk Olayında Aişe'nin üzerine en fazla gelen Hasan b. Sabirti. Kadınlardan biri Hasan b. Sabit'e sövünce AİŞE aleyhasselâm.: "Ona sövme! Çünkü o, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i müdafaa eden biridir" demiştir.
[390][390] (Buharî, Kitabu Ehâdis-i Enbiyâ, "Kim nesebine sövülmemesini isterse "bâbı, c.7. s.364. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Hasan b. Sabitin faziletleri" bâbı, c.7, s.163.)

Urve b. Zübeyr’in bildirdiğine göre; Aişe, yanında Hasan b. Sabit'e sövülmesine razı olmazdı. Çünkü o şu beyiti okumuştur dedi.:
“Benim ve onun babası, benim ve MuhaMMed’in namusu sizden korunmuştur..”
[391] [391] (Buharî, Kitabu'l-Megazi," Ifk hadisesi" bâbı, c.8, s.437. Müslim, Kitabu't-Tevbe, “İfk hadisesi v« iftiraya uğrayan tevbesinin kabulü" bâbı, c.8, s.18.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

AİŞE aleyhasselâm’ın ZÜHDÜ VE CÖMERTLİĞİ.:

Abdullah b. Eymen babasından şunları nakleder.: "Bir gün Aişe'nin yanına vardım. Üzerinde beş dirhem değerinde dikişsiz yünden yapılmış bir elbise vardı. Dedi ki.: “Şu câriyene bak. Bu elbiseyi evde giymekten gurur duyuyor. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem döneminde aynısından bir elbisem vardı. Medine kadınları onunla süslenmek istediklerinde bana kira ücretini gönderirlerdi."
[392] [392] (Buharî, Kitabu’l-Hibe ve Fadluha ve't-Tahridu aleyha, zifâf anında damada ödünç verme bâbı, c. 6, s. 169.)

AİŞE aleyhasselâm’ın yeğeni Avf b.Tufeyl onun annesine şöyle der.: "Anlatıldığına göre Abdullah b. Zübeyr'le Aişe arasındaki bir alış-veriş ya-hud Abdullah b. Zübeyr’in Aişe'ye verdiği bir hediye olayında Abdullah.: "VALLAHi Aişe'yi ya bu işten vazgeçirirsin, yahutta ben ona hacr korum, (alışverişten men’ ederim)” demiştir.
Rivâyete göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve Ebu Bekir'den sonra insanlar arasında Aişe'yi en çok seven Abdullah b. Zübeyr'di. Aişe'ye iyilikte bulunur. ALLAH'ın kendisine verdiği şeylerden muhakkak Aişe'ye de ikram ederdi.
[393] [393] (Buharî, Kitabu Ehâdisi'l-Enbiyâ, "Kûreyş’in menkıbeleri" bâbı, c. 7, s. 347.)

Abdullah b. Zübeyr’in bu sözünü duyan Aişe.: “Gerçekten o böyle mi dedi?” diye sordu. Yanındakiler.: “Evet, aynen öyle söyledi.” deyince, Aişe.: “ALLAH'a yemin olsun ki, Abdullah b. Zübeyr'le asla konuşmayacağım!.” diye yemin etti.
Aişe'den uzun süre uzak kalan İbn Zübeyr, Aişe ile konuşmak için bir aracı aradı. Bunu duyan Âişe.: “VALLAHi ne aracı istiyorum ne de yeminimi bozacağım.” diye yemin etti. Uzun süre Aişe'den uzak kalan İbn Zübeyr, Zühre Oğullarından Misver b. Mahreme ile Abdurrahmân b. Esved b. Abdiyeğus'un yanlarına vararak.: “ALLAH için beni Aişe'ye götürün. Benimle konuşmamak için Aişe'nin yemin etmesi vALLAHi helâl olmaz!” dedi. İbn Zübeyr’in teklifini kabul eden Misver ile Abdurrahmân elbiselerini giyip, doğruca Aişe'nin yanına gittiler ve Aişe'yle görüşmek için izin istediler. Ona.: “ALLAH'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun. İçeri girelim mi?” dediler. “Girin.” dedi. “Hepimiz mi girelim?” dediler. Aişe de.: "Evet hepiniz girin.” dedi. Aişe, İbn Zübeyr’in kendileriyle beraber olduğunu bilmiyordu.
İbn Zübeyr, onlarla beraber içeri girince perdenin arkasına geçti. Aişe'ye sarıldı, ağlayarak Aişe'den kendisiyle konuşmasını istedi. Bu arada Abdurrahmân da.: “ALLAH aşkına konuş!” diye ısrar ediyordu. Aişe, İbn Zübeyr'le konuşmayı kabul etmedi. Ona Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in insanlar arasında soğukluk olmaması gerektiği sözünü, üç geceden fazla müslüman kişinin kardesiyle dargın kalamayacağı uyarısı hatırlatıldı. Yoğun ısrarlardan ve Öğütlerden sonra Aişe ağlayarak.: “Ben yemin ettim. Yeminden dönmek zor.” dedi. Yeniden Aişe'ye ısrar etmeye başladılar. Sonunda Aişe, İbni Zübeyr'le konuştu. Yeminine karşılık kırk köle azâd etti. Aişe, bu yeminini hatırlayınca ağlar, gözlerinden akan yaş, başörtüsünün boynunu örten kısmını ıslatıldı.
[394] [394] (Buharî, Kitabu’l-Edeb, Dargınlık ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in 'kişinin kardeşiyle üç günden fazla dargın durması helâl olmaz.' sözü bâbı, c. 13, s. 104.)

AİŞE aleyhasselâm’ın VERÂSI.:

Amr b. Meymun el-Evdi diyor ki: "Ömer b. Hattab oğluna.: “Ey Abdullah, mü'minlerin annesi Aişe'ye git ve.: “Ömer b. Hattab sana selâm söylüyor" dedikten sonra ona, Beni (öldükten sonra) dostumun (Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in) yanına defnedip, defnetmeyeceğini sor.” dedi. Aişe dedi ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına ben defnedilmek isterdim. Ama bugün onu kendime tercih ediyorum.” Abdullah babasının yanına dönünce, Hz. Ömer.: “Ne oldu?” diye sordu. Abdullah.: “Bu konuda sana izin verdi.” karşılığını verdi. Hz. Ömer.: “Benim için en önemli konu öldükten sonra nerede kalacağım konusudur. Ben ölünce, beni Aişe'nin yanına taşıyın. Ona selâm verin. Sonra Aişe'ye.: “Ömer b. Hattab senden izin istiyor.” de. Eğer müsaade ederse beni Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gömün. Razı olmazsa müslümanların kabristanına defnedin.” demiştir. (Bu olay, Hz. Ömer’in yaralanmasından sonra vukubulmuştur.)
[395] [395] (Buharî, Kitabu'l-Cenâiz, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Ebu Bekir’in ve Ömer’in kabirleri hakkında vârid olanlar" bâbı, c. 3, s.'501.)

İbn Ebi Melike anlatıyor.: "İbni Abbas henüz ölmemiş olan bitkin halde bulunan Aişe'ye Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gömülmesini teklif edince, Aişe.: “İnsanların bana övgü yağdırmasından korkarım.” demiştir. İbni Abbas'ın hemen arkasından İbn Zübeyr girer. Aişe.: “Biraz önce İbn Abbas geldi. Beni öven sözler sarfetti. Artık, unutulmak istiyorum.” dedi.
[396] [396] (Buharî, Kitabu't-Tefsir "Şâyet onu işitmiş olsaydınız bize ne oluyor da böyle konuşuyoruz" âyeti bâbı c. 10, s .69.)

Aişe, Abdullah b. Zübeyr'e.: “Beni diğer arkadaşlarımın yanına defnedin. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına defnetmeyin. İnsanların beni lâyık olmadığım şeylerle övmesini istemiyorum.” demiştir."
[397] [397] (Buharî, Kitabu’l-İ'tİsâm bi’l-Kitabi ve's-Sünne, c. 17, s .69.)

AİŞE aleyhasselâm’ın CESÂRETİ.:

Enes anlatıyor.: "Uhud Günü insanlar hezimete uğramış, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in etrafından dağılmışlardı. Ebu Bekir’in kızı Aişe ile Ümmü Süleym halhalları görünecek kadar ayaklarını sıvamış, sırtlarına su kırbalarını almışlardı. Kırbalardaki suyu insanların ağızlarına döküyorlar, su bitince kırbaları tekrar doldurup, askerlerin ağızlarına döküyorlardı."
[398] [398] (Buharî, Kitabu'l-Cihâd, Kadınların erkeklerle beraber savaşa katılması bâbı, c. 6, s. 418. Müslim, Kitabu'l-Cihâd, kadınların erkeklerle beraber savaşması bâbı, c. 5, s. 196.)

Henüz onbir yaşında olan Aişe'nin, Uhud günündeki durumu bu. Oniki yaşında olan Aişe'nin Hendek Günü ne durumda olduğunu bir düşünün. Aişe diyor ki.: "Hendek Günü askerlerin durumunu incelemeye çıktım. Arkamdan arzın yâni toprağın iniltisini duydum. Dönüp baktım ki Sa'd b. Muaz'la kardeşinin oğlu Haris b. Evs kalkan taşıyorlardı. Yere oturdum. Sa'd'ın üzerinde demir bir zırh vardı. Gözleri zırhtan dışarı çıkmıştı. Sa'd'ın gözlerine birşey olmasından endişelendim. Sa'd yürürken.:
“Keşke deve bu hicvi biraz anlasa,
Ecel zamanı gelince ölüm ne güzeldir.” diyordu.

Aişe anlatıyor.: "Kalktım, bir tarlaya doğru yürüdüm. Tarlada müslüman askerler vardı. Aralarında Ömer b. Hattabla yanında miğferli biri vardı. Ömer b. Hattab bana.: “Niçin geldin? Yemin olsun ki, sen cesur bir kadınsın. Ama seni belâdan emin kılan nedir?” dedi. Aişe diyor ki.: “Ömer beni o kadar kınadı ki yer yarılsa da içine girsem diye düşündüm. Miğferli adam miğferini çıkardı meğer o Talha b. Ubeydullah'mış. Ömer'e.: “Ey Ömer! Çok ileri gitin. ALLAH'tan başka sığınacak, kaçacak bir yer var mı?” dedi. Kûreyş'ten İbni Araka denen biri Sa'd'a ok atarak.: “Al sana ok. Ben İbni Araka'yım!.” dedi. İbni Araka'ın attığı ok, Sa'd'ın kolundaki şah damarına isâbet etti, damarı kopardı. Sa'd.: “Ey ALLAH'ım, Kûreyza ile gözlerim aydın oluncaya kadar beni Öldürme!.” dedi. Onlar onun mevâlilerinin anlaşmalı bulunduğu bir Kâbileydi. Bir müddet sonra Sa'd'ın kolundan akan kan durdu. ALLAHu zü’L- CeLÂL, müşrikleri yok edecek güçte fırtına gönderdi. Böylece ALLAHu zü’L- CeLÂL, savaşta mü'minlerin imdadına yetişti. ALLAH, güçlüdür, azizdir.
(İmam Ahmed rivâyet etmiştir.)

Ömer b. Hattab'ın bildirdiğine göre.:"... O kızı Hafsa'nın yanına varır ve.: “Ey kızcağızım, sen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den istediğin şeylerle, gününün öfkeli geçmesine sebep mi oluyorsun?”
[399] [399] (Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha adlı Kitabta 67. rakam altında zikredilmiştir.)
diye sorar. Hafsa.: “ALLAH'a yemin olsun ki onunla sâdece meşveret ediyoruz.” der. Hz. Ömer anlatıyor.: “Dedim ki: “Kızım, seni ALLAH'ın azâbından Rasûlünün de gazâbından sakındırdığımı biliyorsun...”
Daha sonra Aişe'nin yanına vardım. Ona da.: “Ey Ebu Bekir’in kızı! Demek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i incitecek duruma geldin...” dedim.
[400][400] (Müslim, Kitabu't-Talâk, "İla ve kadınlardan uzak durulması" habı, c. 4, s. 188.)

Ebu Meryem Abdullah b. Ziyâd el-Esedî anlatıyor.: "Talha, Zübeyr ve AİŞE aleyhasselâm, Basra'ya doğru yola çıktılar ve Ammar b. Yasir ile Hasan b. Ali'ye haber gönderdiler. Kufe'de ikisi bize ulaştı. Birlikte minbere çıktılar. Hasan b. Ali minberin en üstünde idi. Ammar'da Hasan'ın biraz aşağısından ayağa kalktı ve bizi oraya topladı. Ammar'ı.: "AİŞE aleyhasselâm, Basra'ya geliyor. VALLAHi O dünyada ve âhirette peygamberinizin hanımıdır. Fakat ALLAH, ona mı yoksa kendisine mi itaat edeceğinizi bu şekilde sınamak istiyor.” derken işittim.
[401][401] (Buharî, Kitabu'l-Fiten, "Osman b. Haysem bize haber verdi" bâbı, c. 1 fS. s. 167.)

AİŞE aleyhasselâm’ın KENDİ ALEYHİNE de OLSA DOĞRUYU RİVÂYET ETMESİ.:

AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: "Size benden ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den haber vereyim mi? Bir gece Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem benim yanımdaydı. Döndü, ridâsını koydu, ayakkabılarını çıkarıp ayağının yanına koydu. İzarının ucunu döşeğin üzerine sererek yan yattı. Az sonra uyuduğumu zannetti. Ridâsını aldı, yavaşça ayakkabısını giydi. Kapıyı açıp dışarı çıktı ve sessizce kapıyı kapadı. Hemen gömleğimi başıma örttüm, izarımı bütün vücudumu kapatacak şekilde giydim, sonra Bâki (kabristanına) kadar arkasından gittim. (Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem) kalktı, uzunca bir müddet ayakta durdu; sonra ellerini üç defa yukarı kaldırdı. Böyle yapmaktan vazgeçince ben de bıraktım. O koştu, ben de koştum, O sıkı sıkı yürüdü, ben de sıkı sıkı yürüdüm, O çabucak dönünce ben de döndüm, onu geçip (eve) girdim. (Hemen) yan yattım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem içeri girdi.: "Ey Aişe! sana ne oldu? Soluk soluğa kalmışsın.” dedi. Ben de.: “Bir şey yok.” dedim. Bunun üzerine buyurdu ki.: “Bana haber ver.” Yahut da.. “Latîf ve Habîr olan bana haber verir.” dedi. “Yâ Resûlullah! Babam ve anam sana fedâ olsun.” dedim ve ona (durumu) anlattım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Demek önümde gördüğüm karaltı sendin.” dedi. Ben de.: “Evet.” dedim. Bunun üzerine acıtacak şekilde göğsüme vurdu, sonra da.: “ALLAH'ın ve Rasûlü'nün seni görmeyeceğin mi sandın?” dedi. Ben de.: “Evet, insanlar ne kadar gizli tutarsa tutsun ALLAH onu bilir.” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Senin gördüğünde Cebrâil geldi, bana seslendi (bunu) senden gizledi. Senden gizleyerek ben de cevâb verdim. Elbiseni çıkardığın için yanına girmedi. Seni uyuyor zannettim, bu sebeple uyandırmak istemedim. Üstelik gecenin karanlığından korkmanı uygun bulmadım. Cibril bana.: “RABBın, Bâki Kabristanı’na gelmeni ve onlara istiğfarda bulunmanı emrediyor.” buyurdu. AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: “Onlara nasıl duâ edeyim ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.” dedim. Bunun üzerine.: “Selâm, mü'minlerin ve müslümanların üzerine olsun, ALLAH bizden önce gelenlere de sonra geleceklere de mer-hamet etsin. İnşaALLAH biz de sizlere katılacağız!.” de.” buyurdu."
[402] [402] (Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, "Kabre gidince ne denilir ve kabir ehline duâ" bâbı, c. 3, s. 64.)

Yine AİŞE aleyhasselâm anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bal ve tatlıyı çok severdi. İkindiden sonra (eve) döndüğü zaman hanımlarının yanına gelir, birinin yanına girerdi. (Bir gün) Ömer’in kızı Hafsa'nın yanına girdi. Her zamankinden daha uzun bir müddet içeride kaldı. Ben bunu kıskandım ve bu durumu sordum. Bana.: “Hafsa'nın Kavminden bir kadın ona bir tuluk bal hediye etti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e baldan bir şerbet sundu.” denildi. Bunun üzerine ben.: “VALLAHi ona bir hile yapacağım.” dedim." Sevde bint Zem'a'ya.: "O sana gelecek, sana yaklaştığı zaman zamk şırası yedin.” de. O sana.: “Hayır!.” diyecek. O zaman.: “Peki bu koku ne?” diye sor. O sana.: “Hafsa bana bal şerbeti sundu.” diyecek. O zaman sen ona.: “O, Urfut Ağacının balıdır!” de. Ben de böyle diyeceğim. “Safîyyet sen de onu (içtin)” de. Sevde dedi k.: "VALLAHi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kapıya ge-lir gelmez, senin korkundan dolayı söylediğin şekilde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e davranmayı düşündüm. “Yâ Resûlullah, zamk şırası mı yedin?” diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayır!” deyince Sevde.: “Öyleyse bu koku nedir?” diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hafsa bana bal şerbeti içirdi. Üzerimde kokan odur.” dedi. Dedim ki.: “O balı yapan arılar Urfut (pis kokulu bir çeşit meşe ağacı) yemişler!.” Nihâyet Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem dönüp dolaştı ve benim (Aişe'nin) yanıma geldi. Ben de aynı şeyleri söyledim. Safîyye'nin yanına varınca o da Rasûlullah'ı aynen karşıladı. Hafsa'nın evine gittiğinde Hafsa.: “Yâ Resûlullah, ondan daha içer misin?” teklifinde bulundu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayır buna gerek yok!” buyurdu. Râvi Aişe diyor ki.: “Şevde.: “VALLAHi bunu (bal şerbetini) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e haram ettik!” deyince.: “Ağzını tut!” dedim."
[403] [403] (Buharî, Kitabu't-Talâk, "ALLAH'ın sana helâl kıldığı şeyi kendine niçin haram kılıyorsun" âyeti bâbı, c. 11, s. 295. Müslim, Kitabu't-Taİak, 'Talâka niyet etmeden karısını haram kılan kimseye keffaret gerekir" bâbı, c. 4, s. 185.)

Ümmü'l-mü'minin Aişe'nin bildirdiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hastalanıp yatağa düşünce.: “Ebu Bekir'e gidin de cemaate namaz kıldırsın.” buyurdu. AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: "Dedim ki.: “Ebu Bekir senin yerine namaz kıldırırsa insanlar ağlama sesinden başka bir şey duyamaz. Ömer'e emret de o namaz kıldırsın.” Böyle dememe rağmen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ebu Bekir'e haber verin insanlara namaz kıldırsın!” buyurdu.

AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: "Hafsa'ya dedim ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e söyle, Ebu Bekir çabuk hüzünlenen biridir. Eğer senin yerine geçerse ağıttan insanlar onun sesini duyamaz. Onun için Ömer'e emret de, o namaz kıldırsın." Hafsa aynen dediklerimi yapınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Yeter ey Yûsuf’a tuzak kuranlar. Ebu Bekir'e söyleyin de namaz kıldırsın!" buyurdu. Bunun üzerine Hafsa, Aişe'ye demiştir ki.: "Benim sana bir iyiliğim dokunmaz!."
Bir rivâyette
[404] [404] (Buharî, Kitabu'l-Megazi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hastalanması bâbı, c. 9, s. 207. Müslim, Kitabu's- Salât, "Kendisinde bir özür hası] olunca imâmın, yerine birini bırakması" bâbı, c. 3, s. 22.)

de Aişe şöyle demiştir.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sık sık değişiklik için başvurmama; ondan sonra makamına geçecek olanı, insanların ebedîyyen sevmelerinin mümkün olmadığı düşüncesinden başkası sevketmezdi. Kanaatıma göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yerine geçecek kişi insanların onun sebebi ile kavga ettikleri kişi olacaktı. Bu nedenle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Ebu Bekir'den vazgeçmesini istedim.”
[405] [405] (Buharî, Kitabu Ebvabi’l-Ezân, İmam namazda ağlarsa bâbı, c. 2, s. 348. Müslim, Kitabus Salât, İmam kendisine bir özür hasıl olunca yerine birini geçirmesi bâbı, c. 2, s. 22.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim AİŞE aleyhasselâm’ın
BÜYÜK BİR ZAN ALTINDA TUTULMASI ve ÎFK HADİSESİ.:


AİŞE aleyhasselâm şöyle anlatıyor.:
"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sefere çıktığında hanımları arasında kur'a çekerdi. Kur'a kime çıkarsa Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber o giderdi. Benî Mustalık Gazasına gitmek istediği zaman da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kur'a çekti ve benim ismim çıktı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber sefere çıkmıştı. Bu sefer, hicâb âyeti indikten sonra idi. Beni, mahfil içinde yüklediler ve (konak yerinde) mahfil içinde indirilirdim. Nihâyet Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gazanın bitiminden sonra Medine'ye geri dönme kararı aldı. Medine'ye yaklaştığımızda (bir konak yerine indi. Gecenin bir kısmını orada geçirdikten sonra) yola koyulma emrini verdi. O sırada def-i hacet ettikten sonra mahfilime döndüm. Bir de göğsümü yokladım ki Yemen’in göz boncuğundan (dizilmiş) kolyemin koptuğunu anladım. Dönüp gerdanlığımı aradım. Onu aramak beni yoldan alıkoymuştu. “Öyle zannetmiştim ki benim devemi ben mahfilimde bulunmadıkça sevk etmezler.” Halbuki yolda bana hizmet edenler gelip mahfilimi yüklemişler ve onu bindiğim devenin üzerinde götürmüşlerdi. Onlar beni mahfilin içinde sanıyorlarınış. O zaman kadınlar hafif idi. Ağır vücudlu değillerdi. Az yemek yerlerdi. Bu cihetle hizmetçiler mahfili yüklemek üzere kaldırdıklarında mahfili ağırlığının pek farkına varmayarak yüklemişlerdi. Özellikle de ben küçük yaşta bir kadındım. Bu yüzden deveyi sürüp götürmüşler. Ordu gittikten sonra ben kolyemi bul-dum. Ordugâha geldiğimde kimse yoktu. Oradan evvelce bulunduğum yere döndüm. Öyle zannetmiştim ki beni mahfilde bulamayınca dönüp beni alırlar. Ben bu düşünceyle oturduğum yerde uyuya kalmışım. Safvan b. Muattal -ki arkadan gelerek geride kalan şeyleri toplamaya ve menzile götürüp ashâbına vermeğe memur idi.- Askerin arkasından sabaha yakın bulunduğum yere gelmiş ve bir karaltının uyuduğunu görerek yanıma yaklaşmış (ve beni tanımış). Bu zât beni örtünmeden önce görmüştü. Safvan devesini çöktürdüğü zaman (hayret ederek).: “Biz ALLAH'ınız ve O'na dönüp varacağız.” demişti. Ben de bu sese uyanmıştım. Uyanınca hemen ferâceme büründüm. VALLAHi tek bir kelime bile konuşmadık. Ondan istirca'ından/(rica etme.) başka birşey işitmedim. Devesinden inip devesini çöktürdü. Ben de deveye bindim. Safvan, bindiğim deveyi tutarak önde yürüdü. Nihâyet kafile konak yerine indikten sonra öğle sıcağında askere yetiştik. Bu sırada (hakkımda iftira ederek) helâk olan helâk olmuştu. Bu büyük iftıranın başını çeken Abdullah b. Ubey b. Selul'du. (Râvi Urve devâm ediyor.).: Bu olay yayılıyor, Selûl’un yanında konuşuluyordu. O bu durumdan faydalanarak, aleyhte propaganda yapıyordu. İfk hadisesinde Hasan b. Sabit, Mistah b. Esase, Hanıne bint Cahş ve isimlerini bilmediğim bir grup, çok aşırı gitmişlerdi.. Buna rağmen AİŞE aleyhasselâm, yanında Hasan'a sövülmesinden hoşlanmaz ve Hasan'ın şöyle söylediğini belirtirdi.: “Benim onun babası. Benim MuhaMMed’in namusu sizden korunmuştur."
AİŞE aleyhasselâm.: "Medine'ye gelince ben bir ay hastalandım. Meğer orada halk arasında ashâb-ı ifkin bühtanları dolaşıyormuş. Bunlardan tamamen habersizdim. Zirâ hastalığımın beni işkillendiren bir yanı vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den, başka hastalıklarım sırasında görmüş olduğum ilgiyi bu sefer görmüyordum. Ancak yanıma giriyor, selâm veriyordu. Ve adımı anmadan.: “Hastamız nasıl?.” diyor bununla iktifâ ediyordu. Benim İfk Olayından haberim yoktu. Nihâyet iyileşmeye başlamıştım. Bir gece ben Mistah'ın annesiyle kazayı hacet mahallimiz olan "menâsı" tarafına çıkmıştım. Buraya ancak geceleri çıkardık. Bu âdet evlerimizin yanına helâlar yapılmadan önceydi. O zamanlar bizim hâlimiz ilkel arapların çöldeki adetine benziyordu. Ben, Mistah'ın anası (Selma) -Ebu Ruhm b. el-Muttâlib b. Abdimenâf in kızı, Mistah b. Esase b. Ubad b. el-Muttâlib oğlu olur- ile kaza-i hacet mahalline yönelip giderken ayağı çarşafına takılıp düşmüştü. Araplar arasında felâket zamanında söylenmesi âdet olan.: “Düşmanın helâk olsun!” yerine Selma.: “Mistah helâk olsun!” diye (oğluna) bedduâ etti. Ben kadına.: “Ne fenâ söyledin. Bedir'de hazır bulunan bir kişiye bedduâ ediyorsun!.” dedim. Kadın bana.: “Ortada dönen bühtânları/iftiraları duymadın mı?” dedi. Ben.: “Ne söylüyorlar ki?” dedim. İftira edenlerin yaptıklarını bana anlattı. Artık hastalığımın üstüne bir hastalık daha eklenmişti. Eve dönünce yanıma Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi.: “Hastalığınız nasıl?” diye sordu. “Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!. Ebeveynime gitmek üzere bana izin veriniz!.” dedim. Ben bu haberi ebeveynimden tahkik etmek istiyordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana izin verdi. (Ben de ebeveynimin yanına geldim) ve anneme.: “Anneciğim, halk arasında dönüp dolaşan bu ne iştir?” dedim. Annem.: “Ey kızım! Kendini üzme, sen kendini düşün. VALLAHi bir kadın senin gibi hüsnü cemale Mâlik ve kocasının yanında sevimli olsun birçok ortakları bulunup da aleyhinde dedi-kodu etmemeleri pek nâdirdir.” “SübhÂN ALLAH, halk niçin böyle söz söylesin? doğrusu hayret vericidir!” dedim. O gece sabaha kadar gözümün yaşı dinmedi. Gözüme uyku girmedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o sabah Ali b. Ebi Tâlib ve Usame b. Zeyd’î yanına çağırmıştı. Vahiy gecikince ehli ile ayrılması konusunda onlarla istişâre etmişti.
Usame, Ehl-i Beyt için nefsinde bilip gönlünde beslediği sevgiyi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e tavsiye ve işâret etti.: “Ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! pâk hanımınız (size lâyık) ehlinizdir. Biz AİŞE aleyhasselâm hakkında hayırdan başka birşey bilmeyiz!.” dedi.
Hz. Ali kerremallahu vechehu'ye gelince o.: “Yâ Resûlullah, ALLAH, sana dünyayı dar etmemiştir. Aişe'den başka kadın çoktur. Aişe'nin câriyesi Berire'ye sorunuz. O doğrusunu size söyler!” demişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Berire'yi çağırıp.: “Ey Berire hanımından sana şüphe veren birşey gördün mü?” diye sordu.
Berire.: “Hayır, ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, görmedim. Sizi hak peygamber olarak gönderen ALLAH'a yemin ederim ki ben hanımımdan katîyyen ayıp olarak sadır olmuş olaydan başka bir şey görmedim. Aişe küçük yaşta bir kadındı. Hamur yoğururken uyurdu da evin besi koyunu gelip hamuru yerdi.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o günü Mescid-i Saadette bir hutbe okuyarak; Abdullah b. Ubey’in aleyhinde konuştuğundan dolayı ma’zur görülmesini isteyerek.: “Ey müslümanlar, ehlim konusunda bana ezâ eden bir şahıs hakkında bana kim yardım eder de benim için ondan intikam alır? VALLAHi ben, ehlim hakkında hayırdan başka bir şey bilmiş değilim. Bu müfteriler bir adamın da ismini ortaya koydular ki bu zât hakkında da hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Bu kimse şimdiye kadar ancak benimle beraber ehlimin yanına girmiştir.” dedi. Bunun üzerine Sa'd b. Muaz ayağa kalkarak.: “Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! Size ben yardım edeceğim. Eğer sözünü ettiğiniz bu kişi Evs'den ise, onun boynunu vururuz. Eğer Hazrec Kardeşlerimizdense ne yapmak lâzımsa siz emredersiniz. Biz emrinizi yerine getiririz!.” dedi. Bu defa da Hazrec'den Sa'd b. Ubadc ayağa kalktı. Bu Hazrec’in eşrâfındandır, bu olaydan Önce sâlih bir kimseydi. Fakat bu defa kâbile hamîyyet ve gayretiyle Sa'd b. Muaz'a karşı.: “VALLAHi sen yalan söylüyorsun. Sen onu (Abdullah b. Ubey’î) öldüremezsin ve öldürmeye gücün de yetmez!” dedi. Bu defa da Useyd b. Hudayr ayağa kalkarak, Sa'd b. Ubade'ye karşı.: “ALLAH'ın bekâ ve ebedîyetine karşı yemin ederim ki sen yalan söylüyorsun. VALLAHi biz elbette onu katlederiz. Sen muhakkak münâfıksın ki münâfıklar hesabına bizimle mücâdele ediyorsun!” diye karşılık verdi. Bu sûretle Evs ve Hazrec kâbileleri ayaklandılar. Hatta birbirleriyle savaşa yeltendiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ise henüz minberde bulunuyordu. Hemen minberden indi ve onları teskin etti.

(AİŞE aleyhasselâm anlatmaya devâm ediyor.) Bana gelince... Ben o gün ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi. Sabahleyin babam ve anam yanıma geldiler. Ben bu şekilde iki gece ağladım. O kadar gözyaşı döktüm ki ağlamaktan yüreğim parçalanacak sandım. Bir ara ebeveynim yanımda oturdukları ve ben ağlamakta bulunduğum sırada Ensardan bir kadın izin istemiş, ben de izin verdim. O da oturup benimle ağlıyordu. Biz bu vaziyette iken ansızın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem içeri girdi, oturdu. Halbuki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem benden önce hakkımda dedikodu başladığı günden beri yanıma oturmamıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir ay beklediği halde kendisine hakkımda bir şey vahyolunmamıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şehâdet ederek.: “Ey Aişe, hakkında bana şöyle şöyle sözler söylendi. Eğer sen bu isnadlardan berî isen yakında ALLAH seni temize çıkarır. Yok eğer böyle bir günaha yaklaştınsa ALLAH'tan mağfiret dile ve tevbe et. Çünkü kul, günahını i’tiraf ve sonra tevbe edince, ALLAH da ona af İle muamele eder.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu hitâbesini bitirince gözyaşlarını dindi. Hemen babama.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in söylediği söze benim adıma cevâb ver!” dedim. Babam.: “VALLAHi kızım! Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ne diyeceğimi bilmiyorum!.”dedi. Sonra anneme.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in söylediği söze karşı benim namıma cevâb ver!” dedim. O da.: “VALLAHi ben de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ne diyeceğimi bilmiyorum!” dedi. Ben genç bir kadındım. Kur’ÂN'ın birçok kısmını okumamıştım. Bu cihetle şöyle dedim.: “VALLAHi biliyorum ki, siz, halkın dedikodusunu işittiniz, nefsinizde büyütüp ona inandınız. Ben size beriyim desem -ALLAH bilir ki beriyim- benim bu sözümü tasdik etmezsiniz. Eğer bir işle i’tiraf etsem -ALLAH kat’î sûrette suçsuz olduğumu biliyor- siz muhakkak beni tasdik edersiniz. VALLAHi bu vaziyette benim ve sizin için anlatılacak bir örnek bulamıyorum, ancak Yûsuf un babası (Yakub'u) örnek buluyorum. Yakub, Oğullarına.: “Artık bana düşen güzel bir sabırdır. Söylediklerinize karşı da sığınağım ALLAH'tir.” demişti. Ben bu sözü söyledim sonra yatağıma döndüm. Ben yalnız ALLAH'tan beraat umuyordum. Lâkin hakkımda bir vahiy inzâl olunacağını hiç tahmin etmiyordum. Kendimi bana ait bir mesele için Kur’ÂN Lisânı ile konuşulmaktan çok hakir addederdim. Fakat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in uykusunda bir rüyâ görmesiyle temize çıkarılmayı ALLAH'tan umuyordum. VALLAHi Peygamber yerinden kalkmamıştı ve oradakilerden hiç biri odadan dışarı çıkmamıştı. Nihâyet Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e vahiy geldi. Vahyin ağırlığından terlemeye başladı. Hatta vahiy sırasında kış günleri bile ter dökerdi. Vahiy izleri gidince sevincinden gülüyordu ve bana ilk söylediği söz şu oldu.: “Yâ Aişe ALLAH'a hamd et! ALLAH seni (bu iftiradan) kat’î sûrette temize çıkardı!.”. Bunun üzerine anam bana.: “Kızım, kalk da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e teşekkür et.” dedi. Ben.: “Hayır, kalkmam ve yalnız ALLAH'a hamd ederim.” dedim.

ALLAH TeÂLÂ şöyle buyuruyordu.:
"O yalan haberi getirip (ortaya) atanlar, içinizden bir topluluktur. Siz onu sizin için bir şer saymayın. Bilâkis o, sizin için hayırdır. Onlardan her kişi işlediği günahın cezâsını görecektir. Onlardan o (yalan)ın en büyüğünü idâre edene de büyük bir azâb vardır. Onu işittiğiniz zaman inanan erkek ve kadınların, kendiliklerinden güzel zanda bulunup.: “Bu apaçık bir iftiradır!.” demeleri gerekmez miydi? (İman bunu gerektirirdi. Bir mü'min hem de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in zevcesi hakkında böyle bir iftiraya nasıl kulak asardı?) Ona dört şâhid getirmeleri gerekmez miydi? MÂdem ki şâhidleri getirmediler, o halde onlar yalancıların ta kendileridir. Eğer size dünyada ve âhirette ALLAH'ın lütuf ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu yaygaradan size mutlaka büyük bir azâb dokunurdu. Çünkü siz onu dillerinizde (birbirinizden) ah veriyorsunuz ve hakkında hiç bilginiz olmayan bir şeyi (düşünüb taşınmadan hemen) ağızlarınızla söylüyorsunuz ve onu önemsiz bir iş sanıyorsunuz. Oysa o, ALLAH(ın) yanında büyük bir günahtır. Onu işittiğiniz zaman.: “Bunu konuşmamız bize yakışmaz, hâşâ, bu büyük bir iftiradır.” demeniz gerekmez miydi? ALLAH size öğüt veriyor ki eğer inananlar iseniz böyle bir şeye bir daha asla dönmeyesiniz diye. ALLAH, size âyetlerini açıklıyor. ALLAH bilendir, hikmet sâhibidir. İnananlar içinde edebsizliğin yayılmasını isteyenler için dünyada da âhirette de acı bir azâb vardır. ALLAH bilir, siz bilmezsiniz. Eğer size ALLAH'ın lütuf ve rahmeti olmasaydı ve ALLAH çok şefkatli ve merhametti olmasaydı (bu iftıranızdan dolayı) büyük bir azâba uğrardınız. Ey İnananlar! Şeytânın adımlarını izlemeyin. Kim şeytânın adımlarını izlerse o, (şeytân) ona edebsizliği ve kötülüğü emreder. Fakat ALLAH, dilediğini temizler. ALLAH işitendir, bilendir. Sizden fazilet ve servet sâhibi kimseler, yakınlığı bulunanlara, yoksullara, ALLAH yolunda göç edenlere birşey vermemeğe yemin etmesinler, (onları) affetsinler, geçinsinler. ALLAH'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? ALLAH bağışlayan, esirgeyendir. O, namuslu, bir şeyden habersiz inanmış kadınlara zinâ iftira edenler, dünyada da âhirette de lânetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azâb vardır. O gün dilleri, elleri ve ayaklan yaptıklarına şâhidlik edecek, o gün ALLAH onlara hak ettikleri cezâlarını tam verir ve onlar da bilirler ki ALLAH, apaçık haktır. Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara, iyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler iyi kadınlara mahsustur. Bunlar (Peygamber, Aişe ve Safvan) onların dediklerinden uzaktır. Kendilerine ALLAH'tan bir mağfiret ve cömert bir rızık vardır." (Nûr, Bakara, 226).

ALLAH TeÂLÂ benim ma’sum olduğuma dâir bu âyetleri indirince Hz. Ebubekir es-Sıddik-Mıstah b. Esase'ye kendisine yakınlığı ve fâkirliği sebebiyle infakta bulunuyordu.: "VALLAHi Mistah'a ebedîyyen infakta bulunmayacağım!" dedi. Hz. Ebubekir, AİŞE aleyhasselâm’a bunları dedikten sonra Cenâb-ı ALLAH.: "Sizden fazilet ve servet sâhibi olanlar yakınlarına, düşkünlere ve ALLAH yolunda hicret edenlere vermekte kusur etmesinler, affetsinler, aldırış etmesinler. ALLAH'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? ALLAH Gafur'dur, Rahimdir.” (Nûr 24/22) âyetini indirdi. Bunun üzerine Ebubekir.: "Hayır, severim, vALLAHi ALLAH'ın beni bağışlamasını çok isterim!" dedi ve daha önce Mistah'a vermekte olduğu şeyleri tekrar verdi. Ve dedi ki.: 'VALLAHi, (o nafakayı asla kesmeyeceğim' AİŞE aleyhasselâm anlatmaya devâm etti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Zeyneb bint Cahş'a benim durumumu sordu, Zeyneb'e.: “Ne biliyorsun ya da ne gördün?” dedi. Zeyneb.: “Yâ Resûlullah, gözümü ve kulağımı onun aleyhine ber şey söylemekten muhafaza ederim. ALLAH'a yemin olsun ki onun hakkında yalnız iyilik biliyorum.” dedi.
AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in zevceleri arasında o, benimle rekâbet eden biriydi, ALLAH onu ehli ifke katılmaktan korudu. Zeyneb’in kız kardeşi Hanıne ise (iftiraya taraftar olarak) AİŞE aleyhasselâm aleyhinde hareket etmeye başladı. İftira edenler içinde o da helâk oldu.
Dedikodular kendisine söylenen bir kişi şöyle diyordu.: “ALLAH'ı eksik sıfatlardan tenzih ederim. Nefsim, kudretinde olan ALLAH'a yemin ederim ki elbisesini hiç açmadım!.” dedi ve sâdece ALLAH'a hamdetti. AİŞE aleyhasselâm: “O adam bu hadiseden sonra ALLAH yolunda şehîd oldu.” dedi."

[406] [406] Buharî, Kitabu ]-Megazi "İfk hadisi" bâbı, c.8, s.436. Müslim Kitabu't-Tevbe, "İfk hadisi ve namuslu kadına iftira edenin tevbesi" bâbı, c.8, s.112.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ALLAHu zü’l- CeLÂL’in, AİŞE aleyhasselâm’ı YÜCELTMESİ.:

AİŞE aleyhasselâm, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kendisine şöyle dediğini rivâyet eder.: "Sen, bana uykumda iki defa gösterildin. Seni ipekten bir elbise içinde gördüm. Bana.: “Bu senin hanımındır.” dendi (peçeni) kaldırıp baktım ki sensin.”
“Şüphesiz ki bu ALLAH'tandır'.”dedim."
[407] [407] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Aişe ile evlenmesi" bâbı, c. 8, s. 225. Müslim, Kitabu Pedâili's-Sahabe, "Aişe'nin faziletleri" bâbı, c. 7, s. 137.)

AİŞE aleyhasselâm şöyle naklediyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.: “Ey Aîşe, bu Cebrâil'dir, sana selâm söylüyor.” dedi. Bunun üzerine.: “ALLAH'ın selâmı, rahmeti ve bereketi onun da üzerine olsun.” dedim.
[408] [408] (Buharî, Kitabu Bedi’l-Halk, "melekler konusu" bâbı, c. 7, s. 118. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Aişe'nin fazileti" bâbı, c. 7, s. 139.)

AİŞE aleyhasselâm anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey Ümmü Seleme, Aişe hariç sizden hiçbirinizin yorganındayken ALLAH bana vahyetmedi.” buyurdu.
[409] [409] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, "Aişe'nin faziletleri" bâbı, c. 8, s. 110.)

Ammar b. Yasir naklediyor ve diyor ki.:"..,. ALLAH'a yemin olsun ki o dünyada ve âhirette Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in zevcesidir."
[410] [410] (Buharî, Kitabu'l-Fitan, "bize Osman b. el-Heysem bildirdi" bâbı, c. 16, s. 169.)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, AİŞE aleyhasselâm’ı YÜCELTMESİ.:

Enes şöyle rivâyet ediyor.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "... Aişe'nin diğer kadınlara olan üstünlüğü tirit (yemeğinin) diğer yemeklere olan üstünlüğü gibidir.” buyurmuştur."
[411] [411] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, "Aişe'nin faziletleri" bâbı, c. 8, s. 108. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Aişe'nin fazileti" bâbı, c. 7, s. 138.)

AİŞE aleyhasselâm rivâyet ediyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Fatıma’ya.: 'Ey kızım, benim sevdiğimi sen de sevmek istemez misin?' dedi. O da.: “Evet isterim.” karşılığını verince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Öyleyse (AİŞE aleyhasselâm’ı göstererek) bunu sev!.” buyurdu.
[412] [412] (Buharî, Kitabu’l-Hibe "kim arkadaşına birşey bağışlar, hediyesini hanımlarından birkaçına verirse" bâbı, c., S.-134. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, Aişe'nin faziletleri bâbı, c. l,.s. 135.)

Aişe (radiyallahu anhu) rivâyet ediyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem vefât etmesine neden olan hastalığında sık sık .:“Yârın nerdeyim? yarın nerdeyim?'”diyordu. Bu sözü ile Aişe'nin Günü’nü istiyordu. Diğer hanımları istediği yerde olması için ona izin verdiler. Vefât edinceye kadar AİŞE aleyhasselâm’ın Evi’nde kaldı. AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sıranın dönüp bana geleceği günde vefât etti. Rasûlullah'ın, başı göğsüme yaslı iken ALLAH onun ruhunu aldı."
[413] [413] (Buharî, Kitâbu'l-Megazi, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hastalanması ve ölmesi" bâbı, c. 9, s. 210. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Aişe'nin faziletleri" bâbı, c. T, s.. 137.)

SAHABE’in, AİŞE aleyhasselâm’ı YÜCELTMESİ.:

AİŞE aleyhasselâm rivâyet ediyor. AİŞE aleyhasselâm, Esmâ'dan kolyesini emânet vermesi¬ni istedi. AİŞE aleyhasselâm onu kaybetti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da (kolyeyi) aramak üzere sahâbeden birkaç kişiyi gönderdi. (Yolda) namaz vakti gelince abdestsiz olarak namaz kıldılar. Daha sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelince bu durumu ona bildirdiler. Bunun üzerine hemen teyemmüm âyeti nâzil oldu. Useyd b. Hudayr (AİŞE aleyhasselâm’a hitâben).: "ALLAH, senin iyiliğini versin. VALLAHi! Seninle ilgili bir âyet inmedi ki ALLAH, onu senin için bir çıkış yolu, müslümanlar için de bir bereket kılmasın."
[414] [414] (Buharî, Kitabu Fedâilis Ashâbi'n-Nebî, "Aişe'nin faziletleri" bâbı, c. 8, s . 108. Müslim Kitabu’l-Hayz, teyemmüm etmek bâbı, c. 1, s. 192.)

Yine AİŞE aleyhasselâm rivâyet ediyor. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımları iki guruptu. Birinde AİŞE aleyhasselâm, Hafsa, Safîyye ve Şevde vardı. Diğerinde de Ümmü Seleme ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in diğer hanımları vardı. Müslümanlar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in AİŞE aleyhasselâm’a olan sevgisini biliyorlardı. Müslümanlardan biri Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir hediye göndermek istediği zaman, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, AİŞE aleyhasselâm’ın evine gelinceye kadar onu bekletir, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Aişe'nin evinde olduğu zaman; hediye sâhibi onu AİŞE aleyhasselâm’ın evine gönderirdi.
[415] [415] (Buharî, Kitabu’l-Hibe, "kim arkadaşına birşey bağışlar, hediyesini hanımlarından birkaçına verirse..." bâbı, c. 6, s. 133.)

İbn Ebi Melike anlatıyor:. "İbn Abbas, AİŞE aleyhasselâm’ın vefâtından önce onun huzuruna girmek için izin istedi.... “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in amcasının oğlu ve müslümanların ileri gelenlerinden biri.” denildi. AİŞE aleyhasselâm.: “Ona izin verin." dedi. İbn Abbas, AİŞE aleyhasselâm’a.: “Beni nasıl bilirsin?” dedi. AİŞE aleyhasselâm.: “ALLAH'tan korkup sakındığın müddetçe iyi bilirim.” cevâbını verdi. İbn Abbas.: “İnşaALLAH sen de hayır içindesin. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sâdece seninle bekârken evlen¬di ve iffetin hakkında âyet nâzil oldu.”
[416] [416] (Buharî, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Aişe'nin fazileti" bâbı, c. 8, s. 108.)

Başka bir rivâyette.:
“Ey mü'minlerin annesi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i yüceltmede ve Ebi Bekir’i şereflendirmede öne geçtiniz.” dedi."
[417] [417] (Buharî, Kitabu't-Tefsir "Onu işittiğiniz zaman" bunu konuşmamız bize yakışmaz demeniz gerekmez miydi?" âyeti bâbı, c. 10, s. 100.
Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/163-194.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ÜMMÜ SELEME aleyhasselâm.:

ÜMMÜ SELEME'nin HABEŞİSTAN'a HİCRETİ.:
AİŞE aleyhasselâm anlatıyor.: "Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme, Habeşistan'da, içinde tasvirler bulunan bir kiliseyi gördüklerini anlattılar. Bunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e anlattıkları zaman Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onların içinde sâlih bir adam vardı, o ölünce kabrinin üzerine bir mescid yaptılar ve içine o resimleri yaptılar. Kıyamet günü ALLAH indinde mahlukatın en şerlileri onlardır.” buyurdu."
[418] [418] Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, "Habestan hicreti" bâbı, c. 8, s. 189.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, ÜMMÜ SELEME'nin Kocası EBU SELEME'yi YüceLtmesi.:
Ümmü Seleme anlatıyor.: "... Ebu Seleme gözleri açık olarak vefât ettiğinde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun yanına geldi, Ebu Seleme'nin gözlerini kapadı ve.: “Ruh kabzedilince göz onu tâkib eder.” buyurdu. Bu olay üzerine onun âilesinden bir takım insanlar feryad etmeye başladılar. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nefislerinize karşı sâdece hayırla duâ ediniz. Doğrusu melekler sizin dediklerinize inanırlar.” buyurdu. Sonra da.: “ALLAH'ım, Ebu Seleme'yi bağışla, onu hidâyete erenlerin derecesine yükselt, onun zürriyetinin koruyucusu ol; bizi ve onu bağışla ey âlemlerin RABBı! Kabrini geniş ve aydınlık kıl!.” diye duâ etti.
[419] [419] Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, "cenâzenin örtülmesi ve duâ edilmesi" bâbı, c. 3, s. 38.

ÜMMÜ SELEME'nin, RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Emrine Uyarak Sabretmesi.:
Ümmü Seleme dedi ki.: "Ebu Seleme Öldüğünde o garip yerde doğdu, garip yerde öldü!.” deyip söylenerek ağlamaya başladım. Ağlayacağım sırada Medine'nin dışından bir kadın bana yardım etmek için gelirken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu yolda karşıladı, ona.: "ALLAH'u TeÂLÂ şeytânı evden iki defa kovmuşken onu yeniden eve sokmak mı istiyorsun?” deyince ağlamaktan vazgeçtim."
[420] [420] Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, "cenâze üzerine ağlamak" bâbı, c. 3, s. 39.

ÜMMÜ SELEME'nin Kocası EBU SELEME'ye BağLıLığı.:
Ümmü Seleme dedi ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle dediğini işittim.: “Bir müslüman ki başına bir belâ geldiğinde.: “Biz, ALLAH'tan geldik ALLAH'a döneceğiz. Ey ALLAH'ım! Bu belâma karşılık bana mükâfat ver, ondan daha hayırlısı ile beni destekle!.” derse ALLAH, o musibeti kaldırıp hayırlısını verir.”
Ebu Seleme ölünce.: “Müslümanlardan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e hicret eden Ebu Seleme'den daha hayırlı kim var?” dedim. ALLAH TeÂLÂ bana Ebu Seleme yerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i verdi..."
[421] [421] Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, "musibet anında söylenecekler" bâbı, c. 3, s. 37.

ÜMMÜ SELEME'nin RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’le EvLenmesi.:
Ümmü Seleme'den nakledildiğine göre o şöyle demiştir.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hatıb b. Ebi Beltaa'yı kendisiyle evlenmem için bana gönderince.: “Benim bir kızım var, ben de çok kıskanç biriyim.” dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kızına gelince ona muhtaç olmasın diye ALLAH'a duâ ederiz, Ümmü Seleme'den de kıskançlığı kaldırması için ALLAH'a duâ ederiz!.” dedi."
[422] [422] Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, "musibet anında söylenecekler" bâbı, c. 3, s. 37.

Ümmü Seleme'den rivâyet edilmiştir.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisiyle evlendiğinde üç gün yanında kaldı. Sonra.: Senin zayıflığından dolayı değil ama usul, zifâftan sonra dulun yanında üç gün kalmaktır. Ancak yine de eğer istersen yediye tamamlayayım. Yediye tamamlarsam diğer eşlerim için de yedi güne tamamlamam gerekir. Eğer istersen onların günlerini de üçler dönerim.” Ümmü Seleme.: "Üçe tamamla!." dedi.
[423] [423] Müslim, Kitabu'r-Redâ, "Bekâr ya da boşanmış erkeğin zifâf sonrası yapacakları şeyler" bâbı c. 4, s. 173.

ÜMMÜ SELEME'nin ŞAHSİYETİ.:
AİŞE aleyhasselâm anlatıyor.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımları iki gruba ayrılmışlardı. Birinci gurupta Aişe, Hafsa, Safıyye ve Şevde. Diğer grupta ise Ümmü Seleme ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in diğer hanımları vardı...
Gurubu Ümmü Seleme'ye dedi ki.: “Rusulullah'a git ona söyle.: “İnsanlara desin ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e kim hediye vermek istiyorsa, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hanımlarından hangisinin evinde ise hediyeyi oraya versin!.” Bunun üzerine Ümmü Seleme teklifi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e iletti."
[424] [424] Buharî, Kitabu’l-Hibe, "kim arkadaşına birşey bağışlar, hediyesini hanımlarından birkaçına verirse3 bâbı, c. 6, s. 132.

ÜMMÜ SELEME'nin Müslümanların İŞLeriyLe İLgiLenmesi ve MüsLümanLarın Liderine KuLak VERmesi.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımı Ümmü Seleme anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den duymadığım bir şekilde insanların havuzdan bahsettiklerini duydum. Bir gün câriyem, saçımı tararken, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in minberden.: “Ey insanlar!” dediğini duydum. O zaman câriyeye.: “Önümden çekil!.” dedim. Câriye.: “O erkekleri çağırıyor kadınları çağırmıyor!.” deyince ben.: “Ben de insanlardanım!” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki.: “Havza en önce ben varacağım. Hiç biriniz arkamdan gelemez. Gelen de yolunu kaybetmiş deve gibi sağa-sola rastgele seğirtir. Bu durum karşısında.: “Niçin böyle oluyor?” derim. Bana.: “Senden sonra onların neler yaptıklarını bilmiyorsun!.” denilir. Ben de.: “Uzak olsunlar!.” derim."
[425] [425] Müslim, Kitabu'l-Fedâil, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in havzı ve özellikleri" bâbı, c. 7, s. 67.

Usame b. Zeydin bildirdiğine göre.: "Cebrâil, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında Ümmü Seleme vardı..." Râvi devâm ediyor.: "Sonra Cebrâil kalkıp gitti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ümmü Seleme'ye.: “Bu kimdir?” dedi Ümmü Seleme.: “Bir seraskerdir.” dedi. Ümmü Seleme diyor ki.: “ALLAH'a yemin olsun ki o seraskerden başkası olamaz. Nihâyet Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Cebrâil'den bahsettiğini duyunca o kimsenin kim olduğunu anladım."
[426] [426] Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, "İslâm'da nübüvvetin alâmetleri3 bâbı, c. 7, s. 442. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "mü’minlerin annesi Ümmü Seleme'nin" faziletleri bâbı, c. 7, s. 144.

Ümmü Seleme hadisi kısaca bu. Cebrâil ile Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem arasındaki konuşmayı AİŞE aleyhasselâm şöyle açıklamıştır.: "Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hutbede şunları anlattı.: “Cebrâil, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi. (Ahzâb Gazvesi’nden döndükten sonra gelmiştir). O'na.: “Demek silâhını bıraktın! VALLAHi biz onu bırakmadık, haydi silâhını onlara yönelt!” deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nereye?” diye sordu. Cebrâil, Beni Kurayza'yı göstererek.: “İşte şuraya!.” dedi."
[427] [427] Buharî, Kitabu'l-Meğazi.

ÜMMÜ SELEME'nin MusibetLere Karşı DayanıkLıLığı.:
Hz. Ömer'den nakledilmiştir, Râvi diyor ki.: "Hz. Ömer, Hafsa'nın yanına vardı ve.: “Ey yavrum!. Rasûlullah'tan istedikleriyle onun günboyu öfkelenmesine sebeb olan sen misin?” diye çıkıştı. Hafsa.: “VALLAHi, artık O'ndan birşev istemeyeceğiz.” diyerek, babasına sitem etti. Hz. Ömer dediki.: “Allah’ın azâbından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in de öfkesinden sakındım biliyorsun.” Hafsa'nın yanından ayrılıp akrabam olan Ümmü Seleme’nin yanına vardım. Hafsa’ya söylediklerimi ona da söyledim. Ümmü Seleme.: “Ne biçim adamsın Ömer? Her şeye karıştığın yetmiyormuş hanım arasına da mı girmek istiyorsun?” dedi. Hz. Ömer.: “Bu sözü bana Öyle tesir etti ki, yapmak istediğim vazgeçmek zorunda kaldım. Onun yanından da ayrıldım. Ümmü Seleme’in ecrim ALLAH tan umarak yet buyurdu. gözetmesi ve Abdullah b. girdiler, ondan günlerinde meydana buyurmuştur: 'Kâbe'ye Bunlar yeryüzünün bir Ümmü Seleme anlatıyor.: "ft; Ebu Seleme'nin çocuklarına tasadduk Onları tabii ki şuraya feuraya tetnikacak i de ıçootjklarjsnî1 diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sevâbını alırsın."

…Ashâb'tan kimse kalkmayınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ümmü Seleme'nin yanına vardı ve Ona insanların tavrını anlattı. Ümmü Seleme.: “Yâ Resûlullah! Sen onların yapmasını mı arzuluyorsun? Dışarı çık, kimseyle birşey konuşma, deveni kes, berberini çağır seni tiraş etsin.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ümmü Seleme'nin dediği gibi dışarı çıktı, kimseyle konuşmadı, devesini kesip tiraş oldu. Bunu gören ashâb kalktı, (kurbanını) kesip birbirlerini tıraş etmeye başladılar..."

ÜMMÜ SELEME'nin HADİS RİVÂYETi.:
Ümmü Seleme'den gelen bir rivâyette: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir ay süreyle hanımlarından bir kısmının yanına girmemeye yemin etti. Yirmi dokuz gün geçince, onların yanında akşamladı yahut sabahladı.
Resûlullah'a.: “yâ Resûlullah! Bir ay süreyle hanımlarına uğramayacağına yemin etmiştin!" denilince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: 'Bir ay yirmidokuz gün sürer. buyurdu.

"Bir kısım idâreciler olacaktır, siz onları tanıyacaksınız, yadırgayacaksınız. (Bir kısım davranışlarını severken bir kısım davranışlarını kötü göreceksiniz). Kim onları tanırsa, ondan uzak durursa, onların günahlarına ortak olmaz; kim de kalbiyle onlara buğzederse onların yaptığı günahlardan emin olur. İdarecilerin günahlarını hoşgörüp onlara uyanlar ise böyle değildir." Ashâb-ı Kiram.: “onlarla savaşmayalım mı?' diye sordular, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Namaz kıldıkları müddetçe hayır!” buyurdu.
[428] [428] Müslim, Kitabu'l-İmâre, "Şeriata aykırı muamelelerinde liderlere karşı koymanın vâcibliği" bâbı, c. 6, s. 123.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımı Ümmü Seleme'nin bildirdiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: "Gümüş kaptan su içen kimse, karnında ancak cehennem ateşi taşımaktadır."
[429] [429] Buharî, Kitabu'l-Eşribe, "gümüş kaplar" bâbı, c. 12, s. 199. Müslim, Kitabu’l-Libâs ve'z-Zînet, "altın ve gümüşten su kaplan edinmenin haramlığı" bâbı, c. 6, s. 134.

Ümmü Seleme der ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanıma geldi, yanımda Muhannes vardı. Muhannes’in Abdullah b. Ebi Umeyye'ye şöyle dediğini işittim.: “Ey Abdullah! ALLAH TeÂLÂ yarın sizi şu kavmi yenmeye müyesser kılarsa, sana Gaylan'ın şişman kızı var, ne diyorsun? O kız ki şişmanlıktan dört büklüm karşılar, sekiz büklüm arkaya döner.” (Şişmanlıktan karnı dört büklümdür, arkadan sekiz büklüm görünür) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, devâmında Ümmü Seleme'ye hitâben.: “Hunsalar sizin yanınıza asla girmesin!.” buyurdu."
[430] [430] Buharî, Kitabu'l-Megazi, "Şevvâlin sekizinde yapılan Taif Gazvesi" bâbı, c. 9, s. 105. Müslim, Kitabul Selâm, "hünsaların ecnebî kadınların yanına giremeyecekleri" bâbı, c. 7, s. 110.

Ümmü Seleme'nin bildirdiğine göre.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir evde yüzü morarmış bir câriyeyi görünce.: “Ona rukye yapın, ona göz değmiş.” buyurdu."
[431] [431] Buharî, Kitabu't-Tıb, "nazar değmesinden ötürü rukîyye yapmak" bâbı, c. 13, s. 311. Müslim, Kitabu's-Selâm, "göz değmesinden ötürü rukîyye yapmanın müstehâblığı" bâbı, c. 7, s. 18.

Ubeydullah b. el-Kutbîyye dedi ki.: "Haris b. Ebi Rabia ve Abdullah b. Safvan ben de beraberlerinde iken Ümü Seleme'nin yanına girdiler, ondan.: “Yere batacak ordudan” sordular. Bu olay İbni Zübeyr’in günlerinde meydana gelmiştir. Ümmü Seleme dedi ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: “Kâbe'ye biri sığınacak, kendisine bir ordu gönderilecek. Bunlar yeryüzünün bir çölünde iken yere batırılacaklar.” Rasûlulah'a dedim ki.: “Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! Ordunun içinde istemeyerek bulunanın durumu nasıl olacak?” Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O da onlarla beraber yere batacak. Fakat o kıyamet günü niyetine göre haşrolunacak" buyurdu.
Ebu Cafer der ki.: “Bu çöl Medine Çölüdür."
[432] [432] Müslim, Kitabu'l-Fiten ve Eşrati's-Saat, "Kâbe'yi yok etmek isteyen ordunun yerle bir edilmesi" bâbı, c. 8, s. 166.

Ümmü Seleme'nin bildirdiğine göre Rasûlullâh Ammar'a.: "Seni azgın bir kavim şehîd edecektir' buyurmuştur.
[433] [433] Müslim, Kitabu’l-Fiden ve Eşrati's-Saat, "bir kimse kabre varıp mezârda yatanın kendisi olmasını ummadıkça kıyamet kopmaz" bâbı, c .8, s. 186.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ZEYNEB BİNTİ CAHŞ aleyhasselâm.:

Zeyneb’in Rasûlullâh ile evlenmesi ALLAH'ın emriyle olmuştur.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurur.:
"ALLAH'ın kendisine ni’met verdiği, senin de hürriyetine kavuşturduğun kimseye (Zeyd b. Harise) "Eşini yanında tut, ALLAH'tan kork, derken ALLAH'ın açığa çıkaracağı şeyi içinde gizliyor, insanlardan korkuyordun. Korkuya en lâyık olan ALLAH'tır. Zeyd, o kadından alâkasını kesince biz onu sana nikahladık ki böylece evlâdlıkları kadınlarıyla ilişkilerini kestikleri zaman o kadınlarla evlenme konusunda mü’minlere bir güçlük olmasın, ALLAH'ın emri her zaman yerine getirilmiştir."


وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اللَّهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَاهُ فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِّنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا
“Ve iz tekûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettekıllâh ve tuhfî fî nefsike mallâhu mubdîhi ve tahşe’n- nâs (nâse), vallâhu ehakku en tahşâh (tahşâhu), fe lemmâ kadâ zeydun minhâ vetaran zevvecnâ kehâ likey lâ yekûne ale’l- mu’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ kadav min hunne vetarâ (vetaran), ve kâne emrullâhi mef’ûlâ (mef’ûlen).: Ve ALLAH'ın, onu ni'metlendirdiği ve senin de kendisini ni'metlendirdiğin kişiye.: “Zevceni (kendine) tut (boşama) ve ALLAH'a karşı takvâ sahibi ol.” demiştin. ALLAH'ın açıklayacağı şeyi nefsinde saklıyordun. Ve insanlardan korkuyordun (çekiniyordun). ALLAH, (Kendisinden) korkman (çekinmen) için daha çok hak sahibidir. Sonra Zeyd, ondan alâkasını kesince onu, seninle evlendirdik ki, evlâtlıklarının kendileriyle ilişkilerini kestikleri (boşadıkları) kadınların evlenmelerinde, mü'minlerin üzerinde bir zorluk olmasın diye. (Böylece) ALLAH'ın emri yerine getirilmiş oldu.” (Ahzâb 33/37)

ZEYNEB’in İSTİHARE NAMAZINA DÜŞKÜNLÜĞÜ.:

Enes anlatıyor. Zeyneb’in iddeti. bitince Rasûlullâh, Zeyd'e.: "Bana onu anlat!." dedi. Râvi diyor ki.: “Zeyd, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanından ayrılıp Zeyneb’in yanına vardı. Zeyneb hamur yoğuruyordu.” Zeyd der ki.: "Onu görünce onun değerini anladım, ona bakamaz oldum. Zirâ Rasûlullâh onun ismini anmıştır. Zeyneb'e sırtımı çevirip biraz geri durunca.: “Ey Zeyneb, Rasûlullâh senin fikrini almak için beni sana gönderdi.” dedim. O da.: RABB’ime danışmadan bir şey yapacak değilim.” karşılığını verip namazgâhına gitti. ALLAH'ın kendisine ni’met verdiği kimseye dersin ki...” âyeti indi. Bu âyet inince, Rasûlullâh izinsiz olarak Zeyneb’in yanına girdi."

[434] [434] (Müslim, Kitabu'n-Nikâh, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Zeyneb binti Cahş'la evlenmesi, hicâb âyetinin inmesi " bâbı, c. 4, s. 148.)

ZEYNEB’in DÜĞÜN YEMEĞİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ.:

Enes şöyle anlatıyor.: "Rasûlullâh, hanımlarından hiçbirinin (düğününde) Zeyneb’inki kadar ziyâfet vermedi, zirâ (onun düğününde) koyun kesmişti."

[435] [435] (Buharî, Kitabu'n-Nikâh, "tek bir koyunla da olsa düğün yemeği vermek" bâbı, c. 11, s. 142. Müslim, Kitabu'n-Nikâh, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Zeyneb binti Cahş'la evlenmesi ve hicâb âyetinin inmesi" bâbı, c. 4, s. 149.)

Yine Enes'ten rivâyet edilmiştir.: "Rasûlullâh Zeyneb bint Cahş ile zifâfa gireceği gün, düğün yemeği olarak et ve ekmek hazırlandı; ben de yemeğe dâvet etmek üzere gönderildim. İnsanlar geliyor, karınlarını doyurup gidiyor; sonra başkaları geliyor yemeklerini yedikten sonra gidiyorlar. Yemeğe o kadar çok insan dâvet ettim ki, artık çağıracak kimseyi bulamadım."
[436] [436] (Buharî, Kitabu't-Tefsir, "İzin verilmedikçe Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in evlerine girmeyin" âyeti bâbı, c. 10, s. 148. Müslim, Kitabu'n-Nikâh, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Zeyneb binti Cahş'la evlenmesi" bâbı, c. 4, s. 149.)

Enes b. Mâlik der ki.: "...Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Zeyneb'le evlenirken, Ümmü Süleyl.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e hediye versek mı?” dedi. Ben de dedim; Hurma, yağ ve keş yoğurdu hazırladı, onları bir kapta çorba yapar gibi topladı. (Hurma, yağ ve keş yoğurdu karıştırılınca tiride benzer bir yemek ortaya çıkar). Bu yemeği benimle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gönderdi. Oradan ayrılıp Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına varınca.: “Elindeki yemeği koy.” dedi, sonra bana isimlerini vererek.: “Şu adamları çağır, yolda karşılaştığın kişileri de yemeğe çağır!” dedi. Râvi der ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in dediğini yaptıktan sonra döndüğümde evi dolu buldum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, elini bu yemeğe koydu, yemek hakkında güzel sözler söyledi. Sonra onar onar insanları yemeğe dâvet ederek.: “ALLAH'ın ismini anarak yemeğe başlayın, herkes önünden yesin!.” buyurdu."
[437] [437] (Buharî, Kitabu'n-Nikâh, "düğünde hediye vermek" bâbı, c. 11, s. 134. Müslim Kitabu'n-Nİkâh, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Zeyneb binti Cahş'la evlenmesi" bâbı, c. 4, s. 150.)

Hafız b. Hacer diyor ki.: "... ALLAH'tan ki çorba, ekmek ve et aynı anda geldi hepsinden yiyebildiler."
[438] [438] (Bkz. Fethu’l-Bâri, c. 11, s. 135.)

ZEYNEB’in EVLİLİK SABAHI HİCÂB ÂYETİNİN İNMESİ..:

Enes (radiyallahu anhu) anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Zeyneb bint Cahş'la zifâfa girdiği gün düğün yemeği verdi. Düğünde ekmek ve et yiyen halk karnını doyurunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem her zifâf gecesi sabahı gibi mü'minlerin annelerinin odalarına girdi, selâm verdi onlara duâ etti. Hanımları da onun selâmını alıp kendisine duâ ettiler. Odasına dönerken birbirleriyle konuşan iki kişi gördü, onları görünce odasına girmekten vazgeçti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in döndüğünü gören o iki kişi derhal savuşup gittiler. Bu adamların gittiğini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ben mi söyledim yoksa başkası mı haber verdi, onu hatırlamıyorum. Odasına geri döndü. Benimle arasına bir perde gerdi. Hicâb Âyeti bu esnâda indi."

[439] [439] Buharî, Kitabu't-Tefsir, Ahzâb sûresi "Size izin verilmedikçe Nebî'nin evine girmeyin" âyeti bâbı, c. 10, s. 149. Müslim, Kitabun Nikâh, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Zeyneb binti Cahş'la evlenmesi" bâbı, c. 4, s. 149.)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا

“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tedhulû buyûte’n- nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayre nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîs (hadîsin), inne zâlikum kâne yu’zî’n- nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî mine’l- hakk (hakkı), ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâb (hıcâbin), zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinn (kulûbihinne), ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedâ (ebeden), inne zâlikum kâne indallâhi azîmâ (azîmen).: Ey iman edenler! Size izin verilmedikçe Nebî'nin evlerine girmeyin! (Girmişseniz oyalanıp) yemeğin pişmesini beklemeyin. Fakat davet edildiğiniz zaman girin. Yemeğinizi yeyince hemen dağılın ve sohbet etmek istemeyin, söze dalmayın (izinsiz konuşmayın). İşte bu durum gerçekten Nebî'ye eziyet oluyordu. Fakat sizden hayâ ediyordu (utanıyordu). ALLAH, haktan hayâ duymaz (gerçeği açıklamaktan çekinmez). Onlardan (Peygamber Hanımları'ndan) bir şey sorduğunuz zaman perde arkasından sorun. Bu, sizin ve onların kalpleri için daha temizdir. ALLAH'ın Resûl'üne eziyet etmeniz ve bundan sonra O'nun zevcelerini nikâh etmeniz ebediyyen (helâl) olmaz. Muhakkak ki bu, ALLAH'ın katında çok büyük (günahtır).” (Ahzâb 33/53)

ZEYNEB’in RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’inYANINDAKİ YERİ..:

AİŞE aleyhasselâm der ki.: "... O (Zeyneb bint Cahş), Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımları arasında iyilikte benimle yarışan tek kişiydi."

[440] [440] (Buharî, Kitabu'l Meğazi, "ifk hadisi" bâbı, c. 8, s. 440. Müslim Kitabu't-tevbe, "ifk hadisi" bâbı, c. 8,a. 112.)

ZEYNEB’in FAZİLETLERİ..:

AİŞE aleyhasselâm anlatıyor ve diyor ki.: "Zeyneb'den daha hayırlı, ALLAH'tan çok sakınan, doğru sözlü, akrabayı çok gözeten, çok sadaka veren, sadaka verme ve ALLAH'a yaklaşma hususunda ondan daha gayretli bir kadın asla görmedim.”

[441] [441] (Müslim Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Aişe'nin fazileti" bâbı, c. 7, s. 136.)

Yine AİŞE aleyhasselâm rivâyet ediyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (ifk hadisesi konusunda) Zeyneb bint Cahş'a benim hakkımda soru sormuştu ve ona.: “Onun (Aişe'nin) hakkında ne biliyorsun ya da ne gördün?” demişti. Zeyneb de.: Yâ Resûlullah (onun hakkında kötü birşey yapma hususunda) kulağımı ve gözümü muhafaza ederim. ALLAH'a yemin olsun ki, (onun hakkında) sâdece iyilik bilirim. dedi. Haram şeylerden sakınmasından dolayı ALLAH, onu korudu."
[442] [442] (Buharî, Kitabu'l-Meğazi, "ifk hadisi" bâbı, c. 8, s. 440. Müslim, Kitabu't-Tevbe "ifk hadisi" bâbı.c. 8, s. 112.)

ZEYNEB’in RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’inDİĞER HANIMLARINA KARŞI ÖĞÜNMESİ..:

Hz. Enes rivâyet ediyor ve şöyle diyor.: "Zeyneb, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in diğer hanımlarına karşı.: “Sizi âileleriniz evlendirdi, beni de yedi kat göğün üstünde ALLAH TeÂLÂ evlendirdi.” diye övünürdü."

[443] [443] (Buharî, Kitabu't-Tevhid, "ALLAH'ın arşı su üzerinde idi" bâbı, c. 17, s. 184.)

ZEYNEB’in RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e KAVUŞMASI.:

AİŞE aleyhasselâm anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bazı hanımları O'na.: “Hangimiz sana daha önce kavuşacağız?” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Eli en uzun olanınız.” buyurdu. Bunun üzerine bir kamış alıp ölçmeye başladılar. Sevde eli en uzun olanlarıydı. “Zeyneb’in ölümünden sonra, anladık ki, onun elinin uzunluğu sadaka vermesiymiş. İçimizden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e en erken o kavuştu. Çünkü o sadaka vermeyi çok severdi."

[444] [444] (Buharî, Kitabu'z-Zekât, "hangi sadaka daha eftaldir" bâbı, c. 4, s. 28. Müslim Kitabu Fedâili's-Sahabe, "mü'minlerin annesi Zeyneb’in faziletleri" bâbı, c. 7, s. 144.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ÜMMÜ SÜLEYM aleyhasselâm.:
(Humeysa/Rumeyse Binti Milhan)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Cennete girince orada ayak sesi duydum. Yanımdakilere bu kimdir? diye sordum. “Gumeysa bint Milhan” olduğunu söylediler.
[445] [445] (Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Enes’in annesi Ümmü Süleymi'nin faziletleri" bâbı, c. 7, s. 145.)

ÜMMÜ SÜLEYM’in SEÇKİN EVLİLİĞİ.:

Câbir b. Abdillah'ın belirttiğine göre: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bana cennet gösterildi. Orada Ebu Talha’nın hanımını gördüm.” buyurmuştur."
[446] [446] (Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Enes’in annesi Ümmü Süleymi'nin faziletleri" bâbı, c. 7, s.)

Humeysa'nın Ebu Talha ile evlenme kıssası, onun güçlü imân ve kişiliğinin delilidir. Sabit el- Bennan, Enes'ten bu kıssayı şöyle nakleder.: “Ebu Talha Ümmü Süleym'e tâlib olunca, Ümmü Süleym.: “Ey Ebu Talha, gerçekte sen reddedilebilecek biri değilsin; ne var ki sen kâfir bir adamsın; ben ise müslüman bir kadınım. Benim seninle evlenmem helâl olmaz. Müslüman olursan, mehrim işte budur, başka şey istemem. (Oysa ki Ebu Talha'nın Medine'de birçok hurma ağacı vardı.)
[447] [447] (145. Parantez içindeki ifâde 148 nolu dipnottaki hadisten alınmıştır.)

Ümmü Süleym’in teklifi üzerine Ebu Talha müslüman oldu. Müslümanlık onun mehri oldu. Sabit el-Bennani der ki.: “Kocasından Ümmü Süleym’in aldığı mehirden daha güzel birşey alan başka bir kadın duymadım."
[448] [448] (Bkz. Sahihu Suneni'n-Nesaî, Kitabun Nikah, İslâmda evlilik bâbı, hadis no: 3133. c.2, s.708.)

Ümmü Süleym, güzel mehir seçmekle Ebu Talha Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in seçkin ashâbından, cesur komutanlardan ve ALLAH Yolunda infak eden cömertlerden oldu.

ÜMMÜ SÜLEYM’in KOCASI EBU TALHA’nın FAZİLETLERİ.:

Enes anlatıyor.: "Uhud Günü müslümanlar bozguna uğrayıp Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in etrafından dağılınca, Ebu Talha kalkanıyla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i koruyordu. Ebu Talha güçlü yayıyla iyi bir atıcıydı. O gün iki veyâ üç yay kırmıştı. Ok Kuburu ile dolaşan biri.: “Okları Ebu Talhaya tut!.” diyordu. Bunu duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ordunun durumunu görmek için çadırından dışarı çıkmak isteyince Ebu Talha.: “Yâ Resûlullah! Annem babam sana fedâ olsun dışarı çıkma. Aksi takdirde atılan oklardan biri korkarım sana isâbet edebilir. Canım sana fedâ olsun..." Kılıç, Ebu Talha'nın elinden iki yahut üç defa yere düştü."
[449] [449] (Buharî, Kitabu Menâkıbi'l-Ensar, Ebu Talha’nın menkıbeleri bâbı, c.8, s. 128. Müslim, Kitabu'l-Cihâd, kadınların erkeklerle beraber savaşa katılmaları bâbı, c.5, 3.196.)

Enes b. Mâlik der ki.: “Ebu Talha, Medine'de Ensarın en çok mal sâhib olanıydı. Malı arasında en çok sevdiği ise Mescid-i Nebî'ye bakan “Beyruha” adındaki bahçesiydi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mescidden bahçeye geçer, berrak tatlı suyundan içerdi. Enes der ki.: “Sevdiklerinizi ALLAH yolunda infak etmedikçe birre ulaşamazsınız!.” âyeti inince Ebu Talha ayağa kalkarak.: “Yâ Rasûlullah!. ALLAHu zü’L- CeLÂL en sevdiklerinizi infak etmedikçe birre ulaşamazsınız.” buyuruyor. En sevdiğim mal Beyruha'dır. Onu ALLAH Yolunda sadaka olarak veriyorum. Karşılığında birre ulaşmayı ALLAH'tan umuyorum. Bu bahçeyi ALLAH nasıl diliyorsa o yerlere ver!.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ebu Talha'nın bu teklifini.: “Tamam!.” diyerek kabul etti ve.: “Bu malın ecri sâhibine gider. Veyâhutta bu mal çok kârlı bir maldır.” buyurmuştur. (Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in son sözü hakkında râvi şüphe etmiştir). Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey Ebu Talha, ne ne dediğini anladım. Haydi bahçeyi akrabaların arasında paylaştır.” buyuranca, Ebu Talha.: “Olur Yâ Resûlullah!.” diyerek bahçeyi akrabaları, amcasının Oğulları arasında paylaştırdı."
[450] [450] (Buharî, Kitabu'l-Eşribe, Tatlı su aramak bâbı, c.12, s.175. Müslim, Kitabu'z-Zekât, akraba ve kocaya sadaka vermenin fazileti bâbı, c.2, s.79.)

ÜMMÜ SÜLEYM’in KOCASINA KARŞI DAVRANIŞI ve SABRI.:

Enes anlatıyor.: "Ebu Talha'nın, Ümmü Süleym'den olan oğlu ölünce, Ümmü Süleym çevresindekilere.: “Benden önce Ebu Talha’ya çocuğunun durumunu söylemeyin!.” dedi. Râvi der ki.: “Ebu Talha eve gelince, Ümmü Süleym akşam yemeğini hazırladı. Ebu Talha, yemekyedi içti, o gün Ümmü Süleym daha öncekinden daha farklı bir şekilde kendini hazırlamıştı. Kocasıyla yatakta birleşti. Kocasının arzusunun geçtiğini anlayan Ümmü Süleym.: “Ey Ebu Talha, söylesene, insanlar bir âileye emânetlerini verseler, sonra da onların bu isteği engelleme hakları var mıdır?” diye sordu. Ebu Talha.: “Hayır bu doğru olmaz!.” Deyince.: “O halde çocuğun öldü...” dedi. Bu kadar geç söylemesine kızan Ebu Talha.: “Beni bu hale bırakıp bu işe bulaştırdın. Sonra da çocuğumun Öldüğünü söyledin.” dedi. Doğruca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına varıp O'na âilesiyle arasında geçenleri olduğu gibi anlattı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH, geçen gecenizi mübârek kılsın" buyurdu. O geceki birleşmeden Ümmü Süleym hamile kalmıştı. Râvi anlatıyor.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir seferde idi. Yanında Ümmü Süleym de vardı. Prensip olarak Rasûlulah seferden döndüğünde geceyse Medine'ye girmezdi. Medine'ye yaklaştıklarında Ümmü Süleym’î doğum sancısı tuttu. Bu sebeple Ebu Talha, Ümmü Süleym’in yanında kaldı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye doğru yola çıktı."
Râvi der ki.: "Ebu Talha şöyle demiştir.: “Ey RABB’im, ne arzuladığımı biliyorsun. Rasûlün Medine'den çıkınca ben de onunla çıkmak, Medine'ye girince de O'nunla Medine'ye girmek istiyorum. Senin iradene bağlıyım.” Ümmü Süleym de.: “Ey Ebu Talha, ben daha önce hissettiğin şeyleri hissetmiyorum hadi yürü gidelim.” dedi ve yola düştüler. Medine'ye gelince Ümmü Süleym doğum sancısına tutuldu. Bir oğlan çocuğu doğurunca annem bana.: “Ey Enes, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem görmeden bu çocuğu kimse emzirmesin.” dedi. Sabah olunca çocuğu alıp Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e götürdüm. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le yolda karşılaştım. Yanında damga vardı.. Beni görünce.: "Herhalde Ümmü Süleym doğurdu.” dedi. Çocuğa damgayı vurdu."

Enes der ki.: “Çocuğu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e götürdüm., kucağına koydum. Bir miktar kaliteli Medine Hurması istedi. Hurmayı ağzında çiğnedi iyice erittikten sonra çocuğun ağzına çaldı. Çocuk, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sürdüğü hurmayı yalamaya başladı. Çocuğun hurmayı yaladığını gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ensarın hurma sevgisine bakın!”diyerek, çocuğun yüzünü okşadı. Ona Abdullah ismini verdi."
[451] [451] (Buharî, Kitabu'l-Cenâiz,"kim musibet anında kederini belli etmezse" bâbı, c. 3, s. 413. Kitabu'l-Akika, "çocuğa doğduğu günün ertesi gün isim verilmesi" bâbı, c. 12, s. 6. Müslim, Kıtamı Fedâili's-Sahabe, "Ensar'dan Ebu Talha'nın faziletleri" bâbı, c. 7, s. 145.)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, ÜMMÜ SÜLEYM'e DAVRANIŞI.:

Enes’in anlattığına göre.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hanımları dışında Ümmü Süleym’in evinden başka hiçbir eve sürekli gitmezdi. Bunun sebebi sorulunca O.: “Ona merhamet ediyorum. Zirâ erkek kardeşi yanımda şehîd edildi.” demiştir. "
[452] [452] (Buharî, Kitabu'l-Cihâd, ve's-Siyer, savaşa hazırlanan kimsenin fazileti bâbı, c.6, s.390. Müslim, Kitabu'l Fedâilis-Sahabe, Enes’in annesi Ümmü Süleym’in faziletleri bâbı, c.7, s.149.)

Enes der ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ümmü Süleym’in evinin yakınlarından geçince ona uğrar, ona selâm verirdi."
[453] [453] (Buharî, Kitabu'n-Nikah, düğünde hediye vermek bâbı, o.ll, s.l34.)

Enes anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ümmü Sümeym’in yanına varınca, Ümmü Süleym Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e kuru hurma ve yağ getirdi. Bunu gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yâğınızı tulumuna, hurmanızı da kabına koyun. Ben bugün orucum." buyurdu. Sonra köşeye çekilip nâfile namazı kıldı. Ümmü Süleym ve ev halkına duâ etti. Ümmü Süleym.: “YâResûlullah!. Benim özel bir ricam var.” dedi. Resûlullah.: “O da nedir?” diye sordu. Ümmü Süleym.: “Hizmetçin Enes... Dünya ve âhiret iyiliğinin onun olması için, ona duâ et.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem dünya ve âhiretin bütün hayırlarını anarak bana duâ etti. “Ey ALLAH'ım! Ona mal ve çocuk ver. Bunları ona mübârek kıl.” duâsında bulundu.
Enes der ki.: “Ben Ensar arasında malı en çok olan biriydim. Kızım Umeyne'nin. bana anlıttığına göre.: “Haccac'ın, Basra’ya geldiği sıralarda (h. 75 yıllarında) neslimden yüzyirmi küsur kişi defnedilmiş."
[454] [454] (Buharî, Kitabu's-Savm, kim bir kavmi ziyâret ederse orucunu bozmazsa bâbı, c.5, s.131.)

Enes b. Mâlik anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ümmü Süleym’in evine girer, Ümmü Süleym olmadığında yatağında yatardı. Enes der ki.: “Bir gün yine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ümmü Süleym’in yatağına yatmıştı. Ümmü Süleym gelince ona evinde yatağında yatan kişinin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem olduğu söylendi. Ümmü Süleym içeri girdi. Baktı ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem terlemiş, teri yatağın deri kısmında toplanmıştı. Ümmü Süleym, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in terini bir mendille alıp sandığındaki şişelerin içerisine damlattı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bunu görünce Ümmü Süleym'e kızarak.: “Ey Ümmü Süleym sen ne yapıyorsun?” diye çıkıştı. Ümmü Süleym.: “Yâ Resûlullah, terinin çocuklarımız için bereketli olmasını umuyorum.” deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tamam, yaptığın doğru.” buyurdu."
[455] [455] (Müslim, Kitabu'l-Fedâil, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem"m terinin güzel kokması" bâbı. c. 7, s. 81.)

Enes anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ahlâkça insanların en üstünü idi; sütten yeni kesilmiş Ebu Umeyr isminde küçük bir erkek kardeşim vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem evimize gelince.: “Ey Ebu Umeyr, ne yaptı nuğayr (ne yaptı kuşcağız)?” derdi. Ebu Umeyr'le oyun oynardı. Evimizde iken namaz vakti girince üzerine oturduğu serginin üzerini süpürtür, bir miktar su serper sonra beraberce kalkıp bize namaz kildırırdi."
[456] [456] (Buharî, Kitabu’l-Edeb, "çocuğa künye vermek" bâbı, c. 13, s. 204.)

ÜMMÜ SÜLEYM ve ÂİLESİNİN RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e KARŞI TİTİZLİĞİ.:

Enes b. Mâlik der ki.: "Muhacirler Mekke'den Medine'ye gelince hiçbir şeyleri yoktu. Ensar'ın ise arazileri mülkleri vardı. Bahçelerinde yetişen meyvelerin yarısının her sene kendilerine verilmesi şartıyla Ensar mallarını Muhacirler ile bölüştü. Muhacire çalışmak, gayret etmek kalıyordu. Enes’in annesi de (Ümmü Süleym) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e meyve yüklü hurma ağaçları verdi.
[457] [457] (Buharî, Kitabu’l-Hibe, "Hediye vermenin fazileti" bâbı, c. 6, s. 171. Müslim, Kitabu'l-Cihâd, muhacirlerin Ensar'a "hediyelerini geri vermeleri" bâbı, c. 5, s. 162.)

Enes der ki.: "Annem, beni Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e getirdi. Annem örtüsünün bir kısmını izar bir kısmını da ridâ olarak üzerime Örtmüştü. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Yâ Resûlullah, işte oğlum Enes. Hizmetini görsün diye sana getirdim. Ona duâ et!.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey ALLAH'ım, ona (Enes'e) çokça mal ve evlâd ver!.” diye duâ etti.
Enes diyor ki.: “ALLAH'a yemin olsun ki malım çoğaldı, çocuğum, çocuğumun çocuğu derken bugün sayıları yüze ulaştı."
[458] [458] (Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Enes b. Mâlik’in faziletleri" bâbı, c. 7, s. 159.)

Enes b. Mâlik’in belirttiğine göre o, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye geldiğinde on yaşındaydı. Ebeveynim sürekli beni Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e hizmet etmeye teşvik ediyorlardı. On sene Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e hizmet ettim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem vefâat ettiğinde yirmi yaşındaydım.
[459] [459] (Buharî, Kitabu'n -Nikâh, "düğün yemeği haktır" bâbı, c. 11, s. 138.)

Enes anlatıyor.: "Ben çocuklarla oynarken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi, bize selâm verdikten sonra beni bir işe gönderdi. Fakat ben anneme uğradım. Annem bana.: “Niçin burdasın?” diye sordu. Ben de.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni bir iş için gönderdi.” deyince, “Ne işi?” diye sordu. “O sırdır.” dedim. O zaman.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sırrını kimseye açma.” dedi.
Enes der ki.: “ALLAH'a yemin olsun ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sırrını birine açacak olsaydım inan sana açardım ey Sabit."
[460] [460] (Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Enes b. Mâlik’in faziletleri" bâbı, c. 7, s. 160.)

Enes der ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem evlenince hanımının yanına girdi. Annem Ümmü Süleym bir yemek yaptı (hurma, yağ ve süt keşinden yapılmış) bir kaba koyup.: “Enes, bunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e götür, bu yemeği annem gönderdi, sana selâmı var, Yâ Resûlullah gönderdiğimiz bu yemek az; kusura bakma!” dememi söyledi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e yemeği götürüp.: "Annemin sana selâmı var. O.: “Yâ Resûlullah, bu yemek size az gelir, kusura bakmayın!diyor dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yemeği koy!” buyurdu. Arkasından.: “Git ve filancayı, filancayı, filancayı ve Önüne gelen herkesi bana çağır.” buyurdu."
[461] [461] (Buharî, Kitabu'n-Nikâh, "düğündü hediye vermek" bâbı, c. 11, s. 134. Müslim, Kitabu'n-Nikah, "rasûluHah'ın Zeyneb binti Cahş'la evlenmesi" bâbı, c. 4, s. 150.)

Enes der ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hayber Gazasına çıkmıştı... Hayber’i zorla aldık. Esirler toplanınca Dihye gelerek.: "Yâ Resûlullah. esirlerden bana bir câriye ver.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: “Git istediğini al!.” buyurdu. Dihye, Safıyye binti Huyey’î almıştı. Dihye, Safîyye'yi alınca bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek.: “Yâ Resûlullah, Kurayza ve Nadir Oğullarının prensesi Safîyye'yi, Dihye'ye mi veriyorsun? Safîyye ancak sana lâyıktır.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Dihye ile câriyeyi çağırın.” buyurdu. Safîyye'yi getirdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Safîyye'ye baktı, Dihye'ye dönerek.: “Esirlerden bir başka câriye al.” buyurdu. Râvi der ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Safîyye'yi azâd ettiksen sonra onunla evlendi.. Öyle ki Safîyye'yi zifâfa Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yolda iken Ümmü Süleym hazırladı.
(Müslim’in rivâyetinde
[462] [462] (Müslim, Kitabu'n-Nikâh, "kişinin câriyesini azâd ettikten sonra onunla evlenmesinin fazileti" bâbı, c. 4, s. 147.)
ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Safîyye'yi süsleyip zifâfa hazırlaması ve evinde beklemesi için Ümmü Süleym'e gönderdi). Ümmü Süleym, zifâf gecesinde evini onlara verdi."
[463] [463] (Buharî, Kitabu's-Salât, "namazda dizlerin durumu" bâbı, c. 2, s. 25. Müslim, Kitabu'n- Nikâh, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Câriyesini azâd ettikten sonra onunla evlenmesi" bâbı, c. 4, s. 145.)[

ÜMMÜ SÜLEYM’in ZEKÂSI ve TEVEKKÜLÜ.:

Enes b. Mâlik derki.: "Ebu Talha, Ümmü Süleym'e.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sesini kısık duydum. Sanırım bu açlığından olmuştur. Yanında yiyecek birşey var mı?” dedi. Ümmü Süleym.: “Evet” karşılığını verdi. Arpa unundan yapılmış çörekler ve bir parça bez çıkardı. Bezin bir kısmı ile ekmeği sardı. Sonra bana verdi. Bir kısmını da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gönderdi. Enes der ki.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gittim; mesciddeydi. Çevresinde insanlar vardı. Onlara yaklaştım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.: “Seni Ebu Talha mı gönderdi?” diye sordu. Ben de.: “Evet, o gönderdi.” deyince “yemek mi getirdin?” dedi. Ben de.: “Evet” deyince etrafındakilere.: “Haydin kalkın” buyurdu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem oradan ayrıldı. Ben de Ebu Talha'nın yanına geldim, olanları ona anlattım. Endişeye kapılan Ebu Talha.: “Ey Ümmü Süleym, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem halkla beraber geliyor. Onları doyuracak kadar yemeğimiz yok.” dedi. Ümmü Süleym.: “O çağırdığına göre ALLAH ve Rasülü bu işi daha iyi bilir.” dedi. Ebu Talha kalktı, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i karşıladı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ebu Talha ile içeri girdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey Ümmü Süleym, evde yiyecek olarak ne var?” diye sordu. Ümmü Süleym ekmeği getirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ekmeğin ufalanmasını emretti. Ümmü Süleym ufalanan ekmeği bir kaba basarak karıştırdı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bunun içinde ALLAH'ın dilediği kadar yiyecek var.” buyurdu. Arkasından da.: “On kişi çağırın!” buyurdu; on kişi geldi. Yediler, doyunca ayrıldılar. “On kişi daha çağırın!” buyurdu. On kişi daha geldi. Onlar da doyuncaya kadar yediler. Arkasından.: “On kişi daha çağırın!” buyurdu. On kişi daha geldi. Onlar da karınlarını doyuracak kadar yedikten onra ayrıldılar. “On kişi daha!.” derken herkes karnını doyurdu. O gün yemek yiyenlerin sayısı yetmiş yahut seksendi."
Müslim’in rivâyetinde
[464] [464] (Müslim, Kitabu’l-.Eşribe, "razı olacağına inandığı kimsenin evine kişinin peşinden girme" bâbı, c. 6, s: 120.)
ise şöy ledir: "En sonunda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ebu Talha, Ümmü Süleym ve Enes b. Mâlik yediler. Ama yemek yine de artmıştı. Kalanını komşularımıza dağıttık."
[465] [465] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, "İslâm'da nübüvvetin alâmetleri" c. 7, s. 399. Müslim, Kitabu'l-Eşribe, "razı olacağına inandığı kimseninevine kişinin peşinden girme" bâbı, c. 6, s. 118.)

ÜMMÜ SÜLEYM’in BİATA KATILMASI ve SÖZÜNDE DURMASI.:

Ümmü Atîyye der ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bizden bağırıp çağırarak ağlamamamız için biat aldı. Beşimiz dışında biatini tutan kadın olmadı. Bu beş kişi Ümmü Süleym, Ümmü-l Ala, Ebu Sebre'nin kızı, Muaz'ın hanımı ve iki kadın."
[466] [466] (Buharî, Kitabu'l-Cenâiz, "bağırıp çağırmak, ağlamak vs." bâbı, c. 3, s^420. Müslim, Kitabu'l-Cenâiz,: "Bağırıp çağırmada daha aşırı olmak" bâbı, c. 3, s. 46.)

ÜMMÜ SÜLEYM’in EDEB ve HAYÂSI ve İLİM ÖĞRENMESİ.:

Ümmü Seleme anlatıyor.: "Ümmü Süleym, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi ve.: “Yâ Resûlullah, ilim öğrenmek için ALLAH'tan utanılmaz. Acaba ihtilam olan kadına gusül abdesti gerekir mi?” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Suyu görünce (meniyi) gusül abdesti alın.” buyurdu."
[467] [467] (Buharî, Kitabu’l-İlm, "tlim öğrenmede utanma" bâbı, c. 1, s. 239. Müslim, Kitabu’l-Hayz, "kadının gusut abdesti almasının yacipliği" bâbı, c. 1, s. 172.)

Mü'minlerin annesi AİŞE aleyhasselâm bakın ne güzel söylemiş.: "Ensar kadınları ne kadar güzel kadınlardır. Hayâlı olmaları dinlerini öğrenmelerine engel olmadı."
[468] [468] (Müslim, Kitabu’l-Hayz, "yıkanan kimsenin kokulu bir bez kullanmasının müstehâblığı" bâbı, c. 1, s. 180.)

ÜMMÜ SÜLEYM’in SAVAŞA KATILMASI.:

Enes anlatıyor.: "Uhud Günü İslâm Ordusu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in etrafından? dağıldıklarında... Ebu Bekir’in kızı Aişe ile Ümmü Süleym’i ayaklarındaki halhalları görünecek şekilde paçaları sıvanmış sırtlarında su kırbaları ile askerlere su taşırken gördüm. Taşıdıkları suyu askerlere içiliyorlar, sonra dönüp yeniden kırbaları doldurup askerlere içiriyorlardı..."
[469] [469] (Buharî, Kitabu Menâkibi'l-Ensar," Ebu Talha’nın menkıbeleri" bâbı, c. 8, s. 128. Müslim, Kitabu'l-Cihâd, "kadınların erkeklerle beraber savaşlara katılmaları" bâbı, c. 5, s. 196.)

Enes b. Mâlik der ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ümmü Süleym ve daha başka kadınları savaşa götürür. Savaş esnâsında onlar su dağıtırlar, yaralıları tedâvi i ederler. (Ümmü Süleym’î Hayber Gazasında bu hal üzere gördüm."
[470] [470] (Ümmü Süleym’in Hayber savaşına katılmasıyla ilgili hadis yukarıda geçti. Bkz. 160. nolu hadis.)
Müslim, 471] [471] (Müslim, Kitabu'l-Cihâd Ve's-Siyer, "kadınların erkeklerle savaşlara katılmaları" bâbı, c. 5, s. 196.)
Enes’in anlattığına göre: "Ümmü Süleym, Huneyn Günü yanına bir hançer almıştı. Ebu Talha onu görünce.: ”Yâ Resûlullah! Şu Ümmü Süleym! Yanında bir hançer var.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ümmü Süleym'e.: “O hançer de nedir?” diye seslendi. Ümmü Süleym.: “Onu yanıma aldım. Bana müşriklerden biri yaklaşırsa bununla onun karnını deşeceğim!” deyince, Rasûlluh güldü. Ümmü Süleym, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.:
“Yâ Resûlullah, etrafından dağılan bizim dışımızdaki 'tülekâ'yı (Mekke'nin fethi esnâsında çâresizlikten imân edenler) öldür.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da.: “Ey Ümmü Süleym, ALLAH bu konuda kâfidir, işin sonunu güzelleştirendir.” buyurdu."
[472] [472] (Müslim, Kitabu'l-Cihâd, "kadınların erkeklerle birlikte savaşlara katılmaları" bâbı, c. 5, s. 196.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ESMÂ BİNTİ EBİ BEKiR aleyhasselâm.:
(Zâtu'n-Nitakayn)

ESMÂ BİNTİ EBİ BEKiR’in Henüz Küçükken TopLumu İLgiLendiren İşLerLe Uğraşması.:

Esmâ binti Ebu Bekir anlatıyor.: "Zeyd b. Amr b. Nüfeyl’i Kâbe'ye sırtını dayamış olarak gördüm. Diyordu ki.: “Ey Kûreyş topluluğu! VALLAHi İbrahîm’in Dini’nde benden başka kimse yok. İbrahîm helâk olanları kurtarırdı.”
Zeyd b. Amr, kızını gömen bir adam görünce yanına varır.: “Onu öldürme, ben onun yiyeceğine kefilim.” derdi. Çocuğu yanına alırdı. Çocuk biraz gelişince babasına.: “İstersen çocuğunu geri vereyim. Dilersen daha bakabilirim.” derdi."
[473] [473] (Buharî, Kitabu’l-Menâkıb, "Zeyd b. Amr b. Nüfeyl hadisi" bâbı, c. 8, s. 145.)

Aişe der ki.: "Anne ve babamın dinsiz olarak geçirdikleri bir gün bile hatırlamam. Bir gün geçmesin ki sabah akşam Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize uğramasın..."
[474] [474] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashâbın Medine'ye hicreti" bâbı, c. 8, s. 231.)

Hafız b. Hacer der ki.: "Esmâ hadisi Taberanî'de.: “Mekke'de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sabah ve akşam olmak üzere hergün iki defa gelirdi.” şeklinde geçmektedir."
[475] [475] (Bkz. Felhul-Bâri c. 8, s. 235.)

Aişe anlatıyor.: "Bir gün zevâl vakti Ebubekir’in evinde oturuyorduk. Adamın biri Ebubekir'e.: “Şu başı örtülü olarak gelen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'dir. O hiç bu vakitte buraya gelmezdi.” deyince, Ebubekir.: “Ona babam annem fedâ olsun. VALLAHi o, bu saatte hiç gelmezdi, önemli bir iş olmalı.” dedi. 'Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi, içeri girmek istedi, izin verildi. İçeri girince Ebubekir'e.: “Yânında kim varsa dışarı çıkar.” buyurdu. Ebubekir.: “Babam sana fedâ olsun Yâ Resûlullah, onlar senin de ehlindir.” dedi.
(Musâ b. Ukbe'nin Şihab'dan rivâyetinde Aişe.: “Ebubekir’in yanında yalnızca ben ve Esmâ vardık.” demiştir.

[476] [476] Fethu'l-Bâri'den nakille, c. 8, s. 235.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mekke'den ayrılmama izin verildi.” buyurdu. O zaman Ebubekir.: “Babam sana fedâ olsun, şu iki bineğimden birini sen al.” teklifinde bulununca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Parasıyla alırım.” buyurdu. Onların bineklerini çabucak hazırladık, azık çantasının içine yiyeceklerini koyduk. Esmâ, kuşağından bir parça kopardı, çantanın ağzını bağladı."

[477] [477] Buharî, Kitabu’l-Menâkıb, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashâbının Medine'ye hicreti" bâbı, c. 8, s. 235

ESMÂ BİNTİ EBİ BEKiR ’in Peygamberin Havârisi (Yardımcısı) İLe EvLenmesi.:

Esmâ.: "Zübeyr benimle evlendi..." demiştir.
[478] [478] Buharî, Kitabun Nikâh, "Kıskançlık" bâbı, c. 11, s. 234. Müslim, Kitabu's-Selâm, "Yolda karşılaşılan yabancı kadınların hayvanlarının terkilerine binmelerinin câizliği" bâbı, c. 7,s. 11.

Câbir’in belirttiğine göre.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: “Düşmandan bize kim bilgi getirecek?” buyurdu. (Ahzâb savaşında) Zübeyr kalktık.: “Ben.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ikinci defa.: “Kim bize düşman hakkında bilgi getirecek.” buyurdu. Zübeyr yine kalktı.: “Ben.” dedi. Bu durumda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Her peygamberin bir havârisi (yardımcısı) vardır. Benim havarim ise Zübeyr'dir.” buyurdu. Abdullah b. Zübeyr’in rivâyetinde
[479] [479] (Buharî, Kitabu’l-Menâkıb, "Zübeyr b.Awam'ın Menkıbeleri" bâbı, c. 8, s. 82. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Talha ve Zübeyr’in faziletleri" bâbı, c. 7, s. 128.)
ise Zübeyr.: “... düşman ordusunun arasına gittim. Döndüğümde annem babam sana fedâ olsun diyordu."
[480] [480] (Buharî, Kitabu’l-Cihâd, 'Talha'nın fazileti'' bâbı, c.6, s.399. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Talha ve Zübeyr’in faziletleri" bâbı, c. 7, s. 127.)

ESMÂ BİNTİ EBİ BEKiR ’in Hicreti ve MuhacirLerden Doğan İLk Çocuk.:

Esmâ, Abdullah b. Zübeyr'e hamile kalmıştı. Esmâ der ki.: "Doğumum yaklaşmıştı. Medine'ye yola çıktım. Küba’ya varınca, Abdullah'ı Küba'da doğurdum. Sonra onu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e getirdim. Odasına koydum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kuru hurma istedi. Ağzına aldı, ağzında erittikten sonra çocuğun ağzına sürdü. Çocuğun karnına giden ilk şey Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bu tükrüğü idi. Sonra çocuğun ağzına bir miktar hurma sürdükten sonra ona hayırla duâ etti. Abdullah, İslâm'da doğan ilk çocuktu.” (Yâni Medine'de muhacirler arasında.)"
[481] [481] (Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashâbının Medine'ye hicreti" bâbı, c. 8, s 249. Müslim, Kitabu’l-Edeb 'yeni doğan çocuğun damağına tatlı bir şey koymak' bâbı, c. 6, s. 175.)

ESMÂ BİNTİ EBİ BEKiR ’in Evini GüzeLce Koruması.:

Esmâ binti Ebu Bekir anlatıyor.: "Zübeyr'le evlendiğimde onun su devesi ve atı dışında yeryüzünde ne bir malı vardı ne de başka bir kölesi... Hayvanını otlatır, sular; su kırbasını deriden diker, hamur yoğururdum. Fakat güzel ekmek pişiremezdim. Ensardan -güvenli kadınlar- olan komşularım ekmeğimi pişirirlerdi. Ben Zübeyr’in arazisinden -ki orayı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem benim için Zübeyr'e vermişti- başımda hurma çekirdeği taşırdım. Uzaklığı üç fersahtı."
[482] [482] (Buharî, Kitabu n-Nikâh, kıskançlık bâbı, c. 11, s. 234. Müslim, Kitabu's-Selâm, yolda karşılaşılan yabancı kadınların hayvanların terkine alınmalarının câizliği bâbı, c. 7, s. 11.)

ESMÂ BİNTİ EBİ BEKiR ’in Kocasına Hoşça MuameLesi.:

Ebu Bekir’in kızı Esmâ anlatıyor.: "Bir gün başımda yine hurma çekirdeği taşıyarak geliyordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le karşılaştım. Yanında Ensardan bir grup insan vardı. Beni çağırdı, terkisine almak için devesine.: "ıh, ıh!." dedi. Erkeklerle birlikte yola çıkmaktan utandım. Zübeyr’in kıskançlığını hatırladım. O insanların en kıskancı idi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem utandığımı anlayınca yoluna devâm etti. Zübeyr’in yanına gittim ve kendisine; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le karşılaştığımda başımda hurma çekirdeği vardı. Yanında ashâbı vardı. Terkisine almak için devesini çökertti ise de ben utandım. Aklıma senin kıskançlığın geldi. Bunun üzerine Zübeyr.: “VALLAHi hurma çekirdeği taşıman bana Rasulullah'ın terkisine binmenden daha iyidir.” dedi. Esmâ der ki.: “Sonunda Ebubekir bana at seyisliği yapacak bir hizmetçi gönderdi de böylece âile yükünden kurtuldum. Âdeta babam beni câriyelikten azâd etmişti."

Esmâ anlatıyor.: "Bir adam bana geldi ve.: “Ey Abdullah'ın annesi, ben fâkir bir kimseyim. Evinizin gölgesinde birşeyler alıp satmak istiyorum.” dedi. Dedim ki.: “İyi ama ben razı olsam bile Zübeyr razı olur mu acaba?. İsteğini Zübeyr’e söyle.” dedim. Zübeyr gelince adam.: “Ey Abdullah'ın annesi, ben fâkir bir adamım. Evinin gölgesinde bir şeyler alıp satmak istiyorum.” deyince Esmâ.: “Sana ne oluyor. Medine'de bu evimden başka hiçbir şeyim yok.” dedi. Söze karışan Zübeyr.: “Sana ne oluyor Esmâ. Alış-veriş yapmak isteyen fâkir bir adama engel olmak mı istiyorsun?” dedi. Bundan sonra adam bir şeyler kazanana kadar burada ticâret yaptı."
[483] [483] (Müslim, Kitabu's-Selâm, "yolda karşılaşılan yabancı kadınların hayvanların terkilerine alınmalarının câizliği" bâbı, c. 7, s. 12.)

ESMÂ BİNTİ EBİ BEKiR ’in ALLAH'ın Şeriatına TitizLikle Uyması.:

Esmâ anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Yâ Resûlullah, malım ne olacak? Zübeyr kendisine sadaka vereyim diye benimle evlenmedi ki?” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tasadduk et, infakta cimrilik yapma ki ALLAH'da senden lütfunu almasın.” buyurdu."
[484] [484] (Buharî, Kitabu’l-Hibe, "kadının kocasından başkasına bağışta bulunması" bâbı, c. 6, s. 145. Müslim, Kitabu'z-Zekât, "infak yapmaya teşvik" bâbı, c. 3, s. 92.)

Ebu Bekir’in kızı Esmâ der ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hayatta iken müşrike olan annem yanıma gelince derhal Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gittim ve.: “Yârdım etmem için annem yanıma geldi. Ona yardım edeyim mi? diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: “Evet, ona yardım et!” buyurdu."
[485] [485] (Buharî, Kitabu’l-Hibe, "müşriklere hediye vermek" bâbı, c. 6, s. 161. Müslim, Kitabu'z-zekât, “Yâkınlara sadaka verip infakta bulunmanın fazileti" bâbı, c. 3, s. 81.)

ESMÂ BİNTİ EBİ BEKiR ’in ALLAH YoLunda İyiLikte BuLunması.:

Esmâ anlatıyor.: "Bir adam bana gelerek.: “Ey Abdullah'ın annesi, ben fâkir bir kimseyim. Evinin gölgesinde birşeyler ahp-satmak istiyorum.” dedi... Adam alış-veriş yapmaya başladı. Kazanç da elde etti. Kendisine bir câriye sattım. Henüz parası yanımda iken Zübeyr yanıma geldi ve.: “Aldığın parayı bana hibe et!” dedi. Ben de.: “Onu sana hibe ettim.” dedim."
[486] [486] (Müslim, Kitabu's-Selâm, "yolda karşılaşılan yabancı kadınların hayvanların terkilerine alınınalarının câizliği" bâbı, c. 7, s. 12.)

ESMÂ BİNTİ EBİ BEKiR ’in İLim ve İbâdete DüşkünLüğü.:

Esmâ anlatıyor.: "Aişe'nin yanına vardım. O namaz kılıyordu. “İnsanlar ne durumda? diye sordum. Kafasıyla yukanya işâret etti. Baktım ki halk namazda. Aişe.: “SubhÂNALLAH” dedi. “Âyet (işâret) midir?” dedim. Aişe başını sallayarak.: “Evet.” dedi. Bunun üzerine ben de kalktım, halsiz düşünceye kadar namaz kılmaya başladım.”

(Müslim’in Câbir'den rivâyetinde bu hadis şöyledir.: 'Sıcak bir günde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashâbına namaz kıldırıyordu. O kadar uzun süre kıyam etti ki halk teker teker yere düşüyordu. Ben ise başımı ıslatıyordum.”).
[487] [487] (Müslim, Kitabu Salâttt-Kusuf, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kusuf namazında cennet ve cehennemle ilgili bazı şeyler görmesi" bâbı, c. 3, s. 30.)

(Müslim’in, Esmâ'dan rivâyetinde ise.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kıyamı o kadar uzattı ki oturmayı düşündüm. Bu sırada gözüm zayıf bir kadına ilişti. Kendi kendime.: “Bu benden daha zayıf. O ayakta durursa ben de dururum.” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem rüku’a vardı. Uzun süre rüku’da kaldı. Sonra rüku’dan kalktı. Yine ayakta uzun süre kaldı. Öyle ki kimsenin aklına rüku’ yaptığı bile gelmeyecek ölçüde kıyam uzun sürdü.[488] [488] (Müslim, Kitabu'l-Kusuf, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kusuf namazında cennet ve cehennemle ilgili bazı şeyler görmesi", bâbı, c. 3, s. 32.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALLAH'a hamd ve senâdan sonra.: “Daha önce görmediklerim, şimdi bana burada gösterildi, cennet, cehennem gösterildi. Bana vahy edildiğine göre siz kabirlerinizde böyle deneneceksiniz. Yahut, yakında gelecek mesih deccâl ile sınanacaksınız. Size sorulacak.: “Bu adam (Hz. Peygamber aleyhisselâm) hakkında ne biliyorsun?” Eğer kişi mü'min, imânı yakîn olan kimse ise üç defa.: “O MuhaMMed'dir, açık delillerle, hidâyetle geldi. Biz de bunu kabul edip O'na uyduk.” diyecektir. Bunun üzerine.: '”Rhat ol, senin yakîn imânlı olduğunu biliyoruz.” denecek. Yok eğer bu kimse münâfık, imânında şüpheli biri ise.: “Kesin bilmiyorum. İnsanlar O’nun hakkında bir şeyler söylüyorlar. Ben de onların dediğini dedim.” der."
[489] [489] (Buharî, Kitabu’l-İlm, "kim namazda başıyla yahut eliyle işâret ederse" bâbı, c. 1, s. 192. Müslim, Kitabu Salâti'l-Kusuf, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e kusuf namazı esnâsında cennet ve cehennemle ilgili bazı şeylerin gösterilmesi" bâbı, c. 3, s. 32.)

ESMÂ BİNTİ EBİ BEKiR ’in İLmî ve Fıkhı AnLayışı.:

Müslim el Kurriyyi der ki.: "İbni Abbas'a, hacc-ı temettüyü sordum. O buna cevâz verdi. İbni Zübeyr ise hacc-ı temettüye karşı çıkınca.: “İşte İbni Zübeyr’in annesi. O hacc-ı temettuun câizliğini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den naklediyor. Gidin ona sorun.” demiştir.
Râvi anlatıyor.: “İbni Zübeyr’in annesinin yanına vardık. O iri cüsseli ve âmâ idi. Dedi ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hacc-ı temettuya izin verdi."
[490] [490] (Müslim, Kitabu’l-Hac, "Haccı temettü" bâbı, c. 4, s. 55.)

Ebu Bekir’in kızı Esmâ'nın mevlası Abdullah (Ata'nın oğlunun dayısıdır) der ki.: "Esmâ beni Abdullah b. Ömer'e gönderdi. Ona şöyle sormamı söyledi. “Duydum ki sen üç şeyi haram sayıyormuşsun. Bunlar, elbisede işâret bulundurmak (elbisede ipekten dokunmuş resim) erguvanı renkli eğer yastığı edinmek ve Receb ayını tamamen oruçlu geçirmek”
Abdullah b, Ömer bana dedi ki.: “Sözünü ettiğin Receb ayı, o ayı kim sürekli oruçlu geçirebilir? Elbisede bulunan işâret konusunda Ömer b. Hattab'ın şöyle dediğini işittim.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle dediğini işittim.: “İpek elbiseyi ancak âhiretten nasibi olmayan kimse giyer.” Elbisede bulunan işâretin ipekten dokunmuş olmasından korktum. Erguvanı renkli eğer yastığına gelince, bu Abdullah'ın eğer yastığı idi. Baktım ki rengi kıpkırmızı idi. Esmâ’ya vardım ve gördüklerimi ona anlatınca.: “O Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in cübbesidir. Bana İran Kisrâlarının yakaları ve alt kısımları ipekle dokunmuş elbiseleri getirirdi.” dedi ve peşinden.: “Bu cübbe vefâtına kadar Aişe'nin yanında kaldı. Daha sonra ondan bana geçti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu cübbeyi giyerdi. Biz de hastaların şifâ bulması için bu cübbeyi yıkardık."
[491] [491] (Müslim, Kitabu'l-Libâs, "kadın ve erkeklere altın ve gümüş kap kullanmanın haramlığı" bâbı, c. 6, s. 139-140.)

ESMÂ BİNTİ EBİ BEKiR ’in Cesâreti ve HatibLiği.:

Ebu Nevfel anlatıyor.: "Abdullah b. Zübeyr’i Medine'nin bir tepesinde asılı olarak gördüm. İnsanlar yanından geçip gidiyorlardı. Bir ara Abdullah b. Ömer geldi. Yanında durdu ve.: “Selâm sana Hubeyb’in babası! Selâm sana Hubeyb’in babası!. Selâm sana Hubeyb’in babası!. VALLAHi seni bu duruma düşmekten engellemiştim. VALLAHi seni bu duruma düşmekten engellemiştim. VALLAHi keşke bildiğim kadarıyla, seni Dost’una ulaştıracak oruca, namaza sarılsaydın. Yemin olsun ki, sen, hayırlı bir ümmet içinden çıkmış en şerli bir ümmetsin.” dedi ve oradan ayrıldı.
Haccac'a Abdullah b. Ömer’in durumu ve söylediği söz ulaştığında İbn Zübeyr’in cesedini asıldığı ağaçtan indirtti. Onu yahudilerin kabristanına koyduktan sonra birini Abdullah b. Zübeyr’in annesi Ebu Bekir’in kızı Esmâ’ya gönderdi. Fakat Esmâ, Haccac'ın yanına gitmek istemedi. Haccac bir elçi daha gönderip.: "Ya sen gelirsin, ya da seni saçlarından tutup sürükleyerek bana getirecek birini gönderiyorum.” dedi.
Râvi diyor ki.: “Esmâ bu defada Haccac'ın yanına gitmeyerek.: “VALLAHi bana saçımdan tutup sürükleyerek götürecek birini göndermedikçe, yanına varmam.” diye yemin etti.
Râvi der ki.: “Esmâ’ya kızan Haccac ayakkabılarını istedi. Ayakkabılarını giyip hızlıca vnın yanına vardı. Ona.: “ALLAH'ın düşmanına yaptığım şeyi nasıl buluyorsun?” diye sordu. Esmâda.: “Sen onun dünyasını O da senin âhiretini mahvetti. Duyduğuma göre sen ona.: “Ey çift kuşaklının oğlu!.” diyormuşsun. İşte çift kuşaklı olan benim. Kuşaklardan biri Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve Ebu Bekir’in yolculukta yiyecekleri yemeklerin ağzına bağladığım kuşak. Diğeri ise bütün kadınların bellerine taktıkları kuşak. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize Sakif’ten bir yalancının bir de çok kan döken (hunhar) birinin çıkacağını söylemişti. Yalancıyı gördük. (Muhtar b. Ebu Ubeyd es Sakafî) Çok kan dökeni ise senden başkası olamaz.” deyince, Haccac, Esmâ'nın yanından ayrıldı bir daha ona
[492] [492] (Müslim, Ktabu Fedâili's-Sahabe, "Sakif yalancısı ve çok kan dökücüsü" bâbı, c. 7, s. 190.)
uğramadı."
[493] [493] (Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/210-215.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ESMÂ Bînti UMEYS radiyallahu anha.:

Cennetle müjdelenen Cafer b. Ebi Tâlib, Ebu Bekir ve Ali b. Ebi Tâlib gibi üç büyük sahabenin hanımı..

ESMÂ'nın İlk MüsLümanlardan OLması ve Habesistan'a Hicreti:

Ebu Musâ'nın bildirdiğine göre.: "... O (Esmâ bint Umeys) Necâşi'ye Habeşistan'a hicret edenler arasındaydı."
[494] [494] (Buharî, Kitabu’l-Meğazi "Hayber Gazvesi" bâbı, c. 9, s. 24. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Cafer b. Ebi Tâlib ve Esmâ binti Umeys’ın faziletleri" bâbı, c. 7, s. 172.)

ESMÂ Bînti UMEYS’in Edebi Cesâreti.:

Ebu Burde, Ebu Musâ'dan nakletiğine göre o şöyle demiştir.: "Biz Yemen'de iken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Medine'ye hicret ettiğini duyduk. Bunun üzerine ben ve iki erkek kardeşim beraber Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına hicrete çıktık. Ben en küçükleri idim. Kardeşlerimden biri Ebu Burde diğeri ise Ebu Rehm'di. Kâbilemden toplam 53 yahut 52 kişi vardık. Bir gemiye bindik. Necâşi'nin bulunduğu Habeşistan'a gittik. Cafer b. Ebi Tâlib bizi karşıladı. Hepimiz dönünceye kadar orada Cafer b. Ebi Tâlib'le kaldık. Hayber Fethedilince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le buluştuk. Bir kısım insanlar bizim hakkımızda (yâni gemiyle Habeşistan'a gidenler hakında) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Hicrette biz sizi geçtik." diyorlardı. Esmâ binti Umeys’in yanına vardım. Esmâ bizimle beraber Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hanımı Hafsa'nın yanına gelenler arasındaydı. Esmâ içerideyken Ömer, Hafsa'nın yanına girdi. Esmâ'yı görünce.: "Bu da kim?” diye sordu.
Hafsa.: Esmâ binti Umeys'dir.” deyince.: “Habeşistan'a giden Esmâ mı?” dedi Hafsa.: “Evet. O Esmâ dedi. Bunun üzerine Ömer.: “Biz sizden önce hicret ettik. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e biz sizden daha çok lâyıkız.” deyince, Esmâ kızarak.: “Hayır vALLAHi, siz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le birlikte, açlarınızı doyururken, câhillerinize öğüt verirken biz bilinmeyen bir yerde -yahut uzak ıstiraplı Habeşistanın yolunda idik. Biz bunu sâdece ALLAH ve O'nun Rasûlü için yaptık. Söylediklerini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e anlatmadıkça ALLAH'a yemin olsun ki ne yemek yiyeceğim ne de su içeceğim. Biz sürekli eziyet çektik korku içinde bulunduk. Bütün bunları Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e anlatacağım. VALLAHi ne yalan söyleyeceğim, ne olayı çarpıtacağım ne de büyüteceğim.” dedi. Bir müddet sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gelince Esmâ.: “Yâ Resûlullah! Ömer şöyle şöyle söylüyor.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sen ona ne dedin?.” diye sordu. Esmâ.: “Ben de ona böyle böyle dedim.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O bana sizden daha çok lâyık olamaz. O ve arkadaşları tek bir hicret yapmışken siz Ehl-i Sefine (gemiyle hicret edenler) iki hicret ettiniz.” buyurdu. “Bundan sonra Ebu Musâ ve Habeşistan'a gemiyle hicret edenler grup grup yanıma geliyorlar, bana Ömer, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve benim aramda geçen olaydan soruyorlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kendileri hakkında söyledikleri, onları dünya hayatında en fazla mutlu eden, onlar için en büyük bir şeydi." Râvi Ebu Burde der ki: “Esmâ anlatıyor.: "Ebu Musâ'nın bu hadisi benden daha çok tekrarladığını gördüm."
[495][495] (Buharî, Kitabu'l-Meğazi, "Hayber Gazvesi" bâbı, c. 9, s. 24. Müslim Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Cafer b. Ei Tâlib ı fazileti" bâbı, c. 7, s. 172.)

ESMÂ Bînti UMEYS’in Doğum Yapacağı Ayda Haccetmesi.:

Aişe radiyallahu anha anlatıyor.: "Esmâ binti Ümeys, Şecere Mevkii’nde Muhammed b. Ebi Bekir’i doğurdu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Bekir'e Esmâ binti Umeys’in gusledip haccını yapmasını emretmesini söyledi."
[496] [496] (Müslim, Kitabu’l-Hac, "Lohusa kadınların ihramı, ihrama girmeden önce yıkanmalarının müstehâblığı" bâbı, c. 4, s. 27.)

ESMÂ Bînti UMEYS’in KOCASINA ve ÇOCUKLARINA GÜZEL MUAMELESİ.:

Câbir b. Abdullah der ki.: "... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Esmâ binti Umeys'e.: “Kardeşinin Oğullarım zayıflamış görüyorum. Yoksa onlar açlığa mı düştüler?” deyince Esmâ.: “Hayır, fakat onlara hemen göz değiyor.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Öyleyse onlara rukiye yap!” buyurdu. Esmâ der ki.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e rukiye yaptığımı arzedince, bana.: “Onlara rukîyye yap!” buyurdu."
[497] [497] (Müslim, Kitabu's-Selâm, "göz değmesine karşı rukye yapmanın müstehâblığı" bâbı, c. 7, s. 18.)

Esmâ'nın çocuklarına karşı hassâsiyeti işte böyleydi. Kocasına olan hassâsiyetini de Taberanî'nin Kays b. Ebi Hazım'dan naklettiği şu olay gösterir. Kays b. Ebi Hazım der ki.: "Ebu Bekir’i hastalığı sırasında ziyâretine gittiğimizde orada her iki elinde dövme bulunan beyaz bir kadın gördüm. Ebu Bekir’in yüzünden sinekleri kovuyordu. O Esmâ binti Umeys'ti.”
[498] [498] (Mecmeu'z-Zevâid'den alınmıştır c.5, s.170. Hafız el-Heysemî senedle bulunan kişilerin sahih olduğunu söyler.)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in ESMÂ Bînti UMEYS Hakkında ŞâhidLikte BuLunması.:

Abdullah b. Amr b. As der ki.: "Haşim Oğullarından bir grup insan, Esmâ binti Umeys’in yanına vardılar. O günlerde Esmâ, Ebu Bekir ile nikâhlıydı. Ebu Bekir eve girdiğinde onları gördü. Eve girmelerinden hoşlanmadı. Doğruca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gitti, gördüklerini Ona anlatarak.: “Hayırdan başka bir şey görmedim.” deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH Esmâ'yı kötülükten uzaklaştırmıştır.” buyurdu sonra kalktı, minbere çıktı ve.: “Bugünden sonra kimse yanında bir yahut iki adam olmadıkça kocası olmayan eve girmeyecektir.” buyurdu."
[499] [499] (Müslim, Kitabu's-Selâm, "yabancı kadınla başbaşa kalmanın haramlığı bâbı" c. 7, s. 8.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Esmâ hakkında yaptığı bir başka şehâdet ise şudur.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki.:
[500] [500] (Sahihu Câmii's-Sağir, no: 2760.)
"Dört kız kardeş (anneleri bir) Meymune, Ummu’l-Fadl, Sülemi ve Esmâ binti Umeys, mü'min hanımlardır."
[501] [501](Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/215-217.)

nOt.:
Esmâ bint Umeys'in ilâc yapımı rüya tabirinde mârifetli bir hanımdır. Babası Umeys b. Ma'bed ve ünlü damatlara sahip olmakla tanınan annesi Hind (Havle) bint Avf da sahâbîdir. Esmâ'nın on veya dokuz kardeşinden Meymûne bint Hâris Hz. Peygamber'le, Ümmü'l-Fazl Lübâbe bint Hâris Hz. Abbas'la, Selmâ (Sülmâ) bint Umeys Hz. Hamza ile, kendisi de tanınmış sahâbîlerle evlenmiştir. Esmâ bint Umeys'in, Hz. Peygamber Dârülerkam'a girmeden önce müslüman olup ona biat ettiği kaydedilmektedir. İlk kocası Ca'fer b. Ebû Tâlib'le Habeşistan'a hicret etti. Abdullah, Muhammed ve Avn adlı çocuklarını burada dünyaya getirdi. İbn Hişâm bu çocuklardan sadece Abdullah'ın adını zikreder (es-Sîre, I, 323; IV, 359). Hicretin 7. yılında (628) kocasıyla birlikte Habeşistan'dan Medine'ye geldi. Ca'fer b. Ebû Tâlib Mûte Savaşı'nda şehid olunca (Cemâziyelevvel 8/Ağustos 629) Hz. Ebû Bekir'le evlendi (Şevval 8/Ocak 630). Bu evlilikten, Vedâ haccına giderken yolda dünyaya getirdiği Muhammed doğdu. Hz. Ebû Bekir vefat edince vasiyeti üzerine kendisini Esmâ yıkadı. Daha sonra ilk kocası Ca'fer'in kardeşi Hz. Ali ile evlendi; ondan Yahyâ ve Avn (bazı rivayetlere göre Muhammed el-Asgar) adında iki çocuğu oldu..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ÜMMÜ ATÎYYE El-ENSARî radiyallahu anha.:

ÜMMÜ ATÎYYE El-ENSARî’n RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e BEY'ATE KATILMASI.:

Ümmü Atîyye der ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bey'at ettiğimizde o bize.: “ALLAH'a hiçbir şeyi ortak koşmayacağınıza.” âyetini okudu. Bizi bağırarak ağlamaktan nehyetti." Bu esnâda bir kadın Ümmü Atîyye'nin ellerini tutarak.: “Falan kadın onun yerine ağlayayım?” diye benden yardım istedi.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu kadına hiçbir şey demedi. Kadın önce gitti, sonra geri döndü de bey'atını yaptı.
[502] [502] (Buharî, Kitabu't-Tefsir, "Sana mü’min kadınlar biat etmeye gelince" âyeti bâbı, c. 10 s 262.)

Hafız b. Hacer der ki.: "Bağırıp çağırarak ağlamak önce mubahtı. Sonra tenzihen mekruh oldu. En sonunda da haram oldu. ALLAH en iyisini bilir."
[503] [503] (Fethul-Bâri, c. 10, s. 263.)

ÜMMÜ ATÎYYE El-ENSARî’n RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in EVİNİ GÖZETMESİ.:
Ümmü Atîyye der ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Aişe'nin yanına vardı ve.: “Yanında birşey var mı?” diye sordu. Aişe.: “Atîyye'ye göndermiş olduğun sadakadan onun gönderdiği bir miktar koyun etinden başka birşey yok!.” dedi. Burda anlatılan olayın özü şudur.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sadaka olması helâl değildi. Ancak hediye alabilirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine sadaka olarak gönderilen koyunu dağıtmış, ondan Ümmü Atîyye'ye de bir hisse göndermişti. Ümmü Atîyye de aynı koyundan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e hediye olarak birazını göndermiştir. Bu durumda sadaka mahaline ulaşmış oluyor. Atîyye'nin gönderdiği de hediye kapsamına giriyor."
[504] [504] (Buharî, Kitabu'l-Hibe, "Hediye kabul etmek" bâbı, c. 6, s. 131. Müslim, Kitabu'z-Zekât, "Rasûlullah'a hediye vermenin mübahhğı" bâbı, c. 3, s. 120.)

Ümmü Atîyye anlatıyor.: "Biz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızını (Zeyneb’in cenâzesini) yıkarken, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem içeri girdi ve.: “Onu suyla, güzel kokulu sidr ile üç defa, beş defa veyâ daha fazla yıkayın. Son yıkamada kâfur adlı kokuyu sürün. Yıkadıktan sonra da bana haber verin!.” buyurdu. İşimiz bittiğinde ona haber verdik. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hile ve denen izarı bize verdi ve.: “Buna onu iyece giydirin!.” buyurdu. Bir rivâyette ise.: “(Onu yıkarken sağ tarafından ve abdest azalarından başlayın!.”) buyurmuş tur."
[505] [505] (Buharî Kitabul-Cenâiz, "bir defa yıkamanın müstehâblığı" bâbı, c. 3, s. 372. Müslim, Kitabu'l- Cenâiz, "ölü yıkamak" bâbı, c. 3, s. 47.)

ÜMMÜ ATÎYYE El-ENSARî’n CİHADA KATILMASI.:
Hafsa binti Şîrîn anlatıyor.: "Bir kadın geldi, Halfoğullarının Evine girdi. Ben de yanına varınca bana kız kardeşinin (Ümmü Atîyye'nin) kocasının Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'le berâber oniki savaşa katıldığını; kız kardeşi Ümmü Atîyye'nin ise yine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'le beraber altı savaşa katıldığını söyledi ve.: “Savaşlarda biz hastaları tedâvi eder, yaralıların yaralarını sarardık.” dedi. Ümmü Atîyye gelince, savaşlarda ne yaptıklarını ona sordum."
[506] [506] (Buharî, Kitabu'l-İdeyn "kadının bayramda giyinecek gömleği yoksa" bâbı, c. 3, s. 122.)

Sîrîn’in kızı Hafsa, Ensarlı Ümmü Atîyye'nin şöyle dediğini nakleder: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'le birlikte yedi savaşa katıldım. Ordunun arkasında kalır; onların yemeklerini yapar; yaralıların yaralarını sarar, hastalarını da tedâvi ederdim."
[507] [507] (Müslim, Kitabu'l-Cihad, "gazi kadınlara gani’metten azca verilmesi" bâbı, c. 5, s. 199.)

Görülüyor ki Ümmü Atîyye, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'le birlikte yedi savaşa katılmıştır. Bu savaşların altısında kocası da vardı..
[508] [508] (Buharî'nin rivâyetine göre Half oğullarının köşküne giren kadının kız kardeşi ile ilgili hadisin devâmı: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e üzerinde cilbâbı olmayan kadını sordum, şeklindedir. Müslim'e göre ise (c. 3, s. 21) suali soranın bizzât Ümmü Atîyye olduğu anlaşılmaktadır.)

ÜMMÜ ATÎYYE El-ENSARî’n SÜNNETİ KAVRAMA YETENEĞİ.:
Hafsa der ki.: "Biz yetişmiş hizmetçilerimizin bayram namazlarına gitmelerine müsâde etmezdik. Ümmü Atîyye gelince ona.: “Bu konuda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den birşey duydun mu?” dedim. O da: “Babam ona fedâ olsun; evet. Onun söylediğini işittim..: "Yetişmiş hizmetçiler, perde arkasındaki yetişmiş kızlar yahut perde arkasındaki yetişmiş hizmetçilerle hayız olan kadınlar evlerinden çıkarlar, iyi faaliyetlere ve mü'minlerin dâvetlerine katılırlar. Ancak hayız olan kadınlar Musâlladan uzak dururlar.” buyurdu. (O dönemde gelinlik çağına gelmiş kızlar, evlerine yabancı biri gelince evlerinde önüne perde çekilmiş yerlerde dururlardı.) Dedim ki.: "Hayızlı kadınlar da mı dışarı çıkıp dâvetlere katılır?” Ümmü Atîyye.: “Onlar Arefede vakfe ve benzeri faaliyetlere katılmıyorlar mı?” cevâbını verdi."
[509] [509] (Buharî, Kitabu’l-Hayz, 'Hayızh kadının bayram namazlarına katılması" bâbı, c. 1, s. 439.)

Ümmü Atîyye der ki.: "Cenâze Namazlarına katılmaktan nehyedildik, ama katılmamamız konusunda bize fazla ısrar edilmedi."
[510] [510] (Buharî, Kitabı'l-Cenâiz, "kadınların cenâzeye katılmaları" bâbı, c. 3, s. 387. Müslim, Kitabul-Cenâiz, "kadınların cenâze namazlarından nehyedilmeleri" bâbı, c. 3, s. 47.)

ÜMMÜ ATÎYYE El-ENSARî’n ÇOK HÜZÜNLÜ OLMASINA RAĞMEN ALLAH'IN ŞERİATINA BAĞLANMASI.:
İbni Şîrîn anlatıyor.: "Ümmü Atîyye, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e biat eden Ensarlı kadınlardandı. Bir gün Basra'ya gitti. İlk iş olarak Basra'da bulunan oğlunu aradıysa da onu bulamadı."
Diğer bir rivâyette
[511] [511] (Buharî, Kitabu'l-Cenâiz, "kadının kocasından başkası için yas utması (iddet)" bâbı, c. 3, s. 388.)
ise.: "Ümmü Atîyye'nin oğlu ölmüştü. Üçüncü gün olunca safralı koku aldı ve onu üzerine süründü. Ümmü Atîyye dedi ki.: Koca dışında biri için üç günden fazla yas (iddet) tutmaktan nehyedildik."
[512] [512] (Buharî, "bir kimsenin öldüğü nasıl bildirilir" bâbı, c. 3, s. 375.)

Hafız b. Hacer der ki.: "Ümmü Atîyye'nin bu çocuğunun ismini bilmi-yorum. Asker olması muhtemeldir. Basra'ya gelmiştir. Medine'de bulunan Ümmü Atîyye'nin yanına gitmek istediyse de hastalığından ötürü Medine'ye gidememiştir. Bunu haber alan annesi Basra'ya geldiyse de oğlunu göremeden oğlu ölmüştür."
[513] [513] (Fethu’l-Bâri, c. 3, s. 370.)

ÜMMÜ ATÎYYE El-ENSARî’n RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e EN GÜZEL ŞEKİLDE KARŞILIK VERMESİ.:
Hafsa binti Sîrîn anlatıyor.: "O (Ümmü Atîyye), Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ismini andıkça.: "Babam sana fedâ olsun!.” derdi."
[514] [514] (Buharî, Kitabu’l-Hayz, "Hayızh kadının bayram namazlarına katılması" bâbı, c. 1, s. 439. Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/217-219.)


Resim nOt.:

ÜMMÜ ATÎYYE El-ENSARî radiyallahu anha.:
Ümmü Atıyye Nüseybe bint el-Hâris el-Ensâriyye (ö. 70/689-90 [?])

Medineli ilk müslümanlardan olup hicretten hemen sonra Hz. Peygamber’in Medine’de kadınlardan bazı hususlarda söz aldığı, “kadınlar biatı” diye bilinen biata katıldı. Biat sırasında Resûl-i Ekrem kadınlara ölülerin arkasından yüksek sesle ağlamamaları gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Ümmü Atıyye, “kendi akrabasından biri vefat ettiğinde bir kadının bu şekilde ağladığını ve dolayısıyla onun iyiliğine karşılık vermesi gerektiğini, biattan sonra bu mümkün olamayacağı için de söz konusu kadından helâllik almak istediğini” dile getirdi. Resûl-i Ekrem ona bir şey söylemedi (veya “Git, izin al” buyurdu). Ümmü Atıyye gidip geldikten sonra Resûlullah’a biat etti (Buhârî, “Tefsîr”, 60/3, “Ahḳâm”, 49; Müslim, “Cenâʾiz”, 33; Nesâî, “Bîʿat”, 18). Hz. Peygamber’in sünnetine uyma konusundaki titizliğiyle dikkat çeken Ümmü Atıyye vefâ, metânet, dirâyet ve güzel ahlâk sahibi bir kadındı.
“Cenazelerin arkasından yürümekten nehyedilmiştik, fakat bu bize kesin biçimde yasaklanmış değildi” sözüyle (Müsned, VI, 408; Müslim, “Cenâʾiz”, 34-35; Ebû Dâvûd, “Cenâʾiz”, 40; İbn Mâce, “Cenâʾiz”, 50) yasaklar arasında bir derece farkının bulunduğuna işaret etmesi İslâm dinini iyi yorumlayan fakih sahâbîlerden olduğunu göstermektedir.
Resûl-i Ekrem ile birlikte yedi gazveye katılarak cephe gerisinde hastalara baktı, yaralıları tedavi etti, mücahidlere yemek hazırlayıp su dağıttı, binek ve eşyaların gözetimini üstlendi. (Müslim, “Cihâd”, 142; Dârimî, “Cihâd”, 30; İbn Mâce, “Cihâd”, 35).
H. 70 (689-690) yılına kadar yaşadığı zikredilen Ümmü Atıyye (Zehebî, II, 318) çok hadis rivayet eden kadın sahâbîlerden olup Enes b. Mâlik, İbn Sîrîn, Hafsa bint Sîrîn, Abdülmelik b. Umeyr, âzatlısı Ümmü Şerâhîl, torunu İsmâil b. Abdurrahman b. Atıyye ve Ali b. Akmer kendisinden hadis rivayetinde bulunmuştur. Ümmü Atıyye’nin Kütüb-i Sitte ile Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’indeki hadislerinin sayısı tekrarlarıyla birlikte 100’ü aşar..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim


FATIMA BİNTİ KAYS radiyallahu anha.:

İbni Hacer der ki.: "Fatıma binti Kays ilk hicret eden kadınlardandı. Onun sağlam bir aklı ve güzelliği vardı.
[515] [515] Fethul-Bâri, c. 11, s. 402.

EVLENİRKEN RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e DANIŞMASI.:
Fatıma binti Kays anlatıyor: "Kocamdan ayrılınca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ashabından Abdurrahmân b. Avf bana Tâlib oldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ise bana mevlâsı Usame b. Zeyd için dünürcü oldu. Daha önce Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: “kim beni sevi-yorsa Usame'yi de sevsin.” dediğini duymuştum.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana teklifini açınca.: “lşi sana bırakıyorum, beni dilediğine nikâhla!. dedim."

Bir rivâyette de.:
[516] [516] Fethu'l-Bâri, c. 11, s. 406.
"Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.: “İddetin bitince bana bildir.” dedi. Ben de iddetim bittikten sonra durumu ona bildirdim. Bu arada bana Muaviye, Ebu Cehm ve Usame b. Zeyd tâlib oldular. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu.: “Muaviye fâkir bir adamdır, malı yoktur. Ebu Cehm ise kadınları çok döven birisidir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Fakat Usame b. Zeyd’in dediğinde Fatma b. Kays, el hareketiyle bununla evlenmekten hoşlanmadığını ifâde etti. (Bunun nedeni Fatma b. Kays'ın Kûreyşli ve soylu olması Usame'nin ise azâtlı bir köle olmasıydı.)
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH'a itaat, Rasûlüne itaat senin için çok hayırlıdır.” dedi.
Fatıma der ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem böyle deyince Usame ile evlendim ve ondan hoşlandım."
Bir rivâyette.:
[517] [517] Müslim, Kitabu't-Talâk, "üç talâkla boşanan kadına nafaka yoktur "bâbı, c. 4, s. 198.
"Usame ile evlenince ALLAH beni Zeyd’in oğluyla şereflendirdi, ALLAH, Usame ile evlenmekle hana lütfetti.” demiştir.
Diğer bir rivâyette ise
[518] [518] Müslim, Kitabu'l-Fitan ve Eşrati's-Saat, "deccâlin gelmesi" bâbı, c. 8, a. 203.
.:"Usame ile evlendim. ALLAH evliliğimizi hayırlı kıldı. Ona gıbta ettim" demiştir.

FATIMA'nın Kur’ÂN ve SÜNNET BİLGİSİ ve ERKEKLERİN HATALARINI DÜZELTMESİ.:
Ubeydullah b. Utbe'nin bildirdiğine göre.: "Ebu Amr b. Hafs b. El Muğire, Ali b. Ebi Tâlib'le Yemen'e gitti. Hanımı Fatıma binti Kays'a boşanma belgesini gönderdi. Ayrıca Haris b. Hişam'la Ayyaş b. Ebi Rebia'ya Fatıma'nın nafakasını vermelerini emretti. Fakat Haris'le Ayyaş Fatımâ'ya.: “VALLAHi sana nafaka veremeyiz. Hamile olsaydın verirdik.” dediler. Fatıma, derhal Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek durumu anlatınca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sana nafaka düşmez.” buyurdu. Nafaka alamayan Fatıma kocasının evinden ayrılmak için izin istedi. Ona müsaade edildi. Fakat Fatıma.: "Yâ Resûlullah, şimdi nereye gideceğim?” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İbni Ümmü Mektum'un yanına.” buyurdu. İbni Ümmü Mektum, a'ma biriydi. Fatıma elbisesini yanına kor, fakat İbni Ümmü Mektum onu görmezdi. İbni Ümmü Mektum'un evinde iddetini tamamlayan Fatıma'yi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Üsame b. Zeyd'e verdi.
(Yâni üç talâkla boşanan kadının kocasının evinden ayrılmaması). Mervan'ın sözünü duyan Fatıma.: “Sizinle benim aramda Kur’ÂN vardır. ALLAHu zü’L- CeLÂL.: “Açık bir fuhuşla gelmeleri dışında onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de evlerinden çıkmasınlar. Bunlar ALLAH'ın kanunlarıdır. Kim ALLAH'ın kanunlarını aşarsa kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin belki ALLAH bundan sonra bir iş ortaya çıkarır.” buyurmaktadır. Fatıma binti Kays der ki.: “Bu âyet kocasına dönme durumunda olanlar için söz konusudur. Üç talâkla boşandıktan sonra hangi iş ortaya çıkar ki? Üç talâkla boşanmış ve hamile olmayan kadına nafaka düşmez.” diyorsunuz. O halde niçin eve hapsediyorsunuz. Bu büsbütün sizin zannınızdır."
[519] [519] Müslim, Kitabu't-Talâk, "üç talâkla boşanan kadına nafaka yoktur" bâbı, c. 4, s. 1.

Hafızİbni Hacer der ki.: "ALLAH bundan sonra ortaya yeni bir iş çıkarır" âyetinin mânâsı ric’î talâktir, demekle Fatıma ne kadar doğru söylemiş. Katade, Hasen, Süddi, Dahhak... vb. de bu görüştedirler. Buna benzer bir görüşde Fatıma'dan, Ahmed'den, İshak'tan, Ebu Sevr'den, Davûd ve tabilerinden nakledilmiştir.
[520] [520] Fethul-Bâri, c. 11, s. 406.

FATIMA BİNTİ KAYS'ın MİSÂFİRLERİNE İKRAMI.:
Şa'bi anlatıyor.: "Fatıma binti Kays'ın evine gittik, bize hoş kokulu kuru hurma ikram etti. Aynca bize kavut hoşafı içirdi. Ona üç talâkla boşanmış kadının nerede iddet bekleyeceğini sordum. Dedi ki.: "Kocam beni üç talâkla boşayınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendi âilem içinde iddet beklememe müsaade etti."
[521] [521] Müslim, Kitabu't-Talâk, "üç talâkla boşanan kadına nafaka yoktur "bâbı, c. 4, s. 198.

FATIMA BİNTİ KAYS'ın MÜSLÜMANLARLA İLGİLİ İŞLERE ALÂKA DUYMASI.:
Amir b. Şerahil eş-Şa'bi anlatıyor.: "Kendisi, Dahhak b. Kays'ın kız kardeşi Fatıma binti Kays'a -ki o ilk hicret eden kadınlardı- .: “Bana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den duyduğun bir hadis söyle. Başkasının sözü olmasın.” diye sordu. Fatıma binti Kays da.: “İstiyorsan söyleyeyim.” dedi. O da.: “Haydi bana hadis anlat.” dedi. Fatıma anlatmaya başladı.: "İddetini bitirince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in münâdilerinde birinin namaz toplayıcıdır diye nidâ ettiğini duydum. (O dönemde ezân arasında.: “essalâtu câmiatün” denirdi) Derhal mescide koştum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'le birlikte namaz kıldım. Erkeklerin arkasında kadın saflarının ilkindeydim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazı bitirince minbere çıktı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gülüyordu.: "Herkes namaz kıldığı yerde kalsın.” dedikten sonra.: “Sizi niçin topladığımı biliyor musunuz?” diye sordu. Orada bulunanlar.: “ALLAH ve Rasûlü daha iyi bilir.” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben sizi ne sevindirmek ne de korkutmak için topladım. Sizi buraya toplamamın nedeni eskiden hristiyan olan Temim ed-Dari'dir. O bana geldi biat etti. Müslüman oldu. O bana bir olay anlattı. Onun anlattığı şey, benim size Mesih ve Deccâlle ilgili anlattığım şeylere tamamen uygundur.” buyurdu."
[522] [522] Müslim, Kitabul-Fitan ve EşratisSaat, "deccâlin gelmesi" bâbı, c. S, s. 203. Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/219-222.



Resim nOt.:

FATIMA BİNTİ KAYS radiyallahu anha.:
Fâtıma bint Kays b. Hâlid el-Kureşiyye (ö. 54/674 [?])
Boşanması fıkhî hükümlere konu olan kadın sahâbî..

Babası Kays Fihroğulları’ndan, annesi Ümeyye bint Rebîa ise Kinâneoğulları’ndandır. Fâtıma Medine’ye hicret eden ilk kadın sahâbîler arasında yer aldı.
Hz. Ömer’in öldürülmesi sırasında şûra meclisi kendi evinde toplanan ve daha sonra Medine’den ayrıldığı kaydedilen Fâtıma, Muâviye’nin Kûfe valisi olan kardeşi Dahhâk b. Kays’ın (674-678) yanına gitmiş ve bir süre sonra orada vefât etmiştir.
Fâtıma bint Kays Hz. Peygamber’den otuz dört hadis nakletmiş, bunlardan biri hem Sahîh-i Buhârî hem de Sahîh -i Müslim’de, ayrıca üçü Sahîh -i Müslim’de yer almıştır.
Kendisinden hadis rivayet edenler arasında Şa‘bî, Kāsım b. Muhammed b. Ebû Bekir, Saîd b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr ve Süleyman b. Yesâr gibi meşhur muhaddisler bulunmaktadır. Hz. Âişe ile Ümmü Seleme de ondan hadis nakletmişlerdir. Fâtıma’nın rivayetleri başta Kütüb-i Sitte olmak üzere bütün meşhur hadis kitaplarında yer almıştır..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

KADININ ŞAHSİYETİ İLE İLGİLİ SAHİH HADİSLERİN YANLIŞ UYGULANMASI.:

İLK HADİS.:
Abdullah b. Abbas anlatıyor.: "Güneş tutulmuştu... Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem kıyamı uzatarak namaz kıldı... Sonra bize yöneldi. Bu ara güneş tekrar çıkmıştı. Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem.: “Ay ve güneş, ALLAH'ın âyetlerindendirler, birinin Ölmesiyle veyâ doğmasıyla tutulmazlar. Güneşin tutulduğunu gördüğünüz zaman ALLAH'ı anın.” buyurdu.
Bunun üzerine oradakiler.: “Yâ Resûlullah, sizi kıyamınızda bir şeye uzandığınızı daha sonrada geri çekildiğinizi gördük.” dediler.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem.: “Cenneti gördüm, oradaki üzüm salkımına uzandım. Şâyet onu almış olsaydım dünya durdukça ondan yerdiniz. Cehennemi de gördüm. Hiç o kadar korkunç manzara görmedim. Cehennem halkının çoğunu kadınların oluşturduğunu gördüm.” buyurdu.
Orada bulunanlar.: “Niçin Yâ Resûlullah?” diye sordular.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem.: “İnkârları yüzünden.” karşılığını verdi.
Denildi ki.: “ALLAH'ı mı inkâr ediyorlar?.”
Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem.: “Kocasına nankörlük ediyorlar, kendilerine yapılan iyiliklere nankörlük ediyorlar. Eğer onlardan birine ömür boyu iyilikte bulunsan bile senden hoşlanmadığı bir şey gördü mü.: “Zâten senden ne hayır gördüm ki!.” derler." [523] [523] Buharî, Kitabu’l-Kusuf "cemaatle kusuf namazı kılmak" bâbı, c. 3, s. 194. Müslim, Kitabu Saiati'l-İstiska, "kusuf namazındayken Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem’e sunulan şeyler" bâbı, c. 3, s. 33.

Bu Hadiste Bizim İçin Önemli Olan İki Nokta.:

Birincisi.:
Hadis neye delâlet etmektedir?. Cehennem Halkının çoğunun kadınlardan olması erkeklere oranla kadınların yaratılışında şerrin fazla olması nedeniyle midir?.
Eğer durum böyle olursa kötülüğe olan bu fazla eğilimlerinden sorumlu olmamaları gerekir. Fakat bu Hadis-i Şerîf, onların sorumlu olduklarını, kocasına ve onun iyiliklerine karşı yaptığı nankörlükten dolayı cezâlandırılacağını beyân etmektedir.
Hafız İbn Hacer de şöyle diyerek bunu doğrulamaktadır.: "Câbir'den gelen bir Hadis-i Şerîf, kadınların cehennemde görülmesi, onların daha önce zikredilen bir takım kötü sıfatları kendilerinde bulundurmaları sebebiyle olduğunu işâret etmektedir."
Hadisin metni şöyledir.: "Cehennemde en çok gördüğüm, kendilerine verilen sırrı ifşâ eden, birşey istenildiğinde cimrilik eden, bir şeyi istediğinde de ısrarla isteyen kendilerine birşey verilince ona teşekkür etmeyen kadınlardır." [524] [524] Fethu’l-Bâri, c. 3, s. 196.

Bu hadis, Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem’in şu sözünü hatırlatıyor.: "Cennetin durumları bana bildirildi de Cennet Ehlinin çoğunun fâkirlerden olduğunu gördüm." [525] [525] Buharî, Kitabu'r-Rikak, fâkirliğin faziletleri" bâbı, c. 14, s. 57. Müslim, Kitabu'r-Rikak, "Cennet Ehlinin çoğunun fâkirlerden olduğuna dâir" bâbı, c .8, s. 88.

Öyleyse niçin zenginler daha az?. Onlar, kazançlarını haram olan şeylerden sağlıyorlar, yahut haram olan yerlere harcıyorlar, yahutta cimrilik edip hay-ra vesile olan şeylere harcamıyorlar..

İkincisi.:
Kadın olsun erkek olsun biz müslümanlar bu hadisten nasıl bir faydalı sonuç çıkarabiliriz?. Bize göre en büyük kazanç, cehennemden korunmaya yönelik işler yapmaktır. Cehennem ve onun korkunçluğunun zikredilmesi sâdece ondan sakınmamız içindir.
Kadınlar, kendilerini ateşten nasıl korurlar?. Kocalarına nankörlükten kaçınarak... Öyleyse kocalarına nankörlük etmekten kendilerini nasıl korur-lar?. Kalblerinde ALLAH'a karşı ittikayı artıracak ve ona itaate yöneltecek terbiyeye yönelmekle olur. Ayrıca şeytân, kendilerine vesvese verdiği zaman, Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem’in sözünü hatırlamakla sakınırlar. Şeytân onlara galib gelip bir günah işlediklerinde, istiğfar etmeleri ve sadaka vermeleri gerekir.
Nitekim Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem onlara böyle öğretmişti.
Ebu Said el-Hudrî anlatıyor.: "Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem, Kurban ya da Ramazan Günü namazgâha çıktı. Kadınların yanına uğradı ve onlara.: “Ey kadınlar topluluğu sadaka verin!” buyurdu.

(Müslim’in rivâyetinde de.: "Çokça istiğfar edin; çünkü ben cehennem halkının çoğunun sizlerden olduğunu gördüm" buyurdu.
Kadınlar.: "Niçin Yâ Resûlullah?" diye sordular.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem.: "Çokça lânet edip nankörlük etmeniz sebebiyledir" buyurdu. [526] [526] Buharî, Kitabu’l-Hayz, "hayızlı kadının oruç tutmaması" bâbı, c. 1, s. 421. Müslim, Kitabu’l-İman, "İbâdetlerin eksikliğinde imânın azalmasına dâir" bâbı, c. 1, s. 81.

Hafız b. Hacer diyor ki.: "Bu hadiste kötü bir sıfatı gidermek için sert bir uyarı vardır... Yine sadakanın azâbı defedeceği, mahlukât arasındaki günahlara keffâret olacağı hükmü vardır." [527] [527] Fethu’l-Bâri, c. 1, s. 422.

Erkekler, cehennemden nasıl korunurlar?. Onlar, haram olan şeylerden sakınarak ve görevlerini yerine getirerek ondan korunurlar. Annelerine, kız kardeşlerine, hanımlarına ve kızlarına bakmak, onları gözetmek erkeklerin vazifelerindendir. Yine onları teşvik eden, onlara Güzel Öğütler sunan, cemaatle yapılan ibâdetlere katılmalarını sağlayan fırsatları çoğaltmak yukarıda zikredilen görevler cümlesindendir. Cumâ, Bayram ve Terâvih Namazları cemaatla yapılan ibâdetlerdendir. Böylece, kalbleri imânla ve takvâ ile dolar. Kadınların, sadaka vermek, iyiliği emretmek ve hayra çağırmak gibi güzel ameller yapmalarını sağlayan imkânları çoğaltmak erkeğin vazifeleri arasındadır. Bütün bunlar ALLAH'ın erkekler üzerine farz kıldığı güzel ilkelerdendir..
ALLAH TeÂLÂ buyuruyor ki.: "Erkekler kadınlar üzerine yöneticidirler".:


الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ وَاللاَّتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلاَ تَبْغُواْ عَلَيْهِنَّ سَبِيلاً إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا
Resim---“Er ricâlu kavvâmûne alâ’n- nisâi bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim. Fe’s- sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun li’l- gaybi bi mâ hafizallâh (hafizallâhu). Vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vahcurûhunn (vahcurûhunne) fî’l- medâcıı vadrıbûhunne, fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâ (sebîlen). İnnallâhe kâne aliyyen kebîrâ (kebîran).: Erkekler, mallarından (kadınlar için mehir ve nafaka olarak) harcamaları sebebiyle ve ALLAH'ın, onların bir kısmını, diğerlerine üstün kılmasından dolayı, kadınların üzerinde daha çok kâimdirler (koruyup gözetici, idare edicidirler). Bu bakımdan sâlih amel (nefs tezkiyesi) yapan kadınlar itaatkârdırlar, ALLAH'ın (onların haklarını ve iffetlerini) korumasıyla, onlar da gaybde (kocalarının yokluğunda hem kendilerini, hem kocalarının mal ve şerefini) koruyucudurlar. İtaatsizliklerinden (baş kaldırmalarından) korktuğunuz (kadınlara) ise (önce) nasihat ediniz. Ve (sonra da) yataklarında yalnız bırakınız. Ve ( hâlâ itaat etmezlerse) onlara vurunuz. Bundan sonra eğer size itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Muhakkak ki ALLAH ÂLİ'dir (yücedir), KEBÎR'dir (büyüktür).” (Nisâ 4/34)

Ve yine buyuruyor ki.: "Ey imân edenler!. Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyunuz."


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâren vakûduhâ’n- nâsu ve’l- hicâretu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerehum ve yef’alûne mâ yu’merûne.: Ey iman edenler!. Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ailenizi koruyun. Onun üzerinde çok güçlü ve çok sert (acımasız) melekler vardır. ALLAH'ın onlara emrettiği şeyde, ALLAH'a âsi olmazlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.” (Tahrîm 66/6)

Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem’in emrettiği şekilde âilesini gözetmek erkeğin vazifesidir.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem buyuruyor ki.: "Kişi, âilesini koruyup gözeten bir çobandır. Gözetimi altında bulundurduğu kişilerden de sorumludur. " [528] [528] Buharî, Kitabu'l-Ahkam "ALLAH'a, Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem’e sizden olan emir sâhiblerine itaat edin" âyetine dâir bâb, c. 16, s. 229. Müslim, Kitabu'l-îmâre, "âdil bir devlet reisinin faziletleri" bâbı, c. 6, s. 8.

İKİNCİ HADİS.:
Ebu Said el-Hudrî şöyle anlatıyor.: "Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem, Kurban ya da Ramazan Bayramında namazgâha çıktı ve kadınların yanına uğradı. Onlara.: "Ey kadınlar topluluğu, basîretli, akıl sâhibi erkeklere kıyasla, akıl ve din açısından sizden daha noksan olan hiç kimseyi görmedim.” dedi.
Kadınlar.: "Yâ Resûlullah, dinimizde ve aklımızda eksik olan şey nedir?.” diye sordular.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem.: "Kadının şâhidliği erkeğin şâhidliğinin yarısı kadar değil mi?” diye sordu.
Onlar.: “Evet yarısıdır.” dediler.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem.: “İşte kadın aklının eksik kaldığı nokta. Kadın hayızlı olunca namaz kılmaz, oruç da tutmaz değil mi?” deyince,
Kadınlar: “Evet, namaz kılmaz, oruç da tutmaz." dediler.
Bunun üzerine Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem.: “İşte dinlerinin eksik olan tarafı” buyurdu." [529] [529] Buharî, Kitabu’l-Hayz, "hayızh kadının oruç tutmaması" bâbı, c. 1, s. 421. Müslim, Kitabu’l- İmân, "ibâdetlerin eksikliğinden imânın azalmasına dâir " bâbı, c. 1. s. 61.

Bu Hadisi Üç Yönden Ele Alacağız.:
1-) Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem’in.: "Basîretli, akıl sâhibi bir erkeğe kıyasla akıl ve din açısından sizden daha eksik olanı görmedim" sözünün umuma delâlet etmesi açısından...
Hadisin söyleniş münâsebetinin, hitâbın kadınlara yöneliş tarzının veyâ hitâbın içine döküldüğü cümle kalıbının üzerinde çalışmaya ve uzunca düşünmeye ihtiyaç vardır.
Ancak bu çabalardan sonra hadisin kadının şahsiyetinin temel ilkelerine yaklaşımını ortaya çıkarabilir. Zâten hadisin söyleniş münâsebeti işlendiğinde, Bayram Gününde kadınlara yapılan va'z çerçevesinde gerçekleştiği görülür. Bu durumda yüce bir ahlâka sâhib Peygamber'den bu güzel günde kadının toplumdaki derecesini küçültmesini veyâ şerefini alçaltmasını yahutta onların şahsiyetlerini düşürmesini bekleyebilir miyiz?.

Onları muhatab almasına gelince; onlar Medine Kadınlarından bir topluluktu. Ensar'dan olan kocalarına çıkışıyorlardı. Nitekim Hz. Ömer onlar hakkında şöyle diyor.: "Ensarın yanına, Medine'ye geldiğimizde kadınları kocalarına galib gelen bir kavim olduklarını gördük. Bu sefer bizim kadınlarımız da Ensar'ın kadınlarının huylarını benimsemeye başladılar." [530] [530] Buharî; Kitabu'n-Nikâh, "Hayızlının Orucu Bırakması" bâbı, c. 11, s. 190.

Bu durum, Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem’in niçin.: "Basîretli, akıl sâhibi bir erkeğe nisbetle aklı sizden daha zayıf olanını görmedim." buyurduğunu açıklıyor.
Hadiste kullanılan lafızlara gelince, bu sıygalar umumî bir kaideyi ya da umumî bir hükmü göstermez. Bundan ziyâde Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem’in kadınların kendilerindeki zaâfiyete rağmen basîretli erkeklere açıkça galib gelmelerine hayret ettiğini yâni ALLAH'ın hikmetine hayret ettiğini gösterir.
Kısacası zâfiyetten gücün, güçten zâfiyetin nasıl çıktığına duyulan bir hayret söz konusudur. Bu sebeple cümle kadınlara yönelik genel bir espri olarak anlaşılabilir mi? Ya da sohbetin bölümlerinden birine hazırlık niteliği taşıyan tatlı bir motive olabilir mi?.
Evet, sanki ALLAH Rasûlü şöyle demektedir.: "Ey Kadınlar! Sizdeki zayıflığa karşın. ALLAH size akıllı bir erkeğin aklını yönlendirme imkânı vermiştir. ALLAH'tan sakının! Bu gücünüzü ancak hayırda ve iyi olan şeylerde kullanın."
Nitekim.: "Aklı ve dini eksik" ifâdesi, bir kez kullanılmıştır. O da kadınlara has bir sohbette dikkatleri toplamak ve öğüt almaya hazırlamak için kullanılmıştır. Kesin bir hüküm ifâde eder tarzda ne kadınların huzurunda ne de erkeklerin önünde bir daha ifâde edilmemiştir.

2-) "Aklı noksan olanlar" sözünün hususa işâret etmesi. Burada aklî noksanlık açısından çeşitli ihtimâller vardır. Meselâ.:
a-) Ortalama zekâ seviyesine oranla noksanlık.
b-) Matematiksel akıl yürütmeye kimi özel akli yeteneklerdeki noksanlık gibi...
c-) Kısa süreli, geçici noksanlık: Bu geçici şartlar sebebiyle fıtrata geçici olarak egemen olan bir durumdur. Hayız, nifâs ve hamileliğin kimi dönemlerinde olduğu gibi.
d-) Uzun süreli noksanlık: Bu özel yaşam şartların fıtrata dayattığı bir durumdur. Hamilelik, doğum, emzirme ve çocuk bakmak gibi durumlardır. Bu durum kadının, evin duvarları arasında sıkışıp kalmasına, evinden hemen hemen hiç çıkmamasına dış çevreyle ilişkilerinin tamamen kesilmesine ve onu, hayat olaylarını kavrama noksanlığına, malî ve diğer konularda anlayış zayıflığına götürmüştür.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem’in kadınların aklî noksanlıklarına verdiği misâl, ister fıtrî ister arazî olsun, özel eksikliğin tercihine yardımcı olmaktadır. Bu noksanlıklar hangi türden olursa olsun kadının akî gücünü gidermez ve temel sorumluluklarını yüklenmesine engel olmaz. Çocukları iyi yetıştırip terbiye etmek, kadına verilmiş mesuliyetlerden biridir. ALLAH TeÂLÂ bu görevi her bakımdan normal bir insandan başkasına vermez. Şâyet öyle olsaydı biz erkekler Oğullarımızı ve kızlarımızı aklı ve dini eksik, âciz bir insanın himâyesine vererek nasıl emin olabiliriz?.

Aşağıda Gelecek Konularda Kadın, Erkeklerle Ortak Olup Aynı Sorumluluğu Taşımaktadır.:
a-) İnsanî sorumluluklar: insan yaptığı tüm işlerden sorumlu olup, âhirette ondan hesaba çekilecektir. Bu husus da Kur’ÂN-ı Kerim'de açıklanmıştır.
b-) İşlediği suçlardan mesul tutulması, kötü gidişatından dolayı dünyada cezâi müeyyidelerin uygulanması: Bu husus da Kur’ÂN'da zikredilmiştir.
c-) Medenî Sorumluluklar, malları üzerinde tasarruf hakkı, sözleşme hakkı, velâyet hakkı -sınırlı olmakla beraber- bu cümledendir. Bu hususu müctehidler, Kur’ÂN ve Sünnetten delilleriyle beraber genel olarak açıklamışlardır.
d-) Malları üzerindeki söz hakkından dolayı sorumlu tutulması.: Bunu İmam Ebu Hanife açıklamıştır.
e-) Kur’ÂN'ı açıklayıcı hadisleri rivâyet etme sorumluluğu ki, müslüman âlimler bu hususta icmâ’ etmişlerdir.
Tercih edilen noksanlık alanı cinse has olanlardır. Bu sebeple son üç ihtimâl kadının yapısında söz konusudur ve aralarında hiç bir çelişki yoktur. Yalnızca etki farklılığı olduğu söylenebilir.
Ayrıca kimi özel aklî yetenekler alanında özellikle ekonomik sorunlar ve matematikte fıtri bir noksanlığın bulunduğu nass ile sabittir.:
"Biri unuttuğunda öteki ona hatırlatsın için..."


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوهُ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ وَلاَ يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّهُ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ وَلاَ يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا فَإن كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لاَ يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ وَاسْتَشْهِدُواْ شَهِيدَيْنِ من رِّجَالِكُمْ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاء أَن تَضِلَّ إْحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الأُخْرَى وَلاَ يَأْبَ الشُّهَدَاء إِذَا مَا دُعُواْ وَلاَ تَسْأَمُوْاْ أَن تَكْتُبُوْهُ صَغِيرًا أَو كَبِيرًا إِلَى أَجَلِهِ ذَلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ اللّهِ وَأَقْومُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَى أَلاَّ تَرْتَابُواْ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلاَّ تَكْتُبُوهَا وَأَشْهِدُوْاْ إِذَا تَبَايَعْتُمْ وَلاَ يُضَآرَّ كَاتِبٌ وَلاَ شَهِيدٌ وَإِن تَفْعَلُواْ فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّهُ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh (fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â (şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumli’l- veliyyuhu bi’l- adl (adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mine’ş- şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâ’l- uhrâ ve lâ ye’be’ş- şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih (ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu li’ş- şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd (şehîdun), ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh (vettekûllâhe), ve yuallimukumullâh (yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun).: Ey iman edenler, Birbirinize belirli bir süreye kadar borç verdiğiniz zaman onu yazın (senet yapın). Aranızda bir kâtib onu adaletle yazsın. Ve kâtib, ALLAH'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, aynı şekilde yazsın. İzerinde hak bulunan (borçlu) da yazdırsın. Ve Rabbi olan ALLAH'a karşı takvâ sahibi olsun (ve emirlerinden sakınsın) ve ondan bir şey eksiltmesin. Fakat, eğer üzerinde hak olan (borçlu) olan kişi, sefih (aklı ermeyen) veya zayıf (küçük, güçsüz) ise veya kendisi onu (söyleyip) yazdıramayacak bir durumda ise o taktirde velîsi onu adaletle yazdırsın. Ve erkeklerinizden iki kişiyi şâhid tutun. Fakat eğer iki erkek bulunamıyorsa, o zaman şâhidlerden razı olacağınız bir erkek ve iki kadını (şâhid) tutun ki İKİSİNDEN BİRİ UNUTURSA O TAKTİRDE, DİĞERİ ONA HATIRLATIR. Şâhidler çağrıldıkları zaman (şâhidlikten) kaçınmasınlar. Borç büyük olsun, küçük olsun vadesine kadar onu yazmaktan usanmayın. İşte bu, ALLAH'ın katında en adil ve şâhidlik için en sağlam, şüphe etmemeniz için en yakın olandır. Ancak aranızda devretmeye hazır olan peşin bir ticaret (alım-satım) ise, o zaman bunu yazmamanızdan dolayı sizin üzerinize bir günah yoktur. Alım-satım yaptığınız zaman da şâhid tutun. Kâtibe (yazıcıya) ve şâhidlere bir zarar verilmesin. eğer bunu yaparsanız (bir zarar verirseniz) bundan sonra o mutlaka sizin için bir fısk olur. ALLAH'a karşı takvâ sahibi olun. ALLAH size öğretiyor. Ve ALLAH, herşeyi en iyi bilendir.” (Bakara 2/282)

Bu doğumla gelen fıtrî bir noksanlık veyâ kimi organların kadın ile erkeği ayrıştırdığı gibi kadını erkekten ayıran bir durum değilse bile buluğ sonrası dönemde evlilik ve annelik için kadının vücud yapısında cinsiyet organına bağlı olarak meydana gelen gelişmeler sebebiyle fıtri veyâ fıtriye yakın bir nitelik kazanır. Yâni cinsiyet organlarının tam, anlamı ile fonksiyonelleşmesi ile hamilelik, doğum yapma ve emzirmenin mümkün olabilmesi gibi...
Bu, işin bir yönüdür. Sosyal hayatta kadının değerinin artması da işin diğer yönüdür. Bir yönden biyolojik hayatla sosyal hayat arasındaki etkileşme diğer yönden de biyolojik gelişme ile aklî gelişme arasındaki etkileşme bizi bu görüşte olmaya sevk etmiştir. Bu etkileşimin en belirgin bir nitelik kazandığı durumlardan biri de kadının şâhidliğidir. Şefkat duygusunun ağır basması, hayız, gibi zor dönemler geçirmesi, evin bakımına ilâve olarak ha-milelik, emzirme ve çocuk bakmanın bulunması bu husustaki hükmün gerekçesidir. Sonra bu hadis kadının kendisiyle vasıflandığı bir noksanlığa işâret ediyor fakat bu merhaleyi sınırlamıyor. Sanki bu merhalenin sınırı insanı, gayrete, sağlam ilmî araştırmayı terketmektir.

Ancak Burada Şu Üç Duruma Dikkat Etmek Gerekir.:

Birincisi.:
Kimi yeteneklerle ilgi bulunan cinse ait noksanlık, başka yetenek veyâ yeteneklerle dengelenmiştir,

İkincisi.:
Eksiklik "genel olarak" kadınları ilgilendirir.
Bu durum kimi kadınlara ALLAH'ın büyük yetenekler vermesine ve genel olarak kadınların eksik olduğu bazı durumlarda harikalar ortaya koymasına engel olmaz. Ve o kadınlar pek çok erkekten üstün olabilirler.
İbn Teymîyye der ki: "Cinsiyetin üstünlüğü şahsiyet üstünlüğünü gerektirmez. Nice Habeşî vardır ki ALLAH katında Kûreyş’in ileri gelenlerinden üstündür."
Başka bir yerde de diyor ki.: "Bu esas şehirli kişilerin bedevîlerden üstün olmasını gerektirir, her ne kadar bedevîlerin bazı ileri gelenleri şehirli kişilerin çoğundan üstün olsa bile." [531] [531] İktidâu’s-Sırati'l-Müstekim, Muhalefetu Ashâbi'l-Cehim, s. 147, 164-165.

Üçüncüsü.:
Cins için fıtri özel ya da arızi noksanlık, ALLAH'ın kadınlara verdiği organların bazı vazifelerinin sonucudur. Her erkek ve kadının dünyadaki rollerinin gerçekleşmesini tâyin eden güzel bir ıştır. Yoksa toplumdan kopuk, evin duvarları arkasına hapsedilen bir hayat, kadın için, âile için ve bütün toplum için tehlikelidir. Kadının aklını tamamen yok edecek derecede tehlikelidir. Bu durumda kendisi üzerinde hiçbir hakka sâhib olmayan, etrafında dolandığı şeyin ne olduğunu anlamayan sürüler gibi olur. Tabii ki bu yüzden çocuklarını gereği gibi yetiştiremez, toplumun siyasî ve sosyal kalkınmasındaki rolü de yok olur.

Kadının şâhidlikteki eksikliğini gösteren hadis üzerine düşünürken müctehidlerin kadının şâhidliği konusundaki sözlerini aktarmamız yerinde olur. Bu konu Fethu'l- Bâri'de şöyle geçer.: "İbn el-Münzir: Şu âyette açıkça geçen ifâde üzerinde icmâ’ etmişlerdir: Erkeklerinizden iki şâhid tutun, eğer iki erkek bulamazsanız şâhidliklerinden razı olacağınız bir erkek ve iki kadın olabilir." Kadınların erkeklerle beraber şâhidlik yapmalarına izin vermişlerdir. Cumhur, bu şâhidliği borçlara ve malî işlere mahsus kabul etmişler, hadlerde ve kısasta kadınların şâhidlikleri câiz değildir demişler. Nikâh, talâk, soy ve akrabalık gibi konularda ise ihtilaf etmişlerdir. Cumhur bu konuda şâhidliklerini kabul etmezken Hanefîler kabul etmişlerdir... Erkeklerin bilmediği kadınlara mahsusu olan hayz, doğum ve doğum sırasında çocuğun bağırması ve kadınlara ait şâhidliklerinin kabul edilmesinde ittifâk etmişler, yalnız süt kardeşliği konusunda ihtilaf etmişlerdir." [532] [532] Fethu'l-Bâri, c. 6, s. 194.

İbn Rüşd'ün Bidâyetü'l-Müctehid adlı eserinde şöyle bahsedilmekte.: "Cumhurun kabul ettiği görüş kadınların hadler hususundaki şâhidliklerinin kabul edilmeyeceğidir... Zâhirîler de şöyle diyorlar: Âyetin zâhirine göre bir erkekle birlikte birden fazla kadın olursa hangi konuda olursa olsun şâhidlikleri kabul edilir. "

Ebu Hanife de şöyle diyor: Malî konularda, hadlerin dışında talâk, ric'at, nikâh ve köle azâdı gibi bedeni hükümlerde kadının şâhidliği kabul edilir. Kadınların tek kaldığı yâni erkeklerin bilmediği veyâ çoğu kez erkeklerin bilemediği, doğum, doğum sırasında çocuğun bağırması ve kadınlara ait kusurlar gibi bedeni konularda kadınların şâhidliği cumhura göre geçerlidir. Süt kardeşliği hariç diğer hiçbir konuda ihtitaf yoktur." [533] [533] Bedâyetu’l-Müctehid, c. 2, s. 348.

İbn Hazm "Muhalla" adlı eserinde şöyle der.: "Zinâ hususunda şâhidler dört adâletli müslüman erkekten az yahut her bir erkeğin yerine müslüman adâletli iki kadından az olursa şâhidlikleri kabul olmaz. Bu şöyle olur, üç erkek iki kadın veyâ iki erkek dört kadın veyâ bir erkek altı kadın yahutta sâdece sekiz kadın. Hadler, kan diyetleri, kısas gerektiren haller, nikâh, talâk, ric'at ve mali konularda ancak iki müslüman âdil erkek yahut bir erkek ve müslüman âdil iki kadın yahutta müslüman âdil dört kadının şâhidliği muteberdir. Bütün bu had çeşitlerinde âdil bir erkek ve âdil iki kadının yeminle yaptıkları şâhidlikleri makbuldür. Yalnızca süt kardeşliği konusunda da bir âdil kadın veyâ âdil bir erkeğin şâhidliği geçirlidir." [534] [534] el -Muhalla, c. 9, s. 395-396.

Müslim'den rivâyet ettiğimiz hadiste Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu görüyoruz : "Abdullah b. Ömer anlatıyor. Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem bir hadisinde.: "İki kadının şâhidliği bir erkeğin şâhidliğine denktir."
Buharî'de ise.: "Ebu Said el-Hudrî Rasûlulllah'ın bir hadisinde şöyle buyurduğunu naklediyor.: "Kadının şâhidliği erkeğin şâhidliğinin yarısı kadar değil mi?” diye sordu. Biz de.: “Evet, yarısı kadardır, Yâ Resûlullah!” dedik. Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem.: “İki kadının şâhidliği bir erkeğin şâhidliğine eşittir.” buyurarak konuşmasını bitirdi. Bundan dolayı bir erkeğin yerine şâyet kadın şâhidlik edecekse, iki kadın olması zorunludur. Kadının sayısı bu ölçüye göre artar." [535] [535] el Muhalla, c. 9, s. 502. Bkz: Buharî, Kitabu'l-Hayz, "hayızlı kadının oruç tutmaması" bâbı, c 1. s. 461.

Bu hususta İbn Kayyım'ın et-Turuku’l-Hikemîyye adlı eserinde şöyle bahsedilir.: "Üstadımız İbn Teymiye -ALLAH ona rahmet etsin- ALLAH TeALÂ'nın.: “Eğer iki erkek bulunmazsa şâhidliklerinden razı olacağınız bir erkek -biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak- iki kadın olabilir.” âyeti hakkında şöyle der.: “Bu âyet, iki kadının bir erkeğin yerine şâhid olabileceğine delildir. Bu da, biri yanıldığında diğeri onu uyarsın diye getirilmiştir. Genellikle yanılmanın olabileceği konularda hatırlatma yapılır ki; o da unutma ve akılda natamamadır. Bu mânâya işâret ederek, Resûlullah sallALLAHu aleyhi vesellem buyuruyor ki.: “Kadınların akıllarının eksikliğine gelince iki kadının şâhidliğinin bir erkeğin şâhidliğine denk olmasıdır.”
Böylece kadınların şâhidliklerinin bölünmesinin akli zaafiyetten dolayı olduğunu, dini zayıflıktan olmadığını açıklamaktadır. Bundan da kadınların adâletinin erkeklerin adâletine denk olduğu anlaşılır. Normalde hataya düşmekten korkulmayan konulardaki şâhidliklerinde şehâdetleri erkeğin yarısı hükmünde değildir. Tek olarak şâhidliklerinin geçerli olacağı hususlar akıl yürütmeye gerek duymadan gözleriyle gördükleri, eliyle dokundukları, kulağıyla duydukları eşyâlar hakkında olacaktır. Doğum, çocuğun doğum esnâsındaki sesi, süt emzirme, hayız, elbise altındaki kusurlar gibi konuları misâl verebiliriz. Bu misâllerde genellikle hiç bir şeyi unutmazlar ve onları bilmek için de akıl yürütmeye ihtiyaç duymazlar. Dini bir konunun isbatı hakkında duyulan sözlerin mânâlarını anlamak için akıl yürütmeye ihtiyaç vardır. Bu gibi konularda uzun bir çaba gerekir." [536] [536] Kitabu't-Turuki'l-Hikemîyye, s. 161. (Takdim, tetkik, Muhammed Cemil Gazi, Dar'ul Medeni baskısı, Suudi Arabistan),

Konuyu özetlersek; taleb edenin yemininin, erkeğin şehâdetinin muteber olduğu her yerde bir erkek ve iki kadının şehâdeti de geçerlidir. Ata ve Hanımad b. Ebi Süleymân bu konu hakkında.: "Hadlerde ve kısasta bir erkek ve iki kadının şâhidlikleri geçerlidir. İki rivâyetten birinde bize göre nikâh ve köle azâd etme konusunda da geçerlidir." derler. Aynı şekilde Câbir b. Zeyd, İyas b. Muaviye, Şa'bi, Sevri'den gelen iki rivâyetten birinde onlar malî cezâ gerektiren cinâyetlerde kadının sahiciliğini kabul etmişlerdir. Rey ehlinden de rivâyet edilmiştir.” [537] [537] Aynı eser s. 162. İle. Aynı eser s. 171.

İbn el-Kayyım da şöyle der.:"... Adâletli kadın, doğruluk, emânet ve diyânette erkek gibidir, ancak hatadan ve unutmaktan korkutunca, kadın kendi misliyle desteklenir. Bu da, onu bâzen bir erkekten şâhidlik açısından daha kuvvetli bâzen de ona denk kılar. Şüphe yok ki -Ümmü'd-Derda ve Ümmü Atîyye'nin şâhidlikleri gibi- iki kadının zannî ifâdeleri tek bir erkeğin zanni ifâdesinden daha kuvvetlidir.
Kadının şâhidliği konusunda İbn Hazm'ın görüşünde olan muasır âlimler vardır." [538] [538] Şeyh Muhammed el-Gazalî, İslâm'a Dâir Yüz Soru, c. 2, s. 261-263. Dr. Yûsuf Kardavî, Muasır Fetvâlar.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »



Son olarak bize gereken -hicrî on beşinci, miladî yirminci asırdayız-kadının yeteneklerini târif etme, eksikliğin hangi konularda olduğunu, ne derecede olduğunu, hangi zamanlarda ortaya çıktığını ve diğer kadınlara kıyasla ne derecede olduğunu bilmek ve zaptetmek, aynı şekilde üstün olduğu konuları, üstünlük derecelerini, ne zaman ortaya çıktığını bilmemiz için ilmi araştırmalara önem vermektir. Bu şekilde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sünnetine büyük bir hizmet etmiş oluruz. Selefimizin sahih hadisi zayıfından ayırmak için hadis ıstilâhları ilmini icâd ederek hizmet ettikleri gibi bizim de asrımıza uygun bir şekilde ona hizmet etmemiz mümkündür. Bu da, kimi nassların delâletlerini araştırmaya yardımcı olacak kapsamlı ilmi araştırmalar yapmakla olur. Bunu yaparken de deliller üzerindeki ihtimâlleri toplu olarak vermekle yetinmemeli, zannî, kısır düşüncelere dayanan nazarî tercihleri sevketekle de yetinmeli; aksine kapsamlı ilmî araştırmaların tercih ettiği delilleri sunmalı.
Bazan bu delâlet, nazarî araştırma esnâsında hiç aklımıza gelmeyen bir şey de olabilir.
Müslümanların erkek ve kadının psikolojik ve aklî özelliklerini bilmek için yaptıkları sağlam ilmi araştırmaları, psikolojinin yeni kaynaklarından en çok nakledilenlere isnad etmeleri gerekir. [539] [539] Meyadinu İlm’in Nefs, c. 2, Müellifi C. B. Gliford, Tercüme ve Takdim: Yûsuf Murad, Fraklın basım yayım müessesesi, Kâhire, 1977, s. 602-610.

Böylece bu konuya ışık tutması ümit edilir.

İki cins arasındaki farklar ise belirli zamanlarda üzerinde araştırma yaptığım sâdece bu topluma uygundur. Bundan dolayıdır ki onu bütün bir zaman için uygulamak doğru değildir. Böyle olmakla beraber bu konuda gelen şeylerin cüz’î faydaya sebep olanlarını da terk etmeyeceğiz.
Gerçek olan şu ki iki cins arasındaki birbirine yakın farklar, sâdece kapalı olan durumu açığa çıkarması ihtimâli olan zekâ testlerinin genel sonuçlarına dayanır. Çünkü bazı yeteneklerde kadınlar üstün gelir, diğer bazı yeteneklerde de erkekler üstün gelir. Zâten bütün zekâ testleri birbirinden farklı, değişik sorulardan oluşur. Biz bir yöndeki üstünlüğü diğer yöndeki zayıflığın karşılayacağını beklemekteyiz. Bu yüzden de bir sonuç çıkaramıyoruz. Yalnızca zekâ testleri yâni bireyler üzerinde uygulanarak ulaşılan genel konular iki cins arasındaki farkları belirlemeye yalnız başına yeterli değildir.

Bu durum kadın ve erkeğin zekâ düzeylerindeki farkın açık olmadığını, ancak özel yeteneklerde kimi farklılıkların olduğunu ortaya kor.
İki cins arasındaki farkları özel yeteneklerde aramamız daha faydalı olur. Bu anlayışla zekâ testlerinin büyük çoğunluğunu meydana getiren kişisel testlerin sonuçlarının incelenmesiyle kimi önemli bilgilere ulaşma imkânı da bulabiliriz.

Ancak bunu yaparken birinci yolu, yâni iki cinsin özel yeteneklerini karşılaştırma yolunu tâkib etmemiz gerekir. Böylece sözel, sayısal ve güç yetirme ile ilgili kabiliyetlerin veyâ bunlardan ayrı olarak kısmen bağımsız yeteneklerin karşılaştırılmasına imkan tanıyan çeşitli araştırmaların ortaya çıkardığı gerçeklerden büyük bir yekûn bir araya toplanmış olur. Bu noktada yapılabilecek önemli bir tesbit; bu bakış açısında iki cins arasındaki farkların diğer yeteneklerden daha sonra ortaya çıktığıdır.
İstidlal istenen sayısal testlerde erkeklerin üstün olmaları cinsler arasındaki bu farkı apaçık bir şekilde ortaya çıkarmaz. Asıl fark eğitimde ilk merhaleden sonra bir kesintinin oluşmasıyla ortaya çıkar. Stenferd’in deneyi de buna uygun düşmektedir. Erkek çocuklar delilini bulabildikleri ölçüde üstün gelmişlerdir. Bu da matematiksel akıl yürütme ile ilgili problemlerinde kendini gösterir.

Bir gurup bâkire kız ve erkek üzerinde, kişiliğin temel yönlerini karşılaştırmayı hedefleyen pek çok araştırma yapıldı. Sonuçta dış faktörlerden etkilenme açısından iki cins arasında pek çok fark tesbit edildi. Buna göre erkeklerin kadınlara nazaran daha sakin, tahammüllü olduklarını ve daha az asabileştikleri ortaya çıkmıştır. Bu durum küçük yaşlardaki fertler üzerinde yapılan asabileşme eğilimi ve imkânını araştıran testlere dikkatimizi çeker. Zirâ bu testler ondört yaşından küçük olan her iki cinse mensub bireyler arasında bir farkın bulunmadığını tesbit etmiştir. Bu durum, ister matematiksel akıl yürütme gibi bazı aklî yeteneklerde olsun, isterse etkilenme anındaki şahsî üstünlüklerde olsun kimi farkların ortaya çıkışının buluğ çağından sonraki merhaleye ertelendiğini gösterir.
Bu araştırmada, erkeğin iktisâdi, teorik ve siyasî alanlara olan aşırı meyli ortaya çıktığı gibi kadının da sosyal, güzellik süslenme ve dini alanlara olan ilgisinin normalin üstünde bir düzeyde olduğu ortaya çıkmaktadır. Elbette bu sonuçlar yöresel şartlar, iki cinsin bağlı olduğu gelenekler ve toplumun iki kesimden beklediği sorumlulukların ışığında yorumlanabilir.
İki cinsin kişilik özellikleri ile ilgili müşkil farkları konu alan kapsamlı araştırmalardan biri de Terman ve Mayhz'ın araştırmasıdır. Araştırmacılar eğilim ve yönelişlerin analizinin sağlıklı yapabilmesi için kimi ölçüler belirlediler. Bu ölçüler, teste tâbi tutulan bütün erkek ve kadınların verdikleri cevâblarla yönelişlerinin en uç noktasını tesbit etmeye yarayacak sorular kolleksiyonundan oluşuyordu. Bu sebeple erkeklik veyâ kadınlığın genel geçer ölçüsü kabul ediliyordu. Söz konusu ölçüler amacın gerçekleşmesine uygun olan uzun araştırmalar ile Amerikan toplumunda yaşayan iki cinsin fertleri arasındaki farkı tam bir açıklıkla ortaya koyacak olan sorulara sâhibti. Yüzlerce kişinin cevâblan bir araya toplanmıştı. Bu kişiler arasında ilkokula giden, liseye giden çocuklar, üniversite öğrencileri ve okula gitme-yen fakat iyi terbiye görmüş çocuklar da vardır. Yine aynı şekilde eğitimli veyâ eğitimsiz yaşlı kimseler ve çeşitli mesleğe mensub olan kişiler de var-dır. Aynı şekilde toplumun dışladığı gençler, cinsiyet hükmünün hemen he-men kalmadığı yaşlılar ve sporcular arasında yapılan testleri içine alan bazı numuneleri de ihtivâ etmektedir. Bütün bunlar etkisini ölçülerin, Amerikan toplumunda erkeklerin cevâblarıyla kadınların cevâblarını ayırd etmede başarılı olduğunu gösterdi. Bu testler aynı zamanda erkeklik ve kadınlık anla-yışının büyük ölçüde terbiye ile kazanılan tecrübe zenginliğine ve evde veyâ işte alınan öğretimle ilişkili olduğunu belirledi. Bu sebeplerin te’siri bedenî sebeplerin te’sirinden daha kuvvetlidir. Nitekim yüksek öğrenim görmüş kadınların geniş bir kültüre sâhib olduğu ve erkeklerle kıyaslamada diğer kadınların elde ettikleri normal derecenin daha üstünde bir derece elde ettikleri ortaya çıkmıştır. Böylece onlar sanki erkeklere yaklaşmışlardır. Bu, eğitim, öğretim ve kazanılan tecrübeler, fertler arasındaki düşünceleri birbirine yak-laştırıyor ve iki cins arasındaki tâbii sıfıtları ve farkları azaltıyor demektir.
Bu durum grupsal şartların, sosyal etkenlerin açık bir etkisinin olduğunu gösterir. Hatta onların te’sirinin bedenî etkenlerden daha fazla olduğunu ortaya koyar.

Burada bedenî sıfatların bir çoğunda iki cins arasında farkların olduğu ortaya çıkar. Vücud yapısı, iskelet, genel olarak pazuların oluşması, ister büyük kaslar olsun ister ince kaslar fark etmez bu cümledendir. Böylece iki cins fizyolojik ödevlerde, bazı boşalımlar için kimyasal madde oluşturmada bir-birinden ayrılır. Bâzen de psikolojik farklılıkların bedenî farklara dönmesi mümkündür.
Pek çok bedenî görevlere dayanıklılık açısından da iki cins arasında farklılık vardır. Erkekler genel anlamıyla çevrenin içsel organik düzenini ihmal edip Önemsemeyerek istediği gibi hareket etmede kadınlardan daha az engelle karşılaşır. Yâni onlar daha dayanıklıdırlar. Ayrıca onları ayıran önemli kimi niteliklere sâhibtirler. Sıcağa karşı daha fazla dayanıklı olma, yıkma inşa işleri vb.

Şüphesiz bu iki taraf arasındaki farkların çoğunun temeli biyolojiye ve toplumun kültürüne dayanmaktadır. Doğrusu psikolojik kimi farkların oluşmasına da biyolojik etkenler yalnız başına neden olabilmektedir. Hatta bu farkları ortadan kaldıracak tarzda sosyal çevre faktörü olumlu olsa da... Ancak aynı zamanda çevrenin, zâten biyolojik te’sirlere tamamen zıt bir şekilde etki yaptığı ihtimâlini de gözden uzak tutmamamız gerekir.
Bütün bu tesbitler, iki cins arasında bedenî farklılıkların büyük olduğunu ve sosyal çevre faktörü devreye girip zıd bir te’sir icra etmedikçe psikolojik açıdan güçlü bir etkiye sâhib olduğunu gösterir.

Konuyla ilgili psikolojik yeni araştırmaları nakletmiş bulunuyoruz. Şimdi tekrar hadîs-i şerife dönelim.
Bu hadîs-i şerifte ele alacağımız üçüncü yön ise özellikle "dini eksik" ifâdesinin neyi gösterdiğidir.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e dini eksiklikleri konusunda soru sorulunca, nifâs ve hayız günlerinde kadınların namaz kılmamalarını, oruç tutmamalarını hatırlatıyor. Bu ise ibâdetten alıkonulma hususunda ufak bir noksanlıktır. Aksine İslâmın Şiarından bazılarını, hayız ve nifâsîı iken Kâbeyi tavaf eder, haccın gereklerini ifâ ederler. Nitekim bu esnâda ALLAH'ı zikretmelerinde bir sakınca yoktur. İmanlarının gereğini yerine getirir. İbâdetlerini yaparlar, güzel ahlâk sâhibi olmaya çalışırlar. Başka bir açıdan bu belirli vakitlerde meydana gelen bir eksikliktir. Yâni bu eksiklik, kadının hayatı boyunca devâm etmez. Sâdece bazı kısa dönemlerde ortaya çıkar. Hayız da, hamileliğin bitmesiyle kesilir ki o da dokuz aydır. İleri yaşlarda da hayız tamamen kesilir. Bir başka yönden ise bu eksiklik, kadının kendi isteğiyle elde ettiği bir şey değildir. Mü'min bir hanım bâzen namaz ve oruçtan uzak kalmaktan dolayı üzüntü duyar, fakat buna rıza gösterir, ALLAH'ın kendilerine verdiği bu hale karşı da sabreder. ALLAH TeÂLÂ da onların bu rıza gösterme ve sabretmelerinin karşılığını verir. Mü'min bir hanım kaçırdığı namazlarına bedel olsun diye bâzen nâfile ibâdet bile yapar.
Bunlardan birincisi.: Kur’ÂN okumak, [540] [540] İmam İbn Teymiye şöyle diyor.: Hayızlı kadının Kur’ÂN okumasının câiz olması Mâliki mezhebine göredir. Ahmed'ten gelen rivâyetlerin birinde ve İmam Şâfî'den rivâyet edilmiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hayızlı kadının Kur’ÂN okumasını yasaklamamıştır. "Hayızlı ve cünüb olanlar Kur’ÂNda, birşey okumasın" hadisi sahih değildir. Çünkü hadis âlimleri bu hadiste bir illet olduğu hususuhda ittifâk etmişlerdir. Bkz. İlam'ul Muvakkin, c. 3, s. 23.
Bol bol duâ etmek, zikretmek gibi diğer ibâdetlerle hemen eksiğini gidermeye çalışır, ALLAH'a tevbe eder, O'nu tesbih eder, O'na hamd eder ve O'nu yüceltir. Karşılık, bedel olarak yapılan bu tür ibâdetler bize AİŞE aleyhasselâm’ın mü'minlerin annelerine hicâb âyeti geldiği zaman yaptıklarını hatırlatıyor. En üstün amel olmasına rağmen Cihâddan alıkonulmuşlardı. AİŞE aleyhasselâm’ın hacca karşı olan aşırı isteği, işte yapamadığı cihâd farizasına karşılık bir bedeldir.
Nitekim AİŞE aleyhasselâm'den rivâyet edilen bir hadiste o şöyle der.: "Yâ Resûlullah! Sizinle birlikte bizde gazaya çıkıp Cihâd edemez miyiz?"
Başka bir rivâyette "Biz, cihâdı en üstün bir vazife olarak görüyoruz!" der. [541] [541] Buharî, Kitabu’l-Hac," makbul haccın faziletleri" bâbı, c. 4, s. 125.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurur ki.: "Sizin için cihâdın en güzeli, ALLAH'ın kabul buyurduğu hacdır."
AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: "Bunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den duyduktan sonra haccı asla terketmedim." [542] [542] Buharî, Kitabu’l-Hac," kadınların haccetmesi" bâbı, es 4, s. 445.

İkincisi ise temizlenmenin hemen ardından değil de daha uzun bir müddet içerisinde yapılan ibâdetlerdir. Hayızdan temizlendikten sonra, bol bol nâfile namaz kılmak bunlardandır. Bu amaca yönelik ibâdetler de AİŞE aleyhasselâm’ın hayızlı olması sebebiyle yapamadığı umreyi ifâ etmeye ne kadar arzular olduğunu hatırlatıyor.
AİŞE aleyhasselâm şöyle anlatıyor: "Ben ağlıyordum, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanıma geldi ve.: “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu.
Ben de.: “Umre yapmaktan alıkonuldum!.”

(başka bir rivâyette de şöyle diyor.: "Yâ Resûlullah! İnsanlar iki sevâbla bense tek sevâbla geri döneceğim!.” [543] dedim. [543] Müslim, Kitabul Hac," ihram'ın şekillerini açıklayan" bâbı, c. 4, s. 34.

Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ne'n var ki?” diye sordu. AİŞE aleyhasselâm.: “Namaz kılmıyorum!” cevâbını verince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hz. Âdem'den beri diğer kadınlara farz kılınan senin de üzerine farz kılındıktan sonra bu sana hiçbir zarar vermez. Haccına devâm et. Umulur ki ALLAH TeÂLÂ, haccın sâyesinde seni mükâfatlandırır.” buyurdu."
AİŞE aleyhasselâm diyor ki.: "Minâ'dan Mekke'ye kadar yürüdük. Mekke yakınındaki “Mühassub” denilen yerde konakladık. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Abdurrahmân'ı çağırdı ve ona.: “Kardeşini, Harem-i Şerife götür de umre yapsın!.” buyurdu." [544] [544] Buharî, Kitabu’l-Hac, "Umreye giden umre tavafını yapınca" bâbı, c. 4, s. 361. Müslim, Kitabu’l-Hac. "İhramın şekillerini açıklayan" bâb, c. 4, s. 31.

Fethu'l-Bâri'de bu husus hakkında şunlar söylenmiştir.: "Kadın, normalde mükellef olmasına rağmen namazı terkederek sevâb alır mı? Hasta bir kişinin sıhhatli iken kılmış olduğu fakat hastalığı sebebiyle bırakmak zorunda kaldığı nâfile namazlardan sevâb alır. Yoksa bu ikisi arasında bir fark var mıdır? Çünkü hasta sağlıklı olmasına rağmen buna devâm etme niyetiyle yapıyordu. Hayızlı kadın ise bunun gibi değildir."
Hafız İbn Hacer diyor ki.: "Bana göre bu farkta sevâbı gerektirmeyen bir durum vardır." [545] [545] Fethu’l-Bâri, c. 1, s. 422.

Bu, Hafız İbn Hacer'e göre sevâb olmasının muhtemel olduğunu gösterir. Binâenâleyh ALLAH'ın sizi gözettiğini ve namazı terk etmesine rağmen hayızlı kadının sevâb almasına nasıl ihtimâl verdiğini bir düşünün.

Bununla beraber başka yönlerden vârid olan dinî eksiklikler vardır.:

a-) Kadın, bâzen namazı bırakması sebebiyle imânında zayıflama varmış gibi bir durumla karşı karşıya kalır. Sanki onun üzerinden büyük bir yük alınmış olur. Bu durum ise onu sevâbtan alıkor..

b-) Namazı bırakmakla ortaya çıkan bu eksiklik sâdece sevâba bağlı değildir. Bunun yanında ALLAH'a boyun eğmekten mahrum kalmasından dolayı mü’minin kalbinde huşu eksikliği ortaya çıkar ki bu da özellikle daha önce işâret ettiğimiz bedel ibâdetlerin edâ edilmeme durumunda kendini gösterir.

c-) Burada son derece istenmeyen bir duruma karşı bir kuvvet eksikliği de vardır. Şöyle ki namaz, fuhuştan ve kötü şeylerden alıkor, bedel olarak yapılacak diğer ibâdetler namazın yerini tutmaz.

Özet olarak aklî ve dinî eksikliğin derecesi şudur. Akıl noksanlığında şu iki halden birinin olması mümkündür.:
Birincisi.: Aklî yetenek eksikliğidir. Yâni aklın yaratılışında bu vardır.
İkincisi ise.: Zihin açıklığındaki eksikliktir.
İster biyolojik, ister sosyal, isterse psikolojik olsun akla te’sir eden amillerin neticelerini zihnî çalışmada meydana getirdikleri eksikliktir. Burada psikolojik ve devâmlı bir etken vardır. Ki o da kadındaki aşırı acıma ve şefkat duygusudur. Bu ise bütün kadınların tâbiatında sabit olan bir şeydir.
Hadîs-i Şerif, zihnî dinçlikle ilgili bir durumdaki eksikliğe işâret etmektedir. O da ALLAH TeÂLÂ'nın.: "Biri yanlışlık yaptığı zaman diğeri ona hatırlatsın diye" âyetidir.
Fakat bu zihnî dinçlikteki eksikliğin gerisinde zihnî yeterlilik konusunda bizâtihi yaratılıştan gelen bir eksiklik vardır. Hadîs-i Şerif bu noktayı hedef almıştır. Bunun izâh yeri de daha önce dediğimiz gibi muhkem ilmi araştırmalardır.

Dini eksikliğe gelince yine şu iki durumdan birinin olması mümkündür.:
Birincisi, insanın dinini yaşamasındaki kusurlardır. Yâni hakkıyla ALLAH'tan sakınıp ona hakkıyla itaat edemez.
İkincisi de, ALLAH'ın insana emrettiği görevlerdeki noksanlıktır. Şöyle ki insan sağlıklı, zinde iken onu ifâ edebilir. Diğer zamanlar yapamaz. Bu da ihmal etmek anlamına gelmez.
Hadîs-i şerif de ALLAH'ın kadına verdiği vazifedeki noksan bir duruma işâret etmektedir. O da belirli günlerde kadının oruçtan ve namazdan uzak durmasıdır. Noksanlığın bu türü yâni ALLAH'ın kadına farz kılmış olduğu şeylerden kadının bâzen muaf tutulması ALLAH'tan sakınması hususunda bâzen bir gevşeklik meydana getirmesidir. Bu bir kaç kadında gerçekleşmesi muhtemel bir durumdur. Diğer bütün kadınlarda değil.
Buna rağmen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bu eksikliği tefsîr ederken üzerinde durduğu hususları dikkatlice incelememiz gerekir. Fakat bu sının aştığımızda ihtimâller içerisinde boğuluruz, belki de vehimlere dalarız.
Bu şekilde şüpheli şeylere uymaktan sakıncalı bir duruma düşmüş oluruz. Müteşâbihin Kur’ÂN'da geçmesi mümkün olduğu gibi hadiste de olması mümkündür. ALLAH TeÂLÂ bizi bu durumdan sakındırıyor ve muhkem bir şekilde nâzil olan şu âyette şöyle buyuruyor.:
"Kalblerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar." (Âl-i İmrân, 3/7).
Şevkânî bu konuda şöyle diyor.: "Âyet-i kerime kalblerinde eğrilik olan kimselerin Kur’ÂN'ın müteşâbihlerine uyduğunu açıklamaktadır... Müsteşâbihin mânâsı.: Zor anlaşılan, ister teşbihle ortaya çıkan mücmel lafızlar gibi hakiki müteşâbih olsun isterse izafi müteşâbih olsun maksat açık değildir. Gerçek mânâsını açıklamada başka delillere ihtiyaç vardır. Kendi iç bütünlüğünde zahirî bir mânâsı olsa bile bu böyledir." [546] [546] Şatıbî, Kitabu'l-Itısam, c. 2, s. 233.

Dillerde çokça dolaşan, kadının aklı konusunda şüpheci davranan zayıf ve uydurma hadisler vehimde şüphecilikte çok çok aşırı gitmekten başka bir şey değildir. Bu şüphenin aslı, müslümanların terketmeleri gereken eski, câhiliye devrinden kalma bir gelenektir. Fakat -üzülerek belirtelim ki- bu hal devâm etmiş ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, aklî ve dinî eksikliğin târifindeki sınırı aşan bir noktaya gelmiştir. Bu ise kadının şahsîyeti konusunda sapıklığa ve birçok bâtıl düşüncelere sebep olur.

Mevzu’ (uydurma) hadislerden bazıları.:
- "Onlara ne yazı yazmayı öğretin, ne de odalarda oturtun." [547] [547] Bkz. Silsiletü’l-Ehâdisi's Sahiha, 178 nolu hadisin taliki.
- "Kadına uymak, pişmanlıktır." [548] [548] Silsiletul Ehâdisi's-Zâife, no: 435.
- "Kadınlar olmasaydı, ALLAH'a hakkıyla kulluk edilirdi." [549] [549] Silsiletü'l- Ehâdisi's-Zâife, no: 56.
- "Kadınlara danışın; fakat tersini yapın." [ 550] [550] Bkz. Silsiletü'l-Ehâdisi's-Zâife, no: 430.

Bazı zayıf haberler.:
- "Erkekler, kadınlara itaat ettikleri an helâk olurlar." [551] [551] Silsiletü'l-Ehâdiai's-Zâife, no: 436.
- "En şiddetli düşmanın hanımındır." [552] [552] Zâiful Camiüs-S ağır no: 1033.
Hz. Ömer'den nakledilen mevkuf bir haber.: "Kadınlara muhalefet ediniz, çünkü onlara muhalefette bereket vardır" sözü, mevkuf bir haberdir. [553] [553] Silsiletü'l-Ehâdi's-Zâife, No: 430.

Üçüncü Hadis.:
Ebu Hûreyre şöyle rivâyet ediyor.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kadınlara nasihatte bulunun. Kadın, kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst kısmıdır. Şâyet onu düzeltmeye kalkarsan kırarsın. O eğriliği olduğu gibi bırakırsan, eğrilik devâm eder gider. Binâenâleyh kadınlara nasihatte bulunun.” buyurmuştur." [554] [554] Buharî, Kitabu’l-Ehâdisi'l-Enbiyâ, "Hz. Âdem ve zürriyetinin yaratılması" bâbı, c.7, s. 177. Müslim, Kitabu'r-Rada'a, "kadınlara tavsiyede bulunmaya dâir" bâb, c. 4, s. 178.

Yine Ebu Hûreyre anlatıyor ve diyor ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kadın, kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Onu hiçbir şekilde düzeltemezsin. Eğer ondan faydalanmak istersen ondaki eğriliğe rağmen faydalanırsın. Yok, eğer düzeltmeye kalkarsan onu kırarsın. Onun kırılması da boşanmadır.” buyurdu." [555] [555] Müslim, Kitabu'r-Redâ'a, "kadınlara tavsiyede bulunmaya dâir" bâb, c. 4, s. 178.

Hadis Birçok Hususları İçine Alır.:

a-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: "Kadınlara tavsiyede bulunun." sözünde kadınlara yönelik genel bir tavsiye vardır.
Bunun mânâsı.: “Siz kadınlara, onlar da size tavsiyede bulunsunlar" şeklindedir diyenler de vardır. [556] [556] Fethu’l-Bâri, c. 7, s. 177.

b-) Bu tavsiye kadının yaratılışı ile illetlendirilmiştir.
Bu iş hadiste.: "Kadın, kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst kısmıdır. Bu durum onu hemen erkeğin tâbiatından ayırmaktadır. Onda daha başka eğrilikler de vardır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bu eğriliğin nerede olduğunu ve sınırını açıklamamıştır. Kadının hayatında, erkeğin sıkıştırdığı noktalarda ortaya çıkan ve yaratılıştan gelen bir eğriliğin te’sirine işâret etmiştir. Müşâhede ettiğimiz tecrübelere dayanarak eğriliği, süratli etkilenme ve aşırı etkilenme ya da çok hissi davranma yahut da mizaç değişkenliği diye yorumlayabilir miyiz?.
Eğri, doğrunun zıddıdır. Dengeli etkilenme, onu kontrol altında tutma doğru olan, ise hızlı etkilenme, şiddetli etkilenme ise eğri olandır. İnsanın acıma ve merhamet duygularını kontrol altına alması doğru olan ise, acıma ve şefkat duygularının egemen olması eğriliktir. Kadın -özellikle-bir karar alırken ya da güzel bir söz veyâ bir iş karşısında bâzen şefkatine mağlub olur. Bu durumda süratli etkilenmeye ve mizacın değişmesine yol açar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bu durumu vurgulayarak onu hiçbir şekilde düzeltemezsin." buyuruyor.
Bu değişme erkeğin aklını bulandırır ve öfkelenmesine sebep olur.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, kadınlara öğüt verirken.: "Onlar çok lânet ederler, iyiliğe nankörlükte bulunurlar." buyurması bu yorumu tercih ettiriyor. Bu hal ise öfke anında olan genel bir tavırdır. Yâni çabuk ve aşırı etkilenmenin bir neticesidir. Bazıları da eğriliği, kadının kapalı bir tâbiata sâhib olması diye yorumlamak isterler. [557] [557] Bkz. Muhammad Sekime Cebr, Hasaisul-Unuse, s. 53. (Neşreden: Darul-Buhusul-İlmîyye, Kuveyt, 1980.)

“Burada kapalılıktan maksat hileci, aldatıcı olmak demektir.” derler.
Bize göre bu söz, çok uzak ve iftiradır, bütün kadınları yaralamaktadır. Bu durum, kadın sahabilerin hayatları hakkında, onların hile ve bozgunculuktan uzak olduklarına dâir çokça zikredilen naslara ters düşmektedir. Bu gizli kutu kalma hali annelerimiz, kız kardeşlerimiz ve hanımlarımız arasında gözlediğimiz hakikatlere ters düşmektedir. Şâyet böyle olsa eğitmek üzere çocuklarımıza kapalı tâbiatlı birini vekil kılmamız akıl işi midir?.

c-) Hadis-i Şerîf, kadınların hayatlarında ortaya çıkan bu eğrilik karşısında erkekleri sabretmeye yöneltmektedir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: “Şâyet onu doğrultmaya kalkışırsan onu kırarsın. Kadının kırılması da boşanmadır." sözü de bunu gösterir. Erkeğe düşen görev kadının zorluk ve sıkıntılardan dolayı bu hayata bürünmeyi istemediğini hatırlamaktır. Çünkü bu durum ALLAH TeALÂ'nın kadının mizacında var ettiği bir şeydir. Özellikle de çabuk ve aşırı etkilenme de kendini gösterir. Öyleyse erkek sabırlı, cömert ve müsamahakâr olmalıdır. Kadının bu özelliğinin, hamilelik, süt emzirme ve çocuk eğitmek gibi temel, önemli görevleri yerine getirme noktasında güzel te’sirleri olabileceğini bilmelidir. Çünkü bu konularda şefkate, son derece hassâsiyete ve hoş görüye ihtiyacı vardır. Yine erkek, aşırı etkilenmenin sonucu olarak hanımının her bir hatasını sorgulayıcı ve ayıplayıcı bir şekilde davranması hiçbir şeyi düzeltmeyeceğini, aksine birbirlerine karşı soğukluğu ve ayrılığı artıracağını bilmelidir. Bu hal de boşanma ile sonuçlanır. Son olarak, erkek hanımından bu ayıpları örtecek gözelliklerin ve faziletlerin olduğunu da aklından çıkarmamalıdır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, kadının hata yaptığında onu düzeltecek olan.: "Mü'min bir erkek mü'min bir kadının yaratılıştan gelen hoşlanmadığı bir yönünü görürse ona kızmasın. Çünkü onun beğendiği başka bir yönü vardır." sözü bu hususu doğrulamaktadır. [558] [558] Müslim, Elitabu'r-Rada'a, "kadınlara tavsiyede bulunmaya dâir" bâb, c. 4, s. 178.

d-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: "Kadınlara nasihatte bulunun" sözü, kadınlara yumuşak davranmayı pekiştıriyor. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kadınlara nasihatte bulunun." sözüyle başladığı gibi onunla sözünü bıtıriyor. Bu hadisin şerhinde Tayyibî şöyle diyor.: "İstevsu" daki "sin harfi taleb içindir. O da mübalağa için kullanılır. Yâni 'bizzât kendiniz onlara nasihat vermek isteyiniz yahut başkalarının öğüt vermesini isteyiniz demektir. Onlar hakkındaki vâsiyetime kulak verin, onu uygulayın, kadınlara yumuşak davranın ve güzel muamelede bulunun." diye açıklayanlar da vardır.
Hafız İbn Hacer de şöyle der.: “Bu son söz, bana göre en iyi olan yorumdur. Tayyibî'nin söylediklerine bu ters düşmemektedir." [559] [559] Tayyibî ve İbn Hacer’in bu konudaki görüşleri için bkz. Fethul-Bâri, c. 7, s. 177.

Son olarak "aklı ve dini eksik.." hadisi hakkındaki ek kısmında da dediğimiz gibi eksikliğin yer ve sınırım bilmek için kapsamlı ilmi bir gayret sarfetmek gerekir. Burada da kadının eğriliğini ve sınırını bilebilmek için ilmi bir araştırma gerekir diyebiliriz. [560] [560]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/225-243.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim KADININ BAĞIMSIZ KİŞİLİĞİ.:

İSLÂM GELİNCE =>KADIN'a kendi malında serbest tasarruf hakkı tanıdığı gibi ona insanî erdemlerle ilgili haklarını da vererek ona bağımsız kişiliğini kazandırmıştır. Hz. Peygamber aleyhisselâm döneminde kadının ilmi alanda bağımsız kişiliğini gösteren birçok örnekleri, bundan önceki kısımlarda görmüştük. Nitekim bazı nasslarda kadının velîsine yahut kocasına danışmadan bir takım tasaruflarda bulunabileceği sarih olarak belirtilmektedir. Fakat bizi burada asıl ilgilendiren husus, kadının bağımsız şahsîyeti ve tam iradesiyle üzerine düşen rolleri başarıyla oynayabildiği, hakkını istemek ve savunmak imkânı bulabildiğini tesbit etmektir. Kadın, dostlarına hediye verebilmekte, malıyla tasaddukta bulunabilmekte ve evinden dışarı çıkıp tarlasını işleyebilmektedir. Bütün bunları yaparken de ne kocalarına ne de velîlerine başvurmaktadır. Bu konuya daha sonra döneceğiz..

Mü'minierin Annesi Meymune'nin, Câriyesini Azâd Etmesi.:

İbn Abbas'ın mevlası Kerîb anlatıyor: "Haris, kızı Meymune'nin kendisine bildirdiğine göre, Meymune birgün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den izin almadan küçük câriyesini azâd eder. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sırası ona gelince Meymune.: "Yâ Resûlullah! Câriyemi salıverdiğimi biliyor musunuz?" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gerçekten onu salıverdin mi?" diye sordu. Meymune: "Evet" deyince.: "Onu dayılarına verseydin mükâfatın daha çok olurdu." buyurdu. [561] [561] Buharî, Kitabu’l-Hibe, "kadının kocasından başkasına hibe etmesi" bâbı, c. 6, s. 146,

Milhan kızı Ümmü Süleym Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Evlendiği gün ona Kocasının adını anmadan kendi ismiyle Hediye Veriyor.:

Ümmü Süleym der ki: "Ey Enes! Al şunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e götür. Ona de ki: "Bunu sana annem gönderdi, sana selâmı var. Bu hediyemizi lâyık değilse de kabul buyurmanızı istiyor." [562] [562] Müslim, Kitabu'n-Nikâh, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Zeyneb binti Cahş'la evlenmesi" bâbı, c. 4, s. 150.

Esmâ Binti Umeys önce Ömer'le arkasından da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le karşılıklı konuşuyor. Hicret esnâsında muhacirler arasındaki konuşmaları rivâyet ediyor. Bunları yaparken kocası yanında yoktur veyâ son anlarda geliyor.
Ömer Esmâ’ya dedi ki: "Hicret etmekte biz sizi geçtik. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e biz sizden daha fazla lâyıkız." "Bunu duyan Esmâ kızgın bir şekilde.: "Hayır vALLAHi, siz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanındaydınız açlarınızı doyurup câhillerinize Öğüt verirken biz, uzak ve bıktırıcı Habeşistan yolundaydık. Bu sıkıntılara ALLAH için, ALLAH Rasûlü için katlandık. ALLAH'a yemin olsun ki söylediklerini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e anlatıncaya kadar hiç birşey yemeyeceğim, bir şey içmeyeceğim..." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona dedi ki.: "Onlar bana sizden daha lâyık değillerdir. O ve arkadaşları tek bir hicret yapmışlarken siz ehli sefine- (gemiyle Habeşista'na gidenler) iki hicret yaptınız."
Ümmü Süleym der ki.: "Bundan sonra Ebu Musâ ve gemiyle Habeşistan'a gidenler (ashâb-ı sefine) gurup gurup bana geliyor, benden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bu hadisini soruyorlardı." [563] [563] Buharî, Kitabu'l-Meğazi, Hayber Gazvesi, bâbı, c. 9, s. 24. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Cafer b. Ebi Tâlib’in fazileti" bâbı, c. 7, s. 172.

Esmâ'nın, Sattığı Câriyesinin Parasını Tasudduk Etmesi.:
"Esmâ der ki.: "... Câriyeyi sattıktan bir müddet sonra daha henüz parası yanımdayken Zübeyr yanıma gelerek.: "Onun parasını bana hibe et." dedi. Ben de.: "Onu tasadduk etmiştim." karşılığını verdim." [564] [564] Müslim, "yabancı kadını hayvanın terekesine alma" bâbı, c. 7, s. 172.

Atika Binti Zeyd’in, Cemaatle Namaz Kılması.:
İbni Ömer Atike'ye dedi ki.: "Niçin (sabah ve yatsı namazlarına) gidiyorsun. Biliyorsun ki Ömer (mescide gitmeni) istemiyor, kabul etmiyor." Esmâ.: "Peki onun beni bu işten alıkoymasına ne engel olabilir?" diye sordu. İbn Ömer.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ALLAH'ın kullarını ALLAH'ın mescidlerinden alıkoymayın!." hadisi, onu bu işten vazgeçirtir karşılığını verdi. [565] [565] Buharî, Kitabu'l-Cum'a, "Cumâ namazına giden kadın ve çocukların yıkanması gerekir mi?" bâbı, c. 3, s. 34.

Abdurrezzak'ın rivâyetinde ise Atike, Ömer'e.: "ALLAH'a yemin olsun ki, sen bana engel olmayıncaya kadar ben bu işten vazgeçmeyeceğim" demiştir. Zührî der ki.: "Atike mescidde iken Ömer onu ayıplamıştır." [566] [566] Fethu’l-Bâri, c. 3, s. 34.

Hind binti Utbe'nin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e Olan Bağlılığını Bir DiLe Getirmesi.:
Hind der ki.: "Yâ Resûlullah! Bir zamanlar yeryüzünde zillet içinde, olmasını senin âilenden daha çok arzuladığım başka hiçbir âile yoktu. Şimdi; ise yeryüzünde azîz olmasını en çok arzuladığım âile senin âilen oldu.." [567] [567] Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, "Hind binti Utbe" bâbı, c. 8, s. 141. Müslim Kitabu'l-Ekdiye, "Hind’in hükmü" bâbı, c. 5, s. 130.

Şeriat, meşverette koca ve velîlerin haklarını açıklayıp kadının iyilikte koca ve velîsine uymasının gerekliliğini belirtmesi sosyal münâsebetlerin sağlamlaştırılması ve âile ilişkilerinin karşılıklı kurulmasıyla âile birliğinin korunması içindir. Dayanışma ve iyilikte kadının kocasına velîsine uyması, kadının kusurlu insan olması ve bu sebeple velî veyâ kocası anlamında değildir. İstişâre etmek ümmetin bütün erkek ve kadınlarından istenen ve hepsi için övülen bir nitelıktır. "Onların işleri aralarında yaptıkları şûra iledir" duyurulmuştur. Ayrıca müslümanları ilgilendiren konular bu ümmetin dayanışmasıyla ele alınır. "Yapacağın işler konusunda onlara danış!" buyurulur. İtaat, yeri geldiğinde kadın-erkek bu ümmetin bütün fertlerinden beklenen övülen davranıştır. Ümmet emir sâhiblerine itaatin gerekliliğinde ittifâk halindedir. Bu konuda ALLAHu zü’L- CeLÂL.: "ALLAH'a itaat edin. Rasûlüne ve sizden olan emirlere itaat edin" buyurmaktadır. İyilikte insanlar itaate devâm ettikçe amir memur herkesin durumu düzelir. Âile vapuru bolluğa kavuşur; sosyal müesseseler gelişir, İslâm milleti kalkınarak devlet yükselir.
Yok eğer velîler-kocalar iyiliği önermezlerse durum kötüleşerek korkunç felâket kapıyı çalar. Bu bakımdan ALLAH ve Rasûlünün emrine uyarak toptan iyiliğe dönmek zorundayız.

Velîlerin iyiliğe dâvet etmeleriyle ilgili örnekler.:
Hasen anlatıyor.: "Ma'kil b. Yesar'ın kız kardeşini kocası boşar, ayrılırlar. Kadının iddeti bitince ayrıldığı kocası onunla yeniden evlenmek isteyince, Ma'kil.: 'Kardeşimden ayrılmama imkânı varken ayrılıyor, sonra ona yeniden Tâlib oluyor." diyerek, öfkelenir. Kardeşini eski kocasına vermek istemez. Bu olay üzerine (Bir başka rivâyete göre [568] [568] Buharî, Kitabu'n-Nikâh, "velîsiz nikâh olmaz diyenin görüşü" bâbı, c. 11, s. 92.
adam böyle yapmada bir sakınca görmüyor, kadın da adama dönmek istiyordu).
"Kadınları boyadığınız zaman, bekleme sürelerini bitirdiklerinde aralarında güzelce anlaştıklarında birbirleriyle evlenmelerine engel olmayın. ALLAH, sizden ALLAHa ve âhiret gününe imân edenlere böyle Öğüt veriyor." (Bakara 2/232). âyet-i celîlesi inince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ma'kil’î çağırarak bu âyeti ona okudu. Bunun üzerine Ma'kil kızgınlıktan vazgeçerek ALLAH'ın buyruğuna uydu. [569] [569] Buharî, Kitabu't-Talâk, "Kocaları barışmak istedikleri hanımlarını almaya daha lâyıktırlar" âyeti bir veyâ "iki talâkla boşadığı hanımına kocanın nasıl döneceği, kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın" âyeti bâbı, c. 11, s. 408.

Ensar'lı Hansa binti Hudam'dan gelen bir rivâyete göre babası, dul iken kendisini istemediği bir erkeğe verince derhal Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelir. Durumu anlatır. Bunun üzerine Resûlullah nikâhı bozar. [570] [570] Buharî, Kitabu'n-Nikâh, "kişi kızını istemediği biriyle evlendirirse" bâbı, c. 11, s. 100.

Câbir b. Abdullah anlatıyor.: "Teyzem, kocasından ayrılmıştı- Bir gün bahçede bulunan hurmaları toplamak için dışarı çıkmak istediyse de adamın biri onun evden çıkmasına engel oldu. Durumu öğrenmek için teyzem, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: "Evet hurmalarını topla. Umulur ki onları ya tasadduk edersin ya da güzel yolda kullanırsın." buyurmuştur. [571] [571] Müslim, Kitabu't-Talâk, "bain talâkla boşanıp da iddet bekleyen kadının evinden ayrılmasının câizliği" bâbı, c. 4, s. 200.

Hafsa binti Şîrîn der ki.: "Yetişkin kızlarımızı bayramda dışarı çıkarmazdık. Ümmü Atîyye'ye geldi konuyla ilgili olarak: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den bir şey duydun mu?" diye Ümmü Atîyye'ye sordum. O da.: "Evet Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den duyduğuma göre o şöyle diyordu.: "Yetişkin kızlar ve perde arkasında olanlar (bekâr kızlar o dönemde eve yabancı biri gelince perde arkasına geçerlerdi) evlerinden çıkabilirler." Bir başka rivâyette ise: [572] [572] Buharî, Kitabu'l-îdeyn, "Minâ günlerinde tekbir" bâbı, c. 3, s. 115. Müslim, Kitabu'l-İdeyn, "kadınların bayramlarda Musâllaya gitmelerinin câizliği" bâbı, c. 3, s. 21.
"Bayram günlerinde mescide gitmekle emr olunurduk. Perde arkasında olanları da çıkarırdık." şeklinde geçmektedir.' [573] [573] Buharî, Kitabu’l-Hayz, "Hayızlı kadının bayram namazlarına gitmesi" bâbı, c. 1, s. 439.

Görüldüğü gibi bazıları hoş olmayan şeyi önerince büyük sahabi, kadri yüce bir hatun onlara karşılık vermekte, onlara ALLAH Rasûlünün buyruğunu Öğretmektedir.

Kadınların Kocalarını İyiliğe Döndürmelerine Dâir Misâller.:
AİŞE aleyhasselâm'ın bildirdiğine göre Hind binti Utbe.: "Yâ Resûlullah Ebu Süfyan oldukça cimri biri. Bana ve çocuğuna yetecek kadar nafaka vermiyor. Ondan habersizce aldığımla idâre ediyoruz." deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İyilikle sana ve çocuğuna yetecek kadar al!" buyurdu. [574] [574] Buharî, Kitabu'n-Nafakat, "erkek hanımına infakta bulunmazsa kadının kocasından habersiz olarak iyilikte kendine ve çocuklarına yetecek kadar kocasını malından alır" bâbı, c .5, s. 129.

Hz. Ömer'den gelen bir rivâyette şöyle demiştir.: "Bir konuda kendi kendime düşünürken hanımım.: "Peki şöyle şöyle yapsan." dedi. Bende ona.: "Ne oluyor sana burnunu niçin sokuyorsun? Bu iş seni ilgilendiriyor mu?" diye çıkışınca o bana.: "Ne garip adamsın ey Hattab'ın oğlu! Kızın sürekli Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e münacaat ederken nedense sen kendine bir teklifin sunulmasını istemiyorsun?" dedi (Bir rivâyette de [575] [575] Buharî, Kitabu'n-Nikâh, "babanın evlenecek kızına öğüt vermesi" bâbı, c. 11, s. 191. Müslim, Kitabu't-Talâk, "ila, kadınların ayrılması" bâbı, c. 4, s. 194.
"Sana birşeyler söylediğimde niçin bu kadar kızıyorsun? ALLAH'a yemin olsun ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımları o kadar çok şey söylüyorlar ki) şeklinde geçmektedir." [576] [576] Buharî, Kitabu't-Tefsir "eşlerinin rızasını arayarak" bâbı, c. 10, s. 289. Müslim Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızı Fatıma'nın faziletleri" bâbı, c. 7, s. 141.
Burada Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımlarıyla olan münâsebetleri esas alınarak Hz. Ömer iyiliğe çağırılmaktadır.
Misver anlatıyor.: "Ali, Ebu Cehl’in kızıyla nişanlandı. Bunu duyan Fatıma, derhal Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek.: "Ebu Cehl’in kızıyla evlenecek şu Ali'ye bak!." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hemen kalktı ve.: "Ben Ebu'l-As b. er-Rebi'e kızımı verdim. (Zeyneb’i) O, üzerine bir başka kadınla evlenmemek için bana söz verdi. Sözünde durdu. Bilin ki Fatıma benden bir cüzdür. Ona kötü davranılmasını istemem." buyurdu. (Bir rivâyette ise [577] [577] Buharî, Kitabu Farzi’l-Hums, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in zırh" bâbı, c. 7, s. 22. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızı Fatıma'nın faziletleri" bâbı, c. 7, s. 141.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kızıma dini konusunda baskı yapılmasından endişe ediyorum. ALLAH'a yemin olsun ki, ALLAH Elçisinin kızıyla ALLAH düşmanının kızı kesinlikle bir erkeğin nikâhında birleşemez." buyurmuştur.)" [578] [578] Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızı Fatıma'nın faziletleri" bâbı, c. 7, s. 142.

İbn Ömer'den gelen b. rivâyette Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH'ın kullarını ALLAH'ın mescidlerinden alıkoymayın" buyurmuştur. [579] [579] Buharî, Kitabu’l-Cumâ, "Cumâ namazına gitmeyen kimseye yıkanmak gerekir mi?" bâbı, c. 3, s. 34. Müslim, Kitabu's-salât, "kadınların mescidlere gitmeleri" bâbı, c. 2, s. 32.

Burada bazı erkeklerin hanımlarının câmiye gitmelerine engel oldukları, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in da bunları reddederek erkekleri güzelliğe çağırdığı anlaşılmaktadır.
Sâlim b. Abdullah'ın belirttiğine göre, Abdullah b. Ömer şöyle demiştir.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: "Sizden izin almaları durumunda hanımlarınızın mescidlere gitmelerine engel olmayın" dediğini duydum. Bilâl b. Abdullah.: "VALLAHi onların mescidlere, gitmelerine engel olacağız." demiştir. (Bir rivâyette ise "onların mescidlere gitmelerine müsaade etmeyiz. Aksi takdirde bizi aldatırlar." demiştir).
Râvi der ki.: Abdullah b. Ömer Bilâl b. Abdullah'ın yanına vardı, ona çok kötü şekilde sövdü. Onun daha önce böyle sövdüğünü duymamıştım. Ve peşinden.: "Ben sana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den hadis naklediyorum; sen ise.: "VALLAHi onları mescidlere göndermem." diyorsun." [580] [580] Müslim, Kitabu's-Salât, "Fitne korkusu olmadığında kadınların mescidlere gitmeleri" bâbı, c. 2, s. 32.

Anlaşıldığına göre burada tâbiinden bazıları kadınları mescidlere göndermemeye devâm etmekte; büyük bir sahabi de aynı şekilde buna karşı çıkarak halkı güzele, doğruya çağırmaktadır. [581] [581]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/247-252.

KADININ ŞAHSÎYETİNE GEREKEN SAYGININ GÖSTERİLMESİ.:

ALLAH TeÂLÂ, erkeği ve kadını yaratıp her ikisine de ayrı ayrı özellikler vermiştir. Erkek olsun, kadın olsun her ikisinin de bu özellikleri koruyup ona riâyet etmeleri, bu farka önem vermeleri, her bir şahısın kendi özelliklerinden bazılarını eksilterek karşı cinsin şahsîyetine benzemek gibi bozuk düşüncelerden kendisini koruması gerekir. Kadın şahsîyeti hakkındaki konuşmamız devâm ettiği müddetçe bu belirginleşmenin korunması gerektiğini pekiştirmemiz gerekmektedir. Bu belirginleşmede ALLAH'ın kadını yücelttiği insani vasıflar ve ona yaratıştan bahşettiği fıtrî Özellikler sâyesinde onun şeref ve üstünlük kazanması söz konusudur. Kadının ALLAH'ın kendine has kıldığı özelliklerde erkeğe benzemesi, bir yönden ALLAH'ın yaratmasını beğenmemek ve çirkin bulmayı bir başka yönden de şuur eksikliğini gösterir. Kadın şahsîyetinin belirginleşmesine riâyet etmekle kadının insani temel yükümlülüklerini yerine getirmesine imkan verilmiş olur. O da eşine şada kati ve çocuklarını en güzel bir şekilde gözetmesidir.
Bu farklılığın ortaya çıkmasını teşvik eden bazı nasslar:
İbni Abbas'tan gelen bir rivâyette o şöyle diyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lânet etti." [582] [582] Buharî, Kitabu'l-Libâs, "Kadınlardan erkeklere, erkeklerden de kadınlara benzeyenler" bâbı, c. 12, s. 452.

Yine İbn Abbas rivâyet ediyor ve diyor ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kadının huyu ile ahlâklanan erkeğe ve erkek gibi hareket etmeye çalışan kadına lânet etti." [583] [583] Buharî, Kutabu'l-Mukarribin, isyancı ve ahmak insanların sürgüne gönderilmesi' bâbı, c. 15, s. 173.

Huzeyl Kâbilesinden bir adam haber veriyor ve diyor ki.: "Amr el-As'ın oğlu Abdullah'ı gördüm. Evi, Harem-i Şerifin dışı, mescidi de Harem-i Şerifin içidir. Bir gün ben onun yanındayken Ebu Cehil’in kızı Ümmü Said’î yay ve kılıç kuşanmış erkek gibi yürürken gördüm. Hemen Abdullah.: "Bu kim?" diye sordu. Ben.: "Ebu Cehil’in kızı Ümmü Said." deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i.: "Erkeklere benzeyen kadınlar ve kadınlara benzeyen erkekler bizden değildir'." derken işittim." dedi." [584] [584] Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid'de böyle rivâyet etmiştir, c. 8, s. 102. Heysem’î der ki: "Bu hadisi, İmam Ahmed rivâyet etti. Râvi Huzeli'yi tanımıyorum. Huzeli'nin dışındaki râviler sıkadır. İmam Taberanî ise muhtasar olarak rivâyet etmiştir. Hüzeli Taberanî'nin senedinde yoktur. Bu açıdan Taberanî'nin aldığı hadisin bütün râvileri sıkadır."

Ebu Hûreyre anlatıyor ve diyor ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına lânet etti." [585] [585] Sünen-i Davûd, Kitabu'l-Libâs, "kadınların elbiseleri" bâbı, c. 4, s. 355. İmam Şevkanî Neylü'l-Evtar'da hadisle ilgili olarak "hadisin bütün râvileri sahihtir" demiştir. Bakınız Sünen-i Ebi Davûd hasi no: 3454.

Kadın-erkek her birinin yaratılıştan gelen Özellikleri ancak hayattaki vazifelerini pratikte uygulamalarıyla canlı tutulur ve devâm ettirilir. Eğer bu pratik uygulama tam olarak yapılmaz, bir diğerinin önemli vazifelerini yahut bir çoğunu yaparsa karşı cinsin özelliklerinin bir kısmım benimseyip elde edecek ve aynı zamanda da kendisinin temel özelliklerini de kaybedecektir. Bu durumda erkek olsun kadın olsun, ferdin hayatı doğru bir istikâmette olmayacaktır. Eğer bunu yapan kadınsa asla erkek olamayacağı gibi normal kadın gibi hayatına da devâm etmeyecektir. Sâdece gittikçe çirkinleşir, kötüleşir, bir taraftan kendi yaratılışından gelenler ve diğer taraftan da sonradan elde ettiği özelliklerin birbirleriyle boğuştuğu bir çatışma alanına döner. ALLAH, kendisini, eşinin sükun bulacağı bir yer kıldığı halde kadının latif ve nazik görevlerinin yok olması yahut hamilelik, süt anneliği ve çocuk terbiyesi gibi zor ve sıkıntılı görevlerini terk etmesi durumunda toplum hayatı asla istikrarlı bir şekilde devâm etmeyecektir.
Kadının, ALLAH'ın erkeğe has kıldığı özelliklerde ona benzemeye çalışarak ALLAH'ın YoLundan ve Rasûlünün sünnetinden ayrılıp sapması, Rasûlün buyurduğu gibi kadınların erkeklerin kardeşleri olduğu [586] [586] Ebu Davûd rivâyet etmiştir. Bkz. Sahihu'l-Câmii's-Sağir, hadis no: 2329.
ilkesini unutturarak kadının bütün insani niteliklerden uzaklaşarak ikinci veyâ üçüncü dereceden bir insan konumuna düşmesine yol açmaktadır. Artık onun ne iradesi, ne seçme özgürlüğü, ne sosyal hayata olumlu bir katılımı ne de zorunlu olan siyasal yaşama olumlu bir katkısı olmaktadır. Sanki o kâmil bir insan değil, eksik âciz bir yaratıktır. Halbuki İslâm, onun kişiliği için sağlam ilkeler ve kesin haklar belirlemiştir. [587] [587]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/252-253.

KADININ ŞAHSÎYETİNİN GELİŞMESİNE YARDIMCI OLAN ETKENLER:

Birinci etken.: Kur’ÂN ve SüNNete müracaat ederek müslümanların, kadının şahsîyyeti hakkındaki düşüncelerini düzeltmek.
Bu düzeltme işi ilk etapta kadının bizzât kendisi hakkındaki düşüncelerinin düzeltilmesini de içine alır. Çünkü bu tamamlanırsa kadın-zeki kimselerin gayretli ve çalışkan olması için- yeryüzünün en güzel bir şekilde imârına katılmak üzere işe koyulur. Kadının, saplantılarından kurtulup doğru bir gidişat üzere olması, kendisi hakkındaki düşüncelerin düzeltilmesinde en iyi yardımcıdır.
O, şerefli insandır. ALLAH TeÂLÂ.: "And olsun ki biz insanoğullarını şerefli kıldık" (İsrâ 17/70). buyuruyor. İnsanoğulları da erkekler ve kadınlardır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in "aklı ve dini eksik olanlar" ve "kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri en üst kısmıdır" sözlerine gelince insanlar onu kötüye yorumlamışlardır. Nitekim daha önce bunun izâhını yaptık. [588] [588] Bkz. Bu beşinci bölüm.

Bu sözler kapalı sözlerdir. Kâfi ve tafsili naslarla sabit olan kadının bu şerefinin eksik olduğunu gösterecek hiçbir delil yoktur.
O da erkekler gibi hayatında yaptıklarından sorumludur. Sonra da kıyamet günü yaptıklarının karşılığını görecektir. Kadın, babasından, kardeşinden ve kocasından asla bir fayda görmez. ALLAH TeÂLÂ.:
"Kadın, erkek, inanmış olarak kim iyi iş işlerse ona hoş bir hayat yaşatacağız." (NahI 16/197).
"Zinâ eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun" (Nûr 24/2) ve yine:
"Erkek hırsız ve kadın hırsızın yaptıklarından dolayı ALLAH tarafından ibret verici bir cezâ olarak ellerini kesin" (Mâide 5/38) buyurmaktadır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: "Ey Abdulmüttâlib’in oğlu Abbas! ALLAH İndinde sana hiçbir fayda veremem. Ey Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in halası Safîyye! Sana hiçbir fayda veremem! Ey Muhammed’in kızı Fatıma! Sana da hiçbir fayda veremem" buyurmuşlardır. [589] [589] Buharî, Kitabu't-Tefsir "sana yakın olan aşiretini inzar et, âyeti" bâbı, c. 10, s. 120. Müslim, Kitabu’l-İman, "sana yakın olan aşiretini inzar et, âyeti" bâbı, c. 1, s. 133.

Kadın da insandır ve müstakil bir şahsîyeti vardır. Seçme hürriyeti vardır, nitekim hayat arkadaşını seçme hürriyetine sâhibtir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Dul bir kadın sarih, açık emri alınmadan nikahlanmaz, bâkire kız da kendisinden izni alınmadıkça nikahlanmaz." [590] [590] Buharî, Kitabu'n-Nikâh, "dul kadının evliliğe rızası konuşma, bekârınki ise sukut iledir." bâbı, c. 4, s. 140.

Binâenâleyh kadın, şâyet hoşlanmazsa kocasından ayrılmaya hakkı vardır. Bu, ya kendisinin isteğiyle yahutta kadın tarafından Hâkime sunulan iddiayı reddetmesi ve kadına zarar vermekten vazgeçmemesi üzerine Hâkimin boşamasıyla gerçekleşir. Sabit b. Kays'ın karısı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi ve.: "Yâ Resûlullah! Sabit’î ne dini konusunda ne de bir huyundan dolayı ondan intikam almadım, fakat ona nankörlük etmekten korkuyorum." dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ona bahçesini geri verir misin?" diye sorunca kadın.: "evet" dedi ve (kocasını) bıraktı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem emir verdi ve onu ayırdı." [591] [591] Buharî, Kitabut-Talâk, "hulu", bâbı, c. 11, s. 319.

Kadın, kâmil bir insandır; âile hayatında erkeğin tam bir ortağıdır. Erkeğin cinsi bir oyuncağı değildir. Nihâyet kadın, erkek için bir elbise ise aynı şekilde erkek de onun elbisesidir.:
ALLAH TeÂLÂ.: "onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz." (Bakara 2/187) buyurarak bunu tasdik etmektedir.
Âile sorumlulukları da ikisi arasında taksim edilmiştir. Binâenâleyh ALLAH TeÂLÂ erkeği evi ayakta tutmaya ve kazanç sağlamaya hazırlamıştır. Ve şöyle buyurmaktadır.:
"ALLAH'ın kimini kimine üstün kılmasından ve erkeklerin mallarından sarfetmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine yöneticidir."(Nisâ 4/34).
ALLAH TeÂLÂ kadım da çocukları gözetip yetiştirmek ve ev işlerim çekip çevirmek üzere hazırlamıştır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: "Kadın, kocasının evine ve çocuklarına karşı çoban durumundadır, onlardan sorumludur" buyuruyor. [592] [592] Buharî, Kitabu’l-Ahkam, "ALLAH'a itaat edin, Rasûlüne ve sizden olan emirlere itaat edin âyeti bâbı, c.16, s.229. Müslim, Kitabu'l-İmâret, âdil imâmın fazileti bâbı, c.6, s.8.

Bu, kadının iradeden yoksun olarak erkeğe tâbi olan biri olmadığını aksine aralarındaki ilişkinin sevgi ve şefkat üzere kurulduğunu gösterir. Eğer bu sevgi ve şefkat kopukluğa uğrarsa evlilik bağlan meşru bir yolla kopar.
O, faydalı siyasî ve sosyal aktivitesi olan olgun bir insandır.
ALLAH TeÂLÂ.: "Mü'min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder kötülüğü de yasaklarlar." (Tevbe 9/71) buyuruyor.
Kadın, insanlara karşı şahsîyetini, yüzünü, sesini hatta ismini gizlemesi gereken mücerret bir mahrem değildir. Eğer kadın insanlara karşı örtünmesi gereken bir avretse aynı şekilde erkek te onlara karşı örtünmesi gereken bir avrettir.
Kimilerinin düşündüklerinin aksine kadının da -erkeklere- denk bir şahsîyeti vardır. Kadın, kimilerinin düşündüğü gibi tatlı bir söze kanan aptal, veyâ kendisinde hile ve desiseden başka bir şey bulunmayan hilekâr bir tuzakçı değildir. Şâyet bâzen kadından zayıf ya da kötü birşey sadır oluyorsa aynı şey erkek için de söz konusudur.

İKİnci ETken.:
Kadının, ALLAH'ın kendisine farz kıldığı görevleri yerine getirmesi:
Kadının görevlerini yerine getirmesi yâni görevin tâbiatı gereği kimi ödevler arasında oran farkı bulunsa da bedenî, aklî ve vicdani çeşitli görevlerini yerine getirmesi demektir. Bütün bu konulardaki gayret ve çalışkanlık kadının şahsîyetinin gelişmesine yardım eder ve ona önemi yüksek seviyeli bir şahsîyet kazandırır. Çevresindeki hayatla geniş deneyimleri olur. Bu yüzden her bir görevin terkedilmesi müslüman kadını zarara uğratır, şahsîyetinin gelişmesine yardım edecek güzel imkânları kaybeder. Şahsîyetini korursa olgunlaşır, yüksek dereceler elde eder. Yerine getirdiği görevlerde güzel meyvelerini verir. Kadının, ALLAHa karşı, âilesine ve topluma karşı görevleri vardır. Bu görevlerini yerine getirmesiyle kadının şahsîyeti kat kat artar..

ÜÇüncü ETken.: ALLAH'ın Kadına Verdiği Uygulamaya Sokmak.:
Hakları uygulanır kılmak vâcibi edâ etmek gibidir. Bu çeşitli alanlardaki aklî, vicdanî ve bedenî çabaları kapsar. Ancak burada, vâcibleri edâ ile hakları pratize etmek arasında bir etkileşme ve birbirini tamamlamanın olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Bu ahenk sağlandığında en güzel meyvelerini verir. Hele buna kadının kazandığı faydalı tecrübeler de katıldığında... Uygulandığında kadının şahsîyetinin gelişmesini sağlayacak haklar; va'z ve irşad meclislerine katılma hakkı, eğitim ve öğretim görme hakkı, evlilik ve evlilik için karar bildirme hakkı, evinin ihtiyacından fazla vakti o-lursa mesleki çalışma hakkı, olumlu siyasî ve sosyal aktiviteye katılma hakki vs... Bu hakların kullanılması zorunlu bir maslahattan veyâ kadının, âilenin veyâ toplumun temel bir ihtiyacından kaynaklanırsa vâcib konumuna yükselir. [593] [593]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/254-257.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

MÜSLÜMAN ERKEĞİN KADINA KARŞI GÜZEL DAVRANIŞLARINDAN ÖRNEKLER.:

Müslümanların, kadınlara karşı davranışlarında dinlerinin tâyin ettiği kurallar vardır. Bu kuralların, onların akıllarında ve anlayışlarında kesin bir şekilde yerleşmiş olması gerekir. Çünkü bunlar, îslâmın, kadının insani şerefine ilişkin açıkladığı prensibin güzel bir tarzda algılanmasına dayanır. Nitekim, şeriatın kalblerine olduğu kadınlara iyilik ve yumuşaklıkla muamele ilkesi de onların kalblerine kesin ve sağlam bir şekilde yerleşmiş olması gerekiyor. Bâtılılar kadınlarla kimi zaman sağlam gerekçelerle kimi zaman da yalnızca görünürde iyi geçiniyorlar. Biz müslümanların ise kadınla güzel ilişkiler kurmada samimî ve ayırd edici kurallarımız vardır. Çünkü bu kuralların hepsi yerli yerince konulmuş ve kalblerimizin derinliklerinden gelen şeyler üzerine kurulmuştur. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gerek hanımlarına, kızlarına, diğer mü’min kadınlara, isterse gayri müslim kadınlara karşı ve bi-ze kadar ulaşın davranışları müslümanlar nezdinde kadınlara iyilik ve yu muşaklıkla muamele ilkelerini iyice kuvvetlendirmiştir. [594] [594]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/257.


Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in HANIMLARINA KARŞI DAVRANIŞLARINDAN BAZILARI.:

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem ÂiLesine Hizmette BuLunurdu.:

ÂİŞE aleyhasselâm (radiyallahu anhu)’ya: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem evde ne yapardı?" diye soruldu. O da "Âilesine yardımda bulunurdu" cevâbını verdi. [595] [595] Buharî, Kitabu Ebvabi’l-Ezân, "kim âilesinin ihtiyacı için namaz kılınırken çıkarsa..." bâbı, c. 2 s. 303.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem YoLa Çıktığı Zaman HanımLarı Ona ArkadaşLık EderLerdi.:

Yine Âişe (radiyallahu anhu) anlatıyor ve diyor ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yolculuğa çıkmak istediği zaman hanımları arasında kur'a çeker hangisi çıkarsa onu beraberinde götürürdü." [596] [596] Buharî, Kitabu'l-Meğazi, "İfk hadisi" bâbı, c. 8, s. 436. Müslim Kitabu't-Tevbe "İfk hadisi" bâbı, c. 8, s. 112.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in İ’tikâf MahaLLinde HanımLarını KarşıLaması.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımı Safîyye'den rivâyet ediliyor.: "Safîyye, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i Ramazan'ın son on gününde yaptığı i’tikâfta ziyâret etmek için yanına geldi. Bir müddet Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile sohbet etti. Sonra da ayrılmak için ayağa kalktı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da onunla beraber ayağa kaltı ve onu uğurladı.”
(Başka bir rivâyette.: [597] Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem mescidde idi hanımları yanındaydı ve sevinçliydiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Safîyye binti Huyey'e.: "Senden ayrıldığım ana kadar acele etme" buyurdu. [598] [598] Buharî, Kitabu Ebvabi't-ltikaf, "i’tikâf eden ihtiyacı için mescidin kapısına çıkabilir mi?" bâbı, c. 5, s. 186. Müslim, Kitabu's-Selâm, "bir kimse hanımıyla tek başına görüldüğünde yahut mahreminden biriyle bulunduğunda bu fulanca kadındır, demenin müstehâblığı"bâbı, c. 7, s. 8.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Hanımı Kendisine ArkadaşLık Edinceye Kadar Dâvete İcâbetten Çekinmesi.:

Hz. Enes (radiyallahu anhu) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in güzel çorba pişiren İranlı bir Komşusu vardı. Bu zât birgün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem için yemek hazırladı ve sonra gidip kendisini dâvet etti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Âişe'ye işâret ederek.: “Bu da dâvetli mi?” diye sordu. Adam.: “Hayır (dâvetli değil)” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: "Öyleyse ben de gelemem.” dedi. Daha sonra o kişi Peygamberi dâvet için tekrar geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yine Âişe'yi göstererek.: “Bu da gelecek mi?” diye sordu. Adam yine.: “Hayır!.” deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: “Hayır!” cevâbını verdi. Sonra o adam dönüp tekrar dâvet etti. Bu sefer de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bu da gelecek mi?” diye sordu. Dâvet eden adam bu üçüncü sefer.: “Evet!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile Âişe beraberce kalkıp birbiri ardınca yürüyerek o zâtın evine geldiler." [599] [599] Müslim, Kitabu'l-Eşribe, "müsafıre ev sâhibinin dâvet etmediği kimse takılırsa ne yapmalıdır", bâbı, c. 6, s. 116.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, Hanımının Binmesi İçin Yumuşak Bir Yer HazırLaması Ve Dizini Koyarak Hanımının (Deveye) Binmesini SağLaması.:

Enes anlatıyor ve diyor ki: "... Sonra Medine'ye doğru yola çıktık. -Hayber'den geliyordu- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ‘î Safıyye'nin -rahatça oturması için- yeleğini devenin hörgücüne dolarken gördüm. Daha sonra devesinin yanına oturdu, dizini koydu Safîyye de ayağını Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in dizine basarak deveye bindi.” [600] [600] Buharî, Kitabu’l-Meğazi, "Hayber Gazvesi", c. 9, s. 20.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, Hanımının HabeşîLerin OyunLarına Bakmasına Müsaade Etmesi, Hanımı Bakmaktan Vazgeçinceye Kadar OnunLa Beraber Durması.:

ÂİŞE aleyhasselâm anlatıyor.: "Bayram Günüydü, iki siyahî, mızrak-kalkanla oynuyorlardı. Ya ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sordum ya da o bana.: “Bakmak ister misin?” dedi. Ben de.: “Evet!” dedim. Bunun üzerine beni arkasına aldı, yanağımı yanağına dayadı ve.: “Ey Habeşî!. Haydi oyna!” dedi. Benim sıkıldığımı görünce.: “Yeter mi?” diye sordu. Ben de.: “Evet!” deyince; “Haydi git!” buyurdu."[601] [601] Buharî, Kitabu'l-İdeyn, "Bayram günü mızrak ve kesici âletlerle gezmek" bâbı, c. 3, s. 95. Müslim, Kitabu Salâti'l-îdeyn, "bayram günlerinde günah olmayan oyunları oynamaya ruhsat" bâbı, c. 3, s. 22.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, KızLarına Karşı DavranışLarından Bazı ÖrnekLer.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Kızını.: “Hoş geldin!.” diyerek Ayağa kalkıp Karşılaması ve Onu Sağına Oturtması.:
ÂİŞE aleyhasselâm (radiyallahu anhu) anlatıyor ve diyor ki: "Fatıma yürüyerek geldi -yürüyüşü sanki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yürüyüşü gibiydi- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de ona.: “Hoşgeldin kızım!” dedi, sonra onu sağına yahut soluna oturttu." [602] [602] Buharî, Kitabu’l-Menâkib, "îslâmda nübüvvetin alâmetleri" c. 7, s. 440. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızı Fatıma'nın faziletleri" bâbı, c. 7, s. 143.

Ebu Davûd, Tirmizî ve Nesaî'nin rivâyetlerinde de.: "Fatıma, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına geldiği zaman Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onu ayağa kalkarak karşıladı, onu kendi yerine oturtu." şeklindedir. [603] [603] Bkz. Fethu'l-Bâri.c. 9, s. 200.


Resim RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, MÜ'MİN KADINLARA KARŞI DAVRANIŞLARINDAN BAZI ÖRNEKLER:

Mescidde Bir Çocuğun AğLamasını Duyması Ve Annesine Karşı İnce KaLbLiLiğinden DoLayı Namazını Kısa Tutması.:

Hz. Enes (radiyallahu anhu) anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Namaz kılacaktım, namazı biraz uzatmak istiyordum ki, o arada bir çocuğun ağladığını duydum; annesinin o’nun ağlamasından dolayı duyacağı acıyı iyi bildiğimden namazımı kısa tuttum.” [604] [604] Buharî, Kitabu Ebuabil-Ezân, "çocuk ağlarken kim namazını hızlandırma" bâbı, c. 2, s. 344. Müslim, Kitabu's-Salât, "imâmların namazı hızlandırması" bâbı, c. 2, s. 44.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, Namazdan Sonra, KadınLarın Önce ÇıkmaLarı İçin ErkekLerLe Beraber Biraz BekLemesi.:

Ümmü Seleme anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (namazı bıtırip) selâm verince, kadınlar da selâm verir ve ayağa kalkarlar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kadınların kolayca (çıkmaları) için ayağa kalkmadan biraz beklerdi. İbn Şihab diyor ki.: "ALLAH'a yemin olsun ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in beklemesi cemaatten ayrılan erkeklerin kadınlara yetişmeden kadınların çıkmalarını sağlamak içindi." [605] [605] Buharî, KitabuEbvabiSıfatis Sarat, "selâm vermek" bâbı, c.2, 8.467.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Bayram TörenLerine KatıLmaLarı İçin HayızLı KadınLarın Ve KöLeLerin Dışarı ÇıkartıLmasını Emretmesi.:

Ümmü Atîyye anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i.: “Yetişkin kızları, perde arkası ehlini ve hayızlı kadınları mü'minlerin dâvetlerine iyi işlere katılmaları için dışarı çıkartınız. Hayızlı kadın da namazgâhtan uzak dursun!.” derken işittim." [606] [606] Buharî, Kitabu’l-Hayz "hayızlı kadının bayram namazlarına katılması" bâbı, c. 1, s. 440. Müslim, Kltabu Salâti’l-İdeyn, "bayram namazlarını kılmak için kadınların Musâllaya gitmeleri" bâbı, c. 3, s. 20.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, Bayram Günü KadınLar DuymadıLar Zanm İLe OnLara Ayrıca Nasihatte BuLunması.:

Câbir b. Abdullah haber veriyor ve diyor ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ramazan Bayramı Günü kalktı önce namaz kıldırdı sonra da hutbeye çıktı. Hutbeyi bıtırince aşağı indi. (Başka bir rivâyette de [607] [607] Parantez içindeki kısım İbn Abbas'ın rivâyetidir. Buharî, Kitabu’l-İlm, "imânın kadınlara öğüt vermesi onlara ilim öğretmesi" bâbı, c.l, s.203. Müslim, Kiabu Salâtil-İdeyn, c.3, s. 18.
kadınlar duymadılar zannederek) kadınların bulunduğu yere geldi ve onlara nasihatte bulundu." [608] [608] Buharî, Kitabu'l-İdeyn, "Bayram günü imâmın kadınlara vaz etmesi" bâbı, c. 3, s. 119. Müslim, Kitabu Salâti'l-İdeyn, c. 3, s. 18.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Ensar'dan OLan KadınLar İçin Uzunca Bir Müddet Ayakta Durması Ve OnLara OLan Sevgisini BeLirtmesi.:

Hz. Enes (radiyallahu anhu) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kadınların ve sâbi çocukların düğün yemeğine geldiklerini görünce, ayağa kalkarak.: “ALLAH'ım!. En çok sevdiğim insanlar sizlersiniz!.” dedi ve bu sözü üç defa tekrar etti."[609] [609] Buharî, Kitabu’l-Menâkıb, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ensar'a "Bana insanların en sevimlisi sizsizin" sözü bâbı, c. 8, s. 114. Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahahe, "Ensar'ın faziletleri" bâbı, c. 7, s. 174.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Deve Çobanının Sesini Duyunca KadınLara Hürmeten Daha Sessiz OLmasını Tavsiye Etmesi.:

Hz. Enes (radiyallahu anhu) anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem -hanımlarından birkaçı ve Ümmü Süleym ile beraber- yolculuğa çıktı. Yanlarında develeri sevk ve idâre eden Enceşe adlı bir Köle de vardı. Ahmed b. Hanbel’in rivâyetinde, [610] [610] Fethul-Bâri, c. 13, s. 174.
Köle, develeri çok sert bir şekilde sevk ve idâre ediyordu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yâvaş ol ey Enceşe!. Kadın götürüyorsun!.” buyurdu.[611] [611] Buharî, Kitabu’l-Edeb, "câriyelerin kendilerini arzetmeleri" bâbı, c. 13, s. 216. Müslim, Kitabu'l-Fedâi), "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kadınlara rahmeti", bâbı, c. 7, s. 74.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, Hurma Taşıyan Kadına Acıyarak Terkisine Binmesi İçir Devesini Çöktürmesi.:

Ebu Bekir’in kızı Esmâ anlatıyor: "... Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Zübeyr'e ayır vermiş olduğu arazisindeki hurma çekirdeklerini taşıyordum. Bu hurmalık Medine'deki evimden bir fersahın üçte-ikisi kadar uzaklıkta idi. Ben, başımda hurma çekirdeği yüklü olarak evime gelirken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem rastladım. Yanında Ensardan bazıları vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni çağırdı. Son beni terkisine bindirmek için devesine.: “Ih! Ih!.” dedi. Fakat ben erkekler beraber gitmekten utandım... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem benim utandığımı anlayınca (bırakıp) gitti." [612] [612] Buharî, Kitabu'n-Nikâh, "kıskançlık" bâbı, c. 11, s. 234. Müslim, Kitabu's-Selâm, "yolda karşılaşılan yabancı kadının hayvanın terkisine alınması" bâbı, c. 7, s. 11.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, Hz. Osman'a Hasta OLan Hanımına Bakması İçin Bedir Savaşına KatıLmama İzni Vermesi.:

İbn Ömer anlatıyor.: "Bedir Harbine katılmayan (Osman'a) gelin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kızı onun nikahı altında ve hastaydı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: “Bedir Harbi’nde bulunanın hissesi kadar sana ecir ve pay var.” buyurdu." [613] [613] Buharî, Kitabu'l-Menâkıb, "Osman b. Affan'ın menkıbeleri", bâbı, c. 8, s. 60.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, Hac YoLunda Hanımına ArkadaşLık Etmesi İçin Bir Adam Cihâda Çıkmaktan Vazgeçmesini Emretmesi:

İbn Abbas anlatıyor ve şöyle haber veriyor.: "Adam dedi ki.: “Yâ Resûlullah! Ben şu şu yere giden orduyla yola çıkmak istiyorum."
(Müslim’in vâyetinde.: “Şu şu yere giden orduya ismimi yazdırdım) Hanım ise hacca gitmek istiyor!." Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hanımınla beraber git!.” buyurdular." [614] [614] Buharî, Kitabu’l-Hacc, "kadınların hacci" c. 4, s. 448. Müslim, Kitabu’l-Hacc, "kadının mahremiyle hacca gitmesi" bâbı, c. 4, s. 102.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Kendisine BiLdiriLmeden, Bir Kadının DefnediLdiği Gün ÜzüLmesi Ve Bazı SahabiLeriyLe Ona Duâ Etmek İçin Kabre Gitmesi.:

Ebu Hûreyre rivâyet ediyor: "Siyahî bir erkek yahut bir kadın mescidi süpürürdü." (Diğer bir rivâyette [615] [615] Buharî, Kitabu's-Salât, "mescide hizmet" bâbı, c. 2, s. 100.
Ben onun sâdece kadın olduğunu gördüm (kadın) ölmüştü. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ondan sorunca.:
“O, öldü!.” dediler. Resûlullah.: “Niçin bana bildirmediniz? Kabrini bana gösterin.” dedi. Daha sonra kadının kabrine geldi ve ona duâ etti." [616] [616] Buharî, Kitabu's-Salât, "mescidin süpürülmesi", bâbı, c. 2, s. 99. Müslim, Kitabu’l-Cenâis "kabristanda namaz kılmak", bâbı, c. 3, s. 56.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, Mü'mine Kadınlara karşı davranışlarından bahseden bu misâlleri, Buharî ve Müslim’in tarhic ettiği, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kendisinin önünde tef çalmayı nezreden bir kadına izin verdiğini bildiren eşsiz bir misâlle bitiriyoruz.:

Bûreyde rivâyet ediyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Gazalarından birine çıkmıştı. Seferden dönünce siyahî bir câriye.: Yâ Resûlullah! Ben.: “Şâyet ALLAH seni selâmet içinde geri döndürürse senin önünde tef çalıp şarkı söylemeyi nezrettim!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kadına.: “Eğer nezrettiysen peki çal, yoksa çalma!.” buyurdu. Kadın da (def) çalmaya başladı..." [617] [617] Tirmizî rivâyet etmiştir. Tirmizî der ki "Hadis harem-sahih hadistir. Bûreyde'nin rivâyeti ise garibtir. Kitabu’l-Menâkıb, "Ey Ömer, şeytân senden korkmaktadır" bâbj, hadis no: 3691. Bkz. Sahihü Sunenit-Tirmizî no: 2913.


ResimRESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in MÜSLÜMAN OLMAYAN KADINLARA KARŞI DAVRANIŞLARI.:

Cündeb b. Süfyan anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem rahatsızlandı da iki yahut üç gece kalkmadı. Bunun üzerine bir kadın geldi ve.: "Ey MuhaMMed!. Ben umarım ki şeytânın seni terketmiş olsun! Görüyorum ki iki yahut üç geceden beri sana yaklaşmadı'!.” dedi. Bu olay üzerine.: Azîz ve Celîl olan ALLAH’a and olsun kuşluk vaktine, sükûna vardığı dem geceye ki RABB’in seni terketmedi ve darılmadı!.” âyetlerini indirdi." [618] [618] Buharî, Kitabu't-Tefsir "RABB’in seni bıramkadı sana darılmadı" âyeti bâbı, c. 10, s. 339. Müslim, Kitabu'l-Cihâd, "müşrik ve münâfıkların Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e eziyet etmeleri" bâbı, c. 5, s. 182.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Korkan İki Kadının HaLLerini Araştırması.:

Ebu Zerr şöyle anlatıyor: "Bir ara Mekkeliler dolunaylı bir gecede uykuya daldılar. Kâbeyi kimse tavaf etmiyordu. Sâdece onlardan iki kadın, Asaf ve Nâile duâ ediyorlardı. Bunun üzerine kadınlar velvele kopararak gittiler.: "Keşke bizim neferlerimizden biri burada olsaydı!" dediler. (Râvi devâm ediyor:) Az sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile Ebubekir çıktı. Onlar yukarıdan iniyorlardı (onlara).: "Size ne oldu?." diye sordu. "(Başka dine gireni Kâbe ile örtüsü arasında gördük.) Kâbe ile örtülerinin arasında." dediler. "Size ne söyledi?" diye sordu. Kadınlar.: "O, bize ağza alınınayacak sözler söyledi." dediler. " [619] [619] Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Ebu Zerrin faziletleri" bâbı, c. 7, s. 153.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in MüsLümanLarın İyiLiğine Sebep OLan Kadını MükâfatLandırması.:

İmrân anlatıyor.: "Biz Peygamber'le birlikte yolculuk ediyorduk. Bir müddet sonra insanlar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e susuzluktan şikâyet ettiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem konakladı. Ali ile birini daha çağırdı ve onlara.: “Gidin, su arayın!.” buyurdu. İkisi gittiler. Sonunda devesi üstünde iki büyük kırba yahut iki tulum arasına oturmuş kadına rastladılar. Kadına.: “Su nerede?” diye sordular Kadın.: “Dün bu saatte suyun basındaydım, adamlarımız yolcudurlar, bizi arkada bıraktılar.” dedi. “O zaman yürü!” dediler. Kadın.: “Nereye?” dedi. “ALLAH Rasûlü’nün yanına!” diye cevâb verdiler. Kadın.: “Şu Sabii denilen adamın yanına mı?” diye sordu. “O senin kasdettiğin zâtın yanına, hadi yürü!” dediler. Kadını Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına getirdiler... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir kap istedi. Her iki büyük kırbanın ağızlarından o kabın içine su boşalttık ve ağızlarını bağladı. İnsanlara.: “Gelin, hayvanlarınızı sulayın, kendiniz de su alın!” diye nidâ olundu. O kadın ayakta durmuş suyu nasıl kullandıklarına bakıp duruyordu. ALLAH'a yemin ederim ki, artık su alınmadığı halde kırbalar bize öncekinden daha da dolu görünüyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kadın için birşeyler toplayın!” diye emretti. Onun için en iyi hurmadan, undan, sevikten bir hayli şey topladılar, hatta birçok da buğday topladılar. Bunların hepsini (çuval gibi) bir bezin içine koydular. Kadını devesine bindirip çuvalı da kucağına yerleştirdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kadına.: “Görüyorsun ki, senin SUyundan hiçbir şey eksiltmedik, fakat bize SU verip Suya doyuran ALLAH'tır!” buyurdu.

(Müslim’in rivâyetinde de.: “Kadının yetim çocukları olduğu" haber verilince.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: "Haydi git de bunları âilene yedir!.” buyurdu." [620] [620] Buharî, Kitabu't-Teyemmüm, "temiz toprak müslümanın abdestinde su yerine geçer" bâbı, c. 1 s. 464. Müslim Kitabu's-Salar, "kaçırılan namazın kazası " bâbı, c. 2, s. 140.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Yemeğine Zehir Koymasına Rağmen O Kadına HoşgörüLü Davranması Ve Hediyesini KabuL Etmesi.:

Enes (radiyallahu anhu) anlatıyor: "Yahudi bir kadın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e zehirli bir koyun (eti) getirdi. O etten biraz yenildi. (Zehirli olduğu anlaşılınca) kadın hemen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına getirildi. Hemen kadını Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına getirdileı ve.: “Onu öldürmeyecek miyiz?” denildi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayır!” cevâbını verdi.
Müslim’in rivâyetinde de.: Kadın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna getirilince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona bu durum hakkında soru sordu. Kadın.: “Seni öldürmek istemiştim!.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH seni bu hususta asla muvaffak kılmaz!” buyurdular."
[621] [621] Buharî, Kitabu’l-Hibe, "müşriklerden hedîyye kabul etmek" bâbı, c. 6, s. 159. Müslim, Kitabus selâm, c. 7, s. 14.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in, Savaşta KadınLarın ÖLdürüLmesini YasakLaması.:

İbn Ömer (radiyallahu anhu) anlatıyor: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Savaşlarının birinde ölü bir kadın bulmuştum. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kadınların ve çocukların öldürülmesini yasakladı." [622] [622] Buharî, Kitabu-Cihâd, "savaşta kadınları öldürmek" bâbı, c. 6, s. 489. Müslim, Kitabu'l-Cihâd, "savaşta kadın ve çocuk öldürmenin haramlığı" bâbı c, 5, s. 144.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Kendisi Hakkında Kötü Söz SöyLeyen Kadına Sabretmesi Ve Hidâyete Ermesi İçin Duâ Etmesi.:

Ebu Hûreyre (radiyallahu anhu) anlatıyor.: "Annemi İslâm'a dâvet ediyordum. Kendisi müşrik idi. Bir gün onu dâvet etmiştim, bana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hakkında hoşlanmadığım sözler söyledi. Bunun üzerine ağlayarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldim ve ona.:Yâ Resûlullah! Ben annemi İslâm'a dâvet ediyorum, kabul etmekten çekiniyor. Bu gün kendisini yine dâvet ettim; bana senin hakkında hoşlanmadığım sözler söyledi. (Ne olur) Ebu Hûreyre'nin Annesinin hidâyete ermesi için ALLAH'a duâ et!” dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH'ım! Ebu Hûreyre'nin Annesine hidâyet ver!” diye duâ etti. Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in duâsına sevinerek çıktım. (Eve) geldim... (Annem) kapıyı açtı ve: “Ey Ebu Hûreyre! ALLAH'tan başka İLÂH olmadığına, MuhaMMed’in de O'nun KuLu ve RASÛLÜ olduğuna şehâdet ederim!.” dedi. [623] [623] Müslim, Kitabu Fedâili's-Sahabe, "Ebu Hûreyre ed-Dusi'nîn faziletleri" bâbı, c. 7, s. 165.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim KADIN ve OLGUNLUK.:

Ebu Musâ'nın bildirdiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Erkeklerden birçoğu kemâle ermiştir. Kadınlardan ise sâdece Firavn'un hanımı Asiye ile İmrân kızı Meryem kemâle ermiştir” buyurmuştur. [624] [624] Buharî, Kitabu Ehâdisi'l-Enbiyâ "ALLAH imân edenlere Firavun'un karısını misâl olarak verdi" âyeti bâbı, c.7, s. 258. Müslim, Kitabul Fedâili's-Sahabe, mü'minlerin annesi Hatice'nin fazileti bâbı, c. 7, s. 133.

Hafız İbni Hacer der ki.: "Hadiste geçen.: “Kadınlardan ise sâdece Firavn'un hanımı Asiye ile İmrân kızı Meryem kemâle ermiştir.” ifâdesi bu iki kadının Nebî olduklarını gösterir. Zirâ insan nevinin en olgunları sırasıyla peygamberler, Velîler, Sıddıklar ve Şehîdlerdir. Asiye ile Meryem peygamber olmasalardı kadınlardan Velî, Sıddık ve Şehîdin de olmaması gerekirdi, şeklinde delil çıkartılmıştır. Halbuki bu özellikler çoğu kadınlarda bulunmaktadır. Buna göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Filanca kadınlar dışında kadın peygamber gelmemiştir.” demiş gibidir. Eğer Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sıddıklık, Velâyet ve Şehîdlik sâdece şu iki kadına mahsustur.” deseydi tâbii ki bu özellikler bu iki kadın dışında hiçbir kadında bulunamazdı. Eğer hadiste kastedilen Nebîlik dışındaki kemâl ise böyle anlaşılması için yeterli delil söz konusu ettiğimiz gerçeklerden dolayı yoktur. ALLAH en iyisini bilir.
Bu yoruma göre de hadiste kastedilen kadınlar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gelmeden önce yaşamış kadınlardır; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem dönemindeki kadınların kemâle eremeyeceğini göstermez bu."


İmam Kurtubî der ki.: "ALLAHu zü’L- CeLÂL melek vasıtasıyla vahyettiği için doğrusu Meryem Nebîdir. (Kadi İyaz Cumhurun bu görüşte olmadığını söyler.) [625] [625] Parantez içindeki kısım Fethu'l-Bâri'den alınmıştır c. 7, s. 281. Asiye'nin Nebî olduğunu gösteren hiçbir delil yoktur".

Kirmani der ki.: "Kemâle ermek lafzı, kadınların Nebî olduğunu göstermez. Çünkü bu lafız bir şeyin tam olduğuna, kendi konusunda eksiksiz olduğuna delâlet eder. Hadiste geçen kemâl, onların kadınlara ait erdemlerin çoğuna sâhib olmasıdır. Kadınlardan peygamber olmayacağı dâir icmâ’ olduğu söylenmiştir. Buna rağmen İmam Eş’arîye göre altı Kadın Peygamber gelmiştir! Bunlar.: Havva, Sâre, Musâ'nın Annesi, Hacer, Asiye ve Meryem..
Eş’arî’ye göre peygamberliğin ölçüleri, bir kimseye ALLAH tarafından melek vasıtasıyla bir emrin, nehyin veyâ ileride olacak bir olayın vahy edilmesidir. Yukarıda adı geçen kadınlara da melek vasıtasıyla çeşitli emirlerin geldiği de bilinmektedir. Ayrıca melek gönderilen birkaç kadının ismi Kur’ÂN'da da geçmektedir..


İbni Hazm der ki.: "Kadınların peygamberliği konusu sâdece Kurtuba'da çağında tartışılmıştır. Kurtuba'lıların bir üçüncü görüşü daha var. Tevâkkuf (çekimser kalma). Kadınlardan peygamber olamayacağını söyleyenlerin delilleri.: “Senden önce erkeklerden başka kimseyi rasûl olarak göndermedik.” âyetidir.
İbn Hazm der ki: "Bu âyet delil olamaz. Çünkü kadınların rasûl olabileceğini kimse iddia etmemiştir. Sorun sâdece nübüvvettir. Konuyla ilgili en açık mesele Meryem Kıssası’dır.
Musâ'nın Annesini konu alan kıssada ise mücerred vahiyle çocuğunu derhal suya bırakmasında onun peygamberliğini gösterecek noktalar vardır. ALLAH TeÂLÂ, Meryem ve Meryem sonrası peygamberlerden bahsederken.: “İşte onlar ALLAH'ın kendilerine ni’met verdiği peygamberlerdir.” buyurmuştur.
Meryem de bu umum lafzın içine girer. ALLAH en iyisini bilir.

Firavn'un Hanımı Asiye'nin faziletleri arasında mülkü bırakıp ölümü seçmesini; içinde bulunduğu ni’mete karşılık da dünya işkencesine razı olmasını sayabiliriz.
Musâ (aleyhisselâm.) ile ilgili.: "O benim gözümün nurudur" demesi de Asiye'nin ferasetini gösterir.
[626] [626] Fethu’l-Bâri, c. 7, s. 258-259.

İşte bir tarafta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sözü diğer tarafta ise bazılarının sandığ: gibi kadınların hürriyetine kavuştuğu bu çağdan önce yaşayan âlimlerimizir görüşleri. İlim Adamlarımız çağlarında yaşayan câhilîyye görüşlerini kaldırmış; onlar kadının durumunu kötüleştiren ve haklarım büsbütün ellerinder alan asırlarca süregelen bâtıl hurâfelere yenik düşmemişlerdir. Bize gön kadın en yüksek derecelere çıkabilecek durumdadır. Kadınlardan peygam ber olup olmaması konusu âlimler arasında tartışmalıdır. Fakat onlar kadınların Velî, Sıddık ve Şehîd olabileceklerinde icmâ’ etmişlerdir..

Yukarıda Geçen Hadisten ŞunLarı Anlıyoruz.:

Birincisi.: Gerek kadında gerekse erkekte kemâle ermek için fıtri tam bir istidât vardır. Yâni kadının kâmil olması mümteni/imkânsız, değildir; erkekten geri kalmaz. Kadınların kemâle ermesi mümkün olunca, kemâl yolunda daha büyük derecelere ulaşmaları da çok daha imkan dâhilindedir.

İkincisi.: Kemâle ulaşmak fıtri olarak mümkün olduğuna göre erkeklerdeki gibi kadınların da eğitim-öğretim, gayret ve meleke kazanma ile olgunluklarını artırmaları mümkündür. O halde olgunluğun gerçekleşmesi uğruna kadına yeni şeyler kazandırmak konusunda titizlikle durulmalı; kadınların yeteneklerini artıran, fıtri kabiliyetlerini süsleyen ve kötü şeylerden arındıran eğitim Öğretim ve yönlendirme görevlerini yapacak birçok yeni müesseseler kurulmalıdır..

Üçüncüsü.: Fıtri yetenekler kadınlarda tam olduğu halde kemâle eren kadınların az olması şu sebeplerdendir.:
a-) Nadiren fıtri istidâtın azlığı
b-) Eğitim ve yönlendirmenin yetersizliği.
Eğitim ve yönlendirmenin yetersizliği şu sebeplere bağlıdır.:
* Eğitim ve yönlendirmede ilgili kişilerin sorumsuzlukları.
** Özellikle kadınların sıkışık zamanları..
Yâni kadın hâmilelik, doğum, emzirme, dadılık ve ev işleri gibi konularda bütün enerjisini harcamakta; ilim, ibâdet, eğitim ve öğretim gibi faaliyetlere katılacak gücü kendisinde bulamamaktadır. Her halükârda kadınlara da erkeklere tanınan imkanları eşit olarak tanınmalı, eğitim-öğretim faaliyetleri ile kadının zaman-mekân ve şartlara uygun bir şekilde hazırlanmasına imkan sağlanmalıdır.
Üzülerek belirtelim ki çoğu sistemlerde eğitim-öğretim esasları kadının şartları hiç göz önüne alınmaksızın tamamen erkeklerin şartlarına göre hazırlanmaktadır.

Dördüncüsü.: Bize çokça sorulan sorulardan biri de şu.: "Hadis-i şerifte belirtilen kemâl, olgunluk, bilinmek, meşhur olmak anlamındaki bir kemâl mi?. Yâni olgunlukları ile meşhur olan erkeklerin sayısı çoktur. Ama kadınların ki ise sâdece.: “... gibi kadınlardır" mı?.” demek istemektedir?
Bu soruları giderecek, Kur’ÂN'da hiç İmrân Kızı Meryem ve Firavn'ın Hanımı Asiye ile ilgili misâl var mı?.”
İşte cevâb!. ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor ki:
"ALLAH, imân edenlere Firavn'un karısını misâl verdi. Hani O RABB’ım bana katından cennete bir ev yap. Beni Firavn ve onun kötü işinden kurtar. Beni zâlim kavmin ellerinden de kurtar. İmrân Kızı Meryem rahmini korudu da biz onun rahmine ruhumuzdan üfledik. O RABB’inin kelimelerini ve Kitablarını doğruladı da gönülden itaat edenlerden oldu."


وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn (fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn (zâlimîne).: ALLAH, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar."// ALLAH, kâfirlerle akrabalığı olan mü’minlerin ibret almaları için de, Firavun’un karısı Asiye’yi fazilet örneği göstererek anlatıyor. Hani o:'Rabbim, kendi katında, Cennet’te benim için bir ev yap. Beni hem Firavun’dan, hem de, onun kötü amellerinden azgınlık ve işkencesinden kurtar. Beni inkâr ile, isyan ile, baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri, ALLAH yolunu, ALLAH yolundaki faaliyetleri engelleyen zâlim bir kavimden kurtar.' demişti.” (Tahrîm 66/11)

وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
“Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet minel kânitîn (kânitîne).: İmran'ın kızı Meryem ki, onun iffeti ahsendi. Bu sebeple onun içine Ruhumuzdan üfledik. Ve o, RABBinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. Ve o, kanitin olanlardan oldu.// İffetini, kale gibi koruyan, beline sahip olan İmrân’ın kızı Meryem’i de, ALLAH, iman edenlerin ibret alması için iffet numunesi gösterdi. Biz rahmetimizle varettiğimiz düzenin bir bölümü olan ruhumuzdan nûranî dalgalar halinde Îsâ’nın bütün hücrelerine ruh yayarak hayat verdik, onu bilinçlendirdik. Meryem, Rabbinin kanunlarını, mûcizelerini, kudretinin delillerini ve kitaplarını tasdik etti. O, gönülden itaat edip, boyun eğenlerden, uzun uzun kıyamda durarak sorumluluk şuuruyla namaz kılanlardan, dinî insanî ve vicdanî sorumluluklarını yerine getirenlerden, saygıda kusur etmeyenlerdendi.” (Tahrîm 66/12)

Beşincisi.: Kadınların =>İbâdet, Öğretim, Dâvet ve Cihâd gibi genel sahalarda gelişmesi daha az olduğundan bu konularda yetişen erkekler kadınlara nazaran daha çoktur. Fakat kadınların, çocuk emzirme, yetiştirme, kocasını gözetmesi, çocuklarını eğitmesi gibi bizzât kendilerini ilgilendiren sahalardaki başarıları kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Her nedense bu tür başarılar insanların gözüne gözükmez, insanlar hiç ağzına almaz. Bunlar zor fark edilen görünmez başarılardır. Kadın meçhul bir askeri temsil eder- Nasıl ki vitrinde olmayan askerler kendi aralarında er-onbaşı, çavuş komutan... gibi çeşitli mertebelere sâhibse, kadınlar da ev işlerinde gayretleriyle çeşitli kemâl derecelerine ulaşırlar. Tarih boyunca yükselen milletler vitrindeki komutanlardan daha çok meçhul askerlere kıymet vermişlerdir. Görünmeyen askere değer vermek gerekir. Çünkü o insanlara görünmez ama kimseden teşekkür beklemeden görünür basanlar elde eder. Yine o meçhul asker, ümmetin gücünü, ümmetin güçlü şahsîyetini, ümmetin yüceliğini temsil eder. İşte kadın da böyledir. Çoğu zaman meçhul asker odur. Bâzen de bilinen asker, Yüce Efendi olur. Nadiren de Meşhur Makamlarda bulunur..

Altıncısı.: Hadis-i Şerif yetişmiş kadınların toplumda çoğalması için kadını yetişme sebeplerini aramaya teşvik etmektedir. Meselâ.: "Onların aklı ve dini noksandır" hadisi kadını, kendisine atfedilen noksanlığı yok etmek amacıyla ev işlerini ihmal etmemekle beraber ev dışında da büyük gayretler sarf etmeye teşvik etmektedir. Bilindiği gibi ALLAHu zü’L- CeLÂL çeşitli vesilelerle insanları imtihan etmektedir. Kadını hayızla, lohusalıkla sınamakta; bu durumdaki kadın ise hayız ve lohusalık sebebiyle kaçırdığı ibâdetlere sabretmekte, daha başka ibâdetler yapmaktadır. Yine kadım hâmilelik, doğum, çocuk emzirmek ve dadılık gibi insan, ev dışındaki çalışmalardan alıkoyacak işlerle imtihan etmektedir. Bu durumdaki kadın ev işlerinin yanında kendisindeki söz konusu eksikliği gidermek için ev dışında da olanca gayretiyle çalışmalıdır. Böylece zekâ ve yetişkinliğini artırmalıdır. Yine kadını güçlü sevgi hissiyle, şiddetli infialle denemektedir. Kadın, kocasıyla yakınlık kurmalı, onunla en güzel şekilde en hoş biçimde geçinmeli, yaşamalıdır. Böyle kadınların yanında cehennem ateşinden kurtulduklarını gösteren bir yazı bulunur. ALLAH hiçbir kimseyi gücünü aşan şeylerle sorumlu tutmaz..

Yedincisi.: Son olarak geçmiş milletlerde yetişkin kadınların azlığını gördük. Erkek kadın bir araya gelip MuhaMMed Ümmeti arasında yetişkin kadınları çoğaltmak bizim üzerimize farz değil mi?
O MuhaMMed aleyhisselâm ki =>kıyamet günü çoğu Peygamberlerin önderi olacak... O, kıyamet gününde bizimle övünecek... O, âlemlere ancak rahmet olarak gönderilmiştir... Yine O, en mükemmel bir risâletle gönderilmiştir. [627] [627]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/264-268.


Resim

MÜSLÜMAN KADININ,
=>TOPLUMSAL HAYATA KATILIMI ve ERKEKLERLE KARŞILAŞMASI.:


GİRİŞ.:

MÜSLÜMAN KADIN, yeryüzünün en âdil, en yetkin biçimde imârı çalışmalarında erkeğin ortağıdır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu konumu.: "Kadınlar erkeklerin kardeşleridirler." [628] [628] Sahihu'l-Câmii's-Sağir. Hadis no: 1979.
Uyarı: Sahih-i Buharî için verdiğimiz cilt ve sayfa numaralan: Sahih-i Buharî'nin Şerhu Fethi'l-Bâri'nin Mustafa Halebi/Kâhire baskısının cilt ve sayfalarını göstermektedir. Müslim için verdiğimiz cilt sayfa numaralan ise; "el-Câmiu's-Sahih li’l-îmam Müslim" adıyla düzenlenen eserin İstanbul baskısının cilt ve sayfa numaralarını göstermektedir.


Sözleri ile belirlemiş bulunuyor; dolayısıyla, onların yaşam alanlarında erkeklerle ciddî bir ortaklık içine girmeleri gerekir. Yaşamımızda çalışma alanları, yapılan gereği erkeksiz olamayacakları gibi erkeğin rolü bu alanlarda daha çok yer tutmaktadır. Şer'î Sınır gözetildiği sürece, ALLAH'ın Yasası kadına, erkeklerle karşılaşıp onları görmesi, onların da kadınları görmeleri, kimi durumlarda birbirleri ile konuşmaları, kimi durumlarda herhangi bir işte yardımlaşmalarını yasaklıyor değildir. Onların erkeklerle birliktelikleri yapmacık tutumlar, imâlı konuşmalar veyâ duygusallıklar olmaksızın ağırbaşlılık içinde gerçekleşir. Kadının toplumsal yaşama katılımı ve bunun getirdiği erkeklerle birliktelik; şeriatın kararlaştırıp, Peygamber’in pratiğe geçirdiği bir olgudur.
O Peygamber ki; kadının toplumsal yaşama katılımının, toplum yaşamına sağladığı kolaylığı, yararı, bir çok durumlarda bu katılımın engellenmesinin toplumu yarardan yoksun bırakacağının yanında doğuracağı zorluğu; çalışma ortamına açılmanın, Müslüman kadının evi ve çocuklarına karşı olan öncelikli yükümlülüğünü yerine getirmesine engel oluşturmayacağı, dahası, kişiliğinin olgunlaşması, evine karşı olan yükümlülüğü ile âile ve toplum gereksinimlerinin kadının omuzuna yükleyeceği olası diğer yükümlülükleri gereğince yerine getirmesine yardımcı olacağını biliyordu kuşkusuz..

Yararlı bir amacın gerçekleştirilmesi için planlanarak oluşturulan eylemler açısından olsun, özel olarak planlanmadan yaşamın normal işleyişi gereği oluşan eylemler açısından olsun; kadının toplumsal yaşama katılımı ve erkeklerle birlikteliği, kamusal ve bireysel etkinliklerin varlık bulduğu alanların her ikisinde de Müslüman toplumun genel ayırıcı özelliğiydi o dönemde.

İşte Bu KatıLım Ve BirLikteLiğin Yaşandığı KudsaL EtkinLik ALanLarından Birkaçı.:

Mescid.: Farz, cenâze ve güneş tutulması namazları kılınırken kadınlarla erkekler birlikte toplanırlardı.

Öğrenim İçin Bilginlerin Çevresinde Oluşan Topluluklar.: Mescid'de olsun, bayram namazı kılınan meydanda olsun veyâ bilginlerin evlerinde olsun kadın erkek birlikte toplanırlardı..
ALLAH'ın, hac ve umre görevlerini yerine getire bilsinler diye insanlar için güvenilir sığınak kıldığı Kâbe'de de erkek ve kadınlar birlikte bulunurlardı.

Bayram Töreni Yapılan Alan.: Kadınlar bayram namazı kılınan yere gider; namaz kılar, erkeklerle birlikte tekbir getirir, hayra ve müslümanların duâlarına ortak olur, Mescid'de Habeşlilerin oyunlarının izlenmesine katılırlardı..

Yargılama Alanları.: Kadın ve erkeklerin ihtilafı durumunda; bâzen durum karı kocanın herkesin önünde lânetleşmelerini gerektirirdi..

Cenâze İşleri.: Kadınlar başsağlığı diler, teselli eder, cenâze namazının kılınması ve cenâze sâhibleri cenâzelerini yolcu ederken mezârlığa ulaşmamak üzere onlara eşlik ederlerdi..

Savaş Meydanları.: Kadınlar, erkeklerin yanında gider onlara yemek hazırlar, susayanlara su verir, yaralıları tedâvi eder, savaştan sonra ölü ve yaralıların taşınmasına yardım ederlerdi.

Lânetleşme Durumları.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Necran'dan gelen heyetle lânetleşmeye karar verdiğinde kadınlar da orda hazır bulunmuşlardı.

Bireysel Yaşam Alanlarındaki Durum.: Ziyâret, yemek ziyâfeti, yardım ve aracılık isteme, hediye sunma, hasta ziyâreti, başsağlığı dileme teselli etme eylemleri esnâsında evlerde; görüş alma, iyiliği emretme, yardım sunma, evlenme teklifinde bulunma, mesleki veyâ siyasî ilişkiler esnâsında ev dışında da kadınlar erkeklerle karşılaşır, onlarla konuşurlardı.

Şer’i Kurallar Çerçevesinde Gerçekleşen, Kadın Erkek Birlikteliği.: Günümüzde "meşru karışımlılık" deyimi ile belirtilmek istenen olaydır. Durum açık ve nettir. Bununla kadının, yaşamı; moral değerleri hafife alan, saygınlık yoksunu, değersiz ve zararlı değil; ciddî, dinamik, temiz yararlı! Biçimde yaşamasını kastediyoruz.
Erkeklerle birliktelikleri; bu tür yaşamın pratiğinin zorunlu sonucu olarak oluşmaktadır. Şehveti çağrıştıran beraberlikler değil, yaşamın kolaylaştırılması ilkesine dayanan iyiliğe yönelik tüm ciddî birliktelik türleri işlev görebilir bir durum kazanmaktadır. Varlık-bulacak olan birliktelik ve ayrı olma durumları dinimiz açısından yasal çerçeve içinde oluşacak yapılanma gerçekleşmişse; yararlı, dinamik, ciddî yaşam, her an ve her alanda kadın için erkeklerden ayrı olma veyâ birlikte olmanın daha güzel olduğunu belirleyen yaşamdır. Müslüman kadın, erkeklerle birlikteliği, onların birlikteliğinden yararlanma olarak algılamaz. Dinimiz bunu yasaklamıştır. O erkeklerle birlikteliğe götürse de, ayrı kalmaya götürse de dinamik bir yaşam gerçekleştirmeyi hedefler.

Kadınların yaşama katılımı ve erkeklerle birliktelikleri, başlangıçtan beri tıpkı evlenme gibi, insan yaşamının yâni insanın toplumsal yaşamının gerekliliklerindendir. ALLAH, kadın ve erkeği, yeryüzünü birlikte imâr etmeleri için yaratmıştır. Bu yasanın edimi olmaksızın, yaşam güçlülük ve kolaylık içinde yürümez. Peygamberlerin -onlara selâm olsun- yaşama yönelimleri, bu yasanın pekiştirilmesine yöneliktir. Son Peygamber MuhaMMed’in hayatı onların tutumlarının sürdürülmesi yönünde olmuş, dahası, O'nun tutumu tüm yaşam alanlarını kapsayacak biçimde bu yasanın ufuklarını genişletmişti, aynı zamanda gerekli kuralları da belirlemiştir.
Dikkat edilmeli ki; kurallar, yasanın işlevine son vermeye değil, temiz ve güzel yaşamın, yüzünü çirkinleştiren herhangi bir sevimsizlik içermeksizin işlemesini sağlamaya yöneliktir.
Müslüman kadın başlangıçta, yaşamını ALLAH'ın hidâyeti ışığında işte bu doğrultuda sürdürür. Vereceğimiz uygulamaya ilişkin örneklere gelince; onlar, Kur’ÂN Âyetleri ve Sünnet arasında herhangi bir münâsebetle yer alan, yol göstermenin, pratiğine örnek oluşturmanın dışında bir anlam içermezler.
Açıktır ki; Peygamberler -onlara selâm olsun- zamanında mü'min kadınların gerçekleştirdikleri uygulamaların hepsi toplanmış da olsa; ALLAH'ın yol göstermesinin uygulanımı türlerinin bir bölümü olma niteliğini aşamazlar.
Uygulanım; alan ve değişen çağın durumlarına uyum sağlayan, yenilenen türler içerir yapıda kalır.

Resim

Burada, Kitabın GİRİŞinde değinilen, gerçeği gösterir/hatırlatır yapıdaki, kimi bölümleri yeniden vermeyi uygun görüyorum.:

Kadının yüzünün açılması ve şer’i kurallar gözetilerek, erkeklerle birlikte bulunmayı doğuran toplumsal yaşama katılımının yasallığının onaylanmasına çağrı, hidâyete çağrıdır. İşte ALLAH'ın buyruğu, insanların zorluktan kurtarılmalarını öngörüyor.:
"Size dinde bir zorluk öngörmedi."


وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
“Ve câhidû fillâhi hakka cihâdih (cihâdihî), huvectebâkum ve mâ ceale aleykum fi'd- dîni min harac (haracin), millete ebîkum ibrâhîm (ibrâhîme), huve semmakumu'l- muslimîne min kablu ve fî hâzâ li yekûne'r- resûlu şehîden aleykum ve tekûnû şuhedâe ale'n- nâs (nâsi), fe ekîmû's- salâte ve âtu'z- zekâte va’tesımû billâh (billâhi), huve mevlâkum, fe ni’me'l- mevlâ ve ni’me'n- nasîr (nasîru).: Ve ALLAH'da hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti. Dînde sizin için bir zorluk kılmadı ki; o, babanız İbrâhîm (A.S)'ın dînidir. O, sizi daha önce de “müslümanlar” (ALLAH'a teslim olanlar) olarak isimlendirdi. Bunda da (Kur'ân-ı Kerim'de de), resûl size şahit olsun ve siz de insanlara şahitler olasınız diye. Öyleyse namazı ikame edin (kılın), zekâtı verin, ALLAH'a sarılın (ALLAH'ın Zât'ında yok olun). O, sizin Mevlâ'nız. (O), ne güzel Mevlâ (dost) ve ne güzel yardımcı.// ALLAH’ın dini uğrunda, cihadın bütün icaplarını, sorumluluklarını yerine getirerek, samimiyetle, hayatlarınızı ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak cihad edin. O sizi seçti. Dinde, şeriatta, medenî kurallar arasında size ağır gelecek hükümler koymadı. Atanız İbrâhim’in dini, sünneti de böyleydi. Daha önce de, bu Kur’ÂN’da da, bütün peygamberlerin ümmetlerine ve size İslâm’ı yaşayan müslümanlar adını verdi. ALLAH’ın, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasûlü Kur’ÂN’ı bilen, size tebliğ eden, çözüm getiren güvenilir örnek önder, doğruları konuşan şahit olsun, siz de Kur’ÂN’ı bilen bütün insanlara tebliğ eden, çözüm getiren güvenilir örnek önderler, doğruları konuşan şâhitler olasınız istedi. O halde, namazı âdâbına riayet ederek, aksatmadan kılın. Vicdanlarınızı, servetinizi, sosyal bünyenizi arındıran, berekete vesile olan zekâtı verin. ALLAH’ın kitabına, emirlerine sımsıkı sarılarak himayesine sığının. O sizin mevlânız, emrinde olduğunuz otorite ve koruyucunuzdur. O ne güzel mevlâ, ne güzel otorite ve koruyucu, ne güzel yardım edendir.” (Hacc 22/78)

ÇAĞRImız =>İKİ GURUBA YÖNELiktir.:

BİRİNCİ GRUP.: Onlar, yüzlerin açılmasını ve ne ölçüde gereksinim duyulursa duyulsun, ne ölçüde şer’i kurallar içinde gerçekleşirse gerçekleşsin; kadının toplumsal yaşama tüm katılım biçimlerini yasaklıyorlar. Onları şer’i kuralları irdelemeye ve şu Hadis-i Şerîfin uyarısına eğilmeye çağırıyorum.: "Helâli haramlayan, haramı helâlleyen gibidir." [629] [629] Mecmau'z-Zavaid: Bilim/Haramı helâl, helâli haram kılan kimsenin durumu. Hafız el-Heysemî: bu hadisi Tabarani el-Avsat'ta veriyor, hadisin râvileri Sahih’in râvilerinin aynı, demiş. c. 1, s. 176.

Yâni her ikisi de ALLAH'ın Yasasını çiğner konumdadırlar.
Peygamber, kadının yüzünün açılmasını ve toplumsal yaşama katılımını yasallaştırırken; müslümanlar için hayır peşinde olmuştur. Yasa hayır oluşumunu hayırlı ciddî yaşam yöntemi içinde ilerlemesini kolaylaştırma ve bilgi edinme, geçimlik kazammında güçsüz kocaya yardım etme, hayırlı toplumsal girişimlerle olumlu tutumları destekleyip, sapkınlıklara karşı savaşan siyasî girişimlere ortak olma gibi kadına yararlı çalışma kapıları açarak sağlıyor.
Hz. Ali kerremallahu vechehu'nin şu tutumunun hatırlatılması; bu guruba ALLAH'ın yasalarına karşı takınılması gereken tutumun izâhı açısından yararlı olacaktır. İşte olay.: "Öğle namazını kıldı. Hz. Ali kerremallahu vechehu, sonra halkın şikâyetlerini dinlemek için ikindi namazına kadar Küfe Meydanı’nda oturdu, sonra bir kapla su getirip içti, yüzünü, ellerini, başını ve ayaklarını yıkadı. Sonra kalktı ayakta iken geri kalan suyu içti, ardından.: “Kimileri ayakta su içmeyi kötümsüyorlar, biliniz ki, Peygamber benim yaptığım gibi yaptı.” dedi."[630] [630] Buharî: İçecekler/Ayakta su içme c. 12, s. 183.

El-Hafız İbn Hacer.: "Ali kerremallahu vechehu'nin hadisinin yararlı yönlerinden biri de.: İnsanları yapılabilirliğini bildiği şeyi işlemekten kaçınır gördüğünde; durum süreğenlik kazanarak onları haramlığı sanısına götürmemesi için doğru olanı bildirmesinin bilginin görevi olduğunu göstermesidir. Özellikle sözü edilen türden bir olumsuzluk olasılığı sezdiğinde sorulmamış da olsa zaman kaybetmeden hükmü bildirmeli, sorulduğunda ise hükmü bildirilmesi gerekliliği daha da güç kazanır." [631] [631] Fethu’l-Bâri, c.12, s.187.

İKİNCİ GRUBA GELİNCE: Onlar ALLAH'ın yasasına muhalefet etmekte; boş vermişlik, çıplaklık ve moral değerleri hesaba almayan birlikteliklere yönelmektedirler. Onları, ALLAHın buyruklarına boyun eğip, koyduğu sınırlar içinde kalmaya, örtünmesini emrettiğini örtmeye ve erkekle kadınların birlikte oldukları durumlarda şer’i kuralları gözetmeye çağırıyorum. Aksi halde ALLAH'ın gazâbı ile yüzyüze kalacak ve Batı toplumunun sıkıntısını çektiği, toplumsal hastalık dikenleri içinde bulacaklardır kendilerini.

Tüm geçen sözlerin ardından, özellikle ikinci gurubun dikkatini çekmek isterim ki; ben kadının toplumsal yaşama katılımının şer’i kurallarının ortaya çıkarılmasına yönelik özel bir bölüm ayırdım. Konunun öneminden ötürü bu gerekliydi. Çünkü, kadının toplumsal yaşama katılımı türlerinin ALLAH'ın buyruğu doğrultusunda gerçekleştirilmesini sağlayacak temel kurallar bu kurallar olup, o katılımdan umulan güzel meyvelerin elde edilmesi de o kuralların gözetilmesi ile sağlanacaktır ancak.

Kadının kurtuluşu, çalışması, siyasî ve toplumsal girişimlere katılımına ilişkin sözümüzün değerlendirilmesi konusunda acelecilikten kaynaklanacak her türlü yanlış anlamaya kapılan kapamak için başlangıçtan i’tibâren ev işlerinin kadının öncelikli görevi olduğunu onayladığımızı belirtmiş bulunuyoruz biz. Tüm bu önemli meseleleri; neden yokken veyâ batı yanlısı akımların etkisiyle ortaya atıyor değiliz. Hayır, onları ALLAH'ın Kitabı ve Elçisinin Sünnetinden hareketle ortaya koyuyoruz. Yâni Şer’i Kaynakların mantığı ve açık delâletlerinden çıkarımlayarak veriyoruz. Dahası, insanların doğal olarak anlaşmazlık gösterdikleri, anlamı kapalılık gösteren naslara da dayandırıyor değiliz sözlerimizi.
Meseleleri; şer’i anlamlan, uygulama kuralları ve sınırları içinde veriyoruz. Başka grupların kimi sözlerine benzer sözler söylememiz bizim savımızı yaralamaz. Nasıl olsa sözler dilimizin bir parçası olarak yaşayacak, salt bir grubun yüklediği uydurma anlamlar yüzünden onları atacak değiliz. Aksine biz; o sözlerin gerçek anlamlarını geri dönderip, uydurma yüklemelerden soyunarak gerçek anlamlarını kazanıp ortaya çıkmalarına kadar kullanmayı sürdürmeyi görevimiz olarak görüyoruz. Bunu yaptığımızda, o müfsidler şaşıracak, pişman olacaklar..

Ev işlerinin kadının öncelikli görevi olduğu yargısı şunları kapsar;
Kadın ve erkek olmak üzere ne birey, ne de toplum; mesut, birbirleri ile yardımlaşma ve kaynaşma içinde olan âileye karşı gereksinimsiz olamaz. Bireyleri arasındaki sevgi ve kaynaşma gücü açısından olsun, mutluluk ve çocukların gereğince korunup gözetilmesi açısından olsun âilenin korunması; tüm birey, özel ve resmi kurumların gerçekleşmesi için işbirliği etmelerini gerektiren bir meseledir. Toplum, kadın ve erkek bunun sağlanması oranında kalkınacak, ihmali Ölçüsünde de erkek ve kadın heder olacak, toplum güçsüzleşip çökecektir.
Ev işlerinin yerine getirilmesinde, görevlerin yapısı farklılık gösterse de, hem kadının hem de erkeğin sorumlulukları vardır. Ev işlerinin yürütülmesinin kadının öncelikli görevi olması; onun, toplum gereksinimleri ile âile durumunun değişimine bağlı olarak farklılık gösteren başka görevleri olamayacağı anlamına gelmez. Ama ev işi görevi; özellikle de görevler arasında çatışma olduğu durumlarda öncelikliliğini her zaman korur.

Görevler arasında çatışmanın kaçınılmazlığı iddiası dayanaktan yoksundur. Görevler arasında çatışma; ya yanlış anlayış, ya erkek veyâ kadının zayıflığı, ya erkeğin kendini üstün görmesi ya da toplumsal kuramların yetersizliğinin oluşturacağı bir durumdur. Biz bu araştırmada kadın veyâ erkeğin zayıflık göstermesi problemi ile kurumların yetersizliği problemlerinin giderilmesi yollarının belirlenmesine katkı sağlamaya çabaladığımız gibi, yanlış anlamaların giderilmesi için de çabalıyoruz. Diğer yandan; mesleki çalışmalarında, çalışan kadına daha çok ayrıcalıklar verilmesine yönelik çalışmalarla, görevler arasında denge ve uyumun gerçekleştirilmesi olanağı bulunduğuna parmak basıyoruz. Kadına mesleki çalışmasında daha çok ayrıcalık tanınması bir yönden temel görevinin çiğnenmesi veyâ yetersiz düzeye inmesi diğer yönden de yerine getirdiği diğer görevlerin sağladığı hayati Önemi haiz yararlılıklarının korunmasını sağlayacaktır. Karı koca, devlet veya toplumsal kurumların oluşturduğu sistemler, toplumun genel geçerlilik içinde gördüğü davranış biçimleri (örfler) hep birlikte, kadının temel görevi ile diğerleri arasında uyum sağlanması için çaba göstermelidirler. Ciddî çabalara karşın, görevler arasında yeterli uyum sağlanamadığı durumlarda; diğer çalışmalardan az da olsa elverenin üstlenilmesi ile yetinilerek, temel yükümlülük, önceliklilik ve önemlilik şanslılığını koruyacaktır. Kadının öncelikli görevinin dışındaki görevlerden elverdiğince üstlenmesi, onların sağlayacağı yararların tümden yitirilmesini önleyecektir hiç değilse. Unutmamalıyız ki; kadının tüm görevlerini yerine getirmesinin sağlıyacağı meyveleri elde etmeden müslüman toplum asla yapısını tamamlayamayacak; uygarlığın, güçlülüğün yüksek düzeyine ulaşarak ALLAH'ın.: "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz" sözünü kanıtlar duruma gelemeyecektir.

ALLAH'ın Yasasının yanlış anlaşılması ve kadını mülk edinmeye dayanan çarpık bilincin egemen olduğu kişilere gelince; onlar kadının ev dışında görev -görev âilenin ve toplumun yararına olsa da- üstlenmesini kabul etmemektedirler. Onlara karşı olanakların elverdiği ölçüde ALLAH'ın yasalarının değinilerini açıklamanın dışında yapabilecek bir şeye sâhib olduğumuzu sanmıyorum..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

GİRİŞi bitirmeden önce Sahih-i Buharî'nin belirlediği konumuzla ilgili alt başlıkların okuyucuya sunulmasının yararlı olacağı kanısındayım. O'nun belirlediği alt başlıklarda, kadının toplumsal yaşama katılmasının sünnetten olduğunu kesinliğe kavuşturan açık fıkhî tesbitler yer alıyor. Bilginlerin de söylediği gibi, İmam Buharî'nin keskin fıkhî anlayışı bu ALT BAŞLIKLARI belirleyicinde kendini göstermektedir.:

BİLİM.:
- Devlet başkanının kadınlara vaazetmesi ve öğrenim yaptırması.
- Devlet başkanı bilim konusunda kadınlara Özel zaman ayırır mı?

NAMAZ.:
- Kadınların mescidde uyumaları.
- Kadınların şafak sökmeden mescide gitmeleri.
- Kadınların sabah erkenden evden çıkmaları.
- Kadının mescide gitmek için kocasından izin alması.

CUMÂ.:
- Cumâ namazına katılan kadın-çocuk ve diğerlerinin yıkanması
gerekli midir?

BAYRAMLAR.:
- Kadınların -ay hali durumu olanlar dahil bayram namazı kılınan meydana gitmeleri.
- Devlet başkanının bayram günü kadınlara konuşması.
- Bayram günü giyecek elbisesi olmayan kadının durumu.
- Bayram namazı kılınan meydanda ay hali yaşayan kadınların diğerlerinden ayrılmaları.

GÜNEŞ TUTULMASI.:
- Güneş tutulmasında kadınların erkeklerle birlikte namaz kılmaları.

NAMAZDA NAMAZDIŞI BİR ŞEY YAPMA.:
- Kadınların el çırparak uyarması.

HAC.:
- Kâbe'yi kadınların erkeklerle birlikte tavaf etmeleri.
- Kadının erkeğin yerine haccetmesi.

CENÂZE.:
- Erkeğin mezâr başında kadına sabır tavsiye etmesi.
- Kadınların cenâzenin ardısıra yürümeleri.

TERAVİH NAMAZI.:
- Kadınların i’tikâfa girmeleri.
- Ay hali bittikten sonra kanaması süren kadının i’tikâf konusunda tutumunun ne olacağı.
- Kadının i’tikâfta bulunan kocasının ziyâret etmesi.

ALIŞVERİŞ.:
- Kadınlarla birlikte alışveriş

TANIKLIK.:
- Kadının tanıklığı ve ALLAH'ın: "İki erkek bulunmazsa, bir erkek iki kadın" sözünün anlamı.
- Emzikli kadının tanıklığı
- Kadınların kimilerinin kimilerini yanlışları konusunda uyarması. CİHAD
- Erkek ve kadınların Cihâd ve şehâdete çağrılmaları.
- Kadınların Cihâdı.
- Kadının denizde savaşması.
- Birden çok karısı olan kocanın, kanları arasında birini savaşa götürmesi.
- Kadınların sefere çıkıp erkeklerle birlikte savaşmaları.
- Kadının seferde erkeklere su taşıması.
- Yaralıların kadınlarca tedâvisi.
- Kadınların ölü ve yaralıları taşımaları.
- Kadının kardeşinin terkisine binmesi.
- Kadının hasır yakıp külü ile babasının yarasını tedâvi etmesi ve kadının babasının yüzündeki kanı yıkaması.

HUMUSUN FARZ KILININASI.:
- Kadınların eminlik görevi almaları.

TEFSİR.:
- "Mü'min muhacir kadınlar size gelirlerse."
- "Mü'min kadınlar sana gelip siyasî sözleşme yaparlarsa."

NİKAH.:
- Kişinin din kardeşine.: "hangi hanımımı istersen, boşayayım" demesi.
- Kadının kendisini sâlih kişiye sunması.
- Gelini damada takdim eden kadınların duâsı.
- Kadının kocasına kadın hediye etmesi.
- Kadın ve çocukların düğüne gitmeleri.
- Kadının kendi düğününde erkeklerin yanına gelerek onlara hizmet etmesi.
- Erkeğin yakını olmayan kadınla başbaşa kalamayacağı ve kapalı yerdeki kadının yanına girme.
- Kadınla erkeğin başbaşa vermelerinin yasaklığı.
- Kadının zorunlu olmadığı halde oynayan Habeşlileri seyretmesi.
- Kadının ihtiyaçtan dolayı dışarı çıkması.

BOŞANMA.:
- Zorlandığı durumlarda kişi karısına.: "Bu kardeşimdir" dese, bir sonuç doğurmaz.
- Peygamber’in Berire'nin kocası için arabuluculuk etmesi.
- Kişinin karısına "anamın sırtı gibisin" demesi ve ALLAH'ın "ALLAH, kocası konusunda seninle çekişenin sözünü işitti" sözü.
- Mescidde lânetleşme.
- Mülkî Âmirin lânetleşenlere.: "Biriniz yalan söylüyor, içinizde sözünden dönen var mı?" diye sorması.

HASTALAR.:
- Hastalandıklarında kadınların erkekleri ziyâret etmeleri.

TIB.:
- Kadın erkeği erkek kadını tedâvi eder mi?
- Kadının erkeğe duâ okuması.

EDEB.:
- Dul kadına iftira etme.

İZİN İSTEME.:
- Kadınların erkeklere ve erkeklerin kadınlara teslim edilmesi.

CEZÂ UYGULAMA.:
- Bayram Namazı kılınan meydanda recmetme.
- Zinâdan hâmile kalanın çocuğunu doğurduğunda recmedilmesi.
- Zinâ edenler bekâr iseler celd vurulur ve sürgün edilirler.

DİYETLER.:
- Kadına karşılık erkeğin idâm edilmesi.
- Yaralamalarda, kadınlar ve erkekler arasında kısas yapılması.

HÜKÜMLER.:
- Mescidde yargısını bildirip lânetleşenin durumu.
- Kadınların siyasî sözleşmeye girmeleri.

KİTAP VE SÜNNETE TUTUNMA.:
Peygamber’in ALLAH'ın kendisine öğrettiğini kendi görüşünü katmaksızın ve örneklemeye girmeksizin ümmetinin kadın ve erkeklerine Öğretmesi.
Buharî'nin, kadının toplumsal yaşama katılmasına ilişkin belirlediği konu alt başlıkları bunlar...
[632] [632]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/271-281.


PEYGAMBER DÖNEMİNDE KADININ TOPLUMSAL YAŞAMA KATILMASI.:

Kadının Toplumsal Yaşama katılması, nasslarda (Kitab, sünnet) başlıbaşına yer almaz. Fakat, nassların bütün ve çeşitli alanlarda türlü ilintiler dolayısıyla kendini gösteren katılım ve karşılaşma olaylarını belirleyen dokümanlardan çıkarılmaları mümkündür.
Nasslarda gördüğümüz etmenlerin en önemlileri şunlardır.:[633] [633] Buharî, Menkıbeler/Peygamberin niteliği, c. 7, s. 385. Müslim, Faziletler/Peygamberin kötülüklerden uzak durması ve mubahlardan kolay olanı seçmesi, c. 7, s . 80.

YAŞAMI KOLAYLAŞTIRMA.:
Kuşku yoktur ki, temiz, yararlı, dinamik yaşam; duraksamaması veyâ işlevsiz kalmaması, darboğaza girmeden veyâ zorlukla karşılaşmadan yürümesi ve mü’minlerin de rahatlık içinde onunla birlikte ilerlemeleri için kolaylık sağlayan öğelere gereksinim duyar. ÂİŞE aleyhasselâm.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in iki durumdan birini seçme ile karşı karşıya kalıp da, günah söz konusu değilse kolay olanı almadığı olmazdı. Eğer herhangi bir günah söz konusu olursa, herkesten çok ondan uzak dururdu" diyor.

Kadınlar, akıllarına bir soru takıldığı veyâ bir gereksinimle karşı karşıya kaldıklarında, soruyu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e iletmesi için koca veyâ bir yakınlarına sığınmaksızın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e giderlerdi. Nedeni; kimi durumlarda bunun, erkek için kolay olmaması, kimi durumlarda erkeğin kolaylıkla kabul etmemesi, reddetmesi, yavaştan alması kimi durumlarda soru ve yanıtı anlayıp iyi nakledememesi ve bunun dışında düşünülebilecek başka olumsuz olasılıklarla karşılaşmaları idi. Dolayısı ile en kolayı; durum erkeklerle (Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve arkadaşları) karşılaşmayı gerektirse de, en kısa yoldan gereksinimi gidermek için gereksinimi olanın gitmesiydi.
İşte birkaç örnek.:
Bûreyde (radiyallahu anhu).: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'ın yanında oturuyordum. Ansızın bir kadın gelerek.: “Anneme yardım olarak bir câriye vermiştim. Annem öldü.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Yaptığının karşılığını görmen ve o câriyenin miras olarak sana geri gelmesi gerekir." dedi. [634] [634] Müslim, Oruç/Ölenin yerine kaza orucu tutmak, c. 3, s, 156.

İbn Abbas (radiyallahu anhu).: "Cuheyne Kâbilesinden bir kadınPeygamber’e gelip.: “Annem hacca gitmeyi adamıştı; hacca gitmeden öldü, O'nun yerine hacca gidecek miyim?” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Evet onun yerine haccet!” dedi. [635] [635] Buharî, Hac/Ölenin yerine hac ve nezirini yerine getirme ve kadının erkeğin yerine hac etmesi, c. 4, s. 436.

Fatıma Kays'dan, Amr b. Hafs b. Mugire'nin nikâhında imiş. Kocası kendisini üçüncü kez boşadığında durumunu kestiremediğinden gidip Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “kocasının evinden çıkıp çıkmayacağını?” sorduğunda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem âma İbn Ummu Mektum'un evine taşınmasını emrediyor. [636] [636] Müslim, Boşanma/Üçüncü kez boşananın nafaka alma hakkı yoktur, c. 4, s. 196.

O dönemde bâzen erkekler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e soru sormalarını eşlerine kendileri önerirlerdi. Bu duruma örnek.:
Abdullah b. Mesud (radiyallahu anhu)'un karısı Zeyneb!. Zeyneb Abdullah ile evindeki yetimlere yardım ederdi. Bir gün Abdullah'a.: “Sana ve evimdeki yetimlere yardım etmemin benim için yararlı olup olmadığını sorsan?” dediğinde. Abdullah.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sen kendin sor!” diyor. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gidiyor... [637] [637] Buharî, Zekât Koca ve kendi evinde yaşayan yetimlere zekât verme. c. 4, s. 70. Müslim Zekât/Yakınlara nafaka ve sadaka vermenin güzelliği, c. 3, s. 80.

Bu bize Sahiheyn dışında belirlenmiş kimi ilginçlikler içeren bir kıssayı anımsattı. Ensardan bir kişi, bir meseleyi sorması için karısını Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gönderiyor. Onun o meseleyi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sormaya karısından daha uygun olduğunu sanıyorum. Adam Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanıtı ile yetinemeyip karısını ikinci kez gönderiyor. Tüm bunlar erkek ve kadın yönünden bir durumun zorlaması olmaksızın cereyan ediyor. Diğer yandan, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kocası evde iken soruyu kadının getirmesini ve soruyu ikinci kez getirmesini kötümsemiyor.
İşte hadisin metni.:
Ata.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında ensardan biri, oruçlu iken karısını öpüyor. Ardından karısınaPeygambere sormasını emrediyor, o da bunuPeygambere sordu.Peygamber.: "Resûlullah de bunu yapıyor." dedi. Kadın, kocasına Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanıtını ilettiğinde kocası.: “Peygamber'e bazı konularda kolaylık tanınmıştır. O'na dön bu duruma açıklık getirmesini iste!.” diyor. KadınPeygamber'e geri gelerek.: "Peygamber'e kimi konularda kolaylık tanınmıştır diyor de.” dedi." Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ben ALLAHa karşı en düşünceli davrananınız ve ALLAH'ın koyduğu kuralları en iyi bileninizim." dedi. [638] [638] Silsiletu'l-Ehâdisi's-Sahiha, hadis no: 329.

ÂİŞE aleyhasselâm’ın yukarıda verdiğimiz tesbiti ne kadar yerindedir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem her konuda sürekli kolaylaştırma yolunu tutardı. Eğer kadın erkek birlikteliği yaşam için kolaylık ve bu birlikteliğin önüne geçme engel oluşturuyorsa; işte, gelen iki örnekte de açıklığa kavuştuğu gibi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i yaşamı kolaylaştıran şer’i çıkış yolu sunmaya koşar buluyoruz.:

Örnek 1.:
ÂİŞE aleyhasselâm.: “Ebu Huzeyfe'nin kölesi Sâlim, Ebu Huzeyfe ve âilesi ile birlikte onun evinde idi. Bir gün Sehl bin SehlPeygamber'e gelip.: "Sâlim erginlik çağına ulaştı, büyüklerin aklettiklerini akleder oldu. Ebu Huzeyfe'nin bu durumdan tedirgin olduğunu sanıyorum." dediğinde. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: "Onu emzir, ona haram ol, böylece Ebu Huzeyfe'nin tedirginliği de ortadan kalksın." dedi. (Başka bir aktarımda o.: "O ergin bir kişi iken onu nasıl emziririm?" dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gülümseyerek.: "Onun ergin bir kişi olduğunu biliyorum." dedi) Sonra geri gelip.: "Ben onu emzirdim, Ebu Huzeyfe'nin de psikolojisi düzeldi." dedi. [639] [639] Müslim, Emzirme/ Büyüklerin emzirilmesi, c. 4, s. 168.

Zeyneb bin Ummu Seleme.: "Ummu Seleme, ÂİŞE aleyhasselâm’a.: "Yanıma girmesini istemediğim erginlik çağına yaklaşan çocuk senin yanına giriyor." dediğinde, Âişe.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaptığı senin için örnek oluşturmuyor mu?” Ebu Huzeyfenin karısı.: "Ey Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Sâlim benim yanıma giriyor. O erginlik çağına ulaşmış bulunuyor. Ebu Huzeyfe onun bu durumundan tedirgin.” dediğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: "Senin yanına girebilmesi için onu emzir." demişti, karşılığını verdi. [640] [640] Müslim, Emzirme/ Büyüklerin emzirilmesi, c. 4, s. 168.

Hafız İbn Hacer: "... Ebu Davûd şu haberi doğru bulmuştur.: “Âişe, kardeşlerinin kızlarına, yanlarına gelip onları görmelerini istediklerinde emzirmelerini emrederdi. Eğer kişi ergin ise beş kere emzirmenin ardından onların yanına girerdi.” Taşıma zinciri sağlamdır.
İbn Hacer devâm ediyor.: “Bu meseleyi Ebu Taberî Tehzib el-Asar'da üstün bir dayanakla veriyor.
Hafsa'dan, Ummu Seleme'nin.: "Peygamber’in diğer hanımları bu tür emzirmeyle birinin yanlarına girmesinden kaçındılar rivâyetini kıran Aişe'nin sözünün benzerini sağlam taşıma zinciri ile vermiş.”

İbn Teymîyye.: Bu hadisi, (Peygamber’in Ebu Huzeyfe'nin karısına dediği.: "Onu emzir, ona haram ol!" sözleri için söylüyor). Âişe benimsemişPeygamber’in diğer hanımları onun doğrultusunda hareket etmekten kaçınmışlar. Oysa "açlıktan ötürü emilir" sözünü de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den ÂİŞE aleyhasselâm nakletmiştir. Fakat o böyle bir amaç için emzirme ile beslenme için emzirmeyi farklı bulmuştur. Eğer amaç emenin beslenmesi ise, bu genelin yaptığı olup sütten kesilmesinden Önce değilse emdiği ona haram olmaz. Ama, emenle emilen birbirlerine haram kılınması gereksinimi gözetilerek emziriliyorsa bu geçerlidir. Kimi durumlarda başkaları için geçerli olmayan gereksinimi olan için geçerlidir. Bu kabul görmüş bir kuraldır."

Örnek.: 2.:
Câbir b. Abdullah.: "Halam boşanmasının ardından hurmalarını toplamaya kalktığında bir kişi onun dışarı çıkmasının yasak olduğunu söyledi. (Bekleme süresi içinde idi.) O daPeygamber'e gitti.Peygamber.: “Yoo, hurmalarını topla, umulur ki sadaka verir veyâ bir iyilik edersin!" dedi.

Taberî'nin, Katade'den verdiği haberde bu örneklerin benzeri.: "Katade.: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem biat günü, kadınlara sokaklarda gösteriş yaparak yürümemeleri ve erkeklerle konuşmamaları konusunda sözleştiğinde, Abdurrahmân İbn AvfPeygamber'e.: “Bizim konuklarımız oluyor ve bizim kadınlarımızın yanımızda bulunamadığı durumlar da oluyor.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: “Kastettiğim onlar değil.” karşılığını verdi. Yâni güvenilir erkeklerle yapılan ciddî konuşmaları değil, tufeyli, kişiliksiz erkeklerle girilen konuşmalar kastediliyor..

İşte görüyoruz. ALLAH'ın Yasasının kolaylaştırmak olduğunu kavramış bulunan Abdurrahmân b. Avf, kadınların erkeklerle konuşmalarının yasaklanmasının, misâfirler geldiğinde zorluğa yol açacağını kestirdiğinden hemen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e başvuruyor. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanıtı kolaylaştırma, zorluğu ortadan kaldırma yönünde geliyor..
O saygın sahabiler,Peygamberi kılavuzluğun belirlediği kolaylaştırma meselesini kavramışlardı. İşte saygın bir sahabi, kendi düğününde bırakıyor, konuklara karısı hizmet ediyor. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da bu tutumu onaylıyor ve onun sunduğu şerbeti kabul ediyor. [641] [641] Buharî, Nikâh/Düğünde üzüm hoşafı türü sarhoş etmeyen içecekler içme c. 11, s. 161.

Sehl.: "Ebu Esid es-Sa’îdi evlendiğindePeygamber ve arkadaşlarını dâvet etti, fakat kendisine ne yemek hazırladı ne de yemeği sundu. Bu işleri karısı yaptı. O, onun gelin olduğu gündü deniliyor. Karısı geceden taş bir kapla hurma ıslatmış bulunuyordu.Peygamber yemek yemeği bıraktığında, ıslattığı hurmanın suyundan sundu. Bununla ona özel muamele yapıyordu."[ 642] [642] Buharî, Nikâh/Kadının kendi düğününde erkeklere hizmet etmesi, c. 11, s. 160. Müslim İçecekler/Etkinliği yüksek olmayan üzüm şırası içmenin şerbet kılınması, c. 6, s. 103.

Temim ed-Dâri.: "Amr b. el-As, bir iş için Ali b. Ebi Tâlib’in evine gidiyor. Ali'yi bulamayıp geri dönüyor. Sonra iki veyâ üç kez daha gidiyor. Yine Ali'yi bulamıyor. Daha sora Hz. Ali kerremallahu vechehu geldiğinde ona.: “Gereksinimin kadınlarca karşılanabilecekken yanlarına giremedin mi?” dediğinde.: “Kocalarının izni olmaksızın onların yanına girmemiz yasaklandı.” diyor." [643] [643] Hadis "Silsiletu'l-Ehâdisi's-Sahiha"da yer alıyor. 652 kodunda Nasruddin el-Elbanî tahkik etmiş bulunuyor.

Ali kerremallahu vechehu’nun Amr b. el-As'ın tutumuna nasıl hayret ettiğini ve sözlerini (gereksinimin kadınlarca karşılanabilecekse yanlarına giremedin mi?) düşündüğümüzde, bu saygın sahabenin, günahtan kaçınmada aşırılığa kaçmadan yaşadıklarını ve bunu Şer’i Yasaların Hükümlerini özenle gözetmelerine karşın gerçekleştirdiklerini ve ALLAH'ın onlara insanların tüm işlerinde kolaylık sağlayan bir din bağışladığını kavrayacağız. İşte erkekler kadınların yanına gitme gereği ile yüzyüze kaldıklarında, din onlara zorluk çıkarmamakta, gereksinimlerini perde arkasından veyâ bir yakınları araçlığı ile gidermeye zorlamamakta, sâdece, gereksinimlerin ahlâk ve dokunulmazlıklar korunarak giderilmesi için gereken kuralları koymakla yetinmektedir..

2-) KADININ KİŞİLİĞİNİN GELİŞTIRİLMESİ.:
Kadının toplumsal yaşama katılımı ve erkeklerle birlikteliği, ona üstün değerlere yönelme fırsatı ve çeşitli uzmanlıklar kazandırdığı gibi, birçok kişi ile birlikte hayır işlerinde birlikte çalışma olanağı sağlamaktadır. Bu durum, öğrenme isteği, iyilik etme ve ALLAH yolunda Cihâd gibi kadını toplumsal yaşama katılıma götüren etmenler işlenirken net biçimde tümüyle açıklığa kavuşacak. Buna karşın toplumsal yaşamdan kopma, kadını hayır işlerinden mahrum bırakmakta ve yöneldiği değerlerin düzeyini düşürmektedir. En iyi durumlarda bile onu üstün olandan alıkoyarak değeri düşük olan işlerle başbaşa bırakmaktadır. Onu yaşlı yetkin öğretmenden uzak tutup, onun öğrencileri önüne koymakta; serbest tartışmalardan alıkoyarak sınırlı tartışmalarla yetinmeğe itmektedir. Bu, kadının, toplumsal yaşama katılımı ve erkeklerle birlikteliğinin, onun kişiliğinin geliştirilmesi vesilelerinden biri olduğu anlamına gelir. Yararlı kişilerle karşılaşması onun yararlılık bilincini, bilginlerle karşılaşması bilgisini geliştirecek, toplumsal ve siyasal girişimlere önem verenlerle karşılaşması da toplumsal siyasal bilincini geliştirecektir..

Kadının, yararlı kadınlarla birlikteliğinin onun yararlı olma duygusunu, bilgin kadınlarla birlikteliğinin bilgisini, toplumsal alanda çalışan kadınlarla birlikteliğinin uyanıklığını artıracağını yadsıyan kimse yok. Fakat, toplumumuzda yararlılık, bilim ve iş âleminin üstün örnekleri neredeyse sâdece erkekler arasında görülüyorsa, kadınları yararlılık bilgi ve bilinçlerini geliştirmeye götürecek yol nedir?.

Sözünü ettiğimiz üstün nitelikler açısından, zengin âile ortamında olan azınlıktan değil, tüm kadınların durumu açısından konuşuyoruz. Sorunun çözümü için üstün değerlere sâhib erkek toplulukları içinde toplumsal yaşama katılmanın dışında bir yol yoktur. Önemli olan, ibâdet ve davranış konusu olsun, bilim, düşünce veyâ toplumsal ve siyasî çalışma konusu olsun, bu toplumlarda ağırbaşlı konuşmalarla, verimli ciddî girişimlerin yoğunlaştırılmasıdır.Peygamber döneminde bunların tümü alt sınırda da olsa kadınların mescide gelmeleri ile sağlanıyordu.Peygamber mescidi, hem kadın hem erkek için eşit düzeyde, kulluk, kültür ve toplumsallığa ilişkin ışınımların merkezi idi..

Kadının Kur’ÂN veyâ Va'z dinleme, toplantı ve konuşmalara katılma veyâ tanışma ve iyilikte yardımlaşma için oluşturulan toplantılarda müslüman kadınlarla buluşması amacın gerçekleşmesini sağlıyordu. Bu kadının elde ettiğinin alt düzeyi idi. Üst düzeyiPeygamberimizin Hanımlarında kendini göstermiştir. Onlar bu düzeye; çevrelerindeki insanlar ve yaşamla sürekli ilgilenmeleri yanında; ALLAH'ın, vahyini duyuran ve bilimin kaynağı ile birlikte olma bağışı sâyesinde erişmişlerdir. Ulaştıkları üstün bilimsel düzeyin gereği, onlar, önde gelen sahabe ve ikinci kuşak bilginlerin hadis tefsir, fıkıh dersi aldıkları öğretmenler oldular.

Bugün bilginlerimizin, kadınlara karşıPeygamber’in sünnetini örnek almaları gerekir. Görüldüğü gibi o, onların eğitimi işini başkalarına bırakmaz, kendisi üstlenirdi. Sahih-i Buharî'de bu olguya açıklık getiren, önde gelen tâbiilerden Ata'nın konuya ilişkin görüşü yer alıyor. Ona.: "Günümüzde Devlet Başkanının, Bayram Hutbesini bitirdiğinde kadınların yanına giderek onlara ayrıca konuşma hakkı var mıdır?" diye sorulduğunda.: "Onlar bu hakka sâhibler, ne oluyor da onu yapmıyorlar?." yanıtını vermişti. [644] [644] Buharî, Bayramlar/Bayram günü devlet başkanının kadınlara vazetmesi c.3, s. 119.

Günümüzde kadınlarımız da; babaları, kocaları dahası Peygamber’in Hanımlarının sormasıyla yetinmeyip problemlerini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bizzât kendileri soran mü'min kadınları örnek almalılar. O dönem mü’min kadınlarının bu tutumlarının örneklerinden olan, Sübey'a'nın Ebu es-Senâbil’in fetvâsı ile yetinmeyip, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gidip gebe olduğunu, çocuğunu doğurduktan sonra kendisine evlenmenin helâl olup olmadığını sorması konusunda Hafız İbn Hacer şu yorumu yapıyor.: "Hadis, Sübey'a'nın zeki ve kendine güvenen gururlu biri olması dolayısıyla es-Senâbil’in verdiği fetvânın doğruluğu konusunda tederrüt ettiğini/ karşı geldiğini ve bunun onu yasa koyucudan yargının açıklanmasını istemeye ittiğini gösterir." [645] [645] Fethu’l-Bâri, c.ll, s.400.

Esasen günümüzde kadınlarımızın Peygamber’in Hanımlarını örnek alarak en azından bir gurubun, bilgiyi diğer kadınların onlardan alması yanında, erkeklerin de onlardan alacaktan ölçüde bilimin üst düzeylerine erişmeye çabalamaları gerekir..

Burada, düşünsel ve toplumsal yetkinlik açısından üstün düzeylere erişen müslüman kadınlardan örnekler veriyoruz. Onların bu kazanımları, toplumsal yaşama katılımları ve gerek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gerekse saygın arkadaşları ile birlikteliklerinin ürünüdür.: [646] [646]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/285-291.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Resim a-) ÜMMÜ SÜLEYM radiyallahu anha.:

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem O'nun Yanına Çok Gitmesi.:

Enes der ki.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ummu Süleym’in evinin yakınlarına gittiğinde ona uğrar selâm verirdi." [647] [647] Buharî, Nikâh/Geline hediye verme c.ll, s. 134.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’le HediyeLeşmesi.:

Enes b. Mâlik: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem evlenip zifâfa girdi. Annem Ummu Süleym, yağ ve çekirdeği alınmış hurmadan yemek yaptı, bir taş kaba koyup bana.: "Ey Enes bunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e götür. Bunu size annem gönderdi, o size selâm ediyor ve bu ufak hediye benden size Yâ Resûlullah! diyor." de, dedi." [648] [648] Müslim, Nikâh, Zeyneb binti Cahş'm evlenmesi c. 4, s. 150.

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem ve ArkadaşLarını AğırLaması.:
Enes b. Mâlik.: "... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ey Ummu Süleym neyin varsa getir!." dedi. O ekmeği getirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kocasına onu parçalara ayırmasını söyledi. O da ekmeği küçük parçalara ayırdı. Ummu Süleym de katık olarak tulumdakini bir kaba boşaltıp getirdi. Orda bulunanların hepsi yediler ve doydular. Yetmiş veyâ seksen kişiydiler." [649] [649] Buharî, Menkıbeler, İslâm'da Peygamberliğin alâmetleri c. 7, s. 399. Müslim, İçecekler/Ev sâhibinin razı olacağına güvenen birinin başkasını da yanında dâvet edebileceği, c. 6, s. 118.

ALLAH YOLU’nda Savaşa KatıLması.:
Enes b. Mâlik.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ummu Süleym ve ensardan kadınlarla sefere çıkardı. Eğer savaş olursa kadınlar, su taşır ve yaralıları tedâvi ederler di." [650] [650] Müslim, Cihâd ve yolculuk, Kadınların erkeklerle savaşa çıkmaları c. 5, s. 196.

Oğlunu kaybettiğinde kocasına şu sözleri söyleyen birinin "dirençli saygın anne" için örnek konuma yücelmesinin şaşılacak yanı yoktur: "Ey Ebu Talha, bir kişi birine ödünç bir şey verse, onu daha sonra geri istese, ödünç alanın verenin isteğini engellemesi hakkı mıdır?" "Hayır!." "İşte oğlunu öyle gör!." [651] [651] Müslim, Sahabenin Üstünlükleri/Ensardan Ebu Talha'nm üstünlükleri c. 7, s. 145.

Nevevî.: "Olayı, ödünç vermeye benzetmesi, bilgisinin ve saygınlığının yetkinliği ile imânının eşsizliğinin kanıtıdır." [652][652] Şerhi Müslim'e bakınız, c. 16, s. 11.
Yine; kocası, Ebu Talha.: "Ey Ummu Süleym. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir grup insanla geldi. Yanımızda birşey yok. Onlara ne yedireceğiz?" dediğinde.: "ALLAH va Rasûlü bilir!." yanıtını veren birinin, anlayış, tevekkül ve olayları anında doğru değerlendirme açısından örnek oluşturmasının da şaşılacak yanı yoktur." [653] [653] Buharî, Menkıbeler, İslâm'da Peygamberliğin alâmetleri c. 7, s. 399.

Son olarak, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in: "Beni gördün mü, cennete girdim bir de baktım Ebu Talha'nın karısı Rumeysa yıldızı ile karşı karşıyayım. [654] [654] Buharî, Menkıbeler, Ömer İbn el-Hattabın menkıbeleri c. 8, s. 41. Müslim, Sahabenin üstünlükleri-Ummu Süleym’in üstünlükleri c. 7, s. 145.



Resimb-) ESMÂ Binti UMEYS radiyallahu anha.:

Habeşistan, Ardından Medine'ye YapıLan HicretLerde ErkekLere KatıLışı.:
Ebu Musâ.: "... O (Esmâ), Hicret edenlerle Habeşistan'a hicret etmişti, bizimle gelenler arasındaydı.. [655] [655] Buharî, Savaşlar/Bedir savaşı c. 9, s. 24. Müslim, Sahabenin üstünlükleri/Cafer b. Ebu Tâlib, Esmâ binti Umeys ve onunla birlikte gemiyle hicret edenlerin üstünlükleri c. 7, s. 172.

Medine'ye Döndükten Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve Birçok Sahabe İLe BirLikteLiği.:
Ebu Musâ.: "Esmâ binti Umeys, Peygamberin hanımı Hafsa'yı ziyârete gidiyor. O Hafsa'nın yanındayken Hz. Ömer Hafsa'nın yanına geliyor. Ömer, Esmâ'yı görünce.: "Bu kim?" diyor. Hafsa.: "Esmâ binti Umeys." diyor. Ömer.: "Habeşistan'a giden bu mu? Denizden geçen bu mu?" dediğinde, Esmâ.: "Evet." diyor. Ömer.: "Sizden önce hicret ettik, dolayısı ile Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e karşı biz sizden daha iyi konumdayız." Ardından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gelince Esmâ: "Yâ Resûlullah böyle böyle diyor." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ona ne dedin?."Esmâ.: "Şöyle şöyle dedim." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Bana karşı sizden daha iyi konumda olan yok, o ve arkadaşları bir kere hicret ettiler, siz gemi yolculuğu yapanlar iki kere hicret ettiniz."
Esmâ.: Sonra baktı, Ebu Musâ ve gemi yolculuğundaki arkadaşları grup grup gelip bana bu konuşmayı soruyorlar... [656] [656] Buharî, Savaşlar/Bedir savaşı c. 9, s. 24. Müslim, Sahabenin üstünlükleri/Cafer b. Ebu Tâlib, Esmâ binti Umeys ve onunla birlikte gemiyle hicret edenlerin üstünlükleri c. 7, s. 172.

Câbir b. Abdullah.: "... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Esmâ binti Umeys'e.: "Kardeşimin çocuklarını neden zayıf ve açlık içinde görüyorum?" dedi. Esmâ.: "Hayır, açlık çektikleri yok ama onlara çok nazar değdiğinden!." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Onlara duâ oku!." dedi. Esmâ.: "çocukları ona gösterdim." O yine .: "Onlara DUÂ oku!" dedi." [657] [657] Müslim, Selâm/Nazar ve hastalılara karşı duâ okuma c. 7, s. 18.

Hz. Ebubekir’in Nikâhındayken ErkekLerLe KarşıLaşması.:
Abdullah b. Amr b. el-As.: Haşimoğularından bir grup Esmâ binti Umeys’in yanına gittiler, ardından Hz. Ebu Bekir geldi. O, o zaman Ebu Bekir’in nikahında idi... [658] [658] Müslim, Selâm/Yabancı kadınla başbaşa kalma ve onun yanına girmenin haram kılınınası c. 7, s. 8.

HastaLığında Ebu Bekir’i Ziyâret EdenLerLe KarşıLaşması.:
Taberanî, Kays b. Ebu Hazım'dan rivâyet ediyor: "Hastalandığında Ebu Bekir’in yanına gittik. Bir de baktık ki, elleri dövmeli beyaz bir kadın onu sineklerden koruyor; o Esmâ binti Umeys'di." [659] [659] Hadisi el-Heysemî 'Mecmau'z-Zevâid'de vermiş ve hadisin taşıyıcılarının Sahih’in taşıyıcılarıyla aynı olduğunu söylemiş (hadis Sahih'de giyisilir/Dövraenin temizlenmesi bölümünde c. 5, s. 170'de yer alıyor.)

Artık, onun erkeklerin çekindiği Ömer'le aralarında geçen diyalog esnâsında gösterdiği medeni cesâret ve gerekeni anında söyleyebilme yetkinliğine şaşmamızı gerektiren bir durum söz konusu mu?
Hz. Ömer: "Sizden önce hicret ettik, dolayısıyla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e karşı sizden daha iyi konumdayız!." dediğinde. Kızdı ve.: "Asla, ALLAH'a yemin olsun, siz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le birlikte idiniz. O sizin açınızı doyurdu, bilgisizinizi bilgilendirdi. Oysa biz, uzak ellerde Habeşlilerin kini ile karşı karşıya idik. Buna ALLAH ve Rasûlü için katlanıyorduk. ALLAH'a yemin olsun, söylediklerini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e söylemeden ne yemek yiyeceğim, ne de su içeceğim. Biz orda eziyet görür korku içinde yaşardık. Bu durumu hatırlatıp, dediklerini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e soracağım. ALLAH'a yemin olsun, yalan söylemeyecek, çarpıtmayacak ve ekleme yapmayacağım..." [660] [660] Buharî, Savaşlar/Bedir savaşı c. 9, s. 24. Müslim, Sahabenin Üstünlükleri/Cafer b. Ebu Tâlib, Esmâ binti Umeys ve Onunla birlikte gemiyle hicret edenlerin üstünlükleri c. 7, s. 172.


Resimc-) ESMÂ Bint Ebu BEKİR radiyallahu anha.:

Yetişme çağından i’tibâren Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le çok karlaşırdı.
Peygamber’in Hanımı ÂİŞE aleyhasselâm.: "Annemle babamın müslüman olmadıkları dönemi hatırlamıyorum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in akşam sabah uğramadığı günümüz geçmezdi." [661] [661] Buharî, Menkıbeler/Peygamberin ve arkadaşlarının Medine'ye hicretleri c. 7, s. 231.

Evinin Dışında ÇaLışırken, ErkekLerLe KarşıLaşması.:
Esmâ binti Ebu Bekir.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bölüştürüp verdiği Zübeyr’in arazisinden başımda tohum taşırdım. Orası üç kilometre uzaklıkta idi. Bir gün tohum basımdayken, ensardan bir grupla birlikte Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile karşılaştım. Beni terkisine bindirmek için çağırdı. Ama ben erkeklerle birlikte gitmeğe utandım." [662] [662] Buharî, Nikâh/Kıskanma c. 11, s .234. Müslim, Selâm/Yabancı kadının hayvanın terkisine alınabileceği, c. 7, s.11.

Şer’i Hükmün Açığa Kavuşması İçin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e Sormaya Özen Gösterirdi.:
Esmâ.: "Yâ Resûlullah , benim Zübeyr’in tasarrufta bulunma izni verdiğinin dışında malım yok. Onun izin verdiğinden yardım yapayım mı?" dediğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Yap, biriktirme, senin zararına birikmiş olur!." dedi. [663] [663] Buharî, Bağış yapma, Bağış yapmanın önemi ve bağış yapmaya özendirme/kocasından başkasına kadının bağış yapması c. 6, s. 145. Müslim, Zekât/Yardimâ özendirme ve yaptığı yardımları sayıp dökmenin kötülüğü c. 3, s. 93.

Esmâ binti Ebu Bekir.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in döneminde müşrikken annem yanıma geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: "Annem yanıma geldi. O istekli, onunla iyi ilişki içinde olmam mı gerekir?" diye sordum bana.: "Evet annene iyi davran!" dedi. [664] [664] Buharî, Bağış yapmanın, önemi ve bağış yapmaya özendirme/Müşrike hediye verme, c. 6, s. 161. Müslim, Zekât/Yakınlara nafaka ve sadaka vermenin değerliliği c. 3, s. 81.

Güneş TutuLduğunda Namazına Katılmaya Özen Gösterir ve ErkekLere Soru Sorardı.:
Esmâ.: "Güneş tutulması namazının ardından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hutbe verdi; konuşmasında kişinin mezârda karşılaşacağı zorluklardan söz etti. Onları dile getirdiğinde müslümanlar ah vah ettiler. Bu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in son sözlerini anlamamı engelledi. Sızlanmaları dindiğinde yakınımdaki erkeğe.: "ALLAH iyilik versin, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem son sözlerinde ne dedi?" dedim. "Sizlerin mezârda, deccâlin fitnelerine benzer fitnelerle karşılaşacağınız vahy ediliyor bana." dedi, yanıtını verdi." [665] [665] Hadisin 'dacca' kelmesine kadar olan birinci bölümünü Buharî vermiş; Cenâzeler/kabh azâbına ilişkin hadiseler c. 3, s. 479. Hadisin ikinci böiümü için el-Hafız Feth el-Bâri'de (c. 3, s. 479.): "en-Nesaî ve el-İsmâili Buharî'nin seçip ilk bölümünü aldığı hadisin tümünü vererek bu hadisi ortaya koymuşlardır."

Bu erkeklerle birliktelik, düşünsel ve toplumsal olgunluk açısından ürün vererek, Esmâ'yı kimi bilimsel meseleler konusunda İbn Ömer'le diyalektiğe girecek düzeye çıkardığı gibi İbn Abbas'ı da bir grup sahabenin ayrılığa düştüğü meselede sünneti öğrenmeleri için insanlara ona sormalarını öğütlemeye itmıştır.:
Esmâ binti Ebu Bekir’in kölesi Abdullah.: "Esmâ beni, kendisine Abdullah b. Ömer’in.: "Elbiseye ipekle nakış işlenmesi, kırmızı eğer minderinin, ve tüm Receb Ayını oruçla geçirmenin haram olduğunu söylediğinin söylendiğini; bu konuda ne dendiğini Öğrenmem için Abdullah b. Ömer'e gönderdi.
Esmâ'nın söylediklerini Abdullah'a ilettiğimde bana şu karşılığı verdi.: Recebe ilişkin söylediğini ele alalım: Recebi sürekli oruçla geçiren biri, bunu nasıl söyler? Elbiseye ipekle nakış işlemeye gelince; ben ancak Ömer b. Hattab'ın.: "Resûlullah.: "İpeği hayırdan nasibi olmayanları giyer!. buyurmuştur" dediğini duydum. Bunun için elbiseye ipekle nakış işlemenin aynı hükmün kapsamına gireceğinden korktum. Kırmızı eğer minderine gelince, işte bu Abdullah'ın eğer minderi, dedi. Bir de baktım ki kırmızı!.
Esmâ’ya dönüp Abdullah'ın söylediklerini aktardığım da.: İşte Rasûlullah'ın cübbesi diyerek bana üzerine ipekle nakış işlenmiş İran stili bir cübbe çıkardı. Cübbenin yırtmaçları da ipekle dikilmişti. Esmâ devâmla; "Bu vefât edinceye kadar, Âişe'nin yanında idi. O vefât ettiğinde onu ben aldım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu giyerdi. Biz onu hastalar için yıkıyoruz, onunla iyileşiyor." dedi.
[666] [666] Müslim, Giysiler ve Takılar/Altın ve gümüş kap kullanmanın kadın ve erkek herkese yasaklanması c. 6, s. 139.

Müslim el-Kurri.: İbn Abbas'a hem umre hem hac yapanın, ikisi arasında ihramdan çıkıp çakamayacağını sordum. Çıkabileceğini söyledi. İbn Zubeyr ise çıkamıyacağını söylüyordu. Bunun üzerine İbn Abbas.: İşte İbn Zübeyr’in annesi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in izin verdiğini söylüyor, gidin ona sorun dedi. Yanına gittiğimizde, cüsseli kör bir kadınla karşılaştık. O.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buna kesinlikle izin vermiştir." dedi. [667] [667] Müslim, Hac/Ardarda gerçekleştirilmeleri durumunda umre ile hac arasında ihramdan çıkma. c. 4, s. 55.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

Resim

3-) İLİM ÖĞRENME İSTEĞİ.:

ALLAH her müslümânı ilim istemekle sorumlu tutmuştur. Çünkü dünyasının gereğince biçimlenmesi, âhiretinin tehlikeye düşmekten kurtulması ilim sâyesinde gerçekleşebilecektir. Bu konuda kadının durumu aynen erkeğin durumu gibidir. Dünya, kadın erkek her müslümân için ürünü âhirette alınmak üzere ekim yeridir. Eğer onu en yetkin en temiz biçimde gerçekleştirirlerse kıyamet günü tam karşılığını alacaklardır. İşte yasa koyucunun, bilim öğrenmeye nasıl özendirdiği ve mü’minlere yönelik nasların tümünde hitâbının nasıl her iki cins için de kapsayıcı olduğuna bakalım.
Enes.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Bilim istemek her müslümân için görevdir" dedi.
[668] [668] Sahihu'l-Câmii's-Sağir'de 3808 numarada yer alıyor,

Ebu Derda.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kim bilim öğrenme isteği ile yola koyulursa, ALLAH onu cennet yollarından bir yola koyar. Melekler, kanatlarını, yaptığından hoşlandıkları için bilim peşinde olanın üstüne gererler" dedi.
[669] [669] Sahihu'l-Câmii's-Sağir'de 6173 numarada yer alıyor.

Aklı aydınlatan bilgiyi edinme ve bilinci uyaran içe işleyen etkin öğütler üzerinde düşünme olanağı elde etmenin, bilginlerle karşılaşmadan sağlanmasının bir yolu var mıdır? İşte sahabi kadınların Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le yüzyüze gelmeye özen göstermeleri de erkeklerin, Peygamberin Hanımları ile yüzyüze gelmeye gösterdikleri özen de aynı nedene dayanır; bilimi Peygamber’in vefâtından sonra en yetkin kaynaktan alma isteği. Mâdem ki Peygamber dönemi "Güzel Örnek" dönemidir, bu yararlı sünnet sürekli yaşamalı, müslümânlar kadın erkek; kaynak, kadın olsun erkek olsun üstün kaynaklardan bilgi edinmeye özen göstermeyi sürdürmeli; ne kadınların bilgin erkeklerden, ne de erkeklerin bilgin kadınlardan bilgi edinmeleri engellenmelidir.

Kadınlar, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le Özel Konuşmak İsterlerdi.:

Ebu Said Hudrî: "Bir kadın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelip: "Yâ Resûlullah konuşmanı erkekler alıyor, bize konuşacağın bir gün ayır." dediğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şu koşullarda şu günde toplanın!.” dedi. Toplandıklarında onlara gidip konuştu.."
[670] [670] Buharî İ'tİsâm/Peygamber’in ALLAH'ın kendisine Öğrettiğini görüşünü katmadan ve örnekleme yapmadan ümmetinin kadın ve erkeklerine öğretmesi c. 17, s. 55. Müslim, iyilik etme, akrabalarla İlişkiyi koruma ve toplumsal yaşama kuralları/Çocuğu ölenin onu ödünç alınmış gibi görmesinin değerliliği c. 8, s. 39.

Kadınların kendileri için özel gün ayrılması isteklerinin, bilimi erkeklerle birlikte gerçekleşen oturumlarda almayı hoş görmemelerinden değil; mescidde erkeklerle olmalarından daha geniş bir alan ve daha alışverişli bir olanaktan yararlanma düşüncesinden kaynaklandığı dikkatten kaçmamalı. Nitekim onlar, bu özel günün belirlenmesinden sonra da mescide gelir ve Bayram Namazı kılınan meydanı doldurur, erkeklerle birlikte bilim ve öğüt dinlemeyi sürdürürlerdi.

Kadınlar Bilimsel Konularda Erkeklerle Tartışırlardı.:

Ummu’l-Fadl binti el-Haris.: “Arafe Günü bir grup insan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in oruç tutup tutmadığı konusunda ayrılığa düştü. Kimisi, o oruç tutuyor, kimisi de hayır o oruçlu değil diyordu. Bunun üzerine o Peygaberimize bir bardak süt gönderiyor. Devesinin yanında ayakta duran Peygamberimiz sütü alıp içiyor.
[671] [671] Buharî, Oruç/Hacda Arafata çıkma günü oruç tutma c. 5, s. 141. Müslim Oruç/Hacılar için Arafata çıkma günü oruç tutmamanın serbestliği c. 3, s. 145.

Hafız İbn Hacer.: Hadisin yararlanılacak yönlerinden biri de, bilim konusunda kadın ve erkekler arasında tartışmaya örnek oluşturması.
[672] [672] Feth el-Bâri c. 5, s. 142. 44. Buharî, Tefsir (Haşr Sûresi) "Elçi size neyi verirse onu alın", c. 10, s. 254. Müslim, Giysiler ve Takılar/Peruk takma ve yapmanın yasaklanması c. 6, s. 166.

Abdullah b. Mesud.:ALLAH, dövme yapan ve yaptıran, güzelik uğruna yüz ve kimi kaş tüylerini yolan, dişlerini incelten veyâ aralarını açarak ALLAH'ın yarattığını değıştıren kadınlara lânet etsin!.” diyor.
Bu söz Beni Esed'den Ummu Yakub adında bir kadına ulaştığında, Abdullah b. Mesud'a gelip.: “Bana ulaştı ki, sen böyle böyle demişsin!” diyor. Abdullah.: ALLAH'ın Rasûlü'nün lânetlediğini neden lânetlemeyeyim, o aynı zamanda ALLAH'ın Kitabında da mevcuddur!.” karşılığını verdiğinde: “O iki kapak arasında olanın hepsini okudum, senin söylediğini görmedim onda!.” diyor. Abdullah.: “Eğer okusaydın görürdün, "Peygamber size neyi verirse onu alın, size neyi yasaklarsa ondan uzaklasın" âyetini okumadın mı?” “Onu okudum.” Abdullah.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu yasakladı. O, ben senin hanımının aynı şeyi yaptığını görüyorum.” deyince Abdullah.: “Git bak!.” diyor. O gidip bakıyor, aradıklarından birşey göremiyor. En son Abdullah ona.: “Eğer öyle birşey yapsa onunla birlikte olmam.” diyor.
[673] [673] Buharî, Tefsir (Haşr Sûresi) "Elçi size neyi verirse onu alın", c. 10, s. 254. Müslim, Giysiler ve Takılar/Peruk takma ve yapmanın yasaklanması c. 6, s. 166.

Erkekler, Sünnete İlişkin Bilgiyi Mü'minlerin Annelerinden Öğrenirlerdi.:

Enes b. Mâlik: “Üç küçük grup, Peygamber’in Hanımlarının evlerine gelip Peygamber’in nasıl ibâdet ettiğini sordular.”
[674] [674] Buharî, Nikâh/Evlenmeye özendirme c. 11, s. 4. Müslim, Nikâh c. 4, s. 129.

Sümame (İbn Huzn El-Kuşeyri).: “Ayşe'ye rastladığımda, üzüm şerbeti konusunu sordum. O, Habeşli bir câriye çağırıp.: "Buna sor; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e üzüm şerbetini o yapardı." dedi...
[675] [675] Müslim, İçecekler/etkili olmayan üzüm şırası içmenin serbest bırakılması, c. 6, s. 102.

Abdullah b. Safvan.: “Hafsa, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: "Bir ordu ona saldırırken kadınlar bu eve yönelecekler!." dediğini işittiğini bana söyledi...
[676] [676] Müslim, Fitneler, kıyamet alâmetleri/Kâbeye yürüyen ordunun yere batırılması, c. 8, s. 167.

Erkeklerin Anlaşmazlığa Düşerken, Kadınların Hakemliğine Baş Vurması.:

Tavus.: "Zeyd b. Sabit: “Boşanmış kadın ay halini yaşıyorsa, bekleme süresinin son bölümünü evde tamamlamak üzere kocası tarafından geri alınıp alınamayacağı konusunda görüşünü söyle.” dediğinde İbn Abbas'ın yanında idim. İbn Abbas alınamaz, istersen Ensar'dan falan kadına.: “Rasûlullah'ın böyle emredip emretmediğini sor.” dedi. Zeyd b. Sabit biraz sonra.: “Seni sâdece doğru söyler görmüşümdür.” diyerek döndü İbn Abbas'a."
[677] [677] Müslim, Hac/Ayrılış tavafının gerekliliği ve bu görevin ay hali yaşayan kadından düşmesi c. 4, s. 93.

Ebu Seleme.: "Ebu Hûreyre de yanında otururken bir kişi İbn Abbas'a gelerek.: “Kocası öldükten kırk gece sonra doğum yapan kadının, evlenmek için beklemesi gereken süre konusunda bana fetvâ ver.” dedi. İbn Abbas.: “Gözeteceği iki bekleme süresinden en uzak olanın sonuna kadar beklemelidir.” dedi. Ben.: "Hâmile olanların bekleme süreleri çocuklarını doğuruncaya kadardır.” dedim. Ebu Hûreyre de.:
"Ben de kardeşimin görüşündeyim." dedi. Bunun üzerine İbn Abbas üzüntü içinde ona sorması için kölesini Ummu Seleme'ye gönderdi. Ümmü Seleme.: "Sübey'a el-Eslemiye'nin kocası, o hâmile iken öldü. O kocasının ölümünden kırk gece sonra doğum yaptı. Ona dünür olundu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da evlendirdi. Ebu es-Senâbil de ona dünür olanlar arasında idi" demiş.

[678] [678] Buharî, Tefsir (Talâk Sûresi) c. 10, s. 279. Müslim. Boşanma/Hâmilenin doğum yapmasıyla bekleme süresinin sona ermesi c. 4, s. 201.

4-) İYİLİK ETME.:

İşte, erkeklerle kadınların birbirleriyle karşılaşmalarının iyilik etmeye nasıl yardımcı olduğuna açıklık getiren bir kaç sahne:
Enes b. Mâlik.: “Medine'li câriyelerden bir câriye Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in elinden tutar. Onu istediği yere götürürdü.”
[679] [679] Buharî, Edeb/Kibir (büyüklenme) c. 13, s. 102.

Hafız İbn Hacer.: “Ahmed’in verdiğinde: "Onu gereksinimine götürürdü" biçimindedir...”
[680] [680] Feth el-Bâri c. 13, s. 102.

Enes.: "Aklî dengesinde anormallik bulunan bir kadın.: “Yâ Resûlullah!. benim sana gereksinimim var.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey falanın annesi, bak hangisini istersen gereksinimini giderene kadar o yola yürüyelim.” dedi ve gereksinimini giderene kadar onunla başbaşa yürüdüler."
[681] [681] Müslim, Üstünlükler/Peygamberin insanlara yakın olması ve onların bundan hayır elde etmeleri c. 7, s. 79.

Ummu Şûreyk Evini Misâfirlere Açar, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Arkadaşlarından Hicret Edenler Ona Konuk Olurlardı.:

Fatıma binti Kays.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana.: “Ummu Şûreyk’in -Ummu Şûreyk, ensardan ALLAH YOLUnda çok yardım eden zengin bir kadındı, misâfirler onun evine inerlerdi- evine taşın.” dedi. "Dediğini yapacağım." dediğimde.:
"Yapma, Ummu Şûreyk çok misâfir ağırlayan biri" dedi. Başka bir rivâyette.:

[682] [682] Müslim, Boşanma/Üç kez boşananın nafaka alma hakkı olmadığı c. 4, s. 196.

"Ona ilk muhacirler gelecekler biçimindedir."
[683] [683] Müslim, Fitneler ve Kıyamet alâmetleri/Deccâlin çıkıp yeryüzünde yaşaması, c. 8, s. 203.

Esmâ binti Ebu Bekr, yardım isteyen fâkir bir erkeği çok içtenlikle karşılıyor. O bu yardımı verme arzusu ve hırsı ile yetinmeyip, kocasının kıskançlığına sağlam bir plan kuruyor.:
"Esmâ.: “Ardından bir kişi bana gelerek.: “Ey Abdullah'ın annesi ben fâkir biriyim, sizin evinizin gölgesinde mal satmak istiyorum.” dedi. Ona.: “Ben sana izin verirsem Zübeyr kabul etmez, sen Zübeyr görürken iste benden.” dedim. Sonra Zübeyr yanımdayken geldi.: “Ey Abdullah'ın Annesi, ben fâkir biriyim, evinizin gölgesinde mal satmak istiyorum.” dedi. “Medine'de benim evimden başka yer yok mu sana!” dediğimde Zübeyr.: “Sana ne oluyor da, fâkir birinin mal satmasına engel oluyorsun?” dedi. Gelir öteberi satardı..."
[684] [684] Müslim, Selâm/Yolda rastlarsa yabancı kadının hayvanın terkisine alınınasının olabilirliği c. 7, s. 12.

Günümüzde bu tür iyilik etme eylemleri yararlı sosyal girişim olarak niteleniyor.
Bunlar temiz sünnette görülen iyilik etme örnekleri, Kur’ÂN-ı Kerim'de daha güzel örnekler var:
"Medyen SUyu’na varınca o (kuyu)nun başında birçok insanların, (hayvanlarını) suladıklarını gördü. Onların gerisinde de (diğerlerinin hayvanlarına karışmasın diye hayvanlarını) SUdan meneden iki kız buldu. (Kız oldukları için erkeklerin içine sokulamıyorlar. herkesin çekilmesini bekliyorlar, SU içmek için sabırsızlanan hayvanlarının SUya gitmelerine engel oluyorlardı. Musâ onlara).: “İşiniz nedir (niçin hayvanları suya bırakmıyorsunuz?)” dedi. Dediler ki.: "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz {onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız. Babamız da ihtiyardır. (gelemez).” Hemen (Musâ) onlarınkini de suladı, sonra gölgeye çekildi.: "RABB’im, dedi. doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım (azıcık azık indir de şu karnımı doyur)." (Kasas sûresi. 23-24).

Bunlar hepsi maddî açıdan iyilik etme örnekleri denirse; diğer yanda, fazilet sâhiblerinin onurlandırılması, sevinçli olaylarda tebrikleşme, hastalık durumunda ziyâret ve zorluğa düşme durumlarında teselli etme gibi, hepsi de yasa koyucunun işlemeye özendirdiği iyi işler olan; mânevî açıdan iyilik etme örnekleri yer alıyor. Erkek kadın karşılaşması olmaksızın bu Övülen duygusallık alışverişinin gerçekleşmesinin yolu var mıdır?
Fitneyi önleme savı ile, kötü davranışlarınış gibi bu duygusal işdeşlikleri neden engelleyip işlevsiz bırakalım? İnsanlara, ALLAH karşısında gereken tutum içinde olmaları gerektiğini hatırlatıp, fitneye karşı uyardıktan sonra, fitnelen emin oldukları durumlarda, duygularım dışa vurmaları konusunda serbest bırakmamız yeterli değil midir?.

SüNNetten Birkaç ÖRNEk.:

BaşsağLığı DiLeme ve TeselLL Etme.:
Ümmü Seleme: "Ebu Seleme öldüğünde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gittim ve.: “Ey ALLAH'ın elçisi Ebu Seleme öldü.” dedim. O.: Ey ALLAH'ım, beni ve onu bağışla; onun yerine bana hayıra götürecek olanı ver de!.” dedi. Ben de buyurduğunu söyledim. ALLAH bana, ondan daha hayırlı olan MuhaMMed’î verdi."
[685] [685] Müslim, Cenâzeler/Hasta ve ölü yanında nelerin konuşulmasının uygun olduğu, c. 3, s. 38.

Misâfirin İyi KarşıLanması.:
ÂİŞE aleyhasselâm, Hz. Hatice'nin kardeşi Hale binti Huveylid Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına girmek için, istedi. Peygamber Hatice'nin izin istemesini andıran bu sesten gelenin kim olduğunu anlayarak sevindi.: "Ey ALLAH'ım, Hale!" dedi.
[686] [686] Buharî, ensarın üstünlükleri/Peygamber’in Hatice ile evlenmesi ve Hatice'nin üstünlükleri c. 8, s. 140. Müslim, Sahabenin Üstünlük]eri/Mü'minl erin Annesi Hz. Hatice'nin üstünlükleri c. 7, s. 134.

OnurLandırma, Övme.:
Enes: "Rasûlulah, kadın ve çocukların düğünden döndüklerini gördüğünde ayağa kalkarak.: Ey ALLAH'ım, siz benim için insanların en sevimlilerisiniz.” dedi. Sözünü üç kez yineledi."
[687] [687] Buharî, Menkıbeler/Peygamberin ensar'a “Bana insanların en sevimlileri sizlersiniz.” demesi c. 8, s. 114. Müslim, sahabenin üstünlükleri/en sar’in üstünlükleri c.7, s.174.

SEVgi ve ULULamayı Açığa Vurma.:
ÂİŞE aleyhasselâm.: "Hind binti Utbe geldi.: “Ey ALLAH'ın Elçisi, yeryüzünde rezil olmasını en çok istediğim sizin evin halkı idi; bugünse en çok sizin ev halkınızın onurunun yücelmesini ister oldum.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da.: “Varlığım elinde olana yemin olsun ben de senin durumundayım.” karşılığını verdi."
[688] [688] Buharî, Menkıbeler/Hind binti Utbe c. 8, s. 141. Müslim, Yargılar/Hind’in yargısı c. 5, s. 130.

Hasta Ciyâreti.:
Câbir b. Abdullah: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ummu's-Saib (veyâ el-Museyeb)in evine gidip ona.: “Neyin var ey Ummu's-Saib ortalıkta dönüp duruyorsun.” dedi. O.: ALLAH belâsını versin humma.” karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: 'Hummaya kötü söyleme; o, körüğün demirin cürufunu giderdiği gibi, insanların günahlarını giderir'!.” dedi.
[689] [689] Müslim, İyilik etme, Akrabalarla bağlan koruma ve toplumsal davranış kuralları/Ayağına batan dikene kadar mü'minin karşılaştığı hastalık ve üzüntü gibi olumsuzluklara karşı sevâb kazanacağı c. 8, s. 16.
Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/296-301.


5-) İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMA.:

"Ve mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, birbirlerinin dostlarıdır. Ma'ruf ile emreder ve münkerden nehyederler (yasaklarlar) ve namazı ikâme ederler ve zekâtı verirler. ALLAH ve O'nun RESÛLÜne itaat ederler. İşte onlar, ALLAH, onlara rahmet edecek. Muhakkak ki ALLAH; AZÎZ'dir, HAKÎM'dir." (Tevbe 9/71).

İlk dönemlerde müslümân kadınlarla müslümân erkekler âyette belirtilen tutum içinde idiler. Özellikle konunun gerektirdiği durumlarda erkekler kadınlara iyiliği emreder, onları kötülük yapmaktan engellerdi.
İşte erkeklerin en üstünü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
Enes b. Mâlik: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem mezâr başında ağlayan bir kadına denk geldiğinde.: “ALLAH'a karşı gereken tutumu takın, sabret!.” dedi."
[690] [690] Buharî, Cenâzeler/Kabir ziyâreti c.3, s.391. Müslim, Cenâzeler/Olumsuzluğa İlk anda direnç gösterme c .3, s. 40.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'ın en yakın arkadaşı Ebu Bekir radiyallahu anhu..

Kays b. Ebu Hazim.: "Ebu Bekir, Ahmes Oymağı’ndan bir kadının -Ona Zeyneb binti Muhacir denirdi- yanına gitti. Baktı konuşmuyor. Orda bulunanlara.: “Neyi var, niçin konuşmuyor?” diye sordu. “Hiç konuşmadan haccetmeyi adadı.” dediler. Ona dönerek.: “Konuş, bu doğru değil, bu bilgisizlikten kaynaklanan bir eylem.” dedi. Bunun üzerine konuştu..."
[691] [691] Buharî, Menkıbeler/Câhil iye günleri c. 8, s. 148.

Bu ikisi, erkeklerin kadınlara karşı tutumlarına örnek; bir de, kadınların, erkeklere iyiliği emredip, onları kötülükten alıkoymalarında bakalım, durum nasıl?.

Arap kâbilelerinin birinde yaşayan bir kadın, imâmın elbisesinde bir olumsuzluk gördüğünde cemaati uyarmıştır.
Amr b. Seleme Babasından aktarıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Kur’ÂN'ı en iyi bilen bize imâmlık eder." sözü gereğince araştırdılar; kervanlarla gelip geçenlerden öğrendiğim için Kur’ÂN'ı benden iyi bilen biri çıkmadı. Beni önlerine aldılar. O zaman ben altı veyâ yedi yaşımda idim. Üzerimde bir hırka vardı. Secdeye kapandığımda o yukarı çekilerek üzerim açılıyordu.
Bu durumu gören orada yaşayan kâbileden bir kadın.: “Bizden birşey alarak imâmınızın üzerini örtmez misiniz?” dedi. Bunun üzerine bir elbiselik alıp bana bir elbise diktiler, bu elbiseye sevindiğim ölçüde hiçbir şeye sevinmedim.”

[692] [692] Buharî, Savaşlar/Leys’in sözleri c. 9, s. 83.

Ummu'd-Derda =>HaLife Abdulmelik b. Mervan'ı KötüLük İşLediğinde Uyarıyor.:

Zeyd b. Eşlem: Abdulmelik b. Mervan Ummu'd-Derda’ya kendi malından bir takım ev eşyâsı gönderdi. Abdulmelik bir gece kalktı, hizmetçisini çağırdı. Hizmetçi gecikince lânetledi. Sabah olduğunda Ummu'd-Derda.: “Gece çağırdığın zaman hizmetçini lânetlediğini duydum.”
Ebu'd-Derda'nın.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Lânet edenler kıyamet günü şefaatçi ve tanık olamazlar" dedi dediğini duydum, dedi.
[693] [693] Müslim, İyilik etme, akrabalarla bağlantıyı kesmeme ve toplumsal yaşam kuralları/Hayvanları ve diğer şeyleri lânetlemenin yasak edilmesi c. 8, s. 24. Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/302-303.

6-) ALLAH’IN DİNİNE ÇAĞRI.:

Sünnetten Birkaç Örnek.:

İmrân b. el-Husayn: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le birlikte bir seferde idik. Topluluk susuzluktan yakındığında; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir yere konakladı, önce bir kişiyi ardından da Hz. Ali kerremallahu vechehu'yi yanına çağırıp.: “Gidip SU isteyin!” dedi. Gittiler, yolda devesinin üzerinde SU dolu iki tulum arasında bir kadınla karşılaştılar. Ona kendileriyle gelmesini söylediler ve onu Peygamber'e getirdiler. Peygamber bir kap getirilmesini istedi. Getırdıklerinde, ona tulumlardan SU boşalttı... SU alın, SU dağıtın diye seslenildi. Bu arada o kadın ayakta Peygamber’in SUyuna ne yaptığını izliyordu. ALLAH'a yemin olsun, Peygamber SU boşaltmayı durdurduğunda, tulumlar bize akıtmaya başladığı zamandan daha dolu görünüyorlardı. Peygamber.: “Kadın için birşeyler toplayın!” dedi. Hurma ve kurutulmuş ekmek gibi biraz yiyecek toplayıp torbaya koydular, kadını devesine bindirdiler torbayı da önüne koydular. O anda Peygamber kadına.: “Biliyorsun, SUyundan birşey eksiltmedik. Fakat ALLAH bize SU verdi.” dedi." Kadın toplumuna vardığında, doğallıkla gecikmiş bulunuyordu. “Bu durumun neden?” diye sorduklarında şu karşılığı veriyor.: “İlginç birşey oldu. Bana iki kişi denk geldi, beni şu “Dinini Değıştırmiş Denilen Adam”a götürdüler. Şöyle şöyle yaptı. ALLAH'a yemin olsun, o ya yerle gök arasında bulunan insanların en sihirbâzı ya da gerçekten ALLAH'ın elçisidir.”
Bu olaydan sonra, müslümânlar onun Kâbilesi çevresindeki müşriklere akınlar düzenliyor fakat onun Kâbilesine zarar vermiyorlardı. O, günlerden bir gün Kâbilesine.: "Görüyorum ki bunlar sizi özellikle dinlerine girmeye zorlamıyorlar, İslâm'a girmeye ne dersiniz?" diyor. Önerisini benimseyip hep birlikte İslâma giriyorlar. Başka bir rivâyette,
[694] [694] Buharî, Menkıbeler/İslâmda Peygamberliğin alâmetleri c. 7, s. 395. Müslim, Mescidler ve diğer namaz kılma yerleri, geçen namazın kaza edilmesi ve kaza etmede acele edilmesi c. 2. s. 141.
hadisin sonu.: "ALLAH bu Kâbileye bu kadın aracılığı ile yol gösteriyor, o müslümân oluyor, onlar da müslümân oluyorlar.” biçimindedir."
[695] [695] Buharî, Teyemmum/Temiz toprak ve müslümânın abdesti c. 1, s. 468. Müslim, Mescidler ve diğer namaz kılma yerleri/Geçen namazın kaza edilmesi c. 2, s. 141.

Bir kadının İslâm'a dâveti işte böyle, müslümânlarla zorunlu karşılaşımı aracılığıyla gerçekleşiyor; İslâm'a doğrudan sözlü olarak dâvet edilmeksizin, sâdece, müslümânların ordugâhına sert davranılmadan götürülmesi, müslümânların birbirleriyle yardımlaşmaları, kardeşçe tutumları, temiz dilli oluşları, Peygamber'e karşı saygılı tutumları sonra Peygamber’in suyundan bir şey eksiltmedikleri halde hediye vermesi gibi müslümânların ahlâklarına ilişkin gördüklerinin etkisiyle müslümân olmuş olması olasıdır. Onu, gördüğü Peygamber’in mu’cizesi de etkilemiştir. Diğer yandan kadının gördüklerini, erkek kadın tüm kavmine anlatması da bir birliktelik sâyesinde olabilmiştir kuşkusuz.ALLAH'ın onu kavmi için hayırlı elçi ve İslâm dâvetçisi olması istenci de o birliktelik kanalıyla varlık bulmuştur. Hadisi verenin tesbiti yerindedir: "ALLAH bu kavmi o kadınla doğru yola iletti."

Ebu Hûreyre: Hubeyb, Öldürmeye karar vermelerine kadar onların yanında tutsak kaldı. Bir gün el-Haris’in kızlarının birinden ödünç bir ustura istedi, o da verdi. Sonra el-Haris’in kızı şunları anlatırdı.: “Çocuğum dikkatimden kaçmıştı. Ona doğru gitmiş, ona ulaştığında o da alıp dizi üzerine koymuştu. O durumda gördüğümde bir çığlık attım. Çığlık sesinin benden geldiğini anladı, o anda ustura da elinde idi. Dedi ki.: “Onu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Onu yapacak değilim İnşaALLAHu TeÂLÂ.” Sonraları o kadın Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim. Onu üzüm yerken gördüm, o ona verdiği bir rızktan başka birşey değildi.
[696] [696] Buharî, Savaşlar/Raci savaşı c. 8, s. 384.

Görüldüğü gibi, esir Hubeyb'e onu öldürmek için esir tutan halktan bir kadının zorunlu karşılaşmaları sâyesinde ALLAH'ın kendisini şereflendirdiği kerametinin yanında, saygın tutum ve davranışları ile kadını İslâm'a dâvet ediyor. Ona İslâm'a ilişkin birşeyler söylemiş olması da olasıdır.
[697] [697]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/303-304.

7-) ALLAH YOLUNDA CİHÂD.:

Son seferine kadar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in birçok seferine katılarak, Cihâd şerefinden nâsiblerini alan mü’min kadınlardan, mücâhid erkeklerle karşılaşmaksızın onlara yardım etmelerini istemek mümkün müdür?
İşte onların savaşta erkeklere yaptıkları yardımın boyutlarını açıklığa kavuşturan bazı örnekler.:

TuLum Dikme.:
Hz. Ömer: "... Ummu Salit iyi eteklik almaya daha lâyıktır. O Uhud savaşında bize tulum dikerdi."
[698] [698] Buharî, Cihâd/Savaşta kadınların tulumla erkeklere su taşımaları c. 6, s. 419.

SUsayanLara SU Verme.:
Enes: "Uhud Savaşında Âişe ve Ummu Süleym, tulumla SU taşıyıp askerlere sunuyorlardı."
[699] [699] Buharî, Cihâd/Kadınların sefere çıkmaları ve erkeklerle birlikte savaşmaları c. 6, s. 418. Müslim, Cihâd/Kadınların erkeklerle birlikte savaşmaları c. 5, s. 196.

Yemek HazırLama.:
Ummu Atîyye: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ia yedi kez sefere çıktım, erkeklerin çadırları ve diğer malzemelerine göz kulak olur, yemek yapardım."
[700] [700] Müslim, Cihâd/Savaşa katılan kadınlara birşeyler verilir fakat gani’metten pay almazlardı, c. 5, s. 199.

Yaralıları Tedâvi Etme.:
Enes: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sefere Ummu Süleym ve Ensardan bir gurup kadınla çıkar., o kadınlar savaş olursa yaralıları tedâvi ederlerdi." [701] [701] Müslim, Cihâd/Kadınların erkeklerle birlikte savaşmaları, c. 5, s. 196.

Hasta Bakımı.:
Hafsa binti Şîrîn, Ensardan bir kadından aktarıyor.: "Kardeşinin Kocası, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’la birlikte on iki kez sefere çıkmış. Altı seferde kardeşi de onunla birlikte imiş. Kardeşi: 'Hastalara bakardık.” diyormuş."
[702] [702] Buharî, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan kadının durumu c. 3, s. 122.

ÖLü ve YaraLıLarın Taşınması.:
Rabi binti Muavviz.: "Peygamber'le sefere giderdik... Ölü ve yaralıları Medine'ye taşırdık..."
[703] [703] Buharî, Cihâd/Kadınların ölü ve yaralıları cephe gerisine nakletmeleri c. 6, s. 420.

Kadınlardan Biri Kendini Savunmak İçin Bir Hançer Ediniyor.:
Enes: "Ümmü Süleym Huneyn günü bir hançer edindi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: “Bu hançer nedir?” dediğinde.: “Onu müşriklerden biri bana yaklaşacak olursa karnını deşmek için edindim.” karşılığını verdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gülmeye başladı.
[704] [704] Müslim, Cihâd/kadınların erkeklerle birlikte savaşmaları c. 5, s. 196,

Gerektiğinde kendini savunmak için Ummu Süleym hançer taşıyor, İbni Sad Tabakat'ında verdiğine göre Ummu Ammar'a ise; müslümânlar yenilgyie uğradıklarında silâh kuşanarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i savunuyorlar.
Ömer İbn Hattab.: "Uhud Günü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: “Sağa sola dönüp de Ummu Ammara'yı önümde savaşır görmediğim olmadı.” dediğini duydum" derdi."
[705] [705] Tabakat el-Kübrâ c. 8, s. 415.

ALLAH mü'minlere zafer verdiğinde kadınlara, gani’metten bir miktar pay düştü. İbn Abbas: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sefere kadınlarla birlikte çıkar, onlara gani’metten bir miktar bağışlardı..."
[706] [706] Müslim, Cihâd/savaşan kadınlara birşeyler bağışlanır fakat gani’metten pay ayrılmaz c. 5, s. 197.

Onlardan biri, deniz savaşında ALLAH yolunda şehâdete ermeyi diliyor; ALLAH da nasibediyor.:
Enes b. Mâlik.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ümmetimden bir grup yeşil denizde (Akdeniz) ALLAH YoLunda sefere çıkacaklar, dediğinde bir kadın (Ummu Havam).: '"Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! Beni onlardan biri kılması için ALLAH'a DUÂ et!.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da.: Ey ALLAH'ım, onu onlardan eyle!” dedi. Sonra o, kocası Ubade İbn Samitle birlikte, müslümânların Muaviye ile gerçekleştirdikleri ilk deniz seferine katıldı. Sefer dönüşü Şam'a indiklerinde ona binmesi için bir hayvan getirdiler. Hayvan onu yere attı, bunun sonucu vefât etti."
[707] [707] Buharî Cihâd/ALLAH yolundayken hayvan tarafından yere düşürülüp bu nedenle ölen ALLAH yolunda savaşırken Ölenlerle beraberdir, c. 6, s. 358. Müslim, Vâlilik/Denizde savaşmanın fazileti c. 6, s. 50.

O, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şu sözü hükmünce şehîddir.: "ALLAH YoLunda kim hayvandan düşer ölürse şehîddir." [708] [708] Taberî vermiş taşıma zinciri 'hasen' (biz Feth el-Bâri c. 6, s. 358'den naklediyoruz)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »


8-.) MESLEKÎ ÇALIŞMA.:

Kadınları toplumsal yaşama katılma ve erkeklerle karşılaşmaya götüren etmenlerden biri de; dar gelirli kocasına yardım etmek, veyâ hayır işlerinde harcamak üzere mal kazanmak ya da çağdaş toplumumuzda müslümân kadın ve kızların eğitim ve tedâvi edilmeleri gibi yeterlilik düzeyinde kadınların yürütmeleri gereken görevlerin edâı gereği kadının mesleki çalışma için ev dışına çıkışıdır. Kadın ve kızların, eğitim ve tedâvileri, bu işleri yapan kadınların çoğunlukla, kızların velîleri veyâ kadınların kocaları, akrabaları ile karşılaşmalarını ve erkeklerle birlikte çalışmalarını gerekli kılmaktadır. Mesleki çalışmanın hedefi ne olursa olsun; bu çalışma koca ve çocukların hakkına halel getirmemeli, evin idâresi kadının öncelikli yükümlülüğü olarak kalmalıdır.
Peygamber döneminde kadınların mesleki çalışmalar için dışa çıkışlarına bir kaç örnek veriyoruz.
İşte bu kadın tarım işleri yapıyor:
Câbir: "Peygamber ensardan Ummu Mubeşşir’in yanına varıp bir hurma ağacı konusunda ona: "Bunu kim dikti, müslümân mı kâfir mi?" diye sordu. O müslümân, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslümânın diktiği bir fidân veyâ ektiği ekinden bir insan veyâ hayvan yerse onların yediği müslümân için sadaka olur." karşılığını verdi.
[709] [709] Müslim, Arazi sulaması/Ağaç dikme ve zirâat yapmanın fazileti c. 5, s. 27.

Çobanlık Yapan Kadın:
Sa'd b. Mu'az: Ka'b b. Mâlik’in bir câriyesi, Sel dağında koyun otlatırken, kuzulardan biri hastalanıyor, o da Ölmeden farkına varıp onu taşla kesiyor. Peygamber'e sorulduğunda: "Onu yiyin" dedi.
[710] [710] Buharî, Hayvan kesme ve av/Kadın ve kadın kölenin hayvan kesmesi c. 12, s. 51.

Ev İşi Yapan Kadın.:
Sa'd b. Sehl, "Kadının biri bir hırka getirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanındakilere.: "Hırkanın ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. "Evet kenârları işlemeli Örtüdür'"dedi. Kadın: "Ey ALLAH'ın elçisi, bunu kendim dokudum, onu sana giydireceğim." dedi. Gereksinimi olduğu için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu aldı. Sonra yanımıza geldiğinde baktık onu etek yapmış..."
[711] [711] Buharî, Alışveriş/Örme c. 5, s. 222.

Kadının Hasta Tedâvisi ÜstLenmesi, YaraLıyı Tedâvi Etmesi.:
ÂİŞE aleyhasselâm: "Sa'd Hendek günü yaralandığında, Peygamber, yakından gözetmek için mescide bir çadır kurup ona koydu."
[712] [712] Buharî, Savaşlar/Peygamber(in Ahzap savaşından dönüşü c. 8, s. 416.

Hafız İbn Hacer: İbn İshak çadırın Rufeyde el-Eslâmîyye'ye ait olduğunu söylüyor. O yaralıları tedâvi eden bir kadındı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onu Rufeyde'nin çadırına koyun, onu yakında ziyâret edeceğim" demiştir. [713] [713] Feth el-Barı c. 8, s. 419.

9-) SİYASÎ ÇALIŞMA.:

Âile ve egemen sultanın karşı çıkmasına karşın İslâm'a girme, ardından onun durumu ile ilgilenme veyâ onun uğruna işkenceye ma’ruz kalma ve vatanından göç etme, kuşku yoktur ki, bunların tümü günümüz deyimi ile siyasî çalışmadırlar. Müslümân kadını, tüm bu siyasî çalışmalara girmesini sağlayan, etkin inanç sistemi yeni dinin zaferi için onu erkeğe eşlik etmeye çağırıyor olmasıydı.
Sünnette yer alan siyasî çalışma türlerinden birkaçı: Habeşistan'a hicrette kadınların erkeklere katılmaları:
Ebu Musâ: Esmâ binti Umeys, Necâşi'ye hicret edenlerle birlikte hicret etti...
[714] [714] Buharî, Savaşlar/Bedir savaşı c .9, s. 24. Müslim, Sahabenin üstünlükleri/Cafer b. Ebi Tâlib ve Esmâ binti Umeys’in üstünlükleri c. 7, s. 172.

KadınLarın, Medine'ye Hicrette ErkekLere KatıLmaLarı.:
Mervan ve el-Misver: "Müslümân muhacir kadınlar geldiler. Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Ummu Gülsüm de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ulaşmak için yola çıkanlar arasındaydı. O gün, (Hudeybiye ateşkes antlaşması esnâsında) o eli iş tutacak çağına gelmiş bulunuyordu. Âilesi gelip Peygamber'den onu kendilerine vermesini istediler, fakat onu onlara geri vermedi..."
[715] [715] Buharî, Sözleşmeyi şarta ba&lama/Islâmda yargı ve âlim satım sözleşmelerinde şart koşmanın geçerli oldu&u yerler c. 6, s. 240.

Buharî:
KadınLarın Peygamber'Le Siyasî SözLeşmeye GirmeLeri.:
"Ey Peygamber, inanmış kadınlar sana gelip ALLAH'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zinâ etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri (başkasının doğurduğu veyâ başka erkekten gayri meşru kazandıkları bir çocuğu, kocalarına nisbet etmemeleri) iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana biat ederlerse onların biatlarını al ve onlar için ALLAH'tan mağfiret dile. Şüphesiz ALLAH, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Mümtehine, 12).
İslâm devletinin siyasî geleceği ile ilgilenen kadın:
Kays b. Ebi Hazım: "Ebu Bekir, bir kadının yanına gittiğinde kadın: "Câhilîyyeden sonra ALLAH'ın oluşturduğu bu iyi durumla yaşamımızın geleceği nedir?" diye sordu. Ebu Bekir: "Bu iyi durum üzere kalmanız, imâmlarınızın sizi doğru yolda yürütmesine bağlıdır' karşılığını verdiğinde Kadın: imâmlar nedir?1 diye sordu. Ebu Bekir: "Kâbilende kâbile halkına." emreden onların da onlara itaat ettiği önderler yok muydu?"[/color] dedi. Kadın: "Evet vardı. dedi. Ebu Bekir: “İşte insanlar için imâmlar onların konumunda" dırlar. dedi."
[716] [716] Buharî, Menkıbeler/Câhiliye günleri c. 8, s. 148.

Bir VâLinin AzgınLığına Karşı Çıkan Kadın.:
Ebu Nevfel: "...sonra böbürlenerek yürüdü (el-Haccac); nihâyet onun yanına vardı. (Esmâ binti Ebu Bekir) ve: (oğlu Abdullah b. Zübeyr’in öldürülmesini kastederek) 'ALLAH'ın düşmanını nasıl ettiğimi gördün mü? dedi. O (Esmâ): 'Gördüm, onun dünyasını mahvettin, o da senin âhiretini mahvetti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize, Sakif de bir yalancı katil bulunduğunu söylemedi mi? Yalancıyı gördük, katile gelince; senin için onun dışında kardeş yoktur1 dedi. Bunun üzerine Haccac onun yanından kalktı ve bir daha onun yanına uğramadı."
[717] [717] Müslim, Sahabenin Ustünlükleri/Sakif in yalancısı ve Katili c. 7, s. 190.

10-) EVLENME FIRSATLARINI ÇOĞALTMA.:

Erkeklerle kadınların karşılaşmalarının, evlenme fırsatlarını nasıl çoğalttığını açıklığa kavuşturan olaylar yer almaktadır. Onlardan birkaç örnek veriyoruz:
Musâ (aleyhisselâm.) iki kızla karşılaşıyor; ALLAH bu karşılaşmadan sonra Musâ'nın onlardan biri ile evlenmesini kolaylaştırıyor. (Kasas 23/27).
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Cuveyriye ile karşılaşıyor, ondan hoşlanarak evlenmek teklif ediyor.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hayvanları su başında iken ansızın Beni Mustalık Kâbilesine saldırdı, savaşçılarını öldürdü, diğerlerini esir aldı. O gün Cuveyriye'ye sâhib oldu.
[718] [718] Buharî, Köle Özgürleştirme ve değerliliği/Arap köle edinen c. 6, s. 96. Müslim, Cihâd/düşmana baskın düzenlemenin geçerliliği c. 5, s. 139.

Ebu Davûd'un ÂİŞE aleyhasselâm'den verdiği hadiste, Cuveyriye'ye ilişkin şunlai yer alıyor: "Âişe: 'Cuveyriye gelip Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den, çalışıp değerini sâhibine ödeyerek özgür olma anlaşması kapsamına alınınasını istedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: 'Seni istediğinden daha hayırlısına kavuştursam ne dersin?' diye sordu, 'O nedir, ey ALLAH'ın elçisi?' karşılığını verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: 'Senin ödemer gereken parayı ben ödesem ve seninle evlensem,' dedi."
[719] [719] Ebu Davûd, Köle Özgürleştirme/Çalışıp değerini ödeyip özgürleşmek üzere sâhibi ile sözleşme yapan kölenin satılması c. 2, s. 754. H.no. 3327.

Erkekler Sâfiye ile karşılaşıyorlar. Onu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e uygun görüyorlar. O da onu beğeniyor ve onunla evleniyor:
Enes: "Bir kişi gelip Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: "Ey ALLAH'ın Peygamberi, Dıhye'yt Kurayza ve Nadir’in hanım efendisi Sâfiye binti Huyey’î verdin. O sendeı başkasına uygun değildir,' dedi."
[720] [720] Buharî, Savaşlar/Bedir Savaşı c. 9, s. 19.
Başka bir rivâyette: "Esirler arasında onun gibisini görmedik, diyerek başladılar, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında onu övmeye" biçiminde gelmiştir.
[721] [721] Müslim, Nikân/Peygamberin köle kadını özgürleştirip sonra onunla evlenmesi c. 4, s. 148.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Onunla birlikte Dıhye'yi çağırın dedi. Onu getırdıklerinde ona baktı, Dıhye'ye esirler arasından ondan başka bir câriye al dedi. Peygamber önce ona özgürlüğünü bağışladı, ardından onunla evlendi.
[722] [722] Buharî, Namaz/Otururken ne okunacağı, c . 2, s. 27. Müslim, Nikâh/Peygamber’in köle kadını özgürleştirip sonra onunla evlenmesi c. 4, s. 146.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisini ona sunan kadın hakkında düşünüyor sonra X onunla evlenmekten vazgeçiyor hemen orda bulunanlardan biri ona dünür oluyor:
Sehl b. Sa'd: "Bir kadın gelip Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: "Ey ALLAH elçisi, kendimi sana sunmaya geldim." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona dikkatlice baktıktan sonra sustu. Kadın onun bir karar bildirmediğini görünce oturdu. Arkadaşlarından bir kişi kalkarak: "Ey ALLAH'ın elçisi eğer ona ihtiyacın yoksa, beni onunla evlendir." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir şeyin var mı?" diye sordu. Adam: "Ey ALLAH'ın elçisi yemin ederim yok." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Götür, Kur’ÂN'dan bildiklerine karşılık onu sana verdim." dedi."
[723] [723] Buharî, Nikâhla Evlenmeden önce kadına bakma c. 11, s. 86. Müslim, Nikâh/Mihir, geçerli olduğunun belirtilmiş oluşu ve bir demir yüzük bile olabileceği c. 4, s. 143.

İki kişi, süslenmiş olan Sübey'a'yla karşılaşıyor ve her ikisi de ona evlenme teklifinde bulunuyor, o da genç olanını tercih ediyor:
Sübey'a binti el-Haris: Nifâs durumu geçtiğinde, süslenip dünüre gelecekler için hazırlanıyor, bu hazırlıklı durumdayken Ebu Senâbil b. Ba'kek yanına gelip.: "Ne o, seni dünüre hazırlanmış görüyorum, evlenmeye mi niyetlisin?" diyor...
[724] [724] Buharî, Boşanma/'Gebe olanların bekleme süresi doğurmalarına kadardır." c. 11, s. 395.

Buharî'nin diğer bir rivâyetinde ifâde: "Ebu Senâbil b. Ba'kek ona evlenme teklif etti, ama o onunla evlenmekten kaçındı." biçimindedir. [725] [725] Buharî, Savaşlar/Bana Abdullah b.MuhaMMed el-Cafa söyledi c. 8, s. 313. Müslim,Boşanma/Kocası ölen doğurursa bekleme süresi biter, c.4, s.201.

Hafız İbn Hacer: el-Muvatta'da, Buharî'de yer alan "O, onunla evlenmekten kaçındı" biçimindeki ifâdesinin yerine "Ona biri genç, diğeri erişkin iki kişi evlenme teklifinde bulundu, o da genç olanı tercih etti" ifâdesi geç-mektedir.
[726] [726] Feth el-Bâri c. 11, s. 3.

Özetleyecek olursak, evlenmek isteyen müslümânın güzelliğine bakması, onun yararlı eş olup olamayacağı konusunu araştırması ve aradığını bulduğunda ona evlenmek teklif etmesine engel yoktur. Bu fiilen dünür olanın, durumundan farklıdır. Dünür olan, Önceden edindiği bilgi veyâ başkaların imâracılığı sonucu bir kadınla evlenmeye kendi açısından karar vermiş ona teklif sunmaktadır. Bizim üzerinde durduğumuz durumu "araştırma" biçkinde dile getirmek mümkün. Araştırıcı şuna buna bakar, bakış; kadının yüzüne bakmanın yanında, kadının kişiliği ve ahlâkı ile âilesini araştırmaya yönelıktır.
Bu araştırma, kişinin kalbinin mutmain olmasına kadar sürer. Fakat, kişi evlenme kaygısı ile bunu yapmalı ve müslümânların dokunulmaz gördükleri kuralları da gözetmeli. Diğer yandan, erkeklerle kadınların birbirleri ile karşılaşması, evlenme işini gevşek tutanları yüreklendirmekte erken evlenme gayretlerini artırmaktadır. Nedeni; akıl ve kalbin gördüğünü göz gördüğünde hoşlanma duygusunun devinim kazanması. İşin bir yönü bu. Diğer bjr yönü ise; iki tarafın karşılaşmasının, kimi durumlarda evlenmek isteyenlerin önüne sevimsiz geleneklerin koyduğu engellerin aşılmasına yardımcı olması. Nitekim, mücâhidlerin kız ve erkek öğrencilere yönelik örnek girişimleri sonucu kızlarla erkeklerin birbirleri ile buluşmaları sağlandığında, Hartum Üniversitesinde müslümân gençler arasında erken evlenme olayı belirgin biçimde arttı. Aynı durum, bir yönüyle evlenme isteği; bir yönüyle de üniversitede İslâmî çalışma çerçevesinde gerçekleşen sınırlı birliktelik sonucu, Mısır üniversitelerindeki müslümân gençler arasında da gözlendi.
[727] [727] el-Muğni (İbn Kudame'ninki) c. 7, s. 27. 98. Bidâye el-Muctehid c. 1, s. 166.

Şer’i kurallar içinde dengeli beraberlik genellikle güzel sonuçlar vermektedir. Bu sonuç evlilıktır. Ama kural gözardı edildiğinde zinâya yol açması mümkündür. Ondan ALLAH'a sığınırız.
[728] [728]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/309-311.

11-) HARAMA GİRMEDEN EĞLENCE DÜZENLEME.:

Kadınların erkeklerden ayrı eğlenmeleri, İslâmî bir tutumdur. Sözünü ettiğimiz eğlenmede kadının kendi yapısı doğrultusunda oyunlar sergilediği eğlenmenin özel bir türüdür.98 Fakat kadın ve erkeklerin birlikte olabilecekleri başka eğlenme türleri de var. Örneğin, erkekler, çocuklar, kadınların (hayızlı olanlar dahil)'; tekbir getirerek bayram töreni için bayram namazı kılınan meydana gitmeleri. Kadınların, erkeklerin cesâreti sergileyen oyunlarını seyretmeleri de mümkündür. Meselâ, ÂİŞE aleyhasselâm’ın Habeşlilerin oyunlarını seyretmesi. Nedeni ise, erkeklerin durumu ile kadınların durumunun farklı olması. İbn Kuddame el-Hanbeli bu duruma şu sözleri ile parmak basmış; kadınlar, gereken yerleri örtülü ise, erkeklere bakabilirler, yargısını ÂİŞE aleyhasselâm’ın Habeşlilerin oyunlarını seyretmesine dayandırmış.
İbn Reşid el-Hafid de: "Erkeklerin kadınları seyretmeleri, kadınların erkekleri seyretmelerinden daha olumsuzdur" demiş.
Hem kadın, hem de erkeklerin bulunduğu eğlence türlerinin bir üçüncüsü de; her iki cinsten çocukların icra ettikleri oyunlardır.
Şimdi de Sahih-i Buharî'nin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında bayram törenlerinde kadınların erkeklere katılımını belirleyen alt başlıklarına nasıl özen gösterdiğine bakalım. O dönemin bayram törenleri, başka hayırlı mutlu olaylar münâsebeti ile düzenlenen törenler için ölçüt olabilecek bir örnektir.
Kadınların bayram namazı kılınan meydana gitmeleri:
Ummu Atîyye: "Peygamberimiz bize; evlenecek yaşa erişmiş kızlarımızı (bayram namazı için) da çıkarmamızı buyurdu..."
[729] [729] Buharî, Bayramlar/ay hali yaşayanlar dahil kadınların bayram namazı kılınan meydana gitmeleri (bayram günü) c. 3, s. 116. Müslim, Bayram namazı/ Bayramlarda kadınların bayram namazı kılınan meydana gitmeleri ve hutbe dinlemelerinin serbestliği c. 3, s. 20.

Bayram günü elbisesi bulunmayan kadının durumu.:
Hafsa binti Şirin: "Biz câriyelerimizin (başka rivâyette erişkin bekâr kızlarımızın), bayram günü, bayram namazı kılınan meydana gitmelerini yasaklıyorduk... Ümmü Atîyye geldiğinde, ona: 'bu konuda birşey duydun mu?' diye sordum. 'Evet, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Erişkin bekâr kızlar da çıkacak!" dedi" yanıtını verdi."[730] [730] Buharî, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan kadının durumu c. 3, s. 122.

Hafız İbn Hacer: Görülen o ki, müslümânlar ilk dönemin ardından, ortamın bozulmasından ötürü, bekâr kızları, bayram namazı kılınan meydana göndermîyorlardı. Bu sahabi kadınsa, kuralın Peygamber döneminde olduğu gibi geçerli olduğu kanısındadır."
[731][731] Feth el-Bâri, c. f, s. 439.
Ümmü Atîyye: Ey ALLAH'ın elçisi, içimizden biri elbisesi olmadığından Ötürü bayram yerine gitmezse, kusur işlemiş olur mu? Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: Ona-arkadaşı kendi giysisinden giydirsin.
[732] [732] Buharî, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan kadının durumu c. 3, s. 122. Müslim, Bayram Namazı/kadınların Bayram Namazı kılınan yere gitmeleri c.3, s.21.
Hafız İbn Hacer: "Arkadaşı, kendi giysisinden"[733] [733] Feth el-Bâri c. 1, s. 439.
Sözünün anlamı: Onun gereksinim duyduğu giysiyi Ödünç verir, der. Kimileri ise, kadınların bayram namazı meydanına gelmelerinin öneminin vurgulanması için; bir giyside iki kişi olsa da her durumda oraya varmalıdırlar anlaminâ olduğunu söylemişlerdir."
[734] [734] Feth el-Bâri c. 3, s. 122.

Hayizlı kadının bayram törenlerini ve müslümânların duâlarını dinlemesi, namaz kılınan meydanda diğerlerinden ayrı durması:
Ümmü Atîyye: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in "Bekâr kızlar ve ay hali yaşayan kadınlar da bayram namazı kılınan meydana gelip hayra ve müslümânların duâlarına tanık olacaklar, namaz kılman yerde ay hali yaşayanlar diğerlerinden ayrıla-caklar" dediğini duydum. Hafsa: "Ay hali yaşayan da mı? dedim. Arafat'a çıkmıyor mu? karşılığını verdi."
[735] [735] Buharî, Kadınlarda ay hali durumu/Ay hali yaşayan kadının bayram törenine katılması c. 1, s. 440. Müslim, Bayram namazı/Kadınların bayram namazına gitmelerinin serbestliği c. 3, s .20.

İbn Hacer: bekâr kızların ve ay hali yaşayan kadınların da törene katılmaları ile gözetilenin, törende İslâmî prensibin etkin biçimde ortaya konulması ve bereketin herkesi kapsaması olduğu anlaşılıyor. Hadisten, genç olsun, olmasın ay hali yaşar olsun olmasın, kadınların bayram törenlerine katılmalarının müstehâp olduğu da anlaşılıyor.
[736] [736] Feth el-Bâri, c. 3, s. 123.

Minâ'da kalınan günler ve arafat'a gidildiği zaman tekbir getirme.:
Hz. Ömer, Minâ'daki çadırında tekbir alır, onu işiten mesciddekiler, ardından pazar halkı da tekbir alır, Minâ tekbirlerle inlerdi. İbn Ömer, Minâ'da kalınan günlerde tekbir alırdı. Tekbiri namazların arkasından, yatağında, çadırında, otururken, yürürken, o günlerin hepsinde sürekli alırdı. Meymune kurban kesimi günü tekbir alırdı. Kadınlar, Minâ günlerinde Ebban b. Osman ve Ömer İbn Abdulaziz’in arkasında mescidde erkeklerle birlikte tekbir alırlardı..
[737] [737] Buharî, Bayramlar/Mine'de geçen günlerde tekbir getirme c. 3, s. 114.

Ümmü Atîyye: Bayram günü, bayram törenine katılmamız emredildi. Ay hali yaşayan kadınlar da törene katılır, diğerlerinin gerisinde olurlar, onların getırdıkleri tekbire ve duâlarına katılır, bu günün bereket ve temizliğini dilerlerdi.
[738] [738] Buharî, Bayramlar/Mine'de geçen günlerde tekbir getirme c. 3, s. 115. Müslim, Bayram namazı/ Kadınların bayram namazı kılınan yere gitmelerinin serbestliği c. 3, s. 20.

Çocukların bayram namazı kılınan meydana gitmeleri İbn Abbas: Ramazan veyâ Kurban bayramı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le birlikte namaz kılınan meydana gittim; o, bayram namazını kıldı, hutbe okudu sonra kadınların yanına gidip onlara vaaz etti...
[739] [739] Buharî, Bayramlar/Çocukların bayram namazı kılınan meydana gitmeleri c. 3, s. 117.

Hafız İbn Hacer: "Çocukların bayram namazı kılınan meydana gitmeleri" yâni namaz kılmasalar da oraya giderler. Zeyn el-Munir: "Yazar yorumunda; namaz kılan ve kılmayanların hepsini kapsamasını gözeterek 'bayram namazına' deyimi yerine 'bayram namazı kılınan meydana1 deyimini kullanmayı özellikle seçmiş görünüyor.
[740] [740] Feth el-Bâri, c. 3, s. 117.

İbn Battal: "Çocukların bayram namazı kılınan meydana gitmeleri; çocuğun kendisini oyundan alıkoyabilecek, namazın ne olduğunu kavrayap onu ifsat edecek şeylerden çekinebilecek yaşa gelmiş olması durumunda söz konusudur deniyor. Pek tutarlı görünmeyen bir yorum: Çocukların bayram namazı kılınan meydana gitmelerinin meşruiyeti; bayramın bereketinden feyizlenmeleri ve katılanların çoğunun İslâm'ın şiarının gösterilmesine sağlayacağı katkıya dayanmaktadır. Yine törene katılanların çokluğunun önemi dolayı siy ladır ki; ay hali yaşayan kadınların da törene katılmaları buyrulmuştur. Dolayısı ile çocukların bayram namazı kılman meydana gitmeleri olayı, onlardan namaz kılan kılmayan hepsini kapsamalıdır. Yalnız çocukların yanında onların davranışlarını denetim altında tutacak birinin olmasını gerektirir bu durum."
[741] [741] Feth el-Bâri, c. 3, s. 118.

Bayramda devlet başkanının kadınlara vaazetmesi.:
Çabir b. Abdullah: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ramazan bayramı günü kalktı, namazı kıldı. İşe önce namazdan başladı, ardından hutbe okudu, hutbeyi bitirdiğinde kadınların yanına inip onlara vaazetti. Bilâl’in eline tutunmaktaydı. Bilâl ise elbisesinin eteğini açmış, kadınlar da ona sadaka atıyorlardı."
[742] [742] Buharî, Bayramlar/Devlet başkanının bayram günü kadınlara vazzetmesi c. 3, s. 119. Müslim Bayram namazı c. 3, s. 18.

Mızrak ve benzeri şeylerle eğlenme.:
Ebu Hûreyre: "Bir de baktık Habeşliler, Peygamber’in yanında küçük mızrakları ile oyun oynuyorlar. Sonra Ömer geldi, eğilip çakıl taşlan alıp onlara serpti. Onun yaptığını gören Peygamber.: "Bırak onları ey Ömer!"
dedi."
[743] [743] Buharî, Cihâd/Mızrak ve benzeri şeylerle oyun oynama c. 6, s. 433. Müslim, Bayram namazı/Kötülük içermeyen oyun oynamaya izin c. 3, s. 23.

Bayram günü deri kalkan ve küçük mızraklarla oyun oynama:
Âişe: "... Bir bayram günüydü. Habeşliler; deri kalkanlar ve küçük mızraklarla oyun oynuyorlardı. Ya
Peygamber'den ben istedim ya da o "hoşlanıyor musun, seyreder misin?" dedi. Ben de evet, dedim. Beni arkasına aldı, yanağım yanağına değer durumda seyrettik. O, bir yandan da: 'Bravo ey Habeşliler' diyordu. Ben usanıncaya kadar seyrettik. "Yeter mi?" dedi, "evet" dedim. "

[744] [744] Buharî, Nikâh/Âile bireyleri ile güzel geçinme c. 11, s. 187. Müslim, Bayram Namazı/kötülük içermeyen oyun oynamaya izin c. 3, s. 22.

Başka bir rivâyette.: "Durumumu, oyun izleyen genç kızın durumuna kıyas edin" ifâdesi de yer alıyor.
[745] [745] Buharî, Bayramlar/Bayram günü mızrak ve deri kalkanlarla oyun oynama c. 3, s. 92. Müslim, Bayram namazı/kötülük içermeyen oyun oynamaya izin. c. 3, s. 22.

Hafız İbn Hacer: "Bravo ey Habeşliler" sözü, onların yaptıklarına hoşnut olduğunu ve onları yüreklendirmek istediğini gösterir... Hadisin içeriğinin yararlanılacak yönlerinden biri de; bayramlara da yaşanan neşenin ve bedenlerin ibâdet külfetinden rahata erdirme olgusunun âile bireylerinin tümüne yaygınlaştırılmasının meşruluğudur... Yine hadis; bayramlarda, sevinci dışa vurmanın dinin şiarından olduğunun da kanıtıdır.
[746] [746] Feth el-Bâri c. 3, s.

Ayrıca hadis; meşru oyunların seyredilebileceğini gösterdiği gibi, Peygamberin âile bireyleri ile güzel geçindiğine de açıklık getirmektedir...
[747] [747] Feth el-Bâri, c. 2, s. 96.

İyad: "Hadis, kadınların, yabancı erkeklerin yaptıklarını seyredebileceklerini gösterir. Kadınlar için yasak olan, erkeklerin yakışıkllıığma bakıp ondan zevk almalarıdır" diyor."
[748] [748] Feth el-Bâri', c. 3', s. 97.

Ben de, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in; "Müslümânların toplantılarına ve duâlarına tanık olurlar" sözünün; kadınların erkekleri seyredebileceklerini teyid ettiğini düşünüyorum.'[749] [749] Buharî, Bayramlar/Bayram namazı kılınan meydanda ay hali yaşayan kadınların diğerlerinden ayrılmaları, c. 3, s. 122.

Bayram namazına ilişkin hadisler, günahsız eğlenme ve kamunun düzenlediği törenlerin izlenmesi konuları içinde dile getirmeye iten; bayram namazının, sâdece hutbenin izlediği toplu olarak kılınan bir namazdan ibâret olmamasıdır. Eğer öyle olsa idi; Cumâ namazı gibi mescidde kılınırdı. Yine bayram namazı; müslümânların, bayramları dolayısı ile geniş mekâna ihtiyaç duyulduğundan meydanda kıldıkları, ardından hutbe okunan mevsimlik namaz da değildir. Meydanda kılmanın nedeni geniş yere gereksinimi olsa; bayram namazı sâdece namaz kılanlara özgü olur, kadınların ona katılımı, Cumâ namazında olduğu gibi vaaz dinlemek için isteğe bağlı olurdu. Fakat, görüyoruz ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kadınların bayram namazına katılmalarını emrediyor ve bu işi sıkı tutuyor. Diğer yandan emir, isteklerine bağlı olarak, bâzen mescidde kılınan farz namazlara katılan kadınlara yönelik değildir sâdece. Normalde namaz için dışarı çıkma adetinde olmayan, genç bekâr kızları da kapsıyor. Dahası, ay başı hali yaşayan kadınları da. Namaz kılmayan, ay hali yaşayan kadının, bayram namazı için dışarı çıkması nasıl olur? Evet, onlar da çıkıyorlar, çünkü, mesele sâdece namaz değil; şehir halkından mümkün olan çoklukta kişiyi içine alabilecek bir geniş alanda, düzenlenecek büyük dini törendir söz konusu olan. Töreni, yaşlı, genç, çocuk olmak üzere tüm müslümânların izlemesi gerekir. Herhangi bir özür nedeni ile namaz kılama-yanlar, namaza, tekbir getirerek, duâ ederek katılabilirler. Amaç: "Herkes hayra ve mü'minlerin duâlarına tanık olacak", "ALLAH'ın bu günün bereket ve temizliğinden nâsib isteyecekler." İbn Daik el-İd, bu doğrultuda şunları söylüyor: "Onun, 'ALLAH'tan, bu günün bereketinden nâsib isterler' sözü; çıkmalarının nedeninin bu olduğunu hissettiriyor."'
[750] [750] Umdetul-Ahkam'ın şerhi îhkam el-Ahkam c. 1, s. 303.

Diğer yandan, Habeşlilerin bayram "günü mescidde oyun oynamaları, bayramlarda, günah olmayacak şekilde eğlenilebileceğinin kanıtıdır. ÂİŞE aleyhasselâm’ın bu oyunları izlemesi de, kadınların eğlenmeye yönelik toplantı ve törenlere katılmalarının meşruluğunu gösterir. O oyunlara Medine'Ii kadınların ve kızların da katılmış olmalası, doğaldır. Mescidde önce gelen bir sahabinin toplanmış olması, bir grup Habeşlilerin oyun oynaması ve ÂİŞE aleyhasselâm’ın de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in arkasına saklanarak onları izlemesi; olayın kimi Medine'Ii kadınlara ulaşmamış olması düşünülebilir mi? Haber ulaştığında, onların da Habeşlilerin oyunlarını izlemek, törene katılmak ve mü’minlerin annesi ÂİŞE aleyhasselâm gibi eğlenmek için mescide gitmiş olacakları uzak bir ihtimâl olabilir mi?
Nasıl uzak bir ihtimâl olabilir ki; mü'mine kadınlar, oniki amaç için gece-gündüz Mescid'e gitmeye alışmış bulunuyorlardı. Mescid ALLAH'ın evi olmakla birlikte; müslümânların birçok problemlerinin çözüldüğü kamuya ait geniş bir alandı.
ÂİŞE aleyhasselâm’ın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in arkasından bakması, Peygamber’in onu ridâsı ile gözlerden saklaması olayı, onun görünmemeleri emredilen Peygamber eşlerinden olmasından kaynaklanan bir durumdur. Diğer mü’min kadınlara gelince; onların, erkeklerle karşılaşma durumlarında gözetilmesi gereken tutum içinde kalmaları yeterlidir. "İslâm bölünmez bir bütündür." İşte; İslâm, kadınları yararlı törenlere katılmaya özendiriyor. Yine o, Örtünmeyi sağlayan elbise giymeyi, gözleri harama bakmaktan sakınmayı ve erkeklere aşırı yaklaşmadan kaçınmayı emrediyor. Bunların tümü rnüslümanların namuslarına halel gelmesine yol açmayacak temiz bir ortamın oluşturulmasına yönelıktır. Kadınların gidebilmeleri açısından, mescidle konferans veyâ tören salonları arasında bir fark yoktur. İmam Nevevî, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in "Ay hali yaşayan kadınlar da, hayra ve müslümânların duâlarına ortak olurlar" sözünü, "Kadınların, müslümânların toplu olarak gerçekleştirdikleri duâlar, sünnet düğünleri, öğrenim için oluşturulan oturumlar ve bunlara benzer hayra yönelik toplantılara katılmalarının güzel bir davranış olduğunu gösterir" biçiminde yorumluyor.
[751] [751] Şerhu Sahih-i Müslim"e bkz. c. 6, s. 180.
Bunun anlamı; kadınların, İslâmî kuralların gözetilmesi ile güzel münâsebetler dolayısı ile düzenlenen törenlere katılmalarının iyi bir tutum olduğudur. Görüşümüz, "Onlar için elinizden geldiğince güç hazırlayın" buyruğu doğrultusunda, ümmetin gücünü ortaya koyan askeri gösterilerin ve hayra yönelik toplantılar kategorisinden olduğudur. Mertlik ve güçlülüğün sergilendiği spor gösterileri için oluşturulan toplantılar konusunda da aynı kanaatteyiz.
Seleme b. el-Ekva: "Peygamber, Eşlem oymağı'ndan ok atma yarışı yapan bir topluluğa rastladı. Onlara: "Atın İsmâil Oğulları, babanız okçu idi; ben falan Oğullarını tutuyorum!" dediğinde, bir grup, ok atmayı bıraktı. Peygamber, '"Size ne oldu niçin atmıyorsunuz?'"dediğinde: "Nasıl atarız, sen onları tutuyorsun!" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Atın, ben hepinizi tutuyorum!" dedi."
[752] [752] Buharî, Cihâd/Okçuluk yarışma özendirme c, 6, s. 431.

Abdullah b, Ömer: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, eğitilmiş atlarla yarış düzenledi, el-Hayfa'dan başlayan yarışın, bitiş noktası, yolcu uğurlama yöresiydi. Mesafe altı veyâ yedi mildi. Yarış için eğitilmemiş atlarla da yarış düzenledi, yarış yolcu uğurlama yöresinden başladı, bitiş noktası Beni Zerik mescidi idi. Mesafe bir mil kadardı. İbn Ömer de bu yarışa katılanlar arasında idi."[753] [753] Buharî, Cihâd/Eğitilmiş atlarla yarış yapmanın amacı c. 6, s. 412. Müslim, Vâlilik/At yarışı ve atların yarış için eğitilmesi c. 6, s. 31.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: İSLÂM KADIN İLMİHALİ..

Mesaj gönderen Gul »

KadınLarın, Toplumsal Yaşama KatıLmaLarı ve ErkekLerLe KarşıLaşmaLarı.:

Peygamber’in Sünnetlerinden bir sünnet olduğu kesinlik kazandığına göre; bu sünnet zannî midir, kati midir? Bu konudaki rivâyetlerin bütün olarak -Peygamber’in eylem, söz ve onaylarını kapsayan yaklaşık üç yüz nas’ı havi-sünnetin tevâtür düzeyini gösterdiği inancındayız. Dolayısıyla olay, yaşanmış olması açısından kesinlik kazanmış oluyor. Olaydan ne anlaşılması gerektiği de kesinlik arzediyor, çünkü nasların çoğunluğu son derece açık ve seçiktirler.

Meseleyi özetlersek.:
ALLAH bize; birlikteliğin kurallarının gözetilmek şartı yerine getirildiğinde, erkeklerle temiz saygın kadınların birlikte pratiğe geçirecekleri dengeli bir yaşama yöntemi önermiştir. O, salgınlıklarını koruyan kadınlar, Toplumsal Yaşama katılım ve erkeklerle birlikteliğin mey velerini toplamaya istekli davrandıkları durumda hayırlı, dinamik bir yaşama yöntemi olarak belirecektir. ALLAH'ın Yasasının yapısı her konuda bu niteliktedir. O her konuda haysiyet ve temiz ahlâkın gerçekleştirilmesine yöneliktir. Ayrıca en temiz ahlâkın kolaylık içinde yaşanması ve haysiyetin de ciddî verimli çalışma ile birlikteliğini ister..

Kadının, Toplumsal Yaşama katıLımının yapısı.:
Mü'minlerin, yenilenen mesleklerinin problemlerinin çözüme kavuşturulabilmesi için, kadının Toplumsal Yaşama daha etkin biçimde katılmasını gerektiren, günümüzde önem kazanan toplumsal pozisyonların da üzerinde durulması gerekliliği ile karşı karşıyayız.
ALLAH, Peygamberler aracılığı ile Yasalarını, insanların kendi gerçekliklerine uygulamaları ve bunun sonucu gerçekliklerinin gereken doğrultuya girerek, olası en üst düzey yasanın sağlanması için göndermiştir. Yalnız hem İlahî Yasanın hem de yaşanan olgunun doğru bilgileri elde edilmeksizin, ALLAH'ın Yasası doğrultusunda yürüme olanağından söz edilemez. Verdiğimiz nasların İlahî Yasaya ilişkin bilgilerin tesbit edilmesine yardımcı olacağını umuyoruz. Geriye olgunun doğru kavranması kalıyor ki, bu objektif istatistiklere dayanan bilimsel bir çalışma ile sağlanabilir, kurgu veyâ kişisel değerlendirmelerle değil..

SeLefin geriye kaLanLarı, kadınLarın yaşamLarı konusunda, Peygamber Dönemi Yöntemi İle Paralellik Göstermeyen Yeni Bir Yöntemi Denemelerine Kavuşturan Bazı Örnekler.:

TuLum Dikme:
Hz. Ömer: "... Ummu Salit iyi eteklik almaya daha lâyıktır. O Uhud Savaşında bize tulum dikerdi."
[755] [755] Buharî, Cihâd/Savaşta kadınların tulumla erkeklere su taşımaları c. 6, s. 419.

SUsayanLara SU Verme.:
Enes: "Uhud Savaşında Âişe ve Ummu Süleym, tulumla su taşıyıp askerlere sunuyorlardı."
[756] [756] Buharî, Cihâd/Kadınların sefere çıkmaları ve erkeklerle birlikte savaşmaları c. 6, s. 418. Müslim, Cihâd/Kadınların erkeklerle birlikte savaşmaları c. 5, s. 196.

Yemek HazırLama.:
Ummu Atîyye: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le 7 kez sefere çıktım, erkeklerin çadırları ve diğer malzemelerine göz kulak olur, yemek yapardım."
[757] [757] Müslim, Cihâd/Savaşa katılan kadınlara birşeyler verilir fakat ganimetten pay almazlardı, c. 5, s. 199.

YaraLıLarı Tedâvi Etme.:
Enes: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sefere Ummu Süleym ve Ensardan bir gurup kadınla çıkar, o kadınlar savaş olursa yaralıları tedâvi ederlerdi."
[758] [758] Müslim, Cihâd/Kadınların erkeklerle birlikte savaşmaları, c. 5, s. 196.

Hasta Bakımı.:
Hafsa binti Şîrîn, Ensardan bir kadından aktarıyor: "Kardeşinin kocası, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’le birlikte 12i kez sefere çıkmış. 6 seferde kardeşi de onunla birlikte imiş. Kardeşi.: “Hastalara bakardık.” diyormuş."
[759] [759] Buharî, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan kadının durumu c. 3, s. 122.

ÖLü ve YaraLıLarın Taşınması.:
Rabi binti Muavviz: "Peygamberle sefere giderdik... ölü ve yaralıları Medine'ye taşırdık..."
[760] [760] Buharî, Cihâd/Kadınların ölü ve yaralıları cephe gerisine nakletmeleri c. 6, s. 420.

Kadınlardan Biri Kendini Savunmak İçin Bir Hançer Ediniyor.:
Enes: "Ümmü Süleym Huneyn günü bir hançer edindi.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: “Bu hançer nedir?” dediğinde.: “Onu müşriklerden biri bana yaklaşacak olursa karnını deşmek için edindim!” karşılığını verdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gülmeye başladı.
[761] [761] Müslim, Cihâd/kadınların erkeklerle birlikte savaşmaları c. 5, s. 196.

Gerektiğinde Kendini Savunmak İçin Ummu Süleym Hançer Taşıyor.:
İbni Sad Tabakat'ında verdiğine göre Ummu Ammar'a ise; müslümânlar yenilgyie uğradıklarında silâh kuşanarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i savunuyorlar.
Ömer İbn Hattab.: "Uhud Günü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.: “Sağa sola dönüp de Ummu Ammara'yı önümde savaşır görmediğim olmadı!.” dediğini duydum" derdi."
[762] [762] Tabakat el-Kübrâ c. 8, s. 415.

ALLAH Mü'minlere Zafer Verdiğinde KadınLara, Ganimetten Bir Miktar Pay Düştü.:
İbn Abbas: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sefere kadınlarla birlikte çıkar, onlara ganimetten bir miktar bağışlardı..."
[763] [763] Müslim. Cihâd/savaşan kadınlara birşeyler bağışlanır fakat ganimetten pay ayrılmaz c. 5, s. 197. Müslim. Cihâd/savaşan kadınlara birşeyler bağışlanır fakat ganimetten pay ayrılmaz c. 5, s. 197.

Onlardan Biri, Deniz Savaşında ALLAH YoLu’nda Şehâdete Ermeyi DiLiyor; ALLAH Da Nasibediyor.:
Enes b. Mâlik.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ümmetimden bir grup Yeşil Denizde (Akdeniz) ALLAH Yolu’nda sefere çıkacaklar!” dediğinde bir kadın (Ummu Havam).: "'Yâ Resûlullah! Beni onlardan biri kılması için ALLAH'a duâ et!.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de.: “Ey ALLAH'ım, O’nu onlardan eyle!.” dedi. Sonra o, kocası Ubade İbn Samitle birlikte, müslümânların Muaviye ile gerçekleştirdikleri ilk deniz seferine katıldı. Sefer dönüşü Şam'a indiklerinde ona binmesi için bir hayvan getirdiler. Hayvan onu yere attı, bunun sonucu vefât etti."
[764] [764] Buharî Cihâd/ALLAH Yolu’ndayken hayvan tarafından yere düşürülüp bu nedenle ölen ALLAH Yolu’nda savaşırken ölenlerle beraberdir, c. 6, s. 358. Müslim, Vâlilik/Denizde savaşmanın fazileti c. 6, s. 50.

O, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şu sözü hükmünce şehîddir.: "ALLAH Yolu’nda kim hayvandan düşer ölürse şehîddir."
[765] [765] Taberî vermiş taşıma zinciri “hasen” (biz Feth el-Bâri c. 6, s. 358'den naklediyoruz) Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/317-306.

8-.) MesLekî ÇaLışma.:

Kadınları Toplumsal Yaşama katılma ve erkeklerle karşılaşmaya götüren etmenlerden biri de; dar gelirli kocasına yardım etmek, veyâ hayır işlerinde harcamak üzere mal kazanmak ya da çağdaş toplumumuzda müslüman kadın ve kızların eğitim ve tedâvi edilmeleri gibi yeterlilik düzeyinde kadınların yürütmeleri gereken görevlerin edâsı gereği kadının mesleki çalışma için ev dışına çıkışıdır. Kadın ve kızların, eğitim ve tedâvileri, bu işleri yapan kadınların çoğunlukla, kızların velîleri veyâ kadınların kocaları, akrabaları ile karşılaşmalarını ve erkeklerle birlikte çalışmalarını gerekli kılmaktadır. Mesleki çalışmanın hedefi ne olursa olsun; bu çalışma koca ve çocukların hakkına halel getirmemeli, evin idaresi kadının öncelikli yükümlülüğü olarak kalmalıdır.

Peygamber Dönemi’nde KadınLarın MesLeki ÇaLışmaLar İçin Dışa ÇıkışLarına Bir Kaç Örnek Veriyoruz.:

İşte Bu Kadın Tarım İşLeri Yapıyor:
Câbir.: "Peygamber ensardan Ummu Mubeşşir’in yanına varıp bir hurma ağacı konusunda ona.: "Bunu kim dikti, müslüman mı kafir mi?” diye sordu. O.: “Müslüman.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Müslümanın diktiği bir fidan veyâ ektiği ekinden bir insan veyâ hayvan yerse onların yediği müslüman için sadaka olur.” karşılığını verdi.
[766] [766] Müslim, Arazi sulaması/Ağaç dikme ve zirâat yapmanın fazileti c. 5, s. 27.

ÇobanLık Yapan Kadın.:
Sa'd b. Mu'az: Ka'b b. Mâlik’in bir câriyesi, Sel dağında koyun otlatırken, kuzulardan biri hastalanıyor, o da ölmeden farkına varıp onu taşla kesiyor. Peygamber'e sorulduğunda.: "Onu yiyin!" dedi.
[767] [767] Buharî, Hayvan kesme ve av/Kadın ve kadın kölenin hayvan kesmesi c. 12, s. 51.

Ev İşi Yapan Kadın:
Sa'd b. Sehl.: "Kadının biri bir hırka getirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanındakilere.: “Hırkanın ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu. “Evet kenarları işlemeli örtüdür.” dedi. Kadın.: “Yâ Resûlullah!. Bunu kendim dokudum, onu SANA giydireceğim!” dedi. Gereksinimi olduğu-için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu aldı. Sonra yanımıza geldiğinde baktık onu etek yapmış..."
[768] [768] Buharî, Alışveriş/Örme c. 5, s. 222.

Kadının Hasta Tedâvisi ÜstLenmesi, YaraLıyı Tedâvi Etmesi.:
Hz. Aişe.: "Sa'd Hendek Günü yaralandığında, Peygamber, yakından gözetmek için mescide bir çadır kurup ona koydu."
[769] [769] Buharî, Savaşlar/Peygamber’in Ahzap savaşından dönüşü c. 8, s. 416.

Hafız İbn Hacer.: İbn İshak çadırın Rufeyde el-Eslamîyye'ye ait olduğunu söylüyor. O yaralıları tedâvi eden bir kadındı.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Onu Rufeyde'nin çadırına koyun, onu yakında ziyâret edeceğim!" demiştir.
[770] [770] Feth el-Bâri c. 8, s. 419.
[771] [771]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/306-307.


7-) Siyasî ÇaLışma.:

Âile ve egemen sultanın karşı çıkmasına karşın İslam'a girme, ardından onun durumu ile ilgilenme veyâ onun uğruna işkenceye maruz kalma ve vatanından göç etme, kuşku yoktur ki, bunların tümü günümüz deyimi ile siyasî çalışmadırlar. Müslüman kadını, tüm bu siyasî çalışmalara girmesini sağlayan, etkin inanç sistemi yeni dinin zaferi için onu erkeğe eşlik etmeye çağırıyor olmasıydı..

Sünnette Yer ALan Siyasî ÇaLışma TürLerinden Birkaçı.:

Habeşistan'a Hicrette KadınLarın ErkekLere KatıLmaLarı.:
Ebu Musâ: Esmâ binti Umeys, Necâşi'ye hicret edenlerle birlikte hicret etti...
[772] [772] Buharî, Savaşlar/Bedir savaşı c .9, s. 24. Müslim, Sahabenin üstünlükleri/Cafer b. Ebi Tâlib ve Esmâ binti Umeys’in üstünlükleri c. 7, s. 172.

KadınLarın, Medine'ye Hicrette ErkekLere KatıLmaLarı.:
Mervan ve el-Misver.: "Müslüman muhacir kadınlar geldiler. Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Ummu Gülsüm de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ulaşmak için yola çıkanlar arasındaydı. O gün, (Hudeybiye ateşkes antlaşması esnâsında) o eli iş tutacak çağına gelmiş bulunuyordu. Âilesi gelip Peygamber'den onu kendilerine vermesini istediler, fakat onu onlara geri vermedi..."
[773] [773] Buharî, Sözleşmeyi şarta bağlama/İslâmda yargı ve âlim satım sözleşmelerinde şart koşmanın geçerli olduğu yerler c. 6, s. 240.

Kadınların PeygamberLe Siyasî SözLeşmeye GirmeLeri.:
"Ey Peygamber, inanmış kadınlar sana gelip ALLAH'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zinâ etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri (başkasının doğurduğu veyâ başka erkekten gayri meşru kazandıkları bir çocuğu, kocalarına nisbet etmemeleri) iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana biat ederlerse onların biatlarını al ve onlar için ALLAH'tan mağfiret dile. Şüphesiz Ailah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Mümtehine 60/12).

İsLam DevLetinin Siyasî GeLeceği İLe İLgiLenen Kadın.:
Kays b. Ebi Hazim.: "Ebu Bekir, bir kadının yanına gittiğinde kadın.: “Câhilîyyeden sonra ALLAH'ın oluşturduğu bu iyi durumla yaşamımızın geleceği nedir?” diye sordu. Ebu Bekir.: “Bu iyi durum üzere kalmanız, imamlarınızın sizi doğru yolda yürütmesine bağlıdır.” karşılığını verdiğinde Kadın.: “İmamlar nedir?” diye sordu. Ebu Bekir.: “Kabilende kabile halkına emreden onların da onlara itaat ettiği önderler yok muydu?” dedi. Kadın.: “Evet vardı.” dedi. Ebu Bekir.: “İşte insanlar için imamlar onların konumundadırlar.”dedi."
[774] [774] Buharî, Menkıbeler/Câhiliye günleri c. 8, s, 148.

Bir VâLinin AzgınLığına Karşı Çıkan Kadın.:
Ebu Nevfel: "...sonra böbürlenerek yürüdü (el-Haccac); nihâyet onun yanına vardı. (Esmâ binti Ebu Bekir) ve.: (oğlu Abdullah b. Zübeyr’in öldürülmesini kastederek).: “ALLAH'ın düşmanını nasıl ettiğimi gördün mü?” dedi. O (Esmâ).: “Gördüm, onun dünyasını mahvettin, o da senin âhiretini mahvetti.”
[775] [775] Müslim, Sahabenin Üstünlükleri/Sakif in yalancısı ve Katili c. 7, s. 190.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize, Sakif de bir yalancı katil bulunduğunu söylemedi mi? Yalancıyı gördük, katile gelince; senin için onun dışında kardeş yoktur.” dedi. Bunun üzerine Haccac onun yanından kalktı ve bir daha onun yanına uğramadı."
[776] [776]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/307-309.

10-) EvLenme FırsatLarını ÇoğaLtma.:

ErkekLerLe KadınLarın KarşıLaşmaLarının, EvLenme FırsatLarını NasıL ÇoğaLttığını AçıkLığa Kavuşturan OLayLar Yer ALmaktadır. OnLardan Birkaç Örnek Veriyoruz.:

Musâ (aleyhisselâm iki kızla karşılaşıyor; ALLAH bu karşılaşmadan sonra Musâ'nın onlardan biri ile evlenmesini kolaylaştırıyor. (Kasas 23/27).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Cuveyriye ile karşılaşıyor, ondan hoşlanarak evlenmek teklif ediyor.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hayvanları su başında iken ansızın Beni Mustalık kabilesine saldırdı, savaşçılarını öldürdü, diğerlerini esir aldı. O gün Cuveyriye'ye sahib oldu.
[777] [777] Buharî, Köle özgürleştirme ve değerliliği/Arap köle edinen c. 6, s. 96. Müslim, Cihâd/düşmana baskın düzenlemenin geçerliliği c. 5, s. 139.

Ebu Davûd'un Hz. Aişe'den verdiği hadiste, Cuveyriye'ye ilişkin şunlar yer alıyor.:
"Aişe.: “Cuveyriye gelip Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den, çalışıp değerini sahibine ödeyerek özgür olma anlaşması kapsamına alınmasını istedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona.: “Seni istediğinden daha hayırlısına kavuştursam ne dersin?” diye sordu. “O nedir, Yâ Resûlullah!.?” karşılığını verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Senin ödemen gereken parayı ben ödesem ve seninle evlensem.” dedi."
[778] [778] Ebu Davûd, Köle özgürleştirme/Çalışıp değerini ödeyip özgürleşmek üzere sâhibi ile sözleşme yapan kölenin satılması c. 2. s. 754. H.no. 3327.

ErkekLer Safiye İLe KarşıLaşıyorLar. Onu ResûLuLLah SaLLaLLahu ALeyhi VeseLLem’e Uygun GörüyorLar. O Da Onu Beğeniyor Ve OnunLa EvLeniyor.:

Enes.: "Bir kişi gelip Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Yâ Resûlullah, Dıhye'ye Kurayza ve Nadir’in Hanım Efendisi Safiye binti Huyey’î verdin. O senden başkasına uygun değildir.” dedi."
[779] [779] Buharî, Savaşlar/Bedir Savaşı c. 9, s. 19.

Başka bir rivâyette.: "Esirler arasında onun gibisini görmedik, diyerek başladılar, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında onu övmeye" biçiminde gelmiştir.
[780] [780] Müslim, Nikâh/Peygamber’in köle kadını özgürleştirip sonra onunla evlenmesi c. 4, s. 148.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onunla birlikte Dıhye'yi çağırın!” dedi. Onu getirdiklerinde ona baktı, Dıhye'ye.: “Esirler arasından ondan başka bir câriye al!” dedi. Peygamber önce ona özgürlüğünü bağışladı, ardından onunla evlendi.
[781] [781] Buharî, Namaz/Otururken ne okunacağı, c . 2, s. 27. Müslim, Nikâh/Peygamber’in köle kadını özgürleştirip sonra onunla evlenmesi c. 4, s. 146.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kendisini Ona Sunan Kadın Hakkında Düşünüyor Sonra OnunLa EvLenmekten Vazgeçiyor Hemen Orda BuLunanLardan Biri Ona Dünür OLuyor.:

Sehl b. Sa'd.: "Bir kadın gelip Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Yâ Resûlullah, kendimi sana sunmaya geldim!” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona dikkatlice baktıktan sonra sustu. Kadın onun bir karar bildirmediğini görünce oturdu. Arkadaşlarından bir kişi kalkarak.: “Yâ Resûlullah!. Eğer ona ihtiyacın yoksa, beni onunla evlendir!.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir şeyin var mı?” diye sordu. Adam.: "Yâ Resûlullah!. Yemin ederim yok!” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Götür, Kur’ÂN'dan bildiklerine karşılık onu sana verdim!.” dedi."
[782] [782] Buharî, Nikâh/Evlenmeden önce kadına bakma c. 11, s. 86. Müslim, Nikâh/Mihir, geçerli olduğunun belirtilmiş oluşu ve bir demir yüzük bile olabileceği c. 4, s. 143.

İki Kişi, SüsLenmiş OLan Sübey'a'yLa KarşıLaşıyor Ve Her İkisi De Ona EvLenme TekLifinde BuLunuyor, O Da Genç OLanını Tercih Ediyor.:

Sübey'a binti el-Haris: Nifâs durumu geçtiğinde, süslenip dünüre gelecekler için hazırlanıyor, bu hazırlıklı durumdayken Ebu Senâbil b. Ba'kek yanına gelip.: “Ne o, seni dünüre hazırlanmış görüyorum, evlenmeye mi niyetlisin?” diyor... Buharî'nin
[783] [783] Boşanma/'Gebe olanların bekleme süresi doğurmalarına kadardır." c. 11, s. 395.

Buharî, diğer bir rivâyetinde ifâde.: "Ebu Senâbil b. Ba'kek ona evlenme teklif etti, ama o onunla evlenmekten kaçındı." biçimindedir. [784] [784] Buharî, Savaşlar/Bana Abdullah b.MuhaMMed el-Cafa söyledi c. 8, s. 313. Müslim,Boşanma/Kocası ölen doğurursa bekleme süresi biter, c.4, s.201.

Hafız İbn Hacer; el-Muvatta'da, Buharî'de yer alan.: "O, onunla evlenmekten kaçındı" biçimindeki ifâdesinin yerine.: "Ona biri genç, diğeri erişkin iki kişi evlenme teklifinde bulundu, o da genç olanı tercih etti" ifâdesi geçmektedir.
[785] [785] Fethu’l-Bari c. 11, s. 3.

Özetleyecek olursak, evlenmek isteyen müslümanın güzelliğine bakması, onun yararlı eş olup olamayacağı konusunu araştırması ve aradığını bulduğunda ona evlenmek teklif etmesine engel yoktur. Bu fiilen dünür olanın durumundan farklıdır. Dünür olan, önceden edindiği bilgi veyâ başkalarının aracılığı sonucu bir kadınla evlenmeye kendi açısından karar vermiş ona teklif sunmaktadır. Bizim üzerinde durduğumuz durumu "araştırma" biçiminde dile getirmek mümkün. Araştırıcı şuna buna bakar, bakış; kadının yüzüne bakmanın yanında, kadının kişiliği ve ahlâkı ile âilesini araştırmaya yöneliktir.
Bu araştırma, kişinin kalbinin mutmain olmasına kadar sürer. Fakat, kişi evlenme kaygısı ile bunu yapmalı ve müslümanların dokunulmaz gördükleri kuralları da gözetmeli. Diğer yandan, erkeklerle kadınların birbirleri ile karşılaşması, evlenme işini gevşek tutanları yüreklendirmekte erken evlenme gayretlerini artırmaktadır. Nedeni; akıl ve kalbin gördüğünü göz gördüğünde hoşlanma duygusunun devinim kazanması. İşin bir yönü bu. Diğer bir yönü ise; iki tarafın karşılaşmasının, kimi durumlarda evlenmek isteyenlerin önüne sevimsiz geleneklerin koyduğu engellerin aşılmasına yardımcı olması. Nitekim, mücâhidlerin kız ve erkek Öğrencilere yönelik örnek girişimleri sonucu kızlarla erkeklerin birbirleri ile buluşmaları sağlandığında, Hartum Üniversitesi'nde müslüman gençler arasında erken evlenme olayı belirgin biçimde arttı. Aynı durum, bir yönüyle evlenme isteği; bir yönüyle de üniversitede İslamî Çalışma çerçevesinde gerçekleşen sınırlı birliktelik sonucu, Mısır Üniversitelerindeki müslüman gençler arasında da gözlendi.
[786] [786] el-Muğni (İbn Kudame'ninki) c. 7, s. 27.

Şer’î Kurallar içinde dengeli beraberlik genellikle güzel sonuçlar vermektedir. Bu sonuç evlilıktır. Ama kural gözardı edildiğinde zinâya yol açması mümkündür. Ondan ALLAH'a sığınırız.
[787] [787]Abdülhâlim Ebu Şakka, Tahrirü’l- Mer’e İslâm Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/309-311.
Resim
Cevapla

“►Sünnet-i Seniyye◄” sayfasına dön