İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Rasulullah (sav) Efendimizin örnek kişiliği, hayatı ve davranışları.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

NECAŞÎ'nin Hz. CÂFER'in CEVAPLAYIŞI.:

Ümmü Seleme Vâlidemiz anlatıyor ki: “Muhacirler Necaşî'nin yanına vardıkları zaman, Necaşî, daha önceden kendi din adamlarını da yanına çağırmıştı. Onlar, Necaşî'nin çevresinde Mushaflarını yaymış, açmış bulunuyorlardı.
Necaşî, Muhacirlere.: “Siz, ne benim dinime, ne de şu milletlerden hiçbirinin dinine girmediğinize göre, sizin kavimlerinizden ayrılarak tutmuş olduğunuz bu din nasıl bir dindir?” diye sordu.
Muhacirler adına, Câfer b. Ebi Talib.: “Ey hükümdar!” dedi.
“Biz Câhiliye halkından bir kavim idik.
Putlara tapardık.
Ölmüş hayvan eti yerdik.
Bütün kötülükleri yapardık.
Akrabalarımızla ilgilerimizi keser, akraba hakkı gözetmezdik.
Komşularımızı unutur, komşuluk vazifelerini yerine getirmezdik.
İçimizden güçlü olan, güçsüz, zayıf olanı yerdi.
ALLAHu zü’L-CELÂL bize kendimizden, soyunu sopunu, doğruluğunu, eminliğini, iffet ve nezâhetini bildiğimiz Resûlü gönderinceye kadar, biz hep bu kötü durum ve tutumda idik.
O peygamber, bizi, bizim ve babalarımızın ALLAHtan başka tapageldiğimiz, taştan, ağaçtan, altın ve gümüşten yapılmış putları bırakarak ALLAH'ın birliğine inanmaya ve yalnız O'na ibâdet etmeye davet etti. Yine o peygamber.:
Doğru söylemeyi,
Emâneti sahibine vermeyi,
Akraba haklarını gözetmeyi,
Komşulara iyi davranmayı,
Haramlardan uzak,
Kan dökmekten geri durmamızı bize emretti.
Yine o, bizi her türlü çirkin, yüz kızartıcı söz ve işlerden,
Yalan söylemekten,
Yetim malı yemekten,
İffetli kadınlara dil uzatmak ve iftira etmekten de men ve nehy etti.
Ayrıca.:
Hiçbir şeyi kendisine eş ve ortak tutmaksızın, yalnız ALLAH'a ibâdet etmemizi,
Namaz kılmamızı,
Zekât vermemizi,
Oruç tutmamızı da bize emretti.
Biz onu doğruladık ve ona iman ettik.
ALLAH tarafından getirdiği şeylere göre, ona tâbi olduk.
Bir ve Tek olan ALLAH'a ibâdet ettik, O'na hiçbir şeyi şirk koşmadık.
O'nun bize haram kıldığını haram, helâl kıldığını helâl olarak kabul ettik.
Bunun üzerine, kavmimiz bize düşman kesildi.
Bizi dinimizden döndürmek, ALLAHu zü’L-CELÂL’e ibâdetten vazgeçirip puflara taptırmak, öteden beri helâlleştirip serbestçe işleyegeldiğimiz kötülükleri tekrar işletmek için, bizi işkenceden işkenceye uğrattılar.
Onlar bize böylece galebe çalıp zulmettikleri, bizimle dinimiz arasına gerildikleri ve tazyiklerini arttırdıkları zaman, biz senin ülkene çıkmak, sığınmak zorunda kaldık.
Seni başkalarına tercih ile, senin korurluğun ve komşuluğunda bulunmayı arzu ettik.
Ey hükümdar! Biz senin yanında hiçbir zulme uğramayacağımızı umuyoruz!"

Necaşî.: ALLAH tarafından peygamberinizin getirip sizlere bildirdiği şeylerden, senin yanında birşey var mı?” diye sordu.
Câfer.: “Evet! Var.” dedi.
Necaşî.: “Onu bana oku!” dedi.
Câfer, Meryem Sûresinin baş tarafından, Yahyâ ve İsâ aleyhisselâmların doğumları ile ilgili âyetleri [1-35] okuyunca, vALLAHi Necaşî o kadar ağladı ki, (akan gözyaşlarından) sakalı ıslandı.
Necaşî'nin din adamları da, okunan âyetleri dinledikleri zaman, ağladılar ve hatta onların mushafları da gözyaşlarından ıslandı.
Bundan sonra, Necaşî, Mekke'den gelen iki Kureyşîye.:
“Bu (dinlediğim şey), İsâ'ya gelmiş olanla muhakkak aynı yerden çıkıyordur! Siz ikiniz, gidin artık! Hayır! VALLAHi ben onları size ne teslim ederim, ne de onlara dokunulur!” dedi.
İki elçi, Necaşî'nin yanından dışarı çıktıkları zaman, Amr b. Âs.:
“VALLAHi, ben yarın Necaşî'nin yanına gidip onlar hakkında söyleyeceğim şeyle onların köklerini kazıtacağım!” dedi.
Abdullah b. Ebi Rebia ise.: “Sen böyle birşey yapma! Onlar bize muhalif olsalar da, aramızda onlarla akrabalık var!”
dedi.
Amr b. Âs.: “VALLAHi, Necaşî'ye, bunların İsâ b. Meryem'in bir kul olduğunu iddia ettiklerini haber vereceğim!” dedi.
Ertesi gün, Necaşî'nin yanına gidip.: “Ey hükümdar! Onlar İsâ b. Meryem hakkında çok büyük, ağır bir söz söylüyorlar! Onları çağır da, onun hakkında ne söylediklerini onlara bir sor” dedi.
Bunun üzerine, Necaşî, bu hususu sormak için onları tekrar yanına çağırdı.
Muhacirler toplandılar. Birbirlerine.: “Necaşî size İsâ b. Meryem hakkında sorduğunda, ne söyleyeceksiniz?” diye sordular ve.: “VALLAHi, onun hakkında ALLAH'ın dediklerini ve Peygamberimizin bize bildirdiklerini söyleriz. İşin sonu ne olursa olsun!” dediler.
Muhacirler Necaşî'nin yanına vardıkları zaman, Necaşî onlara.: “Söyleyin bakalım; Meryem oğlu İsâ hakkında ne söylüyorsunuz?” diye sordu.
Câfer b. Ebi Talib, ona.: “Biz, onun hakkında, Peygamberimizin bildirdiklerini söylüyoruz. O, diyor ki.:
“İsâ ALLAH'ın kulu, resûlü, Ruh'u ve O'nun dünyadan ve erden geçerek ALLAH'a bağlanmış bir kız olan Meryem'e ilka eylediği Kelimesidir.”
deyince, Necaşî, elini yere uzatıp oradan bir çöp aldıktan sonra.: “VALLAHi, İsâ b. Meryem de, senin söylediğinden başka birşey değildir! Arada, şu çöp kadar bile fark yoktur!” dedi.
Necaşî bunu söylediği zaman, çevresindeki kumandanlar homurdanmaya başladılar. Necaşî, kumandanlara.:
“VALLAHi, siz homurdansanız da, gerçek olan budur!” dedi. Muhacirlere de.:
“Gidiniz! Sizler, benim ülkemde, tamamıyla emniyet içindesiniz!
Size söven, dil uzatan kimse cezâlandırılacaktır!
Size söven, dil uzatan kimse cezâlandırılacaktır!
Size söven, dil uzatan kimse cezâlandırılacaktır!
Ben, sizden birinize, bir dağ altın karşılığında bile, eziyet etmek istemem!
Getirdikleri hediyeleri de şu iki adama geri verin! Benim onlara ihtiyacım yok!.
VALLAHi, ALLAH bana saltanatımı geri verdiği zaman benden rüşvet almadı ki, ben bu hususta rüşvet alayım!”
dedi.
Bunun üzerine, Amr b. Âs ile Abdullah b. Ebi Rebia, getirdikleri hediyeleri geri verilerek, suçlanmış ve reddedilmiş bir halde Necaşî'nin yanından çıkıp gittiler. Muhacirler de, Necaşî'nin ülkesinde, en iyi yurtta ve en iyi koruyucunun yanında kaldılar.[171]


Hz. Ebu BEKİR'in HİCRET İÇİN YOLA ÇIKIŞI ve GERİ ÇEVRİLİŞİ.:

Hz. Ebu Bekir; Müslümanların müşrik kavim ve kabileleri arasında[172] türlü işkencelere uğratıldıklarını[173] ve Mekke'de işkenceler altında yaşamanın günden güne güçleştiğini, ağırlaştığını gördüğü zaman, hicret etmek üzere
Peygamberimiz aleyhisselâmdan izin istemiş ve kendisine izin verilince de,[174] Habeş Ülkesine yapılan ikinci hicrete dahil olmak üzere dayısının oğlu Haris b. Halid ile birlikte Mekke'den ayrılıp[175] Habeş Ülkesine doğru gitmişti.[176]
Bir-iki gün gittikten sonra,[177] Birku'l-Gımad Mevkiine erişince,[178] Kare Kabilesinin ulu kişisi İbnu'd-Dagmne ile karşılaştı.
İbn Dagmne.: “Ey Ebu Bekir! Nereye gitmek istiyorsun?.” diye sordu.
Hz. Ebu Bekir.: “Beni (Mekke'den) kavmim çıkardı,[179] bana ezâ ve cefa yaptılar. Beni sıkıştırdıkça sıkıştırdılar.[180] Ben de yeryüzünde biraz gezip dolaşmak ve RABBime serbestçe ibâdet etmek istiyorum!” dedi.
İbn Dagmne.: “Ey Ebu Bekir! Senin gibi bir zât ne yurdundan çıkar, ne de çıkarılır.[181]
Bu nasıl olur?! VALLAHi, sen kavmini, kabileni zinetlendirirsin! İyilik işlersin[182] Sen kimsenin kazandırmayacağını kazandırırsın![183] Akrabayı, görür gözetirsin! İşini görmekten âciz olanların yükünü taşırsın!
Konuğu ağırlarsın![184] Hak yolunda zuhur eden hadiselerde halka yardım edersin![185] Geri dön![186] Sen benim himâyemdesin![187] Ben senin koruyucunum![188] Haydi, dön de, kendi yurdunda RaBBine ibâdet et!”
dedi.[189]
Hz. Ebu Bekir, yoldaşı Haris b. Halid için.: “Yanımda, kabilemden şu zât var!?” dedi.
İbn Dagmne.: “Bırak onu! O yüzünün doğrusuna gitsin! Sen de, ev halkının yanına dön!” dedi.
Haris b. Halid.: “Senin geri dönüp gitmen sana helâldir! Sen dön, git! Ben de, arkadaşlarımla birlikte, yüzümün doğrusuna giderim!” dedi. Habeş yolculuğuna devam edip gitti.[190]
Hz. Ebu Bekir de İbn Dagmne ile birlikte döndü.[191]
Mekke'ye girince, İbn Dagmne.: “Ey Kureyş cemâatı! Ben Ebu Kuhâfe'nin oğlunu himâyeme aldım! Ona hiç kimse dokunmayacak, ancak iyilik edecektir!” dedi.[192]
O akşam[193] Kureyş eşrafı arasında dolaşarak, onlara da.: “Ebu Bekir gibi bir zât ne yurdundan çıkar, ne de çıkarılır.
Siz hiç kimsenin kazandırmayacağını kazandıran, akrabayı görüp gözeten, işini görmekten âciz olanların yükünü taşıyan, konuğu ağırlayan, hak yolunda zuhur eden hadiselerde halka yardım eden bir adamı nasıl çıkarırsınız?!”
diyerek
çıkıştı.[194]
Kureyş Müşrikleri İbn Dagmne'nin Hz. Ebu Bekir hakkındaki himâyesini reddetmediler,[195] yerine getirdiler.[196] Hz. Ebu Bekir'e işkence etmekten vazgeçtiler.[197] Emân verdiler.[198]
Fakat, İbn Dagmne'ye.: “Ebu Bekir'e söyle! O RABBine ibâdetini evinin içinde yapsın! Orada istediği kadar namaz kılsın, Kur’ÂN okusun! Evinden başka yerde açıktan namaz kılıp Kur’ÂN okuyup da bizi rahatsız etmesin![199] Çünkü, biz onun kadınlarımızı ve çocuklarımızı meftun etmesinden korkarız!” dediler.
İbn Dagmne, müşriklerin bu isteklerini Hz. Ebu Bekir'e söyledi.[200] Hz. Ebu Bekir de öyle yaptı.[201]
Namazını açıkta kılmadı. Kur’ÂN-ı Kerîm'i de evinden başka yerde okumadı.[202]
Sonradan kendisinde bir fikir değişikliği olup, evinin önünde bir namazgâh yaptı.[203] Orada namaz kılmaya, Kur’ÂN okumaya başladı.[204]
Hz. Ebu Bekir'in evi Cumah Oğullarının mahallesinde idi.[205] Hz. Ebu Bekir yufka yürekli olup,[206] Kur’ÂN-ı Kerîm'i okurken ağlamaklı olur,[207] ağlar durur, gözünün yaşını tutamazdı.[208]
Kur’ÂN-ı Kerîm okurken, müşriklerin çocukları, kadınları onun başına dikilir, yığılır, ona bakışırlar, meftun olurlardı.[209]
Bu hali Kureyş Müşriklerinin eşrafını korkuttu. Onlar İbn Dagmne'ye haber saldılar. İbn Dagmne yanlarına gelince,[210]
ona.: “Ey İbn Dagmne![211] Biz Ebu Bekir hakkında RABBine evinde ibâdet etmek şart ile himâye ve sıyanetine müsaade etmiştik.Ebu Bekir ise bu haddi tecavüz ederek evinin önünde bir namzgâh yapmış, içinde açıktan namaz kılmaya, Kur’ÂN okumaya başlamıştır. Doğrusu, biz kadınlarımızın ve çocuklarımızın dinlerinden döndürülmelerinden korkuyoruz!
Sen Ebu Bekir'i bundan men et! Eğer buna yanaşmaz, ille de namaz ve kıraatim ilân etmek isterse, kendisine verdiğin emân ve himâye sözünü sana iâde etmesini iste! Gerçekten, biz, sana verdiğimiz sözden caymayı çirkin görüyoruz. Fakat, Ebu Bekir'in açıktan ibâdet etmesine de söz vermiş değiliz”
dediler.
Bunun üzerine İbn Dagmne Hz. Ebu Bekir'in yanına varıp.:[212] “Ey Ebu Bekir! Ben sana kavmini rahatsız edesin diye himâye taahhüdünde bulunmadım! Onlar, senin şu yerinde bulunmandan, asla hoşlanmamakta ve senden rahatsız olmaktadırlar! Sen evinin içine gir de, istediğini evinin içinde yap![213] Ey Ebu Bekir! Benim sana ne üzerinde söz vermiş olduğumu pekâlâ bilirsin! Şimdi sen ya o şarta göre hareket edersin, ya da senin üzerindeki himâye taahhüdümü bana iâde edersin! Ben bir kimseye vermiş olduğum himâye taahhüdümü bozduğumu Arapların işitmesini istemem!” dedi.[214]
Hz. Ebu Bekir.: “Ben senin üzerimdeki himâye taahhüdünü sana iâde edip de ALLAH'ın himâyesiyle yetineyim mi?” diye sordu.
İbn Dagmne.: “Evet! Himâye taahhüdümü bana iâde et!” dedi.[215]
Hz. Ebu Bekir.: “Ey İbn Dagmne! Ben artık senin himâyeni sana iâde ediyorum. Ben ALLAHu zü’L-CELÂL’in ve Resûlünün himâyesine razıyım!” dedi.[216]
Bunun üzerine, İbn Dagmne.: “Ey Kureyşliler! Ebu Kuhâfe'nin oğlu himâye taahhüdümü bana iâde etmiş,
benim işim bitmiştir! Artık, sizin işiniz adamınızladır!”
dedi.[217]
Hz. Ebu Bekir Kâbe'ye giderken, Kureyş Müşriklerinden bir beyinsiz, Hz. Ebu Bekir'in başına toprak saçtı.
O sırada, Velid b. Mugîre veya Âs b. Vâil ile karşılaşınca, ona.: “Şu beyinsizin yaptığını göremiyor musun?” diyerek yakındı.
Fakat, o müşrik.: “Bunu sen başına kendin getirdin!” dedi.
Hz. Ebu Bekir, başından toprağı silkelerken.:Ey RaBBim! Sen ne kadar da Halîm'sin! Ey RaBBim! Sen ne kadar da Halîm'sin! Ey RaBBim! Sen ne kadar da Halîm'sin!” diyordu.[218]



*
**
****


DiP NOTLAR.:


[171] İbn İshak, İbn Hişam, Sine, c. 1, s. 357-362, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 202-203, c. 4, s. 290, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 247-250, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 2, s. 301-304, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 191-192, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3, s. 72-75, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 25-27, Diyarbekrî,Hamis, c. 1, s. 290-291. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/40-43.
[172] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 205.
[173] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 385, Buhârî, Sahih, c. 4, s.2 54, Muhibbü't-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 82, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319.
[174] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 12, Muhibbül-Taberî, Rıyâdu'nnadrâ, c. 1, s. 82,, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c.1,s.319.
[175] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 205.
[176] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 385, Buhârî, c. 5, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 205, Muhibbül-Taberî, c. 1, s. 81, E bu'l-Fidâ,c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319.
[177] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 12, Muhibbü't-Taberî, c. 1,s.81, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 94,Halebî, İnsanu'l-uyûn, c. 1, s. 484.
[178] Abdurrezzak, c. 5, s. 385, Buhârî, c. 4, s.2 54, Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 81, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c.1, s. 484.
[179] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 12, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 385-386, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 254, Belâzurî,Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 205-206, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 81-82, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 94,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 484.
[180] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 12, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 94, Halebî, c. 1,s.484.
[181] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Muhibbü'tTaberî, c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c.1, s. 31 9, Halebî, c.1, s. 484.
[182] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 12, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[183] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 1 2, Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, Muhibbüt-Taberî,c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c. 1, s. 484.
[184] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c. 1, s. 484.
[185] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 1 2, Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c. 1, s. 484.
[186] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 12, Belâzurî, c. 1, s. 206, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[187] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 12, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[188] Abdurrezzak, c.5,s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c.1, s. 484.
[189] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4,s. 254, Muhibbüt-Taberî, c.1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, c. 1, s. 319,Halebî, c.1, s. 484.
[190] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 206.
[191] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 12, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 386, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 254, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 94, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 1, s. 484.
[192] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 12-13, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[193] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 254, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[194] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94, Halebî, c. 1, s. 484.
[195] Buhârî, c. 4, s. 254, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94, Halebî, c. 1, s. 484.
[196] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Belâzurî, c.1, s. 206, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82.
[197] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 13, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94.
[198] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82.
[199] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Ebu Nuaym, Hilyetü'levliyâ, c. 1, s. 29, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 94-95.
[200] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 254, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 95, Halebî, c. 1, s. 484.
[201] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Ebu Nuaym, c. 1,s.29, Muhibbüt-Taberî, c. 1,s.82.
[202] Buhârî, c. 4, s.2 54, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 95, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c. 1, s. 484.
[203] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Belâzurî, c. 1, s. 206, Ebu Nuaym, c. 1, s. 29, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s.82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 95, Diyarbekrî, c. 1, s. 391, Halebî, c. 1, s. 484.
[204] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 386, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 254, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 206, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evüyâ, c. 1, s. 29, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 95, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 71, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 484.
[205] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 13, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 95.
[206] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 13, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 178.
[207] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 13.
[208] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Ebu Nuaym, c. 1, s. 30, Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.95, Kastalâni, c. 1, s. 71, Diyarbekrî, c. 1, s. 320, Halebî, c. 1, s. 484.
[209] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 1 3, Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254, Ebu Nuaym, c. 1, s. 29-30, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82, Kastalâni, c. 1, s. 71, Diyarbekrî, c. 1, s. 320.
[210] Abdurrezzak, c. 5, s. 386, Buhârî, c. 4, s. 254-255, Bel âzu rf, c. 1, s. 206, Ebu Nuaym, c. 1, s. 30, Muhibbüt-Taberî c.1,s. 82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 95, Kastalâni, c. 1, s. 71, Diyarbekrî, c. 1, s. 320, Halebî, c. 1, s. 484.
[211] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13.
[212] Abdurrezzak, c. 5, s. 386-387, Buhârî, c. 4, s. 254-255, Muhibbü't- Taberî, c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 95, Kastalâni, c.1, s. 71, Diyarbekrî, c. 1, s. 320, Halebî, c. 1, s. 484-485.
[213] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13.
[214] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 387, Buhârî, Sahih, c. 4, s.255, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 206, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 30, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 95. Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 71, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 485.
[215] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13.
[216] Abdurrezzak, c. 5, s. 387, Buhârî, c. 4, s. 255, Belâzurî, s. 206, Ebu Nuaym, c. 1, s. 30, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 82, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 95, Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 71, Diyarbekrî, c. 1, s. 320, Halebî, c. 1, s. 485.
[217] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13.
[218] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 13, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 95, Halebî, c. 1, s. 485. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/43-48..
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

HAMZA ve ÖMER

Hz. Hamza'nın Müslüman OLuşu.:

Hz. Hamza; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın amcası olup,[1] Süveybe Hatun önce Hz. Hamza'yı, sonra da Peygamberimiz aleyhisselâm’ı emzirmiş olduğu için, Hz. Hamza Peygamberimiz aleyhisselâm’ın sütkardeşi idi.[2]
Hz. Hamza nübüvvetin 6. yılında Müslüman oldu.[3]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın bir gün Safa tepeciğinin yanında oturduğu sırada, Ebu Cehil[4] ile Adiyy b. Hamrâ ve İbn Esda, oraya uğradılar.[5] Ebu Cehil Peygamberimiz aleyhisselâm’a sövüp saydı.[6] İslâm Dinini ayıplamak, peygamberliğini tahkir etmek., gibi, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın hiç sevmediği şeyleri söyleyip;
kendisini çok incitti. Peygamberimiz aleyhisselâm ise ona hiçbir şey söylemedi, kalkıp evine gitti.
Abdullah b. Cüd'an'ın azadlı kölesi bir hatun, evinden, Ebu Cehil'in bütün söylediklerini işitmişti. Ebu Cehil, Peygamberimiz aleyhisselâm’a söyleyeceklerini söyledikten sonra, Kâbe'nin yanında, Kureyşlilerin toplandıkları yere gitti, onlarla oturdu.
Çok geçmeden, Hz. Hamza, yayı omuzunda olduğu halde, avlanmaktan dönüp oraya geldi.
Kendisi avcı idi, daima avlanmaya giderdi. Avlanmaktan döndüğü zaman, Kâbe'yi tavâf etmedikçe, sonra da Kureyşlilerin toplantı yerine uğrayarak onları selâmlayıp kendileriyle biraz konuşmadıkça, evine gitmezdi.
Hz. Hamza, Kureyş yiğitleri arasında en şerefli ve en güçlü olanı, taşkınlığa ve haksızlığa hiç dayanmayanı idi.
Safa tepeciğinden Kâbe'ye doğru giderken, azadlı cariye ona: “Ey Umâre'nin babası! Kardeşinin oğlu MuhaMMed'e biraz önce Ebu'lHakem Amr b. Hişam tarafından yapılan kötülüğü görmüş olsaydın, sen hiç dayanamazdın.
Onu orada otururken bulup sövdü saydı, hoşuna gitmeyecek şeyler söyledi, incitti. Sonra da dönüp gitti. MuhaMMed ise ona hiçbir şey söylemedi”
dedi.
ALLAHu zü’L-CELÂL Hz. Hamza'nın iyiliğini dilediği için, kendisi, kadının söylediği şeylerden son derece öfkelendi; ve hiç kimsenin yanında durmayıp, Ebu Cehil ile karşılaşınca ona yapacağını yapmak üzere hızla Mescid-i Haram'a girdi.
Ebu Cehil'in Kureyşlilerden bir cemâat arasında oturduğunu gördü, ona doğru vardı. Başucuna dikildi, hemen yayını kaldırıp onun başına şiddetle vurdu. Başını fena halde yaraladı.
“Sen misin ona sövüp sayan?
İşte, ben de onun dinindeyim!
Onun söylediğini söylüyorum!
Gücün yetiyorsa, o yaptıklarını bana da yap bakayım”
dedi.[7]
Ebu Cehil'in mensub bulunduğu Manzum Oğullarından bazı kimseler, Hz. Hamza'ya karşı Ebu Cehil'e yardım etmek üzere ayağa kalkıverdiler[8] ve ona: “Biz seni dininden dönmüş görüyoruz!” dediler.
Hz. Hamza: “Onun [Hz. MuhaMMed aleyhisselâm’ın] dininin hak ve gerçek olduğu, bence belli olmuştur! Beni ondan kim men edebilir? Ben MuhaMMed'in Resûlullah olduğuna şehâdet ediyorum. Onun söyledikleri hak ve gerçektir.
VALLAHi, ben ondan ayrılmam! Eğer sözünüzde sadıklar iseniz, haydi bana engel olun bakayım?”
dedi.[9]
Ebu Cehil kendi kavminden olanlara: “Bırakın Ebu Umâre'yü VALLAHi ben onun kardeşinin oğluna çok kötü sövüp saymıştım” dedi.[10]
Hz. Hamza evine dönünce, şeytân ona vesvese vermeye ve: “Sen Kureyşlilerin seyyidi, ulu kişisi idin! Şu, dinden dönen kişiye uyup, atalarının dinini bıraktın ha!? Ölmek, bu yaptığın şeylerden, senin için daha hayırlıdır!” diyerek kalbini, zihnini karıştırmaya başladı.
Öfkeye kapılarak.: “Ben de onun dediği üzereyim!” deyip babalarının ve kavminin dinini bıraktığına pişmanlık duyar gibi oldu! Geceyi, gözüne uyku girmeksizin, ağır bir iş ve şüpheler içinde geçirdi, ve: “Ey ALLAH! Şu yaptığım şey doğru ise, onun doğru olduğunu kalbime tasdik ettir! Değilse, bu hususta benim için çıkar yolu kalbime doğdur!” diyerek ALLAH'a yalvardı.[11] Sonra da, Kâbe'ye gidip, göğsünü hakka açmasını ve kendisinden şüpheyi, şüphelenmeyi gidermesini ALLAHu zü’L-CELÂL’dan diledi.[12] Ertesi günü, sabahleyin Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına vardı.[13] Uykusunu kaçıran şüphe ve tereddütlerini Peygamberimiz aleyhisselâm’a haber verdi:[14]
“Ey kardeşimin oğlu! Ben öyle bir iş içine düştüm ki, onun çıkış yolunu bilemiyorum. Ey kardeşimin oğlu! Senin bana bir söz söylemeni çok arzu ediyorum.” dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm ona va'z u nasihatta bulundu. Âhiret azab ve ni’metlerini anlattı. Onu azab ile korkuttu, Cennet ile sevindirdi.
ALLAHu zü’L-CELÂL Hz. Hamza'nın kalbine imanı Resûlullah aleyhisselâm’ın sözleri ile yerleştirdi.[15] Kalbini yakîn ile doldurdu.[16]
Hz. Hamza bu yolda söylediği bir şiirinde şöyle dedi: “Kalbimi İslâmiyete, hanîf olan dine yönelttiği zaman, ALLAH'a hamdettim. O din ki, kullarının bütün yaptıklarından haberdar olan; hepsinin iyisini kötüsünü bilen; mâsiyetleri sebebiyle kendilerini açlıktan, susuzluktan öldürmeyip, lütfu ile muamele eden; kudretiyle herşeye üstün gelen RaBBü'l-âlemîn tarafından gelmiştir. Onun emirleri bize okunduğu zaman, kalb ve akıl sahibi olanların gözlerinden yaşlar boşanır.
Onlar apaçık Kur”ân âyetleri olarak Ahmed'e gelmiştir ki, Ahmed Mustafa içimizde sözü dinlenir ve kendisine boyun eğilir biridir! Hayır! VALLAHi, biz o kavimle aramızdakini kılıçla halletmedikçe, kendisini hiç kimseye vermeyiz! Ona yardımı kesmeyiz!”
[17]
Hz. Hamza'nın Müslüman oluşu, Peygamberimiz aleyhisselâm’ı çok sevindirdi[18] ve güçlendirdi.[19]
Hz. Hamza, ALLAHu zü’L-CELÂL’in dinini kendileriyle güçlendirdiği sayılı kişilerdendi.[20] ALLAH, ondan razı olsun!
Hz. Hamza Müslüman olunca; Kureyş Müşrikleri Peygamberimiz aleyhisselâm’a yapageldikleri işkencelerin bir kısmından vazgeçtiler.[21]

Hz. Ebu Bekir'in Mescid-i Haram'da Müşrikleri İslamiyete Dâvet Edişi.:

Hz. Hamza'nın Müslüman olduğu günde idi[22] ki, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanında, o sırada, toplu bir halde[23] otuzsekiz[24] veya otuzdokuz[25] sahabe bulunuyordu.
Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Müslümanlarla birlikte Mescid-i Haram'a gidip herkesi İslâmiyete dâvet ve teşvik etmesi için ısrar ediyor, Peygamberimiz aleyhisselâm da “Ey Ebu Bekir! Biz henüz azız, bu işe yetmeyiz” buyuruyordu.
Hz. Ebu Bekir ısrar edip durunca, Peygamberimiz aleyhisselâm ashabıyla birlikte Dârül-Erkam'dan çıkıp Mescid-i Haram'a gitti.
Müslümanlardan her biri, Mescid-i Haram'da bulunan kendi kabilelerinden insanların yanlarına dağıldılar.
Peygamberimiz aleyhisselâm oturduğu sırada[26] Hz. Ebu Bekir ayağa kalkıp halkı ALLAH'a ve Resûlullaha inanmaya dâvet edince, müşrikler Hz. Ebu Bekirin[27] ve Müslümanların[28] üzerlerine yürüdüler.
Hz. Ebu Bekir'i[29] ve oradaki Müslümanları, Mescid-i Haram'ın her tarafında,[30] en şiddetli bir şekilde[31] dövmeye başladılar.[32]
Hele Hz. Ebu Bekir'i, fâsık Utbe b. Rebia, karnının üzerine çıkıp çiğnedi. Yüzünü demir ayakkabıIarıyla tekmeledi, şişirdi.
Hz. Ebu Bekir'in yüzünde, burnu belirsiz oldu!
Kabilesi olan Teym Oğulları gelip yetişince, müşrikler Hz. Ebu Bekir'den uzaklaştılar.
Teym Oğulları Hz. Ebu Bekir'i baygın bir halde, bir örtünün içinde evine götürüp koydular. Kendisinin öleceğini sandılar.
Hemen geri dönüp Mescid-i Haram'a girdiler ve: “VALLAHi, Ebu Bekir ölecek olursa, biz de muhakkak Utbe b. Rebiayı öldürürüz!” dediler ve yine Hz. Ebu Bekir'in yanına döndüler.
Hz. Ebu Bekir ancak günün sonuna doğru kendine gelip konuşabilmiş ve: “Resûlullah aleyhisselâm ne yapıyor? Ne haldedir? Müşrikler ona dil uzatmaya ve hakaret etmeye başlamışlardı!” deyip durmuştu.[33]
Teym Oğulları, Hz. Ebu Bekir'in yanından kalktılar ve ayrılırken, annesi Ümmü'l-Hayr'a: “Birşey yemek veya içmek isteyip istemediğini kendisine bir sor bakalım?” dediler.
Evtenhalaşınca, annesi Ümmü'l-Hayr, Hz. Ebu Bekir'e: “Birşey yesen, içsen!” deyip duruyor, Hz. Ebu Bekir ise: “Resûlullah aleyhisselâm ne yapıyor? Ne haldedir?” diyordu.
Ümmü'l-Hayr: “VALLAHi, arkadaşın hakkında benim hiçbir bilgim yok!” dedi.
Hz. Ebu Bekir: “Öyle ise, Ümmü Cemil binti Hattab'a git. Resûlullah'ı ondan sor” dedi.
Ümmü'l-Hayr, Ümmü Cemil'in yanına gitti, ve: “Ebu Bekir senden MuhaMMed b. Abdullah'ı soruyor” dedi.
Ümmü Cemil: “Ben ne Ebu Bekir'i, ne de MuhaMMed b. Abdullah'ı tanırım! İstiyorsan, seninle birlikte, oğlunun yanına kadar gideyim” dedi.
Ümmü'l-Hayr: “Olur!” dedi.
İkisi birlikte, Hz. Ebu Bekir'in yanına geldiler.
Ümmü Cemil Hz. Ebu Bekir'i böyle, yerlere çalınmış, mahvolmuş bir halde bulunca, kendisini tuta-mayarak çığlık kopardı: “VALLAHi sana bunu yapan bir kavim muhakkak azgın ve sapkındır! Ben, senin öcünü onlardan almasını, ALLAH'tan diler ve umarım!” dedi.
Hz. Ebu Bekir: “Resûlullah aleyhisselâm ne yapıyor? Ne haldedir?” diye sordu.
Ümmü Cemil: “Şu annen, onun hakkında söyleyeceğimi işitir!” dedi.
Hz. Ebu Bekir: “Ondan sana hiçbir kötülük gelmez” dedi.
Bunun üzerine, Ümmü Cemil: “Selâmettedir ve iyidir” dedi.
Hz. Ebu Bekir: “Şimdi nerededir o?” diye sordu.
Ümmü Cemil: “Erkam'ın evindedir” dedi.
Hz. Ebu Bekir: “ALLAH'a andolsun ki, Resûlullah aleyhisselâm’a gitmedikçe ne bir yiyecek tadarım, ne de bir içecek içerim!” dedi.
Ortalık sakinleşip halkevlerine çekilinceye kadar bekledikten sonra, annesi ve Ümmü Cemil, koltuklarına girerek Hz. Ebu Bekir'i Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına götürdüler.[34]
Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz aleyhisselâm’ı görür görmez, kendisini üzerine attı ve öptü.
Orada bulunan Müslümanlarda Hz. Ebu Bekir'e sarıldılar.[35]
Hz. Ebu Bekir'in hali Peygamberimiz aleyhisselâm’ı son derecede rikkate getirdi.
Hz. Ebu Bekir: “Babam, anam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! O fâsık adamın yüzümü gözümü belirsiz etmesinden başka bir sıkıntım yok!” dedi.[36]

Hz. Ebu Bekir'in Annesinin Müslüman OLuşu.:

Hz. Ebu Bekir: “Yâ Rasûlallah! Şu annem, ebeveynine ve çocuklarına karşı çok iyiliklidir. Sen mübareksin! Onun için ALLAH'a duâ ve kendisini de İslâmiyete dâvet et! Belki ALLAH senin sayende onu Cehennem ateşinden korur!” dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm onun için ALLAH'a duâ edip kendisini ALLAH'a imana dâvet edince, Ümmü'l-Hayr Müslüman oldu.[37]
ALLAH ondan razı olsun![38]

Tuleyb b. Umeyr'in Teşviki ile Ervâ Hatunun Müslüman OLuşu.:

Ervâ Hatunun oğlu Tuleyb b. Umeyr Darü'l-Erkam'da Müslüman olmuş,[39] Habeş Ülkesine yapılan hicrete de katılmıştı.[40] Tuleyb b. Umeyr, bir gün, annesi Ervâ binti Abdulmuttalib'in yanına varıp: “Bak! Ben MuhaMMed aleyhisselâm’a uydum, ALLAH'a boyun eğdim, Müslüman oldum!” dedi.
Ervâ Hatun: “Hiç şüphesiz, dayının oğlu, senin yardımına ve desteğine herkesten daha lâyıktır. VALLAHi, onu erkeklere karşı korumaya gücümüz yetseydi, her tecavüzden korurduk!” dedi.
Tuleyb b. Umeyr “Ey anne! Seni Müslüman olmaktan ve ona uymaktan alıkoyan nedir? Halbuki, kardeşin Hamza da Müslüman oldu!” dedi.
Ervâ Hatun: “Bakarım. Kızkardeşlerim ne yaparsa, ben de öyle yapar, onlardan birisi olurum” dedi.
Bunun üzerine Tuleyb: “Öyle ise, sen ona giderek Müslüman oluncaya ve kendisinin peygamberliğini tasdik edip 'ALLAH'tan başka ilâh yoktur deyinceye kadar, ben de ALLAH'a yalvarır dururum” deyince, Ervâ Hatun: “Şehâdet ederim ki: ALLAH'tan başka ilâh yoktur! Ve yine şehâdet ederim ki: MuhaMMed, ALLAH'ın Resûlüdür!” dedi.
Ervâ Hatun, Peygamberimiz aleyhisselâm’a dili ile yardımcı olmaktan, oğlunu da bu yolda yardımcı olmaya, İslâm davası üzerinde durmaya teşvik etmekten geri durmadı.[41]
Tuleyb b. Umeyr, bir gün, Ebu Cehil'in[42] Kureyş Müşriklerinden yanındaki birkaç kişi ile[43] Peygamberimiz aleyhisselâm’ın önünün keserek[44] ona ezâ ettiğini, [45] sövüp saydığını[46] görünce, dayanamamış;[47] eline geçirdiği deve çene kemiği ile[48] vurup, Ebu Cehil'in başını yanmıştı. Tuleyb'i tutup bağlamışlar. [49] dayısı Ebu Leheb de bağını çözmüş,[50] onu kurtarmıştı.[51] Ervâ Hatuna: “Tuleyb'in MuhaMMed için kendisini tehlikeye attığını görüyor musun?!” denildiği zaman, Ervâ Hatun: “Onun günlerinin hayırlısı, dayısının oğluna yardım ettiği gündür. O, ALLAH katından hakkı ve gerçeği getirmiştir!” dedi. Kendisine: “Demek, sen de MuhaMMed'e tâbi oldun ha?!” dediklerinde Ervâ Hatun: “Evet! Tâbi oldum” dedi.
Müşriklerden bazıları, gidip bunu Ebu Leheb'e haber verdiler.
Ebu Leheb hemen Ervâ Hatunun yanına vardı ve: “Senin, baban Abdulmuttalib'in dinini bırakıp da MuhaMMed'e tâbi olduğuna şaşılır!” dedi.
Ervâ Hatun: “Kalk! Sen de kardeşinin oğlunun yanında durup ona yardımcı, onu savunucu ol! Eğer onun dini üstün gelirse, sen onun dinine girip kendisiyle birlikte bulunmayı veya kendi dininde kalmayı seçmekte serbest olursun! Aksi halde ise, ona yardımında mazur sayılırsın!” dedi.
Ebu Leheb: “Onun sonradan sonraya ortaya çıkarıp getirdiği bir dini bütün Araplara karşı savunmaya bizim gücümüz mü var?” diyerek dönüp giderken,[52] Ervâ Hatun: “Tuleyb dayısının oğluna yardım etti. Ondan canını, malını esirgemedi” dedi. [53]
ALLAH onlardan razı olsun![54]

Müslüman OLan Sahabe AnneLerinden BazıLarı.:

Hz. Ali'nin annesi Fâtıma Hatun,[55]
Hz. Ebu Bekir'in annesi Ümmü'l-Hayr Hatun (İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 326),
Hz. Osman'ın annesi ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ın halası Ümmü Hakîm Beyzâ Hatunun kızı olan Ervâ Hatun,[56]
Abdurrahman b. Avf'ın annesi Şifâ Hatun.[57]
Talha b. Ubeydullah'ın annesi Sâbe Hatun,[58]
Zübeyr b. Avvam'ın annesi ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ın halası Safiyye Hatun, Mekkeli sahabe annelerindendi.[59]


Müşriklerin Peygamberimiz aleyhisselâm’a Eski Tekliflerini Tekrarlamaları.:

Hz. Hamza'nın Müslüman olduğu ve Müslümanların sayılarının günden güne arttığının görüldüğü sıralarda idi.[60] ki; içlerinde Ebu Cehil de bulunan,[61]
Kureyş Müşriklerinin ileri gelenleri, bir gün toplantı yaptlar[62] ve: “MuhaMMed'in işi yaygınlaştı, işlerimizi karıştırdı.[63] Sihirde, kehânette, şiirde en bilgiliniz kim ise araştırın da,[64] topluluğumuzu dağıtan, işimizi karıştıran, dinimizi ayıplayan[65] şu adamın yanına varip kendisiyle bir konuşsun;[66] üzerinde direndiği şeyle ne yapmak istediğine bir
baksın![67] Onun haberini bize getirsin![68] Buna da, Utbe b. Rebia'dan daha uygun bir kimse bilemiyoruz”
dediler.[69]
O sırada Utbe b. Rebia müşriklerin yanında bulunuyor, Peygamberimiz aleyhisselâm da toplantı yerine yakın bir tarafta yalnız başına oturuyordu.[70]
Utbe b. Rebia: “VALLAHi, ben şiir, kehânet ve sihrin her çeşidini işitmiş ve bunlar hakkındaki bilgilere vukuf hâsıl etmiş bulunuyorum. Bana, bunların gizli, kapalı kalan bir tarafı yoktur![71]
Ey Kureyş cemâatı! Ben kalkıp MuhaMMed'in yanına varayım. Onunla konuşayım. Kendisine bazı şeyler teklif edeyim.
Teklif edeceğim şeylerden hangisini kabul ederse, istediğini kendisine veririz. Belki artık bizimle uğraşmaktan vazgeçer!”
dedi.
Müşrikler: “Olur, ey Ebu'l-Velid! Kalk, onun yanına var, kendisiyle konuş!” dediler.
Utbe hemen kalktı, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına varıp oturdu ve: “Ey kardeşimin oğlu! Sen de biliyorsun ki; kabile içinde, şeref ve soyca aramızda üstün bir mevki desin.
Fakat, kavminin başına büyük bir iş, bir gâile getirdin!
Onunla, onların topluluklarını dağıttın!
Onunla, onların akıllarını akılsızlık saydın!
Onunla, onların ilâhlarını ve dinlerini ayıpladın!
Onunla, onların babalarından gelip geçmiş olanları tekfir ettin![72]
Ey MuhaMMedi Sen mi daha hayırlısın? Yoksa Hâşim mi daha hayırlı[73]
Ey MuhaMMedi Sen mi daha hayırlısın? Yoksa Abdulmuttalib mi daha hayırlı?
Sen mi daha hayırlısın? Yoksa Abdullah mı daha hayırlı?”
diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Utbe'nin bu sorularına hiç karşılık vermedi, sustu.[74]
Utbe: “Eğer bunların senden daha hayırlı olduğunu kabul ediyorsan, bunlar senin ayıplamakta olduğun ilâhlara tapıyorlardı!
Yok, eğer sen onlardan hayırlı olduğunu sanıyorsan, konuş! Bu yoldaki sözünü de dinleyelim?
Biz hiçbir zaman kavmine senden daha uğursuz ve ağır gelen bir şey görmedik.
Topluluğumuzu dağıttın! İşimizi karıştırdın! Araplar içinde bizi rezil ettin!
Kureyşliler içinde bir sihirbaz, bir kâhin türemiş! dedirttin!
VALLAHi, biz kılıçlarımızla birbirimizi yok etmeye kalkacağımız, çığlık koparılacak andan başkasını bekleyemiyoruz![75]
Gel, sen beni dinle: Sana bazı şeyler teklif edeceğim!
Onların üzerinde dur! Düşün! Belki onlardan bazısını kabul etmek işine gelir”
dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm: “Söyle ey Ebu'l-Velid! Dinliyorum” buyurdu.
Utbe: “Ey kardeşimin oğlu! Eğer sen getirdiğin bu işle mal elde etmek istiyorsan, sen malca en zenginimiz oluncaya kadar, mallarımızdan senin için mal toplayalım.
Eğer sen bununla şeref ve şan kazanmak istiyorsan, seni üzerimize seyyid yapalım ve sensiz hiçbir işe karar vermeyelim.
Eğersen bununla kral olmak istiyorsan, seni kendimize kral yapalım.
Eğer bu sana gelen şey, sana görünüp de kendinden uzaklaştırmaya güç yetiremediğin bir tâbi' cin işi ise, seni tedâvi ettirelim? Seni ondan kurtarıncaya kadar, mallarımızı bu uğurda saçarcasına harcayalım? Tedâvi edilinceye kadar tâbi cinin adama sataşıp durduğu olabilir!”
dedi.
Utbe sözlerini bitirinceye kadar Peygamberimiz aleyhisselâm onu dinledi ve: “Ey Ebu'l-Velid! Söyleyeceklerini, söyleyip bitirdin mi?” diye sordu.
Utbe “Evet” deyince, Peygamberimiz aleyhisselâm: “Sen de, şimdi beni dinle!” buyurdu.
Utbe.: “Öyle yapayım” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Besmele çekerek Fussilet 41sûresini okumaya başladı.
Utbe de, susup, iki elini arkasından yere dayayıp onu dinledi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Fussilet 41sûresinin secde âyeti olan 37. âyetini de okuyup secde ettikten sonra:
“Ey Ebu'l-Velid! Hiç işitmediğini dinlemiş bulunuyorsun! Artık işte sen, işte o!” buyurdu.
Bundan sonra, Utbe kalkıp arkadaşlarının yanına varırken, arkadaşları birbirlerine:
“ALLAH'a and içeriz ki; Ebu'l-Velid, size, buradan gidişinden başka biryüzle geldi!” dediler.
Gelip yanlarına oturduğu zaman, Utbe'ye: “Ey Ebu'l-Velid! Arkanda ne haber var?” diye sordular.
Utbe: “Arkamdaki haber; vALLAHi, ben şimdiye kadar bir benzerini daha işitmemiş olduğum bir sözü işitmiş bulunuyorum.
VALLAHi, o ne şiirdir, ne sihirdir, ne de kehânettir!
Ey Kureyş cemâatı! Gelin, beni dinleyin!
Siz bu işi bana bırakın. Şu adamı, üzerinde durduğu şeyle başbaşa bırakın!
Siz aradan çekilin! Ondan uzak durun!
VALLAHi, kendisinden dinlemiş olduğum söz, büyük bir haber olacaktır!
Eğer onu Araplar öldürürlerse, sizden başkasıyla onun hakkından gelmiş olursunuz.
Eğer o Araplara hakim olursa, onun hakimiyeti sizin hakimiyetiniz, onun kudret ve şerefi sizin kudret ve şerefiniz demektir.
Siz böylece, onun sayesinde, insanların en mutlusu olursunuz![76]
Ey kavmim! Gelin, bugün bana itaat edip sözümü dinleyin de, sonra tek bana isyan edin!”
dedi.[77]
Kureyşliler: “VALLAHi, ey Ebu'l-Velid! O, seni de diliyle sihirlemiş!” dediler.
Utbe: “Bu, benim onun hakkındaki görüşümdür. Siz nasıl istiyorsanız öyle yapın!” dedi.[78]
Utbe'nin, Kureyş Müşriklerine “MuhaMMed 'Onlar bu beyandan sonra yine imandan yüz çevirirlerse, 'Âd ve Semûd'u çarpan yıldırım gibi, size de bir azabın gelip çatabileceğini hatırlatırım” de!” dediği zaman, ağzını elimle tutarak, daha fazla okumaması için, kendisine akrabalık adına and verdim. Çünkü, MuhaMMed birşey söylediği zaman hiç yalanlanmadığını bildiğim için, üzerinize azab ineceğinden korktum”
dediği de rivâyet edilir.[79]

Hz. ÖMER'in MüsLüman OLuşu.:

Hz. Ömer'in annesi Hanteme[80] Ebu Cehil'in amcasının kızı olduğuna göre, Ebu Cehil Hz. Ömer'in dayısı sayılırdı.[81]
Hz. Ömer, Müslüman olmadan önce, Peygamberimiz aleyhisselâm’a ve Müslümanlara karşı, insanların en katı davrananı idi.[82]
Hz. Ömer'in Müslüman oluşu Kureyş Müşriklerinin Habeş Ülkesine hicret eden Müslümanları kendilerine teslim etmesi için ona ve kumandanlarına sunulacak hediyelerle birlikte Necaşî'ye gönderdikleri Amr b. Âs ve Abdullah b. Ebi Rebia'nın elleri boş olarak, hoşlarına gitmeyen bir şekilde geri çevrildikleri sıralarda,[83] ve Hz. Hamza'nın Müslüman oluşundan üç gün sonra olup;[84] bu da, nübüvvetin altıncı yılında,[85] Zilhicce ayından[86] bir Cuma günü idi.[87]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Dârü'l-Erkam'da Pazartesi günü:[88]
“Ey ALLAH! Şu iki adamdan, Ebu Cehil veya Ömer b. Hattab'dan, sana sevgili olanı ile İslâm'ı aziz kıl, güçlendir!” diyerek duâ etmişti.[89]
Hz. Ömer der ki.: “Ben, Müslüman olmadan önce, Resûlullah aleyhisselâm’a sataşmak için evden çıkıp, kendisini buldum. O, Mescid-i Haram'a erişmekte beni geçmişti. Ben de, varıp arkasında, ayakta durdum.
Resûlullah aleyhisselâm el-Hâkka 69 sûresini okumaya başladı.[90]
Dinlediğim kelamın belagatına, düzgünlüğüne, derii-topluluğuna hayran oldum. Kendi kendime: “Bu, vALLAHi, Kureyşlilerin dediği gibi, bir şâir galiba!” dedim.
O sırada, Resûlullah, sûrenin şu (meâldeki) âyetlerini okudu:
“Gördüğünüz, görmediğiniz şeylere and ederim ki: Hiç kuşkusuz, o (Kur’ÂN), ALLAH katında çok şerefli bir resûlün (ALLAH'tan telakki ettiği) sözüdür!
O, bir şâir sözü değildir! Siz ne az inanır (adamlar)sınız!”
[91]
Ben, yine, kendi kendime.: “Galiba, bu bir kâhindir! (İçimden geçirdiklerimi anladı!)” dedim.
Resûlullah aleyhisselâm şu (meâldeki) âyetleri okumaya devam etti:
“O, bir kâhin sözü de değildir! Siz ne kıt düşünür (adamlarsınız! O (Kur’ÂN), âlemlerin RaBBi tarafından indirilmiştir. Eğer, (Peygamber, söylemediğimiz) bazı sözleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, elbette, onun sağ elini (kuvvet ve kudretini) alıverir, sonra da, muhakkak onun kalb damarını koparır (kendisini yaşatın az) dik! O vakit, sizden hiçbiriniz, buna mâni de olamazdınız!
Şüphe yok ki, o (Kur’ÂN), fenalıktan korunanlar için kafi bir öğüttür.
İçinizde onu yalan sayanlar bulunduğunu, elbette, Biz de biliyoruz.
Muhakkak ki, o (Kur’ÂN), kâfirler üzerine bir hasrettir (iç yarasıdır)!
Hiç kuşkusuz, o (Kur’ÂN) kesin bilginin tam gerçeğidir.
O halde, o büyük RaBBini, Kendi ismiyle teşbih (ve tenzih)e devam et!"[92]

Resûlullah aleyhisselâm sûreyi böylece okuyup bitirdiği zaman, her yerde, kalbime İslâm meyli düştü.”[93]

Yine, Hz. Ömer der ki: “Ben Cahiliye devrinde içkici idim. İçki içmeyi çok sever ve içince neşelenirdim. İslâmiyetten nefret duyar ve uzak dururdum.
Hazvere'de, Ömer b. Abd b. İmrânül-Mahzumilere ait evlerin yanında, Kureyş erkeklerinden bazılarının içinde toplandığı bir toplantı yerimiz vardı. Bir gece, toplantı arkadaşlarımla buluşmak arzusu ile bu toplantı yerine gitmiştim.
Oraya vardığımda, toplantı yerinde onlardan hiç kimseyi bulamadım. Kendi kendime.: “Filân içkicinin yanına gideyim. Belki onda biraz içki bulur, içerim.” dedim. Kendisi Mekke'de içki satardı.
Bu maksatla ona gittim. Fakat kendisini bulamadım. Yine, kendi kendime.: “Bâri Kâbe'ye gideyim, onu yedi veya yetmiş kere tavâf edeyim.” dedim.
Kâbe'yi tavâf etmek arzusuyla Mescid-i Haram'a vardım.
Bir de gördüm ki, Resûlullah aleyhisselâm durmuş, namaz kılıyordu.
Kendisi, namaza durduğu zaman Şam'a doğru yönelir ve Kâbe, Şam ile kendisinin arasında kalırdı. Namaz kıldığı yer, Rüknü'l-Esved ile Rüknü Yemânî arası idi.
Onu görünce, kendi kendime: “VALLAHi, ne olursa olsun, bu gece MuhaMMed'in söylediklerini işitmek için durup dinlemek istiyorum.” dedim.
Yine, kendi kendime.: “Dinlemek için onun yanına yaklaşacak olursam, belki kendisini korkutmuş olabilirim" dedim. Hicr köşesine gittim. Orada, Kâbe'nin örtüsünün altına girdim. Örtünün arkasından yavaş yavaş yürüdüm. Resûlullah aleyhisselâm, ayakta durup namaz kılıyor ve Kur’ÂN okuyordu. Ben, yürüyerek onun karşısına kadar gelip, kıblesinde durdum. Aramızda, Kâbe'nin örtüsünden başka birşey yoktu. Kur’ÂN'ı dinlediğim zaman, kalbim ona karşı yumuşadı.”
[94]

İbn İshak, İbn Hişam; Hz. Ömer'in Müslüman oluşunu şöyle anlatırlar.:
“Hz. Ömer'in kızkardeşi Fâtıma binti Hattab Hatun, Saîd b. Zeyd ile evli olup, ikisi de Müslüman olmuşlardır. Fakat, Müslümanlıklarını Hz. Ömer'den gizli tutuyorlardı.
Yine Hz. Ömer'in mensub bulunduğu Adiyy b. Ka'b Oğullarından Nuaym b. Abdullah da Müslüman olmuştu. O da, kavminden korktuğu için, Müslümanlığını gizli tutuyordu.
Habbâb b. Enet, Fâtıma Hatuna gelip gidip Kur’ÂN okur ve okuturdu. Bir gün, Hz. Ömer, Peygamberimiz aleyhisselâm ile ashabından bir cemâata saldırmak üzere, kılıcını kuşanmış olarak evinden çıkmıştı.
Peygamberimiz aleyhisselâmla ashabının Safa tepeciğinin yanındaki bir evde toplandıkları ve kadınlı-erkekli kırk kişiye yakın oldukları, kendisine haber verilmişti.
Dârü'l-Erkam'da; Peygamberimiz aleyhisselâm ile amcası Hz. Hamza, Ashab-ı Kiramdan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali ve Habeş Ülkesine hicret etmeyip Peygamberimiz aleyhisselâmla birlikte Mekke'de oturan Müslümanlardan bazıları da bulunuyordu.[95]
Nuaym b. Abdullah Hz. Ömer'e rastladı ve: “Ey Ömer! Nereye gitmek istiyorsun?” diye sordu.[96]
Hz. Ömer: “Kureyşlilerin işlerini darmadağın eden, akıllarını akılsızlık sayan, dinleriniayıplayan, ilâhlarına dil uzatan, şu ata dinini bırakıp yeni din tutan MuhaMMed'e gitmek istiyorum. Öldüreceğim onu!” dedi.
Nuaym b. Abdullah: “VALLAHi ey Ömer! Seni nefsin aldatmıştır, nefsin!
Sen MuhaMMed'i öldürünce Abdi Menaf Oğullarının seni yeryüzünde gezer bırakacağını mı sanıyorsun?!
Sen kendi ev halkına dönsen de, onların işi üzerinde dursan olmaz mı?”
dedi.
Hz. Ömer: “Sen benim ev halkından, hangisini kastediyorsun?” diye sordu.
Nuaym b. Abdullah: “Amcanın oğlu enişten Saîd b. Zeyd ile kızkardeşin Fâtımayı kastediyorum! VALLAHi, onların ikisi de Müslüman oldular, MuhaMMed'e uydular ve onun dinine girdiler! Sana önce onlarla ilgilenmek düşer” dedi.
Hz. Ömer, hemen geri dönüp kızkardeşiyle eniştesinin evine kadar gitti. O sırada, onların yanında Habbâb b. Enet ve onun yanında da, içinde Fatiha sûresi yazılı bir sahife bulunuyor, onu onlara okuyordu.
Hz. Ömer'in tıkırtısını işittikleri zaman, Habbâb evin bir köşesinde gizlendi.
Fâtıma Hatun sahifeyi alıp uyluğunun altına sakladı.
Hz. Ömer, evin yanına geldiği zaman, Habbâb'ın Fâtıma Hatunla Saîd b. Zeyd'e Kur’ÂN okuduğunu işitmişti. Eve girince: “İşitmiş olduğum o şey ne idi?” diye sordu.
Kızkardeşiyle eniştesi: “Sen birşey işitmedin!” dediler.
Hz. Ömer: “Evet! VALLAHi, ikinizin de MuhaMMed'e uyduğunuzu ve onun dinine girdiğinizi haber aldım!” dedi ve hemen eniştesi Saîd b. Zeyd'in üzerine çullandı.
Fâtıma Hatun da kalkıp onu kocasının üzerinden ayırmak, uzaklaştırmak isteyince, Hz. Ömer vurup Fâtıma Hatunun başını yardı!
Hz. Ömer bunu yapınca, kızkardeşi de, eniştesi de: “Evet! Biz Müslüman olduk! ALLAH'a ve Resûlüne iman ettik! Sen istediğini yap!” dediler.
Hz. Ömer kızkardeşinin başını yarıp kanattığını görünce, yaptığına pişman oldu, yapmak istediği şeylerden vazgeçti. Kızkardeşine: “Demin okuduğunuzu sizden dinlediğim şeylerin yazılı bulunduğu sahifeyi bana ver de, MuhaMMed'in getirdiği şeyin ne olduğuna bir bakayım?” dedi.
Kızkardeşi:“Biz senin sahifeye birşey yapmandan korkarız!” dedi.
Hz. Ömer: “Korkma!” dedi ve onu okuduktan sonra geri vereceğine, ilâhları üzerine yemin etti.
Bunun üzerine, Fatma Hatun, onun Müslüman olacağını umarak: “Ey kardeşim! Sen, puta taptığın müddetçe, pissin (temiz değilsin)! Halbuki, ona (Kur’ÂN-ı Kerîm yazılı sahifeye), pâk olandan başkası dokunamaz!” dedi.
Hz. Ömer kalkıp yıkanınca, Fâtıma Hatun ona sahifeyi verdi. Verdiği sahifede Tâhâ sûresi yazılı idi. Hz. Ömer sûreyi baş tarafından okumaya başladı[97] ve onaltı âyet okudu.[98]
“Bu sözler ne kadar güzel! Ne kadar değerli!” demekten, kendini alamadı.
Habbâb, bunu işitince, saklandığı yenden çıkıp Hz. Ömer'in yanına geldi ve: “Ey Ömer! VALLAHi, ALLAH'ın, Peygamberinin duâsını sana nâsib edeceğini umuyorum. Ben dün Peygamber aleyhisselâmdan işittim ki; o.: "Ey ALLAH! İslâm'ı, Ebu'-l Hakem b. Hişam veya Ömer b. Hattab ile güçlendir!" diyerek duâ etmişti. Ey Ömer! Artık ALLAH'tan kork, ALLAH'tan!dedi.
Hz. Ömer, Habbâb'a: “Ey Habbâb! Sen bana MuhaMMed'in bulunduğu yeri göster de, yanına varıp Müslüman olayım!” dedi.[99]
Habbâb: “O, Safa tepeciğinin yanındaki bir evin içindedir. Kendisinin yanında da, ashabından bazıları bulunuyor” dedi.
Hz. Ömer hemen kalkıp kılıcını kuşandı. Sonra, Peygamberimiz aleyhisselâmla ashabının bulunduğu yere varıp kapılarını çaldı.
Hz. Ömer'in sesini işitince, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanında bulunan bir zât[100] kalkıp kapının gediğinden dışarı baktı.
Hz. Ömer'i kılıcını kuşanmış olarak görünce, korktu. Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına döndü:
“Yâ Rasûlallah! Bu, Ömer b. Hattab'dır! Kılıcını kuşanmış bir haldedir!” dedi.
Hz. Hamza: “Ona izin ver! Eğer iyilik için geldiyse, kendisine bol bol iyilik ederiz! Eğer kötülük için geldiyse, onu kendi kılıcıyla öldürürüz!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm: “Ona izin veriniz!” buyurdu.
Kapıdaki zât (Bilal-i Habeşî) ona izin verdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm kalkıp ona doğru vardı ve kendisiyle avluda karşılaştı.
Kuşağından ve ridâsının toplandığı yerden tutup, kendisine doğru hızlıca çekti ve: “Ey Hattab'ın oğlu! Neye geldin?! VALLAHi, ALLAH'ın senin başına bir musibet indirmesine kadar duracağını sanmıyorum!” buyurdu.
Hz. Ömer: “Ey ALLAH'ın Resûlü! Ben ALLAH'a, ALLAH'ın Resûlüne ve ona ALLAH'tan gelenşeylere iman edeyim diye senin yanına geldim” dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm “ALLAHuekber” diyerek tekbir getirdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın ashabından olan ve evde bulunan halk, Hz. Ömer'in Müslüman olduğunu anladılar.[101] Onlar da tekbir getirdiler. Tekbir sesleri Mekke'nin yollarında duyuldu.
Hz. Ömer der ki: “Müslüman olup da dövülmeyen, dövmeyen bir kimse görmedim.
Ancak, benim payıma bunlardan hiçbir şeyin düşmediğini gördüm.[102]
Kendi kendime: “Müslümanlar musibete uğrarlarken, ben musibete uğramamak istemem!" dedim.[103] Müslüman olduğum gece, kendi kendime düşündüm ki: Mekke halkından, Resûlullah aleyhisselâm’a düşmanlıkta en azılısı kim ise, gidip Müslüman olduğumu ona haber vereyim!"
"Tamam! Ebu Cehil'e haber vereyim!”
dedim.
Sabaha çıktığım zaman, Ebu Cehil'in kapısını çaldım.
Ebu Cehil yanıma çıkıp: “Hoş geldin kızkardeşimin oğlu! Ne haber getirdin?” dedi.
Kendisine: ALLAH'a ve O'nun Resûlü olan MuhaMMed'e iman ve kendisinin bildirdiği şeyleri tasdik ettiğimi sana haber vereyim diye geldim” deyince, kapıyı yüzüme çarparcasına kapayıp:
“ALLAH seni de, senin getirdiğin haberi de kötü etsin, iyilikten uzak kılsın! (ALLAH senin de belânı versin! Senin getirdiğin haberin de belâsını versin!)” dedi. [104]
Hz. Ömer, Müslüman olduğunu haber vermek için dayısı Velid b. Mugîreye[105] nasıl gittiğini ve nasıl karşılandığını da, şöyle anlatır:
“Evden çıkıp dayıma gittim. Kendisi Kureyşlilerin eşrafından idi. Kapısını çaldım. İçeriden:
“Kim o?” diye sordu.
“İbn Hattab!” dedim.
Yanıma çıktı. Kendisine: “Benim müşriklikten çıkıp yeni dine girdiğimi biliyor musun?” dedim.
Dayım bana: “Sen gerçekten böyle yaptın mı?” diye sordu.
Ben: “Evet, yaptım!” dedim.
Dayım: “Sakın yapma!” dedi.
Ben: “Yapmış bulunuyorum bile![106] Ey dayım! Ben ALLAH'a ve ALLAH'ın Resûlüne iman ettim. ALLAH'tan başka ilâh bulunmadığına ve MuhaMMed'in ALLAH'ın Resûlü olduğuna şehâdet ediyorum. Sen bunu kavmine böylece haber ver!” dedim.
Dayım Velid: “Kızkardeşimin oğlu! Sen eski işinin üzerinde sebat et! Seni halk kendi halinde bilsin! Er kişi kendi hali üzere sabahlar, kendi hali üzere akşamlar!” dedi.
Kendisine: “VALLAHi benim için iş açıkça belli olmuştur! Sen benim Müslüman olduğumu kavmine haber ver!” dedim.
Velid: “Senin bu işini haber veren ilk kişi ben olmayacağım!” dedi[107] ve evine girip kapıyı yüzüme karşı kapadı. Kendi kendime: “Bu birşey değil!” dedim.
Kureyş Müşriklerinden, başka bir adama gidip kapısını çaldım. İçeriden: “Kim o?” diye sordu.
“İbn Hattab!” dedim.
Yanıma çıktı. Kendisine: “Benim müşriklikten çıkıp yeni dine girdiğimi biliyor musun?” dedim.
“Sen gerçekten böyle yaptın mı?” diye sordu.
“Evet! Yaptım!”dedim.
Bana: “Sakın, yapma!” dedi.
Ben: “Yapmış bulunuyorum bile!” dedim.
O da, hemen içeri girip, kapıyı yüzüme karşı kapadı.[108] Kendi kendime: “Müslümanlar dövülüyor, ben ise dövülmüyorum.[109] Müslümanları dövüyorlar,[110] ben ise dövülmüyorum.[111] Beni hiç kimse dövmüyor!” dedim.[112] Geri döndüm.[113]
Bana, bir adam: “Sen Müslümanlığını bildirmek istemiyor musun?” dedi. Ona:
“Evet! Bildirmek istiyorum” dedim.
“Öyle ise, Kureyşliler Hicr'de oturdukları sırada, sır saklamayı bilmeyen filân adama git! İkinizin arasında gizli kalmasını hatırlat!"
Kendisine: “Ben müşriklikten çıktım, başka bir dine girdim” de, yeter. Çünkü, onun sır sakladığı pek azdır.” dedi.”[114]
Abdullah b. Ömer der ki: “Babam, Müslüman olduğu zaman, Kureyşlilerin en çok söz taşıyanı, en çok söz yayanı kimdir?” diye sordu. Kendisine: “Cemil b. Ma'meru'l-Cumahî'dir!” denildi. Bunun üzerine, babam onun yanına gitti.
Ben de babamın arkasından gittim. Babam ona: “Ey Cemil, biliyor musun? Ben Müslüman oldum, MuhaMMed'in dinine girdim" der demez, vALLAHi Cemil ayağa kalkıverdi.Acelesinden ridâsını sürükleyerek, o önde, babam arkada, gittiler. Ben de babamı takip ettim.
Mescid-i Haram'm kapısına varıldı.
O sırada, Kureyş Müşriklerinin ileri gelenleri Kâbe'nin kapısı civarındaki toplantı yerinde bulunuyorlardı.
Cemil, Kâbe'nin kapısında ayakta dikilerek, avazının çıktığı kadar: “Ey Kureyş cemâati! Haberiniz olsun ki, Ömer b. Hattab dininden çıkmış, başka bir dine girmiştir!” diyerek bağırdı.
Babam ise: “O yalan söylüyor! Ben Müslüman oldum ve ALLAH'tan başka ilâh bulunmadığına ve MuhaMMed'in ALLAH'ın kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ettim!” deyince, Kureyş Müşrikleri babama saldırdılar.
Güneş başlarının üzerinde yükselinceye kadar, babamla Kureyşliler, çarpıştılar.
Sonunda, babam yorulup oturdu.
Müşrikler babamın başucuna dikildiler. Babam onlara: “Siz bana istediğinizi yapın! ALLAH'a yemin ederim ki, biz üçyüz kişi olsaydık, ya biz yenilir, burayı size bırakırdık; ya da siz yenilir, burayı bize bırakırdınız!" diyordu.
Babam Ömer ile Kureyş Müşrikleri bu durumda bulundukları sırada, üzerinde Yemen işi çizgili bir elbise ile nakışlı bir gömlek bulunan, Kureyşlilerden yaşlı bir adam gelip üzerlerine dikildi ve: “Nedir bu haliniz?” diye sordu.
Saldırganlar: “Ömer dininden çıkmış, başka bir dine girmiştir” dediler.
Gelen adam onlara: “Bırakın onu kendi haline! Adam kendisi için bir iş (birdin) seçmişse, size ne oluyor? Ne istiyorsunuz siz ondan?! Adiyy b. Ka'b Oğullarının size adamlarını böylece teslim edeceklerini (öldürteceklerini) mi sanırsınız?!
Açılın, dağılırı adamın başından![115] Ben onun koruyucusuyum!”
dedi.[116]VALLAHi, onlar babamın üzerinden, bir elbisenin soyuluşu gibi, sıyrıldılar, dağıldılar.
Medine'ye hicret ettikten sonra, babama: “Ey babacığım! Mekke'de, Müslüman olduğun gün, seninle çarpışan müşrikleri azarlayıp başından dağıtan adam kimdi?” demiştim.
Babam: “Ey oğulcuğum! O, Âs b. Vâilü's-Sehmî[117] idi” dedi.”[118]
Hz. Ömer, Peygamberimiz aleyhisselâm’a: “Yâ Rasûlallah! İçinde İslâmiyeti açıklamadığım bir küfür meclisi bırakmayacağım!” dedikten sonra Mescid-i Haram'a giderek, müşriklerin oradaki toplantı meclislerinde Müslüman olduğunu açıklamış; ALLAH'tan başka ilâh bulunmadığına ve MuhaMMed aleyhisselâm’ın Resûlullah olduğuna şahadet getirince müşriklerin saldırısına uğramış; bu onları, onlar bunu dövmeye başlamış; müşriklerin sayısının çoğaldığı sırada, daha önce kendisini korumaya alan Âs b. Vâil yetişip müşriklerin ellerinden Hz. Ömer'i tekrar kurtarmıştır. [119]
Hz. Ömer: ALLAHu zü’L-CELÂL İslâm'ı güçlendirinceye kadar, İslâm uğrunda dövmekten, dövülmekten geri kalmadım!” demiştir.[120]
Ashab-ı Kiramdan Abdullah b. Mes'ud da: “Ömer'in Müslüman oluşu bir fetih idi. Hicreti bir yardım idi. Halifeliği de bir rahmet idi![121] VALLAHi, Ömer Müslüman oluncaya kadar, Kâbe'nin yanında açıktan namaz kılmadık.[122]
O, Müslüman olunca, Kureyş Müşrikleriyle dövüştü.[123] Kendisi, Kâbe'nin yanında namaz kıldı, biz de namaz kıldık!”
demiştir.[124]
ALLAH ondan razı olsun![125]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[1] İbn Sa'd Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 8, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 192, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 369.
[2] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 108-110, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 291, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 125, Müslim, Sahih, c.2, s. 1072, Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 222, İbn Mace, Sünen, c.1, s. 624, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 9, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 7,s. 453, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 370, İbn Esîr, Usdu'lgâbe, c. 2, s. 51.
[3] İbn Sa'd,Tabakât,c.3,s.9, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 192, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1,s. 369, Kastalâni, Mevâhib.c.1, s.62, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 294.
[4] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 311, Taberî, Târih, c. 2, s. 224, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 192, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 213, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 83, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 04, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 171, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 3, s. 33, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 283, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 9.
[5] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 9.
[6] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s.311, İbn Sa'd, c.3, s.9 Taberî, Târîh, c. 2, s.224,Hâkim,Müstedrek,c. 3,s. 192, Beyhakî,Delâil,c.2,s. 213, İbn Esîr,Kâmil,c. 2, s. 83, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 104,Zehebî,Târîhu'l-islâm, s.
171,Diyarbekrî, Hamis,c. 1, s. 293, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 477.
[7] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 311 -312, Taberî, Târîh, c. 2,s. 224, Hâkim, M üstedrek, c. 3, s. 192-193, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 213, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 83, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 105, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 171, Diyarbekrî,Hamis, c. 1, s. 283, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 477.
[8] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s. 312, Taberî, c.2,s. 224, Hâkim, c. 3, s. 193, Beyhakî, c. 2, s. 213, İbn Esîr, c. 2, s. 83, İbnSeyyid, c. 1, s. 105, Zehebî, s. 171, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 33, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 9, Diyarbekrî, c.1, s. 293, Halebî, c.1, s. 477.
[9] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 3, s. 1 51-1 52, Hâkim, c. 3, s. 193, Beyhakî, c. 2, s. 213, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,c. 2, s. 52, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 33, Diyarbekrî, c. 1, s. 293, Halebî, c. 1, s. 477.
[10] İbn İ shak, Kitâbu'l-mübtedâ, ve'l-m eb'as, c. 3, s. 152, Taberî, c. 2, s. 224, Hâkim, c. 3, s. 193, Beyhakî, c. 2, s. 213, İbnEsîr, Kâmil, c. 2, s. 83, İbn Seyyid, c. 1, s. 105, Zehebî, s. 171, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 33, İbn Haldun, c. 2, ks.2,s.9 Diyarbekrî, c. 1,s. 293, Halebî, c. 1,5.477-478.
[11] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-m eb'as, c. 3, s. 152, Hâkim,
Müstedrek, c. 3, s. 193, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 213-214, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 33, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 151.
[12] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 151.
[13] İbn İshak, c. 3, s. 152, Hâkim, c. 3, s. 193, Beyhakî, c. 2, s. 214, Süheyli, Ravd, c. 3, s. 151, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 33, Halebî,c.1, s. 478.
[14] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 151.
[15] İbn İshak, c. 3, s. 152, Hâkim, c. 3, s. 193, Beyhakî, c. 2, s. 214, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 33, Halebî, c. 1, s. 478, Zürkânî,Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 236.
[16] Şüheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 151.
[17] İbn İshak, c. 3, s. 153, Süheyli, Ravd, c. 3. s. 151, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 63, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.293-294, Zürkânî, M evâhib Şerhi, c. 1, s. 256-257.
[18] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 478.
[19] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 9, Kastalâni, c. 1,s.63.
[20] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 193, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 214, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 33.
[21] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 31 2, Taberî, Târîh, c. 2, s. 224, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 83, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 05, Zehebî, Târîhu'lislâm, s. 171, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 33, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 293, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 478. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/49-53.
[22] Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 64, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. Diyarbekrî, c. 1, s. 294.
[23] Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 63, Diyarbekrî, c. 1, s. 294, Halebî, c. 1, s. 475.
[24] Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 30, Halebî, c. 1, s. 475.
[25] Muhibbül-Taberî, c. 1, s. 63, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 31, Diyarbekrî, c. 1, s. 295.
[26] Muhibbül-Taberî, c. 1, s. 63, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 30, Diyarbekrî, c. 1, s. 294, Halebî, c. 1, s. 475.
[27] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 326, Muhibbül-Taberî, c. 1, s. 63, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 30, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 447, Diyarbekrî, c. 1, s. 294, Halebî, c. 1, s. 475.
[28] Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 63, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 30, Diyarbekrî, c. 1, s. 294, Halebî, c. 1, s. 475.
[29] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 326, Muhibbül-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 63, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.30, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 447, Diyarbekrî Hamis, c. 1, s. 294, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 475.
[30] Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 63, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 30, Diyarbekrî, c. 1, s. 294, Halebî, c. 1, s. 475.
[31] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 426, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 63, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 30, Diyarbekrî, c. 1, s. 294, Halebî, c. 1, s. 475.
[32] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 326, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 63, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 30, İbn Hacer, c. 4, s. 447, Diyarbekrî,c. 1, s. 294, Halebî, c. 1, s. 475.
[33] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 326. Muhibbüt-Taberî, c.1, s. 63, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 30, Diyarbekrî, c. 1, s. 294, Halebî, c.1,5.475.
[34] Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 63-64, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 30, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.294, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 476.
[35] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 326, Muhibbüt-Taberî, c.1, s. 64, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 30, Diyarbekrî, c. 1, s. 294, Halebî, c.1, s. 476.
[36] Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 64, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 30, Diyarbekrî, c. 1, s. 294, Halebî, c. 1, s. 476. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/53-56.
[37] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 326, Muhibbül-Tabeıî, c. 1, s. 64, Ebu’l-Fidâ, c. 3, s. 30-31, Diyarbekıî, c. 1, s. 294-295, Halebî.d.s. 476.
[38] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/56.
[39] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 123, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 239, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 772-773, İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 94, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 234.
[40] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 123, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 202, Zehebî Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 228.
[41] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 123, c. 8, s. 42, Hâkim, c. 3, s. 239, İbn Abdilberr, c. 2, s. 722-723, c. 4, s. 1779, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 3, s. 94, c. 7, s. 7, İbn Hacer, c. 2, s. 234, c. 4, s. 227, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 171.
[42] İbn Sa'd, c. 8, s. 42-43, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 228, İbn Hacer, c. 4, s. 227.
[43] İbn Sa'd, c. 8, s. 43, İbn Hacer, c. 4, s. 227.
[44] İbn Sa'd, c. 8, s. 43, Zehebî, c. 1, s. 228, İbn Hacer, c. 4, s. 227.
[45] İbn Sa'd, c. 8, s. 43, İbn Hacer, c. 4, s. 227.
[46] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 228.
[47] İbn Sa'd, c. 8, s. 43, Zehebî, c. 1, s. 228, İbn Hacer, c. 4, s. 227.
[48] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 228.
[49] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 43, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 228, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 227.
[50] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 43, İbn Hacer, c. 4, s. 227.
[51] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 228.
[52]. İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 42-43, İbn Hacer, c. 4, s. 227.
[53] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 43, Mus'abu'z-Zübeyrî, Nesebi Kureyş, s. 19- 20, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 227.
[54] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/56-58.
[55] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 222, Mus'abu'z-Zübeyrî, Nesebi Kureyş, s. 40, İbn Abdilberr, İsti âb, c. 4, s. 1891, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 217.
[56] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,s. 53, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s.82, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s.1038, İbn Hacer, el-İsâbe, c.2, s. 362.
[57] İ bn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 124, M us'abu'z-Zübeyrî, Nesebi Kureyş s. 265-266, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 103, İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 480, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 45.
[58] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 214, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 1 00, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 764, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,c.3,s.85.
[59] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 326. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/59.
[60] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 313, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 105, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 1 57-158.
[61] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 202-203, Zemâhşerî, Keşşaf, c. 3, s. 448, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 27, s. 111, Kurtubî,Tefsîr, c. 15, s. 338, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 158.
[62] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 203,Zemâhşerî, Keşşaf, c. 3, s. 448, Fahru'rRâzî, c. 27, s. 111, Ebu'l Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 201, Kurtubî, c. 15, s. 338, Zehebî,s. 158, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 62.
[63] Zemâhşerî, Keşşaf, c. 3, s. 448, Fahru'r-Râzî, c. 27, s. 111
[64] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295, Ebu Muaym, Delâil, c. 1, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 203, Zemâhşerî, c. 3, s.448, Fahru'r-Râzî, c. 27, s. 111, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 201, Kurtubî, c. 15, s. 338, Zehebî, s. 158, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 62.
[65] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 230, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 201, Ebu'l-Fidâ, c. 3,s.62, Halebî.c.1, s. 486.
[66] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295, Ebu Nuaym, c. 1, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 203, Zemâhşerî, c. 3, s. 448,Fahru'r-Râzî, c. 27, s. 111, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 201, Kurtubî, c. 15, s. 338, Zehebî, s. 158, 62, Halebî, c. 1, s. 486.
[67] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 201, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 62, Halebî, c. 1,s.486.
[68] Zemâhşerî, c. 3, s. 448, Beyhakî, c. 2, s. 203, Fahru'r-Râzî, c. 27, s. 111, Kurtubî, c. 15, s. 338, Zehebî, s. 158.
[69] İbn Ebi Şeybe, c. 1 4, s. 295, Ebu Nuaym, c. 1, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 201, Ebu'l Fidâ, c. 3, s. 92.
[70] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 313.
[71] Beyhakî, c. 2, s. 203, Zemâhşerî, c. 3, s. 448, Fahru'r-Râzî, c. 27, s. 111, Kurtubî, c. 15, s. 338, Zehebî, s. 158.
[72] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 313, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 105, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 158, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 63, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 486.
[73] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 203, Zemâhşerî, Keşşaf, c. 3, s. 448, Fahru'r-Râzî, Tefsîr, t 27, s. 111, Kurtubî, Tefsîr, c. 15, s. 338, Zehebî, TârThu'l-islâm, s. 158.
[74] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295-296, Ebu Nuaym, Delâilü’n-nübüvve, c. 1, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 203,Zemâhşerî, c. 3, s. 448, Fahru'r-Râzî, c. 27, s. 111, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 201, Zehebî, Târîh, s. 158, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 62, Halebî, c.1, s. 486.
[75] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 296, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 230- 231, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1.S.201,Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 62.
[76] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 313-314, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 204-206, Kurtubî, Tefsîr, c. 1 5, s. 338-339,İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 105-106, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 158-160, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 63-64,Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 487.
[77] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 233-234, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 205, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 160,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 64.
[78] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 314, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 205-206, Kurtubî, Tefsîr, c. 15, s. 338-339, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 106, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 1 60, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 64, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s.487.
[79] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 203, Kurtubî, Tefsîr, c. 15, s. 339, Zehebî, Târîh, s. 160, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.63. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/59-64.
[80] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 265, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 81, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1144, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 145, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 60-61, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 518.
[81] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1144, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 4, s. 145.
[82] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 325, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,s. 216, İbn E a>, Usdu'l-gâbe, c. 4,s. 147, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 250, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 22, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 1 7, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s.518, Halebî, İnsânu'j-uyûn, c. 2, s. 12.
[83] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 366, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 256, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 79.
[84] Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 241, Zehebî, TârThu'l-islâm, s.
179, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 66,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 295, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 16.
[85] İbn Sa'd, c. 3, s. 269, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 4, s. 151.
[86] İbn Sa'd, c. 3, s. 269, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 272.
[87] Heysemî, Mecma, c. 9, s. 62, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 333.
[88] Muhibbül-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 251, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 123.
[89] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 267, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 95, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 617, Hâkim, Müstedrek, c.3, s. 83, Beyhakî, Delâil.c. 2, s. 216, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 257, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 172, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 518,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 296-297, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 272.
[90] el-Hâkka: 1-37.
[91] el-Hakka: 38-41.
[92] el-Hakka: 42-52.
[93] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 17, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 277, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 147, Muhibbüt-Taberî, R ı yâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 248, İ bn Sey yi d, U yûnu'l -eser, c. 1, s. 125, Ebu'l-Fidâ, Tefasîr, c. 4, s. 417, Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, c. 9, s. 62, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 518, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 258, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 17, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 277.
[94] İ bn İ sh ak, İ bn H İsâ m, Sîre, c. 1, s. 371 -37 2, Muhibbüt-Tabe rî, R ı yâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 252-253, E bu 'I-Fidâ, el -B idâ ye ve'n-nihâye, c. 3, s. 81, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 18, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 277.
[95] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 367-368, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 85, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 251 -252,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 79-80.
[96] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 368, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 85, Muhibbüt-Taberî, Rı yâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 252, Kurtubî,Tefsîr, c. 11, s. 163, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 80.
[97] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 368-370, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 85- 86, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 252,Kurtubî, Tefsir, c. 11, s. 163- 164, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 79-80.
[98] Tâhâ:1-16.
[99] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 370, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 86, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 80.
[100] Bilâl-i Habeşî (Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 15).
[101] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 370-371, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 86, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 252,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, s. 80-81.
[102] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 41, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 218. İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 149, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 253-254, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 178, Heysemî, M ecmau'z-zevâid, c. 9, s. 64.
[103] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 44, s. 1 49, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 123.
[104] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 375, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 87, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 254, Halebî, İnsânu'l-uyûn,c. 2,3.16.
[105] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 327.
[106] B eyh akî, D elâ ilü'n-n übü vve, c. 2, s. 21 8, İ b n Esîr, U sdu'l-gâbe, c. 4, s. 149, Muhibbüt-Tab erî, R ı yâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 253, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 123, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 178.
[107] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 327.
[108] B eyh akî, D elâ ilü'n-n übü vve, c. 2, s. 218, İ bn E sîr, U sdu 'l-gâbe, c. 4, s. 149, M uhibbü t-Taberî, R ı yâdu 'n-n adrâ, c. 1, s. 253-254, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 23, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 178, Heysemî, Mecmau'zzevâid, c. 9, s. 64.
[109] Zehebî, TârThu'l-islâm, s. 178.
[110] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 41, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 218.
[111] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 218, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 178.
[112] Ebu Muaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 41.
[113] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 1 49, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 123.
[114] Ebu Nuaym, c.1,s. 41, Beyhakî, c. 2, s.218, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 149, Muhibbüt-Taberî,c. 1, s. 254,İbn Seyyid,c. 1, s. 123, Zehebî, s. 178. Heysemî, c. 9, s. 64.
[115] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 373-374, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 85, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 86-87, Muhibbüt-Taberî,Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 254- 255, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 176, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.3,s. 81- 82, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 17.
[116] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 242, Beyhakî, Delâil, t 2, s. 221, Zehebî, Târih, s. 176, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 17.
[117] Hz. Ömer'in annesinin annesi Âsb. Vâil'in mensub bulunduğu Sehmîlerden olduğu için, Âsb. Vâil Hz. Ömer'in dayısı sayılırdı(İbn Esîr Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 151).
[118] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 374, Hâkim, c. 3, s. 85, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 87, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 255,Zehebî, s. 176, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 82, Halebî, c. 2, s. 17.
[119] Heysem î, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 65.
[120] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 21 9, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 124, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 179.
[121] İbn İshak, İbn Hişam,Sîre,c. 1,s. 367, İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 152, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c.9, s.62,Zürkânî,Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 277.
[122] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 367, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 83-84, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 4, s. 152, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 63, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 21, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 277.
[123] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 367, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 4. s. 152.
[124] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 367, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. <9, s. 62.
[125] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/64-75..
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

MÜŞRİKLERE KARŞI DÂRü'L-ERKAM'dan SERT BİR YÜRÜYÜŞ GÖSTERİSİ.:

Hz. Ömer der ki.: “Müslüman olduğum ve Peygamber aleyhisselâmla ashabının da müşriklerden gizlendikleri sırada.:[126] “Yâ Rasûlallah! Biz, ister ölü, ister diri olalım;[127] hak üzere değil miyiz?
dedim.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Evet![128] Varlığım Kudret Elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki; siz, ister ölü olunuz, ister diri olunuz,[129] hiç şüphesiz hak üzeresiniz!” buyurdu. [130]
Bunun üzerine.: “Yâ Rasûlallah! Biz hak üzere bulunduğumuza, onlar bâtıl üzere olduklarına göre, biz ne diye dinimizi gizliyoruz?![131] VALLAHi, biz İslâmiyeti küfre karşı açıklamaya daha haklı, daha lâyıkız! ALLAH'ın dini Mekke'de muhakkak üstün gelecektir! Kavmimiz bize karşı taşkınlık etmek isterlerse, kendileriyle çarpışırız. İnsaflı davranmak isterlerse, onu da kabul ederiz!" dedim.[132]
Resûlullah aleyhisselâm.: “Biz, sayıca çok azız!” buyurunca:
“Seni hak din ve Kitab ile peygamber gönderen ALLAH'a yemin ederim ki; [133] hiç çekinmeden, korkmadan,[134] oturup İslâm inanç esaslarını açıklamadığım bir küfür meclisi kalmayacaktır![135]
Seni hak din ve Kitab ile peygamber gönderen ALLAH'a yemin ederim ki; biz muhakkak ortaya çıkacağız!”
dedim.[136]
İki saf halinde çıktık. Saflardan birinin başında Hamza, diğer safın başında ben vardım.[137] Sert adımlarla, yerin topraklarını un gibi tozuta tozuta,[138] Mescid-i Haram'a girdik. Kureyş Müşrikleri bir bana, bir Hamzaya bakıyorlardı. Onlar, o gün, bir benzerine daha uğramadıkları hüzün ve kedere uğradılar. O zaman, Resûlullah aleyhisselâm, bana, “Hak ile bâtılı ayırdı!” diye, “Faruk” adını verdi.”[139]


MÜŞRİKLERİN PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ı ÖLDÜRMEYE YEMİN ETMELERİ.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın İslâm davasından vazgeçmediği takdirde öldürülmek üzere kendilerine teslimi için Kureyş Müşriklerinin Ebu Tâlib'e yaptıkları teklifler neticesiz kalmıştı.[140]
Habeş Ülkesine çıkan İslâm Muhacirleri Habeş Necaşî'si tarafından korunarak emniyet ve huzura kavuşmuş, Hz. Hamza ve onun arkasından da Hz. Ömer Müslüman olup Peygamberimiz aleyhisselâmla ashabının yanında yer almış,[141]
İslâmiyet Arap kabileleri arasında duyulmaya ve yayılmaya başlamış bulunuyordu.[142]
Hele Necaşî'nin Hz. Câfer ve arkadaşlarına yaptığı ikramlar, Kureyş müşriklerinin çok ağırlarına gitmiş,[143] onları Peygamberimiz aleyhisselâm’a ve ashabına karşı son derece kızdırmıştı.[144]
Bunun üzerine, müşrikler Peygamberimiz aleyhisselâm’ı öldürmek hususunda birleştiler[145] ve: “Onu, gizlice veya açıktan, muhakkak öldüreceğiz!” diyerek, öldürmeye yemin ettiler.
Ebu Tâlib Kureyş Müşriklerinin bu cinâyeti işlemeye azimli olduklarını görünce, kardeşinin oğlunun hayatı hakkında korkuya düştü. Kureyş Müşriklerinin Kâbe çevresinde toplanmış bulundukları bir sırada, gidip Kâbe örtüsünün arasına girdi.
Kureyş Müşriklerinin zulümlerinden, ALLAH'a şikâyetlendi.:
Ey ALLAH! Kavmimiz bana karşı azgınlığa ve taşkınlığa kalkıştı! Bize acele yardımını yetiştir! Onların önlerine geril! Kardeşimin oğlunu öldürmelerine imkân verme!” diyerek ALLAH'a yalvardı.
Kureyş Müşrikleri.: “Şu yalancı ve akılsız [hâşâ!] adam öldürülmedikçe, bizimle Hâsim ve Muttâlib Oğulları arasında ne barış, ne akrabalık ve ahid, ne de dokunulmazlık var!” dediler.[146]

HÂŞİM ve MUTTALİB OĞULLARININ ŞI'B-ı EBU TÂLİB'de TOPLANMALARI.:

Ebu Tâlib Hâşim ve Muttâlib Oğullarını yanında topladı. Peygamberimiz aleyhisselâm’ı kendilerine ait Şı'b'da[147] yanlarında bulundurmalarını ve onu-öldürmek isteyenlere karşı-korumalarını onlara emretti. [148] Müslüman olan olmayan, hepsi; kimi din ve iman, kimisi de-müşrik olmalarına rağmen-âile ve akrabalık gayretiyle, bu hususta birleştiler.[149] Muttâlib Oğulları da, Hâşim Oğullarının yanında yer aldılar.[150] Zâten, Muttâlib Oğullarıyla Haşim Oğulları, bir soy sayılırlardı.[151] Hâşim b. Abdi Menafin kardeşi Muttâlib'e vasiyeti üzerine, Hâşim Oğulları öteden beri birlikte hareket ederlerdi.[152] Cahiliye devrinde de, İslâm devrinde de onlardan ayrılmadılar.[153]
Nübüvvetin altıncı yılından sonra,[154] yedinci yılında,[155] Muharrem hilâlinin doğduğu gece,[156] Ebu Tâlib başlarında olmak üzere, Peygamberimiz aleyhisselâm ve bütün Haşim ve Muttâlib Oğulları Şı'b'da toplandılar.[157] Hâşim Oğullarından yalnızca Ebu Leheb, Şı'b'a girmediği gibi, Hâşim ve Muttâlib Oğullarına karşı, müşrikleri desteklemeye devam etti.[158] Amca Oğulları olan Abduşşems ve Nevfel Oğulları da, Haşim ve Muttâlib Oğullarını desteklemediler. [159]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[126] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 21.
[127] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 242, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 246, 256, Diyarbekrî, Hamis, c. 1,s. 296, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 21-22, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 275.
[128] Ebu Nuaym, c. 1, s. 242, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 246, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 180, Diyarbekrî, c. 1, s. 296, Halebî, c.1, s. 21, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 275.
[129] Ebu Nuaym, c. 1, s. 242, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 246, Diyarbekrî, c. 1, s. 296, Halebî, c. 2, s. 22, Zürkânî, c. 1, s. 275.
[130] Ebu Nuaym, c.1,s.242, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 246, Zehebî, s. 180, Diyarbekrî, c.1,s.296, Halebî, c.2, s.22, Zürkânî, c. 1,5.275.
[131] Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 246, 256, Diyarbekrî, c. 1, s. 296, Zürkânî, c. 1, s. 275.
[132] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 150.
[133] Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 246, 256, Diyarbekrî, c. 1, s. 296, Halebî, c. 2, s. 22, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 275.
[134] Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 256, Halebî, c. 2, s. 22.
[135] Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 256, Diyarbekrî, c. 1, s. 296, Halebî, c. 2, s. 22.
[136] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 242, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 246, Halebî, c. 2, s. 22.
[137] Ebu Nuaym'n-nübüvve, c. 1, s. 242, M u hibbü t-Taberî, Rıyâdu’n- nadrâ, c. 1, s. 246, Zehebî, Târîhu'l -islâm, s. 180, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 296, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 22, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 275.
[138] Ebu Nuaym, c. 1, s. 242, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 246, Diyarbekrî, c. 1, s. 296, Halebî, c. 2, s. 22, Zürkânî, c. 1, s. 275.
[139] Ebu Nuaym, c. 1, s. 242, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 246, Zehebî, s. 180-181, Diyarbekrî, c. 1, s. 296, Halebî, c. 2, s. 22,Zürkânî, c. 1, s. 275. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/76-77.
[140] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 285, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 202, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 229-232,Yâkubr, Târîh.c. 2, s. 25-31, Taberî, Târih, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 65, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 100, Zehebî,Târîhu'l-islâm, s. 152, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 463.
[141] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 375.
[142] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 375, Kastalânî, Mevâhibu'lledünniye, c. 1, s. 67, Halebî, c. 2, s. 26.
[143] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 208, Halebî, c. 2, s. 26.
[144] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 208.
[145] İbn Sa'd, c. 1, s. 208, Yâkubî, c.2, s. 31, Ebu Nuaym, Delâilü’n-nübüvve, c. 1, s. 272, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 311, İbnSeyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 126, Zehebî, s. 221, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 84, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 67, Diyarbekrî,Hamis, c. 1, s. 297, Halebî, c. 2, s. 26.
[146] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 230. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/77-78.
[147] Hasj m Oğullarının Şı'b'ı, Hacun'da idi (Halebî, İ nsânu'l-uyün, c. 1, s. 102). Hacun da, Mekke'nin yukarı kısmında, Mekkelilerin yanında kabirleri bulunan bir tepecik olup, Kâbe'ye uzaklığı bir buçuk mildir. (Yakut, Mu'cemu'lbuldan, o. 2, s. 225). Şı'b'da bulunan konak Hâşim b. Atodi Menafin birtakım evlerden oluşan evi barkı olup, kendisinin vefatından sonra oğlu Abdulmuttâlib'e geçmişti (İbn Hacer, Fethu'l-bârî, c. 3, s. 360-361). Abdulmuttâlib, gözlerine zaaf geldiği zaman, bu evleri Oğulları arası nda böl üstürmüstü. Hâsjm Oğullarının
bütün menzil ve meskenleri Şı'b'da idi. (Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 3, s. 347).
[148] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve.c. 1, s. 272, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, o. 2, s. 311, Zehebî, Târîhu'l-islâm,s.221, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 84, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 67.
[149] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 230, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 272- 273, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 311 -332, İbn Kayyım,Zâdü'l-mead, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 26, Zehebî, Târîh, c. 221, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 84, İbn Haldun, Târîh, c. 2,ks. 2, s. 9, Kastalânî, c. 1, s. 67, Diyarbekrî, c. 1, s. 297, Halebî, c. 2, s. 25-26.
[150] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1,s.2O9, 188, İbn Seyyid, c. 1, s. 126, Halebî, o. 2, s. 26.
[151] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 85, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 57, Belâzurî, c. 1, s. 230, Halebî, c. 2, s. 26.
[152] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 79.
[153] İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 73.
[154] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 31, İbn Abdülber, İstiâb, c. 1, s. 27, Diyarbekrî, c. 1, s. 297-298.
[155] İbn Sa'd, c. 1, s. 209, Ebu'l-Ferec İbn Cevzf, el-”vefâ, c. 1, s. 197, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, Uyun,o. 1, s. 129, Kastalânî, o. 1, s. 67, Diyarbekrî, o. 1, s. 297, Halebî, c. 2, s. 26.
[156] İbn Sa'd, c. 1, s.209, İbn Kayyım, c.2,s. 51, İbn Seyyid,c. 1, s. 129, Kastalânî, c. 1,s. 67, Diyarbekrî, c.1,s. 297, Halebî, o. 2, s.26.
[157] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 230, Taberî, Târîh, c. 2, s. 225.
[158] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 1, s. 376, İbn Sa'd, c. 1, s. 188, 209, Belâzurî, c. 1, s. 230, Taberî, c. 2, s. 225, İbn Hazm,Cevâmiu's-Sîre, s. 64, Ebu'l-Ferec, o. 1, s. 197, İbn Kayyım, c. 2, s. 51, Halebî, o. 2, s. 25.
[159] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 26. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/78-79..
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

MEKKE AMBARGO UYGULUYOR.:

Müşriklerin Hâşim ve Muttâlib Oğullarına İçtimaî ve İktİsâdî Ambargo Uygulamaları.:

Hâşim ve Muttâlib Oğullarının Müslüman olan ve olmayanlarının tümünün Şı'b'da toplandıklarını ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ı korumaya azmettiklerini görünce,[1] Kureyş Müşrikleriyle Kinane'ler,[2] Mekke'nin yukarı tarafında, kabirler yanındaki[3] “Kinane Oğullarının Hayf'ı” diye anılan Muhassab'da[4] toplandılar.[5]
Hâşim Oğulları ile Muttâlib Oğullarına karşı:[6]
1-) Öldürmek için[7] Peygamberimiz aleyhisselâm kendilerine[8] teslim edilinceye kadar, Haşim Oğullarından gelecek barış dileği asla kabul edilmemek,
2) Kendilerine acınmamak.[9]
3-) Onlara kız vermemek, onlardan kız alınmamak,[10]
4-) Onlara birşey satmamak.[11]
5-) Onlardan birşey satın almamak.[12]
6-) Onlarla oturmamak, görüşmemek,[13] konuşmamak,[14]
7-) Onların evlerine girmemek[15] üzere, küfür üzerinde[16] aralarında andlaştılar.[17] Kararlaştırıp üzerinde andlaştıklan bu maddeleri bir sahifeye yazdılar.[18] Sahifenin üzerine üç mühür bastılar.[19]
Verdikleri sözlerinde durmalarını sağlamak için de,[20] onu Kâbe'nin içine astılar.[21]
Bu sahifeyi yazan, Mansur b. İkrime idi.[22]
Sahifeyi yazdığı gün,[23] Peygamberimiz aleyhisselâm dua edince,[24] Mansur'un eli[25] çolak oldu,[26] kurudu.[27]
Bunun üzerine, Kureyş Müşrikleri aralarında: “Hâşim Oğullarına zulmettik de,[28] işte bakınız! Mansur b. İkrime musibete uğradı!” demeye başladılar.[29]
Bu zulüm sahifesinin Ebu Cehil'in anası,[30] veya halası Ümmü'l Cülas'ın[31] ve daha başkalarının yanında bulundurulduğu da rivâyet edilir.[32] Sanıldığına göre; sahifenin şahıslar yanında bulunduruluşu, Kâbe'nin içine asılısından önce idi.[33]

Ebu Tâlib'in Kureyşlileri Uyarışı ve Kendisine Karşı Saygılı ve Merhametli Davranmaya Çağırışı.:


Kureyş Müşriklerinin, Haşim ve Muttâlib Oğullarına karşı aldıkları acımasız tedbirler üzerine, Ebu Tâlib, söylediği bir manzumesinde.:
Lüeyy Oğullarına ve bilhassa onlardan Ka'b Oğullarına;
MuhaMMed (aleyhisselâm)ın, Musa (aleyhisselâm) gibi bir peygamber olduğunu eski semâvî kitablarda yazılı bulduklarını kendilerinin de bildiklerini; Kâbe duvarına astıkları yazının, başlarına ancak uğursuzluk ve felaket getireceğini hatırlattı.
Suçsuzlar suçlu durumuna düşmeden ayılmalarını, fesatçılara uyup aradaki akrabalık ve dostluk bağlarını koparmamalarını, sonucu çok acı olabilecek kanlı bir savaşı dâvet etmemelerini tavsiye etti.
Zağlı kılıçlarla boyunlar ve kollar kesilip başlar uçurulmadan, MuhaMMed aleyhisselâm’ı kendilerine teslim edebileceğini hiç ummamalarını, babaları Hâşim'in vasiyetini tutan Hâşim Oğullarının hiçbir zaman savaşmaktan yılmayacaklarını hatırlattı.[34]

Ebu Tâlib'in Peygamberimiz aleyhisselâm İçin Her Gece Koruma Tedbiri Alışı.:

Ebu Tâlib; Peygamberimiz aleyhisselâm’a herhangi bir kötülük veya suikastta bulunmak isteyeceklere karşı bir koruma tedbiri olmak üzere, her gece, yatağa yatılacağı zaman, herkesin gözü önünde, Peygamberimiz aleyhisselâm’a yatağına yatmasını söyler; halk uykuya dalınca da, Oğullarından veya kardeşlerinden ya da amca Oğullarından birisine, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yatağına yatmasını emreder. Peygamberimiz aleyhisselâm’a da onun yatağında uyumasını söylerdi.[35]

Şı'b Sakinlerinin Yokluk ve Açlık Sıkıntısına Düşmeleri.:

Kureyş Müşrikleri; Peygamberimiz aleyhisselâm’ı ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kabile halkı olan Hâşim Oğullarıyla Muttâlib Oğullarını, Şı'b'cia[36] üç yıl kuşatıp
gözaltında tuttular.[37] Onlara sıkı bir içtimaî ve iktİsâdî ambargo uyguladılar.
Çarşı ve pazarların, Şı'b sakinlerine giden yollarını kestiler.[38] Şı'b'a yiyecek ve katık gitmesini önlediler.[39]
Kureyş Müşrikleri; Mekke'den gelen yiyecekleri veya satılan herhangi bir şeyi Şı'b'a bırakmamakta, hemen varıp onları kendileri satın almakta,[40] Şı'b sakinlerini açlıktan öldürüp,[41] böylece Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kanını dökmeye muvaffak olabileceklerini ummaktaydılar.[42]
Şı'b sakinlerinin hac mevsimlerinde-dinî geleneğe uyarak-Şı'b'dan çıkıp alışverişte bulunmalarına her ne kadar engel olmamakta iseler de,[43] Mekke çarşısına bir deve yükü yiyecek geldiği ve Şı'b sakinlerinden birisi çoluk çocuğu
için biraz yiyecek almak üzere oraya vardığı zaman, Ebu Leheb hemen erzak yüklerinin başına dikilip.:
“Ey tüccâr topluluğu! MuhaMMed'in ashabına fiyatları öyle yükseltiniz ki, onlar yanınızdaki şeylerden birşey alamasınlar!
Siz benim zengin ve verdiği sözü yerine getirir bir kimse olduğumu bilirsiniz. [44] Böyle yapmanızdan size bir zarar gelmeyeceğine ben kefilim!”
der;[45]
Tüccârlar da meta'larının fiyatını öyle kat kat arttırırlardı ki, Müslümanlar açlıktan ağlaşan çocuklarının yanına, ellerinde onlara yedirecek birşey bulunmaksızın dönmek zorunda kalırlardı. Ertesi günü, sabahleyin, tüccârlar Ebu Leheb'in yanına varırlar; o da kalan yiyecek ve giyecekleri onlardan yüksek fiyatla satın alıp,[46] mü'minleri ve yanındakileri aç ve çıplak bırakırdı.[47]
Şı'b sakinlerini geçindirmek için Peygamberimiz aleyhisselâm bütün malını harcadı.
Hz. Hatice de, Ebu Tâlib de, bu yolda bütün mallarını harcadılar.[48]
Yiyecek birşey bulunup satın alınmadığı için, açlıktan ölenler,[49] Ağaç yapraklarını yiyenler,[50] Buldukları kuru deri parçalarını su içinde yumuşatıp ateşe tuttuktan sonra, onunla üç gün idare edenler oldu![51] Açlıktan ağlaşan çocukların feryatları, Şı'b'ın arkasından duyulmaya başladı.
[52]
Müşriklerden kimisi bundan sevinç, kimisi de üzüntü duymakta; üzüntü duyanları, “Bakınız! Sahifeyi yazan Mansur b. İkrime nasıl felakete uğradı!” demekte idi.[53]
Kureyş Müşrikleri Şı'b sakinlerine birşey göndermemekte, akrabalarına birşey göndermek isteyenler de, onu ancak gizlice salabilmekte idiler.[54] Ebu Cehil Şı'b'ı sık sık gözetler dururdu.
Hz. Abbas, bir gün, yiyecek satın almak için Şı'b'dan çıkmıştı. Ebu Cehil ona çatmak istedi. Fakat, ALLAH onu Ebu Cehil'in şerrinden korudu.
Hz. Hatice, Zem'a b. Esved'e: “Ebu Cehil'e bir söz dinlet” diye bir haber saldı. O da söz dinletti, Ebu Cehil geri durdu.[55]
Hakîm b. Hizam; bir ticâret kafilesiyle, Şam'dan buğday yükleyip getirmişti. Üzerine, buğday yüklediği bir deveyi, gizlice, Şı'b yoluna yöneltti, arkasınavurup Şı'b sakinlerinin yanına soktu. Onlarda, devenin üzerindeki buğdayı aldılar.[56] Yine Hakîm b. Hizam; başka bir gece, devenin üzerine un yükleyip Şı'b'ın içine saldı.[57]
Hişam b. Amr da; bir gece, deveye yiyecek yükleyip Şı'b'ın ağzına kadar götürdü. Devenin başından yularını çözdü. İki böğrüne vurup onu Şı'b'a soktu.[58]
Hişam b. Amr Şı'b sakinlerine böyle yardım etmekte devam etti.[59] Başka bir gecede üç yük yiyecek gönderdi.
Kureyş Müşrikleri bunu öğrenince, sabahleyin ona bu hususta ihtarda bulundular. Hişam da:
“Ben artık böyle birşeyi tekrarlar ve size aykırı davranır değilim!” dedi.
Bunun üzerine, müşrikler onun yanından ayrıldılar.
Fakat, Hişam; bundan sonra, tekrar Şı'b sakinlerine geceleyin bir veya iki deve yükü daha yiyecek salınca, müşrikler ona ağır sözler söylediler.[60] Hatta, onu öldürmeye kalktılar![61]
Ebu Süfyan b. Harb: “Bırakınız adamı! Şı'b'daki akrabalarına iyilik etmiş! VALLAHi, keşke biz de onun yaptığı gibi yapaydık! Ne güzel olurdu!” diyerek, onu kayırdı.[62]
Hakîm b. Hizam; bir gün, kölesinin sırtına biraz buğday yükleyip Peygamberimiz aleyhisselâm’ın zevcesi Hz. Hatice'ye götürmek üzere Şı'b'a giderken, yolda Ebu Cehil'e rastladı.
Ebu Cehil hemen Hakîm'in yakasına yapıştı.: “Demek sen Haşim Oğullarına yiyecek götürüyorsun ha?!
VALLAHi, ben seni Mekke'de rezil etmedikçe, buradan ne sen ileri geçebilirsin, ne de yiyecek geçebilir!”
dedi.
O sırada, Ebu'l-Bahterî b. Hişam, yanlarına geldi. Ebu Cehil.: “O,” dedi, “Hâşim Oğullarına yiyecek taşıyor!?
Ebu'l-Bahterî.: “Halasına ait olup yanında bulunan bir yiyeceği ona götürmesine sen nasıl engel olursun?! Çekil adamın yolundan, gideceği yere gitsin!” dedi.
Ebu Cehil kabul etmedi ve hatta Hakîm'in veya kölesinin yakasına yapışınca, Ebu'l-Bahterî kızdı. Eline geçirdiği bir deve çenesi kemiği ile vurup Ebu Cehil'in başını yardı, kendisini yere yıktı, tepeledi, tekmeledi durdu.[63]
Hz. Hamza oraya yakın bir yerde bulunuyor ve onları seyrediyordu.
Müşrikler ise, aralarında geçen bu gibi hadiseleri Peygamberimiz aleyhisselâmla ashabının görüp veya işitip kendilerine gülmelerini hiç istemezlerdi.[64]

Müşriklerin Kuraklık ve Kıtlık Azabına Uğramaları.:

Peygamberimiz aleyhisselâm; Kureyş Müşriklerinin kendisini dinlemediklerini,[65] yalanlayıp durduklarını,[66] İslâmiyete karşı çok yavaş ve isteksiz davrandıklarını[67] ve sırt çevirdiklerini[68] görünce.:
“Ey ALLAH! Şunlara da, Yusuf aleyhisselâm’ın zamanındaki yedi (kıtlık) yılı gibi, yedi (kıtlık azabı) verip[69] bana yardım et!” diyerek.[70] Kureyş Müşrikleri aleyhinde dua etti.[71] Bunun üzerine, yağmurlar kesildi. Yer kupkuru oldu, kurudu![72] Kureyş Müşriklerini öyle bir kuraklık ve kıtlık yakaladı ki,[73] herşeyi kökten kazıdı, silip süpürdü![74] Birçokları açlıktan öldüler![75]
Yiyecek birşey bulamayınca,[76] açlıktan dolayı, ölü hayvanların etlerini, [77] kokmuş leşleri,[78] derileri,[79] kemikleri,[80] köpekleri,[81] kanla deve yününden yapılan “ılhız” denilen şeyi., yediler.[82]
Onlardan herhangi biri, gökyüzüne baksa, açlıktan dolayı, ortalığı duman kaplamış gibi görürdü![83]
Mekke'de kuraklık ve kıtlık son dereceyi bulunca,[84] Ebu Süfyan Sahr b. Harb, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına geldi:[85] “Ey MuhaMMed![86] Sen kendinin rahmet olmak üzere gönderildiğini söylüyor,[87] ALLAH'a itaati,[88] akrabayı görüp gözetmeyi bize emredip duruyorsun![89] Kavmin ise, kuraklık ve kıtlıktan ölüp gitmektedirler![90] Onlardan bu felâketin kaldırılması için.[91] ALLAH'a bir dua ediver![92] Eğer sen dua edersen, ALLAH da şu belâyı üzerimizden kaldıracak olursa, ALLAH'a iman edeceğiz!” diye and içerek söz verdi.[93]
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm ALLAH'a dua etti. Yağmur sularıyla sulandılar.[94]
ALLAHu zü’L-CELÂL onların üzerinden kuraklık ve kıtlık azabını kaldırınca, onlar eski şirklerine döndüler.[95]
ALLAHu zü’L-CELÂL, bu hususta indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu:
“Hayır! Onlar (öldükten sonra dirilmekten) şüphe içindedirler. (Bununla) eğlenirler.
O halde, semânın apaşikâr bir duman getireceği günü gözle!
(Öyle bir duman ki) insanları, saracaktır o!
('Bu,' diyecekler) "pek yaman bir azab!
Ey RaBBimiz! Bizden bu azabı açıp kaldır!
Çünkü, biz artık iman edeceğiz!" diyecekler.
Onlara, düşünmek, ibret almak nerede?
Kendilerine gerçekleri apaçık anlatan bir Resûl geldi de, ondan yüz çevirdiler.
Ona: "Bir öğretilmiştir!, 'Bir mecnundur!" dediler.
Biz o azabı biraz açacak, kaldıracağız!
Fakat, siz yine küfre döneceksiniz!
Amma, o büyük satvetle sıkıvereceğimiz gün, her halde, Biz onlardan intikam alacağız!
”[96] (Duhân: 9-16)


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[1] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 273, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 312, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 126, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 221, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 84, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 26.
[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 237, Buharı”, Sahih, c. 2, s. 158, Müslim, Sahih, c. 2, s. 952, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ,c. 9, s. 160, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el -Vefa, c. 1, s. 199, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 25, Zürkânî, M
evâhibu 1l-ledün niye Şerhi, c. 1,s. 278.
[3] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 297, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 25.
[4] Muhassab; Mekke ile Mina arasında bir yer olup, Mina'ya Mekke'den daha yakındır. (Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 62).
[5] Ahmed b.Hanbel, c. 2, s. 237, Buhârî, c. 2, s. 158, Müslim, c. 2, s. 952, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 199, İbn Haldun, Târîh, c. 2,ks. 2, s. 9, Halebî, c. 2, s. 25, Zürkânî, c. 1, s. 278.
[6] İbn İshak, İbn Hişam, c.1,s.375, Ahmed b. Hanbel. c. 2,s. 237, Buhârî, c. 2, s. 158, Müslim, c. 2, s. 952, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 234, Taberî, Târîh, c. 2, s. 225, Ebu Nuaym, c. 1, s. 273, Beyhakî, c. 2, s. 312, Ebu'lFerec, c. 1, s. 199, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 87, İbn Haldun, c. 2,ks. 2, s. 9, Diyarbekrî, c. 1, s. 297.
[7] Ebu Nuaym, c. 1, s. 273, Beyhakî, c. 2, s. 312, İbn Seyyid, c. 1, s. 126, Zehebî, s. 221, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 84, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 67, Diyarbekrî, c. 1, s. 297, Halebî, c. 2, s. 25.
[8] Ahmed b. Hanbel, c.2,s. 237, Buhârî, c. 2, s. 158, Müslim, c. 2, s. 952, Ebu Nuaym, c. 1, s. 273, Beyhakî, c. 2, s. 312, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 197, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 51, 221, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 84, Kastalânî, c. 1, s. 67. Diyarbekrî, c. 1, s.297, Halebî, c. 2, s. 25.
[9] Ebu Nuaym, c. 1, s. 273, Beyhakî, c. 2, s. 312, İbn Seyyid, c. 1, s. 126, Zehebî, s. 221, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 84, Halebî, c. 2,s. 25.
[10] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 375, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 188, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 237, Buhârî, c. 2, s.158, Müslim, c. 2, s. 952, Taberî, c. 2, s. 225, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 197, İbn Esîr, c. 2, s. 87, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 86, Kastalânî, c. 1,s.67, Halebî, c. 2, s. 25.
[11] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 375, İbn Sa'd, c. 1, s. 188, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 237, Buhârî, c. 2, s. 158, Müslim, c. 2,s. 952, Belâzurî, c. 1, s. 234, Taberî, c. 2, s. 225, Ebu Nuaym, c. 1, s. 273, Beyhakî, c. 2, s. 312, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 64, Ebu'l-Ferec, c. 1,s.197, İbn Esîr, c. 2, s. 83, İbn Kayyım, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 26, Zehebî, s. 221, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 84,İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 9, Kastalânî, c. 1, s. 67, Diyarbekrî, c. 1, s. 297, Halebî, c. 22, s. 25.
[12] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s. 375, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 188, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 237,Buhârî, Sahîh.c. 2, s. 158, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 952, Taberî, Târîh, c. 2, s. 225, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el Vefâ, c. 1,
s. 197, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 87, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 86, Kastalânî, Mevâhibu'lledünniye, c. 1, s. 67, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 25.
[13] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 188, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 234, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 273, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 312, İbn Haim, Cevâmiu's-Sîre, s. 64, İbn Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 26, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 51, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 221, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 84, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 9.
[14] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 188, Belâzurî, c. 1, s. 234, İbn Hazm, s. 64, İbn Esîr, c. 1, s. 26, İbn Kayyım, c. 2, s. 51, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 9.
[15] Ebu Nuaym, c.1, s. 273, Beyhakî, c. 2, s. 312, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 84.
[16] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 237, Buhârî, c. 2, s. 158, Müslim, c. 2, s. 952, Ebu Nuaym, c.1, s. 273, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ,c. 9, s. 160, Ebu'l-Ferec, c.1, s. 199.
[17] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 375, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 237, Buhârî, c. 2, s. 158, Müslim, c. 2, s. 952, Taberî, c. 2, s.225, Ebu Nuaym, c. 1, s. 273, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 160, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 199.
[18] İbn İshak, İbn Hişam, c.1, s. 375-376, İbn Sa'd, c.1, s. 208-210, Belâzurî, c. 1, s. 234, Taberî, c. 2, s. 225, Ebu Nuaym, c. 1, s. 273, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 312, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 87, İbn Kayyım, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c. 1, s. 126, Zehebî, s. 221, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 86, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 9, Kastalânî, c. 1, s. 67, Diyarbekrî, c. 1, s. 297, Halebî, c. 2, s. 25.
[19] İbn Sa'd, Tabakât, c.1, s. 209.
[20] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.376, Taberî, c. 2, s. 225, İbn Esir, c. 2, s. 87, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 86, Halebî, c. 2, s.25.
[21] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.376, İbn Sa'd, c.1, s.
[22] İbn İshak, İbn Hişam, c.1,s. 376, İbn Sa'd, c.1, s. 209, Belâzurî, c. 1, s. 235, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 31, Taberî, c. 2, s. 229, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 352, İbn Kayyım, c. 2, s. 51, Ebu'l-Fidâ.c. 3, s. 86, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c.1, s. 377, Kastalânî, c. 1, s. 67, Diyarbekrî, c. 1, s. 297.
[23] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s. 376, Belâzurî, c. 1, s. 235, Yâkubî, c. 2, s. 31.
[24] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s. 376.
[25] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 376, İbn S a'd, Tabak âtü'l -kübrâ, c. 1, s. 209, Bel âzu rî, E nsâbu'l -eşraf, c. 1, s. 235, Taberî, Târîh, c. 2, s. 229, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 278, Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 352,
İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2,s. 51, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 129, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 86, Kastalânî, M evâhibu'l-ledünniye, c.1, s. 67, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 297.
[26] İbn İshak, İbn Hişam, c.1,s. 376, İbn Sa'd, c.1, s. 209, Belâzurî, c. 1, s. 235, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 31, Taberî, c. 2, s.229, Ebu Nuaym, c.1, s. 278, Süheyli, c. 3, s. 352, İbn Kayyım, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c. 1, s. 129, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 86, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 377, Kastalânî, c. 1, s. 67, Diyarbekrî, c. 1, s. 297.
[27] Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 377.
[28] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 86, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 375.
[29] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 209, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 86, Suyûtî, c. 1, s. 377.
[30] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 235.
[31] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 209.
[32] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 235.
[33] Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 25. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/81-83.
[34] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 377-379, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n- nihâye, c. 3, s. 87. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/84.
[35]. Ebu Nuaym, Delâilü'n- nübüvve, c. 1, s. 273, Beyhakî, Delâilü’n- nübüvve, c. 2, s. 312, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 127, Zehebî, Târihu'l- islâm, s. 221, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 84, Halebî, İnsanu'l-Uyûn, c. 2, s. 34, Zürkânî, M evâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 279. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/84.
[36] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 188, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 31, İbn Haim, Cevâmiu's-Sîre, s. 64, İbn Abdilberr, İstiâb, c.1, s. 37, İbn Kaybın, Zâdü'lmead, c. 2, s. 51.
[37] Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 828, İbn Sa'd, Tabakât, c.1, s. 188, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 234, Yâkubî, Târîh, c. 2, s.31, Taberî, Târîh, c. 2, s. 225, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1,s.273, Beyhakî, c. 2, s. 312, İbn Haim, s. 64, İbn Abdilberr, c. 1,
Seyyid, c. 1, s. 127, Zehebî, s. 221, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 84, İbn Haldun, Târîh,c. 2, ks. 2, s. 9, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 374, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 298.
[38] Ebu Nuaym, c. 1, s. 273, Beyhakî, c. 2, s. 312, İbn Seyyid, c. 1,. 126, Zehebî, s. 221, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 84.
[39] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 209, Belâzurî, c. 1, s. 234, Ebu Nuaym, c. 1, s. 273, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1, s. 197,İbn Kayyım, c. 2, s. 51.
[40] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s.. 273, Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 312, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.126.
[41] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 273.
[42] Ebu Nuaym, c. 1, s. 273, Beyhakî, c. 2, s. 312, İbn Seyyid, c. 1, s. 126, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 84.
[43] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 209, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 234. Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1, s. 197,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 297.
[44] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 354-355, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 25-26.
[45] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 355.
[46] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 355, Halebî, c. 2, s. 26.
[47] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 355.
[48] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 31.
[49] Belâzurî, c. 1, s. 234, Ebu Nuaym, c. 1, s. 273.
[50] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 354, Halebî, c. 2, s. 25.
[51] Süheyli, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 354.
[52].İbn Sa'd, c. 1, s. 209, Belâzurî, c. 1, s. 234, Beyhakî, c. 2, s. 312, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 51, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 86.
[53] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 209.
[54] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 379, Taberî, Târîh, c. 2, s. 225, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 87, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s.223, Kastalânî, Mevâhibu'lledünniye, c. 1, s. 67, Diyarbekrî Hamis, c. 1, s. 297.
[55] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 235.
[56] Zübeyr b. Bekkâr, Nesebi Kureyş, s. 355.
[57] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 235.
[58] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 14, Belâzurî, c. 1, s. 235, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 273, İbn Esîr, Kâmil,c. 2, s. 88, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 96.
[59] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 14, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 275.
[60] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 128, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 34,Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 290.
[61] AhmedZeynf Dahlan.Sîre, c. 1, s. 137.
[62] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 128, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 34, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 290.
[63] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 379-380, Taberî, Târîh, c. 2, s. 225, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 275, İbnEsîr, Kâmil, c. 2, s. 87-88, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 128, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 223, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c.3, s. 87-88, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 34.
[64] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 379-380, Taberî, c. 2, s. 225, Ebu Nuaym, c. 1, s. 275-276, İbn Esîr, c. 2, s. 87-88, Zehebî,s. 223, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 88. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/85-88.
[65] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 381, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 379.
[66] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 27, 242, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 113.
[67] Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 19, Taberî, Tefsir, c. 25, s. 111, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 326, Zehebî, Tâ rfhu'l islâm, s.225, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 107, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 6, s:. 28.
[68] Müslim, Sahih, c. 4, s. 2156, Taberî, Tefsir, c. 25, s. 112, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 227, Zehebî, Târîh, s:. 226, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 3, s. 1 07, Hâzin, Tefsîr, c. 4, s:. 113.
[69] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 441, M üslim, c. 4, s. 2156, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 380, Taberî, Tefsîr, c. 25, s. 112, Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 447, Beyhakî, Delâil, c. 2, s:. 326.
[70] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s:. 431, Buhârî, c. 6, s:. 19, Tirmizî, c. 5, s:. 380, Ebu Nuaym, c. 2, s:. 447, Beyhakî, c. 2, s:. 326, Zehebî, s. 225-226, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 107, Hâzin, c. 4, s. 113, Suyûtî, D ürru'l-mensur, c. 6, s. 28.
[71] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 431, Buhârî, c. 6, s. 19, Müslim, c. 4, s. 2157, Taberî, Tefsîr, c. 25, s. 111, Ebu Nuaym, c. 2, s.447, Zemâhşerî, Keşşaf, c. 3, s.
502, Fahru'r-Râzî, Tefsîr, c. 27, s. 242, Kurtubî, Tefsîr, c. 16, s. 131, Nesefî, Medârik, c. 3, s. 128.
[72] Fahru'r-Râzî, Tefsîr, c. 27, s. 242-243.
[73] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 441, Buhârî, c. 6, s. 19, Müslim, c. 4, s. 2156, Tirmizî, c. 5, s. 380, Taberî, c. 25, s. 112, Ebu Nuaym, c. 2, s. 447, Beyhakî, c. 2, s. 326, Zehebî, s. 226, Hâzin, c. 4, s. 113, Suyûtî, c. 6, s. 28.
[74] Ahmed b. Hanbel,c. 1, s. 441, Müslim, s. 4, s. 2156, Tirmizî, c. 5, s. 380, Taberî,c. 25, s. 112.Beyhakî, c. 2, s. 326, Zehebî,s. 226, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 107, Hâzin, c. 4, s. 113.
[75] Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 19.
[76] Zehebî, Tâ rîhu 1l-islâm, s. 226, Ebu'l -Fidâ, c. 3, s. 1 08.
[77] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 431, Buhârî, c. 6, s. 19, Müslim, c. 4, s. 21566, Tirmizî, c. 5, s. 380, Taberî, c. 25, s. 111, Beyhakî,c. 2, s. 326, Zehebî, s. 226, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 07, Hâzin, c. 4, s. 11 3, Suyûtî, c. 6, s. 28.
[78] Taberî, c. 25, s. 112, Ebu Nuaym, c. 2, s. 447, Beyhakî, c. 2, s. 326, Zemâhşerî, c.3, s. 502, Fahru'r-Râzî, c. 27, s. 242,Nesefî,c.4, s. 128, Zehebî, s. 226, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 107.
[79] Ahmed b. Hanbel,c. 1, s. 431, Müslim, c. 4, s. 2156, Tirmizî, c. 5, s. 380, Taberî,c. 25, s. 112.Beyhakî, c. 2, s. 326, Zehebî,s. 226, Hâzin, c. 4, s. 113, Suyûtî, c. 6, s. 28.
[80] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 431, Buhârî, c. 6, s. 19, Taberî, Tefsîr, c. 25, s. 112, Ebu Nuaym, c. 2, s. 447, Beyhakî, c. 2, s.326, Fahru'r-Râzî, c. 27, s. 242, Kurtubî, c. 16, s. 131, Zehebî, s. 226, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 1 38, Suyûtî, c. 6, s. 28.
[81] Fahru'r-Râzî, Tefsîr, c. 27, s. 243.
[82] Zemâhşerî, c. 3, s. 502, Nesefî, c. 4, s. 128, Zehebî, s. 226, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 107.
[83] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 431, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 19, Müslim, Sahîh,c. 4, s.2156, Taberî, Tefsîr, c. 25, s. 111,Ebu Nuaym, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 447, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 326, Zemâhşerî, Keşşaf, c. 3, s. 502, Fahru'r-Râzî,Tefsîr, c. 2 7, s. 242, Kurtubî, Tefsîr, c. 16, s. 131, N eseff, M edâri k, c. 4, s. 1 28, Zehebî, Tâ rfhu 'l-islâm, s. 226, Ebu'l-Fidâ, el-Bi dâye,c.3,s.107.
[84] Fahru'r-Râzî, Tefsîr, c. 27, s. 243.
[85] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 441, Buhârî, c. 6, s. 19, Müslim, c. 4, s. 2156, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 380, Taberî, c. 25, s. 112,Ebu Nuaym, c. 2, s. 447, Beyhakî, c. 2, s. 326, Zemâhşerî, c. 3, s. 502, Fahru'r-Râzî, c. 27, s. 243, Zehebî, s. 226, Ebu'l-Fidâ, c. 3,s. 107-108, Hâzin, c. 4, s. 113, Suyûtî, c. 6, s. 28.
[86] Buhârî, c. 6, s. 19, Müslim, c. 4, s. 2156, Taberî, c. 25, s. 112, Beyhakî, c. 2, s. 326, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 107.
[87] Beyhakî, c. 2, s. 326, Zehebî, s. 226, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 107, Suyûtî, c. 6, s. 28.
[88] Müslim, c. 4, s. 2156, Taberî, c. 25, s. 112, Hâzin, c. 4, s. 113.
[89] Buhârî, c. 6,s.19, Müslim, c. 4, s. 2156, Taberî, c. 25, s. 112, Ebu Nuaym, c. 2, s. 447, Hâzin, c. 4, s. 113.
[90] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 441, Buhârî, c. 6, s. 19, Müslim, c. 4, s. 2156, Taberî, c. 25, s. 112, Ebu Nuaym, c. 2, s. 447,Beyhakî, c. 2, s. 326, Zehebî, s. 226, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 107, Suyûtî, c. 6, s. 28.
[91] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 441.
[92] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 441, Buhârî, c. 6, s. 19, Müslim, c. 4, s. 2156, Tirmizî, c. 5, s. 380, Taberî, c. 25, s. 112, Ebu Nuaym, c. 2, s. 447, Beyhakî, c. 2, s. 326, Zehebî, s. 226, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 107, Suyûtî, c. 6, s. 28.
[93] Zemâhşerî, c. 3, s. 502, Fahru'r-Râzî, c. 27, s. 243.
[94] Beyhakî, c. 2, s. 326, Zehebî, s. 226, Suyûtî, c. 6, s. 28.
[95] Zemâhşerî, c. 3, s. 502, Fahru'r-Râzî, c. 27, s. 243, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 107.
[96] Duhân: 9-16. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/88-91.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim ACEM-RUM SAVAŞI HAKKINDA MÜŞRİKLERLE BAHSE GİRİŞİLMESİ.:

Nübüvvetin sekizinci yılında idi[97] ki, İran ordusu ile Rum ordusu,[98]
Şam toprağı ile İran toprağı arasında,[99] Ezriat'ta[100] Busra'da[101]
karşılaşarak çarpışmışlar; İranlılar Rumları ağır bir yenilgiye uğratmışlardı.[102] Rumların şehirlerini yakıp yıkmışlar,[103] ağaçları kesmişler,[104] hatta İstanbul'a kadar ilerlemişler.[105] Halic'in üzerine konmuşlardı.[106] İstanbul'u uzun müddet kuşattıkları halde, yarısı denizde, yarısı karada olduğu için, ele geçirememişlerdi. İran Şahı, Kayserden tazminât olarak, dünya hükümdarlarından hiçbirinin sağlamaya güç yetinemeyeceği kadar çok altın, mücevherat, kumaşlar, hizmetçi kadınlar, uşaklar ve daha pek çok türlü mallar da istemiş; o da, muvafakat etmişti.[107]
Kureyş müşrikleri, Farslıların (İranlıların) Rumları yenmelerini isterlerdi. Çünkü, onlar putperest idiler.
Müslümanlar ise, Rumların Farslıları yenmelerini isterlerdi. Çünkü, onlar Kitab Ehli idiler.[108]
Rumların mağlubiyet haberi Peygamberimiz (aleyhisselâm)la ashabına çok ağır geldi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm); Kitabsız Mecusîlerin Kitab Ehli olan Rumlara galip gelmelerini istemezdi.
Kureyş müşrikleri, Müslümanlara: “Siz Ehl-i Kitabsınız, Hıristiyarılar da Kitab Ehlidirler. Biz Kitabsız ümmîleriz.
Farslı kardeşlerimiz sizin Kitab Ehli olan kardeşlerinize galip gelmişlerdir. Siz de bizimle çarpışacak olursanız, muhakkak, biz size galip geliriz!”
dediler.[109]
Hz. Ebu Bekir müşriklerin bu sözlerini Peygamberimiz (aleyhisselâm)a anınca, Peygamberimiz (aleyhisselâm): “Şu muhakkak ki, onlar (Farslılar, er geç) mağlup olacaklardır!” buyurdu. [110]
Yüce ALLAH da, bu hususta indirdiği âyetlerde şöyle buyurmuştur:
“Elif Lâm Mîm! Rum(lar) mağlup oldu yakın bir yerde. Halbuki, onlar, bu yenilmelerinin ardından, galip olacaklar. Bid'-i sinînde (üçten dokuza kadar olan yıllar içinde) [111]
“Önünde de, sonunda da, Emr ALLAH'ındır. O gün, mü'minler de ALLAH'ın yardımıyla ferahlanacak. O (ALLAH), kime dilerse yardım eder. O (ALLAH) kudretiyle herşeye üstün gelen Azîz, rahmetiyle mü'minleri esirgeyen Rahîm'dir. Bu, ALLAH'ın va'didir. ALLAH va'dinden caymaz. Fakat, insanların çoğu (bunu) bilmezler.”[112]

Bunun üzerine, Hz. Ebu Bekir Kureyş müşriklerinin yanına varıp.: “Sizler (putperest) kardeşleriniz (Farslılar)ın, bizim (Kitab Ehli) kardeşlerimiz (Rumlar)a galip gelmesine seviniyor musunuz? Hiç de sevinmeyin! ALLAH sizin gözlerinizi aydın etmeyecektir! VALLAHi, Rumlar muhakkak Farslılara galip geleceklerdir! Bunu bize Peygamberimiz (aleyhisselâm) haber verdi!” deyince, Übeyy b. Halef kalkıp Hz. Ebu Bekir'e doğru vardı ve.: “Sen yalan söyledin!” dedi.
Hz. Ebu Bekir: “Ey ALLAH düşmanı! Sensin yalancı olan! Eğer üç yıla kadar, Rumlar Farslılara galip gelirse, bana on deve vermeyi borçlan! Fakat, Farslılar Rumlara galip gelirse, ben sana on deve vermeyi borçlanayım!.” diyerek bahse giriştiler.
Bundan sonra, Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına gelip, Übeyy b. Halef ile aralarında geçeni haber verince, Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ben, böyle mi andım?!
Âyetteki “bid'i”sözü ancak üç ile dokuz arasındaki müddeti ifâde eder.
Sen hemen gidip devenin sayısını da, müddeti de (ona göre) uzat!.”
buyurdu.
Hz. Ebu Bekir gitti. Übeyy b. Halefle karşılaştı.
Übeyy b. Halef: “Sen galiba (bahse giriştiğine) pişman oldun?!” dedi.
Hz. Ebu Bekir: “Hayır! Pişman olmadım! İstersen, aramızdaki bahiste alınacak, verilecek develerin sayısını arttıralım, müddeti de uzatalım. Bahiste kazanacak olan, yüz deve alsın! Kaybeden de yüz deve versin! Müddet de dokuz yıla kadar uzatılsın!” dedi.
Übeyy b. Halef.: “Öyle yaptım!” dedi.[113]
Hz. Ebu Bekir'in Peygamberimiz (aleyhisselâm)la gizlice Mekke'den ayrılıp Medine'ye hicret edeceği sıralarda idi ki, Übeyy b. Halef Hz. Ebu Bekir'e.: “Bahiste yenilecek olursan bana ödeyeceğin develer hakkında bir kefil ver.” dedi.
Hz. Ebu Bekir de, oğlu Abdurrahman'ı kefil verdi.
Übeyy b. Halef de Uhud savaşına gitmek istediği zaman, Abdurrahman ondan bir kefil istedi, o da verdi.[114]
Übeyy b. Halef Uhud'da Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı öldürmek isterken, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın mızrağından aldığı yaradan kurtulamayarak, Mekke yakınındaki Şerifte öldü.[115]
Rumlar belirlenen müddet içinde [116] birdenbire kalkınarak İranlıları ağır bir hezimete uğrattığı zaman;[117] Hz. Ebu Bekir Übeyy b. Halefin veresesinden yüz deveyi alıp.[118] Peygamberimiz (aleyhisselâm)a getirdi.[119]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da Hz. Ebu Bekir'e: “Bunları fakirlere dağıt!” buyurdu.[120] O da fakirlere dağıttı.[121]
Rumların İranlıları dokuz yıl içinde mağlup edecekleri hakkındaki ihbar-ı Kufâniyenin böylece gerçekleşmesi üzerine, Mekkeli müşriklerden birçok kimseler Müslüman oldular.[122]

DIMÂDu'l-EZDÎ'nin PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ı TEDÂVİYE KALKIŞI ve MÜSLÜMAN OLUŞU.:

Ezd-i Şenûe Kabilesinden[123] Dımâd b. Sa'lebe, umre yapmak üzere[124] Mekke'ye gelmişti.[125]
Kendisi, Câhiliye devrinde, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın tanışı, dostu idi.
Doktorluğa özenir,[126] delilere okur,[127] ilim elde etmeye çalışırdı.[128]
Dımâd, Mekke'ye gelince, Ebu Cehil, Utbe b. Rebia ve Ümeyye b. Halefin bulunduğu bir mecliste oturdu.
Ebu Cehil.: “Şu adam bizim topluluğumuzu dağıttı. Akıllarımızı akılsızlık, ölüp gitmiş baba ve atalarımızı dalâlete düşmüş saydı. İlahlarımıza dil uzattı” dedi.
Ümeyye b. Halef de: “O, hiç şüphesiz, deli bir adamdır!” dedi.[129]
Dımâd, müşriklerin “Muhammed delidir!” dediklerini işitince,[130] kendi kendine.: [131] “Ben gidip[132] şu zâtı bir görseydim,[133] tedâvi etseydim,[134] belki ALLAH ona benim ellerimle şifâ verirdi”[135] diyerek, müşriklerin meclislerinden kalktı.
O gün, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı aradı, bulamadı. Ertesi gün, tekrar aramaya çıktı.[136] Buldu[137] ve.: “Yâ MuhaMMed!. Ben deliliği tedâvi ederim.[138] İstersen seni de tedâvi edeyim.[139] Belki ALLAH sana fayda verir![140] Ben delilere okurum. Belki ALLAH benim elimle senin deliliğine de şifâ verir! Okumamı istersen, gel, sana da okuyayım.[141] Sen, üzerindekini, gözünde büyütme! Ben sendekinden daha ağırını tedâvi etmişimdir, kurtulmuştur!. Ben senin hakkında;
Kavminin akıllarını akılsızlık saymak, Toplululuklarını dağıtmak,
Onlardan ölüp gitmiş olanların dalâlet içinde bulunduklarını ileri sürmek, İlahlarını ayıplamak... gibi birtakım kötü huylardan söz ettiklerini işittim. Bunu, kendisinde delilik bulunan adamdan başkası yapmaz!”
dedi.[142]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Dımâd'a şöyle mukâbele buyurdu.:
“Hamd ALLAH'a mahsustur. Biz O'na hamdeder; yardımı,[143] yarlıganmayı da[144] O'ndan dileriz.[145] Nefislerimizin şerlerinden de ALLAH'a sığınırız.[146] ALLAH'ın doğru yola eriştirdiğini saptıracak yoktur! Saptırdığını da doğru yola eriştirecek yoktur! Şüphesiz bilir ve bildiririm ki: ALLAH'tan başka hiçbir ilah yoktur!
O, birdir, tektir! O'nun eşi, ortağı yoktur!
Yine, şüphesiz bilir ve bildiririm ki: Muhammed, O'nun kulu ve Resûlüdür!”
[147]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın söyledikleri, Dımâd'ın çok hoşuna gitti.: [148] “Ben, hiçbir zaman, bundan daha güzel bir kelam dinlememişimdir![149] Sen şu sözlerini bana tekrarlasana?” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) tekrarladı.[150] Dımâd onu Peygamberimiz (aleyhisselâm)a iki kere daha tekrarlattı.:[151]
“VALLAHi,[152] ben kâhinlerin sözlerini de, sihirbazların sözlerini de, şâirlerin sözlerini de dinlemişimdir. Fakat, senin şu sözlerin gibi hiçbir söz işitmemişimdir. Bunlar, denizin dibine kadar varıp dayanmıştır!” dedi.
“Sen nelere dâvet ediyorsun?” diye sordu.[153]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Seni boynundan putları atıp, eşi, ortağı olmayan, bir ve tek olan ALLAH'a iman etmeye ve benim de ALLAH'ın resûlü olduğuma şehâdet getirmeye dâvet ediyorum.” buyurdu.
Dımâd.: “Ben bunu yaparsam, bana ne var?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Sana Cennet var!” buyurdu,
Dımâd.: “Ben, boynumdan putları atıp onlardan uzaklaşarak[154] şehâdet ederim ki.: ALLAH'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun eşi, ortağı yoktur!
Yine şehâdet ederim ki: Sen de, ALLAH'ın kulu ve Resûlüsün!

Getir, ver elini, sana İslâmiyet üzerine bey'at edeyim!”
dedi.[155]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) elini uzattı. Dımâd bey'at etti.[156]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Bu bey'at kavmin adına da mı?” diye sordu.
Dımâd.: “Kavmim adına da!” dedi.[157]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Kendin adına da, kavmin adına da mı?” diye sordu.
Dımâd.: “Hem kendi adıma, hem kavmim adına!” dedi.[158]
Dımâd, böylece, hem kendi adinâ, hem kavmi adına bey'at edip Müslüman oldu.[159]
Yüce ALLAH ondan razı olsun!.[160]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın HALKI İSLAMİYETE DÂVETTEN GERİ DURMAMASI ve İMAN ETTİRMEK İÇİN KUREYŞ PEHLİVANI RÜKÂNE İLE GÜREŞMESİ.:

Kureyş müşriklerinin İslâmiyeti önlemek için her tedbire başvurmalarına bakmayarak, Peygamberimiz (aleyhisselâm), Yüce ALLAH'ın emriyle, hiç kimseden korkmaksızın, gece gündüz, gizli açık, halkı İslâmiyete dâvet ve teşvik etmekten geri durmamakta idi.[161]
Rükâne b. Abdi Yezid,[162] Kureyşlilerin en güçlü ol anlarından,[163] sırtı yere getirilmeyen pehlivanlarındandı.[164]
Rükâne, bir gün, Mekke vâdilerinden[165] veya dağlarından birisinde,[166] Peygamberimiz (aleyhisselâm)a rastlamıştı.[167]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) ona.: “Ey Rükâne! Sen hâlâ ALLAH'tan, korkmamakta ve seni dâvet ettiğim şeyi kabul etmemekte direnip duracak mısın?[168] Müslüman ol!.” diyerek,[169] kendisini İslâmiyete dâvet etti.[170]
Rükâne.: “Eğer söylediklerinin hak ve gerçek olduğunu bilseydim, sana tâbi olurdum.[171] Yâ Muhammed!. Sen beni yıkarsan, sana iman ederim!” dedi.[172]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ben seni yıkarsam, ne dersin? Söylediklerimin hak ve gerçek olduğunu bilir ve kabul eder misin?” diye sordu. Rükâne.: “Evet.[173] Sen beni yıkacak olursan, ben ya Müslüman olurum, ya da şu koyunlarım senin olur! Ben seni yıkacak olursam, sen şu peygamberlik işinden vazgeç!” dedi.[174]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Kalk haydi! Seninle güreşelim!” buyurdu.
Rükâne, Peygamberimiz (aleyhisselâm)la güreşmeye kalktı. Peygamberimiz (aleyhisselâm), onu tutar tutmaz yere yıkıverdi!
Rükâne kendisini korumaya, savunmaya kadir olamadı.[175] “Yâ MuhaMMed! Bir daha güreşelim!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) tekrar güreşti ve onu yine yıkıverdi.[176] Rükâne.: “Ey amcamın oğlu! Haydi bir kez daha güreşelim?” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) onu üçüncü güreşte de yi ki verdi.[177]
Rükâne.: “VALLAHi, yâ MuhaMMed! Bu çok şaşılacak bir iş! Sen beni nasıl yıkabiliyorsun, anlayamadım.[178] Şehâdet ederim ki, sen muhakkak bir sihirbazsın!.” dedi.[179]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Bundan daha çok şaşılacak olanı da var. İstersen, sana onu da göstereyim ALLAHtan korkar ve dâvetime uyarsan!” buyurdu.
Rükâne.: “Ne imiş o daha acâib olan şey?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Şu gördüğün ağacı senin için çağıracağım. O da bana gelecektir!” buyurdu.
Rükâne.: “Haydi çağır, gelsin bakayım?!”
dedi.[180]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), kendilerine yakın bir yerdeki, dallı budaklı[181] semüre[182] veya talha ağacını “ALLAH'ın izniyle, gel benim yanıma!.” Diyerek çağırınca,[183] ağaç yeri yirita yirita gelip,[184] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın önünde durdu![185]
Rükâne.: “Doğrusu, ben şimdiye kadar bugünkü gibi büyük bir sihir görmedim![186] Ona emret de, yerine dönsün!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) ağaca.: “ALLAH'ın izniyle,[187] dön yerine!” buyurdu. Ağaç eski yerine döndü.[188]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Rükâne'ye.: “Yazıklar olsun sana! Müslüman olsana!” buyurdu.
Rükâne.: “Hayır! Müslüman olmam” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Öyle ise, ben de senin davarlarını alırım!” buyurdu.
Rükâne.: “Kureyşlilere bu hususta ne söyleyeceksin?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).:“Onunla güreştim. Kendisini yıkıp, davarlarını aldım” diyeceğim” buyurdu.
Rükâne.: “Böyle söylersen, beni rezil rüsvay etmiş olursun!”dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Öyle ise, onlara ne söylemeliyim?” diye sordu.
Rükâne.: “Onlara.: "Rükâne ile bahse girişip, bahsi, kumarı kazandım dersin.” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm): “O zaman ben yalan söylemiş olurum” buyurdu.
Rükâne.: “Sabahtan akşama kadar hep yalan içinde bulunuyor, yalan söyleyip duruyor değil misin?” deyince, Peygamberimiz (aleyhisselâm) Rükâne'nin bu çirkin sözlerinden çok müteessir oldu ve ona.: “Al git davarını!.” buyurdu.
Bunun üzerine, Rükâne.: “Sen, vALLAHi, benden daha hayırlı ve daha şereflisin!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Böyle olmaya, elbette, ben senden daha lâyıkım!” buyurdu.[189]
Rükâne, kavminin yanına gidip.: “Ey Abdi Menaf Oğulları! Sahibinizin sâyesinde, bütün yeryüzü halkıyla sihir yarışması yapın! VALLAHi, ben şimdiye kadar ondan daha üstün sihirbaz görmedim!” dedi. Sonra da, onlara, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yaptığını gördüğü şeyleri haber verdi.[190]
Rükâne Mekke'nin fethinde Müslüman olmuş, Medine'ye de giderek, orada yerleşmıştır.[191]
ALLAH ondan razı olsun!.[192]

AYIN İKİYE AYRILMASI MU’CİZESİ.:

İnşıkak-ı Kamer (Ayın ikiye ayrılması) mu’cizesinin Medine'ye hicretten beş yıl önce,[193] nübüvvetin dokuzuncu yılında,[194] Kureyş müşriklerinin istekleri üzerine-Yüce ALLAH'ın izniyle-Peygamberimiz (aleyhisselâm) tarafından gösterildiği:
* Enes b. Mâlik.[195]
* Hz. Ali,
* Huzeyfe b. Yeman.[196]
* Abdullah b. Mes'ud,[197]
*Abdullah b.Abbas.[198]
* Abdullah b. Ömer.[199]
* Abdullah b. Amr b.Âs.[200]
* Cübeyr b. Mut'im ve daha başka sahabiler tarafından bildirilmıştır.[201]

Abdullah b. Mes'ud der ki.: “Resûlullah (aleyhisselâm)ın zamanında, Ay iki parçaya ayrılınca, Resûlullah (aleyhisselâm).: “Şâhid olunuz!” buyurdu.”[202]
“Bir kere, biz, Resûlullah (aleyhisselâm)la birlikte Minâ'da bulunuyorduk. Ay iki parçaya ayrıldı! Ayın bir parçası dağın gerisinde, bir parçası da berisinde oldu! Bunun üzerine, Resûlullah (aleyhisselâm), bize.: “Şâhid olunuz!” buyurdu.”[203]
“Resûlullah (aleyhisselâm)ın zamanında, Ay iki parçaya ayrıldı da, parçanın birisini dağ örttü[204] diğer parça dağın üzerinde oldu! Bunun üzerine, Resûlullah (aleyhisselâm): “Ey ALLAH! Şâhid ol!' dedi.”[205]

Cübeyr b. Mut'im de.: “Resûlullah (aleyhisselâm)ın zamanında, Ay, şu dağın üzerinde olmak üzere iki parçaya ayrıldı!” demıştır.[206]

Abdullah b. Mes'ud ile Enes b. Mâlik'in diğer rivâyetlerinde de.:
“Ay iki parçaya ayrıldığı zaman, dağın, Hira Dağının, Ayın iki parçası arasında göründüğü” açıklanmıştır.[207]
Hadisenin ayrıntılarına gelince: Kureyş müşriklerinden;
1-) Velid b. Mugîre,
2-) Ebu Cehil Amr b. Hişam,
3-) Âs b. Vâil,
4-) Âs b. Hişam,
5-) Esved b. Abdi Yağus,
6-) Esved b. Muttâlib,
7-) Zem'a b. Esved,
8-.) Nadr b. Haris; ve daha başkaları ,[208]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “Eğer sen gerçekten peygambersen, bize Kameri (Ayı), yarısı Ebu Kubeys dağı,yarısı da Kuaykıan Dağı üzerinde görülmek üzere ikiye ayır!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Eğer bunu yaparsam iman eder misiniz?” diye sordu.
Müşrikler.: “Evet! İman ederiz” dediler.
Ayın bedir, yani dolunay olduğu, iyice göründüğü gece, Peygamberimiz
(aleyhisselâm),
müşriklerin istedikleri şeyi kendisine vermesini, Yüce ALLAH’tan diledi. [209]
Cebrâil (aleyhisselâm) inip.:“Yâ MuhaMMed! Mekkelilere.: "Bu gece mu’cizeyi seyredin; yararlanabilmeniz!” de” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Cebrâil (aleyhisselâm)ın söylediğini, onlara haber verdi.
Müşrikler Ayın ondördüncü gecesinde, Ayın ikiye ayrıldığını gördüler![210]
Yüce ALLAH Ayın yarısını Ebu Kubeys Dağı, yarısını da Kuaykıan Dağı arasında doğdurunca, Peygamberimiz (aleyhisselâm).:
“Ey Ebu Seleme b. Abdulesed! Erkam b. Ebi'l-Erkam! Şâhid olunuz!”
diyerek Müslümanlara;[211]
“Ey filân! Ey filân! Şâhid olunuz!” diye de, müşriklere seslendi.[212]
Fakat müşrikler “Bu, Ebu Kebşe'nin oğlunun bir sihridir!”[213]
“Ebu Kebşe'nin oğlu sizi sihirledi!”[214]
“MuhaMMed bizi sihiriedi!” dediler.[215]
Bazısı da.: “MuhaMMed bizi sihiriediyse,[216] bütün insanları da sihirlemez ya!.” dedi . [217]
“O ayı sihirledi, nihâyet Ay yarıldı!” dediler.[218]
Kimisi de.: “Muhammed Ayı sihiriedi ise, sihrini bütün yeryüzünü sihiriemeye de yetiştiremez ya!”[219]
"Başka beldeler halkından, yanınıza gelecek olanlara, sorun bakalım.: Bunu onlar da görmüşler mi?”[220]
“Siz gelecek olan yolcularınızı da gözleyin![221] Onlara da sorun bakalım![222] Eğer onlar sizin gördüğünüz şeyin tıpkısını gördüklerini size haber verirlerse, [223] gördüğünüz doğru demektir.[224]
Şâyet sizin gördüğünüz gibi birşey görmemişlerse, o sizi bir sihirle sihirlemıştır!”
dediler.[225]
Ebu Cehil de.: “Bu bir sihirdir! Çevre ülkeler halkına adam salın! Bakalım, onlar da Ayı böyle yarılmış görmüşler mi? Yoksa görmemişler mi?” dedi.[226]
Sordular.[227] Hertaraftan[228] gelenler.:[229] “Evet![230] Onu biz de öyle gördük![231] Ayı ikiye yarılmış gördük!” dediler.[232] Ayın ikiye ayrılmış olduğunu haber verdiler,[233] doğruladılar. [234]
Her taraftan gelenlerden, Ayın ikiye ayrıldığını görüp de haber vermeyen bir kimse kalmadı .[235]
Fakat müşrikler iman etmekten, Müslüman olmaktan yüz çevirip.: “Bu, müstemir (olagelen) bir sihirdir!” dediler.[236]
Yüce ALLAH, Kamer Sûresi'nde bu mu’cizeye şöyle temas buyurur.:
“Saat yaklaştı. Ay (ikiye) yarıldı (ayrıldı). Onlar (ne zaman) bir âyet, bir mu’cize görseler, yüz çevirirler ve: “Müstemir (olagelen) bir sihir!” derler. (Ayın ikiye ayrılması mu’cizesini görünce de) hevâlarına uydular.: “Yalan!” dediler (Peygamberi yalanladılar). Oysa ki, her iş bir gayeye bağlıdır. Andolsun ki; onlara (kendilerini küfür ve inâttan) vazgeçirecek öyle önemli haberler gelmıştır ki, her biri, gayesine ermiş bir hikmet ve ibrettir. Fakat, onları tehdit eden bütün o hadiseler kendilerine fayda vermiyor! O halde, sen de onlardan yüz çevir!
O Çağırıcının benzeri görülmedik korkunç şeye (Kıyamete) çağıracağı gün, onlar gözleri zelil ve hakîr (korkudan, dehşetten donmuş) olarak dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkacak, o Çağırıcıya doğru koşacaklar. Kâfir olanlar “Bu,” diyecekler, “pek çetin bir gün!”
[237]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[97] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 295.
[98] Taberî, Tefsir, c. 21, s. 18, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 424.
[99] Taberî, Tefsir, c. 21, s. 21.
[100] Eiriat, Şam taraflarında, Belka ve Anman arasında bulunan Şam kasabalarındandır (Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 1, s. 130).
[101] Taberî, Tefsir, c. 21, s. 18, Zemahşerî, Keşşâf, c. 3, s. 214, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 476, Kurtubî, Tefsir, c. 14, s. 4, Nesefî, Medârik, c. 3, s. 265, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 424, Beyzâvî, Tefsir, c. 2, s. 215, Hâzin, Tefsîr, c. 3, s. 427, Ebussuud, Tefsir, c. 7,s. 49.
[102] Taberî, c. 21, s. 18, İbn Esir, c. 1, s. 476, Kurtubî, c. 14, s. 4, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 423, Beyzâvî, c. 2, s. 215-216, Hâzin, c.3, s. 427.
[103] Taberî.c 21, s. 18, İbn Esîr, c. 1, s. 475, Kurtubî, c. 14, s. 4, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 423-424-425.
[104] Taberî.c 21, s. 18, İbn Esîr, c. 1, s. 475, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 423-424.
[105] İbn Esîr, Kâmil, c.1, s. 475, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 425.
[106] Taberî, c.21, s. 18, İbn Esîr, c. 1, s. 475, Kurtubî, c. 14, s. 4.
[107] Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 425.
[108] Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 276, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 343, Taberî, c.21, s. 16, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 410,Ebu Nuaym, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 391, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 330, Kurtubî, c. 14, s. 1, Zehebî, Târîhu'l-islâm , s.227, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 422, Suyûtî, Dürru'lmensur, c. 5, s. 1 50.
[109] Taberî, Tefsîr, c. 21, s. 1 7-18, Zemahşerî, Keşşâf, c.3 , s. 214, Nesefî, Medârik, c.3,s. 265, Hâzin, Tefsîr, c. 3, s. 427, Ebussuud, Tefsîr, c. 7, s. 49, Suyûtî, Dürru'l-m Mensûr, c. 5, s. 152, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 298.
[110] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 276.
[111] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 276.
[112] Rûm, 1-6.
[113] Taberî, Tefsîr, c. 21, s. 1 8, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 424, Hâzin, Tefsîr, c. 3, s. 427, Suyûtî, Dürru'l -mensûr, c. 5, s. 152.
[114] Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 3, Hâzin, Tefsîr, c. 3, s. 427, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 298.
[115] İbn İshak. İbnHişam, Sîre, c. 3, s. 89, Vâkıdî, Megâzî, c. 1,s. 251-252, Taberî, Târih, c. 3, s. 26, Hâkim, Müstedrek, c.2, s. 327.
[116] Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 3.
[117] Zemahşerî, Keşşâf, c. , s. 214, Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 3, Ebussuud, Tefsîr, c. 7, s. 49, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 298.
[118] Zemahşerî, c. 3, s. 214, Kurtubî, c. 14, s. 3, Ebussuud, c. 7, s. 49, Diyarbekrî, c. 1, s. 298.
[119] Zemahşerî, c.3, s. 214, Beyzâvî, Tefsîr, c. 2, s. 216, Hâzin, c.3, s. 428, Ebussuud, c. 7, s. 49, Diyarbekrî, c. 1, s. 298.
[120] Zemahşerî, c. 3, s. 214, Kurtubî, c. 14, s. 3, Nesefî, c. 3, s. 265-266, Beyzâvî, c. 2, s. 216, Hâzin, c. 3, s. 428.
[121] Kurtubî, Tefsîr, c. 14, s. 3.
[122] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 345, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, t 3, s. 422. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/91-95.
[123] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 241 , Müslim, Sahih, c. 2, s. 593, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 751, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 200, İbn Esîr, Usdu'l -gâbe, c. 3, s. 26, Zehebî, Târîhu'l -islâm, s. 1 97, Ebu'l-F idâ, el Bi dâye ve'n-nihâye, c. 3,s. 36, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 21 0.
[124] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 241 , Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 235.
[125] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 241, Ahmed b. Hanbel, Müsned.c.1, s. 302, Müslim, Sahih, c. 2, s. 593, Ebu Nuaym, c. 1,s.235, İbn Abdilberr, c. 2, s. 751 , Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 200, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 56, Zehebî, s. 197, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 36, İbnHacer, c. 2, s. 210.
[126] İbn Abdilberr, c. 2, s. 751, İbn Hacer, c. 2, s. 210.
[127] İbn Abdilberr, c. 2, s. 751, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 200, İbn Hacer, c. 2, s. 21 0.
[128] İbn Abdilberr, c. 2, s. 751, İbn Hacer, c. 2, s. 210.
[129] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 235.
[130] İbn Sa'd, c. 4, s. 241, Müslim, c. 2, s. 593, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 3, s. 56, Zehebî, s. 197, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 36, İbnHacer, c. 2, s. 210.
[131] İbn Sa'd, c. 4, s. 241, Müslim, c. 2, s. 593, Ebu Nuaym, c. 1 , s. 235, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 200, İbn Esîr, c. 3, s. 56, Zehebî,s. 197.
[132] İbn Sa'd, c. 4, s. 241 , Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 177, Zehebî, s. 197.
[133] Müslim, Sahîh, c. 2, s. 593, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 200, İbn Esîr, c. 3, s. 56.
[134] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 241 .
[135] Müslim, c. 2, s. 593, Begavî, Mesâbîh, c. 2, s. 177, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 200, İbn Esîr, c. 3, s. 56, Zehebî, s. 197, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 56.
[136] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s.2 35.
[137] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 241, Müslim, c. 2, s. 593, Ebu Nuaym, c. 1, s. 235, İbn Esîr, c. 3, s. 56, Zehebî, s. 197, İbn Hacer, c. 2, s. 210.
[138] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 241, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 302, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1 , s.235, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 210.
[139] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 241 ,Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 235.
[140] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 241.
[141] Müslim, Sahîh, c. 2, s. 593, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vfefâ, c. 1, s. 200, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 56, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 197, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 36.
[142] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 235.
[143] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 302, Müslim, c. 2, s. 593, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 177, Ebu'l-Ferec, c. 1 ,s. 200, İbn Esîr, c. 3, s. 56, Zehebî, s. 197, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 36.
[144] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 302.
[145] Ahmed b. Hanbel, c. 1 , s. 302, Müslim, c. 2, s. 593, Ebu Nuaym, c. 1, s. 235, Begavî, c. 2, s. 1 77, Ebu'l-Ferec, c. 1, s.200, İbn Esîr, c. 3, s. 56, Zehebî, s. 1 97, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 36.
[146] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 302.
[147] Ahmed b. Hanbel, c.1 , s. 302, Müslim, c. 2, s. 593, Ebu Nuaym, c.1, s. 236, Begavî, c. 2, s. 1 77, Ebu'l-Ferec, c.1, s.200, İbn Esîr, c. 3, s. 56, Zehebî, s. 1 97, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 36.
[148] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 241 .
[149] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 236.
[150] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 241, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 302, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 593, Ebu Nuaym ,Delâil, c. 1, s. 236, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 177, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 200, İbn
Esîr, Usdu'l-gâbe, c. , s.56, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 197, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye vıe'n-nihâye, c. 3, s. 36.
[151] Müslim, c. 2, s. 593, Begavî, c. 2, s. 177, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 200, İbn Esîr, c. 3, s. 56.
[152] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 56, Zehebî, s. 197, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 36.
[153] İbn Sa'd, c. 4, s. 241, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 302, Müslim, c. 2, s. 593, Begavî, c. 2, s. 177, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 200,İbn Esîr, c. 3, s. 56.
[154] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 236.
[155] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 302, Müslim, c. 2, s. 593, Ebu Nuaym, c. 1, s. 236, İbn Esîr, c. 3, s. 56.
[156] Müslim, Sahîh, c. 2, s. 593, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 56.
[157] Müslim, c. 2, s. 593, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 200, İbn Esîr, c. 3, s. 57, Zehebî, s. 197, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 36.
[158] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 302.
[159] İbn Sa'd. Tabakât. c. 4. s. 241 .
[160] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/.95-99.
[161] İbn İshak. İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 380, EbuNuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 276,Zehebî, Târîhu'l-islâm , s. 223-224.
[162] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 31, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 155, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 507, İbn Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 236.
[163] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 31, Mus'abu'z-Zübeyrî, Nesebi Kureyş, s. 96, Belâzurî, c.1, s. 155, İbn Abdilberr, c. 2, s.507, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 6, s. 250, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 236, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 107, İbnHacer, el-İsâbe, c. 1, s. 521, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 322.
[164] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 155.
[165] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 31, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 103.
[166] Belâzurî, c. 1, s. 155, İbn Hacer, c. 1, s. 520.
[167] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 31, Belâzurî, c. 1 , s. 155, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 103, İbn Hacer, c. 1, s. 522.
[168] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 31, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 103.
[169] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 6, s. 250.
[170] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 155.
[171] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 31, Beyhakî, c. 6, s. 250, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 103.
[172] Mus'abu'z-Zübeyrî, s. 96, İbn Hacer, c. 1, s. 521.
[173] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 31, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 103, Süyutf, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 322.
[174] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 155.
[175] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 31, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 103.
[176] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 31, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 103, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1 ,s.322.
[177] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 155.
[178] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 31, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 103.
[179] Mus'abu'z-Zübeyrî, Nesebi Kureyş, s. 96, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1 , s. 521.
[180] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 31, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 103.
[181] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 236, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 323.
[182] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 155.
[183] Belâzurî, c. 1,s.155, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 236.
[184] Belâzurî, c. 1,5.155.
[185] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 31, İbn Esîr, c. 2, s. 236, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 103.
[186] Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 155.
[187] Belâzurî, c. 1, s. 155, İbn Esîr, c. 2, s. 236.
[188] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 31, Belâzurî, c. 1 , s. 155, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 103.
[189] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 155.
[190] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 31, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 3, s. 103.
[191] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 236.
[192] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/99-102.
[193] Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 466, Diyarbekıf, Hamis, c. 1, s. 298, Zürkânî, M evâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5,s. 108.
[194] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 298.
[195] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 86, Müslim , Sahih, c. 4, s. 2159, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397, Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 84-85, Hâkim ,Müstedrek, c. 2, s. 472, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 262, 265, Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.114,Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 209, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 118.
[196] Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 11 5, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119, Diyarbekrî, c. 1, s. 298, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
[197] Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377,413, Buhârî, c. 4, s. 186, Müslim, c. 4, s. 2158, Tirmizî, c. 5, s. 397-398, Taberî,c. 27, s. 85, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 471, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 279, 281, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.264-265, Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234, İbn Seyyid, c. 1, s. 114, Zehebî, s. 209-211, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[198] Buhârî, c. 4, s. 186, Müslim , c. 4, s. 2159, Taberî, c. 27, s. 86, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 ,s. 279-280, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 267, İbn Seyyid, c. 1, s. 114, Zehebî, s. 211, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[199] Müslim, c. 4, s. 2159, Tirmizî, c. 5, s. 398, Taberî, c. 27, s. 85, Ebu Nuaym, c. 1, s. 279, Beyhakî, c. 2, s. 267, Kadı lyaz,Şifâ.c.1, s. 235, İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[200] Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[201] Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye.c. 1, s. 466,Diyarbekrî,c. 1, s. 298, Zürkânî, Mevâhib Şerhi,c. 5, s. 108.
[202] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 377, Buhârî, c. 4, s. 1 86, Müslim, c. 4, s. 2158, Tirmizî, c. 5, s. 398.
[203] Buhârî, c. 6, s. 52, Müslim, c. 4, s. 2158, Tirmizî, c. 5, s. 398, Taberî, c. 27, s. 85.
[204] Dağın arkasında kaldı (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 447, Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 87).
[205] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 447, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 52, Müslim, Sahih, c. 4, s. 2159.
[206] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 81 -82, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 398.
[207] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 413, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 243, Taberî, Tefsîr, c . 27, s. 85.
[208] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6,s. 133, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1 , s. 467, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 299, Zürkânî,
Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s.110.
[209] Ebu Nuaym, c. 1, s. 280, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 272- 273, Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7, s. 1 27, Ebu'l-Fidâ, c. 3,s. 11 9-120, Suyûtî, Dürru'lmensûr, c. 6, s. 133, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 467, Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 299, Zürkânî,Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110.
[210] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 20, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 1 33.
[211] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280-281, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119-120, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 133.
[212] Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127.
[213] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85, Ebu Nuaym, c. 1, s. 281, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 266, Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s.268, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, elVefâ, c.1 , s. 273, Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 210,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121 ,Kastalânî, Mevâhib, c. 1, s. 466, Diyarbekrî, c. 1, s. 299, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s. 109.
[214] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 281, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 266, Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s. 268, Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234,Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121.
[215] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 82, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 398, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 11 4, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119, Kastalânî, c. 1, s. 466, Diyarbekrî, c. 1, s. 299, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 109.
[216] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82, Tirmizî, c. 5, s. 398, Beyhakî, c. 2, s. 266, İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119, Kastalânî, c.1, s. 466, Diyarbekrî, c. 1, s. 299, Zürkânî, c. 5, s. 109.
[217] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82, Tirmizî, c. 5, s. 398, Ebu Nuaym, c. 1, s. 281, Beyhakî, c. 2, s. 266, İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115, Zehebî, s. 211, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 119-121, Kastalânî, c. 1, s. 466, Diyarbekrî, c. 1, s. 299, Zürkânî, c.5, s. 109.
[218] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 87, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 122.
[219] Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234, 235, İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115, Zürkânî, c. 5, s. 109.
[220] Kadı lyaz, c. 1, s. 235, İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[221] Ebu Nuaym , c. 1, s. 281, Beyhakî, c. 2, s. 266, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121, Kastalânî, c. 1, s. 466, Diyarbekrî, c. 1, s. 299, Zürkânî, c. 5, s. 109.
[222] Taberî, c. 27, s. 85, Kadı lyaz, c. 1 , s. 235, Kurtubî, c. 17, s. 127, Kastalânî, c. 1 , s. 467, Diyarbekrî, c. 1, s. 299, Zürkânî, c.5,s.109.
[223] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 281 .
[224] Ebu Nuaym, c. 1, s. 281, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 266, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 273, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 121, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 467, Zürkânî, Mevâhib Şerhi,
c. 5, s. 109.
[225] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 267, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121.
[226] Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 235, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 11 4.
[227] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85, Beyhakî, c. 2, s. 267, Kadı lyaz, c. 1, s. 235, Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7. s. 127.
[228] Beyhakî, c. 2, s. 267, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121, Kastalânî, c. 1, s. 467, Diyarbekrî, c. 1, s. 299, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.5, s. 109-110.
[229] Ebu Nuaym , c. 1, s. 281, Beyhakî, c. 2, s. 267, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121, Kastalânî, c. 1, s. 467, Diyarbekrî, c. 1, s. 299,Zürkânî, c. 5, s. 109-110.
[230] Taberî, c. 27, s. 85, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 273, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121, Kastalânî, c. 1, s. 467, Diyarbekrî, c. 1, s. 299,Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110.
[231] Taberî, c. 27, s. 85, Ebu Nuaym, c. 1, s. 281, Beyhakî, c. 2, s. 267, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 268, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.121, Kastalânî, c. 1, s. 467, Diyarbekrî, c. 1, s. 299, Zürkânî, c. 5, s. 110.
[232] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 275, Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 1 33.
[233] Kadı lyaz, c. 1, s. 235.
[234] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 211.
[235] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 281 .
[236] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397, Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 87, Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 1 27.
[237] Kamer: 1-8.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim MÜŞRİKLERİN KÂBE'ye ASTIĞI ANLAŞMA SAHİFESİNİN GÜVE TARAFINDAN YENİLİŞİ.:

Haşim ve Muttâlib oğulları Şı'b'da üç yıl kuşatılmış bir halde kaldıktan sonra,
[238] Kâbe'nin içinde asılı sahifeye, Yüce ALLAH ağaç kurdunu (güvesini) musallat etti.
Güve; sahifede, ALLAH'ın ismi anılan[239] “Bismik'ALLAHümme=Senin isminle başlarım ey ALLAH”cümlesi dışında,[240] zulüm ve cevr ifâde eden herşeyi yedi, bırakmadı.[241]
Bunu Yüce ALLAH, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a vahiyle bildirdi .[242]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da, Ebu Tâlib'e: “Ey amca! Benim RaBBim olan ALLAH, Kureyşlilerin sahifesine ağaç kurdunu (güvesini) musallat etti. ALLAH'ın isminden başka, onda tesbit edilen,zulüm, akraba ile ilgi kesme, bühtan., gibi şeylerden hiçbirini bırakmadı, yok etti!” buyurdu.
Ebu Tâlib: “Bunu sana RaBBin mi haber verdi?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm): “Evet! RaBBim haber verdi” buyurdu.[243]
Ebu Tâlib: “Ey kardeşimin oğlu! Bana haber verdiğin şey gerçek midir?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm): “Evet! VALLAHi gerçektir!” buyurdu.[244]
Ebu Tâlib: “VALLAHi, bizim yanımıza da,[245] senin yanına da, (bunu haber verecek) hiç
kimse girmemıştır![246] Bunu sana kim haber verdi?”
diye tekrar sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm):“RaBBim haber verdi. Doğrudur bu ey amca!” buyurdu.
Ebu Tâlib: “Ben şehâdet ederim ki; sen ancak doğru söylersin!” dedi.[247]
Ebu Tâlib bu haberi kardeşlerine anlattı. Kardeşleri: “Senin bu husustaki kanaatin nedir?” diye sordular.
Ebu Tâlib: “VALLAHi, o bana hiçbir zaman yalan söylememıştır!” dedi.
Ebu Tâlib'e: “Sen bu hususta ne yapmamızı uygun görürsün?” diye sordular.
Ebu Tâlib: “Elbiselerden, bulabildiğiniz en güzelini giymenizi, sonra da Kureyşlilerin yani arına kadar varmanızı, onlara bu sahifenin haberini -kendilerine haber erişmeden önce- anmanızı uygun görüyorum!” dedi.
Hep birlikte gittiler, Mescid-i Haram'a girdiler, Hicr'e kadar vardılar. O sırada, Kureyşlilerin emir ve nehiy sahipleri olan yaşlıları orada oturuyorlardı.[248]
Onlar Ebu Tâlib ile yanındakileri görünce, çektiklerine dayanamayarak Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı kendilerine teslim etmek üzere gelmek zorunda kaldıklarını sandılar.[249] Ebu Tâlib'le yanındakileri, hemen meclislerine aldılar. “Ne söyleyecekler?” diye, onlara bakmaya başladılar.
Ebu Tâlib: “Biz, sizce bilinen, kabul edeceğiniz bir iş için gelmiş bulunuyoruz” dedi.
Müşrikler: “Hoşgeldiniz, safa geldiniz!” dediler.[250]
Ebu Tâlib: “Ey Kureyş cemaatı![251] Hiçbir zaman yalan söylememiş olan[252] kardeşimin oğlu bana haber verdi[253] ki; sizin yazmış olduğunuz sahifenize, ALLAH ağaç kurdunu (güvesini) musallat kılmış; o, onun içinde ki cevr, zulüm ve akrabalarla ilişiği kesme., gibi herşeye dokunmuş, onda sadece ALLAH'ın ismi anılan sözler kalmıştır![254] Haydi,[255] aleyhimizde yazdığınız[256] sahifenizi getiriniz![257] Eğer kardeşimin oğlu doğru söylemiş ise,[258] sahife onun dediği
gibi çıkarsa,[259] vALLAHi biz en sonuncumuz ölmedikçe onu size teslim etmeyiz! [260] Artık siz de kötü görüşünüzden,[261] bizimle ilginizi kesmek-ten[262] vazgeçin![263] Eğer dediği doğru çıkmazsa, kardeşimin oğlunu size teslim ederim[264] Siz de onu ister öldürürsünüz, isterseniz sağ bırakırsınız!”
dedi. [265]
Müşrikler: “Kabul ettik![266] Sen bize insaflı davrandın!” dediler.[267] Bu hususta akit yaptılar.[268] Sahifeyi getirmek üzere,[269] acele[270] adam gönderdiler.[271] Müşrikler bu işin arzularına uygun geleceğini sandılar.[272]
Sahife getirilince, Ebu Tâlib: “Okuyunuz onu!” dedi.
Sahife açıldığı zaman,[273] onu Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın dediği gibi buldular. [274]
Sahifede; ALLAH'ın isminden başka herşey, güve tarafından yenilmiş, bitirilimişti![275]
Kureyş müşriklerinin elleri yarılarına düştü![276]
Ebu Tâlib, bundan kuvvet ve cesaret alıp bağırarak:[277] “Her halde, zulmettiğiniz, akraba ile ilişiği kesip kötülük yoluna saptığınız sizce de belli oldu, değil mi?!” dedi.[278] Müşriklerden hiçbiri Ebu Tâlib'e cevap vermedi.[279]
Ancak: “Siz bize sadece sihir ve bühtan getirdiniz![280] Bu, sahibinizden sâdır olan bir sihirden başka birşey değildir!” dediler.[281] Red ve inkâr ettiler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm)la ashabına yapageldikleri kötülükleri, katlıkları tekrarladılar.[282]
Kureyşlilerin ileri gelenlerinden bazıları ise, Hâşim oğullarına karşı yaptıkları şeylerden dolayı, birbirlerini kınadılar.[283]
Ebu Tâlib ile ashabı, Kâbe örtüsü arasına girerek: “Ey ALLAH! Bize zulmedenlere, akrabalarla ilişiğini kesenler E, bize yapılması haram olan şeyleri helâlleştirenlere karşı bize yardım et!” diyerek yalvardıktan sonra, Şı'b'a döndüler.[284]
Müşriklerden bir topluluk: “Bu, kardeşlerimize karşı, tarafımızdan yapılmış bir zulümdür!” dediler,[285]
pişmanlık duydular.[286]

Resim ŞI'B SAKİNLERİNİN ŞI'B'dan ÇIKARILIŞLARI.:

Nübüvvetin onuncu yılında idi[287] ki, Kureyş müşriklerinin Haşirin ve Muttâlib oğulları aleyhindeki yazılı antlaşmalarını bozup yürürlükten kaldırmak için, Kureyşlilerden birkaç kişi, harekete geçti. Onların içinde, bu hususta, Hişam b. Amrin çabasından daha güzel çabalı kimse yoktu.[288] Hişam b. Amr; Nadle b. Hişam b. Abdi Menafin ana bir kardeşinin oğlu olduğu için,[289] Hâşim oğullarından sayılırdı. Kendisi, kavmi arasında şerefli ve itibarlı idi.[290]
Hişam b. Amr, Züheyr b. Ebi Ümeyye'nin yanına vardı. Züheyr b. Ebi Ümeyye'nin annesi Âtlke Hatun, Abdulmuttâlib'in kızı idi.
Hişam b. Amr, Züheyr'e: “Ey Züheyr! Dayılarının birşey almaktan, satmaktan, evlenmekten, evlendirmekten., mahrum edildiklerini;[291] darlık ve yokluk içinde kıvrandıklarını[292] bilip durduğun halde, istediğini yemeye, içmeye, giyinip kuşanmaya, istediğin kadınla evlenmeye senin gönlün nasıl razı oluyor? Nasıl içine siniyor?[293]
ALLAH'a yemin ederim ki; [Ebu Cehil] Ebu'l-Hakem Amr b. Hişam'ın seni dayıların aleyhinde antlaşmaya dâvet ettiği gibi, sen de onu kendi dayıları aleyhinde böyle bir antlaşmaya dâvet etmiş olsaydın, senin dâvetine hiçbir zaman icabet etmez, yanaşmazdı.”
dedi.[294]
Züheyr b. Ebi Ümeyye: “ALLAH senin iyiliğini versin ey Hişam! Ben bir tek adamım .[295] Tek başıma ne yapabilirim?! VALLAHi, yanımda başka bir kişi daha olsaydı, muhakkak o antlaşma sahifesini bozmaya kalkar, bozuncaya kadar uğraşırdım!” dedi.[296]
Hişam b. Amr: “Ben sana ikinci bir adam buldum!” dedi.
Züheyr b. Ebi Ümeyye: “Kim imiş o?” diye sordu.
Hişam b. Amr: “Benim!” dedi.
Züheyr b. Ebi Ümeyye: “Sen bize üçüncü bir adam daha ara!” dedi.
Hişam b. Amr, kalkıp Mut'im b. Adiyy'e gitti. Ona: “Ey Mut'im! Kureyşlilere uyarak Abdi Menaf oğullarından iki batın ailenin gözünün önünde yok edilmelerine gönlün nasıl razı oluyor? Nasıl içine siniyor?![297] VALLAHi, onlan bundan kurtarmaya imkân bulabilseydim, içinizden onlara ilk koşacak olanı, beni bulurdun!” dedi.[298]
Mut'im b. Adiyy: “ALLAH senin iyiliğini versin! Ben bir tek adamın! Tek başıma ne yapabilirim?” dedi.
Hişam b. Amr: “Ben sana ikinci bir adam buldum!” dedi.
Mut'im b. Adiyy: “Kim imiş o?” diye sordu.
Hişam b. Amr: “Benim!” dedi.
Mut'im b. Adiyy: “Bize üçüncü bir adam daha ara, bul!” dedi.
Hişam b. Amr: “Buldum bile!” dedi.
Mut'im b. Adiyy: “Kim imiş o?” diye sordu.
Hişam b. Amr: “Züheyr b. Ebi Ümeyye'dir” dedi.
Mut'im b. Adiyy: “Sen bize dördüncü bir adam daha ara, bul!” dedi.
Hişam b. Amr, kalkıp Ebu'l-Bahterî b. Hişam'ın yanına gitti.[299] Onunla konuştu.[300] Ona da, Mut'im b. Adiyy'e söylediklerine benzer sözler söyledi.
Ebu'l-Bahterî: “Bize bu hususta yardım edecek,[301] bu görüşte[302] kimseler var mı?” diye sordu.
Hişam b. Amr: “Evet! Vardır” dedi.[303]
Ebu'l-Bahterî.: “Kim imiş onlar?” diye sordu.
Hişam b. Amr: “Züheyr b. Ebi Ümeyye, M ur/im b. Adiyy'dir. Ben de yanındayım!” dedi.
Ebu'l-Bahterî: “Sen bize beşinci bir adam daha ara, bul!” dedi.
Hişam b. Amr, kalkıp Zem'a b. Esved'e gitti. Onunla konuştu.[304] Kendisinin onlarla olan akrabalığını ve haklarını andı.
Zem'a b. Esved: “Beni dâvet ettiğin bu iş üzerinde duran kimseler var mı?” diye sordu.
Hişam b. Amr: “Evet! Vardır” dedi. Zem'aya, onların isimlerini birer birer saydı.
Mekke'nin yukansındaki Hacun mevkiinin başlangıcında, geceleyin toplanmaya hazırlandılar. Orada toplanıp, yapacakları işi konuştular. Sahife üzerinde durup, onu bozuncaya kadar uğraşmaya ahd ve akd ettiler.
Züheyr b. Ebi Ümeyye ise: “Sizden, işe ilk başlayan ve ilk konuşan kimse ben olayım!” dedi.
Ertesi günü, sabahleyin, Kureyş müşriklerinin toplantı yerine gittiler. Züheyr b. Ebi Ümeyye; üzerine ağır ve kıymetli bir elbise giyinmiş olduğu halde Kâbe'yi yedi kere tavâf ettikten sonra, halkın yanına geldi ve: “Ey Mekkeliler! Bizler istediğimiz gibi yiyip içelim, giyinip kuşanalım da, Hâşim ve Muttâlib oğulları alışverişten mahrum ediler Ek helak olsunlar, yakışır mı?! VALLAHi, akrabalık bağlarını kesen şu zalim sahife yırtılıncaya kadar, oturmayacağım!” dedi.
O sırada, Mescid-i Haram'ın bir köşesinde oturan Ebu Cehil: “Sen yalan söylüyorsun! VALLAHi, o sahife yırtılamaz!” dedi.
Zem'a b. Esved: “VALLAHi, asıl sen yalan söylüyorsun! Zâten, biz o yazıya-yazıldığı zaman-razı değildik!” dedi.
Ebu'l-Bahterî: “Zem'a doğru söylüyor! Biz onda yazılı şeyleri ne kabul, ne de ikrar ettik!” dedi.
Mut'im b. Adiyy: “Her ikiniz de doğru söylüyorsunuz. Bunun aksini söyleyen yalan söyler! Biz bu sahifeden ve onun içinde yazılı olanlardan uzaklaşır, ALLAH'a sığınırız!” dedi.
Hişam b. Amr da, Mut'im b. Adiyy'in sözlerine yakın sözler söyledi.
Ebu Cehil: “Her halde, bu, buradan başka biryerde geceleyin konuşulmuş, üzerinde karara varılmış bir iş olsa gerek!?” dedi. O sırada, Ebu Tâlib de, Mescid-i Haram'ın bir köşesinde oturuyordu.
Mut'im b. Adiyy kalkıp, Kâbe'nin içinde asılı sahifeyi yırtmak için yanına vardığı zaman; “Bismik'ALLAHümme”sözleri dışındaki bütün yazilân ağaç kurdu (güvesi) yemiş bir halde buldu![305]
Bunun üzerine, Adiyy b. Kays, Zem'a b. Esved, Ebu'l-Bahterî ve Züheyr b. Ümeyye silahlanarak Hâşim ve Muttâlib oğullarının yarılarına gittiler, onları Şı'b'dan evlerine döndürdüler.[306] Kureyş müşriklerinin elleri yarılarına düştü!
Hâşim oğullarının Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı sonuna kadar koruyacaklarına, kendilerine teslim etmeyeceklerine kanaat getirdiler.[307]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) ile cemaatı, Şı'b'dan çıkarak, halk arasına karıştılar. [308]
Ebu Tâlib; sahifeyi ve içinde kini iptal edip Şı'b'dan çıkmalarını sağlayanları, söylediği yirmi altı bey-itlik bir şiirle övdü.[309]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[238] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 188, 209, Ebu Nuaym, Delâilü'nnübüvve, c. 1 , s. 273, Beyhakî, Delâilü'n nübüvve, c.2, s. 312, Zehebî, Târîhu'l-islâm , s. 221, 222.
[239] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 188-189, 209, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 31 , Ebu Nuaym , c. 1, s. 273, Beyhakî, c. 2, s. 312, İbnEsîr, Kâmil, c. 2, s. 89-90, Zehebî, s. 222.
[240] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 16, İbn Sa'd, c. 1, s. 209.
[241] İbn Sa'd, c.1, s. 209, Yâkubî, c. 2, s. 31, Ebu Nuaym, c. 1, s. 273-274, Beyhakî, c. 2, s. 312, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ,c.1,s. 197, Zehebî, s. 222.
[242] İbn Sa'd, c. 1, s. 188-189, Belânın, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 234, Ebu Nuaym, c. 1, s. 274, Beyhakî, c. 2, s. 312, Zehebî,s. 222.
[243] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 16, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 97,Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 35, Zürkânî, M evâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s. 290.
[244] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, c. 1, s. 197.
[245] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 234.
[246] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 16, İbn Seyyid, c. 1, s. 128, Ebu'l-Fidâ, t 3, s. 97.
[247] Belâzulî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 234.
[248] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1,s.189, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 197-198.
[249] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 274, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 313, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.127, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 85, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 375, Halebî, İnsânu'lUyûn, c. 2, s. 35, Zürkânî,Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 290.
[250] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 198.
[251] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 16, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 , s. 128, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 97.
[252] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198.
[253] İbn İshak, İbn Hişam , c. 2, s. 1 6, İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec, c.1, s. 198, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 90, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 97, Halebî, c. 2, s. 36.
[254] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198, İbn Esîr, c. 2, s. 90, Halebî, c. 2, s. 36.
[255] İbn İshak, İbn Hisam, c. 2, s. 16, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 234, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 97.
[256] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 234.
[257] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 16, Belâzurî, c. 1 , s. 234, İbn Esîr, c. 2, s. 90.
[258] İbn Şa'd, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 98.
[259] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 16, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 97.
[260] Ebu Nuaym , c. 1, s. 274, Beyhakî, c. 2, s. 313, İbn Seyyid, c. 1, s. 127, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 222, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.85, Suyûtî, c. 1, s. 375, Halebî, c. 2, s. 36, Zürkânî, c. 1, s. 290.
[261] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 36.
[262] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 16, İbn Sa'd
[263] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 16, İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 1 98, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 97, Halebî, c. 2, s. 36.
[264] İbn İshak, İbn Hisam, c. 2, s. 16, İbn Sa'd, c. 1, s. 209, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 2, s. 313, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 97, Halebî c. 1,s.36.
[265] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 274, Beyhakî, Delâil,
c. 2, s. 313, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 127, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 85, Halebî, c. 1, s. 36, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 290.
[266] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 17, İbn Seyyid, c. 1, s. 127, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 97.
[267] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198, Halebî, c. 2, s. 36.
[268] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 17, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 97.
[269] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Bel âzurf, E nsâbu'l -eşraf, c. 1, s. 234, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198.
[270] Belâzurî, c. 1, s. 234, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 90.
[271] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198.
[272] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 234.
[273] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198, İbn Seyyid, c. 1 , s. 127, Halebî, c. 2, s. 36.
[274] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 17, İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Belâzurî, c.1, s.
234, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198, İbn Esîr, c. 2, s.90, İbn Seyyid, c. 1, s. 127, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 97.
[275] İbn Sa'd, Tabakât, 11, s. 189.
[276] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Belâzurî, c. 1, s. 234, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1,s.379.
[277] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Belâzurî, c. 1, s. 234, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198, İbn
Esîr, c. 2, s. 90.
[278] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198, İbn Esîr, c. 2, s. 90, Suyûtî, c.1, s. 376.
[279] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198, Suyûtî, c. 1, s. 376, Halebî, c. 2, s. 36.
[280] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 234, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 90.
[281] Yâ kubf, Târîh, c. 2, s. 3 2, E b u N uay m, D el âil ü'n-nübüvve, c. 1, s. 2 74, B eyhak f, D e lâi lü'n-nübüvve, c. 2, s. 313, Zeheb f,Târîhu'l-islâm, s.
222, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 85.
[282] Ebu Nuaym, c. 1, s. 274, Beyhakî, c. 2, s. 313, Zehebî, s. 222, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 85.
[283] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 189, Ebu Nuaym , c. 1, s. 274.
[284] İbn Sa'd, c. 1, s. 189, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 36.
[285] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 128, Halebî, c. 2, s. 36.
[286] Ebu Nuaym, c. 1, s. 274, İbn Seyyid, c. 1 , s. 128, Halebî, c. 2, s. 36. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/108-112.
[287] İbn Sa'd, c. 1, s. 210, Belâzurî, c. 1,s.236, İbn Kayy,m, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52, İbnSeyyid, c. 1, s. 129, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 98, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 298. Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 290
[288] .İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.2, s. 14, Taberî, Târih, c. 2, s. 228, EbuNuaym, c. 1.S.276, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 96.
[289] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 14, Belâzurî, c. 1, s. 235, Taberî, Târih, c. 2, s. 228, Ebu Nuaym.c. 1, s. 276, İbn Esîr.c. 2,s. 88, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 96.
[290] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 14, Taberî, c. 2, s. 228, Ebu Nuaym.d, s 276, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 96.
[291] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 14, Taberî, c. 2, s. 228, Ebu Nuaym , c. 1, s. 276-277, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 ,s. 198, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 96, Halebî, c. 2, s. 37.
[292] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 235.
[293] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c. 2, s. 1 4-15, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. , s. 235-236, Taberî, Târih, c.2, s. 228, Ebu Nuaym ,Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 277, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 198, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 88,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 96, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 37.
[294] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 15, Taberî, c. 2, s. 228, Ebu Nuaym, c. 1,s. 277, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198, İbn Esîr, c.2,s.88, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 96.
[295] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 15, Belâzurî, c. 1, s. 236, Taberî, c.2, s.
228, Ebu Nuaym, c. 1, s. 277, Ebu'l-Ferec, c. 1,s.198, İbn Esîr, c. 2, s. 88, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 96, Halebî, c. 2, s. 37.
[296] İbn İshak, İbn Hişam, c.2, s. 15, Taberî, c. 2, s. 228, Ebu Nuaym, c. 1, s. 277, Ebu'l-Ferec, c. 1,s.198, İbn Esîr, c. 2, s.88, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 96, Halebî, c. 2, s. 37.
[297] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 15, Belâzurî, c. 1, s. 236, Taberî, c. 2, s. 228, Ebu Nuaym, c. 1, s. 277, Ebu'l-Ferec, c. 1, s.198, İbn Esîr, c. 2, s. 88, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 96.
[298] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 15, Taberî, c.2, s. 228, Ebu Nuaym, c. 1, s. 277, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198, İbn Esîr, c. 2, s.88, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 96.
[299] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 15, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236, Taberî, Târih, c. 2, s. 228, Ebu Nuaym,Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 277, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 ,s. 198-199, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 89, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 96, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c.2 , s. 37.
[300] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236.
[301] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 1 5, Taberî, c. 2, s. 228, Ebu Nuaym, c. 1, s. 277, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 198-199, İbn Esîr, c.2, s. 89, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 96, Halebî, c. 2, s. 37.
[302] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236.
[303] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 15, Belâzurî, c. 1.S.236, Taberî, c. 2, s. 228, Ebu Nuaym , c. 1, s. 277, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.96, Halebî, c. 2, s. 38.
[304] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 15, Belâzurî, c. 1, s. 236, Taberî, c.2, s. 228, Ebu Nuaym, c. 1, s. 277, Ebu'l-Ferec, c. 1,s.199, İbn Esîr, c. 2, s. 89, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 96, Halebî, c. 2, s. 38.
[305] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 15-16, Taberî, Târih, c. 2, s. 228- 229, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 275-277-278, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 199, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 89, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 96.
[306] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 210, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.
236, Halebî, İnsânu'l-Uyûn, c. 2, s. 38.
[307] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 210, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236.
[308] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 395, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 315, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 224.
[309] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.2, s. 17-19, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 314. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/112-117.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim
ÇİLLe ÇİÇEği..

HÜZÜN YILI.:

Resim EBU TÂLİB'in HASTALANIŞI ve MÜŞRİKLERİN ONUNLA KONUŞMAYA GELİŞİ.:

Ebu Tâlib nübüvvetin onuncu yılında,[1] Şı'b'dan çıktıktan sonra[2] hastalanıp[3] ölüm döşeğine düşünce,[4] günden güne ağırlaştığını haber alan Kureyş Müşrikleri, birbirlerine.:
“Hamza, Ömer, Müslüman oldu. MuhaMMed'in işi bütün Kureyş kabileleri arasında yayıldı. VALLAHi, onun işimizi elimizden zorla almayacağından emin değiliz! Ebu Tâlib'e gidelim. O, bizim için, kardeşinin oğlundan bir söz alsın! Bizden de, ona bir söz versin!” dediler ve:
1-) Utbe b. Rebia,
2-) Şeybe b. Rebia,
3-) Ebu Cehil Amr b. Hişam,
4-) Ümeyye b. Halef,
5-) Ebu Süfyan Sahr b. Harb ve Kureyş eşrafından daha bazı adamlarla gidip
Ebu Tâlib'le konuştular.: “Ey Ebu Tâlib! Biliyorsun ki, sen bizdensin! Gördüğün gibi, ölüm döşeğine de düşmüş, ölüme yaklaşmış bulunuyorsun! Biz senin ansızın ölüvereceğinden korkuyoruz! Bizim aramızla kardeşinin oğlu arasındaki durumu pekâlâ biliyorsun. Kendisini çağır! Bizden onun için alacağın sözü al; ondan da bizim için alacağın sözü al da, o artık bizimle uğraşmaktan vazgeçsin! Biz de onunla uğraşmaktan vazgeçelim! O, bizimle ve dinimizle uğraşmayı bıraksın! Biz de, onunla ve onun dini ile uğraşmayı bırakalım!” dediler.
Bunun üzerine, Ebu Tâlib, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a haber saldı. Gelince.: “Ey kardeşimin oğlu! Bunlar senin kavminin eşrafıdırlar! Sana söz vermek ve senden de söz almak için toplanıp gelmişlerdir” dedi.[5] “Ey kardeşimin oğlu! Senin kavminden istediğin nedir?” diye sordu.[6]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ey amcam![7] Ben onların bir tek kelimeyi söylemelerini istiyorum ki, onlar onunla bütün Araplara hakim olurlar, Arap olmayarılar da kendilerine cizye [vergi] öderler!” buyurdu.[8]
Müşrikler, o kelimeden korktular.[9]
“Evet! Nedir o kelime?! Babam sana fedâ olsun. Sen onu bize söyle de, biz onu bir tek yerine on defâ söyleyelim!” dediler. [10]
Ebu Cehil de aynı sözleri tekrarladı.[11]
Ebu Tâlib: “Ey kardeşimin oğlu! Hangi kelimedir o?” diye sordu.[12]
Peygamberimiz (aleyhisselâm): “'Lâ ilâhe illâ ALLAH=ALLAH'tan başka ilâh yoktur” derseniz; ALLAH'tan başka tapmakta olduğunuz şeyleri de söker atarsanız!” buyurunca,[13] müşrikler hemen kalkıp[14] ellerini,[15] elbiselerini[16] çırptılar.:[17]
“Ey MuhaMMed! Sen bunca ilâhları bir tek ilâh mı yapmak istiyorsun? Senin işin şaşılacak şey doğrusu!” dediler.
Birbirlerine de.: “VALLAHi, bu adam istediğiniz şeylerden size birşey verici değildir! Gidiniz! ALLAH sizinle onun arasında hükmünü verinceye kadar atalarınızın dini üzerinde sebat ediniz!.” diyerek dağıldılar. [18]
Ebu Tâlib, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “VALLAHi, ey kardeşimin oğlu! Ben senin hiç de haktan uzak birşey istediğini görmedim.” dedi.[19]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Ebu Tâlib'in bu sözünden, kendisinin Müslüman olacağını umdu.[20] Ebu Tâlib'in yanına vardığı zaman, Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Ümeyye orada bulunuyordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ey amca! “Lâ ilâhe illâ ALLAH = AlIah 'tan başka hiçbir ilâh yoktur” Kelime-i
Tevhidini söyle de, ben ALLAH katında senin imanına bununla şehâdet ede bilirim”
buyurdu.
Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Ümeyye.: “Ey Ebu Tâlib! Sen Abdulmuttâlib'in milletinden (dininden) yüz mü çevireceksin?” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) Kelime-i Tevhidi Ebu Tâlib'e teklife devam ettiği müddetçe, Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Ümeyye, sözlerini tekrarlayıp durdular.
Ebu Tâlib'in onlara son sözü.: “Ben, Abdulmuttâlib'in milleti (dini) üzereyim!.” demek oldu.[21]
Peygamberimiz (aleyhisselâm): “Ey amca! Sen o Kelime-i Tevhidi söyle ki, Kıyamet gününde, sana onunla şefâat etmek helâlleşir.” buyurdu.[22]
Ebu Tâlib.: “VALLAHi, ey kardeşimin oğlu! Benden sonra, sana ve senin atanın oğullarına sövülmesi ve Kureyşîlerin bunu benim ölümden korkarak söylediğimi sanmaları korkusu olmasaydı, senin gözünü aydın etmek için, söylerdim!” dedi.[23]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “VALLAHi, ben de, Yüce ALLAH tarafından men’ olununcaya kadar, senin için muhakkak istiğfarda bulunmaya, yarlıganmanı dilemeye devam edeceğim” buyurdu.[24]Bunun üzerine, inen âyette şöyle buyuruldu:
“Gerçekten, sen her istediğini hidâyete erdiremezsin. Fakat, ALLAHtır ki, kimi dilerse, ona hidâyet verir ve O, hidâyete erecekleri daha iyi bilendir.”[25]


إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
“(Resûlüm!) Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin; bilakis, ALLAH dilediğine hidayet verir ve hidâyete girecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas 28/56)

Resim EBU TÂLİB'n PEYGAMBERİMİZ’e (aleyhisselâm) ÖNEMLİ BİR TAVSİYESİ.:

Ebu Tâlib, öleceği sırada, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı yanına çağırdı ve:
“Ey kardeşimin oğlu! Ben öldüğüm zaman, sen Neccar Oğullarından olan dayılarının yanına git! Çünkü, onlar evlerinde, yurtlarında bulunanı koruma gücüne, insanların en çok mâlik olanlarıdırlar.” dedi.[26]

Resim EBU TÂLİB'in VEFÂTI.:

Ebu Tâlib, nübüvvetin onuncu yılında,[27] Şı'b'dan çıktıktan sonra,[28] Peygamberimiz (aleyhisselâm)in Medine'ye hicretinden üç yıl önce,[29] Şevvâl ayının ortasında vefât etti .[30] Vefât ettiği zaman, kendisinin yaşı sekseni aşmış;[31] seksenyediyi,[32] doksanı bulmuştu.[33]
Hz. Ali kerremallahu vechehu der ki.: “Babam vefât ettiği zaman, Resûlullah (aleyhisselâm)ın yanına gidip.: “Amcan,[34] dalâlet içinde ki ihtiyar amcan[35] müşrik olarak öldü!” dedim.[36]
Resûlullah (aleyhisselâm) ağladı.:[37] “Git! Onu yıka! Kefenle ve göm![38] ALLAH onu yarlıgasın! Ona rahmet etsin!.” buyurdu.[39]
“Onu kim gömecek?” diye tekrar sordum .[40]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Sen git, babanı göm! Dönüp yanıma gelinceye kadar da, hiçbir şey yapma!” buyurdu.[41]
Dediğini yaptım.[42] Babamı gömüp gelince emretti, yıkandım; bana duâ etti.[43]
Resûlullah (aleyhisselâm) günlerce evinden dışari çıkmadı, onun yargılanmasını diledi durdu.: “ALLAH sana rahmet etsin! Seni yarlıgasın!. ALLAH beni men’ edinceye kadar, senin için mağfiret dilemeye devam edeceğim.” buyurdu.”[44]

Resim Hz. HATİCE'nin VEFÂTı.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın zevcesi Hz. Hatice de; nübüvvetin onuncu yılında, [45] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın Medine'ye hicretinden üç yıl önce,[46] Şı'b'dan çıktıktan sonra,[47] Ramazan ayında vefât etti.[48] Ebu Tâlib'in vefâtından üç gün sonra vefât ettiği de rivâyet edilir.[49] Hz. Hatice, vefât ettiği zaman altmış beş yaşında idi.[50] Mekke'nin Hacun Kabristanına götürülüp gömüldü.[51] Hz. Hatice gömülürken, Peygamberimiz (aleyhisselâm) onun kabrinin içine indi.[52] O zaman, cenâze namazı teşri kılınmamıştı.[53]
Hz. Hatice İslâm dâvasında Peygamberimiz (aleyhisselâm) için sadık bir müşâvir ve dert ortağı, sükunet kaynağı idi.
Ebu Tâlib de, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın kolu, kanadı, sığınağı, müşriklere karşı savunucusu ve yardımcısı idi.[54]
İki musibetin böyle birbiri ardınca gelip Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın üzerinde toplanması,[55] Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “Şu ümmet üzerinde şu günlerde toplanan iki musibetten hangisine en çok yanacağımı bilemiyorum” dedirtecek kadar[56] ağır geldi.[57]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), bu yıla “Hüzün Yılı”adını taktı.[58]

Resim MÜŞRİKLERİN PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)a İŞKENCEYE BAŞLAMALARI VE EBU LEHEB'in PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ı HİMÂYESİNE ALIŞI.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm), amcası Ebu Tâlib'in vefâtından sonra, günlerce evinden dışarı çıkmadı.[59] Hep evinde oturdu. Pek az dışarı çıktı.[60] Dışarı çıktığı zaman da, Kureyş Müşrikleri,[61] Ebu Tâlib'in sağlığında[62] yapmak isteyip de yapamadıkları hakaret ve işkenceleri,[63] istediklerini yapmaya başladılar.[64]
Nitekim, Kureyş Müşriklerinin beyinsizlerinden bir beyinsiz Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın önünü kesip başına toprak saçmış, Peygamberimiz (aleyhisselâm) başı toza toprağa bulanmış olarak evine girmişti.
Kızlarından birisi hemen kalkıp Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın başındaki tozu toprağı ağlaya ağlaya giderirken, Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Kızcağızım! Ağlama! Muhakkak ki, ALLAH senin babanı koruyacak, savunacaktır!” demişti.
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın kendi kendine de.: “Ebu Tâlib ölünceye kadar, Kureyşlilerden, böyle birşey başıma gelmemişti!, [65] Ey amca! Senin yokluğunda, imdadıma senden daha çabuk koşanı bulamadım!.” buyurduğunu işittiği; ve müşriklerin Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı himâyesiz bularak işkenceye uğratmaya kalktıklarını gördüğü zaman, Ebu Leheb Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına geldi ve.:
“Ey MuhaMMed! Git! Ne istiyorsan, Ebu Tâlib'in sağlığında ne yapıyor idiysen, yine yap! Lâfa andol-sun ki, ben ölünceye kadar sana hiç kimse dokunamayacaktır!.” dedi.
Bir gün, Gaytala'nın oğlu Peygamberimiz (aleyhisselâm)a sövüp sayarken, Ebu Leheb çıkageldi. Onu yüzünün üzerine düşürdü.
Gaytala'nın oğlu: “Ey Kureyş Cemaatı! Ebu Utbe dininden çıkmış!.” diyerek bağırmaya ve yaygaraya başladı. Kureyş Müşrikleri gelip Ebu Leheb'in üzerine dikildiler.
Ebu Leheb onlara.: “Ben Abdulmuttâlib'in dininden ayrılmış değilim. Fakat, ben kardeşimin oğlunu yapmak istediği şeyi yapıncaya kadar koruyorum!.” dedi.
Müşrikler.: “Güzel ve iyi etmişsin!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), böylece, bir müddet, Ebu Leheb'in korkusundan hiç kimse sataşmaz olduğu halde, gider gelir oldu.
Bir gün; Ukbe b. Ebi Muayt ile Ebu Cehil Amr b. Hişam Ebu Leheb'in yanına giderek, ona.: “Kardeşinin oğlu sana babanın nereye girdiğini haber verdi mi?” diye sordular.
Bunun üzerine, Ebu Leheb: “Ey MuhaMMed! Abdulmuttâlib'in girdiği yer neresidir?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “O, kavmi ile birliktedir!” buyurdu.
Ebu Leheb, Ukbe b. Ebi Muayt ile Ebu Cehil'e.: “Ona babamın girdiği yeri sordum. “Kavmi ile birliktedir" diye cevap verdi” dedi.
Ukbe ile Ebu Cehil.: “O ateş (Cehennem) içinde dir!” demek istemiştir” dediler.
Ebu Leheb tekrar Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına varıp.: “Ey MuhaMMed! Abdulmuttâlib, ateşe (Cehenneme) mi girdi?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Evet! Abdulmuttâlib de, putlara tapa tapa onun gibi ölüp gitmiş olan herkes de, ateşe (Cehenneme) girmıştır” buyurdu.
Bunun üzerine, Ebu Leheb.: “VALLAHi, artık sana işkenceden nefes aldırmayacak, temelli düşmanlık edeceğim! Sen Abdulmuttâlib'in Cehennemde olduğunu söylersin ha?!.” dedi.
Ebu Leheb de, başka müşrikler de, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a düşmanlıklarını ve zulümlerini şiddetlendirdiler..[66]

Resim MÜŞRİKLERİN PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)a YAPTIKLARI DÜŞMANLIK ve KÖTÜLÜKLERDEN BAZILARI.:

1-) Übeyy b. Halefle Ukbe b. Ebi Muayt, birbirlerinin sıkı dostu idiler. Ukbe b. Ebi Muayt'ın, bazan Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına gelip, konuştuklarını dinlediği olurdu. Ukbe'nin bu hareketi Übeyy b. Halefe anlatılınca, Übeyy b. Halef Ukbe'ye.:
“İşittim ki; sen MuhaMMed'le birlikte oturup, konuşmasını dinliyormuşsun!? Bir daha onunla oturur, söylediklerini dinlersen; gidip onun yüzüne tükürmezsen, yüzüm senin yüzüne haram olsun! Seninle hiç konuşmayacağım da!.” dedi ve ağır yemin etti.
Bunun üzerine, Ukbe b. Ebi Muayt, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına varıp Übeyy b. Halefin istediğini yerine getirdi.[67]
Ukbe b. Ebi Muayt'ın o gün attığı murdar tükrük ve salyası yüzünden Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın nâzik yanakları kavrulmuş, ve onun izleri hayatının sonuna kadar kaybolmamıştır.[68]
Yüce ALLAH, bu hususta indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu.:
“O gün (Kıyamet günü), (her) zâlim, (nedâmetle) iki elini ısırarak: “Ne olurdu, diyecek, “ben o peygamberin yanında (bulunup, ALLAH'a) bir yol edineydim! Ne yazık bana! Keşke filânı dost tutmayaydım! Andolsun ki, beni zikirden-o bana geldikten sonra-saptıran odur. Şeytan, insanı-başına bir belâ gelince-yapayalnız ve yardımsız bırakandır.” [69]


وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا
“Ve o gün, zâlim ellerini ısırır.: “Keşke resûlle beraber (ALLAH'a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der.” (Furkân 25/27)

يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلً
“Yazıklar olsun, keşke ben filânı (o kişiyi) dost edinmeseydim.” (Furkân 25/28)

لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا
"Andolsun ki; bana zikir “(Kur'ân'daki ilim) geldikten sonra beni zikirden
saptırdı ve şeytân, insana yardımı engelleyendir.” (Furkân 25/29)

2-) Hz. Osman'ın gözlerinden yaşlar akarak anlattığına göre; Peygamberimiz (aleyhisselâm), bir gün, Kâbe'yi tavâf ediyor, o sırada Kâbe'nin Hicr mevkiinde de, Ukbe b. Ebi Muayt, Ebu Cehil Amr b. Hişam ve Ümeyye b. Halef oturuyordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) onların hizasından geçerken, Peygamberimize, hoşlanmayacağı bazı laflar attılar. Bu laflardan Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın hoşlanmadığı, yüzünden belli olmakta idi.
Hz. Osman Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına vardı. Peygamberimiz (aleyhisselâm) ı, Hz. Ebu Bekir'le, aralarına aldılar. Peygamberimiz (aleyhisselâm) parmağını onun parmakları arasına geçirdi. Bütün tavâfları böylece, el tutuşarak yaptılar.
Ebu Cehil ve arkadaşlarının hizasına geldikleri zaman, Ebu Cehil, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “VALLAHi, deniz bir kıl parçasını ıslatacak suya mâlik bulundukça, sen atalarımızın tapageldikleri tanrılara tapmaktan men’ ettiğin müddetçe, seninle barışmayacağız!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da.: “Ben de öyle!” buyurdu.
Sonra, tavâfın üçüncü bölümünü de öylece yapıp dördüncü bölümünü yapmaya geldiği zaman, Ebu Cehil yerinden sıçradı ve Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yakasını tutmak istedi. Bu işe kalkışınca, itilip kıçının üzerine düşürüldü.
Hz. Ebu Bekir Ümeyye b Halefi, Peygamberimiz (aleyhisselâm) da Ukbe b. Ebi Muayt'ı defetti. Onlar Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın başından dağılınca, Peygamberimiz (aleyhisselâm) ayakta durarak, onlara.: “VALLAHi, size âcil azab mubah oluncaya kadar siz bundan vazgeçmeyeceksiniz! Sizler, Peygamberiniz için, ne kötü kavimsiniz!” buyurduktan sonra, evine döndü.
Hz. Ebu Bekir'le Hz. Osman da, kendisini evine kadar takip ettiler, arkasından gittiler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), kapısının önünde durarak, onlara yönelip.:
“Sevinin ki, hiç şüphesiz, Yüce ALLAH dinini açıklayacak, üstün kılacak; Peygamberine yardım edecektir. Şu gördüğünüz kişiler, Yüce ALLAH'ın sizin ellerinizle tez vakitte boğazlayacağı kimse lerdendir!” buyurdu.
Hz. Osman.: “VALLAHi, ben onları Yüce ALLAH'ın bizim ellerimizle boğazladığını gördüm!” demiştir.[70]

3-) Peygamberimiz (aleyhisselâm) bir gün bazı müşrikler tarafından dövülüp kana boyandığı, üzgün bir halde oturduğu sırada, Cebrâil (aleyhisselâm) geldi ve.: “Sana ne oldu?” diye sordu. Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Bana şu müşrikler yapacaklarını yaptılar” buyurdu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Sana bir mu’cize göstermemi ister misin?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Evet! Göster!” buyurdu.
Cebrâil (aleyhisselâm), vâdinin gerisindeki ağaca bakarak.: “O ağacı çağır!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) çağırınca, ağaç yürüyerek Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın önüne kadar gelip durdu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Ona söyle, geri dönsün!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) geri dönmesini söyleyince, ağaç eski yerine varıncaya kadar geri gitti.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Yeter!” buyurdu.[71]

4-) Mahzum Oğullarından Ebu Cehil ile Velid b. Mugîre ve üçüncü bir arkadaşları,[72] Peygamberimiz(aleyhisselâm)ı öldürmeyi aralarında tasarladılar.[73] Ebu Cehil; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı namaz kılarken görürse, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın başını taşla ezeceğine yemin etti.:[74] “MuhaMMed'i görecek olursam, şöyle şöyle yapacağım” dedi.[75]
Bir gün, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın Kâbe'de namaz kıldığı bir sırada, Ebu Cehil'e: “İşte, MuhaMMed orada!.” dediler.
Ebu Cehil ise.: “Nerede o?” diye sorup durdu. Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı göremedi.[76]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) Kâbe'de namaz kılmaya durup kıraatına başladığı ve Mahzum Oğullarının da Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın kıraatını işittikleri,[77] Ebu Cehil'in de eli boşa çıktığı sırada;[78] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı öldürmesi için, Velid b. Mugîre'yi gönderdiler. Velid, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın namaz kıldığı yere kadar ilerle di. O da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın kıraatını işitiyor, fakat kendisini göremiyordu! Arkadaşlarının yanına dönüp, bunu onlara bildirdi.:[79] “VALLAHi, sesini duyduğum halde, kendisini göremiyordum!.” dedi.
Bunun üzerine, arkadaşlarından üçüncüsü.: “VALLAHi, gidip onun başını ben ezeceğim!” dedi, eline bir taş alıp gitti. İzi sıra geri döndü ve kafasının üzerine, baygın halde düştü.
Kendisine.: “Sana ne hal oldu?!” diye sordular.
“Benim başımda büyük bir hal var. Bir adam gördüm. Onun yanına yaklaşınca bir puğur deve ile karşılaştım ki, kulaklarını sallıyordu! Ben, bu ana kadar, ondan daha iri bir puğur görmemisimdir! O MuhaMMed'le benim arama gerilmiş, duruyordu! Lât ve Uzzâya yemin ederim ki; eğer ona biraz daha yaklaşsa idim, o beni muhakkak yerdi!” dedi.[80]
Bunun üzerine, Mahzum Oğulları, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın namaz kıldığı ve kıraatını işittikleri yere kadar hep birlikte ilerle diler. Sese yaklaştıkları zaman, ses arkadan gelmeye başladı! Arkadan geldiğini işittikleri yere doğru gidince de, bu sefer, ses arkalarından gelmeye başladı! Döndüler, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a yapmak istedikleri için bir yol bulamadılar! [81]
“İşte, Biz, onların önlerinden bir set, arkalarından da bir set çektik. Böylece, onlar görmezler!” meâlindeki âyetin,[82] Ebu Cehil ve arkadaşlarınca Peygamberimiz (aleyhisselâm)a karşı girişilen bu suikast üzerine nâzil olduğu rivâyet edilir.[83]


وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ
“Ve onların önlerine ve arkalarına set kılarak (çekerek) böylece onları perdeledik. Artık onlar görmezler.” (YâSîn 36/9)

5-) Kureyş Müşriklerinin ileri gelenlerinden bir cemaat, Kâbe'nin Hicrinde toplanıp.:
“MuhaMMed'i görür görmez, hep birden, tek bir adamın kalkışı gibi kalkacak, onun üzerine yürüyeceğiz; öldürmedikçe de kendisinden ayrılmayacağız!.” diyerek Lât ve Uzzâ, Menât, İsaf ve Nâile putları üzerine antlaştılar.
Hz. Fâtıma ağlayarak Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına geldi ve.:
“Şu Kureyşlilerin ileri gelenleri senin aleyhinde antlaştılar: Seni görünce, üzerine yürüyüp seni öldürecekler!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ey kızcağızım! Bana abdest suyu getir!” buyurdu.
Abdest aldı. Sonra da, Mescid-i Haram'a, onların yanına vardı.
Müşrikler Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı görünce.: “İşte, o orada!” dediler. Gözlerini önlerine indirdiler, çeneleri göğüslerinin üzerine düştü. Oturdukları yerlerden ne ilerle yebildiler, ne gerileyebildiler! Başlarını kaldırıp Peygamberimiz (aleyhisselâm)a bakamadılar! İçlerinden hiçbirisi, kalkıp Peygamberimizin üzerine yürüyemedi! Peygamberimiz (aleyhisselâm) varıp tepelerine dikildi. Yerden bir avuç toprak aldı ve: “Yüzleriniz kara olsun!i” diyerek, onların üzerlerine saçtı.
Onlardan hiçbir kimse yoktu ki, bu topraktan kendisine isabet etsin de, Bedir Savaşında kâfir olarak öldürülmemiş olsun!.[84]

Resim PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın TÂİF EŞRAFINI İMANA DÂVET ETMEYE, KENDİSİNE YARDIMCI OLMALARINI İSTEMEYE GİDİŞİ ve ORADAN MEKKE'YE DÖNÜŞÜ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm); amcası Ebu Tâlib'in vefâtından sonra[85] nübüvvetin onuncu yılında, Şaban ayının bitmesine[86] üç gece kala[87], yanına azadlı kölesi ve oğulluğu Zeyd b. Hâriseyi alıp,[88] yürüyerek[89] Tâife gitti.[90] Tâif şehrine Mekke'den yaya yürüyüşle bir günde çıkılır, Tâif'ten Mekke'ye de yarım günde inilir.[91] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın Tâife gitmekten maksadı, Tâif eşraflyla görüşüp konuşarak, onları.:
Bir ve tek olan ALLAH'a imana,[92] İslâmiyete dâvet etmek,[93] ALLAH katından getirip tebliğ etmiş olduğu şeyleri kabul etmelerini istemek, [94]
Kavmi olan Kureyş Müşriklerine karşı[95] kendisini barındırmalarını,[96] korumalarını,[97] kendisine yardımcı olmalarını istemek idi.[98]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Tâife varınca, orada Sakif Kabilesinin ulu kişilerinden ve eşrafından bazı kimse lerle buluştu ki, onlar.: Abdi Yalil b. Amr b. Umeyr, Mes'ud b. Amr b. Umeyr, Habib b. Amr b. Umeyr adlarındaki üç kardeş idiler.[99] Bunlardan birisi, Cumah Oğulları âilesinden bir kadınla evli bulunuyordu.[100]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) onlarla oturup konuştu.[101] Kendisinin ALLAH tarafından gönderilen bir peygamber olduğunu bildirdi. Kureyş Müşriklerinin uğrattıkları belâ ve musibetlerden şikâyetlendi.[102] Kendilerini ALLAH'a imana dâvet etti. İslâmiyeti yaymasına yardımcı olmalarını ve kavmi olan Kureyş'ten muhalefet edenlere karşı kendisiyle birlikte hareket etmelerini istemek üzere yarılarına gelmiş olduğunu söyledi.[103]
Onlardan birisi.: “Eğer ALLAH seni peygamber gönderdi ise, Kâbe'nin örtüsünü üzerinden çıkartıp atmış olayım![104] Eğer ALLAH seni peygamber gönderdi ise, Kâbe'nin örtüsünü çalmış,[105] yırtıp atmış olayım!” dedi (Beyhakî, c. 2, s. 415).
Onlardan ikincisi de.: “ALLAH, senden başka, peygamber gönderecek kimse bulamadı mı?![106] ALLAH senden başkasını peygamber göndermekten âciz midir?” dedi.[107]
Üçüncüsü ise.: “VALLAHi, ben seninle hiçbir zaman konuşmayacağım.[108] Çünkü, sen dediğin gibi[109] ALLAH tarafından gönderilmişsen, elbette ki, benim sana cevap vermemden müstağnisin, çok yüksek bir mevkide bulunuyorsun demektir. Eğer sen ALLAH'a karşı yalan söylüyorsan, zâten seninle konuşmam bana yaraşmaz!” dedi.[110]
Tâifliler: “Yurdunun halkı, kavmin seni istememiş, kabul etmemişler! Sen de kalkmış, bize gelmişsin!? Biz, vALLAHi, senin gelişine razı değiliz. Senden ürküyor, seni reddediyoruz!” dediler.[111]
Tâiflilerden, ne barındıracak, ne de yardım edecek bir kimse görülmedi. [112]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) Sakif Kabilesinden hayır geleceğinden ümidini kesmiş olarak yarılarından kalkarken,[113] onlara.: “Bari bana karşı yaptığınız şeyleri gizli tutun!” buyurdu.[114]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) kavminin kendisine karşı cüretlerini arttıracak olan bu Tâife geliş haberini duymalarını istemiyordu.[115] Tâifliler Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın bu isteğini de yerine getirmediler.[116]
Halidü'l-Advânî der ki.: Resûlullah (aleyhisselâm)ı, Sakif Kabilesinin yardımını istemek üzere yarılarına geldiği zaman, Tâif'in doğusunda, kavse veya asaya dayanmış olduğu halde gördüm. Başından sonuna kadar okuduğu Târik Sûresini, ben Câhiliye devrinde, bir müşrik iken dinleyip ezberledim.
Tâifliler, beni çağırıp.: “Şu adamdan dinlediğin şey ne idi?” diye sordular. Ezberlediğim Sûreyi onlara okudum.
Yarılarında bulunan, Kureyşîlerden bir adam.: “Biz, adamımızı daha iyi biliriz. Onun dedikleri şeyin hak ve gerçek olduğunu bilseydik, kendisine tâbi olurduk.” dedi.”
[117]

Peygamberimiz (aleyhisselâm) Tâif'te on gün kaldı.[118] Sakif Kabilesi eşrafından, yanına varıp konuşmadığı bir kimse bırakmadı. Tâifliler Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın teklifini kabul etmediler. Gençlerinin Müslüman olmalarından korktular. Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.:
“Sen hemen yurdumuzdan çık, git! Seni kurtaracak yerlere iltica et!” dediler. [119] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı en çirkin redd ile reddettiler.[120] Peygamberimiz (aleyhisselâm)la alay ettiler.[121] Bununla da kalmayıp, aralarından birtakım hafif akıllıları, beyinsizleri[122] ve köleleri[123] kışkırttılar.[124]bağırttılar, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a sövdürdüler! Halkı Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın başına toplattılar. Halkın serseri, ayaktakımı güruhunu,[125] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın geçip gideceği yolun iki yanına oturttular. Peygamberimiz (aleyhisselâm) onların aralarından geçerken, ayaklarını kaldırıp indirdikçe,[126] attıkları taşlarla yaraladılar, kanattılar[127] ayakkabıları kana boyandı![128]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) ayaklarının acısına dayanamayarak yere oturdukça, kollarından tutup kaldırdılar! Yürüdüğü zaman, taşa tuttular, gülüştüler!
Zeyd b. Harise, atılan taşlara kendi vücudunu siper ederek, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı korumaya çalışmakta idi. Atılan taşlarla, onun da başı ağır şekilde yarılmıştı .[129]
Tâif eşrafından üç kardeşin birisiyle evli bulunan Safiyye binti Ma'meru'l Cumahî[130] ile karşılaşınca, Peygamberimiz (aleyhisselâm) ona.: “Kocan tarafından hısımlarının nedir bize şu yaptıkları işkenceler?!” diyerek şikâyetiendi.[131]
Tâiflilerin beyinsizleri, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı, Utbe ve Şeybe b. Rebia'nın Tâif teki bostanına sığınıncaya kadar takip ettikten ve taşladıktan sonra, dönüp gittiler.[132]
Onların aralarından ve ellerinden kurtulduğu zaman, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın ayaklarından kanlar akıyordu..[133]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), sığındığı bostandaki bir asmanın gölgesi altına oturdu.
Utbe ve Şeybe b. Rebia, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a yapılanları seyretmekte idiler.[134]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), ayaklarından akan kanlardan[135] çok muztarip bir halde idi. Bakınca, bostanın içinde Utbe b. Rebia ile Şeybe b. Rebia'yı gördü.[136]
Onların ALLAH'a ve Resûlullaha olan[137] düşmanlıklarını bildiği için,[138] bostanlarında bulunmaktan hoşlanmadı.[139] Yarılarına varmak da istemedi. [140]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), biraz dinlenip sükûnet bulduktan[141] ve iki rekat namaz kıldıktan sonra,[142] ellerini semaya kaldırdı,[143] Yüce ALLAH'a halini şöyle arzetti.:
“Ey ALLAH! Gücümün zayıflığını, tedbirimin azlığını, halk nazarında hakir görülüşümü, Sana arz ve şikâyet ediyorum!
Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sensin, zayıf düşenlerin RaBBi!
Sensin, benim RaBBim! Sen, beni kime; Senden uzak olan ve beni gördükçe süratını asan kimse lere mi bırakıyorsun? İşimi eline verdiğim düşmana mı bırakıyorsun?
Eğer Sende bana karşı bir azab yoksa, hiç gam çekmem!
Senin af ve mağfiretin, benim için, gazabından daha geniştir.
Senin üzerime gazab indirmenden, yahut gazabının üzerimde yerleşmesinden
Senin karanlıkları aydınlatan, dünya ve âhiret işlerini düzenine koyan Yüzünün (Zâtının) Nuruna sığınırım!
Herşey Senin rızan içindir ve bütün güç, kuvvet de Sende, Senin Elindedir!.”
[144]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[1] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 90, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 130.
[2] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 129.
[3] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 58, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 227, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 , s. 130, Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 123.
[4] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 58.
[5] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 58-59, İbn Seyyid, c. 1 , s. 130, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 123.
[6] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 345.
[7] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 362, Taberî, Târih, c. 2, s. 219, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 345.
[8] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 362, Taberî, c. 2, s. 219, Beyhakî, c. 2, s. 346, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 130-131 .
[9] Taberî, Târih, c. 2, s. 21 9.
[10] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 362.
[11] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 59.
[12] Taberî, Târîh.c. 2, s. 220.
[13] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 59, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 362.
[14] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 362.
[15] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 59.
[16] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 362.
[17] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 59, Ahmed b. Hanbel, c. 1,s.362.
[18] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 59, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 130- 131, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 123.
[19] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 59, Taberî, c. 2, s. 219, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 31, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 123.
[20] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 59, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 131, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 123.
[21] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 122, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 233, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 98, Müslim , Sahîh, c. 1, s. 54, Neseî, Sünen, c. 4, s. 90-91, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 342-343, Vâhidî, E sbâbü'n-nüzûl, s. 228, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 131-132, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 230, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 124.
[22] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 59, Beyhakî, c. 2, s. 346, İbn Seyyid, c. 1, s. 131, Zehebî, s. 236, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.123.
[23] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 59, İbn Sa'd, c. 1, s. 122-123, Beyhakî, c. 2, s. 346, İbn Seyyid, 11, s. 131, Zehebî, s. 236,Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 123.
[24] Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 18, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 54, Vâhidî, E sbâbü'nnüzûl, s. 228, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 132.
[25] Kasas: 56. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/119-122.
[26] İbn Sa'd. Tabakât. c. 3. s. 543. Zehebı. Târıhu'l-islâm. s. 233. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/122-123.
[27] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 90, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 130.
[28] Belâzurî, c. 1,5.236, İbn Seyyid, c. 1, s. 129.
[29] İbn İshak, İbn Hisam , Sîre, c. 2, s. 57, İbn Esîr, c. 2, s. 90, İbn Seyyid, c. 1, s. 130, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 10, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 71.
[30] Belâzuıî, Ensâb, c. 1, s. 236, İbn Esîr, c. 2, s. 90.
[31] Belâzuıî, c. 1, s. 236, İbn Esîr, c. 2, s. 90. Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 299.
[32] Kastalânî, Mevahib,c.1, s. 71, Diyarbekrî, c. l.s.299.
[33] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 35.
[34] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 124, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 349, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 47.
[35] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 1 24, Ebu Davud, Sünen, c. 3, s. 214, Neseî, Sünen, c. 4, s. 79, Beyhakî, c. 2, s. 349, Ebu'l-Ferecİbn Ceraf, el-Vefâ, c. 1, s. 208, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 234, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 125, Halebî, c. 2, s. 47.
[36] Beyhakî, c. 2, s. 349, İbn Seyyid, c. 1, s. 132, Zehebî, s. 234, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 125.
[37] İbn Sa'd, c. 1, s. 123, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 208, Diyarbekn, c. 1.S.301 .Halebî, c. 2, s. 47.
[38] İbn Sa'd, c. 1, s. 123, Beyhakî, c. 2, s. 349, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 208, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 32, Zehebî, s.234, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 125, Halebî, c. 2, s. 47.
[39] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.123.
[40] Neseî, Sünen, c. 4, s.79 Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 125.
[41] İbn Sa'd, c. 1, s. 124, Ebu Davud, Sünen, c. 3, s. 214, Nesâî, Sünen, c. 4, s. 79, Beyhakî, c. 2, s. 349, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 125.
[42] İbn Sa'd, c. 1, s. 123, Beyhakî, c. 2, s. 349, Ebu'l-Ferec, c. 1 , s. 208, Zehebî, s. 234, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 125.
[43] İbn Sa'd, c. 1, s. 124, Ebu Davud, c. 3, s. 214, Nesâî, c. 4, s. 79, Beyhakî, c. 2, s. 349, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 208, Zehebî,s.234, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 125.
[44] İbn Sa'd. Tabakât. c. 1. s. 123-124. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/123-124.
[45] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 8, s. 18, Belâzuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 130, İbnHacer, el-İsâbe, c. 4, s. 283, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1 , s. 73, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 301.
[46] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 57, İbn Sa'd, c. 8, s. 18, Belâzurî, c. 1, s. 406, Yâkubî, Tâıîh, c. 2, s. 35, Taberî, Târih,c.2, s. 229,Hâkim,Müstedrek, c. 3, s. 182, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1 825, İbn Seyyid, c. 1, s. 129-130, Zehebî, Târîhu'l-islâm ,s. 237, İbn Hacer, c. 4, s. 1825, İbn Seyyid, c. 1, s. 129-130, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 237, İbn Hacer, c. 4, s. 283, Diyarbekrî, c. 1 ,s. 301.
[47] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 18, Belâzurî, c. 1, s. 236, İbn Esir, Kâmil, c. 2 s. 90, Zehebî, s. 236, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 3,s. 127, İbn Hacer, c. 4, s. 283.
[48] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 1 8, Belâzurî, c. 1, s. 406, Yâkubî, c. 2, s. 35, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1825, Zehebî, s. 237, İbnHacer, c. 4, s. 283, Kastalânî, c. 1 , s. 73, Diyarbekrî, c. 1, s. 301.
[49] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 182, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1825, Beyhakî, c. 2, s. 352-353, İbn Esîr, c. 2, s. 90, İbn Seyyid, c.1, s. 1 30, Zehebî, s. 237, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 127, Kastalânî, c. 1, s. 73.
[50] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 57, İbn Sa'd, c. 8, s. 18, Belâzurî, c. 1, s. 406, Yâkubî, c. 2, s. 35, Taberi, c. 2, s. 229, Hâkim ,c. 3, s. 182, İbn Abdilberr c. 4, s. 1825, İbn Seyyid, c. 1 , s. 129-130, Zehebî, s. 237, Diyarbekrî, c. 1 , s. 301.
[51] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 18, Belâzurî, c. 1, s. 237, 406, Hâkim, c. 3, s. 182, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1825, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 85, Zehebî, s. 237, İbn Hacer, c. 4, s. 283, Diyarbekrî, c. 1, s. 301 , Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 40, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 294.
[52] İbn Sa'd, c. 8, s. 18, Hâkim, c. 3, s. 182, İbn Hacer, c. 4, s. 283, Diyarbekrî, c. 1, s. 301, Zürkânî, c. 1,s.294.
[53] İbn Sa'd, c. 8, s. 18, Belâzurî, c. 1, s. 237, 406, İbn Hacer, c. 4, s. 283, Diyarbekrî, c. 1, s. 301, Halebî, c. 2, s. 40, Zürkânî,c. 1, s. 294.
[54] İbn İshak, İbn Hişam, c. 57, İbn Seyyid, c. 1, s. 130, Zehebî, s. 237, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 122, Zürkânî, c. 1, s. 293.
[55] İbn Sa'd, c.1, s. 211, Taberî, c. 2, s. 229, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c. 1, s. 130, Zehebî, s. 237, Ebu'l-Fidâ,c. 3, s. 122, Diyarbekrî, c. 1, s. 302.
[56] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 35.
[57] Taberî, Târih, c.2, s:. 229, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 91, İbn Haldun, Târih, c. 2, s. ks.2, s. 10.
[58] Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 73, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 301. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/124-125.
[59] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 123, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 208.
[60] İbn Sa'd, c. 1, s. 211, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 210, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 134, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.302.
[61] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 57, İbn Sa'd, c. 1 , s. 211, Ebu'lFerec, c. 1, s. 210, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 134.
[62] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 58, Taberî, Târih, c. 2, s. 229, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c. 1, s. 130,1 34, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 50.
[63] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 57-58, İbn Sa'd, c. 1, s. 211, Taberî, c. 2, s. 229.
[64] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 134, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks.2, s. 10.
[65] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 58, Taberî, c. 2, s. 229, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 350, İbn Seyyid, c. 1, s. 130,Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 234, Halebî, c. 2, s. 50.
[66] İbn S a'd, Tabak âtü'l -kübrâ, c. 1, s. 211, Ebu'l-F ere c İbn C evzî, e IVefâ, c. 1, s. 210 211, Ebu'l-Fidâ, el-Bi dâye ve'n-ni hâye,c. 3, s. 134, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 302, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 50-51. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/125-127.
[67] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 387.
[68] Kurtubî, Tefsir, c. 13, s. 26, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 292, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 508.
[69] Furkan: 27-29, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 387.
[70] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 188-189, İbn Seyyid, Uyûnu'leser, c. 1, s. 103 104, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 472.
[71] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 11 3, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 26, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1336, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 154, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 301.
[72] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,0.2,5.197, Kurtubî, Tefsir, c. 15, s. 7, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 3, Suyûtî, Dürru'l-mensür, c. 5, s.258.
[73] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 1 97, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 5, s. 258.
[74] Zemahşerî, Keşşâf, c. 3, s. 316, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 3, Kurtubî, Tefsîr, c. 15, s. 7, Hâzin, Tefsir, c. 3, s.3.
[75] Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 564, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.
[76] Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 152, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 564, Suyûtî, c. 5, s. 258.
[77] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 1 97, Suyûtî, c. 5, s. 258.
[78] Kurtubî, Tefsîr, c. 15, s. 7, Hâzin, c. 3, s. 3.
[79] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 197, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.
[80] Kurtubî, Tefsîr, c. 15, s. 7.
[81] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 197, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.
[82] Yâsin: 9.
[83] Taberî, Tefsir, c.2 2, s. 152, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 197, Zemahşerî, Keşşâf, c. 3, s. 316, Nesefî, Medârik, c. 3, s. 3, Kurtubî,Tefsir, c. 15, s. Ebu'lFidâ, Tefsir, c. 3, s. 564, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.
[84] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 303, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 163, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 192-193,Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c. 6, s. 240, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 228. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/128-133.
[85] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 60.
[86] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 211 , Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 211 ,İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 134, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 73, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 302.
[87] Belâzurî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 73, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 302.
[88] İbn Sa'd, Tabakât, c .1 , s. 211, Belâzurî c. 1, s. 237, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 211, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 91 , İbn Kayyım ,Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 134, Kastalânî, c. 1, s. 73, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.2, s. 51.
[89] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 35, Kastalânî, c. 1, s. 75.
[90] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 60, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s.211, Belâzurî, c. 1, s. 237, Taberî, Târih, c . 2, s. 229, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 211, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 , s. 134, Zehebî, Târîhu'l-islâm , s. 282, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.135, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 10, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 35, Kastalânî, Mevâhib, c. 1, s. 73,Diyarbekrî, c. 1 , s. 302, Halebî, c. 2, s. 52.
[91] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 8.
[92] İbn Kayyım, Zâd, c. 2, s. 52, Kastalânî, c. 1, s. 73, Diyarbekrî, c. 1, s. 302.
[93] İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 10, Halebî, c. 2, s. 51.
[94] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 60, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 134, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 135.
[95] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 60, Taberî, c. 2, s. 229, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 34, Ebu'l-Fidâ,c. 3, s.135, Halebî, c. 2, s. 52.
[96] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, Zehebî, s. 282.
[97] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 60, Taberî, c. 2, s. 229, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 34, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.135.
[98] İbn İshak, İbn Hisam, c. 2, s. 60, Taberî, c. 2, s. 229, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 91 , İbn Kayyım, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, c. 1 ,s. 134, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135.
[99] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s 60, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 36, Taberî, Târîh, c. 2, s. 229-230, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve , c. 1, s. 295, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 212, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 91 , İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 134, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 282, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 135, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks.2, s. 1 0, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 302, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 52.
[100] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 60, Taberî, c. 2, s. 230, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 ,s.134, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Diyarbekrî,c. 1,5.302.
[101] İbn İ shak, İbn Hişam, c. 2, s. 60, Taberî, c. 2, s. 230, İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Diyarbekrî, c. 1 , s. 302.
[102] Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 36, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 295, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 416, Zehebî, s. 282, Bedrüddin Aynî,Umdetu'l-Kârî, c. 1 5, s. 142, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 6, s. 224.
[103] İbn İshak, İbn Hişam , c. 2, s. 60-61, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 212, İbn Seyyid, c. 1, s. 134, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 1 35, Diyarbekrî, c. 1, s. 302, Halebî, c. 2, s. 52.
[104] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 212. İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c. 1, s.1234, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Diyarbekrî, c. 1, s. 302, Halebî, c. 2, s. 52.
[105] Ebu Nuaym, c. 1, s. 295, Zehebî, s. 283.
[106] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 212. İbn Esîr, c. 2,s. 91, İbn Seyyid, c. 1, s. 134, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Diyarbekrî, c. 1, s. 302, Halebî, c. 2, s. 52.
[107] Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 36, Ebu Nuaym, c.1, s. 295, Zehebî, s. 283.
[108] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 61, Yâkubî, c. 2, s. 36, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu Nuaym, c. 1, s. 295, Beyhakî, Delâil, c. 2,s. 415, Zehebî, s. 283, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415.
[109] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 61, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 36, Taberî, Târîh, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ,c. 1, s. 21 2, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 134, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 135.
[110] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 61, Yâkubî, c. 2, s. 36, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295,Beyhakî, Delâil, c .2, s. 415, Ebu'lFerec, c. 1, s. 21 2, İbn Seyyid, c. 1, s. 134, Zehebî, s. 283, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135.
[111] Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237.
[112] İbn Kayyım , Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52.
[113] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 212, İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c. 1, s.134, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Diyarbekrî, Hamis, c. 2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c.1, s. 134, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Diyarbekrî, c. 1 , s. 302, Halebî, c. 2, s. 52.
[114] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c.1 , s. 1 34, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135,Diyarbekrî, c. 1 , s. 302, Halebî, c. 2, s. 52..
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim HIRİSTİYAN KÖLE ADDAS'ın MÜSLÜMAN OLUŞU.:

Utbe ve Şeybe b. Rebia; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı o halde gördükleri zaman, aradaki akrabalık, kendilerini Peygamberimiz (aleyhisselâm)a karşı gayrete getirdi. Addas adındaki Hıristiyan kölelerini yarılarına çağırdılar. Ona.: “Şuradan birkaç salkım üzüm al! Şu tabağın içine koy! Sonra da, onu şu adama götür! Kendisine, ondan yemesini söyle!” dediler.
Addas da öyle yaptı. Üzümü tabakla götürüp önüne koyduktan sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)’a.: “Buyur ye!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Sen hangi beldeler halkındansın? Dinin nedir?” diye sordu.
Addas.: “Hıristiyanım ve Ninova halkından bir kimse yim!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Demek, sen salih kişi Yunus b. Metta'nın köyündensin ha?” buyurdu.[145]
Addas.: “Yunus b. Metta'nın kim olduğunu sana kim bildirdi?![146]
Vallahi, o Ninova'dan çıkıp gitmıştır. Ninova'da, Metta'nın ne olduğunu bilen on kişi bile bulunmaz! Sen Metta'nın ne olduğunu nereden biliyorsun?! Sen ümmîsin ve ümmî ümmet içerisinde bulunuyorsun!?”
dedi.[147]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ben Allah'ın Resûlüyüm! Allah bana Yunus'un haberini haber verdi.[148] O benim kardeşimdir. Kendisi bir peygamberdi. Ben de bir peygamberim!” buyurdu.[149]
Addas.: “Yâ Rasûlallah! Bana Yunus b. Metta'nın haberini ver!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) ona Yunus b. Metta'nın hal ve şanı hakkında Yüce Allah tarafından kendisine vahyolunanları haber verince,[150] Addas.: “Ben şehâdet ederim ki: Sen, Allah'ın kulu ve resûlüsün!” dedi,[151]
Müslüman oldu.[152] Yüce Allah ondan razı olsun!
Addas; Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın üzerine kapanıp, başını, ellerini, ayaklarını öptü!
Rebia'nın oğullarından biri öbürüne.: “O, sana karşı köleni de bozdu, yoldan çıkardı!” dedi.
Yarılarına gelince, Addas'a.: “Yazıklar olsun sana ey Addas! Sen ne için o adamın başını, ellerini ve ayaklarını öptün?!” dediler.
Addas.: “Ey Efendim! Bütün yeryüzünde, ondan daha hayırlısı yoktur![153] O, muhakkak Resûlullah’tır!” dedi.
Utbe ve Şeybe, gülüştüler.:[154] “Yazıklar olsun sana ey Addas! O, seni de dili ile sihirlemiş![155] Sakın, o seni Hıristiyanlığından döndürmesin! Çünkü, o aldatır bir kimse dir.” dediler.[156]
Addas.: “O bana öyle birisi haber verdi ki, onu peygamberden başkası bilemez!” dedi. [157]
Utbe ve Şeybe b. Rebia.: “Yazıklar olsun sana ey Addas! O seni sakın dininden döndürmesin![158] Çünkü, senin dinin onun dininden daha hayırlıdır” dediler.[159]

Resim PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın ÜSTÜN RAHMET ve ŞEFKATi.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm) Sakif Kabile sinden hayır gelmeyeceğini anlamış,[160] ne bir erkeğe, ne de bir kadinâ İslâmiyeti kabul ettirememiş olmaktan üzgün[161] ve me'yus1[162] bir halde, Tâiften aynlarak Mekke'ye yönelmişti.[163]
Hz. Âişe, bir gün, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.:[164] “Yâ Rasûlallah! Senin başına, Uhud gününden daha çetin bir gün geldi mi?” diye sormuş, Peygamberimiz (aleyhisselâm) da.: “Senin kavminden neler çektim neler! Hele onların yüzünden AKâbe günü çektiğim ise, çektiklerimin en çetini idi. (Tâife gidip) kendimi Abdi Yal illere arz ve bana yardımcı olmalarını niyaz ettiğim zaman, isteğimi kabul etmemiş, reddetmişlerdi. Ben de, üzgün bir halde Mekke'ye yönelip, yüzümün doğrusuna gittim durdum. Ancak Kamu's-Seâlib'de[165] kendime gelebildim. Başımı kaldırıp baktığım zaman, bir bulutun beni gölgelemekte olduğunu gördüm. Tekrar baktığımda, bir de ne göreyim? Bulutun içinde Cebrâil var! Hemen bana seslendi.:
“Şüphe yok ki, Allah, kavminin sana söylediklerini ve sana verdikleri red cevaplarını işitti de, onlar hakkında dilediğini kendisine emredesin diye sana Dağlar Meleğini gönderdi!" dedi.
Dağlar Meleği bana seslendi ve selam verdi. Sonra da.: “Yâ MuhaMMed! Şüphe yok ki, Allah, kavminin sana söylediklerini işitti. Ben Dağlar Meleğiyim! Rabbin, dilediğini bana emredesin diye beni sana gönderdi. Şimdi, ne dilersen, dile! Eğer onların üzerlerine iki ahşabı (dağı) kapamamı dilersen dile! (Hemen kapayı ve reyi m!)” dedi.
Ben.: “Hayır! Ben onların helak olmalarını istemem. Bilakis, Allah'ın, onların sulblerinden, yalnız Allah'a ibadet edecek, O'na hiçbir şeyi şerik koşmayacak kimse ler çıkarmasını dilerim dedim” buyurmuştur. [166]

Resim PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)dan KUR'ÂN DİNLEYEN CİNLERİN İMAN ETMELERİ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm) Tâif'ten Mekke'ye dönerken, Nahle'de[167] geceleyin kalıp namaz kıldığı sırada, Nasibîn[168] cinlerinden yedisi oradan geçiyorlardı. Durdular, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın okuduğu Kur'ân'ı dinlediler.[169] Peygamberimiz (aleyhisselâm) namazını bitirince, cinler iman, ve dinlediklerini kabul ettiler. Kavimlerinin yanına, inzar edici, uyarıcı olarak döndüler.[170] Bu hadise, Kur'ân-ı Kerîm'de de açıklanmıştır.[171]

Resim PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın MEKKE'YE GİRMEK İÇİN BAZI MÜŞRİKLERDEN HİMAYE TALEBİNDE BULUNUŞU.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm); Nahle'de günlerce kaldıktan sonra,[172] Mekke'ye girmek isteyince,[173] Zeyd b. Harise.: “Kureyş Müşrikleri seni tedirgin edip Mekke'den çıkardıkları halde, şimdi onların yanına nasıl girebileceksin?” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ey Zeyd! Hiç şüphesiz, Allah, senin göremediğin yerden bir kapı, bir çıkış yolu açacaktır! Şüphe yok ki, Allah, dininin ve peygamberinin yardımcisidır!” buyurdu.[174]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Hira dağına varıp ulaştığı zaman, Huzâa'lardan[175] veya Mekkelilerden, rastladığı bir adama,[176] Uraykıt'a.: [177] “Ben, seni, tarafımdan birşeyi tebliğ etmek üzere göndersem, gider misin?” diye sordu.
Uraykıt.: “Evet! Giderim” deyince, Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Sen, Ahnes b. Şerîk'e git! Kendisine.:[178] “MuhaMMed 'Rabbimin bana verdiği peygamberlik görevini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, sen beni himâyene alırmısın?”[179] diyor de!” buyurdu. Elçi gitti. Bunu ona söyledi.[180]
Ahnes.: “Halîf, Sarîh'ı[181] himâyeye alamaz!” dedi. [182]
Elçi, Ahnes'in bu sözünü gelip Peygamber (aleyhisselâm) a haber verdi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), elçiye.: “Sen, bir kez daha Mekke'ye gidip elçilik yapar mısın?” diye sordu.
Elçi.: “Evet! Yaparım” dedi.[183]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Süheyl b. Amr'a git! Kendisine: “MuhaMMed Rabbimin bana verdiği peygamberlik görevlerini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, sen beni himâyene alır mısın?” diyor de!” buyurdu.
Elçi Süheyl b. Amr'a gitti ve bunu ona söyledi.[184]
Süheyl b. Amr.: “Âmir b. Lüeyy oğulları, Ka'b oğullarını himâyelerine alamazlar!” dedi.[185]
Elçi dönüp bunu da Peygamberimiz (aleyhisselâm) haber verdi .[186]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), elçiye.: “Sen Mekke'ye bir daha döner misin?” diye sordu.
Elçi.: “Evet! Dönerim” dedi.[187]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Sen Mut'im b. Adiyy'e de git ve kendisine.: “MuhaMMed Rabbimin bana verdiği peygamberlik görevlerini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, sen beni himâyene alır mısın?" diyor." de!” buyurdu. [188]
Elçi, Mutim b. Adiyy'e gitti ve bunu kendisine söyledi.[189]
Mut'im b. Adiyy.: “Olur![190] Kendisine söyle! Gelsin, himâyeme girsin!” dedi.
Elçi dönüp bunu da Peygamberimiz (aleyhisselâm)a haber verdi.[191] Peygamberimiz (aleyhisselâm) gelip o gece Mut'im'in evinde yattı .[192]
Mut'im b. Adiyy, sabaha çıkınca,[193] oğullarını*[194] kardeşinin oğullarımı[195] ve kavminil[196] yanına çağırdı.[197] Onlara.: “Silâhlarınızı kuşanınız ve Beytullahın Rükünleri yanında bulununuz!” dedi. [198] Öyle yaptılar.[199]
Hepsi, kılıçlarını sıyırmış olarak, Mescid-i Haram'a girdiler.[200]
Ebu Cehil, onları görünce, Mut'im b. Adiyy'e.: “Himâyeci misin? Yoksa tâbi misin?” diye sordu.
Mut'im b. Adiyy.: “Evet! Himâyeciyim” dedi.
Ebu Cehil.: “Senin himâyene aldığını, biz de himâyemize aldık!” dedi.[201]
O sırada, Peygamberimiz (aleyhisselâm) da,[202] yanında Zeyd b. HarisEbulunduğu halde. [203] Mescid-i Harama girmişti.[204]
Mut'im b. Adiyy, kavminin üzerinde doğrulup.: “Ey Kureyş cemaatı! Ben MuhaMMed'i himâyeme aldım! Ona sizlerden hiçbiriz dokunmasın!” diyerek seslendi.[205] Peygamberimiz (aleyhisselâm) Kâbe'yi tavaf ettikten,[206] Hacerü'l-Esved'i istilamdan sonra, iki rekat namaz kılıp evine dönünceye kadar, Mut'im b. Adiyy ile oğulları, Peygamberimiz (aleyhisselâm) m çevresinde dönüp dolaşmaktan geri durmadılar.[207]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) yıllarca sonra bile Mut'im b. Adiyy'in bu iyiliğini unutmamış, Bedirde esir düşen müşrikler hakkında, Mut'im b. Adiyy'in oğlu Cübeyr'e.: “Mut'im b. Adiyy sağ olsaydı, şu kokmuşlar hakkında bana söyleseydi, onları onun hatırı için (kurtulmalık akçesi alınmaksızın) bağışlar, serbest bırakırdım!” buyurmuştur.[208]

Resim TUFEYL b. AMR'ın MÜSLÜMAN OLUŞU.:

Tufeyl b. Amru'd-Devsî;[209] şerefli, akıllı, şâir.[210] konukları çok bulunur hanedân bir zâttı. Kendisinin, Kureyşîlerden, müttefikleri de vardı .[211]
Peygamberimiz (aleyhisselâm); kavminden kendisine her kötülüğün yapılıp durduğunu görüyor, yine de, onları öğütlemekten, içinde bulundukları dalâletten kurtuluşa dâvet etmekten geri durmuyordu.
Yüce Allah Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı Kureyş Müşriklerinden koruduğu zaman; onlar, Araplardan,[212] hac veya umre ya da başka bir maksatla[213] Mekke'ye, yarılarına gelenleri,[214] Peygamberimiz (aleyhisselâm)a delilik, sihir, kehânet., gibi birtakım iftiralarda bulunmak suretiyle Peygamberimiz (aleyhisselâm)dan sakındırmaya çalıştılar.[215]
Tufeyl b. Amr Mekke'ye gelince de, Kureyşlilerin ileri gelenlerinden birtakım kimse ler onun yanına vardılar.[216]
Ona.: “Ey Tufeyl! Sen şâir, kavminin içinde seyyid, sözü dinlenir bir adamsın.[217]
Ey Tufeyl! Sen bizim memleketimize geldin ama, aramızda çıkan şu adamın işi bizi sıkıntıya soktu. Topluluğumuzu ve işimizi darmadağın etti. Kendisinin sözü, sihir gibi, tesir ediyor İnsanın babasıyla arasını açıyor. İnsanın kardeşiyle arasını açıyor. İnsanın karısıyla arasını açıyor. Bizim başımıza gelen bu halin, senin ile kavminin başına da gelmesinden korkarız![218] Sen sakın onunla hiç konuşma ve kendisinden de hiçbir şey dinleme!”
dediler.[219]
Tufeyl b. Amr der ki.:
“Vallahi, onlar bunu bana o kadar çok söylediler ki, kendi kendime, ondan birşey dinlememeye ve kendisiyle hiç konuşmamaya karar verdim. Hatta, Mescid-i Haram'a vardığım zaman, onun söylediklerinden bir şey erişmesin diye, kulaklarıma pamuk tıkıyor ve onu dinlemek istemiyordum!
Allah beni onun sözlerinden bazısını işitmeye elverişli kılmış olmalı ki, çok güzel bir kelam olarak işittim. Kendi kendime.: “Hay bana, anam ağlasın! Vallahi, ben akıllı, şâir bir adamım. Bana, sözün güzel olanı da, çirkin olanı da gizli değildir. Şu adamın söylediğini dinlememe, benim için ne sakınca var? Onun bana getirdiği şey güzel ise, onu kabul ederim. Çirkin ise, onu bırakırım.” dedim.
Orada bekledim. Nihayet, Resûlullah (aleyhisselâm) oradan ayrıldı. Ben de, evine girinceye kadar, arkasından gittim.
Kendisi eve girince, arkasından ben de içeri girdim, ve.: “Yâ MuhaMMed! Kavmin bana senin hakkında şöyle şöyle söylediler. Vallahi, senin işinden beni o kadar korkuttular ki, sözünü işitmeyeyim diye, kulaklarıma pamuk bile tıkadım!
Sonra, Allah beni senin gözünü işitmeye elverişli kılmış olmalı ki, onu çok güzel bir kelam olarak işittim. Sen şu işini bana bir arzet bakayım!.”
dedim.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) bana İslâmiyeti arzetti, Kur'ân okudu. Vallahi, ben hiçbir zaman, ondan (Kur'ân'dan) daha güzel bir söz, ondan (İslâm'dan) da daha güzel bir iş işitmemişimdir!
Hemen Müslüman oldum. Cenâb-ı Hak'tan başka hiçbir ilâh bulunmadığına şehâdet getirdim. Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “Ey Allah'ın Peygamberi! Ben kavminin içinde sözü dinlenir bir kimse yim. Onların yanına dönecek ve kendilerini İslâmiyete dâvet edeceğim. Allah'a duâ et de, dâvetimde bana yardımcı olacak bir âyet, bir kerâmet yaratsın!” dedim.

Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ey Allah! Ona bir âyet, bir kerâmet ihsan et!” diyerek duâ etti.
Kavmimin yanına dönerken, karanlık bir gecede, kavmimin oturduğu su başına bakan yokuşta bulunduğum sırada, iki gözümün arasında kandil gibi bir nur peyda oldu!
"Allah'ım! Bunu yüzümden, başka yere değiştir! Çünkü ben, dinlerinden ayrıldığım için, kabilem halkının onu bende ilâhî bir ezânın eseri imiş gibi sanmalarından korkuyorum.” dedim. Bunun üzerine, nur, yüzümden ayrılıp değneğimin başına geçti! Kabilemin kondukları su başına, yokuştan inmeye başladığım sırada idi ki, orada bulunanlar, değneğimin başındaki, asılı kandili andıran bu nura bakışıyorlardı.
Yarılarına vardım ve içlerinde sabahladım. Yurduma indiğim zaman, babam yanıma geldi. Kendisi çok yaşlı bir ihtiyardı. Ona.: “Babacığım! Sen benden uzak dur! Artık ben senden değilim. Sen de benden değilsin.” dedim.
Babam.: “Oğulcağızım! Ben senden niçin uzak durayım?” diye sordu.
Ona.: “Ben Müslüman oldum ve MuhaMMed (aleyhisselâm)ın dinine uydum.” dedim.
Babam.: “Ey oğulcağızım! Senin dinin, benim de dinimdir." dedi.
Ona.: “Öyle ise, git! Hemen guslet ve elbiseni de temizle! Sonra da, benim yanıma gel! Bana öğretilen şeyi, ben de sana öğreteyim.” dedim.
Babam gidip gusletti ve elbisesini temizledi. Gelince, kendisine İslâmiyeti arz ve teklif ettim. Hemen Müslüman oldu.
Bundan sonra, yanıma zevcem geldi. Ona da.: “Sen benden uzak dur! Artık ben senden değilim. Sen de benden değilsin.” dedim.
Zevcem.: “Babam, anam sana fedâ olsun! Ben niçin senden uzak durayım?!” dedi.
Ona.: “İslâmiyet, benimle senin aranı ayırdı. Ben Müslüman oldum. MuhaMMed (aleyhisselâm)ın dinine tâbi oldum.” dedim.
O da.: “Senin dinin, benim de dinimdir.” dedi.
Kendisine.: “Öyle ise, git! Züşşerâ putundan temizlen!.” dedim.
Zevcem.: “Babam, anam sana fedâ olsun! Züşşerâ putundan çocuklara bir zarar geleceğinden korkuyorum.” dedi.
Kendisine.: “Hiç korkma! Ben ondan hiçbir şey gelmeyeceğine kefilim.” dedim.
Bunun üzerine, zevcem gidip guslettikten sonra yanıma geldi. Kendisine İslâmiyeti arz ve teklif ettim, hemen Müslüman oldu.
Bundan sonra, Devs kabile sini İslâmiyete dâvet ettim. Onlar, dâvetime icâbette, ağırdan aldılar.
Bunun üzerine, Mekke'ye, Resûlullah (aleyhisselâm)ın yanına varıp.: “Ey Allah'ın Peygamberi! Devs kabile si bana galebe çaldılar,[220] İslâmiyetten kaçındılar, âsi oldular.[221] Onlar aleyhinde Allah'a duâ et!” dedim.
Resûlullah (aleyhisselâm).: “Ey Allah! Devs'e hidayet et!" diyerek duâ etti.
Bana da.: “Kavminin yanına dön, git! Onları İslâmiyete dâvete devam et ve kendilerine yumuşak davran!." buyurdu.[222] Kavmimin yanına döndüm.
Resûlullah (aleyhisselâm) Medine'ye hicret edinceye kadar, Devs toprağından ayrılmaksızın, onları İslâmiyete dâvet edip durdum.”[223]

Resim MÜŞRİKLERİN PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) YÜZÜNDEN BİRBİRLERİYLE TARTIŞMALARI.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm), bir gün, Mescid-i Haram'a girmişti. O sırada, Kureyş müşrikleri Kâbe'nin yanında bulunuyorlardı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın Mescid-i Haram'a geldiğini gören Ebu Cehil, Abdi Menâf oğullarına.:
“Ey Abdi Menâf oğulları! İşte, bu sizin peygamberinizdir.” diyerek alay etmek isteyince, Utbe b. Rebia.: “Bizden bir peygamber veya bir hükümdar olmasını, sen ne diye beğenmiyor, çirkin görüyorsun?!” dedi.
Bu konuşmalarya Peygamberimiz (aleyhisselâm)a haber verildi, ya da Peygamberimiz (aleyhisselâm) konuşmaları duyup yarılarına vardı ve.:
“Ey Utbe b. Rebia! Vallahi, senin gayretin ne Allah, ne de Allah'ın Resûlü içindir; ancak burun onurun içindir!
Sen de, ey Ebu Cehil Amrb. Hişam! Vallahi, çok geçmeden başına öyle bir felâket gelecek ki, sen pek az gülecek, pek çok ağlayacaksın.
Sizler de, ey Kureyş ileri gelenleri! Vallahi, çok geçmeden, hoşlanmadığınız şeye (İslâmiyete)-istemediğiniz halde-gireceksiniz!”
buyurdu.[224]
Yine, bir gün de, Ebu Cehil ile Ebu Süfyan oturup konuşuyorlar, Peygamberimiz (aleyhisselâm) da onların yarılarından geçiyordu.
Ebu Cehil, Ebu Süfyan'a.: “Ey Abduşşems oğulları! İşte, sizin peygamberiniz!” diyerek alay etmek isteyince, Ebu Süfyan kızdı ve.:
“Bizden bir peygamber olmasına sen ne diye şaşıyorsun?! Bizim içimizde bir peygamber bulunur da karşımızdakinde bulunmazsa; bu, onun bizden daha az ve daha zelîl olduğunu ifâde eder!” dedi.
Bunun üzerine, Ebu Cehil.:
“Yaşlılar dururken, onların arasından bir gencin peygamber olmasına şaşarım!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onların bu konuşmalarını işitince, yarılarına vardı ve.:
“Sen ey Ebu Süfyan! Allah ve O'nun Resûlü için değil, fakat soy yakınlığı gayretinden dolayı kızdın! Ey Hakem'in babası! Sen de pek az gülecek, pek çok ağlayacaksın!.” buyurdu. [225]

Resim ÂS b. VÂİL'in PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm) ALEYHİNDEKİ KONUŞMALARI.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm) bir gün Kâbe Mescidinden çıkarken, Mescidin Benî Sehm Kapısı yanında, Kureyş Müşriklerinden Âs b.Vâil ile karşılaştılar ve ayakta biraz konuştular. O sırada, Kureyş Müşriklerinin ulularından bazıları, Mescidde topluca oturmakta idiler.
Yarılarına varınca, Âs b. Vâil'e.: “Kiminle durup konuşuyordun?” diye sordular.
Âs b.Vâil.: “Şu Ebterle konuşuyordum.[226] Onun oğulları ölüp gitti, nesli kesildi![227]
Erkek çocuğu yaşamı yor. [228] Artık onun kendisinin adı sanı anılmaz olur.[229]
Ondan sonra, siz de rahata erersiniz.[230] Bırakın onu![231] Artık o bir ebter kişidir”
dedi.[232]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) ın İslâm devrinde Hz. Hatice'den doğan ve Abdullah ismi verilen ikinci erkek çocuğu[233] da, dört yaşında bulunduğu sırada[234] vefât etmişti.[235]
Araplar; oğulları ve kızları bulunanlardan, oğulları ölüp kızları kalanlara “Ebter”adını takarlardı .[236]
Yüce Allah, indirdiği Kevser Sûresinde şöyle buyurdu.:
“Şüphe yok ki, Biz sana Kevser'i verdik!
Sen de, Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!
Sana buğzeden, kin besleyen (yok mu?) İşte asıl güdük (nesil ve zürriyeti kesik, her hayırdan uzak, adı sanı hayırla anılmayacak) olan, şüphesiz ki odur!"
[237]


إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
“İnnâ a’taynâke’l- kevser (kevsere).: Muhakkak ki BiZ, sana Kevser'i verdik.”(Kevser 108/1)

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
“Fe salli li rabbike venhar.: O halde RABB’in için namaz kıl ve kurban kes.”(Kevser 108/2)

إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ
“İnne şânieke huve’l- ebter (ebteru).: Muhakkak ki sana (nesli kesik diye) buğzeden, o kendisi ebterdir (soyu kesiktir).”(Kevser 108/3)

Kevser; Cennette bir nehrin adı olduğu gibi, Kur'ÂN, peygamberlik ve pek çok hayır., diye de tefsir edilmıştır..[238]


*
**
****


DiP NOTLAR.:



[145] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 62, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 213, İbn Esir, c. 2, s. 92, İbn Seyyid, c. 1, s.1135, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 ,s.3O2, Halebî, c. 2, s. 53.
[146] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 62, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 416, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 56, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 213, İbn Esîr.c. 2, s. 92, İbn Seyyid, c. 1, s. 135, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136, Diyarbekrî, c. 1 , s. 303, Halebî, c. 2, s. 53.
[147] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 56, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2,s. 54.
[148] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 416, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 283, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 54.
[149] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 62, Taberî, Târîh, c. 2, s. 230, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295, Süheylî,Ravd, c. 4, s. 56, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 213, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 92, İbn Seyyid, Uyûnu'leser, c. 1, s. 1 35, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 136. Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 303, Halebî, c. 2, s. 54.
[150] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295.
[151] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 466.
[152] Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 36, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 74, Diyarbekrî, c. 1, s. 303.
[153] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 62-63, Taberî, c. 2, s. 230-231, Ebu’l Ferec, c. 1 , s. 213 214, İbn Esîr, c. 2, s. 92, İbn Seyyid,c. 1, s. 135, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136, Diyarbekrî, c. 1, s. 303, Halebî, c. 2, s. 56.
[154] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295, Zehebî, s. 223.
[155] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 56.
[156] Ebu Nuaym, c. 1, s. 295, Zehebî, s. 283, Halebî, c. 2, s. 56.
[157] İbn İshak, İbn Hişam , c. 2, s. 63, Taberî, Târîh, c. 2, s. 230-231 , Ebu’l Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 214, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 135, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 36, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 303, Halebî, İ nsânu'l-uyûn, c. 2,s. 56.
[158] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 63, Taberî, c. 2, s. 231, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 92, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 35, Halebî, c. 2, s.56.
[159] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 63, Taberî, c. 2, s. 231, İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c. 1, s. 135, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/140-142.
[160] İbrı İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 63, Taberî, c. 2, s. 231, İbn Seyyid.c. 1,s.136, Diyarbekrî, c. 1, s. 303.
[161] İbn Şa'd, Tabakatü'l-kübrâ, c. 1, s. 212.
[162] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 63, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237, Taberî, c. 2, s. 231, İbn Seyyid.c. 1, s. 136.
[163] İbn İshak, İbn Hişam , c. 2, s. 63, İbn Sa'd, c. 1, s. 21 2, Belâzurî, c. 1, s. 237, Taberî, c. 2, s. 231, Diyarbekrî, c. 1, s. 303.
[164] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 83, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1420.
[165] Kamu's-Seâlib, Mekke'ye iki merhalelik veya bir gün bir gecelik bir yerdir (Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 15, s.142, İbn Hacer, Fethu'l-bârî, c. 6, s. 224).
[166] Buhârî, Sahîh,c.4, s. 83, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1420-1421, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1 , s. 281-282, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 417, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 135, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 284, Ebu'lFidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 137, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 73, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 2, s. 56-58. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/142-143.
[167] Mahle, Mekke'ye bir geceliktir (Kastalanı, Mevahibu'l-ledünniye, c. 1, s. 74, Diyarbekrı, Hamıs, c. 1, s. 363).
[168] Nasibin (Nusaybin), M usul'dan Şam'a giden kafile yolu üzerinde, Cezire beldelerinden, bostanları, suları bol bir belde olup Sencar ile sıralan dokuz fersah, Musul ile altı günlüktür. Sur içinde bulunan küçük bir dağdan şehre akreb yayılır (Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 288).
[169] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 63, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 212,Taberî, Târih, c. 2, s. 231, Ebu Nuaym ,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 363, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 92, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52. İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.136, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 137, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 10, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s.74,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 303, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 60.
[170] İbn İshak, İbn Hisam, c. 2, s. 63, Taberî, c. 2, s. 231, Ebu Nuaym, c. 2, s. 363, İbn Esîr, c. 2, s. 92.
[171] Ahkâf 29-32, Cinn: 1-15, İbn İshak, İbn Hisam, c. 2, s. 63, İbn Sa'd.c.1, s. 212. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/143-144.
[172] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 212, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 303, Halebî,İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 61.
[173] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 61.
[174] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 212, İbn Kayyım, Zad, c. 2, s. 52, Halebî, c. 2, s. 61.
[175] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 212, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237, İbn Kayyum , Zâd, c. 2, s. 52, Halebî, c. 2, s.52.
[176] Taberî,Târîh,c.2, s. 231.
[177] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 137.
[178] Taberî, Târîh, c. 2, s. 231.
[179] Taberî, Târîh, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 214.
[180] Taberî,Târîh,c.2, s. 231.
[181] İsmail (aleyhisselâm)ın, halis ve saf soyundan gelen oğullarına Sarfh (İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 26, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,c.1, s. 20); Abduddar, Cuman, Manzum, Adiyy, Ka'bveSehm oğullarına da, Halff'in çoğulu olarak Ahiâf denir (İbn Esîr, Nihâye, o.1, s. 425).
[182] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 2, s. 20, Taberî, Târih, c . 2, s. 231 , Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 214, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137.
[183] Taberî, Tarih, c. 2, s. 231.
[184] Taberî, Târîh, o. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec İbn C evzî, el-Vefâ, c. 1, s. 214.
[185] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 20, Taberî, Târîh, o. 2, s. 231, Ebu’l- Ferec, c. 1, s. 214, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 137.
[186] Taberî, Târîh, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec, c. 1,5.215.
[187] Taberî, Târîh, c. 2, s. 231.
[188] Taberî, Târîh, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec, c. 1.S.215.
[189] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 212, Taberî, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 215, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s.52.
[190] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 212, Taberî, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec, c. 1 , s. 215, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.137.
[191] Taberî, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec, c. 1 , s. 215, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 62.
[192] Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137, Halebî, c. 2, s. 62.
[193] Taberî, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec, c. 1 , s. 215, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137, Halebî, c. 2, s. 62. * Altı veya yedi kişi idiler (Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137, Halebî, c. 2, s. 62).
[194] İbn Sa'd, c. 1, s. 212, Taberî, c. 2, s. 231, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137, İbn Kayyım, c. 2, s. 52.
[195] Taberî, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec, c. 1 , s. 215.
[196] İbn Sa'd, c. 1, s. 212, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 215, İbn Kayyım, c. 2, s. 52.
[197] İbn Sa'd, c. 1, s. 212, İbn Kayyım, c. 2, s. 52.
[198] İbn Sa'd, Tabakât, 11, s. 212.
[199] Taberî, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec, c. 1 , s. 215.
[200] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 137.
[201] Taberî, Târîh, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ,c.1, s. 215, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93.
[202] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 212, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 215, İbn Kayyım , Zâdü'l-mead, o. 2, s. 52.
[203] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 212, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52.
[204] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 212, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 215, İbn Kayyım, c. 2, s. 52.
[205] İbn Sa'd, Tabakât, 11, s. 212, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, Halebî, İnsânu'luyûn, c. 2, s. 62.
[206] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 2, s. 21, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137.
[207] İbn Sa'd, c. 1, s. 212, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 215, İbn Kayyım, Zâd, c. 2, s. 52.
[208] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s.80,Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 20, Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 56,Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ,c. 9, s. 67, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 233, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 136. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/144-147.
[209] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 237, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 759, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 78, İbn Hacer, el-İsâbe,c.2, s. 225.
[210] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 22, İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 237, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 238, Etau'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 204, İbn Esîr, Usdu'l gâbe, c. 3, s. 79, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 139, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ,c. 1, s. 336, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 69.
[211] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 237, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 139.
[212] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 22, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 238, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 204.
[213] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 98.
[214] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 22, Ebu Nuaym , c. 1, s. 238, Ebu'lFenec, c. 1, s. 204.
[215] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 98.
[216] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 22, İbn Sa'd, c. 4, s. 237, Ebu Nuaym, c. 1, s. 238, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 759, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 204, İbn Esîr, c. 3, s. 78-79, İbn Seyyid, c. 1, s. 139, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 248, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 99.
[217] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 759, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 248-249.
[218] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 22, İbn Sa'd, c. 4, s. 237, Ebu Nuaym, c. 1, s.239, İbn Abdilberr, c. 2, s. 759, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 204, İbn Esir, c. 3, s. 79, İbn Seyyid, c. 1, s. 139, Zehebi”, c. 1, s. 249, Suyûtî, c. 1, s. 336.
[219] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 22, İbn Sa'd, c. 4, s. 237, Ebu Nuaym, c. 1, s. 239, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 204, İbn Esîr, c. 3, s. 79, Suyûtî, c. 1, s. 336, Halebî, c. 2, s. 69.
[220] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 22-24, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 237-239, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 239, İbn Abdi Iberr, İstiâb, c. 2, s. 760-761, Ebu'l -Ferec İ b n C evzî, el- Vefâ, c. 1, s. 204-206, İbn Esîr, Usdu'l -g âbe, c. 3, s. 7 9-80, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 139-140, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1,s. 249-250, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 99-100, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 336-337, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 69-70.
[221] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 243, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 123, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1957, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 758, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 249, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 225.
[222] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 24, İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 239, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 259, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 239-240, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî,el-Vefâ,c. 1 ,s. 206, İbn Esîr.Usdu'l-gâbe.c. 3, s.80, Ebu'lFidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 100, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 337.
[223] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 239, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 140 M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/147-152.
[224] Taberî, Tarih, c. 2, s. 231, İbn Esîr, Kâmil, c . 2, s. 93.
[225] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 284, Ebu'l-Fidâ, el-Bidaye ve'n- nihâye, c. 3, s. 65. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/152-153.
[226] Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 306-307, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 132, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 222, Hâzin, Tefsir, c. 4, s.417.
[227] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 133, Ebu'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 655, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 288,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 5, s. 307.
[228] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 405.
[229] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 34, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 132, Hâzin, c. 4, s. 417.
[230] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 34, Vahidi, s. 307, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 132.
[231] İbn İshak, İbn Hisam, c. 2, s. 34, Vahidî, s. 307, Hâzin, c. 4, s. 417.
[232] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 34, İbn Sa'd, c. 1, s. 133, Belâzurî, c. 1, s. 405, Vâhidî, s. 307, Ebu'l-Fenec, c. 2, s. 655, İbn Seyyid, c. 2, s. 288, Hâzin, c. 4, s. 417.
[233] İbn Sa'd, c. 1, s. 133, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 50, c. 4, s. 1818-19, İbn Asalar, Târih, c. 1, s. 293, Ebu'l-Ferec, c. 2, s.655, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 23, İbn Seyyid, c. 2, s. 288,
[234] İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 39.
[235] İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 39, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307.
[236] Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 222.
[237] Kevser 1-3.
[238] İbn Esîr, Nihâye, c. 4, s. 208. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/153-154.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın ARAP KABİLELERİNE BAŞVURUŞU.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm) Tâiften Mekke'ye geldikten sonra Kureyş Müşrikleri ona karşı büsbütün sert ve katı davranmaya başlayınca,[239] ALLAHu zü’L- CeLÂL Peygamberimiz (aleyhisselâm)a Arap kabilelerine başvurmasını emretti.[240]
Bunun üzerine, Peygamberimiz (aleyhisselâm) her yıl hac mevsiminde [241] Ukâz, Mecenne ve Zülmecâz Panayırlarına giderdi.[242]
Arapların, Câhiliye devrinde, Mekke çevresinde kurulan ve.:
“Ukâz, Mecenne, Zülmecâz.” diye anilân üç büyük Panayırı vardı.[243] Bunlardan Ukâz Panayırı, Arap Panayırlarının en büyüğü idi.[244] Her yiI Kureyş kabileleri.:[245]
Hevâzinler,
Gatafanlar,
Eşlemler,
Benî Harisler,
Adaller,
Dişler (Kareler),
Mustâliklar.. hep oraya konarlar,[246] her yerin eşrafı orada hazır bulunur, [247]
Kabileler şâirlerini orada bulundururlar, karşılıklı şiirler okutturur, övünür, dağılırlardı .[248]
Ukâz; Necd'in yukarısında, Arafat yakınında.[249] Tâife bir, Mekke'ye iki gecelik bir mesafede idi.[250]
Ukâz Panayırı Zilkade Hilâli doğunca kurulur, yirmi gün devam ederdi.[251]
Mecenne Panayırı; Merruz-Zahran Nahiyesi’nde, Esfardağı yakınında, Mekke'nin aşağı tarafında olup, Mekke'ye bir berid (oniki mil) uzaklıkta idi.[252]
Mecenne Panayırı on gün kurulur, Zilhicce Hilâli görününceye kadar devam ederdi. Oradan ayrılarak Zülmecâz Panayırına gidilirdi.[253]
Zülmecâz; Ukâz'ın yakınında,[254] Arafat'ın arkasında olup,[255] Arafat'a uzaklığı bir fersah (oniki bin adım) idi.[256]
Zülmecâz Panayırı[257] Zilhicce'nin birinci gününden, Teniye (Zilhicce'nin sekizinci) gününe kadar,[258] sekiz gün kurulur; sonra, oradan kalkılıp hac için Minâya doğru gidilir.[259] o gün Minâ'da bulunulurdu.[260]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), bu panayırlarda toplanmış bulunan.:
1-) BenîÂmir b. Sa'saa,
2-) Muharib b. Hasafa,
3-) Fezâra,
4-) Gassan,
5-) Mürre,
6-) Hanife,
7-) Süleym,
8-.) S.Abs,
9-) Benî Nasr,
10- Benî Bekkâ',
11-) Kinde,
12-) Kelb,
13-) Harise b. Ka'b,
14-) Uzre,
15-) Hudârime...[261]
gibi Arap kabilelerinin konak yerlerine kadar varıp,[262] onlara kendisini arz ve takdim eder;[263] onları Allah'a,[264] Allah'ın birliğini ikrara,[265] yalnız O'na ibâdet etmeye,[266] İslâmiyete[267] dâvet eder; kendisinin onlara Allah tarafından peygamber olarak gönderildiğini haber verir;[268] kendisini tasdik etmelerini;[269] Rabbinin elçilik vazifelerini açıklayıncaya ve yerine getirinceye kadar[270] kendisine yardım etmelerini;[271] kendisini barındırmalarını[272] ve korumalarını onlardan isterdi.[273]
Dilediğini yerine getirdikleri takdirde kendilerine Cennet verileceğini bildirerek:[274]
“Kureyş Müşrikleri beni Rabbimin Kelâmını tebliğden men ettiler! Beni alıp kavimlerinin yanına götürecek adam yok mu?” diye sorarlardı.[275]
Fakat, ne yazık ki, onlardan ne dâvetini kabul edecek,[276] ne kendisini barındıracak,[277] ne de kendisine yardım edecek bir kimse çıkmaz;[278] aksine, kimisi Peygamberimiz (aleyhisselâm)a suratını asar, kaba ve kat davranır;[279] kimisi.: “Onu kendi kavmi daha iyi bilir,”[280] kimisi de.: “İçinde bulunduğun cemaatin, kavmin seni daha iyi bilir! Onlar sana ne diye tâbi olmuyor?!” der,
Peygamberimiz (aleyhisselâm)la tartışmaya kalkardı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da, onlara gereken cevaplari verir ve kendilerini Allah'a imana dâvet etmeye devam eder, bir yandan da.:
“Ey Allah! Sen dilemesen, herhalde, böyle olmazlardı!” diyerek şikâyetlenirdi.[281]
Onlardan kimisi de.: “Bakınız hele! Kavmini bozup dağıtmış olan bir adam bizi ıslah edecek, düzeltecekmiş ha?!” diyerek laf atardı.[282]
Yemen'den veya Mudarlardan, panayırlara gelmek üzere yola çıkacak olan bir kimse ye, kavmi veya akrabası gelip.:
“Sakın ha! Kureyşîlerin genci seni dininden döndürmesin!.” diye uyarıda bulunurlardı.[283]
Hz. Ali derki.:
“ALLAHu zü’L- CeLÂL Arap Kabilelerine kendisini arzetmesini Peygamberi (aleyhisselâm)a emrettiği zaman, Resûlullah (aleyhisselâm) Minâya gitti.
Ben ve Ebu Bekir de kendisinin yanında bulunuyorduk.[284]
Dönüp dol aşa dolaşa bir meclise vardık ki, o mecliste sükûnet ve ağırbaşlılık vardı.
Bakılınca, yaşlılarında usluluk, şekil ve şemaillerinde güzellik göze çarpıyordu.
Ebu Bekir onların yarılarına varıp selâm verdi[285] ve onlara.:
“Siz hangi kavimdensiniz?” diye sordu.
“Biz” dediler, “Şeyban b. Salebe oğullarıyız.”[286]
Ebu Bekir, Resûlûllah (aleyhisselâm)a dönüp.:
“Babam, anam sana fedâ olsun!” dedi ve kavimleri içinde bulunan Mefrûk b. Amr, Hâni' b. Kabîsa, Müsennâ b. Harise, Numan b. Şerik hakkında da.:
“Bunlar Şeyban b. Salebe oğullarının izzet ve şeref sahibi kişileridir.” dedi. [287]
Bunlardan, Ebu Bekir'e en yakını da, Mefrûk b. Amr idi.
Mefrûk; yakışıklılığı, dilinin düzgünlüğü ve iki yandan göğsüne dökülen örgülü saçlarıyla, diğerlerine karşı üstünlük arzediyordu.[288]
Ebu Bekir, ona.: “Sizde askerî hazırlık sayısı nasıldır ve kaçtır?” diye sordu.
Mefrûk: “Biz binden fazlayız! Bin ise, azlığından dolayı yenilebilecek bir sayı değildir.”dedi.
Ebu Bekir.: “Size sığınanları koruma geleneği nasıldır?.” diye sordu.
Mefrûk.: “Korumaya, olanca gücümüzü sarfetmemiz gerekir. Her kavim için, bir nasip ve saadet vardır.” dedi.
Ebu Bekir.: “Düşmanlarınızla aranızda savaş nasıldır?” diye sordu.
Mefrûk.: “Biz, düşmanla karşılaştığımızda, kızgın olmadıkça, çok sert ve sağlamız.
Kızgın iken, düşmanla karşılaşmadıkça da, çok sert ve sağlamız.
Biz atları evlatlara, silâhları da sütlü sağmal develere üstün tutarız.
Yardımı da Allah'tan bekleriz!
Allah bazan bize, bazan da karşımızdakine yardım eder.
Herhalde sen Kureyşli kardeşsin?.” dedi.
Ebu Bekir.: “Eğer size bir zâtın Resûlullah olarak kendisini halka arz ve takdim ettiği haberi erişmişse, işte o, şu zâttır!.” diyerek Resûlullahı gösterdi.
Mefrûk.: “Bize bu hususta bazı haberler erişmişti.” dedikten sonra, Resûlullah (aleyhisselâm)a dönüp.:
“Ey Kureyşî kardeş! Sen insanları nelere dâvet ediyorsun?” diye sorunca,
Resûlullah (aleyhisselâm) gelip yarılarına oturdu.
Ebu Bekir de, ayağa kalkarak, Resûlullah (aleyhisselâm)ı elbisesiyle gölgeledi.
Resûlullah (aleyhisselâm), Mefrûk'a.: “Ben sizi Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Allah'ın şeriksiz bir olduğuna, benim de Allah'ın Resûlü bulunduğuma şehâdet etmeye;
ALLAHu zü’L- CeLÂL tarafından bana emr olunan şeyleri yerine getirinceye kadar beni barındırmaya, korumaya; Bana yardımcı olmaya., dâvet ediyorum. Çünkü, Kureyşliler Allah'ın emrine karşı koymuş, Allah'ın Resûlünü yalanlamış, bâtılı tutup haktan yüz çevirmiş bulunuyorlar. Allah ki, herşeyden müstağnî, her türlü övülmeye lâyık olandır!.” buyurdu.
Mefrûk.: “Ey Kureyşî kardeş! Sen daha nelere dâvet ediyorsun?” diye sordu.
Resûlullah (aleyhisselâm), En’âm sûresinin.:
“De ki.: “Gelin! Üzerinize Rabbinizin neleri haram kıldığını ben okuyayım.:
O'na hiçbir şeyi şerik koşmayın!
Babanıza, ananıza iyilikten ayrılmayın!
Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin!
Sizin de, onların da rızkını, Biz vereceğiz.
Kötülüklerin açığına da, gizlisine de yaklaşmayın!
(Meşru) bir hak terettüp etmedikçe, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayın!
İşte, Allah size, aklınızı başınıza alasınız diye, bunları emretti.
Yetimin malinâ, rüşdüne erişinceye kadar, o en güzel olandan başka bir suretle yaklaşmayın!
Ölçüyü, tartıyı tam ve doğru tartın!
Biz, bir kimse ye, gücünün yettiğinden başkasını teklif etmeyiz.
Söz söylediğiniz zaman (leh ve aleyhinde söyleyeceğiniz kimse ) hısım bile olsa, adaleti gözetin!
Allah'ın ahdini (verdiğiniz sözü) yerine getirin!
İşte, Allah size, iyice düşünesiniz diye, bunları emretti.
Şüphe yok ki, (emrettiğim) bu (yol), benim dosdoğru yolumdur.
O halde, ona uyun!
Başka (aykırı) yollara tâbi olup gitmeyin!
(Aykırı yollar) sizi O'nun (Allah'ın) yolundan ayırır.
İşte, Allah size bunları emretti ki, (kötülüklerden) sakınasınız!” [meâlindeki 151-153.] âyetlerini okudu.
Mefrûk.:
“Ey Kureyşî kardeş! Sen daha nelere dâvet ediyorsun?
Vallahi, bunlar yeryüzü halkının kelâmlarından değildir!
Eğer onların kelâmlarından olsaydı, biz onu çok iyi tanırdık.” dedi.
Resûlullah (aleyhisselâm), Nahl sûresinin.:
“Şüphesiz ki, Allah; adaleti, iyiliği, akrabaya (muhtaç oldukları şeyleri) vermeyi emreder.
Taşkın kötülüklerden, münkerden (akıl ve şeriatın kötülüğüne hükmettiği şeylerden), zulüm ve tecebbür/kibirlenmeden nehyeder.
Size (bu sûretle) öğüt verir ki, iyice dinleyip ve anlayıp tutasınız!.”
[meâlindeki 90.] âyetini okuyunca da, Mefrûk.:
“Vallahi, ey Kureyşî kardeş! Sen beni ahlâkın en üstünlerine ve amellerin en güzellerine dâvet ettin!
Seni yalanlayan kavim sana iftira etmiş ve karşı koymuştur!.” dedi.
Hâni' b. Kabîsa'nın da kendisinin sözüne ve görüşüne katılmasını istercesine.:
“Buhârîi' b. Kabîsa, bizim büyüğümüz ve din işleri başkanımızdır.” dedi.
Bunun üzerine, Hâni' b. Kabîsa, Resûlullah (aleyhisselâm)a.:
“Ey Kureyşî kardeş! Söylediklerini dinlemiş ve sözünü doğrulamış bulunuyorum.
Benim görüşüme göre; bizi dâvet ettiğin şeyin sonucunu iyice düşünmeden bizim için başı ve sonu olmayan bir mecliste dinimizi terkedip senin dinine uymamız, görüşte kayma, sürçme, akılda hafiflik, sonuçta kısa görüşlülük olur!
Görüş kayma ve sürçmesi ise, ancak acele ile birlikte bulunur.
Bununla beraber, arkamızda bulunan kavmimizin gıyabında herhangi bir akit yapmayı da uygun bulmuyoruz.
Fakat, şimdi sen de dön git! Biz de dönüp gidelim.
Biz de iyice düşünelim, sen de iyice düşün!.” dedi.
Mefrûk, Müsennâ b. Hârise'nin de kendi görüşüne katılmasını istercesine.:
“Bu, Müsennâ'dır! Bizim büyüğümüz ve savaş işleri başkanımızdır.” dedi.
Bunun üzerine, Müsennâ, Resûlullah (aleyhisselâm)a.:
“Ey Kureyşî kardeş! Ben de, söylediklerini dinlemiş ve güzel bulmuşumdur.
Söylediğin şeyler hoşuma gitmiştir.
Sana tarafımdan verilecek cevap, Hâni b. Kabîsa'nın verdiği cevaptır.
Biz iki bulanık su arasında konaklamış bulunuyoruz ki, onlardan biri Yemame, diğeri de Semâve'dir.” dedi.
Resûlullah (aleyhisselâm).:
“Bu iki su, nelerdir?” diye sordu.
Müsennâ.:
“Onlardan birisi, karadan Irak'ın kasabalarına kadar bakan yüksek Arap
toprakları, diğeri de Farsların ırmak ağızları ve Kisra'nın ırmaklarıdır.
Kisra; herhangi bir hadise çıkarmayacağımıza, bir hadise çıkarıcıyı barındırmayacağımıza dair bizden ahd almıştır ve orada ancak bu şartla konaklamış bulunuyoruz.
Senin bizi kabule dâvet ettiğin şu iş ise, hükümdarların hoşuna gitmeyebilir.
Arap Beldeleri yakınında işlenen suçtan sahibi bağışlanabilir ve özrü kabul edilebilir, ama Fars Beldeleri yakınında işlenen suçta sahibi bağışlanmaz ve özrü kabul edilmez.
Eğer sen Arap beldelerine yakın olan yerde Araplara karşı sana yardım etmemizi istiyorsan, bunu üzerimize alabiliriz.” dedi.
Bunun üzerine, Resûlullah (aleyhisselâm).:
“Siz fenâ bir cevap vermediniz. Doğruyu açıkça dile getirdiniz.
Şüphe yok ki, her tarafından emîn olmayan kimseler, Allah’ın Dinine yardım etmeye kalkamazlar!” buyurdu.
Ayağa kalktı. Ebu Bekir'in elinden tutup, onların yanlarından ayrıldı.”[289]

Rebia b. Abbâdü'd-Dilî der ki.:
“Peygamber (aleyhisselâm)ı Zülmecâz Panayırında görmüştüm.:[290] “Ey insanlar! “Lâ ilâhe illâ ALLAH=>Allah 'tan başka ilâh yok!.”' deyiniz de, kurtulunuz!.” buyuruyor; [291] kendisi hangi caddeye girse halk da oraya gidiyor, [292] onun başına toplanıyor.[293] birbiri üzerine yığılıyorlardı. Orada, ne bir kimse nin bir şey söylediğini, ne de onun sustuğunu gördüm.[294] O, hep.:
“Ey insanlar! “Lâ ilâhe illâ ALLAH=>Allah'tan başka ilâh yok!.” deyiniz de, kurtulunuz!” buyurup duruyordu.[295]
Akik (şaşı) gözlü,[296] güzel,[297] yumru[298] yüzlü, iki bölük halinde örgülü saçlı bir adam da, o nereye giderse arkasından gidiyor.:[299]
“Ey insanlar![300] Bu, sizi aldatıp da, dininizden, baba ve atalarınızın dininden vazgeçirmesin![301] Bu, dinden çıkmış bir yalancıdır!” diyordu.[302]
“Kimdir bu zât?” diye sordum.
“MuhaMMed b. Abdullah’tır. Kendisi, peygamber olduğunu söylüyor.” dediler.
“Ya onun arkasında giden, onu yalanlayan, şu akik (şaşı) gözlü adam da kimdir?” diye sordum.
“O da, onun amcası Ebu Leheb'dir!” dediler.”[303]

Rebia b. Abbâd, diğer rivayetinde de, şöyle der.:
“Ben, yeni yetişmiş bir genç iken, babamla birlikte Minâ'da bulunuyordum.
Resûlullah (aleyhisselâm) da, Arap kabilelerinin konak yerlerinde durup.:
“Ey filân oğulları! Allah'tan başka, tapmış olduğunuz şu putları atarak, Allah'a hiçbir şeyi şerik koş-maksızın ibâdet etmenizi; bana inânmanızı; beni doğrulamanızı; Allah tarafından gönderilmiş olduğum vazifeyi açıklayıp yerine getirinceye kadar beni korumanızı size emreden Allah'ın Resûlüyüm ben.” buyuruyor; arkasında da, akik, şaşı gözlü, güzel yüzlü, iki bölük halinde örgülü saçlı, üzerinde Aden işi elbise bulunan bir adam da, Resûlullah (aleyhisselâm) sözlerini bitirince.:
"Ey filân oğulları! Bu, sizi, ancak Lât ve Uzzâ ile müttefikleriniz Mâlik b. Ukayş oğullarının cinlerini boynunuzdan soyup atmaya ve kendisinin getirdiği bid'at ve dalâletlere sarılmaya dâvet ediyor! Sakın hâ! Siz ona itaat etmeyin ve onu dinlemeyin!” diyordu.
“Babacığım! Şu zâtı takip eden kimdir?” diye sordum.
Babam.: “Bu. O’nun amcası Ebu Leheb Abduluzzâ b. Abdulmuttâlib'dir.” dedi.” [304]

Tarık b. Abdullahi'l-Muharibî de, bu husustaki bir müşâhedesini şöyle anlatır.:
“Resûlullah (aleyhisselâm)ı Zülmecâz Panayırında görmüştüm.:
Kendisinin üzerinde kırmızı bir cübbe bulunuyor, en yüksek sesiyle.:
“Ey insanlar! “Lâ ilâhe illâ ALLAH=>Allah'tan başka hiçbir ilâh yok!” deyiniz de, kurtulunuz!' buyurarak sesleniyordu.
Bir adam da, elindeki taşla, onu takip ediyor ve.:
“Ey insanlar! Sakın ona itaat etmeyiniz! Çünkü, o yalancıdır!” diyerek bağırıyordu.
Attığı taşlarla, Resûlullah (aleyhisselâm)ın ayak bileklerini kanatmıştı.
Oradakilere, Resûlullah (aleyhisselâm) hakkında.:
“Kimdir bu zât?” diye sordum.
“Bu, Abdulmuttâlib oğullarından bir gençtir!” dediler.
“Ya onun ardına düşen ve ona taş atan da kimdir?” diye sordum.
“O da, O’nun amcası Ebu Leheb Abduluzzâ'dır!.” dediler.”[305]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Zülmecâz Panayırında.:
“Ey insanlar! “Lâ ilâhe illâ ALLAH=>Allah'tan başka hiçbir ilâh yok!” deyiniz de, kurtulunuz!” buyurarak seslendiği sırada bir adamın da Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın üzerine toprak saçtığı, ve bakılınca, onun Ebu Cehil olduğu görüldü ki, o da.;
“Ey insanlar! Sakın, bu sizi dininiz hakkında aldatmasın!
O, muhakkak, sizin Lât ve Uzzâ'ya tapmayı bırakmanızı istiyordur!” diyordu. [306]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) her hakarete, her işkenceye katlanarak, vazifesini yerine getirmeye çalışmaktan geri durmuyordu.

Müdriku'l-Ezdî der ki.:
“Babamla birlikte hac yapıyordum. Minâ'ya gelip konaklayınca, bir toplulukla karşılaştım.
Babama.: “Bu cemaat ne için toplanmış?” diye sordum.
Babam.: “Şu, kavminin dinini terketmiş olan kişi için!” dedi.[307]
Bakınca, Resûlullah (aleyhisselâm)ı gördüm.:
“Ey insanlar! Lâ ilâhe illâ ALLAH=>Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur!' deyiniz de, kurtulunuz!” buyuruyordu.
İnsanlardan kimisi onun yüzüne tükürüyor;
Kimisi başına toprak saçıyor;
Kimisi de ona sövüp sayıyordu![308]
Gün yarılanıncaya kadar, bu hal devam etti.
O sırada, göğsü açılmış bir kız, içinde su bulunan bir kapla geldi.[309] Ağlıyordu.[310]
Resûlullah (aleyhisselâm), su kabını alıp sudan içti.
Elini, yüzünü yıkadı. Başını kaldırıp.:
“Kızcağızım![311] Göğsünü başörtünle ört! Baban hakkında, tuzağa düşürülüp öldürülecek, zillete uğrayacak diye korkma!.” buyurdu.[312]
“Kimdir bu kız?.”diye sorduk.
“Kendisinin kızı, Zeyneb'dir!” dediler.[313]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Kinde'lerin[314] Ukâz Panayırındaki[315] konak yerlerine gitti. Onların seyyid ve ulu kişileri olan Müleyh de, o sırada, onların içlerinde bulunuyordu.[316]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onlara.:
“Sizler, hangi kavimdensiniz?” diye sordu.
“Benî Amr b. Muaviye'lerden” dediler.[317]
Arap Kabileleri içinde, Kinde'lerden daha mülayimi yoktu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onları yumuşak bulunca, oturup kendileriyle konuştu. [318]
Kendisini onlara, Allah tarafından gönderilen bir peygamber olarak arz ve takdim; kendilerini Allah'a imana dâvet etti.:[319]
“Sizi, bir olan, şeriki olmayan Allah'a imana;
Kendinizi koruduğunuz şeylerden, beni de korumaya dâvet ediyorum!
Muvaffak olursam, o zaman, siz bana yardıma devam edip etmemekte serbestsiniz!” buyurdu.
Onların hemen hepsi.:
“Bundan daha güzel söz olmaz! Amma, biz atalarımızın tapageldiklerine tapmaya devam edeceğiz!” dediler.
Kinde'lerin en küçük yaşlısı.:
“Ey kavmim! Şu zâtın dâvetini kabule başkaları koşmadan önce, siz koşun!
Vallahi, Kitab Ehli olanlar (Yahudiler ve Hıristiyarılar).: “Harem'den bir peygamber çıkacaktır! Onun çıkacağı zamanın gölgesi de, düşmüştür!” diyorlar” dedi.
Kinde'lerin içinde, bir gözü kör bir adam da bulunuyordu.:
“Geri durun da, bir de ben konuşayım;
Kavim ve Kabilesi onu yurtlarından çıkarmış iken, siz onu barındıracaksınız ki, bu, bütün Araplarla savaşmayı üzerinize almak demektir! Hayır! Hayır! Olamaz!.” dedi.[320]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın teklifini kabulden kaçındılar.[321]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onların yanından da üzgün olarak ayrıldı.
Kinde'ler, yurtlarına dönünce, durumu kavimlerine haber verdiler.
Yahudilerden bir adam, onlara.:
“Vallahi, siz nasibinizi elde etmekte yanılmışsınız!
Eğer o zâta tâbi olmaya koşsaydınız, Araplara üstün olurdunuz!
Biz, onun sıfatını Kitabımızda yazılı bulmuşuzdur!” dedi ve sıfatlarını anlatmaya başladı.
O anlattıkça, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı görmüş olanlar, onun anlattıklarını doğruladılar.
Bundan sonra, Yahudi.:
“Biz, onun çıkacağı yerin Mekke, ve hicret edeceği yerin Yesrib (Medine) olacağını da Kitabımızda yazılı bulduk!” dedi.
Kinde'ler, gelecek hac mevsiminde Peygamberimiz (aleyhisselâm)la buluşmaya, aralarında karar verdiler. Fakat, o yıl seyyid ve ulu kişileri onları alıkoyduğu için, hiçbirisi, gidip Peygamberimiz (aleyhisselâm)la buluşamadı.
Yahudi de, öldü. Ölürken, kendisinin Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı tasdik ve ona iman ettiği, ağzından işitildi.[322]
ALLAHu zü’L- CeLÂL, ondan razı olsun!.

Peygamberimiz (aleyhisselâm); Kelb Kabilesinin konak yerlerine uğrayıp, orada, onlardan bir oymak olan Benî Abdullah'ların yanına vardı. Kendisini onlara, Allah tarafından gönderilen peygamber olarak arz ve takdim, kendilerini Yüce Allah'a imana dâvet etti.:
“Ey Abdullah oğulları! Bakınız: ALLAHu zü’L- CeLÂL, babanıza da pek güzel isim vermiş!” buyurdu.[323]
Fakat, Benî Abdullah'lar, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yaptığı tekliflerden hiçbirini kabul etmediler.[324]
İçlerinden bir şeyh ise.:
“Şu olgun genç, ne güzel şeye dâvet ediyor!
Ne yazık ki, kavmi onu uzaklaştırmış bulunuyor!
O keşke kavmi ile anlaşsaydı! Bütün Araplar kendisine tâbi olurdu.” demişti. [325]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) Benî Hanife Kabilesinin konak yerlerine gitti. Kendisini onlara, Allah tarafından gönderilen peygamber olarak arz ve takdim, kendilerini ALLAHu zü’L- CeLÂL'a imana dâvet etti.
Ne yazık ki, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı, Araplar içinde, Benî Hanife Kabilesi kadar çirkin bir red ile reddeden olmamıştır.[326]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Benî Âmir b. Sa'saa'ların,[327] Ukâz Panayırındaki konak yerlerine vardı. Onlara:
“Siz hangi kavimdensiniz?” diye sordu.
“Benî Âmir b. Sa'saa'lardan” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm):
“Benî Âmirlerin hangi âilesindensiniz?” diye sordu.
“Benî Ka'b b. Rebia'lardan” dediler. [328]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onlara kendisini Allah tarafından gönderilen peygamber olarak arz ve takdim, kendilerini ALLAHu zü’L- CeLÂL'a imana dâvet etti.[329]
“Sizde, mün'a [sığınan kimseleri koruma] nasıldır?” diye sordu.
“Bizim tarafımıza ne laf atılabilir, ne de habersiz ateşimizle ısınılabilir!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).:
“O halde, ben Allah'ın Resûlüyüm! Sizin yanınıza geldiğimde, Rabbimin elçilik vazifelerini halka ulaştırıncaya, yerine getirinceye kadar beni korur musunuz? İçinizde hiçbir kimseyi zorlamayacağım!” buyurdu.
“Sen, Kureyşlilerden kimlerdensin?” diye sordular.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).:
“Abdulmuttâlib oğullarından!” buyurdu.
“Sen Abdi Menâf Oğullarından olduğuna göre, onlar neredeler? (Seni ne diye korumuyorlar?!)” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).:
“Onlar beni yalanlayan ve tardedenlerin ilki oldular!” buyurdu.
Benî Ka'b b. Rebia'lar.:
“Biz, seni ne tard, ne de sana iman ederiz! Şu kadar ki, Rabbinin elçiliğini insanlara ulaştırıncaya, yerine getirinceye kadar seni koruruz!” dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (aleyhisselâm), onların yanına indi. O sırada, Benî Ka'b b. Rebia halkı, pazarda alışverişle uğraşıyorlardı. [330]
Onlardan bir adam, [331] Beyhara b. Firas[332] çıkageldi.:
“Kimdir şu yanınızda gördüğüm ve tanıyamadığım kişi?” diye sordu.
“MuhaMMed b. Abdullahi'l-Kureyşî'dir!” dediler,
Beyhara.:
“Sizin onunla ne işiniz var?” diye sordu.
“O bize kendisinin Resûlullah olduğunu söylüyor ve Rabbinin elçilik vazifesini tebliğ edinceye kadar, kendisini korumamızı bizden istiyor.” dediler.
Beyhara.:
“Ona ne cevap verdiniz?” diye sordu.
“Kendisine.: “Hoş geldin! Seni yurdumuza götüreceğiz. Kendimizi nelerden korursak, seni de onlardan koruyacağız!.” dedik,” dediler.[333]
Beyhara, kendi kendine.:
“Vallahi, şu adamı Kureyşîlerden alabilsem, onun sâyesinde bütün Arapları yerdim (sömürürdüm!)” diye mırıldandıktan sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.:
“Eğer biz sana işin hakkında bey'at edersek, Allah da seni muhaliflerine galip kılarsa, senden sonra işin bizim olur, bize kalır mı?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).:
“İş Allah'a aittir! Allah onu dilediğine verir!” buyurdu.
Beyhara.:
“Demek, göğüslerim senin önünde bütün Arapların okuna hedef olacak, Allah seni muzaffer kıldığı zaman iş bizden başkasına geçecek ha?! Senin işin bize gerekmez!.” dedikten sonra,[334] kavmine dönüp.:
“Şu panayır halkından, yurtlarına birşeyle dönerlerken, sizinkinden daha kötü birşeyle dönen bir kimse bilemiyorum.
Demek, siz bütün halkla savaşmaya başlayacak, kendinizi bütün Arapların tek yaydan oklarına tutturacaksınız ha?! Onu kendi kavmi sizden daha iyi bilir.
Eğer kavmi onda bir hayır, bir iyilik görmüş olsalardı, onunla herkesten çok mutlu olurlardı.
Siz, kendi kavminin içlerinden sürüp çıkardığı, yalanladığı bir kimseye yakınlık gösteriyor, yardım etmeye, kendisini barındırmaya kalkıyorsunuz.
Ne kötü görüştür sizin görüşünüz!” dedikten sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a dönüp:
“Hemen kalk, kavminin yanına git!
Vallahi, sen şimdi kavmimin yanında olmasaydın, muhakkak senin boynunu vururdum!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) kalkıp devesinin üzerine oturunca,[335] kötü adam Beyhara, devenin böğrünü ansızın dürttü. Deve, sıçrayıp kalkarken, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı yere düşürdü!
Mekke'de Müslüman olan kadınlardan Dubâa binti Âmirb. Kurt da, o gün, Benî Âmirlerden olan amcalarının oğullarını ziyaret için gelmişti ve o sırada Benî Âmirlerin yanında bulunuyordu.
Dubâa Hatun Peygamberimiz (aleyhisselâm)a yapılan hakareti görür görmez.:
“Ey Âmir hanedânı! Gözünüzün önünde şu Allah'ın Resûlüne yapılanı görüp de, içinizden benim için onu koruyacak hiçbir kimse yok mu?!” dedi.
Amcalarının oğullarından üç kişi, hemen kalkıp Beyhara'nın üzerine yürüdüler.[336] Hazn b. Abdullah ile Muaviye b. Ubâde de, Beyhara'ya yardım etti.[337]
Âmir oğullarından her biri, Beyhara ve yardımcılarından birini tutup yere yıktılar. Göğüslerinin üzerine oturup, yüzlerini tokatladılar.
Allah onlardan razı olsun!.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), kendisini kayıranlar hakkında.:
“Ey Allah! Şunlara bereketini ihsan et!”[338]
Beyhara ve yardımcıları aleyhinde de.:
“Ey Allah! Onları da rahmetinden uzaklaştır!” diyerek duâ etti.
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı kayıran üç kişiden ikisi Sehl'in oğulları Gıtrîf (Gatîf) ve
Gatafan, birisi de Urve (Uzne) b. Abdullah olup,[339] bunlar sonradan Müslüman oldular ve Allah yolunda şehîd olarak öldüler.[340] Ötekiler ise küfür ve şirk üzere ölüp gittiler.[341]
Benî Âmirlerin, çok yaşlı olması dolayısıyla hac mevsimlerine katılamayan ihtiyar bir adamları vardı.
Benî Âmirler, yurtlarına döndükçe, olan bitenleri ona anlatırlardı.
Bu yıl da, hac mevsiminden dönüp yurtlarına geldikleri zaman, ihtiyar adam onlara yine mevsimde olan bitenleri sormuştu.
Benî Âmirler de.:
“Kureyşîlerden, Abdulmuttâlib oğullarından, yanımıza bir genç gelmişti. Kendisinin peygamber olduğunu söylüyor, işinin üzerinde kendisiyle birlikte durmaya, kendisini korumaya, yurdumuza getirmeye bizi dâvet ediyordu” dediler.
İhtiyar, hemen ellerini başının üzerine koydu.[342] Sonra da.:
“Ey Âmir oğulları! Kaçırılan bu fırsat telâfi edilebilecek mi?!
Ağdan kurtulan, yakalanmaya çalışılan av yakalanabilecek mi?!
Filânın varlığı Kudret Elinde bulunan Allah'a andolsun ki; İsmail
Oğullarından hiçbirisi şimdiye kadar yalan yere peygamber olduğunu söylememiştir!
Elbette ki, onun söylediği hak ve gerçekti![343]
Sizin o isabetli görüşünüz o sırada nerede idi?![344]
Siz, herhalde, o sıradaki görüşünüzde hazır bulunmamışsınızdır!” diyerek onları kınadı.[345]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) Benî Muharib b. Hasafa'ların bulundukları yere kadar gitti.
Onların içinde bulunan yüzyirmi yaşındaki bir şeyhle konuştu.
Onu İslâmiyete ve Rabbinin elçilik vazifesini tebliğ edinceye, yerine getirinceye kadar da kendisini korumaya dâvet etti.
Benî Muharib'lerin Şeyhi.:
“Ey adam! Senin haberini kendi kavmin daha iyi bilir![346]
Vallahi, seni alıp yurduna götüren bir kimse, şu mevsim halkının götürmediği kötülüğü götürmüş olur!
Sen kendini bizden uzak tut!” dedi.[347]
O sırada Ebu Leheb gelmiş, ihtiyar Muhariblinin söylediklerini dinlemişti. Onun başına dikilerek.:
“Eğer şu mevsim halkının hepsi senin gibi cevap verseydi, o, üzerinde durduğu dini bırakırdı.
Kendisi, dinini bırakmış bir yalancıdır!” dedi.
İhtiyar da.:
“Sen, vallahi, onu daha iyi bilirsin:
O senin kardeşinin oğludur ve senin etindendir.
Ey Ebu Uttıe! Belki de onda bir delilik vardır. Bizim yanımızda, bu hastalığı tedâvi eden bir adam var!” dedi.
Ebu Leheb ihtiyarın bu sözüne bir cevap vermedi.
Ebu Leheb, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı kabilelerden hangi kabilenin yanında görse, hemen orada durup.:
“Bu, dinini terketmiş bir yalancıdır!” diyerek bağırmakta idi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı, yanlarından ayrılırken arkasından taşlamayan bir kabile kalmadı![348]
Abdullah b. Vâbısatu'l-Absî'nin babasından, babasının da dedesinden rivayetine göre, dedesi demiştir ki.:
“Minâ'daki konak yerlerimizde bulunduğumuz sırada, Resûlullah (aleyhisselâm) bize geldi. Biz, o sırada, Hayf mescidinin yanındaki Cemretü'l-ûlâ'da konaklamış bulunuyorduk.
Resûlullah (aleyhisselâm) devesinin üzerinde, Zeyd b. Harise de terkisinde idi.
Bizi İslâmiyete dâvet etti, ama vallahi biz onun dâvetini kabul etmedik!
Dâvetini kabul etmeyişimiz, bizim için, hiç de hayırlı olmadı.
Halbuki, kendisinin peygamber olarak ortaya çıktığını ve hac mevsimlerinde halkı İslâmiyete dâvet ettiğini de işitmiş bulunuyorduk.
Başımıza dikilip bizi Müslümanlığa dâvet edince, kabul etmedik!
O sırada yanımızda bulunan Meysere b. Mesrûku'l-Absî.:
“Vallahi, şu zâtı tasdik etmiş, kendisini bindirip yurdumuzun ortasına götürmüş olsak, muhakkak ki, yerinde bir görüş olur.
Vallahi, onun işi muvaffak olacak, ve hatta, her ulaşılacak yere ulaşacaktır!” dedi.
Abs kavmi, ona.:
“Bırak, bizi üstesinden gelemeyeceğimiz birşeyle karşılaştırma!” dediler.
Resûlullah (aleyhisselâm), Meysere hakkında ümide düşüp kendisiyle konuştu.
Meysere.:
“Senin sözünden daha güzeli, daha nurlusu yoktur.
Fakat, ne yapayım ki, kavmim bana muhalefet ediyorlar.
Kişi ise, kavmiyle birlikte hareket etmek zorundadır.
Kavmi ona destek ve yardımcı olursa, düşmanlar ondan daha uzak durur, ona hiç yanaşmazlar!' dedi.
Bunun üzerine, Resûlullah (aleyhisselâm) oradan ayrıldı.
Abs kavmi de, yurtlarına dönmek üzere, konak yerlerinden ayrıldılar.
Meysere, onlara.:
“Bizi götürürken, Fedek'e yönelin! Orada Yahudiler vardır. Onlara bu zâtı bir soralım bakalım?” dedi.
Yahudilerin yurduna yönelip yarılarına vardılar.
Yahudiler, Benî Abs'lere bir Kitab çıkartıp ortaya koydular. Onda, Resûlullah
Aleyhisselâmın anıldığı yeri okudular.:
“O Peygamber, ümmîdir ve Arabdır. Deveye, merkebe biner, ekmek kırıntılarını yemekle yetinir. Ne uzun, ne de kısa boyludur. Ne kıvırcık, ne de düz saçlıdır. Kendisinin gözlerinde hafif kırmızılık vardır. Teni pembedir.
[Kitab'dan bunu okuduktan sonra, Yahudiler].:
“Eğer o sizi getirdiği dine dâvet ederse, onun dâvetini kabul edin ve onun dinine girin!
Bizler ise, onu kıskanırız ve ona tâbi olmayız.
Onun eliyle, bize, birtakım savaşlarda büyük belâlar gelecektir.
Araplardan da, ona tâbi olmayan, onunla çarpışmayan hiç kimse kalmayacaktır!
Siz, ona tâbi olanlardan olun!” dediler.
Bunun üzerine, Meysere, Benî Abs'lere.:
“Ey kavmim! İşte, iş apaçık meydana çıktı!” dedi.
Benî Abs'ler.:
“Önümüzdeki yıl, hac mevsiminde döner, onunla buluşuruz.” dediler, yurtlarına döndüler.
Fakat, Benî Abslerin ileri gelenleri hac mevsiminde buna razı olmadıkları için, onlardan hiçbirisi Resûlullah (aleyhisselâm)a tâbi olamadı.
Resûlullah (aleyhisselâm), Medine'ye hicret ettikten sonra, Mekke'ye geler Ek Vedâ Haccını yaptığı zaman, Meysere Resûlullah (aleyhisselâm)la karşılaştı ve hemen onu tanıdı.:
“Yâ Rasûlallah! Vallahi, senin bize geldiğin günden beri, sana tâbi olmayı özlemekten geri durmadım.
Bildiğin gibi, Allah, Müslümanlığımı geciktirmemden başkasına razı olmadı.
O gün benim yanımda bulunmuş olan kimselerin hepsi ölüp gitmiş bulunuyorlar.
Ey Allah'ın Peygamberi! Onların girdikleri yer neresidir?' diye sordu.
Resûlullah (aleyhisselâm).:
“Her kim İslâmiyetten başka din üzerinde ölmüş ise, o, ateş (Cehennem) içinde dir!” buyurdu.[349]
Meysere.:
“Hamdolsun o Allah'a ki, beni[350] senin sâyende ateşten (Cehennemden) [351] kurtardı!” deyip hemen Müslüman oldu. Ve iyi oldu.”[352]
Allah ondan razı olsun!.[353]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[239] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 63, Taberî, Târih, c. 2, s. 231, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 138.
[240] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 282, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 422, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 3, s. 142.
[241] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 63-64, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 216, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 36, Taberî, Târîh, c. 2, s. 231.
[242] İbnSa'd, Tabakât, c. 1, s. 216, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 322, Ebu Nuaym, c. 1, s. 292, Diyarbekrî, Hamis, c.1,s. 306, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 153.
[243] Zübeyr b.Bekkâr, Cem hene, c. 1, s. 367-368, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 1 97, c. 3, s. 15.
[244] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 267, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 142, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 3, s. 473.
[245] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 267, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 142.
[246] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 267.
[247] İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 3, s. 473.
[248] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 142.
[249] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 267, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1 0, s. 103.
[250] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 142.
[251] Zübeyr b.Bekkâr, Cem here, c. 1, s. 367, B. Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 10, s. 103, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 3, s. 473.
[252] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 58-59.
[253] Zübeyr b. Bekkâr, Cemhere, c. 1, s. 368,Bedrüddin Aynî, Umdetu'lKârî, c. 10, s. 104, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 3, s. 473.
[254] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 267.
[255] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 142.
[256] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 55.
[257] Zübeyr b. Bekkâr, Cem here, c. 1, s. 368, İbn Habib, Kitâbu'lmuhabber, s. 267.
[258] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 267.
[259] Zübeyr b.Bekkâr, Cemhere, c. 1, s. 368, B. Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 10, s. 104, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 3, s. 473.
[260] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 267.
[261] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 216-217, Ebu Nuaym, Delâilü'nnübüvve, c. 1, s. 292, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2,s. 56, Ebu'l -F i dâ, el - Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 146, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 306.
[262] İbn Sa'd, c. 1, s. 216, 217, Ebu Nuaym, c. 1, s. 292, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks.2, s. 11, Diyarbekrî, c. 1,s.3O6.
[263] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 63-64, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.216, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 36, Taberî, Târih, c. 2, s.231, Ebu Nuaym, D elâ ilü 'n-nübvve, c. 1, s. 282, Süheylî, Ravdu'l -ünüf, c. 4, s. 59, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 216, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 152-53, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 282, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c.3, s. 138.
[264] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 63-64, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 216, Taberî, Târih, c. 2, s. 231, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 185, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 94, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-Nihâye, c. 3, s. 439.
[265] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.1, s. 216, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c . 3, s. 492, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 186, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 138.
[266] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 64, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Taberî, Târîh, c. 2, s. 232, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ,c.1, s. 215, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 135, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138.
[267] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 67, Ahmed b. Hanbel, 3, s. 492, İbn Esîr, c. 2, s. 94, İbn Haldun, Târîh, c. 2, s. ks. 2, s. 11 .
[268] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 64, Taberî, c. 2, s. 232, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 154.
[269] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 64, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Taberî, c. 2, s. 232, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 56,Zehebî, s. 285, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 138, Halebî, c. 2, s. 154.
[270] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 64, İbn Sa'd, c. 1,s. 216, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Taberî, c. 2, s. 232, İbn Kayyım,c. 2, s. 56, Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138-139, Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 6, s. 46.
[271] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 322, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 59, Ebu'l-Ferec, c. 1,s. 216, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 46, İbn Haldun, c. 2, ks.2, s. 11.
[272] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 322, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 36, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 21 6. İbn Kayyım, c. 2, s. 56, Zehebî, s. 285,Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 46.
[273] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 64, İbn Sa'd, c. 1, s. 216, Belâzurî, c. 1, s. 237, Yâkubî, c. 2, s. 36, Taberî, c. 2, s. 232, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 216, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138.
[274] İbn Sa'd, c. 1, s. 21 6, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 322. Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 292, Beyhakî, Delâil, c. 2,s. 442, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 59, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 46.
[275] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 292, Ebu'l-Ferec, c. 1.S.216, İbn Seyyid, c. 1, s. 152, Zehebî, s. 282, Halebî, c. 2, s. 153.
[276] İbn Sa'd, . c1, s. 216, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[277] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 322, Beyhakî, c. 2, s. 442, Zehebî, s. 282, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 159, Heysemî, c. 6, s. 46.
[278] İbn Sa'd, c. 1, s. 216, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 322, Beyhakî, c. 2, s. 442, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, Zehebî, s. 282, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 159, Heysemî, c. 6, s. 46, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[279] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237.
[280] Yâku bf, Târîh, c. 2, s. 36, Ze hebf, Tâ rfhu 'l-islâm, s. 282, Ebu'l -Fidâ, el-Bi dâye ve'n-nih âye, c. 3, s. 140, Diyarbekrf, Hamîs, c.1, s. 306.
[281] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1,s.216, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 56.
[282] Zehebî, s. 282, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 40, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 158.
[283] Ahmed b. Hanbel, M üsned, c. 3, s. 322, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 6624, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 442, Zehebî,s. 298, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 159, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c . 6, s.46.
[284] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1,s.282, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 422, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,c. 3, s. 142-1 43, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 309-310.
[285] Ebu Nuaym, c. 1, s. 285, Beyhakî, c. 2, s. 424, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 143.
[286] Ebu Nuaym, c. 1, s. 285, Beyhakî, c. 2, s. 424, İbn Seyyid, Uyûnu'leser, c. 1,s. 153, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 143, Halebî, c.2,s. 156.
[287] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 285, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 424, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 251,İbn Seyyid, Uyûnu'leser, c. 1, s. 153, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 143, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 156.
[288] Ebu Nuaym, c.1, s. 285, Beyhakî, c. 2, s. 424, İbn Seyyid, c. 1, s. 153, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.143, Halebî, c. 2, s. 156.
[289] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 285-288, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 424426, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c.5, s. 250-251, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 153-155, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 143-144, Halebî, İ nsânu'l-uyûn,c. 2, s. 156-1 57.
[290] Ahmed b. Hanbel, Müsned,c. 3, s. 492, Hâkim, Müstedrek, c.1, s. 15, Beyhakî, Delâil,c. 2,s. 185, Zehebî, Târîhu'l-islâm,s. 151, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 41, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 22.
[291] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Hâkim, c. 1,s. 15, Beyhakî, c. 2, s. 185, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 492, Hâkim, c. 1,s.15, Beyhakî, c. 2, s. 185, İbn Abdilberr, İ stiâb, c. 2, s. 492, Zehebî, s. 151, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 41, Heysemî, c. 6, s. 22.
[292] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 492.
[293] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Hâkim, c. 1, s. 15, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 41, Heysemî, c. 6, s. 22.
[294] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Heysemî, c. 6, s. 22.
[295] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Hâkim, c. 1, s. 15.
[296] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 492, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 15, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 185, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 492493, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 285, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 41, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 22.
[297] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Hâkim, c. 1, s. 15, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 41, Heysemî, c. 6, s. 22.
[298] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 185, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 41 .
[299] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Beyhakî, c. 2, s. 185, Zehebî, Târîhu'lislâm, s. 151, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 41, Heysemî,Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 22.
[300] Be yhak f, D el âil ü'n-nübüvve, c. 2, s. 185.
[301] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Beyhakî, c. 2, s. 185, Zehebî, s. 151, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 41.
[302] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 15, Beyhakî, c. 2, s.1 85, İbn Abdilberr, c. 2, s. 483, Ebu'l-Fidâ,c. 3, s. 41, Heysemî, c. 6, s. 22.
[303] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 492, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 41 .
[304] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 64-65, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 492493, Taberî, Târih, c. 2, s. 231-232,Zehebî, Tâ rihu' l-islâm, s. 285, Ebu'l -Fidâ, c. 3, s. 1 38-1 39, Halebî, İ n sânu' l-uyûn, c. 2, s. 15 4.
[305] Dârekutnî, Sünen, c. 3, s. 44-45, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 182, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 71, AJâüddinâli, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 49, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 153-154.
[306] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 185, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 151, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 41,Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21.
[307] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 130, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s.
21, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 450.
[308] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 450.
[309] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 130, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 450.
[310] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 130.
[311] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 450.
[312] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 5, s. 130, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 21, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 450.
[313] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 450.
[314] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 65, Taberî, Târîh, c. 2, s. 232, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93.
[315] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297.
[316] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 65, Taberî, c. 2, s. 232, Ebu Nuaym, c. 1, s. 297, İbn Esîr, c. 2, s. 93, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 285, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 139.
[317] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 140.
[318] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297.
[319] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 65, Taberî, Târîh, c.2,s. 232, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 285, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 139.
[320] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297.
[321] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 65, Taberî, c. 2, s. 232, İbn Esîr, c. 2, s. 93, Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 139.
[322] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297.
[323] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 65, Taberî, Târîh, c.2,s. 232, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s.285, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 139, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 154.
[324] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 65, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 238, Taberî, c. 2, s. 232, İbn Esîr, c. 2, s. 93, Zehebî,s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 139, Halebî, c. 2, s. 154.
[325] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 238.
[326] İbn İshak, İbn Hişam,c. 2, s. 65-66, Taberî, c. 2, s. 232, İbn Esîr, c. 2, s. 93, Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 139, Halebî,c.2,s.155.
[327] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 66, Taberî, c. 232, Ebu Nuaym, c. 1, s. 289, İbn Esîr, c. 2, s. 93, Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ,c.3,s.140.
[328] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 289, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 140.
[329] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 66, Taberî, c. 2, s. 232, İbn Esîr, c. 2, s. 93.
[330] Ebu Nuaym, c.1, s. 297, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 41.
[331] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93, Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 39.
[332] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 66, Taberî, c. 2, s. 232, Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 139.
[333] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 141.
[334] İbn İ shak, İbn H işam, Sîre, c. 2, s. 66, Taberî, Tâ rıh, c. 2, s. 232, Zeheb f, Tâ rfhu' l-islâm, s. 285-286, Ebu'l-Fidâ, el-Bi dâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 139-140.
[335] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 297, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 141.
[336] Ebu Nuaym, c.1, s. 297, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 179, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 141, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 353.
[337] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 297, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 141.
[338] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 179, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye c. 3, s.141, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 353.
[339] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 297, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 141.
[340] Ebu Nuaym, c.1, s. 297, İbn Esîr, c. 7, s. 179, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 141, İbn Hacer, c. 4, s. 353.
[341] Ebu Nuaym, c.1, s. 297, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 41.
[342] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 66, Taberî, Târîh, c. 2, s. 232, Ebu Nuaym, c. 1,s.297, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 140.
[343] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 66, Taberî, c. 2, s. 232, Ebu Nuaym, c.1 ,s.297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93, Ebu'l-Fidâ, c.3,s. 1 40, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 154.
[344] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 66, Taberî, c. 2, s. 232, Ebu Nuaym, c. 1, s. 297, İbn Esîr, c.2, s. 93, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.140.
[345] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 154.
[346] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 293.
[347] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 293.
[348] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 293.
[349] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 293-294, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 145-146.
[350] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 294, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 146.
[351] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 285.
[352] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 294, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 5, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 146.
[353] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/154-177.
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12881
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen kulihvani »


Resim PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın Hz. SEVDE İLE EVLENİŞİ.:


Nübüvvetin onuncu yılı, Ramazan ayında,[354] Osman b. Maz'un'un zevcesi Havle Hatun, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın evine gelip:[355] “Yâ Rasûlallan! Evine girince, sanki Hatice'nin yokluğunu görür gibi oldum!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Evet, öyledir. O, çocukların anası, evin sahibesi, görüp gözeticisi idi” buyurdu.[356]
Havle Hatun.: “Yâ Rasûlallah! Evlenmez misin?” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Kiminle?” diye sordu.
Havle Hatun.: “Kız istersen kızla, dul istersen dulla!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Dul olan, kimdir?” diye sordu.
Havle Hatun.: “Zem'a'nın kızı Sevde'dir! Sana iman etmiş, söylediklerine tâbi olmuştur” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Haydi, git! Benim için dünürlük et!” buyurdu.
Havle Hatun, Hz. Sevde'nin yanına vardı. Ona.: “ALLAHu zü’L- CeLÂL, senin üzerine, hayır ve bereketten neyi indirdi, biliyor musun?” dedi.
Hz. Sevde.: “Nedir o hayr ve bereket?” diye sordu.
Havle Hatun.: “Resûlullah (aleyhisselâm), seni kendisine istemek üzere, beni gönderdi” dedi.
Hz. Sevde.: “Sen, bunun olmasını istiyorsan, babamın yanına git! Bunu ona söyle!” dedi.
Zem'a; çok yaşlı ve yaşlılığı sebebiyle hacdan geri kalmış bir ihtiyardı. Havle Hatun, onun yanına girip, kendisini Câhiliye devri selâmıyla selâmladı.
Zem'a.: “Kim bu?” diye sordu.
Havle Hatun.: “Hakîm'in kızı Havle!” dedi.
Zem'a.: “Başında ne hal var?” diye sordu.
Havle Hatun.: “MuhaMMed b. Abdullah, kendisine Sevde'yi istemek üzere, beni gönderdi” dedi.
Zem'a.: “Doğrusu, çok şerefli bir eşittir! Arkadaşın (Sevde), buna ne diyor?” dedi.
Havle Hatun.: “Bunu senin arzuna bıraktı” dedi.
Zem'a.: “Öyle ise, onu benim yanıma çağır!” dedi.
Havle Hatun, Hz. Sevde'yi çağırdı.
Zem'a.: “Kızcağızım! Bu Havle, MuhaMMed b. Abdullah b. Abdulmuttalib'in, kendisini, seni kendisine istemek üzere gönderdiğini söylüyor. O, gerçekten, şerefli bir eşittir. Seni ona nikahlamamı istiyor musun?” diye sordu.
Hz. Sevde.: “Evet!” dedi.[357]
Fakat, Hz. Sevde, vefât eden kocasından beş-altı küçük çocuğu bulunduğu için, Peygamberimiz (aleyhisselâm)la evlenmeye cesaret edemiyordu. Peygamberimiz (aleyhisselâm), onun tereddüt ettiğini görünce.: “Senin benimle evlenmene engel olan nedir?” diye sordu.
Hz. Sevde.: “Vallahi, ey Allah'ın Peygamberi! Yaratılmışlardan, bana, senden daha sevgilisi olamazken, benim seninle evlenmeme ne engel olabilir? Fakat, şu küçük çocukların, sabah akşam senin başında bağırıp çağırmaları olmasa; ben bu işi seni memnun ve mesrur etmek için seve seve yaparım!.” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Senin benimle evlenmene, bundan başka, engel olan birşey var mı?” diye sordu.
Hz. Sevde.: “Yoktur vallahi!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Allah sana rahmet etsin![358] Develere binen Arap kadınlarının hayıriısı[359] Kureyş kadınlarının yararlısı olup,[360] onlar küçük çocuğuna karşı en çok şefkat gösterir, kocasına da elindeki işi hususunda en çok riayet eder” buyurdu.[361]
Hz. Sevde.: “Yâ Rasûlallah! Ne yapmamı bana emir buyurursun?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Seni bana nikahlaması için, kavminden bir adama emret!” buyurdu.
Hz. Sevde de, Hâtıb b. Amr'a emretti. Hz. Sevde, Hz. Hatice'den sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın ilk evlendiği hatundu. Bu evlilik, nübüvvetin onuncu yılı Ramazan ayının içinde vuku buldu.[362]

KUREYŞ MÜŞRİKLERİNİN PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)dan SAFÂ TEPECİĞİNİ ALTINA ÇEVİRMESİNİ İSTEMELERİ.:

Kureyş Müşrikleri, bir gün, Peygamberimiz (aleyhisselâm)dan bir mu’cize getirmesini istediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onlara.: “Size hangi şeyi getirmemi istiyorsunuz?” diye sordu.
Müşrikler.: “Safa Tepeciğini bizim için altın yap!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ben bunu yaparsam, beni tasdik eder, doğrular mısınız?” diye sordu.
Müşrikler.: “Evet! Tasdik ederiz! Vallahi, sen bunu yaparsan, muhakkak, topyekün sana tâbi oluruz![363] Eğer senin söylediklerin hak ve gerçekse ve bizim iman etmemiz seni sevindirecekse, haydi, Safa tepeciğini bizim için altına çevir![364] Safa Tepeciğini bize altın yapması için Rabbine duâ et! Biz de sana iman edelim!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onlara.: “Dediğinizi yapar mısınız?” diye sordu.
Kureyş Müşrikleri.: “Evet! Yaparız!” dediler.[365] Yemîn de ettiler.[366]
Bunu isteyenler, Kureyş Müşriklerinden;
Nadr b. Haris,
Ümeyye b. Halef,
Ebu Cehil Amr b. Hişam idi .[367]
Bunun üzerine, Peygamberimiz (aleyhisselâm) ALLAHu zü’L- CeLÂL’e duâ etti.[368]
Cebrâil (aleyhisselâm) gelip.:[369] “Yâ MuhaMMed![370] Yüce Rabbin sana selâm ediyor ve.: “İstersen, onlar için, Safa Tepeciğini altın yapayım. Fakat, bundan sonra onlardan kim küfre kalkışırsa, işte o zaman, Ben onları muhakkak ki âlemlerden hiçbirisini azâblandırmadığım bir azâbla azâba uğratırım!.[371] İstersen, istediklerini yerine getirmeyeyim de,[372] kendilerine tevbe ve rahmet kapısını açık tutayım?.” buyuruyor” dedi.[373]
Rahmetenli'l-âlemîn olan Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Hayır! Safâyı altın yapıp da, onları azâba çarpma![374] Bilâkis, onlara tevbe ve rahmet kapısını açıktut![375] Tevbekâr oluncaya kadar, onları bırak!.” diyerek duâ etti.[376]
Süheylî'nin İbn İshak'tan nakline göre; müşrikler de, korkarak, bu yoldaki isteklerinden vazgeçtiler.[377]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)dan istemiş oldukları şey için, “İstemiyoruz!” dediler. [378]
İşte.:
“Bizi, (Kureyşîler E) âyetler (mu’cizeler) göndermemizden alıkoyan, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olduklarıdır. Biz, Semûd'a, gözleri göre göre o dişi deveyi verdik de, (onu öldürdüler ve) bu yüzden kendilerine yazık ettiler! Halbuki, Biz âyetleri (azâb ve helâk etmek için değil), ancak (âhiret azâbından) korkutmak için göndeririz”(İsrâ: 59) meâlindeki âyetin bunun üzerine nâzil olduğu rivayet edildiği gibi;[379]
“Allah'a, yemînlerinin bütün hızıyla and ettiler ki, eğer kendilerine bir âyet (bir mu’cize) gelirse, her halde iman edecekler! De ki: 'Âyetler, ancak Allah'ın nezdindedir.' O geldiği zaman da, onların, muhakkak, yine iman etmeyeceklerinin farkında değil misiniz?”(En’âm: 109) meâlindeki âyetin de bunun üzerine nâzil olduğu rivayet edilir.[380]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)La ALAY EDEN MÜŞRİKLER ve AKIBETLERİ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm), bir gün, Kureyş Müşriklerinden;
Velid b. Mugîreye,
Ümeyye b. Halef'e,
Ebu Cehil Amr b. Hişam'a rastlamıştı. Bunlar; kaşlarını gözlerini oynatarak, Peygamberimiz (aleyhisselâm)la alay ettiler.
[381] Başlarıyla Peygamberimiz (aleyhisselâm)a işaret ederek.: “Bu da, kendisinin peygamber olduğunu ve yanında Cebrâil bulunduğunu sanıyor!?” dediler.[382]
Onların bu tutum ve davranışları Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın çok ağırına gitti.
Bunun üzerine, ALLAHu zü’L- CeLÂL, indirdiği âyetlerde meâlen şöyle buyurdu.:
“Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de, eğlenmekte oldukları şey, içlerinden o maskaralık edenleri, çepeçevre kuşatıverdi! De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın! Sonra da, bakın ki, (peygamberleri) yalanlayarıların sonu nice olmuştur!”[383]
Peygamberimiz (aleyhisselâm); karşılaştığı her türlü ezâ, cefâ, istihza ve yalanlamaya katlanarak ve âhirette sevabını umarak, ALLAHu zü’L- CeLÂL'ın emriyle, kavmine öğüt vermeye devam etti.[384]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)la alay eden müşrik ulularından;
Esved b. Muttalib,
Esved b. Abdi Yağus,
Velid b. Mugîre,
Âsb.Vâil,
Haris b. Tulaytıla kötülüklerini sürdürdükleri ve Peygamberimiz (aleyhisselâm)la alaylarını çoğalttıkları zaman, ALLAHu zü’L- CeLÂL, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a âyetler indirdi[385] ve indirdiği âyetlerde meâl olarak şöyle buyurdu.: "Onlar, yakında (uğrayacakları akıbetleri) bileceklerdir! Andolsun; biliyoruz ki, onların söyleyip durduklarından göğsün daralıyor!” (Hicr: 95-97)
Cebrâil (aleyhisselâm), bir gün, gelip, Kâbe'de Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına dikilmişti. Kureyş Müşriklerinin Peygamberimiz (aleyhisselâm)la alay edenlerinden;
Esved b. Muttalib,
Esved b. Abdi Yağus,
Velid b. Mugîre,
Âs b. Vâil,
Haris b. Tulaytıla, o sırada, Kâbe'yi tavaf ediyorlardı.[386]
Esved b. Abdi Yağus, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına gelince, Cebrâil (aleyhisselâm).: “Sen bunu nasıl buldun?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Benim dayım olmakla beraber, Allah'ın kötü bir kuludur!” buyurdu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Biz, senin için onun hakkından geliriz!” dedi.
Ondan sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına, Âs b. Vâil geldi.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bunu nasıl buldun?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Bu da Allah'ın kötü bir kuludur!” buyurdu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Biz, senin için onun hakkından geliriz!” dedi.
Ondan sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına, Velid b. Mugîre geldi.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bunu nasıl buldun?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Bu da Allah'ın kötü bir kuludur!” buyurdu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Biz, senin için onun hakkından geliriz!” dedi.
Sonra, Esved b. Muttalib geldi.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bunu nasıl buldun?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Bu da Allah'ın kötü bir kuludur!” buyurdu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Biz, senin için onun hakkından da geliriz!” dedi.[387]
Bunların hepsi de, birer musibete uğrayarak, Bedir savaşından önce ölüp gittiler.[388]

EBU CEHİL'in PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın SECDEDE BOYNUNU ÇİĞNEMEYE YEMÎN EDİŞİ.:

Ebu Cehil,[389] bir gün, Kureyş azgınlarından bir topluluğun içinde.:[390] “Vallahi,[391] MuhaMMed'i[392] Kâbe'nin yanında[393] namaz kılarken görecek olursam, muhakkak, onun boynunu çiğnerim!” demişti.[394]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Eğer o bunu yapmaya kalkacak olursa, [395] muhakkak, zebânilerden, başları gökte, ayakları yerde oniki melek iner[396], açıktan[397] kendisini yakalayıverirler!” buyurdu.[398]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) namaz kıldığı sırada,[399] Ebu Cehil haber alıp acele[400] geldi..[401] “Yâ MuhaMMed![402] Ben seni[403] bundan[404] men etmedim mi?[405] Ben seni bundan men etmedim mi? Ben seni bundan men etmedim mi?” dedi.[406]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), namazdan dönünce,[407] onu azarladı.[408]
Ebu Cehil.: “Yâ MuhaMMed![409] Sen beni nasıl azarlarsın?[410] Sen de bilirsin ki,[411] şu vâdide benim meclisimden daha kalabalık bir meclis yoktur![412] Vallahi, istersem, şu vâdiyi sana karşı süvariler ve piyadelerle doldururum!” dedi.[413]
Ebu Cehil, Kureyş Müşriklerinden bir topluluğa.: “MuhaMMed sizin aranızda hâlâ yüzünü toprağa sürüyor mu?!” diye sormuştu.
“Evet! Sürüyor!” denilince, Ebu Cehil.: “Lât ve Uzzâ'ya andolsun ki; ben onu böyle yaparken görürsem, ya onun boynuna basarım, ya da yüzünü toprağa sürerim!” dedi.[414]
Namaz kıldığı sırada, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına vardı. Kendisinin birdenbire Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı bırakıp geri döndüğü ve elleriyle korunduğu görüldü! Kendisine.: “Sana ne oldu?” diye sorulunca.: “Onunla benim aramda ateşten bir hendek! Korkunç birşeyler, birtakım kanatlar!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da.: “Eğer bana yaklaşmış olsaydı, melekler kendisinin uzuvlarını birer birer koparırlardı!” buyurdu.[415]
Hz. Abbas da, bu husustaki bir müşâhedesini şöyle anlatmıştır.: “Bir gün Mescid-i Haram'da idim. Oraya Ebu Cehil geldi.: “Andolsun ki; secdede görürsem, MuhaMMed'in boynuna basacağım!” dedi. O sırada, Resûlullah (aleyhisselâm) geldi. Ebu Cehil'in söylediği sözü kendisine haber verdim. Son derecede kızdı, ve Mescid-i Haram'a kapısından girmeyi beklemeyerek, hemen duvarından aşarak girdi.
Kendi kendime.: “Bu, kötü ve uğursuz bir gündür!” dedim. Hemen, izarımı toplayıp, ben de
arkasından gittim.
Resûlullah (aleyhisselâm), Alak Sûresini başından sonuna kadar okudu ve secde etti.
Ebu Cehil'e.: “Ey Ebu'l-Hakem! İşte, MuhaMMed secdede!” dediler.
Ebu Cehil.: “Siz benim gördüğümü görmüyor musunuz?! Vallahi, gök ufku gerilip önümü kapattı!” dedi.”[416]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın EBU CEHİL'e, İRAŞ'a OLAN BORCUNU ÖDETTİRİŞİ.:

İraş b. Amr diye anılan[417] bir adam devesine binip Mekke'ye gelmiş, Ebu Cehil de ondan devesini satın almıştı. Fakat, ona devesinin bedelini ödemeyi geciktirmiş, uzatmış durmuştu. Adamcağız, Kureyşîlerin toplandıkları yere vardığı sırada, Peygamberimiz
(aleyhisselâm), Mescid-i Haram'ın bir köşesinde oturuyordu.
İraş b. Amr.: “Ey Kureyş cemaatı! Ben garib, yolcu bir adamım! Ebu'l-Hakem Amr b. Hişam'daki hakkımı almak için, bana kim yardım eder?” diye sordu.
Orada oturanlar, Ebu Cehil'in Peygamberimiz (aleyhisselâm)a olan düşmanlığını bile
bile, alay için, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı göstererek.:
“Şu oturan adamı görüyor musun? Sen ona git! O, senin ondaki hakkını almakta sana yardım eder!” dediler. Adamcağız, varıp Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın başucuna dikildi.: “Ey Allah'ın kulu! Ebu'l-Hakem Amrb. Hişam, bana hakkımı ödememekte baskın çıktı.
Ben garib ve yolcu bir adamım! Şu cemaattan, ondaki hakkımı almakta bana yardım edecek bir adam sormuştum. Onlarda, bana seni gösterdiler. Sen ondan benim hakkımı alıver! Allah seni rahmetiyle esirgesin!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), hemen kalkıp, onunla birlikte Ebu Cehil'e gitti. Kureyş cemaatı Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın kalkıp adamla birlikte gittiğini görünce, yarılarındaki adamlardan birine.: “Onu takip et; bak, gör ne yapacak?!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) Ebu Cehil'in evine kadar gitti, kapısını çaldı. Ebu Cehil, içeriden.: “Kim o?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ben MuhaMMed'im! Hemen yanıma çık!” buyurdu.
Ebu Cehil Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına çıktı. Kendisinin yüzü sararmış, benzi değişmişti.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), ona.: “Ver şu adamın hakkını!” buyurdu.
Ebu Cehil.: “Olur!” dedi. Hemen içeri girdi. Hiç güçlük çıkarmadan, adamcağızın hakkını getirip kendisine verdi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), İraş'a.: “Git artık işinin başına!” buyurdu. Kendisi de oradan ayrıldı.
Kureyş cemaatının gönderdikleri adam yarılarına gelince, ona.: “Ne gördün?” diye sordular.
Adam.: “Şaşılacak şeylerden şaşılacak şey gördüm! Vallahi, o Ebu'l-Hakem'in kapısını çalar çalmaz, Ebu'l-Hakem hemen onun yanına çıktı ve benzi sarardı. Ebu'l-Hakem'e.: “Ver şu adamın hakkını!” dedi.
Ebu'l-Hakem de.: “Olur!” dedi. Hemen içeri girdi. Hiç güçlük çıkarmadan, adamın hakkını getirip ödedi” dedi.
İraş da, Kureyşîlerin meclislerine gelip.: “Allah o zât hayırla mükâfatlandırsın! Vallahi, o benim hakkımı Ebu'l-Hakem'den alıverdi!” dedi.[418]
Çok geçmeden, oraya Ebu Cehil de geldi. Mecliste bulunanlar, ona.: “Ne oldu sana? Vallahi, biz, şimdiye kadar, senin yaptığın şeyin bir benzeri daha görmedik!” dediler.
Ebu Cehil.: “Vallahi, o kapımı çalar çalmaz, onun sesini duyar duymaz, içime bir korku doldu! Kendisinin yanına çıktığım zaman, başının üzerinde, develerden öyle bir puğur gördüm ki, şimdiye kadar ben onun gibi büyük başlısını, boyunlusunu ve dişlisini hiç görmemişimdir! Vallahi, adamın hakkını ödemekten kaçınsaydım, muhakkak o puğur beni yiyiverir, yutuverirdi![419] Hemen adamın hakkını verdim!” dedi.
Orada bulunan cemaat.: “Bu da onun sihirlerinden biridir!” dediler.[420]


*
**
****


DiP NOTLAR.:



Dip Notlar:
[354] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 53.
[355] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 57.
[356] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 57, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 282.
[357] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 211, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n- nihâye, c. 3, s. 132.
[358] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 318-319, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 132-133, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 4, s. 270.
[359] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.1,s.319, Buhârî, Sahih, c.6, s. 120, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1958, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 133, Heysemî, Meanau'z-zevâid, c. 4, s. 270.
[360] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 319, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 120, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 133, Heysemî, Meanau'z-zevâid,c. 4, s. 270-271.
[361] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 319, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 120, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1959, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 4, s. 271.
[362] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 53. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/177-180.
[363] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 5, s. 255, Taberî, Tefsir, c. 7, s. 312, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 150.
[364] Taberî, Tefsir, c. 15, s. 108, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 4, s. 190.
[365] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 242, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 314, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 53, Suyûtî, D ürru'l-mensur, c. 4, s. 190.
[366] Taberî, Tefsir, c. 7, s. 312, H ale bf, İ nsânu'l -u yûn, c. 1, s. 497
[367] Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 142.
[368] İ bn İ shak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 5, s. 255, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 242, Taberî, Tefsir, c. 7, s. 31 2, Hâkim,Müstedrek, c. 2, s. 314, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 150, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 52, Suyûtî, c. 4, s. 190, Halebî, c. 1, s. 496.
[369] İbn İshak, c. 5, s. 255, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 242, Taberî, c. 7, s.
312, c. 1 5, s. 108, Hâkim, c. 2, s. 314, Vâhidî, s.150, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 272 Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 52, Suyûtî, c. 4, s. 190.
[370] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 272
[371] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 242, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 314, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 52,Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 7, s. 50, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 4, s. 190, Halebî, İnşânu'l-uyûn, c. 1, s. 497.
[372] Halebî, İ nsânu'l-uyun, c. 1, s. 497.
[373] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 242, Hâkim, c. 2, s. 314, Vâhidî, Esbâbü'n- nüzûl, s. 150, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.272, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 52 Suyûtî, c. 4, s. 190, Halebî, c. 1, s. 497.
[374] Halebî, İ nsânu'l-uyun, c. 1, s. 497.
[375] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 242, Hâkim, c. 2, s. 314, Beyhakî, c. 2, s. 272, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 52, Suyûtî, c. 4, s. 190, Halebî,c.1, s. 497.
[376] İbn İshak, c. 5, s. 255, Taberî, Tefsir, c. 7, s. 312, Vâhidî, Esbâbü'nnüzûl, s. 150.
[377] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 1 53-1 54.
[378] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 272.
[379] Taberî, Tefsir, c. 15, s. 108, Hâkim, c. 2, s. 362, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 234, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c.3, s. 47, Hâzin,Tefsir, c. 3, s. 169, Suyûtî, c. 4, s.190.
[380] Taberî. c. 7. s. 312. Vâhidî. Esbâbü'n-nüzûl. s. 150. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/180-182.
[381] “Allah'ın yanında başka bir ilâh daha tanıyan o alaycılara karşı, muhakkak, Biz sana yeteriz! (Onların hakkından, İbn İshak, İtan Hişam, Sîre, c. 2, s. 36.
[382] Şuyuti, Dürru'l-m ensûr, c. 4, s. 108.
[383] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 36.
[384] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 50.
[385] İbn İshak, İbn Hişam, c.2, s. 50-51, Taberî, Tefsir, c. 14, s. 69-70 Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvvie, c. 1, s. 268, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 62, Meseff, Medârik, c. 2, s. 279, Beyzâvf, Tefsir, c. 1, s. 547, Ebussuud, Tefsir, c. 5, s. 92.
[386] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 51, Taberî, Tefsir, c. 14, s. 70, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 62, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 106.
[387] Taberî, Tefsir, c. 14, s. 72.
[388] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 51-52, Taberî, c. 14, s. 70-72, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 268, Beyhakî,D el â il ü'n-nübü we, c. 2, s. 316-318, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 62, İ bn Seyyid, U yûnu 'l-eser, c. 1, s. 11 3, Zehebî, T ârfhu'l -islâm, s. 224-225, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 105-106. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/182-185.
[389] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 368, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 81, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 444, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 126, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 254.
[390] Ebussuud, Tefsir, c. 9, s. 179.
[391] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 126
[392] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 368, Buhârî, c. 6, s. 81, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 254.
[393] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 368, Buhârî, c. 6, s. 81, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 529, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 394
[394] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 248, 368, Buhârî, c. 6, s. 81, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 125, Taberî, c. 30, s. 254, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 124, Hâzin, c. 4, s. 394, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Ebussuud, c. 9, s. 179.
[395] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 248, 368, Buhârî, c. 6, s. 81, 89, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 257, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529.
[396] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 126, Bedruddin Ayni, Umdetu’l-Kari c. 19, s. 308, İbn Hacer, Fethu’l-Bari, c. 8 s. 557.
[397] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126.
[398] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 248, 368, Buhârî, c. 6, s. 81, 89, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 257, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Bedrüddin Aynî, c. 19, s. 308, Hâzin, c. 4, s. 1 94.
[399] Tirmizî, c. 5, s. 444, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 1 92, Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 151-152, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[400] Belâzuıî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 126.
[401] Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 1 266, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[402] Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 192, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, t 4, s. 529.
[403] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Beyhakî, c. 2, s. 192, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[404] Tirmizî, c. 5, s. 444, Taberî, c. 30, s. 256, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[405] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 192, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s.529, Hâzin, c. 44, s. 394.
[406] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 444.
[407] Tirmizî, c. 5, s. 444, Hâzin, c. 4, s. 394.
[408] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 192, Kurtubî, c. 20, s. 127, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 259, Hâzin, c. 4, s. 394.
[409] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 256, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,s. 126, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 256, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 192, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 127.
[410] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 256, Belâzurî, c. 1, s. 1 26, Taberî, c. 30, s. 256, Kurtubî, c. 20, s. 127, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, t 4, s. 394.
[411] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 256, Tirmizî, c. 5, s. 444, Taberî, c. 30, s.256, Beyhakî, c. 2, s. 192, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s.394.
[412] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 256, Tirmizî, c. 5, s. 444, Taberî, c. 30, s.256, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 208, Beyhakî, c. 2, s. 189, Zehebî, s. 151-152, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 19, s. 308.
[413] Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 394.
[414] Müslim, Sahîh, c. 4, s. 2154, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 256, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 208, Beyhakî, Delâil, c. 2, s.189, Zehebî, s. 151-152, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Bedrüddin Aynî, c. 19, s. 308.
[415] Müslim, c. 4, s. 2154, Taberî, c. 30, s. 256, Ebu Nuaym, c. 1, s. 208, Beyhakî, c. 2, s. 189, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[416] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 2, s. 191, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 02, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-Nihâye, c. 3, s. 43, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 463464. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/185-187.
[417] İbrı Hazm, Cemhere, c. 2, s. 387, Süheylî, Ravıdu'l-ünüf, c. 3, s. 387.
[418] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 29-30, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 128-129, Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, c. 1, s. 210-212, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 193-194, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 45, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 506-507.
[419] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 30, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 212, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 1 93-1 94, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 112, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 45.
[420] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 129..
Resim
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın Hz. SEVDE İLE EVLENİŞİ.:

Nübüvvetin onuncu yılı, Ramazan ayında,[354] Osman b. Maz'un'un zevcesi Havle Hatun, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın evine gelip.:[355] “Yâ Rasûlallah! Evine girince, sanki Hatice'nin yokluğunu görür gibi oldum!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Evet, öyledir. O, çocukların anası, evin sahibesi, görüp gözeticisi idi” buyurdu.[356]
Havle Hatun.: “Yâ Rasûlallah! Evlenmez misin?” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Kiminle?” diye sordu.
Havle Hatun.: “Kız istersen kızla, dul istersen dulla!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Dul olan, kimdir?” diye sordu.
Havle Hatun.: “Zem'a'nın kızı Sevde'dir! Sana iman etmiş, söylediklerine tâbi olmuştur” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Haydi, git! Benim için dünürlük et!” buyurdu.
Havle Hatun, Hz. Sevde'nin yanına vardı. Ona.: “ALLAHu zü’L- CeLÂL, senin üzerine, hayır ve bereketten neyi indirdi, biliyor musun?” dedi.
Hz. Sevde.: “Nedir o hayr ve bereket?” diye sordu.
Havle Hatun.: Resûlullah (aleyhisselâm), seni kendisine istemek üzere, beni gönderdi” dedi.
Hz. Sevde.: “Sen, bunun olmasını istiyorsan, babamın yanına git! Bunu ona söyle!” dedi.
Zem'a; çok yaşlı ve yaşlılığı sebebiyle hacdan geri kalmış bir ihtiyardı. Havle Hatun, onun yanına girip, kendisini Câhiliye devri selâmıyla selâmladı.
Zem'a.: “Kim bu?” diye sordu.
Havle Hatun.: “Hakîm'in kızı Havle!” dedi.
Zem'a.: “Başında ne hal var?” diye sordu.
Havle Hatun.: MuhaMMed b. Abdullah, kendisine Sevde'yi istemek üzere, beni gönderdi” dedi.
Zem'a.: “Doğrusu, çok şerefli bir eşittir! Arkadaşın (Sevde), buna ne diyor?” dedi.
Havle Hatun.: “Bunu senin arzuna bıraktı” dedi.
Zem'a.: “Öyle ise, onu benim yanıma çağır!” dedi.
Havle Hatun, Hz. Sevde'yi çağırdı.
Zem'a.: “Kızcağızım! Bu Havle, MuhaMMed b. Abdullah b. Abdulmuttalib'in, kendisini, seni kendisine istemek üzere gönderdiğini söylüyor. O, gerçekten, şerefli bir eşittir. Seni ona nikahlamamı istiyor musun?” diye sordu.
Hz. Sevde.: “Evet!” dedi.[357]
Fakat, Hz. Sevde, vefât eden kocasından beş-altı küçük çocuğu bulunduğu için, Peygamberimiz (aleyhisselâm)la evlenmeye cesaret edemiyordu. Peygamberimiz (aleyhisselâm), onun tereddüt ettiğini görünce.: “Senin benimle evlenmene engel olan nedir?” diye sordu.
Hz. Sevde.: “Vallahi, ey Allah'ın Peygamberi!. Yaratılmışlardan, bana, senden daha sevgilisi olamazken, benim seninle evlenmeme ne engel olabilir? Fakat, şu küçük çocukların, sabah akşam senin başında bağırıp çağırmaları olmasa; ben bu işi seni memnun ve mesrur etmek için seve seve yaparım!.” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Senin benimle evlenmene, bundan başka, engel olan birşey var mı?” diye sordu.
Hz. Sevde.: “Yoktur vallahi!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: Allah sana rahmet etsin![358] Develere binen Arap kadınlarının hayıriısı[359] Kureyş kadınlarının yararlısı olup,[360] onlar küçük çocuğuna karşı en çok şefkat gösterir, kocasına da elindeki işi hususunda en çok riayet eder” buyurdu.[361]
Hz. Sevde.: “]Yâ Rasûlallah Ne yapmamı bana emir buyurursun?”
diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Seni bana nikahlaması için, kavminden bir adama emret!” buyurdu.
Hz. Sevde de, Hâtıb b. Amr'a emretti. Hz. Sevde, Hz. Hatice'den sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın ilk evlendiği hatundu. Bu evlilik, nübüvvetin onuncu yılı Ramazan ayının içinde vuku buldu.[362]

KUREYŞ MÜŞRİKLERİNİN PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)dan SAFÂ TEPECİĞİNİ ALTINA ÇEVİRMESİNİ İSTEMELERİ.:

Kureyş Müşrikleri, bir gün, Peygamberimiz (aleyhisselâm)dan bir mu’cize getirmesini istediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onlara.: “Size hangi şeyi getirmemi istiyorsunuz?” diye sordu.
Müşrikler.: “Safa Tepeciğini bizim için altın yap!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ben bunu yaparsam, beni tasdik eder, doğrular mısınız?” diye sordu.
Müşrikler.: “Evet! Tasdik ederiz! Vallahi, sen bunu yaparsan, muhakkak, topyekün sana tâbi oluruz![363] Eğer senin söylediklerin hak ve gerçekse ve bizim iman etmemiz seni sevindirecekse, haydi, Safa tepeciğini bizim için altına çevir![364] Safa Tepeciğini bize altın yapması için Rabbine duâ et! Biz de sana iman edelim!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onlara.: “Dediğinizi yapar mısınız?” diye sordu.
Kureyş Müşrikleri.: “Evet! Yaparız!” dediler.[365] Yemîn de ettiler.[366]
Bunu isteyenler, Kureyş Müşriklerinden;
Nadr b. Haris,
Ümeyye b. Halef,
Ebu Cehil Amr b. Hişam
idi .[367]
Bunun üzerine, Peygamberimiz (aleyhisselâm) ALLAHu zü’L- CeLÂL’e duâ etti.[368]
Cebrâil (aleyhisselâm) gelip.:[369] “Yâ MuhaMMed![370] Yüce Rabbin sana selâm ediyor ve.: “İstersen, onlar için, Safa Tepeciğini altın yapayım. Fakat, bundan sonra onlardan kim küfre kalkışırsa, işte o zaman, Ben onları muhakkak ki âlemlerden hiçbirisini azâblandırmadığım bir azâbla azâba uğratırım!.[371] İstersen, istediklerini yerine getirmeyeyim de,[372] kendilerine tevbe ve rahmet kapısını açık tutayım?.” buyuruyor” dedi.[373]
Rahmetenli'l-âlemîn olan Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Hayır! Safâyı altın yapıp da, onları azâba çarpma![374] Bilâkis, onlara tevbe ve rahmet kapısını açıktut![375] Tevbekâr oluncaya kadar, onları bırak!.” diyerek duâ etti.[376]
Süheylî'nin İbn İshak'tan nakline göre; müşrikler de, korkarak, bu yoldaki isteklerinden vazgeçtiler.[377]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)dan istemiş oldukları şey için, “İstemiyoruz!” dediler. [378]
İşte.:
“Bizi, (Kureyşîler) âyetler (mu’cizeler) göndermemizden alıkoyan, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olduklarıdır. Biz, Semûd'a, gözleri göre göre o dişi deveyi verdik de, (onu öldürdüler ve) bu yüzden kendilerine yazık ettiler! Halbuki, Biz âyetleri (azâb ve helâk etmek için değil), ancak (âhiret azâbından) korkutmak için göndeririz”(İsrâ: 59) meâlindeki âyetin bunun üzerine nâzil olduğu rivayet edildiği gibi;[379]
ALLAH'a, yemînlerinin bütün hızıyla and ettiler ki, eğer kendilerine bir âyet (bir mu’cize) gelirse, her halde iman edecekler! De ki: 'Âyetler, ancak ALLAH'ın nezdindedir.' O geldiği zaman da, onların, muhakkak, yine iman etmeyeceklerinin farkında değil misiniz?”(En’âm: 109) meâlindeki âyetin de bunun üzerine nâzil olduğu rivayet edilir.[380]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)La ALAY EDEN MÜŞRİKLER ve AKIBETLERİ.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm), bir gün, Kureyş Müşriklerinden;
Velid b. Mugîreye,
Ümeyye b. Halef'e,
Ebu Cehil Amr b. Hişam'a
rastlamıştı. Bunlar; kaşlarını gözlerini oynatarak, Peygamberimiz (aleyhisselâm)la alay ettiler.
[381] Başlarıyla Peygamberimiz (aleyhisselâm)a işaret ederek.: “Bu da, kendisinin peygamber olduğunu ve yanında Cebrâil bulunduğunu sanıyor!?” dediler.[382]
Onların bu tutum ve davranışları Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın çok ağırına gitti.
Bunun üzerine, ALLAHu zü’L- CeLÂL, indirdiği âyetlerde meâlen şöyle buyurdu.:
“Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de, eğlenmekte oldukları şey, içlerinden o maskaralık edenleri, çepeçevre kuşatıverdi! De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın! Sonra da, bakın ki, (peygamberleri) yalanlayarıların sonu nice olmuştur!”[383]
Peygamberimiz (aleyhisselâm); karşılaştığı her türlü ezâ, cefâ, istihza ve yalanlamaya katlanarak ve âhirette sevabını umarak, ALLAHu zü’L- CeLÂL'ın emriyle, kavmine öğüt vermeye devam etti.[384]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)la alay eden müşrik ulularından;
Esved b. Muttalib,
Esved b. Abdi Yağus,
Velid b. Mugîre,
Âsb.Vâil,
Haris b. Tulaytıla
kötülüklerini sürdürdükleri ve Peygamberimiz (aleyhisselâm)la alaylarını çoğalttıkları zaman, ALLAHu zü’L- CeLÂL, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a âyetler indirdi[385] ve indirdiği âyetlerde meâl olarak şöyle buyurdu.: "Onlar, yakında (uğrayacakları akıbetleri) bileceklerdir! Andolsun; biliyoruz ki, onların söyleyip durduklarından göğsün daralıyor!” (Hicr: 95-97)
Cebrâil (aleyhisselâm), bir gün, gelip, Kâbe'de Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına dikilmişti. Kureyş Müşriklerinin Peygamberimiz (aleyhisselâm)la alay edenlerinden;
Esved b. Muttalib,
Esved b. Abdi Yağus,
Velid b. Mugîre,
Âs b. Vâil,
Haris b. Tulaytıla
, o sırada, Kâbe'yi tavaf ediyorlardı.[386]
Esved b. Abdi Yağus, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına gelince, Cebrâil (aleyhisselâm).: “Sen bunu nasıl buldun?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Benim dayım olmakla beraber, ALLAH'ın kötü bir kuludur!” buyurdu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Biz, senin için onun hakkından geliriz!” dedi.
Ondan sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına, Âs b. Vâil geldi.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bunu nasıl buldun?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Bu da ALLAH'ın kötü bir kuludur!” buyurdu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Biz, senin için onun hakkından geliriz!” dedi.
Ondan sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına, Velid b. Mugîre geldi.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bunu nasıl buldun?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Bu da ALLAH'ın kötü bir kuludur!” buyurdu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Biz, senin için onun hakkından geliriz!” dedi.
Sonra, Esved b. Muttalib geldi.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bunu nasıl buldun?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Bu da ALLAH'ın kötü bir kuludur!” buyurdu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Biz, senin için onun hakkından da geliriz!” dedi.[387]
Bunların hepsi de, birer musibete uğrayarak, Bedir savaşından önce ölüp gittiler.[388]

EBU CEHİL'in PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın SECDEDE BOYNUNU ÇİĞNEMEYE YEMÎN EDİŞİ.:

Ebu Cehil,[389] bir gün, Kureyş azgınlarından bir topluluğun içinde.:[390] “VALLAHi,[391] MuhaMMed'i[392] Kâbe'nin yanında[393] namaz kılarken görecek olursam, muhakkak, onun boynunu çiğnerim!” demişti.[394]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Eğer o bunu yapmaya kalkacak olursa, [395] muhakkak, zebânilerden, başları gökte, ayakları yerde oniki melek iner[396], açıktan[397] kendisini yakalayıverirler!” buyurdu.[398]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) namaz kıldığı sırada,[399] Ebu Cehil haber alıp acele[400] geldi..[401] “Yâ MuhaMMed![402] Ben seni[403] bundan[404] men etmedim mi?[405] Ben seni bundan men etmedim mi? Ben seni bundan men etmedim mi?” dedi.[406]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), namazdan dönünce,[407] onu azarladı.[408]
Ebu Cehil.: “Yâ MuhaMMed![409] Sen beni nasıl azarlarsın?[410] Sen de bilirsin ki,[411] şu vâdide benim meclisimden daha kalabalık bir meclis yoktur![412] VALLAHi, istersem, şu vâdiyi sana karşı süvariler ve piyadelerle doldururum!” dedi.[413]
Ebu Cehil, Kureyş Müşriklerinden bir topluluğa.: “MuhaMMed sizin aranızda hâlâ yüzünü toprağa sürüyor mu?!” diye sormuştu.
“Evet! Sürüyor!” denilince, Ebu Cehil.: “Lât ve Uzzâ'ya andolsun ki; ben onu böyle yaparken görürsem, ya onun boynuna basarım, ya da yüzünü toprağa sürerim!” dedi.[414]
Namaz kıldığı sırada, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına vardı. Kendisinin birdenbire Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı bırakıp geri döndüğü ve elleriyle korunduğu görüldü! Kendisine.: “Sana ne oldu?” diye sorulunca.: “Onunla benim aramda ateşten bir hendek! Korkunç birşeyler, birtakım kanatlar!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da.: “Eğer bana yaklaşmış olsaydı, melekler kendisinin uzuvlarını birer birer koparırlardı!” buyurdu.[415]
Hz. Abbas da, bu husustaki bir müşâhedesini şöyle anlatmıştır.: “Bir gün Mescid-i Haram'da idim. Oraya Ebu Cehil geldi.: “Andolsun ki; secdede görürsem, MuhaMMed'in boynuna basacağım!” dedi. O sırada, Resûlullah (aleyhisselâm) geldi. Ebu Cehil'in söylediği sözü kendisine haber verdim. Son derecede kızdı, ve Mescid-i Haram'a kapısından girmeyi beklemeyerek, hemen duvarından aşarak girdi.
Kendi kendime.: “Bu, kötü ve uğursuz bir gündür!” dedim. Hemen, izarımı toplayıp, ben de arkasından gittim.
Resûlullah (aleyhisselâm), Alak Sûresini başından sonuna kadar okudu ve secde etti.
Ebu Cehil'e.: “Ey Ebu'l-Hakem! İşte, MuhaMMed secdede!” dediler.
Ebu Cehil.: “Siz benim gördüğümü görmüyor musunuz?! VALLAHi, gök ufku gerilip önümü kapattı!” dedi.”
[416]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın EBU CEHİL'e, İRAŞ'a OLAN BORCUNU ÖDETTİRİŞİ.:

İraş b. Amr diye anılan[417] bir adam devesine binip Mekke'ye gelmiş, Ebu Cehil de ondan devesini satın almıştı. Fakat, ona devesinin bedelini ödemeyi geciktirmiş, uzatmış durmuştu. Adamcağız, Kureyşîlerin toplandıkları yere vardığı sırada, Peygamberimiz (aleyhisselâm), Mescid-i Haram'ın bir köşesinde oturuyordu.
İraş b. Amr.: “Ey Kureyş cemaatı! Ben garib, yolcu bir adamım! Ebu'l-Hakem Amr b. Hişam'daki hakkımı almak için, bana kim yardım eder?” diye sordu.
Orada oturanlar, Ebu Cehil'in Peygamberimiz (aleyhisselâm)a olan düşmanlığını bile bile, alay için, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı göstererek.:
“Şu oturan adamı görüyor musun? Sen ona git! O, senin ondaki hakkını almakta sana yardım eder!” dediler. Adamcağız, varıp Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın başucuna dikildi.: “Ey ALLAH'ın kulu! Ebu'l-Hakem Amrb. Hişam, bana hakkımı ödememekte baskın çıktı. Ben garib ve yolcu bir adamım! Şu cemaattan, ondaki hakkımı almakta bana yardım edecek bir adam sormuştum. Onlarda, bana seni gösterdiler. Sen ondan benim hakkımı alıver! ALLAH seni rahmetiyle esirgesin!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), hemen kalkıp, onunla birlikte Ebu Cehil'e gitti. Kureyş cemaatı Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın kalkıp adamla birlikte gittiğini görünce, yarılarındaki adamlardan birine.: “Onu takip et; bak, gör ne yapacak?!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) Ebu Cehil'in evine kadar gitti, kapısını çaldı. Ebu Cehil, içeriden.: “Kim o?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: Ben MuhaMMed'im! Hemen yanıma çık!” buyurdu.
Ebu Cehil Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına çıktı. Kendisinin yüzü sararmış, benzi değişmişti.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), ona.: “Ver şu adamın hakkını!” buyurdu.
Ebu Cehil.: “Olur!” dedi. Hemen içeri girdi. Hiç güçlük çıkarmadan, adamcağızın hakkını getirip kendisine verdi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), İraş'a.: “Git artık işinin başına!” buyurdu. Kendisi de oradan ayrıldı.
Kureyş cemaatının gönderdikleri adam yarılarına gelince, ona.: “Ne gördün?” diye sordular.
Adam.: “Şaşılacak şeylerden şaşılacak şey gördüm! VALLAHi, o Ebu'l-Hakem'in kapısını çalar çalmaz, Ebu'l-Hakem hemen onun yanına çıktı ve benzi sarardı. Ebu'l-Hakem'e.: “Ver şu adamın hakkını!” dedi.
Ebu'l-Hakem de.: “Olur!” dedi. Hemen içeri girdi. Hiç güçlük çıkarmadan, adamın hakkını getirip ödedi”
dedi.
İraş da, Kureyşîlerin meclislerine gelip.: ALLAH o zât hayırla mükâfatlandırsın! VALLAHi, o benim hakkımı Ebu'l-Hakem'den alıverdi!” dedi.[418]
Çok geçmeden, oraya Ebu Cehil de geldi. Mecliste bulunanlar, ona.: “Ne oldu sana? VALLAHi, biz, şimdiye kadar, senin yaptığın şeyin bir benzeri daha görmedik!” dediler.
Ebu Cehil.: “VALLAHi, o kapımı çalar çalmaz, onun sesini duyar duymaz, içime bir korku doldu! Kendisinin yanına çıktığım zaman, başının üzerinde, develerden öyle bir puğur gördüm ki, şimdiye kadar ben onun gibi büyük başlısını, boyunlusunu ve dişlisini hiç görmemişimdir! VALLAHi, adamın hakkını ödemekten kaçınsaydım, muhakkak o puğur beni yiyiverir, yutuverirdi![419] Hemen adamın hakkını verdim!” dedi.
Orada bulunan cemaat.: “Bu da onun sihirlerinden biridir!” dediler.[420]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[354] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 53.
[355] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 57.
[356] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 57, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 282.
[357] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 211, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n- nihâye, c. 3, s. 132.
[358] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 318-319, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 132-133, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 4, s. 270.
[359] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.1,s.319, Buhârî, Sahih, c.6, s. 120, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1958, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 133, Heysemî, Meanau'z-zevâid, c. 4, s. 270.
[360] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 319, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 120, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 133, Heysemî, Meanau'z-zevâid,c. 4, s. 270-271.
[361] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 319, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 120, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1959, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 4, s. 271.
[362] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 53. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/177-180.
[363] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 5, s. 255, Taberî, Tefsir, c. 7, s. 312, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 150.
[364] Taberî, Tefsir, c. 15, s. 108, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 4, s. 190.
[365] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 242, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 314, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 53, Suyûtî, D ürru'l-mensur, c. 4, s. 190.
[366] Taberî, Tefsir, c. 7, s. 312, H ale bf, İ nsânu'l -u yûn, c. 1, s. 497
[367] Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 142.
[368] İ bn İ shak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 5, s. 255, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 242, Taberî, Tefsir, c. 7, s. 31 2, Hâkim,Müstedrek, c. 2, s. 314, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 150, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 52, Suyûtî, c. 4, s. 190, Halebî, c. 1, s. 496.
[369] İbn İshak, c. 5, s. 255, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 242, Taberî, c. 7, s.
312, c. 1 5, s. 108, Hâkim, c. 2, s. 314, Vâhidî, s.150, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 272 Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 52, Suyûtî, c. 4, s. 190.
[370] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 272
[371] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 242, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 314, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 52,Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 7, s. 50, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 4, s. 190, Halebî, İnşânu'l-uyûn, c. 1, s. 497.
[372] Halebî, İ nsânu'l-uyun, c. 1, s. 497.
[373] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 242, Hâkim, c. 2, s. 314, Vâhidî, Esbâbü'n- nüzûl, s. 150, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.272, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 52 Suyûtî, c. 4, s. 190, Halebî, c. 1, s. 497.
[374] Halebî, İ nsânu'l-uyun, c. 1, s. 497.
[375] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 242, Hâkim, c. 2, s. 314, Beyhakî, c. 2, s. 272, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 52, Suyûtî, c. 4, s. 190, Halebî,c.1, s. 497.
[376] İbn İshak, c. 5, s. 255, Taberî, Tefsir, c. 7, s. 312, Vâhidî, Esbâbü'nnüzûl, s. 150.
[377] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 1 53-1 54.
[378] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 272.
[379] Taberî, Tefsir, c. 15, s. 108, Hâkim, c. 2, s. 362, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 234, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c.3, s. 47, Hâzin,Tefsir, c. 3, s. 169, Suyûtî, c. 4, s.190.
[380] Taberî. c. 7. s. 312. Vâhidî. Esbâbü'n-nüzûl. s. 150. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/180-182.
[381] “Allah'ın yanında başka bir ilâh daha tanıyan o alaycılara karşı, muhakkak, Biz sana yeteriz! (Onların hakkından, İbn İshak, İtan Hişam, Sîre, c. 2, s. 36.
[382] Şuyuti, Dürru'l-m ensûr, c. 4, s. 108.
[383] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 36.
[384] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 50.
[385] İbn İshak, İbn Hişam, c.2, s. 50-51, Taberî, Tefsir, c. 14, s. 69-70 Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvvie, c. 1, s. 268, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 62, Meseff, Medârik, c. 2, s. 279, Beyzâvf, Tefsir, c. 1, s. 547, Ebussuud, Tefsir, c. 5, s. 92.
[386] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 51, Taberî, Tefsir, c. 14, s. 70, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 62, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 106.
[387] Taberî, Tefsir, c. 14, s. 72.
[388] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 51-52, Taberî, c. 14, s. 70-72, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 268, Beyhakî,D el â il ü'n-nübü we, c. 2, s. 316-318, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 62, İ bn Seyyid, U yûnu 'l-eser, c. 1, s. 11 3, Zehebî, T ârfhu'l -islâm, s. 224-225, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 105-106. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/182-185.
[389] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 368, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 81, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 444, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 126, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 254.
[390] Ebussuud, Tefsir, c. 9, s. 179.
[391] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 126
[392] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 368, Buhârî, c. 6, s. 81, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 254.
[393] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 368, Buhârî, c. 6, s. 81, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 529, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 394
[394] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 248, 368, Buhârî, c. 6, s. 81, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 125, Taberî, c. 30, s. 254, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 124, Hâzin, c. 4, s. 394, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Ebussuud, c. 9, s. 179.
[395] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 248, 368, Buhârî, c. 6, s. 81, 89, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 257, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529.
[396] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 126, Bedruddin Ayni, Umdetu’l-Kari c. 19, s. 308, İbn Hacer, Fethu’l-Bari, c. 8 s. 557.
[397] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126.
[398] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 248, 368, Buhârî, c. 6, s. 81, 89, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 257, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Bedrüddin Aynî, c. 19, s. 308, Hâzin, c. 4, s. 1 94.
[399] Tirmizî, c. 5, s. 444, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 1 92, Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 151-152, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[400] Belâzuıî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 126.
[401] Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 1 266, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[402] Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 192, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, t 4, s. 529.
[403] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Beyhakî, c. 2, s. 192, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[404] Tirmizî, c. 5, s. 444, Taberî, c. 30, s. 256, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[405] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 192, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s.529, Hâzin, c. 44, s. 394.
[406] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 444.
[407] Tirmizî, c. 5, s. 444, Hâzin, c. 4, s. 394.
[408] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 192, Kurtubî, c. 20, s. 127, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 259, Hâzin, c. 4, s. 394.
[409] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 256, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,s. 126, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 256, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 192, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 127.
[410] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 256, Belâzurî, c. 1, s. 1 26, Taberî, c. 30, s. 256, Kurtubî, c. 20, s. 127, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, t 4, s. 394.
[411] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 256, Tirmizî, c. 5, s. 444, Taberî, c. 30, s.256, Beyhakî, c. 2, s. 192, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s.394.
[412] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 256, Tirmizî, c. 5, s. 444, Taberî, c. 30, s.256, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 208, Beyhakî, c. 2, s. 189, Zehebî, s. 151-152, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 19, s. 308.
[413] Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 394.
[414] Müslim, Sahîh, c. 4, s. 2154, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 256, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 208, Beyhakî, Delâil, c. 2, s.189, Zehebî, s. 151-152, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Bedrüddin Aynî, c. 19, s. 308.
[415] Müslim, c. 4, s. 2154, Taberî, c. 30, s. 256, Ebu Nuaym, c. 1, s. 208, Beyhakî, c. 2, s. 189, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[416] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 2, s. 191, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 02, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-Nihâye, c. 3, s. 43, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 463464. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/185-187.
[417] İbrı Hazm, Cemhere, c. 2, s. 387, Süheylî, Ravıdu'l-ünüf, c. 3, s. 387.
[418] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 29-30, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 128-129, Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, c. 1, s. 210-212, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 193-194, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 45, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 506-507.
[419] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 30, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 212, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 1 93-1 94, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 112, Ebu'lFidâ, c. 3, s. 45.
[420] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 129..
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim Âs b. VÂİL'in HABBAB'a OLAN BORCUNU AHİRETTE ÖDEYECEĞİNİ SÖYLEMESİ.:

Ashabdan Habbab b. Eret, Câhiliye devrinde,[421] Mekke'de demirci idi. [422] Kılıç yapandı. Yaptığı ve sattığı kılıçlardan,[423] Âs b. Vâil'in üzerinde toplanmış bir hayli dirhem[424] alacağı vardı. Alacağını istemek üzere, onun yanına gitti.[425]
Âs b. Vâil.: “Sen MuhaMMed'i inkâr etmedikçe, sana birşey ödemem!” dedi.
Habbab b. Eret.: “Vallahi, sen ölünceye ve öldükten sonra dirilinceye kadar, ben onu inkâr etmem!” dedi.[426]
Âsb.Vâil.: “Ben öldükten sonra dirilecek miyim?” diye sordu.
Habbab b. Eret.: “Evet! Dirileceksin!” dedi.[427]
Âs b. Vâil.: “Siz, Cennette gümüş, altın, ipek ve her çeşit meyveler bulunduğunu söylüyorsunuz, değil mi?” diye sordu.
Habbab b. Eret.: “Evet!” dedi.[428]
Âs b. Vâil.: “Ey Habbab! Dinine tâbi olduğunuz sahibiniz şu MuhaMMed de, Cennetliklerin Cennette altından, gümüşten, giyileceklerden ve hizmetçilerden istediklerini hazır bulacaklarını söylemiyor mu?” diye sordu.
Habbab b. Eret.: “Evet!” dedi.
Âsb.Vâil.: “O halde, ey Habbab! Sen bana Kıyamet gününe kadar mühlet ver! Ben Cennet yurduna döneceğime,[429] bana o zaman mal ve evlat verilecek olduğuna,[430] mal ve evladıma döneceğime göre,[431] bendeki hakkını da sana o zaman orada öderim!”[432] diyerek, Kurân-ı Kerîm'in Cennette mü'minler Everilecek nimetler hakkındaki âyetleriyle alay etmek istedi.[433]
“Vallahi, ey Habbab! Ne sen, ne de sahibin ve sahiplerin, Allah katında benden daha iyi ve bu hususta daha nasipli olamazsınız![434]
Vallahi, senin söylediğin gerçekleşecek olsaydı, orada ben muhakkak senden daha üstün olurdum!” dedi.[435]
ALLAHu zü’L- CeLÂL, Âs b. Vâil hakkında âyetler indirdi.[436] İndirdiği âyetlerde, meâl olarak şöyle buyurdu.: “Şu âyetlerimizi tanımayan ve 'Bana elbette mal ve evlat verilecek!' diyen adamı gördün mü? O gayba mı vâkıf olmuş? Yoksa, çok Esirgeyen (Allah) katından, bir ahid mi almış? Hayır! Öyle değil! Biz, onun söylemekte olduğu (sözü) yazar, azâbını da uzattıkça uzatırız! Onun söyleyegeldiğine, Biz mirasçı olacağız ve o, Bize tek başına gelecektir!”[437]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın SÜVEYD b. SÂMİT'le GÖRÜŞÜP KENDİSİNİ İSLAMİYETE DÂVET EDİŞİ.:

Medineli Evs Kabilesinden Amr b. Avf oğullarının kardeşi Süveyd b. Sâmit, hac veya umre için, Mekke'ye gelmişti.[438]
Kendisine, Kabilesi içinde, cesareti, şiirleri, yaşlılığı,[439] soyu ve şerefliliği ile,[440] “Kâmil”ismi verilmişti.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Süveyd'in Mekke'ye geldiğini işitince, gidip[441] onu ALLAHu zü’L- CeLÂL’e imana,[442] Kur'ârnı Kerîm okuyup-kendisini İslâmiyete dâvet etti.[443]
Süveyd İslâmiyeti ne kabul etti,[444] ne de ondan uzaklaştı.[445]
Kur'ân-ı Kerîm hakkında da.: “Hiç şüphesiz, bu, güzel bir sözdür![446] Belki de, sende olan, benim yanımdakinin benzeridir!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Senin yanındaki nedir?” diye sordu.
Süveyd.: “İçinde Lokman'ın hikmetli sözleri yazılı Mecelle (Mecmua)!” dedi.[447]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Onu bana okusana?” buyurdu.
Süveyd onu Peygamberimiz (aleyhisselâm)a okudu.[448]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Şüphesiz ki, bu, güzel bir sözdür. Fakat, benim yanımdaki, Allah'ın bana indirdiği.[449] Allah'ın Kelâmı olan[450] Kur'ân[451] bundan daha güzel,[452] daha üstündür! O, hidayet ve nurdur!” buyurdu.[453]
Süveyd, dönüp Medine'ye, kavminin yanına gitti. Çok geçmeden de, Hazrecîler tarafından öldürüldü.[454]
Kabilesi halkından bazı kimseler.: “Biz onun Müslüman olduğu halde öldürüldüğünü gördük!” demişlerdir. [455]
Böyle ise, Allah ona rahmet etsin![456]

KUREYŞ MÜŞRİKLERİYLE İTTİFÂK KURMAYA GELEN MEDİNELİLERİN İSLAMİYETE DÂVET EDİLİŞİ.:

Ebu'l-Hayser Enes b. Rafi', kavmi olan Abduleşhel oğullarından, içlerinde İyas b. Muaz'ın da bulunduğu bazı gençlerle Mekke'ye gelmişti. Maksatları; Hazrecîlere karşı, Kureyşîlerle bir ittifâk antlaşması yapma çareleri aramaktı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onların geldiğini işitince, gidip yarılarına oturdu ve onlara.: “Sabahlamak üzere geldiğiniz şeyden, sizin için daha hayırlısı yok mudur?” diye sordu.
“Nedir o daha hayırlı olan şey?” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ben Allah'ın Resûlüyüm! Allah beni, hiçbir şeyi şerik koşmaksızın Allah'a ibâdet etmeye dâvet edeyim diye kullara gönderdi ve bana Kitab da indirdi” buyurduktan sonra, onlara İslâmiyeti anlattı ve Kur'ân-ı Kerîm okudu.
Henüz pek genç yaşta olan İyas b. Muaz.: “Ey kavmim! Bu, vallahi, sağlamaya geldiğiniz şeyden daha hayırlıdır!” dedi.
Ebu'l-Hayser Enes b. Râfi, hemen yerden bir avuç toprak alıp İyas b. Muaz'ın yüzüne atıp, onu.: “Sen bizi kendi halimize bırak! Hayatım üzerine yemîn ederim, biz buraya ondan başkası için gelmiş bulunuyoruz!” diyerek[457] azarlayınca,[458] İyas b. Muaz sustu.[459] Bunun üzerine, Peygamberimiz (aleyhisselâm), kalkıp onların yanlarından ayrıldı.[460]
Ebu'l-Hayser ve arkadaşları da, Medine'ye döndüler.[461]
İyas b. Muaz, çok geçmeden vefât etti. Vefât ederken yanında bulunanlar, onun ruhunu teslim edinceye kadar Yüce Allah'ı tevhid, tekbir ve O'na hamd edip durduğunu işitmişler, Müslüman olarak öldüğünde şüphe etmemişlerdir.[462]
ALLAHu zü’L- CeLÂL ona rahmet eylesin!.

Ebu'l-Hayser Enes b. Rafi ve arkadaşları Mekke'den Medine'ye döndükten sonra, Kays b. Hâtım da Mekke'ye geldi. Peygamberimiz (aleyhisselâm) onu da İslâmiyete dâvet etti.
Kays.: “Sen beni bu yıl bırak da, işimin üzerinde bir düşüneyim, sonra senin yanına yine gelirim!” dedi. Fakat, gelecek yıldan önce öldü, gelemedi.[463]

PEYGAMBERİMİZ (aleyhisselâm)ın AKÂBE'de MEDİNELİ ALTI HAZRECÎ İLE BULUŞUP GÖRÜŞMESİ.:

Peygamberimiz Aleyhisselâım, nübüvvetin onbirinci yılında,[464] hac mevsiminde AKâbe'de bulunduğu sırada idi ki, ALLAHu zü’L- CeLÂL'ın kendilerine hayır murad ettiği Medineli Hazrecîlerden küçük bir toplulukla karşılaştı .[465]
Başka bir deyişle; ALLAHu zü’L- CeLÂL, İslâmiyete şereflendirmek istediği Medinelilerden, başlarını kazıtıp ihramdan çıkmış bazı kişiler E, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı sevketti.[466] Ki, onlar.:
Es'ad b. Zürâre,
Avf b. Haris,
Râfib. Mâlik,
Kutbe b. Âmir,
Ukbe b.Âmir, Câbirb. Abdullah idi.[467]

Peygamberimiz (aleyhisselâm), onlara.: “Siz, kimlersiniz?” diye sordu.
Onlar.: “Hazrec Kabilesinden bazı kişileriz!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Yahudilerin dost ve müttefikleri olan Hazrecîlerden misiniz?” diye sordu.
Onlar.: “Evet!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Oturmaz mısınız? Sizinle biraz konuşayım” buyurdu.
Onlar.: “Olur” dediler, oturdular.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) onları ALLAHu zü’L- CeLÂL’e imana dâvet ve kendilerine İslâmiyeti arz ve teklif etti, Kur'ân-ı Kerîm okudu.
ALLAHu zü’L- CeLÂL, Medinelilere İslâmiyetle yapacağı ihsanı yaptı.
Yahudiler, Kitab ve ilim sahibi idiler. Medine'nin yerlisi olan Evs ve Hazrecîler ise putperest idiler. Bunlar, kendi yurtlarında Yahudilerle çarpışır dururlardı.
Aralarında birşey çıktıkça, Yahudiler bunlara.: “Bir peygamber gönderilmek üzeredir. Onun geleceği zamanın gölgesi düşmüştür. O Peygamber gelince, biz ona tâbi olacağız. Onunla birlik olup, Âd ve İrem kavminin öldürüldükleri gibi, biz de sizi öldüreceğiz!” derlerdi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Medineli Hazrecîlerle konuşup kendilerini Allah'a imana dâvet edince, birbirlerine.: “Ey kavmimiz! Biliniz ki.: Vallahi bu, Yahudilerin bizi kendisiyle korkuttuğu peygamber olsa gerek! Sakın, Yahudiler ona inânmak ve tâbi olmakta sizi geçmesinler” diyerek, Peygamberimiz (aleyhisselâm) m kendilerini dâvet ettiği şeye icâbet ve İslâmiyetten kendilerine teklif edilen şeyleri hemen kabul ve tasdik ettiler.
“Biz, kavmimizi, hem birbirlerine karşı, hem de kavmimizden olmayan bir kavme (Yahudiler E) karşı, aralarında düşmanlık ve kötülük olduğu halde gerimizde bırakmış bulunuyoruz.
Umulur ki, Allah onları senin sâyende bir araya toplar. Biz, hemen yarılarına varip, onları da senin işine, İslâmiyete dâvet edecek; bizim bu dinden kabul ettiğimiz şeyleri onlara da arz ve teklif edeceğiz. Eğer Allah onları bu din üzerinde birleştirirse, senden daha aziz ve daha şerefli bir kimse olamaz!” dediler.[468]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onlara.: “Siz, Rabbimin elçilik vazifesini halka tebliğ edinceye, yerine getirinceye kadar beni koruyacak, bana yardımcı olacak mısınız?” diye sordu[469] ve kendileriyle birlikte Medine'ye gitmek istedi.[470]
Onlar.: “Sen de biliyorsun ki, Evs ve Hazrec kabileleri arasında kanlar dökülmüştür. Allah'ın onları senin İslâmiyet işinle doğru yola çıkaracağını çok umuyoruz. [471]
Yâ Rasûlallah![472] Biz, Allah ve Resûlü için son derecede gayret göstereceğiz! Fakat, biz, bugün birbirlerine karşı kızgın,[473] birbirlerinden uzaklaşmış,[474] önceki yıl savaşta birbirlerimizle çarpışmış bulunuyoruz.
Biz bu durumda iken, eğer sen bugün yanımıza gelirsen, bizim için senin üzerinde toplanma, birleşme hâsıl olmaz![475]
Biz sana görüşümüzü sunuyoruz. Sen, Allah'ın ismiyle, biraz bekle![476]
Bu yıl bizi serbest bırak![477]
Biz kavim ve kabilemizin yanına dönelim.[478] onlara senin işini haber verelim.
Kendilerini Allah'a ve Allah'ın Resûlüne,[479] senin dâvet ettiğin şeylere [480] dâvet edelim.
Belki Allah aramızı düzeltir,[481] işimizi birleştirir.[482]
Allah'ın bizleri senin üzerinde birleştirmesi umulur.[483]
Eğer onlar senin üzerinde sözbirliği eder, sana tâbi olurlarsa,[484] senden daha aziz bir kimse olmaz![485]
Biz, sana, gelecek yıl hac mevsiminde gelmeye söz veriyoruz!” dediler.[486]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da kabul etti.[487]
Onlar; gerçekten, inânmış, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı ve getirdiklerini doğrulamış olarak yurtlarına dönmek üzere, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanından ayrıldılar.[488]
Medine'ye, kavimlerinin yanına vardıkları zaman, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı anlatmaya ve onları İslâmiyete dâvet etmeye koyuldular.[489]
Ensar evlerinden, içinde Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın anılmadığı,[490] İslâmiyetin açıklanmadığı[491] ev kalmadı.[492] Allah onlardan razı olsun![493]

ZEKVAN b. ABDİ KAYS'ın MÜSLÜMAN OLUŞU.:

Zekvan b. Abdi Kays da, Es'ad b. Zürâre ile Medine'den Mekke'ye gelerek Peygamberimiz (aleyhisselâm)la buluşmuş, Peygamberimiz (aleyhisselâm) İslâmiyeti arz ve teklif edip Kur'ân-ı Kerîm okuyunca, Müslüman olmuştur.[494] ALLAHu zü’L- CeLÂL ondan razı olsun!.[495]


*
**
****


DiP NOTLAR.:



[421] Buhârî,Sahih,c.5ı s. 238, Müslim, Sahih, c. 4, s. 2153, Kurtubî, Tefsir, c. 11, s. 145.
[422] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 383, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 164, Bu hân, Sahih, c. 5, s. 238, Müslim, Sahih, c. 4, s. 2153, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 176, Taberî, Tefsir, c. 16, s. 120, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 204, Kurtubî, Tefsir, c. 11, s. 145, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 135.
[423] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 383.
[424] Taberî, Tefsir, c. 16, s. 120, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 135.
[425] İbn İshak, İbn Hişam, Sire.c.1,s. 383, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 164, Buhârî.c. 5, s. 238,Müslim, c.4,s. 2153, Belâzurî, c. 1, s. 176, Taberî, c. 16, s. 120, Vâhidî, s. 204, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135.
[426] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 164, Buhârî, c. 5, s. 237-238, Müslim, c. 4, s. 2153, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 318, Belâzurî, c. 1, s. 177, Taberî, c. 16, s. 120, Vâhidî, s. 204, Fahm'r-Râzî, Tefsir, c. 22, s. 249, Kurtubî, c. 11, s. 145-146, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Ebussuud, Tefsir, c. 5, s. 279.
[427] İ bn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 164, Buhârî, c. 5, s. 237, Müslim, c. 4, s. 2153, Tirmizî, c. 5, s. 318, Belâzurî, c. 1, s. 177, Taberî, c.16, s. 1 21, Fahru'rRâzî, c. 22, s. 249, Kurtubî, c. 11, s. 146, Ebussuud, c. 5, s. 279.
[428] Taberî, c. 16, s. 121, Vâhidî, s. 205, Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 249, Kurtubî, c. 11, s. 145-146, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135.
[429] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 383.
[430] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 237, 238, Taberî, Tefsir, c. 16, s. 1 21, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 204, Zemahşerî, Keşşâf, c. 2, s. 523, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 22, s. 249.
[431] Buhârî, c. 5, s. 238, Müslim, Sahih, c. 4, s. 2153, Belâzurî, Ensâbu'leşrâf, c. 1, s. 1 77, Vâhidî, s. 204, Kurtubî, Tefsir, c. 11, s. 145.
[432] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 383, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 164, Buhârî, c. 5, s. 237, Belâzurî, c. 1, s. 177,Vâhidî, s. 204, Kurtubî, c. 11, s.145.
[433] Taberî, c. 16, s. 121, Vâhidî, s. 205, Kurtubî, c. 11, s. 146.
[434] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 383, Kurtubî, c. 11, s. 146.
[435] Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 205.
[436] İbn İ shak, İbn Hişam, c. 1, s. 383, İbn Sa'd, c. 3, s. 164, Buhârî, c. 5, s. 238, Müslim, c. 4, s. 2153, Belâzurî, c. 1, s. 177,Taberî, c. 16, s. 1 21, Vâhidî, s. 204-205, Kurtubî, c. 11, s. 145, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 136.
[437] Meryem: 77-80..
[438] İbn İshak, İtan Hişam, Sîre, c. 2, s. 67, Yâkubî, Tarih, c. 2, s. 37, Taberî, Târih, c. 2, s. 233, Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c. 2, s. 419, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 69, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 94, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 155, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 287, Ebu'l Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 147, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 160.
[439] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 419, Zehebî, s. 287.
[440] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 67, Taberî, c. 2, s. 233, İbn Esîr, c. 2, s. 94, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147.
[441] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 67-68, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, İbn Esîr, c. 2, s. 94, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[442] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 68, Yâkubî, c. 2, s. 37, Beyhakî, c. 2, s. 419, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[443] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 69, Belâzurî, c. 1, s. 238, Taberî, t 2, s. 233, Beyhakî, t 2, s. 419, İbn Esîr, c. 2, s. 94-95, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[444] İbn Hazm, Cevâmiu's-are, s. 69, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 56, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 155,
[445] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 69, Yâkubî, c. 2, s. 37, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, İbn Esîr, c. 2, s. 95, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2,5.160.
[446] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 69, Yâkubî, c. 2, s. 37, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, İbn E sır, c. 2, s. 95, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[447] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s.68, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[448] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 68, Belâzurî, c. 1, s. 238, Yâkubî, c. 2, s. 37, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[449] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 68, Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s.
238, Taberî, Târih, c. 2, s. 233, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvE, c. 2, s. 419, Zehebî, Târıhu'l-isJâm, s. 287, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 147, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 160.
[450] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 37.
[451] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 68, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 47, Halebî, c.2,s.160.
[452] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 238, Yâkubî, c. 2, s. 37.
[453] İbn İshak, İbn Hişam, c.2, s.68 Belâzurî, c. 1, s. 238, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[454] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 69, Yâkubî, c. 2, s. 37, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 95, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[455] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 69, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, İbn Esîr, c.2, s. 95, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,s.155, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 47, Halebî, c. 2, s. 160
[456] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/192-194.
[457] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 69, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 427, Taberî, Târîh, c. 2, s. 233, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 1 81, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. İbn Esîr, Usdu'lgâbe, c. 1, s. 1 86, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 288, Ebu'l- Fidâ, el-Bidâye ve'nnihâye, c. 3, s. 148, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6. s. 36.
[458] İbn Haim, Cevâmiu's-Sîre, s. 69, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 56, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 155, İbn Haldun,Târîh, c. 2, ks, 2, s. 11, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 161.
[459] İbn İshak, İbn Hisam, c. 2, s. 69, Taberî, c. 2, s. 233, Hâkim, c. 3, s. 181 .Beyhakî, c. 2, s. 420, İbn Haim, s. 69, İbn Esîr, c. 1, s. 186, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, İbn Seyyid, c. 1, s. 155, Zehebî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 48, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 11.
[460] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 69, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 427, Taberî, c. 2, s. 233, Hâkim, c.3, s. 181, Beyhakî, c. 2, s. 420, İbn Esîr, c. 1, s. 186, Zehebî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 148, Heysemî, c. 6, s. 36, Halebî, c. 2, s. 161.
[461] İbn Hazm, s. 69, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, İbn Seyyid, c.1, s. 155, İbn Haldun, c. 2, ks, 2, s. 11.
[462] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 69, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 427, Taberî, c. 2, s. 233, Hâkim, c.3, s. 181, Beyhakî, c. 2, s. 420, İbn Hazm, s. 69, İbn Esîr, c. 1, s. 186, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, Zehebî, s. 288, İbn Seyyid, c. 1, s. 155, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 148, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 11, Halebî, c. 2, s. 1 61.
[463] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 238.
[464] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 216, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 306.
[465] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 70, Taberî, Târih, c. 2, s. 234, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 298, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 433, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 156, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 148, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 76.
[466] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 217, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 299.
[467] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 71 -72, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 219, Taberî, c. 2, s. 234, E bu Nuaym, c. 1, s. 299, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 433, İbnHaim, Cevâmiu's-Sîre, s. 69-70, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 217, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 96, İbn Kayyım, Zâdü l-mead, c. 2, s. 56, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 156, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 290, Ebu'l-Fidâ,c.3, s.149, İbn Haldun, c. 2, kş. 2, s. 11. Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 76,Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[468] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 70-73, Taberî, Târih, c. 2, s. 234, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 298-299,Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 433434, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 156, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 290, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 148-149, Kastalâni, Mevâhibu'lledünniye, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 306, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 159.
[469] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 218, Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[470] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 38.
[471] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 299, Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 290, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 40.
[472] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 219.
[473] İbn Sa'd, c. 1, s. 218, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 299, Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 6, s. 40, Kastalâni,Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 306.
[474] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 299, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 40.
[475] İbn Sa'd, c. 1, s. 218-219, Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Heysemî, c. 6, s. 40, Kastalâni, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[476] Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[477] İbn Sa'd, c. 1, s. 219, Kastalâni, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[478] İbn Sa'd, c. 1, s. 219, Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Zehebî, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40.
[479] Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Zehebî, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40.
[480] İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 11, Kastalâni, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[481] İbn Sa'd, c. 1, s. 219, Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Zehebî, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40. Kastalâni, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[482] Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Zehebî, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40.
[483] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 38.
[484] Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 76.
[485] Yâkubî, c. 2, s. 38, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 11.
[486] İbn Sa'd, c. 1, s. 219, Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Zehebî, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40, Kastalâni, c. 1,s.76, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[487] Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Heysemî, c. 6, s. 40.
[488] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 71, Taberî, Târih, c. 2, s. 234, Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.434, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 56. E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 149.
[489] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 219, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 38, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 299, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 435, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 217, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 290, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 40.
[490] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 219, Yâkubî, c. 2, s. 38, Taberî, Târih, c. 2, s.
234-235, Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Beyhakî, c. 2, s. 435, İbn Hazm, Cevâmiu'sSîre, s. 71, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 12.
[491] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 299, İbn Hazm, s. 71, İbn Kayyım, Zâdü'lmead, c. 2, s. 56.
[492] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 21 9, Yâkubî, c. 2, s. 38, Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Beyhakî, c. 2, s. 435, İbn Hazm, s. 71, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 12.
[493] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/195-199.
[494] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 593, Ibn Abdilberr, Istiâb, c. 2, s. 466, Ibn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 169, Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-nübelâ.c.1. s. 219-220. İbn Hacer. el-İsâbe. c. 1.S.482
[495] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/199.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

İSRÂ VE Mİ'RAC MU’CİZELERİ..

İsrâ ve Mi’rac Kelimelerinin Mânâları.:

İsrâ; gece yürümek, yola gitmek, gece yolculuğu etmek, ettirilmek[1]
demektir. Mi’rac da; yükseğe çıkış aracı demektir.[2]

İsrâ ve Mi’rac Hadisesinin Tarihi.:

İsrâ ve Mi’rac hadisesi nübüvvetin onikinci yılında,[3] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın Medine'ye hicretinden onsekiz ay[4] veya onaltı ay[5] veya ondört ay,[6] ya da bir yıl önce vuku’ bulmuştur.[7] Bunun; Hicretten sekiz ay önce,[8] Recep Ayında[9], Recep ayının yirmiyedinci gecesinde vuku’ bulduğu da rivâyet edilir. [10] Daha başka rivâyetler de vardır.[11]

İsrâ ve Mi’racın Ruhen mi, Bedenen mi Vuku’ BuLduğu MeseLesi.:

İsrâ ve Mi’racın, her ne kadar ruhen vuku’ bulduğu da rivâyet edilmekte ise de; [12] selef ve halefi[13] hadis ve kelâm âlimleri[14] topluluğunun mezhebine göre, Peygamberimiz (aleyhisselâm) geceleyin Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa’ya
uykuda ve ruhen değil uyanık iken, bedeni ve ruhu ile birlikte, Burak üzerinde isra buyrulmuş, gece yolculuğu ettirilmiş; getirilen Mi’rac ile de, oradan ruhen değil-yine bedeni ve ruhu ile birlikte, uyanık iken, göklere uruc ettirilmiş, çıkarılmıştır.[15]

Hak ve gerçek olan budur.
Ashab-ı Kiram'dan:
1-) Abdullah b. Abbas,
2-) Cabirb. Abdullah,
3-) Enes b. Mâlik,
4-) Huzeyfe b. Yeman,
5-) Hz. Ömer,
6-) Ebu Hureyre,
7-) Mâlik b. Sa'saa,
8-.) Ebu Habbetü'l-Bedrî,
9-) Abdullah b. Mes'ud ile;

Tâbiîn'den:
10-) Dahhâk,
11-) Katâde,
12-) Saîd b. Müseyyeb,
13-) Saîd b. Cübeyr,
14-)Zührî,
İbn Zeyd, Hasan, İbrahim, Mücahid, Mesrûk, İkrime, İbn Cüreyc de, bu görüştedirler.
Ahmed b. Hanbel, Taberî ve Müslümanlardan büyük bir cemaat; hatta, sonraki fakihlerden, muhaddislerden, kelâmcılardan ve müfessirlerden pek çoğu da, bu görüştedirler.[16]
Bazı ilim adamlarınca; Peygamberimiz (aleyhisselâm)a peygamberliğin sâlih rüya ile başlangıcında olduğu gibi, kolaylaştırılmak ve alıştırılmak üzere, İsrâ ve Mi’rac'ın önce rüyada gösterilmiş, sonra da uyanıklık halinde yaptırılmış olabileceği de muhtemel görüler Ek, bu husustaki uyku ve uyanıklık rivâyetleri bağdaştırılmak istenilmıştır.[17]
Peygamberin rüyalarının vahiy hükmündEbulunduğu,[18] kendilerinin gözleri uyuşa da kalblerinin uyumadığı mâlûmdur.[19]

İsrâ Hadisesinin Kur’ÂN-ı Kerîm'de Açıklanışı.:

ALLAHu zü’L- CeLÂL, İsrâ hadisesini, Kur’ÂN-ı Kerîım'inde şöyle açıklar.:
“Kulunu (MuhaMMed (aleyhisselâm)) bir gece Mescid-i Haram'dan (alıp) Mescid-i Aksa'ya kadar götüren (ALLAH'ın şânı, her türlü noksanlardan) münezzehtir. (O Mescid-i Aksâ’ya ki) biz, onun etrafına, bereket verdik. (Bu gece yolculuğunu) ona (o kulumuza), âyetlerimizden bazısını gösterelim diye (yaptırdık). Şüphesiz ki, O, (asıl) O, (herşeyi) hakkıyla işiten, (herşeyi) hakkıyla görendir!”[20]

İsrâ ve Mi’rac Mu’cizesi Hadisesini Rivâyet Eden Erkek ve Kadın SahabiLer.:
1 -) Enes b. Mâlik,
2 -) Ebu Hureyre,
3 -) Abdullah b. Abbas,
4 -) Abdullah b. Mes'ud,
5 -) Ebu Saîd el-Hudrî,
6 -) Ümmü Hani binti Ebi Talib,
7-) Mâlik b. Sa'saa,
8-.) Şeddad b. Evs,
9-) Ebu Zerr el-Gıfârî,
10-) Hz. Ümmü Seleme,
11-) Hz. Âişe,
12-) Esma binti Ebu Bekir,
13-) Abdullah b. Ebi Sebre,
14-) Übeyyb.Ka'b,
15-) Büreyde b. Husayb,
16-) Cabir b. Abdullah,
17-) Huzeyfe b. Yeman,
18-.) Semûre b. Cündüb,
19-) Sehl b.Sa'd,
20-) Suheyb b. Sinân,
21-) Abdullah b. Ömer,
22-) Abdullah b. Es'ad b. Zürâre,
23-) Abdurrahman b. Kurt,
24-) Hz. Ömer,
25-) Hz. Ali,
26-) Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensarî
27-) Abdullah b. Seddad,
28-.) Ebu'l-Hamrâ,
29-) Ebu Leyla,
30-) Ebu Ümâme,
31-) Abdullah b. Amr b.Âs,
32-) Ebu Habbetu'l-Bedrî.[21)

Peygamberimiz (aleyhisselâm)’ın Göğsünün YarıLıp KaLbine İman ve Hikmet DoLduruLuşu.:
Mekke’de, İsra ve Mi’rac gecesinde, Cebrâil (aleyhisselâm) inip peygamberimiz (aleyhisselâm)ın göğsünü yardı ve kalbini çıkardı. Kalbinin içini Zemzem suyu ile yıkadıktan sonra, içi hikmet ve imanla dolu altın bir tas getirip Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın kalbinin içine boşalttı ve göğsünü kapadı.[22]

Burak'ın GetiriLişi ve Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın Ona BindiriLişi.:
Yatsıdan sonra,[23] Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın binmesi için, katırdan küçük, merkepten büyük olan,[24] “Cârud” diye anılan,[25] katırla merkep arası,[26] beyaz,[27] uzun,[28] gemi vurulmuş ve eğerlenmiş olarak,[29] bir hayvan; Burak getirildi.[30]
Burak'a, Peygamberimiz (aleyhisselâm)dan önceki peygamberler de binmişlerdi.[31]
Nitekim, İbrahim (aleyhisselâm) da, ona binip; önüne Hz. İsmâil'i, terkisine de Hz. Hacer'i bindirerek Mekke'ye getirmişti.[32]
İbrahim (aleyhisselâm), Beyt-i Haram'ı ziyaret için onun üzerinde gelir giderdi.[33]
Burak'a Burak isminin verilişi, ya renginin son derecede parlak oluşundan, ya da hızlı gidişinin berki, şimşeği andırışından dolayı idi.[34]
Burak'ın iki bacağında iki kanadı vardı ki, ayaklarını onlarla itip hızlandırırdı.[35]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) Burak'a binmek üzere yaklaşınca, Burak, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a karşı, nazlanırcasına, hırçınlaştı.
Cebrâil (aleyhisselâm), elini onun yelesinin üzerine koyup.:
“Ey Burak! Sen şu yaptığından utanmıyor musun?![36]Sen MuhaMMed'e mi bunu yapıyorsun?![37]
Ey Burak![38] VALLAHi,[39] ALLAH'ın MuhaMMed'den önceki kullarından,[40]
ALLAH katında bundan daha şerefli bir kimse senin üzerine binmemiştir![41] Sâkin ol!” deyince,[42] Burak utandı,[43] ter döktü.[44] Uysallaşıp sâkinleşti.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) Burak'ın üzerine bindi.[45]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)la Cebrâil (aleyhisselâm), birbirlerini bırakmaksızın, Mescid-i Aksa'ya doğru yollandılar. Burak; ayağını, gözünün alabildiği yerin en son noktasına basıyordu.[46] Bir müddet gittikten sonra, Cebrâil (aleyhisselâm), Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “İn de, namaz kıl!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) indi ve orada namaz kıldı.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Sen nerede namaz kıldın, biliyor musun? Sen Tûr-u Sînâ'da namaz kıldın! ALLAHu zü’L- CeLÂL, Mûsâ (aleyhisselâm)la orada konuşmuştu!” dedi.[47]
Nihâyet, Beytü'l-Makdis'e ulaşıldı, Peygamberimiz (aleyhisselâm), orada Burak'ı kendisinden önceki peygamberlerin onu bağlayageldikleri halkaya bağladı.[48]

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın İmam OLup PeygamberLere Namaz kıLdırışı.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm), Beytü'l-Makdis Mescidine (Mescid-i Aksa'ya) girdi. [49] İçlerinde İbrahim, Mûsâ ve İsâ (aleyhisselâm)ların da bulunduğu[50] bazı peygamberler orada Peygamberimiz (aleyhisselâm) için toplanmış bulunuyorlardı.
Cebrâil (aleyhisselâm), Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı ileri sürdü.[51] Peygamberimiz (aleyhisselâm) onlara imam oldu.[52] Orada iki rekat namaz kıldı,[53] kıldırdı.[54]
Cebrâil (aleyhisselâm), Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “Kureyşîler ALLAH'ın bir şeriki bulunduğunu, Hıristiyarılar da ALLAH'ın bir oğlu olduğunu iddia ediyorlar! Sen, sor şu peygamberlere bakalım: ALLAHu zü’L- CeLÂL için, şerik veya oğul olur mu?!” dedi.[55]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) onlara sordu.
Onlar.: “Biz tevhid ile, ALLAH'ın bir oluşu inâncını tebliğ etmek üzere gönderildik!” dediler.[56] ALLAHu zü’L- CeLÂL'ın vahdaniyetini, birliğini ikrar ettiler.[57]

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın SunuLan İçecekLerden Sütü Tercih Edişi.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)a iki kap getirildi ki; kabın birisinde şarab, diğerinde süt vardı.[58] “Bunlardan hangisini istersen, al!” denildi.[59]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) onlara baktı.[60] Şarabı bırakıp[61] sütü seçti,[62] aldı,[63] içti.[64]
Cebrâil (aleyhisselâm), Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.:
“Sen fıtratı seçtin,[65] fıtrata isâbet ettin![66] Fıtrata yöneltildin![67]
Hamdolsun ALLAH'a ki, seni fıtrata yöneltti.[68]
Eğer sen şarabı almış olsaydın, [69] senden sonra [70] ümmetin azardı. [71]
Sütü tercih etmekle sen de fıtratla yöneltildin, ümmetin de fıtrata yöneltildi. [72]
Şarab size haram kılındı!” dedi. [73]

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın GökLere ÇıkarıLışı ve Orada Bazı PeygamberLerLe KarşıLaşıp SeLâmLaşması.:

Cebrâil (aleyhisselâm), Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı Beytü'l-Makdis'teki Sahra'nın [Sahre'nin] üzerine çıkardı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), bakınca, orada, tabanı Sahra'da, tepesi semâda, meleklerin inip çıktıkları, bakanların ondan daha güzel birşey görmedikleri bir Mi’rac'ın kurulu olduğunu gördü![74]
İbn İshak'ın (85-151 Hicrî), kendilerini herhangi bir kusurla kusurlayamayacağı kimselerin kendisine Ebu Saîd el-Hudrî'den rivâyet ettiklerini açıklayarak bildirdiğine göre:
Peygamberimiz (aleyhisselâm) buyurmuştur ki.: “Beytü'l-Makdis'te olanlardan boşaldıktan sonra, Mi’rac'a götürüldüm. Ben, şimdiye kadar, ondan daha güzel birşey görmedim. O, öyle birşeydir ki; ölünüz, ölüm anında gözlerini ona diker![75] Âdem oğullarının ruhları, göklere onun üzerinde çıkarılır!”[76]
Sahibim Cebrâil beni kanadının üstüne koydu,[77] ona yükseltti.[78]
Gök kapılarından, Hafâza diye anılan kapıya kadar çıkardı.”[79]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın, Sidretül-Müntehâya kadar, göklere yükselişi hep bu Mi’rac ile olmuştur.[80]

Dünya semâsına varılınca, Cebrâil (aleyhisselâm),[81] o göğün kapısını çaldı.[82]
Bekçisi olan meleğe.: “Aç!” dedi.
“Kimdir o?”[83] “Kimsin sen?” denildi.[84]
Cebrâil (aleyhisselâm).:“Cebrâil'im!” dedi.
“Yanında kimse var mı?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Yanımda MuhaMMed (aleyhisselâm) var!” dedi.
“O (Mi’rac için), gönderildi mi?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Evet! Gönderildi” dedi.[85]
Kapı açılıp dünya semâsının üstüne çıktıkları zaman, orada oturan, sağında ve solunda birtakım karaltılar bulunan, sağına baktıkça gülen, soluna baktıkça da ağlayan bir zât ile karşılaşırlar.[86]
Cebrâil (aleyhisselâm), Peygamberimiz (aleyhisselâm) a.: “Selâm ver ona!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) selâm verdi.
O da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın selâmına mukabele etti[87] ve.: “Hoşgeldin, safâ
geldin sâlih peygamber! Sâlih oğlum!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Cebrâil (aleyhisselâm) a.: “Kim bu?” diye sordu.[88]
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bu, atan Âdem (aleyhisselâm)'dır.[89] Sağındaki ve solundaki şu karaltılar da, onun soyundan gelen çocuklarının ruhlarıdır. Onlardan, sağında olanlar Cennetlik, solunda olan karaltılar da Cehennemliktirler! Sağına bakınca güler, soluna bakınca da ağlar!” dedi.

Sonra, ikinci kat göğe yükseldiler.[90]
Cebrâil (aleyhisselâm) o göğün kapısını çaldı. [91] Bekçisine.: “Aç!” dedi.
“Kimdir o?”[92] “Kimsin sen?” denildi.[93]
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Cebrâil'im!” dedi.
“Yanında kimse var mı?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “MuhaMMed (aleyhisselâm) var!” dedi.
“O (Mi’rac için), gönderildi mi?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Evet!” deyince, göğün kapısı açıldı.[94]
İkinci semâda, teyze oğulları olan İsâ b. Meryem ve Yahyâ b. Zekeriyyâ (aleyhisselâm)larla karşılaştılar.[95]
Cebrâil (aleyhisselâm).:
“Bunlar, Yahyâ ve İsâ (aleyhisselâm)'dır. Selâm ver onlara!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) selâm verdi.
Onlar da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın selâmına mukabele ettiler ve.: “Hoş geldin, safâ geldin sâlih kardeş! Sâlih peygamber!” dediler.[96] Ve hayır duâ ettiler.[97]
İsâ (aleyhisselâm); orta boylu, hamamdan çıkmış gibi kırmızıya çalar ak benizli,[98] düz saçlı[99] ve yüzü çok benli idi.[100]

Sonra, üçüncü kat göğe yükseldiler.
Cebrâil (aleyhisselâm) göğün kapısını çaldı. Göğün bekçisine.: “Aç!” dedi.
“Sen kimsin?” denildi.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Cebrâil'im!” dedi.
“Yanında kim var?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “MuhaMMed (aleyhisselâm) var!” dedi.
“O (Mi’rac için), gönderildi mi?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Gönderildi!” dedi.
Kapı açılınca, kendisine güzelliğin yarısı verilmiş olan Yûsuf (aleyhisselâm)la karşılaştılar.[101] Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ey Cebrâil! Kim bu?” diye sordu.
Cebrâil (aleyhisselâm).:
“Bu, senin kardeşin Yûsuf b. Ya’kub (aleyhisselâm)'dur![102] Selâm ver ona!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) selâm verdi.
O da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın selâmına mukabele ettikten sonra.: “Hoş geldin! Safâ geldin! Sâlih kardeş! Sâlih peygamber!” dedi.[103]

Sonra, dördüncü kat göğe yükseldiler.
Cebrâil (aleyhisselâm) göğün kapısını çaldı.
“Sen kimsin?” denildi.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Cebrâil'im!” dedi.
“Yanında kimse var mı?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “MuhaMMed (aleyhisselâm) var!” dedi.
“O (Mi’rac için), gönderildi mi?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Gönderildi!” dedi.
Göğün kapısı açılınca, İdris (aleyhisselâm)la karşılaştılar. [104]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Cebrâil (aleyhisselâm) a.: “Kim bu?” diye sordu.[105]
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bu, İdris (aleyhisselâm)'dır. Selâm ver ona!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) selâm verdi.
O da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın selâmına mukabele ettikten sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “Hoşgeldin! Safâ geldin! Sâlih kardeş! Sâlih peygamber!” dedi.[106] Ve hayır duâ etti.

Bundan sonra, beşinci kat göğe yükseldiler.
Cebrâil (aleyhisselâm) göğün kapısını çaldı.
“Sen kimsin?” denildi.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Cebrâil'im!” dedi.
“Yanında kimse var mı?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “MuhaMMed (aleyhisselâm) var!” dedi.
“O (Mi’rac için), gönderildi mi?” diye soruldu.
“Gönderildi!”cevabıyla mukabele edildi.
Göğün kapısı açılınca, orada Harûn b. İmrân (aleyhisselâm)'la karşılaştılar.[107]
Kendisi, ak saçlı, gür ve ak sakallı idi. Son derece güzel yüzlü idi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ey Cebrâil! Kim bu?” diye sordu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bu, kavmi içinde sevdirilmiş Harûn (aleyhisselâm)'dır![108] Selâm ver ona!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) selâm verdi.
O da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın selâmına mukabele ettikten sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “Hoşgeldin! Safâ geldin sâlih kardeş! Sâlih peygamber!” dedi.[109] Hayır duâ etti.

Sonra, altıncı kat göğe yükseldiler.
Cebrâil (aleyhisselâm) göğün kapısını çaldı.
“Sen kimsin?” denildi.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Cebrâil'im!” dedi.
“Yanında kimse var mı?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “MuhaMMed (aleyhisselâm) var!” dedi.
“O (Mi’rac için), gönderildi mi?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Gönderildi!” dedi.
Göğün kapısı açılınca, orada Mûsâ (aleyhisselâm) ile karşılaştılar.[110] Mûsâ (aleyhisselâm);
uzun boylu, esmer tenli,[111] yüksek burunlu,[112] kulaklarına kadar uzanan düz saçlı,[113] hafif etli idi. [114] Sanki, Şenue Kabilesi erkeklerinden biri![115]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ey Cebrâil! Kim bu?” diye sordu.[116]
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bu, kardeşin Mûsâ b. İmrân (aleyhisselâm)'dır![117] Selâm ver ona!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) selâm verdi.
O da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın selâmına mukabele ettikten sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a: “Hoşgeldin! Safâ geldin! Sâlih kardeş! Sâlih peygamberin [118] Ümmî
Peygamber!” dedi.[119] Ve hayır duâ etti.

Sonra, yedinci kat göğe yükseldiler.
Cebrâil (aleyhisselâm) göğün kapısını çaldı.
“Sen kimsin?” denildi.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Cebrâil'im!” dedi.
“Yanında kim var?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “MuhaMMed (aleyhisselâm) var!” dedi.
“O (Mi’rac için), gönderildi mi?” diye soruldu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Gönderildi!” dedi.
Göğün kapısı açılınca, orada İbrahim (aleyhisselâm)la karşılaştılar ki, kendisi sırtını Beyt-i Mâmur'a dayamış,[120] Beyt-i Mamur'un kapısının önündeki bir kürsü üzerinde oturuyordu.[121]
Beyt-i Mâmur'a her gün yetmiş bin melek girer, girenler de bir daha geri dönmezdin.[122]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Cebrâil (aleyhisselâm)a'a bunun ne olduğunu sordu.
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bu, Beyt-i Mâmur'dur!” dedi.[123]
İbrahim (aleyhisselâm) için de.: “Selâm ver ona!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) selâm verdi.
O da, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın selâmına mukabele ettikten sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “Hoşgeldin! Safâ geldin! Sâlih oğlum! Sâlih peygamber!” dedi.[124]
Kendisi, çok yaşlı, ulu ve heybetli bir zât idi.[125]
Ona, soyundan gelen çocuklarından simaca en çok benzeyeni de, Peygamberimiz (aleyhisselâm)dı.[126]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Cebrâil (aleyhisselâm)a.: “Ey Cebrâil! Kim bu?” diye sordu.[127]
Cebrâil (aleyhisselâm) da.: “Bu, atan İbrahim (aleyhisselâm)dır!” dedi.[128]


*
**
****


DiP NOTLAR.:



[1] Fîrûzâbâdî, Kamûsu'l-muhit, c. 4, s. 343.
[2] İbn Esir, Nihâye, c. 3, s. 203. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/201.
[3] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 218, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 48. Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 4, s. 39, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 306.
[4] İbn Sa'd, Tabak âtü'l -kübrâ, c. 1, s. 213, Belâ zurî, Ensâb u'l-eşrâf, c. 1, s. 255, Ebu’1-Ferec İbn Cera, el -Vfetâ, c. 1, s. 21 8.
[5] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 354, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 219, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 109, Bedrüddin Aynî, c. 4, s. 39.
[6] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 40.
[7] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 214, Belâzurî, c. 1, s. 255, Beyhakî, c. 2, s. 354, İbn Abdilberr, c. 1, s. 40, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 219, İbn E ar, Kâmil, c. 2, s. 51, Kurtubı, Tefsîr, c. 15, s. 216, İbnSeyyid, c. 1, s. 148, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 22, Bedrüddin Aynî, Umde, c. 4, s. 39.
[8] Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 219, İbn Esîr, Usdu'l-gabe, c. 1, s. 27.
[9] İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 27, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 109.
[10] Ebu'l-Ferec, c.1, s. 219.
[11] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 148.
[12] İbn İshak.İbnHişam, Sîre,c.2, s. 4041, Belâzurî, c. 1, s. 256, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 18, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 39.
[13] Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 113, B. Aynî, c. 4, s. 39.
[14] Kastlânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 2, s. 4.
[15] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 114, Tefsir, c. 3, s. 22.
[16] Kadı Iyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 146, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 308.
[17] Kadı Ebu Bekir b. Arabî'den naklen Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 417, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 47, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 447448, Kastlânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 2, s. 3-4.
[18] Mâlik, Muvatta', c. 1, s. 120, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 36, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 209, c. 2, s. 48, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 509, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 303, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 256, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 431, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 7, s. 62.
[19] İbn Sa'd. Tabakât. c. 1.S.171. Ahmed b. Hanbel. c. 1. s. 274. Buhârî. c. 4. s. 168. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/202-203.
[20] İsrâ: 17/1. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/203.
[21] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 24, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 378, Kastlânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 2, s. 7. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/204.
[22] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s.143, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 91, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 148, Beyhakî, Delâilü'n nübüvvıe, c. 2, s. 379, Begavî, Mesâbıhu's-sünne, c. 2, s. 179, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 139, İbn Esîr, Câmiu'lusûl, c. 12, s. 55, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 145, Zehebî, Târflıu'l-islâm, s. 258, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 9. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/205.
[23] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 214.
[24] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Buharı”, c. 4, s. 248, Müslim, Sahîh, c.1, s. 145, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 218, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 26, Beyhakî, c. 2, s. 379, Begavî, c. 2, s. 179, İbn Esîr, Câmiu'l usûl, c. 1, s. 53, İbn Kâmil, c. 2, s. 51, Zehebî, s. 258, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 8.
[25] Buharı, Sahih, c. 4, s. 248, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 378, İbn Esir, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 47, Zehebî, s. 261.
[26] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 38, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.214.
[27] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 214, İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Buhârî, c. 4, s. 248, Müslim, c. 1, s. 145, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 8.
[28] İbn Sa'd, c. 1, s. 214, Müslim, c. 1, s. 145, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 4.
[29] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 164, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 301, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 15, Beyhakî, c. 2, s. 363, Ebu'l Ferec, İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 224, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 4.
[30] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Buhârî, c. 4, s. 248, Müslim, c. 1, s. 145, Tirmizî, c. 5, s. 301, Beyhakî, c. 2, s. 362-363, Begavî, c. 2, s. 177, İbn E sîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53. Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 8.
[31] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 38, Beyhakî, c. 2, s. 396, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 09.
[32] İbn Sa'd, c. 1, s. 50, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 309.
[33] Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 5, Târîh, c. 1, s. 140, Sa'lebî, Arâis, s. 93, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 310.
[34] İbn Esîr, Nihâye, c. 1,s.12O.
[35] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 2, s. 38, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 214, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 26, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 143, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 110.
[36] İbn İshak, İbn Hişam, c.2,s. 38-39, İbn Sa'd, c. 1, s.214, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s.430, İbn Seyyid, c. 1, s. 143, Ebu'l-Fidâ, c. 3.S.110.
[37] Tirmizi, Sünen, c. 5, s. 301, Ebu'l-F erec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 224, Diyarbekrî, c. 1, s. 310.
[38] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 51.
[39] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa'd.c. 1,s. 214, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 164, İbn Esîr, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c.1, s. 143, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[40] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa'd, c. 1, s. 214, Süheylî, c. 3, s. 430, Diyarbekrî, c. 1, s. 310.
[41] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa'd, c. 1, s. 214, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 164, Tirmizî, c. 5, s. 301, Taberî, Tefsîr, c.15, Beyhakî, Delâilü'n- nübüvve, c. 2, s. 363, Süheylî, c. 3, s. 430, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 224, İbn Esîr, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c.1, s. 143, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[42] İbn Seyyid, c. 1, s. 1 43, Diyarbekrî, c. 1, s. 310.
[43] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa'd, c. 1, s. 214, İbn Seyyid, c. 1, s. 143.
[44] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa'd, c. 1, s. 214, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 164, Tirmizî, c. 5, s. 301, Taberî, Tefsîr, c.15, s. 15, Beyhakî c. 2, s. 363, Ebu'l-Ferec, c. 1,s.224, İbn E sîr, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 43, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 4, Diyarbekrî, c. 1, s. 310.
[45] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa'd, c.1, s. 214.
[46] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 38, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 214, İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 148, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 48, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 145, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 221, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 382, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 177, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 1 36, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 143, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 242, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n- nihâye, c. 3, s. 109.
[47] Mesâf, Sünen, c.1, s. 221-222, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 6.
[48] İbn Sa'd, c. 1, s. 214, İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 145, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 356, Begavî, c. 2, s. 178, Kadı lyaz, c. 1, s. 136, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 1 2, s. 53, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, c. 1, s. 143, Zehebî, s. 242. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/205-207.
[49] Nesâî, c. 1, s. 222, Kadı lyaz, c. 1, s. 136.
[50] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.214, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3, s. 109-110.
[51] İbn Şa'd, c. 1,s.214, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 222, İbn Esîr, c. 2, s. 52, Ebu’l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 6.
[52] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 39, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 214, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 222, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 388, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 53, Ebu'l-Fidâ, elBidâye ye'n-nihâye, c. 3, s. 109-110.
[53] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 148, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 1 45, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 382, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c., s. 178, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 136, İbn Esîr, Câmiu'l-usül, c. 12, s. 53, İbn E sîr, Kâmil, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144.
[54] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[55] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52.
[56] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.214.
[57] İbn Esîr. Kâm il. c. 2. s. 52. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/207-208.
[58] İbn İshak, İbn Hişam, c 2, s. 39, Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 329, İbn E bi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 148, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 141, Müslim, Sahih, c. 1, s. 145, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 300, Dârımî, Sünen, c. 2, s. 36, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 256, Taberî, Tefsir, c. 15, s. 15, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 387, Kadı Iyaz, c. 1, s. 136, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, c. 1, s. 144, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 244, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.109-110.
[59] Abdurrezzak.c.S, s. 329, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 282, Buharı”, c. 4, s. 141, Tirmizî, c. 5, s. 300, Tabeıf, Tefsir, c.1 5, s. 12.
[60] Dârımî, c. 2, s. 36, Belâzurî, c. 1, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 387.
[61] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[62] İbn E bi Şeybe, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Müslim, c. 1, s. 145, Kadı lyaz, c. 1, s. 136, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, c. 1, s. 144, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[63] İbn İshak, İbn Hişam,c.2, s. 39, Abdurrezzak, c. 5, s. 329, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 282, Buhârî, c. 4, s. 141, Dârimî, c. 2, s. 36, Belâzurî, c. 1, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 387, İbn Esîr, c. 2, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 244.
[64] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 2, s. 39, Abdurrezzak, c. 5, s. 329, Ahmed, c. 2, s. 282, Belâzurî, c. 1, s. 256, Taberî, c.15, s. 15, Beyhakî, c. 2, s. 287, İbn Esîr, c. 2, s. 52.
[65] Müslim, Sahîh, c. 1, s. 145, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144.
[66] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 329, İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 282, c. 3, s. 1 48, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 141.
[67] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 39, Abdurrezzak, c.5, s. 329, Ahmed b. Hanbel, c.2,s. 282, Buhârî, c. 4, s. 141, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 300, B elâzurî, Ensâbu' l-eşrâf, c. 1, s. 256, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 15.
[68] Dârımî, Sünen, c. 2, s. 36, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 357, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 244.
[69] Abdurrezzak, c. 5, s. 329-330, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 141, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 36.
[70] İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 52.
[71] Abdurrezzak, c. 5, s. 330, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 141, Tirmizî, c. 5, s. 300, Taberî, Tefsîr, c. 1 5, s. 15, Beyhakî, c. 2, s. 357, İbn E ar, c. 2, s. 52, Zehebî, s. 244.
[72] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 15, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[73] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/208-209.
[74] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 310.
[75] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 44-45, Taberî, c. 15, s. 14, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 273, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110-111, Kastlânî, Mevâhibu'lledünniye, c. 2, s. 24.
[76] Taberî, c. 15, s. 12, Beyhakî, c. 2, s. 391, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 273, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 12, Suyutî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 488.
[77] İbn Esîr, Kâmil, c.2, s. 52.
[78] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 45, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 14, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 111, Kastlânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 2, s. 24.
[79] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 45, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 14, Kastlânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 2, s. 24.
[80] Zehebî, Târîhu’l-islâm, s. 273, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 111.
[81] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 143, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 91 -92, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 1 48.
[82] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Beyhakî, DelâiI, c. 2, s. 383, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179, Kadı Iyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 136, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 1 2, s. 53, İbn Seyyid, Uyûnu'l- eser, c. 1, s. 144.
[83] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 1 43, Buhârî, c. 1, s. 92, Müslim, c. 1, s. 148.
[84] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 1 48, Müslim, c. 1, s. 145, Beyhakî, c. 2, s. 383, Begavî, c. 2, s. 178, Kadı lyaz, c. 1,5.136, İbn Esîr, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 44.
[85] Aynı kaynaklar.
[86] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 1 43, Müslim, c. 1, s. 145.
[87] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 208, Buhârî, c. 4, s. 248.
[88] Buhârî, c. 1, s. 92, Müslim, c.1, s. 1 48.
[89] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 208, Buhârî, c. 4, s. 248.
[90] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 143, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 92, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 148, Kadı Iyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 197.
[91] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 302-303, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 143, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 383, Begavî, c. 2, s. 179, Kadı lyaz, c. 1, s. 137, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144.
[92] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 1 43, Buhârî, c. 1, s. 92, Müslim, c. 1, s. 148.
[93] İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 303, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 143, Buhârî, c. 1, s. 92, Müslim, c. 1, s. 145, Beyhakî, c. 2, s. 383, Begavî, c. 2, s. 179, Kadı lyaz, c. 1, s. 137, İbn Esîr, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, c. 1, s. 144.
[94] Aynı kaynaklar
[95] İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 303, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 143, Müslim, c. 1, s. 1 45, Beyhakî, c. 2, s. 383, Begavî, c. 2, s. 179, Kadı lyaz, c. 1,s.137, İbn Esîr, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, c. 1, s. 144.
[96] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 208, Buhârî, c. 4, s. 248.
[97] İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 303, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Buhârî, c. 4, s. 248, Müslim, c. 1, s. 145, Beyhakî, c. 2, s. 383, Begavî, c. 2, s. 179, İbn E sîr, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 44.
[98] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 41, Abdurrezzak, c. 5, s. 329, Buhârî, c. 4, s. 140, Müslim, c.1, s. 152.
[99] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 41, Buhârî, c. 4, s. 84, Müslim, c. 1, s. 152.
[100] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 41.
[101] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 303, Ahmed b. Hanbel, c. Müsned, c. 3, s. 148, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 146, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 383, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c.2, s. 179, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144.
[102] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre,c.2, s. 48.
[103] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 208-209, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 248.
[104] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 303, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 146, Beyhakî, Delâilü'n- nübüvve, c. 2, s. 383, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137, İbn Esîr, Câmiu'lusûl, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144.
[105] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre,c.2, s. 48, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 107.
[106] Ahmed b. Hanbel, c.14, s. 303, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Müslim, c. 1, s. 146, Beyhakî, c. 2, s. 383, Begavî, c.2, s. 179, Kadı lyaz, c.1, s. 137, İbn Esîr, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, c. 1, s. 144.
[107] İbn E bi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 303, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148,Müslim, Sahîh, c. 1, s. 146, Beyhakî, Delâilü'n- nübüvve, c. 2, s. 383, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137, İbn Esîr, Câmiu'lusûl, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144.
[108] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 2, s. 48.
[109] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 209, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 249.
[110] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 303, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 148, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 146, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 383, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 1 37, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 53, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144.
[111] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 2, s. 41, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 257,
[112] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 2, s. 41.
[113] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1,s.257.
[114] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 41, Tirm izf, Sünen, c. 5, s. 300.
[115] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 41, Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 329, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 84, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 152, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 300.
[116] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 48, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 107.
[117] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 48.
[118] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 209, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 249.
[119] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 257.
[120] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 303-304, Ahmed b. Hanbel Müsned, c. 3, s. 148-149, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 146-147, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 384, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137, İbn Esîr, Câmiu'l- usûl, c. 12, s. 53-54, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144.
[121] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.2, s. 48-49.
[122] İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 304, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 1 49, Müslim, c. 1, s. 147, Beyhakî, c. 2, s. 384, Begavî, c. 2, s. 179, Kadı lyaz, c. 1, s. 137, İbn Esîr, c. 1 2, s. 54, İbn Seyyid, c. 1, s. 144.
[123] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 207.
[124] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 209, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 92, Taberî, Tefsîr, c. 27. s. 53.
[125] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 209.
[126] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 41, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 282, Buhârî, c. 4, s. 141, Müslim, c. 1, s. 1 54, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 300, Beyhakî, c. 2, s. 387.
[127] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 41, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 282, Buhârî, c. 4, s. 141, Müslim, c. 1, s. 1 54, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 300, Beyhakî, c. 2, s. 387.
[128] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 49, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 257, Buhârî, c. 4, s. 249, Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 53. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/209-217.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

İbrahîm (aleyhisselâm)ın, Cennete Çokça Fidan DikmeLerini Müslümanlara TebLiğ Etmesini Peygamberimiz (aleyhisselâm)a Tavsiye Edişi.:

İbrahîm (aleyhisselâm), Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “Ümmetine[129] benden selâm söyle![130] Onlara emret![131] Haber ver[132] de, Cennete fidan dikmeyi çoğaltsınlar! [133] Çünkü, Cennetin toprağı güzel, [134] suyu tatlı [135] arzı da geniş [136] ve düzlüktür!” dedi.[137]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Cennete dikilecek fidan nedir?” diye sordu.[138]
İbrahîm (aleyhisselâm).: “Cennete dikilecek fidan.: “Sübhânallâhi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber.”dir” dedi.
Yani.: “ALLAH her noksandan münezzehtir. Bütün övmeler, övülmeler ALLAH'a mahsustur. ALLAH'tan başka hiçbir ilâh yoktur! ALLAH, en büyüktür! [139] Bütün güç, kuvvet, ancak ALLAH'ındır, ALLAH iledir!”[140]

İSidretü'L-Müntehâ'ya YükseLiş.:

Cebrâil (aleyhisselâm), Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı, yedinci kat göğün üzerinde bulunan ve ALLAH'tan başkasınca bilinmeyen makamlara yükseltti. [141]
Sidretü'l-Müntehâya kadar götürdü, [142] yükseltti.: [143]“Bu, Sidretü'l-Müntehâ'dır!” dedi. [144]
Sidretül-Müntehâ; kökü altıncı kat gökte ve gövdesi, dalları yedinci kat göğün üzerinde, [145] gölgesiyle bütün gökleri ve Cenneti gölgeleyen, [146] yaprakları fil kulakları gibi, meyveleri küpler kadar., bir ağaçtı ki, onu Yüce ALLAH'ın Celâl ve Azamet Nurunun tecellîsi kapladıkça kaplamış, [147] öyle renklere bürümüş, [148] yakut veya zümrüt veya benzeri cevherlere [149] çevirmiş, [150] o kadar güzelleştirmişti ki, ALLAH'ın yarattıklarından hiçbiri, onun güzelliğini tavsif edemezdi.[151]
Sidretü'l-Müntehâ ki; Bütün peygamberlerin ve meleklerin işleri ona varır, dayanır.[152] Yaratıkların ilmi onda nihâyet bulur, onun yukarısında olanlar hakkında hiçbir bilgileri bulunmaz! [153] Yeryüzünden semâya çıkan, onda nihâyet bulur.[154] Alınacağı zaman da, ondan alınır.[155]

İRefref ve ÖteLer Ötesindeki BuLuşma.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın bildirdiklerine göre; Cebrâil (aleyhisselâm), Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı yukarı götüre götüre, nihâyet (kaza ve kaderi yazan) kalemlerin cızırtılarını işitecek kadar yüksek bir yere çıkardı. [156]
Peygamberimiz (aleyhisselâm); Cennetten, yemyeşil bir Refref (ipek döşek)'in birden ufku kapladığını, doldurduğunu gördü.[157] Peygamberimiz (aleyhisselâm), onun (Refref in) üzerine oturdu.
Cebrâil (aleyhisselâm), Peygamberimiz (aleyhisselâm)dan ayrıldı.[158] Peygamberimiz (aleyhisselâm).:
Azîz ve Cebbâr olan Rabbi’ne yükseltilip yaklaştırıldı.[159] Kendisinden bütün sesler kesildi.[160]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Yüce Rabbinin.: “Korkmaya MuhaMMed! Yaklaş!” buyruğunu işitmeye başladı. [161]
Nihâyet, hiçbir kimsenin hiçbir zaman erişememiş olduğu Yakınlık Makamına, İlahî Kabule, İlahî İkram ve İhsana nâil oldu!”[162]
İbn Abbastan rivâyet edildiğine göre, Peygamberimiz (aleyhisselâm).:
“Ben, Yüce Rabbimi gördüm!” buyurmustur. [163]
Peygamberimiz (aleyhisselâm); Cebrâil (aleyhisselâm)ın da, Mele-i A'lâ'da, ALLAH korkusu ve saygısından, eskimiş deve çuluna benzediğini görmüştür. [164]
ALLAHu zü’L- CeLÂL; Mi’rac Gecesinde, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a vahyetmek istediğini, istediği gibi vahyetti.[165]
ALLAHu zü’L- CeLÂL, İbrahîm (aleyhisselâm)ı halilîyyet ile, Mûsâ (aleyhisselâm)ı kelâmı ile, MuhaMMed (aleyhisselâm)ı da rü'yetle mümtaz kılmıştır. [166]

Kur’ÂN-ı Kerîm'in Mi’rac Hakkındaki AçıkLaması.:

Mi’rac hadisesi, Kur’ÂN-ı Kerîmde şöyLe açıkLanır:
“Battığı zaman, yıldıza andolsun ki: Sahibiniz (doğru yoldan) sapmadı, bâtıla da inânmadı.
O, kendi (rey ve) hevâsından söylemez!
O (Kur’ÂN), kendisine (ALLAH tarafından) ilka edilegelen vahiyden başka (birşey) değildir.
Onu (Kur’ÂN'ı, ona) müthiş kuvvetlere mâlik olan (Cebrâil) öğretti (ki, o) akıl ve reyinde kâmil (bir melek)dir, hemen (kendi suretine girip) doğruldu.
O (Cebrâil), en yüksek ufukta idi.
Sonra (ona) yaklaştı derken, sarktı.
İki yay kadar, ya da daha yakın olduğunda, kuluna vahyetti.
Onun (gözünün) gördüğünü, kalbi yalanlamadı.
Şimdi, siz onun bu görüşüne karşı, kendisiyle mücadele mi edeceksiniz?!
Andolsun ki, o, onu, diğer bir defâ da Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında gördü ki, Cennetü'l-Me'vâ onun yanındadır.
O (gördüğü)zaman, Sidre'yi, buruyordu onu, bürümekte olan!
Onun göz(ü gördüğünden) ne şaştı, ne de aştı!
Andolsun ki: O, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüştür.” [167]

İCennetü'L-Me'vâ, Kürsî ve Arş.:

Sidretül-Müntehâ'nın yanında bulunan Cennetü'l-Me'vâ, Arş'ın sağında olup, Şehîd Ruhlarının durağıdır.[168]
Yedi kat gökler ve yerler, Kürsî karşısında, çöl ortasına atılmış bir halka; [169] Kürsî de, Arş karşısında, çöl ortasına atılmış bir halka gibi kalır!.[170]

Mi’rac Mülâkatında Peygamberimiz (aleyhisselâm)a Verilenler.:
Peygamberimiz (aleyhisselâm)a Mi’rac mülakatı sonunda şu üç şey verildi.:
1-) Elli vakit namaz sevâbına denk, beş vakit namaz verildi.
2-) Bakara Sûresinin son âyetleri verildi.
3-) Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın ümmetinden olup da, ALLAH'a şerik koşmayanlardan Mukhimât bağışlandı.[171]

ALLAHu zü’L- CeLÂL.:
“Yâ MuhaMMed! Bu namazlar, her gün ve gecede,[172] beş namazdır![173] Amma, her namaz için, on sevâb vardır![174] Bu, yine, elli namaz demektir. [175] Bende söz bir olur, değişmez![176]
Her kim, bir hayr işlemek ister ve onu yapmazsa, o kimse ye (bu iyi niyetinden dolayı) bir sevâb yazılır, yaparsa on sevâb yazılır. Her kim de, bir kötülük yapmak ister, onu yapmazsa, ona birşey yazılmaz. O kötülüğü yaparsa, bir günah yazılır!” buyurdu.[177]
Bakara sûresinin son iki âyetinde de, meâlen şöyle buyurulur.:
“O Peygamber de kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de (iman ettiler).
Onlardan her biri.:
ALLAH'a,
ALLAH'ın meleklerine,
ALLAH'ın kitablarına,
ALLAH'ın peygamberlerine inândı. Peygamberlerin hiçbirini, diğerlerinin arasından ayırmayız! (Hepsine inânırız.)
Dinledik! (Emrine) itaat ettik!
Ey Rabbimiz! Mağfiretini dileriz!
Son varış(ımız) ancak SANAdır! dediler.
ALLAH, hiçbir kimse ye, gücünün yettiğinden başkasını yüklemez. (Herkesin) kazandığı (hayır) kendi yararınadır. Yaptığı (şer) de kendi zararınadır.
Ey Rabbimiz! Unuttuk yahut yanıldık ise, bizi tutup sorguya çekme!
Ey Rabbimiz! Bizden önceki (ümmet)lere yüklediğin gibi, üstümüze ağır bir yük yükleme!
Ey Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimizi, bize yükleme!
Bizden (sâdır olan günahları) sil, bağışla! Bizi yarlığa! Bizi esirge!
Sen bizim Mevlâmızsın!
Artık, kâfirler güruhuna karşı da, bize yardım et!” [178]
Mukhimât; insanı Cehenneme sürükleyen büyük ve tehlikeli günahlar, demektir. [179]

Peygamberimiz (aleyhisselâm), bir gün.:
“İnsanı helâke sürükleyen yedi şeyden sakınınız!” buyurmuştu.
“Yâ RasûlALLAH! Nedir bu tehlikeli şeyler?” diye sordular.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).:
1-) ALLAH'a şerik koşmak,
2-) Sihir (büyü) yapmak,
3-) ALLAHu zü’L- CeLÂL'ın öldürülmesini haram kıldığı nefsi, haksız yere öldürmek,
4-) Faiz yemek,
5-) Yetim malı yemek,
6-) Savaş meydanından kaçmak,
7-) Zinâdan korunan, böyle birşey hatırından bile geçmeyen Müslüman kadınlarına zinâ isnad etmektir!” buyurdu.[180]

İMi’rac Gecesinde Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın Cennet’e GötürüLüşü.:

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a vahyedeceğini vahyettikten sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm), Cebrâil (aleyhisselâm) tarafından Cennete götürüldü.[181]
Cennetin eni, göklerle (altlarındaki) yer kadar olup.[182] Peygamberimiz (aleyhisselâm) orada: İnciden, yakuttan, zebercetten.. köşkler,[183] İnciden kubbeler (kubbeli evler) gördü.
Cennetin toprağını da, misk kokar bir halde buldu.[184]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), Cennette;
İki yanında içi boş inciden yapılmış kubbele r (kubbeli evler) dizili bir ırmak da gördü[185] ki, inci, yakut çakılları ve misk üzerinde akıp gidiyordun [186]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ey Cebrâil! Nedir bu?” diye sordu.[187]
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Bu, sana ALLAHu zü’L- CeLÂL'ın vermiş olduğu[188] Kevser Irmağıdır!” dedi.[189] Kevser Irmağının suyu da, baldan daha tatlı ve sütten daha ak idi.[190]

İPeygamberimiz (aleyhisselâm)a Cehennemin GösteriLişi.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm); Dünya Semâsında kendisini güleryüzle karşılayan melekler arasında, yüzü hiç gülmeyen, Cehennemin Hâzini, Bekçisi Mâlik adındaki bir melekle de karşılaşmıştı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), onun kim olduğunu Cebrâil (aleyhisselâm)dan sorup öğrenince,
Cebrâil (aleyhisselâm)a: “Cehennemi bana göstermesini ona emretmez misin?” diye sormuştu.
Cebrâil (aleyhisselâm) da.: “Olur!” diyerek Cehennemin bekçisi Mâlik'e.: “Ey Mâlik! MuhaMMed (aleyhisselâm)'e Cehennemi göster!” demişti.
Mâlik, Cehennem'in üzerinden örtüsünü açınca, Cehennem öyle kaynamaya ve kabarmaya başladı ki, Peygamberimiz (aleyhisselâm) onun gördüğü herşeyi yakalayıp yakıvereceğini sandı. Hemen, Cebrâil (aleyhisselâm)a.:
“Ey Cebrâil! Mâlik'e emret de, onu yerine geri çevirsin!” buyurdu.
Cebrâil (aleyhisselâm) da, Cehennemi yerine çevirmesi için, Mâlik'e emretti.
O da, Cehenneme.: “Sakin ol!,” dedi.
Cehennem, çıkmış olduğu yerine girince, Mâlik onun üzerine örtüsünü tekrar örttü.[191]
Peygamberimiz (aleyhisselâm); Cehennemdeki susuzluk azâblarını, azâb zincirlerini, azâb yılan ve akreplerini, oradaki azâblardan daha bazılarını da gördü.[192]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), bir hadis-i şeriflerinde.:
“Eğer benim bildiğimi sizler de bilmiş olsaydınız, muhakkak ki, pek az güler ve çok ağlardınız!” buyurmuştur.[193]

İPeygamberimiz (aleyhisselâm)ın Mekke'ye Dönüşü.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm), Mekke'ye dönmek üzere, Beytü'l-Makdis Mescidinin kapısına bağladığı Burak'a binip[194] Mekke'ye döndü.[195] Peygamberimiz AIeyhisselâmin İsrâ ve Mi’racı, bir gece içinde, yatsı namazı ile sabah namazı
arasında vuku’ buldu.[196]

İAbdulmuttalib OğuLLarının Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı Aramaya ÇıkışLarı.:

Abdulmuttalib oğulları, İsrâ ve Mi’rac gecesinde, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ı bulamayınca, aramaya çıkmışlardı.
Hatta, Hz. Abbas, Zîtuvâ'ya kadar gitti. Oralarda, yüksek sesle.:
“Yâ MuhaMMed! Yâ MuhaMMed!” diyerek bağırdı.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Lebbeyk!=Buyur!” diye karşılık verince,
Hz. Abbas.: “Ey kardeşimin oğlu! Sen kavmini geceden beri zahmet ve meşakkate soktun!? Nerede idin?” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Beytü'l-Makdis'e gittim” buyurunca,
Hz. Abbas.: “Bu gecenin içinde mi?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Evet. Bu gecenin içinde gidip geldim!” buyurunca,
Hz. Abbas.: “Her halde, senin başına ancak hayır gelmiş olmalıdır!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Benim başıma hayırdan başka birşey gelmemiştir!” buyurdu.[197]

İİsrâ ve Mi’rac Mu’cizesinin Kureyş HaLkına Haber VeriLişi.:

Peygamberimiz (aleyhisselâm); İsrâ ve Mi’racını Kureyş Müşriklerine gidip haber vermek üzere ayağa kalkınca,[198] Ebu Talib'in kızı Ümmü Hani Hatun, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın ridasının ucundan tutup.: [199]
“Ey amcamın oğlu![200] Ey ALLAH'ın peygamberi![201] Sana and veriyorum. [202] Bunu halka söyleme![203] Onlar seni yalanlarlar.[204] Üzerler!.” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “VALLAHi, ben bunu onlara söyleyeceğim!” buyurdu.[205]
Ümmü Hani Hatun, Habeşli cariyesine.: “Yazıklar olsun sana! Git de, Resûlullah (aleyhisselâm) o halka ne söylüyor? Halk ona ne söylüyor? Göz kulak ol!.” dedi.[206]
Peygamberimiz (aleyhisselâm) İsrâ ve Mi’racını Kureyş Müşriklerine gidip haber vereceği zaman.: “Ey Cebrâil!” dedi, “kavmim beni tasdik etmezler”
Cebrâil (aleyhisselâm).: “Ebu Bekir seni tasdik eder” dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (aleyhisselâm), gidip, Kâbe'nin Hicr diye anılan yerinde ayakta durarak[207] Kureyş Müşriklerine İsrâ Hadisesini haber verince, onlar şaştılar:[208]
“Doğrusu, biz şimdiye kadar bunun gibisini hiç işitmedik!?[209] Bu, şaşılacak, inânılmayacak şey!
VALLAHi, deve Mekke'den Şam'a gidişte bir ayda, dönüşte de bir ayda sürülüp
götürülür!. MuhaMMed bir tek gecenin içinde oraya gider de, Mekke'ye dönebilir mi?! [210]
Biz Beytü'l-Makdis'e, devemizin ciğerlerine, böğürlerine vura vura bir ayda varırız. O oraya bir tek gecenin içinde gitmiş ha?![211]
Ey MuhaMMed! Buna delilin nedir?” dediler[212] ve yalanladılar.[213]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), yalanlanmaktan üzgün bir halde, bir tarafâ çekilip oturduğu sırada, yanına Ebu Cehil gelerek oturdu.
Alaylı bir tavırla.: “Geceleyin yararlandığın birşey var mı?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Evet! Vardır!” buyurdu.
Ebu Cehil: “Ne imiş o?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Geceleyin götürüldüm!” buyurdu.
Ebu Cehil.: “Nereye?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Beytü'l-Makdis'e!” buyurdu.
Ebu Cehil.: “Sonra da aramızda sabahladın ha?!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Evet!” buyurdu.
Ebu Cehil, Peygamberimiz (aleyhisselâm) söylediği sözü inkâr eder korkusu ile, kavmini onun yanına çağırmak istedi ve.:
“Bana söylediğin sözü onlara da söyleyesin diye, kavmini senin yanına çağırmamı uygun görür müsün?” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).:“Olur!” buyurunca,
Ebu Cehil.: “Ey Ka’b Oğulları cemaatı!” diyerek çağırmaya başladı.
Meclislerinden silkinip kalkanlar, gelip Peygamberimiz (aleyhisselâm)la Ebu Cehil'in yanına oturdular.
Ebu Cehil, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.: “Haydi, bana söylediğini, kavmine de söyle!” dedi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Ben geceleyin götürüldüm!” buyurdu.
“Nereye?” diye sordular.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: Beytü'l-Makdis'e!” buyurdu.
“Sonra da aramızda sabahladın ha?!” dediler.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Evet!” buyurunca, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın sözünü yalanlamak için, şaşkınlıklarından ve inkârlarından, kimisi ellerini çırptılar, kimisi de ellerini başlarına koydular![214]
Kureyş Müşrikleri, hemen, Hz. Ebu Bekir'in yanına vardılar.
Ona.: “Ey Ebu Bekir! Senin sahibin hakkındaki şeyden haberin var mı? O, güyâ, bu gece Beytü'l-Makdis'e varmış![215] Orada namaz kılmış! Sonra da Mekke'ye dönmüş!?” dediler.
Hz. Ebu Bekir.: “Siz onun hakkında yalan söylüyorsunuz!” dedi.
Müşrikler.: “Hayır! Kendisi, şuradaki Mescid'de halka böyle söyledi!” dediler.[216]
Hz. Ebu Bekir.: “VALLAHi, eğer o bunu söyledi ise, muhakkak, doğrudur!” dedi.[217]
Müşrikler.: “Sen onu doğruluyor,[218] kendisinin bir gecede Beytü'l-Makdis'e gidip sabahtan önce Mekke'ye geldiğini[219] doğru buluyor musun?” dediler.
Hz. Ebu Bekir.: “Evet![220] Bunda şaşacağınız ne var?[221] VALLAHi, ben onu bundan daha uzak olanında, gecenin veya gündüzün herhangi bir saatinde kendisine semâdan haber geldiğini bana haber verdiğinde tasdik edip duruyorum!”[222] dedikten sonra, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın yanına geldi ve.:
“Ey ALLAH'ın Peygamberi! Sen şu halka bu gece Beytü'l-Makdis'e gittiğini söyledin mi?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Evet!” buyurdu.
Hz. Ebu Bekir.: “Ey ALLAH'ın Peygamberi! Onu bana târif ve tavsif et! Çünkü, ben oraya gitmişimdir” dedi.
Beytü'l-Makdis, hemen, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın gözünün önüne geldi.
Peygamberimiz (aleyhisselâm), ona bakarak, Hz.Ebu Bekir'e Beytü'l-Makdis'i birer birer târif etmeye başlamış; anlattıkça, Hz. Ebu Bekir de.: “Doğru söylüyorsun! Ben şehâdet ederim ki; sen ALLAH'ın Resûlüsün!” demiştir.
Peygamberimiz (aleyhisselâm) da.: “Ey Ebu Bekir! Sen, Sıddîk'sın!” buyurmuş ve o gün ona “Sıddîk” ismini vermiştir.[223]

İMüşrikLerin Peygamberimiz (aleyhisselâm)a Beytü'L-Makdis ve Beytü'lMakdis Mescidi Hakkında SoruLar Sormaları.:

Müşriklerden, o beldeleri gezmiş ve Beytü'l-Makdis Mescidini görmüş olanlar, Peygamberimiz (aleyhisselâm)a.:
“Sen Beytü'l-Makdis Mescidini bize târif ve tavsif ede bilir misin?” diye sordular.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Oraya gittim!” buyurdu ve târif etmeye başladı.
Bazı noktalarda tereddüde düşünce, Beytü'l-Makdis Mescidi Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın gözünün önüne getirildi ve ona bakarak, müşriklerin sorularını cevapladı.
Müşrikler.: “VALLAHi, târif ve tavsifte isâbet ettin!” dediler.[224]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), bu hususu şöyle anlatır.: “Kureyşîler, gezdiğim yerler, özellikle Beytü'l-Makdis hakkında, bana birçok sorular sormaya başladılar ki, ben İsra gecesi onları zihnimde iyice tesbit ve hıfz etmiş değildim.
Bunun için, o kadar sıkılmıştım ki, böyle bir sıkıntıya hiç düşmemiştim.
Derken, ALLAHu zü’L- CeLÂL benimle Beytü'l-Makdis arasındaki uzaklığı kaldırdı da, ne sordularsa, ona bakarak, sorularını birer birer cevapladım.[225]
Bana.: “Beytül-Makdis'in kaç kapısı var?” diye sordular.
Ben de, Beytü'l-Makdis'e bakıp, onlara haber verdim.
Bazıları da.: “Beytü'l-Makdis Mescidinin kaç kapısı var?” diye sordular.
Beytü'l-Makdis Mescidi gözümün önüne dikilince, ona bakıp kapılarını sayarak, onlara bildirdim.”[226]

İMüşrikLerin KervanLarı Hakkındaki SoruLarı Kureyş MüşrikLeri.:

“Ey MuhaMMed! Sen bize kervanımızdan haber ver! O bizim için Beytü'l- Makdis'ten daha önemlidir. [227] Sen onlardan birşeye rastladın mı?” dediler.
[228] İçlerinden birisi de.: “Yâ MuhaMMed! Sen şu, şu yerdeki develerimize rastladın mı?” diye sordu.
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Evet! VALLAHi,[229] filân oğullarına rastladım. Onlar bir deve kaybetmişler ve onu aramaya gitmişlerdi.[230] Konak yerlerinde de onlardan hiç kimse yoktu.[231] Susamıştım.[232] Onların içinde su bulunan bir kapları vardı ki, onun üzerine birşey örtmüşlerdi. Örtüsünü açtım ve içinde ki suyu içtim. Sonra, üzerini, yine eskisi gibi kapadım. Onların kafile si, şimdi Beyzâ'dan, Ten'im yokuşundan iniyordur. Kafilenin önünde boz, siyah renkli erkek bir deve, devenin üzerinde de birisi siyah, birisi de alaca iki çuval vardır!” buyurunca,[233]
Velid b. Mugîre.: “Sihirbaz!” dedi.[234]
Peygamberimiz (aleyhisselâm), sözlerine devamla.: “Yanınıza geldikleri zaman, onlara sorun:[235] Kaplarındaki suyu içilmemiş bulmuşlar mıdır?” buyurdu.[236]
Müşrikler.: “Lât ve Uzzâ'ya andolsun ki, bu bir delildir!” dediler.[237]
Peygamberimiz (aleyhisselâm).: “Şu, şu vâdide filân oğullarının kafilesine de rastladım. Onları bir hayvanın gizli sesi ürkütmüş; bir develeri kaçmıştı. Ben kaçan develerinin yerini onlara gösterdim!” buyurdu.
Kureyş Müşrikleri, Ten'im yokuşuna doğru hızla gittiler.[238]
Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın verdiği haberleri yalana çıkarma umurlusu ile, kervanı gözlemeye başladılar.
Kervan görününce.: “VALLAHi, işte kervan geliyor! Boz deveyi de en öne sürmüşler!?” dediler.
[239]
İlk karşılaştıkları deve, kendilerine târif edildiği gibi idi.
Kafileye su kabından sordular. Onlar da, onu su dolu olarak bıraktıklarını, üzerini örttüklerini, fakat sonradan örtüsünü açtıkları zaman içinde su bulamadıklarını haber verdiler.
Kureyş Müşrikleri, diğer kafilelere de, soracaklarını sordular.
“Doğrudur! VALLAHi, kendisinin anmış olduğu vâdide ürkütüldük ve bir devemiz de kaçtı. Bir adamın sesini işittik ki, o bizi devemize çağırıyordu! Deveyi onun çağırdığı yerde bulduk ve tuttuk!” dediler.[240]
Bazılarına göre; işittikleri ses, Peygamberimiz (aleyhisselâm)ın sesi idi.[241]
Kureyş Müşriklerinin, kervanlarındaki develerinin ve hatta çobanlarının sayısına varıncaya kadar, sormadıkları ve Peygamberimiz (aleyhisselâm)dan doğru cevaplarını almadıkları birşey kalmadı.[242]
Kureyş Müşrikleri, kendilerine verilen haberlerin doğru çıktığını gördükleri halde,[243] iman etmediler.: “Bu, açık bir sihirdir![244] Velid b. Mugîre'nin dediği doğru imiş!” dediler. [245]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/209-217.
[129] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 418, Tirmizî, c. 5, s. 51 0, Taberî, c. 15, s. 255, Taberânî, Mu'cemu's-sagîr, c. 1, s. 196, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 415, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 86, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 414.
[130] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 510, Taberânî, c. 1, s. 196, Kurtubî, Tefsîr, c. 10, s. 415, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 123.
[131] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 510, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 255, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 86, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 414, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 123.
[132] Ti rm izf, Sü nen, c. 5, s. 510, Taberânî, M u'cem u's-sagîr, c. 1, s. 196, Kurtubî, Tefsîr, c. 10, s. 415.
[133] Ahm ed b. H anbel, M üsned, c. 5, s. 418, Ta berf, Tefsîr, c. 15, s. 255, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 86, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 41 4, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 123.
[134] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 418, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 510, Taberî, c. 15, s. 255. Taberânî, Mu'cemu's-sagîr, c. 1, s. 196, Kurtubî, Tefsîr, c. 10, s. 415, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 86, Suyûtî, c. 1, s. 415, Halebî, c. 2, s. 123.
[135] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 510, Taberânî, Mu'cemu's-sagîr, c. 1, s. 196, Kurtubî, c. 1 0, s. 415.
[136] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 418, Taberî, c. 15, s. 255, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 86, Suyûtî, c. 1, s. 414.
[137] Tirmizî, c. 5, s. 510, Taberânî, c. 1, s. 196, Kurtubî, c. 10, s. 415.
[138] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 418, Taberî, c. 15, s. 255, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 86, Suyûtî, c. 1, s. 414, Halebî, c. 2, s. 1 23.
[139] Tirmizî, c. 5, s. 510, Taberânî, c. 1, s. 196.
[140] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 418, Taberî, c. 15, s. 255, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 86, Suyûtî, c. 1, s. 414, Halebî, c. 2, s. 1 23.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/217-218.
[141] Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 2 4, Zehebî, Târîhu1-İslâm, s. 267.
[142] İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 304, Ahmedb. Hanbel.c. 5, s. 144, Kadı I yaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137.
[143] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 207-208, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 249.
[144] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 209, Buhârî, c. 4, s. 249, Zehebî, s. 263.
[145] Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 4, s. 45, Kastlânî, Mevâhibu'lledünniye, c. 2, s. 33, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 310, Halebî, c.2, s. 128.
[146] Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 4, s. 45.
[147] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 1 4, s. 304, Ahmedb. Hanbel, c. 3, s. 1 28, Buhârî, c. 4, s. 249, Müslim, Sahîh, 11, s. 146, Taberî, c. 27, s. 55, Beyhakî, c. 2, s. 376, 384, İbn Esir, c. 12, s. 54, İbn Seyyid, c. 1, s. 144, Zehebî, s. 266.
[148] Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 93, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 149, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179.
[149] Ahmed b. Hanbel, M üsned, c. 3, s. 128.
[150] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 304, Ahmed b. Hanbel, M üsned, c. 3, s. 128, Müslim, Sahîh, c. 1,s. 146, Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 55, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 384, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 1 2, s. 54, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 44.
[151] İbn E bi Şeybe, c. 14, s. 304, M üslim, c. 1, s. 146, Taberî, c. 27, s. 54, Beyhakî, c. 2, s. 384, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 137, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 54, İbn Seyyid, c. 1,s.144, Zehebî, s. 266.
[152] İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 309, Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7, s. 95.
[153] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397, Taberî, c. 27, s. 52, İbn Esîr, c. 12, s. 57, Kurtubî, c. 17 s. 95.
[154] Ahmed b. Hanbel.c. 1, s. 387, Müslim, c. 1, s. 1 57, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 393, Taberî, c. 27, s. 52, Beyhakî, c. 2, s. 373, Begavî, c. 2, s. 179, İbn Esîr, c. 1 2, s. 52, Kadı lyaz, c. 1, s. 141, Kurtubî, c. 17, s. 94, Zehebî, s. 254, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 252.
[155] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 387, Müslim, c. 1, s. 157, Taberî, c. 27, s.
52, Beyhakî, c. 2, s. 373, Begavî, c. 2, s. 179, İbn Esîr, c. 12, s. 57, Kadı Iyaz, c. 1, s. 1 41, Kurtubî, c. 17, s. 94, Zehebî, s. 254, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 4, s. 252. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/218-219.
[156] İbn Sa'd.Tabakâtü'l-kübrâ. c. 1, s. 213, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 92, Müslim, Sahih, 11, s. 149, Beyhakî, c. 2, s. 381, Kadı lyaz, c. 1,s.14O, 148, İbn Esîr, c. 12, s. 56, İbn Seyyid, c. 1.S.145, Zehebî, s. 254.
[157] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 449, Buhârî, c. 6, s. 51, Taberî, c. 27, s. 57, Beyhakî, c. s. 372, Kurtubî, c. 17, s. 98.
[158] Kadı lyaz, c. 1, s. 162, Kurtubî, c. 17, s. 89, 98.
[159] Buhârî, c. 8, s. 204, Taberî, c. 27, s. 45, İbnEsîr, c. 12, s. 51, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 53, Kurtubî, c. 17, s. 98, Zehebî, s. 267, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 112.
[160] Kadı lyaz, c. 1, s. 160, Kurtubî, c. 17, s. 98, Diyarbekrî, Hâm is, c. 1, s. 31 2.
[161] Kadı lyaz, c. 1, s. 160, Diyarbekrî, c. 1, s. 312.
[162] Kadı lyaz, c. 1, s. 160, Diyarbekrî, c. 1, s. 312.
[163] Kadı lyaz, c. 1, s. 163.
[164] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 285, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 1, s. 78, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 19, s. 198, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 8, s. 468.
[165] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 369, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 250, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 1, s. 78. Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 48, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 469, Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 92. Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 1, s. 79, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 8, s. 467.
[166] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 304, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 149, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 51, Beyhakî, c. 2, s. 384, Kadı İyaz, c. 1, s. 137, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 1 2, s. 54, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 144, Zehebî, s. 250-251.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/219-220.
[167] Necm: 53/1-18. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/220-221.
[168] Taberî, Tefsir, c. 27, s. 55.
[169] Nesefî, Medârik, c. 1, s. 128, Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 1 33, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c.1, s. 310, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 16, s. 132.
[170] Taberî, Tefsir, c. 3, s. 10, Alâüddin AJi, Kenz,c.16, s. 132. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/221.
[171] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 422, Müslim, Sahih, c. 1, s. 157, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 393-394, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 224, Beyhakî, Delâilü'nnübüvve, c. 2, s. 373, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 1 79, Kadı I yaz, eşŞifâ, c. 1, s. 1 42, İbn EsTr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 57, Kurtubî, c. 17, s. 94, Zehebî, s. 255, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 312.
[172] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 304, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 149, Müslim, c. 1, s. 146-147 Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 384, Kadı lyaz.c.1, s. 138, İbn Esîr, c. 1 2, s. 54, Zehebî, s. 266.
[173] İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 304, Ahm ed b. Hanbel, cc. 3, s. 148, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 93, Müslim, c. 1, s. 1 47, Kadı lyaz, c. 1, s. 138, İbn Esir, c. 12, s. 54, Zehebî, s. 266-267.
[174] İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 304, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 149, Müslim, c. 1,s.147, Kadı lyaz, c. 1, s. 138, İbn Esîr, c. 12, s. 54,
[175] İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 304, Ahm ed b. Hanbel, c. 3, s. 149, Buhârî, c. 1, s. 93, Müslim, c. 1, s. 147, Beyhakî, c. 2, s. 384, Kadı lyaz, c. 1,s.138, İbn Esîr, c. 12, s. 54, Zehebî, s. 267.
[176] Buhârî, Sahih, c.1, s. 93, Müslim, Sahih, c. 1,s.149, İbn Esîr, Câmiu'lusûl, c. 12, s. 57.
[177] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 304-305, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 149, Müslim, c. 1, s. 147, Beyhakî, c.2, s. 384,Kadı lyaz, c. 1,s.138, İbn Esîr, c. 12, s. 54.
[178] Bakara: 285-286.
[179] İbnEsîr,Nihâye, c. 4.S.19.
[180] Abdurrezzak, M usannef, c. 11, s. 17, Buhârî, Sahih, c. 195, Müslim, Sahih, c. 1, s. 92, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 8, s. 20, 249. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/221-223.
[181] Buhârî, Sâhili, c. 1, s. 93, Müslim, Sâhili, c. 1, s. 149, Begavı”, Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 12, s. 57, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 145.
[182] Al-i İmrân: 133.
[183] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55.
[184] Buhârî, c. 1, s. 93, Müslim, c. 1, s. 149, Begavî, c. 2, s. 179, İbn Esîr, c. 12, s. 57, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 45, Zehebî, Târîhu'l-islâm,s.260.
[185] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 263, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 92, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 449, Taberî, Târîh, c. 2, s. 211.
[186] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55.
[187] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 263, Buhârî, c. 6, s. 92, Tirmizî, c. 5, s. 449, Taberî, c. 2, s. 211.
[188] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 263, Tirmizî, c. 5, s. 449, İbn Esîr, c. 2, s. 55.
[189] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 263, Buhârî, c. 6, s. 92, Tirmizî, c. 5, s. 449, İbn Esîr, c. 2, s. 55.
[190] Tirmizi, c.5, s. 450, Taberî, c. 2, s. 211, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/223-224.
[191] İbn İshak.İbnHişam, Sîre,c.2, s. 45-46.
[192] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 55.
[193] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 210, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 190, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 557, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1412, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 216, Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 320, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 7, s. 52, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2. s. 335. Zehebî. Târîhu'l-islâm. s. 480. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/224-225.
[194] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 111.
[195] İbrı İshak.İbnHişam, Sîre,c.2, s.39, Taberî, Tefsîr, c. 15,6, İbnEsîr, Kâmil, c. 2, s. 56.
[196] İbn İshak, İbnHişam, c. 2,s.43,İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 214- 215, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 2, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 272, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 439. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/225-226.
[197] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1,s.214, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 272. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/226.
[198] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 43.
[199] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 43, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 141, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 245, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 110.
[200] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.1 41, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 245.
[201] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 43, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[202] İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 141, Zehebî, s. 245.
[203] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 43, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[204] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 2, s. 43, İbn Seyyid, c. 1, s. 141 .Zehebî, s. 245, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 110.
[205] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 43, İbn Sa'd, c. 1, s. 215, Zehebî, c. 3, s. 110.
[206] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 43, İbn Seyyid, c. 1, s. 141, Zehebî, s. 245.
[207] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 215.
[208] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 43, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 215, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 141, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 245-246, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n nihâye, c. 3, s. 110.
[209] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 2, s. 43, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 215.
[210] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 43.
[211] Zehebî, Târîhu'l-islâm, c. 246.
[212] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 43.
[213] Zehebî, T ârThu 'l-islâm, s. 246, Ebu'l -Fid â, c. 3, s. 110.
[214] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 305-306, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 309, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 223, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 249.
[215] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, Zehebî, s. 247-248, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 21.
[216] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 113.
[217] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39-40, Zehebî, s. 248, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 21.
[218] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 248.
[219] Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 21.
[220] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 248; Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 21.
[221] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 40.
[222] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 40, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 56, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 247-248, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 21-22.
[223] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 39-40, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 21- 22. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/226-230.
[224] İbn Ebi Şevbe, Mûsânnef, c. 14, s. 306, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 309, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1, s. 223, Zehebî, TâriTıu'l-islâm, s. 250.
[225] İbn Sa’d,Tabakâtü'l-kübrâ,c. 1, s. 215, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 247, 248, Müslim, Sahih, c. 1, s. 156, Timizf, Sünen, t 5, s. 301, Zehebî, Târîhu'l-isJâm, s. 246, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye vıe'n-nihâye, c. 3, s. 113, Diyartoekrf, Hamîs, c. 1, s. 315.
[226] İbn Sa'd, Tabakât, 11, s. 215. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/230-231.
[227] İtan Seyyi d, Uyunul -eser, c. 1, s. 142, Diyarbekrî, c. 1, s. 315.
[228] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 315.
[229] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 22.
[230] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 56, İbn Seyyid, c.1, s. 142, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 22.
[231] İbn Seyyid, Uyunul-eser, c. 1, s. 142.
[232] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 316.
[233] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 2, s. 44, Diyarbekıf, Hamîs, c. 1, s. 316.
[234] İbn Seyyid, Uyunul-eser, c. 1, s. 142.
[235] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 56, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 316.
[236] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 316.
[237] İbn Seyyid, Uyunul-eser, c. 1, s. 142.
[238] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 2, s. 44, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 57.
[239] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 57, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 316.
[240] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 2, s. 44.
[241] Zehebî, Târîhul-islâm, s. 243.
[242] Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 22.
[243] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 2, s. 44, İbn Sa'd, Tabakâtül-kübrâ, c. 1, s. 215.
[244] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 56, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 316.
[245] İbn Seyyid, Uyûnul-eser, c. 1, s. 142.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/231-233.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

İSLÂM DİNİNİN İBADET ESASLARINDAN NAMAZ.:
İslâm Dininin ibâdet esaslarından birincisi olan[246] ve düşman karşısında bile bulunulsa vaktinde kılınması gereken;[247] yaratılışımızın gayesi bulunan[248] namaz; Yüce Yaratanımızı zikretmek, anmak üzere[249] her türlü kötülüklerden geri durmak için[250] kılınır.
Namaz; kıyam, kıraat, rükû ve sücud gibi rükünlerden oluşan bir ibâdet olup Kurân-ı Kerîm'in müteaddid âyetlerinde bu rükünlerle namaza işaret edilmiş olduğu.[251] hatta rükû ve sücud tesbihleriyle de namazın murad olunduğu görülür. Nitekim.:
Devrinin tartışmacı bilginlerinden Nâfi b. Ezrak, Abdullah b. Abbas'a.:
“Beş vakit namaz Kur’ÂN'da var mı?” diye sorduğu zaman,
Abdullah b. Abbas.: “Evet! Vardır!” diyerek Rûm Sûresinin 17 ve 18. Âyetlerini.: “Fesübhânallâhi hine tümsûne ve hine tusbihûne velehülhamdü fissemâvâti vel'ardi ve aşiyyen ve hîne tuzhirûne” diyerek okuyup; “'Hine tümsûne” akşam namazıdır. “Ve hine tusbihûne” Sabah Namazıdır. “Ve aşiyyen” ikindi namazıdır.
“Ve hîne tuzhirûne” Öğle Namazıdır!” dedikten sonra;
Nur Sûresinin 58. Âyetindeki “ve min ba'di salâti'l-ışâi.: Bir de, Yatsı Namazından sonra...” kısmını okumuştur.[252]

BEŞ VAKİT NAMAZIN FARZ KILINIŞI ve VAKİTLERİNİN TÂRİF EDİLİŞİ.:

Beş vakit namaz; bir rivâyete göre, Peygamaberimiz aleyhisselâm’ın Medine'ye hicretinden bir buçuk yıl önce,[253] Mi’rac Gecesinde farz kılınmıştır.[254]
Mi’rac gecesinin sabahında Cebrâil aleyhisselâm inerek[255] Peygamberimiz aleyhisselâma göstermek için, beş vakit namazı, vakitlerinde imam olup kıldırdı.[256]
Peygamberimiz aleyhisselâm bu husustaki Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır.: Cebrâil bana Beyt'in (Kâbe'nin) yanında.[257] iki kere, yani iki gün[258]imam oldu. Güneşin zevâl vaktinde, gölge bir nalın tasması kadar uzadığında, Öğle Namazını kıldırdı.
Sonra, herşeyin gölgesi bir misli olunca, ikindi namazını kıldırdı.
Sonra, oruçlu iftar ettiği (orucunu açtığı)zaman, akşam namazını kıldırdı.
Sonra, şafâk kaybolduğu zaman, Yatsı Namazını kıldırdı.
Sonra, oruçluya yemek, içmek haram olduğu zaman, Sabah Namazını kıldırdı.
Ertesi günü ise, Öğle Namazını, herşeyin gölgesi bir misli olduğu zaman kıldırdı.
Sonra, ikindi namazını, herşeyin gölgesi iki misli olduğu zaman kıldırdı.
Sonra, akşam namazını, oruçlu iftar ettiği (orucunu açtığı) zaman kıldırdı.
Sonra, Yatsı Namazını, gecenin üçte birinin evvelinde,[259] üçte birinin evveline doğru[260] kıldırdı.
Sonra, ortalık ağardığı, aydınlandığı zaman da Sabah Namazını kıldırdı.
Sonra, bana yönelip.: “Yâ MuhaMMed!. Bu, senden önceki peygamberlerin (namaz) vaktidir. (Namaz için) vakit, bu iki vaktin arasıdır dedi."
[261]

NAMAZIN PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmdan ÖNCEKİ PEYGAMBERLERİN ŞERİATLARINDA da YER ALDIĞI.:

Namaz, Peygamberimiz aleyhisselâmdan önceki peygamberlerin şeriatlarında da vardı. İbrahîm ve İsmâil aleyhisselâmlar, devâmlı sûrette namaz kılarlardı.
Zürriyetlerinden de namaza devâmlı bir ümmet gelmesi için, ALLAHu zü’L- CeLÂL’e DUÂ etmişlerdi.[262] İshak ve Ya’kub aleyhisselâmlar da namaz kılarlardı. [263]
Şuayb aleyhisselâm’ın çok namaz kılışı, kavminin kendisiyle alay etmesine sebeb olmuştu.[264] Mûsâ aleyhisselâm namazla memurdu.[265] Namaz kılmaları hususunda, İsrâil oğullarından da kesin söz almıştı.[266]
Lokmân aleyhisselâm namaz kılar, oğluna da bunu emrederdi.[267] Zekeriyyâ aleyhisselâm namaza devâmlı idi.[268] İsâ aleyhisselâm da namazla memurdu.[269]

BEŞ VAKİT NAMAZDAN ÖNCEKİ NAMAZ =>TEHECCÜD NAMAZI.:
Beş vakit namaz farz kılınmadan önce, gecenin geç vakitlerine kadar, uzun sûreler okunarak gece namazı (teheccüd) kılmak, farzdı.[270] Bu, bir yıl devâm etmiş; namazda uzun müddet dikilmekten, Müslümanların ayaklan şişmişti.
Nihâyet, beş vakit namaz farz kılınınca, Teheccüd Namazı Müslümanlar hakkında hafifletilip nâfileye çevrilmiş,[271] fakat Peygamberimiz aleyhisselâm’ın buna özel olarak devâmı emir buyrulmuştur.[272]

VİTİR NAMAZI ve VAKTi.:
Peygamberimiz aleyhisselâm, Vitir Namazı hakkında da.: “Yüce Rabbim bana bir namaz daha arttırdı ki, o, Vitir Namazıdır. Onun vakti de, tan yeri ağarıncaya kadar olan zaman arasındadır.[273] Muhakkak ki, ALLAH, hakkınızda, kızıl tüylü develerden (dünya malından) daha hayırlı olan bir namazla imdatta bulundu ki, o Vitir Namazıdır. ALLAH, onu yatsı ile tan yeri ağarıncaya kadar olan zaman arasında kılmanızı meşru kıldı” buyurmuştur. [274]

PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın BEŞ VAKİT NAMAZI KILIŞI, KILDIRIŞI.:
Namaz, abdestli olarak kılınır.[275] Abdest, namazın anahtarıdır.[276] Abdestsiz, namaz olmaz ve kabul olunmaz.[277]
Peygamberimiz aleyhisselâm namaz kılacağı zaman Kıble'ye döner,[278] ellerini kulaklarının hizâsına kadar kaldırıp.: “ALLAHu Ekber” diyerek tekbir alır;[279] sağ eliyle sol elini tutar,[280] sağ elini sol elinin üzerine koyar (bağlar).:[281] “Sübhâneke allâhümme ve bihamdike ve tebâreke ismükeve teâlâ ceddüke velâ ilâhe gayrüke!” diyerek namaza başlardı.[282]
Sonra, içinden Eûzü ve Besmele çekerdi.
(Sabah, akşam, yatsı namazlanyla Cuma ve Bayram namazında) açıktan Fâtiha Sûresini okur,[283] Fâtiha'nın sonunda yavaşça “Âmîn!.” der ve “Âmîn!.” denilmesini de emrederdi.[284]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın.: “Her kim içinde Ümmü'l-Kur’ÂN'ı (Fâtiha'yı) okumaksızın bir namaz kılarsa, o namaz noksandır, tamam değildir, güdüktür!.” buyurduğu bildirilmektedir.[285]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Sabah Namazında, Fâtiha Sûresinden sonra, Yâsîn Sûresini[286] ve Kaf Sûresini,[287] ya da benzeri Sûreleri[288] veyâ Tûr Sûresini[289] veyâ Mü'minûn Sûresini[290] veyâ Tekvir Sûresini[291] veyâ benzeri Sûreleri okurdu.[292] Peygamberimiz aleyhisselâm’ın okuduğu âyetlerin sayısı altmışı ve hatta yüzü bulurdu.[293]
Birinci rekatta uzun sûre, ikinci rekatta kısa sûre okurdu.[294]
Cuma günü ise, Sabah Namazında Secde Sûresi ile Dehr Sûresini okurdu.[295]
Öğle ile ikindinin ilk iki rekatlarında Fâtiha'dan sonra, birer sûre,[296] meselâ Târik ve Buruc Sûrelerini[297] ve benzerlerini,[298]
Öğle Namazında, Leyl Sûresini,
İkindi namazında, onun gibi bir sûreyi okurdu.
Öğle Namazında, A'lâ Sûresini okuduğu da olurdu.[299]
Öğlenin birinci rekatında otuz, ikincide onbeş âyet kadar okurdu.[300]
Akşam namazında, Mürselât Sûresini,[301] Tûr Sûresini okuduğu da olurdu. [302]
Yatsı Namazında, Tîn Sûresini,[303] Şems ve benzeri Sûreleri okurdu.[304] Muaz b. Cebel'e Yatsı Namazında A'lâ, Leyl ve Alâk Sûrelerini okuması tavsiye buyurulmuştur.[305]
Peygamberimiz aleyhisselâm, kıraatten sonra.: “ALLAHu Ekber!” diyerek tekbir alır, belini kam-burlaştırmaksızın büküp rükûa varır, ellerini dizkapaklarının üzerine koyar.:[306] “Sübhâne Rabbiye’l- Azîm!” der;[307] “Semiallâhu limen hamiden” diyerek[308] başını kaldırıp omurga kemiklerinden her biri yerli yerine gelinceye kadar doğrulunca,[309] “Rabbena ve lekelhamd!” der;[310] “ALLAHu Ekber!” diyerek secdeye giderdi.
Secdeye gittiği zaman; kollarını ne yere yayar, ne de yanlarına yapıştırırdı. Ayaklarının parmaklarını, Kıbleye karşı dikerdi.[311]
Peygamberimiz aleyhisselâm, bu secde vaziyetini anlatırken de.:
“Ben, birisi cephe (alınla burun), ikisi dizler, ikisi de ayak uçları olmak üzere, yedi kemik (organ) üzerinde secde etmekle emrolundum. Namaz kılarken, elbisemizle saçımızı, düzeltmek için toplamaktan da, nehy olundum.”[312]
“Secde ettiği zaman, kulun yedi âzası.:
=>Yüzü,
=>İki eli,
=>İki dizi,
=>İki ayağı da, onunla birlikte, secde eder”
buyurmuştur.[313]
Peygamberimiz aleyhisselâm, secdede.: “Sübhâne Rabbiye’l- A'lâ!” derdi.[314]
Gerek rükûdaki, gerek secdedeki tesbihlerin en az üçer kere söylenmesini tavsiye buyurmuştur.[315]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “ALLAHu Ekber!” diyerek başını secdeden kaldırır ve sol ayağını büküp, üstüne otururdu ve ikinci secdede de böyle yapardı.
İkinci secdeyi yaptıktan sonra.: “ALLAHu Ekber!” diyerek ikinci rekata kalkar, [316] onu da kılıp oturunca “Ettahiyyâtü...”yü ve arkasından, Şehâdet Kelimelerini okurdu ve namazın sonunda, buna “Allâhümme salli...” ve “Allâhümme bârik...” salavatlarını ekler ve bundan sonra istedikleri DUÂyı yapmalarını Müslümanlara emrederdi.[317]
Kendileri ise, en çok.: “Allâhümme Rabbena âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'l- âhireti haseneten ve kına azâbennâr!” diyerek DUÂ ederdi.[318]

Peygamberimiz aleyhisselâm, bundan sonra, başını önce sağ tarafına çevirip.: “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh!.” sonra da sol tarafına çevirip.: “Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh!” diyerek selâm verirdi.[319]
Selâm verdikten sonra, üç kere.: “Estağfirullâh!,”[320] bir kere de “Allâhümme entesselâmu ve minke’s-selâmu tebârekte yâ ze’l-celâli ve’l- ikram. Lâ ilâhe illallâhu vahdedû lâ şerîke leh lehü’l- mülkü ve lehü’l- hamdü yuhyî ve yümîtu ve hüve alâ külli şey'in kadîr. Allâhümme lâ mani’a limâ atayte ve lâ mûtî limâ mena'te. Velâ yenfau ze’l- ceddi minke’l- cedd” derdi.[321]
Arkasından da.:
Otuz üç kere.: “SübhânALLAH,”
Otuz üç kere.: “Elhamdülillah,”
Otuz üç kere.: “ALLAHu Ekber,”
Sonunda da, bir kere.: “Lâ ilâhe ilallâhu vahdehû lâ şerike leh lehü’l- mülkü ve lehü’l- hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr” derdi[322]-ki, böyle diyen kimsenin günahlarının, deniz köpükleri kadar çok bile olsa, hepsinin bağışlanacağını müjdelemiştir.[323]

Peygamberimiz aleyhisselâm, en sonunda.: “Sübhâne Rabbike Rabbi’ izzeti amma yasıfûn ve selâmün ale’l- mürselîn ve’l- hamdü lillâhi rabbi’l- âlemîn” âyetini okurdu. [324]
Peygamberimiz aleyhisselâm, farz namazların arkasında Âyete'l-Kürsî'yi okuyan kimsenin de, ikinci bir namaza kadar ALLAHu zü’L- CeLÂL’in himâyesinde bulunacağını haber vermiştir.[325]
“Peygamber aleyhisselâm’ın Kur'ÂN'ı okuyuşu nasıldı?” diye sorulunca, Enes b. Mâlik.: “Çekilmesi gerekeni çekerdi” dedikten sonra, BesmeLeyle okuyarak.: “Bismillâhi”yi çekerdi, “Er Rahmân”ı çekerdi, “Er Rahîm”i çekerdi” demiştir.[326]
Hz. Hafsa ve Hz. Ümmü Seleme'nin bildirdiklerine göre; Peygamberimiz aleyhisselâm Kur’ÂN-ı Kerîm'i âyet âyet okurdu:
“Bismillâhirrahmânirrahîm” der, keserdi.
“Elhamdulillâhi Rabbil Âlemîn” der, keserdi.
“Mâliki yevmi’d-dîn” der, keserdi.[327]

PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın Beş Vakit Farz NamazLarLa BirLikte KıLdıkLarı SüNNetLer Ve RekatLarı.:
Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselâm.:
Sabah Namazının farzından önce, evinde iki rekat, Öğle Namazının farzından önce, evinde dört rekat; farzından sonra, evinde iki rekat,[328] İkindi namazının farzından önce, evinde dört rekat,[329]
Akşam namazının farzından sonra, evinde iki rekat, Yatsı Namazının farzından sonra, evinde iki rekat nâfile namaz kılardı.[330] Bunu dört kıldığı da olurdu.[331]

Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Öğlenin farzından önce dört rekat, farzından sonra da dört rekat kılmaya devâm edeni, (ALLAH) Cehennem ateşine haram kılar!”[332]
“İkindi namazının farzından önce dört rekat namaz kılana, ALLAH rahmet etsin!” buyurmuştur.[333]
Yatsı Namazının farzından önce kılınan dört rekat nâfile ise, Müslümanların isteklerine bırakılmış olan; daha uygun bir deyişle, Müslümanların kılmaya me’zun bulundukları ve müstahsen görerek kıla geldikleri nâfilelerdendir ki, bu da Peygamberimiz aleyhisselâm’ın şu Hadis-i Şerifine dayanır.:
Ashab-ı Kiram'dan Talha b. Ubeydullah derki.: “Necd Halkından, saçı darmadağın bir kimse, Resûlullah aleyhisselâma geldi. Kendisinin sesini uzaktan karmakarışık duyuyor, fakat ne söylediğini anlamıyorduk.
Nihâyet, yaklaştı.:[334] “Yâ Rasûlallâh! İslâm nedir?” diye sordu.[335] Meğer, İslâm'ın ne demek olduğunu soruyormuş.
Onun bu sorusuna, Resûlullah aleyhisselâm.: “Bir gün bir gecede beş namaz!” buyurdu.
Adamcağız.: “Üzerimde bu namazlardan başkası da olacak mı?” diye sordu.
Resûlullah aleyhisselâm.:”Hayır, olmayacak! Meğer ki kendiliğinden (nâfile olarak) kılasın...”
buyurdu.[336]

NAMAZA ÖZENMENİN GEREKLİLİĞİ.:
Peygamberimiz aleyhisselâm bir gün[337] Mescid'de otururken,[338] Çöl Arabı gibi[339] bir adam gelip[340] Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yakınında[341] iki rekat[342] namaz kıldı.[343] Namazı itinasız ve gevşek kıldı.[344]
Peygamberimiz aleyhisselâm onun gevşek kılışına bakıyordu.[345] Adam, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına gelip selâm verdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onun selâmına mukabele ettikten sonra.[346] Adama.: “Dön de, yeni baştan kıl!. Çünkü, sen (tam) namaz kılmış olmadın!” buyurdu.
Adam dönüp,[347] önceki kıldığı gibi, tekrar namaz kıldı. [348]
Sonra, dönüp Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına gelerek,[349] tekrar selâm verdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onun selâmına mukabele etti[350] ve.: “Dön de, namazını yeni baştan kıl! Çünkü, sen (tam) namaz kılmış olmadın!.” buyurdu.[351]
Adam tekrar döndü. Namaz kıldı, gelip selâm verdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, selâmına mukabeleden sonra, ona.: “Dön de, namazını yeni baştan kıl! Çünkü, sen (tam) namaz kılmış olmadın!” buyurdu. Bu, üç kez tekrarlandı.[352] Namazı hafife alanın, namaza özenmeyenin namaz kılmış olmayacağı, Mescid'deki insanları da korkuttu. Bu, onlara da ağır geldi.[353]
Bunun üzerine, Adam.: Yâ Resûlullah! Babam, anam sana fedâ olsun! Sana Kitabı indiren.[354] seni hak dinle Peygamber gönderen ALLAH'a yemîn ederim ki; ben bunun daha iyisini bilmiyorum![355] Yâ Rasûlallâh![356] Nasıl yapacağımı, [357] namazın doğrusunun nasıl olduğunu[358] bana göster![359] Öğret![360] Ben nihâyet bir beşerim, doğru da, yanlış da yapabilirim!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Peki![361] Namaz kılmak istediğin,[362] namaz kılmaya kalkacağın zaman,[363] ALLAH'ın sana emrettiği gibi,[364] güzelce tam abdest al![365]
Kıble'ye yönelip.:[366] “ALLAHu Ekber!” diyerek tekbir al![367]
Ümmü'l-Kitâbı (Fâtiha’yı) oku![368]
Sonra, Kur’ÂN'dan, ezberinde olanı, sana kolay geleni,[369] istediğini,[370] ALLAH'ın okumanı dilediği kadar oku![371]
Sonra, rükû et![372] Rükûa vardığında, avuçlarını diz kapaklarının üzerine koy! Sırtını kamburlaştrmayıp, dümdüz tut![373] Uzuvların yatşıncaya kadar rükû halinde kal![374]
Rükûdan başını kaldırdığın zaman, kemikler mafsallarda yerleşince,[375] uzuvlar yatışıncaya kadar ayakta dimdik dur!
Secdeye gittiğinde, uzuvların yatışıncaya kadar secdede dur![376] Secdeden başını kaldırıp[377], uzuvların yatışıncaya kadar[378] sol uyluğunun üzerine otur!
Bunu her rekat ve secdede,[379] namazının bütün rekatlarında yap![380]
Bunları tam yaptığın zaman, namazını tamamlamış; bunlardan neyi eksiltirsen.[381] ancak namazından eksiltmiş olursun!.”
buyurdu.[382]

KABUL OLUNAN ve OLUNMAYAN NAMAZIN DURUMU.:
Peygamberimiz aleyhisselâm, bir Hadis-i Şeriflerinde.:
“Kim namazları vaktinde kılar ve onun abdestlerini tam ve güzelce alır, kıyamını, huşûunu, rükûunu ve secdelerini tam yaparsa, o namazlar ışık saçarak bembeyaz bir şekilde yükselirken.: “Sen beni koruduğun gibi, ALLAH da seni korusun!.” diye DUÂ eder.
Kim de namazı vaktinin dışında kılar, onun abdestini tam ve güzelce almaz, huşûunu, rükûunu ve secdelerini tam yapmazsa, onlar da simsiyah bir şekilde yükselirken.: “Sen nasıl özenmeyip beni yitirdinse, ALLAH da seni (senin amelini) yitirsin!' diyerek ilenir. ALLAH'ın dilediği yere varınca, paçavra gibi dürülüp, o kimsenin üzerine atılır!”
buyurmuşlardır.[383]

Beş Vakit Namazı Özenerek KıLan ve KıLmayanLarın Durumu.:
Peygamberimiz aleyhisselâm, başka bir Hadis-i Şeriflerinde de.: “Beş vakit namazı ALLAH farz kıldı. Her kim bu namazların abdestini tam alır, onları vaktinde kılar, rükû ve huzûlarını eksiksiz yaparsa, ALLAH'ın, onu bağışlayacağı hakkında va'di vardır. Her kim de bunu yapmazsa, ALLAH'ın ona bir va'di yoktur. İsterse onu bağışlar, isterse azâba uğratır!.” buyurmuşlardır.[384]

Me’zun.: İzinli, izin almış. Salâhiyetli. * Diplomalı. İcâzetli..
Müstahsen.: Beğenilen. Güzel ve herkesin beğendiği. * Dinimizin güzel gördüğü şeylerin her biri..


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[246] İmam-ı Azam Ebu Hanffe, Müsned, s. 3, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.2, s. 143, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 8, Müslim, c. 1, s. 45.
[247] Nİsâ: 101-102.
[248] Tâhâ: 14.
[249] Zâriyât: 56.
[250] Ankebüt: 45.
[251] Furkân: 64, Hicr: 98, Zümer: 9, 20, Hacc 77, Tevbe: 112, Bakara: 228.
[252] Taberî. Tefsir, c. 1. s. 29. Hâkim. M üstedrek. c. 2. s. 410-411.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/233-234.
[253] İbn S a'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 213, Belâzurî, Ensâbu'l -eşrâ f, c. 1, s. 255, Ebu'l-Ferec İbn C evzî, el -Veli, c. 1, s. 218.[254] İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c. 14, s. 304, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 213, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 149, Müslim, Sahıh, c. 1, s. 146-147, Beyhakî, Delâilü' n-nü büvve, c. 2, s. 384, İbn Esîr, Câmiu’l-usû I, c. 1 2, s. 54,
Zehebî, Târîhu'l -islâm, s. 266- 267.
[255] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 1, s. 532.
[256] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 148, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n nihâye, c. 3, s. 117.
[257] Abdurrezzak, Mûsânnef, c.1, s. 531, İbn Ebi Şeybe, c. 1, s. 317, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 333, Ebu Davûd, c. 1, s. 107, Tirmizî, c. 1, s. 279, Hâkim, c. 1, s. 193, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 1, s. 364, İbn Esîr, c. 6, s. 146.
[258] İbn Ebi Şeybe, c. 1, s. 317, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 354, Ebu Davûd, c. 1, s. 107, Tirmizî, c. 1, s. 279, Hâkim, c. 1, s. 193, Beyhakî, c. 1, s. 364, İbn Esîr, c. 6, s. 1 46.
[259] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 1, s. 531, İbn Ebi Şeybe, Mûsânnef, c.1, s. 317, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 193, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c.1, s. 364,
[260] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1,s.333, Ebu Davûd, Sünen, c. 1, s. 107, İbn Esîr, Câmiu'l-usûl, c. 6, s. 147.
[261] Abdurrezzak, c.1, s. 532, İbn Ebi Şeybe, c. 1,s.317, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 333, Ebu Davûd, c. 1, s. 1 07 Tirmizî, c. 1, s. 279-280, Hâkim, c. 1, s. 193, Beyhakî, c. 1, s. 364, Begau, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 30, İbn Esîr, c. 6. s. 147.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/234-235.
[262] İbrahîm: 14/37-40.
[263] Enbiya: 21/73.
[264] Hûd: 11/87.
[265] Tâhâ: 20/14.
[266] Mâide: 5/12.
[267] Lukman: 31/17.
[268] ÂI-i İmrân: 39.
[269] Meryem: 19/31.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/235-236.
[270] Müzzemmil: 73/2-4.[271] Müzemmil: 73/20, Nesâi, Sünen, c. 3, s. 200.
[272] İsrâ: 18/79.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/236.
[273] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 242.
[274] EbuDavûd,Sünenıc.2ıs. 61, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 314, İbn Abdilberr, İstiâb, C. 2, S. 41 9.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/236.
[275] Mâide: 5/6.
[276] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 129, Tirmizî, c. 1, s. 9, Dârımî, Sünen, c. 1, s. 175.
[277] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 20, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 43, Müslim, Sahih, c. 1, s. 204, Tirmizî, d,s.5.
[278] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 316, Ebu Davûd, c. 1, s. 193, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 264.
[279] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 316, Buhârî, c. 1, s. 1 80, Müslim, c. 1, s. 292, Ebu Davûd, c. 1, s. 193.
[280] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 316, Ebu Davûd, Sünen, c. 1, s. 193.
[281] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 316, Ebu Davûd, c. 1, s. 193, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 255.
[282] Ebu Davûd, c. 1, s. 206, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 10, 11, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 264, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 132.
[283] Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 14-15.
[284] Malik,Muvatta', c. 1,s.87, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 31 6, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 1 90, Tirmizî, c. 2, s. 28.
[285] Malik,Muvatta',c.1, s. 84, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 241, Müslim, c.1, s. 296, Ebu Davûd, c.1, s. 216-217, Tirmizî, c. 2, s. 121, Nesâî, c. 2, s. 135.
[286] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 34.
[287] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 34, Müslim, c. 1, s. 337.
[288] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 34, Müslim, c. 1, s. 337.
[289] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 1 87.[290] Buhârî, Sahih, c.1, s. 187.
[291] Müslim, c.1, s. 336, Tirmizî, c. 2, s. 109.
[292] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 104.
[293] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 419, Buhârî, c. 1, s. 1 87, Müslim, c. 1, s. 338, Tirmizî, c. 2, s. 109.
[294] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 295, Buhârî, c. 1, s. 1 85, Müslim, c. 1, s. 333, Ebu Davûd, c. 1,s.212.
[295] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 328, İbn Mâce, c. 1, s. 269-270.
[296] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 383, Buhârî, c. 1, s. 1 85, Müslim, c. 1, s. 333.
[297] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 103, Ebu Davûd, c. 1, s. 213, Tirmizî, c. 2, s. 111.
[298] Ahmet b. Hanbel, c. 5, s. 1 03.
[299] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 86, Müslim, c. 1, s. 337-338.
[300] Tirmizî, c. 2, s. 111.
[301] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 83, Ebu Davûd, Sünen, c. 1, s. 214- 215, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 272.
[302] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 215.
[303] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 284, Buhârî, c. 1, s. 1 86, Müslim, c. 1, s.
339, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 115.
[304] Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 114.
[305] Müslim, Sahih, c. 1, s. 340.
[306] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 424, Buhârî, c. 1, s. 201, Ebu Davûd, c. 1, s. 194.
[307] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 2, s. 1 55, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 382, Tirmizî, c. 2, s. 48.
[308] Abdurrezzak, c. 2, s. 165, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 424, Buhârî, c. 1, s. 201, Ebu Davûd, c. 1.S.194
[309] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 424, Buhârî, c. 1, s. 201, Ebu Davûd, c. 1, s. 194.
[310] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 353, Buhârî, c. 1, s. 1 93.[311] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 424, Buhârî, c. 1, s. 201, Ebu Davûd, c. 1, s. 194.
[312] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 2, s. 179-1 80, Buhârî, c. 1, s. 198, Müslim, c. 1, s. 354, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 244-245.
[313] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 206, Müslim, c. 1, s. 355, Ebu Davûd, c. 1, s. 235, Tirmizî, c. 2, s. 61, İbn Mâce.c. 1, s. 286. 31 4.
[314] Abdurrezzak, c. 2, s. 155, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 382, Tirmizî, c. 2, s. 48.
[315] Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 47, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 287-288.
[316] Ebu Davûd, Sünen, c. 1, s. 194.
[317] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 408, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 203, Müslim, Sahîh.c. 1, s. 301-302, Ebu Davûd, c. 1, s. 254, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 81, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 290.
[318] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 101, Buhârî, c. 7, s. 1 63, Ebu Davûd, c. 2, s. 85.
[319] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 2, s. 219, Ahm ed b. Hanbel, c. 1, s. 390, Ebu Davûd, c. 1, s. 261 -262, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 89, İbn Mâce, c. 1, s. 296.
[320] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 275, Müslim, c. 1, s. 414.
[321] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 245, Buhârî, c. 1, s. 205, Ebu Davûd, c. 2, s. 82, Tirmizî, c. 2, s. 96-97, Dârimî, Sünen, c. 1,s. 253.
[322] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 238, Müslim, c. 1, s. 418, Ebu Davûd, c. 2, s. 82, Dârimî, c. 1, s. 254.
[323] Müslim, c. 1, s. 418, Ebu Davûd, c. 2, s. 82.
[324] Tirmizî, c. 2, s. 97, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 2, s. 147-148.
[325] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 2, s. 148.
[326] Buhârî, Sahıh,c.6, s. 112.
[327] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 288, 302.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/237-241.
[328] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 30, Müslim, Sahih, c. 1, s. 504, Ebu Davûd, Sünen, c. 2, s. 18-19.
[329] Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 294.
[330] Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 30, Müslim, c. 1, s. 504, Ebu Davûd, c. 2, s.18.
[331] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 341, Buhârî, c. 1, s. 37, Ebu Davûd, c. 2, s. 45.
[332] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 326, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 293.
[333] Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 117, Ebu Davûd, Sünen, c. 2, s. 23, Tirmizî, c. 2, s. 296.
[334] Malik, Muvatta', c. 1, s. 175, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 17, Müslim, Sahih, c. 1,s. 40-41, Ebu Davûd, c. 1, s. 106, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 226-227, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 1, s. 361.
[335] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 162.
[336] Malik, c.1,s.175, Buhârî, c. 1, s. 17, Müslim, c. 1,5.4041, Ebu Davûd, c. 1,s.1O6, Nesâî, c. 1, s. 226-227, Beyhakî, c. 1,5.361.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/241-242.
[337] Tirmizî, c.2, s. 100-101.
[338] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Tirmizî, c. 2, s. 100.
[339] Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 101.
[340] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Tirmizî, c. 2, s. 101.
[341] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340.
[342] Abdurrezzak, c. 2, s. 370.
[343] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Buhârî, c. 1, s. 184, Ebu Davûd.c.1, s. 226, İbn Mâce .Sünen, c. 1, s. 336.
[344] Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 101.
[345] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 2, s. 370.
[346] Abdurrezzak, c.2, s. 370, Buhârî, Sahîh, c. 1,s.184,192, Ebu Davûd, Sünen, c.1, s. 226, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 101, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 336, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 124.
[347] Abdurrezzak, c.2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 340, Buhârî, c. 1,s.184, Ebu Davûd, c. 1, s. 226, Tirmizî, c. 2, s. 101, İbn Mâce, c. 1, s. 336, Nesâî, c. 2, s. 124.
[348] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Buhârî, c. 1, s. 1 84, Ebu Davûd, c. 1, s. 226, Nesâî, c. 2, s. 124.[349] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Buhârî, c. 1, s. 184, Ebu Davûd, c.1, s. 226, Tirmizî, c. 2, s. 101, İbn Mâce, c. 1, s. 336, Nesâî, c. 2, s. 1 24.
[350] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Buhârî, c. 1, s. 184, Ebu Davûd, c. 1, s. 226, İbn M âce, c. 1, s. 336.
[351] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Buhârî, c. 1, s. 184, Ebu Davûd, c. 1, s. 226, İbn Mâce.c. 1, s. 336, Nesâî, c.2, s. 124.
[352] Abdurrezzak, c.2, s. 370, Buhârî, c. 1, s. 184, Ebu Davûd, c.1, s. 226, Tirmizî, c. 2, s. 104, Nesâî, c. 2, s. 124.
[353] Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 105.
[354] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 2, s. 370.
[355] Buhârî, c. 1, s. 184, Ebu Davûd, c. 1, s. 226, Nesâî, c.2, s. 124.
[356] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, İbn Mâce, c. 1, s. 336.
[357] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 340.
[358] Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 102.
[359] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 2, s. 370.
[360] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Buhârî, c. 1, s. 184, Ebu Davûd, c.1,s. 226, Tirmizî, c. 2, s. 104, İbn M âce, c.1, s. 336.
[361] Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 102.
[362] Abdurrezzak, Mûsânnef, c.2, s. 370, Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 340.
[363] Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 1 84, Ebu Davûd, Sünen, c. 1, s. 227.
[364] Mâide: 6, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 102.
[365] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Buhârî, c. 7, s. 226, Ebu Davûd, c.1, s. 226, Tirmizî, c. 2, s. 102, İbn M âce, Sünen, c. 1, s.336.
[366] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Buhârî, c. 7, s. 132, Ebu Davûd, c. 1, s. 227, İbn Mâce, c. 1, s. 336.
[367] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Buhârî, c. 1,
s. 184, Ebu Davûd, c.1,s. 226, Tirmizî, c. 2, s. 104, İbn Mâce, c. 1, s. 336, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 124.
[368] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Ebu Davûd, c. 1, s. 227.[369] Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 1 84, Ebu Davûd, c. 1, s. 226, Tirmizî, c. 2, s. 104, İbn M âce, c. 1, s. 336, Nesâî, c. 2, s. 124.
[370] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 340.
[371] Ebu Davûd, Sünen, c. 1, s. 227.
[372] Abdurrezzak, c.2, s. 370, Buhârî, c. 1, s. 184, Ebu Davûd, c. 1, s. 226, Tirmizî, c. 2, s. 104, İbn Mâce, c. 1, s. 336, Nesâî, c.2,s.124.
[373] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Ebu Davûd, c. 1, s. 227.
[374] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Buhârî, c. 1, s. 184, Ebu Davûd, c.1, s. 226, Tirmizî, c. 2, s. 104, İbn M âce, c. 1, s. 336, Nesâî, c. 2, s. 1 24.
[375] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 340.
[376] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Buhârî, c. 1, s. 184, Ebu Davûd, c.1,s. 226, Tirmizî, c. 2, s. 104, İbn M âce, c. 1, s. 336-337, Nesâî, c. 2, s. 1 24.
[377] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, İbn Mâce, c. 1, s. 337.
[378] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Buhârî, c. 1, s. 184, Ebu Davûd, c. 1, s. 226, Tirmizî, c. 2, s. 104, İbn M âce, c. 1, s. 337, Nesâî, c.2, s. 124-1 25.
[379] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340.
[380] Buhârî, Sahîh, c.1, s. 1 84-1 85, Ebu Davûd, c. 1, s. 226, Tirmizî, c.2, s. 104. İbn Mâce, c. 1.S.337.
[381] Abdurrezzak, c. 2, s. 370, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340.
[382] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 340, Ebu Davûd, c. 1, s. 228.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/242-245.
[383] Münzirî, et-Tergıb vet-terhıb, c. 1, s. 258, H eysem f, M ecm au'z-zevâid, c. 2, s. 122, Al âüddin Al i, Kenzu'l-um mâl, c. 7, s. 316.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/245-246.
[384] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 317, Ebu Davûd, Sünen, c. 1, s. 115, Nesaî, Sünen, c. 1, s. 230, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ. c. 3. s. 366.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/246.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

IV. ORUCUN RÜKÜN ve ŞARTLARI.:

İbâdetlerde rükun, o ibâdetin meydana gelmiş sayılabilmesi için bulunması zorunlu olan ana unsurlar demektir. Orucun rüknü, oruç süresince yeme içme ve cinsî ilişkiden uzak durma anlamına gelen “imsak”tir. Niyet de, aşağıda açıklanacağı üzere bazı mezheblerce rükün sayılmaktadır. Hangi durumlarda rüknün ihlâl edilmiş olacağı konusu, ileride orucun şartları ve orucu bozan davranışlar bahsinde ayrıntılı şekilde incelenecektir.
İbadetin vücûb sebebi, o ibâdetin mükellef tarafından bizzat yerine getirilmesi yükümlülüğünün başladığını gösteren maddî göstergelerdir (alâmet). Meselâ vaktin girmesi namaz yükümlülüğünün, zenginlik zekât yükümlülüğünün sebebi sayılmıştır. Orucun vücûb sebebi ise vakittir, yani Şâban Ayının girmesidir. Buna göre, yükümlülük şartlarını taşıyan kimsenin Şâban Ayına ulaşması oruç emrinin fiilen ona yönelmesi anlamına gelir. Vücûb sebebi tabiriyle kastedilen budur. Nitekim.: “... Şâban Ayına yetişen onu oruçlu geçirsin” (el-Bakara 2/185) âyeti de bu yükümlülük-sebeb ilişkisini göstermektedir.
Namaz ibâdetinde vakit, namazın hem vücûb sebebi hem de sıhhat şartı olduğundan onun sebeb yönü üzerinde ayrıca durulmamıştır. Şâban Ayı ise, orucun sâdece vücûb sebebi olduğundan ayrıca üzerinde durulmasına ihtiyaç vardır. Konuyu önemli hale getiren bir diğer sebeb de Şâban Ayı nın başlangıç ve bitişinin tesbitinin nasıl yapılacağı konusunun öteden beri tartışmalı oluşudur. Literatürde bu konu “Rü'yet-i Hilâl” yani hilâlin görülmesi meselesi olarak adlandırılır.

A-) HİLÂLİN GÖRÜLMESİ.:
Kamerî Aylar, adından anlaşıldığı gibi başlangıcı ve bitişi ayın hareketlerine göre belirlenen aylardır. Ramazan Orucu, Şâban Ayında tutulduğun dan ve Şâban Ayı da ay takvimine göre her sene değiştiğinden, oruca başlayabilmek için öncelikle, Şâban Ayının başladığını tesbit etmek gerekmektedir.
Peygamberimiz.: “Hilâli (ramazan hilâli) görünce oruca başlayınız ve hilâli (şevval hilâli) görünce bayram ediniz. Hava bulutlu olursa içinde bulunduğunuz ayı otuza tamamlayınız” buyurmuştur. (Buhârî, “Savm”, 5, 11; Müslim, “Sıyâm”, 3-4, 7-10).

Bir başka hadiste de.: “Hilâli görmedikçe başlamayınız, hilâli görmedikçe bayram etmeyiniz. Hava bulutlu olur da hilâli göremeyecek olursanız, ayı otuza tamamlayın” buyurmuştur. (Buhârî, “Savm”, 11)

Bunun için Şâban Ayının 29. gününden itibâren hilâli görme araştırmaları yapmak gerekmiştir. Aynı şekilde, Şâban Ayının çıkıp şevval ayının girdiğini anlamak, dolayısıyla bayram günü oruç tutmuş olmamak için bu defa ramazanın 29. gününden itibâren hilâl gözetlenir ve görülmeye çalışılır. Şâban Ayının yirmi dokuzunda hava bulutlu olur da ay görülemezse, Kamerî Aylar bazan 29 bazan 30 çektiğinden, Peygamberimiz’in direktifi doğrultusunda Şâban Ayının otuz çektiği farzedilerek ona göre davranmak gerekir.
Bir hadislerinde Peygamberimiz.: “Biz ümmî bir toplumuz; hesap ve okuma yazma bilmeyiz. Şunu biliriz ki ay, ya 29 ya 30'dur” buyurmuştur. (Buhârî, “Savm”, 11,13; Müslim, “Sıyâm”, 15; Ebû Dâvûd, “Savm”, 4)
Rivâyet edildiğine göre Peygamberimiz hilâli gördüğü vakit ramazanın bereketli ve huzurlu geçmesi için DUÂ ederdi.

a-) HiLâLin GörüLme Vakti.:
Hem güneş battıktan sonra daha kolay görüleceği, hem de hesabın netleşeceği düşüncesinden dolayı âlimlerin büyük çoğunluğu hilâlin gündüz değil, güneş battıktan sonra görülmesine itibar edileceğini söylemişlerdir. Ebû Hanîfe, İmam Muhammed, bir sonraki geceye ait olma ihtimalinden dolayı, zevâl vaktinden önce veyâ sonra olmasına bakmaksızın, gündüzün görülen hilâl ile Ramazan Orucuna başlanamayacağı gibi Ramazan Orucunun bittiğine de hükmedilemeyeceği görüşündedir. Diğer mezheblerin görüşü de bu yöndedir. Ebû Yûsuf ise zevâlden sonra görülecek hilâli sonraki geceye; zevâlden önce görülecek hilâli ise, iki gecelik olmayan hilâlin zevâlden önce görülemeyeceğine ilişkin cârî tecrübî bilgiye dayanarak, önceki geceye ait saymıştır.

b-) Rü'yet-i HiLâL MeseLesi.:
Rü'yet-i hilâl (hilâlin görülmesi) meselesi öteden beri üzerinde durulan ve sonu gelmeyen tartışmalara yol açan bir konudur. Tartışmanın esası şudur.: Ramazan Hilâlinin görülmesinde baş gözüyle görmeye mi itibar edilecektir, yoksa bu hususta astronomik hesaplara dayanmak câiz midir?
Hilâlin, güneş battıktan sonra görülmesi, Kamerî Takvime göre içinde bulunulan ayın sonunu, bir sonraki ayın başlangıcını gösterir. Hilâl ilk doğduğunda çok ince olduğu ve çok kısa bir süre sonra kaybolduğu için, ilk günün hilâlini görmek büyük bir dikkat ve tecrübeyi gerektirir. O anda hafif bir sis bulunması durumunda hilâlin görülmesi mümkün olmaz. Bunun için Peygamberimiz bu gibi durumlarda içinde bulunulan ayı, otuz güne tamamlamayı emretmiştir.
Dünyanın yuvarlak olması sebebiyle hilâlin bir yerde görülürken başka yerde görülmemesi mümkündür. Buna “İhtilâf-ı Metâli" yâni ayın doğuş yer ve vakitlerinin değişmesi denilir. Oruca başlarken, ihtilâf-ı metâlie itibar edilip edilmeyeceği hususunda Şâfiîler, ihtilâf-ı metâlie itibar edileceğini, dolayısıyla bir yerde görülen hilâlin oraya uzak yerler için geçerli olmayacağını söylemişlerdir. Şâfiîler’in bu konuda sağlam dayanakları bulunmamak tadır. Onlar ihtilâf-ı metâli’in oruca başlamada dikkate alınmasını, güneşin hareketlerinin namaz vakitlerinin belirlemesinde dikkate alınmasına ben zetmişlerdir: Namaz vakitleri belirlenirken nasıl güneşin hareketleri esas
alınıyor ve meselâ akşam namazı her bölgede aynı anda kılınmıyor ise, oruca başlama vakti de böyle olabilir. Fakat bu oldukça isâbetsiz bir benzetmedir. Çünkü; ayın bir aylık hareketi, güneşin bir günlük hareketine benzetilmektedir. İkincisi ihtilâf-ı metâli‘ dikkate alınacak olsa bilebu en fazla Oruc bir, çok istisnaî durumlarda iki günlük fark ortaya çıkaracaktır. Nitekim astronomik verilere göre ayın ilk kez görüldüğü yerle, buraya en uzak yerdeki görülüşü arasındaki süre farkı dokuz saatten ibârettir. Halbuki güneşin hareketinde, belki de her anına göre yüzlerce farklı anlarda, belki farklı bölgelerde günün her anında namaz kılınmış olmaktadır.
Ulaşım ve iletişim imkânlarının son derece yavaş ve yetersiz olduğu dönemlerde, ihtilâf-ı metâliin dikkate alınması anlaşılabilir, izah edilebilir ve savunulabilir bir durum olsa bile iletişim imkânlarının son derece süratli olduğu günümüzde, böyle bir görüşün savunulması imkânsızdır. Kaldı ki, fâkihlerin büyük çoğunluğu, ilk dönemlerden beri, ihtilâf-ı metâlie itibar edilmeyeceğini, bir yerde görülen hilâlin diğer yerler için de geçerli olacağını söylemişlerdir. Bu görüş, savunanlarının ve delillerinin güçlülüğü bir yana, bütün müslümanların aynı zamanda oruç tutmaları ve aynı zamanda bayram etmeleri sonucunu doğurduğu ve zâhiren de olsa bir birlik sağladığı için bile daha isâbetli sayılmaya lâyıktır.
Asıl tartışma Astronomi İlminin verilerine göre hareket edilip edilmeye ceği noktasında toplanmaktadır. Bu konuda, astronomi ilminin verilerine itibar edilmeyeceğini savunanların argümanları oldukça zayıf görünmekte dir. Bir kere, Peygamberimiz.: “Hilâli görünce oruç tutun...” buyurduğuna göre, aslolan hilâlin görülmesidir; görmenin nasıl olduğu değil. Hadiste geçen “rü'yet” kelimesinin “baş gözüyle görmek” anlamına geldiğini iddia etmek ise bir zorlamadır; çünkü o kelimenin klasik Arapça'da anlamak, bilmek gibi anlamları vardır. Öte yandan, astronomik verilere itibar edilmeyişi, Peygam berimiz’in yukarıda geçen.: “Biz ümmî bir toplumuz, hesap, okuma yazma bilmeyiz” sözüne dayandırılıyorsa, bu takdirde, müslümanlar ne kadar cahil kalırlarsa o kadar iyi müslüman olurlar gibi bir anlam çıkarılması kaçınılmaz olur. Esasen Peygamberimiz’in bu sözü, o toplumun bilgi ve tecrübe biriki minin ince hesaplar yapmaya yetmeyeceğini, fakat bu işin özünde hesap meselesi olduğunu da göstermiş olmaktadır.
Hz. Peygamber aleyhisselâm tarafından hilâlin çıplak gözle görülmesi gibi bir ölçünün getirilmiş olması, bu yöntemin Kameri Ayın başlangıç ve bitişini belirlemede yegâne yol olduğunu belirlemek için değil, belki de öteden beri kullanılagelen mûtat yol, her türlü şartta ve imkânsızlık içinde uygulanabilir bir yöntem olması sebebiyledir. İbadetlerin ifâsında kolaylık esastır. İslâm'daki bütün ibâdetlerin ortak özelliği, sâde, kolay anlaşılır ve kolay tatbik edilebilir olmasıdır. Bu bakımdan İslâmdaki ibâdetler, hiçbir uzmanlık ve bilim dalının gelişmediği toplumlarda bile, tarihte görüldüğü gibi, en sıradan insanlar tarafından bile kolaylıkla yerine getirilebilir. Sabah Namazı kılacak olan kişi, kafasını uzatıp doğu tarafına baktığı zaman, güneşin doğup doğmadığını görebilir. Ama işin özü itibariyle yalın ve kolay olması, hiçbir zaman, bilimsel verilerin ve gelişmelerin dikkate alınmaması gerektiği anlamına çekilemez. Tam tersine bilimsel gelişmelerden, her konuda olduğu gibi, ibâdetler konusunda da yararlanmak gerekir.
Günümüzde Astronomi İlmi oldukça gelişmiş, ayın ve güneşin hareketlerinin hassas bir şekilde tesbiti mümkün hale gelmiştir. Artık ince astronomik hesaplar sayesinde, gelecek birkaç yıllık namaz vakitlerini gösteren takvimler bile hazırlanabilmektedir. Astronomik hesap, ayın çıplak gözle görülebilir olmasını esas aldığına göre, en doğrusu bu esasa göre hazırlanan takvimlere göre hareket etmektir. Bu konuda dünya müslümanları arasında devletler düzeyinde bir görüş birliğine varılıp, her yıl müslümanların lâhûtî bir atmosfere girmeye hazırlandıkları Şâban Ayında onları tereddüte düşüren ve ibâdet şevklerini kıran rü'yet-i hilâl tartışmasına bir son verilmesi günümüz müslümanlarının ortak dileğidir. Bu sûretle, hiç değilse oruç ve bayram münasebetiyle bir birlik ve beraberlik içinde olunmuş, ideolojik söylemler için istismar edilen bir konu olmasının önüne geçilmiş, İslâm ülkelerinin anlamsız bir rekâbet ve gruplaşma içine girmesi de önlenmiş olur.
Klasik Dönem fâkihleri de, rüyet-i hilâl tartışmasını kesmek maksadıyla, kamu otoritesinin (hâkim) bu konudaki kararını herkes için bağlayıcı kabul etmişlerdir. Ülkemizde, her yıl yaşanan anlamsız ve lüzumsuz tartışmalara son vermek için, bu alanda kamu otoritesi sayılan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın astronomik veriler esas alınarak kabul ve ilân ettiği takvime uyulması en doğrusudur. Bu sûretle müslümanlar arasında gereksiz yere oluşturulan gerginlik ve soğukluk ortadan kalkacak ve bayramın bütün ülkede aynı günde yapılmış olması, birlik ve beraberlik ruhunun kuvvetlenmesine katkıda bulunacaktır. Bununla birlikte, astronomik hesapla tatmin olmayıp hilâlin gözle görülmesi gerektiğini düşünenler, meseleyi tabii mecra'ından saptırmamak ve fitneye sebeb olmamak şartıyla sâdece kendi nefislerinde gözle görmeyi esas alarak davranabilirler. Unutmamalı ki müslümanlar arasında fitneye sebeb veyâ alet olmak büyük günahtır. Kur’ÂN Diliyle ifâde etmek gerekirse.: "Fitne, savaştan (öldürmekten) bile kötüdür” (el-Bakara 2/191, 217).

B-) YÜKÜMLÜLÜK ŞARTLARI.:

Orucun yükümlülük şartları denince, bir kimsenin oruç ibâdetiyle yükümlü (mükellef) sayılması, farz veyâ vâcib bir orucun bir kimsenin zimmetinde borç olarak sabit olması için aranan şartlar kastedilir. Fıkıh literatürün de bu şartlar, “orucun vücûb şartları” olarak da anılır. Oruç tutmamayı mubah kılan ma’zeret halleri de, bu yükümlülük şartlarını açıklayan ilâve bilgilerdir.

a-) YükümLüLük ŞartLarı.:
Namaz mükellefiyeti için gerekli olan şartlar yani Müslümanlık, ergenlik (bulûğ) ve belli bir aklî olgunluk düzeyinde olmak (akıl), oruç için de gerekli ve geçerlidir. Ergenlik yaşına gelmeyenler ibâdetlerle yükümlü olmamakla birlikte, alıştırmak ve ısındırmak maksadıyla, âile büyükleri onlara ara ara namaz kılmalarını ve oruç tutmalarını söyleyebilir. Peygamberimiz, yedi yaşından on yaşına kadarki sürede çocuğun namaza alıştırılmasını önermiştir. Bedenî durumları dikkate alınmak şartıyla çocukların 8-9 yaşlarından itibâren oruca alıştırılmaları da uygundur.
Genel vücûb şartları yanında kişinin ayrıca oruç tutmaya güç yetirecek durumda olması ve yolcu olmaması da şarttır. Bu şartlar orucun edâsının vâciblik şartları olarak da adlandırılır. Oruç bahsinin başında zikrettiğimiz âyetin belirttiğine göre, hasta ve yolcu olan kişiler isterlerse oruç tutmayabilirler. Fakat tutmadıkları oruçları normal duruma döndükten sonra kazâ ederler. Hasta için normal durum iyileşmek, yolcu için ise, yolculuğun bitmesidir (ikamet). Oruç tuttuğu takdirde kendisinin veyâ çocuğunun zarar görmesi muhtemel olan gebe veyâ emzikli kadınlar da oruç tutmayabilirler.
Hatta zarar görme ihtimali kuvvetli ise tutmamaları gerekir. Durumları normale döndüğünde tutamadıkları oruçları kazâ ederler. Yaşlılık sebebiyle oruç tutmaya artık gücü yetmeyenler, bunun yerine bir fakir doyumluğu olan fidye verirler.

b-) Oruç Tutmamayı Mubah KıLan Ma’zeretLer.:
Kur’ÂN'da ve Hadislerde, Dinde insanlara zor gelecek hiçbir yükümlülüğün bulunmadığına sıklıkla işaret edildiğini, herhangi bir sıkıntı ve meşakkatin bulunduğu durumda da mükelleflere birtakım kolaylık ve ruhsatların tanınmış olduğunu biliyoruz. Bu genel ilkenin bir parçası olarak, bazı durumlarda farz olan Ramazan Orucunu tutmamaya da müsaade edilmiştir.
Ramazan Orucunu tutmamayı mubah kılan ma’zeretler (özürler) genel hatlarıyla şunlardır.:
1-) Sefer.:
Namaz bölümünde belirtildiği üzere sefer (yolculuk) hali, genellikle, sıkıntı ve meşakkatli olduğu için yolcu olanlara birçok konuda kolaylıklar getirilmiştir. Yolcu olanlar için, namazın terkine değil, kısaltılmasına veyâ cemedilmesine ruhsat verildiği halde, namaza göre daha yorucu ve yıpratıcı olduğu için orucun terkedilmesine ruhsat verilmiştir (bk. el-Bakara 2/183-184). Bununla birlikte yolcu sayılan kimsenin, eğer gerçekten bir sıkıntı yoksa ve zarar da görmeyecekse oruç tutması daha faziletli görülmüştür.
Geceden niyetlendiği orucu tutarken, gündüzün yola çıkmak durumunda kalan kimse, Hanefîler'e göre, bu orucunu tamamlasa daha iyi olur; fakat bozması durumunda kefâret gerekmez. Şâfiî ve Hanbelîler ise, Şâban Ayında Hz. Peygamber'in Mekke fethine çıktığında Kadîd denilen yere varıncaya kadar oruçlu olup orada orucunu bozduğuna dair rivâyete dayanarak, geceden niyet edilmiş orucun bile sefer durumunda bozulabileceğini söylemişlerdir. Savaş durumu veyâ cephede uzun süre çatışma durumu da aynı şekilde bir ma’zerettir. Bu durumlarda kalan kişi, sağlığına ve görevine uygun düşen seçeneğe göre hareket etmelidir.

2-) HastaLık.:
Hastalık da birtakım ruhsatların sebebi olan bir durumdur. ALLAHu zü’L- CeLÂL, bölüm başında zikredilen âyette hiçbir kayıt getirmeden hasta olanların, iyileştikleri bir vakitte oruç tutabileceklerini ifâde etmiştir. Bu bakımdan oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veyâ uzamasından endişe eden, yahut böyle olmamakla birlikte oruç tutmakta zorlanacak olan kimseler oruç tutmayabilir veyâ başlamış bulundukları orucu bozabilirler.
Oruç tuttuğu takdirde hasta olacağı tıbbın verilerine göre kuvvetle muhtemel olan kişinin de hasta hükmünde olduğu söylenmiştir.

3-) GebeLik ve Çocuk Emzirmek.:
Gebe veyâ emzikli olan kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları halinde oruç tutmayabilirler. Bunlar bir yönüyle hasta hükmünde oldukları gibi, onlara bu ruhsatı tanıyan hadisler de bulunmaktadır. (Nesaî, “Sıyâm”, 50-51, 62; İbn Mâce, “Sıyâm”, 3).

4-) YaşLıLık.:
Dinimiz oruç tutmaktan âciz olan yaşlı kimselerin oruç tutmasını istememiş, bunun yerine, tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermelerini öngörmüştür. Bölüm başında zikredilen âyette oruç tutmaya güç yetiremeyenlerin veyâ tutmaya çalıştıkları takdirde büyük bir sıkıntı çekecek olanların fidye vermeleri gerektiği ifâde edilmektedir. İyileşme ümidi bulunmayan hastalar da bu hükümdedir. Ancak ramazanda oruç tutma gücüne sahip olmayıp da, daha sonra kazâ edebilecek durumda olanlar fidye vermeyip tutamadıkları oruçları kazâ ederler.
İyileşmeyen sürekli bir hastalık nedeniyle oruç fidyesi veren kimse daha sonra oruç tutmaya güç yetirecek olsa fidyenin hükmü kalmaz; oruç tutması ve önceki tutamadığı oruçları kazâ etmesi gerekir.

5-) İLeri Derecede AçLık ve SusuzLuk.:
Oruçlu bir kimse açlıktan veyâ susuzluktan dolayı helâk olacağından, beden ve ruh sağlığının ciddi boyutta bozulacağından endişe ediyorsa veyâ böyle bir şeyin olması tecrübeye veyâ doktor raporuna göre kuvvetle muhtemel ise, orucunu bozması câiz olur. Hatta ölüm tehlikesi açıksa oruç tutması haram olur.

6-) Zor ve MeşakkatLi İşLerde ÇaLışmak.:
Esas itibariyle bir insanın ibâdetlerini normal bir şekilde yapmasını engelleyecek zor ve ağır işlerde çalışması veyâ çalıştırılması doğru değildir. İnsanın ibâdetini sağlıklı bir şekilde yapmakla geçimini temin ikilemi arasında bırakılması insan hakları açısından kesinlikle kabul edilebilir bir durum değildir. Böyle bir durumda bırakılan kişi, eğer toplum kendisine daha iyi iş imkânları sağlayamıyorsa, dolayısıyla işinden ayrıldığı takdirde geçim sıkıntısı çekmesi kesin veyâ kuvvetle muhtemel ise, bu durumda oruç tutmayabilir. Geçici bir süre ağır
bir işte çalışmak durumunda kalan isEbu durumda oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir zarar erişeceğinden endişe ediyorsa oruç tutmayabilir. Bunlar imkan bulurlarsa kaza ederler, deðilse oruç yerine fidye verirler.
Kur’ÂN'da oruç tutmamayı mubah kılan ma’zeretler olarak hastalık, yolculuk ve oruca güç yetirememeden söz edilmiştir (el-Bakara 2/184-185).
Fâkihler de oruç tutmama ruhsatını bu üç durumla sınırlı tutmayı tercih etmiş, bu üç durumun ortak özelliği meşakkat olsa bile, her meşakkat halinde oruç tutulmayabileceğini söylemekte mütereddit davranmışlardır. Bunun en
başta gelen sebebi, mükelleflerin sübjektif ve değişken bir durum olan me şakkati belirlemede ölçüsüz veyâ mütesâhil davranıp olur olmaz bahanelerle orucu terketmesine yol açma, yani bu ruhsatı kötüye kullanma endişesidir. Bununla birlikte oruç ibâdeti, netice itibariyle kul ile ALLAH arasında kalan bir yükümlülük ilişkisi olduğundan, mükelleflerin yukarıda sayılan ma’zeretler ışığında kişisel inisiyatiflerini kullanması, ma’zeretleri içlerine sinmediği sürece orucu terketmemesi, haklı ve geçerli bir ma’zeretlerinin bulunduğuna iyice kani olduklarında da anılan ruhsattan yararlanması isâbetli bir tutum olur.
Sıralanan bu ma’zeretlerden biri sebebiyle oruç tutamayan kimse, oruca, oruçlulara ve Şâban Ayına hürmeten, mümkün oldukça bunu belli etmemelidir. Canına veyâ bir uzvuna yönelik bir tehdide mâruz kalan kimsenin nasıl davranacağına ilişkin olarak kimi âlimler, zorlama karşısında Ramazan Orucunu bozmayıp zulmen öldürülen kimsenin günahkâr olmayacağını; tersine dinine bağlılığını gösterdiği için büyük bir sevâp kazanmış olacağını söylemişlerse de ağırlık kazanan görüş bu durumda orucu bozmanın daha doğru olacağı yönündedir. Hatta tehdid altında kalan kişi, oruç için tanınan yolculuk, hastalık gibi bir ma’zerete sahip ise, zorlama karşısında orucunu bozmazsa günahkâr olur.
Düğün veyâ sünnet yemeği gibi bir ziyâfete çağrılnn kimsenin, genel olarak diğer dâvetlerde olduğu üzere bu dâvete icâbet etmesi, dostluk bağlarının güçlendirilmesi veyâ ilişkilerin geliştirilmesi vb. amaçlara hizmet edeceği için teşvik edilmiştir. Nâfile oruç tuttuğu bir günde böyle bir ziyâfete çağrilân kimse, sözü edilen olumlu amaçlara hizmet edeceğinden emînse, bu dâvete icâbet etmesinin yerinde bir davranış olacağı; fakat, yine de beklenmedik yararlara ve güzelliklere yol açabileceği mülâhazasıyla genel olarak bu tür dâvetlere icâbet edip orucunu bozmasında bir beis bulunmadığı ifâde edilmiştir. Başlanmış olan nâfileyi tamamlamak gerektiği kuralı sebebiyle bozduğu bu orucu daha sonra kazâ eder..
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

İSLÂM TARİHİ 8 BÖLÜM.:

ResimBİRİNCİ AKÂBE BEY'ATI.:

Resim Birinci Akâbe Buluşma ve Bey'atı.:

Geçen (onbirinci) yılda, Ensardan* altı kişi, Akâbe'de Peygamberimiz aleyhisselâmla buluşup Müslümân olmuş ve gelecek yıl tekrar gelmek üzere Peygamberimiz aleyhisselâma söz vermişlerdi.
Bundan bir yıl sonra[1], gelen yılda,[2] yani nübüvvetin onikinci yılında,[3] hac mevsiminde, Ensardan, içlerinde bir yıl önce Müslümân olan altı kişiden beşinin de hâzır bulunduğu oniki kişilik bir topluluk, Birinci Akâbe'de Peygamberimiz aleyhisselâmla[4] geceleyin buluştular.[5]
Ashab-ı Kiramdan Ubâde b. Sâmit der ki.: “Ben Birinci Akâbe Bey'atında bulunmuş olan kişilerden[6] ve kabile temsilcilerindenim.[7] Biz, oniki kişi idik.[8]
Resûlullah aleyhisselâm, Akâbe'de, geceleyin, çevresinde ashabından küçük bir topluluk bulunduğu halde, bize.: “Geliniz! ALLAH'a hiçbir şeyi şerik koşmayacağınız, Birşey çalmayacağınız, Çocuklarınızı öldürmeyeceğiniz, Ellerinizle ayaklarınız arasında iftira uydurmayacağınız, Mârufta bana isyân ve itaatsizlik etmeyeceğiniz hakkında bana bey'at ediniz!.[9]
Ahdinize vefa ederseniz, Cenneti kazanırsınız![10]
İçinizden kim de haddi mûcib birşey yapar da kendisine had vurulursa, bu, onun keffâreti olur.
ALLAH kimin suçunu örtbas ederse, onun işi de ALLAH'a kalır.
ALLAH dilerse onu azâba uğratır, dilerse yarlıgar!”
buyurdu.”[11]
Resûlullah aleyhisselâm, kadınlardan aldığı gibi, bizden bey'at aldı.[12]
Bu, savaş farz kılınmadan önce idi.[13]
“Hiçbir şeyi ALLAH'a şerik koşmayacağız! Birşey çalmayacağız! [14]
Çocuklarımızı öldürmeyeceğiz! [15]
ALLAH'ın dokunulmaz kıldığı cana haksız yere kıymayacağız! [16]
Ellerimizle ayaklarımız arasında iftira uydurmayacak,[17]birbirimize iftira atmayacağız[18]
Yağmacılık yapmayacağız![19]
Mârufta sana âsi olmayacak, itaatsizlik etmeyeceğiz!' diye bey'atta
bulunduk.”[20]


Resim Birinci Akâbe Bey'atında BuLunanLar.:

1. Es'ad b.Zürâre,
2. Avf b. Haris,
3. Ukbe b.Âmir,
4. Kutbe b. Âmir,
5. Râfi’ b. Mâlik,
6. Muaz b. Haris,
7. Zekvan b. Abdi Kays,
8. Ubâde b. Sâmit,
9. Yezid b. Salebe,
10. Abbas b. Ubâde,
11. Ebu'l-Heysem Maiikb. Teyyihan,
12. Uveym b. Sâide.
Bunlar, bey'attan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselâmın yanından ayrılıp
Medine'ye döndüler.[21] ALLAH onlardan razı olsun!
Ukbe b. Vehb ile[22] Seleme b. Selâme'nin de, bu Birinci Akâbe Bey’atına katılan Ensar arasında bulunduğu da rivâyet edilir.[23]


Resim Mus'ab b. Umeyr'in Öğretmen OLarak Medine'ye GönderiLişi.:

Evs ve Hazrec Kabilesi Müslümânlarının ileri gelenleri.:[24] “İçimizde İslâmiyet açıklandı ve yayılmaya başladı.[25] Halkı ALLAH'ın Kitabına dâvet edecek,[26] Kur’ÂN-ı Kerîm okuyacak[27] bir mukri (Kur’ÂN-ıKerîm okuyucu);[28] İslâm Dinini anlatacak, İslâm Sünnet ve Şeriatlarını aramızda ikâme edecek, namazlarımızda bize imamlık yapacak bir kimse[29] gönder!” diye, Peygamberimiz Aleyhisselâma yazı yazdılar.[30] Böylece, kendilerine Kur’ÂN-ı Kerîmi öğretecek, İslâmiyeti anlatacak[31] bir sahabi göndermesini, Peygamberimiz Aleyhisselâmdan istediler.[32]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselâm Mus'ab b. Umeyr'i gönderip, onlara Kur’ÂN okumasını, İslâmiyeti öğretmesini,[34] İslâm Dinini anlatmasını 35 ona emretti.[36]
Mus'ab b. Umeyr Medine'de Es'ad b. Zürâre'nin evine indi.[37] Orada oturdu.[38]
Medineli Müslümânlara Kur’ÂN okur, [39]Kur’ÂN'ı,[40] İslâm şeriatını[41] öğretir,[42] İslâm Fıkhını anlatırdı. [43]
Mus'ab b. Umeyr Medine'de “Mukri”' diye anılırdı. [44]
İmamlık yapar,[45] namaz kıldırırdı.[46]
Peygamberimiz Aleyhisselâm Medine'ye hicret edip gelmeden önce, Mûsâb b. Umeyr, Müslümânları Cuma için toplamak üzere yazı yazıp izin istemiş;[47]
Peygamberimiz Aleyhisselâm da bunu yapmasını, cevâben yazdığı yazısında, ona emretmişti.[48]
Bera' b. Âzib'e göre; Mus'ab b. Umeyr ile birlikte, İbn Ümmi Mektum da
Medine'deki Müslümânlara Kur’ÂN-ı Kerîm okumak üzere Medine'ye gelmişti.[49]


Resim Useyd b. Hudayr iLe Sa'd b. Muaz'ın Müslümân OLuşu ve İsLâmiyetin Medine'de YayıLışı.:

Useyd b. Hudayr,[50] Câhiliye ve İslâmiyet Devrinde, babasından sonra
kavminin seyyidi olup, [51] en akıllılarından ve görüş sâhiblerindendi. [52]
Araplar içinde yazı yazmayı bilenler pek az bulunurken, o, yazardı. İyi yüzme bilir ve iyi ok atardı.
Kendilerinde bu hasletler bulunanlara, Câhiliye devrinde “Kâmil” denirdi.
Useyd b. Hudayr'da bunların hepsi toplanmış bulunuyordu. [53]
Es'ad b. Zürâre bir gün Mus'ab b. Umeyr'i yanına alarak Abduleşhel
Oğullarıyla Zafier Oğullarının evlerine doğru götürdü.
Es'ad b. Zürâre, Sa'd b. Muaz'ın halasının oğlu idi.
Es'ad b. Zürâre ile Mus'ab b. Umeyr, Zafer Oğullarının bostanlarından
birisine girdiler. Oradaki, Mark diye anılan kuyunun başına oturdular.
Medinelilerden, Müslümân olan kimseler de, onların yanına toplandılar.
Sa'd b. Muaz ile Useyd b. Hudayr, o zaman, Abduleşhel Oğulları Kabilesinin seyyidleri, ulu kişileri olup, kavimlerinin dininde ve müşrik idiler.
Bunlar Es'ad b.Zürâre'nin Mus'ab b. Umeyr'i oraya getirdiğini ve başına bazı kimselerin toplandığını işitince, Sa'd b. Muaz, Useyd b. Hudayr'a.: “Sen işini iyi bilen ve kimsenin yardımına muhtaç olmayan bir adamsın!
Zayıflarımızın inançlarını bozmak için mahallemize gelmiş olan şu adamların yanına git de, kendilerini azarla ve mahallemize gelmekten men et!
Bilirsin ki; Es'ad b. Zürâre benim akrabam olmasaydı, bu işi kendim
yapmaya yeterdim!
O halamın oğlu olduğu için, üzerine varmaya yol bulamadım!” dedi.
Bunun üzerine, Useyd b. Hudayr hemen kısa mızrağını alıp onlara doğru
ilerledi.
Es'ad b. Zürâre, onu görünce, Mus'ab b. Umeyr'e.: “Şu yanına gelen, kavminin seyyidi, ulu kişisidir.” dedi.
Mus'ab b. Umeyr.: “Oturursa, kendisiyle konuşurum!” dedi.
Useyd b. Hudayr, sövüp sayarak, gelip tepelerine dikildi ve.: “Sizi bize getiren nedir? Zayıflarımızın inançlarını mı bozacaksınız? [54]
Sen şu yabancı, kovulmuş adamı, zayıflarımızın inançlarını bâtıl ile bozmak ve onlan ona dâvet etmek için mi getirdin?! Senin bundan sonra çevremizde bir daha birşey yaptığını görmeyeyim! [55]
Eğer hayatınız size gerekse, hemen yanımızdan ayrılın!” dedi.
Mus'ab b. Umeyr, ona.: “Biraz oturup, söyleyeceklerimi dinlesen; beğenirsen kabul etsen, beğenmezsen, hoşuna gitmezse, dinlemekten yüz çevirsen olmaz mı?” dedi.
Useyd b. Hudayr.: “Yerinde bir söz söyledin!” dedikten sonra, mızrağını yere saplayıp onlarla oturdu.
Mus'ab b. Umeyr İslâmiyet üzerine bir konuşma yaptı ve ona Kur’ÂN-ı Kerîm okudu.
Useyd b. Hudayr Mus'ab b. Umeyr'in sözlerini ve Kur'ÂN-ı Kerîm'i dinlediği zaman, Es'ad b. Zürâre ile Mus'ab b. Umeyr.:
“VALLAHi, o daha konuşmadan önce, kendisinin yüzünde İslâm'ın Nurunun patladığını ve yumuşadığını anladık!” demişlerdir.
Useyd b. Hudayr, Kur’ÂN-ı Kerîm hakkında.:
“Bu, ne kadar güzel, ne kadar yüce söz!. Siz bu Dine girmek istediğiniz zaman ne yaparsınız?” dedi.
Es'ad b. Zürâre ile Mus'ab b. Umeyr.:
“Gusledip temizlenirsin! Altlı üstlü, elbiseni temizlersin! Sonra, hak şehâdetiyle şehâdet getirirsin! Sonra da namaz kılarsın!” dediler.
Useyd b. Hudayr kalkıp gusletti.
Elbiselerini temizledi.
Hak şehâdetiyle şehâdet getirdi.
Sonra da, iki rekat namaz kıldı, ve.:”Gerimde bir adam var ki, o size tâbi olursa, kavminden hiçbir kimse ona muhalefet etmez, ondan geri kalmaz. O, Sa'd b. Muaz'dır! Ben şimdi onu size gönderirim!” dedi.
Mızrağını alıp Sa'd b. Muaz'ın ve Kavminin yanına döndü.
Onlar, bir araya toplanmış, oturuyorlardı.
Useyd b. Hudayr gelirken, Sa'd b. Muaz ona bakınca.:
ALLAH'a yemîn ederim ki; Useyd, yanınızdan gidişinden başka bir yüzle geldi size!” dedi.
Useyd b. Hudayr toplantı yerinde durunca, Sa'd b. Muaz ona.:
“Ne yaptın?” diye sordu.
Useyd b. Hudayr.:
“O iki adamla konuştum. VALLAHi, ben onlarda bir sakınca görmedim. Bununla birlikte, kendilerini nehiy ve men ettim.
Onlar da.: 'Biz senin istediğini yaparız!' dediler.
Bana haber verildiğine göre; Harise Oğulları, Es'ad b. Zürâreyi, senin halanın oğlu olduğunu bildikleri halde, sana verdikleri sözü bozup, hakaret için öldüreceklermiş!” dedi.
Sa'd b. Muaz, Harise Oğullarının adı anılınca, kızgın bir halde hemen kalkıp eline mızrağını aldı ve.: “VALLAHi, sende beni tatmin edecek birşey göremedim!” dedikten sonra, Es'ad b. Zürâre ile Mus'ab b. Umeyr'e doğru ilerledi.
Es'ad b. Zürâre, Mus'ab. b. Umeyr'e.:
“Ey Mus'ab! VALLAHi, sana gerisindeki kavminin seyyidi, ulu kişisi geliyor ki, kendisi sana tâbi olursa, onlardan iki kişi bile sana muhalefet etmez!” dedi.
Sa'd b. Muaz Es'ad b. Zürâre ile Mus'ab b. Umeyr'i sâkin ve telâşsız görünce, Useyd b. Hudayrın ancak onların söyleyeceklerini kendisine dinletmek istediğini anladı. Sövüp sayarak, üzerlerine dikildi. Es'ad b. Zürare'ye.: “Ey Ebu Ümâme! VALLAHi, seninle aramızda akrabalık olmasaydı, bu adamı benden kurtaramazdın!
Siz bizim hoşlanmadığımız şeyi evlerimizin içine mi sokacaksınız? [56]
Sen şu yabancı, kovulmuş adamı evlerimize, zayıflanmızın inançlarını bâtılşeylerle bozmak ve onları ona dâvet etmek için mi getirdin?!
Sizin bundan sonra çevremizde bir daha birşey yaptığınızı görmeyeyim”
diyerek çıkıştı.[57]
Mus'ab b. Umeyr, ona.:
“Biraz oturup söyleyeceklerimi dinlesen; beğenirsen kabul etsen,
beğenmezsen, hoşuna gitmezse, dinlemekten yüz çevirsen olmaz mı?” dedi.
Sa'd b. Muaz.: “Yerinde bir söz söyledin!” dedi ve mızrağını yere saplayıp oturunca, Mus'ab b. Umeyr ona İslâmiyeti anlattı ve Kurân-ı Kerîm okudu.[58 Mus'ab b. Umeyr, Sa'd, b. Muaz'a Zuhruf Sûresinin baş tarafından (1-8) okumuştu.[59]
Bu, Sa'd b. Muaz'ın, Es'ad b. Zürâre ile Mus'ab b. Umeyr'in yanına, tehdid etmek üzere ikinci gelişi idi.[60]
Sa'd b. Muaz Mus'ab b.Umeyr'in İslâmiyet hakkındaki sözlerini ve okuduğu Kur’ÂN-ı Kerîm'i dinlediği zaman, Es'ad b. Zürâre ile Mus'ab b. Umeyr.:
“VALLAHi, o daha konuşmadan önce, yüzünde İslâm'ın nurunun parladığını ve yumuşadığını anladık!” demişlerdir.
Sa'd b. Muaz, Kur’ÂN-ı Kerîm'i dinleyinceç.:
“Ben şimdiye kadar hiç bilmediğim birşeyi dinledim!” dedi [61]ve.:
“Siz bu dine girdiğiniz, Müslümân olduğunuz zaman ne yaparsınız?” diye sordu.
Es'ad b. Zürâre ile Mus'ab b. Umeyr.:
“Gusleder, temizlenirsin! Altlı üstlü, elbiseni temizlersin! Sonra, hak şehâdetiyle şehâdet getirirsin! Sonra da, iki rekat namaz kılarsın!.” dediler.
Sa'd b. Muaz kalkıp gusletti. Elbiselerini temizledi. Hak şehâdetiyle şehâdet getirdi. Sonra da, iki rekat namaz kıldı.
Mızrağını alıp, yanında Useyd b. Hudayr da bulunduğu halde, Kavminin toplantı yerine doğru gitti. Kavmi, onu gelirken görünce, birbirlerine.:
“VALLAHi, Sa'd yanınızdan gidişinden başka bir yüzle döndü size!” dediler.
Sa'd b. Muaz, onların yanına varıp durdu ve.: “Ey Abduleşhel Oğulları! Benim, aranızdaki işimi, gidişimi nasıl bilirsiniz?” diye sordu.
Abduleşhel Oğulları.: “Sen bizim seyyidimiz, ulu kişimiz ve görüşçe en üstünümüz, yönetici olarak da en uğurlumuzsun!” dediler.
Bunun üzerine, Sa'd b. Muaz.: “Siz ALLAH'a ve Resûlüne imân edinceye kadar, sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun!” dedi.
Es'ad b. Zürâre ile Mus'ab b. Umeyr.: “VALLAHi, akşama kadar, Abduleşhel Oğulları mahallesinde, erkek kadın, Müslümân olmadık kimse kalmadı!” demişlerdir. [62]
Es'ad b. Zürâre ile Mus'ab b. Umeyr, Zafer Oğullarının bostanındaki Mark Kuyusunun başında Useyd b. Hudayfın ve Sa'd b. Muaz'ın Müslümân oluşundan sonra, oradan kalkıp Es'ad b. Zürâre'nin evine döndüler.
Mus'ab b. Umeyr, Es'ad b. Zürâre'nin yanında oturup, halkı İslâmiyete dâvete koyuldu. [63]
Sa'd b. Muaz, Müslümân olunca da, Mus'ab b. Umeyr ile Es'ad b. Zürâre'yi kendi evine götürüp İslâmiyeti yaymaya devâm ettirdi. [64]
Ümeyye b. Zeyd, Hatıma, Vâil ve Vâkıf Oğulları âilelerinden başka, Ensar evlerinden, içinde erkek ve kadın Müslümân olmayan bir ev kalmadı.
Ebu Kays b. Eslet, bu dört âilenin şâiri, seyyidi idi. Onlar hep Ebu Kays'ın ağzına bakarlar, ona boyun eğerler, onu dinlerlerdi.
O da, onları İslâmiyetten geri durdurdu. Hendek savaşından [65] sonra, onlarda Müslümân oldular. [66]


Resim Ebu SeLeme'nin Medine'ye Hicreti.:

Ashab-ı Kiram'dan Ebu Seleme Abdullah b. Abdulesed, hicret ettiği Habeş Ülkesinden Mekke'ye dönmüş bulunuyordu.
Akâbe Bey'atından bir yıl önce, Kureyş müşriklerinin kendisine işkenceye başladıkları sırada, Medinelilerin Müslümân olduklarını işitince, zevcesi Hz. Ümmü Seleme ile oğlu Seleme'yi deveye bindirerek, Medine'ye hicret etmek üzere yola çıktı.
Fakat, Mugîre b. Abdullah Oğulları onu görüp önüne dikildiler ve.: “Haydi, sen şu kendin hakkında bize galebe çaldın!
Fakat, bu zevceni de beldelerde gezdirip durmanda seni serbest bırakacağımızı mı sanıyorsun?.” diyerek, Ebu Seleme'nin elinden devenin yularını çekip aldılar.
Ebu Seleme'nin Kavmi olan Abdulesed Oğulları kızdılar ve.: “Hayır! VALLAHi, siz adamımızdan zevcesini çekip alınca, biz de oğlumuzu onun yanında bırakmayız!” dediler.
Seleme'yi aralarında çekiştirdiler durdular, nihâyet onu alıp götürdüler. Mugîre Oğulları ise, Hz. Ümmü Selemeyi yanlarında tuttular, bırakmadılar.
Ebu Seleme Medine'ye yalnız başına hicret edip gitti.
Mugîre Oğulları, böylece, Hz. Ümmü Seleme'nin kocası ve oğlu ile arasını ayırdılar.
O da, her sabah çıkar, vâdide oturur, akşama kadar ağlardı.
Bu hal bir yıl veyâ bir yıl kadar sürdü. [67]


Resim Amr b. Cemûh'un MüsLümân OLuşu.:

Amr b. Cemûh; Selime Oğullarının seyyidlerinden ve eşrafındandı.
Kendisinin evinde, ağaç kütüğünden yapılmış, Menât diye anılan bir putu vardı.
Medine eşrafının yaptıkları gibi, o da, bu putu ilâh edinmişti. Ona tapar ve ta’zimde bulunurdu. [68]
Mus'ab b. Umeyr Kur’ÂN öğretmek için Medine'ye geldiği zaman, Amr b. Cemûh, ona ve arkadaşlarına adam gönderip.: “Siz bize ne için geldiniz?” diye sordu.
Onlar da.: “İstersen, sana gelip Kur’ÂN dinletelim?” dediler.
Amr b. Cemûh.: “Olur!” dedi.
Mus'ab b. Umeyr ona Yûsuf Sûresinin baş tarafından (1-8. âyetleri) okudu.
Amr b. Cemûh.: “Kavmimizle, bir görüşmemiz lâzım!” dedi.
Mus'ab b. Umeyr ile arkadaşları onun yanından ayrıldılar.
Amr b. Cemûh putunun yanına girdi ve.: “Sen de bilirsin ki, vALLAHi, bu Kavim senden başkasına bağlanmamı istiyor! Sen de buna karşı bir güç, kudret yok mu?” dedi. [69]
Amr b. Cemûh'un oğlu Muaz ile Muaz b. Cebel ve Selime Oğullarının Müslümân olan gençlerinden bazıları, geceleyin, Amr b. Cemûh'un putunu bulunduğu yerden alıp Selime Oğullarının çöplük çukurlarından, içinde insan pisliği de bulunan bir çukura attılar.
Amr b. Cemûh, sabahleyin.: “Yazıklar olsun size! Bu gece ilâhlarımıza kim sataştı?!” dedi. Onu aramaya gitti, buldu, yıkayıp temizledikten, güzel koku sürdükten sonra.: “VALLAHi, bunu sana yapanı bir bilseydim, onu rezil ederdim!” dedi. Amr b. Cemûh akşamleyin uyuduğu zaman, putuna aynı şeyi tekrar yaptılar. O da, sabahleyin gidip putunu aynı çukurun içinde buldu, yıkadı, temizledi, ona koku sürdü.
Puta geceleri aynı şey birkaç kere daha yapıldıktan ve Amr b. Cemûh da bulup yıkadıktan ve güzel koku sürdükten sonra,[70] kılıcını onun boynuna astı [71] ve.: “Ben, vALLAHi, gördüğüm şeyi sana yapanı bilmiyorum. Eğer sen de bir hayır varsa, artk kendini kendin koru, savun! İşte, kılıç da yanında!” dedi. [72] Dışarı çıktı.
Ev halkı, kalkıp kılıcı putun boynundan aldılar.
Amr b. Cemûh, eve dönüp kılıcın putun üzerinden alınmış olduğunu görünce.: “Ey Menât! Kılıç nerede?! Ben gidip servetimi Menât'a harcanmak üzere
vasiyet ve vakfedeceğim!” dedi, gitti.[73]
O gidedursun, put da bir köpek ölüsü ile bağlanarak Selime Oğullarının, içinde insan pisliği bulunan kuyularından bir kuyuya atıldı. [74]
Amr b. Cemûh, evine dönünce, ev halkına.: “Nasılsınız?” diye sordu.
Onlar da.: “Ey efendimiz! Biz hayırlı yoldayız! ALLAH evimizden pisliği giderdi!” dediler.
Amr b. Cemûh.: “VALLAHi, sanıyorum ki, siz bana karşı Menât'a bir kötülük yaptınız?” dedi.
“Evet! Orası da öyle! Bak! İşte, o, şu kuyudadır!” dediler. [75]
Amr b. Cemûh, gidip putunu kuyunun içinde bir köpek ölüsüyle bağlanarak başaşağı atılmış bir halde görünce, uyandı!
Kavminden, Müslümân olan bazı zâtlarla konuştu.
ALLAH'ın Rahmetiyle Müslümân olup ALLAH'tan gelen bilgilerle bilinçlendiği zaman, kendisini içinde bulunduğu körlük ve sapkınlıktan Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın sayesinde kurtaran ALLAHu zü’L- CeLÂL’e şükretti. [76]
Kavmine de haber saldı.Yanına geldikleri zaman, onlara.: “Siz benim bulunduğum şey üzerinde bulunur değil misiniz?” diye sordu.
“Evet! Bulunuruz! Sen bizim seyyidimiz, ulu kişimizsin!” dediler.
Amr b. Cemûh.: “Sizi şâhid tutarım ki,[77] ben artık MuhaMMed'e indirilmiş olanlara imân etmiş bulunuyorum!” dedi ve bunu dört beyitlik bir şiirinde dile getirdi.[78]
ALLAHu zü’L- CeLÂL ondan razı olsun!. [79]



*
**
****


DiP NOTLAR.:


[1] * Ensar; yardımcılar demek olup, Ashabdan Enes b. Mâlik'e.: “Senin
görüşüne göre, siz öteden beri Ensar adıyla anılır mıydınız? Yoksa, bu adı size
ALLAH mı taktı?” diye sorulduğu zaman, Enes b. Mâlik.: “Evet! Ensar adını bize
ALLAH taktı!”
demiştir (Buhârî, Sahih, c. 4, s. 221). İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 220.
[2] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, o. 2, s. 73, Belâzuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 239, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 299, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 431, İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 71, Ebu'I-Ferec İbn Cevzi, el -Vefa, c. 1, s. 219, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 96, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, o. 2, s. 56, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, o. 1, s. 156, Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 291, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 150.
[3] Diyarbekrî, Hamîs, c. 2, s. 73, İbn Sa'd, c. 1, s. 220, Belâzurî, Ensâbu'l- eşrâf, c. 1, s. 239, Taberî, Târih, c. 2, s. 235.
[4] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 73.
[5] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 73, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 251, Beyhakî, c. 2, s. 431, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 218, Zehebî, s. 291, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 150.
[6] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 323.
[7] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 251, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1334.
[8] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 323.
[9] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 251.
[10] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 323, İbn Sa'd, c. 1, s. 220.
11] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 251.
[12] Müslim, Sahih, o. 3, s. 1333.
[13] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 75, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 323, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 220.
[14] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, İbn Sa'd, c. 1, s. 220, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 323, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 251, Müslim, c. 3, s. 1333.
[15] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75-76, İbn Sa'd, c. 1, s. 220, Ahmed b.Hanbel, c. 5, s. 323, Müslim, c. 3, s. 1333.
[16] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 251, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1334.
[17] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, İbn Sa'd, c. 1, s. 220, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 323,
[18] Müslim, Sahih, c. 3, s. 1333.
[19] Buhârî, c. 4, s. 251, Müslim, c. 3, s. 1333.
[20] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, İbn Sa'd, c. 1, s. 220, Ahmed b. Hanbel, c.5, s. 323, Buhârî, c. 4, s. 251, Müslim, c. 3, s. 1334.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/247-249.
[21] İbn İshak.İbn Hişam,c.2, s. 73-76, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 220, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 239, Taben, Târih, c. 2, s. 235, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 431, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 71-72, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 217-218, İbnEsîr, Kâmil.c. 2, s. 96, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 156-157, Zehebî, Tâıfhu'l-islâm, s. 291, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 150, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 316.
[22] İbn Sa'd, c. 3, s. 545, İbn ^bdilberr, İstiâb, c. 2, s. 641, İbn Esîr, Usdu'l gâbe, c. 4, s. 62.
[23] İbn Sa'd, c. 3, s. 439, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 641, İbn Esîr, Usdu'l gâbe, c. 2, s. 428, İbn Hacer, el İsâbe, c. 2, s. 95.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/249.
[24] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 239, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 77, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 317.
[25] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 437.
[26] Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 38, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 307, Heysemî, Mecınau'z-zevâid, c. 6, s. 41, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 163.
[27] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 220, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 437, Kastalânî, c. 1, s. 77.
[28] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 220.
[29] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 437, Halebî, c. 2, s. 164.
[30] İbn Sa'd, c. 1, s. 220, Taberî, Târih, c. 2, s. 235.
[31] elâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 239.
[32] Belâzurî, c.1, s. 239, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 38.
[33] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, İbn Sa'd, c. 1, s. 220, Belâzurî, c. 1, s. 239. Yâkubî, c. 2, s. 38, Taberî, c. 2, s. 235, Beyhakî, c. 2, s. 437.
[34] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, Taberî, c. 2, s. 235, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 96, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 151.
[35] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, Taberî, c. 2, s. 235, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 151.
[36] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, Taberî, c. 2, s. 235, İbn Esîr, c. 2, s. 96, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 151.
[37] İbn Sa'd, c.1, s. 220, Yâkubî, c. 2, s. 38, Beyhakî, c. 2, s. 437, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 72, İbn Esîr, c. 2, s. 97, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 158, Zehebî, s. 293.
[38] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, Beyhakî, c. 2, s. 437.
[39] İbn Sa'd, c. 1, s. 220, Beyhakî, c. 2, s. 437, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 218.
[40] Belâzurî, c. 1, s. 239, İbn Hazm, s. 72, İbn Seyyid, c. 1, s. 158.
[41] İbn Hazm, Cevâm iu's-Sîre, s. 72.
[42] Belâzurî, c. 1, s. 239, İbn Hazm, s. 72, İbn Seyyid, c. 1, s. 158.
[43] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 218.
[44] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, Taberî, c. 2, s. 235, Beyhakî, c. 2, s. 437. İbn Seyyid, c. 1, s. 158, Zehebî, s. 293, Ebu'l- Fidâ, c. 3, s. 151, Halebî, c. 2, s. 163.
[45] Belâzurî, c. 1, s. 239, İbn Hazm, s. 72.
[46] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 77, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 437, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 293, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 151, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 163.
[47] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 317.
[48] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 158, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 51, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 77.
[49] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 284, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 264, İbn Seyyid, c. 1, s. 158, Halebî, c. 2, s. 163.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/249-251.
[50] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 87. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 91, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 111. 51
[51] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 604.
[52] İbn Sa'd, c. 3, s. 604, İbn Abdilberr, c. 1, s. 93, İbn Esîr, c. 1, s. 112.
[53] İbn Sa'd, c. 3, s. 604.
[54] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 77-78, Taberî, Târih, c. 2, s. 236, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 438439, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 97, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 159-160, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 294, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 152, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 170.
[55] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 294.
[56] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 2, s. 78, Taberî, Târîh, c. 2, s. 236, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 439440, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 97, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 160, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 294-296, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 152-153, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2,
s. 170-172.
[57] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 307-308, Heysemî, Mean au'z zevâid, c. 6, s. 41.
[58] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 2, s. 78-79, Taberî, c. 2, s. 237, Beyhakî, c. 2, s. 439440, İbn Esîr, c. 2, s. 97, İbn Seyyid, c. 1, s. 160, Zehebî, s. 296-297, Ebu'l Fidâ, c. 3, s. 153, Halebî, c. 2, s. 1 70-1 71.
[59] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 307, Zehebî, c. 295, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 153, Heysemî, Meanau'i-zevâid, c. 6, s. 41.
[60] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 307, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 294, Heysemî, Mecmau'i-zevâid, c. 6, s. 41.
[61] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 295, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 41 .
[62] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 79-80, Taberî, Târîh, c. 2, s. 237, Ebu Nuaym, c. 1, s. 308, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 440, İbn Esîr Kâm il, c. 2, s. 93, İtan Seyyid, Uyûnu'l -eser, c. 1, s. 1 60-1 61, Zehebî, s. 2 97, Ebu'l-Fidâ, el-Bi dâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 153, Halebî, c. 2, s. 171.
[63] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 79-80, Taberî, Târîh, c. 2, s. 237, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 437-440, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 160-161, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 294-295, Ebu'l Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 53, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 171.
[64] İbn Sa'd, Taba kât, c. 3, s. 420-421.
[65] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s.80, Taberî, c. 2, s. 237, Beyhakî,c. 2, s. 440, İbn Haim, Cevâmiu's-Sîre, s. 73, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 98, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 161, Zehebî, s. 297, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.1 53, İbn Haldun,Târîh, c. 2, ks. 2, s. 1 2, Halebî, c. 2, s. 171.
[66] İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 73, İbn Seyyid, c. 1,s.161, İbn Haldun, c. 2,ks. 2, s. 12. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/251-256.
[67] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 112, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 258, İbn Hazm, Cevâmiu's-sfne, s. 86, İbn Ea>, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 341, Zehebî, TârıTiu'l-İslâm, s. 31 2, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 169, Halebî, İnsanu'l-uyûn, c. 2, s. 182.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/257.
[68] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 95, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 207, İbn Hacer, el-İsâbe, t 2, s. 529.
[69] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 182.
[70] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 182.
[71] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 95, İbn E ar, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 207, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 182, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 529.
[72] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 95-96, İbn Esîr, c. 4, s. 207, İbn Hacer, c. 2, s. 529.
[73] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 182.
74] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 95-96, İbn Esîr, c. 4, s. 207, İbn Hacer, c. 2, s. 529.
[75] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 182-183.
[76] İbn İshak.İbnHişam, c. 2, s. 96, İbn Esîr, c. 4, s. 207, İbn Hacer, c. 2, s. 529.
[78] İbn İshak.İbn Hişam, c. 2, s. 96, İbn Esîr, c. 4, s. 207, Zehebî, c.1, s. 183, İbn Hacer, c. 2, s. 529.
[79] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/257-260.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim İKİNCİ AKÂBE BEY'ATI.:

Resim İkinci Akâbe BuLuşma ve Bey'atı.:


Ensardan Câbir b. Abdullah Der ki.:
Resûlullah aleyhisselâm, hac mevsimlerinde halkın Ukâz, Mecenne ve Mina'daki konak yerlerine varıp.: “RABBimin Elçilik Vazifesini yerine getirinceye kadar beni barındıracak kim var? Bana yardım edecek kim var ki, kendisine CeNNet verilsin?” diye seslenirdi. [1]
Fakat, ne barındıracak, ne de yardım edecek bir kimse bulunmazdı.
Yemen'den veyâ Mudarlardan bir kimse panayırlara gelmek için yola çıkacağı zaman, kavmi veyâ akrabası, [2] onun yanına varıp.: “Sakın hâ! Kureyşîlerin genci seni dininden döndürmesin!” derlerdi.
Resûlullah aleyhisselâm aralarından geçerken de, onlar Resûlullah aleyhisselâmı birbirlerine parmaklarıyla işâret ederlerdi.
Nihâyet, ALLAHu zü’L- CeLÂL bizi Yesrib (Medine)'den ona gönderdi de, biz imân ettik ve kendisini barındırdık.
Bizden biri, gidip ona imân ederdi, o da ona Kur’ÂN okurdu.
Evine döndüğü zaman, bütün ev halkı da, ona uyarak Müslümân olurlardı.
Ensar evlerinden, içinde Müslümânlardan bir topluluk bulunmayan ve İslâmiyeti açıklamayan bir ev kalmadı.
Sonra da, Medineli Müslümânların hepsi, biraraya gelerek konuştular,
konuştuk.: “Resûlullah aleyhisselâmı daha ne zamana kadar Mekke dağlarında, kovulur, korkutulur ve korkar bir halde bırakacağız?!' dedik.
Bunun üzerine, Hac Mevsiminde, bizden yetmiş kişi, onun yanına vardı.” [3]
ALLAHu zü’L- CeLÂL Ensara kerem ve ihsânda, Peygamberine de yardımda bulunmayı;
İslâmiyeti ve Müslümânları azîz, müşrikliği ve müşrikleri zelil kılmayı dilediği zaman, [4] nübüvvetin onüçüncü yılında, [5] Hac Mevsiminde, [6] Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Medine'ye hicretinden üç ay veyâ üç aya yakın bir süre önce, Zilkade ayında, [7] Mus'ab b. Umeyr, [8] yanında kırkı Ensarın yaşlılarından ve eşrafından, otuzu da gençlerinden olarak üzere, yetmiş [9] veyâ yetmişten bir veyâ iki erkek fazla, [10] ya da yetmişüç erkek ve iki kadın Müslümânla Medinelilerin müşrik hacıları da yanlarında bulunduğu halde- 11] beşyüz kişilikbir kafile ile Mekke'ye gelmişti. [12]
Resûlullah aleyhisselâm

Berâ' b. Ma'rur iLe Ka'b b. MâLik'in PeygamberimizLe GörüşmeLeri.:

Ka'b b. Mâlik der ki.:
“Kavmimizin müşrik olan hacılarıyla birlikte, Medine'den yola çıktık.
Seyyidimiz ve büyüğümüz, seferlerde yöneticimiz Berâ b. Ma'rur da, yanımızda idi. [13]
Zâhire'l-Beydâ'da bulunduğumuz sırada, [14] Berâ b. Ma'rur, bize.: “Ey şu cemaat! Ben bir görüşe varmış bulunuyorum!
Vallahi, onun üzerinde bana muvafâkat eder misiniz, yoksa etmez misiniz, bilmiyorum?” dedi.
Kendisine.: “Nedir bu görüş?” diye sorduk.
“Ben şu görüşe vardım ki, şu Beyt'i (Kâbe'yi) arkama almayayım! Namazı o’na doğru kılayım!” dedi.
Biz de.: “Vallahi, Peygamberimiz aleyhisselâmdan bize erişen, ancak namazın Şam'a doğru yönelinerek kılınınasıdır. Biz ona aykırı davranmak istemeyiz!” dedik.
Berâ' ise.: “Ben, muhakkak, namazîmı Kâbe'ye doğru kılacağım!” dedi.
Ona.: “Fakat biz böyle yapmayız!” dedik.
Namaz vakti olunca, biz namazlarımızı Şam'a doğru yönelerek kıldık.
O da, namazını Kâbe'ye doğru yönelerek kıldı.
Biz onu yaptığı şeyden dolayı ayıplamakta ve kınamakta idik. O ise, bizim Kıblemize yönelmekten kaçınınakta, ancak Kâbe'ye doğru namaz kılmakta idi.
Nihâyet Mekke'ye geldik. Mekke'ye gelince, Berâ' b. Ma'rur, bana.: “Ey kardeşimin oğlu! Bizi Resûlullah aleyhisselâm’a götür!. Şu yolculuğum sırasında yaptığım şeyi ona soralım.: “Benim yapmış olduğum ve sizin ise muhalefet ettiğinizi gördüğüm şey hakkında, vallahi, içime şüphe düştü!' dedi.
Birlikte gittik. Resûlullah aleyhisselâmı sorduk.
Kendisini bundan önce görmemiştik, tanımıyorduk. [15]
Ebtah'da, [16] Mekkelilerden bir adama rastladık. Resûlullah’ı ondan sorduk.
Adam bize.: “Onu tanıyor musunuz?' diye sordu.
Biz.: “Hayır! Tanımıyoruz!” dedik.
Adam.: “Onun amcası Abbas b. Abdulmuttalib'i tanıyor musunuz?” diye sordu.
“Evet! Tanıyoruz!” dedik.
Çünkü, biz Abbas'ı tanıyorduk. Kendisi, tüccar olarak yanımıza gelip gitmekten geri kalmazdı.
Adam.: “Mescid-i Haram'a girin! Aradığınız o zât, şimdi orada Abbas ile birlikte oturuyor!” dedi.
Mescid-i Haram'a girdik.
Abbas oturuyor, Resûlullah aleyhisselâm da onun yanında oturuyordu.
Selâm verdikten sonra, biz de yanlarına oturduk.
Resûlullah aleyhisselâm, Abbas'a.: “Ey Ebe'l-Fadl! Sen bu zâtları tanıyor musun?” diye sordu.
Abbas.: “Evet, tanıyorum: Şu, kavminin Seyyîdi, ulu kişisi Berâ' b. Ma'rur'dur! Şu da, Ka'b b. Mâlik'tir!” dedi.
Vallahi, Resûlullah aleyhisselâm’ın.:
'Şâir olan mı?” dediğini, hâlâ unutmamı sırrıdır.
Abbas: “Evet!” dedi.
Berâ' b. Ma'rur, Resûlullah aleyhisselâm’a: “Ey ALLAH'ın Peygamberi! Ben bu yolculuğa çıktım. ALLAH beni İslâmiyete hidâyet etti.
Ben şu Beyt'i, Kâbe'yi arkama almamayı uygun görüp ona doğru namaz kıldım. Arkadaşlarım ise, bu hususta bana muhalefet ettiler. Benim de bundan içime şüphe düştü.
Yâ Rasûlallan! Sen bunu nasıl görürsün? Buna ne buyurursun?” dedi.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Sen bir Kıble üzerinde bulunuyordun. Onda sabır ve sebat etsen olurdu.” buyurdu.
Bunun üzerine, Berâ' b. Ma'rur, Resûlullah aleyhisselâm’ın Kıblesine döndü. Bizimle birlikte, Şam'a doğru namaz kıldı.” [17]

Uveym b. Sâide, Sa'd b. Hayseme ve ArkadaşLarının TekLifLeri.:

Ensardan Uveym b. Sâide, Sa'd b. Hayseme ve daha başkaları, [18] Mekke'ye gelince, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın nerede bulunduğunu sordular.
“O, şimdi, amcası Abbas'ın yanındadır!” denildi.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına varıp selâm verdiler ve.: “Yâ Rasûlallah! Biz servet, silâh ve hayvan bakımından çok hazırlıklıyız.
Senin üzerinde söz birliği yapılmış bulunmaktadır.
Bizim yanımızda sana yardım var!
Senin için canları verme var!
Kendilerimizi nelerden korur ve savunursak, seni de onlardan koruma ve savunma var!
Seninle ne zaman buluşalım?” dediler.
Hz. Abbas.: “Sizinle hacca gelen kavminizden, görüşünüze ve kararınıza muhalefet edecek olanlar varsa, hacılar dağılıp gidinceye kadar, onlardan kendilerinizi ve işinizi gizli tutunuz!” dedi. [19]
Peygamberimiz aleyhisselâm, onlarla [20] Mina'da. [21] Teşrik Günlerinin ortasında. [22] Akâbe'nin dibinde [23] buluşmaya söz verdi.
Uyuyanı uyandırmamalarını, bulunmayanı beklememelerini de, kendilerine emretti. [24]

BuLuşma Yerinde GizLice TopLanış.:

Ka'b b. Mâlik der ki.: “...Sonra, hacca çıktık. Resûlullah aleyhisselâmla, Teşrik günlerinin ortasında, Akâbe'de buluşmak üzere vaadleştik.
Hac İbâdetini yerine getirip boşaldığımız ve Resûlullah aleyhisselâmla buluşmayı vaadleştiğimiz gece, seyyidlerimizden bir seyyid, şeriflerimizden bir şerif olan Ebu Câbir Abdullah b. Amr b. Haram yanımızda idi. Kendisini yanımızda tutup, bırakmadık.
Halbuki, kavmimizin, yanımızda bulunan ve müşrik olan kimselerinden, işimizi gizli tutuyorduk.
Fakat, Abdullah b. Amr b. Haram'la konuştuk. Ona.:
“Yâ Ebâ Câbir! Sen bizim seyyidlerimizden bir seyyid, şeriflerimizden bir şerifsin!
Biz seni içinde bulunduğun şirk yüzünden Cehennemin odunu olmandan
uzaklaştırmak istiyoruz!” dedik ve kendisini İslâmiyete dâvet ettik.
Resûlullah aleyhisselâm’ın Akâbe'de bizimle buluşmak üzere vaadleştiğini de haber verdik.
Abdullah b. Amr b. Haram hemen Müslümân oldu ve Akâbe'de kabilesinin temsilcisi olarak bizimle birlikte bulundu.
O gece, ağırlıklarımızın yanında, kavmimizle birlikte uyuduk.
Gecenin üçte biri geçince; Resûlullah aleyhisselâmla buluşmaya vaadleşilen yerde bulunmak üzere, bağırtlak kuşunun ayrılışı gibi, ağırlıklarımızın yanından gizlice sıyrılıp, Akâbe yanındaki Şı'b'da toplandık. Biz yetmişüç erkek idik.
Yanımızda, kadınlarımızdan iki kadın da bulunuyordu ki, birisi Mazin b.
Neccar Oğulları kadınlarından Ümmü Umâre Nesîbe binti Ka'b, öbürü de Selime Oğulları kadınlarından Ümmü Meni' Esma binti Amr idi.
Şı'b'da toplanıp, Resûlullah aleyhisselâmı beklemeye başladık.
Nihâyet, Resûlullah aleyhisselâm geldi.
Kendisinin yanında da, amcası Abbas b. Abdulmuttalib bulunuyordu. Kendisi, o zaman, kavminin dininde idi*
Ancak, yeğeninin işinde hazır bulunmayı ve onun işini sağlama bağlamayı arzu ediyordu.
Oturulunca, ilk konuşan da, Abbas b. Abdulmuttalib oldu ve.:
“Ey Hazrec cemaatı!**
Siz de bilirsiniz ki; MuhaMMed bizdendir. [25]
Bu, benim kardeşimin oğludur ve bana insanların en sevgilisidir!
Eğer siz onu tasdik ve kendisinin ALLAH'tan getirdiklerine imân ediyor, onu alıp yanınıza götürmek istiyorsanız; yardımsız bırakmayacağınıza, aldatmayacağınıza dâir, sizden kesin bir söz almak istiyorum!
Çünkü, sizin komşularınız Yahudilerdir. Yahudiler ise buna düşmandırlar.
Onların tuzak kurmayacaklarından emîn değilim. 26]
Eğer siz; sizi tek yaydan ok yağmuruna tutacak olan Arap Kabilelerinin de düşmanlıklarına göğüs gerebilecek kadar savaş gücüne mâlikseniz, aranızda iyice görüşüp konuşarak kararlaştırınız da, sonradan tefrikaya düşmeyiniz! [27]
Biz onu kavmimizden koruya gelmişizdir.
O kendi kavminin içinde bulunmakta ve korunmaktadır.
Fakat, buradan ayrılmak, ancak size katılmak arzusundadır.
Eğer siz kendisine vaadle dâvette bulunduğunuz yardım, barındırma ve muhaliflerinden koruma gibi şeyleri yerine getireceğinize kâni iseniz, ne âlâ!
Şâyet, yanınıza vardıktan sonra, korkup yardım edemeyecek, kendisini muhaliflerinin eline bırakacak iseniz, şimdiden bırakınız!
O, kendi kavminin içinde ve beldesinde şerefiyle bulunmakta ve korunmakta devâm etsin! [28] Sizin konuşma yapacak olanınız konuşsun!
Fakat, konuşmasını uzatmasın! [29]
Çünkü, üzerimizde, müşriklerden gözcüler, casuslar vardır! [30]
Buradan konak yerlerinize dağıldığınız zaman da, [31] işinizi gizli tutunuz!” dedi.” [32]

Es'ad b. Zürâre'nin Konuşması.:

Hz. Abbas'ın, konuşmasında Es'aci b. Zürâre'ye ve arkadaşlarına söz dokundurması, Es'ad b. Zürâre'nin ağırına gitti.
Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: “Yâ Rasûlallah! Bize izin ver de, canını sıkmaksızın ve senin hoşlanmayacağın birşeyle i’tiraz etmiş olmaksızın, sâdece sana icâbetimizi ve imânımızı doğrulamak üzere, ona cevâb verelim?” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Suçlayıcı olmaksızın, ona cevâb veriniz!” buyurdu.
Bunun üzerine, Es'ad b. Zürâre, Peygamberimiz aleyhisselâm’a dönerek.:
“Yâ Rasûlallah! Her dâvetin, yumuşak veyâ sert, bir yolu ve usûlü vardır.
Bugün senin yaptığın dâvet, insanların yüzünü ekşitecek, kendilerine ağır gelecek bir dâvettir:
Sen bizi öteden beri üzerinde bulunduğumuz dinimizi bırakmaya ve kendi dinine tâbi olmaya dâvet ettin ki, bu çok zor ve ağır birşey olduğu halde, biz senin bu teklifini kabul ettik!
Sen bizi insanlarla aramızdaki yakın, uzak bütün akrabalık ve komşuluk ilişkilerini kesmeye dâvet ettin! Bu da çok zor ve ağır birşey olduğu halde, biz senin bu teklifini de kabul ettik!
Bizler, yurdumuzda, izzetli ve her tecâvüzden masun; değil kendisini kavminin yalnız bırakmış olduğu, hatta amcalarının bile öldürülmek üzere düşmanlarına teslim etmek istedikleri bir zâtın, hatta kendimizden başka hiç kimsenin başımıza geçmeye göz dikemeyeceği bir topluluk olmamıza ve bunun bizim için kabulü çok zor bulunmasına rağmen, biz senin bu husustaki teklifini de kabul ettik ki, bütün bunlar, ALLAH'ın doğru yolu bulma azmini ve hayırlı sonuçlara ulaşma umudunu ihsân ettiği kimseler hariç, insanlar nazarında hiç de hoşa gidecek şeyler olmadığı halde, biz senin bu husustaki teklifini de dillerimizle ikrâr, kalblerimizle tasdik etmek sûretiyle kabul ettik!
Biz, senin ALLAH'tan getirdiklerine inanarak ve kalblerimize yerleşen bir mârifetle tasdikte bulunarak, sana bey'at edeceğiz!
Biz, RABBimize, senin RABBine bey'at edeceğiz!
ALLAH'ın Kudret Eli, ellerimizin üzerindedir!
Bizim kanlarımız senin kanınla, ellerimiz senin elinledir! Biz, kendilerimizi, oğullarımızı ve kadınlarımızı savunduğumuz ve koruduğumuz şeylerden, seni de savunacak ve koruyacağız!
Eğer biz bu ahdimizi bozarsak, ALLAH'ın ahdini bozmuş bedbaht, yaramaz kimseler olmuş olalım!
Yâ Rasûlallah! Bu, sana karşı, bizim sadâkat yemînimizdir!
Yardımına sığınılacak, ancak ALLAH'tır!” dedi.
Sonra da, Hz. Abbas'a dönerek.: “Ey konuşurken Peygamber aleyhisselâm’ın önünde bize söz dokunduran zât!
Kardeşinin oğlunun sana insanların en sevgilisi olduğu sözünle neyi anlatmak istediğini ALLAH bilir.
Biz, yakın uzak bütün akrabalarımızla ilişkilerimizi keserek şehâdet etmiş bulunuyoruz ki, bu zât ALLAH'ın Resûlüdür!
ALLAH, onu yanındaki (Kur’ÂN) ile göndermiştir.
Kendisi asla yalancı değildir!
Getirdiği Kur’ÂN da, insan sözüne benzemez.
Resûlullah aleyhisselâm hakkında seni tatmin edecek sözü bizden alma isteğine gelince:
Resûlullah aleyhisselâm için istediğin sözü al!” dedi.
Sonra da, Peygamberimiz aleyhisselâm’a dönerek.:
“Yâ Rasûlallah! Bizden, kendin için, dilediğin sözü al!
RABBin için de, istediğin şartı koş!” dedi. [33]
Abdullah b. Revâha da.: “Kendin ve RABBin için, ne dilersen onu şart kıl!” dedi. [34]

Berâ' b. Ma'rur'un Konuşması.:

Berâ' b. Ma'rur, Hz. Abbas'a.:
“Söylediklerini dinledik! Vallahi, kalblerimizde senin söylediğinden başkası olsaydı, muhakkak ki, biz onu söylerdik!
Fakat, biz ahde vefâ ve sadâkat göstermek, Resûlullah aleyhisselâm’ın önünde canlarımızı fedâ etmek arzusundayız! [35]
Bizler bol silâhlara, savunma ve koruma gücüne sâhib kimseleriz!
Taşlara taptığımız sıralarda da böyle idik!
Bugün; ALLAH, bizden başkalarının göremediği şeyleri bize gördürmüş ve MuhaMMed aleyhisselâm bizi daha da güçlendirmiştir!” dedi. [36]

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Konuşması.:
Ensardan bazıları da, Hz. Abbas'a.:
“Senin söylediklerini dinledik!” dedikten sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm’a:
“Yâ Rasûlallan! Sen de konuş!
Bizden, kendin için, RABBin için, istediğin sözü al!” dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm konuştu ve Kur’ÂN-ı Kerîm okudu.
Onları ALLAH'a dâvet ve İslâmiyete teşvik etti. [37]
“Yüce RABBim için şartım; [38] sizden istediğim, [39] O'na hiçbir şeyi eş ortak koşmaksızın ibâdet etmeniz dir. [40]
Kendim için şartıma, [41] isteğime gelince.:
Kendimi ve Ashabımı barındırmanız,
Bana ve Ashabıma yardımcı olmanız,
Kendilerinizi savunduğunuz, koruduğunuz şeylerden bizleri de savunup korumanızdır. [42]
Kadınlarınızı ve Çocuklarınızı savunup koruduğunuz şeylerden beni de savunup koruyacağınız hakkında, sizinle bey'at yapayım!” buyurdu. [43]
Berâ b. Ma'rur, hemen, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın elini tutup.:
“Olur! Seni, Hak Din ve Kitabla Peygamber gönderen ALLAH'a andolsun ki; çoluk çocuklarımızı savunup koruduğumuz şeylerden seni de koruyacağız!
Bizimle bey'atlaş yâ Rasûlallah!
Biz, vallahi, savaş erleri ve silâh erleriyiz!
Bu, bize ecdadımızdan miras kalmıştır!” diyerek konuşurken, Ebu'l-Heysem Mâlik b. Teyyihan sözün arasına girdi ve.:
“Yâ Rasûlallah! Bizlerle o adamlar (Yahudiler) arasında antlaşmalar, sözleşmeler var!
Biz, onları, seninle yapacağımız bu bey'atımızla kesip atmış oluyoruz!
ALLAH seni muzaffer kıldıktan sonra, bizi bırakıp kavminin yanına dönmeyi arzu eder misin?” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm gülümsedi. Sonra da.:”Hayır! Benim kanım, sizin kanınızdır!
Benim zimmetim, sizin zimmetinizdir!
Ben sizdenim! Siz de bendensiniz!
Ben, sizin savaştığınız kimselerle savaşırım!
Ben, sizin barıştığınız kimselerle barışırım! [44]
Sizlerden bana oniki nakîb çıkarınız ki, onlar kavimlerinin vekili, temsilcisi olsunlar!” buyurdu.
Bunun üzerine, Medineli Müslümânlar, dokuzu Hazrec'den, üçü de Evs'ten olmak üzere, oniki nakîb (temsilci) çıkardılar. [45]

ÇıkarıLan NakîbLer (TemsiLciLer).:
Medinenlerin çıkardığı nakîbler, Ensardan şu kişilerdi:
1. Es'ad b. Zürâre,
2. Sa'd b. Rebia,
3. Abdullah b. Revâna,
4. Râfi b. Mâlik,
5. Bera b. Ma'rur,
6. Abdullah b. Amrb. Haram,
7. Ubâde b. Sâmit,
8. Sa'd b. Ubâde,
9. Münzir b. Amr,
10. Useyd b. Hudayr,
11. Sa'd b. Hayseme,
12. Rifâa b. Abdulmünzir.

Ka'b b. Mâlik, bu husustaki şiirinde, Rifâa b. Abdulumünzir’in yerine, Ebu'l Heysem Mâlik b. Teyyihan'ı göstermiştir. [46]
Peygamberimiz aleyhisselâm, temsilcilere.:
“Havarilerin İsâ b. Meryem için kefillikleri gibi, sizler de kavminizin
kefillerisiniz. Ben de, Müslümân olan kavmimin kefiliyim!” buyurdu. “Evet!” dediler. [47]
Es'ad b. Zürâre.:
“Evet yâ Rasûlullah!” deyince, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Sen de, kavminin temsilcisisin!” buyurdu. [48] Ve onu, oniki temsilcinin de temsilcisi yaptı . [49]

Abbas b. Ubâde'nin Bey'at Hakkındaki AçıkLaması.:

Medineli Müslümânlar Akâbe'de geceleyin ağaç altında [50] Peygamberimiz aleyhisselâmla bey'atlaşmak üzere toplandıkları zaman, Salim b. Avf Oğullarının kardeşi Abbas b. Ubâde.:
“Ey Hazrec Cemaatı! Siz bu zât ile ne için bey'atlaşacağınızı biliyor
musunuz?” diye sordu.
“Evet! Biliyoruz!” dediler.
Abbas b. Ubâde.: “Sizler; insanların kızıl ve kara derilileriyle savaşmak üzere kendisi ile bey'atlaşacaksınız!
Eğer sizler karşılaşacağınız musibetle mallarınız azaldığı, eşrafınız
öldürüldüğü zaman ona yardım etmeyecek, kendisini muhaliflerinin eline bırakacaksanız, vallahi, bu, dünyada da, âhirette de yüzkarasıdır! Şimdiden bundan vazgeçin!
Eğer sizler kendisine vaadde bulunduğunuz yardım, barındırma,
muhaliflerinden koruma gibi şeyleri yerine getireceğinize kâni iseniz,
mallarınızın azalması ve eşrafınızın öldürülmeleri pahasına da olsa, onu tutunuz ki, vallahi, bu, dünyada da, âhirette de hayırlıdır!” dedi. [51]
Medineli Müslümânlar.: “Mallarımızın yok olma tehlikesine uğraması ve eşrafımızın öldürülmeleri pahasına da olsa, bizler, vereceğimiz sözü yerine getireceğiz!” dediler ve Peygamberimiz aleyhisselâm’a.:
“Yâ Rasûlallah! Biz bu husustaki taahhüdümüzü yerine getirirsek, bizim için ne var?” diye sordular.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “CeNNet var!” buyurdu. [52]
Medineli Müslümânlardan Enes b. Sabit.:
“Yâ Rasûlallah! Biz, kendilerimizi ve çocuklarımızı savunup koruduğumuz şeylerden seni de savunacak ve koruyacağız! Bize ne var?” dedi. [53]
Diğerleri de.:”Biz bu vazifemizi yerine getirirsek, bizim için ne var?” diye sordular.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“CeNNet var!” buyurunca, Medineli Müslümânlar.:
“Kazançlı bir alışveriş bu! Biz bundan ne cayarız, ne de caymak isteriz!”
dediler. [54]

Bey'atın NasıL YapıLacağının AçıkLanışı.:
Medineli Müslümânlar.:
“Yâ Rasûlallan! Sana ne üzerine ve nasıl bey'at yapalım?” diye sordular. [55]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Sizler; ALLAH'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Benim Resûlullah olduğuma şehâdette bulunmak, Namaz kılmak, Zekat vermek, Emirlik işinde, ehil olanla çekişmemek, [56] İsteklilikte isteksizlikte dinlemek ve boyun eğmek, Darlıkta ve varlıkta geçimlik sağlamak üzere, İyiliği buyurmak, kötülükten sakındırmak üzere, ALLAH hakkında hiçbir kınayıcının kınamasından çekınıneksizin konuşmak üzere, Bana yardım etmek,
Yanınıza geldiğim zaman, kendilerinizi, kadınlarınızı ve çocuklarınızı
savunup koruduğunuz şeylerden beni de savunup korumak üzere, bana bey'at ediniz! Sizin için CeNNet var!” buyurdu. [57]

Es'ad b. Zürâre'nin Bey'at Hakkındaki Son Uyarısı.:

Es'ad b. Zürâre.:
“Biraz müsaade ediniz ey Yesribliler!
Bizler, ancak bu zâtın Resûlullah olduğunu bilerek, develerimizin böğürlerini tepe aya gelmiş bulunuyoruz.
Bugün kendisini alıp Medine'ye götürmek, bütün Araplardan ayrılmak, ayrı
baş çekmek ve neticede en hayırlılarınızın öldürülmesi ve sizlerin de kılıç
darbeleriyle kesilip biçilmeniz demektir!
Sizler bu husustaki taahhüdünüzde sebat edebilecek bir kavimseniz, ecriniz
ALLAH'a aittir.
Eğer sizler canlarınızdan korkar ve korkak bir kavimseniz, bunu açıkça
bildiriniz ki, böyle yapmanız ALLAH katında sizin için bir ma’zeret sayılabilir. [58]
Ey insanlar! MuhaMMed (aleyhisselâm)'e ne üzerine bey'at edeceğinizi biliyor musunuz?
Siz, ona; Arap ve Arap olmayanlarla, bütün cin ve insanlar topluluğu ile
savaşmak üzere bey'at edeceğinizin farkında mısınız?” diye sordu.
Medineli Müslümânlar.:
“Biz, savaşanlarla savaşırız, barışanlarla barışırız!” dediler.
Bunun üzerine, Es'ad b. Zürâre.:
“Yâ Rasûlallah! Koş artık şartını!” dedi. [59]
Medineli Müslümânlar:
“Ey Es'ad! Sen çekil artık aradan!
Vallahi, biz, bu bey'atı hiçbir zaman terk ve iptal etmeyeceğiz!” dediler. [60]

Hz. Abbas'ın Konuşması.:
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın amcası Hz. Abbas, Medineli Müslümânlara.:
“Sizler, şu Haram olan ayda ve Haram olan şehirdeki taahhüd ve
zimmetinizle, ALLAH'a karşı taahhüd ve zimmette bulunmuş oluyorsunuz.
Resûlullaha yapacağınız bey'atla, ALLAH'a bey'at etmiş olacaksınız!
ALLAH, sizin RABBinizdir.
ALLAH'ın Eli, sizin elinizin üzerindedir.
ALLAH, bu bey'atnızla, sizin üzerinize murâkıb ve vekildir” dedi.
Medineli Müslümânlar.:
“Evet!” dediler.
Hz. Abbas.:
ALLAH'ım! Sen, onların, şu Kardeşimin Oğlu hakkındaki taahhüdlerini yerine getirecekleri, kendisini koruyacakları hususundaki sözlerini işiten ve görensin!
Ey ALLAH'ım! Kardeşimin Oğlu hakkında, onlar üzerinde şâhid ol!” dedi.
Medineli Müslümânlar.:
“Yâ Rasûlallah! Sana bu istediğini verdiğimiz zaman bize ne var?” diye,
tekrar sordular.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “ALLAH'ın hoşnutluğu ve CeNNet var!” buyurdu.
Medineli Müslümânlar: “Razı olduk ve kabul ettik!” dediler. color=#FF0000][61]


Ebu'l-Heysem Mâlik b. Teyyihan'ın Son Konuşması.:

Ebu'l-Heysem Mâlik b. Teyyihan, arkadaşlarına.:
“Sizler bu zâtın ALLAH tarafından size peygamber gönderildiğine imân ve tasdikte bulunduğunuzu biliyorsunuz, değil mi?” diye sordu.
Medineli Müslümânlar.: “Evet! Biliyoruz!” dediler.
Ebu'l-Heysem.:
Kendisinin Belde-i Haram'da oturduğunu, doğum yerinin de orası olduğunu, âilesinin de Belde-i Haram'da bulunduğunu biliyorsunuz, değil mi?” diye sordu.
“Evet! Biliyoruz!” dediler. [62]
Ebu'l-Heysem.:
“Ey Kavmim! Bu, ALLAH'ın Resûlüdür! Ben onun doğruluğuna şehâdet
ediyorum!
Kendisi, bu gün, ALLAH'ın Harem'inde, Kavim ve Kabilesinin himâyesi altında emniyet içinde bulunmaktadır.
İyi biliniz ki; Onu alıp yanınıza götürdüğünüz zaman, [63] bütün Araplar, sizi ondan dolayı tekyaydan oka tutacaklardır!
ALLAH YoLu’’nda savaşmak, mallarımızı, çoluk ve çocuklarımızı kaybetmek gönlünüzden kopuyor, hoşunuza gidiyorsa [64] -ki, ALLAH katındaki sevâb, canlarınızdan, mallarınızdan, çoluk ve çocuklarınızdan daha hayırlıdir!- [65]
Kendisini yurdunuza dâvet ediniz! Çünkü, o, ALLAH'ın gerçek resûlüdür! Eğer ileride ona yardım edememekten korkuyorsanız, şimdiden, bundan geri durunuz! [66]
Eğer siz, onu alıp götürdükten sonra, zaman içinde bir gün yardımsız veyâ muhaliflerinin ellerine bırakacak olursanız, muhakkak, üzerinize belâ çöker!” dedi.
Medineli Müslümânların hepsi.:
“Hayır! Biz onu asla yardımsız ve yalnız bırakmayacağız!
Her zaman vefâ ve sadâkatla kendisinin yanında bulunacağız! [67]
Ey Ebu'l-Heysem! Bizim aramızla Resûlullah aleyhisselâm’ın arasından çekil de, ona bey'at yapalım!” dediler.
Ebu'l-Heysem.:
“Bu hususta ona ilk bey'at yapacak kişi benim!” dedi. [68]

Bey'atın YapıLışı.:

Hz. Abbas, Akâbe'de geceleyin bir ağacın altında, [69] Peygamberimiz
aleyhisselâm’ın elinden tutup, Medineli Müslümânları Peygamberimiz aleyhisselâm’a birer birer bey'at ettirdi. [70]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın bey'atta şöyle buyurduğu da rivâyet edilir.:
ALLAH'a hiçbir şeyi şerik koşmayasınız!
Hırsızlık etmeyesiniz!
Çocuklarınızı öldürmeyesiniz!
Uyduracağınız bir yalanla kimseye iftirada bulunmayasınız!
Mâruf olan hiçbir işte bana karşı gelmeyesiniz!...” diye sizden bey'at
alıyorum.
İçinizden kim ahdine vefâ gösterir, sözünde durursa, onun ecir ve mükâfatı ALLAH'a aittir.
Kim sözünü bozarak bunlardan birisini işlerde, bu yüzden dünyada azâba uğrarsa, bu azâb, onun için bir keffâret ve temizlik olur.
İşlemiş olduğu suçu ALLAH'ın örttüğü kimsenin işi ise, ALLAH'a kalır. ALLAH dilerse ona azâb eder, dilerse onu affeder.” [71]

Ebu’L-Heysem'in Bey'atı.:
Ebu'l-Heysem Mâlik b. Teyyihan.:
“Yâ Rasûlullah! İsrâil Oğullarından oniki nakîb (temsilci) Mûsâ b. İmrân'a ne üzerine bey'at etti ise, ben de sana onun üzerine bey'at ediyorum” dedi. [72]
Abdullah b. Revâha'nm Bey'atı.:
Abdullah b. Revâha.:
“Yâ Rasûlullah! Oniki havari İsâ b. Meryem'e ne üzerine bey'at etti ise, ben de sana onun üzerine bey'at ediyorum!” dedi. [73]
Es'ad b. Zürâre'nin Bey'atı.:
Es'ad b. Zürâre.: “Ben ALLAH'a bey'at ediyorum! Resûlullah aleyhisselâm’a bey'at ediyorum! Ahdimi yerine getirerek tamamlamak, sana yardım hususundaki sözümü işimle gerçekleştirmek üzere!” dedi. [74]
Numan b. Harise'nin Bey'atı.:
Numan b. Harise.:
“Ben ALLAH'a bey'at ediyorum!
Yâ Rasûlullah! Sana da bey'at ediyorum.
ALLAH YoLu’nda azîmli, sebatlı ve devâmlı olmak, bu yolda yakın uzak gözetmemek üzere! [75]
İstersen, vallahi, yâ Rasûlullah! Şu Minâ Halkını da kılıçtan geçiririz!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ben daha bununla emrolunmadım!” buyurdu. [76]
Ubâde b. Samit’in Bey'atı.:
Ubâde b. Sâmit.:
“Yâ Rasûlullah! ALLAH YoLu’nda hiçbir kinayıcının kınaması beni tutmamak, alıkoymamak üzere, sana bey'at ediyorum!” dedi. [77]
Sa'd b. Rebia'nm Bey'atı.:
Sa'd b. Rebia.:
“Ben ALLAH'a bey'at ediyorum!
Yâ Rasûlullah! Sana da bey'at ediyorum. Sana ve ALLAH'a hiçbir isyânda ve hiçbir yalanlamada bulunmamak üzere!” dedi. [78]
Peygamberimiz Afeyhisselâmm İki Kadınla Bey'atı.:
Peygamberimiz aleyhisselâm Akâbe Bey'atında yalnız iki kadına elini vermeyip.: [79] “Gidiniz! Siz bey'at etmiş oldunuz!” buyurdu. [80]

Berâ' b. Ma'rur'un Bey'at Kapanış Konuşması.:
Berâ' b. Ma'rur, ALLAH'a hamd ü senâda bulunduktan sonra.:
“Hamdolsun ALLAH'a ki, MuhaMMed aleyhisselâm ile ve O’nun ALLAH'tan getirdikleriyle bize ikramda bulundu.
Bizler, İslâmiyete dâvet olunanların sonuncusu ve bu dâveti kabullenenlerin ilki olup, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in dâvetine icâbet ettik, dinledik ve itaat ettik.
Ey Evs ve Hazrec Cemaatı! ALLAH, sizleri dini ile şereflendirdi.
Bunun şükrânesi olarak, dinlemek, boyun eğmek ve yardımlaşmak yolunu tutunuz! ALLAH'a ve Resûlüne boyun eğiniz!” dedi ve oturdu. [81]
Hz. Abbas; Ensarın Peygamberimiz aleyhisselâm’a gösterdikleri bu derin sevgi, saygı, bağlılık ve fedâkârlık karşısında çok duygulandı ve babası Abdulmuttalib'in annesi Selmâ Hatunun, Amr b. Zeyd b. Adiyy b. Neccar'ın kızı olduğunu andı. [82]

Akâbe Bey'atı Üzerine KoparıLan ÇığLık.:
İkinci Akâbe Bey'atının yapılıp tatmamlandığı sırada idi ki, [83] Akâbe'nin üzerinden, Şeytan:
“Ey konak yerlerinde konaklayan halk! [84] Ey Ehâşib (Cebacib=Minâ)
halkı! [85] Ey Kureyş cemaatı! [86] Müzemmem (yerilmiş) olan ile yanında bulunan ve dinlerini değiştirmiş olanların sizinle savaşmak üzere toplanıp sözleşmiş olduklarından haberiniz yok mudur?!” diyerek, keskin ve uzun bir çığlık kopardı. [87]
İşitilen sesin, Kureyş Müşriklerinden Münebbih b. Haccac'ın sesine benzediği rivâyet edilir. [88]
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Bu ses sizi korkutmasın! Bu ses, ancak ALLAH Düşmanı İblis'in, Şeytanın sesidir! [89]
Bu, İbn Uzeyb'dir! Dinle ey ALLAH düşmanı! Senin de hakkından
geleceğim!” buyurduktan sonra, Medineli Müslümânlara.: “Hemen konak yerlerinize dağılınız!” buyurdu. [90]
Abbas b. Ubâde.:
“Seni Hak Din ve Kitabla Peygamber gönderen ALLAH'a yemîn ederim ki;
dilersen, Mina Halkını da kılıçtan geçiririz!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Biz henüz bununla emrolunmadık! Sizler şimdi ağırlıklarınızın yanına dönünüz!” buyurdu.
Medineli Müslümânlar konak yerlerine, ağırlıklarının yanına dönüp, sabaha kadar uyudular. [91]

Kureyş MüşrikLerinin Bey'at İşini SoruşturmaLarı.:

Sabahleyin, Kureyş müşriklerinin ulularından bazıları, Medineli
Müslümânların konak yerlerine gelerek.:
“Ey Hazrec Cemaat! Bize erişen habere göre, siz bizim sahibimizle
konuşmuşsunuz. Kendisini aramızdan çıkarıp yanınıza götürmek
istiyormuşsunuz!
Vallahi, Arap Kabilelerinden, aramızda savaşacağımız ve size olduğu kadar kin bağlayacağımız hiçbir kabile yoktur!” dediler.
Puta tapan ve olan bitenlerden haberleri olmayan Medinelilerden bazıları, ALLAH'a yemîn ederek.:
“Böyle birşey olmadı ! [92] Biz böyle birşey yapmadık! [93] Biz böyle bir şey bilmiyoruz!” dediler, doğru söylediler.
Çünkü, onların olan bitenlerden haberleri yoktu. [94]
Medineli Müslümânlar ise, birbirlerine bakıştılar.
Kureyş Müşrikleri, kalkıp Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün yanına vardılar. Ona da aynı sözü söylediler.
Abdullah b. Übeyy.:
“Vallahi, bu çok büyük bir iştir! [95] Her halde, bu, boş birşey olsa gerek! Böyle birşey olmamıştır! [96]
Benim kavmim, bunun gibi birşeyi bana danışmadan yapmazlar. Ben böyle birşeyin olduğunu bilmiyorum. [97]
Ben Yesrib'de bile bulunsaydım, kavmim bunu bana danışmadıkça
yapmazlar!” dedi. [98]
Medineli Müslümânlar, sevinçli ve hoşnut olarak yurtlarına dönmek üzere, Akâbe'den ayrıldılar. [99]
Arap Hacıları da, Mina'dan yurtlarına dağılmaya başladılar.
Kureyş Müşrikleri ise, Mekke'de, Akâbe Bey'atı işini soruşturmaktan,
araştırmaktan geri durmadılar. [100]
Bey'at İşinin doğru olduğunu anlayınca. [101] Medine Yollarından, kesmedik yol bırakmadılar.
Medineli Müslümânları arayıp bulmak için, her tarafa birlikler saldılar. [102]Berâ' b. Ma'rur, Kureyş soruşturucuları yanlarından ayrılır ayrılmaz yola çıkmış, Batn-ı Ye'cec'de Müslümân arkadaşlarına kavuşmuştu. [103]

Müşriklerin Sa'd b. Ubâde'yi YakaLamaLarı.:
Müşriklerin takipçileri Sa'd b. Ubâde'ye[104]ve Münzir b. Amr'a Ezâhir
mevkiinde yetiştiler.
Münzir b. Amfi yakalayamadılar, kaçırdılar. [105]
Sa'd b. Ubâde'ye: “Sen MuhaMMed'in Dininde misin?” diye sordular.
“Evet!” deyince, [106] onun iki elini boynuna sımsıkı bağladılar.
Döve döve ve uzun saçının perçemînden çeke çeke, Mekke'ye getirip
soktular. [107]
Kureyş müşriklerinden Ebu'l-Bahterî, onu görünce.:
“Yazık sana! Seninle Kureyş'ten herhangi birisi arasında bir himâye veyâ sözleşme yok mu?” diye sordu.
Sa'db.Ubâde.:
“Evet, var! Vallahi, ben Cübeyr b. Mut'im'i de, Haris b. Harb'i de,
memleketimizde ticâret yaparken, haksızlık etmek isteyenlere karşı
korumuştum” deyince,
Ebu'l-Bahterî.: “Yazık sana! Sen bu iki adamın ismini söyle ve aranızda olanı anlat!” dedikten sonra, acele gidip, onları Kâbe'nin yanında, Mescid'de buldu ve.:
“Hazrec'den bir adam Ebtah'da dövülüyor, o da, aranızdaki himâyeden
bahsediyor!” dedi.
“Kimmiş o?” diye sordular.
Ebu'l-Bahterî.:
“Sa'd b. Ubâde'dir!” deyince,
Onlar.: “Vallahi doğrudur! Biz tüccar iken, onun memleketinde bize haksızlık etmek isteyenlere karşı o bizi korumuştu” dediler. [108]
Cübeyr b. Mut'im ile Haris b. Harb, hemen gidip, Sa'd b. Ubâde'yi
hemşehrilerinin ellerinden kurtardılar. [109]
Ensarın Sa'd b. Ubâde'nin işini konuşmak için toplandığı sırada, Sa'd b.
Ubâde yanlarına çıkageldi. [110]

İkinci Akâbe Bey'atında BuLunan MedineLi MüslümânLarın İsimLeri.:
Medineli Evs ve Hazreclerden olup, Akâbe'de Peygamberimiz aleyhisselâm’a bey'at eden yetmişüç erkek ile iki kadının isimleri ve kabileleri.:
Evs b. Harise, b. Salebe, b. Amr, b. Âmirlerin Abduleşhel Oğullarından.:
1. Useyd b. Hudayr,
2. Ebu'l-Heysem Mâlik b. Teyyihan,
3. Seleme b. Selâme.

Harise b. Haris, b. Hazrec, b. Amr, b. Mâlik, b. Evs Oğullarından.:
4. Zuheyr b. Râfi'
5. Ebu Bürde b. Niyar,
6. Nüheyr b. Heysem.

Amr b. Avf, b. Mâlik, b. Evs Oğullarından.:
7. Sa'd b. Hayseme,
8. Rifâa b. Abdulmünzir,
9. Abdullah b. Cübeyr,
10. Ma'n b. Adiyy,
11. Uveym b. Sâide,

Hazrec b. Harise, b. Salebe, b. Amr, b. Âmir, b. Neccar Oğullarından.:
12. Ebu Eyyub Halid b. Zeyd,
13. Muaz b. Haris,
14. Avf b. Haris,
15. Muavviz b. Haris,
16. Umâre b. Hazm,
17. Es'ad b. Zürâre.

Amr b. Mebzul, b. Âmir, b. Mâlik, b. Neccar Oğullarından.:
18. Sehlb.Atik.

Amr b. Mâlik, b. Neccar Oğullarından.:
19. Evs b. Sabit,
20. Ebu Talha.

Mazin b. Neccar Oğullarından.:
21. Kays b. Ebi Sa'saa,
22. Amr b. Gâziyye.

Belharis b. Hazrec Oğullarından.:
23. Sa'd b. Rebia
24. Hârice b. Zeyd,
25. Abdullah b. Revâha,
26. Beşir b. Sa'd,
27. Abdullah b. Zeyd,
28. Hallâd b. Süveyd,
29. Ukbe b.Âmir.

Beyaza b. Âmir, b. Zurayk, b. Abdi Harise Oğullarından.:
30. Ziyâd b. Lebid,
31. Ferve b. Amr,
32. Halid b. Kays.

Zurayk b. Âmir, b. Zurayk, b. Abdi Harise, b. Mâlik, b. Gadb, b. Cüşem, b. Hazrec Oğullarından.:
33. Râfi'b. Mâlik,
34. Zekvan b. Abdi Kays,
35. Abbâd b. Kays,
36. Haris b. Kays..

Selime b. Sa'd, b. Ali, b. Esed, b. Sâride, b. Tezid, b. Cüşem, b. Hazrec Oğullarından.:
37. Berâ' b. Ma'rur,
38. Bişr b. Berâ1 b. Ma'rur,
39. Sinan b. Sayff,
40. Tufeyl b. Numan,
41. Ma'kıl b. Münzir,
42. Yezid b. Münzir,
43. Mes'ud b. Yezid,
44. Dahhâk b. Harise,
45. Yezid b. Haram,
46. Cebbâr b. Sahr,
47. Tufeyl b. Mâlik..

Sevâd b. Ganm, b. Ka'b, b. Selime Oğullarından.:
48. Ka'b b. Mâlik.

Ganm b. Sevâd, b. Ka'b, b. Selime Oğullarından.:
49. Süleym b. Amr,
50. Kutbe b.Âmir,
51. Yezid b.Âmir,
52. Ebu'l-YeserKa'b,
53. Sayfî b. Sevâd (Esved)..

Nâbi b. Amr, b. Sevâd, b. Ganm, b. Ka'b, b. Selime Oğullarından.:
54. Salebe b. Ganeme,
55. Amr b. Ganeme,
56. Abs b.Âmir,
57. Abdullah b. Üneys,
58. Halid b. Amr,
59. Haram b. Ka'b,
60. Abdullah b. Amr b. Haram,
61. Câbir b. Abdullah, b. Amr, b. Haram,
62. Muaz b. Amr, b. Cemûh,
63. Sabit b. Ciz',
64. Umeyr b. Haris,
65. Hadîc b. Selime,
66. Muaz b. Cebel.Avf b. Hazrec Oğullarından:
67. Ubâde b. Sâmit,
68. Abbas b. Ubâde, Ebu Abdurrahman Yezid b. Salebe,
69. Amr b. Haris.

Salim b. Ganm, b. Avf, b. Hazrec Oğullarından.:
70. Rifâa b. Amr,
71. Ukbe b. Vehb.

Sâide b. Ka'b, b. Hazrec Oğullarından.:
72. Sa'd b. Ubâde,
73. Münzir b. Amr..

Mazin b. Neccar Oğulları kadınlarından.:
74. Ümmü Umâre Nesîbe binti Ka'b,

Selime Oğulları kadınlarından.:
75. Ümmü Meni Esma binti Amr. [111]

Akâbe Bey'atında BuLunan Ensarın Muhacir SayıLışı.:
İbn Abbas'a göre; Resûlullah aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer nasıl Mekkeli Müşrikler yüzünden Medine'ye hicret ederek Muhacirlerden oldularsa,
Ensardan olanlar da, Şirk Yurdu olan Medine'den Akâbe Gecesinde Resûlullah aleyhisselâmm yanına gelmekle, Muhacirlerden olmuşlardır. [112]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 322, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 442, Zehebî, Târihiu'l-islâm, s. 297-298, Ebu'l- Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 159.
[2] Beyhakî, Delâil.c. 2, s. 442, Zehebî, Târih, c. 298, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 159.
[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 322, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 624-
625, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 442, Zehebî, Târih, s. 298, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 159, Heysemî, Meanau'z-zevâid, c. 6, s. 46.
[4] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 81, Taberî, Târih, c. 2, s. 237.
[5] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 224, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 317.
[6] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 81, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 220.
[7] Hâkim,Müstedrek,c.2, s. 625.
[8] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 81, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 220, Taberî, Târih, c. 2,5.237.
[9] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 308, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 300.
[10] İbn Sa'd, Taba kât, c. 1.S.221.
11] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 81, 84, 97.
[12] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1.S.221. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/261-262.
[13] İbn İshak,İbnHişâm,Sîre,c. 2, s. 81, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 460461, Taberî, Târih, c. 2, s. 237, Beyhakî, Delâil ü'n-nübüvve, c. 2, s. 444, İbn Esir, Usdu'l -g âbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyi d, U yûnu'l -eser, c. 1, s. 161-162, Zehebi, Târıh, s. 300, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 158, Heysemi, Mecmau'i-zevâid, c. 6, s. 42.
[14] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 444, Zehebî, Târîh.s. 300.
[15] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 81-82, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberi, Târih, c. 2, s. 237, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 444, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 162, Zehebî, Târihu'l islâm, s. 300, Ebu'l- Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 158, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 4243.
[16] Beyhaki, D el âil, c. 2, s. 4 44, Zehebî, Tânh, s. 300.
[17] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 82-83, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberî, Târih, c. 2, s. 237-238, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 444-445, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 162, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 301-302, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 158, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 42-43. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/262-265.
[18] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 253-254.
[19] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 221, Belâzurı, Ensâb, c. 1, s. 254.
[20] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 221.
[21] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 83, İbn Sa'd, c. 1, s. 221, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 461, Taberî, c. 2, s. 238, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid.d, s. 162, Zehebî, s. 302, Ebu'l-Fidâ, c.3,s. 158, Heysemî, c. 6, 43, İbn Haldun, Târih, c. 2,ks. 2, s.12.
[22] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 221.
[23] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 221, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, t 1, s. 254.
[24] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/265.
[25] * Hz. Abbas, İslâm iyete hizmet için, Müslümânlığını müşriklerden
gizlemekte idi. Onun Müslümân oluşuyla ilgili bahse bakınız.
** Araplar, Ensar kabilelerini Hazrec diye anarlardı.
İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 83-84, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberî, Târih, c. 2, s. 238, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 446, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 162, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 302, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 160, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 44.
26] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 302.
[27] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 222.
[28] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 84, Taberî,c.2, s. 238, Beyhakî, c. 2, s. 446,İbn Seyyid, c. 1, s. 162, Zehebî, s. 302, Ebu'l-Fidâ, c. 3,5.160.
[29] İbn Sa'd, c. 4, s. 9, Beyhakî, c. 2, s. 450, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 48.
[30] İbn Sa'd, c. 1, s. 222, Belâzuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 254, Beyhakî, c. 2, s. 450, Heysemî, c. 6, s. 48.
[31] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 8.
[32] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 8, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 254.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/266-268.
[33] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 302-303.
[34] Taberî, Tefsîr, c. 11, s. 35, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 21 6, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 16, s. 199, Kurtubî, Tefsir, c. 8, s. 267, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 391, Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 268, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kari, c. 14, s. 78, İbn Hacer, Fethu'l-bârî, c. 6, s. 3, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 3, s. 280, Kastalânî, İrşâdü's-sârÎ, c. 5, s. 37, Ebussuud, Tefsir, c. 4, s. 106.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/268-270.
[35] İbn Sa'd Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 222.
[36] İbn Sa'd. Tabakât. c. 4. s. 8.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/270.
[37] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre.c. 2, s. 84, İbn Sa'd, c. 1, s. 222, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberî, Târîh, c. 2, s. 228, Beyhakî, Delâilü'n nübüvve, c. 2, s. 446, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyûnu'l eser, c. 1, s. 163, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 302-303, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n nihâye, c. 3, s. 160, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 44.
[38] Ebu Nuaym, Delâil.c.1, s. 303, Zehebî, Târîh, s. 303, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 163.
[39] İbn Sa'd, c. 4, s. 9, Beyhakî, c. 2, s. Zehebî, s. 302, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 163, Heysemî, c. 6, s. 48.
[40] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 9, Taberî, Tefsîr, c. 11, s. 35, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 303, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 451, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 300, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 48.
[41] Ebu Nuaym, Delâil.c.1, s. 303, Zehebî, s. 299-300.
[42] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 451, Zehebî, Târîh, s. 299, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 162-163, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 4849.
[43] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 84, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3,
s. 461, Taberî, Târîh, c. 2, s. 238, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 447, İbn Esîr, Usdu'l gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 163, Zehebî, s. 303.
[44] Taberî, Târîh, c. 2, s. 238-239, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 447, Zehebî, s. 303, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 159-161, Heysemî, Mecma, c.6,s.44.
[45] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 85, İbn Sa'd, c. 3, s. 602, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 239, Beyhakî, c. 2,s. 447448, İbn Esîr, Kâmil, c.2,s. 99, İbn Seyyid, c. 1, s. 164, Zehebî, s. 303, Ebu'l-Fidâ, c.3,s. 161,
Heysemî, c. 6, s. 44, İbn Haldun. Târih. c. 2. ks.2. s. 13.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/270-272.
[46] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 86-87, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvie.c. 2, s. 448, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 75-77, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2,s. 57, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 164-165, Zehebî,Târîhu'l-islâm, s. 303, 305, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 161-162, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 4546, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 13.
[47] İbn İshak, İbn Hişâm,c. 2, s. 88, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 602- 603, Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 253, Taberî, Târîh, c. 2, s. 239, Beyhakî, c. 2, s. 452-453.
[48] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 9, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 450, Zehebî, Târîh, c. 299, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 163.
[49] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 602-603, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 254.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/272-273.
[50] Beyhak f, c. 2, s. 450, Zehebî, s. 299, Ebul -f i dâ, c. 3, s. 163.
[51] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 2, s. 88, Taberî, Târih, c. 2, s. 239, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 450, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 99, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 299-300, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 163.
[52] İbn İshak, İbn Hİsâm,c.2, s. 88-89, Taberî, c. 2, s. 239, Beyhakî, c. 2, s.
450, İbn Esîr, c. 2, s. 99-100, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 162.
[53] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 48.
[54] Taberî, Tefsîr, c. 11, s. 35, 36, Zemahşerf, Keşşaf, c. 2, s. 216, Fahru'r Râzî, TefsiY, c. 16, s. 199, Kurtubî, TefsiY, c. 8, s. 267, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 391, Hâzin, Tefsîr, c. 2, s. 268, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kari, c. 14, s. 78, İbn Hacer, Fethu'l-bârf, c. 6, s. 3, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 3, s. 280, Kastalânî, İrsâdü's-sârf, c. 5, s. 37.M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/273-274.
[55] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 322, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 625, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 443, Ebu'l-F erec İbn Cevzi, el -Vefâ, c. 1, s. 227, İbn Kayvım, Zadü'l-mead, c. 2, s. 5 7, Zehebî, Târihu 'l-islâm, s. 298, Ebu'l Fidâ, el -Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 159, Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, c. 6, s. 46.
[56] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 609.
[57] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/274-275.
[58] Ahmed b.Hanbel, c. 3,s. 322-323, Hâkim, c. 2, s. 625, Beyhakî c. 2, s. 443, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 227-228, İbn Kayyım, c. 2, s. 57, Zehebî, s. 298, Ebu'l Fidâ, c. 3, s. 1 59, Heysemi, c. 6, s. 46.
[59] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 609.
[60] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 323, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 625, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 443, Ebu'l-F erec İbn C evzi, el -Vefâ, c. 1, s. 228, İbn Kayyım, Zâd ü'l-mead, c. 2, s. 5 7, Zehebi, Târihu 'l-islâm, s. 298, Ebu'l-F idâ, el -Bidâ ye ve'n-nihâye, c. 3, s. 159, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 46.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/275-276.
[61] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/276-277.
[62] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 304.
[63] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 47.
[64] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 304, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 47.
[65] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 304.
[66] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 47.
[67] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 304.
[68] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 47.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/277-278.
[69] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.4, s. 9, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.
450, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 299, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 163.
[70] İbn Sa'd, c. 1, s. 222, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 253, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 31 8.
[71] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 320, Buhârî, Sahih, c. 8, s. 18.M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/278.
[72] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
[71] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
74] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
75] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 304, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 177-178.
[76] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 304.
[77] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
[78] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 304, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 177.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280.
[79] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 109, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 253, Diyarbekri, Hamis, c. 1, s. 308.
[80] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 109, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 177.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280.
[81] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 618-619, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 1 81.
[82] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 454, Zehebî, Târıhu'İslâm, s. 300.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280.
[83] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1.S.223, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 166.
[84] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 90, İbn Sa'd, c. 1, s. 223, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 462, Taberî, Târîh.c .2, s. 239, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 448, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 304, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 166, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 164, Heysem T, Mecmau'i-ievâid, c. 6, s. 44, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu'l uyûn, c. 2, s. 179.
[85] İbn Sa'd, c. 1, s. 223, İbn Kayyım, c. 2, s. 57, Halebî, c. 2, s. 178.
[86] Ebu Nuaym, Delâil ü'n-nübüvve, c. 1, s. 309, H eysem f, M eon au'z zevâi d, c. 6, s. 47.
[87] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 90, İbn Sa'd, c. 1, s. 223, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 239-240, Beyhakî, c. 2, s. 448, Ebu'l FerecİbnCevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 226, İbn Esîr, c. 2, s. 100, İbn Seyyid, c. 1, s.
166, Zehebî, s. 304, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 64, Heysem f, c. 6, s. 45, Diyarbekrî, c.1, s. 319, Halebî, c. 2, s. 177.
[88] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c . 2, s. 1 77.
[89]Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 309, Halebî, c. 2, s. 178.
[90] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 90-91, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 240, Beyhakî, c. 2, s. 449, İbn Esîr, c. 2, s. 1 00, İbn Kayyım, c. 2, s. 57, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 66, Zehebî, s. 304, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 164, Heysem f, c. 6, s. 45.
[91] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280-281.
[92] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 91, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 223, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 462, Taberî, Târih, c. 2, s. 240, Beyhakî, Delâil ü'n-nübüvve, c. 2, s. 449, Ebu'l-Ferec İbn Cevzi, el -Vefâ, c. 1, s. 226-227, İbn Esır, Kâm il, c. 2, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 304, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 164, Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 6, s. 45, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319.
[93] Beyhaki, Delâil, c. 2, s. 4 49, Zehebî, Târih, s. 304.
[94] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 90-91, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 240, Ebu'l-F erec, c. 1, s. 227, Ebu'l- Fidâ, c. 3, s. 164, Heysemî, c. 6, s. 45, Diyarbekrî, c. 1, s. 319,Halebî, c. 2, s. 179.
[95] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s:. 91, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s:. 241, Zehebî, s:. 304, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s:. 164, Heysemî, c. 6, s. 45, Halebî, c. 2, s:. 179.
[96] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.223, İbn Kayyım, Zâd.c. 2, s. 58, Halebî, c. 2, s. 179.
[97] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 91, İbn Sa'd.c.1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241. Beyhakî, c. 2, s. 449, İbn Kayyım, c. 2,s.58, Zehebî, s:. 305, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s:. 164, Halebî, c. 2, s. 179.
[98] İbn Sa'd, c. 1, s. 223, İbn Kayyım, c.2, s:. 58, Halebî, c. 2, s:. 179.
[99]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s:. 309-310.
[100] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 91, Taberî, Târih, c.2, s. 241, Ebu'l F erec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 228, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 164, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 13, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319.
[101] Ebu'l-Ferec,c.1, s. 229, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 308, İbn Haldun, c. 2,ks. 2, s. 13, Halebî, İnsânu'l-uyun, c.2, s. 179.
[102] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 223.
[103] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 223.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/281-283.
[104] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 91, İbn Sa'd.c.1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241, Ebu'l-Fenec, c. 1, s. 228, İbn Kayyım, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 166. Zehebî, Târih, s. 308, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 13.
[105] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 91, Taberî, c. 2, s. 241, Ebu'l-Fenec, c. 1, s. 228, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 166, Diyarbekri, Hamis. C. 1, s. 319.
[106] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 254.
[107] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 92, İbn Sa'd, c. 1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241, İbn Kayyım, c. 2, s. 58,Halebî, c. 2, s. 179.
[108] İbn İshak, İbn Hişâ, Sîre, c. 2, s. 92-93, Taberî, Târih, c. 2, s. 241, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 184-185.
[109] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 93, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el- Vefâ, c. 1,s.228, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 166, Zehebî, Târihu'l islâm, s. 308, Ebu'l- Fidâ, c. 3, s. 165, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 13, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 179.
[110] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 223, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 58.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/283-284.
[111] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 97-11 0, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 240-251, İbn Hazm, Cevâmiu's-are, s. 78-85, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c.1, s. 162-170, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 305-307, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n nihâye, c. 3, s. 166-168.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/284-288.
[112] Nesâî. Sünen. c. 7. s. 144-145.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/288.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim MEKKELİ SAHABİLERİN MEDİNE'ye HİCRETİ.:

Resim MekkeLi MüsLümânların Medine'ye HicretLeri..:

İkinci Akâbe Bey'atında, Ensandan yetmişüç erkek ile iki kadın bey'at ederek[1] Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanından ayrıldıkları ve ALLAHu zü’L- CeLÂL yiğit, savaşçı, hazırlıklı ve koruyucu bir kavim ile Resûlünün gönlünü huzur ve sükûna kavuşturduğu zaman, [2] Resûlullah aleyhisselâm’a böylece koruyucu bir kavim ve bir hicret yurdu hazırlandığını gören[3] ve Mekke'deki Müslümânların da bir gün Medine'ye çıkıp gideceklerini anlayan müşrikler,[4] birbirlerini kışkırttılar, kızıştırdılar.[5] Müslümânları dinlerinden döndürmek için,[6] onlara[7] ve Peygamberimiz aleyhisselâm’a[8] yapageldikleri işkenceleri büsbütün şiddetlendirdiler, yapmadık işkence bırakmadılar.[9]
Müslümânlar, bu dayanılmaz işkencelerden dolayı Mekke'de oturamayacak hale geldikleri zaman,[10] durumlarını Peygamberimiz aleyhisselâm’a arzettiler ve hicret için Peygamberimiz aleyhisselâmdan izin istediler.[11]
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Sizin hicret edeceğiniz yurt bana gösterildi. Orasının, iki kara taşlık arasında, hurmalık, çorak bir yer olduğunu gördüm. [12]
Orası, Yesrib (Medine)'dir. Gitmek isteyen, oraya gitsin! [13] Orası yakın bir beldedir. Siz orayı biliyorsunuz. Orası, Şam'a giderken, ticâret kervanınızın yoludur!” buyurdu.[14]
Peygamberimiz aleyhisselâm, böylece, Habeş Ülkesinden Mekke'ye dönmüş bulunan Mekkeli Muhacirler ile [15] Mekke'de yanında bulunan Müslümânlara, Medine'ye hicret edip gitmelerini[16] ve Ensar kardeşleriyle birleşmelerini emretti ve.:
ALLAHu zü’L- CeLÂL, onları sizin için kardeşler; ve Medine'yi de, emniyet ve huzur bulacağınız bir yurt kıldı!” buyurdu.[17]
Bunun üzerine, Müslümânlar, hiç sezdirmeden,[18] acele, yardımlaştılar, birbirlerini hazırladılar. [19] Birbiri ardınca, Medine'ye hicret etmeye başladılar.[20] Hayvanları olanlar hayvanlarına binerek, hayvan bulamayanlar da yaya olarak çıkıp gittiler.[21]


Resim Âmir b. Rebia ile Zevcesi LeyLâ Hatunun Medine'ye Hicreti.:

Bir yıl önce Medine'ye hicret eden[22] Ebu Seleme'den sonra, Mekke Muhacirlerinden, zevcesi Leylâ Hatunla birlikte Medine'ye hicret edip gidenlerin
ilki, Âmir b. Rebia oldu.[23] Kuba Köyünde Meysere b. Abdulmünzir'in evine indi.[24]

Resim Ganm b. Dudan OğuLLarının Medine'ye HicretLeri.:

Âmir b. Rebia'dan sonra.[25] Ganm b. Dudan Oğullarının bütün erkekleri ve kadınları, Medine'ye hicret etmek üzere, derlenip toparlandılar.[26] Evlerini kapalı olarak terkedip yola çıktılar.[27] Onlar, yirmi iki erkek ile yedi kadın idiler.[color]

Erkekler.:
1-) Abdullah b. Cahş,
2-) Ebu Ahmed Abd b. Cahş,
3-) Ükkâşe b. Mıhsan,
4-) Ebu Sinan b. Mıhsan,
5-) Sinan b. Ebi Sinan,
6-) Şüca1 b. Vehb,
7-) Ukbe b.Vehb,
8-.) Erbed b. Humeyre,
9-) Munkız b. Nübâte,
10-) Saîd b. Rukayş,
11-) Yezid b. Rukayş,
12-) Muhriz b. Nadla,
13-) Kays b. Câbir,
14-) Amr b. Mıhsan,
15-) Mâlik b. Amr,
16-) Safvan b. Amr,
17-) Sakf b. Amr,
18-.) Rebia b. Eksem,
19-) Zübeyr b. Ubeyde,
20-) Temmam b. Ubeyde,
21-) Sahbere b. Ubeyde,
22-) Muhammed b. Abdullah b. Cahş.

KadınLar.:
1-) Zeyneb binti Cahş (Mü'minler Annesi),
2-) Hamne binti Cahş,
3-) Cüzâme binti Cendel,
4-) Ümmü Kays binti Mihsân,
5-) Ümmü Habib binti Nübâte (Sümâme),
6-) Âmine binti Rukayş,
7-) Ümmü Habib binti Cahş,
8-.) Sahbere binti Temim[29]
Bunların, erkek kadın hepsi, Kuba Köyünde oturan Mübeşşir b. Abdulmünzir'e konuk oldular.[30] Hicret sebebiyle Cahş Oğullarının evlerinin
kapanmış, içinde hiç kimseler kalmamış olduğunu gören Utbe b. Rebia, içini çekip.: “Selâmeti uzayan her ev, bir gün, yıkıcı rüzgâra ve acıklı akıbete uğrar!” mealli beyti okumuştur.[31]
Beytin Ebu Süfyan b. Harb tarafından okunduğu da rivâyet edilir.[32]

Resim Hz. Ömer ve ArkadaşLarının Medine'ye HicretLeri.:

Cahş Oğullarından sonra, Hz. Ömer de,[33] yirmi kişilik bir kafile ile Medine'ye hicret edip,[34] Kuba Köyünde Rifâa b. Abdulmünzir'e konuk oldular.
[35]
Hz. Ömer der ki.: “Ben, Ayyaş b. Ebi Rebia ve Hişâm b. Âs; Medine'ye hicret etmek istediğimiz zaman, hazırlandık. Şerifin üzerinde, Gitar Oğullarına ait Edâet'teki Tenâdıb'da* sabahleyin erkence hazır bulunmayı vaadleştik.
‘‘Hangimiz orada sabahleyin bulunamazsak, o yakalanmış demektir. Artık arkadaşları, onu beklemesinler, yollarına devâm etsinler’’ dedik.
Benimle Ayyaş b. Ebi Rebia, Tenâdıb'ın yanında, sabahleyin erkenden hazır bulunduk. Hişâm ise tutuldu, bizden geri kaldı. Dininden döndürülmek için işkenceden işkenceye uğratıldı ve saptın İdi .”[36]
Hz. Ali derki.: “Muhacirlerden hiç kimse bilmiyorum ki, gizli olarak hicret etmiş olmasın. Ömerb. Hattab, bundan müstesnâdır. O, hicret edeceği zaman, kılıcını kuşandı, yayını omuzuna astı, oklarını ve mızrağını eline aldı, Kâbe'ye vardı. Kureyş Müşriklerinin ileri gelenleri, Kâbe'nin yanında bulunuyorlardı.
Ömer b. Hattab; Kâbe'yi yedi kere tavaf ettikten sonra, halkın birer birer başuçlarına dikilip.: "Anasını ağlatmak, yahut çocuğunu yetim ya da karısını dul bırakmak isteyen varsa, şu vâdinin arkasında gelip benimle karşılaşsın!' dedi. Hiç kimse, ardına düşüp onu takip edemedi.”[37]

Resim MuhacirLerin KimLere Konuk OLdukLarı.:

Hz. Ömer'le birlikte hicret edenlerden Kuba'da Rifâa b. Abdulmünzir'e konuk olanlar.:
1-) Ömer b. Hattab,
2-) Zeyd b. Hattab,
3-) Saîd b. Zeyd, b. Amr, b. Nüfeyl,
4-) Ömer b. Sürâka,
5-) Abdullah b. Sürâka,
6-) Ayyaş b. Ebi Rebia,
7-) Vâkıd b. Abdullah,
8-.) Havlî b. Ebi Havlî,
9-) Mâlik b. Ebi Havlî,
10-) Huneys b. Huzâfe,
11-) İyas b. Bükeyr,
12-) Âkil b. Bükeyr,
13-) Âmir b. Bükeyr,
14-) Halid b. Bükeyr.[38]

Mekkeli Muhacirlerden Kuba'da Külsûm b. Hidm'e konuk olanlar.:
1-) Hz. Hamza b. Abdulmuttalib,
2-) Zeyd b. Harise,[39]
3-) Ebu Mersed Kennaz b. Hısn (Husayn),
4-) Enes (Peygamberimiz aleyhisselâm’ın azadlısı),
5-) Ebu Kebşe (Peygamberimiz aleyhisselâm’ın azadlısı).[40]

Mekkeli Muhacirlerden Kuba'da Bel'aclanların kardeşi Abdullah b. Selemeye konuk olanlar.:
1-) Ubeyde b. Haris,
2-) Husayn b. Haris,
3-) Tufeyl b. Haris,
4-) Mıstah b. Üsâse,
5-) Suveybıtb. Sa'd,
6-) Tuleyb b. Umeyr,
7-) Utbe b. Gazvan'ın azadlısı Habbab.

Mekkeli Muhacirlerden Kuba'da Bel haris b. Hazreclerden Sa'd b. Rebia'ya konuk olanlar.:
1-) Abdurrahman b. Avf ve daha bazıları.

Münzir b. Muhammed b. Ukbe'ye konuk olan Mekkeli Muhacirler.:
1-) Zübeyr b. Avvam,
2-) Ebu Sebre b Ebi Rühm.

Abduleşhellerin kardeşi Abbâd b. Bişr'e konuk olan Muhacirler.:
1-) Ebu Huzeyfeb. Utbe,
2-) Salim Mevlâ Ebi Huzeyfe,
3-)Utbe b Gazvan.

Hassan b. Sâbit'in kardeşi Evs b. Sâbit'e konuk olan Muhacirler:
1-) Hz Osman, ve başka bazıları.[41]

Bekâr Muhacirler de, Kuba'da Sa'd b. Haysemeye konuk oldular. Sa'd b. Hayseme'nin kendisi de bekârdı.[42]

Kuba'daki Muhacir Cemaatının İmamı.:

Kuba köyünde, içlerinde Hz. Ömer ve Ebu Seleme'nin de bulunduğu Muhacir cemaatına, Salim Mevlâ Ebi Huzeyfe imamlık etmiş, namazlarını
kıldırmıştır.[43]

Resim Mekke'den Medine'ye Hicrete Devâm EdiLişi.:

Mekke'de kalan Müslümânlar da, birbiri ardınca, Medine'ye hicret ettiler.[44]

Resim Ebu CehiL'in Ayyâş b. Ebi Rebia'yı ALdatıp Mekke'ye Götürüşü.:

Ayyaş b. Ebi Rebia Hz. Ömer'le Kuba'ya vardıkları zaman, Ebu Cehil Amr b. Hişâm ve kardeşi Haris b. Hişâm, Ayyaş b. Ebi Rebia'nın arkasından gittiler.
Ayyaş b. Ebi Rebia, bunların hem amcalarının oğlu, hem de bir anneden doğma kardeşi idi.[45]
Bunlar, Ayyaş b. Ebi Rebia'yı buldular ve ona.: “Ey Ayyaş! Anan hastalandı. [46] Anan, seni görünceye kadar,[47] başına tarak değdirmemeye,[48] yağ sürmemeye;[49] seni görünceye kadar, güneşten gölge altına gitmemeye,[50] birşey yememeye, içmemeye[51] yemîn etti. Ona acı![52] Sen ananın sevgili oğlusun! Senin dininde anaya babaya iyilik etmek var! Mekke'ye dön! Medine'de RABBine ibâdet ettiğin gibi, Mekke'de de ibâdet et!” dediler.[53]
Hz. Ömer.: “Ey Ayyaş! Vallahi, kavmin seni[54] aldatmak,[55] dininden döndürmek istiyorlar.[56] Onlardan kork![57] Vallahi, senin anan, bitten rahatsız olacak olursa, muhakkak başını tarar. Mekke'nin sıcağı kendisinin üzerinde şiddetlenecek olursa, muhakkak gölgelenmek ister de!” dedi.
Ayyaş b. Ebi Rebia.: “Ben anamın yemînini yerine getireceğim! Hem, benim orada biraz malım da var. Gider, onu da alırım” dedi.[58]
Hz. Ömer: “Vallahi, sen de bilirsin ki, ben Kureyşîlerin malı en çok olan kişilerindenim. [59] Malımın yarısı senin olsun! Tek, sen onlarla gitme!” dedi.
Ayyaş b. Ebi Rebia Hz. Ömer'in teklifine yanaşmayıp ille de onlarla gitmeye kalkınca,
Hz. Ömer.: “Artık, sen yapmak istediğin şeyi yapacaksın! Bari şu devemi al! Bu, soylu ve uysal bir devedir. Sen daima onun üzerinde bulun. Kavminden şüphelenirsen, onun üzerinde olarak kaç, kurtul.” dedi.[60] Ayyaş b. Ebi Rebia deveye binip onlarla birlikte gitti.
Nihâyet, yolun bir kısmında bulundukları sırada,[61] Ebu Cehil ona.: “Ey kardeşim! Vallahi, bu devem artık beni taşıyamıyor! Sen beni şu devenin üzerine, terkine alamaz mısın?” dedi.
Ayyaş b. Ebi Rebia.: “Olur!” deyip devesini çöktürdü. Yere indiği zaman, onlar, üzerine atılıp[62] onu sımsıkı bağladılar. Öylece Mekke'ye götürdüler.
Gündüzün Mekke'ye girdiklerinde.: “Ey Mekkeliler![63] Bizim bu beyinsizimize yaptığımız gibi,[64] siz de kendi beyinsizlerinize böyle yapınız!” dediler.[65]
Ayyaş b. Ebi Rebiayı hapsettiler.[66]
Ebu Cehil ile Haris, ona yüzer sopa vurdular![67]
Kendisini, işkenceden işkenceye uğratıp, dininden döndürdüler.[68]

Resim ÂHz. Ümmü SeLeme'nin Medine'ye Hicret Edip Gidişi.:

Ebu Seleme Abdullah b. Abdulesed bir yıl veyâ ona yakın bir müddet önce zevcesi Hz. Ümmü Seleme ile oğlu Seleme'yi devesine bindirip Medine'ye
götürmek isterken Hz. Ümmü Seleme'nin mensup bulunduğu Mugîre Oğullarının erkekleri görmüş, Hz. Ümmü Seleme'yi yabancı beldelerde gezdirip
dolaştırmasına müsaade edemeyeceklerini söyleyerek elinden almışlar, onlara kızan ve Ebu Seleme'nin kabile halkı olan Abdulesed Oğulları da, Seleme'yi Hz. Ümmü Selemeye vermemişlerdi.[69]
Hz. Ümmü Seleme der ki.: “Mugîre Oğulları beni yanlarında hapsettiler. Kocam Ebu Seleme ise Medine'ye gitti. Böylece, benimle kocamın arasını ve oğlumun arasını ayırdılar.
Ben, bir yıl veyâ bir yıla yakın bir müddet, her sabah Ebtah'a çıkıp oturur; akşama kadar ağlar dururdum. Mugîre Oğulları âilesinden, amcamın Oğullarından bir adam, bir gün yanıma uğradı. Halimi görünce, bana acıdı. Mugîre Oğullarına.: “Siz şu zavallı kadıncağızı kocasının yanına daha ne diye göndermezsiniz?! Onun, hem kocasıyla arasını, hem oğluyla arasını ayırdınız.’’ dedi.
Bunun üzerine, Mugîre Oğulları, bana.: “İstersen, git, kocana kavuş!’’ dediler.
Abdulesed Oğulları da oğlumu bana geri verince, deveme binip oğlumu kucağıma aldıktan sonra, Medine'deki kocamın yanına gitmek üzere yola çıktım.
Yanımda, ALLAH'ın kullarından hiç kimse yoktu. Kendi kendime.: ‘‘Beni kocamın yanına ulaşıncaya kadar götürecek bir kimseye rastlayabilir miyim ki?’’ deyip gittim.
Ten'im'de bulunduğum sırada idi ki, Abduddar Oğullarının kardeşi Osman b. Talha b. Ebi Talha'ya rastladım.
Bana.: “Ey Ebi Ümeyye'nin kızı! Nereye gidiyorsun?’’ diye sordu.
Ona.: “Medine'deki kocamın yanına gitmek istiyorum' dedim.
Bana.: “Senin yanında gidecek bir kimse yok mu?' diye sordu.
Ona.: “Yok! Vallahi, ancak ALLAH var! Bir de, şu oğulcuğum!' dedim.
Bana.: “Vallahi, seni bu yolda yalnız bırakmak doğru olmaz!' dedi ve hemen devenin yularını tutup benimle birlikte hızlı hızlı gitmeye devâm etti.
Vallahi, Arap erkekleri içinde, hiçbir zaman, ondan daha saygılı ve nezaketli bir yoldaş görmedim. Bir konak yerine erişince devemi çöktürür, ben ininceye kadar bana arkasını döner, benden uzaklaşır, ben deveden indikten sonra gelip deveyi götürür, semerini indirir, onu bir ağaca bağlar, kendisi de gidip bir ağacın altına uzanırdı. Hareket zamanı gelince kalkar, tekrar semeri devenin sırtına koyar, deveyi yanıma getirip çöktürdükten sonra arkasını döner, bana.: “Bin!’’ derdi. Ben bindikten sonra, gelir, devenin yularından tutar ve yederdi. Beni Medine'ye ulaştırıncaya kadar, bana hep böyle yapmaktan geri durmadı.
Kuba'da Amr b. Avf Oğullarının köyüne bakınca.: “Senin kocan işte bu köydedir![70] Artık, ALLAH'ın bereketi üzere, gir oraya!' dedikten sonra, Mekke'ye dönmek üzere, yanımdan ayrıldı .[71]
Ben, İslâm'da, Ebu Seleme Âilesinin uğradığı musibet kadar, hiçbir ev halkının musibete uğradığını bilmiyorum. Ben, hiçbir zaman, Osman b. Talha'dan daha ikramlı ve saygılı bir yoldaş da görmedim !”[72]

Resim Cübeyr b. Mut'im'in Şam ManastırLarında Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Resmine RastLayışı.:

Cübeyr b. Mut'im der ki.: “ALLAHu zü’L- CeLÂL Peygamber aleyhisselâmı gönderdiği ve onun peygamberliğini açığa vurduğu zaman, Şam'a gitmiştim.
Busra'da iken, Hıristiyanlardan bir cemaat, yanıma gelip, bana.: “Sen Harem (Mekke) halkından mısın?' diye sordular.
Ben.: “Evet!' dedim.
Bana.: "İçinizde peygamberlik dâvasında bulunan zâtı tanır mısın?" diye sordular.
Ben.: “Evet!" dedim.
Beni bir kiliseye koydular ki, orada birtakım resimler vardı. Bana.: “Bak! Onun resmini görebilir misin?” dediler.
Baktım, onun resmini orada göremedim.
“Onun resmini göremedim!’’ dedim.
Beni bundan daha büyük bir odaya koydular. Bakınca, orada Resûlullahın vasfı ve resmi ile, arkasında yer alan Ebu Bekir'in vasfını ve resmini gördüm.
Bana.: “Onun vasfını gördün, buldun mu?” diye sordular.
Ben.: “Evet!” dedim.
Bana.: “Bu, o mudur?” diye sordular.
“Evet!” dedim.
Bana.: “Biz de, bunun sizin sahibiniz olduğuna ve arkasındaki şu zâtın da, sonradan, onun halifesi olacağına şehâdet ederiz![73]Bu peygamberden sonra bir peygamber daha olmayacak, gelmeyecek! dediler.”[74]
“Kureyşîlerin Resûlullah aleyhisselâm’a işkence yapmalarını hiç istemezdim.
Kureyşîlerin onu öldürmeye kalkacaklarını sandığım zaman, manastırlardan bir manastıra varıp kavuştum.
Manastırın bakıcısı başkanlarına gidip haber verdi. Toplanılınca, durumu başkana anlattım.
Bana.: “Kureyşîlerin onu öldüreceklerinden korkuyor musun?” diye sordu.
“Evet!” dedim.
Bana.: “Sen ona benzeyen, çizilmiş bir resim görsen, tanıyabilir misin?” diye sordu.
Ben.: “Evet! Tanırım!” dedim. Bana, üzeri örtülü bir resim gösterdi ki, sanki tıpkı o idi!
Bana.: “Vallahi, onlar onu öldüremezler! Onu öldürmek isteyeni, biz öldürürüz! Çünkü, o, muhakkak peygamberdir!” dedi.
Onların yanında bir müddet kaldım. Mekke'ye döndüğüm zaman, Resûlullah aleyhisselâm Medine'ye gitmiş bulunuyordu.”[75]

Resim Kayser HerakLiyus'un Çekmecesinde SakLadığı Peygamber ResimLerini İsLâm ELçiLerine Gösterişi.:

Hz. Ebu Bekir de, Rum Kayseri Herakliyus'u İslâmiyete dâvet etmek üzere, [76]
Hişâm b. Âs el-Emevî'yi,[77]
Nuaym b. Abdullah'ı,[78]
Ubâde b. Sâmit'i,[79]
Amr b.Âs'ı, Adiyy b. Ka'b'ı gönderdi.[80]
Gönderilen elçilerden bazıları, bu husustaki anılarını şöyle anlatmışlardır: “Rum hükümdarını İslâmiyete dâvet edelim diye, hayvanlarımıza binip yola
çıktık. Dımaşk'a vardık. O zaman, Şam Ülkesi, Herakliyus adına, Cebele b. Eyhemü'l-Gassânî'nin idaresinde idi.
Şam'a girmek için izin istedik, izin verildi. Cebele, bize bakınca, hoşlanmadı. Emretti, bir tarafa çekilip oturduk. Kendisi ise, özel minderde, ileri gelen adamlarıyla birlikte oturmakta idi.[81]
Bizimle konuşmak ve söyleyeceklerimizi kendisine eriştirmek üzere, bize bir adam gönderdi.
“Vallahi, biz hiçbir zaman elçi ile konuşmayız! Biz ancak hükümdara gönderildik!” dedik.[82]
Elçi, gidip bunu anlatınca, Cebele oturduğu minderden inip başka bir mindere oturdu. Bizim yanına kadar gelmemize izin verdi.[83]
Cebele'nin üzerinde kara, kaba bir elbise vardı. [84]
Çevresine bakıldığı zaman, herşeyin de kapkara olduğu görülüyordu.”[85]
Cebele'ye.: “Senin şu kara, kaba giymenin sebebi nedir?” diye sorulunca,[86]
Cebele.: “Sizi bütün Şam'dan,[87] beldelerimden[88] çıkarıp giderinceye kadar, bunu adak olarak giyeceğim ve üzerimden çıkarmayacağım!” dedi.[89]
İslâm elçileri.: “Sen biraz yumuşak davran ve acele etme![90] Vallahi, sen şu oturduğun yerden bizi menedinceye kadar, biz onu muhakkak senden alacağız![91] Vallahi, biz burayı inşaALLAH senden de, en büyük kraldan da alacağız! Bunu, bize Peygamberimiz aleyhisselâm haber verdi!” dediler.[92]
Cebele İslâm elçilerinin konuşmak istediklerini konuşmalarına “Konuşunuz!” diye izin verince,[93] Hişâm b. Âs konuşmaya başlayıp onu ALLAH'a imâna dâvet etti,[94] İslâmiyete dâvet etti.[95]
Ubâde.: “Demek, siz Sümerâsınız ha?” dedi.
Ona.: “Sümerâ, ne demek?” diye sorduk.
Cebele.: “Siz onlar değilsiniz!” dedi.
Ona: “Ya kimlermiş onlar?” diye sorduk.
Cebele.: “Onlar, geceleri namaz kılan, gündüzleri oruç tutan bir kavimdir!” dedi.
Biz de.: “Vallahi, biz onlarız![97] Geceleri namaz kılar, gündüzleri oruç tutarız’’ dedik.[98]
Cebele.: “Sizin namazınız nasıldır?” diye sordu. Kendisine namazîmızı târif ettik.[99]
Cebele.: “Sizin orucunuz nasıldır?” diye sordu. Ona orucumuzu da târif ettik. [100]
Cebele bize daha başka şeyler hakkında da sorular sordu.
Sorularının cevâblarını verdiğimiz zaman,[101] ALLAH bilir ki,[102] yüzünü kara bürüdü, yüzü kapkara oldu,[103] tencere karasına döndü.[104] Azarlandık. [105]
Bize.: “Kalkın!” dedi.[106]
Krala gönderilmemizi, adamlarına emretti.[107]
Bizi, elçiler ve kılavuzlarla birlikte Rum kralına yolladı.[108]
Kostantiniyyeye [İstanbul'a] yaklaştık.[109] Şehrin kapısına vardık.[110]
Hayvanlarımızın üzerinde olduğumuz halde, sarıklarımızı ve kılıçlarımızı düzenledik.[111]
Bizimle birlikte gelen elçi.: “Şu hayvanlarınız Kralın şehrine sokulmaz![112] Size, isterseniz katırlar, isterseniz eğerli ve uysal atlar getireyim,[113] getirelim.[114] Sizi eğerli, uysal atlara ve katırlara bindirelim.[115] Eğerli uysal atlar ve katırlar getirinceye kadar, siz burada durup bekleyin”
dedi. [116]
Biz.: “Hayır![117] Vallahi, biz bulunduğumuz gibi,[118] hayvanlarımızın üzerinde olmadıkça,[119] buraya girmeyiz!” dedik.[120]
Kaysere.: “Onlar şehre atlar ve katırlar üzerinde girmeyi kabul etmiyorlar!?” diye haber göndendiler.[121]
Kayser.: “Onların yollarını açın!”[122] diyerek şehre hayvanlarımızın üzerinde girmemize emir,[123] izin verince,[124] hemen kılıçlarımızı kuşandık,
hayvanlarımıza bindik.[125]
Sarıklarımızı sarınmış, kılıçlarımızı kuşanmış olarak, hayvanlarımızın üzerinde şehre girdik.[126]
Kostantiniyye (İstanbul) halkı, bizi böyle, sarıklarımıza sarınmış, kılıçlarımızı kuşanmış olduğumuz halde hayvanlarımızın üzerinde görünce,
şaşırdılar.[127]Kayserin sarayının kapısına kadar vardık.[128]
Hayvanlarımızı sarayın duvarının dibinde ıhdırdık.[129]
Kayser o sırada sarayının yüksek bir odasında oturuyor ve bize bakıyor, yanında da kumandanlar ve Rum ileri gelenleri bulunuyordu.
Başımızı kaldırıp yüksek sesle.: “Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber!” diyerek tekbir getirdik.
ALLAH bilir ki, bütün saray, rüzgârın hurma ağacını salladığı gibi sallandı..[130]
Kayser, bize.: “Dininizi[131] bana böyle[132] kapımda[133] açıklamanız sizin için uygun değildir!" diyerek acele haber gönderdiği gibi;
“İçeri girin!” diye de haber gönderdi.[134] Kayserin yanına girdik.[135]
Kayser, kendisine mahsus yüksek bir minderde oturuyordu. Meclisindeki, çevresindeki herşey kırmızı, üzerindeki elbise de kırmızı idi.
Kumandanlar ve Rum ileri gelenleri de yanında bulunuyordu.[136]
Kendisine söylemek istediğimiz şeyi elçiye söylememizi isteyince.: “Hayır! Vallahi, biz elçi ile konuşmayız! Biz, ancak krala gönderildik! Eğersen bizim seninle konuşmamızı istiyorsan, bize izin ver, seninle konuşalım” dedik.[137]
Selâm vermeden, yanına girdik.[138] “Lâ ilâhe illALLAH!” dedik.
ALLAH bilir ki, saray sallandı! Hatta, Kayser ve adamları, başlarını kaldırdılar.[139]
O sırada, Kayserin yanında, açık ve güzel Arapça bilen bir adam bulunuyordu.[140]
O, bize.: “Oturunuz! diye işâret edince, bir tarafa çekilip oturduk.[141]
Kayser, gülerek.: [142 Beni aranızdaki selâmla selâmlamaktan sizi meneden nedir?[143] Peygamberinizi selâmladığınız selâmla beni selâmlamaktan sizi men eden nedir?’’ diye sordu.[color=#FF0000[144]
“Sizin beni aranızdaki selâmınızla selâmlamanız gerekmez mi idi? dedi. [145]
“Bizim seni aramızdaki selâmımızla selâmlamamız sana, senin selâmlandığın selâmla selâmlamamız da bize helâl olmaz![146]
Ne bizim peygamberimizi selâmladığımız selâmla seni selâmlamamız sana helâl olur, ne de senin selâmlandığın selâmla seni selâmlamamız bize helâl olur.” dedik.[147]
Kral.: “Sizin aranızdaki selâmınız nasıldır? diye sordu.[148]
“Esselâmü aleyke'dir!”[149] “Esselâmü aleyküm'dür![150] CeNNetliklerin selâmıdır” dedik.[151]
Kral, bize.: “Siz peygamberinizi de mi bununla selâmlarsınız? diye sordu.
“Evet!” dedik.[152]
Kral.: “Hükümdarlarınızı nasıl selâmlarsınız?” diye sordu.
“Bununla selâmlarız." dedik.[153]
Kral.: “Size verilen selâma da mı bununla karşılık verirsiniz?” diye sordu.
“Evet,[154] bununla![155] Böyle!" dedik.[156]
Kral. İçinizden, peygamberinize herhangi bir şeyde vâris olan var mı?” diye sordu.
“Yoktur! Bir kimse, ölünce vârisini veyâ yakınını bırakır; vârisi veyâ yakını, ona vâris olur. Fakat, Peygamberimize bizden, hiçbir şeyde vâris olan
olmamıştır!” dedik.[157]
Kral.: “Hükümdarınızda da, hal böyle midir?” diye sordu.
“Evet!” dedik.[158]
Kayser.: “Sizi katınızda, en büyük kelâmınız nedir?” diye sordu.[159]
“Lâ ilâhe illallâh![160] Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber!” dedik.[161] Deyince, saray tekrar sallandı!
Kayser gözlerini açtı, tavana doğru baktı ve.: “Siz bu kelimeyi söyleyince, oda sallandı ha?!” dedi.
“Evet!” dedik.[162]
Kayser.: “Siz bunu düşmanlarınızın beldelerinde söylediğiniz zaman, tavanları sallanır mı?” diye sordu.
“Hayır!” dedik.
“Siz bunu kendi beldelerinizde söyleyince, tavanlarınız sallanır mı?” diye sordu.
Biz.: “Hayır! Biz bunun böyle yaptığını hiç görmedik! O bu şeyi ancak senin yanında yaptı.[163] O, bize öğütten başka birşey olamaz!” dedik.
Kayser, yanında oturanlara dönerek.: [164] “Ne güzel doğru söz!” dedi[165] ve.: “Siz, şehirleri fethettiğiniz sıralarda ne dersiniz?” diye sordu.
“Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber, deriz.” dedik.
Kayser.: “Lâ ilâhe illALLAH dediğinizde,[166] O'nunla birlikte ortak yok![167] O'nunla birlikte hiçbir şey yok; [168]
Vallâhu ekber dediğinizde de, ALLAH herşeyden büyüktür![169] O'ndan daha büyük birşey yok! Onun eni boyu yok,[170] demek istiyorsunuzdur herhalde?" dedi.
“Evet!” dedik.[171]
Kayser bize birtakım şeyler daha sorduktan ve cevâblarını aldıktan sonra.: “Sizin namazınız ve orucunuz nasıldır?” diye sordu.
Bunları da kendisine anlattık.[172]
Kayser bizim güzel, büyük bir yerde ağırlanmamız için, ilgililere emir verdi ve bize de: “Kalkınız!” dedi.[173]
Orada üç gün kaldık.[174] Kayserin, sabah ve akşam, bize lütuf ve ikramları geldi.[175]
Kayser geceleyin bize haber gönderdi. Yanına girdik. Kendisinin yanında hiç kimse yoktu.[176]
Kayser oturmamızı emretti, oturduk. [177]
Kendisine söylemiş olduğumuz sözleri tekrarlamamızı istedi, onları tekrarladık. [178]
Kayser hizmetçisini çağırıp ona birşey söyledi. Hazırlattığı,[179] büyük ve altın işlemeli, dört köşe çekmece gibi birşeyi getirtti. Çekmecenin birçok küçük ve kilitli gözleri vardı. [180] Kayser, gözlerden birisini açtı. Oradan, siyah ipekli bir bez parçası çıkarıp yaydı.
Bezin üzerinde, ak benizli, yüzü ayın ondördü gibi parlak,[181] uzun boylu, çok saçlı,[182] saçı iki bölük halinde örgülü,[183] büyük gözlü,[184] uzun
boyunlu, [185] kalın baldırlı,[186] sakalsız[187] bir insan resmi vardı.
Kayser, bize.:“Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: “Hayır!” dedik.
Kayser.: “Bu, Âdem'dir!" dedi. Onu çıkardığı yere koydu.
Sonra, başka bir göz açtı. İçinden siyah ipekli bir bez parçası çıkarıp yaydı. Üzerinde, ak benizli,[188] çok saçlı, hüzünlü, kederli, güzel yüzlü,[189] güzel sakallı,[190] büyük başlı, kıvırcık saçlı, kalın baldırlı, gözlerinde kırmızılık bulunan,[191] büyük gözlü, iki omzunun arası geniş olan[192] bir insan resmi vardı.
Kayser, bize.:”Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: “Hayır!” dedik.
Kayser.: “Bu, Nûh'tur!” dedi.[193] Kayser, onu da çıkardığı yere koydu.
Sonra, başka bir göz açtı. Gözün içinden, siyah ipekli bir bez parçası çıkarıp yaydı. Bezin üzerinde, ak tenli, ak sakallı,[194] ak saçlı, güzel gözlü, açık alınlı, uzunca yanaklı,[195] güzel yüzlü,[196] gülümser gibi bir zâtın resmi vardı.
Kayser, bize.: “Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: “Hayır!” dedik.
Kayser.: “Bu, İbrahîm'dir!” dedi.[197] Kayser onu da çıkardığı yere koydu.
Sonra, başka bir göz açtı. Gözün içinden, siyah ipekli bir bez parçası çıkarıp yaydı.
Bezin üzerine, aktenli bir insan resmi çizilmiş olup,[198] Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’a göre çizilmişti.[199]
Ona bakınca,[200] kendi kendimize.: “Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm![201] Vallahi, Resûlullah aleyhisselâm!”[202]
dedik[203] ve ağladık.[204]
Kayser.: “Size ne oluyor?![205] Siz bunu tanıyor musunuz?” diye sordu.[206]
Biz.: “Evet![207] Bu, bizim peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm’ın resmidir!” dedik. [208]
Kayser.: “Size ALLAH adına,[209] dininiz adına and veriyorum![210] Bu, sizin peygamberinizin resmidir” dedi.
Biz.: "Evet! Bu, Peygamberimizin resmidir![211] ALLAH ve dinimiz adına yemîn ederiz ki; bu, peygamberimizdir![212] Sanki onu sağ olarak görür gibiyiz![213] Sanki ona sağ olduğu halde bakıyor gibiyiz!" dedik.[214]
ALLAH bilir, Kayser ayağa kalktı, sonra oturdu ve.: “ALLAH Aşkına! Bu, gerçekten o mudur?” dedi.
Biz.: “Evet! Gerçekten odur. Sanki biz ona bakıyor gibiyiz!" dedik.
Kayser ona bir müddet baktı durdu.[215]
Sonra da.: “Bu resim, gözlerin en sonuncusunda idi. Fakat, ben onun üzerinizde ne etki yapacağını[216] biLeyim,[217] göreyim diye, çıkarıp göstermekte acele ettim." dedi. Sonra da, onu çıkardığı yere koydu.”[218]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[1] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 81-91, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 226, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 257.
[2] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 226.
[3] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 257.
[4] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s.226.
[5] Taberî, Târîh, c. 2, s. 240.
[6] Taberî, c. 2, s. 240, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 101, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 14.
[7] İbn Sa'd, c. 1, s. 226, Belâzurî, c. 1, s. 257, Taben, c. 2, s. 240, İbn Esîr, c. 2, s. 101, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 313, İbn Haldun, c. 2, s. 14, Halebî, İnsânu'l uyûn, c. 2, s. 1 80.
[8] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 459, Zehebî, s. 31 3.
[9] İbn Sa'd, c. 1, s. 226, Belâzurî, c. 1, s. 257, Taberî, c. 2, s. 240, İbn Esîr, c. 2, s. 101, Zehebî, s. 313, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 14, Halebî, c. 2, s. 180.
[10] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 320.
[11] İbn Sa'd.c. 1, s. 226, Belâzurî, c. 1, s. 257, Halebî, c. 2, s. 180.
[12] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 387, İbn Sa'd, c. 1, s. 226, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 59, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 34, Beyhakî, c. 2, s. 459, Zehebî, s. 311, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 168, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 320, Halebî, c. 2, s. 180.[13] Abdurrezzak,c.5, s. 387, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 226, Belâzurî, c. 1, s. 257, Halebî, c. 2, s. 180.
[14] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 257.
[15] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 111, Taberî, Târîh, c. 2, s. 242, Ebu'l Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 69.
[16] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 111, Taberî, c. 2, s. 242, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 85 Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 459, Zehebî, Târîhu'l islâm, s. 311, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 169.
[17] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 111, Taberî, c. 2, s. 242, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 169.
[18] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.1, s. 226, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 257.
[19] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.226.
[20] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 111, İbn Sa'd, c. 1, s. 226, Taberî, c. 2, s. 242, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, c. 85-86, Zehebî, s. 313.
[21] İbn Sa'd. Tabakât. c. 3. s. 271.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/289-291.
[22] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 112, Belâzurî, c. 1, s. 258, İbn Hazm, s. 86.
[23] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 11 4, Taberî, c. 2, s. 242, İbn Hazm, s. 86, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 101, İtan Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 173, Zehebî, s. 313, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 170.
[24] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 115, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 171.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/291.
[25] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 115, Taberî, c. 2, s. 242, İbn Hazm, s. 86, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 14.
[26] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 115, İbn Sa'd, c. 3, s. 89, İbn Haim, s. 86, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 171.
[27] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 89.
[28] İbn İshak, İbn Hİsâm, Sîre, c. 2, s. 115-116, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 89-90, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 86-87, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
173-174, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 171.
[29] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 116, İbn Hazm, s. 87, İbn Seyyid, c. 1, s.174, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 71.
[30] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 90, İbn Seyyid, c. 1,s.175, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 170.
[31] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 115, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 171.
[32] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 163.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/291-292.
[33] İbn İshak.İbn Hişâm, Sîre,c.2, s. 118.
[34] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 284, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 460, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 87, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 174, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 313, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 73, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 14, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 78, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 183.
[35] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 121, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 271, İbn Hazm, s. 88, İbn Seyyid, t 1, s. 175.
* Tenâdıb; Mekke'ye on mil uzaklıktadır (Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 190).
[36] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 118, İbn Sa'd, c. 3, s. 271, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 13-1 4, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 253, Zehebî, Târih, s. 314, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 172.
[37] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 152-153, Muhibbül-Taben, Rıyâdu'n nadrâ, c. 1, s. 258-259, Halebî, c. 2, s. 183-184.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/293-294.
[38] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 120-121, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 88, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 175, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 173.
[39] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 121-122, İbn Hazm, s. 89, İbn Seyyid, c.1, s. 176, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 174.
[40] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 122, İbnSeyyid, c. 1, s. 176, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 174.
[41] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 122, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s.55-56,İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s.89, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 585, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 176.
[42] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 122-123, İbn Hazm, s. 89-90, İbn Seyyid, c. 1, s. 176, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 174.M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/294-295.
[43] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 87-88, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 258, İbn Seyyid.c. 1, s. 174, Ebu'l-Fidâ. c. 3, s. 173.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/296.
[44] İbn İshak.İbn Hişâm, c. 2, s. 121, Belâzurî, c. 1, s. 259, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 173.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/296.
[45] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 118, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 88, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 174, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 172, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 184.
[46] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 208.
[47] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 118, Belâzurî, c. 1, s. 208, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 460, İbn Hazm, s. 88, Ebu'l- Fidâ, c. 3, s. 172, Halebî, c.2, s. 184.
[48] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 118, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 172, Halebî, c. 2, s. 184.
[49] Belâzurî, Ensâb.c.1, s. 208, Beyhakî, c., s. 460, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1231, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, t 4, s. 321.
[50] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 118, Belâzurî, c. 1, s. 208, İbn Hazm, s. 88, Beyhakî, c. 2, s. 460, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1231, İbn Esîr, c. 4, s. 321.
[51] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c . 2, s. 1 84.
[52] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 118, Belâzurî, c. 1, s. 208, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 172.
[53] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 184.
[54] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 118, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 172.
[55] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 208.
[56] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 118, Belâzurî, c. 1, s. 208, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 172, Halebî, c. 2, s. 184.
[57] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 118, Ebu'l-Fidâ, 172, Halebî, c.2, s. 184.
[58] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 118, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 172, Halebî, c. 2, s. 184.
[59] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 119, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 172.
[60] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 119, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 172, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 184.
[61] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 119, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 208, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 172, Halebî, c. 2, s. 184.
[62] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 119, Ebu'l-Fidâ, c.3,s. 172, Halebî, c. 2, s. 184.
[63] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 11 9, Belâzurî, c. 1, s. 208, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 175, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 172, Halebî, c.2, s. 184.
[64] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 119, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 75, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 172, Halebî, c. 2, s. 184.
[65] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 119, Belâzurî, c. 1, s. 208, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 172, Halebî, c. 2, s. 184.
[66] İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 88, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1231, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 321, İbn Seyyid, c. 1, s. 175.
[67] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 184.
[68] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 119, Ebu'l-Fidâ, t 3, s. 172.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/296-298.
[69] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 112, Belâzurî”, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 258, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 341, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 312, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 169.
[70] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 112-113, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 258-259, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 341- 342, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 312, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 169-170, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 458459.
[71] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 113, Belâzurî, c. 1, s. 259, İbn Esîr, c. 7, s. 342, Zehebî, s. 312, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 170.
[72] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 113, İbn Esîr, c. 7, s. 342, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 170.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/298-300.
[73] Buhârî, Târîhu'l-Kebîr, c. 1, ks. 1, s. 179, Ebu Nuaym, Delâilü'n nübüvve, c. 1, s. 49-50, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 384-385, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 527-528, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 233-234, Suyûtî,Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 263.
[74] Buhârî, Târîhu'l-Kebîr, c. 1, s. ks. 1, s. 179, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 385, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 6, s. 63, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 234, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 364.
[75] Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 63.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/300-302.
[76] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 1 8, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 50, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 386, Ebu'l- Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 727, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 100, Zehebî, Târihu'l islâm, s. 533, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 251, Suyûtî, Hasâisü'l kübrâ, c. 2, s. 126, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 465.
[77] Ebu Nuaym, Delâil.c.1, s. 50, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 386, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 727, Zehebî, Târih, s. 528, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 251, Suyûtî, Hasâis, s. 2, s. 126, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 465.
[78] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 50, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, c. 2, s. 727, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 465.
[79] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 18, Zehebî, Târîh, s. 532-533, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 465.
[80] Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 465.
[81] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 727, Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 533.
[82] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 386, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el Vefâ, c. 2, s. 727, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 533, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 251-
252, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 126, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 465.
[83] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 727, Zehebî, Târîh, s. 533.
[84] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 50, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 386, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, c. 2, s. 727, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtü'l-ebrâr, c. 1, s. 100, Zehebî, Târîh, c. 533, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252, Suyûtî, Hasâis, c. 2, s. 127, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 465.
[85] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 50, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 727, Muhyiddin b. Arabî, M uhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 100.
[86] Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 100, Zehebî, Târîhu'l islâm, s. 533.[87] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 50, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 386, Ebu'l Ferec, c. 2, s. 727, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c.1, s. 100, Ebu'l Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252, Suyûtî, Hasâis, c. 2, s. 127, Alâüddin Ali, Kenzu'l ummâl, c. 1 2, s. 466.
88] Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 533.
[89] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 50, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 386, Ebu'l Ferec, c. 2, s. 727, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 100, Zehebî, s. 533, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 127, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 1 2, s. 466.
90] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, c. 2, s. 727, Zehebî, s. 533.
[91] Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 100.
[92] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 50, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 386, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s.727, Muhyiddinb. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr,c. 1, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 533-534,Ebu'l Fidâ,Tefsîr, c. 2, s. 252.Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 127, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 466.
[93] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 386.
[94] Ebu Nuaym, Delâil ü'n-nübüvve, c. 1, s. 50, Muhyi ddin b. Arabi, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 100, Ebu'l-Fid â, Tefsîr, c. 2, s. 252.
[95] Beyhaki, Delâil, c. 1, s. 3 86, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252, Suyûtî, Hasâis, c. 2, s. 127.
[96] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 533.
[97] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 50, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 727, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 100, Zehebî, Târîh, c. 534, Alâüddin Ali,
Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 466.
[98] Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 534.
[99] Ebu Nuaym, c. 1, s. 50, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 727, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s.534.
[100] Ebu Nuaym, c. 1, s. 50, Beyhakî, c. 1, s. 386, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 727, Zehebî, s. 534, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 127.
[101] Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 534.
[102] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 50, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 1 00, Zehebî, s. 534.
[103] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 50, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 386, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 727, Muhyiddin b.
Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 534, Ebu'l Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 127, Alâüddin Ali,
Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 466.
104] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 50, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 727, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 100.
105] Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 534.
[106] Ebu Nuaym, c. 1, s. 50, Beyhakî, c. 1, s. 386, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 727, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 100, Zehebî, s. 534, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 127, Alâüddin Ali, Kenz, c. 12, s. 466.
[107] Ebu Nuaym, c.1, s. 50, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 727, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 100.
[108] Beyhakî, c. 1, s. 386, Zehebî, s. 534, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 1 27, Alâüddin Ali, Kenz, c. 1 2, s. 466.
[109] Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 534.
[110] Ebu Nuaym, c.1, s. 50, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 100.
[111] Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 466.
[112] Ebu Nuaym, c. 1, s. 50, Beyhakî, c. 1, s. 386, Zehebî, s. 534, Ebu'l Fidâ, c. 2, s. 252, Alâüddin Ali, Kenz, c. 12, s. 466.
[113] Ebu Nuaym, c. 1, s. 50, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 100.
[114] Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 466.
[115] Beyhakî, c.1, s. 386, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Alâüddin AH, Kenz, c. 12, s. 466.
[116] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 534.
[117] Ebu Nuaym, c.1, s. 50, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c. 1,s.100, Alâüddin Ali, Kenz, c. 12, s. 466.
[118] Ebu Nuaym, c. 1, s. 50, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 100.
[119] Ebu Nuaym, c. 1, s. 50, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 100, Zehebî, s.
534, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Alâüddin Ali, Kenz, c. 12, s. 466.
[120] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 50, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 386, Ebu'l Ferec, c. 2, s. 728, Zehebî, Târih, s. 534, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 252, AlâüddinAli, Kenz, c. 12, s. 466.
[121] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 50, Beyhakî, Delâilü'n nübüvve, c.1, s. 386, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 728, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252.
[122] Ebu Nuaym, c. 1, s. 50, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 534, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 466.
[123] Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252.
[124] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 18.
[125] Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 534.
[126] Ebu Nuaym, c.1, s. 50, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 100.
[127] Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 534.
[128] Ebu Nuaym, c. 1, s. 50, Beyhakî, c. 1, s. 386, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 100, Zehebî, s. 534, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 127, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 466-467.
[129] Beyhakî, c. 1, s. 386, Zehebî, s. 534, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 1 27, Alâüddin Ali, Kenz, c. 1 2, s. 467.
[130] Ebu Nuaym, c. 1, s. 50, Beyhakî, c. 1, s. 386-387, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 100-101, Zehebî, s. 534, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 1 27, Alâüddin Ali, c. 12, s. 467.
[131] Ebu Nuaym, c.1, s. 50, Beyhakî, c. 1, s. 387, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 101, Zehebî, s. 534, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Alâüddin Ali, c. 1 2, s. 467.
[132] Ebu Nuaym, c.1, s. 50, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101.
[133] Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 534.
[134] Ebu Nuaym, c. 1, s. 50, Beyhakı, c. 1, s. 387, Muhyiddin b. Arabi, c. 1, s. 101, Zehebı, s. 534, Ebu'l-Fida, c. 2, s. 252.
[135] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 18, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 51, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 387, Ebu'l-Ferec İbn Cevif, el-'vefâ, c. 2, s. 728, M uhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 101, Zehebî, Târîhu'l islâm, s. 529, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252, Suyutî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s.127, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 467.
[136] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 51, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 387, Ebu'l Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101, Zehebî, s. 529, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Alâüddin Ali, Kem, c. 12, s. 467.
[137] Ebu Nuaym, c. 1, s. 51, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101.
[138] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 18, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 534.
[139] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 51, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101.
[140] Ebu Nuaym, c. 1, s. 51, Beyhakî, c. 1, s. 387, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101, Zehebî, s. 529, Alâüddin Ali, Kenzu'l-umm âl, c. 12, s. 467.
[141] Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 467.
[142] Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252.
[143] Ebu Nuaym, c. 1, s. 51, Zehebî, s. 534, Alâüddin Ali, c. 1 2, s. 467.
[144] Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 720, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 101.
[145] Beyhakî, c. 1, s. 387, Zehebî, s. 529, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 127.
[146] Ebu Nuaym, c. 1, s. 52, Beyhakî, c. 1, s. 387, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 279.
[147] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 101.
[148] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 52, Beyhakî, Delâilü'n nübüvve, c. 1, s. 387, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabi, c.1, s. 101, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 529, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252, Suyûtî, Hasâisü'l kübrâ, c. 2, s. 127.
[149] Beyhakî, c. 1, s. 387, Zehebî, s. 529, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 1 27.
[150] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 534.
[151] Ebu Nuaym, c. 1, s. 52, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101.
[152] Ebu Nuaym, c. 1, s. 52, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101, Zehebî, s. 534.[153] Beyhakî, c.1, s. 387, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Zehebî, s. 529, Ebu'l Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 127.
[154] Ebu Nuaym, c. 1, s. 52, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 1 01.
[155] Beyhakî, c. 1, s. 387, Ebu'l-Fidâ c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 127, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 1 2, s. 467.
[156] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 534.
[157] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 534.
[158] Ebu Nuaym, c. 1, s. 52, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101, Zehebî, s. 534.
[159] Ebu Nuaym, c. 1, s. 52, Beyhakî, c. 1, s. 387, Zehebî, s. 534, Ebu'l Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 127.
[160] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 52, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 1 01, Zehebî, s. 534.
[161] Beyhakî, Delâil, c.1, s. 387, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 127.
[162] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 534-535.
[163] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüwe, c. 1, s. 52, Beyhakî, Delâilü'n nübüvve, c. 1, s. 387, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 728, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 101.
[164] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 535.
[165] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 52, Beyhakî, c. 1, s. 387, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 101, Zehebî, s. 535.
[166] Ebu Nuaym, c. 1, s. 52, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 728-729, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101, Zehebî, s. 535, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 468.
[167] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 535.
[168] Ebu Nuaym, c. 1, s. 52, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101.
[169] Ebu Nuaym, c. 1, s. 52, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101, Alâüddin Ali Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 468.
[170] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 535.
[171] Ebu Nuaym, c.1, s. 52, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 101, Zehebî, s. 535, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 468.
[172] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 18, Beyhakî, c. 1, s. 387, Zehebî, s. 535,Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 127-128.
[173] Beyhakî, c.1, s. 387, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128.
[174] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüwe, c. 1, s. 52, Beyhakî, Delâilü'n nübüvve, c. 1, s. 387, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 101, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 535, Ebu'l Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 128.
[175] Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 468.
[176] Ebu Nuaym, c. 1, s. 52, Beyhakî, c. 1, s. 387, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101, Zehebî, s. 535, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128, Alâüddin Ali, c. 12, s. 468.
[177] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 535.
[178] Ebu Nuaym, c. 1, s. 52, Beyhakî, c. 1, s. 387, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 101-102, Zehebî, s. 535, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 1 28, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 468.
[179] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 18.
[180] Dineverî, s. 18, Ebu Nuaym, c. 1, s. 52-53, Beyhakî, c. 1, s. 387, Ebu'l Ferec, c.2,s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102, Zehebî, s. 535, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128, Alâüddin Ali, c. 12, s. 468.
[181] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 18.
[182] Ebu Nuaym, c. 1, s. 53, Beyhakî, c. 1, s. 387, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, C. 1, s. 102,
[183] Beyhakî, c. 1, s. 387, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 1 28.
[184] Beyhakî, c. 1, s. 387, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 1 28, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 467.
[185] Beyhakî, c. 1, s. 387, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 1 28.
[186] Beyhakî, c. 1, s. 387, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 1 28, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 467.
[187] Beyhakî, c. 1, s. 387, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 1 28.
[188] Dineveri, Kitâbu'l-ahbâr, s. 18, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s.
93, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 387-388, Ebu'l-Fe rec İbn Cevzî, el -Vefâ, c. 2, s. 729, Muhyi ddin b. Arabî, Muhâdarâtu 'l-ebrâr, c. 1, s. 102, Zehebî, Târfhu'l-islâm, s. 529 -530, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252.
[189] Dineverî, s. 1 8.
[190] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 388, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 530, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s.2 52, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 128.
[191] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 53, Beyhakî, c. 1, s. 388, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l ebrâr, c. 1, s. 102, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128.
[192] Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 469.
[193] Dineverî, s. 18, Ebu Nuaym, c. 1, s. 53, Beyhakî, c. 1, s. 388, Ebu'l Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128, Alâüddin Ali, Kenz,c.12, s. 469.
[194] Ebu Nuaym, c.1, s. 53, Beyhakî, c. 1, s. 388, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128, Alâüddin Ali, c. 14, s. 468.
[195] Beyhakî, c. 1, s. 388, M uhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128.
[196] Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 469. 1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2,s.128, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 469.
[198] Dineverî, s. 18, Ebu Nuaym, c. 1, s. 53, Beyhakî, c. 1, s. 388, Ebu'l Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128.
[199] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 18.
[200] Dineverî, s. 1 9, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Alâüddin Ali, Kenzu'l-um mâl, c. 12, s. 469.
[201] Ebu Nuaym, c. 1, s. 53, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 729.
[202] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 388.
[203] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 53.
[204] Dineverî, Kitâbu'l -a hbâr, s. 19, Beyhakî, c. 1, s. 38 8, Zeheb f, Târıhu'l -islâm, s. 530, Ebu'l -Fi dâ, Tefsîr, c. 2, s. 252, AJ âüddi n Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 469.
[205] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 19.
[206] Beyhakî, c. 1, s. 388, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 128, Alâüddin Ali, Kenzu'l-um mâl, c. 12, s. 469.
[207] Beyhakî, c. 1, s. 388, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 1 28.
[208] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 19.
[209] Ebu Nuaym, c.1, s. 53, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 730, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 102.
[210] Dineverî, s. 1 9, Ebu Nuaym, c. 1, s. 53, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 730, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102.
[211] Dineverî, s. 19.
[212] Ebu Nuaym, c. 1, s. 53, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 730, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102.
[213] Dineverî, s. 1 9.
[214] Aynı kaynaklar.
[215] Beyhakî, c. 1, s. 388, M uhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128.
[216] Dineverî, s. 19, Ebu Nuaym, c. 1, s. 53, Beyhakî, c. 1, s. 388, Ebu'l Ferec, c. 2, s. 730, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128, Alâüddin Ali, Kenz,c.12, s. 469.
[217] Dineveri, Kitâbu'l-ahbâr, s. 19.
[218] Ebu Nuaym, c.1, s. 53, Beyhakî, c. 1, s. 388, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 730, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c . 2, s. 128, Alâüddin Ali, Kenz, c. 12, s. 469.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın ŞEKİL ve ŞEMÂİLİ.:

Hz. Ali'nin bildirdiğine göre, Peygamberimiz aleyhisselâm; Ne öyle uzun boylu, ne de kısa olmayıp, uzuna yakın orta boylu idi.
Kendisinin el ve ayak parmaklan kalınca, Başı, vücut yapısıyla dengeli biçimde, büyükçe idi.
Omuzlan, dizleri ve bilekleri kemikli idi. Saçı ne kıvırcık, ne de düzdü. Sakalı sık idi. Yüzü uzunca idi.
Boynu uzundu, gümüş gibi ak ve parlaktı. Teni kırmızıyla karışık ak ve pembe idi.
Gözleri büyükçe idi. Gözbebeklerinin siyahı, pek siyahtı. Gözlerinin beyazında biraz kırmızılık vardı. Kirpikleri sık ve uzundu.
Vücudu ne zayıf, ne de şişmandı. İki küreğinin arası enli idi. Omuz küreklerinin arasında peygamberlik mührü vardı.
Peygamberimiz aleyhisselâmı birdenbire görenler, onun vakar ve manevî heybetinden sarsılırlar, kendisini yakından tanıyınca da, ona en derin sevgi ve saygı ile bağlanırlardı.
Kendisinin yüce haslet ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse.: "Ben, ne ondan önce, ne de sonra, onun bir benzerini daha görmedim!" demekten kendini alamazdı. [219]

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın üvey oğlu Hind b. Ebi Hâle'ye göre.:
"Resûlullah aleyhisselâm’ın yüzü ayın ondördü gibi parlardı.
Saçı kendiliğinden ikiye ayrılıp yanlarına dökülürse, onları birleştirmezdi.
Birleştiklerinde de onları ayırmaz, oldukları gibi bırakırdı.
Saçını uzattığı zaman, saçı kulaklarının memesini aşardı. Alnı açık ve genişti.
Kaşları uzun ve kavisli idi.
Kaşlarının uçları ince, araları çok yakındı, fakat çatık değildi.
İki kaşının arasında bir damar vardı ki, kızgınlık zamanında kabarır, görünürdü.
Burnunun iki kaş arasında başladığı yer yüksekçe, burnunun ucu da ince idi.
Burnundaki ölçülülük ve denklik, dikkat edenlerin gözünden kaçmazdı.
Burnunda ayrı bir parlaklık da vardı.

Diğer sahabilerin anlattıklarına göre de.:
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanakları düzdü, yumru değildi.
Dişleri inci taneleri gibi idi.
Bütün uzuvları (organları) düzgündü.
Karnı ve göğsü bir düzeyde idi, çıkık değildi.
Vücudu kıllı değildi. Yalnız, omuz başlarında, pazularında biraz kıllar vardı.
Bilek kemikleri uzun, el ayalari genişti.
Ayaklarının altı düz değil, çukurca idi.
Ayakları hafif etli idi. Ayaklarının üzerine su döküldüğü zaman, etrafâ yayılırdı. [220]
Resûlullahın yüzü ve sesi çok güzeldi.[221] Sanki, yüzünde güneş çağlandı.[222]

Ümmü Ma'bed'in bildirdiğine göre.:
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın gözü, Kudretten sürmeli idi.
Sustuğu zaman, kendisinde, bir vakar ve ağırbaşlılık; konuştuğu zaman da, güleryüzlülük görünürdü.
Sözleri, sanki dizilmiş birer inci gibi, ağzından tatlı tatlı dökülürdü.
Sözü açık, ve hak ile bâtıl arasını ayırıcı olup; ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede çoktu.
Kendisi, ekşi ve asık suratlı değil, güleçti.[223]

İslâm Elçileri, Kayserin Sarayında gördükleri peygamber resimleri hakkındaki anılarını anlatmaya şöyle devâm etmişlerdir.: "Kayser çekmeceden başka bir göz açtı ve içinden siyah ipekli bir bez parçası çıkardı.[224]
Bezin üzerinde, esmer tenli,[225] kaba sakallı,[226] çukur gözlü, dudaklarını büzmüş, yüzünü ekşitmiş,[227] kıvırcık saçlı, sert ve hiddetli bakışlı, öfkeli bir insan resmi vardı.[228]
Kayser, bize.: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: "Hayır!" dedik.
Kayser.: "Bu, Mûsâ'dır!" dedi.[229]
Mûsâ aleyhisselâm’ın yanında, ona benzeyen ve fakat, başının saçı yağlı, geniş alınlı, gözünün siyahında burnuna doğru akı klik bulunan bir insan resmi vardı.
Kayser, bize.: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: "Hayır!'" dedik.
Kayser.: "Bu, Harûn b. İmrân'dır!" dedi.
Sonra, onu eski yerine kaldırıp, çekmeceden başka bir göz açtı ve içinden beyaz ipekli bir bez parçası çıkardı ki, üzerinde esmer tenli, düz saçlı, orta boylu, [230] güzel yüzlü, öfkeli gibi[231] bir insan resmi vardı.
Kayser.: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: "Hayır!'" dedik.
Kayser.: "Bu, Lût'tur!" dedi.
Kayser başka bir göz açıp, içinden beyaz ipekli bir bez parçası çıkardı ki, üzerinde kırmızıya çalar ak tenli, seyrek sakallı, incEburunlu, güzel yüzlü bir
insan resmi vardı.
Kayser, bize.:"Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: "Hayır!'" dedik.
Kayser.: "Bu, İshaktır!" dedi.
Sonra, başka bir göz açıp, içinden beyaz ipekli bir bez parçası çıkardı ki, üzerinde İshak aleyhisselâm’ın resmine benzeyen, fakat alt dudağında bir ben bulunan bir insan resmi vardı.
Kayser, bize.: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: "Hayır!'" dedik.
Kayser.: "Bu, Yâkub'dur!" dedi.
Sonra, başka bir göz açıp, içinden siyah ipekli bir bez parçası çıkardı ki, üzerinde kırmıziyâ çalar ak tenli, güzel yüzlü, incEburunlu, güzel boylu,
yüzünde nur yükselen, huşuu yüzünden belli olan bir insan resmi vardı.
Kayser, bize.:"Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: "Hayır!'" dedik.
Kayser.: "Bu, sizin peygamberinizin Atası İsmâil'dir!" dedi.
Sonra, başka bir göz açıp, içinden beyaz ipekli bir bez parçası çıkardı ki, üzerinde Âdem aleyhisselâm’ın resmini andıran, ak tenli, yüzü güneş gibi parlayan bir insan resmi vardı.
Kayser, bize.: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: "Hayır!'" dedik.
Kayser.: "Bu, Yûsuf'tur!" dedi.[232]
Sonra, başka bir göz açıp, içinden siyah ipekli bir bez parçası çıkardı ki, üzerinde kalın baldırlı, uzun bacaklı, at üstünde bir insan resmi vardı.
Kayser, bize.: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: "Hayır!'" dedik.
Kayser.: "Süleyman b. Davûd'dur!" dedi.[233]
Kayser, en sonra, bir göz açıp, içinden siyah ipekli bir bez parçası çıkardı ki, üzerinde ak tenli, simsiyah sakallı, çok saçlı, güzel gözlü ve güzel yüzlü,[234] açık ve geniş alınlı [235]elinde asa, sırtında softan kaftan bulunan[236] bir genç insan resmi vardı.
Kayser, bize.: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu.
Biz.: "Hayır!'" dedik.
Kayser.: "Bu,İsâ b. Meryem'dir!" dedi.[237]
Onu da çıkardığı yerine koyduktan sonra, vazifeliye emredip, çekmeceyi bulunduğu yerine kaldırttı.[238]
Kaysere.: "Görmüş olduğumuz resmin Peygamberimiz aleyhisselâm’ın resmi olduğunu kendisini sağlığında görmüş bulunduğumuz için tanıdık. Öteki resimlerin kendilerini görmediğimiz halde-kimlere ait olduklarını nasıl bilelim, tanıyalım? [239] Peygamberler aleyhisselâmlara ait olmak üzere çizildiklerini anladığımız bu resimlerden, Peygamberimiz için çizilenin, kendisi gibi olduğunu gördük.[240] Bunlar size nereden geldi?!" dedik.[241]
Kayser.: "Âdem, Çocuklarından gelecek Peygamberleri göstermesini, RABBinden dilemişti.[242]
ALLAH da, Âdem'e, onların sûretlerini indirdi.
Bunlar, Âdem'in, güneşin battığı yerdeki hazinesinde bulunuyordu.[243]
Zülkameyn, onu güneşin battığı yerdeki yerinden çıkarıp Danyal'a verdi. [244]
Danyal da, o sûretlere göre, bu sûretleri[245] ipek bezler üzerine[246] aynen tasvir etti, geçirdi.
İşte, bunlar, Danyal'ın çizdiği sûretlerdir.[247]
Bu resimler, tevârüs yoluyla krallardan krallara geçe geçe, bana kadar gelmiştir!" dedi.[248]

Bunun üzerine, Kayseri İslâmiyete dâvet ettik.[249]
Kayser.: 'Vallahi, nefsim mülk ve saltanatımdan ayrılmaklığımı hoş karşılasaydı,[250] dininiz üzere[251] size tâbi olmayı[252] ne kadar arzu ederdim ![253] Fakat, nefsim hoş karşılamıyor!" dedi.[254]
Bize güzel hediyeler verdi.[255] Sonra, dönmemize izin verdi,[256] döndük. [257]
Ebu Bekir'in yanına vardık.[258] Ona, gördüğümüz şeyleri, Kayserin bize söylediği sözleri,[259] bize gösterdiği yakınlığı[260] anlatınca, Ebu Bekir ağladı ve Kayser hakkında.: "Miskin (zavallı)! ALLAHu zü’L- CeLÂL onun hakkında hayır dileseydi, muhakkak yapardı!" dedikten sonra.: "Resûlullah aleyhisselâm bize haber verdi ki; onlar (Hıristiyanlar) ve Yahudiler, MuhaMMed aleyhisselâm’ın na'tini,[261] yanlarında,[262] yanlarındaki Tevrat ve
İncil'de[263] bulmuşlardır.[264]
ALLAHu zü’L- CeLÂL de.: "Onlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı bulacakları o Ümmî Nebî olan Resûle tâbi olanlardır. O, kendilerine iyiliği emr ve onları kötülükten nehy ediyor, onlara temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri de üzerlerine haram kılıyor. Onlardan, ağır yüklerini, sırtlarında olan zincirleri indiriyor. İşte, ona imân edenler, onu ta’zim edenler, ona yardım edenler ve ona indirilmiş olan, yanında bulunan Nur^a tâbi olanlar! Onlar, selâmete erenlerin ta kendileridir!" [A'râf 7/157] buyurmuştur." dedi.”[265]

Resim Mekke'nin MüsLümânLardan BoşaLışı ve Hz. Ebu Bekir'in Hicrete HazırLanışı.:

Müslümânlardan kimisi Habeş ülkesine, kimisi de Medine'ye hicret etmişti.
Mekke'de, müşriklerin hapsettikleri[266] veyâ zorla dinlerinden döndürdükleri, [267] veyâ hasta, ya da hicret etmekten âciz[268] kimseler ile birlikte, hemen hemen, Peygamberimiz aleyhisselâmdan, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ali'den başka erkek kimse kalmamıştı.[269]
Hz. Ebu Bekir sık sık hicret için izin istedikçe, Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Hele acele etme bakalım. Belki ALLAH sana bir sâhib hazırlar!.” buyurur, Hz. Ebu Bekir de Peygamberimiz aleyhisselâm’a hicret arkadaşı ve yoldaşı olmayı umardı. [270]
Hz. Ebu Bekir Medine'ye hicrete hazırlanınca da, Peygamberimiz aleyhisselâm ona.: "Sen biraz sabret! Bana da hicrete izin verileceğini umuyorum!” buyurdu. [271]
Hz. Ebu Bekir.: “Ey ALLAH'ın Peygamberi![272] Babam, anam sana fedâ olsun! Sen bunu umuyor musun?” diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Evet! Umuyorum” buyurunca, Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz aleyhisselâm’a arkadaş olmak için, kendisini hicret etmekten alıkoydu.[273]
Buna bir hazırlık olmak üzere de,[274] Hureyş[275] veyâ Kuşeyr[276] Oğulları develerinden, sekiz yüz dirheme[277] satın aldığı iki deveyi[278] evde
semür ağacının yaprağıyla dört ay[279] besledi.[280]

Resim Kureyş MüşrikLerinin Peygamberimiz aleyhisselâmı ÖLdürmeyi KararLaştırmaLarı.:

Kureyş Müşrikleri Peygamberimiz aleyhisselâm’a başka yerlerden birtakım sahabiler ve yardımcılar çıktığını, Mekkeli sahabilerin[281] çoluk çocuklarıyla birlikte Medine'ye, savaşçı ve hazırlıklı Evs ve Hazrec kabilelerinin[282] yanına gittiklerini gördükleri[283] ve orada konuklanıp korunduklarını[284] öğrendikleri zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın da onların yanına gideceğini[285] ve kendileriyle savaşacağını[286] anladılar ve korktular;[287] Dârü'n-Nedve'de toplandılar.[288]

Resim Dârü'n-Nedve'de TopLanan MüşrikLerden BaşLıcaLarı.:

Abduşşems Oğullarından.:
1-) Utbe b. Rebia,
2-) Şeybe b. Rebia,
3-) Ebu Süfyan Sahr b. Harb

Nevfel b. Abdi Menaf Oğullarından.:
4-) Tuaym b. Adiyy,
5-) Cübeyr b. Mut'im (veyâ Habib b. Mufim),
6-) Haris b. Âmir b. Nevfel.


Abduddar b. Kusayy Oğullarından.:
7-) Nadr b. Haris

Esed b. Abduluzzâ Oğullarından.:
8-.) Ebu'l-Bahterî b. Hişâm,
9-) Zem'a b. Esved, b. Muttalib (veyâ Rebia b. Esved)
10-) Hakîm b. Hizâm.

Mahzum Oğullarından.:
11-) Ebu Cehil Amr b. Hişâm.

Sehm Oğullarından.:
12-) Nübeyh b. Haccac,
13-) Münebbih b. Haccac.

Cumah Oğullarından.:
14-) Ümeyye b. Halef.

Toplantıya bunlarla ve bunlardan başkalarıyla birlikte gelen Kureyş Müşrikleri sayısızdı.[289] Rivâyete göre, sayıları yüzü bulmuş;[290] Kureyş
müşriklerinin görüş ve rey sâhiblerinden, toplantıya gelmeyen kimse kalmamış; [291] ancak, alınacak karardan haberleri olmasın diye, toplantıya Hâşim Oğulları âilesinden kimse alınmamıştı.[292]

Resim NecidLi OLduğunu SöyLeyen Bir Şahsın TopLantıya KatıLışı.:

Kureyş Müşrikleri Peygamberimiz aleyhisselâm’ın işini konuşmak üzere belirledikleri günün sabahında Dârü'n-Nedve'de toplanmaya başladıkları sırada idi ki, üzerine kalın bir elbise giyinmiş bir şeyhin kapıda dikilip durduğunu gördüler ve.: “Kim bu şeyh?” diye sordular.
Şeyh.: “Necid Halkından bir şeyh! Onun Peygamber aleyhisselâm için hazırlandığınızı işitip, yanınızda bulunmak ve konuşmalarınızı dinlemek üzere gelmiş bulunuyor. Kendisi, görüş ve öğütlerini sizden esirgemeyeceğini umuyor!” dedi.
“Olur! Gir, içeri!” dediler. O da, onlarla birlikte içeri girdi.
Teşhis ve tasvir edildiği gibi, bu, Necidli Şeyh sûretine girmiş bir şeytandı. [293]

Resim Peygamberimiz ALeyhinde YapıLan KonuşmaLar ve VeriLen Korkunç Karar.:

Kureyş Müşrikleri Peygamberimiz aleyhisselâm hakkında birbirlerine.: “Bu Adamın işi, görmüş olduğunuz gibi, yaygın bir hale gelmiş bulunuyor.
O halde, onun hakkındaki görüşlerinizi birleştiriniz!” dediler.
Aralarında görüşmeye, konuşmaya başladılar. İçlerinden birisi,[294] Ebu'l-Bahterî[295] veyâ Hişâm b. Amr[296].: “Onu zincire vurarak hapsediniz ve üzerinden kapıyı kilitleyiniz! Sonra, ondan önce geçen Züheyr, Nâbiga ve onlardan da önce geçmiş olan şâirlerin başlarına gelen akıbet gibi bir akıbetin bunun da başına gelmesini, ölmesini bekleyiniz!” dedi.
Necidli Şeyh,: “Hayır! Vallahi bu sizin için yerinde bir görüş değildir! Vallahi, dediğiniz gibi onu hapsedecek olursanız, kendisinin işi kilitlediğiniz
kapının arkasına çıkar, ashabına ulaşır, hemen üzerinize yürüyüp onu elinizden çeker alırlar, sonra da size galebe çalacak, hakim olacak kadar çoğalırlar. Bu, sizin için, yerinde bir görüş değildir. Siz bundan başkasını düşünmeye bakınız!” dedi.[297]
Toplantıdakiler.: “Şeyh doğru söylüyor!” dediler.[298]
Tekrar düşünmeye ve konuşmaya başladılar. İçlerinden birisi,[299] Ebu'l-Bahterî[300] veyâ Ebu'l-Esved Rebia b. Amr.: [301]
“Onu aramızdan çıkaralım, yurdumuzdan sürelim. O, bizden çıkınca, vallahi, nereye giderse gitsin! Nereye düşerse düşsün! Nemize gerek! O bizden uzak olunca, biz ondan kurtulunca, işimiz düzelir, ülfetimiz de olduğu gibi devâm eder” dedi.
Necidli Şeyh.: “Hayır! Vallahi, bu da sizin için yerinde bir görüş değildir! Siz onun sözünün güzel, konuşmasının tatlı olduğunu, getirdiği şeylerle insanların kalblerine hakim olup durduğunu görmüyor musunuz? Vallahi, siz bu dediğinizi yapacak olursanız, onun Araplardan bir kabilenin yanında yerleşmeyeceğinden ve onları hükmü altına alıp kendisine tâbi kılmayacağından ve onlarla birlikte üzerinize yürüyüp sizi beldelerinizde tepelemeyeceğinden, işinizi elinizden almayacağından, size istediğini yapmayacağından emîn olamazsınız! Siz, onun hakkında, bundan başka bir tedbir düşününüz!” dedi. [302]
Müşrikler.: “Vallahi, Şeyh doğru söylüyor!” dediler. [303]
Ebu Cehil.: “Vallahi, benim onun hakkında, sizin daha düşünmediğiniz, dile getirmediğiniz bir görüşüm var!” dedi.
“Ey Hakem'in babası! Nedir o görüş?” diye sordular.
Ebu Cehil.: “Benim görüşüm: İçimizdeki her kabileden, güçlü, kuvvetli, özü gözü pek, şerefli, soylu birer delikanlı alalım. Sonra, onlardan her birine keskin birer kılıç verelim. Onlar gidip, ellerindeki kılıçlarla hepsi birden tek adamın vuruşu gibi vurup, onu öldürsünler! Böylece ondan kurtulalım, rahata kavuşalım! Delikanlılar bunu bu şekilde yapınca, onun kanı bütün kabilelere dağılmış, düşmüş olur! Abdi Menaf Oğulları ise, bütün kabilelerle savaşmaya güç yetiremezler, bizden diyet almaya razı olurlar. Biz de, Abdi Menaf Oğullarına onun diyetini öderiz!” dedi.
Necidli Şeyh.: “İşte, yerinde söz bu adamın sözüdür! Bu öyle bir görüştür ki, ondan başka, yerinde bir görüş yoktur!” dedi.
Bunun üzerine, müşrikler Ebu Cehil'in görüşü üzerinde birleşmiş olarak dağıldılar. [304]
Beş kabileden hemen beş cellat seçilip, ellerine birer keskin kılıç verildi. [305]

Resim Suikast Hadisesinin Kur’ÂN-ı Kerîm'de AnıLışı..:

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Peygamberimiz aleyhisselâm’a, Kureyş Müşrikleri tarafından hazırlanan suikastı da, Kur’ÂN-ı Kerîm'de şöyle açıklar.:
“Hani, bir zamanlar o küfredenler seni tutup bağlam alan, yahut öldürmeleri, ya da (yurdundan) zorla sürüp çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı.
Onlar bu tuzağı kurarlarken, ALLAH da onun karşılığını yapıyordu. ALLAH tuzak kuranlara muKâbele edenlerin hayırlısıdir.” [306]
“Yoksa "O bir şâirdir. Biz, ona da zamanın, ölüm musibetinin gelmesini gözlüyoruz!" mu diyorlar?”[307]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[219] İbn Sa'd, c. 1, s. 410-412, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 89, Tirmizî, c. 4, s. 598-600, Belâzurî, c. 1,5.191-192, Taberî, c. 3, s. 185-186, İbn Esîr, c. 11, s. 1 2, Zehebî, s. 534.
[220] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 422, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 5, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 386-387, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 117-118,
Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 387411, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 444-451, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 6, s. 31-32.
[221] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 376, 406.
[222] Ebu'l-Ferec İbn Cevzi, el-Vefâ, c. 1, s. 406.
[223] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 230-231, Hâkim, M üstedrek, c. 3, s. 9-10, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1959-1960, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 243-244, İbn
Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 60, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 102, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 188, Zehebî, s. 438439, Ebu'l-Fidâ, c. 3,5.192- 193, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 56-57.
[224] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 19, Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 53, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 388, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 729, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 128.
[225] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 19, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s.
388, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 102, Zehebî, Târîhu'l islâm, s. 530, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 252, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 128.
[226] Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 53, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102.
[227] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 53, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 388, Ebu'l Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 730, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 469-470.
[228] Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 388, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 730, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128.
[229] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 53, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 388, Ebu'l Ferec, c. 2, s. 730, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 102, Zehebî, s. 530, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128.
[230] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 53, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 388, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 103, Zehebî, s. 530-531, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 252, Suyûtî, c. 2, s. 128-129.
[231] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 53, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 1 03.
[232] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 53-54, Beyhakî, Delâilü'n nübüvve, c. 1, s. 388-389, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 103, Zehebî, T ârfhu'l-idam, s. 531, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 253, Suyûtî, Hasâisü'l kübrâ, c. 2, s. 129.[233] Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 389, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 103, Zehebî, s. 531, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 253, Suyûtî, c. 2, s. 129.
[234] Beyhakî, c. 1, s. 389, M uhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 103, Zehebî, s. 531, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 253, Suyûtî, c. 2, s. 129-1 30.
[235] Ebu Nuaym, c. 1, s. 54, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 730.
[236] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 19.
[237] Beyhakî, c. 1, s. 389, M uhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 103, Zehebî, s. 531, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 253, Suyûtî, c. 2, s. 130.
[238] Ebu Nuaym, c. 1, s. 54, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 731, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 103-104.
[239] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 54, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el Vefâ, c. 2, s. 731.
[240] Ebu Nuaym, c. 1, s. 54, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 389-390, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 731, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 104, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 531-532, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 253, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c.2, s. 130.
[241] Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 389, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 104, Zehebî, s. 532, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 253, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 130.
[242] Ebu Nuaym, c.1, s. 54, Beyhakî, c. 1, s. 390, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 731, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 104, Zehebî, s. 532,
[243] Beyhakî, c. 1, s. 390, M uhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 104, Zehebî, s. 532, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 253, Suyûtî, c. 2, s. 130.
[244] Beyhakî, c. 1, s. 390, Zehebî, s. 532, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 253, Suyûtî, c. 2, s. 1 30.
[245] Ebu Nuaym, c.1, s. 54, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 731, Muhyiddin b. Arabî, c.1, s. 104, Zehebî, s. 532, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 471.
[246] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 532, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 471.
[247] Ebu Nuaym, c. 1, s. 54, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 731, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 104, Zehebî, s. 532, Ali, Kenz, c. 12, s. 471
[248] Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 19, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 536.
[249] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 536.
[250] Ebu Nuaym, c.1, s. 54, Beyhakî, c. 1, s. 390, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 731,Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 104, Ebu'l-Fidâ, c.2, s. 253, Alâüddin Ali, c. 1 2, s. 471.
[251] Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 471.
[252] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 536.
[253] Zehebî, s. 536, Suyûtî, c. 2, s. 1 30, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 471.
[254] Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 471.
[255] Ebu Nuaym, c.1, s. 54, Beyhakî, c. 1, s. 390, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 731, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 104, Ebu'l-Fidâ, c.2, s. 253, Suyûtî, c. 2, s. 130, Alâüddin Ali, c. 12, s. 471.
[256] Beyhakî, c. 1, s. 390, M uhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 104, Zehebî, s. 536, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 253, Suyûtî, c. 2, s. 130, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 471.
[257] Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 536.
[258] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 55, Beyhakî, Delâilü'n nübüvve, c. 1, s. 390, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 731, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 253, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 2, s. 130.
[259] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 55, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 390, Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 104, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 253, Suyûtî, Hasâis, c. 2, s. 130.
[260] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 55.
[261] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 55, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 390, Ebu'l Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 731, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 104, Zehebî, Târih. s. 532.
[262] Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 390, Zehebî, Târih, c. 532, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 253, Suyûtî, Hasâis, c. 2, s. 130.
[263] Muhyiddin b. Arabî, Muhâdarâtu'l-ebrâr, c. 1, s. 104.
[264] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 55, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 390, Ebu'l Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 731, Muhyiddin b. Arabî, c. 1, s. 104, Zehebî, s. 532, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 253, Suyûtî, c. 2, s. 130.
[265] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 55, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 731. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/315-322[266] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 123, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s 226, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 259, Taberî, Târih, c. 2, s. 242, Ebu'l Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 228, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 177, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 175, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 320.
[267] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 2, s. 123, İbn Sa'd, c. 1, s. 226, Taberî, c. 2, s.
242, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 228, İbn Seyyid, c. 1, s. 177, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 175.
[268] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 226, Halebî, c. 2, s. 188.
[269] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 123, İbn Sa'd, c. 1, s. 226, Taberî, c. 2, s. 242, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 90, Ebu'l-Ferec, c.1, s. 228, İbn S 177, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 175, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks.2, s. 14, Diyarbekrî, c. 1,s. 320, Halebî, c. 2, s. 188.
[270] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 124, Taberî, c. 2, s. 242, Halebî, c. 2, s. 188.
[271] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 387, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 255, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 1 0,
Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 82, Diyarbekrî, c. 1, s. 320, Halebî, c. 2, s. 188.
[272] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 387.
[273] Abdurrezzak, c. 5, s. 387, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 1 98, Buhârî, c. 4, s. 255, Beyhakî, c. 9, s. 10, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, c. 1, s. 183, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 320, Diyarbekrî, c. 1, s. 320, Halebî, c. 2, s. 188.
[274] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre,c.2, s. 128.
[275] İbn Sa'd, c. 1, s. 228, Diyarbekrî, c. 1, s. 323.
[276] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 228, Belâzurî, c. 1, s. 259.
[277] İbn Sa'd Tabakât, c. 1, s. 228, Diyarbekrî, c. 1, s. 323.
[278] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 128, İbn Sa'd, c. 1, s. 228, Belâzurî, c. 1, s. 259.
[279] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 387-388, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 188, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 255, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 259, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 183, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 311, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 84.
[280] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre,c.2, s. 128, Buhârî, Sahîh, c. 4, s.2 55, Belâzurî, Ensâb, c. 1,s.259M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/322-323
[281] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 124, Taberî, Târih, c.2, s. 242, İbn Seyyid, c. 1, s. 177, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 175, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 1 4, Diyarbekrî, c. 1, s. 321, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 189.
[282] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 227, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 58, Halebî, c. 2, s. 189.
[283] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 124, İbn Sa'd, c. 1, s. 227, Taberî, Târih, c. 2,s.242, İbn Kayyım, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, c. 1, s. 177, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 175, İbn Haldun, Târih, c. 2,ks. 2, s. 14, Halebî, c. 2, s. 189.
[284] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 1 24, Taberî, c. 2, s. 242, İbn Seyyid, c. 1, s. 177, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 175, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1,s.1, s. 321.
[285] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 2, s. 124, İbn Sa'd, c. 1, s. 227, Taberî, c. 2, s. 242, İbn Kayyım, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, c. 1, s. 177, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 175, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 14, Diyarbekrî, c. 1, s. 321, Halebî, c. 2, s. 189.
[286] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 124, Taberî, c. 2, s. 242, İbn Seyyid, c. 1, s. 177, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 175, Halebî, c. 2, s.189.
[287] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 124, İbn Sa'd, c. 1, s. 227, Taberî, c. 2, s.
242, İbn Kayyım, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, c. 1, s.177, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 175, Diyarbekrî, c. 1, s. 321, Halebî, c. 2, s. 189.
[288] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/324.

[289] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 125, Taberî, Târîh, c. 2, s. 243, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 102, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 178, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 175-176, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 15.
[290] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 321, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 321.
[291] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 227, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 58, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 189.
[292] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 321 . M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/324-325
[293] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/325-326
[294] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 1 25, Taberî, Târih, c. 2, s. 243, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 229, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 177, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 316, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.176, Diyarbekrî, c. 1, s. 322, Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 2, s. 190.
[295] Süheylî.Ravdu'l-ünüf, c.4, s. 201, İbn Seyyid, c. 1, s. 180, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 176, Diyarbekrî, c. 1, s. 322, Halebî, c. 2, s. 190.
[296] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 322.
[297] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 125-126, Taberî, c. 2, s. 243, İbn Seyyid, c.1, s. 178, Diyarbekrî, c. 1, s. 322, Halebî, c. 2, s. 190.
[298] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 322.
[299] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 126, Taberî, c. 2, s. 243, İbn Seyyid, c. 1, s. 178, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 176, Diyarbekrî, c. 1, s. 322, Halebî, c. 2, s. 190.
[300] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 259, Diyarbekrî, c. 1, s. 322.
[301] Süheyl f.Ravdu'l-ünüf, c.4, s. 201, İbn Seyyid, c.1, s. 180, Halebî, c. 2, s. 190.
[302] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 126, Taberî, Târih, c. 2, s. 243, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,s. 187, Ebu'l-Fidâ, el- Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 176, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 322, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 1 90.
[303] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 322.
[304] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 126, Taberî, c. 2, s. 243, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1, s. 230, İbn Seyyid, c. 1, s. 178, Ebu'l-Fidâ, c.3,s. 176, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 78, Diyarbekrî, c. 1, s. 322, Halebî, c. 2, s. 190, Zürkânî, Mevâhibu'l- ledünniye Şerhi, c. 1 s. 322.
[305] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 322.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/326-328
[306] Enfâl: 8/30.
[307] Tûr: 52/30.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/328
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın MEDİNE'YE HİCRETİ.:


PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın MEDİNE'YE HİCRETİ.:

Resim Mekke'nin MüsLümânLardan BoşaLışı ve Hz. Ebu Bekir'in Hicrete HazırLanışı.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Medine'ye Hicret Etmesine ALLAH Tarafından İzin Verilişi.:

Suikastin kararlaştırıldığı gün; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Mekke'den, kavminin arasından çıkıp Medine'ye hicret etmesine, ALLAHu zü’L- CeLÂL tarafından izin verildi.[1]
Cebrâil aleyhisselâm gelip.: “Sen, geceleri üzerinde yatageldiğin döşeğinde bu gece yatma!” denildi.[2]
Hz. Âişe der ki.: “Resûlullah aleyhisselâm’ın Ebu Bekir'in evine-ya akşam, ya sabah-gelmediği gün olmazdı.
Mekke'den, kavminin arasından çıkıp hicret etmesine izin verildiği gün, öğle vaktinin sıcağında, hiç gelmediği bir saatte,[3] zevâl vaktinin ilk saatinde Ebu Bekir'in evinde, evimizde oturuyorduk.
Ev halkından biri* Ebu Bekir'e.: “İşte, Resûlullah aleyhisselâm, bize, hiç gelmediği bir saatte,[4] başını bir örtü ile örtmüş olarak geliyor!” dedi.
Ebu Bekir.: “Babam, anam ona fedâ olsun![5] Vallahi,[6] o, yeni bir hadise olmadıkça, bu saatte gelmezdi!” dedi.[7]
Resûlullah aleyhisselâm, gelince, içeri girmek için izin istedi; izin verildi, içeri girdi. [8]
Resûlullah aleyhisselâm girince, Ebu Bekir sedirinden kalktı, Resûlullah aleyhisselâm oturdu.[9]
Ebu Bekir'in yanında, benimle Esmâ binti Ebi Bekir'den başka kimse yoktu. [10]
Resûlullah aleyhisselâm Ebu Bekir'e.: “Yanındaki kimseleri dışarı çıkar!” buyurdu.[11]
Ebu Bekir.: “Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana fedâ olsun![12] Onlar, iki kızımdır![13]
Senin ehlin ve mahremîndir.[14] Bizi gözetleyen, yabancı bir kimse yoktur” dedi.
[15]Bunun üzerine, Resûlullah aleyhisselâm.: “Benim buradan çıkıp Medine'ye gitmeme ALLAHu zü’L- CeLÂL tarafından izin verildi!” buyurdu.
Ebu Bekir.: “Yâ Rasûlallah! Benim için, seninle yoldaşlık, arkadaşlık etmek de var mı?” diye sordu.
Resûlullah aleyhisselâm.: “Evet!” buyurunca,[16] Ebu Bekir sevincinden ağladı!
Vallahi, ben, Ebu Bekir'in o gün ağladığını görünceye kadar, bir erkeğin sevincinden ağlayacağını bilmiyordum.[17]
Ebu Bekir.: “Yâ Resûlullah! Ben şu iki deveyi bunun için hazırlamıştım.[18] Babam, anam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Şu iki deveden birisini al!” dedi.
Resûlullah aleyhisselâm.: "Onu ancak bedelini ödemek üzere alırım" buyurdu.
Resûlullah aleyhisselâmla Ebu Bekir'in sefer levâzımını çarçabuk hazırladık, Her ikisi için bir miktar azık yapıp dağarcık içine koyduk.
Ebu Bekir'in kızı Esmâ, belinin kuşağından bir parça yırtıp, onunla dağarcığın ağzını bağladı.
Bunun için, ona “Zâtu'n-nıtakayn=İki kuşaklı” denildi.”[19]
Dil Oğullarından, müşrik, fakat güvenilir bir adam olan Abdullah b. Uraykıt'ı da yol kılavuzu olarak ücretle tuttular.
İki deveyi, yanında bulundurmak ve belirlenen güne ve saate kadar yaymak, [20] üç gün sonra sabahleyin Sevr Dağı’nda buluşmak[21] üzere kendisine teslim ettiler.[22]

Resim Kâbe'nin Üzerindeki Putun SöküLüp Aşağı AtıLışı.:

Hz. Ali der ki.: “Resûlullah aleyhisselâm Mekke'den hicret edip çıkacağı ve bana o gece kendisinin döşeğinde yatmamı emrettiği sırada,[23] ben ve Peygamber aleyhisselâm, Kâbe'ye vardık.
Resûlullah aleyhisselâm, bana.: “Otur! Çök!” buyurdu. Omuzuma basıp yükselmek istedi. Birden, gücüm kuvvetim gitti!
Peygamber aleyhisselâm, benim kuvvetten düştüğümü görünce, hemen omuzumdan indi.
Benim için kendisi oturdu (çömeldi) ve.: “Bas omuzlarıma!” buyurdu.
Omuzlarına bastım. Bana birden güç kuvvet geldi. İstesem semânın ufkuna ulaşacağım gibi bir hal geldi!
Nihâyet, Beytullah'ın üzerine çıktım. Beytullah'ın üzerinde, tunçtan veyâ bakırdan bir put vardı.
Onu sağından, solundan, önünden ve arkasından itip, yerinden oynattım.
Resûlullah aleyhisselâm, bana.: “At onu aşağı!” buyurdu.
Aşağı atar atmaz, o, sırça çanakların kırıldığı gibi, kırlıverdi!
Hemen Kâbe'nin üzerinden indim.
Ben ve Resûlullah aleyhisselâm, insanlardan herhangi bir kimse ile karşılaşmaktan sakınarak, yarışırcasına oradan uzaklaştık.”[24]

Resim Hicretin GizLi TutuLuşu ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Hz. ALi'ye Emir ve TavsiyeLeri.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın ne zaman Mekke'den çıkıp Medine'ye gideceğini, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ebu Bekir'in ev halkından başka, hiç kimse bilmiyordu.[25]
Peygamberimiz aleyhisselâm Mekke'den ayrılıp Medine'ye gideceğini Hz. Ali'ye haber verip, kendisinden, geriye kalarak, yanında bulunan ve Mekkelilere ait olan emânetleri sâhiblerine teslim etmesini,[26] sonra da, gelip kendisine kavuşmasını[27] emretti.[28]
Mekke'de; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın doğruluğunu ve emînliğini bilmeyen ve saklayamamaktan korktuğu şeyi onun yanında bulundurmayan bir kimse yoktu.[29]
Peygamberimiz aleyhisselâm; o gece kendisine ait döşekte yatıp uyumasını, Hz. Ali'ye emretti.:[30] “Benim döşeğimde yat, uyu! Şu Hadramevt işi yeşil abama da, iyice bürün! Sana, onlardan, hoşuna gitmeyecek birşey erişmeyecektir!” buyurdu[31]
Hz. Ali döşeğe girdi. Hadramevî İşi abaya da büründü.[32]
Peygamberimiz aleyhisselâm da, uyuyacağı zaman, bu abanın içinde uyurdu.[33]
Hz. Ali Peygamberimiz aleyhisselâm’ın döşeğine yatıp uykuya daldı.[34]

Resim Mekke'nin Evin CeLLâdLar Tarafından KuşatıLışı ve Duvardan İçeri GiriLmek İsteniLişi.:

Kabilelerden seçilmiş olan cellâd delikanlılar, gecenin üçte biri geçince,[35] Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kapısının önünde toplandılar.[36]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın abası içinde yatan, uyuyan[37] Hz. Ali'yi Peygamberimiz aleyhisselâm sandılar.[38]
Evin kısa duvarlarından, damına çıkıp, oradan içeriye inmeye kalkıştıkları zaman, içeriden bir kadın çığlık kopardı.
Bunun üzerine, cellâd delikanlılar, birbirlerine.: “Vallahi, amcalarımızın kızlarının üzerlerine duvardan indiğimiz Araplara söylenir, rezil oluruz, sövülürüz, hürmet örtümüzü yırtmış oluruz!” dediler.
Sabaha kadar, kapının önünde durdular ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ın dışarı çıkmasını beklediler.[39]
İşlenilecek cinâyetin tan yeri ağarıncaya kadar bırakılışında, bunun kabileler arasında ortaklaşılmış olduğunu Hâşim Oğullarına göstermeyi, onların müteaddid kabilelere karşı öç almayı göze alamayarak diyete razı olmalarını sağlamayı amaçlamış olmaları muhtemeldir.[40]
Fakat, bu, ancak, Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'in gece karanlığında kimse görmeden Sevr mağarasına yetişip saklanmalarına yaramıştır.[41]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Kapısı Önünde TopLanan MüşrikLerden BazıLarı.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın evinin önünde topLanan gözetLeyici müşrikLer arasında.:
1-) Ebu Cehil Amr b. Hişâm,
2-) Hakim b. Ebi'l-Âs,
3-) Ukbe b. Ebi Muayt,
4-) Nadr b. Haris,
5-) Ümeyye b. Halef,
6-) İbnü'l-Gaytala,
7-) Zem'a b-) Esved,
8-.) Tuayme b. Adiyy,
9-) Ebu Leheb,
10-) Übeyyb. Halef,
11-) Nübeyh b. Haccac,
12-) Münebbih b. Haccac da vardı. [42]

Ebu Cehil, yanındakilere.: MuhaMMed'in iddiasına göre; siz Müslümân olur, kendisine uyarsanız, Araplara ve Arap olmayanlara hakim olacakmışsınız!?
Ölümünüzden sonra, diriltilecekmişsiniz!? Sizin için, Ürdün Bahçeleri gibi bahçeler olacakmış!?
Eğer dediğini yapmazsanız, kendisi için sizin öldürüleceğiniz muhakkakmışl?
Öldükten sonra da, diriltiIecekmişsiniz ve sizin için, içinde sizi yakacak bir ateş (Cehennem) olacakmış!?”
diyerek alay etti.[43]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm’ın MüşrikLerin BaşLarına Toprak Saçarak AraLarından Geçip Gidişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm dışarıda kendisini gözetleyen müşriklerin yanına çıktı.
Eline yerden bir avuç toprak aldı[44] ve Ebu Cehil'e.: “Onu ben söylüyorum! Bana inanmayarak öldürüldükten sonra Cehennemde
yanacak olanlardan birisi de sensin!”
buyurdu.[45] Ve elindeki toprağı onların başlarına saçtı. [46] Saçılan topraktan, başına isâbet etmeyen kimse kalmadı!
ALLAHu zü’L- CeLÂL onların gözlerini aldı. Onlar Peygamberimiz aleyhisselâmı göremediler!
Peygamberimiz, onların aralarından geçip giderken, Yâsîn Sûresinin başından on âyet okudu.[47]
Sonra da, gitmek istediği yere yöneldi.
Müşriklerle birlikte bulunmayan bir kimse, müşriklerin yanlarına gelip, onlara.: “Siz burada neyi bekliyorsunuz?” diye sordu.
Onlar.:MuhaMMed'i bekliyoruz!” dediler.
Adam.: ALLAH sizi umduğunuza erdirmesin! Vallahi, MuhaMMed yanınıza çıkmış, sonra da, sizden, başına toprak saçmadık kimse bırakmayıp işine gitmiş! Siz kendinize yapılan şeyi görmüyor musunuz?” dedi.
Müşriklerden her biri elini başının üzerine sürdü, bir de ne görsün.: Üzerlerine toprak saçılmış![48]
Sonra, içeriye bakıp, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın döşeğinin üzerinde Hz. Ali'nin Peygamberimiz aleyhisselâm’ın abasına bürünmüş olduğunu gördükleri zaman.: “Vallahi, işte MuhaMMedi Abasının içinde uyuyor!” dediler.
Öylece, sabaha kadar beklemekten geri durmadılar.[49]
Hz. Ali, Sabah Namazı için döşekten kalkınca,[50] hemen üzerine yürüdüler! Bir de ne görsünler? Karşılarındaki Hz. Ali ![51]Kendi kendilerine.:
“Vallahi, adamın bize söylediği doğru imiş!” dediler.[52]
Kureyş Müşrikleri, Hz. Ali'ye.: “Nerede şu sahibin?[53] Nerede amcanın oğlu?” dediler.[54]
Hz. Ali.: “Bilmiyorum! [55] Benim bu hususta bir bilgim yok![56] Ben onun üzerinde gözcü değilim! Siz ona çıkıp gitmesini emrettiniz! [57] “Bizden ayrıl, git!” dediniz.[58] O da çıkıp gitti” dedi.[59]
Bunun üzerine, müşrikler Hz. Ali'yi azarladılar ve tartakladılar; Kâbe Mescidine götürüp bir süre hapsettikten sonra, bıraktılar.[60]

Resim Sevr Dağı ve Sevr Mağarasında GizLeniş.:

Sevr Dağı Mekke'nin aşağı kesiminde[61] ve sağındadır. Sevr Dağının Mekke'ye uzaklığı iki-üç mildir. Yüksekliği bir mildir*
Sevr Dağının tepesinde bir mağara vardır. Dağdan, deniz gürünür.[62] Mağaranın girişi tepesindedir.[63]
Sevr Dağında sorgun ve hamel gibi Hicaz ağaç ve bitkileri bulunur.[64]
Peygamberimiz aleyhisselâm; evinden ayrıldıktan sonra, hemen Hz. Ebu Bekir'in evine geldi.
Evin arkasındaki küçük kapıdan, Hz. Ebu Bekir'le birlikte dışarı çıktılar.[65]
Mekke'nin aşağı tarafında bulunan Sevr Dağındaki mağaraya doğru, geceleyin, yürüyerek gittiler.[66]
Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kâh önünde, kâh arkasında yürüyordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm onun bu hareketinin farkına varınca.: “Ey Ebu Bekir! Sen niçin kâh önümde, kâh arkamda yürüyorsun?” diye
sordu.
Hz. Ebu Bekir.: “Yâ Rasûlallah! Senin müşriklerce arandığını hatırladıkça arkanda, gözetlendiğini hatırladıkça da önünde yürüyorum!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Başıma gelecek bir musibetin benim yerime senin başına gelmiş olmasını ister misin?” diye sordu.
Hz. Ebu Bekir.: “Evet! Seni Hak Dinle peygamber gönderen ALLAH'a yemîn ederim ki; gelecek bir musibetin senin yerine benim başıma gelmesini isterim” dedi. Nihâyet, mağaraya ulaştılar.
Hz. Ebu Bekir.: “Yâ Rasûlallah! Ben senin için girip mağarayı temizleyinceye kadar, sen yerinde dur!” dedi.
Kendisi mağaraya girdi. Mağaranın içini temizleyip yukarı çıkınca, içindeki delik deşikleri gidermediğini hatırladı.
Yâ Rasûlallah! Ben delik ve deşikleri de giderinceye kadar, sen yerinde dur!” dedi. Mağaranın içine girip onları da giderdikten sonra.: “İn artık yâ Rasûlallah” dedi.[67]
Hz. Ebu Bekir; mağaranın içinde bulunması ve Peygamberimiz aleyhisselâm’a zarar vermesi muhtemel yılan ve yırtıcı hayvanlara kendisi hedef olmak için önce kendisi girip her tarafı eliyle yokladıktan sonra, Peygamberimiz aleyhisselâmı indirdi. [68]
Mağaranın içinde erkek ve dişi yılanlara ait delikler bulunuyordu.
Hz. Ebu Bekir bir deliği tıkamadığını görmüş, oradan yılan çıkıp da Peygamber aleyhisselâm’a zarar vermesin diye o deliğe ökçesini dayamış, deliğin içindeki yılan tarafından ısırılmıştı .[69]
Hz. Ömer halifeliği sırasında bazılarının kendisini Hz. Ebu Bekir'e üstün tutar biçimde konuştuklarını işitince.: “Vallahi, Ebu Bekir'in o gecesi, Ömer'in bütün hanedânından daha hayırlıdır! Ebu Bekir'in o günü, Ömer'in bütün hanedânından daha hayırlıdır!
Resûlullah aleyhisselâm mağaraya gitmek için evden çıktığı zaman, Ebu Bekir onun yanında idi” demiştir.[70]

Resim Sevr Mağarasının Kapısında GerçekLeşen MU’CİZELer.:

Ashabdan Zeyd b. Erkam, Enes b. Mâlik ve Mugîre b. Şûbe'nin Peygamberimiz aleyhisselâmdan rivâyetlerine göre;
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Emriyle, mağaranın önünde, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yüzünü örtüp göstermeyecek biçimde bir ağaç* yetişti!
Mağaranın kapısına hemen bir örümcek gelip, ağaçla Peygamberimiz aleyhisselâm’ın arasına üstüste ağ gerdi, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yüzünü örttü! İki dağ güvercini de, gelip mağaranın ağzında,[71] örümcekle ağaç arasında[72] yuvalandı.[73]

Resim MüşrikLerin Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'i Aramaya KoyuLmaLarı.:

Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'in Sevr Mağarasında gizlenmeye gittikleri sırada, aralarında Ebu Cehil'in de bulunduğu bir topluluk,
Peygamberimiz aleyhisselâmı evinde bulamayınca, hemen Hz. Ebu Bekir'in evine gidip kapısına dikildiler.
Esmâ binti Ebi Bekir dışarı çıktı. Ona.: “Ey Ebu Bekir'in kızı! Nerede baban?” diye sordular.
Esmâ Hatun.: “Vallahi, babamın nerede olduğunu bilmiyorum!” deyince, Ebu Cehil elini kaldırıp onun yanaklarına şiddetli bir şamar attı.
Esmâ Hatunun küpesi kulağından yere fırladı![74]
Kureyş Müşrikleri Peygamberimiz aleyhisselâmı çok sıkı bir arayışla[75] her tarafta; [76] Mekke'nin yukarısında, aşağısında aramaya koyuldular.[77]
Mekke'nin bütün dağlarını dolaşarak aradılar.[78]
Birtakım adamları da, hayvanlara bindirip, her tarafa saldılar.[79]
Çevrelerdeki su kuyuları sâhiblerine haberler, adamlar gönderip, Peygamberimiz aleyhisselâmı yakalamalarını emir ve kendilerine büyük ücretler
verileceğini vaad ettiler.[80]
Sâhillerde oturanlara da aynı şekilde haberler saldılar.[81]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın izini izleyip kendisini buldurmak için, iki izciyi;[82] Kürz b. Alkame ile[83] Sürâka b. Mâlik b. Cu'şum'u da görevlendirdiler.
Sürâka b. Mâlik, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın iki yüz zira' (arşın) kadar yakınında bulunduğu sırada, müşriklere.: “İşte, şu taşta bir iz! Onun, bundan sonra, ayağını nereye koyduğunu (bastığını) bilmiyorum![84] Vallahi, aradığınız, şu mağaradan ileriye gitmemiştir!” dedi.[85]
Genç müşrikler, Sürâkaya.: “Sen, bu geceye kadar, hiç yanılmamıştın!?” dediler.[86]
Her kabileden viçlerinde ileri gelenlerde bulunan-silâhlı, elleri kılıçlı gençler,mağaraya yaklaştılar.[87]
Sabah olunca, Sürâka b. Mâlik, onlara.: “Şu mağaraya gidip bir bakın!” dedi.
Orada toplanmış bulunanlar, mağaraya elli zira kalıncaya kadaryarıştılar. [88]
İçlerinden birisi,[89] Sürâka b. Mâlik,[90] mağaranın içine bakmak için ilerledi.
Mağaranın ağzında iki dağ güvercininin yuvalandığını görür görmez, geri döndü.
Kendisine.: “Sana ne oldu? Niçin mağaranın içine bakmadın?” diye sordular.
Sürâka da.: “Mağaranın ağzında iki dağ güvercininin yuvalandığını gördüm. İçeride kimse bulunmadığını anladım!” dedi.[91]
Sürâka'nın bu konuşmasını, Peygamberimiz aleyhisselâm da işitti.[92]
Kürz b. Alkame de, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın izini mağaraya kadar sürüp götürmüş.:[93] “İşte, iz şurada kesildi!” demiştir.[94]
Sevr Dağının üzerine çıkıp da, mağaranın kapısının üzerinde gerili örümcek ağını gördükleri zaman, müşriklerin işleri karıştı.: “Eğer o oraya girmiş olsaydı, kapının üzerinde örümcek ağı bulunmazdı![95] Eğer mağaranın içinde bir kimse bulunsaydı, şuradaki örümcek ağı olmazdı!” dediler.[96]
Bazıları.: “Mağaranın içine bir girin bakalım!” dedikleri zaman, Ümeyye b. Halef.: “Sizin hiç aklınız yok mu? Mağarada ne işiniz var?!
Üzerinde üstüste, kat kat örümcek ağı bulunan şu mağaraya mı gireceksiniz?! Vallahi, benim kanaatime göre,[97] şu örümcek ağı MuhaMMed doğmadan öncesine aittir!” dedi[98] ve oraya da işedi.
Hatta, kendisinin sidiği, mağaranın içine doğru aktı gitti.[99]
Müşrikler mağaranın sağını solunu dolaşıyor ve.:”Eğer Mağaraya girmiş olsalardı, güvercinlerin yumurtası kırılır, örümcek ağı da bozulurdu!” diyorlardı. [100]
Ebu Cehil ise.: “Vallahi, ben sanıyorum ki, o yakınımızdadır! Fakat, bazı sihri ile gözlerimizi bağladı, göremez etti!” dedi.[101]

*
**
****


DiP NOTLAR.:



[1] Zührî, Megâzî, s. 99, İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 128-129, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 227, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 470, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 103, Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 317, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 178, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 195.
[2] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 1 26, Taberî, Târih, c. 2, s. 245, 470, Ebu'l Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 230, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 178-179, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 176, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 78, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 322, Halebî, c. 2, s. 191, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 322.
[3] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 128, İbn Sa'd, c. 1, s. 227, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Taberî, c. 2, s. 245, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 470, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 178.
* Esmâ binti Ebi Bekir (Heysemî, Mecma, c. 6, s. 53).
[4] Zührî, Megâzî, s. 98-99, İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 128-129, Abdurrezzak, M usannef, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198,
Taberî, Târih, c. 2, s. 245, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 326, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 473, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 235.
[5] Abdurrezzak, Musannef, c.5, s. 387, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu'l Ferec, c. 1, s. 235, İbn Esîr, Kâm i I, c. 2, s. 103, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n nadrâ, c. 1, s. 82, İ b n Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 183-184, Zehebî, Târîhu'l islâm, s. 320, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 184.
[6] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 255, Beyhakî, c. 2, s. 473, İbn Seyyid, c.1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[7] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 129, Abdurrezzak, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Buhârî, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 235, İbn Esîr, c. 2, s. 1 03-104, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[8] Abdurrezzak, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 1 98, Buhârî, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 235, Muhibbü't-Taberî, c. 1,s. 83, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 84.
[9] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 129, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 323.
[10] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 129, Taberî, Târih, c. 2, s. 245, Diyarbekrî,c. 1, s. 323.
[11] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 129, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 1 98, Buhârî, c. 4, s. 255, Taberî, c. 2, s. 245, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu'l-Ferec, c. 1,s.235, İbn Esîr, c. 2, s. 104, Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, c.1,s.184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-F idâ, c. 3, s. 18 4.
[12] İbn İshak, İbn Hişâm,c. 2,s. 129, Abdurrezzak,c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s.198,Buhârî, c. 4,s.255,Ebu Nuaym, c.2, s. 326, Beyhakî,
c. 2, s. 473, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 235, İbn Esîr, c. 2, s. 104, M uhibbüt-Taberî, c. 1,s. 83, İbn Seyyid, c.1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[13] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 129, Taberî, c. 2, s. 245, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184, Diyarbekrî, c. 1, s. 323.
[14] Abdurrezzak, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Buhârî, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym, c.2, s. 326, Beyhakî, c.2, s. 473, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 235, İbn Esîr, c. 2, s. 104, M uhibbüt-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c.3,s.184.
[15] Taberî, Târîh, c. 2, s. 245.
[16] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 129, Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 255, Taberî, Târih, c. 2, s. 245, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 326, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 474, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 235, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c 3, s. 1 84.
[17] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 129, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c.1, s. 86, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 78, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 323.
[18] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 129, Taberî, c. 2, s. 245, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 178, Diyarbekrî, c. 1, s. 323.
[19] Zührî, Megâzî, s. 99, Abdurrezzak, c. 5, s. 391, İbn Sa'd, Tabakâtü'l kübrâ, c. 1, s. 228, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Buhârî, c. 4, s. 255- 256, Taberî, c. 2, s. 245, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326-327, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu'l-Ferec, c.1, s. 235, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 04, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 184, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 320, Ebu'l Fidâ, c. 3, s. 184.
[20] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 129, Abdurrezzak, c. 5, s. 391, Buhârî, c. 4, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 236, M uhibbüt-Taberî, c. 1,s.84, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 178.
[21] Abdurrezzak, c. 5, s. 391, Buhârî, c. 4, s. 256, Ebu Nuaym, c. 2,s. 327,Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 236, Muhibbüt-Taberî, c.1, s. 84, İbn Seyyid, c.1, s. 1 84, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184, Diyarbekrî, c. 1,s.323.
[22] İbn İshak, İbn Hişâm, c.2, s. 129, Abdurrezzak, c. 5, s. 391, Ebu Nuaym, c.2, s. 327, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 90-91, Beyhakî, c. 2, s. 474, E
bu'l-Ferec, c. 1, s. 236, Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 84, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184, Diyarbekrî, c. 1, s. 323.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/329-332
[23] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 5.
[24] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 84, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 5, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 265-266, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 23.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/332-333
[25] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c.2,s. 129, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 228, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 104, Muhibbül-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 86, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 1 92.
[26] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 129, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 104, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 86, İbn Seyyi d, U yûnu'l- eser, c. 1, s. 187, D iyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 324.
[27] İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 104.
[28] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 129, Mes'udî, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 285, İbn Esir, c. 2, s. 104, Muhibbüt-Taberî, c.1, s. 86, İbn Seyyid, c. 1, s. 187, Diyarbekrî, c. 1, s. 324.
[29] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 129, Muhibbüt-Taberî, c. 1,s.86, Ebu'l Fidâ, c. 3, s. 178, Diyarbekrî, c. 1, s. 324.
[30] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 228, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 260, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 58, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 322.
[31] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 126-127, Taberî, Târîh, c. 2, s. 244, Ebu'l Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 230, İbn Seyyid, c. 1, s. 179, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye c. 3, s. 176, Diyarbekrî, c. 1, s. 324, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 191, Zürkânî, c. 1, s. 322.
[32] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 228.
[33] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 127, İbn Sa'd, Tabakât, c . 1, s. 228.
[34] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 390.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/333-334
[35] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 126, Taberî, c. 2, s. 243, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 230, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 176.
[36] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 1 27, İbn Sa'd, c. 1, s. 228, Taberî, c. 2, s. 243, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 58, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 176, Diyarbekrî, c. 1, s. 324.
[37] İbn İshak, İbn Hişâm, c.2, s.1 27, Taberî, c. 2, s. 244, Süheylî, Ravıdu'l ünüf, c. 4, s. 201, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 177, Diyarbekrî, c. 1,3.325, Halebî, c.2, s. 194, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 323.
[38] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 127, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s.
348, Taberî, c. 2, s. 244, Süheylî, Ravd, c. 4, s. 201, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 177, Diyarbekrî, c. 1, s. 325, Halebî, c. 2, s. 194, Zürkânî, c. 1, s. 323.
[39] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 201, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 194, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 323.
[40] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 191.
[41] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/334-335
[42] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 228, Ebu'l-Fenec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 231, İbn Kayyim, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 58-59.
[43] İbn İshak, İbn Hişâm,Sîre,c. 2, s. 127, Taberî, Târih, c. 2, s. 244, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 179, Ebu'l Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 177, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 324, Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 2, s. 193.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/335-336
[44] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 127, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 228, Taberî, c. 2, s. 244, Halebî, c. 2, s. 193.
[45] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 127, Taberî, c. 2, s. 244, Halebî, c. 2, s. 1 93.
[46] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 127, İbn Sa'd, c. 1, s. 228, Taberî, c. 2, s. 244, Halebî, c. 2, s. 193.
[47] Yâsîn: 1-10.
[48] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 1 27, Taberî, Târîh, c. 2, s. 244, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 79, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 193, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 323.
[49] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 127, Taberî, c. 2, s. 244, Halebî, c. 2, s. 1 93.
[50] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 390.
[51] Zührî, Megâzî, s. 99, Abdurrezzak, c. 5, s. 390, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 348, Taberî, Tefsîr, c. 9, s. 228.
[52] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 127, Taberî, c. 2, s. 244, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 177, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 325, Halebî, c. 2, s. 194, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 323.
[53] Zührî, Megâzî, s. 99, Abdurrezzak, c. 5, s. 390, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 348, Taberî, Târîh, c. 2, s. 245, Ebu'l-F idâ, c. 3, s. 181, Halebî, c. 2, s. 194.
[54] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 260, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 39.
[55] Zührî, M egâzî, s. 99, Abdurrezzak, c. 5, s. 390, Ahm ed b. Hanbel, c. 1, s. 348, Taberî, Târîh, c. 2, s. 245, Ebu'l-F idâ, c. 3, s. 181, Halebî, c. 2, s. 194.
[56] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 228, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 260.
[57] Taberî, Târîh, c. 2, s. 245, Diyarbekrî, c. 1, s. 325.
[58] Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 39.
[59] Yâkubî, c. 2, s. 39, Taberî, Târîh, c. 2, s. 245, Diyarbekrî, c. 1, s. 325.
[60] Taberî, Târîh, c. 2, s. 245, Diyarbekrî, c. 1, s. 325, Halebî, c. 2, s. 1 94.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/336-338
[61] İbn İshak. İbnHişâm, Sîre.c.2, s. 2, s. 130, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 2, s. 294. * Mil, üç veyâ dört bin zira (arşın]fdı r (Fîrûzâbâdî, Kâmûsu”l-Muhît, c. 4, s. 54). 61 .
[62] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 325.
[63] Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 92, Diyarbekrî, c. 1, s. 92.
[64] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 328
[65] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 130, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 260, Taberî, Târîh, c. 2, s. 247, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 91, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1,s. 236, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 104, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, t 1, s. 86, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 58, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 178, Diyarbekrî, c. 1, s. 1, s. 324, Halebî, İnsânu'l uyûn, c. 2, s. 203.
[66] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 130, Taberî, c. 2, s. 247, İbn Hazm, s. 91, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 179.
[67] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 6, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 476, Muhibbü't-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 92, Ebu'l- Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 180.
[68] İbn İshak. İbnHişâm, Sîre,c.2, s. 130, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 180.
[69] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 477, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 210, Ebu'l Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 230, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s.322, Ebu'l Fidâ, c. 3, s. 180.
[70] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 6, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 476-477, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 92, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 180.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/338-340
[71] * Ümmü Gaylan ağacı (Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 81). İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 228, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,
s. 325, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s. 482, Süheylî, Ravıd, c. 4, s. 21 0, M uhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 94, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1,s.182, Zehebî, Târîhu11-islâm, s.323, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 181- 182, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 52-53, Kastalânî, Mevâhibu'l ledünniye, c. 1, s. 81, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 327, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 206.
[72] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 182.
[73] İbn Sa'd,Tabakât, c. 1, s. 229, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 482, Süheylî, c. 4, s. 21 0, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 94, İbn Seyyid, c. 1, s. 182, Zehebî, s. 323, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 182, Heysemî, c. 6, s. 52-53, Kastalânî, c. 1, s. 81, Diyarbekrî, c. 1, s. 327, Halebî, c.2. s. 206. 208.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/340.
[74] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c.2, s.131, Taberî, Târîh,c.2, s. 247, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 105-106, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 83, 88, İbn Seyyid, c. 1, s. 189, Zehebî, s. 327, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 179, Halebî, c. 2, s. 230.
[75] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 228, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 238.
[76] Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 182-183.
[77] İbn Sa'd, c. 1, s.228, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 238, Ebu'l-Fidâ, c.3,s. 183, Kastalânî, c. 1, s. 81, Diyarbekrî, c.1, s. 328, Halebî, c. 2, s. 208.
[78] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 53, Diyarbekrî, c. 1, s. 330.
[79] Beyhakî, Delâil.c.2, s. 478, Zehebî, s. 316. Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 182, Heysemî, c. 6, s. 51.
[80] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 478, Zehebî, s. 322, Heysemî, c. 6, s. 51 -52.
[81] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 211.
[82] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 260.
[83] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 260, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 182, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 7, s. 185.
[84] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 182.
[85] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 328, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 210.
[86] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 182.
[87] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 229, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 325, 482, Halebî, c. 2, s. 208.
[88] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 182.
[89] İbn Sa'd, c. 1, s. 229, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 482, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 94, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 182, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 182, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 53, Kastalânî, Mevâhibu'l ledünniye, c. 1, s. 81.
[90] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 182.
[91] İbn Sa'd, c. 1, s. 229, Beyhakî, c. 2, s. 482, Muhibbüt-Taberî, c. 1,s.94, İbn Seyyid, c. 1, s. 182, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 182, Heysemî, c. 6, s. 53, Kastalânî, Mevâhib, c. 1, s. 81.
[92] İbn Sa'd, c. 1, s. 229, Beyhakî, c. 2, s. 42, Muhibbül-Taberî, c. 1, s. 94, İbn Seyyid, c. 1, s. 182, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 182, Heysemî, c. 6, s. 53, Halebî, c. 2, s. 208.
[93] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 261.
[94] Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 260, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 91, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 15, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 7, s. 185.
[95] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 389, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s.
348, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 230, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n nihâye, c. 3, s. 181.
[96] Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 292.
[97] Belâzurî, c. 1, s. 260-261, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 81, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 328, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 209.
[98] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 228, Belâzurî, c. 1, s. 261, Kadı lyaz, c. 1, s. 292, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 238, Kastalânî, c. 1, s. 81, Diyarbekrî, c. 1, s. 328.
[99] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 261.
[100] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 328, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 209.
[101] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 209.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/340-343.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim Hz. Ebu Bekir'in TeLâşLanışı ve Korkuya Düşüşü.:

Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: “Ben öldürülürsem, nihâyet, bir tek kişiyim. Ölür giderim! Ama sen öldürülecek olursan, o zaman bir ümmet helâk olur gider!” diyordu. [102]
O sırada, Peygamberimiz aleyhisselâm, ayakta dikilerek namaz kılıyor, Hz. Ebu Bekir de gözcülük ediyordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: “Şu kavmin seni arayıp duruyorlar! VALLAHi, ben kendim hakkında tasalanmıyorum. Fakat, sana yapılmasını istemediğim birşeyin yapıldığını göreceğim diye korkuyorum” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ey Ebu Bekir! Korkma! Hiç şüphesiz, ALLAH bizimledir!” buyurdu.[103]
Hz. Ebu Bekir mağaranın içinde iken başlarının üzerinde müşriklerin ayaklarını görünce; [104] Peygamberimiz aleyhisselâm’a.:
Yâ Resûlullah! Onlardan bazısı gözünü aşağı eğip baksa muhakkak bizi görür!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Sus ey Ebu Bekir! İki kişi ki, üçüncüsü ALLAH'tır!” buyurdu.[105]
Hz. Ebu Bekir: Yâ Rasûlallah! Onlardan birisi [106] ayağını kaldıracak,[107] ayaklarına bakacak olursa, ayaklarının altında[108] bizi görecek!” dedi.[109]
Peygamberimiz aleyhisselâm: “Mahzun olma (üzülme)! ALLAH bizimledir![110]
Ey Ebu Bekir! Üçüncüsü ALLAH olan iki kişiyi sen ne sanıyorsun?!”
buyurdu. [111]
ALLAHu zü’L- CeLÂL, bu vakıayı Kur’ÂN-ı Kerîminde şöyle anar.:
“Eğer siz ona (Peygamber aleyhisselâm’a) yardım etmezseniz, (hatırlayınız o zamanı ki) kâfirler onu (Mekke'den) çıkardıkları (hicret etmek zorunda bıraktıkları)zaman, bizzat ALLAH ona yardım etmişti. (O zaman), Resûlullah (ancak) ikinin ikincisinden ibâretti.
O zaman, onlar (Sevr Dağının tepesindeki) mağarada idiler.
Peygamber, arkadaşına (Ebu Bekir'e).: "Mahzun olma (Üzülme)! ALLAH hiç şüphesiz bizimledir!' derken, ALLAH onun üzerine sekînetini indirmiş, onu (Peygamberini) görmediğiniz ordularla (meleklerle) desteklemiş, kâfirlerin kelimesini alçaltmışt. ALLAH'ın kelimesi ise, o çok yücedir. ALLAH mutlak galibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.”
[112]
Müşrikler Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'i Sevr Dağında ve mağarasında bulamayınca, umutları kesilmiş olarak geri döndüler.[113]
Peygamberimiz aleyhisselâmı ve Hz. Ebu Bekir'i bulup kendilerine geri getirene[114] veyâ öldürene[115] yüz deve verileceğini,[116] Mekke'nin aşağı ve yukarı kısımlarında ilân ettiler. [117]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Perşembe günü geceleyin, Hz. Ebu Bekir'i yanına alarak Sevr Mağarasına girmişti. Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerini orada geçirdiler. [118]
Hz. Ebu Bekir'in oğlu Abdullah, çok anlayışlı ve çok becerikli bir gençti. [119]
Babasının emri üzerine,[120] her gece Sevr Mağarasında Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'in yanında geceler, seher vakti yanlarından ayrılır, Mekke'de gecelemiş gibi, Kureyş Müşrikleriyle sabahlardı.[121]
Gündüzün de, Kureyş Müşriklerinin arasında onlarla birlikte bulunur, onların konuşmalarını, danışmalarını, Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir hakkında söylenen şeyleri dinler, [122] müşriklerin hile ve tuzaklarından,[123] duyduklarını da[124] ezberler,[125] akşamleyin gelip Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'e haberverirdi.[126] Hz. Ebu Bekir'in azadlısı Âmirb. Füheyre de; Hz. Ebu Bekir'e ait[127] davarları Mekkelilerin çobanlarıyla birlikte yayardı. [128] Sabahleyin onlarla birlikte çıkar, akşam dönüşünde ise, davarlarının yürüyüşünü ağırlaştınp çobanlardan geride kalır, gece karanlığı basınca, davarlarıyla birlikte Sevr Mağarasına dönerdi. [129]
Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir, ihtiyaçları olan sütü sağıp alırlardı. [130]
Sağmal, bol sütlü davarlardan sağılan süt, içine güneşte kızmış temiz taş konularak ısıtılır, böylece taze süt içerek gecelerlerdi.Âmir b. Füheyre gecenin sonuna doğru sağmal koyuna seslenir, onu alıp ötekilerle birlikte mağaranın önüne götürürdü.[131]
Sabahleyin erkenden Mekke'ye dönen Abdullah'ın ayak izlerini de, arkasından götürdüğü davarların izleriyle siler, belirsiz eder,[132] otlakta Mekke Çobanlarıyla sabahlardı. Çobanlar işin farkına varmazlardı.[133]

Resim
Hz. Ebu Bekir'in Evdeki Parasını Getirtip Medine'ye Götürüşü.:

Hz. Ebu Bekir'in Müslümân olduğu zaman, kırk bin dirhemi vardı.[134]
Müşriklerin işkence altında kıvrandirdikiları Müslümân köleleri onlardan satın alıp azad etmek ve Müslümânları güçlendirmek için servetini harcamaktan geri durmadı.
Medine'ye hicret edeceği zaman, ancak beş bin[135] veyâ altı bin[136] dirhemi kalmıştı.[137] Oğlu Abdullah'ı gönderip, onları da Sevr mağarasına getirtti [138] ve yanında Medine'ye götürdü.[139] Orada da, Mekke'de yaptığı gibi yaptı.[140]

Resim
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Mekke'de Peygamber OLarak Ne Kadar KaLdığı ve Medine'ye Ne Zaman ve NasıL Hicret Ettiği.:

Peygamberimiz aleyhisselâm kırk yaşında peygamber olup, kendisine vahiy geldiği halde Mekke'de onüç yıl kaldıktan sonra, Medine'ye hicret etmesi ALLAH tarafından emrolundu.[141]
Nübüvvetin onüçüncü yılında,[142] Zilhicce ayında Akâbe'de Peygamberimiz aleyhisselâm’a Ensar (Medineli Müslümânlar) tarafından yapılan İkinci
Bey'attan sonra, Peygamberimiz aleyhisselâm, o yıl,[143] Zilhicce'den kalan günlerle Muharrem ve Safer Ayında Mekke'de oturdu.[144]
Perşembe günü Hz. Ebu Bekir'le birlikte Sevr Mağarasına girdi.[145]
Mağarada üç gece kaldılar.[146] Halk iyice sakinleşti.[147]
Sevr Mağarasına girişlerinden, üç gece sonra, Sevr'de bulunmak üzere ücretle tutulmuş olan Abdullah b. Uraykıt da, kendisine teslim edilmiş bulunan iki deve ile birlikte, üçüncü gecenin sabahında, seher vaktinde Sevr'e gelmiş bulunuyordu.[148]
Nübüvvetin ondördüncü yılında.[149] Rebiülevvel ayının dördünde, [150] Pazartesi günü[151] seher vakti,[152] Hz. Ebu Bekir iki devenin üstün olanını Peygamberimiz aleyhisselâm’a takdim ederek.:
“Babam, anam sana fedâ olsun! Bin!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Ben, benim olmayan deveye binmem!” buyurdu.
Hz. Ebu Bekir.:
“Yâ Rasûlallah! O senindir! Babam, anam sana fedâ olsun!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Hayır! Bınınem! Fakat, onu ne kadara satın aldınsa bana söylemelisin!” buyurdu.
Hz. Ebu Bekir.:
“Şu kadara! Şu kadara!” dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Ben de, onu o bedelle aldım!” buyurdu.
Hz. Ebu Bekir:
"Artık o senindir yâ Rasûlallah!” dedi.[153]
Peygamberimiz aleyhisselâm; Ced'â, Adbâ diye de anılan Kasvâ'yı Hz. Ebu Bekir'den dört yüz dirheme satın alınca,[154] onun üzerine bindi.
Hz. Ebu Bekir de, diğer deveyi binip, azadlısı Âmir b. Füheyre'yi-yolda kendilerine hizmet etmesi için-terkisine aldı.[155]
Kılavuz Abdullah b. Uraykıt önlerine düştü. Sâhiller yolunu tutup, Medine'ye gitmek üzere, Sevr'den aynldılar.[156]

Resim
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Yurt Sevgisi ve Hz. Ebu Bekir'in Kureyş MüşrikLeri Hakkındaki Sözü.:

Peygamberimiz aleyhisselâm; Hazvere Çarşısında durarak,[157] Beytullah'a baktı.
[158] Mekke'ye.: “Vallahi,[159] biliyorum ki,[160] sen, hiç şüphesiz, ALLAH'ın yarattığı yerlerin hayırlısı ve ALLAH'a en sevgili olanısın![161]
Eğer senin halkın[162] beni senden çıkarmamış olsalardı, çıkmazdım!”
buyurdu.[163]
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın.:
“Senden daha güzel ve bana senden daha sevgili bir belde yoktur! Eğer kavmim beni senden çıkarmamış olsalardı, ben senden başkasında
oturmazdım!”
buyurduğu[164] ve.:
“Ey ALLAH! Sen, beni beldelerin bana en sevgili olanına götür! Beni, beldelerin sana sevgili olanında yerleştir!” diye DUÂ ettiği de rivâyet olunmuştur. [165]
Peygamberimiz aleyhisselâm’a ALLAHu zü’L- CeLÂL tarafından hicret emri verildiği zaman, İsrâ Sûresinin sekizinci âyeti de indirilmiş ve bu âyette:
“'RABBim! Beni (gireceğim yere) sıdk (ve selâmet) girdirişiyle girdir! (Çıkacağım yerden de) sıdk (ve selâmet) çıkarışıyla çıkar! Ve tarafından, bana hakkıyla yardım edici bir hüccet (ve kudret) de ver' de!” buyurulmustur. [166]

Peygamberimiz aleyhisselâm Mekke'den çıkarken, Hz. Ebu Bekir: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn! Onlar Resûlullah aleyhisselâmı çıkardılar! Hiç şüphesiz, kendileri de helâk olacaklar” dedi.[167]

Resim
Medine'ye GidiLirken Takip EdiLen YoLLar ve UğranıLan YerLer.:

Kılavuz Abdullah b. Uraykıt; Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'i Mekke'nin aşağı tarafından götürüp sâhile geçirdi.
Usfan'ın aşağısında, yoldan ayrıldılar. [168]
Usfan; Mekke ile Medine arasında, Mekke'ye iki günlük kadar uzaklıkta bir kariyye olup, kuyuları ve akarsuları sayılamayacak kadar çoktur.[169]
Hz. Ebu Bekir, kâh önde gidiyor, kâh arkadan birisinin gelmesinden korkunca, geride kalıp arkada gidiyor ve böyle yapmaktan geri durmuyordu. [170]
Hz. Ebu Bekir, ticâret maksadıyla zaman zaman Şam'a gidip geldiği için, herkesçe tanınırdı.
Mekke ile Medine arasındaki bu yolculukları sırasında da,[171] tanıdığı birisiyle karşılaştıkça, Peygamberimiz aleyhisselâmı.:[172]
“Ey Ebu Bekir! Kimdir şu önündeki zât?” diye ona soruyorlar, o da.:
“Kılavuzdur! Bana yol gösteriyor!” diyor, [173] bu sözü ile de.:
“O bana hayır yolu gösteriyor!” demek istiyordu.[174]
Kılavuz Abdullah b. Uraykıt Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'i Emec'in altından götürdü.[175] Emeç; Usfan ile Kudeyd arasında, Huzâalara ait ekinlik bir vâdi olup, yirmi kadar SU kuyusu vardır.[176] Emec'i geçtikten sonra, yol ayrıldı. Kudeyd'e vardılar. [177]
Kudeyd; Mekke ile Medine arasında,[178] Mekke'ye Medine'den daha yakın, [179] SU kuyuları çok olan bir yerdir.[180]
Kudeyd çadırlarına ulaştıkları sırada Müdlic Oğullarından bir adama rastladılar.[181]

Resim
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Bir Kayanın GöLgesinde DinLenişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir, her tarafta aranıyor olmalarına rağmen, Mekkeden ayrıldıkları gün ve o günden sonraki gece, durmadan yollarına devâm ettiler. [182]
Ertesi gün de yanlanmış,[183] yol da boşalıp, yoldan hiç kimse geçmez olmuştu.[184]
Hz. Ebu Bekir, gölgesine sığınılabilecek bir yer var mı diye göz gezdirirken, [185] gölgeli, uzun bir kaya gördü. Kayanın üzerine henüz güneş gelmemişti. Hemen varıp onun yanına indiler. [186] Hz. Ebu Bekir kayanın gölgesinde Peygamberimiz aleyhisselâm’ın uyuyacağı bir yeri düzelttikten ve üzerine bir post serdikten sonra.:
“Yâ Rasûlallah! Sen yat, uyu. [187] Ben senin için etrafâ göz kulak olurum” dedi. [188]
Peygamberimiz aleyhisselâm yatıp uyudu. [189]
Hz. Ebu Bekir kendilerini arayan kimse var mı diye etrafâ bakınırken, bir davar çobanının davarlarıyla birlikte kayaya doğru gelmekte olduğunu ve onun da kayanın gölgesinden yararlanmak istediğini gördü.
Kendisini karşılayıp, ona.:
“Sen kimin çobanısın ey oğul?” diye sordu. [190]
Çoban.:
“Şehir halkından.[191] Kureyşîlerden [192] bir adamın çobanıyım!” dedi. [193]
Adamın ismini haber verince, Hz. Ebu Bekir onu tanıdı [194] ve çobana.:
“Davarında süt var mı?” diye sordu.
Çoban.: “Evet! Var!” dedi.
Hz. Ebu Bekir.:
“Bizim için süt sağır mısın?” diye sordu.
Çoban.: “Evet!” deyince, Hz. Ebu Bekir bir koyun tutmasını ona emretti:
“Memeyi kıldan, topraktan, kirden silkip temizIeyi ver!” dedi.
Çoban Hz. Ebu Bekir'in dediğini yaptıktan sonra, yanındaki çanağa bir miktar süt sağdı. [195]
Hz. Ebu Bekir'in yanında ufak bir tulum vardı.
Hz. Ebu Bekir; Peygamberimiz aleyhisselâm ondan su içsin, abdest alsın diye, o tulumla SU taşırdı. [196]
Peygamberimiz aleyhisselâm o sırada çok SUsamıştı. [197]
Hz. Ebu Bekir sütün üzerine SU döküp biraz soğuttu ve.:
Yâ Rasûlallah! İç sütten!” dedi. [198]
Peygamberimiz aleyhisselâm içince, Hz. Ebu Bekir'in içi rahatlaştı. [199]
“Yâ Rasûlallah! Yolculuk için vakit geldi!.” dedi. [200]
Güneş batıya doğru eğildikten sonra, kalkıp yollarına devâm ettiler [201] ki, o gün Salı günü olup, Kudeyd'e gelmiş bulunuyorlardı. [202]
Müşriklerde, Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'i her tarafta aramaktan geri durmuyorlardı. [203]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[102] Süheyil, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 212-213, Kastalânî, Mevâhibu'l ledünniye, c. 1, s. 82, Diyarbekrî, c. 1, s. 328-329.
[103] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 181.
[104] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 263, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1854, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 328, Halebî, İnsânu'l-uyün,c.2, s. 210.
[105] Buhârî, SahıVı, c. 4, s. 263.
[106] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 204, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1854, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 278, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 481, Ebu'l -Ferec İbn Cevzî, el -Vefâ, c. 1, s. 236, İbn Kayyım, Zâdü'l -mead, c. 2, s. 59, Muhibbü't-Taberî”, Rıyâdu 'n-nadrâ, c. 1, s. 93, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 322, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 82, Halebî, c. 2, s. 210.
[107] Buhârî, Sahih, c. 5, s. 204.
[108] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 174, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1854, Tiımizî, Sünen, c. 5, s. 278, Beyhakî, Delâil, c . 2, s. 481, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 236, Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 93 İbn Kayyım, c. 2, s. 59, Zehebî, s. 322, Ebu'l Fidâ, c. 3, s. 182, Halebî, c. 2, s. 210.
[109] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 1 74, Buhârî, c. 5, s. 204, Müslim, c. 4, s. 1854, Tirmizî, c. 5, s. 278, Beyhakî, c. 2, s. 481, Ebu'l- Ferec, c. 1, s. 238, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 93, İbn Kayyım, c. 2, s. 59, Zehebî, s. 322, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 182, Halebî, c. 2, s. 210.
[110] Ebu Nuaym, Delâil, c. 2, s. 328, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 213, Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 93, İbn Kayyım, c. 2, s. 59, Heysemî, Mecmau'z zevâid, c. 6, s. 52, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 82, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 328.
[111] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 174, Buhârî, c. 5, s. 204, Müslim, c. 4, s. 1854, Tirmizî, c. 5, s. 278, Ebu Nuaym, c. 2, s. 328, Beyhakî, c. 2, s. 481, Begavî.Mesâbîhu's-sünne, c. 2, s. 179-180, Ebu'l-Ferec, c.1,s. 237, Muhibbüt Taberî, c. 1,s. 93, İbn Kayyım, c. 2, s. 59, Zehebî, s. 322, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 182, Diyarbekrî, c. 1,s.328, Halebî, c. 2, s. 210.
[112] Tevbe:40.
[113] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 228, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 260, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 39, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 238, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 327-328, Halebî, Insânu'l-uyûn, c. 2, s. 209.
[114] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 130, Belâzurî, c. 1, s. 261, Taberî, Tânh, c. 2, s. 247, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 91, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n nadrâ, c. 1, s. 86-87, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 182, 195, Diyarbekrî, c. 1, s. 328, 330, Halebî, c. 2, s. 211.
[115] Belâzurî, Ensâb, c. 1,s.261, Muhibbü't-Taberî, c. 1,s.87, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 185, Halebî, c. 2, s. 211.
[116] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 130, Belâzurî, c. 1, s. 261, Taberî, c. 2, s. 247, İbn E sîr, Kâmil, c. 2, s. 104, Muhibbüt-Taberî, c.1, s. 86, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 182, 185, Diyarbekrî, c. 1, s. 330, Halebî, c. 2, s. 211.
[117] Belâzurî, Ensâb, c. 1,s. 260, Diyarbekrî, c. 1, s. 330, Halebî, c. 2, s. 211.
[118] İbn Hacer, Fethu'l -Bârî, c. 7, s. 184, Kastalânî, c. 1, s. 79, Diyarbekrî, c. 1, s. 32 5, Zürkânî, Mevâhi bu'l-l edünni ye Ş erhi, c. 1, s. 325.
[119] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 390, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 256, Belâzurî, c. 1, s. 261, Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 328, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 474, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 236, İbn Seyyid, Uyûnu'l eser, c. 1, s. 1 84, Zehebî, Târîhu'l-islâm,s.32O, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[120] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 130, Taberî, c. 2, s. 247, İbn Hazm, s. 91, İbn Esîr, c. 2, s. 104, Diyarbekrî, c. 1, s. 323, Halebî, c. 2, s. 212.
[121] Zührî, Megâzî, s. 101, Abdurrezzak, c. 5, s. 390, Buhârî, c. 4, s. 256, Belâzurî, c. 1, s. 261, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 239, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[122] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 130, Taberî, c. 2, s. 247, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 179.
[123] Abdurrezzak, c. 5, s. 391, Buhârî, c. 4, s. 256, Belâzurî, c. 1, s. 261,Ebu Nuaym, c. 2, s. Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 236, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[124] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 130, Abdurrezzak, c. 5, s. 391, Buhârî, c. 4, s. 256, Belâzurî, c.1, s. 261, Taberî, c. 2, s. 247, Ebu Nuaym, c. 2, s. 328, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 236, İbn Seyyid, c. 1,s.184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[125] Abdurrezzak, c. 5, s. 391, Buhârî, c. 4, s. 256, Belâzurî, c. 1, s. 261, Ebu Nuaym, c. 2, s. 328, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 236, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[126] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 130, Abdurrezzak, c. 5, s. 391, Buhârî, c. 4, s. 256, Ebu Nuaym, c. 2, s. 328, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 236, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[127] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 260.
[128] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 1 30, Taberî, Tânh, c. 2, s. 247, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 179, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 212.
129] Taberî, c. 2, s. 246, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 53.
[130] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 130, Taben, c. 2, s. 247, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 179, Halebî, c. 2, s. 21 2.
[131] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 391, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 256, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüwe, c. 2, s. 328, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 475.
[132] Ebu'l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 236.
[133] Taberî, Târih, c. 2, s. 247, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 475, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 53. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/343-347.
[134] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 172, Belâzurî, c. 1, s. 261, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1,s. 116.
[135] İbn Sa'd, c. 3, s. 1 72, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 350, Belâzurî, c. 1, s. 261, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 5, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 116, İbn Seyyid, c. 1, s. 187.
[136] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 1 33, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 350, Hâkim, c. 3, s. 5, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 92, İbn Seyyid, c. 1, s. 187, Zehebî, s. 327.
[137] İbn Sa'd, c. 3, s. 172, Belâzurî, c. 1, s. 261.[138] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 261.
[139] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 133, İbn Seyyid, c. 1, s. 187.
[140] İbn Sa'd. Tabakât. c. 3. s. 172. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/347-348.
[141] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 225, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 371, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 253, Müslim, Sahih, c.4,s.1826,Taberî, Târih, c. 2, s. 250, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 511-512.
[142] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 224, Diyarbekıî, Hamîs, c. 1, s. 317.
[143] Taberî, Târih, c. 2, s. 240.
[144] Taberî, c. 2, s. 240, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 465.
[145] İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 7, s. 184, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 79, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 325, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 325.
[146] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 130, Zührî, Megâzî, s. 100, İbn Sa'd, c. 1, s. 229, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 261, Taberî, c. 2, s. 247.
[147] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 130, Taberî, c. 2, s. 247, İbn Esîr, c. 2, s. 1 04, Diyarbekıî, c. 1, s. 330.
[148] Abdurreizak, M usannef, c. 5, s. 391, Buhârî, c. 4, s. 256, İbn Haim, s. 91 -92, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 475, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 236, İbn Seyyid, c. 1, s. 184.
[149] Taberı, Târih, c. 2, s. 254, Mes'udî, Murûoj'z-zeheb, c. 2, s. 285.
[150] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 232, Belâzurî, Ensâb.c.1, s. 261, Ebu'l-Ferec, c. 1,s.239.
[151] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as,c.3,s. 110, İbn Sa'd, c. 1, s.
232, Belâzurî, c. 1, s. 261, Taberî, c. 2, s. 254, Ebu'l-Ferec, c. 1,s. 249, İbn Esîr, c. 2,5.107, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 177.
[152] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 288, Belâzurî, c. 1, s. 261.
[153] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 131, Taberî, Târîh, c. 2, s. 247, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 188, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 330.
[154] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 492.
[155] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 131, Taberî, c. 2, s. 247, Diyarbekrî, c. 1,s. 330-331.
[156] Abdurrezzak, M usannef, c. 5, s. 392, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 256, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 475, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 239, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 184, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 320, Ebu'l Fidâ, c. 3, s. 184, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 54, Diyarbekrî, c. 1, s. 331. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/348-349.
[157] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 305, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 722, Dârımî, Sünen, c. 2, s. 1 56, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 518, Kastalânî, Mevâhibu'l ledünniye, c. 1, s. 80, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 328.
[158] Kastalânî, Mevâhib, c. 1, s. 80, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 328.
[159] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 305, Dârımî, Sünen, c. 2, s. 156, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 722, Kastalânî, Mevâhib, c. 1, s. 80, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 328.
[160] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 305, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 51 8.
[161] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 305, Tirmizî, c. 5, s. 722, Dârımî, c. 2, s. 156, Beyhakî, c. 2, s. 518, Kastalânî, c. 1, s. 80, Zürkânî, c. 1,s.328.
[162] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 518, Kastalânî, c. 1, s. 80, Zürkânî, c. 1, s. 328.
[163] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 305, Tirmizî, c. 5, s. 722, Dârımî, c. 2, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 518, Kastalânî, c. 1, s. 81, Zürkânî, c. 1,s.328.
[164] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 723.
[165] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 518, Alâüddin Ali, Kenzu'l ummâl, c. 1 2, s. 259.
[166] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 304, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 149, Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s. 197, Kurtubî, Tefsîr, c. 10, s. 313, Hâzin, Tefsîr, c. 3, s. 177.
[167] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/350-351.
[168] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 7.
[169] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 1 266.
[170] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 54.
[171] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 233, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 122, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 246, Heysemî, Meana, c. 6, s. 54.
[172] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 54.
[173] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 235, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 211, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 259, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 246.
[174] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 235, Ahm ed b. Hanbel, c. 3, s. 211, Buhârî, c. 4, s. 259.
[175] İbn İshak.İbnHİsâm, Sîre,c.2, s. 136, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 8.
[176] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 1130.
[177] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 136, Taberî, Târîh, c. 2, s. 246, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 8, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 92, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 323, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 189, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 321.
[178] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 1 287.
[179] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 313.
[180] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 1 287.
[181] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 54. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/351-352.
[182] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 365, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 2, Müslim, Sahih, c. 4, s. 2309, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvvıe, c.2,s. 330, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 483, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 239-240, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 95, Zehebî, s. 324.
[183] İbn Sa'd, c. 4, s. 365, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 2, Müslim, c. 4, s. 2309, Ebu Nuaym, c. 2, s. 330, Beyhakî, c. 2, s. 483, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 104, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 95, Zehebî, s. 324, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 87.
[184] Müslim, Sahîh, c. 4, s. 2309.
[185] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 365, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Müslim, c. 4, s. 2309-231 0, Beyhakî, c. 2, s. 483, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 239, Muhibbüt Taberî, c. 1, s. 95, Zehebî, s. 324.
[186] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 365, Müslim, c. 4, s. 2309.
[187] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 365, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 2, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 2309-2310, Ebu Nuaym, D el âil ü'n-nübüvve, c. 2, s. 330, Beyhak f, D el âil ü'n-nübüvve, c. 2, s. 483, Ebu'l -Ferec İbn C evz\, el - Vefâ, c. 1, s. 239.
[188] Müslim, Sahîh, c. 4, s. 2309.
[189] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 2, Ebu Nuaym, c. 2, s. 330, Beyhakî, c. 2, s.483, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 239, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 95, Zehebî, s. 324, Ebu'l Fidâ, c. 3, s. 187.
[190] İbn Sa'd, c. 4, s. 365, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 2, Müslim, c. 4, s. 2310, Ebu Nuaym, c. 2, s. 330, Beyhakî, c. 2, s. 483.
[191] Müslim, c. 4, s. 2310.
[192] İbn Sa'd, c. 4, s. 365, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Ebu Nuaym, c.2, s. 330, Beyhakî, c. 2, s. 483, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 239, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 95, Zehebî, s. 324, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 187.
[193] İbn Sa'd, c. 4, s. 365, Ahmed b. Hanbel, c. 1,s.3, Müslim, c. 4, s. 2310, Ebu Nuaym, c. 2, s. 330, Beyhakî, c. 2, s. 483, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 95, Zehebî, s. 324, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 187.
[194] İbn Sa'd, c. 4, s. 365, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Ebu Nuaym, c.2, s. 330, Beyhakî, c. 2, s. 483, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 239, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 95, Zehebî, s. 324, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 187.
[195] İbn Sa'd, c. 4, s. 365-366, Ahmed b. Hanbel, c.1,s.3, Müslim, c. 4, s. 2310, Beyhakî, c.2, s. 483, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 239, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 95, Zehebî, s. 324, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 187.
[196] Müslim, Sahîh, c. 4, s. 2310.
[197] Bu harf, Sahîh, c. 4, s. 259.
[198] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1,s. 3, Müslim, c. 4, s. 2310, Beyhakî, Delâilü'n- nübüvve, c. 2, s. 484, Ebu'l-Ferec İbn C evzf, el-Vefâ, c. 1, s. 239-240, M uhi bbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 9 6, Zeh ebf, Târîhu' I-islâm, s. 324, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 187.
[199] İbn Sa'd, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Buhârî, c. 4, s. 259, Müslim, c. 4, s. 2310, Beyhakî, c.2, s. 484, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 240, Muhibbüt Taberî, c. 1, s. 96, Zehebî, s. 324, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 187.
[200] İbn Sa'd, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Beyhakî, c. 2, s. 484, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 240, Zehebî, s. 324.
[201] Müslim, Sahîh, c. 4, s. 2310.
[202] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 222.
[203] İbn Sa'd, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Beyhakî, c. 2, s. 484, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 240, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 96, Zehebî, s. 324, Ebu'l-Fidâ, . 3, s. 187.M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/352-354.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


ResimÜMMÜ MA'BED HATUNUN ÇADIRINA UĞRANILMASI.:
Ümmü Ma'bed Hatun, Huzâaların atası Aımr b. Rebia'nın soyundan olup, akıllı, iffetli ve güçlü bir kadındı.
Kuraklık ve kıtlık yıllarında Kudeyd'deki[204] çadırının önüne oturur, gelen geçen yolcuların su ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırdı.
Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir, Âmir b. Füheyre ve Abdullah b. Uraykıt da onun çadırına uğradılar. Ondan hurma[205] veyâ et satın almak istediler.
Fakat, Ümmü Ma'bed Hatunun yanında bunlardan hiçbir şey bulamadılar.
Çünkü, hazerde, seferde azığı tükenen veyâ kıtlığa uğrayan halk, onda bulduklarını, olanları satın alır, tüketirlerdi.[206]
Ümmü Ma'bed Hatun.: “Vallahi, yanımızda birşey bulunsaydı, sizin ihtiyacınızı gidermek için ikram ederdim!” dedi.[207]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ey Ümmü Ma'bed! Yanında süt bulunur mu?” diye sordu.
Ümmü Ma'bed Hatun.: “Yoktur! Vallahi davarlar kısırdır!” dedi.[208]
Peygamberimiz aleyhisselâm, çadırın bir tarafında duran arık koyunu gördü ve.: “Ey Ümmü Ma'bed! Nedir şu koyun?” diye sordu.
Ümmü Ma'bed Hatun.: “O, arık, davar sürüsünden geri kalmış, dermansız, güçsüz bir koyundur!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Onda süt var mı?” diye sordu.
Ümmü Ma'bed Hatun: “O, bundan tamamıyla mahrumdur!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Benim onu sağmama izin verir misin?” diye sordu.
Ümmü Ma'bed Hatun.: “Evet! Anam, babam sana fedâ olsun! Eğer sen onda süt bulabileceğini sanıyorsan, sağ!” dedi.[209]

ResimPEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın SÜTSÜZ KOYUNDAN SÜT SAĞIŞI.:
Peygamberimiz aleyhisselâm, koyunu getirtti. Koyunun arkasına çömeldi. Bacaklarını ayırdı. Besmele çekti. Koyunun memesini eliyle sığadı[210] ve.: “Ey ALLAH! O’na (Ümmü Ma'bed'e) koyununu bereketli kıl!” diyerek[211] DUÂ edince, koyunun memesi sütle dolup taştı!
Peygamberimiz aleyhisselâm beş-on kişinin kanasıya içeceği büyüklükte bir kap getirtti ve içine süt sağdı. Kabı ağzına kadar doldurdu.
Önce Ümmü Ma'bed Hatun ondan kanasıya içti.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yoldaşları da ondan kanasıya içtiler. Onlardan sonra da, Peygamberimiz aleyhisselâm içti ve.:
“Kavmin sulayıcısı, onlardan sonra içer!.” buyurdu.
Hepsi de, susadıktan sonra, ondan tekrar içtiler ve kandılar.
Peygamberimiz aleyhisselâm, tekrar kabın içine süt sağıp doldurdu ve Ümmü Ma'bed Hatuna bıraktı. [212]
Ümmü Ma'bed Hatun bir koyun getirip kesti. Etini pişirdi. Peygamberimiz aleyhisselâmla arkadaşları ondan yediler.
Ümmü Ma'bed Hatun; pişirdiği etten, yolda yiyecekleri kadar da, onların sofralarına koydu.
Etin daha çok kısmı kendilerine kaldı.[213]

ResimÜMMÜ MA'BED HATUNUN PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmda GÖRDÜKLERİNİ ve PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ı KOCASINA ANLATMASI..:
Peygamberimiz aleyhisselâmla arkadaşları ayrılıp gittikten biraz sonra, Ümmü Ma'bed'in kocası Ebu Ma'bed geldi.
Kapta dolu sütü görünce, şaşırdı.: “Bu süt size nereden geldi?! Koyunlar kısır ve uzaktalar! Çadırda da süt sağılır hayvan yok!?” dedi.
Ümmü Ma'bed.: “Hayır! Vallahi, bize ancak mübarek bir zât uğradı. Şöyle şöyle söyledi. Şöyle şöyle yapti!” diyerek olan bitenleri birer birer anlatınca, Ebu Ma'bed.: “Vallahi, ben sanırım ki, o, Kureyşîlerin aramakta oldukları sahihleridir!
Ey Ümmü Ma'bed! Hele sen onu bana bir târif et bakayım?”
dedi.
Ümmü Ma'bed.: “Gördüğüm öyle bir zât idi ki, güzelliği besbelli idi. Güzel huylu idi.
Kendisinde ne karın büyüklüğü, ne de baş küçüklüğü vardı. Kendisi çok biçimli ve güzel çehreli idi. Kendisinin gözlerindeki siyahlıkta ve kirpiklerinde çokluk, sesinde naziklik vardı. Gözünün akı pek ak, siyahı da pek siyahtı. Gözü, Kudretten sürmeli idi. Kaşlarının ucu ince, saçları koyu siyahtı. Boynunda uzunluk ve yükseklik, sakalında sıklık vardı.
Sustuğu zaman kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık, konuştuğu zaman da güleryüzlülük, tatlı sözlülük görülmekte; sözleri, sanki dizilmiş birer inci gibi, ağzından tatlı tatlı akmakta idi.
Sözü açık, ve hak ile bâtıl arasını ayırıcı olup, ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede çoktu.
Uzaktan bakılınca, kendisi insanların en heybetlisi idi. Yakınına gelince, herkesten daha tatlı ve çekici idi.
Kendisi orta boylu olup, boyu ne hoşa gitmeyecek derecede uzun, ne de göz hakir görecek, başkasına bakacak derecede kısa idi. Sanki o birfidan idi ki; iki fidan arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşilliği onlara üstün gelmişti.
Onun yanında yoldaşları da vardı ki, o birşey söylediği zaman onlar dinlerler, onun verdiği emri yerine getirmeye koşuşurlardı.
Kendisi ekşi ve asık suratlı değil, güleçti. Kimseyi kınamaz ve azarlamazdı”
dedi.
Eb Mâbed.: “Vallahi, bu zât, Mekke'deki işi bize anlatılmış olan, Kureyşîlerin sahibidir.
Ey Ümmü Ma'bed! Eğer ben kendisine rastlamış olsaydım, arkadaşlığına kabul edilmemi dilerdim!
Yine de, bir yolunu bulursam, muhakkak bunu yapacağım!”
dedi. [214]

ResimÜMMÜ MA'BED HATUNUN MU’CİZE SÜTLÜ KOYUNU.:
Ümmü Ma'bed Hatunun bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselâm tarafından memesi sığanan ve kesilmemesi emrolunan koyun, Hicretin 18. yılındaki kuraklığa kadar kalmış, kuraklıktan yeryüzünde az veyâ çok birşey kalmamışken, onlar bu koyundan sabah akşam süt sağmış durmuşlardır![215]

ResimÜMMÜ MA'BED ÂTİKE HATUNLA KOCASI EKSEM'İN MÜSLÜMÂN OLUŞU.:
Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'ye gittikten sonra, Ümmü Ma'bed Atike Hatun, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in dilediği kadar bir müddet Kudeyd'de kalıp, küçük oğlunu yanına alarak Medine'ye gitti.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Mescidinde Müslümânlara hitapta bulunduğu sırada Ümmü Ma'bed Hatunun Mescide uğrayan oğlu, koşarak annesinin yanına geldi ve: “Anneciğim! Ben, bu gün, Mübarek Zâtı gördüm!” dedi.
Ümmü Ma'bed Hatun.: “Oğulcuğum! O, Resûlullah aleyhisselâmdır!” dedi.[216]
Ümmü Ma'bed Hatun Medine'de Müslümân olup Peygamberimiz aleyhisselâm’a bey'at etti.[217]
Ümmü Ma'bed'in kocası Ebu Ma'bed Eksem b. Cevn (Abduluzzâ) Huzâaların atası Amr b. Rebia'nın Soyundan olup, Hicret sırasında Müslümân olmak için
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın arkasından giderek[218] Ri'm Vâdisinde[219]
Peygamberimiz aleyhisselâm’a yetişmiş, Müslümân olmuş, bey'at edip yurduna dönmüştür.[220]
ALLAHu zü’L- CeLÂL her ikisinden de razı olsun!
Peygamberimiz aleyhisselâm, Ebu Ma'bed'e.: “Ey Eksem! Amr b. Luhayy, b. Kaman, b. Hındif'i, Cehennemde barsaklarını sürürken gördüm! Onun kadar sana benzeyen, senin kadar da ona benzeyen bir kimse görmedim” buyurmuştu.
Eksem.: “Yâ Rasûl alları! Onun bu benzeyişinin, bana zarar vermesinden korkuyorum!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Hayır! Korkma! Sen mü'minsin! O ise kâfirdir! O, İsmâil aleyhisselâm’ın dinini ilk değiştiren, putlar diken, Bahire, Sâibe, Vasile ve Hami bid'atlarını ihdas eden kimsedir!” buyurdu.[221]

ResimMEKKELİLERİN BİR CİNDEN BEYİTLER İŞİTMELERİ ve ÜMMÜ MA'BED'den PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmı SORMALARI.:
Üç gece bekledikleri halde, Hz. Ebu Bekir'in ev halkı da,[222] Kureyş Müşrikleri de, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın nereye doğru gittiğini ve halen nerede olduğunu bilmiyorlardı.
Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir ve arkadaşları, Salı günü Kudeyd'de bulundukları sırada idi ki,[223] cinlerden bir adam,[224] Arapça bazı beyitler okuyarak Mekke'nin aşağı tarafından yukarı taraflna doğru gitti.
Halk da, kendisini görmedikleri halde, onun sesini takip ederek Mekke'nin yukarısına doğru gittiler.
Okunan beyitlerde, özetle, Peygamberimiz aleyhisselâmla arkadaşının Ümmü Ma'bed Hatunun çadırında dinlendikleri anlatılıyor, Ümmü Ma'bed'in iyiliği övülüyordu.[225]
Kureyş Müşrikleri cinden Ümmü Ma'bed'in adını işitince, Ümmü Ma'bed'in çadırına vardılar.
Ona: “Sen MuhaMMed'i gördün mü? Kendisinin şekil ve şemaili şöyle şöyledir!” diyerek Peygamberimiz aleyhisselâmı târif ettiler ve sordular.
Ümmü Ma'bed.: “Ben sizin söylediğiniz şeyleri bilmiyorum. Ancak, bana bir konuk uğrayıp, kısır koyundan bol süt sağdı!” dedi.
Kureyş Müşrikleri.: “İşte, biz de onu soruyor ve bulmak istiyoruz!” dediler ve hemen aramaya gittiler.[226]

ResimSÜRÂKA B. MÂLİK B. CU'ŞUM'un PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmı TAKİP EDİŞİ ve EMAN DİLEMEK ZORUNDA KALIŞI.:
Kureyş Müşriklerinin saldıkları elçi Müdlic Oğulları yurduna varıp, Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'den her birini öldüren veyâ esir eden kimseye mükâfat olarak birer diyet (yüzer deve) verileceğini duyurmuştu.[227]
Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir de, o gün, Salı günü, Müdlic Oğullarının yurdu olan Kudeyd'e ulaşmış bulunuyorlardı. [228] Sürâka b. Mâlik'in Müdlic Oğullarının meclislerinden birisinde oturduğu sırada, Müdlic Oğullarından bir adam gelip üzerine dikildi[229] ve ona.:
“Ey Sürâka! Ben biraz önce sâhile doğru giden birkaç yolcu gördüm.[230]
Sanırım ki, onlar MuhaMMed ile Ashabıdır!”
dedi.[231]
Sürâka, adamın gördüklerinin Peygamberimiz aleyhisselâmla ashabı olduğunu anladı.[232] Ona, gözüyle “Sus!.” diye işâret ettikten sonra:[233]
“Senin gördüğün yolcular onlar değildir. Herhalde, sen filân filân kişileri görmüşsündür ki, biraz önce, yitiklerini aramak için, gözümüzün önünden geçip gitmişlerdi.[234]
Onlar ancak filân Oğullarıdır. Yitiklerini anyorlardır!”
dedi.
Adam da.: “Olabilir!” diyerek karşılık verdi.[235]
Sürâka, mecliste biraz eğleştikten, oyalandıktan sonra, kalkıp evine girdi.
Hemen atını alıp çıkmasını ve yüksek tepenin arkasında kendisini beklemesini cariyesine emretti.[236]
Zırhını giyindi, silâhını kuşandı, fal okunu çıkardı.
Onlara zarar verip veremeyeceğini anlamak için, fal okunu çekti.
Hoşlanmadığı şey, zarar veremeyeceği oku çıktı!
Buna rağmen, Sürâka, Peygamberimiz aleyhisselâmı tutup Kureyşilere teslim edince yüz deveye kavuşacağı umudunu yitirmedi.[237]
Hemen kargısını alıp, evin arka tarafından dışarı çıktı.
Kargısının parıltısı göze çarpmasın diye alt tarafını yerde sürükleyerek, üst tarafını da aşağıya doğru tutarak atının yanına vardı, üzerine ati adı. Kendisini gayesine bir an önce yaklaştırması için, onu dörtnala kaldırdı.[238]
Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'i gördü.[239] Seslerini işitecek kadar, kendilerine yaklaştı, yetişti.[240]
Hz. Ebu Bekir dönüp bakınca, bir süvarinin kendilerine gelip yetiştiğini gördü[241] ve.:
“Yâ Rasûlallah! Bu, bizi anyor!?[242] Bu süvari bize yetişmiş bulunuyor!?” dedi.[243]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Mahzun olma! ALLAH bizimledir!” buyurdu.[244]
Hz. Ebu Bekir.: “Yâ Rasûlallah! Bu, bizi anyorve bize de gelip yetişmiş bulunuyor!?” dedi ve ağladı.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Ebu Bekir'e.: “Sen ne için ağlıyorsun?” diye sordu.
Hz. Ebu Bekir.: “Vallahi ben kendim hakkında ağlamıyorum! Fakat, senin hakkında ağlıyorum!” dedi.[245]
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm, arkasına dönüp baktı[246] ve.: “Ey ALLAH! Şuna karşı, dilediğin şeyle bize kâfi ol! Onun şerrini üzerimizden defet![247] Düşür onu atından!” diyerek DUÂ etti. [248]
At birden tökezleyip yere kapandı! Sürâka da atın üzerinden yere yuvarlandı! Hemen kalktı.
Elini fal oku torbasına uzatıp, ondan fal kalemlerini çıkardı ve.: “Şunlara zarar verir miyim, yoksa veremez miyim?” diye, onlarla fal çekti.
Yine, hoşlanmadığı şey, zarar veremeyeceği oku çıktı.
Fakat, Sürâka çıkan oka uymadı. Yine, atının üzerine atladı. Kendisini gayesine ulaştırması için onu dörtnala kaldırdı.
Peygamberimiz aleyhisselâmla arkadaşlarına daha çok yaklaştığı zaman, at yine yere kapandı!
Sürâka da, atın üzerinden yere yuvarlandı! Kalktı.
Tekrar elini ok torbasına uzatıp, ondan fal kalemlerini çıkardı ve.: “Şunlara zarar verir miyim, yoksa veremez miyim?” diye, onlarla fal çekti.
Yine, hoşlanmadığı şey, zarar veremeyeceği oku çıktı. Sürâka oka isyân etti. Yine, atına ati adı.
Kendisini gayesine ulaştırması için onu dörtnala kaldırdı.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın okuduğu Kur’ÂN-ı Kerîm'i işitecek kadar yaklaştı. [249]
Aralarındaki mesafe iki-üç mızrak boyuna kadar indi. [250]
Peygamberimiz aleyhisselâm arkasına hiç dönüp bakmıyor, Hz. Ebu Bekir ise, arkasına sık sık, çok çok dönüp dönüp bakıyordu!
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın okuduğu Kur’ÂN-ı Kerîm'i işittiği sırada, Sürâka'nın atının iki ön ayağı birden yere, kuma battı, gömüldü! Bu batış, atın dizlerinekadar erişti!
Sürâka da, atin üzerinden yere yuvarlandı!
Sürâka atı kalkmaya zorladı ve at da kalkmaya çabaladı ise de, ayaklarını gömüldüğü yerden çıkaramadı!
Sürâka Peygamberimiz aleyhisselâm’ın böyle ALLAH tarafından korunduğunu görünce, İslâmiyetin her tarafa yayılıp hakim olacağına kanaat getirdi. [251]
“El-emân!” diyerek[252] seslendi [253] ve.: “Ben, Sürâka b. Mâlik b. Cu'şum'um! Bana bakınız! Sizinle konuşacağım. Vallahi, ben artık size ne eziyet edeceğim, ne de benden size hoşlanmayacağınız birşey gelecektir! [254]
Ey MuhaMMed! Anladım ki, bu başıma gelen şey, senin işindir! DUÂ et de, ALLAH beni şu içinde bulunduğum durumdan kurtarsın![255] Üzerime borç olsun ki;[256] vallahi[257] ben arkamdan gelenlere halinizi gizleyeceğim!
İşte ok torbam! Bu oklardan bir ok al! Sen filân ve filân yerde benim develerimin ve davarlanmın yanına uğra! Onlardan neye ihtiyacın varsa al!”
dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Benim senin develerine ve davarlarına ihtiyacım yok!” buyurdu[258] ve ALLAH'a DUÂ etti.[259]
At hemen silkinip ayağa kalktı!
Atın yere gömülen ayaklarının izinden, göğe doğru, ateş dumanı gibi bir duman yükselip dağıldı. [260]
Sürâka.: “Kavmin, senin öldürülmen veyâ esir edilmen için diyet (yüz deve) vaad etti!” dedi.
Kureyşlilerin Peygamberimiz aleyhisselâm’a ve ashabına neler yapmak istediklerini haber verdi.
Sürâka Peygamberimiz aleyhisselâmla arkadaşlarına yol azığı ve levâzımı vermek istedi ise de, ondan birşey almadılar. [261]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Ebu Bekir'e.: “Söyle ona! Kendisinin de bizden bir isteği var mı?” buyurdu.
Hz. Ebu Bekir bunu ona söyledi. [262]
Sürâka.: “Seninle benim aramda bir alâmet olmak üzere, bir yazı, [263] benim için bir emannâme[264] yaz!” dedi.[265]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Ebu Bekir'e.: “Onun için bir yazı yaz!” buyurdu. [266]
Âmir b. Füheyre emir buyurulan yazıyı bir deri parçasına yazdı. [267]
Sürâka da, o yazıyı alıp ok torbasının içine koydu[268] ve.: “Yâ Resûlullah! Sen ne dilersen bana emret!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Sen yerinde dur! Arkamızdan gelecek hiçbir kimseyi bırakma!” buyurdu.
Günün başında Peygamberimiz aleyhisselâm’a harp açan Sürâka, günün sonunda onun silâhlı bir koruyucusu olmuştu! [269]
Sürâka, oradan geri dönüp, rastladığı herkese.: “Ben, sizin adınıza, burada olanlara yeterim!” diyor ve onları geri çeviriyordu. [270]
O, vermiş olduğu sözünde böylece durdu. [271]

ResimPEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın SÜRÂKA'ya BİR MÜJDESİ.:
Sürâka dönüp gitmek istediği zaman,[272] Peygamberimiz aleyhisselâm ona.:
“Ey Sürâka! Sen Kisrâ'nın[273] bileziklerini koluna takınacağın, kemerini kuşanacağın ve tacını giyeceğin zaman nasılsın?!” buyurdu.[274]
Sürâka.: “Krallar kralı[275] Kisrâ b. Hürmüz'ün mü?!” diye hayretle sorunca,
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Evet!” buyurdu[276] ve Fars Beldelerinin fetholunup ve Kisrâ'nın Servetinin ashabına ganimet kılınacağını ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kendisine müjdelediğini Sürâkaya haber verdi.[277]
İran Fütuhatında, Kisrâ'nın Bilezikleri, kemeri ve tacı Medine'ye getirildiği zaman, Hz. Ömer Sürâka'yı çağırıp bunlan ona taktı!
Sürâka kollan kıllı bir zât idi. Hz. Ömer, o'na.:
“Ey Sürâka! Ellerini kaldırıp "ALLAHu Ekber! Hamdolsun o ALLAH'a ki, bunları "Ben insanların RABBiyim!" diyen Kisrâ b. Hürmüz'den soyup, Müdlic
Oğullarından Sürâka b. Mâlik b. Cu'şum bedevisine takındırdı!"
de”
dedi.[278]

ResimEBU CEHİL'in SÜRÂKA'yı YERMEYE KALKIŞI ve SÜRÂKA'nın da ONA DERS ve ÖĞÜT VERİŞİ.:
Ebu Cehil Sürâka'nın eli boş olarak döndüğünü görünce,[279] Müslümân olmasından korktu,[280] söylediği beyitlerle onu kötülemeye, halkın gözünden
düşürmeye kalkıştı.
Sürâka da, Ebu Cehil'e verdiği manzum cevâbında.:
“Ey Hakem'in babası! Sen benim atımın ayakları yere battığı zamanki halini bir görmüş olsaydın, anlar ve hiç şüphe etmezdin ki, MuhaMMed delilli ve bürhanlı peygamberdir!
Artık ona kim dayanabilir ki?
Sana yaraşan, Kureyş kavmini ona saldırmaya kışkırtmak değil, onlara engel olmaktır!
Ben iyice kanaat getirdim ki; onun duyurmak ve yaymak istediği şey, muhakkak, bir gün yerleşecek ve gelişecektir!
Öyle ki, bütün halk ona karşı koymayı değil, uymayı ve kendisiyle barışıklık içinde bulunmayı isteyecektir!”
dedi.[281]

ResimMEDİNE'ye DOĞRU YOLA DEVÂM EDİLİŞİ.:
Kılavuz Abdullah b. Uraykıt Peygamberimiz aleyhisselâmla arkadaşlarını yollarına devâm ettirip, Harrar'a getirdi.
Harrar'dan sonra, Seniyetü'l-Mere'ye vardılar.[282]
Harrar; Cuhfe yakınında bir yer, bir sudur.[283]
Seniyetü'l-Mere de; Râbiğ vâdisinde Ecya diye anılan suyun yakınındadır.[284]
Peygamberimiz aleyhisselâm Sevr Mağarasından ayrılınca, müşrikler tarafından yakalanmak korkusuyla, başka ve sapa bir yol tutularak gidilmeye devâm edilmiş, düşmanın takibatından emîn kalındığı zaman Mekke'ye gidiş yolu olan ve Mekke ile Medine arasında bulunan Cuhfeye inilmiş,[285] ulaşılmıştı ki; Peygamberimiz aleyhisselâm’ın kalbine, kendisinin, baba ve atalarının yurdu ve İbrahîm aleyhisselâm’ın Haremînin özlemi düşmüştü.[286]
Cebrâil aleyhisselâm inip Peygamberimiz aleyhisselâm’a.: Mekke'yi özlüyor musun?” diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Evet!” buyurdu.[287]

ResimBÜREYDE b. HUSAYB'la CEMAATININ PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmla BULUŞUP MÜSLÜMÂN OLMALARI.:
Peygamberimiz aleyhisselâmla arkadaşları; Seniyetü'l-Mere'den ayrıldıktan sonra, Râbiğ ile Cuhfe arasında bulunan[288] Gamîm mevkiine ulaştıkları, [289]
Büreyde b. Husayb da konmak üzere kavminden bazı süvarilerle birlikte bulutlu (yağışlı) biryer aradıkları sırada, [290] onlar Peygamberimiz aleyhisselâmla karşılaştılar ve buluştular.
Peygamberimiz aleyhisselâm İslâmiyete dâvet edince, onlar hemen Müslümân oldular. [291] Kendileri seksen ev halkı idiler. [292]
Büreyde b. Husayb ve yanındakiler.:
“Sağmal hayvanlarımız çok az süt veriyorlar!” diyerek, yanlarında az süt bulunduğu için özür dilediler, Peygamberimiz aleyhisselâm’a biraz süt getirdiler. Peygamberimiz aleyhisselâm onlar için bereket DUÂsı yaptı. [293]
Peygamberimiz aleyhisselâm orada akşam namazını kılarken, onlar da Peygamberimiz aleyhisselâm’ın arkasına durup kıldılar. [294]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Büreyde b. Husayb ile buluştukları gece, ona Meryem Sûresinin baş tarafını öğretti. [295]

ResimTALHA B. UBEYDULLAH İLE ZÜBEYR B. AVVAM'ın PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmla BULUŞMALARI ve PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın MEDİNE'ye DOĞRU YOL ALMAYA DEVÂM EDİŞİ.:
Peygamberimiz aleyhisselâm; Harrar'dan Medine'ye hareketlerinin ertesi günü, ticâret ketvanı içinde Şam'dan gelen Talha b. Ubeydullah ile karşılaştı. Talha b. Ubeydullah, Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'e birer Şam elbisesi hediye etti.
Medine'deki Müslümânlardan bir zâtın.:
Resûlullah aleyhisselâm geciktiler!” dediğini haberverince, Peygamberimiz aleyhisselâm hareketini hızlandırdı.
Talha b. Ubeydullah da, Mekke'deki işini görüp geri dönmek üzere, yoluna devâm etti.[296]
Şam'dan gelirken buluşup Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir'e beyaz birer Şam elbisesi hediye eden sahabinin Zübeyr b. Avvam olduğu açıklandığı gibi,[297] her iki sahabinin buluşmuş olması da mümkün ve muhtemel görülmüştür.[298]
Peygamberimiz aleyhisselâm; Abdullah b. Uraykıt'ın kılavuzluğuyla, Seniyetü'l Mere'den sonra.:
7. Lakf'a vardılar. Kılavuz, Lakf'tan sonra,
8. Medlice Lakf'a götürdü. Medlice Lakftan sonra,
9. Medlice Mehac veyâ Medlice Micac vâdisine indirdi. Medlice'den sonra,
10. Mercıh Mehac'a götürdü.[299]
Lakf; tatlı su kuyuları bulunan bir yer ise de, üzerinde ekinlikler ve hurmalıklar yoktur.[300]
Medlice Mehac; Mekke Nahiyelerindendir.[301]
Mercıh Mehac; Mekke yolundadır.[302]
Kılavuz, Mercıh Mehac'dan sonra,
11. Zülgadaveyn'in Mercıh Vâdisine indirdi. Mercıh Vâdisinden sonra,
12. Zûkeşr vâdisine götürdü. Zûkeşr Vâdisinden sonra,
13. Cedâcid üzerini tutturdu.[303] Cedâcid üzerinden sonra,
14. Ecred üzerini tutturdu. Ecred'den sonra,
15. Âdâ-i Medlice Tihn Vâdilerinden olan Zû Selem'e götürdü.[304]
Ecred; Medlice Tihn'den önce biryerdir.[305]
Cedâcid; içinde eski kuyuları bulunan düzlük ve sert biryerdir.[306]
Tihn; Mekke ile Medine arasında, Sukyâya üç mil uzaklıkta bir suyun ismi olup, bir kadın orada oturur, hiç kimseye su içirmezdi.[307] Zû Seleme'den sonra,
16. Abâbid veyâ Abâbib'in üzerine erişildi. Kılavuz, buradan sonra,
17. Elfacce veyâ Elkahhaya geçirdi. Elfacce veyâ Elkahha'dan sonra,
18. Arc'a indirdi.[308]
Abâbid veyâ Abâbib; Tihn'in yakınında bir yerdir.[309]
Elkahha; Kudeyd ile Cuhfe arasında,[310] Medine'ye üç merhalelik (konaklık) birvâdi olup,[311] Gıfâr Oğullarına aittir.[312]
Arc; Mekke ile Medine arasında, hacıların yolu üzerinde ve Sukyâ yakınındadır.[313]
Arc'a indirildikleri zaman, yüklü develerin yürüyüşleri ağırlaşmıştı.
Eşlemlerden Evs b. Hucr, kendisine ait bir deveye Peygamberimiz aleyhisselâmı bindirip, uşağı Mes'ud b. Hüneyde'yi de Peygamberimiz aleyhiselâmın yanına kattı.[314]
Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'ye kısa yoldan gitmek istiyordu.[315]
Kerbûbe'de namaz vakti olunca, Peygamberimiz aleyhisselâm namaza durdu.
Hz. Ebu Bekir de, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın sağına durdu.
Mes'ud b. Hüneyde'nin kalbine İslâm Sevgisi düştü ve hemen Müslümân oldu, birlikte namaz kıldılar.[316]
Kılavuz; Peygamberimiz aleyhisselâmla arkadaşlarını Arc'dan çıkardıktan sonra,
Rekûbe'nin sağından
19. Seniyetü'l-Gair (veyâ Seniyetü'l-Âri)'e götürdü. Seniyetü'l-Gair'den sonra,
20. Ri'm Vâdisine indirdi.[317] Ri'm vâdisinden sonra,
21. Akîk Vâdisine indiler.
22. Cescâseye kadar ilerlediler.
Orada, Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Medine'ye yaklaştırmadan, Amr b. Avf Oğullarının yurduna giden yolu bize
kim gösterecek?”
diye sordu.
23. Tabiy (ceylan) yolunu tutup, Usbeye kadar gittiler.[318]
Cescâse; Akîk Vâdisi tarafından, Bakiyy'e doğru bir yerdir.[319]
Usbe; Cehceba (Cahcaba) Oğullarının yurdu olup, Kuba Mescidinin batısındadır.[320]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[204] Ümmü Ma'bed Hatunun çadırı Kudeyd ile Müşellel arasında olup, bunların arası üç mil idi (Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 333). Müşellel de; Mekke ile Medine arasında, deniz kıyısında, Kudeyd'e kadar uzanan bir dağdır (Ebu'l Münzir Hişâm, Kitâbu'l-esnâm, s. 13, Yâk ut M u' cem u' l-büldâ n, c. 5, s. 1 36). Müşeliel'in Medine'ye uzaklığı yedi mildir. (Yak ut, c. 5, s. 24).
[205] Hurma yerine, süt rivâyeti de vardır (Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 226, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 192, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 84).
[206] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ. c. 1, s. 230, Hâkim, Müstedrek.c. 3, s. 9, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s. 338, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 226, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1958-1959, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 101, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 437-438, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 192, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 55-56, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 497498.
[207] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 230, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1,s. 242, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 192, Diyarbekrî, c. 1, s. 333.
[208] İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 188.
[209] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/354-355.
[210] İbn Sa'd, c. 1, s. 230, Hâkim, c. 3,s. 9,Ebu Nuaym, c. 2, s. 338, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 278, İbn Abdilberr, İstiâb, c.4,s. 1959, Sühevlf, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 226-227, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 243, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 101-102, Zehebî, s. 437438, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 192, Heysemî, c. 6, s. 56, Kastalânî, c. 1, s. 84, Diyarbekrî, c. 1.S.333.
[211] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 230, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 243.
[212] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 230, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 9, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüwe, c. 2, s. 338, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 278-279, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1959, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 226, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el- Vefâ, c. 1, s. 243, Muhibbü't-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 102, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 188, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 437- 438, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 192, Heysemî, Mecmau'i-zevâid, c. 6, s. 56, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 84.
[213] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 289, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 262, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 245-246, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 334, Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 2, s. 228. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/356.
[214] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 230-231, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 9-10, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 338, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 279, İbn Atodilbetr, İsti âb, c. 1959-1960, Ebu'l Ferec İbn Cevzi, el-Vefâ, c. 1, s. 243-244, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 60, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 102, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 188, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 438-439, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 192-193, Heysemî, Meanau'i-ZEvâid, c. 6, s. 56-57, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1,
s. 86, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 333-334. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/357-358.
[215] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 289, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 262, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 246, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 498, Kastalânî, c. 1, s. 86, Diyarbekrî, c. 1, s. 333-334. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/358.
[216] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 227.
[217] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 289, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 498.
[218] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 334, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 228.
[219] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 334.
[220] Diyarbekrî, c. 1, s. 334, Halebı, c. 2, s. 228.
[221] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 78-79, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 141-142, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, d, s. 133, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 61.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/358-359.
[222] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 132, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 229, Taberî, Târih, c. 2, s. 247, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 106, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 189, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 329, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 189, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 60.
[223] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 288.
[224] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 133, Taberî, c. 2, s. 248, İbn Esîr, c. 2, s. 106, İbn Seyyid, c. 1, s. 189, Zehebî, s. 329, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 189, İbn Kayyım, c. 2, s. 60. Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 85.
[225] İbn İshak, İbn Hişâm, c.2, s.1 32, İbn Sa'd, c. 8, s. 288-289, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 262, Taberî, c. 2, s. 247-248, Hâkim, Müstedrek,c.3, s. 10, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 220, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 244, İbn Esîr, c. 2, s. 106, İbn Kayyım, c. 2, s. 60, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 102, İbn Seyyid, c. 1, s. 189, Zehebî, s. 329, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 89, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 57, Kastalânî, c. 1, s. 84-85, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 334.
[226] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 493, Süheylî, Ravıdu'l-ünüf, c. 4, s. 225, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 191, Halebî, İ nsânu'l-uyûn, c.2, s. 225.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/359-360.
[227] İmam Zührî, Megâzî, s. 101, Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 392, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 176, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 256, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 6-7, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 332, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 486, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 240, İbn Seyy'id, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 184, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 328, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 185.
[228] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 232.
[229] İmam Zührî, Megâzî, s. 101 -102, İbn İshak, İbn Hişâm, Sine, c. 2, s. 1 34, Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 392, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Buhârî, c. 4, s. 256, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 6-7, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 240, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 84, Zehebî, s. 328, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 185.
[230] İmam Zührî, Megâzî, s. 1 02, Abdurrezzak, c. 5, s. 392, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Buhârî, c. 4, s. 256, Ebu Nuaym, c. 2, s. 332, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 240-241, İbn Seyyid, c. 1, s. 184-185, Zehebî, s. 328, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 185.
[231] İmam Zührî, Megâzî, s. 102, İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 134, Abdurrezzak, c. 5, s. 392, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Buhârî, c. 4, s. 256, Hâkim, c. 3, s. 7, Ebu Nuaym, c. 2, s. 332, Beyhakî, c. 2, s. 486.
[232] İmam Zührî, s. 1 02, Abdurrezzak, c. 5, s. 392, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Buhârî, c. 4, s. 256, Hâkim, c . 3, s. 7, Beyhakî, c. 2, s. 486, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 241, İbn Seyyid, c. 1, s. 185, Zehebî, s. 328, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 185.
[233] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 134, Ebu Nuaym, c. 2, s. 332, Beyhakî, c. 2, s. 486, Zehebî, s. 328, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 185.
[234] İmam Zührî, s. 102, Abdurrezzak, c. 5, s. 392, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Buhârî, c. 4, s. 256, Ebu'l-Ferec, c. 1, s.241, İbn Seyyid, c. 1, s. 185, Zehebî, s. 325, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 185.
[235] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 134, Ebu Nuaym, c. 2, s. 332, Beyhakî, c. 2, s. 486, Zehebî, s. 328.
[236] İmam Zührî, s. 102, Abdurrezzak, c. 5, s. 392, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Buhârî, c. 4, s. 256, Hâkim, c. 3, s. 7, Ebu Nuaym, c. 2, s. 332. Ebu'l Ferec, c. 1, s. 241, İbn Seyyid, c. 1, s. 185, Zehebî, s. 325-326, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 85.
[237] İmam Zührî, s. 102, İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 134, Ebu Nuaym, c. 2, s. 332-333, Beyhakî, c. 2, s. 486.
[238] Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 392, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 176, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 256-257, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 241, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 185, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 325-326, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n- nihâye, c. 3, s. 185.
[239] Abdurrezzak, c. 5, s. 393, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 7.
[240] Abdurrezzak, c. 5, s. 393, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Buhârî, c. 4, s. 257, Hâkim, c. 3, s. 7.
[241] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 257.
[242] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 240, Zehebî, s. 324-325, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 188.
[243] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Buhârî, c. 4, s. 259, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 240, Zehebî, s. 324, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.188
[244] İbn Sa'd, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Ebu'l-Ferec, c. 1, s.
240, Zehebî, s. 324-325, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 187.
[245] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Ebu'l Ferec, c. 1, s. 240, Zehebî, s. 325, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 188.
[246] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 259.
[247] İbn Sa'd, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. Ebu'l-Ferec, c. 1,s.240, Zehebî, s. 325, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 188.
[248] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 259.
[249] İmam Zührî, Megâzî, s. 102-103, Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 393, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 176, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 257.
[250] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 3, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 484, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 381, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 324.
[251] İmam Zührî, s. 103, İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 134, Abdurrezzak, c. 5, s. 393-394, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Buhârî, c. 4, s. 257, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 7, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 487, Ebu'l Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 241, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 85, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 326, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 185.
[252] İmam Zührî, s. 103, Abdurrezzak, c. 5, s.394, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.263,Hâkim, c.3,s.7, Beyhakî, c. 2, s. 487, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 241, İbn Seyyid, c. 1,s.185, Zehebî, s. 326, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 185.
[253] İmam Zührî, s. 103, İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 134, Abdurrezzak, c. 5, s. 394, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 1 76, Buhârî, c. 4, s. 257, Beyhakî, c. 2, s. 487, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 241, İbn Seyyid, c. 1, s. 185, Zehebî, s. 326, Ebu'l Fidâ, c. 3, s. 1 85.
[254] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 134, Ebu Nuaym, Delâilü'n nübüvve, c. 2, s. 333, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 488, İbn E sîr, Usdu'l gâbe, c. 2, s. 332.
[255] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 3, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 2311, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 325, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 188.
[256] Müslim, Sahîh, c. 4, s. 2311 .
[257] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Zehebî, s. 325.
[258] İbn Sa'd, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Müslim, c. 4, s. 2311, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 240, Zehebî, s. 325.
[259] İbn Sa'd, c. 4, s. 366, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Müslim, c. 4, s. 2311, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 240, İbn Seyyid, c. 1, s. 185, Zehebî, s. 325, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 18 8.
[260] İmam Zührî, Megâzî, s. 102, İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 134 Abdurrezzak, c. 5, s. 393-394, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 257, Ebu Nuaym, c . 2, s. 333, Beyhakî, c. 2, s. 488, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 241.
[261] Zührî, s. 103, Abdurrezzak, c. 5, s. 394, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Buhârî, c. 4, s. 257, Hâkim, Müstedrek, c.3, s. 7, Beyhakî, c. 2, s. 487, Ebu'l Ferec, c. 1, s. 241-242, İbn Seyyid, c.1, s. 185, Zehebî, s. 326, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 185.
[262] İmam Zührî, s. 1 03, İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 135, Abdurrezzak, c.5, s. 394, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Ebu Nuaym, c. 2, s. 333, Beyhakî, c. 2, s. 478.
[263] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 135, Ebu Nuaym, Delâilü'n nübüvve, c. 2, s. 333, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 488.
[264] İmam Zührî, Megâzî, s. 103, Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 394, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 176.Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 257, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 7, Beyhakî, c. 2, s. 487, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 242, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 185, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 326, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 185.
[265] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 135, Ebu Nuaym, c. 2, s. 333, Beyhakî, c. 2, s. 488, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 332.
[266] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 135, Ebu Nuaym, c. 2, s. 333, Beyhakî, c. 2, s. 488, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 332.
[267] İmam Zührî, s. 103, Abdurrezzak, c. 5, s. 394, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 176, Buhârî, c. 4, s. 257, Hâkim, c. 3, s. 7, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 242, İbn Seyyid, c. 1, s. 185, Zehebî, s. 326, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 185.
[268] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 135, Ebu Nuaym, c. 2, s. 333, Diyarbekrî, s. 332.
[269] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 266, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 211, Buhârî, c. 4, s. 260, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 104, Zehebî, s. 338, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 220, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye, Şerhi, c. 1, s. 347.
[270] İbn Sa'd, c. 1, s. 232, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 2310, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 185, Diyarbekrî, c. 1,s.332.
[271] Müslim, Sahîh, c. 1, s. 332. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/361-366.
[272] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 05, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 221.
[273] Rum beldelerinden Cezfre ile birlikte, Şam krallarından her birine Kayser, Fars krallarından her birine Kisrâ, Mısır krallarından her birine Firavun, İskenderiye krallarından her birine Mukavkıs, \femen ve Şıhhîr krallarından her birine Tübba, Habeş krallarından her birine Necâşî, Yunan ve Hind krallarından her birine Batlımus, Türk krallarından her birine de Hakan denilir (Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 78).
[274] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 332.
[275] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 218.
[276] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 05, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 221.
[277] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 218.
[278] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 6, s. 325-326, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 581, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 21 8, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 19, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 333, Halebî, c. 2, s. 221.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/367.
[279] Süheyiî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 217.
[280] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 336, İbn Hacer, Metâlibu'l âliye, c. 4, s. 205.
[281] Ebu Nuaym, c. 2, s. 336-337, Beyhakî, c. 2, s.489, İbn Abdilberr, c. 2, s. 583, Süheylî, Ravd, c. 4, s.217, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 332, İbn Hacer, Metâlib, c. 4, s. 205-206.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/367-368.
[282] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 136, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 233, Taberî, Târih, c. 2, s. 246, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 92, Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 323, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 189, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 331.
[283] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 2, s. 350, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 1200.
[284] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 10, İbn Sa'd, c. 2, s. 7.
[285] Fahru'r-Râzf, Tefsîr, c. 25, s. 21, Kurtubî, Tefsîr, c. 13, s. 321, Hâzin, Tefsîr, c. 3, s. 414.
[286] Zemahşerî, Keşşaf, c. 3, s. 194, Fahm'r-Râzf, c. 25, s. 21, Kurtubî, c. 1 3, s. 321, Hâzin, c. 3, s. 414.
[287] İbn Kutevtae, Garîbu'l-Kur’ÂN, s. 336, Zemahşerî, c. 3, s. 194, Fahru'r RâzT, c. 25, s. 21, Kurtubî, c. 13, s. 321, Hâzin, c. 3. s. 414415.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/368-369.
[288] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 1 278.
[289] İbn Sa'd, c. 4,s.242,İbn Abdilberr, İstiâb, c. 185, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 146.
[290] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 262
[291] İbn Sa'd, c. 4, s. 242, Belâzurî, c. 1, s. 262, İbn Abdilberr, c. 1, s. 185, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 209.
[292] İbn Sa'd, c. 4, s. 242, İbn ^dilberr, c.1, s. 185, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 1, s. 209.
[293] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 262.
[294] İbn Sa'd, Tab akâtü 'l-kübrâ, c. 4, s. 242, İbn Abdil berr, İ stiâb, c. 1, s.18 5, İbn E sîr, U sdu'l-gâbe, c. 1, s. 20 9. 289.
[295] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 242.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/369-370.
[296] İbn Sa'd, c. 3, s. 215, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 17, s. 49.
[297] İmam Zührî, Megâzî, s. 103, Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 395, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 257, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 11, Beyhakî, Delâilü'n nübüvve, c. 2, s. 498, Ebu'l-Ferec İbn Cevzi, el-Vefâ, c. 1, s. 242.
[298] Bedrüddin Avnf, Umdetu'l-kârf, c. 17, s. 49, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 7, s. 189, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1,s.325.
[299] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 136, İbn Sa'd, c. 1, s. 232, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 92, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 323, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 189, Diyarbekrî, c. 1, s. 331.
[300] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 21, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 1297.
[301] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 55.
[302] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 1 304.
[303] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 1 36, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.1, s. 232, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, c. 92, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 323, Ebu'l Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 189.
[304] Aynı kaynaklar.
[305] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 1121.
[306] Süheyil, Ravdu'l-ünüf, c.4, s. 250, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 2, s.112. 3O1.
[307] Süheyil, Ravd.c.4, s. 249-250, Yakut, Mu'cem, c. 2, s. 3, Semhûdî, c. 4,s. 1262.
[308] İbn İshak, İbn Hİsâm, c. 2, s. 136, İbn Sa'd, c. 1, s. 233, İbn Hazm, s.92, Zehebî, s. 323, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 89.
[309] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 1 262.
[310] Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 290.
[311] Yakut, c. 4, s. 290, Semhûdî, c. 4, s. 1284.
[312] Semhûdî, c.4, s. 1284.
[313] Yakut, c. 4, s. 98.
[314] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 136.
[315] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 59.
[316] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 311.
[317] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c.2,s. 136, Taberî,Târîh, c. 2, s. 246, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre,s. 93, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 323, Ebu'l-Fidâ, el Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 189.
[318] İbn Sa'd, Tabakât, c. l.s.233.
[319] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 880.
[320] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 1 267.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/370-372.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »

Resim

PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın MEDİNE'de GÖZLENİŞİ, ÖZLENİŞİ.:


Medineli Müslümânlar, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Medine'ye gelmek üzere Mekke'den yola çıktığını işittikleri zaman, her gün, Sabah Namazını kıldıktan sonra Harre Mevkiine çıkarak öğle sıcağı basıncaya, zevâl vaktine kadar Peygamberimiz aleyhisselâmı gözlerlerdi.
Yine, bir gün, uzun uzun gözledikten sonra dönüp evlerine girdikleri sırada idi ki, Yahudilerden birisi kendisine ait bir iş için kalelerden bir kalenin üzerine çıkıp uzakları gözetlerken, Peygamberimiz aleyhisselâmla arkadaşlarının beyazlara bürünmüş olarak serap ve sisleri yara yara gelmekte olduklarını gördü.
Yahudi, kendisini tutamayarak, yüksek sesle.: “Ey Arap Cemâatı! Ey Kayle Oğulları! İşte, nâsibiniz, devletliniz, gelmesini bekleyip durduğunuz ulu kişiniz geliyor!” diyerek haykırdı.[321]
Yahudinin Sesini işiten Medineli Müslümânlar, Peygamberimiz aleyhisselâmı karşılamak için, silâhlanarak evlerinden dışarı fırladılar.[322]
Amr b. Avf Oğullarının yurdu Kubâ, tekbir sesleriyle sarsıldı. [323]
Karşılamaya çıkan Müslümânların çoğu, Peygamberimiz aleyhisselâmı, daha önce görmedikleri için, tanımıyorlardı.
Onlarla Hz. Ebu Bekir konuşuyordu. Onlar da, onu Peygamberimiz aleyhisselâm sanıyorlardı.
Peygamberimiz aleyhisselâm ise hiç konuşmuyor, susuyordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın üzerine güneş gelip de, Hz. Ebu Bekir'in onu ridâsıyla gölgelemesi üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm tanıdılar[324] ve selâmladılar.[325]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâmın Kubâ'ya Varışı ve KüLsûm B. Hidm'e Konuk OLuşu.:

Peygamberimiz aleyhisselâm; nübüvvetin ondordüncü,[326] Hicretin birinci yılı, [327] Rebiülevvel âyinın[328] onikisinde,[329] Pazartesi Günü, kaba kuşlukta, güneşin en kızgın sırasında, Kubâ'da Amr b. Avf Oğullarından[330] Külsûm b. Hidm'in evine indi.[331]
Rebiülevvel âyinın o yıl Rumî aylardan Eylül ayına rastladığı bildirildiği gibi,[332] bunun Miladî 622. yılın Eylül'üne rastladığı da hesapla isbatlanmıştır. [333]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâma Kubâ''da Ümmü Cirzan Hurmasının İkram EdiLişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebu Bekir ve Amir b. Füheyre Külsûm b. Hidm'in evine inince, Külsûm b. Hidm, azadlı kölesine.:
“Yâ Necîh!” diye seslendi ve.: “Bize yaş hurma yedir!” dedi.
Necîh de, Ümmü Cirzan diye anılan hurma cinsinden, üzerinde yaş ve olgun hurmaları bulunan, tâze yapraklı bir hurma salkımı getirdi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Nedir bu?” diye sordu.
“Ümmü Cirzan hurması!” dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ey ALLAH! Ümmü Cirzan'ı bereketlendir!” diyerek DUÂ etti.[334]
Külsûm b. Hidm, Medinelilerin Eşrafından ve yaşlılarından, sâlih ve hanedân bir zât idi.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Medine'ye hicretinden önce Müslümân olmuştu Ashabdan.:
1-) Ebu Ubeyde b. Cerrah,
2-) Mikdad b. Amr,
3-) Süheyl b. Beyzâ,
-) Safvan b. Beyzâ,
5-) lyaz b. Züheyr,
6-) Abdullah b. Mahreme,
7-) Vehb b. Sa'd,
8-.) Ma'mer b. Ebi Şerh,
9-) Amr b. Ebi Amr,
10-) Umeyr b. Avf

Ve daha başkaları, Kubâ''ya geldikleri zaman, Külsûm b. Hidm'in Evine inmişlerdi.[335]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[321] İmam Zührî, Megâzî, s. 103-104, İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 137, Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 395, İbn Sa'd, c. 1 , s. 233, Buhârî, t 4, s. 257.
[322] İbn Sa'd, c. 1, s. 233, Buhârî, c. 4, s. 257, Zehebî, s. 333.
[323] İbn Sa'd, c. 1, s. 233, Belâzuıî, c. 1, s. 263.
[324] İmam Zührî, Megâzî, s. 104, İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 137, Abdurrezzak, Mûsânnef, c. 5, s. 396, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 257-258, Taberî, Târîh, c. 2, s. 248-249, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 333-334.
[325] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 4, s. 245.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 2/373.
[326] Taberî, Târih, c. 2, s. 254, Zehebî, el-İber, c. 1, s. 3.
[327] Zehebî, el-İber, c. 1, s. 3.
[328] İmam Zührî, s. 1 04, İbn İshak.İbn Hişâm, c. 2, s. 137, Abdurrezzak, c. 5, s. 395, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 233, Buhârî, c. 4, s. 258, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 66, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 263, Taberî, c. 2, s. 248, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 93, İbn EsTr, Kâm il, c. 2, s. 106, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 186, Zehebî, s. 333.
[329] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 137, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 233, Belâzurî, c. 1, s. 263, İbn Kuteybe, s. 66, Taberî, c. 2, s. 248, İbn Haim, s. 92, İbn Seyyid, c. 1, s. 192.
[330] İmam Zührî, s. 104, İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 138, ^Jodurrezzak, c. 5, s. 395, Taberî, c. 2, s. 249, İbn Esîr, c. 2, s. 106, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 92, Ebu'l-Fidâ, 197.
[331] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 138, İbn Sa'd, c. 1, s. 233, Belâzurî, c. 1 , s. 263, İbn Kuteybe, s. 66, Taberî, c. 2, s. 249, İbn Hazm, s. 93, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 250, Süheyil, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 253, İbn Esîr, c. 2, s. 106, İbn Seyyid, c.1 , s. 192, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 197.
[332] Süheyil, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 253.
[333] Ahmed Muhtar Paşa, Rıyâdu'l-m uhtar, s. 358.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 2/374.
[334] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 245, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 337.
[335] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 623-624.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 2/374-375.


Resim

Resim PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm’ın KUBÂ GÜNLERİ.:

ResimKubâ''da Sa'd b. Hayseme'nin Evinin Sohbet Evi OLarak KuLLanışı.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, Kubâ''da bulunduğu sırada, Külsûm b. Hidm'in evinden çıktıkça Sa'd b. Hayseme'nin evine gider, orada Müslümânlarla oturur, konuşurdu. Sa'd b. Hayseme bekârdı.
Muhacir Müslümânların bekârları, onun evinde kalırlardı. Bunun için, Sa'd b. Hayseme'nin evine “Bekârlar Evi” denirdi.[1]

ResimEs'ad b. Zürâre'nin Korunuşu.:

Peygamberimiz aleyhisselâm Kubâ''ya geldiği zaman, Evs ile Haznec Kabileleri arasında düşmanlık vardı.
Hazrecîler Evsîlerin evine, Evsîler de Hazrecîlerin evine girmekten korkarlardı.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Es'ad b. Zürâre nerededir?” diye sordu.
Sa'd b. Hayseme ile Mübeşşir b. Abdulmünzir ve Rifâa b. Abdulmünzir.:
“Yâ Rasûlallah! O, Buas Günü bizden bir zâtı öldürmüştü!” dediler.
Çarşamba Günü gece olunca, Es'ad b. Zürâre, başını örtmüş ve sarmış olduğu halde, akşamla yatsı arasında Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına geldi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onu görünce.: “Ey Ebu Ümâme! Evinden, şuracığa hemen nasıl gelebildin?! Seninle şu kavim arasında geçmiş ne var?” buyurdu.
Ebu Ümâme.: “Seni Hak Din ve Kitabla gönderen ALLAH'a yemin ederim ki, birşey yok!” dedi.
O gece, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanında kaldı.
Ertesi günü, sabaha çıkınca, Peygamberimiz aleyhisselâm Sa'd b. Hayseme ile Rifâa b. Abdulmünzir ve Mübeşşir b. Abdulmünzir'e, Es'ad b. Zürâre hakkında.: “Onu himâyenize alınız, koruyunuz!” buyurdu.
“Yâ Rasûlallah! Onu sen himâyene al! Senin himâyendeki, bizim himâyemizde demektir!” dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Bazınız onu himâye ediyordur” buyurdu.
Bunun üzerine, Sa'd b. Hayseme.: “O, benim himâyemdedir” dedikten sonra, Es'ad b. Zürâre'nin evine gitti.
Birbirlerinin koruyucusu ve yardımcısı olduklarını anlatmak için, onunla elele tutuşup, Amr b. Avf Oğullarının Mahallelerine kadar yürüdüler.
Bunun üzerine, Evsîler.: “Yâ Rasûlallah! Hepimiz onun himâyecisiyiz!” dediler.
Bundan sonra, Es'ad b. Zürâre, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanına sabah akşam gitmeye başladı. [2]
Peygamberimiz aleyhisselâm; Kubâ''da, Amr b. Avf Oğulları nezdinde bulunduğu sırada, cenâzelerde bulunur, hastalan ziyâret eder, dâvetlere giderdi.[3]

ResimKubâ''da İLk MescidLerin YapıLışı ve İLk Cumâ Namazının KıLınışı.:

Başta Ebu Seleme b. Abdulesed olmak üzere, Medine'ye hicret edenler,
Kubâ''ya indikleri zaman, orada içinde namaz kılacakları bir mescid yapmışlardı.
Peygamberimiz aleyhisselâm da,v'ya geldiği zaman, bu mescidde namaz kılmıştır.
Peygamberimiz aleyhisselâm gelinceye kadar, Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim, içlerinde Hz. Ömer de bulunduğu halde, bu mescidde bütün Muhacirlere imam olup namazlarını kıldırmıştı.[4]
Ammar b. Yâsir'in de.: “Resûlullah için, istediği zaman gölgesinde yatıp dinleneceği, gölgeleneceği ve içinde namaz kılacağı bir yer yapsak olmaz mı?” dediği ve taş toplayarak Kubâ''da bir mescid yaptığı rivâyet edilir.[5]
Peygamberimiz aleyhisselâm da daha önce hiç görmediği birşeyi,[6] Ensar'ın mallarını,[7] hurma bahçelerini[8] sakladıklarını ve esirgediklerini görünce.:[9]
“Keşke Bayramınız [Cumâ Gününüz] gelseydi! Durup, söyleyeceklerimi dinlerdiniz.[10] Sizinle konuşurdum!” [11] buyurdu.
Ensar.: “Olur yâ Rasûlallah! Babalarımız, analarımız sana fedâ olsun!” dediler.
Cumâ Günü gelince, Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara Cumâ Namazını kıldırdı. [12]
Ensar, gözlerini minbere diktiler.
Peygamberimiz aleyhisselâm irad buyurduğu hutbesinde.: “ALLAH'a hamd ü senâda bulunduktan sonra,[13] onlara.:
“Ey Ensar Cemâatı!” diyerek hitab etti.[14]
Ensar.: “Lebbeyk=Buyur, emrine amâdeyiz yâ Rasûlallah!” dediler. [15]
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Sizler, ALLAH'a ibâdet etmediğiniz Câhiliye Devrinizde bile [16] en ağır yükleri taşır.[17] yetimlere bakar,[18] mallarınızı [19] meşru olan yerlere harcar. [20] yolda beride kalanlara iyilik ve yardım eder dururdunuz!
Yüce ALLAH size İslâmiyetle ve gönderdiği peygamberi ile ihsânda bulununca, [21] size İslâmiyeti getirip nasip edince,[22] mallarınızı,[23] hurma vs. türlü bahçelerinizi duvarlarla çevirip; muhtaçların, açların onlardan yemelerini engelliyor,[24] esirgiyor ve saklıyorsunuz!?
Halbuki, onlardan ÂdemOğulları yer, size ecir ve sevâb yazılır.
Kurtlar kuşlar yer, size ecir ve sevâb yazılır!”
buyurdu.[25]
Bunun üzerine, Ensardan hemen gidip de bahçelerinin duvarlarından yıkarak[26] birer veyâ ikişer gedik açmayan,[27] birçok kapılar bırakmayan[28] kimse kalmadı. [29]

ResimİsLâm'da İLk OLarak KıLinân Cumâ NamazLarı.:

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Mekke'de Müslümânları Kâbe Mescidinde biraraya toplayıp Cumâ Namazı kılması, kıldırması mümkün olmamıştı.[30]
Mus'ab b. Umeyr, Medine'ye gönderildiği zaman, Cumâ Namazı kılmak için Peygamberimiz aleyhisselâmdan izin istemiş; Peygamberimiz aleyhisselâm da, ona gönderdiği yazıda, Cumâ Günü zevâl vakti çıktıktan sonra cemâatle kılacakları iki rekat namazla ALLAH'a yakınlaşmaya çalışmalarını ve bu vesile ile Müslümânlara hitabta bulunmasını emir buyurmuştu.
Bunun üzerine Mus'ab b. Umeyr Kubâ''da Sa'd b. Hayseme'nin Evi’nde on iki kişi toplayarak bir koyun kesilip yenilmiş ve İslâm Tarihinde Cumâ Namazı için Müslümânları ilk toplayan kişi o olmuştur.[31] Es'ad b. Zürâre de; Medine'de, Nakîu'l-Hadımât’ta (Beyaza Oğullarının kara taşlığı) kırk kişi toplayıp Cumâ Namazı kılmışlardı. [32] Peygamberimiz aleyhisselâm da, Kubâ''da kaldığı evde, ilk defâ olarak iki rekat namazı kıldırmış ve hutbe irad buyurmuştu.[33]
Medine'nin içine girerken, Salim b. Avf Oğullarının oturdukları Rânuna Vâdisindeki Mescidde de, ilk defâ olarak Cumâ Namazı kılmış ve hutbe irad buyurmuştur.[34]

ResimCumâ Gününün FaziLeti ve Cumâ Namazına Ait Bazı BiLgiLer.:

Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Üzerine güneş doğan günlerin en hayırlısı Cumâ Günüdür! Âdem (aleyhisselâm) o gün yaratıldı ve o gün CeNNete konuldu. O, yine o gün CeNNetten çıkarıldı.[35]
Kıyâmet de, Cuma'dan başka bir günde kopmayacaktır![36]
İnsanlardan ve cinlerden başka hiçbir yaratık yoktur ki, Cumâ Günü, tanyeri ağardıktan güneş doğuncaya kadar.: “Kıyâmet belki bugün kopar!.” korkusuyla kulak kabartmasın!
Bir de, o günün içinde öyle bir saat vardır ki, Müslümân bir kul namaz kılar ve ALLAH'tan bir dilekte bulunurken o saate rastlarsa, ALLAH istediğini ona muhakkak verir!”[37]
“Bizler, (Ehl-i Kitaba nazaran) en sonra gelmiş bulunduğumuz halde,
Kıyâmet Gününde faziletçe en başa geçecek olanlarız!
Çünkü, bizden önce onlara, daha sonra bizlere Kitab verildi de; ALLAH'ın onlara farz kıldığı gün bu Cumâ Günü iken, onlar ihtilaf çıkarıp başka günlere saygı gösterdiler.
Fakat, o günü ibâdet günü edinmek hususunda, ALLAH bize hidâyet verdi.
Artık, bu yolda o halk bizden geri kalmış oldular.
Yahudilerin ibâdet günü yarın (Cumartesi günü), Nasranîlerinki de öbür gün (Pazar günü)'dür.”[38]
“Cumâ Günü, ALLAH katında, günlerin en ulusudur!”
buyurmuşlardır.[39]

1-) Cumâ Günü, ezân okununca, alışverişlerin bırakılarak namaz kılmak üzere câmiye gidilmesi farzdır, ALLAH'ın kesin emridir.[40]
2-) Cumâ Namazı; köleler, kadınlar, çocuklar, hastalar,[41] misâfirler[42] dışında, her müslümâna farzdır.[43]
3-) Cumâ Namazı, farz olarak iki rekattır[44] ve Öğle Namazı vakti girer girmez, Öğle Namazı yerine kılınır.[45]
4-) Cumâ Günü, Cumâ Namazı için gusledilir.[46]
5-) Cumâ Namazına gidileceği zaman-varsa-güzel elbise giyinilir, dişler misvaklanır, güzel kokular sürünülür.[47]
6-) Cumâ Günü, Peygamberimiz aleyhisselâm’a çokça salât ve selâm getirilir.[48]
7-) Cumâ Namazına erkence gitmek çok sevâblıdır: Namaza en erken gelen bir deve, ondan sonra gelen bir sığır, ondan sonra gelen bir koç., kurban etmiş gibi sevâba nâil olur.[49]
8-.) İmam minbere çıktıktan sonra câmiye gelen, sâdece namaz sevâbını almak için gelmiş olur.[50]
9-) Cumâ Günü, câmide imam minbere çıkmadan önce, dört rekat sünnet.[51]
10-) İmam minbere çıkıp oturunca, câmi içinde Cumâ Ezânı okunur. Câmi dışında okunan ezân, Medine halkinâ namaz vaktini bildirmek için ihdas edilmiştir.[52]
11-) İmam, cemâata karşı, ayakta iki hutbe okur ve hutbenin arasını hafif bir oturuşla ayırır.[53]
12-) Hutbede ALLAH'a hamd u senâ ve şehâdette ve Peygamberimiz aleyhisselâm’a şehâdet ve salâvâtta bulunulduktan sonra,[54] Kur’ÂN-ı Kerîm'den bazı âyetler okunur, cemâata va'z u nasihatlerde bulunulur.[55]
13-) Hutbe okunurken susulup dinlenir. O sırada, konuşana “Sus!” bile denmez.[56]
14-) Hutbeden sonra, kâmet getirilip, cemâatla iki rekat Cumâ Namazı kılınır. [57]
15-) Bundan sonra, imam ve cemâat, kendi kendilerine dört rekat, sonra da iki rekat sünnet kılarlar. Önce iki, sonra dört de kılinâbilir.[58]
16-) Cumâ Namazının herhangi bir sebeble kabul olunmamış bulunması ihtimali gözönünde tutularak, öteden beri, Zuhr-u âhir (en son Öğle Namazı) niyetiyle dört rekat bir namaz daha kılınagelmiş ve bunda bir sakınca görülmemiştir.
17-) Meşru bir ma’zeret veyâ hastalık yokken, üç Cumâ Namazını kılmayan kimsenin kalbinin Yüce ALLAH tarafından mühürleneceği bildirilmiştir.[59]
18-.) Böylelerinin, kılmadıkları Cuma namazlarının her biri için, fâkirlere birer altın, bulamazlarsa yarımşar altın keffâret vermeleri gerekir.[60]

Resim Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Kubâ'da KaLış Süresi ve Kubâ' Mescidinin YapıLışı.:

Peygamberimiz aleyhisselâm Kubâ''da ondört gece kaldı.[61]
Külsûm b. Hidm'den, mirbed'ini (hurma serme ve kurutma yerini) alıp Kubâ Mescidi'ni yaptı ve içinde namaz kıldı, kıldırdı.[62]
Ensar Kadınlarından Şemus binti Numan'ın bizzat görüp anlattığına göre.: “Kubâ Mescidi yapılırken, Peygamberimiz aleyhisselâm güçlükle kaldırabildiği ağır bir taşı veyâ kaya parçasını alır.[63] Kureyşlilerden veyâ Ensar'dan[64] gelip.:[65] “Babam, anam sana fedâ olsun[66] yâ Rasûlallah! Onu bana ver! Senin yerine ben yeteyim, taşıyayım!” diyenlere.: “Hayır! Sen de git, bunun gibisini al, taşı!.” buyururdu.
Peygamberimiz aleyhisselâm, mescid yapılıncaya kadar, böylece çalışmaktan geri durmamıştır.[67]

Resim Kubâ Mescidi'nin FaziLeti.:

Kubâ Mescidi'nin fazileti ve orayı ziyâretin gerekliliği hakkında birçok Hadisi Şerifler ve Haberler vardır.
Kubâ Mescidi'nde namaz kılmanın umre yapmak gibi sevâblı olduğu ve kılınacak namazın bir umre sevâbı kazandıracağı, Peygamberimiz aleyhisselâm tarafından haber verilmiştir.
Peygamberimiz aleyhisselâm; her Cumartesi günü yaya veyâ binitli olarak gidip Kubâ Mescidi'ni ziyâret ederdi.
Pazartesi Günü gittiği de olurdu.
Hz. Ömer, Pazartesi ve Perşembe günleri Kubâ Mescidi'ni ziyâreti âdet edinmiş.: “Eğer bu mescid etraf memleketlerden birisinde olsaydı, develere binip türlü zahmet ve meşakkatlere katlanarak onu ziyârete giderdik!” demiştir.[68]
Emevî Halifelerinden Ömer b. Abdulazîz (ö. 101 Hicrî).: “Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Mescidi yenilenirken, Kubâ Mescidi'ni de genişletti, taşla ve kireç harçla yaptırdı. Mescidin içine taştan direkler diktirdi ve onları demirle berkiştirtti, nakışlattı ve ona bir minâre de yaptırdı.
Mescidi sac ağacı ile tavanlattı ve ona kemerler yaptırdı.
Mescidin ortasındaki meydanlığın üzerini açık bıraktırdı.
Kubâ Mescidi; daha sonra, Hicretin 555, 671, 733, 840, 877 ve 881. yıllarında da vezirler, hükümdarlar tarafından tamir ve tecdid ettirildi.” [69]
Hicretin 950. yılında Kanunî Sultan Süleyman, Kubâ Mescidi'nin hem, hem tavanını yıktırıp yeniden yaptırdı. Ona hâtibler, imamlar ve müezzinler tâyin ettirdi. Mescidin içine ve dışına İstanbul'dan kandiller gönderdi.
Hicretin 1111. yılında Sultan Mustafâ tarafından Kubâ Mescidi'nin hem duvarları, hem de minâresi yıktırılarak yeniden yaptırıldı.
Kubâ Mescidi Hicretin 1244. yılında Sultan Mahmud tarafından da yıktırılıp yeniden yaptırıldı.
Mihrab, kubbe, tak ve kuyu üzerindeki yazılar da o zaman yazdırıldı. [70]

Resim İmâm ALi kerremâllahu vechehu'nin Kubâ''ya GeLişi.:

Peygamberimiz aleyhisselâm; Kureyş Müşriklerinin -saklamak üzere-kendisine bırakmış oldukları emânetleri sâhiblerine iade edinceye kadar Mekke'de kalmasını, Hz. Ali'ye emretmişti.
O da, bu iş için Mekke'de üç gün üç gece oturdu.[71]
Mekke Vâdisi’nde dikilerek.:
“Resûlullah'ın yanında kimin bir emâneti varsa gelsin, ona emânetini teslim edeceğim!” diye seslendikten ve emânetleri sâhiblerine verdikten sonra.[72] Medine Yolunu tuttu.[73]
Geceleri yürüdü, gündüzleri gizlendi.[74] Rebiülevvel'in ortalarına doğru Kubâ''ya geldi.[75]
Kubâ''ya geldiği zaman, ayaklarının altı kabarmış, şişmiş, yarılmıştı; kanıyordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm Hz. Ali'nin geldiğini işitince.: “Ali'yi bana çağırınız!” buyurdu.
“Yâ Rasûlallah! Yürümeye takati yok!” dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm hemen kalkıp onun yanına vardı.
Halini görünce rahmet ve şefkatinden ağladı, kucakladı.
Ayaklarının altını eliyle sığadı, iyileşmesi için ALLAH'a DUÂ etti. Böylece, Hz. Ali'nin hiçbir ıztırabı kalmadı.[76]

Resim İmâm ALi kerremâllahu vechehu'nin HaLinden ŞüpheLendiği Bir Kadını Sorguya Çekişi.:

Hz. Ali derki.:
Kubâ''da gece yansında bir adamın gelip kocasız Müslümân bir Kadının kapısını çaldığını, dışarı çıktığı zaman ona birşeyler verdiğini sezince, bu işten şüphelenerek.: “Ey ALLAH'ın kulu Kadın! Kimdir bu adam ki, her gece gelip senin kapını çalıyor?! Sen onun yanına çıkınca o sana-ne olduğunu anlayamadığım-birşeyler veriyor. Halbuki sen kocasız Müslümân bir kadınsın!.” dedim.
Kadın, bana.: “O, Sehl b. Huneyftir. Benim kimsesiz bir kadın olduğumu bildiği için; gece olunca kavmine ait putlara Mûsâllat olur, onlardan birisini kırar da, yakayım diye odununu bana getirir!." dedi.”[77]

Resim KabiLeLerinin PutLarını KıranLardan BazıLarı.:

Müslümân oldukları zaman:
1-) Es'ad b. Zürâre,
2-) Umâre b. Hazm,
3-) Avf b. Afra Mâlik b. Neccar Oğullarının putlarını kırdılar.
4-) S al it b. Kays,
5-) Ebu Sırma Adiyy b. Neccar Oğullarının putlarını kırdılar.
6-) Salebe b. Ganeme,
7-) Muaz b. Cebel,
8-.) Abdullah b. Üneys Seleme Oğullarının putlarını kırdılar.
9-) Ziyâd b. Lebid,
10-) Ferve b. Amr Beyaza Oğullarının putlarını kırdılar.
11-) Sa'd b. Muaz,
12-) Useyd b. Hudayr Abduleşhel Oğullarının putlarını kırdılar.[78]


Resim Suheyb b. Sinân'ın Kubâ''ya GeLişi.:

ALLAH YoLu’nda işkencelere uğratılan kimsesiz Müslümânlardan Suheyb b. Sinân, Hz. Ali'den sonra, Medine'ye hicret etmek maksadı ile Mekke'den yola çıkınca, Mekkelilerden bazıları arkasından yetiştiler ve.:
“Sen buraya fâkir, hakîr olarak geldin. Yanımızda erişemeyeceğin kadar bol servete eriştin! Sonunda da kendinle birlikte servetini de alıp gitmek istiyorsun ha? Vallahi işte bu olmaz!.” dediler.
Suheyb hemen hayvanından yere indi. Ok çantasındaki okları çıkardı ve.:
“Ey Kureyş Cemâatı! İyi bilirsiniz ki; ben sizin en iyi ok atanlarınızdan birisiyim.
Vallahi, yanımda bulunan ok çantamdaki okların hepsini size atar, sonra da kılıcımı çalarım. Bunlardan birisi elimde bulundukça bana yaklaşamazsınız.
Ancak onlar elimden çıktıktan sonra bana istediğinizi yapabilirsiniz.
Size şimdi servetimin yerini gösterir, onu size bırakırsam; yolumu açar, beni serbest bırakır mısınız?”
dedi.
Müşrikler.: “Evet!” dediler.
Suheyb servetini onlara bırakarak yoluna devâm etti. Rebiülevvel Ayının ortalarında Kubâ''ya gelip Peygamberimiz aleyhisselâm’a kavuştu.
O sırada, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanında Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer bulunuyordu. Önlerinde de Külsûm b. Hidm'in getirdiği, Ümmü Cirzan diye anılan hurma cinsinden, üzerinde yaş ve olgun hurmaları bulunan tâze yapraklı salkım halinde hurma vardı.
Suheyb b. Sinân'ın yolda gözleri ağrımış, karnı da son derecede acıkmıştı. Hemen kendini hurmalara attı.
Hz. Ömer.: “Yâ Rasûlallah! Suheyb'i görmüyor musun? Hem gözü ağrıyor, hem yaş hurma yiyor!?” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm Suheyb'e.: “Hem gözün ağrıyor, hem de yaş hurma yiyorsun ha?!” buyurunca,
Suheyb.: “Ben, onu gözümün ağrımayan tarafıyla yiyorum!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm gülümsedi.
Suheyb, Hz. Ebu Bekir'e.: “Sen bana yoldaş olacağını vaad etmiştin. Beni bırakıp yola çıktın, değil mi? Yâ Rasûlallah! Sen beni Mekke'de bırakıp yola çıktığın zaman, Kureyş Müşrikleri beni yakaladılar, hapsettiler. Ben de servetimi vererek kendimi ve âilemi satın aldım!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Suheyb kazandı! Suheyb kazandı! Ebu Yahyâ! Satış kârlı çıktı! Satış kârlı çıktı!” buyurdu.[79]
Suheyb b. Sinân der ki.:
Resûlullah aleyhisselâm, beni görünce.:
“Ebu Yahyâ! Satış kârlı çıktı!
Ebu Yahyâ! Satış kârlı çıktı!
Ebu Yahyâ! Satış kârlı çıktı!"
buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Senin yanına gelmekte beni kimse geçmemişti.
Herhalde, bunu sana Cebrâil aleyhisselâmdan başkası haber vermemiştir!"
dedim.” [80]

Resim Benî Nadîr YahudiLerinin Başkanı Huyey İLe Kardeşinin Peygamberimiz aleyhisselâmı Görmek İçin Kubâ''ya GitmeLeri.:

Benî Nadîr Yahudilerinin başkanı Huyey b. Ahtab'ın Kızı ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ın zevcesi Hz. Safiyye der ki.:
“Ben, Babama, çocuklarının en sevgilisi idim. Amcam Ebu Yâsir de beni çok severdi.
Rasûlullah Medine'ye gelip Kubâ''da Amr b. Avf Oğullarının evine inince, babam Huyey b. Ahtab ile amcam Ebu Yâsir b. Ahtab, ertesi günü, sabahleyin erkenden Resûlullah'ı görmeye gittiler. Güneş batıncaya kadar oradan dönmediler. Kendilerinin yorgun argın, isteksiz, düşkün ve perişân bir halde yürüyerek geldiklerini görünce-her zaman yaptığım gibi-onları sevinç ve neşe ile karşıladım. Vallahi, hiçbiri bana iltifât etmedi. Kendilerini derin bir gam ve keder bürümüştü.
Onlar konuşurlarken işittim.
Ebu Yâsir, babam Huyey b. Ahtab'a.: O =>O mudur?'" diye sordu.
Babam.: “Evet! Vallahi O’dur!.” dedi.
Amcam.: “O’nu iyice tanıdın mı? Aranan vasıflar kendisinde iyice gözüküyor mu?” diye sordu.
Babam.: “Evet! Vallahi!” dedi.
Bunun üzerine, amcam.: “Peki! O'na karşı kalbinde ne var?” diye sordu.
Babam.: “Vallahi, sağ olduğum müddetçe O’na düşmanlık edeceğim!" dedi.”[81]

Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'ye gelince, Ebu Yâsir gidip Peygamberimiz aleyhisselâm’ın huzurunda oturup onu dinleyerek kavminin yanına döndüğü zaman.:
“Ey kavmim! Bana itaat ediniz! Hiç şüphesiz, sizin gelmesini beklediğiniz Peygamber gelmiştir. Ona tâbi olunuz ve sakın muhalefet etmeyiniz!.” demişti.
Kardeşi Huyey b. Ahtab da gitmiş, oturup Peygamberimiz aleyhisselâmı dinledikten sonra kavminin yanına dönünce, onlara.:
“Ben öyle bir Adamın yanından geliyorum ki, vallahi hiçbir zaman O’na düşmanlıktan geri durmayacağım!” demişti.
Kardeşi Ebu Yâsir.: “Ey anamın oğlu! Şu işte beni dinle, kendini helâk etme de, sonradan, istediğin şeyde bana karşı koy!” diyerek öğüt vermiş ise de, Huyey b. Ahtab.: “Hayır! Vallahi seni hiçbir zaman dinlemeyeceğim!” demiş, kavmi de ona uymuştur.[82]
Nihâyet Huyey b. Ahtab da, kardeşi Ebu Yâsir de, Yahudilerin Araplara karşı kıskançlıkta en katısı kesilip; halkın İslâmiyet'e girmelerini önlemek için olanca gayretlerini sarfetmekten geri durmamışlardır.[83]

Resim Kubâ' MünafıkLarı ve Ebu Âmir'in Peygamberimiz aleyhisselâmla Tartışması ve Âkıbeti.:

Kubâ'da oturan oniki münafık vardı.[84]
Onlar Ebu Âmir Fâsık ile gizli gizli görüşür, konuşur, Peygamberimiz aleyhisselâm ile Ashabını Medine'den çıkarmayı tasarlarlardı.[85]
Ebu Âmir; Dubaya Oğullarından olup, Râhib diye anılırdı.[86]
ALLAH Adamlığına, ruhbanlığa özenir, kıldan ruhbanlık elbisesini giyerdi.
Kendisi; baş münâfık Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün de halasının oğlu idi.
Peygamber aleyhisselâm peygamber olarak gönderil ince, Ebu Âmirin kıskançlığı tuttu.[87]
Peygamberimiz aleyhisselâm’a gelerek.: “Senin şu getirmiş olduğun DİN nedir?” diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “İbrahîm (aleyhisselâm)ın Dini olan Hanîfliği getirdim.” buyurdu.
Ebu Âmir.: “O’nun üzerinde olan, benim!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Sen O’nun üzerinde değilsin!” buyurdu.
Ebu Âmir.: “Hayır, ey MuhaMMed!. Sen, Hanîfliğe, ondan olmayan şeyleri soktun!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ben öyle birşey yapmadım. Fakat, O’nu saf ve tertemiz olarak getirdim!” buyurdu.
Ebu Âmir.: “Yalancıyı ALLAH kovulmuş, garib ve yapayalnız bir halde öldürsün!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Evet! Yalancı kimseyi Yüce ALLAH böyle yapsın! (Kovulmuş, garip ve yapayalnız bir halde öldürsün!)” buyurdu.[88]
Ebu Âmir; kendisine tâbi olan 50 genci yanına alarak Mekke'ye gitti . [89]
Bedir Savaşında Müşriklerin yanında yer alıp çarpıştı .[90]
Müşrikleri Uhud[91] ve Hendek Savaşı için de ayaklandıranlar ve
Peygamberimiz aleyhisselâmla çarpışanlar arasında idi.[92]
Peygamberimiz aleyhisselâm Mekke'yi fethedince Ebu Âmir Taife, Taifliler Müslümân olunca da Şam'a kaçtı.[93]
Orada, Hıristiyanlığı kabul etti.[94]
Şam'da kovulmuş, garib, yapayalnız olarak ölüp gitti!.[95]

Kubâ''da, Amr b. Avf Oğullarının bazı akılsızları ile münafıkları, geceleyin Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yatıp kalktığı evi taşlamaya başladılar. Peygamberimiz aleyhisselâm, bunu görünce.: “Himâye ve komşuluk bu mu?!” diye yakınarak Kubâ''dan ayrıldı.[96]

Resim Neccar OğuLLarının Peygamberimiz aleyhisselâmı Kubâ''dan Medine'ye GötürmeLeri.:

Peygamberimiz aleyhisselâm, Kubâ''dan Medine'ye hareket edeceği zaman, (dedesi Abdulmuttalib'in Dayıları olan) Neccar Oğullarının Eşrafına haber saldı. Onlar da, silâhlanıp geldiler.[97]
Peygamberimiz aleyhisselâmla Hz. Ebubekir’e selâm verdiler ve.: “Güvenliğiniz sağlanmış ve sizlere boyun eğilmiş olarak develerinize bininiz!” dediler.
Cumâ Günü güneş yükselince Peygamberimiz aleyhisselâm devesi Kasva’ya bindi.
Hz. Ebubekir arkasında, Neccar Oğullarının eşrafı Müslümânlarda sağında, solunda ve çevresinde oldukları halde Medine'ye hareket etti.[98]
Amr b. Avf Oğulları toplanarak.:
“Yâ Rasûlallah! Bizden usandığın için mi, yoksa bizim evimizden daha hayırlı bir yere gitmek için mi buradan çıkıp gidiyorsun?” dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Te'külü'l-Kurâ Karyesine (Medine'ye) gitmekliğim bana emir buyuruldu. Devenin yolunu açınız! Nereye gideceği, ona emr olunmuştur!” buyurdu.[99]

Resim Ensarın Vaad ve DiLekLeri.:

Peygamberimiz aleyhisselâm Kubâ''dan çıkıp Ensar Evlerinin önlerinden geçerken, onlar devenin önüne geriliyorlar ve.:
“Yâ NebiyyALLAH! Yâ Rasûlallah! Bizde kuvvet, cemâat ve servet var! Bize buyur, bize!” diyerek yardım ve himâye vaadinde bulunuyorlar;
Peygamberimiz aleyhisselâm da gülümsüyor.: “ALLAH onları size hayırlı ve mübarek kılsın!” diyerek DUÂ ediyor ve.:
“Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!” buyuruyordu.[100]


*
**
****


DiP NOTLAR.:


[1] İbn İshak.İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 1 38, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1.S.233.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/13.
[2] Semhûdi, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 249, 250.
[3] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 99.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/13-14.
[4] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 264.
[5] Hâkim, Müsiedrek, c. 3, s. 385, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 133
[6] Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 133, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 99.
[7] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 99.
[8] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s:. 133.
[9] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s:. 133, İbn Esîr, Us:du'l-gâbe, c. 2, s:. 99.
[10] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s:. 133.
[11] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 99.
[12] Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 133.
[13] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 99.
[14] Hâkim, c. 3, s. 133, İbn E ar, Usdu'l-gâbe, t 2, s. 99, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s:. 387.
[15] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s:. 133.
[16] Hâkim, c. 3, s. 133, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s. 387.
[17] Hâkim, c. 3, s. 133, İbn Esîr, c. 2, s. 99, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s. 387.
[18] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe., c. 2, s. 99-100.
[19] Hâkim, c. 4,s:.133, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s:. 387.
[20] Hâkim, c. 4, s:. 133, İbn Esîr, c. 2, s. 100, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, t 6, s. 387.
21] Hâkim, c. 4, s. 133, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s. 387
[22] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 100.
[23] Hâkim, c. 4, s. 133, İbn Esîr, c. 2, s. 100, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s. 387.
[24] Hâkim, c. 4, s. 133-134.
[25] Hâkim, c. 4, s. 134, İbn Esîr, c. 2, s. 100, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, t 6, s. 387.
[26] Hâkim, c. 4, s. 134, İbn Esîr, c. 2, s. 100.
[27] İbn Esîr, c. 2, s. 100.
28] Hâkim, c. 4, s. 134.
[29] Hâkim, c. 4, s. 134, İbn Esîr, c. 2, s. 100.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/15-16.
[30] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 101-102.
[31] İbn Sa'd, Taba kâtü'l -kübrâ, c. 3, s. 118, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 101 -102.
[32] İbn İshak.İbnHişâm, Sîre,c.2, s. 77,İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 343-344.
[33] Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 133, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 99, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s. 387.
[34] İbn İshak, İbn Hişâm, Sine, c. 2, s. 146-147, Taberî, Târih, c. 2, s. 255- 256, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 524-525, Kurtubî, Tefâr, c. 18, s. 98-99, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 213-214.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/16-17.
[35] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 401, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 585, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 359, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 90, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 278.
[36] Ahmed b. Hanbel, M üsned, c. 2, s. 504, Müslim, c. 1, s. 585, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1 , s. 274, Tirmizî, c. 2, s. 359, Hâkim , c. 1,5.277.
[37] Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 108-109, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 486, Ebu Dâvud, c. 1 s. 274-275.
[38] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 243, 249-250, Buharı, Sahih, c. 1, s. 211-212, Müslim , Sahîh, c. 1, s. 585-586, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 114-115.
[39] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 30, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 430, İbnMâce, Sünen, c. 1,s.344.
[40] Cum'a: 9.
[41] Buhârî, Târîhu'l-Kebîr, c. 1, ks. 2, s. 335, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 280, Tahavî, Muhtasar, s. 34, Serahsî, Mebsût, c. 2, s. 22, Kâsânî, Bedâyiu'ssanâyi, c. 1 , s. 259.
[42] Tahavî, Muhtasar, s. 36, Serahsî, Mebsût, c. 2, s. 22, Kâsânî, Bedâyiu'ssanâyi, c. 1, s. 25.
[43] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 37, Buhârî, Târıhu'l-Kebîr, c. 1, ks. 2, s. 335, Ebu Dâvud, c. 1, s. 280, Tahavî, Muhtasar, s. 36, Serahsî, c. 2, s. 22, Kâsnânî, c. 1, s. 259.
[44] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 37, Nesâî, c. 3, s. 116, Tahavî, s. 36, Serahsî, c. 2, s. 22.
[45] Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 21 7, Ebu Dâvud, c. 1, s. 284.
[46] Ebu Hanite, Müsned, s. 18, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 212, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 581.
[47] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 30, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 213-216, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 581, İbn Mâce, c. 1,s.349.
[48] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 8, Nesâî, c. 3, s. 91-92.
[49] Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 101, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 239, Buhârî, c.1, s. 213-223, Müslim, c. 1 ,s.587, İbn Mâce.c.1 , s. 347.
[50] İbn Mâce.c. 1, s. 347.
[51] Tirmizi, Sünen, c. 2, s. 401.
[52] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 21 9-220.
[53] Ebu Hanife, Müsned, s. 17, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 87, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 221-223, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 286, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 351, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 109.
[54] Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 287, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 105.
[55] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 87, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 589, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1 , s. 286.
[56] Mâlik, Muvatta, c. 1,s.1O3, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 272, Buhârî, c. 1, s.224, Müslim, c. 2, s. 583.
[57] Tahavî, Muhtasar, s. 34.
[58] Ahmed b. Hanbel, c.2,s. 499, Müslim, c. 2, s. 600, Ebu Dâvud, c. 1, s. 295, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 400-401, Nesâî, c. 3, s. 113, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 307.
[59] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 8, Ebu Dâvud, c. 1, s. 277, İbn Mâce.c.1, s. 358, Nesâî, c. 3, s. 89.
[60] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 8, Ebu Dâvud, c. 1, s. 277, İbn Mâce.c.1, s. 358, Nesâî, c. 3, s. 89.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/17-20.
[61] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 235-236, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 212, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 111, Müslim, Sahih, c. 1, s. 373, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 123, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 98, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 247-248.
[62] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 250, c. 3, s. 809.
[63] İbn Esir, c. 7, s. 1 66, İbn Hacer, c. 4, s. 343, Semhûdî, c. 1 , s. 252-253.
[64] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 343.
[65] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 343, Semhûdî, c. 1, s. 253.
[66] Semhûdî, c.1, s. 253.
[67] İbn Hacer. c. 4. s. 343. Semhûdî. c. 1. s. 253.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/20-21.
[68] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 244-246.
[69] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 3, s. 809-810.
[70] Eyvub Sabri Paşa, Mir'at-ı Meçime, s. 911-924.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/21-22.
[71] İbn İshak, İbn Hişâm, Sıre, c. 2, s. 138, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 22, Mesûdî, Murûcu'z-Zeheb, c. 2, 285, Muhibbul-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 211 Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 197.
[72] Ahmed Zeynî Dahlan, Sîre, c. 1, s. 169.
73] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 22.
[74] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 96.
[75] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 22.
[76] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 96, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 233.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/22-23.
[77] İbn İshak,İbn Hişâmı Sîre, c. 2,s. 138-139, Taberî, Târih, c. 2, s. 249, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 192-193, Etau'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 197-198, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 233.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/23.
[78] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, t 3, s. 486, 512, 580, 583, 598, 421.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/23-24.
[79] İbn Sa’d, Tabakatu’l-Kübra, c. 3, s. 227-229, Belâzuri, Ensabu’l-Eşraf, c. 1, s. 182-183, Zehebi, Siyeri A’lamu’n-Nübelâ, c. 2, s. 13-14.
[80] Hâkim. Müstedrek. c. 3. s. 400.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/24-25.
[81] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 165-166, Mûsâ b. Ukbe'den naklen Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 212.
[82] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 212.
[83] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 197.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/26-27.
[84] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre,c.4, s. 174, Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1017, Taberî, Târih, c. 3, s. 147-148.
[85] Taberî, Tefsir, c. 11, s. 24, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 12.
[86] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre,c.3, s. 71.
[87] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 540-541.
[88] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre,c.2, s. 235.
[89] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 3, s. 71, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 37,40.
[90] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 541.
[91] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 3, s. 71.
[92] Vâkıdı, Megâzî, c.2, s. 441.
[93] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 235, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 80-81, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 12.
[94] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 3, s. 81 5.
[95] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c.2, s. 235.
[96] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 41.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/27-29.
[97] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 235, Buhari, Sahih, c. 4, 266, İbn Esir, Câmiu’l-Usul, c. 11, s. 157, Zehebi, Tarihu’l-İslâm, s. 334, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 254.
[98] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 236, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 256.
[99] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 256, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 339, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 240.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/29-30.
[100] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 236, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 256.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/30.
Kullanıcı avatarı
ahmet
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 285
Kayıt: 26 Şub 2007, 02:00

Re: İSLÂM TARİHİ ve İSLÂMİYET

Mesaj gönderen ahmet »


Resim PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmın Medine'de Kıldırdığı İlk Cumâ Namazı.:

Kubâ'dan Medine'ye doğru yola çıkan Peygamberimiz aleyhisselâm, Salim b. Avf Oğullarının oturdukları Rânuna Vâdisine geldiği zaman, Cumâ Namazı vakti girmişti.
Peygamberimiz aleyhisselâm, oranın üst tarafına indi. Orada Cumâ Namazını kıldı. Bu, Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine içinde kıldığı ilk Cuma namazıydı .[1]
Peygamberimiz aleyhisselâmın yanında bulunan ve Cumâ Namazı kılan cemâat da, yüz kişi idi.[2]

Resim PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmın İrad Buyurduğu HutbeLeri.:

İbn İshak'ın Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan nakline göre; Peygamberimiz aleyhisselâm, bu Cumâ Günü, ayakta dikilerek ardarda irad ettiği hutbelerinde, ALLAH'a lâyık olduğu veçhile hamd ve senâda bulunduktan sonra, şöyle buyurdu.:
“Ey insanlar! Kendiniz için, önden âhiret azığı olacak şeyler gönderiniz.
Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır!
Sonra RABBi ona tercümansız, perdedârsız olarak.: "Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi?
Ben sana mal verdim, ihsânda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin?" buyuracak.
O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek!
Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek!
Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin!
Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın.
Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevâb verilir!
Selâm ve ALLAH'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!.”
ALLAH'a hamd olsun!
ALLAH'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim.
Nefislerimizin şerlerinden ve kötü âmellerinden, ALLAH'a sığınırız.
ALLAH'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz!
Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez!
Şehâdet ederim ki: ALLAH'tan başka hiçbir ilâh yoktur!
O, birdir; O'nun şerîki yoktur!
Sözlerin en güzeli, Yüce ALLAH'ın Kitabıdır.
ALLAH kimin kalbini Kur’ÂN'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur’ÂN'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felâh bulmuş, kurtulmuştur.
Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır.
ALLAH'ın sevdiğini seviniz! ALLAH'ı candan gönülden seviniz!
ALLAH'ın kelâmından, zikrinden usanmayınız!
ALLAH'ın kelâmından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin!
Çünkü, ALLAH'ın kelâmı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, âmellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder.
Helâl ve haram olan herşeyi beyan eyler.
Artık ALLAH'a ibâdet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız.
Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle ALLAH'ı tasdik ve ikrâr ediniz.
ALLAH'ın ihsân ettiği rahmetle aranızda sevişiniz.
Muhakkak biliniz ki: ALLAH, ahdinin bozulmasına gazab eder!.
Selâm olsun sizlere!”
[3]

Peygamberimiz aleyhisselâmın Beni Salim Mescidi'nde Cumâ Günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur.:
“Hamd, ALLAH'a mahsustur.
Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidâyet dilerim.
O'na imân ederim, inânmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim.
Ben ALLAH'tan başka hiçbir ilâh olmadığinâ, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, MuhaMMed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ederim.
ALLAH, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyâmetin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidâyet, tam bir nur, tam bir
öğüt olan Kur’ÂN'la göndermiştir.
ALLAH'a ve RESÛLü’ne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur.
ALLAH'a ve RESÛLü’ne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür.
Size ALLAH'tan korunmayı tavsiye ederim.
Zaten bir Müslümânın bir Müslümâna en hayırlı tavsiyesi de, onu âhirete isteklendirmesi, ona ALLAH'tan korunmayı emretmesidir.
ALLAH'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız!
Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur.
RABBinden korkarak, ürpererek ibâdet eden kimse için, ALLAH'tan korunmak, istediğiniz âhiret mutluluğu için en güvenilir bir yardımdır.
Kim gizli ve açık her işinde ALLAH'ın hoşnutluğunu gözeterek ALLAH'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır.
Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur.
Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister.
ALLAH, azabından sizi korkutur.
ALLAH, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhâmetlidir.
Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren ALLAH'a andolsun ki; bundan cayma yoktur!
Çünkü, Yüce ALLAH 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor.
Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı ALLAH'tan korununuz!
Kim ALLAH'tan korunursa, ALLAH onun günahlarını örter, ecrini de büyütür.
ALLAH'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir.
ALLAH'tan korunmak, insanı ALLAH'ın azab ve gazabından korur.
ALLAH'tan korunmak, yüzleri ağartır, RABBi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nâsibinizi alınız!
ALLAH katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmâyinız.
ALLAH doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir.
ALLAH'ın size ihsân ettiği gibi, siz de ihsânda bulununuz.
ALLAH'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz!
Sizi O seçip Müslümânlar diye adlandırdı ki, helâk olan açık delillerle helâk olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın.
ALLAH'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.
ALLAH'ı anmayı çoğaltınız.
Bu günden sonrası için çalışınız.
Kim ALLAH'la arasını düzeltirse, ALLAH da onun insanlarla arasını düzeltir.
Çünkü ALLAH insanlar üzerinde hükmünü yürütür.
İnsanlar ise ALLAH üzerinde hükümlerini yürütemezler.
ALLAH insanlar üzerinde tasarruf eder.
İnsanlar ise ALLAH üzerinde tasarruf edemezler.
ALLAH en büyüktür. Büyük olan ALLAHtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.”
[4]

Peygamberimiz aleyhisselâm, Cumâ Namazını kıldıktan sonra, devesine
bindi.[5] Devenin yularını da devenin başına doladı.[6]
Yine, Peygamberimiz aleyhisselâm önde, Hz. Ebu Bekir arkasında, Neccar
Oğullarının eşrafı da çevresinde olduğu halde, Medine'nin içine doğru hareket ettiler.[7]

Resim Sâlim b. Avf Oğullarının Vaad ve DiLekLeri.:

Peygamberimiz aleyhisselâmın devesi Kasvâ sağa sola baka baka ilerlerken,[8] Salim b. Avf Oğullarından Itban b. Mâlik ile Abbas b. Ubâde, Salim b. Avf Oğullarından bazıları ile birlikte gelip.:
“Yâ Rasûlallah! Bizim yanımızda kal! Sayıca çok, mal ve silâhça hazırlıklı, düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne mâlik olan bize buyur!” dediler.[9]
Başka rivayete göre.:
Salim b. Avf Oğullarından Itban b. Mâlik ile Nevfel b. Abdullah, Kasvâ'nın yularından tutarak:
“Yâ Rasûlallah! Bize in! Biz sayıca çokluğuz! Mal ve silâhça hazırlıklıyız!
Yâ Rasûlallah! Biz geniş meydanlar, bağ ve bahçeler sahibiyiz!
Araplardan bu yurda giren kimse-korkarsa-bize sığınır...”
dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm, gülümsedi[10] ve.:
ALLAH onları size hayırlı ve mübarek kılsın!” diyerek DUÂ ettikten sonra.:[11]
“Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!” buyurdu.[12]

Resim Ubâde ve Abbas b. Sâmit'in Vaad ve DiLekLeri.:

Ubâde b. Sâmit ile Abbas b. Sâmit.:
“Ya Rasûlullah! Bize in! Biz sayıca çokluğuz. Mal ve silâhça hazırlıklıyız” dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
ALLAH onları size hayırlı ve mübarek kılsın!” diyerek DUÂ ettikten sonra.:
“Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!” buyurdu.[13]

Resim Beyâza Oğullarının Vaad ve DiLekLeri.:

Kasvâ, yolu açılınca, Beyaza Oğullarının evleri hizâsına kadar gitti. Beyaza Oğullarından Ziyâd b. Lebid ile Ferve b. Amr geldiler ve.:
“Yâ Rasûlallah! Bize buyur! Sayıca çokluğuz. Mal ve silâhça hazırlıklıyız.
Düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahibiz!.”
dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!” buyurdu.
Kasvâ'nın yolunu açtılar. Kasvâ, Benî Sâidelerin evlerine kadar gitti.[14]

Resim Saide Oğullarının Vaad ve DiLekLeri.:

O sırada, Abdullah b. Übeyy b. Selül; köşkünde, dizlerini dikmiş, iki elini kavuşturmuş oturuyor, yanında da birçok kimseler bulunuyordu. Peygamberimiz aleyhisselâmın kendisine doğru geldiğini görünce.:
“Git! Sen, seni dâvet etmiş olanlara in!.” dedi.
Sa'd b. Ubâde.:
“Yâ Rasûlallah! Onun sözlerinden kalbine bir üzüntü gelmesin!
Senin bize geldiğin şu sıralarda, Hazrec Oğulları onu kendilerine hükümdar yapmak istiyorlardı! İşte şurası benim evim!
Yâ Rasûlallah! Kavmimin içinde hurmalığı, kuyu başı, serveti, silâhı, âile efradı benimkinden daha çok ve benden daha cesaretli bir kimse yoktur!”
dedi.[15]
Hem Sa'd b. Ubâde, hem Münzir b. Amr ve Beni Sâidelerden bazı zâtlar.:
“Yâ Rasûlallah! Bize buyur! Biz sayıca çokluğuz. Mal ve silâhça hazırlıklıyız. Düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahibiz”
dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!” buyurdu.
Yolu açılınca, Kasvâ, Beni Harise b. Hazreclerin evleri hizâsına kadar gitti.[16]

Resim Hârise b. Hazrec Oğullarının Vaad ve DiLekLeri.:

Sa'd b. Rebi', Hârice b. Zeyd, Abdullah b. Revâha ve Beni Hâriselerden bazıları, devenin önüne gerilerek.:
“Yâ Rasûlallan! Bize buyur!
Sayıca çokluğa, silâhça hazırlığa, seni düşmanlarından koruma ve savunma gücüne sâhib bulunan bize gel![17] Bizi geçme!”
dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
ALLAH, onları size mübarek kılsın[18] Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona em rol unm ustur!” buyurdu.[19]

Resim Adiyy b. Neccar Oğullarının Vaad ve DiLekLeri.:

Yolu açılınca, Kasvâ ilerleyip Peygamberimiz aleyhisselâmın Dedesi Abdulmuttalib'in Annesi Selmâ binti Amr'ın mensup bulunduğu Adiyy b. Neccar Oğullarının evlerini geçeceği sırada, Adiyy b. Neccar Oğullarından Salit b. Kays, Ebu Salît ve Üseyre b. Ebi Hârice ile Adiyy b. Neccarlardan bazıları.:
“Yâ Rasûlallah! Dayılarına gel! Sayı ve silâh çokluğuna, düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sâhib olan bize buyur[20] Bizi bırakıp, bizden başkasına geçme! Sana kavmimiz içinde akraban olarak bizden daha yakın kimse yoktur!” dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emr olunmuştur!” buyurdu.
Kasvâ'nın yolunu açtılar. Kasvâ; Mâlik b. Neccar Oğullarının evleri yanına varınca, Peygamberimiz aleyhisselâmin bugünkü Mescidinin kapısının bulunduğu yere çöktü ki, orası o zaman Neccar Oğullarından Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim gence ait hurma serme, kurutma yeri idi.
Bu gençler; Muaz b. Afrâ'nın[21] himâyesi altında idiler.
Kasvâ çöktüğü zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm, onun üzerinden inmedi.
Kasvâ ayağa kalktı. Peygamberimiz aleyhisselâm, yine, onun yularını serbest bıraktı.
Kasvâ, biraz gittikten sonra, birdenbire arkasına dönüp ilk önce çöktüğü yere kadar geldi, oraya tekrar çöktü, artık oradan kalkmadı. Boynunu ve göğsünü yere uzatıp böğürmeye ve deprenmeye başladı. Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm Kasvâ'nın üzerinden indi[22] ve.:
“İnşaallah, menzil burasıdır!” buyurdu.[23]
Kasvâ çöktüğü zaman, Cebbar b. Sahr çöktüğü yerden kaldırmak için ona ayağı ile vurmuş, tepmişti.
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd kızdı ve.: “Ey Cebbar! Sen benim evimin önünden kaldırmak için ona vurdun, teptin ha?!. Resûlullahı hak dinle, Kitabla peygamber gönderen ALLAH'a yemin ederim ki, İslâmiyet mani olmasaydı sana kılıçla vururdum!” dedi.[24]
Aynı kaynaklar.[25]

Resim PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmı Konuk Etmek İçin TartışıLması ve Kur'aya BaşvuruLması.:

Medineli Müslümânlar Peygamberimiz aleyhisselâmın yanından ayrılmıyor, herkes onu götürüp ağırlamaya can atıyor ve bu hususta birbirleriyle de tartışıyorlardı.[26]
Nihayet, Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Ben bu gece Abdulmuttalib'in Dayıları olan Neccar Oğullarına iner, bununla onlara ikramda bulunmuş olurum” buyurdu.[27]
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Akrabamızın evlerinden, buraya en yakını hangisidir?” diye sorunca,
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd.: “Benimkidir yâ Nebiyyallah! İşte, evim şurasıdır! Evimin kapısı da şurasıdır!” dedi.[28]
Fakat, Neccar Oğulları, aralarında kur'a çekilip kur'a Ebu Eyyub Halid b. Zeyd'e çıkmadıkça, Peygamberimiz aleyhisselâmı ağırlamak şerefini bırakmaya razı olmadılar.[29]
Bunun üzerine, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd, Peygamberimiz aleyhisselâma.: “Evim, buraya evlerin en yakınıdır. Ağırlığını oraya taşıyayım!.” deyince,
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Olur!” buyurdu.[30]

Resim PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmın Ebu Eyyub'un Evine Gidişi.:

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd, Kasvâ'nın yükünü indirdi. Palanını soydu. Yükünü evine taşıyınca Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Kişi, binitinin ve ağırlıklarının yanında bulunur” buyurdu.
Es'ad b. Zürâre, Kasvâ'nın yularını tutup kendi evine götürdü.[31]
Peygamberimiz aleyhisselâm, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd'e.: “Git! Bizi kabul için yer hazırla!” buyurdu.
Ebu Eyyub, hemen gidip yeri hazırladıktan sonra geldi ve.: “Yâ Nebiyyallah! İkinize de yer hazırladım. İkiniz de, kalkınız, ALLAH'ın bereketi üzere, yerinize buyurunuz!” dedi.[32]

Resim PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmın GeLişine Mini Mini KızLarın SevinmeLeri.:

Peygamberimiz aleyhisselâm; Ebu Eyyub Halid b. Zeyd'in evine ineceği sırada, Neccar Oğullarının mini mini kızları deflerle çıkıp.:
“Neccar Oğullarının kızlarıyız biz! MuhaMMed'in Hısımlığı, komşuluğu ne mutlu, ne hoş!” diyerek neşîdeler okuyorlardı.[33]
Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara.: “Beni seviyor musunuz?” diye soruyor,
Onlar da.: “Evet yâ Rasûlallah!” diyorlar,[34]
Peygamberimiz aleyhisselâm da: “Vallahi, ben de sizleri seviyorum! Vallahi, ben de sizleri seviyorum! Vallahi, ben de sizleri seviyorum!” buyuruyordu.[35]

Resim Medineli MüslümânLarın OLağanüstü SevinçLeri ve CoşkuLarı.:

Berâ' b. Azib der ki.: “Ben, Medinelilerin, hiçbir şeye, Resûlullah Aleyhisselâmın gelişine sevindikleri gibi sevindiklerini görmedim![36]
Medine Halkı,[37] erkekler ve kadınlar,[38] yollara,[39] evlerin üzerlerine çıkmışlar, oğlan çocukları ve hizmetçiler yollara dökülmüşler.:[40]
"Nebiyyullah geldi! Nebiyyullah geldi![41]
Yâ MuhaMMed! Yâ Rasûlallah![42]
ALLAHu Ekber! Resûlullah geldi! MuhaMMed geldi![43]
MuhaMMed geldi! Resûlullah geldi!
ALLAHu Ekber! MuhaMMed geldi! Resûlullah geldi!"
diyerek bağ iriyorlardı.[44]
"Resûlullah bu! Geldi! Geldi!" dediklerini işittim.”[45]
Enes b. Mâlik de.: “Ben, Resûlullah'ın Medine'ye girdiği günden daha güzel, daha parlak bir gün görmedim” demiştir.[46]

Resim PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâm İçin Kurban KesmeLeri.:

Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'ye geldiği zaman, Medineli Müslümânlar, bir deveyi veyâ sığırı kurban olarak kesmişlerdir.[47]

Resim PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmın Ebu Eyyub'a Konuk OLuşu.:[/color]

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki.: Resûlullah, evime indiği zaman, evimin alt katına inmişti. Ben ve zevcem Ümmü Eyyub, yukanda bulunuyorduk.
Kendisine.: "Babam, anam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah!
Ben yukarda olmamı, senin ise altımda bulunmanı iyi görmüyor, ağır buluyorum!
Sen yukarı çık, yukanda ol! Biz inelim, aşağıda bulunalım."
dedim.
Resûlullah Aleyhisselâm.:
'Yâ Ebâ Eyyub!
Evin alt katında bulunmamız, bize daha uygun ve elverişlidir."
buyurdu, alt katta oturdu.
Biz de meskende onun üstünde bulunduk.
O sırada, içinde su bulunan testimiz kırıldı.
Resûlullahın üzerine damlayıp onu rahatsız etmesinden korkarak, ben ve zevcem Ümmü Eyyub, tek örtüneceğimiz kadife yorganımızı hemen suyun üzerine bastırdık.”
[48]
Ebu Eyyub bir gece kendi kendine.: “Biz Resûlullah Aleyhisselâmın başının üzerinde yürüyoruz ha!?” dedi ve bir
kenâra çekilerek gecelediler. Sabahleyin bunu Peygamberimiz aleyhisselâma arzetti.
Peygamberimiz aleyhisselâm.:
“Alt kat daha elverişlidir!” buyurdu ise de,
Ebu Eyyub.: “Sen altında bulundukça, ben bir çatının üstüne çıkamam!” dedi.
Bunun üzerine, yerlerini değiştirdiler. Peygamberimiz aleyhisselâm üst kata çıktı, Ebu Eyyub da alt kata indi.[49]

Resim Es'ad b. Zürâre'nin PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâma Serir (Somya) Hediye Edişi.:

Hz. Aişe der ki.:
“Kureyşîlere Mekke'de serir üzerinde uyumaktan daha hoş birşey yoktu.
Resûlallah Aleyhisselâm, Medine'ye geldiği ve Ebu Eyyub'un evine indiği zaman, ona.:
"Yâ Ebâ Eyyub! Sizin bir seririniz yok mu?" diye sordu.
Ebu Eyyub.: "Yoktur vallahi!" dedi.
Es'ad b. Zürâre, bunu haber alınca, Resûlullah'a, direkleri sac ağacından yapılmış, üzeri keten lifle dokunmuş, hasırla kaplı bir serir gönderdi.
Resûlullah Aleyhisselâm, evine taşınıncaya kadar, onun üzerinde uyumuştu. Vefâtına kadar da onun üzerinde uyudu.[50]
Resûlullah Aleyhisselâm, yıkanıp kefenlendiği zaman, bu seririn üzerine konuldu, cenâze namazı da kendisi bu şerir üzerinde bulunduğu halde kılındı.[51]
Halk, ölülerini taşımak üzere onu bizden isteyip alır ve onunla teberrük ederlerdi.
Ebu Bekir'in, Ömer'in cenâzesi de onun üzerinde taşinmiştı.”
[52]
Peygamberimiz aleyhisselâmın bu mübarek seriri Emevîler devrinde Hz. Âişe'nin mirası içinde satışa çıkarılınca, onu Muaviye b. Ebi Süfyan'ın azadlılarından Abdullah b. İshak adında bir adam dört bin dirheme satın almıştı.[53]

Resim PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâma Her Gün Ensar Tarafından YemekLer GönderiLişi.:

Zeyd b. Sabit der ki.:
“Ebu Eyyub'un evine indiği zaman Resûlullah'ın yanına ilk önce girip ona tereyağı ve sütle yapılmış bir çanak tirit takdim eden ben idim ve.:
"Bu çanağı annem gönderdi." dedim.
Resûlullah Aleyhisselâm.: "ALLAH onu bereketli kılsın!'" diyerek DUÂ etti.
Ashabını çağırdı, onu yediler.
Yemeğin arkası kesilmeden, Sa'd b. Ubâde, uşağının başında üzeri örtülü bir çanak tirit ve haşlanmış kemik söğüşü ile kapıya gelip içeri girdi. Mâlik b. Neccar Oğullarından, sıra ile Resûlullahın kapısına üç-dört yerden yemek taşınmadığı bir gece yoktu.
Bu, Ebu Eyyub'un yedi ay kaldığı evinden ayrılıp kendi evine taşınıncaya kadar devâm etti.”[54]

Sa'd b. Ubâde ile Es'ad b. Zürâre'den her gece birer çanak yemek gelirdi.[55]
Sa'd b. Ubâde; etle veyâ sütle veyâ sirkeli zeytinyağıyla veyâ tereyağıyla yapılmış tirit gönderirdi.
Bunlardan en çok gönderdiği de, etli tiritti .[56]
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensarî de der ki.:
Resûlullah'a biz de daima akşam yemeği yapıp gönderirdik.
Kalanını bize geri çevirdiği zaman, ben ve Ümmü Eyyub, Resûlullahın elinin değdiği yerleri araştırarak oralardan yer ve bununla teberrük ederdik.
Yine bir gece yapıp gönderdiğimiz soğanlı veyâ sarımsaklı yemeği Resûlullah geri çevirmişti.
Onda elinin izini göremeyince, korkarak yanına gittim ve.:
"Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana fedâ olsun!
Sen akşam yemeğini geri çevirdin. Fakat onda elinin izini göremedim?
Halbuki ben ve Ümmü Eyyub geri çevirdiğin yemekte senin elinin değdiği yerleri araştırmakta ve bununla teberrük etmekte idik."
dedim.
Resûlullah.: "Ben sizin görüşemediklerinizle görüşen, meleklerle fısıldaşan bir kimseyim.[57]
İnsanı rahatsız eden şeyden melekler de rahatsız olurlar.[58]
Ben sizler gibi değilim: Arkadaşımı [Cebrâil'i] rahatsız etmekten korkarım!."
buyurdu.[59]
Kendisine.: "Haram mı dır o yemek?" diye sordum.
Resûlullah Aleyhisselâm.: "Değildir! Fakat, ben kokusundan dolayı ondan hoşlanmadım!. buyurdu.
Kendisine.: "Senin hoşlanmadığın şeyden ben de hoşlanmam!" dedim.[60]
Resûlullah Aleyhisselâm.: "Siz onu yiyiniz!" buyurdu.
Bunun üzerine biz ondan yedik ve Resûlullaha bir daha o sebzeden yemek yapmadık.”
[61]
Bir gün Ümmü Eyyub'a.:
Resûlullah senin kocanın evinde yedi ay oturmuştu. Resûlullahın en sevdiği yemek hangisiydi?” diye sorulmuştu.
Ümmü Eyyub.: “Onun ne kendisi için bir yemeğin yapılmasını emrettiğini gördüm, ne de bir yemeği yerdiğini gördüm.
Kendisine herise yapar, hoşuna gittiğini görürdük de, ona bu beş, altı yahut on günde bir hazırlanırdı”
dedi.[62]

Resim PEYGAMBERİMİZ aleyhisselâmın İçinde Yedi Ay Kaldığı Evin Tarihçesi.:

Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine'ye gelince içinde yedi ay oturduğu mübarek ev Mescidin doğusunda olup; yediyüz yıl önce Medine'ye gelen, Yemen hükümdarlarından Tüban [Tübba] Ebu Kerib Peygamberimiz aleyhisselâmın Mekke'de zuhur ve Medine'ye hicret edeceğini Yahudi alimlerinden öğrenince, bu evi daha o zamandan yaptırmış, yazıp altın mühürle mühürlediği bir mektubu da Peygamberimiz aleyhisselâma takdim edilmek üzere Medine alimlerinin en büyüğüne vererek, kendisi erişemezse çocuğundan veyâ çocuğunun çocuğundan erişecek olan vasıtasıyla takdim edilmesini emretmişti.
İşte bu ev; babadan evlada geçe geçe, Tüban'ın mektubu ile imân etmiş Medine alimlerinden birinin soyundan gelen Ebu Eyyub Halid b. Zeyd'in eline geçmişti.[63]
Tüban Ebu Kerib Es'ad, mü'mindi; Peygamberimiz aleyhisselâma yedi yüz yıl önce imân etmişti.
Çünkü o manzum mektubunda meâlen şöyle demişti.:
1-) Ben, Hz. Ahmed'in ALLAH tarafından gönderileceğine kesin olarak kanaat getirdim.
2-) Ömrüm onun ömrüne uzansaydı [onun zamanına yetişseydi], muhakkak ona, o amcamın oğluna vezir ve yardımcı olurdum.
3-) Yeryüzündeki Arapları ve Arap olmayanları, herkesi ona boyun eğmeye mecbur kılardım.
4-) Kılıç çeker, onun düşmanlarıyla çarpışır, kalbinden her kederi dağıtırdım!.”[64]
Tüban'ın manzumesinde birinci ve ikinci beyitlerle birlikte.:
5-) Zebur'da onun ümmeti ismen anılmıştır.
O'nun ümmeti, ümmetlerin hayırlısıdır”
beyti de bulunuyordu.[65]
Tüban'ın mektubunu ellerinde bulunduranlar, Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine'ye gelmekte olduğunu işitince; mektubu, ona teslim etmek üzere, Süleym Kabilesinden güvenilir bir zât olan Ebu Leyla'ya verdiler.
Ebu Leyla Mekke yolunda Peygamberimiz aleyhisselâmı buldu.
Peygamberimiz aleyhisselâm onu görünce yanına çağırdı[66] ve ona.: “Sen, Ebu Leyla mısın?” diye sordu.[67]
Ebu Leyla.: “Evet!” dedi.[68]
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Senin yanında I. Tübba'ın mektubu var![69] Getir, ver bana mektubu!” buyurdu.[70]
Ebu Leyla Peygamberimiz aleyhisselâmı tanımıyordu. Kendi kendine, düşündü kaldı.[71]
"Doğrusu, şaşılacak şey!”[72] dedi ve:
“Sen kimsin? Ben senin yüzünde sihir [sihirbazlık] eseri görmüyorum. Sen bende bulunanı nasıl bildin?!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Ben, MuhaMMed'im! Getir, ver mektubu bana!” buyurdu.[73]
Adam mektubu sakladığı yerden hemen çıkarıp Peygamberimiz aleyhisselâma verdi.
Hz. Ebu Bekir onu Peygamberimiz aleyhisselâma okuyunca,[74]
Peygamberimiz aleyhisselâm üç kere.: “Merhaba=Hoşgeldin, safa geldin salih kardeş Tübba!” buyurdu.[75]
Ebu Leyla'ya da, hemen Medine'ye dönmesini emretti.
Ebu Leyla, Medine'ye dönüp, Medinelilere Peygamberimiz aleyhisselâmın gelmekte olduğunu müjdeledi. Medinelilerden her biri, bu müjdesinden dolayı ona bahşiş verdi.[76]
Peygamberimiz aleyhisselâm: “Tübba'a sövmeyiniz! Çünkü, o Müslümân olmuştu” buyurmuştur.[77]
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî'nin evi sonradan azadlı kölesi Eflah'a geçti.
Duvarlarından gedikler açılmaya başladığı, yıkılmaya yüz tuttuğu zaman, Mugîre b. Abdurrahman b. Haris b. Hişâm onu Eflah'ın oğlundan bin dinâra (altinâ) satın alarak tamir ettirip vakfetti.[78]
Zamanla yine harab olan ve arsa haline gelen bu mübarek ev tekrar satılınca, Melik Muzaffer Şihabüddin Gazi b. Melik Âdil Seyfüddin Ebi Bekr b. Eyyub b. Sadi onu satın alıp üzerine dört mezheb talebesinin okuyacağı mükemmel bir medrese yaptırdı.
Bu medrese için, kendi memleketinde, Dımaşk'ta, Medine'de ve sair yerlerde zengin vakıflar tesis etti. Medresenin içinde, pek çok nefis kitaplar bulunan bir kütüphanesi de vardı.[79]
Sonraları, bakımsızlık yüzünden harab olup küçük bir zaviye haline gelen ve Hicretin 1259. yılında Sultan Abdülmecîd tarafından yıktırılarak mükemmel bir sûrette yeniden yaptırılan bu zaviye, “Zâviye-i Cüneydiyye” adıyla anılır ve ziyâret edilirdi.[80]

Resim Medine'nin Coğrafî Durumu, İsimleri ve İlk Sâkinleri.:

Medine-i Münevvere; deniz sathından 916 metre kadar yükseklikte,[81] Kızıl Denizin 100 kilometre doğusunda,[82] meridyen olarak 39 derece 55 dakika doğuda, paralel olarak 24 derece 15 dakika kuzeyde,[83] Mekke'nin yarısı büyüklüğünde, çorak topraklı, kara taşlık bir şehir olup, kuzeyinde Uhud Dağı bulunmaktadır. Ki, şehre en yakın dağ, Uhud dağıdır.
Medine-i Münevvere'nin hurma bahçeleri çok ve suları boldu.[84]
Medine-i Münevvere'de sebzelerin her çeşidi yetiştiği gibi; başta hurmaların en iyisi olmak üzere, kavun, karpuz, şeftali, incir, limon, turunç, üzüm, elma, nar, muz, vişne... gibi her çeşit meyve de yetişir.[85]
Yazın, gündüzleri havanın gölgede hararet derecesi 48'e kadar yükselir.
Kışın gündüzleri sıfırın altında 10 dereceye, geceleri ise -15 dereceye kadar düştüğü ve hatta suların donduğu bile olur.[86]
Rivayete göre; Medine'ye ilk gelip yerleşen kimsenin oğlunun adı Yesrib olduğundan, Medine o zamandan itibâren bu adla anılagelmiştir.[87]
Yâkutu'l-Hâmevî, Medine'nin 29 ismini sıralar.[88]
Semhûdî de, “İsim çokluğu isim sahibinin şerefliliğine delâlet eder” dedikten sonra, çeşitli kaynaklara dayanarak, Medine'nin:
1-) Tâbe,
2-) Tayyibe,
3-) Asıma,
4-) Darü'l-emân,
5-) Dârü's-sekîne,
6-) Bârre,
7-) Berre,
8-.) Beytü'r-resûl,
9-) Habîbe,
10-) Mahbûbe,
11-) Dârü'l-ebrar,
12-) Dârü'l-hicre,
13-) Dârü's-selâme,
14-) Darü'l-feth,
15-) Mahfûze,
16-) Haremü'r-resûl,
17-) Medine
gibi 94 ismini sayıp, onlar hakkında açıklama yapar.[89]
Medine'ye Tâbe ve Taybe isimleri Yüce ALLAH tarafından verilmiştir.[90]
Miraç gecesinde Cebrâil Aleyhisselâm, Peygamberimiz aleyhisselâma: “İn de, namaz kıl!” demişti.
Peygamberimiz aleyhisselâm inip namaz kıldığı zaman,
Cebrâil Aleyhisselâm.: “Sen nerede namaz kıldın biliyor musun?
Sen Taybe'de namaz kıldın! Oraya da hicret edeceksin!”
demiş;[91]
Peygamberimiz aleyhisselâm da, Tebük seferinden dönerken, Medine görününce:
“İşte, Tâbe!” buyurmuştur.[92]
Nuh Aleyhisselâmın oğlu Sam'ın oğlu Lâvez'in Oğullarından Amlîk (Imlak)
[93] Amâlikaların atası olup, Amâlikalar bütün beldelere yayılmış, dağılmışlardı.
Maşrık, Umman, Hicaz, Şam, Mısır halkları onlardandı.
Bahreyn, Umman, Necd, Teymâ halkı onlardandı.
Kenânîler diye anılan[94] Şam zorbaları, Mısır firavunları da onlardandı .
[95]
İrem b. Şam'ın oğlu Avs'ın Oğullarından birisinin adı Abil ve Abil'in oğlunun adı da Yesrib'di.
Bu baba oğul, Medine'nin ilk sâkini idiler.
San'aya yerleşen Amâlikalardan bazıları Yesrib'e inip Abil'i oradan çıkarmışlar, oraya kendileri yerleşmişlerdi.[96]
Medine'de ilk kez ekin ekenler, hurma ağacı ve üzüm asmâları dikenler,[97] yüksek evler, köşkler yapanlar, Amâlikalardı .[98]
Buhtunnassar [Buhtunnasr] Beytü'l-Makdisi yıkıp İsrâil Oğullarından süreceğini sürdükten, esir edeceğini esir ettikten sonra, İsrâil Oğullarından bir cemâat Hicaz taraflarına gittiler. Vâdi'l-Kura'ya, Teymâ'ya ve Yesrib'e indiler.
O zaman, Yesrib'de, Amâlikaların kalıntıları ile Cürhümîlerden bir cemâat bulunuyordu.
İsrâil Oğulları orada bunlarla birlikte oturdular ve onlara karıştılar.
Medine'nin yerlileri gittikçe azalırken, İsrâil Oğulları çoğaldılar.
Yerlilerin azaldıklarını, zayıfladıklarını görünce, üzerlerine yürüdüler; onları Yesrib'den sürüp çıkardılar. Mallarını, mülklerini ele geçirdiler.
İsrâil Oğulları böylece, ALLAH'ın dilediği kadar, Medine'de kaldılar.[99]
Yemen'deki Me'rib seddini, ilk önce fındık fareleri oymaya başlamış, sonra da Yüce ALLAH bir sel salıp yıkmıştı.[100]
Yurtlarının harab olduğunu gören, Evs ve Haznecîlerin atası Müzeykıya Amrb. Âmir b. Harise b. Salebe bütün mallarını, mülklerini ve hayvanlarını satarak, Oğulları ve kendilerine tâbi olanlarla birlikte gidip önce Âklerin beldelerinde oturdu..
Sonra Mekke'ye, Mekke'den sonra da Medine'ye gitti.
O zaman Medine'nin içinde Yahudiler oturdukları için, bunlar Medine'nin dışında oturdular.
Sayıca çoğalıp güçlendikleri zaman Yahudileri şehrin dışına çıkarıp, şehrin içine kendileri yerleştiler.
Bu sefer de Yahudiler şehrin dış kısımlarında oturdular.[101]
Medine'de bütün mallar, mülkler, köşkler, hurma bahçeleri Yahudilerin elinde idi. Çokluk ve güçlülük de onlarda idi.
Bir müddet sonra, Evs ve Hazrecler hem Yahudilerle aralarında, hem birbirlerine karşı güvenlik, hem de başkalarına karşı birbirlerini savunma antlaşması yapmak isteyip yaptılar ve uzun müddet buna bağlı kaldılar.
Evsî ve Hazrecîlerin mal mülk sahibi olmaya başladıklarını, sayıca da çoğaldıklarını gören Beni Kurayza ve Beni Nadîr Yahudileri onların kendilerine galebe çalıp evlerini ve mallarını zaptedeceklerinden korktular.
Kendi aralarında görüşüp konuşarak Evsî ve Hazrecîlerle yapmış oldukları antlaşmayı bozdular.
Yahudiler sayıca çok kalabalık idiler.
Evsî ve Hazrecîler, Yahudilerin kendilerini Medine'den sürüp çıkaracaklarından korkar bir halde yaşamaya başladılar.
Benî Salim b. Avf b. Hazrec'in kardeşi Mâlik b. Aclan'ı kendilerine seyyid, başkan yaptılar.[102]
İsrâil Oğullarının başına Fıtyevn adında ahlâksız bir adam geçmiş,[103] Evs ve Hazrecîleri de hükmü altinâ almıştı.[104]
Yahudiler de, Evsî ve Hazrecîler de, ona boyun eğmişlerdi.[105]
Fıtyevn; evlenecek her kızın ve kadının kocasından önce kendisinin yanında bir gece kalmasını âdet haline getirtmiş ve bunu Evsî ve Hazrecîlere da uygulamaya[106] ve Mâlik b. Aclan'ın, Süleym Oğullarından bir adamla nikahlanan kızkardeşini yanına getirtmeye kalkışmıştı.[107] Kızkardeşinin kocasıyla gerdeğe gireceği gecede kavminin meclisine bacakları açık girdiğini gören Mâlik b. Adan, ona.:
“Sen, bacakların açık olarak çirkin bir çıkışla kavminin yanına çıktın ha!?”
diyerek çıkışınca, kızkardeşi.:
“Bu gecemde bana yapılmak istenilen şey, kocamdan başkasının yanına sokulmak istenilişim, bundan daha ağırdır!” dedikten sonra evine girdi.
Mâlik b. Adan, hemen onun yanına vardı. Ne demek istediğini öğrenince, ona.:
“Senin elinden bir hayır, bir iyilik gelir mi?” diye sordu.
Kızkardeşi.: “Evet, gelir! Sen benden ne gibi bir iyilik istersin?” dedi.
Mâlik b. Adan.: “Ben senin yanındaki kadınlarla birlikte içeri girerim! Yanına girince de Fıtyevn'i kılıçla vurur, gebertirim!” dedi.
Kızkardeşi.: “Yap bunu!” dedi.
Mâlik b. Adan, kadın elbisesi giyinip kadınlarla birlikte gitti.
Kadınlar Fıtyevn'in yanından çıkınca Mâlik b. Adan içeri girip Fıtyevn'i kılıçtan geçirdi, öldürdü ve Şam'a kaçtı.
Orada, hükümdarlardan Ebu Cebele'ye, Fıtyevn'i kadınlara yaptığı kötülüklerden dolayı öldürdüğünü ve Yahudilerden korktuğu için artık
Medine'ye dönemeyeceğini söyledi.
Bunun üzerine, Ebu Cebele; Medine'ye gidip Yahudileri hor hâkir kılmadıkça kadınının yanına varmamaya, koku sürünmemeye, içki içmemeye yemin etti.
Büyük bir ordu ile Medine'ye gelip Yahudilerin ileri gelenlerini ziyâfete dâvet ederek, hepsini kılıçtan geçirdi.
Bundan sonra, Evsî ve Hazrecîler aziz, Yahudiler ise zelil oldular.[108]


*
**
****


DiP NOTLAR.:



[1] İbn İshak.İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 139.
[2] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 236, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye,c. 1, s. 87.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/31.
[3] İbn İshak.İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 1 46-1 47, Beyhakî, c. 2, s. 524-525, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, t 3, s. 214.
[4] Taberî, Târih, c. 2, s. 255-256, Kurtubî, Tefsir, c. 18, s. 98-99, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 213, Diyarbekrı,Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 339-340.
[5] Taberî, Târih, c. 2, s. 256, Mes'udî, Murûcu'z-Zeheb, c. 2, s. 285.
[6] Taberî, Târih, c. 2, s. 256.
[7] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 235.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/31-35.
[8] Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1 , s. 88, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 244.
[9] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 1 39, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 194.
[10] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 256, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s.
340, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 244.
[11] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 236, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266, Halebî, c. 2, s. 244.
[12] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/35-36.
[13] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 256, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 340,
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/36.
[14] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 140, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 194.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/36.
[15] Semhûdi, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 257, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 340.
[16] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/36-37.
[17] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 140, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 194, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 257.
[18] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 257.
[19] İbn İshak, İbn Hişâm, c. 2, s. 140, İbn Seyyid, c. 1, s. 194, Semhûdî, c. 1, s. 257.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/37.
[20] Semhûdi, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 257.
[21] Veyâ Es'ad b. Zürâre'nin (Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 258).
[22] İbn İshak, İbn Hişâm, Sire, c. 2, s. 140-141, Taberî, Târih, c. 2, s. 256, İbn Haim, Cevâmiu's-Sîre, s. 94, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 194-195, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 261-262.
[23] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 25 8, Zehebî, Târîhu 'l-İslâm, s. 3 34, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 88.
[24] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 260.
[25] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/38-39.
[26] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 3, Müslim, Sahih, c. 4, s. 2311, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266, İbn Hazm, Cevâmiu's-sTre, s. 95, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 341.
[27] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 3, Müslim, c. 4, s. 2311, Zehebî, s. 332.
[28] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 236, Buhârî, c. 4, s. 260, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 331, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 527, Zehebî, s. 338.
[29] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 414, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 291, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 246.
[30] Semhûdi Vefâu'l-Vefâ. c. 1. s. 261.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/39.
[31] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 237, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266-267, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 61.
[32] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 236, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 260, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvvıe, c. 2, s. 331, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve. c. 2. s. 527. Zehebî. TârÎhu'l-İslâm. s. 338.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/40.
[33] İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 612, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 89-90, Semhüdı, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 262-263, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 341.
[34] Semhûdı, c. 1, s. 262-263, Kastalânî, c. 1, s. 89-90, Diyarbekrî, c. 1, s. 341.
[35] Semhûdî, c. 1, s. 262-263, Diyarbekrî, c. 1, s. 341.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/40.
[36] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 234, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 3, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 260.
[37] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 3, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 13.
[38] Müslim, Sahih, c. 4, s. 2311.
[39] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 3.
[40] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Müslim, c. 4, s. 2311, Hâkim, c. 3, s. 13.
[41] Buhârî, c. 4, s. 260.
[42] Müslim, c. 4, s. 2311.
[43] Ahmed b. Hanbel, c.1 ,s.3.
[44] Hâkim, c. 3, s. 13.
[45] İbn Sa'd, c. 1, s. 234.
[46] İbn Sa'd, c. 1, s. 234, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 122.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/41.
[47] Ahmed b. Hanbel. c. 3. s. 301. EbuDâvud. Sünen. c. 3. s. 342.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/41.
[48] İbn İshak.İbnHişâm, Sîre,c.2, s. 144, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 264.
[49] Ahmed b. Hanbel.Müsned. c. 5. s. 415. Müslim . Sahih. c. 3. s. 1623. Semhûdî. Vefâ.c.1. s. 264.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/42.
[50] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 525.
[51] İbn İshak, İbnHişâm, Sîre.c.4, s. 314, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 288, 291, İbnMâce, Sünen, c. 1, s. 531.
[52] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 525.
[53] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 525, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 3, s. 383.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/42-43.
[54] İbn Sa'd, Taba kât, c. 1, s. 237, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 265-266.
[55] Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 1, s. 266.
[56] Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 1, s. 266.
[57] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 144.
[58] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 279.
[59] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 462, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1,s.266.
[60] Müslim, Sahih, c. 3, s. 1623.
[61] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 2, s. 144.
[62] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 267, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 266.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/43-45.
[63] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 334-335, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 188- 189.
[64] Mes'üdf, Murücu'z-zeheb, c. 1, s. 68-69, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 1, s. 163.
[65] Vâkıdî, Fütûhu'ş-Şâm, c. 1, s. 33.
[66] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 335.
[67] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 335, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 4, s. 176.
[68] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 335.
[69] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 335, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 4, s. 176.
[70] Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 4, s. 176.
[71] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 335, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 4, s. 1 76.
[72] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 335.
[73] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 335, Bedrüddin Aynî, c. 4, s. 176.
[74] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 335.
[75] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 335, Bedrüddin Aynî, c. 4, s. 176
[76] İbn Asâkir, Târih, c. 3, s. 335.
[77] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 340.
[78] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 279-280, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 4, s. 177, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 265.
[79] Semhûdi, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 265.
[80] Eyyub Sabri Paşa, Mir'at-ı Medîne, s. 366-368.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/45-48.
[81] M. Feri d Vecdi, Dâiretu'l-maârif, c. 8, s. 52 9.
[82] Eyyub Sabri Paşa, Mir'at-ı Medîne, s. 7.
[83] M. Ferid Vecdi, Dâiretu'l-maârif, c. 8, s. 52 9.
[84] Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 82.
[85] Eyyub Sabri Paşa, Mir'at-ı Medine, s. 36.
[86] M. Ferid Vecdi, Dâiretu'l-maârif, c. 8, s. 52 9.
[87] Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 291, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 1, s. 21, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 156.
[88] Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 83.
[89] Semhûdi, Vefâu'l-Vefâ, c. 1, s, 8, 27.
[90] Ahmed b. Hanbel, Müsned, t 5, s. 89, 94,96, Müslim, Sahih, c. 2, s. 1007.
[91] Nesâî, Sünen, c. 1, s. 221, 222, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 242, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 5-6.
[92] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 425.
[93] İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, c. 1, s. 8, Taberî, Târih, c. 1, s. 103.
[94] Taberî, Târîh, c. 1, s. 1 03.
[95]Taberî, c. 1, s. 103, Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 84, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 157.
[96] Taberî, Târîh.c.1, s. 1 06.
[97] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 16, Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s.84, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 157.
[98] Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 84, Semhûdî, Vefâ, c. 1, s. 157.
[99] Belâzurî, Fütûhu'lbuldan, c. 1, s. 15-16.
[100] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 16.
[101] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 17.
[102] Semhûdi, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 178.
[103] Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 85, Semhûdî, Vefâ, s. 1 , s. 178.
[104] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 197.
[105] Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 85.
[106] Yâkût, c. 5, s. 85, Semhûdî, c. 1, s. 179.
[107] Semhûdi, c. 1 , s. 179.
[108] Yâkût, Mu'cem, c. 5, s. 85, Semhûdî, c. 1, s. 180-181.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yâyincılık: 3/48-53.
Cevapla

“►Sünnet-i Seniyye◄” sayfasına dön