KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

KUR'ÂN-ı KERÎM'den; El-KEVSER Sûresi SOHBETi
Kul İhvÂNi


23.11.2011

ResimEs-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

istiğfar antivirüsüMüz: subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke


Eûzu billâhi min eş-şeytâni'r-racîm!

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
Resim--- " innâ a`ṭaynâke'l-kevŝer. :Muhakkak biz sana Kevser'i verdik.

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
feṣalli li rabbike ve'n-ḥar. Öyleyse RABB'in için namaz kıl ve kurban kes.

إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ
inne şânieke huve'l-ebter. Muhakkak ki sonu kesik olan, sana buğzedendir.''
(Kebser 108/1,2,3)

"innâ a`ṭaynâke'l-kevser. "

"İnnâ fetahnâ leke fethan mubîna"
إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا
Resim--- "İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ(mubînen).:Muhakkak ki Biz, sana apaçık bir fetih verdik.''
(Fetih 109/1)

biz sana kevseri verdik "innâ a`ṭaynâ" biz sana verdik. "ke el-kevŝer" "innâ a’taynâ" biz verdik. "İnnâ" biz verdik Şüphesiz ki biz verdik. "K" sana "ke el-kevŝer" El-KEVSERi verdik. EL-KEVSERle olmakla küllü şeyi herkesin bileceği bir KEVSER yâni!
Bilinen harfi târifli bir Kevser. Rastgele bir KEVSER değil. El-Kur’ÂN el- Kerîm gibi bir KEVSER yâni bilinmemesi mümkün değil. Harf-i târifli çünki başkada "innâ a`ṭaynâ" yok gâliba Kur’ÂN-ı Kerîm’de "İnnâ a`ṭaynâ" taramada bir tek KEVSER Sûresinde çıktı.
"İnnâ", "ennâ" "ENE" "innâ" çift "NÛN" ludur. "Enâ"da tektir "NUN". Enâ "Enâllah" ben ALLAH’hım. Teklik vardır. Burada Zâhir-Bâtın NÛRluğu var.
BİZ "a`ṭaynâ", biz verdik sana "EL-KEVSER"i verdik.
KEVSER, ke-se-re fiilinden gelen bir kesret, çokluk kesere fililinden gelen, türüyen bir şey.
KEVSER; üreyen, çoğalan, çoğalması bitmeyen, ebedî bolluk, Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e verilen, bu KEVSER nedir?

Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in cevâbı kendi içinde var.

SıRR saklıyabiliriz değil mi?
"SÎN"le yazılan SıRR,
"peltek SE" yle yazılan SıRR,
"SAD"la yazılan SıRR!
AKLı olanlar için, "SÎN"le yazılan SıRR,
Peygamberler için "SE" ile yazılan SıRR,
RABBu’l-Âlemîn’in bu kendi SıRRı bu kendi SıRRının vücûda geliş "Vav"daki "V" "KÛN feye KÛN! "e çıkışı nerde olmakta
KEVSER çokluk ama neden çokluk onu anlatmaya çalışıyoruz. Buradaki bütün mesele bu!
"Vav" vucûda çeker içindekini.
"Vav " illetli harftir biliyorsunuz. "Elif, Ye, Vav" üç harf fiilin içine girer, çıkar girdimi arttırır, eksiltir. Sürekli onu oynatır ve üretir. Öne geçer arkaya geçer kendisi görev alır.
Kesere; bir şeyi çoğaltmak, çok kılmak
"Eşekku cehalehu kesîren" kesîren; kesret çokluk, kûsurluk şimdi bakın kesire fiili geldi geldi el kesarû çok oldu.
el kesrû; çok nesne
el kesirû; kusûru, çokluk, bir şeyin çok olması

ve KEVSER bakın "EL KEVSER"; çok şey hayra azîm, birbirine sarılıp birikmiş çok toz..
ama ben şunu diyorum burada harf çözümüne baktığımızda içerdeki ferre yada, Rubûbiyyet senliği ALLAH Celle Celâluhu’ya âittir, SıRRı yâni. Bunun vucûda gelmesi lazım.
Ne zaman gelir?
ALLAHu Zu'l-CELÂL var iken, hiçbir şey yok iken ALLAHu Zu'l-CELÂL var iken ALLAH varından var ederken nerede etmiş, "NÛR-u MîM"’de etmiş.

*
فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
Resim--- "Fâtıru's-semâvâti ve'l-ard(ardı), ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve mine'l-en’âmi ezvâcâ(ezvâcen), yezreukum fîh(fîhi), leyse ke mislihî şey’un, ve huve's-semîu'l-basîr(basîru): O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sÛretle çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.”
(Şûrâ 42/11)

Zâhirde Yer yüzü ve 7 kat gökler, bâtında Beden Ülkesi ve 7 Kat Letâif Gönül İklimlerimize Muhit olan ALLAH celle celâluhu..

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ يَتَنَزَّلُ الْأَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْمًا
Resim--- "Allâhullezî halaka seb'a semâvâtin ve mine'l-ardı mislehunn(mislehunne), yetenezzelu'l-emru beynehunne li ta'lemû ennallâhe alâ kulli şey'in kadîrun ve ennallâhe kad ehâta bi kulli şey'in ilmâ(ilmen): ALLAH, yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Ferman bunlar arasından inip durmaktadır ki, böylece ALLAH'ın her şeye kâdir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.”
(Talâk 65/12)*

Yazı tahtası gibi kullanmış. Mazhar yeri. Mazhar yeri olarak kullanmış. Membaa olarak kullanmış orayı kaynak "NÛR-u MîM"i onun için Rahmeten li’l Âlemîn diyor. Âlemlerin RAHMET kaynağı çünkü.

Resim--- "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Evvele mâ halakallâhu nûrî: ALLAH’ın en evvel halkettiği (yarattığı) Benim nûrumdur.” Buyurdu.”
(Aclûnî, Keşfu’l- Hafa, c:1, shf:311)

Resim--- "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Evvelu mâ halakallâhu nûra nebiyyike yâ Câbir: ALLAH Teâlâ herşeyden evvel senin Peygamberinin nûrunu yarattı ey Câbir!”
(Câbir bin Abdillah tarikiyle Abdürrezzak’tan; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:205, 2:129.)

Resim--- "Câbir bin Abdullah radiyallâhu anhu'’dan: “ Yâ Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAHın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin Nûrunu (Nûr-u MİM) yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “ O nur ALLAHın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arşı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAHı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir....””
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404) *
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

RAHMET kaynağı dediğin, ALLAH Celle Celâluhu acıdı acıma kaynağı değil.
RÂHMANiyyet ve RAHİMiyyetten üreme kaynağı "NÛR-u MîM", İLK NOKTA!

“Nerden üreme kaynağı?”

Küllî şey Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem NûRu..
Rahmeten li’l-Âlemîn diyor Kur’ÂN-ı Kerîm, Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz için.
“RAHMÂN ve RAHÎMden?. Üreme kaynağı NÛR-u MîM den mi RAHMÂN ve RAHÎM ürüyor. Kaynak olan o mu? Yoksa RAHMÂN ve RAHÎMden mi? "NÛR-u MîM", ürüyor. Kaynak RAHMÂN ve RAHÎM mi?”

ÂLEMlerin ortaya çıkabilmesi için RAHMETten geçmesi lâzım

“RAHMET nedir?”

Nebiyi’l- üMMiyyi'dir Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem
RAHÎM kaynağıdır.
"NÛR-u MîM" "NÛR-u NÛN"un ise "NÛR-u MîM" hangi noktada başlıyor. RAHÎM Noktasında mı başlıyor öyle mi anlamalıyım?”

Tabi elbette "Âdemi topraktan yarattım, rûhum'dan RAHMÂN nefhası üfürdüm." buyuruyor. Aynı şeyi söylüyorum. MERYEM aleyha’s-Selâm sizin gibi insandı, “RÂHMAN nefhamızı üfürdük İsâ aleyhi’s-Selâm doğdu” buyuruyor. Arkadan buyuruyor ki; “Âdem aleyhi’s-Selâm’ın meseliyle, İsâ aleyhi’s-Selâm’ın meseli AYNıdır” buyuruyor. Farklı bir şey yok buyuruyor. Onu yapan onu da yapar buyuruyor!.
Burada şu Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem “Nebi-i üMMî küllî şeyin ANAsı” derken, Rahmeten li’l-Âlemîn diyorsun zâten. Âlemlerin Rahîmiyyet Kaynağıdır. Buradaki, içerdeki Ulûhiyyet SıRRının, vücûda çıkışının "KÛN feye KÛN! "na gelişidir.
Buradaki İlâh-i SıRRdır. Bu "SÎN" SıRR olsaydı MuhaMMedî SıRR olurdu. "SAD"da olsaydı senin benim sırrım olurdu. Bu küsûratı doğuran
"SAD"la gelenler insanın kullandığı şeyler.
"SÎN"le gelenler Peygamber aleyhuma’s-Selâm’lara âit hususlar.
Bütün peltek "Se" ler ALLAH Celle Celâluhu’ya âittir.
Burada önemli olan şey şu!
Buradaki içerdeki Rubûbiyyetin peltek "Se" yansımasının vücûda gelmesi var. Bir çekirdek bile yok ortada ama ALLAH Celle Celâluhu’da bir şey var SıRR doğuyor.

Ne bu SıRR dedik?

Hiçbir şey yokken sonsuz âlemler meydana gelecek.

Bu RAHMET kaynağı kim olacak?

Arapça'da bir özelliktir bu! "Vav" nâdiren kendisi kelime içerisine girerde, mecbûren kalır da vav harfi olur. Yardımcı olacak ama. Çünkü şu içerdekinin NÜVEnin vücûda gelmesini sağlıyor bu. Vücûda gelecek ki sonra vücûda gelen ne yapacak?
Hâmile bir kadın düşünün, kadında hâmilelik belli değil, dün olmuş bu, ama kevniyete çıkması ne demek?

Çocuğu doğurması demek yani.
KEVSER öyle bir şey ki Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem verilen SıRR vücûda geliyor ve kevnî olarak ortaya çıkıyor. Bin sene sonra doğacak çocuk Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in NÛRunda idi..
Diyor ki Varlık Denizindeki her damla, var gibi yok yok gibi vardır.
“Kesreti verdik biz sana” buyuruyor.

Vermedi mi?

Bu mevcûdat yok iken, tek-bir ALLAHu Zu'l-CELÂL vardı, değil mi?
Başka ne vardı? Yoktu!
“İKİ kim oldu?” İkincisi kim oldu?
ALLAHu Zu'l-CELÂL bir iken iki kim oldu?
Nûrundan "NÛR-u MîM" oldu. Çıktı mı kesret ortaya?.
"NÛR-u MîM" öyle bir şeydi ki burada “1” sayısı gibiydi. Artık bütün kâinat ondan yaratıldı. 2 oldu, 1 daha 3 oldu, 1 daha 4 oldu, sonsuz oldu... “Nebiyyu’l- üMMî'' buyuruyor O’nun için.
“Çıkış noktası, membaa” buyuruyor. Yâni “Rahmeten li’l Âlemîn” buyuruyor.

Âlemde olacak mısın? RAHMETten geceçeksin.
Yani ALLAHu Zu'l-CELÂL’in NÛRu TEK NOKTAda TeCellî etti. Bir tek NÛR-u MuhaMMed’e TeCellî etti. Zuhûrat, Vücûda geliş ondan sonra ki kâinâta çıkış, KEVNiyete çıkış, KEVSERin temeli bu!

KEVSERin temeli aşağıda ne diyecek meselâ, çokluk diyecek yâni bolluk, bol nimet verdik.
Muhammed Esed böyle diyor meselâ pek çok nimet verdik.
Amaaaa Vahdet kimin? Vahdet ALLAHu Zu'l-CELÂLin.
Kesret kimin? Kesret, mâsivâ kim? Kesret, çokluk kim?

Mâsivâ, NÛR-u MuhaMMed

Mâsivâ Tabiî ki SEVİYElenmemiş şeylerdir. Elbette İMTİHÂNa çekilen NÛR-u MÎM’dir. AKL-ı KÜLLdür, akıldır. Bir Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem’i düşününüz ki, ilk yaratılan NÛR, O’nun NÛRu!

Resim--- "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Evvele mâ halâkallâhu nûrî: ALLAH’ın en evvel halkettiği (yarattığı) Benim nûrumdur.” Buyurdu.”
(Aclûnî, Keşfü’l- Hafa, c:1, shf:311)

Bir Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem daha düşününüz ki, Taif’te taşa tutuluyor. Kovulmadık panayır kalmıyor. Kan revan içinde kalıyor.

İkisinin arasını SEVİYEleyin bakalım. ABDullahlığa devâm için Yakîn gelinceye kadar buyuruyor ALLAHu Zu'l-CELÂL, muhatabı Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem'le:

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyeke'l-yakîn(yakînu): Ve yakîn sana gelinceye kadar RABBine ibâdet et.”
(Hicr 15/99)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

39 yaşındaki Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in dîni nedir desem?

Cevap yoktur. Uydur kaydıra giderler ne derler: “Hazreti Ömer radiyallâhu anhu Müslüman olacağını bildiği için şarap içmemiştir!” diyor adam.
Amaaa Hazreti Ömer radiyallâhu anhu’nun kendisi diyor ki; "Ben kızımı gömdüm, son kürekleri atarken bakışı hâla gözlerimde!. "
Hz. Ömer: “câhiliye döneminde yaptığım iki olay var ki, birini hatırlayınca çok güler, diğerini hatırlayınca da çok üzülürüm” demiştir. Kendisine bunların ne olduğu sorulduğunda: “Çobanlığa çıkmadan önce evde annem bize hamurdan putlar yapardı. Önce onlara tapardım, sonrada acıkınca yerdim onu hatırladıkça çok gülerim. Kızımı âdet olduğu üzere çöllere götürmüş orada kızgın kumlara diri diri gömüp ölüme terk ederek dönerken arkamdan “beni bırakma, beni terk etme!” diye yalvaran gözlerle bırakışım hatırıma gelince de çok üzülürüm”.

Ama şimdi câhil Adam kendi hayâlini söylüyor.
Doğrusu nedir?
Doğrusu şudur Hazreti Ömer radiyallâhu anha ne yapmışsa yapmıştır kardeşim.
Çok kabadayı bir insandı, gaddar bir insandır aslında, ama İSLÂM olmuştur, kemâlat bulmuştur, SEVİYElenmiştir. En adâletli insan olmuştur.
Ama Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem de olsa beşeriyyetini ortadan bizim için, insan için kaldıramayız.
Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem her çocuk gibi doğmuştur. 40 yaşına kadar peygamber değildir.
Kırk yaşında peygamberliği ve Kur’ÂN-ı Kerîm gelmiştir.
Şunları yapmıştır, şunları yapmamıştır. Araya kendimizin bir şey eklemesine ihtiyaç yoktur.
O’nu savunma ya da ihtiyaç yoktur ve de O’nu sorgulamaya da ihtiyaç yoktur.
Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem 40 yaşındayken Kur’ÂN-ı Kerîm geldi değil mi?
Kur’ÂN-ı Kerîm'de dedi O’na ALLAH Celle Celâluhu: “Sen rahmeten li'l-âlemîn olan Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’sin!”

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---"Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn(âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا
Resim---"İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ(mubînen): Şüphesiz, Biz sana apaçık bir fetih verdik.”
(Fetih 48/1)

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---"Muhammedun rasûlullâh(rasûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu ale'l-kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebteğûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseri's-sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fî't-tevrât(tevrâti), ve meseluhum fî'l-incîl(incîli), ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festağleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibu'z-zurrâa, li yağîza bihimu'l-kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilû's-sâlihâti minhum mağfiraten ve ecren azîmâ(azîmen): Muhammed, ALLAH'ın Peygamberidir. O'nunla berâber bulunanlar, kâfirlere karşı çok çetin ve serttirler; kendi aralarında birbirlerine karşı merhâmetlidirler. Onları, rükû' edenler, secde edenler olarak görürsün; ALLAH'ın geniş lûtfunu, bol ihsânını arzu ederler. Alâmetleri, yüzlerindeki secdeden oluşan izdir. İşte bu onların Tevrat'taki misâlleridir. İncil'deki misâlleri ise, filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş derken kalınlaşmış da sapı üzerinde doğrulmuş, (öyle ki) ziraatçilerin hayranlığını çeken bir ekin gibidir. (Bu da) ALLAH'ın kâfirleri öfkelendirmesi içindir. ALLAH, îmân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlara çok bağışlama ve büyük bir mükâfat va'detmiştir.”
(Fetih 48/29)

BEN, rabbul âlemîn olan ALLAHu Zu'l-CELÂL’im!” buyuran O!

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtıı'l-vâdi'l-eymeni fî'l-buk’atil-mubâreketi mine'ş-şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbu'l-âlemîn(âlemîne): Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Mûsâ, Âlemlerin RABBi olan ALLAH benim;" diye seslenildi.”
(Kasas 28/30)


İşte bu mesele, Sünnetullahı Şe’enullahta ANlamak!
Benim burada söylemek istediğim şu kesreti verdim diyor.
Çokluğu diyorsun da, bol nimet diyorsun da, bende diyorum ki kelimeye iyi bak!
Bu âlemde iki şey vardır değil mi?
Ya Vâdet vardır, ya Kesret!
Demin ki sohbette merkezde "Men", muhitde "" vardır. Merkezde ki "Men" kimdir?
Men dediğin "NÛN" ve "MÎM" vardır. NÛRULLAH ve NÛR-u MÎM vardır merkezde, merkeze “RABB” diye ENN NOKTAyı koyarsan ilk çevirdiğin dâirenin adı nedir? "NÛR-u MÎM"dir.

İşte bu "innâ a`ṭaynâke'l-kevŝer. " biz sana KEVSERi verdik. Kesreti verdik. RÛHu verdik. Küllü şeyi Rahmeten li’l-Âlemîn’liği verdik. Tek örnek oluşu, urveti'l-vuska'yı verdik. İP olarak sana BAĞlanmak zorundalar.
Peygamber ne verdiyse alın. Sizin için en güzel örnek O’dur. Bir sürü Âyet-i Kerîme'lerle Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in KEVSERi anlatılmaktadır.

مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Resim---"Mâ efâe allâhu alâ rasûlihî min ehli'l-kurâ fe lillâhi ve li'r-rasûli ve li zî'l-kurbâ ve'l-yetâmâ ve'l-mesâkîni vebni's-sebîli key lâ yekûne dûleten beyne'l-ağniyâi minkum, ve mâ âtâkumu'r-rasûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe şedîdu'l-ikâb(ikâbi): ALLAH'ın o (fethedilen) şehir halkından Rasûlu'ne verdiği fey, ALLAH'a, Rasûl'e, (ve Rasûl'e) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın. Rasûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve ALLAH'tan korkun. Şüphesiz ALLAH, cezâsı (ikâbı) pek şiddetli olandır.”
(Haşr 59/7)


لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---"Lekad kâne lekum fî rasûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve'l-yevme'l-âhıre ve zekerallâhe kesîrâ(kesîren): Andolsun ki, Rasûlullah, sizin için, ALLAH'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve ALLAH'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”
(Ahzâb 33/21)

Denizin çokluğunun bir önemi yoktur. Önemi yok derken şuuuu, çok olması güzel de! DenİZde her damla denİZdir.
Damla bile denİZdir. Damla O’ndan olsun yeter ki!
Onun içindeyse ondandır değilse ondan değildir.
Bu KEVSER kelime anlamı bakımından öyledir.

Hâlbuki KEVSER nedir?
Ne verilmiş? Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e
ALLAHu Zu'l-CELÂL tüm sistemi yaratmış tamam.
Firavun da Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in NÛR’undan, MÛSA aleyhi’s-Selâm da NÛR’undan anladık.
İkisi de çok güzeldi. On sekiz yaşına gelince birisi RaBBlık ilan etti, diğeri “olmaz öyle şey!” dedi.
Birisi firavun oldu, diğeri MÛSA aleyhi’s-Selâm oldu. Onlar kendi kaderlerini yaşadı.
Sen onların başına bekçi değilsin, şu değilsin, bu değilsin. Sen yapacaklarını yapar beklersin.
Bir Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem geldi. Kur’ÂN-ı Kerîm geldi. YAŞAndı.
Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in beşeriyyeti bu âlemden geçti gitti.

Bu kadar mı?
KEVSERide mi götürdü?..


Hayır KEVSERi götürmedi.
KEVSERi sanki kebÂNdan BİZe, her doğan CÂNa bir hat çeker gibi yeni yapılan eve elektrik çeker gibi bir hat bıraktı.
İşte o bizde de yayınlanan size iki emânet bırakıyorum biri birisinden büyüktür Azîm'dir. ALLAHu Zu'l-CELÂL’ın kitabı Kur’ÂN-ı Kerîm, ikincisi Ehl-i Beyt’im, ıtretimdir:

Resim---"Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İnnî târikûn fîkumu’s-sâkaleyni kitâballahi ve ıtretî: Ben sizin içinizde iki ağırlık bıraktım biri ALLAH’ın kitâbı biri de ıtretim (zürriyetim,ehli beytim)” buyurmuştur.
(Müslim Fezailu’s- sahabe 36,37; Darimî, Fezâilü’l-Kur’ân 1; İ. Ahmed, III/14,17-4/367,371; Şeybe; Hatîb)

Resim---"Zeyd ibnu Erkâm radiyallâhu anhu'’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitâbullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH'ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.”"
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

Neden böyle Ehl-i Beyt zâhirdir.
İnsâniyyetiyledir. Kanı, canı, îmânı Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e zerre zerre bağlıdır.
Bunun, bu kablonun içinde ne vardır?
Kur’ÂN-ı Kerîm vardır. Hüküm olarak vardır. Amel olarak vardır. Maddî ve mânevî olarak vardır. Bir Hadis-i Şerif vardır buluruz onu.
KEVSER dört kere yansıması lâzımdır. EVVELe, ÂHİRe, ZÂHİRe ve BÂTINa! Yansıması lâzım.
Şimdi KEVSERin bize gelişine bakmak lâzım.
KEVSER sâdece mahşerde bekleyen bir şey değil ki!
KEVSER şu ÂNda Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in İKİ EMÂNetiyle KEVSER ırmağı akıp durmaktadır kâinata!

Resim---"Zeyd ibnu Erkâm radiyallâhu anhu'’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitâbullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAHın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.”"
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Elbette ham akıllılar Kur'ân-ı Kerîm ve Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmı ve de KEVSERi BİLmeyi-BULmayı-OLmayı-YAŞAmayı hayal ÖTEsine saldığı ÖLÜMe gönderip; yer içer, tepinir ve geberir gider!..
İnsan akıllarına nasıl oluyor da Ehl-i Beyt EDEBiyle, ALLAHu Zu'l-CELÂL’in kelâmı olarak Kur’ÂN-ı Kerîm akıp durmaktadır?.

BİZe emânet edilmiş, VÂRİS'iz biz O’na!
Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in İKİ EMÂNetine her ÂN! Ama?!…
Kur’ÂN-ı Kerîm neyi anlatıyorsa,
Kur’ÂN-ı Kerîm Murâdullah ve Emrullah bize neyi emrediyorsa, Murâdullah Kur’ÂN-ı Kerîm de EMİR olarak bir KEVSER!
Kur’ÂN-ı Kerîm'in kendi KEVSERdir zâten! DİRİ KEVSER özelliği taşır.
Bende diyorum ki bu KEVSERin “size İKİ EMÂNet bırakıyorum!” buyurulmasına dikkat etmek lâzım! Niye üç değil de, iki?
“Size namazı EMÂNet olarak bırakıyorum!” buyurmuyor.
Toptan buyuruyor “Kur’ÂN-ı Kerîm'i bırakıyorum!.”
“ Kur’ÂN-ı Kerîm'i bırakıyorsunuz da “Ehl-i Beytinizi” niye bırakıyorsunuz?.
“Benim çocuklarıma bakın mı?” mı buyuruyor hâşâ!.
HaKK’a yürüdüğü gün Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem EHLinin mallarına el konuyor biliyorsunuz.
Fatma radiyallâhu anhâ vâlidemiz bu yüzde Ebû Bekir radiyallâhu anhâ Efendimizle dargın gitmiştir..
(Buharî, cilt IV/42, ciltV/82)

Ve ağlayarak gitmiştir oraya: “Sen ne hakla hendekte ki hurmalığı elimizden alıyorsun Ali savaşta çocuklar aç kaldı hangi hakla babamın malını alıyorsun!.”
Ne diyor: “peygamberler vâris bırakmaz!” diyor hadis-i Şerif’inde Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem peygamberler vâris bırakmaz.

Resim---Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem; ''Biz Peygamberler, mîras bırakmayız. Bize kimse vâris olamaz.''
[Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]

İmam Ali kerremullâhi veche de zâten Fâtıma aleyha's-selâm HAKK’a yürüyünce Ebû Bekir'e biat etmiştir..
ALLAH Celle Celâluhu yardımcıları olsun ama hakîkat bu sahih-i Buharî Hadis-i Şerifleri bunlar bakarız yine yayınlamıştım onları.
Hazreti Osman radiyallâhu anhu'yu şehid eden ordu olarak Mısır’dan gelenin başında oğlu Muhammed var Ebû Bekir radiyallâhu anhu’nun, çok sarmaşıktır oralar.
Hazreti Osman radiyallâhu anhu'nun Mısır’a vâli olarak tâyin ettiği Ebû Bekir radiyallâhu anhu'nun oğlu giderken yolda mektubu açıp “onu öldürün!” yazdığını görmüş de: “sen beni mi öldürtmek için gönderiyorsun vâli diye!” deyip dönüp evini basıyor.
Kapıda Hazreti Ali keremullâhi veche, Hasan radiyallâhu anhu, Hüseyin radiyallahu anhu orda kapı pencere tutuluyor, arkayı yararak giriyorlar.
Ne zamanki şehîd olduktan sonra arka duvarı sökerek girdikleri anlaşılıyor.
Ve burada şundan dolayı söylüyorum bunları;
Kendisi çok değerlidir, öyle olmuşdur Ömer radiyallâhu anhu öyledir ama oğlu Ubeydullah da Hazreti Hüseyin radiyallâhu anhu katleden birliğin başındadır.
Ordunun başında ise cennetle müjdelenen Sad radiyallâhu anhu'nun oğlu vardır. O devir öyle geçmiştir.
Ayşe radiyallâhu anhâ vâlidemize bakıyorsun binmiş deveye gitmiş Ali keremullâhi veche efendimize karşı savaşa giriyor.
Basbayağı savaşa giriyor ve de Ali kerremullâhi veche: “Devesinin sinirlerini kesin, indirin aşağıya ama dokunmayın sonra da götürün Medine’ye bırakın!” buyuruyor.
Bunlar Cemel Vakası bunlar târihin getirdiği.
Ama burada kimseyi yargılamak, kınamak durumunda değiliz. İSLÂM kuruluyor çünkü bir kâder işleniyor. Bunlar hep böyle olması gerekir.
Ama şunu demek istiyorum kesreti verdik biz sana kesret derken; MÛSÂ aleyhi’s-Selâm Firavunu verdik de anlamında değil.
MÛSÂ aleyhi’s-Selâm ve firavunun NÛRu, senin NÛRundan yaratıldı. MÛSÂ aleyhi’s-Selâm’ın, Firavun imtihanı sana âit değil. buyuruluyor.
Senden doğanların hayır işlemesi şer işlemesi kendi kâderleri gereği.
Çünkü sen dünyâda yaşayan bir kadın hazreti Âmine aleyhi’s-Selâm değilsin.
Annenden doğduğu gibi doğmuyor millet kâinâta taşlar kuşlar böcekler tüm varlık ondan oldu.
''Allâhu nûru's semâvâti ve'l-ard,'' nedir?


اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ مَثَلُ نُورِهٖ كَمِشْكٰوةٍ فٖيهَا مِصْبَاحٌ اَلْمِصْبَاحُ فٖى زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضٖیءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلٰى نُورٍ يَهْدِى اللّٰهُ لِنُورِهٖ مَنْ يَشَاءُ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمٌ
Resim--- "Allâhu nûru's-semâvâti ve'l-ard, meselu nûrihi ke mişkatin fîhâ misbah, el-misbâhu fî zucâceh, ezzucâcetu ke ennehâ kevkebun durriyyun yukâdu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şerkiyyetin ve lâ ğarbiyyetin yekâdu zeytuhâ yudî'u ve lev lem temseshu nâr, nûrun ala nûr, yehdillâhu li nûrihi men yeşa' ve yadribullâhu'l-emsâle li'n-nas vallâhu bi kulli şey'in alîm. :ALLAH, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun misâli, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da âit olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. ALLAH, kimi dilerse onu kendi nûruna yöneltip iletir. ALLAH insanlar için örnekler vermektedir. ALLAH, her şeyi bilendir.''
(NÛR suresi 35. âyet) (Resmi: 24/İniş:102/Alfabetik:84)

Kâinâtta ne görüyorsan ALLAHu Zu'l-CELÂL’ın NÛRudur.
Nerden?
Rahmeten li’l Âlemîn’den geçen bir NÛR. Burada kesreti zâhire çektiğinizde “Kur’ÂN-ı Kerîm ve Ehl-i Beyt aleyhi’s-Selâm” olarak gördük onu demek istiyorum.
Bundan daha öteye götüremezsiniz artık.
Namaz mı diyorsun?
Kur’ÂN-ı Kerîm’in içindedir.
Güzel ahlâk mı diyorsun?
Ehl-i Beyt aleyhi’s-Selâm’dadır.
Ne ölçüler bulursanız bulun Kur’ÂN-ı Kerîm’in içinde kalırlar. KESRETin bu yönüde vardır.
Kevser'in ne olduğu husûsunda daha önce yayınlamıştık. Esas olan çokluğu verdik idi:
Resim


إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ

Resim---" (Rasûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik.
Şimdi sen RABBine kulluk et ve kurban kes.
Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.””

(Kevser 108/1-3)

Namaz kılarak Bedenen,
Kurban keserek Mâlen,
RABB’in için Rûhen,
Celâl Nûru’na gark oluş!..


İtâ: Vermektir, verme işi görev gereğidir, temlik (mülk olarak verme) ifâde etmez.
Kur'ân-ı Kerimân-ı Kerîm, ilim, cennet gibi.

İ’tâ: Temlik (mülk edinme) ifâde eder.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e âit kevser havuzu gibi...

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme KEVSER verilmiştir.

KEVSER: birçok eserlerde şu anlamlarda anlatılmıştır;
1- Alabildiğine çokluk (maddî-mânevî), kalabalık nesil.
2- En bol, faydalı ve hayırlı olan.
3- Her tarafı saran toz.
4- Cennet ırmağı-Cennet havuzu,
5- Rasûlullah (sav)’in soyu Ehl-i Beyti (aleyhi’s-Selâm).
6- Nübüvvet.
7- Kur’ân-ı Kerîm.
8- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in meziyyetleri.
9- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in şânı
10- Makâm-ı Mahmûd.
11- İlim.
12- Ümmetin ûlemâsı.
13- Muhammedî âşıklar.
14- Kevser sûresi denilmiştir

Bizim görüşümüze göre bunların tümünü cemeden “Nûr-u Muhammed” dir...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen Gariban »

ResimKeVSeR HaVuZunda BUZumu BoĞduM
Kul İhvÂNi KITMİR KİRimi KoĞduM
Her ÂN Şe’EN-inde YENİden DoĞduM
ÖL-ümdem ÖL-üme GÖÇ-tüM ERENler!..


31.08.11 22:24
Kul İhvÂNi ~Erenler Şiirinden
glbş..2.rmznbayrm..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

devr eder Dostun devrÂNı
SeBBaha seyrin SeyrÂNı
cevlÂNda hayrÂN HÂLiyle
Aşar gider AŞK kervÂNı…


ZEVK 5031

Bu gün tenha Tevhid Yolu.. ne davul ne zurnamız var
Yerde yalnız karıncalar.. gökte telli turnamız var
TeKe TeK Teras TeKKemiz..NûR-u MÎM,deyİZ BİZ BİR-İZ
çİLE çÖLü SU-SU-z dEĞİL.. Kalb-i KEVSER KURNAmız var!..


Kul İhvÂNi

20.08.12.. 14:44..
brsbrs. tktktrstkkmz…2.rmznbyrm
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

ZEVK 4631

Bâtın-Zâhir E L İ F Y Ü Z Ü.. “Be” Noktası E L İ F İ Z İ
BİLmeyen BİLip BULamaz.. BİLen BİLir “BİZ BİR-İZ” i
İlk Nokta-Son Nokta ASLı.. AYNen OL-AN ASLın fASLı
MuhaMMedî DAMLA-larız… RAVZAKEVSER DENİZİ…


Kul İhvÂNi

12.10.11 22:13
b r s t r s t k k…
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

HiKMeT-i → DERmÂN-ca OKU!mak..
HiZMeT-i → FERmÂN-ca DOKU!mak..
DüN-YâRın → Şimdi → ŞeÂN-da
CeNNeT-i → HaYRÂN-ca KOKU!mak..


ZEVK4735

tAHta AT-tan İN!-sin İns-ÂN.. BiN!-sin KıTMiR GEMi-mİZe!
DeRdi Olan “DermÂN” İÇİn!.. DevrÂNda DoST DEMi-mİZe!
HâL-i HaZıRın HiKMeT-i… → BİZ BİRR-İZ KeVSeR KeReMi
ReSûLuLLaHta → YED’uLLAH!.. → cihÂNda cÂN CEM’-imİZe!..


Kul İhvÂNi

14.01.12 09:10
brsbrs..trstkks…
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

ZEVK 4439

“Kul HUvALLAhu AHAD” i.. HaYY-ın “ALLAHu’s-SAMED”-i
HAKK’ta HAKK’tan HAKK’a HAKK’la RaBBu’l-Âlemin RAHMED-i
Her ÂN AKAN SU-lar GiBi.. ÇAĞlayAN KEREM KEVSER-i
Â’m Âlemin AKIL GÖZü.. AHADİYYET-in AHMED-i !...


30.04.11 13:44
gkkşğ-nkr..

Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim

قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Resim---Kul huvallâhu ehad(ehadun) : De ki: “O, Allah’tır, bir tektir.
(İhlâs (112/1)

اللَّهُ الصَّمَدُ
Resim---Allâhus samed (samedu) : “Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)”
(İhlâs (112/2)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

Nûrullah var iken, NÛR-u MÎM çıktı mı dışarıya, dışarıdan kastım yaratıldı mı?
Adı anılmazdı adı anılır hâle geldi. Ve bütün geleceklerde bunun içinde! İncir çekirdeğinin içinde bütün incirler var. Ana ana..
"innâ a`ṭaynâke el-kevŝer. "
Hakîkati MuhaMMedî'yi anlamak basit bir şey değildir.
Akıl pazarında biz böyledir, şöyledir diye ÂNlamaya çalışıyoruz.

Düşünün küçük bir çocuk var; “Bu ne?BUZ..
Bu ne oğlum?” SU!.. “Bu ne?” BULUT!. “Bu ne diyorsun?”.. BUHAR!..
Aynı mı bunlar? Ne alâkası var diyor.

Ama biliyorsunuz ki hepsi bunların H2O dur. Tek kelimeyle H2O dur. Hidrojen ve Oksijenin BİRleşimidir o kadar.
Rahmâniyyet ve Rahimiyyet anlamında söylüyorum Hidrojenle, Oksijeni !
Burada ki yapı doğrudan doğruya Rahmâniyyetle ilgili.
Âdem aleyhi’s-Selâm’a topraktan rûhumuzdan üfürdük Âdem Rahimiyyetine RÂHMAN nefhasını üfürdük;
Ne oldu?”
Âdem aleyhi’s-Selâm ile Havva aleyhi’s-Selâm oldu.
Âdem aleyhi’s-Selâm kalkmadı daha yerinden Havva aleyhi’s-Selâm HAYZ içinde "nefsin vâhidetin" nefisleriniz zevcleştiğinde, eşleştiğinde bir NEFSten yarattık.(Nisâ 4/1) ’de buyuruyor ALLAHu Zu'l-CELÂL:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
Resim--- "Yâ eyyuhâ'n-nâsuttekû rabbekumullezî halâkakum min nefsin vâhidetin ve halâka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ(nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî ve'l-erhâm(erhâme). İnnallâhe kâne aleykum rakîbâ(rakîben) : Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan RABBinizden korkup sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz ALLAH'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz ALLAH, sizin üzerinizde gözeticidir.”
(Nisâ 4/1)

"nefsin vâhidetin" tek NEFSten yarattık.
Yarattık ama bende bunu söylüyorum.

"feṣalli lirabbike ve'nḥar. "
İşte küsûrat kesret hep verdik ya sana "Fe" müteakiben biliyorsunuz. Hemen demek, derhal demek, Müteakiben artık bundan sonra bekleyemez. Biraz sonra diye bir şey yok.
Üç bağlaç var biliyorsunuz. "Fe" müteakiben bir şey konuşulurken kalk dendiği zaman hemen kalkacaksın duyduktan sonra.
"Ve" meselâ diyorsun ki Ve ; Ali geldi. "Ve" hemen diyelim ki "Elif" diyoruz ya "Fe, Elif" geldi, hemen geldi.
Ama "Ve" diyorsan gelemez, biraz sonra gelir, ne zaman isterse gelir, hemen gelmez ama.
"sümme" diyorsan çok çok sonra geldi.
"Fe" hemen arka arkaya-mütekaiben geldi
"Ve" aralıkla geldi anlamında "Ve"
"sümme" çook sonra geldi.
Ne zaman geldi çok sonra geldi, epey sonra, en sonra geldi. Buradaki "Fe" müteakiben!
Niye müteakiben?
Sana KEVSERi verdik. O halde hemen sende SALL et! SILÂ et!” "feṣalli lirabbike ve'nḥar. "
“O zaman kevseri verdik RABBine sall edin bana hamd edin!.”
Basit zâten bu:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---"Yâ eyyetuhe'n-nefsu'l-mutmainneh(mutmainnetu): Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---"İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten): Râzı olmuş ve kendisinden râzı olunmuş bir halde RABBine dön.”
(Fecr 89/28)

Yâni RABBine SALL et, SILÂ et!.
"innâ a`ṭaynâke el-kevŝer. " "feṣalli lirabbike venḥar. "
“Neden önemli olan Rahimiyyet kaynaklıdır? Rahmine sall et!” diyor
Nereye gidecekti;
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM
"el-HaMdu liLLÂhi raBBi’l-ÂleMîN.. " derken Rahîm nereye SALL edecek, RÂHMANa SALL edecek. RÂHMANiyyet nereye Rubûbiyyete SALL edecek.
“Direk RABBine sall edecek! Rahmân nerde?”
Nereye edecek başka
Kul kendisi RAHMÂNiyyet ve RAHİMiyyet içinde zâten!
Rahimiyyet kaynaklı olsaydı, Rahmeten li’l-Âlemin değil, Rahîm li’l Âlemin olurdu, Âlemlerin Rahîmi olurdu.
RÂHMET demektir ki RÂHMAN ve RÂHÎMi CEM’ ediyorsa RÂHMETtir.
Ben merhâmet diyordum ya RÂHMET öyle bir şeydir ki RAHÎMiyyet ve RAHMÂNiyyet..
Âdem erkek midir, kadın mıdır?
Gördüğün her şey ALLAHu Zu'l-CELÂL’in NÛRUndan yaratılmıştır. Yâni ALLÂHu Zu'l-CELÂL’in NÛRudur.
RAHÎMiyyet dişil bir kelimedir. Üretken bir kelimedir. Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’de, Nebiyyi üMMî TeCellîsidir.
Ama Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem’de RAHMÂNiyyette vardır.
Kesret denilen olduğu gibi RAHMETtir.
Rahmeten li’l Âlemîn, âlemlerin aklı NAKLen, neyin Rahmet neyin Zahmet olduğunu- olmadığını bildiriyor.
Pislik böceği vardır, bir de arı vardır.
Arı pislik böceğine: “Sen pis bir böceksin!” demez. Bilemez ki demeyi!
Oda ona: “Sen ne güzelsin!” demeyi bilmez.
Çünkü onlar RAHîMiyyet tir. Rahmâniyyetle ilgisi yoktur, ama akıl neler söyler neler!.
KEVSERin içerisinde Kevser bir Rahmeten li’l-Âlemîn’i verdik diyor ALLAHu Zu'l-CELÂL zâten “Âlemlerin RÂHMET bulutu ÂLEMlerin ortaya çıkması senin yüzünden oldu!”
“KEVSERe bakın, KEVSERe iyi bakın!” dedim.
Neden?
Zu’l-CELÂL derseniz ALLAHu Zu'l-CELÂL’e götürür CELÂLi, Ze’l CELÂL derseniz CELÂL’i sana indirir.
Aynı kelime aynı harf burada da öyledir. Ben deseniz, biz deseniz "Sîn" le söylediğin sürece ALLAHu Zu'l-CELÂL’dendir O!

Burada bir şey var ki! KEVSERin kendisi vücûda gelen bir kesret keremidir.
Vücûda geliş ancak bununla mümkündür. Buradan çıktımı bu?
Çokluk olduk mu? Bunu anladık mı? Anladık...
O zaman buyuruyor ki: “Mâdem ki böyle sana kevseri-çokluğu verdik. O hâlde "fesalli " SILA et! SALL et!”
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

Nereye? "lirabbike" RaBBine! SALLet!
"İnnâ" diyen kim?
BİZ buyuran ALLAHu Zu'l-CELÂL.. Neden " Ene" ben buyurmuyor da "innâ" buyuruyor. İşte bu hep zor bir konu...
Neden?
Çünkü "Ene" de tek "Nun" vardır. Kendine âit NûR’dur.
Buradaki "İnnâ"da MuhaMMedîNûR girmiştir devreye..
ALLAH ve Rasûlune Îmân ediniz!” EMRullahı ile Mü’minliğin, (bknz. Nur 24/62; Hucurât 49/15; Hadid 57/7, 19, 21; Mücâdele 58/4;Saff 61/11; (Fetih/9, 13)

Var ya altında “bize îman edin” buyuruyor mu?
Ama öyle buyuruyor “ALLAH ve Rasûlune Îman ediniz!” ne demek?
Ben şöyle anlıyorum. Bu "inna" yı kullandığı zaman ALLAHu Zu'l-CELÂL kendi ZÂTını, SIFATlarını, ESMÂlarını ve EŞYAlarını NÛR olarak zâten veriyor. Verdiği EŞYAda yine kendi NÛRu!..
Vermiyor zuhur ettiriyor. Kullandığı kelimede "ateyna" i’tâ ettik.

İ’tâ nedir?
İtâ: Vermektir, verme işi görev gereğidir, temlik (mülk olarak verme) ifâde etmez.
Kur’ÂN-ı Kerîm, ilim, cennet gibi.

İ’tâ: Temlik (mülk edinme) ifâde eder.
Resûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’e âit kevser havuzu gibi...
İ’tâ âmiri kimdir?
İ’tâ âmiri meselâ bölge müdürüdür. Vâli i’tâ müdürüdür. Bütün maaşları o verir.
Orda ki i’tâ sâdece bir şey vermek değil!
İâşesini şunu, bunu RuBBûbiyyet SıRRı zâten!
Onun için diyorum. KEVSERin içinde kendi RuBBûbiyyet "" sı var zâten. Rasûliyyet ""sı
ALLAH ve Rasûlune Tâbi olunuz!” EMRullahı ile Veliyyullahlığın, (Enfâl 8/24.)

ALLAH ve Rasûlune Tâbi olunuz!” ALLAH ve Rasûlune inanınız derken “Bu benim ortağım O’na da tapın!” buyurmuyor.
“Benim peygamberimdir, benim seçtiğimdir!” buyuruyor.
“Zâten benim NÛRum hepsi” buyuruyor.
Sistem biraz sonra anlaşılır.
"fesalli li " O zaman SALL et!.
Kesret oldun ya Vâhdet’e dön bakalım geriye, "fesalli" Sıla et!
RaBBına "ve'nḥar." Nehr et "venḥar." kurban kes buyuruluyor.
Nahr; köpürmek, coşmak nehirde bu kelimeden gelir.
"ve'nḥar." En nehir olan demek buradan "feṣalli lirabbike " RaBBına SALL et! Den anladığınız ne olacak?
Bunun sonunda ne olmuştu?
ceNNet olmuştu.

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---"Yâ eyyetuhe'n-nefsu'-mutmainneh(mutmainnetu): Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---"İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten): Râzı olmuş ve kendisinden râzı olunmuş bir halde RABBine dön.”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---"Fedhulî fî ibâdî: Artık kullarımın arasına gir.”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---"Vedhulî cennetî: Cennetime gir.” (Fecr 89/30)

Ben Kendi NEFSim için söylüyorum.
Var mı “Nefsini bilen RABBini bilen”
İlâhe İllâ ALLAH Muhammede'r-Rasûlullah” diyecek Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem'in yüreğinde ve sâhibinin sesini duyacak Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem'in ağzından ALLAH’ın sesini duyacak var mı?.
Bu mesele İşte onun için buyuruyor “Yâ eyyetuhe'n-nefsu'l mutmainneh” ey tatmin olmuş, mutmainne olmuş nefis.
İtminan olmuş Nefs-i Mutmainne'ye söylüyor bunu.

Kim bu “İrci’î ilâ rabbike râdiyeten merdiyeten” bak “rucû et!.”
İlâ RaBBike, RaBBine dön. Dön!.
Nerde RABBı?.
Şah damarından yakın. “Râdıyeten: Râzı olarak dön!.”
Merdiyyeten: O da senden râzı olarak.”
Nasıl “SEVİYE” lendi bakın.
Ben ''Lâ İlâhe'' ye râzı oldum.
''İllâ ALLAH''a, nasılda ikram ediverdi SEVİYEleyi verdi.

''İrci’î ila rabbike râdiyeten merdiyeten'' râzı olmuş ve râzı olunmuş olarak. ''Fedhulî fî ibâdî'', ''Fedhulî'' dâhil ol gir hallol.
Hallol tamâmen boşalmış HİÇlikten HEPliğin içine akmış anlamında.
fî ibâdî,” “” içine ''ibâdî'' âyân-ı sâbite gibi gözüken fakat onun içinde gizli olan ebedîlik sırrına ermiş.

Ellerinin üzerinde ALLAH'ın eli olan gerçekten gerçekten dosdoğru.
ben” deki İKİ ELim..
Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmda PÎRR ELim..
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemde BİZ-BİRR ELim..
YEDULLAHta NÛRRR ELim…
Ahh ELim!.. ELLerim.. ELLerimi SEVerimmm!..

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---"İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).:Her halde sana bi'at edenler mahzâ ALLAHa bi'at ederler, ALLAHın eli onların elinin üstündedir, onun için her kim cayarsa sırf kendi aleyhine cayar, her kim de ALLAHa ahid verdiği şeyi iyfâ ederse o da ona yarın bir ecri azîm verecektir.''
Fetih Sûresi 10.

Emrolunduğu gibi dosdoğru olanların Ellerinin üzerinde üzerinde ALLAHu Zu'l-Celâlin eli.

Yed-ullah: ALLAH’ın eli.. ama “ALLAHu Teâlânın yardımı, kudreti” demektir.
ALLAH celle celâluhu’nun ELi-İki Eli-ELLeri.. AKLın İLM u EDEBle ve nAKLin İRFÂN ve ERKÂNınca Anlayacağı Tâbirler..

Tevhid tüccarlarının, tasavvuf simsarlarının, alıcıların vericilerin bir derdi olanların dâvâsı dâveti vs. olanların işi değil bu iş.
Onlar çöplükçü dışarıda kalanlar onlar leşçidir, hizmetçi değildir.
Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem'i tenzih ederiz.
ALLAHu Zu'l-Celâl i tenzih ederiz.
ALLAHu Zu'l-Celâl HAYYdır şu ANda, işinin başındadır.
Şu AN Şe’eN-dedir.
Bizler çoluk çocuk değiliz. Hamd u senâ olsun hiç birimiz.
Bütün dünyâyı verseler dahî RaBBımızın bir tek noktasına değişmeyiz.
Niye değişelim ki onlar mı yaratıyor ki. Hayır.
Fedhulî fî ibâdî” “kullarımın arasına gir.”
İçine gir içine “fî ibâdî” buyuruyor zâten.
Bu da hayret edilecek bir şey.
Kul kulun içine yâni iç içe geçişler Kalb'den Kalb'e HAKK dostu ile HAKK’a giden yol HAKK Dostlarının kalbinden geçer dediğimizde budur.
Tesbih gibi özden öze dizilirler de öyle olur.
Görüntüyle değil yürekle olur
ALLAHu Zu'l-Celâl lutfu kerem etsin izzeti şerefinden İnşâe ALLAH!.
Şu yarım nefeste geçiverecek, cereyan kesilince bir sâniye de sönüverecek hayâtımızda bize MuhaMMedî Şuuru ALLAHu Zu'l-celâl lutfetsin.
BİLdirsin, MuhaMMedî Nûr'u BULdursun, MuhaMMedî Surur da OLdursun, sırlarının içinde ve MuhaMMedî Onuru o yüce Nûru Nûrullahı YAŞAtmak şerefini bahşetsin hepimize.

Din bizliğimizi ve birliğimizi dâima diri kılsın ALLAH Dostları, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem ve ALLAHu Zu'l-Celâl El HAYY esmâsında dînimizde dünyâmızda ve âhiretimizde dâima inşâe ALLAH!.

Bu özellik ve güzellik içerisinde gelip geçelim ki cennetlere “Fedhulî fî ibâdî Vedhulî cennetî” olalım inşâe Allah.
Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin yüreğinde olsun hepisi İnşâe ALLAH!..

ceNNet olmadı mı?

Resim---"Yâ eyyetuhe'n-nefsu'l mutmainneh (mutmainnetu) İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).Fedhulî fî 'ibadî. Vedhulî cennetî.”
(FECR Sûresi 27-30 âyet)


Sonuç ceNNet olmadı mı?
"ve'nḥar." ve nehr et ve nehir ol, fışkır nehret!
Bir âyet vardı “cennâtun uyun”; onlara “cennet” verilecek birde “uyu”n var diye burada bu uyun suyun gözenesi vesâiresiyken "ve'nḥar." Artık o gözek patlamıştır. Başka bir ifâde vardır.

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---"İnne'l-muttekîne fî cennâtin ve uyûn(uyûnin): Gerçekten takva sâhibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarında-UYUNdadır.”
(Hicr 15/45)

"fesalli lirabbike" RaBBe, SALLdene Kur’ÂN-ı Kerîm doğar. RaBBe SALL eden, RaBBısından DUYar.
Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’e ulaştığı için.
"fesalli lirabbike" de Kur’ÂN-ı Kerîmi, "ve'nḥar."dada açık açık Ehl-i Beyti görüyorum.
Çünkü Kur’ÂN-ı Kerîm’den başka kaynak yok. Başka da gözek yok, başka da uyun yok.

Resim---Zeyd b. Erkam (r.a) anlatıyor: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Mekke ile Medîne arasında Hummen denilen suyun başında bir hutbe verdi. ALLAH’a hamd, sena ve zikirden sonra şöyle buyurdu:

Resim---" “Ey insanlar! Dikkat ediniz; ben bir beşerim. RABBimin ölüm elçisinin gelmesi ve benim ona icâbet edip aranızdan gitmem yakındır. Sizlere hukûku ağır iki kıymetli emânet bırakıyorum. Birincisi ALLAH’ın Kitabı’dır. Onda nur ve hidâyet vardır. ALLAH’ın Kitabına sımsıkı sarılın. Onunla meşgul olun, onu öğrenin, öğretin; hükümlerini anlayın. İkinci emânet Ehl-i beytimdir. Ehl-i Beytim hakkında ALLAH’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında ALLAH’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında ALLAH’tan korkmanızı hatırlatırım.”
(Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 36; Nesâî, Sünen-i Kübrâ, Menâkıb, 9.)

"ve'nḥar." daki Harr..
"ve'nḥar." ve nehr et ve nehir ol, fışkır nehr et dedik ya nehirde, harre NÛRu demektir. HÂRR NÛRu demektir.
HÂR NÛRu ne demektir?.
RuBBûbiyyet HAKKîkatının NÛRu bu!
"fesalli lirabbike" SALL ettin sonra, "venḥar." RuBBûbiyyet HAKKîkatının NÛRuna girin bakalım.

RuBBûbiyyet HAKKîkatı nedir ki?
O’nun NÛRu nedir ki?
Hiç kimse yokken RaBB varmıydı?
Kime RaBB olacak?



ALLAHu Zu'l-CELÂL kendi kendini mi terbiye edecek hâşâ!. Kendi kendine mi ''RaBBekum''
O sıfat ne zaman çalışır?

Şöyle düşünseniz; bir kadının memesi ne zaman sütlenir?
Hâmile kalınca değil mi?
Önce Süt olmaz hâmile kalınca olur.
RaBBlıkta böyledir. Birisi yaratılacak ki bir şey yaratan olacak ki RaBBı olsun onun ZÂHİR-BÂTIN BİLEliği bu kanaldan bağlanır
RaBBu’l- ÂLEMÎN”, “Rahmeten li’l-ÂLEMÎN” bunların arakesitinde “ÂLEMÎN” vardır.
İki tarafında ki "Re "ler RaBB ve RASÛLdur.
Eşya tarafına geçtiniz mi RASÛL, “Rahmeten li’l ÂLEMÎN
Öbür tarafına geçtiniz mi RaBB, “RaBBu’l- ÂLEMÎN” budur.
Rahmeten li’l Âlemîn’de budur. ÂLEMin olacaksa bu iki "Re " ye bakmak lâzım.
"venḥar. " ''harrû succeden'' vardır ya? HaRRe fiili vardır. Burun üstü yere kapanmak..

إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ*
Resim---"İnnemâ yu’minu bi âyâtinellezîne izâ zukkirû bihâ harrû succeden ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne): Bizim âyetlerimize ancak öyle kimseler îman eder (ler) ki bunlarla kendilerine öğüt verildiği zaman, onlar büyüklük taslamayarak, yüzü üstü secdeye kapanırlar ve RABBlerini, hamd ile, tesbîh (ve tenzîh) ederler.”
(Secde 32/15)
Resim
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen mim »

Resim gül-ÜN koku-SU Resim dikEN...

“EK!.” EKeni
“çEK!.” çEKeni
zeVK zuHURu
Resim gül DİKeni…


ZEVK 4879

Bu ÂLEM “BİR” lik bazarı… “yOK” u güzel.. “VaR” ı güzel..
maHşeR’in HaŞRı HaYRımız.. “beL” nın bAHarı güzel..
gÖZ İkİ Resim GÖRüş “BiRR” ise… BİZ BİR-İZ Resim RaSûLuLLaH’ta..
EBû tuRâB.. SU-yu Resim KeVSeR… bu GüLşE’N-in Resim “HâR” ı güzel!..

…sallallahu aleyhi ve sellem


17.03.12 17:17
Tktktrstkks-glc..-brsbrs…
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

ZÂHİR-BÂTIN RuBBûbiyyet HAKKîkatları vardır.
Bu NÛR vücûda geliyorsa "ve'nḥar. "dır. Namaz kıl, kurban kes,
Nehar; ışığın fışkırıp çıkmasıdır. Gündüz demektir gecenin zıddı..
"fesalli " ye hemen namaz kıl diye yapıştırılıyor da

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---"İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne ale'n-nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).: Muhakkak ki, ALLAH ve melekleri, peygambere hep salat ile ikramda bulunurlar. Ey îman edenler, haydi ona teslîmiyetle salât ve selâm getirin!”
(Ahzâb 33 /56)

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne” ALLAHu Zu'l-CELÂL’in melekleri peygamberine namaz mı kılıyorlar?
Gördüğü her SALLeye yapıştırıp “sen namaz kıl!” diyene şunu söylemek lâzımdır: “SALL etmek ALLAHu Zu'l-CELÂL’a SILÂ etmektir!
ALLAHu Zu'l-CELÂL’e SILÂ etmediğin sürece ne namaz kılması hakîkatte..

Elbette "fesalli lirabbike ve'nḥar." RaBBına SILÂ edeceğim nasıl SILÂ edeceğim diye soracak herhalde diyeceğiz ki ALLAHu Zu'l-CELÂL’in dediklerini yap!
amaaaa benim söylemek istediğim şu! "fesalli lirabbike" RaBBına SILÂ et!
Ve ne yap bir de RuBBûbiyyet HAKKikatının NÛRuna ulaş! Vûcuda getir yâni. HaRRe NÛRunu HaRRe, CeRRe, KaRRe! Bunlardan bahsediyorum şimdiiii başka bir şey bu "fesalli lirabbike" fesalli; RaBBın için SALL et!
"ve'nḥar." İşte "fesalli lirabbike" RABBine bu sıfat öyle bir şeydir ki LEYL gibidir.
"ve'nḥar.", da gerçekten "ve'nḥar.", dır yâni gündüz gibidir
Nehar gibidir hakîkaten

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---"Yâ eyyetuhen nefsu'l-mutmainneh(mutmainnetu): Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---"İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten): Râzı olmuş ve kendisinden râzı olunmuş bir halde RABBine dön.”
(Fecr 89/28)

Gece rahimiyyet gibidir. Ancak içindekini gündüz ortaya çıkarabilir. Karanlık bilinememezliktir. Tıpkı bir hanımın hâmile kalıp 9 ay sonra ortaya çıkması gibidir. Yâni hep SıRRdır.

İşte bunlar kesret SıRRlarıdır. Ama şunu söyleyebiliriz ki "fesalli lirabbike" SALLet RaBBine "ve'nḥar.", RuBBûbiyyet HAKKîkati nûruna ulaş. "fesalli lirabbike" RaBBin için SALLet TESLÎMİYYET göster, "ve'nḥar.", İSTİKÂMET BUL!

إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ
Resim---"inne şânieke huve-l'ebter. Muhakkak ki sonu kesik olan, sana buğzedendir.''
(KEVSER suresi 3 ayet) (Resmi: 108/İniş:15/Alfabetik:55)

Esas zor olan şu âyet-i Kerîme'dir; "inne" şüphesiz ki " şânie" buuuuuu "inne şânieke huve'l-ebter " çok zor bu işte! Burada ki Şe’en’le "şânie " aynı kelime.

"şânie ", sana hınç besliyen, buğuz eden, kin duyan herkes neden bir şey söylüyor biliyor musunuz "şânie ", kelimesini oturtturamadığı için kaç tâne meal okursanız okuyun bir tâne yok zor çünkü! ZOR dediğim buydu işte.

Buğuz eden, hınç besleyen tam açamamışlar yâni bu kadar. Düşman olan gibi kelimelerle kullanmışlar

"inne şânieke " senin şânien, seni buğuz eden diye, senin şe’enin dedeydik "huve'l-ebter " öbür anlamda söylüyorum. Beter olandır beter dediğimizde RuBBûbiyyet senliğinin BİLEliğidir, Betere fiili! Better oluşu en oluşu zattan sana gelen şu anda geçen geçmekte olan can gibi ceryan gibi benim pc ye gelen şu anda kesilsin, kesilirken ber3aber tüm lambalar sönüyor her yerde kesiliyor elektrik

"ebter " RuBBûbiyyet senliğine ''D'' BİLEliği buldumu kişi beter’dir.
" ebter" oluşu; ilâhî OLuşu!
Beterin beteri var diye söylenir.
Şunu söylemek istiyorum 3.cü âyet-i Kerîme'de ki "şânie ", fiiliyle insanların buğuz etmek ve ebter oluş beterin beteri oluş zâhiri, soyut bir yorumdur ama, bunun esas bâtını ve tasavvufî yorumu vardır.
"şânieke huve'l-ebter " kim ki sana "şânie ", yapıyorsa odur "ebter" olan
Hadis-i Şerif’lerede bakalım şu 3.cü Âyet-i Kerîme bekliyor çünkü bu sâdece Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem kasım radiyallâhu anhâ vefat ettiğinde artık sûre-i Celîle gelmiyecek dedilerde "KEVSERi verdik. " Âyet-i Kerime'si geldi.

"KEVSERi verdik. " neymiş sorulmayacak mı?

KEVSER nasıl olmuşta Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem soyunu Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem soyuna mı bağlı Kur’ÂN-ı Kerîm veyâ İSLÂM DÎNi
Âyetler var sen eğer yapmazsan şöyle şöyle yaparız diye
ALLAH hükmünü belirtiyor.
Demek istiyorum ki zorunları bir yere tamâmen kilitlemek doğru değil.
Sana KESRETi verdik ama VÂHDETe dönmek zorundasın.
Onun için RaBBine dön! SALL et!
"venḥar." HARRe NÛRuna akar, denmesi lazım Hadis-i Şerif’leride gözden geçiririz.
KEVSER Sûresi, kesret suresi aslında.

Bollukta, bollukta neyin bolluğu?

KEVSER; orada ki ''Vav'' harfi kaynaştırma harfi, vucûda getiriş harfi, içerdeki İlâhi SıRR-ı!
RuBBûbiyyet SıRR-ı’nı, vucûda getiriş KEREM’i, KEVNî; KÛN feye KÛN’u!
KEVSER öyle bir şey. Böyle bir çokluk.
Bildiğimiz KESRET aynı kelime yalnız. Harf harf aynıdır bu çokluk.
Biz dâimâ yanlış eğitildiğimiz için İSLÂM toplumu bir gözle bakarlar.
En ufak toz konduracağım diye aklı çıkar.
Kur’ÂN-ı Kerîm’e baktığımızda neler görürsün, neler görürsün.

Rasûllullah sallallâhu aleyhi ve sellem 39 yaşında dîni ne idi?

Diye sor! Oooo anasından doğmadan peygamberliğini biliyordu, her şeyi yapıyordu ediyordu alâkası yok Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem efendimizle!
Çünkü o kişi hayâlindeki ütopik alışkanlıklarını yürütüyor.

Onun için ''TaSAVvuf’ta boşaltmadığınız KÂBı dOLduramazsınız!.. ''

İyi ya da kötü adamın şişesi dolu kardeşim!
Sen istediğin kadar RAHMET yağdır, o şişedeki suyu boşaltmadan bir damla rahmet koyamazsın. Boşaltamazsın yani bu iki Âyet-i Kerîm’e basit değildir, üzerinde çalışmak lazım.
"innâ a`ṭaynâke'l-kevŝer. ", " İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ"

إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا
Resim---"İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ(mubînen).:Doğrusu Biz sana apaçık bir fetih açtık. "
48 / FETİH – 1

"İnnâ fetahnâ", "innâ a`ṭaynâ"; "innâ a`ṭaynâke'' sana verdik.", "İnnâ fetahnâ leke" "fetahnâ" sana fetih verdik. "leke" senin için sana,
"innâ a`ṭaynâke" biz var ya biz, sana verdik. Biz verdik sana!
"ke-lkevŝer. ", FETİH Sûresi’nde; "fethan mubînâ" bu öyle bir KEVSERdir ki

Muhiddin Arabî kaddesellâhu sırrahu’nun eserlerini ŞERH etmek istiyorum.
Fakat niye şerh etmiyorum?

Yeteri kadar Kur’ÂN-ı Kerîm’de gelişmedik.

28 peygamber Aleyhi’s-Selâm'ı konuştur?

28 peygamber aleyhi’s-Selâm Kur’ÂN-ı Kerîm’in içinde konuşup duruyorlar. Ben onları dinlemek istiyorum bir defa ki haklarında konuşabileyim uydur kaydır olmasın.

Elbette ki KEVSER ırmağı buradan Mahşere kadar akaçak. Mahşere kadar akacakta!

Mahşer de ne yapacak?

Mahşer de yok mu olacak?

İşte bu kesret ırmağında, Kevser ırmağında akanlar burada kalmayanlar ölmeyenler, diri OL-ÂN HAYYlar yürümekte!

Bende diyorum ki; KEVSER; ZÂHİRde Ehl-i Beyt Aleyhi’s-Selâm’dır, BÂTINda Kur’ÂN-ı Kerîm’dir. Akmaya kıyâmete kadar devam edecektir. ALLAHu Zu'l-CELÂL, kendi DÎNini koruyacaktır. ALLAHu Zu'l-CELÂL, öyle buyuruyor.

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
Resim---"Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberruce'l-câhiliyyeti'l-ûlâ ve ekımne's-salâte ve âtîne'z-zekâte ve atı’nallâhe ve rasûleh(resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumu'r-ricse ehle'l-beyti ve yutahhirekum tathîrâ(tathîran). : Hem vakarınızla evlerinizde durun da önceki cahiliyet devrinde olduğu gibi süslenip çıkmayın. Namazı kılın, zekatı verin. ALLAH ve Rasulu'ne itaat edin. Ey ehli beyt! ALLAH sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor.''
(33 / AHZÂB – 33)

Resim---"Ben Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’ın evinin kapısında iken şu Âyet nâzil oldu:“…Ey Ehl-i Beyt! ALLAH günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor”. (Ahzab- 33)Evde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Ali Fâtıma Hasan ve Hüseyin vardı. Onlara bir örtü bürüdü ve:
“ALLAH’ım, işte bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir, bunlardan günahı gider ve bunları kirlerden tertemiz kıl!” buyurdu.
Ben atılıp:“Ey ALLAH’ın Rasûlu! Ben Ehl-i Beyt’den değil miyim?” dedim.
Bana: “Sen (yerinde dur, sen zâten) hayırdasın, sen Rasûlullah’ın zevcesisin!” diye cevap verdi.”
(Ümmü Seleme annemiz’den; Kütüb-ü Sitte Muhtasarı C. 13 S 54 Hadis No: 4494.)

قَدْ أَفْلَحَ مَن تَزَكَّى
Resim---"Kad efleha men tezekkâ.:Doğrusu felah bulmuştur temizlenen, "
87 / A'LÂ – 14

وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّهِ فَصَلَّى
Resim---"Ve zekeresme rabbihî fe sallâ. : RABBinin adını anıp namaz kılan. "
87 / A'LÂ – 14

ayni şey "innâ a`ṭaynâke el-kevŝer. ", "feṣalli lirabbike" aynı şeyler.
Ne içinde Kur’ÂN-ı Kerîm, Ehl-i Beyt aleyhi’s-Selâm sanki delen bir kablo kıyâmete kadar da gidecek, içinde de bir ceyrÂN gibi Kur’ÂN-ı Kerîm vardır.

Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem'e SALLat ve SELÂM ona ve soyuna olsun iki emânet bıraktı.;

إني تارك فيكم خليفتين : كتاب الله حبل ممدود ما بين السماء والأرض ، وعترتي أهل بيتي ، و إنهما لن يتفرقا حتى يردا علي الحوض
Resim---"Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu: “Şüphesiz ben, sizler için yerime geçecek iki halife bıraktım. Yerle semânın arasında uzatılmış sağlam bir ip olan ALLAH’ın kitabı ve Ehli beytim. Bu iki halife, (kıyâmet günü) havuzun yanına gelinceye kadar, birbirlerinden ayrılmayacaklar.”
(Tirmizi, “Sünen”, Menkıbeler bölümü, hadis 3786 ve 3788, Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, 36/512, hadis 21470)

ve nehr ediş; çoşkunluk, çoşmalar, gündüz gibi olmalar Rahmâniyyet gâlibiyyetinin olması erkekte

KEVSER Sûresi’nin, FETİH Sûresi’yle ilişkisi açıktır

Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmûdiyyeti) ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ümmetihi... ''Resim

ÂMiN Yâ LaTîF ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ KeRîM ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ RaHiM ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ VeDûD ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ FeTTâH ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ GaFFâR ALLAH celle celâluhu!
ÂMiN Yâ SeTTâR ALLAH celle celâluhu!

MuhaMMedî MuhaBBetlerimle…

Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) :"Enâ ferarüküm ala'l-havz :
Ben HAVZ'a ilk geleniniz olacağım!"
buyurmuştur.
(Cündüb (ra) dan; Buhârî, Rikâk 53; Müslim, Fezâil, 25-2289)

Resim "Abdullah b. Amr (r.a.): " Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: " Benim cennetteki havzım, bir aylık mesafe kadardır. Suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha güzeldir. Bardakları ise gökyüzünün yıldızları kadardır. Kim bundan içerse asla susuzluk çekmez. " buyurdu." demiştir.
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:2129)


Resim "Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: " Havzımın mesafesinin miktarı, Eyle ile Yemen'deki San'a arası kadardır. İçerisindeki ibriklerin sayısı gökyüzündeki yıldızlar kadardır." buyurmuştur.
(Eyle, Şam diyarındaki bir yerleşim birimidir. San'a da Yemen'in başkentidir.)
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:2131)

Resim" Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan.Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemönünüzde bir havuz vardır ki Cerbâ ve Ezruh arası kadardır." buyurmuştur.
(Cerbâ ve Ezruh, Şam diyarında iki yerleşim birimidir. Bu hadisin söylendiği yer Medine olduğuna göre Medine ile Cerbâ ve Ezruh arasındaki mesafe kadar olmaktadır. Bu tür ifadeler mesafenin çok uzun olduğunu belirtmek içindir. )
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:2130)

Resim"Hârise b. Vehb (r.a.): "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'i dinledim, havzı anlattı: " Medine ile San'a arası kadar olduğunu" söyledi." demiştir.
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:2133)

Resim"Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: " Ben havzın başında ayakta durduğum sırada bir topluluk belirdi, sonunda kendilerini tanıdım. Bu sırada benimle onlar arasında bir kimse çıktı: " Haydi yürüyün!..." dedi. Ben: " Nereye götürüyorsun?" dedim: "Vallahi cehenneme götürüyorum" dedi: " Bunların günahı nedir?" dedim: "Bunlar senden sonra geriye dönüp arkalarına doğru gittiler (dinden çıktılar)" dedi. Sonra baktım ki yine bir topluluk daha belirdi, sonunda kendilerini tanıdım. Bu sırada benimle onlar arasında bir kimse çıktı: " Haydi yürüyün!..."dedi. Ben:"Nereye götürüyorsun?" dedim: " Vallahi cehenneme götürüyorum" dedi. " Bunların günahı nedir?" dedim: "Bunlar senden sonra geriye dönüp arkalarına doğru gittiler (dinden çıktılar)" dedi. Bunların hiçbirinin cehennemden kurtulacağını zannetmiyorum, ancak değer verilmediğinden kendi haline bırakılan develer gibi tek tük kimseler belki kurtulabilir." buyurmuştur.
(Muhammed ümmetinden olduğunu iddia eden bu arada Muhammed (sav)'in getirdiği dine ters düşüp dini inkâr edenler, âhirette Muhammed ümmeti statüsünde havuzun yanına doğru hareket etseler bile geri çevrilip cehenneme götürülürler. bunların çok azı tekrar havuza gelecektir. Hz. Peygamber (sav)'in bazı kimseleri Kevser havuzundan kovacağı 1095. hadiste anlatılmıştı.)
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:2132)

Resim"Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:”Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki, yabancı devenin havuz başından kovulduğu gibi bir takım kimseleri havuzumdan kesinlikle kovacağım.” buyurmuştur.
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:1095)

Resim"Enes b. Mâlik (r.a.): " Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem göğe çıkarıldığında: " Kenarları içi oyulmuş incilerle çevrili kubbe şeklinde nehire getirildim. "Cebrail'e: " Ey Cebrail, bu nedir?" dedim: " Bu Kevser Nehri'dir" dedi." buyurdu" demiştir.
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:1800)

Resim "Hz. Âişe (r.a.)'a "Biz Sana Kevser'i verdik." âyeti soruldu, O da: " Kevser, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e verilmiş bir nehirdir ki kenarları, içi oyulmuş incidendir, bardakları da yıldızların sayısı kadardır." demiştir.
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:1801)


ResimEnes b. Mâlik (r.a.)'dan; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem; bir gün mecsidde iken hafif bir uyku kestirmesi yaptı, sonra gülerek başını kaldırdı. Kendisine: "Ey Allah`ın Resulü, niçin gülüyorsunuz?" diye sorulunca: "Bana az önce şu süre nazil oldu" deyip besmele çekti, sonuna kadar kevser süresini okudu: "Bismillahirrahmanirrahim! Ey Muhammed! Doğrusu sana pek çok nimet vermişizdir. Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan kimsedir" (kevser 1-3) Resulullah kıraati tamamlayınca sordu: "kevser`in ne olduğunu biliyor musunuz?" Biz: "Allah ve Resulü bilir" dedik. Resulullah (sav) açıkladı: "Bu bir nehirdir, Rabbim onu bana vaadetmiştir, O nehir üzerinde pek çok hayırlar var. Bu bir havuzdur da. Kıyamet günü ümmetim onun başında (su içmek üzere) toplanacak. Bu havuzdaki maşrapalar gökteki yıldızlar kadar çoktur. Derken içlerinden bir kul çıkarılıp atılacak. Ben müdahale edip: "Ey Rabbim (onu niye atıyorsun) o benim ümmetimdendir?" diyeceğim. Ancak Cenab-ı Hakk: "Bunlar senden sonra ne bid`atler işlediler senin haberin yok" diyecek."
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:884)




ResimYusuf İbnu Sa`d ra’dan; Hasan İbnu Ali (ra), Hz. Muaviye`ye biat ettikten sonra, bir adam yanına gelip: "Mü`minlerin yüzünü kara ettin (veya: Ey mü`minlerin yüzünü karartan adam) (diye öfkesini) dile getirdi. Hz. Hüseyin (ra) adama (tatlılıkla mukabele etti): "Allah`ın rahmetine banasıca, niye böyle şiddetli çıkışıyorsun. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Beni Ümeyye`yi (sağken rüyasında, tek tek halife olup) minbere çıkmış gördü. Bu onu üzmüştü ki şu ayetler indi: "Biz sana kevser`i verdik" (kevser 1). "Biz onu sana Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin (o büyük fazilet ve şerefini) sana bildiren nedir? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır (Bu gece senden sonra Beni Ümeyye`nin saltanat süreceği) bin aydan hayırlıdır." Kasım İbnu`l-Fadl (merhum der ki: "Beni Ümeyye`nin iktidar müddetlerini ay olarak saydık, tam bin aydı, ne fazla ne eksik."
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi: hadis no:876)



Resimİbnu Abbas (r.a.)'dan ;Kureyş şöyle dedikodu yapmıştı: "Muhammed`in erkek evladı yok. Bir öldü mü arkası kesildi demektir." Bunun üzerine Cenab-ı Hakk, kevser süresini (sonuncu ayet olan): "Asıl arkası kesik olan sana kin tutandır" a kadar inzal buyurdu." (Rezin`in ilavesidir)
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi: hadis no:885)



ResimEnes b. Mâlik (r.a.)'dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem `a "kevser nedir?" diye sorulmuştu. "Cennette bir nehirdir. Allah onu bana verdi. O, sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Onda (nehirde) bir kuş vardır, boynu deve boynuna benzer!" buyurdular. Hz. Ömer atılarak: "Öyleyse o müreffehtir!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "Onu yiyen, ondan da müreffehtir!" buyurdular.
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:5082)



ResimYezid İbnu Erkam(r.a.)'dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah`ın Kitabı`dır. Semadan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim`dir. Bu iki şey, cennette kevser havuzunun basında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün."
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:54)



ResimEbu Zerr (r.a.)'dan "Ey Allah`ın Resulü" dedim, "kevser havzının kapları nedir?" Şu cevabı lütfettiler: "Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal`e yemin olsun, onun kapları açık ve karanlık bir gecede gökteki yıldızlardan daha çoktur. Cennetin kaplarından kim içerse artık ömrünün sonuna kadar hiç susamaz. Havzın cennetten çıkan iki oluğu gürül gürül akar. Genişliği uzunluguna denktir. Bu da Amman`dan Eyle`ye olan mesafe kadardır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır."
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:5080)




Resimİbnu Abbas (r.a.)'dan Kureyşliler, birbirlerine küfrün ve sapıklığın devamını tavsiye ettiler ve aralarında; "Bizim üzerinde olduğumuz şey var ya, bu, o köksüz sürgün (mesabesinde olan Muhammed)in üzerinde olduğu şeyden daha doğrudur!" dediler. Bunun üzerine, Allah Teala hazretleri kevser suresini inzal buyurdu: "Şüphesiz ki biz sana kevseri verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Asıl arkası kesik (nesilsiz) olan, sana düşmanlık edenin ta kendisidir" (kevser 1-3). Bundan sonra Resulullah (sav)`ın beş erkek çocuğu oldu. Dördü Hz. Hatice (ra)`den: Abdullah: Bu en büyükleri idi; Tahir -bunun Abdullah olduğu ve bunların üç tane oldukları da söylenmiştir-; Tayyib, Kasım ve Mariye`den olan İbrahim. Resulullah (sav)`ın dört tane de kızı vardı: Bunlardan Zeyneb, Ebu`l-As İbnu`r-Rebi`in nikahı altında idi. Rukiyye ve Ümmü Gülsüm: Bu ikisi, Ebu Leheb`in oğulları olan Utbe ve Uteybe`nin nikahı altında idiler. "Ebu Leheb`in iki eli kurusun ve kurudu da..." (Tebbet 1-5) vahy-i şerifi nazil olduğu zaman, Ebu Leheb oğullarına onları boşamalarını emretti. Bunun üzerine Hz. Osman önce Rukiyye ile evlendi. Rukiyye onunla birlikte Habeşistan`a hicret etti. Orada Hz. Osman`ın Abdullah adında bir oğlu dünyaya geldi. Hz. Osman ona izafeten (Ebu Abdillah diye) künye almıştı. Sonra Rukiyye (ra) vefat etti. Ondan sonra Hz. Osman Ümmü Gülsüm (ra) ile evlendi. Hz. Fatıma (ra): Bu Hz. Ali (ra)`nin nikahı altında idi. Hz, Ali`nin Fatma`dan Hasan, Hüseyin ve Muhsin adlarında üç erkek çocuğu ile Zeyneb ve Ümmü Gülsüm adlarında iki kız çocuğu dünyaya geldi. Bunlardan Zeyneb, Abdullah İbnu Ca`fer (ra)`in nikahı altında idi. Hz. Ali, Ümmü Gülsüm`ü de Hz. Ömer`e nikahlamıştır. Radıyallahu anhüm ecmain." [Rezin tahric etmiştir.]
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, hadis no:5535)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUR'ÂN-ı KERÎM; El-KEVSER Sûresi SOHBETi Kul İhvâni

Mesaj gönderen nur-ye »

ZEVK 82

Rahmeyle Rızanı Ya Resûlullah! Rahmetisin Âlemlerin
Ahlâk-ı Mükemmelsin, Mükerremsin, Kervan-ı Kerim senin,
SAĞOL KERVANCIBAŞI (sav)! Sahib-i SıRR, Sâki-yi KEVSER!
Bir dolu sundun bendene; AŞK OLSUN AYIK EYLEDİN!...


19.2.1986 12:45
Antalya dr.
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön