Kul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ResimKul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM

istiğfar antivirüsüMüz: subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke

VelHaMduliLLÂhiraBBu’l-ÂleMîNN

Ya Rabbulâlemin, ya Rasullallah sallallahu aleyhi ve sellem istecertu.

Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Allahümme ve sellim ve bârik alâ seydina Muhammedin nuru zâtı sırrı sarii fil cemil esmayı vel sıfat. Bi adedike ilmiken daimen kesiren mubâreken tayiben fihi Ya Rabbu’l- Âlemin!.

Esselatu ve’s- selâmu aleyke Ya Habiballah SALLallahu aleyhi ve SELLem.

Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina muhammedin nuru’z- zâtı’s- sırrı sarii’ fî cemii’l- esmai ve sıfati ve adedi dâimen ebeden kesiran mubâreken tayyiben fîh.

Es selatu ve’s- selâmu aleyke Ya seyyidi’l- evveline ve’l- âhirin elhamdülillahirabbülâlemin.

“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salaten tekunu leke rıdâen Yâ Rabbülâlemin!
Salaten tekunu li hakkıke edâen Yâ Rahmetenlilâlemîn!.

Subhâneke Allahümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke! Estağfirruke veetevbileyke!

El hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn!

Allahümme inne esseluke’l- affe ve’l- afiyeh fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhireh allahümmesturnâ bi setrike’l- Cemîl!.

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Sallalâhu Allahümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!”


ALLAH ALLAH ALLAH RaBBi la işreke bi işreke veLa Havle Vela Kuvvete İlla Billlahil’Aliyyil’Azıym. Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tealâ aleyhi ve sellime istecertü.


Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

Resim

Kur'ân-ı Kerimimizde, Tekvîr Sûresi de Kıyamet Sûresi ve benzerleri gibi çok iyi okunması, düşünülmesi gereken ve nakilsiz aklın zor anlayacağı sûrelerdendir.. bundan dolayıdır ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu çok açıkça buyurmuştur.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her kim Kıyamet gününe gözüyle görüyormuş gibi bakmayı arzu ederse, Tekvîr-İzeşşemsu kuvviret, İnfitar-İzessemaunfetaret, İnşikak- İzessemaunşakkat. Sûrelerini okusun!." buyurmuştur.
(İbnü Ömer (r.a)'denTirmizî, İmam Ahmed, Hâkim)

إِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ
Resim---İzeş şemsu kuvviret: Güneş bürülüp-katlanıp dürüldüğü zaman(Tekvîr 81/1)

Tekvîr, aslında yuvarlak şekle sokmak ve toplamak mânâlarıyla ilgili olarak sarık sarar gibi yuvarlanmasına dürüp sarmak ve bohçalamak mânâsınadır. Bir de bizim devirmek ve kürümek dediğimiz gibi yıkıp atmak mânâsına gelir. Razî tefsirinde yazıldığı üzere bazıları Hz. Ömer'den gelen bir rivayete dayanarak kör etmek, körletmek mânâsına olduğunu da söylemişlerdir. Bunların mechûl (edilgen) şekli olarak tekvîr olunmak da dürülüp sarılmak veya devşirilip atılmak veya körletilmek demek olur.
Bununla beraber bu tekvîr, biz insanların dışında olan bir olay olduğu gibi, sırf içimizdeymiş gibi bir nitelikte de olabilir. Hele hayat ve eşyanın bizim üzerimizde bıraktığı iz ve görüntü özellikle ruhumuzun yetenek ve faaliyetleriyle ilgili olmasına göre, ruhların bedenlerinden ayrılması halinde de "tekvîr-i şems" meydana gelmiş olur.
Güneş canlılar sisteminde ana UNSURdur.
2 Hidrojenin eşleşip de 1 Helyum doğururken ortaya çıkan ve ne olduğu sonsuza kadar tam anlaşılamayacak Işın, Isı vs yanında bence bir cevher daha göndermekte kâinâta ki bu ışık-Isı ile de gelebilir.. DİRİlik İksiri gibi..
temel GIDA kaynağı bitkilerin fotosentezinin temeli budur.. her bitki inorganikleri organik kılıcı ve CANlılığı sürdürcü İşlemi yapmaktalar.. gerisi besin zinciri.. otları ot yiyenler, onlarıda et yiyenler yer vs..

İnsan oğlunun ilâhî veri olan akıl ve ilimle çözdüğüne göre:
Güneşde 1 sn.de:

Resim

1 saniye dense de BİLen BİLirki “AN” dadır.
Bir ANda 1 Hidrojen 1 Hidrojenle Oksijensiz YANarak!! EŞ-leşip BİZ-İZ dediklerinde doğan BİZ-BİR-İZ Helyumu ve El HAYY HAYYatının Temel Gıda Kaynağı, Isının Işığın Menbağı Yeşil ATEŞin Canbağı ARTI-a Ne Demeli!!!

الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ
Resim---Ellezî ceale lekum mineş şeceril ahdarinâren fe izâ entum minhu tûkıdûn(tûkıdûne) : O ki size yeşil ağaçtan bir ateş yaptı da şimdi siz ondan tutuşturup duruyorsunuz(Yâ-Sîn - 36/80)

MCn genel formüldür.
C üssündeki n= sıfırdan sonsuza kadar değerler alır.
n=0 olduğunda C0= 1 ede ve MCn=M olup MADDE-dir..
n=1 olduğunda C1= C ede ve MCn=MC olup KUVVET-tir..
n=2 olduğunda C2= 1 ede ve MCn=MC2 olup ENERJİ-dir..
İnsanoğlu şimdilerde n=3 nedir bulmaya çalışmaktadır.

İşte bu noktada derim ki n=3 ve ötesindeki bir gücü göndermekte Rabbülâlemin Güneşle ki bu “HAYY” ın ANA ihtiyacıdır ve her AN ambalajlanıp SALLınmaktadır durmadan…

Bu ARTIK içinde gelen Isı, Işık veya her ne ise sadece bu gelenle Bitkiler fotosentez yapabilmekte TÜM CANlıların ilk ve ANA Besinini yapmaktadırlar.
Sonra OT yiyenleri ET yiyenler yer de İnsan ise her ikisini de yiyerek gıdalanır.
Böylece ömür boyu hücrelerinin enerjsini Yeşil AĞAÇ-ATEŞten alır..

Dış ısınmada da temel ısı kaynakları da bitkisel ve dolayısıyla GÜNEŞtir.
Odun, kömür, petrol vs.. Hepsi
Temelde GÜNEŞ kökenlidir ve SU ile İçİçedir..

İşte bu kadar temel VARlık olan GÜNEŞin, Rububiyyet Kevnîni vüCÛDa getirmesinin durdurulması hükmullahıdır..

وَإِذَا النُّجُومُ انكَدَرَتْ
Resim---Ve izen nucûmun kederet: Yıldızlar bulandığında-solduğunda,” (Tekvîr 81/2)

Yıldızlar bulandığı zaman.
İnkidâr, bulanmaktır, düşme ve saçılma.
Yıldızların nurlarının parlaklığı bozulup sönmesi, silinmesi;

فَإِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْ
Resim---Fe izen nucûmu tumiset: Öyle ki, o zaman yıldızların ışığı giderilmiştir.(Mürselat, 77/8)

Tumiset: ışıkları giderildi, silindi.

Diğer bir âyet-i celîledeyse:

وَإِذَا الْكَوَاكِبُ انتَثَرَتْ
Resim---Ve izel kevâkibunteseret: Ve yıldızlar dağıldığı zaman.” (İnfitar, 82/2)

"Yıldızlar döküldüğü vakit... saçılıp dökülmeleridir.
İnteseret: düzeninden koparak dağıldı.
Hayat ve Dirilik Merkezi Güneş etrafındaki Necm-Kevkeb-Yıldızlar denge ve Düzenini kaybedince..
Diğer iki âyet-i celîledeyse:

وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ
Resim---Ve izelcibâlu suyyiret: Dağlar yürütüldüğünde,” (Tekvîr 81/3)

وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً
Resim---Ve humiletil ardu vel cibâlu fe dukketâ dekketen vâhıdeh(vâhıdeten): Ve yeryüzü (arz) ve dağlar yerlerinden kaldırılıp, tek bir çarpışla parçalandığı zaman.(Hâkka, 69/14)

وَإِذَا الْعِشَارُ عُطِّلَتْ
Resim---Ve izel ışâru uttılet: Kıyılmaz mallar bırakıldığında,(Tekvîr 81/4)

Kıyılmaz mallar bırakıldığı zaman. İşâr, uşerâ kelimesinin çoğuludur.. Uşerâ, "onlarlı" demek gibi olup Araplar on aylık gebe deveye doğuruncaya kadar bu adı verirler. Onlara göre bunlar, kendilerinin en kıymetli mallarıdır. Bu şekilde bunun çoğulu olan ışâr sürüsü bazı yeni doğurmuş, bazısı doğurmak üzere bulunan ve en çok bakılması, gözetilmesi gereken en kıyılmaz mallar demek olur.
Razî'nin yazdığına göre bazıları, âyette sözü edilen "ta'til-i ışâr"ın, bulutların kurumasından, yağmurların kesilmesinden kinaye olduğunu söylemişlerdir. Çünkü Araplar bulutu, yağmur yüklü olduğu için hamilelere benzetirler. Bu mânâ mecaz olmakla beraber dağların yürütülmesiyle münasebeti de vardır.

وَإِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْ
Resim---Ve izel vuhûşu huşiret: Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında,” (Tekvîr 81/5)

Vuhûş, vahşi hayvanlar mânâsına olup "vahş" kelimesinin çoğuludur. Vahş, tekil olan vahşî kelimesinin cins ismidir. İnsana yakın olmayan kara hayvanlarına bu ad verilir. Ehlî ve evcilin zıddıdır. Dilimizde yabanî diye de söylenir.
vahşi hayvanların toplanması, hayvanların da kısas için diriltilip mahşer yerine toplanmalarıdır.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Muhakkak hakları sahiplerine vereceksiniz. Hatta boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan kısas yoluyla hakkı alınacak." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre'den; Müslim ve Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ve hatta karınca karıncadan hakkını alacak." Katade de bu âyette demiştir ki, "Her şey, hatta sivrisinek kısas için haşr olunacak." buyurmuştur.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned)

Zıdların gücü ortadan kalkınca vahşilik de bitmiş olacaktır.. sahnede oyun durmuştur..

وَإِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْ
Resim---Ve izel bihâru succiret: Denizler ateşlendiğinde (suları çekilip, volkanlar halinde ateş püskürdüğünde),(Tekvîr 81/6)

Tescir, alevli ateşle fırın kızdırmak ve doldurmak mânâlarına gelir.
CeRRe kökünün Merkez çekim olduğu bilinmeli aslında..
Diğer bir âyet-i celîledeyse:

وَإِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ
Resim---Ve izel bihâru fucciret: Ve denizler kabarıp karıştığı zaman.(İnfitâr, 82/3)

Fucciret: kabarıp kaynaştı, fışkırtılıp akıtıldı.
Bir de İbnü Atiyye Tefsiri'nde yazıldığı gibi denilmiştir ki; tescirin, sâcurdan türetilmiş olma ihtimali vardır. Sâcur, köpeğin boynuna bağlanmak için geçirilen toka ve tasma demek olduğundan,tescir, toka takmak veya tasma geçirmek mânâsıyla zaptedip malik olmaktan mecaz olarak denizlerin o çalkanma halinde abluka edilmiş gibi zaptedilip bağlanmasını if ade eder.
Denizlerdeki muazzam sıcak-soğuk akıntılarının Güneş İşini bırakınca durması bir anlamda deinizleri de hareketsiz hale getirecektir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَإِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْ
Resim---Ve izen nufûsu zuvvicet: Nefisler eşleştirildiğinde,(Tekvîr 81/7)

Zuvvicet: zevcelendirildi
Nüfûs, bilindiği gibi nefs'in çoğuludur.
Nefislerin eşleştirilmesi her melekenin kendi cinsine; karanlığın karanlığa, aydınlığın aydınlığa katılıp birleşmesi midir?
ZıDların Zevkinde SEViyelenme TEKliğine ULAŞım mıdır?.
Nefslerin ZEVClendirilmesi zor bir anlama durumudur..
Âdem aleyhi's-selâmın Nefsinden yaratılan Hacc aleyhia's-selâm nefsi..

خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنزَلَ لَكُم مِّنْ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
Resim---''Halakakum min nefsin vâhıdetin summe ceale minhâ zevcehâ ve enzele lekum minel en’âmi semâniyete ezvâc(ezvâcin), yahlukukum fî butûni ummehâtikum halkan min ba’di halkın fî zulumâtin selâs(selâsin), zâlikumullâhu rabbukum lehul mulk(mulku), lâ ilâhe illâ huve, fe ennâ tusrafûn: Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?(Zumer 39/6)

Tekrar DÖNüşte-RÜCÛ’da Nefslerin EŞLenmesi-TAMMlanması..
Kıyamet sûresi ve diğerlerinin anlaşılması gerekmektedir inşae ALLAH..

Kaldı ki Erkek kadın her NEFS kendi “ben-sen” liğinde KULLUKla Mükelleftir ve başı boş da değildir.
"Her nefis, beraberinde bir sevk memuru ve şahid ile gelmiştir."

إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ
Resim---''İz yetelakkâl mutelakkîyâni anil yemîni ve aniş şimâli kaîdun.: O zaman, sağda ve solda oturan iki telâkki edici (tesbit edici melek), (amelleri) tespit ederler.” (Kâf, 50/17)

مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ
Resim---''Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîdun: Bir söz söylenmez ki, onun yanında hazır gözetleyiciler (tarafından tespit edilmiş) olmasın.(Kâf, 50/18)

وَجَاءتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ
Resim---Ve câet kullu nefsin meahâ sâikun ve şehîdun: Ve bütün nefsler beraberinde bir saik (hayatını kayda alan) ve bir şahid ile gelir.(Kâf, 50/21)

Saik sevkedendir, Muhafaza melekleri şahidlerdir..
Ancak işin aslı ise şah damarımzıdanda yakın ve ÂLETleri çalıştıran CERRyÂN gibi olana kadar gitmektedir açıkça..

Kur'ân-ı Kerimimizde;

وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ
Resim---Ve inne aleykum le hâfızîn: Halbuki, üzerinizde gözcüler var.” (el-İnfitâr, 82/10)

كِرَامًا كَاتِبِينَ
Resim---Kirâmen kâtibîn: Kiram-değerli, dürüst kâtibler var(İnfitâr, 82/11)

يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ
Resim---Ya’lemûne mâ tef’alûn: Her yapmakta olduğunuzu bilirler.” (İnfitâr, 82/13)

Kirâmen kâtibin melekleri; Kulun her halini bilerek-şahidi olarak yazan- Kâtiplerdir, melekelerdir. Kerîm, şerefli, doğru ve âdildirler..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin bazı Hadis-i şeriflerinde buyurduğu;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Gece bu takım melekler, gündüz bir takım melekler size gelirler. Bunlar, sabah ve ikindi namazlarında bir araya gelip buluşurlar. Sonra sizinle kalmış bu meleklerden yukarıya çıkanlara, Rableri-onların hallerini en iyi bilen olduğu halde- kullarımı ne halde bıraktınız? diye sorar. Onlar da namaz kılarlarken bıraktık; namaz kılarlarken kendilerine gittik derler" buyurmuştur.
(Buhârî, Mevakid, 16; Bed'ül-Hakk, 6; Müslim Mesacid 210; Ahmed b. Hanbel, II, 257, 486; Nesâf, Salât, 21).

Resim---Kulun sırf livechillah ALLAH celle celâluhu için niyeti, ihlası ve ameli o kadar önemli ki;
Görevli melekler, kulun iyiliklerini çok sayıp beğenerek ALLAH celle celâluhu katına ulaştırdıklarında, ALLAH celle celâluhu, onlara şöyle vahyeder: "Siz kulumun amelini gözetip zabt eden idiniz. Ben ise kulumun nefsinde olan niyetinin gözeticisiyim. Kulum, amelini halis ve katıksız olarak benim rızam için yapmadı. Bunu Siccîn'e atınız". Melekler, az ne önemsiz buldukları kulun amelini de Allah'ın dilediği mülk ve saltanatından olan katma ilettiklerinde, Allah onlara vahyeder ki, "Sizler kulumun işini yazıyordunuz. Ben ise onun nefsinde olanı bilir ve gözetirim. Amelini katlayın da onu İlliyyin'e atın" buyurur.
“İ. Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, VI, Mısır, 1314; s.104, el-Habâık, s.95; İbn Ebi'd-Dünya, el-İhlâs).

Kişinin halis olarak iyi niyeti, niyetsiz amelinden hayırlıdır. Kul, Allah rızası için iyi amel işlemeye niyet edince, hastalık gibi bir engel çıkınca, veya sıhhatli zamanındaki gibi salih ve çok amel işleyemeyince, Allah, ona sıhhatli zamanında işlediği gibi niyetine göre sevab yazdırır.

Her zaman her yerde her halde sadakatla samimiyetle işlenen ameller hastalık vs. ile aksarsa bu konuda pek çok hadis vardır:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Vücuduna bir hastalık ve bu belâ isabet eden müslümanların amellerini muhafaza eden meleklere Allah Tealâ şöyle emreder: Kulum için benim bağım (engelim) ile engellendiği müddetçe, önceden her gün ve her gece işlediği kadar hayırlı ameli yazınız" buyurdu.
(İbn Ömer'den; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, s. 194, 198).

Kiramen Kâtibin melekleri kullar cima ettiklerinde ve ayak yoluna çıktıklarında yanlarından ayrılırlar. Hattâ kişi guslederken, çıplak vaziyette bulunduğu zaman ve cünüb iken de yanından ayrılıp geriden gözetlerler
(Suyûtı, ed-Dürrü'l-Mensûr, V, s.323; Lakkânî, Şerhu Cevhereti't-Tevhîd, s.208)

Kiramen Kâtibin melekleri, insanoğlu her ne vaziyette bulunursa bulunsun mutlaka onu gözetleyip amelini hıfzedip yazarlar. Kişi ölünce de kabrinin başında beklerler.
(İ.Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, VI s.105; Cema'u'l-Cevâmi 5089 nolu hadis; ali el-Muttakî, Kenzü'l-Ummâl, 42967 nolu hadis).

Kiramen Katibin meleklerinin tuttuğu bu defterler mahkeme-i kübrâda sahiplerini bulur:

وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَآئِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا
Resim---Ve kulle insânin elzemnâhu tâirehu fî unukıh(unukıhî), ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâ: Bütün insanların kuşunu (kazandıkları ve kaybettikleri dereceleri) boynunda bağladık (boynuna astık). Ve kıyâmet günü ona, neşredilmiş kitabı çıkarırız.(İsrâ 17/13)

اقْرَأْ كَتَابَكَ كَفَى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا
Resim---Ikra’ kitâbek(kitâbeke), kefâ bi nefsikel yevme aleyke hasîbâ: "Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter." (İsrâ 17/14)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَإِذَا الْمَوْؤُودَةُ سُئِلَتْ
Resim---Ve izel mev’udetu suilet: Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğunda,” (Tekvîr 81/8)

بِأَيِّ ذَنبٍ قُتِلَتْ
Resim---Bi eyyi zenbin kutilet: "Hangi günahtan dolayı öldürüldü?" diye.” (Tekvîr 81/9)

MEV'ÛD: Söz verilmiş. Vaadedilmiş. Vâdeli. Vadesi muayyen ve mukadder olan. Evvelden takdir olunmuş demektir.
Kâinâtta et TEKVÎN Esmasının Zuhur tahtası UMM-ANA.. Rahmi.. Rahimiyyet tecellîsi..
Elest Bezminde bu ÂLEMde İ’tibarî-İzafî-İğreti-Geçici-Gölge “var”lık gösteren küllî ŞEY’in “beL”sı var Yaratanına RaBBısı Teâlâya..
HÂL bu iken HÂL-i Hazırda neden İnsanoğlu aklı bu VA’DEsini Öldürdü acaba? Hangi ZeNBinden-suçundan, günahından, kabahatından?.. bu KITALın seBeBinedir?..
Dün-Bugün-Yarın.. şu ÂNda.. ŞeÂNuLLAHta..

MEV'ÛDE, küçükken diri olarak gömülüp öldürülen kızcağız demektir. Ve'd aslında evd gibi ağır basmak mânâsıyla ilgili olup cahiliyye Araplarının kız çocuklarını diri diri toprağa gömme şeklindeki âdi âdetlerine denilir. Tefsircilerin yazdıklarına göre cahiliyye Araplarında bu çirkin âdet yaygın idi ve bunu türlü türlü yaparlardı. Kimisi kızlar yüzünden bir ar gelmek korkusuyla yapar, kimisi parasızlık ve besleyememek korkusuyla yapar, kimisi de melekler Allah'ın kızlarıdır, dediklerinden dolayı kızlarını da meleklere katmak üzere, Allah'a daha layıktırlar diye yaparlardı.

Bunları okuyunca o günkü masallar sanır AKLımız.. oysa şu Anki MaSALLımızdır bu… Hakk'a Kavuşma BAĞlarımız..
Mev'ûde, yükümlü kişinin, kendisi için yaratıldığı şeyin dışında kaybettiği kuvvetidir.
fahreddin Razi Hocam: "Bazı araştırmacı hocalarımdan, akla ansızın gelip de yazılmayarak yok olmuş olan her meseleye mev'ude denilmiş olduğunu da işittim." buyurmakta..
Kaybolan her değerli değer yargısı gelcek kuşakların bu bataktaki ayak basacakları Hayt TAŞlarıydı..
bu nedenle MuhaMMedî Hasbî Hizmetin eşi yoktur insanlık âleminde canlarımız!..

Ve'd denilen bu büyük suçun özeti, çocuğunu öldürmekten ibaret olduğu ve bunun en önemli sebebi fakirlik ve çocuğu besleyememek korkusu bulunduğu için En'âm Sûresi'nde "Yoksulluktan dolayı çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin ve onların rızkını veren biziz."

قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Resim---''Kul teâlev etlu mâ harreme rabbukum aleykum ellâ tuşrikû bihî şey’â(şey’en), ve bil vâlideyni ihsânâ(ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum min imlak(imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrebûl fevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan(batane), ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bil hakk(hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum ta’kılûn(ta’kılûne):De ki: “Gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım; O'na bir şeyi ortak koşmayın. Anne, babaya ihsanla davranın. Yokluk (fakirlik) sebebiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de yalnız Biz rızıklandırırız. Kötülüğün açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haklı olmanız hariç kimseyi öldürmeyin ki; onu Allah haram kıldı. İşte bunları size vasiyet (emir) etti. Böylece siz, akıl edersiniz.(En'âm, 6/151)

Çocuklarımız KİMlerdi?.. Geleceklere Hayy Zincirimiz.. KIZlarımız sa hayy Tezgâhımız-Tarlallarımız... Oğullarımız Hayy Tohumlarımız…
Tarlayı Çorak tohumu KURAK bırakıp aç kalanlar Âl-i Firavunlar değil miydi?..
Haram kılınan Mescidü’l- Haram ve Kadın.. Hürmet şart olanlardı.. yasak olanlar değildi..
ALLAH celle celâluhunun her CANa Lutfu alan Hayy senliği Kudretini kesip atmak EDEBsizliği olan Kıtal.. RIZKı kesen vahşet..

وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُم إنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْءًا كَبِيرًا
Resim---''Ve lâ taktulû evlâdekum haşyete imlâk(imlâkın), nahnu nerzukuhum ve iyyâkum, inne katlehum kâne hıt’en kebîrâ(kebîren): Yoksulluk korkusu ile evlâtlarınızı öldürmeyin! Onları ve sizleri sadece Biz rızıklandırırız. Muhakkak ki onların öldürülmesi, (kasıtla işlenen) büyük suç oldu.(İsra, 1 7 /31)

Fakr Korkusu.. insan AKLına yüklenen ANA esmalar.. BESLEN ve ÜRE.. imkÂNla KULLuk İmtihÂNı ise bu İKİsi ARAsında değil miydi?..
KULLuğun ANA YASAsı Olmazsa olmaz Sıfatları: FAKRiyyet -> ACZiyyet -> ZiLLet -> İLLet iken nedir bu RABBlığa Kalkışmalar CANlar cenginde cihÂNda dostlar!..
ALLAH celle celâluhu Sünnetullahının bozulmasıan İZİN verir mi?.. Kuralları somut-Soyut kesindir..
Bakınız dünyaya günde binlerce çocuk öldürülmekte.. %99 u da isalam ülkelerinde Müslümanım diyen bedbahtlar Eliyle..
Aziz canlar!
Yartan ALLAH celle celâluhu dışında tüm YARATILANların sadece Zâhir ve Bâtınları vardır ve EVVEL ü ÂHİRleri Yaratandadır..
ceNNet ceheNNem de yaratıktır.. Zâhirleri ve Bâtınları vardır..
BAKar msınız şu insan AKILLarına ki, içinde yayıp yaşattıkları cehenneleri Anlamayıp, içinde yayıp yaşayıp yaşatacakları cENNetleri BİL-BUL-OL-YAŞAmayıp hayalî ve de geleceğe kalmış ki gelceğe İMANI şüpheli.. Peşinde koşmaktalar..

Kendi NEFSime derim ki,
Akıl Tasına toprak dolmadan, şu İMTİHAN- Mumtehine Sûremizi Oku bak!..

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَى أَن لَّا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---''Yâ eyyuhen nebiyyu izâ câekel mu'minâtu yubâyi'neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ yesrikne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye'tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya'sîneke fî ma'rûfin fe bâyı'hunne vestagfirlehunnallâh(vestagfirlehunnallâhe) innallâhe gafûrun rahîm: Ey Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste! Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Mumtehine 60/12)

İyi ANlada TERCİHini yap -> Ya AĞZınla Şeyin arasında birkaç metre bağırsakta YAŞA.. Ya da oceheNNmden KalB ceNnetine geç.. İkrÂ!.. OKU!..
Rabbu’l-ÂLEMîn SÖZünü Rahmetenli’l- ÂLEMîn SESinden DUY ve UY!..

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
Resim---''Lekad kâne lekum fîhim usvetun hasenetun li men kâne yercûllâhe vel yevmel âhire ve men yetevelle fe innallâhe huvel ganiyyul hamîd: Andolsun, onlarda sizlere, Allah'ı ve ahiret gününü umud edenlere güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirecek olursa, artık şüphesiz Allah, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan), Hamid (övülmeye layık olan)dır.(Mumtehine 60/6)

Resim---Ömer radiyallahu anhu: “Temim kabilesinden Kays b. Asım Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve: "Ben, dedi, cahiliye döneminde 8 kızımı diri diri toprağa gömdüm." Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Herbirine karşılık bir köle azat et!." buyurdu. Kays: "Benim develerim var." dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "O halde her birine karşılık bir deve kes!." buyurdu.
(Alûsî; Bezz’ar; Hâkim, Kûnâ; Beyhakî, Sünen)

Öldürdüğümüz VA’dlerimiz, zamanlarımız ve sıhhatlarımıza Neyimizi KURBan edeceğiz bilemiyorum?!..

وَإِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ
Resim---Ve izes suhufu nuşiret: Amel defterleri açıldığında,” (Tekvîr 81/10)

es suhufu: sahifeler (amel defterleri), kaydolmuş bilgilerin bulunduğu dökümanlar.
Ve sayfalarımız açıldığı vakit.
Her ANımız kayda alınırken kendimiz tarafından..
Açılacak Sayfalardan önce AKILlarımız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem NAKLine ne zaman Açılacak?.
Günde 40 defa en az KIYAMa Durmaktayız Kur'ân-ı Kerim Okumaktayız Hamdolsun da neden Kıyametimiz Ölünce kopacak?.. Şimdi KIYAMetsek de Defterimizi-Kitabımızı Burada okuyp ÇÂRE-SÎNe bakak yaa..

فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَؤُوا كِتَابِيهْ
Resim---Fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînihî fe yekûlu hâumukreû kitâbiyeh:O zaman kitabı (hayat filmi) sağından verilen kimse ise o zaman: “Alınız, kitabımı okuyun.” der.(Hâkka, 69/19)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in buyurduğu "tetayür ü suhuf: yani "sahifelerin uçuşması" olmadan şu Tuyurlarımızı ŞUM-ŞOMluklarımızı parçalasak ya!..
Ey Nefsim kaçacak bir yer yok!. HaKK Teâlâ’nın GÖZCÜleri GÖZlerin gibi!..
Vechullah Özünde-Merkezde ve de Çevrende-Muhitte “ben” dediğin “BEN” yansıması YOK ki ASLında!..
Ham AKLına uyma KÂMİL kıl ki NAKlen Anlasın; Hâfız kim?. Kâtib kim? BİLen kim?..

وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ
Resim---Ve inne aleykum le hâfızîn(hâfızîne): Ve muhakkak ki, sizin üzerinizde mutlaka (hıfzeden) hafaza melekleri vardır.(İnfitar 82/10)

كِرَامًا كَاتِبِينَ
Resim---Kirâmen kâtibîn(kâtibîne): Şerefli yazıcılar (kaydediciler) olarak.” (İnfitar, 82/11)

يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ
Resim---Ya’lemûne mâ tef’alûn(tef’alûne):Yaptığınız şeyleri bilirler.(İnfitar, 82/13)

En iyisi bir damla pişmanlık gÖZ yaşımızda açalım şu GEÇen ÖMR Defterini neler saklamışız, neler Yazmışız ve Neler BİLinmekte el ÂN ve ÇÂRE-SÎNe?.. Kopsun Kıyametimiz ŞeÂNda şu ÂNda inşae ALLAHu Teâlâ!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَإِذَا السَّمَاء كُشِطَتْ
Resim---Ve izes semâu kuşitat: Ve sema (mekânlarından) sıyrılıp kaldırıldığı (perdeler açıldığı) zaman.(Tekvîr 81/11)

Kuşitat: sıyrılıp soyuldu (derinin, koyundan sıyrılarak çıkarılması)
KEŞT, hayvanın derisini yüzmek ve ağacın kabuğunu soymak ve yüzden örtüyü sıyırmak gibi, örtülü bir şeyi bürüyen örtüyü yüzünden atıp açmaktır.

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاء كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ
Resim---''Yevme natvis semâe ke tayyis sicilli lil kutub(kutubi), kemâ bede’nâ evvele halkın nuîduh(nuîduhu), va’den aleynâ, innâ kunnâ fâılîn(fâılîne): O gün, kitapların yazılı sayfalarını dürer gibi semayı düreceğiz. Onu ilk defa halketmeye başladığımız gibi (eski durumuna) iade edeceğiz (geri döndüreceğiz). Bizim üzerimizde bir vaaddir. Muhakkak ki (bunu) yapacak olan, Biziz.” (Enbiya, 21/104)

Bu âlemin harab edilmesi ile tam yok oluşundan çok, İLKine Rücu’ DÖNüş iadesi vardır.
Gözümüzü perdleyen göklerin ARŞ ve CeNNetlere DÖNüşü gibi…
O gün ya da bu gün zâten hal-i hazırda Hududllahı taşanların karşılaştıkları ceheNNemler ortada her ÂN..

وَإِذَا الْجَحِيمُ سُعِّرَتْ
Resim---Ve izel cahîmu su’ıret: Ve cehennem kızıştırıldığı (şiddetle alevlendirildiği) zaman(Tekvîr 81/12)

"Azgınlar için de cehennem apaçık ortaya çıkarılmıştır."
Her nefsin ettiğini BULması ektiğini BİÇmesi açık-seçik barizdir:

وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
Resim---Ve burrizetil cahîmu lil gâvîn(gâvîne): Ve cehennem azgınlara (azgınlar için) bariz olarak gösterildi.(Şuara, 26/91).

Bu ceheNNemler; Gaflet, Cehâlet, Dalalet hatta İhanet Ateşleri olsa ne farkeder ki, Nâr, Nârdır..

وَإِذَا الْجَنَّةُ أُزْلِفَتْ
Resim---Ve izel cennetu uzlifet: Ve cennet yaklaştırıldığında,” (Tekvîr 81/13)

Ve CeNNet, ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme İmanı Kavi olan Muttakiler için sanki ZÜLÜFleri gibi göz ücundadır uzlifettir..
Hakkı DUYuş ve Hayra UYuş Cennetleri de takva sahiplerine uzak değildir, yaklaştırılmıştan da Yakın Hal-i Hazır Halleridir şu Anlarında Şe’ÂnuLLAHda..

وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ
Resim---Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin: Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.” (Kâf, 50/31)

Herkesin her Nefsin HAZIRında olandır NÛru-Nârı..

عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّا أَحْضَرَتْ
Resim---Alimet nefsün mâ ahdaret: Her nefs, hazırlamış olduğunu bilmiş olacak (hayatta yaptıklarının hepsini görecek)(Tekvîr 81/14)

ALLAH celle celâluhu geçmişten Gelecekten şu Andan münezzehtir.. Bunlara insan AKLının Algılama sahasında ANaltımlardır.. ALLAH celle celâluhu her ÂN mekÂNı yeniden Yaratırken Zamandan da münezzehtir..
Meslenin ÖZü şu ki İnsanoğlu Nefsi/AKLıyla RÜŞDe Ermişse İmakÂN İçinde İmtihÂN Olmaya Muhtaç-Mecbur-Me’mur-Mahkumdur…
Âhiretin Karanlık ve GELecek görünmesi Nur-u MuhaMMedin Kalblerimizde CAN CeRRyÂNı olarak olmayışındandır..
Yoksa Dünya-âhiret Akla-Kara gibidir.. Zâhir-Bâtın..
Kudaretullah ve azametullah sahibi olan ALLAH celle celâluhu, KULLarının ne yaptığını Bilenden ötede Yaratandır.. Merhameten Kelâmullahında şimdi Anlamazsanız Anlayacaksınız HABERini vermektedir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ عَلَيْكُمْ أَنفُسَكُمْ لاَ يَضُرُّكُم مَّن ضَلَّ إِذَا اهْتَدَيْتُمْ إِلَى اللّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izehtedeytum ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn: Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir. Siz doğru yola erişirseniz, sapan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir.(Maide 5/105)

يَعْتَذِرُونَ إِلَيْكُمْ إِذَا رَجَعْتُمْ إِلَيْهِمْ قُل لاَّ تَعْتَذِرُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّأَنَا اللّهُ مِنْ أَخْبَارِكُمْ وَسَيَرَى اللّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Resim---Ya'tezirûne ileykum izâ reca'tum ileyhim, kul lâ ta'tezirû len nu'mine lekum kad nebbe enallâhu min ahbârikum, ve se yerâllâhu amelekum ve resûluhu summe tureddûne ilâ âlimil gaybi veş şehâdetî fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta'melûn: Onlara geri döndüğünüzde size özür belirttiler. De ki: "Özür belirtmeyiniz, size kesin olarak inanmıyoruz. Allah bize, sizin durumunuzu haber vermiştir. Yaptıklarınızı Allah görecektir, O'nun Resulü de. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilene döndürüleceksiniz ve O, yapmakta olduklarınızı size haber verecektir." (Tevbe 9/94)

وَقُلِ اعْمَلُواْ فَسَيَرَى اللّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Resim---Ve kuli’melû fe se yerâllâhu amelekum ve resûluhu vel mu’minûn(mu’minûne), ve se tureddûne ilâ âlimil gaybi veş şehâdeti fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn: De ki: "Yapıp edin. Allah sizin yapıp ettiklerinizi (amellerinizi) görecektir. O'nun elçisi ve mü'minler de. Yakında gaybı ve müşahede edilebileni Bilen'e döndürüleceksiniz ve O, size yaptıklarınızı haber verecektir." (Tevbe, 9/105)

إِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنكُمْ وَلَا يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِن تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Resim---''İn tekfurû fe innallâhe ganiyyun ankum, ve lâ yerdâ li ıbâdihil kufr(kufra), ve in teşkurû yerdahu lekum, ve lâ teziru vâziretun vizra uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne), innehû alîmun bi zâtis sudûr: Eğer inkâr ederseniz, muhakkak ki Allah, sizden Gani'dir (size ihtiyacı yoktur). Ve O, kulları konusunda küfre razı olmaz. Ve eğer şükrederseniz sizden razı olur. (Hiç)bir günahkâr, diğerinin (başkasının) günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. Böylece size yapmış olduklarınızı haber verecek. Muhakkak ki O, sinelerde olanı bilendir.” (Zümer, 39/7)

قُلْ إِنَّ الْمَوْتَ الَّذِي تَفِرُّونَ مِنْهُ فَإِنَّهُ مُلَاقِيكُمْ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Resim---''Kul innel mevtellezî tefirrûne minhu fe innehu mulâkîkum summe tureddûne ilâ âlimil gaybi veş şehâdeti fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn: De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma, 62/8)

Akl-ı SİLM olanlar ANLArki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ne BUYurup DUYurup UYun SüNNetini Sırat-ı Mustakîm etmiştir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "en-Nâsü niyâm feizâ mâtû intebehû: İnsanlar uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar" buyurmuştur.
(İmam Ali kerremullahi veche’den; Sehâvî, s. 442; Kan", Esrar, s. 368; a.mif., Masnû, s. 199; Aclûnî, D, 414; İzmirli, Mustasvıfe Söz¬leri, s. 101-103.; İbn Ara¬bî, Fütuhat, 1,207; Bursevî, Kenz-i Mahfi)

Elbette ham akılların gözü ölüm denilince Kabir kapısındadır.. Oyasa Kalb Kapısına çevirebilseydi Her Doğum Ölümden Öte her ÂN Şe’ENuLLAHta Yeniden yaratılma İmanıne ererdi ve DUYradı Hadis-i Şerifi:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Bu yüce Âli SıRRın Sahibi İmam Ali kerremullahi veche Efendimiz: "Perde açılsa yakınım artmaz!” buyurmuştur DUYurmuştur..
(Kitabü'n-Netice, I, 39, Rûh, IX, 122; bk. Mevlânâ, Fihi Mâ Fih, s. 45-74; Kuşeyrî, bu sözü, Amir b. Abdi Kays'tan nakletmişse de meşhur olanın Hz. Ali'ye ait olduğudur. Kuşeyrî, s. 142; Karî, s. 149; Sühreverdî, s. 76.)

Nasıl olur da Ali kerremullahi veche: “Rabbımla hiçbir perdem kalmasa da şimdiki gibi iman ederim?” der gibi buyurmuş diyen ham akıllar için ALLAH celle celâluhu:

لَقَدْ كُنتَ فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَاءكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ
Resim---''Lekad kunte fî gafletin min hâzâ fe keşefnâ anke gıtâeke fe besarukel yevme hadîdun: (Allahû Teâla buyurur): “Andolsun ki sen bundan gaflet içindeydin. İşte senden perdeni kaldırdık. Artık bugün senin görüşün keskindir.” (Kaf 50/22)

ALLAH celle celâluhu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve Ali kerremullahi veche Efendimizin buyruğundan anladığımız şudur ki: “Beklenen GÜN Yaşanan ANdır!”
Ve Bunu ANLAyışım Kıayametimin kopması ve sonsuz UYkulardan EBEDî Uyanışa KIYAM DURuşumuzdur inşae ALLAHuTeÂLÂ..

يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُّحْضَرًا وَمَا عَمِلَتْ مِن سُوَءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَاللّهُ رَؤُوفُ بِالْعِبَادِ
Resim---''Yevme tecidu kullu nefsin mâ amilet min hayrin muhdâran, ve mâ amilet min sû’(sûin), teveddu lev enne beynehâ ve beynehû emeden baîdâ(baîden), ve yuhazzirukumullâhu nefseh(nefsehu), vallâhu raûfun bil ıbâd: Her bir nefsin hayırdan yaptıklarını hazır bulduğu ve her ne kötülük işlediyse onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını istediği o günü (düşünün). Allah, sizi kendisinden sakındırır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır.” (âl-i İmrân 3/30)

وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا
Resim---''Ve vudıal kitâbu fe terel mucrimîne muşfikîne mimmâ fîhi ve yekûlûne yâ veyletenâ mâli hâzel kitâbi lâ yugâdiru sagîreten ve lâ kebîreten illâ ahsâhâ, ve vecedû mâ amilû hâdırâ(hâdıren), ve lâ yazlimu rabbuke ehadâ: Ve kitap (yaşanan hayat ortaya) kondu. O zaman mücrimleri görürsün. Onun (kitabın) içindekilerden korkarlar ve “Bize yazıklar olsun. Bu kitap, nasıl ki (nasıl bir kitap ki), küçük ve büyük hiçbir şeyi sayıp hesap etmeden bırakmıyor.” derler. Ve yaptıkları şeyleri (hayat filmlerinde) HAZIR buldular. Ve senin Rabbin, (hiç) kimseye zulmetmez.(Kehf 18/49)

Bu HAZIR oluş; Nefislerimizin, şu ÂNda Rabbımız TeâlÂ’nın şahdamarımızdan da yakın HUZURunda her ÂN DURUş BİZ BİR-İzliğini BİLmesine, BULmasına, OLmasına ve YAŞAmasına ve de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Mutahhar Rızasında Şehâdetini ANLAma ÂRİFliğine bağlıdır…
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


فَلَا أُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ
Resim---Fe lâ uksimu bil hunnes (hunnesi): Şimdi yemin ederim o sinenlere (gündüzleri gözden kaybolan yıldızlara),” (Tekvîr 81/15)

Bundan sonra hayır, hünnese (merkezî çekim kuvvetine) yemin ederim.

HUNNES, "hânis" kelimesinin çoğuludur. Hans ve hunûs, büzülüp sinmek veya gerilemek ve geri kalmak mânâlarına lazım (geçişsiz) ve müteaddi (geçişli) olduğuna göre hânis; sinen, gaip olan veya sindirip gaip eden yahut geri kalan veya gerileten demek olur.
Burada hans, çoğunlukla lazım (geçişsiz) mânâda kullanılarak geri dönmek ve sinmek demek olur. Dolayısıyla "hunnes", sinenler veya geri dönenler mânâlarıyla tefsir edilmiştir.

الْجَوَارِ الْكُنَّسِ
Resim---El cevâril kunnes (kunnesi): O akıp akıp yuvasına gidenlere,(Tekvîr 81/16)

Cevalan edene (merkezî çekim kuvvetinin etrafında, yörüngede dönene).

Cereyan kökünden türetilmiş olan "câriye"nin çoğulu, akanlar demek olup "el-Hunnes"in sıfatı veya ondan bedeldir. "Yuvasına girenler" Bu kelime, "kânis" kelimesinin çoğuludur. Kânis, süpürmek mânâsına kens'ten türemiş olması durumunda süpüren; künûs mastarından türemiş olmasına göre de kinas (kümes) a giren demektir. Kinâs, ceylanların ağaçlık ve ormanlık aralığında gizlendiği yatağına, yuvasına denir ki, kumu toprağa kadar süpürüp açtığı için böyle denmiştir. Çokları bu "cevâri"nin gezegenler, özellikle "5 yıldız" adı verilen Zühal, Müşteri, Merih, Zühre ve Utarid gezegenleri olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bunlar güneş ile beraber akıp gider, sonra geri dönmüş görünür, sonra da güneşin ışığında gizlenirler. Görme itibariyle geri dönüşleri hunûs; güneşin ışığında gizlenişleri künûs'tur, demişlerdir ki eski yıldız falcıları bu 5 yıldıza "hamse-i mütehayyire" yani "beş gezegen" adını vermişlerdi. Birçokları da genel olarak bunların yıldızlar olduğunu nakletmişlerdir. Bunun şu şekilde izahı yapılmıştır: Çünkü yıldızlar gündüzleyin siner, gözlerden kaybolurlar. Geceleyin de künûs eder, yani yataklarındaki ceylanlar gibi ortaya çıkar, doğarlar. Fakat künûs'un böyle yalnız ortaya çıkmak, görünmek şeklinde tefsir edilmesinde bir kapalılık vardır. Onun için daha doğru olmak üzere şöyle denilmiştir: Çün kü yıldızlar, gündüzleyin ufuk üstünde oldukları halde bile gözlerden gizlenirler. Bu sinmelerine hunûs denilir. Doğduktan sonra da batarak ceylanların yuvalarına girdikleri gibi, ufkun altına girerler. Buna da künûs denilir.

فَلَا أُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ
Resim---Fe lâ uksimu bil hunnes (hunnesi): Şimdi yemin ederim o sinenlere (gündüzleri gözden kaybolan yıldızlara),” (Tekvîr 81/15)

Bundan sonra hayır, hünnese (merkezî çekim kuvvetine) yemin ederim.
Hunnes: sinenler. akışın tersi, pusma, büzülme, sinme, gerilemek.. YUTucu Kara DELİKler gibi..

الْجَوَارِ الْكُنَّسِ
Resim---El cevâril kunnes(kunnesi): O akıp akıp yuvasına gidenlere,” (Tekvîr 81/16)

Cevalan edene (merkezî çekim kuvvetinin etrafında, yörüngede dönene).
Kunnes: yuvalarına girenler. belli güzergah, yuvaya girme, hareket halindeki cismin yuvası. DOĞurucu AK DELİKler gibi..
Cariye: akış..
Bu âlemde Sünnetullah üzere her ÂN Şe’ÂNullah Câridir, her AN yeniden Yaratış sürer gider. Her ne ki Zâhiri varsa Bâtını da vardır.
Onun için MuhaMMedî MeLÂMette Madde-Mânâ ki Teknik ile Tasavvuf İÇli-Dışlıdır..
Merkezkaç Kuvveti varsa Merkezçek Kuvveti de vardır..

Çekim gücünü bilimsel olarak ilk tarif eden ve matemetik formüle döken Isaac Newton (1642-1727) olmuştur.
Çekim gücü Zerreden Kürreye hayatı doldurmuştur. OLuşun SeBBeha Sırrıdır..
İlmî-Fennî BİLişler-BULuşlar OL-ANın Anlaşılmasından ibârettir ve GERÇEK karşısında devede kulak değildir..
İlahî CeRR Kanunları Sistemin tümünü kapsar.. Top gibi yusyuvarlak Dünyanın her noktasında yaşayan kendisini yukarda sanır ve Okyonuslar boşalıp gidemez.. Bunun için varsa gücü Dünaynın Yerçekim gücünü yenmelidir.
Zerre-Atomda da Çekirdek elekteronu hem iter-Merkezkaç hem de çeker-Merkezçek Kuvveti uygular ki, elekteron ne çok çekilip çekirdeğe girip birleşemez ve ne de fırlatıp sonsuza gidemez..
İlahî DENGE-DÜZEN TaMMdır..

Isaac Newton ALLAH celle celâluhunun Kâinatı nasıl hassas denge-düzenlerle yarattığını şu sözleriyle açıklamaktadır:"Güneş'ten, gezegenlerden ve kuyruklu yıldızlardan oluşan bu çok hassas sistem sadece akıl ve güç sahibi bir Varlık'ın amacından ve hakimiyetinden kaynaklanabilir...O, bunların hepsini yönetmektedir ve bu egemenliği dolayısıyladır ki O'na“Üstün Kuvvet Sahibi Efendimiz” denir."

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا
Resim---Tebârekellezî nezzelel furkâne alâ abdihî li yekûne lil âlemîne nezîrâ(nezîren):Âlemlere uyarıcı olması için kuluna Furkan'ı indiren (Allah), mübarek'tir.” (Furkân 25/1)

الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
Resim---Ellezî lehu mulkus semâvâti vel ardı ve lem yettehız veleden ve lem yekûn lehu şerîkun fîl mulki ve halaka kulle şey’in fe kadderahu takdîrâ(takdîren): O (Allah) ki; göklerin ve yeryüzünün mülkü, O'nundur. Ve O, çocuk edinmemiştir. Mülkte, O'nun şeriki (ortağı) olmamıştır. Ve herşeyi, O yarattı sonra da onların kaderini takdir etti.(Furkân 25/2)

Furkân fark ettiricidir ki bu ÂLEMde asla İKİ eşit Şey yoktur her şey kendisi olarak tektir tek koordinattadır..
ALLAH celle celâluhu tüm EŞYÂ kalemlerini tek kaleme indirip Küllî ŞEYi sanki TEK Şey tewk Nokta halinde buyurmaktadır ANLAmamaız için.
Küllî ŞEYi yaratıp her ŞEYe Kaderini- Kadarını Sünnetullah tavrı, tarzı, stili ve ölçüsü içinde takdir edip yaşatmaktadır.
Zerrelerin göbeğindeki ÇEKİRDEKin Büzülüp-Sinip ELEKTRONları yutup sindirmek isteği-ÇEKişi.., Kürrelerin ortasındaki GÜNEŞin Büzülüp-Sinip etrafında tavaf eden GEZEĞENlerini Yutup kendinden kılmak istemesi-ÇEKişi..ÇEKim GÜCü..Hılkıyyet Hunnesi.. MERKEZe çekilme, büzülme, sinme!..
Elektronların ve Gezeğenlerin Merkezlerinde DÖNmeyip DÖNdüren Çekirdek ve Güneşin MUHİTindeki Yusebbuhu Raksı-Hareketi- İlahî Kaçış CÂRİyesi ve her ÂN Kûn feyeKÛN KuNNesi..

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.”
(Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar vede Kürreler-Galaksiler,
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılara ŞE'ENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz inşae ALLAH..
İşte her ZeRReye bahşedilen bu Rüşd Raksı, Yeniden Yartış Hareketi Merkezin DENGE için ÇEKimine karşı Merkezkaç DÜZEN Kuvvetini doğurup VARlığı oluşturmaktadır her ÂN ŞeÂNullahta…

Şu ÂN -> Şe’eNULLAH..
ŞeÂN: her ÂN yeniden YÂRatış...

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin: Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an YARATma HÂLi-ndedir. (Rahmân 55/29)

İşte bu Merkez-Muhit, Denge-Düzen İlahî İlişki Kanunları olmasaydı elektronlar çekirdeğe gezeğenler Rahmet-gıda kapısı Güneşe yapışır kalırdı ki Sistem çökerdi..
Ya da elektronlar ve gezeğenler başını alıp gitselerdi kaos ve herc ü merc olur yine sistem çökerdi..
Merkez Yuvalarındaki Çekirdek ve Güneş MerkezeÇEKiş Hunnesi..
Muhit YÜRÜngelerindeki Elektron ve Gezegenler Merkezden KAÇış Kunnesi..
Ve de NAKLi BİLen-BULa-OLan-Anlayan ve YAŞAyan SİLM AKLın,
devrÂN deVRi, seyrÂN seYRi, cevlÂN ceVLi ve hayrÂN haYRı Hârikadır Hılkıyyet HAZZında ve’s-seLÂM!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَاللَّيْلِ إِذَا عَسْعَسَ
Resim---Vel leyli izâ as’as(as’ase): Ve kararmaya başladığı- Yöneldiği an geceye.” (Tekvîr 81/17)

Asase: giriş veya çıkış anı, geceye geçiş anı kararmaya başladığı an.
AS'ASE, zıt anlamlı kelimelerden olup hem gelmek, hem de gitmek mânâlarını veriri cümle içinde.
Gündüz çekip giderken aynı ANda koşup gelen SıRR Perdesi GECEye andolsun!
AYNI yerde gece-gündüz ve mesele Güneşin Olup Olmaması..yer AYNı.. İnsan AYNı.. Nurlu ya da NURsuz..
As-As..Zâhir ve Bâtın AYNiyyet SÎNliği-SENliği ARA-KESitte vüCÛDu Seyrr…
Rahmaniyyetin yoğun tecellî hâli gündüz-zâhir-fiillerimiz-dış âlemimiz..
Rahîmiyyetin yoğun tecellî hâli gece-bâtın-düşüncelerimiz-iç âlemimiz..

وَالصُّبْحِ إِذَا تَنَفَّسَ
Resim---Ves subhı izâ teneffes(teneffese): Nefeslendiği (ağardığı) an sabaha ki,” (Tekvîr 81/18)

Teneffüs ettiği-karanlığı yırttığı-açtığı an sabaha yemin ederim!
SeBBeha Nefeslenmemiz.. İstirahatın bitişi gecenin ayrılışı gibi..

وَاللَّيْلِ إِذْ أَدْبَرَ
Resim---Vel leyli iz edber: Arkasına döndüğü, dönüp gittiği AN an geceye andolsun.(Müddessir 74/33)

NûR-u MîM Güneşi doğan yüreklerde SeBBeha Tesbihinin Zikrullaha İştirakin CAN COŞkusu..
RABBimizden her ÂN GEL-iş-DÖN-üş ŞE’Nliği, şu ANda ve ŞE’ENULLAHta her AN Devam etmekte olan yeniden yaratış ŞeÂNına iştirak:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ
الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm (hakîmi): Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih etmektedir.(Cuma 62/1)

Bu Zâhiri DÖNüşün Bâtınını GÖRemeyen KÖR NEFS-AKıL ve AN-layamayan Kapalı KALB için
Resim---Sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

ALLAH celle celâluhu bu yeni DOĞuşu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e ve Müslümanlara va’dedip müjdelemekte Kur'ân-ı Kerimde:

وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى
Resim---''Ve lel âhıretu hayrun leke minel ûlâ: Ve ahiret (bundan sonraki hayat), mutlaka senin için, evvelkinden (dünya hayatından) daha hayırlıdır.” (Duha 93/4)

إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ
Resim---İnnehu le kavlu resûlin kerîm: Muhakkak ki O (Kur'ân), gerçekten Kerim Resûl'ün sözüdür” (Tekvîr 81/19)

Bu Zikrullah ki, bu Kelâmullah ki;
ALLAH celle celâluhu SÖZü ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESidir.. gerisi NAKLen GELiştir..
Aklen-Naklen olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir bize EL ve NÛR verececek..
Dikkat buyurunuz ki, görünürümüz gündüzlerimiz-NURlu oluşumuzla görünmezlerimiz Nekrelerimiz ve Kur'ân-ı Kerimimizin sıhhati için ALLAH celle celâluhu:

قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَى قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللّهِ مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ
Resim---Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minîn: Söyle; her kim Cebrail'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine Allah'ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi(Bakara 2/97)

Ham AKLını-Nefsini, MuhaMMedî Tâlim-Terbiyeye sokup AKL-ı SİLM-İslam etmeden, kısır felsefik labirent ler içinde, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi hâşâ Batının Filozofları gibi sananlar ve anlayanlar RESÛLsüz ALLAH olmayacağını, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin RUSÜLİYYET GÖREVinin dehşetini ve İsalam Dininin SiStemullah-Sünnetullah içinde ne kadar Aklen-Naklen Hakk olduğunu kafa taslarıan toprak DOLunca mı ANLAyacaklar!..

El Hâkk Sûremiz, Aklın İkİ Ucuna nasıl Anlatmakta Kur'ân-ı Kerim'imizi ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'imizi:

فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ
Resim---Fe lâ uksımu bima tubsırûn: Artık hayır, gördüğünüz şeylere yemin ederim.” (Hâkka 69/38)

وَمَا لَا تُبْصِرُونَ
Resim---Ve mâ lâ tubsırûn: Ve görmediğiniz şeylere de (yemin ederim).” (Hâkka 69/39)

إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ
Resim---İnnehu le kavlu resûlun kerîmin: Muhakkak ki o, gerçekten Kerim Resûl'ün sözüdür.(Hâkka 69/40)

وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ قَلِيلًا مَا تُؤْمِنُونَ
Resim---Ve mâ huve bi kavli şâirin, kalîlin mâ tu’minûn: O bir şairin sözü değildir. Ne kadar az îmân ediyorsunuz?” (Hâkka 69/41)

وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ
Resim---Ve lâ bi kavli kâhin(kâhinin), kalîlen mâ tezekkerûn: Ve bir kâhinin de sözü değildir. Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz.” (Hâkka 69/42)

تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---Tenzîlun min rabbil âlemîn: Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” (Hâkka 69/43)

Hâşâ Kur'ân-ı Kerimi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin kendi kafasından uydurduğunu iftira edenler iyi OKUmalı ki;

وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ
Resim---Ve lev tekavvele aleynâ ba’dal ekâvîl: Ve eğer, bazı sözleri Bize karşı uydurmuş olsaydı.(Hâkka 69/44)

لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ
Resim---Le ehaznâ minhu bil yemîn: Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip alıverirdik.” (Hâkka 69/45)

ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ
Resim---Summe le kata’nâ minhul vetîn: Sonra da ondan vetînini (iliğini) keser atardık(Hâkka 69/46)

فَمَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ
Resim---Fe mâ minkum min ehadin anhu hâcizîn: O vakıt sizden hiç biriniz ona siper de olamazdınız(Hâkka 69/47)

Zâten Kur'ân-ı Kerim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ALLAH celle celâluhu ya mutlak İNANCı Kâviy olanların-Muttakîlerin, el AN ZİKrullaha İştirak Pirizleriidir:

وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ
Resim---Ve innehu le tezkiretun lil muttekîn: Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.(Hâkka 69/48)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Elimizde okuduğumuz Kur'ân-ı Kerîm'lerimiz elbette matabaalarda basılan kitablardır.
İlk yazılı Kur'ân-ı Kerîm'e gittiğimizde RABBi’l- Âlemin ALLAH celle celâluhu'nun Muradı olan KeLÂMI, bize Rahmeten li’l-Âlemin Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in SESi olarak gelmiştir. Vahiy kâtiblerinin hıfzetmeleri ve yazmaları sonucunda çok çeşitli ve yönlü karşılaştırmalarla CEM’ edilmiştir. İnzal sırasınca yerleşmemiş, Cebrâil aleyhi's-selâm'ın buyurduğu vahiyle Fâtiha –Bakara Sûreleri ve diğerleri Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından dizilmiştir..
O günden bu güne ve kıyâmete kadar sayısız Kur'ân-ı Kerîm hâfızlarının kalbleri başta olmak üzere sahih senedlerle bize gelmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'i Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e gökten inen basılı levha zannedenler ki onlar RESÛLsuz Kur'ân-ı Kerîm ve ALLAH celle celâluhu İnancı hiçbir zaman olamayacağını yine Kur'ân-ı Kerîm'de göremeyenlerdir…
Okuduğumuz Kur'ân-ı Kerîm;

إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ
Resim---İnnehu le kavlu rasûlin kerîm: Muhakkak ki O (Kur'ân), gerçekten Kerim Resûl'un sözüdür(Tekvîr 81/19)

ذِي قُوَّةٍ عِندَ ذِي الْعَرْشِ مَكِينٍ
Resim---Zî kuvvetin inde zi’l- arşi mekîn: Bir Resul ki pek kuvvetli, metîn-güç ve kuvvet sâhibi. Zül'arş'ın nezdinde mekîn-kuvvetli, şerefli, yücedir(Tekvîr 81/20)

O Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ki, her hususta el-Emîn'dir ve Kaviyy'dir-kuvvetlidir.. gücünün kuvvetinin kaynağı ilk ve en büyük yaratık olan kevniyyetin çekirdeği KûN feye Kûn yeri ARŞın sâhibi İNDinde-dâimiyyet Nûrunu AYNen aktaran Mutlak Mazhar BİLEliğinde etki-yetki sâhibi yüce Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'dir..

مُطَاعٍ ثَمَّ أَمِينٍ
Resim---Mutâın semme emîn : O, kendisine itaat edilen, orada emin olandır.(Tekvîr 81/21)

Sevgili peygamberimiz MuhaMMed Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e Teslîmiiyet-Îman ediş-Tâbi oluş-İtaat ediş ALLAH celle celâluhu Hükmüyle ve BizZât ALLAH celle celâluhu ile birlikte İnanç şartıdır İslâm Dîn'imizde..
Kur'ân-ı Kerîm’imizde;

1- ALLÂH'A ve RASÛLUNE TESLİM OLUN!: Ahzâb 33/56; Âl-i İmrân 3/20.

2- ALLÂH'A ve RASÛLUNE ÎMÂN EDİN!: A'raf 7/158; Nur 24/47, 62; Fetih 48/9, 13; Hucurât 49/15; Hadid 57/7, 19, 21; Mücâdile 58/4; Saff 61/11.

3- ALLÂH'A VE RASÛLUNE TÂBİ OLUN- istecibü!: Âl-İ İmrân 3/172; Enfâl 8/24.

4- ALLÂH'A VE RASÛLUNE İTÂAT EDİN!: Âl-İ İmrân 3/32, 132; Nisâ 4/13, 59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Nûr 24/47, 52, 54; Ahzâb 33/31, 33, 66, 71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdile 58/13; Tegâbûn 64/12.. Âyetlerinde geçmektedir.

Mutâın semme emîn.. kendisi tek-eşsiz EMNiyyet yuvası ve itaat noktasıdır..

وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجْنُونٍ
Resim---Ve mâ sâhıbukum bi mecnûn(mecnûnin):Ve sizin arkadaşınız mecnun (deli) değildir.(Tekvîr 81/22)

HABBEsine sâhib çıktığınız ve sâhib çıkılarak SAHÂBEsi olduğunuz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem cinlenmiş bir deli değildir..

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى
Resim---Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ: Şaşırmadı sâhibiniz azıtmadı da(Necm 53/2)

Sözünde Kur'ân-ı Kerîm ve Sohbetinde açıklama ve uygulaması olan ALLAH celle celâluhu Rasûlu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem tıpkı candan bir arkadaş yakınlığı ve samîmiyetiyle takdim edilmektedir..
Ki Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem gökten inen bir melek değildir ve yine 40 yaşına kadar kendisinin ALLAH celle celâluhu'nun Rasûlu olduğunu bilen de değildir.
Ve 40 yıllık ömrünü İslâm'a dâvet ettikleriyle birlikte üstün vasıflarına şâhid oldukları bir hayat yaşamış ve ALLAH celle celâluhu EMRi gelince Tebliğ etmiştir..

قُل لَّوْ شَاء اللّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلاَ أَدْرَاكُم بِهِ فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِّن قَبْلِهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
Resim---''Kul lev sâallâhu mâ televtuhû aleykum ve lâ edrâkum bihî, fe kad lebistu fîkum umuren min kablih(kablihî), e fe lâ ta'kilûn: De ki: “Eğer ALLAH dileseydi, ben size onu okumazdım, ALLAH da size onu bildirmezdi. Ben sizin aranızda bundan (Kur’ân’ın inişinden) önce (kırk yıllık) bir ömür yaşadım. Hiç düşünmüyor musunuz- Siz hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?(Yunus 10/16)

بَلْ جَاء بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ
Resim---''Bel câe bi'l-hakkı ve saddaka'l-murselîn: Hayır, o hakkı getirdi. Ve mürselleri (gönderilmiş olan resûlleri) tasdik etti.(Sâffat, 37/37)

İnsanoğlunun basar-basîretinin nefsen görüp şâhid olacağı görüş ufku-yeri-alanı..
Şah damarımızdan yakın olan RABBİ’l-Âlemîn ile yakınlığını ancak bulabileceğimiz kendi vicdanlarımızda Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz arasındaki Ceberut Âlemi.. Apaçık Ufuk.. binâ edilmiş-beyân edilmiş DOĞum yerimiz Ufuk.. Sidre-i Müntehâ.. Sadrın nihâyetinde Rubûbiyyet dâimiyyet sahâsı seyri.. mi'râc- MuhaMMed aleyhi's-selâm'ın en ve o ufkun en yüksek- yüce yerinde.. ve Cebrâil aleyhi's-selâm BİZ BİR-İZliği…

وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى
Resim---''Ve huve bi'l-ufuki'l-a’lâ: Ve o, ufkun en yüksek yerinde(Necm 53/7)

وَلَقَدْ رَآهُ بِالْأُفُقِ الْمُبِينِ
Resim---''Ve lekad reâhu bi'l-ufukı'l-mubîn(mubîni): Andolsun o, Cebrâil'i açık ufukta apaçık gördü. (Tekvîr 81/23)

Bu GÖRüş apaçık ve beyÂN buyurulduğunca-Zâhirdir-...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Hadîs-i Şerifte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Cebrâil aleyhi's-selâmı iki kez gördüğüne işaret edildikten sonra, bunlardan ilkinin Sidre-tü’l-müntehâ’da, diğerinin ise Kâbe yakınlarındaki Ecyâd Dağında vuku bulduğu bildirilmiştir..
(Tirmizî, es-Sünen, İstanbul 1992, Tefsîru'l-Kur'ân, 53)

Resim---Ebû Zerr el-Ğifârî radiyallahu anh, Cebrâil aleyhi's-selâmın vasıfları hakkında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemle: “Ne gördün, nasıldı?” gibi birtakım sorular sormuştur.
(Müslim, es-Sahîh, thk. Muhammed Fuad Abdulbaki, İstanbul 1992, İmân, 291, 292; Ta-berî, Târîh, II, 209. )

Resim---Bu tür sorular karşısında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem açık bir târif yapmamakla birlikte Cebrâil aleyhi's-selâm’ın ufku kapladığını söylemiş veya “O bir nurdur, ben sadece bir nur gördüm” buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 291, 292.)

Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Cebrâil aleyhi's-selâmı 600 kanatlı olarak târif buyurmuştur.
(Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, es-Sahîh, İstanbul 1992, Bed'ü'l-halk, 7; Müs-lim, İmân, 281, 282.)

Buhârî, Abdullah b. Mes'ud'dan gelen iki ayrı rivayet vardır ki bunların birinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, Cebrâil aleyhi's-selâm'ı 600 kanatlı olarak gördüğü, diğerinde ise, Cennet'ten gelen ve ufku kaplayan yeşil bir refrefi müşâhede ettiğini belirtmiştir.
(Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, es-Sahîh, İstanbul 1992, Bed'ü'l-halk, 7; Müs-lim, İmân, 281, 282.)

Resim---Üsâme b. Zeyd b. Hârise radiyallahu anhu’dan gelen Rivâyete göre, Cibrîl aleyhi`s-selâm (bir insan güzeli olan Dihyetü`l-Kelbî sûretinde) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e gelmişti. Bu sırada Resûlullah`ın yanında (Peygamber`in kadınlarından) Ümm-i Seleme bulunuyordu. Cibrîl, Resûlullah ile konuşmağa başladı. Sonra kalkıp gitti. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Ümm-i Seleme`ye: - Bu kimdir? diye sordu. Yâhut buna benzer bir sorgu söyledi. Ümm-i Seleme: - Bu Dihye`dir! dedi. Ümm-i Seleme der ki: Allah`a and ederim ki, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Cibrîl`den (aldığı vahyi Ashâb`a) haber vermek üzere îrâd ettiği hutbesini işitinceye kadar ben Cibrîl`i hiç şüphesiz Dihye sandım. (Râvî der ki:) Ümm-i Seleme, ya böyle ve yâhut buna benzer bir söz söyledi.
(Buhari, Sahihi, islâm`da nübüvvet alâmetleri, Hadis no:1480)

وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَنِينٍ
Resim---''Ve mâ huve alel gaybi bi danîn(danînin):Ve o, gaybta vahyolunanı saklayıcı değildir (aynen tebliğ eder)(Tekvîr 81/24)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Gaybe imanın peygamberidir.
Gayb ise her ÂN olduğu halde yarattıklarına basarla gözükmeyen Rabbu’- âlemin Âlemidir..
DANİN, Cimrilik demek olan "dann" kelimesinden türetilmiş "faîl" kalıbında bir kelimedir. Cimri, kıskanç, saklayan, saklayıcı demektir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gaybi ->şühûda çıkarandır.
Ve bu Resuliyyet görevidir, Gaybî İlimde vahye muhatab oluşu seçilmişliği tıpkı yaratışı gibi Muradullaha aittir.

أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَى رَجُلٍ مِّنْهُمْ أَنْ أَنذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُواْ أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِندَ رَبِّهِمْ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ مُّبِينٌ
Resim---E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn: İçlerinden bir adama: "İnsanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için Rableri katında “gerçek bir makam” olduğunu müjde ver" diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? İnkâr edenler: "Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür" dediler.(Yunus 10/2).

Bazı kırâetlerde yeri ile danîn, "zanîn" okunur. Bu da iki mânâ ile tefsir olunmuştur:
Birincisi, töhmet mânâsına zınne'den olup, "O, gayb üzerine zanlı, töhmetli değildir, emin ve güvenilir birisidir." demek olur. Ki bu, birinci mânâ ile aynı gibidir.
İkincisi, suyu az olan kuyuya denilmesinde olduğu gibi zayıflık ve azlık mânâsından olarak, "O, nefsinde kuvveti zayıf, hafızası çürük, kuruntu ve zan ile söyleyen, heva ve hevesine kapılan bir kimse de değildir." demek olur. Yani vahyi alma ve yerine ulaştırma hususunda hiçbir zayıflığı yoktur. Onun aldığı vahyi normal insanların kuruntu ve zan k a rışan ve ilim sebeplerinden olmayan ilham ve kalbe doğuşları gibi zayıf zannetmemek gerekir. O kuvvetli, güvenilir ve saygın elçiden tam bir gözlem üzere aldığı bildirileri tam bir kuvvetle alıp koruyarak hiçbir harfini kaybetmeksizin kesin ve kuşkusuz bi r şekilde alır ve yerine ulaştırır. İşte O Kur'ân bu SÂHİBinizin-arkadaşınızın apaçık ufukta gördüğü öyle güvenilir, emrine uyulur ve Arş'ın sahibi yanında şerefli, son derece kuvvetli, saygın bir elçiden böyle kuvvet ve emniyetle alıp yerine ulaştırdığı bir kelâmdır k i bunu o Arş'ın sahibi yüce Allah'ın göndermiş olduğunda hiç kuşku yoktur.

وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَانٍ رَجِيمٍ
Resim---''Ve mâ huve bi kavli şeytânin recîm(recîmin):Ve O (Kur'ân), taşlanmış şeytanın sözü değildir.(Tekvîr 81/25)

O Kur'ân, kovulan bir Şeytan'ın, (yani ilâhî rahmetten uzaklaştırılmış, taşlanacak bir Şeytan'ın) sözü değildir. O SÂHİBinize-arkadaşınıza görünen elçi, kâhinlere görünenler gibi, büyük ve ileri gelen meleklerin toplandığı yerden kulak hırsızlığı edip de "Her taraftan kovulup atılırlar, uzaklaştırılırlar."

لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَى وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ
Resim---Lâ yessemmeûne ilel meleil a’lâ ve yukzefûne minkulli cânib: Melei A'lâ'ya kulak verip dinleyemezler ve her taraftan atılırlar (kovulurlar).(Sâffat 37/8)

Melei A'lâ: yüce, şerefli topluluk
Ölçüsüne göre her taraftan taşlanan aldatıcı şeytanlardan değil, saygıdeğer ve itaat olunması gereken güvenilir bir melek, bir Allah elçisi olduğu sözü geçen niteliklerden bilindiği gibi, onu gören ve size haber veren arkadaşınız da Şeytan'dan ve şeytanlıktan uzaktır. Bunu SÂHİBinizin-arkadaşınızın aklı ve ahlâkı üzerindeki tecrübelerinizle bilmeniz, inanmanız gerekir.
Âhiretin dehşet ve sorumluluğunu ve o vakit "her nefis ne hazırlayıp getirmişse onu bilecek" olduğunu ve bu kadar kuvvetli yeminlerle o hakikatlerin gerçekleşeceğini size O Arş'ın sahibi tarafından haber verip duran SÂHİBiniza-arkadaşınıza inanmamakta ne büyük tehlikeler bulunduğunu düşünmelisiniz.

فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ
Resim---''Fe eyne tezhebûn(tezhebûne):Hâl böyle iken, siz nereye gidiyorsunuz?(Tekvîr 81/26)

Ve Muhtaç-Mecbur-Me’mur-Mahkum yaratıklar olarak KULLuğun İmkÂNla İmtihÂN Sahrasında NEREye gidiyorsunuz ey Akıl sahibi insÂN Sûretinde yaratıklar!.. MuhaMMedi Mezhebi-Meşrebi bırakıp NEREye gidiyorsunuz!..

Kaderin garib cilvesi ki, İsâ aleyhi's-selâm da etrafından dağılıveren Havarilerine: “Quo Vadis-NEREye gidiyorsunuz?” buyurmuştu.. Filmini de izlemiştim..
Yuhanna İncilinde de geçmektedir.
"Şimdiyse beni gönderenin yanına gidiyorum. Ne var ki, içinizden hiçbiri bana, 'Nereye gidiyorsun?' diye sormuyor.(Yuhanna 16:5)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
"İn huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne): O, âlemler için öğütten-zikirden başka bir şey değildir,” (Tekvîr 81/27)

O Kur'ân-ı Kerim ki, her ÂN YENiden YARATılışın MâNâ NEFesi Rububiyyet KeVNiyyeti Sahibi ALLAH celle celâluhu ZİKRidir.

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
“Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne): Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.” (Ankebut 29/45)

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
“İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî.: Muhakkak ki Ben, Ben Allah'ım. Benden başka İlâh yoktur. Öyleyse Bana kul ol ve Beni zikretmek için namazı ikame et!” (Tâhâ 20/14)

وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ وَلاَ تَكُن مِّنَ الْغَافِلِينَ
“Vezkur rabbeke fî nefsike tedarruan ve hîfeten ve dûnel cehri minel kavli bil guduvvi vel âsâli ve lâ tekun minel gâfilîn(gâfilîne).: Ve sabah ve akşam vakitlerinde Rabbini kendi kendine, korkarak ve yalvararak, sözün sesli olmayanı ile zikret. Ve gâfillerden olma.” (A’raf 7/205)

İmam Ali kerremullahi veche’nin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayetine göre Allahu Taalâ şöyle buyurmuştur: “Lâ İlâhe İllallah benim kalemdir. Kale’me giren azabımdan emin olur!” buyurdu.
(Ebu Nuaym, İbn Neccar ve İbn Asakir rivayet etmişlerdir.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu: “Ey Âdemoğlu! Sen Beni gizlice zikredersen ben de seni öylece zikrederim. Beni bir cemaat içinde anarsan, ben de seni içinde zikrettiğin kimselerden daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim”. buyurdu.
(Bezzar, Sahih Senedle İbn Abbas (r.a.) dan rivayet etmiştir.)

لِمَن شَاء مِنكُمْ أَن يَسْتَقِيمَ
"Li men şâe minkum en yestekîm(yestekîme): O, içinizden, istikamet üzere olmak (Allah'a yönelmek) isteyen kimse içindir: (Tekvîr 81/28)

Şüphesiz ki Kur'ân-ı Kerim, her akıl ve vicdÂN Sahibi için ALLAH ve Resûlüne TESLİM OLUP İstikamet KIBLEsini ALLAH celle celâluhuya çevirmesi için tek YOLdur.

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
"Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûh(vestagfirûhu), ve veylun lil muşrikîn(muşrikîne): De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Bana sizin ilâhınızın, tek bir ilâh olduğu vahyediliyor. Öyleyse O'na yönelin (O'na doğru istikamet alın) ve O'ndan mağfiret dileyin. Ve müşriklerin vay haline!” (Fussilet 41/6)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Tam anlamıyla başaramazsınız ya, siz (yine de) dosdoğru olun!" buyurdu.
(İbni Mâce, Tahâret 4; Dârimî, Vudû 2; Muvatta', Tahâret 36)

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
“Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâhu rabbul âlemîn(âlemîne): Ve âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” (Tekvîr 81/29)

Kur'ân-ı Kerimimizde ALLAH celle celâluhunun Yaratması halaka, ceale, feale fiilleriyle bildirilmektedir..
İnsanı, fiillerini ve düşüncelerini/dilemesini de yaratan ALLAH celle celâluhudur.
İşte bu âyet-i kerimede de ALLAH celle celâluhu insan oğlunun düşünce DİLEmesini de Meşiyyetullah bağlamıştır..
Kulluğun temel İLKesi ALLAH ve Resûlüne Teslim olmak, İman etmek, Tâbi olmak ve İtâat etmek TERCİHini yapmaktır. Maddî-Manevî tüm OLUŞları Yaratan dâima ALLAH celle celâluhudur.

İnsanoğlunun dileme hususunda da istikamet noktası anlatılmak üzere hal bildiren veya yeni bir cümle başladığını gösteren "vav" ile şöyle buyruluyor: "Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" buyurulmaktadır.
ALLAH celle celâluhu buyruğu "sizden doğru yolda olmak isteyenler" tercihini AKLedenler için olduğu açıktır.
Yoksa insanoğlunun acziyyeti ortadadır;

إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّن السَّمَاء آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ
"İn neşe’ nunezzil aleyhim mines semâi âyeten fe zallet a’nâkuhum lehâ hâdıîn(hâdıîne): Eğer dileseydik gökten onlara âyet indirirdik. Böylece onların boyunlarını gölgelerdi de (hükmü altına alırdı da) ona itaat ederlerdi.” (Şuarâ 26/4)

Allah'ın dilemesi, kulun, iradesinde serbest olması şeklinde tecelli ederse kul dilemesinde serbest bırakılmış olacağından cebr-i mutavassıtın/ orta derecede zorlama da kalkmış olması mümkün olur. Nitekim Maturidiyye mezhebi bu esas üzerinedir. “Kulun irade-i külliyesi yani irade kuvveti yaratılmış ise de irade-i cüz'iyyesi başkaca bir yaratılışa muhtaç olmayacak şekilde itibâri bir emirdir” demekle bunu söylemiştir.
Fakat kulun dilemesi Allah'ın dilemesinden büsbütün ayrı ve ona aykırı olabilecek şekilde serbest ve hür olduğunu zannetmek de Allah'ın, âlemlerin Rabb'i olduğunu düşünmemektir.
Allah'ın dilemesi dışında hiçbir olay düşünülemez. Onun için kulların kendi tercihlerini kullanarak yaptıkları fiillerde ne sırf cebir, ne de sırf serbest bırakma vardır. Aksine kullar için sırf cebir yani zorlama cereyan eden birçok zorunlu fiiller bulunduğu halde sırf serbestlik yoktur.
Mesele, ŞİRK ortaklığı olan mutlak küfre düşmemektir..
MuhaMMedî “BİZ BİR-İZ” liği HAZM ve HIFZ KULLuğudur.

وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
"Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâr(yahtâru), mâ kâne lehumul hıyarat(hıyaratu), subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne): Ve Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Ve seçim hakkı onlara ait değildir. Allah Sübhan'dır (münezzehtir) ve (onların) şirk koştukları şeylerden yücedir. (Kasas 28/68),

“KÛN! OL!” EMRi de “feyKÛN! hemen OLdu!” Yaratışı da Rabbulâlemine aittir:

إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
"İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşı, yugşîl leylen nehâre yatlubuhu hasîsen veş şemse vel kamere ven nucûme musahharâtin bi emrih(emrihi), e lâ lehul halku vel emr(emru), tebârekallâhu rabbulâlemîn(âlemîne): Semaları ve arzı altı günde yaratan, muhakkak ki sizin Rabbiniz Allah'tır. Sonra arşa istiva etti. Gündüz, onu süratle talep eden (takip eden) gece ile örtülür. Ve güneş ve ay ve yıldızlar O'nun emrine musahhardır (boyun eğmişlerdir). Yaratma ve emir O'nun değil mi? Âlemlerin Rabbi mübarektir, şanı yücedir.” (A'râf, 7/54)

Hakkı DUYuş Hayra UYuş ki;
Rabbulâlemin Sözü/Zikrullahı, Rahmetenlilâlemin SESinden DUYuş- Uyuş KULLuğu: "sizden doğru yolda olmayı dileyenler için" fermÂNını dosdoğrusunu Kelâmullah/Zikrullah/ Kur'ân-ı Kerim İÇİnde BULacağız inşae ALLAHu TeâlÂ..
Küllî ŞEY’in Şah damarından da AKREB/YAKÎN olan Yaratanından AYRılık/gAYRılık/AYNılık söz konusu değildir..
Bütün bunlar ham-kısır-yoz AKLın, MuhaMMedi EDEB POTAsında PİŞİrilip nAKLi DUYuş ve Uyuşu SAğlanmlıdır KULLUğumuzdur…

MuhaMMedî MuhaBBetlerimle..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Kul İhvÂNi Tekvîr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen nur-ye »

ZEVK 1791 Resim

Bin-Bir SECDE de DALgalar -> “TEKVİR” e GİRdi Ak Deniz!
“Ve ize’l-bihâru succiret!” -> “TEKBİR” e GİRdi Ak Deniz!
“Ve ize’s- suhufu nuşiret!” -> Paniğe Kapıldı RUH-uM!
“RaBBî, lâ uşriku bihî ŞEY’en!” -> “TEKSİR” e GİRdi Ak Deniz!..


06.09.2001 17:30
lârâ shll.. antly..


TEKSİR: (C.: Teksirât) Çoğaltmak, artırmak, çoğaltılmak. Vahdetten Kesrete coşku…

وَإِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْ
Resim---Ve ize’l- bihâru succiret: Denizler kaynatıldığında,” (Tekvîr 81/6)

وَإِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ
Resim---Ve ize’s- suhufu nuşiret: (Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında,” (Tekvîr 81/10)


اَلٰهّلُ اَلٰهّلُ رَبِّي لاَ أُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahü, Allahü, Rabbî, lâ uşriku bihî şey’en: Allah! Allah! Benim Rabbimdir. O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.” Buyurdu.
(İbn Mâce, Dua, 17)

Resim---Ümeys'in kızı Esma'dan radıyallahu anha rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana buyurdu: "Sıkıntı ve üzüntü zamanında söyleyeceğin sözleri sana öğreteyim (Şöyle dersin): "Allahu Allâhu rabbî, lâ üşrikü bihî şey'en: Benim Rabbîmdir Allah Allah, O'na hiç bir şeyi ortak koşmam!"


Resim
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön