EL A'LA SURESİ ZEVKİ!

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

EL A'LA SURESİ ZEVKİ!

Mesaj gönderen Hakan »

4.2.7.3. El A'LÂ Sûresi Zevki
http://www.muhammedinur.com/modules.php ... e&pid=1026

"Tesbih et RABB'inin A'lâ ismini" (El A'lâ 87/1)

A'lâ : (ülûvv den) yücelik, tanımlayanın tanımından da yüksek olan yücelik, kudret açısından yücelik, (mekan açısından değil). Kudret gücü ise; insan aklının gördüğü, duyduğu ve tasarlayabileceği bir güç değildir. RABB'imin o yüce adını takdis ve tenzih ederim.

Yeri gelmişken; Namazda : iftitah tekbirini alıp zâhir-bâtın kulaklarımızın zillerine (kulak memelerine) dokunup dünya elinin (sol el) üstüne âhiret elini kilitliyoruz. (kulluk kilidi). Subhâneke ile giriş duamızı yapıyoruz. Fâtiha ile Ulûhiyyet (ALLAH), Rübûbiyyet (Rabbü'l-âlemin) Merhametiyyet (zâhirinde Rahmâniyyet, bâtınında Rahîmmiyyet) ve Mâlikiyyet (dün,bugün,yarın,din gününün Mâliki) ine hamdimizi arzediyoruz. Kulluğunu kabul ettiğimizi ve ne istersek sahibimizden isteyeceğimizi kabul ve ilân ediyoruz... Devâm edip zammı sûre sonunda Kulluk kıyamından, Rıza Rükû'una baş eğiyoruz. "Subhâne Rabbiye'l-Azîm (ve bi hamdihi) : Ey RABB'im senin gözüken ve aklımın alabildiği azametin, muazzamlığın tüm zerrelerimi hüşûya soktu. El AZÎM sin seni aklımın yakıştıracağı noksanlıklardan ve anlayışsızlığından tenzih ederim, uzaksın bilirim! (Hamd ile birlikte)" deriz. "Semi' Allahu li'men hamîdeh : ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL hamdedenin hamdini duydu." Nereye döndük? tâ başa... demek ki Fâtiha yerini bulmuş... o hâlde;

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in buyurduğu gibi "Rabbenâ ve leke'l-hamd! Hamden kesiren tayyiben fihi : Ey RABB'im hamdimiz senin içindir. Öylesine bir hamd ki çokluklar ve ayıplardan arınmışlıklarla dopdolu!" Bedenen kıyamda, nefsen rükû' da duran Muhammedî, kalben secdeye (harreder : kızarmış saç üzerindeki su damlası gibi) kapanır. Kalbin, nefs ve Ruh arasında berzahî durumu vardır. iki secde sırrı! "Subhâne Rabbiye'l-A'LÂ (ve bi hamdihi)..." RABB'imi El A'LÂ (celle celâluhu) ismiyle de tesbih ederim (hamd ile birlikte)... Ey RABB'im kul aklına ve hayaline gelmeyen kahhar kudretin (sonsuz potonsiyel gücün) karşısında hûzû' ile bilebildiğimden de sonsuzdaki yüceliğini tenzih ediyorum, kudsîyetine inanıyorum... (hamd ile birlikte)" deriz....´

"Yaratıp düzene koyan (RABB'inin)" (El A'lâ 87/2)

Tesviye : düzenleyip neticeye bağlama, her zerre ve hücreyi lâzım ve lâyık yerinde ediş. Şunu iyice anlayınız ki insanoğlunda; tüm canlıların isti'dâd, kabiliyet, âlet ve edâvâtları cem olmuştur. Bu muhteşem, muazzam ve mükemmel yaratılış ve tesviyenin sebebi sırayla gelecek.

"Ve O ki; takdir edip yol gösterdi" (El A'lâ 87/3)

Kaddera : takdir etti. Ezelde olmasını dilediği şeyleri kaza,kader,irade ve meşiyeti (dilemesi) ile eşyânın kaderini çizdi. Soyut, somut özellik ve güzellikler verdi. Cüsse ile kişilik (zâtîyet), renk, koku, tad v.s. sıfatlar verdi. Takdiri içinde her şeyi var etti. Herkese işini en iyisinden fıtrî olarak öğretti ve her varlığa yolunu gösterdi. İnsana insanlığı... Kurda kurtluğu, koyuna koyunluğu, ateşe ateşliği, suya suluğu... Her birini kendilerine göre kılan RABB'im... Esfelinden İlliyyîne kadar ibret ve hikmet sahnelerini mahlûkatı ile doldurdu. Herkese (fehedâ...) yolunu, her işini öğretti. O gündür bu gündür, herşey, herşeyce, heşeyliğini yaparak bu takdire uyup gidiyor... İnsanoğlu ise aklından dolayı başrolde oynuyor. Rolü çok hârika, ancak; çok zor... Çünkü yol çatallaşıyor saâdet ve şekâvet diye... Âcizâne ben tefsirci filân değilim, zevk ediyoruz...

"O ki; mer'âyı çıkardı." (El A'lâ 87/4)

Ra'a fiili : bir şey bereketlenip artmak, fazlalaşmaktır.

El Reyû : mahsül, her şeyin evveli. Mer'a : Yeşil otluk arazi, köy mer'âsı gibi... Öylesine bir RABB'im Tealâ ki her canlıyı bir mer'âdan çıkarır. Tohumu topraktan, civcivi yumurtadan, kuzuya koyundan... Sebebler âleminde bir şeyi, bir şeyin içinden... Hay zinciri kıyâmete kadar sürüklenecek ve sürecek...

Azîz kardeşim,doğrusu söylenecekler var ancak, Molla Kasım'lara dikkat etmemiz de gerekiyor... Biz, size anladığımızı ve inandığımızı söylüyoruz. Noksan ise, düzeltmek boynunun borcudur... Devâm edelim işimize : Karıncalar, kabiliyet ve isti'dâdları kadarınca ve kaderince yüce varlıklardır. Arılar da öyle. İkisinin deKur'ân-ı Kerîm' de sûreleri var... İşte bu karıncalar kış azığı diye depoladıkları buğdayların çeşitli sebeblerle çimlenmeye başladığını anlayıp da çimlenmenin başlangıcında önüne geçemezler ise derhal tüm buğday tanelerini ikiye bölüyorlar... Haliyle çimlenme olduğu gibi kalıyor... Mer'âsı bozulan buğday diriliği, sûküt ve sükûna gömülüyor....

"Sonra da onu karamsı, bir sel kusuğuna (artığına) çevirdi." (El A'lâ 87/5)

Tarlalar dolusu yemyeşil ekinleri, civan gibi delikanlıları, ceylan gözlü ceylan yavrularını bir gün gelir ki selin gelip geçtikten sonra bıraktığı kararmış köpük kalıntıları gibi yapar. Yemyeşil ekinler çer çöpe döner. Yüzüne bakılamaz güzellikte güzeller, yüzüne bakılamaz çirkinlikte yaşlanır.

"(Bundan böyle, habibim!) seni okutacağız da, ALLAH'ın dilediği müstesnâ, asla unutmayacaksın. Çünkü O, âşikârı da bilir, gizliyi de" (El A'lâ 87/6-7)

Muhammed (aleyhi's-selâm)'ın Merkez ve Muhitte tüm insanlar için takdir edilen ilimlere câmi' oluşu... Cehrî ve hâfî...Rahmetenlilâlemin olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in kevserî Firdevs'i... Tüm mahlûkatın Ravza-yı Rıdvân Adn'i oluşu...

"Seni, en kolay olana muvaffak kılacağız..." (El A'lâ 87/8)

Seni yusraya (kolaya) müyesser edeceğiz. Şerîatı garraya müyesser kılacağız. En kolay olana kolaylaştıracağız. Sistemin sahibi Subhanallah (celle celâluhu) Habibi (sallallahu aleyhi ve sellem)'ine özün özünden okutuyor ve unutturmuyor...Kelâmullah'ın kâinâta ebedî çıkış kapısı olan kerem ve rahmet Rasülûne İlâhî ihsân...

"O hâlde eğer ögüt fayda verirse (durma) öğüt ver!" (El A'lâ 87/9)

Bu muazzam sistemi sadece ve sadece insanoğlunun kemâl bulup RABB'i Tealâ'nın azamet ve kudretini seyredip, Ulûhiyyet ve Rübûbiyyetini ikrâr etsinler diye halk eden ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL; din, dünya ve âhiretini kolaylaştırıp Murşid-i Mutlak, Rehber-i Mutlak ve İmâm-ı Mutlak kıldığı Habibi, Edibi, Ekremi olan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'e : Kullarını kemâle, ALLAH Tealâ'nın ahlâkıyla ahlâklanmaya ve merhameten ve muhabbeten öğüt vermeye (hatırlatmaya,uyarmaya) emir buyuruyor. En mükemmel insan olarak; câhilleri kemâle, noksanları mükemmele sevk et buyuruyor.

"İnsan sûretinde ve akıl ni'metiyle parmak izleri gibi şahsa münhasır halkedilen insanlara, Kur'ân ile öğüt ver, hakkı ve hayrı tercih etmelerinin sonuç ve faydalarını iyice izâh et". Akılları kadar anlarlar ve zâten o kadarından sorumlu olurlar... Tüm buna rağmen bâtılı ve şerri seçenek yaparlarsa, akla ve emânete hiyânet ile bunca ni'mete zulüm ederlerse :

"Sen onlar üzerindebir zorba değilsin... Binâenâleyh sen, benim tehdidimden korkanlara, Kur'ânla öğüt ver..." (Kaf 50/45)

Tasavvuf burada devreye girer... Tıpkı prize takılan elektrik fişi gibi Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile Muhammedî ulaşım (salâvât) hattı bağlanınca ögüt veren verir, alan alır...

"ALLAH' tan korkacak (saygısı ve haşyeti) olan öğüt alacaktır. Pek bedbaht olan ise, ondan kaçınacaktır. O ki, en büyük ateşe yaslanacaktır." (El A'lâ 87/10-12)

Haşyet kalbîdir demiştik. ALLAH Tealâ'nın azamet, kudret, ilim ve hikmetine kâmil mânâda ârif olan kişi; din, dünya ve âhiret işlerinde âlimdir. Haşyet duymaya ve öğüt almaya da müstehaktır. Ve saâdet ehli saîdlerdir. (Fatir 35/28 bkz.)
Bu öğüt vermenden, ictinab edecek olanlar (kaçınan, uzaklaşanlar) ise en şâki (bahtsız, fenâ hareketli, haylaz, habis) eşkiyâ (yol kesici haydut) lardır. İşte böylesi kimselerin (isâlleri, ulaşımları, akarak varacakları) yaslanacakları, anaları olan; gaflet, cehâlet, dalalet ve hiyânetin kucağıdır. İster insan olarak bâtılın ve şerrin lideri Firavin'un yanına, isterse ateşin en alt tabakasındaki Münâfıkların (Nisâ 4/145 bkz.) yanına ki aynı kapıya çıkar... Zirâ Firavun'da son anda inandım diyerek ikili oynamıştır...

"Sonra orada ölmeyecek de dirilmeyecek de!" (El A'lâ 87/13)


Korkunç ve sonsuz bir can çekişme! Tıpkı âhir zaman insanlarının çoğu gibi, ölü mü diri mi belirsiz... Birisi öldü mü "ölü, ölmüş filân köyde!"derlerdi bizim köyde eskiden... Ne de doğru sözmüş sonra anladım. Öyle ya, yiyip içip tepinen bir ölü idi... Yine daldırdık...

Kul ihvânim sır serilmez
Çilesiz sırra erilmez
Ölüler ölmüş dirilmez
Sağlar Hüseyin, Hüseyin...


"Muhakkak ki, iyi temizlenen iflâh olmuştur. (umduğuna ermiştir.)" (El A'lâ 87/14)

Felâh : kurtuluş, selâmet, onma, mutluluk, kutluluktur.

Tezkiye : kusurdan temiz etme, temize çıkarma, aklama, iyi hâli isbatlama. Tevhid ateşine, takvâ tavası içinde arzedilen nefs; dünya ve şehvet fitnesinden, altının topraktan ayrıldığı gibi erir akar ve ayrılır. Arınır, âşık olur. Fitne de fetene fiilindendir.
Fetene : toprakla karışık altın tozunu ateşte eriterek altını tozdan topraktan ayırmaktır. Fitnenin imtihan oluşu da; hakla hayrı, bâtılla şerden ayıran ateşten beter, kıtalden şiddetli belâ oluşundandır.

"Ve RABB'inin adını zikredip de namaz kılan kimse..." (El A'lâ 87/15)

Kendini bilen Abd; RABB'ini de bilmiş, tanımış ve anmış olarak salât kıldığında yâni ilâhî ulaşıma azmettiğinde... Tenezzül ve tevâzu' ile huşû' ve huzû' (hudû) içinde kendisini; hâzır ve nâzır Rabbü'l-âlemin'in huzurunda görürcesine kıyâmet ettiğinde; merkez-muhit mahşeri kurulursa, sûret-sîret sermayesi ve hesabı görülürse, azab-sevâb olunmadan tevbe-dua ile Rızaullah bulunursa, iftitah tekbirinden önce, RABB'inin "El RABB"(celle celâluhu) ismi, zikir ve fikirle bulunursa, o Salâta; sıla, selâm, selâmet, dâru's- selâm salâtı derim doğrusu...

"Bilakis, daha doğrusu siz, dünya hayatını tercih ediyorsunuz. (üstün tutuyorsunuz)" (El A'lâ 87/16)

Nefsinizi ilm-ü-edeble öğretip eğitmediğinizden nefs de önündeki dünyanın şak şukasına kapıldı gitti. Şerrin şeytânı ise bir şeyler sokuşturdu, bir şeyler üfürdü ve poh pohladı... Kötü arkadaşlar da yoldaş olunca seyreyle gümbürtüyü... Dünya hayatı, dünyevî eserler vermekle geçti ve uhrevî âlem yok farzedildi...Ölünce uyanılacak korkunç bir uyku...Hayal ve fenâ âleminde hebâ olan bir ömür...

"Oysa âhiret daha hayırlı ve daha bâki (kalıcı, sürekli) dir. (El A'lâ 87/17)


Hâlbuki bu dünya hayatının sonundaki sonsuz hayat ise gerçekten daha hayırlı, ebedî ve kalıcı idi... Şu anda yaşadığı hayali hayatı hakikat sanıp; sular gibi her an akarak gittiği hakikati ise hayal sanan ve aklını isrâf eden ahmak insan...

"Şüphesiz ki bu evvelki (ilk) sahifelerde vardır." (El A'lâ 87/18)


Bahsedilenler Şerîatullah'ın değişmez esaslarıdır. Evvelinde de âhirinde (Kur'ân) de böyledir...

"İbrâhim ve Musa'nın sahifelerinde de..." (El A'lâ 87/19)


Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Zer (radiyallahu anhu)'nun ALLAH'ın ne kadar kitab indirdiği sorusuna cevâben : "Yüzdört... 10 sahife Âdem'e, 50 sahife Şit'e, 30 sahife İdris'e, 50 sahife İbrâhim'e; (Musa'ya) Tevrat, (İsa'ya) İncil, (Dâvud'a,) Zebur ve Furkân (Kur'ân)..." buyurmuştur.

İşte Havfullah, Haşyetullah, Takvâllah... Bu konuyu bağlarken : benim anam, elifi bilemez kalender bir köy kadını. İnancı kavî... Kendisine "Ana, sen ne diyorsun bu işlere?"dedim... Anam : "Ne deyim kadın anam, kork ALLAH'tan korkmayandan!"dedi. İşte meselenin aslı budur. Tevhid Tekemmülü ancak ve ancak takvâ toprağında yetişir... Altın tozlarının içinde can yetişmez... Altıncıların (paracıların, dünyacıların) varsa kulakları çınlasın!

Şuculara, buculara, altıncılara duyurulur! Herkes eteğindeki taşı döksün, bilye gibi çırılçıplak başsız ayaksız devrânda devrederek gelsin divâna... Aşk gemisi kuru yerde yürümez... Kuru lâfla peynir gemisi de yürümezmiş!

Allah muininiz olsun inşaallah.
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Hayy Celle Celâluhu razı olsun mahlukatının her zerresinden...
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön