KUL İHVANÎ Beyyine Suresi SoHBeTi 16.03.2011

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

KUL İHVANÎ Beyyine Suresi SoHBeTi 16.03.2011

Mesaj gönderen nur-ye »

SoHBeTi yapan: Kul İhvÂNi
SoHBeTin Konusu.: Beyyine Suresi
SoHBeTin Yapılış Tarihi: 16.03.2011
SoHBeT Süresi:1:09:22
SoHBeT Yeri: gökkuşağı/gölbaşı/ankara..
SoHBeTe Katılanlar: gül-lâle, gariban, nur-ye
SoHBeTin Yazılış tarihi: 11.12.2021
SoHBeTi Yazan: nur-ye




Resim Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'ş- ŞEYTÂNİ'r-RACÎM
BİSMİ'LLÂHİ'r- RAHMÂNİ'r- RAHÎM

İstiğfar antivirüsüMüz.: Subhâneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illa ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubu ileyke..

Ve'l- HaMduliLLÂhi RABBi’l- ÂleMîNN..

Yâ RABBi'l-âlemin, yâ Rasullallah sallallahu aleyhi ve sellem istecertu..
Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!.
ALLAHümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidina MuhaMMedîn nuru'z- zâti sırrı sarii fi'l- cemi'l- esmâyı ve's- sıfat. Bi adedi ilmike dâimen kesiren mubâreken tayiben fihi Ya RABBi’l- Âlemin!.

Esselatu ve’s- selâmu aleyke Ya HabibâLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem..
ALLAHümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina MuhaMMedîn nuru'z- zâti sırrı sarii fi'l- cemi'l- esmâyı ve's- sıfat. Bi adedi ilmike dâimen kesiren mubâreken tayiben fihi Ya RABBi’l- Âlemin!.
Es selatu ve’s- selâmu aleyke Yâ seyyide’l- evvelîne ve’l- âhirin elhamdülillâhiRABBilâlemin..
“ALLAHümme salli alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ve alâ âli Seyyidinâ MuhaMMedîn bi adedi küllî dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salaten tekunu leke rıdâen Yâ RABBilâlemin!
Salaten tekunu li hakkıke edâen Yâ Rahmetenlilâlemîn!.

Subhâneke ALLAHümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke! Estağfirruke ve etibu ileyke!.
El hamdü lillâhi RABBi’l-âlemîn!.
ALLAHümme innî esseluke’l- affe ve’l- afiyeh fi’d- dini ve’d- dünya, ve’l- âhireh ALLAHümmesturnâ bi setrike’l- Cemîl!.
“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Yâ ALLAHu bike teahassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn Sallalâhu aleyhi ve sellem. ALLAHümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim efdalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Ente'l-mahnî bî-lemhati Ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!.”

ALLAH ALLAH ALLAH RABBi lâ üşreke bihi şeyen veLa Havle Velâ Kuvvete İlla Billlahil’Aliyyil’Azıym. Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tealâ aleyhi ve sellime istecertü..


RESÛLULLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem’den;
MüBÂRek, MUHteşem, MUAZzam ve MUStafâ Bir İSTİÂZe DUÂSı.:
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- VEKÎL
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- KEFÎL
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- NASÎR
HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- MEVLÂ!.
GUFRÂNeke RABBeNÂ!.
Ve İLEykE’L- MASîR!.
Ve HUVe ALâ KÜLLî ŞEYy’in KADÎR!.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Büyük zorluklara dûçar olduğunuz zaman: "HASBuNALLAH ve Nİ’MEL- VEKÎL: ALLAH bize yeter O ne güzel VEKÎLdir" Zikr-i CemîLine devam ediniz!." buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Vitr, 25; Tirmizî Kıyâme, 8; İbn Hanbel, Müsned, I/336)


Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedîn
Abdike (MuhaMMedîyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ Beyyine Suresi SoHBeTi 16.03.2011

Mesaj gönderen nur-ye »

ResimBEYYİNE SÛRESİ.:

Beyân.: İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. Öğretme. Fesahat ve belâgat.
Beyânat.: (Beyan. c.) Nutuklar, izâhlar, açıklamalar, beyanlar..
Beyyine.: Aşikâr. Açıklanmış. Gün gibi vâzih/açık delil. Mu’cize.
Müteaddit noktaları beyân eden ve açıklayan. Şâhid. İsbat vasıtası. Kavî’ bürhân.
Beyyinen.: Vâzıhan, aşikâr olarak, âlenen, açık olarak..


لَمْ يَكُنِ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ مُنفَكِّينَ حَتَّى تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ
Resim---Lem yekunillizîne keferû min ehli’l- kitâbi ve’l- muşrikîne munfekkîne hattâ te’tiye humu’l- beyyineh (beyyinetu).: Kitab ehlinden ve müşriklerden kâfir olanlar, kendilerine beyyine (açık delil) gelinceye kadar (küfürlerinden) ayrılacak değillerdir.(Beyyine 98/1)

Kudsal kitablarda müjdelenen, oğulları gibi tanıdıkları âdil önder ALLAH’ın Rasulü MuhaMMed aleyhi's-selâm, hak delil Kur’ân ile tebliğ görevine başlayıncaya kadar, ehl-i kitabtan (Ehl-i kitab (Yahûdi’ler ve Hristiyanlardan) ve müşriklerden (putlara tapanlardan) küfürde ısrar edenler (Erğin AkLıyla küfür ve şirki tercih edenler), görevlendirilecek Hak Peygambere iman ederek tâbi olacakları konusunda verdikleri sözden ve kararlarından (üzerinde bulundukları dinden) ayrılacak değillerdi..

رَسُولٌ مِّنَ اللَّهِ يَتْلُو صُحُفًا مُّطَهَّرَةً
Resim---Resûlun minallâhi yetlû suhufen mutahharah (mutahhareten).: ALLAH'tan gönderilen RESÛL, (onlara) tertemiz (bâtıl ve şüpheden uzak) sahifeleri okur..(Beyyine 98/2)

Sonunda, ALLAH celle celâlihu tarafından görevlendirilen, içinde şirk bulunmayan tertemiz (bâtıl karışmamış) sayfaları, Kur'ÂN-ı Kerîm sayfalarını okuyan ALLAH’ın RASÛLÜ MuhaMMed aleyhi's-selâm geldi..
O kesin delil olan Kur'ÂN-ı Kerîm içinde hak, hikmet ve adaletin ifâdesi olan yazılar ihtivâ eden tertemiz sayfaları okuyan ve ALLAH celle celâlihu tarafından gönderilen bir RESÛLü aleyhisselâmdır..

فِيهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌ
Resim---Fîhâ kutubun Kayyimeh (Kayyimetun).: (O sayfalar) içinde temel, değişmez hükümler yazılı olan kitablardır.(Beyyine 98/3)

Okuduğu sayfalar =>İçinde, çok kıymetli, temel ve hakkı zamanla değişmeyen hükümler yazılı insanî değerleri, tabiî hukuk kurallarını ayakta tutan, tahrife uğramamış/bozulmamış bölümler olan kitablardır..

وَمَا تَفَرَّقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَةُ
Resim---Ve mâ teferrekallezîne ûtû’l- kitâbe illâ min ba’di mâ câet humu’l- beyyineh (beyyinetu).: Ve kitab ehli olanlar, (onlara beyyine (Kur'ÂN-ı Kerîm) gelmesinden önce) tefrikaya düşmediler (fırkalara ayrılmadılar). Ancak kendilerine beyyineler (Kur'ÂN-ı Kerîm) geldikten sonra (tefrikaya düştüler).(Beyyine 98/4)

İşte bundan sonra, Müjdelenen Peygamberin/Ahmed aleyhi's-selâm’ın, kendi içlerinden görevlendirilmeyişi, Âdil Önder MuhaMMed aleyhi's-selâm’ın hak deliller/apaçık belgeler içeren Kur'ÂN-ı Kerîm ile tebliğe başlamasından sonra, kendilerine verilen Kudsal Kitabların Hükmünce sorumlu tutulanlar ihtilâf çıkardılar, ayrı baş çektiler, düşman oldular…

Dâim.: Devam eden. (Dâimî, dâima, dâimen şeklinde de söylenir.)
Kâim.: Ayakta duran. Mevcud. Bâki. Vaktini ibâdetle geçiren.
Kayyim.: İnsanları birbirine kardeşlikte ve sevgide bir araya toplayıp dünya ve âhirette necat ve iyilikler yolunda cem' edici olduğundan; bütün iyilikleri haseneleri toplayıcı ve muhtaçlara çok ihsan edici mânasında Peygamberimiz Resûl-i Ekrem aleyhi's-selâm'a verilen bir isim.
Kayyime.: Müstakim, âdil. Çok değerli..
KAYyum.: Başlangıç, Nihâyet ve Yeniden OLuş gibi hallerden münezzeh ve ezelden ebede Kâim, Dâim ve VaR olan ALLAH celle celâlihu. Bütün eşyânın ancak kendisi ile kâim olduğu Cenâb-ı HAKk celle celâlihu..
KAYyumîyyet.: ALLAHu Zü’l-Celâl'in Ezelî ve Ebedî OLuşu, Dâimî Mevcudiyeti, Bâkiliği..
Kıyam.: Ayakta durmak. Ayağa kalkmak. Ayaklanmak. İsyan. Ölümden sonra tekrar dirilmek. Bir işe başlamak, devam etmek. Canlanmak. Kıyâmet günü (mânâsına da gelir). Namazın İftitah Tekbiriyle Rükû’ arasındaki ayakta durma kısmı ki, SALât/Namaz içinde Kur'ÂN-ı Kerîm sâdece kıyamda Kur'ÂN-ı Kerîm/ Fâtiha ve Zamm-ı Sûre okunabilir..

SALL.. SALÂt.. ALLAHu EKBER.: اَللّٰهُ اَكْبَرْ

Tam ÖZden KIBLeyi =>kendi ÖZÜnde ki RaBBı’sına kilitliyor, RaBBısı’nın ÖZÜne!. MUHiti=>MERKEze!.
RaBB Sıfatını zâten hemze elif’le geçiyor anladığım kadarıyla..
KAYyumîyyet Kıyamında Es-SaLâ.. SALLı KAYyum ediyorlar, KâiM ediyorlar, yâni MuhaMMedîyetlerini ZÂHİR BÂTIN MuhaMMedî YAŞAyış Kudreti’ni kullanıyorlar.
SALL’da;
MuhaMMedîyyetin ZÂHİR BÂTIN Nicelik ve Niteliğini yeniliklerini yâni yaşayışlarını KUDRETULLAH adına kendilerinde ki cüz’î Kudretle SALL’le verdiler ise =>SALL’ı kıyam etmiş olurlar değil mi?.
ZÂHİR ve BÂTINda!.
SALL’a yönelmek demek, kişinin kendi MuhaMMedî Hakikatı’na, ZÂHİR ve BÂTIN yaşayışına güc olarak çekti mi,
Ne yapmak gerekiyorsa ZÂHİR ve BÂTIN yapmaya başladı mı,
İşte o zaman Kıyam etmeye başlamıştır ki =>SALL’ı ayağa kaldırmış olur..
Buna, Es-SaLâ SALL’ı/SILâ Namazı de!. YAŞAyışı de, her ne dersen de!.

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ
Resim---Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehu’d- dîne hunefâe ve yukîmû’s- salâte ve yu’tû’z- zekâte ve zâlike dînu’l- Kayyimeh (Kayyimeti).: Oysa onlar, dini yalnızca O'na (ALLAH için) hâlis kılan hanifler (ALLAH'ı birleyenler) olarak sadece ALLAH'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmaktan ( ikâme etmekten) ve zekâtı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte KAYyum Dîn (kıyâmete kadar devam edecek en doğru, dimdik ve sapasağlam dîn) budur.(Beyyine 98/5)

ve yu’tû’z- zekâte.. burada “i’tâ” vermek. İ’tâ.. “SEN”liğin ALLAHu Zü’l-Celâl‘e tahsisi gibidir. Ben, ALLAHu Zü’l-Celâl için varım..
Senliğin gerçek SEN olduğu.. SEN olan ALLAHu Zü’l-Celâl bana.: “sen” diyor ama, gerçek "BEN" ALLAHu Zü’l-Celâl’dir!
ve yu’tû’z- zekâte.. zekâtı verirler.
Zekâtı verirler, zekâ öyle bir kelimedir ki, "KÛN fe yeKÛN" OLUŞUnun Sâhiblenmesidir..
İçerde ki "te" "zekâ" =>hüvîyyet olarak ya da senlik olarak ALLAHu Zü’l-Celâl’dendir bu dediği ÂNda "zekâ" zekîdir, "zekâ"dır müzekkâdır.
Bu Sâhiblik "KÛN fe yeKÛN" Sâhibliği, muhteşem bir şeydir.
Bu veriş, ALLAHu Zü’l-Celâl adına veriştir ve her şeyden olur veriş. ZÂHİRde BÂTINda olur.
"Salâtu’l-Kayyime" var, "yukîmû’s- salâte " buyuruyor.

Kıyama kalkmış, kıyamda bu anlamdadır. Dâim, Kayyim demektir.
Dâimîyyet, devamlılık getir.
Kayyimîyyet, ayağa kalkış/kaldırış.
Kayyimîyyet, doğrudan doğruya Kudrete bağlar.
Kaîm oluş =>şu ÂNda var OLuş.
yukîmu’s- salâte.. Salâtun Kayyime.. Kıyama kalkmış, MuhaMMedÎYyetin, mâsivâlığın, ham madde gibidir bu!
ZÂHİR BÂTIN bağlılığı, kudreti, ayağı kalktıysa=>Kıyamdır bu.
Kitab ayağı kalktıysa.. Kıyama kalktıysan..
“Sen Kitabı, Kitab da Seni OKUyor!.” demektir.
Salât kıyama kalktıysa.. Kâim olduysa.. Hemen mevcudîyyete girer..
OKUyan<->OKUnan =>BİRleşir.
Gelen<->Giden =>BİRleşir.
Salât yerini bulur..
Kaîm.. Neden "mim" ile bitiyor?. MuhaMMedîyyetten dolayı kıyam ancak öyle mümkün.. Aksi takdirde boş lafa çıkar, ALLAH korusun!.

Dikkat ederseniz insanlar çeşitli haberler söylüyor.
Ben ölçüyü, dâima Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem sözü-sünneti ile bilirim..
"Hızırdan haber aldım!." diyor.
Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem nerde?” diyorum!.
Bu çok büyük ölçüdür bizim için.
İnsanlar internet bilgileri ile sadece ZÂHİR-BÂTIN elde edişleriyle, gerçeği elde ettiler mi?. Bunun sonundan korkulur..
“Fenâfillah!.” diyor.. ne “fenâ”dan ne de “ALLAH” dan gerçek-MuhaMMedî BİLigisi var!. -
Henüz daha Nefsini bilmiyor.. Daha Fenâ-fî’n-Nefs olmamış, Fenâ fi’l- Kalb olmamış, Fenâfi’l Kâmil olmamış, Fenâfi’r- Resûl olmamış Fenâfi’r- RÛhtan, Fenâfillah’tan bahsediyor!.
İçi boş laf kalır ve asla mümkün değildir!.
En son nur-ye tarafından 27 Ara 2021, 09:59 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ Beyyine Suresi SoHBeTi 16.03.2011

Mesaj gönderen nur-ye »


وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ
Resim---Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehu’d- dîne hunefâe ve yukîmû’s- salâte ve yu’tû’z- zekâte ve zâlike dînu’l- Kayyimeh (Kayyimeti).: Oysa onlar, dini yalnızca O'na (ALLAH için) hâlis kılan hanifler (ALLAH'ı birleyenler) olarak sadece ALLAH'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmaktan ( ikâme etmekten) ve zekâtı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte KAYyum dîn (kıyâmete kadar devam edecek en doğru, dimdik ve sapasağlam dîn) budur.(Beyyine 98/5)

Ve mâ umirû.. Oysa onlar, ancak şunun için emrolunmuşlardır, olundular.
Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehu’d- dîne hunefâe..
Hanif Dini, ALLAHu Zü’l-Celâl’e kulluk etmek için, birde hâlis, ihlâsı etmek için,
Kime?. "lehu".. ALLAH için yapmaları için, muhlis olmaları için, ALLAHu Zü’l-Celâl’e karşı tertemiz hâlis ihlâslı olarak.
Neyi?. " lehu’d- dîne hunefâe " Hanif Dini’ni muhlis kılmaları için, hâlis kılmaları için, ihlâslı kılmaları için.. aynı kökten gelir.

Muhlis: ihlâs kazanmak için gayret gösteren demektir.

Muhlis, ihlâs için çaba gösteren muhlistir.
Hâlislik isteyendir, samimîyyet kökenlidir.
Sadakatla, Hanif Dini bulunur.
İhlaslı kılınmak için de muhlis olunur.
"hunefâ" yazılışına baktığımızda, merkezde ki temelde ki hemze Uluhîyyeti.. Merkezdeki Rububîyyet desek, Rububîyyet Sıfattır ve ZÂTULLAH’a gider oda Uluhîyyettir.
"Hemze elif" çekirdektir zâten. Hiç bir zaman biz, "hemze elif"i kullanamayız. "Elif"i ALLAH adına kullanırız,
Şu ÂNda kullanıyoruz elimizi ayağımız ALLAHu Zü’l-Celâl’in NÛRUdur..
Hemze-elif =>ZÂTîyyet Harfi gibidir.
İşte buna sâhib çıkarsa ALLAH inancına, ALLAH aşkına temelde O’nun olduğunu.. ALLAHın varlığına sâhib çıkarsa..
Bu NÛR olarak HAYyata HAYy olarak yansırsa, bu Haniftir.
Bu küllîyen cennet-cehennem, Olmuş-olmamış dışındadır.

İşte bunu BiRR haline getirir.. BİRR =>İÇ DıŞ Yaşayışın Dâimîyyetidir.
Nurullah nedir?. Nûr, RuBuBîyyet neşesidir. Nur RuBuBîyyet neşetidir.
Bir başka ifâde ile RABBü’l-Âlemîn’den gelen bütünnn zuhurat-neşet Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’den geçerek bize gelebilir, jeneratör gibi, operasyon aleti gibi.

El-Alîm Esmâsı, RuBuBîyyetten geçer, "Âlemin” olarak Resûl’den geçerek, âlemler hareketli madde El-Alîm esmâsı RuBuBîyyetten geçer.
Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’den geçtiği ÂNda; AKL-ı Âlem Âdem Aleyhi’s-Selâm.
Bu âlemde Âdem Aleyhi’s-Selâm, Âdem’e ne denir?. Âdem’ın bedeni öldüğü ÂNda dışarda ki topraktan hiç bir farkı yok, taştan kayadan, Âlemdir..
Âdem’e-> Âlemlik veren onun Rahimîyyet olan tarla, toprak, hars Rahimîyyeti değil?. Ona HAYyı ve Aklı getiren, diriliği ve aklı getiren Rahmânîyyet kısmıdır.
Zâten Âdem Aleyhi’s-Selâm AKIL bakımından Rahmânîyyet Tecellîsidir.
Âlem ise EŞYÂ bakımından bir Rahimîyyet tecellîsidir.
Rahimden doğanlar, EŞYÂ olarak doğarlar.
İçlerinde Rahmânîyyet Nûru taşırlar.
Rahman zâten=>Rahimeyn/iki Rahim’dir.
Her kız ve erkek çocuğun babası bir Rahmânîyyet taşır.
Bunda, dişi/kızı da vardır erkek/oğlu da vardır =>Rahimeyn’dir çünki.
Daha başka ifâde ile;


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---Bismillâhi’r- rahmâni’r- rahîm.: Rahmân ve Rahîm olan ALLAH'ın adıyla.(Fâtiha 1/1)

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---El hamdu lillâhi RABBi’l- âlemin.: Hamd Âlemlerin RABBi'nedir.(Fâtiha 1/2)

الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
Resim---Er rahmâni’r- rahîm.: RahmÂN ve Rahimdir.” (Fâtiha 1/3)

مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ
Resim---Mâliki yevmi’d- dîn.: Din gününün mâlikidir.(Fâtiha 1/4)

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Resim---İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn.: Biz yalnızca Sana ibâdet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz. (Fâtiha 1/5)

Dedi mi?
Bu din Nurullah’ın, dâimî yaşayış sahasına kim çıkar?
Mülk olarak çıkar, adına dersin ki =>Bedelya (garibanın Kızı)!
Nerden çıkar?. Rahimîyyetten.
Nasıl çıkar? Efendim. Sıla (garibanın eşi) Rahimîyyetinden, Gariban’nın Rahmânîyyetinden=>Rahimeyn’den gelir.
O nasıl olur?. RuBuBîyyetten Rusûlîyyetten gelir, o Uluhîyyete varır gibi.
Bir akıl yorma değil?. Normal yol tarzıdır bu!. OLuş tarzıdır diye düşünürüz, anlamak bakımından..
"hunefâ"dır bunlar, kendi özlerinde inançları, enfüstür.
Dışarda bir şey aramaları mümkün değildir.
Dışarı, bunlarda bir değişiklik yapamaz.
Dışarıdan bakıp da.: “Aaaa böyleymiş!.” demezler.
Kendi ÖZlerindekinin etrafında DevrÂNa kalkarlar.

ve yukîmû’s- salâte.. Salâtı kıyama kaldırırlar, Kayyim ederler.
Aslında KAYyum olan kimdir? Başı sonu olmayan, oluştan münehzeh, Ezel-Ebed, Evvel-Âhir olan Dâima Kıyamda olan, dâim olan, var olan ALLAH celle celâlihu iken, bütün eşyâların devamlılığını varlılığını kıyamda oluşlarını şu ÂN’da duruşlarını sonsuz fezâlarda, sonsuz zeRRelerin, küRRelerin ZÂT içinde oluşlarını, bu halde kalışları bu halde duruşları gücü almaları.
Atom dönüyor diyoruz. Yaratıldığı günden beri dönüyorlar..
Nasıl dönüyor?
Kim döndürüyor?
Bu halde nasıl tutuyor?
Nasıl dönüş yaptırıyor?
İşte bu, bir KAYyumdur, kıyamda oluştur.
Kıyama AKIL bakımından kalkamıyoruz.
Yoksa hep kıyamdayız.
AKLın kesintileri kıyama kalkış.
Mâsivâlık, nedir mâsivâlık?
Mâsivâ, SEVİYELenmemişlik.
Ne bakımdan?
MuhaMMedî SEVİYELenememişlik mâsivâdır.
Şimdi ben kendimi müstakil zannedip de;
Hâşâ.. “Elim-ayağım ALLAHın NÛRu değil! Sözüm ALLAHın değil! Dileme mi ALLAH yaratmıyor, ben kendi başıma bir şeyim!.” dediğim zaman nereye gidiyorum?.
Kur’ÂN-ı Kerim’e göre kıyama kalkmamış bir akılım fikrim var demek ki ve ben Dünyamda-Dînimde-Âhiretimde Cehennemdeyim!.
KAYyum olan ALLAHu Zü’l-Celâl’in o özelliği o güzel esmâsından uzak yaşadığım gözükür değil mi?.
Ama Kur’ÂN-ı Kerim’e bakıyoruz ki öyle buyurmuyor.

Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ Beyyine Suresi SoHBeTi 16.03.2011

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


“Bakmıyor musun?” buyuruyor.
Kainat seBBehâ ediyor KüLlî ŞEYy!. Kim ALLAH’tan kopuk ki!.
Hangi enerjiden bahsediyorsun, hangi şeyden bahsediyorsun!.
Llî ŞEYy KAYyumlukla ayakta duruyor..
ve zâlike dînu’l- Kayyimeh.. Ve Dini KAYyum ederler
HAYyu’l KAYyum ALLAH.
Hiç bir HAYylık yoktur ki KAYYUMsuz olsun.
HAYy, KAYyumdan ayrılmaz.
KAYYUM olan HAYy dır. HAYy olan KAYYUMdur.
Burda ki DİRİLiği ben =>Ekmek yemek su içmek, üremek v.s anlıyorum.
Ama ALLAHu Zü’l-Celâl.: " yusebbihu lehu mâ fî’s semâvâti ve’l- ard " KüLlî ŞEYy seBBehâ halindeler.. Dönmekte gözükmekte.. Oysa her ÂN yeniden KÛN fe yeKÛN Yaratılmaktadır..

هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Huvallâhul hâliku’l bâriû’l- musavviru lehu’l- esmâu’l- husnâ, yusebbihu lehu mâ fî’s semâvâti ve’l- ard (ardı) ve huve’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: O ALLAH ki; Yaratan'dır, BÂRİ'dir (yokken var eden), MUSAVVİR'dir (şekil verendir), güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nu tesbih eder. Ve O; AZÎZ'dir (yücedir), HAKÎM'dir (hüküm ve hikmet sâhibidir).(Haşr 59/24)

Atom da dönüyor, zeRRe de dönüyor, küRRe de dönüyor farketmiyor musunuz?.
DİRİLikten kasdım ne?.

Gariban.: Birinde göz buzlu cam oluyor aynı şeye bakıyor, cam ardında bakıyor görüntüye getiriyor KAYyum oluyor.
Bâtın olarak halbuki aynı Bâtını hay değil mi Hocam?.

Kul İhvÂNi.: tâbi canım.. yukîmû’s- salâte.. İkâme derler namazı, namazı kılarlar. ikâme etmek, namazı kılmak..
İkâme nedir?. KAYyum köküdür, Kayyim köküdür.
Kayyim nedir?. İlke olarak zorluklar var anlayış bakımından..
Salât’ın Kayyime oluşu nedir? Kayyimle dâim oluşu.. zâten KüLlî ŞEYy seBBehâ halinde, sürekli SALL halindedir..
ZÂHİR ve BÂTIN Lütfullah Sâhibliği her zaman vardır.
Bilsin bilmesin, hiç kimse güneşten bahsetmiyor diye ya da canından bahsetmiyor diye canı yok mu?. Vardır..
Kendi gözünü kapatırsa kendine kördür. Kendi canından habersiz ise bir yeri ağrımıyor demektir..

yu’tû’z- zekâte.. i’ta ederler zekâtı, zekâtı verirler, mallarının 1/40’ini verirler.
Ama zekâ kelimesi, zekât kelimesi =>”sen”lik "KÛN fe yeKÛN"luğuna sâhib çıkıştır!.
"i’ta" öyle bir kelimedir ki burdaki vermek, başka verişlerde vardır Arapçada..

İ’ta etmek, ALLAHu Zü’l-Celâl için vermektir..

Sende ki “senlik” geçicidir, bendeki “sen”liğin Sâhibi "BEN" olan ALLAHu Zü’l-Celâl’dir. Diyebilmektir, i’ta etmek.
"İ’ta Âmiri” deriz, sana maaş veren makamdakidir.. Vilâyette Vâli gibi.. Geri almak üzere vermez. Maaş gibi..
O sana tanınan bir HAKk olarak verir.
Zekât vermek de bu anlamdadır.
Kad eflehâ men tezekkâ.. Tezâkka nedir? Temizlenendir. Zekât edendir, zekâ edendir, müzekki olandır, zekî olandır..

قَدْ أَفْلَحَ مَن تَزَكَّى
Resim---Kad eflehâ men tezekkâ.: Nefsini tezkiye eden (temizlenip arınan) kimse felâha (kurtuluşa) ermiştir.(A’lâ 87/14)

Kendi içinde ki =>"KÛN fe yeKÛN"e Sâhib çıkandır.
KuLLuk, bu kevnîyyete sâhib çıkışlıktır zekâlık.
Sadece bunun ALLAHu Zü’l-Celâl’den olduğunu anlamak adınadır.
ALLAHu Zü’l-Celâl adına verişler..

ve zâlike dînu’l- kayyimeh.. işte bak!
Salâtu’l Kayyime.. Dînu’l- Kayyime.. Salât dâimliği..
Dînu’l- Kayyime.. ne garib şey!.
lehu’d- dîne hunefâe ve yukîmû’s- salâte ve yu’tû’z- zekâte ve zâlike dînu’l- kayyimeh
Yukarda ki "yukîmû’s- salâte" ikâme etmek olarak aldı aşağıdaki Kayyim’i de sağlam olarak aldı. İkisi de aynı köktür halbuki.
Kayyim kılarlar, KAYyum kılarlar, Dini kıyamda ayakta kılarlar, hazır nazır kılarlar..
Namazda kıyamın dışında Kur’ÂN-ı Kerim okunmaz.
Neden?. Çünki, KAYyumîyyet kıyamdadır. Orda Kur’ÂN-ı Kerim okunur.. Diğer işlemler onun tamamlanmasıdır.
Onun için Namazda ki;
Kıyam =>ŞERİAT gibidir.
Rukû’ =>TARİKAT gibidir,
Secde =>MARİFET gibidir çiftlidir. KALB gibidir, ikilidir, Rahmânîyyet ve Rahimîyyet Secdeleri yapılır..
Kâide =>HAKİKAt.. RÛH gibidir. Dâimîyyete "د-de" harfi gibi oturur kalır.
Şehâdet yeridir çünki!. İş bitmiştir!.

Burda ki "hunefâ" insanın içinin ALLAH’a sâhib çıkışıdır.
Bir anlamda "hemze elif"-liğe sâhib çıkışlığı bunu NûR olarak dışarı, hayata hakikat olarak yansıtırsa "hunefâ"’dır, bu kişi de “Hanif”tir. İbrahîm Aleyhi’s-Selâm Hanif DİNİnde..

Ve mâ umirû.. Emrolunmadılar.. "umir" aynı zamÂNda ömür demektir.
Fiil olarak, emretmektir. Ama isim olarak Ömür demektir.
Onların ömürleri o ancak bu şekilde geçerse bu "umir" mere fiilinin RuBuBîyyetin ZÂHİR ve BÂTIN mâsivâlığıdır.. GELip GEÇip gidenler RuBuBîyyetin ZÂHİR BÂTIN mâsivâlığıdır MuhaMMedîyyetidir.
Şeriat Âleminde, YAŞAyış Âleminde, GELip GEÇip gitmeler bütün bunlar ALLAHu Zü’l-Celâl Adı’na olur.. "umir" ömür de işte bu ise bu GELip GEÇmeler HAYRdır..
Mere; GELip GEÇip gitme anlamında bir fiildir.
Ömürde böyledir, "mere" nerde geçiyorsa böyle bir fiildir.
SALL’ı KAYyum kılmak, dini KAYyum kılmak, MuhaMMedî ZÂHİR BÂTIN, insÂNdaki MuhaMMedîyyetin, mâsivâlığın ALLAHu Zü’l-Celâl’den başka ZANNedilen başkalaşmaların gerçek KUDRETULLAH’a ZÂHİR BÂTIN bağlandı mı? Bu KAYyumdur zâten.

“Evet ben varım kardeşim, ayaktayım güçüm kuvvetim yerinde, aklımda yerinde.” dediği ÂNda bu bağları gerçek KUDRETULLAH sahibine bağlarsa HAYyu’l KAYyum olur bu İŞş!.
O esmâları, Sâhibine yükler.
KAYyumîyyet böyle bir şeydir.. kıyam, yâni kıyama kalkış!
Kıyamet koptu, kopmadı sonra ki İŞş..
"Hunefâ" da ne vardır?
"Hunefâ" ZÂTîyyet BİLEliği vardır. "Hemze elif" BİLEliği vardır, CEM’lik vardır.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ Beyyine Suresi SoHBeTi 16.03.2011

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

Arapçada harfler ikiye ayrılıyor, KÂMERİ Harfler, ŞEMSÎ Harfler.:

Arap Alfabesinde harfler iki çeşittir:
1-) Kâmerî Harfler.
2-) Şemsî Harfler.
28 harfin 14 tanesi Kâmerî, 14 tanesi de Şemsî Harflerdir.

Harflerin bu şekilde adlarının bilinmesi =>İsim cinsi kelimelerde kelimenin başına harf-i târif denen “el” ( ال ) takısı geldiğinde, “lâm”ın ( ل ) okunup okunmayacağını belirler.

Kâmeri Harfler şu harflerdir.:
ا ، ب ، ج ، ح ، خ ، ع ، غ ، فَ ، قَ ، كَ ، م ، وَ ، ه ، ى

Kâmeri Harfler ile başlayan bir ismin başına “el” ( ال ) takısı geldiğinde, “lâm” ( ل ) cezimlenmek sûretiyle açığa çıkarılır. Yani “lâm” okunur.
اَلْحَمْدُ ، اَلْكَافِرُونَ ، اَلْوَسْوَاسُ ، اَلْعَصْرُ kelimelerinde olduğu gibi, “lâm” harfi cezimlenerek okunur..

Şemsi Harfler şu harflerdir.:
تَ ، ث ، د ، ذ ، ر ، ز ، س ، ش ، ص ، ض ، ط ، ظ ، ل ، ن

Şemsî harfler ile başlayan bir ismin başına “el” ( ال ) takısı geldiğinde, “lâm” ( ل ) okunmadan direk kelimenin ilk harfi olan Şemsî Harfe geçilir. Şemsî Harfin üzerine şedde konur.
اَلشَّمْسُ ، اَلنَّاسُ ، اَلرَّحِيمُ ، اَلتَّوَّابُ ، اَلرِّزْقُ kelimelerinde olduğu gibi, “lâm” harfi okunmayarak, kendinden sonra gelen harf şeddeli şekilde okunur.
Ayrıca başında elif-lâm takısı bulunan isimlerin sonundaki tenvin kalkar.

KÂMERÎ HarfLer.: elif-be-cim-ha-hı-ayın-gayın-fe-kaf-kef-mim-vav-he-ye.. bunlar BÂTINî harflerdir..
ŞEMSÎ HarfLer.: te-se-dal-zel-ra-ze-sin-şin-sad-dad-tı-zı-lam-nun.. bunlar da ZÂHİRî harflerdr..
ŞEMSÎLer ZÂHİR, KÂMERÎLer BÂTIN gibi gözüküyor..

Arapçada sesli harf yoktur onun yerine illetli/lâzım olan harfler kullanılır => ا ،وَ ، ى =>elif- vav –ye fonksiyonel harfledir.

BÂTINda "elif-be-cim kaf-ayın-gayın-
Ayan-ı Sabite v.s.
"fe" ->enfüs.. BÂTINda
"kaf" ->kudret.. BÂTINda
"kef" ->kevnîyyet.. BÂTINda
"mim"->mâsivâ.. BÂTINda gözüküyor.
Yâni KÂMERİ harfler olarak gözüküyor.

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ
Resim---Ve mâ umirû illâ liya’budûllâhe muhlisîne lehu’d- dîne hunefâe ve yukîmû’s- salâte ve yu’tû’z- zekâte ve zâlike dînu’l- Kayyimeh (Kayyimeti).: Oysa onlar, dini yalnızca O'na (ALLAH için) hâlis kılan hanifler (ALLAH'ı birleyenler) olarak sâdece ALLAH'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmaktan ( ikâme etmekten) ve zekâtı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte KAYyum Dîn (kıyâmete kadar devam edecek en doğru, dimdik ve sapasağlam dîn) budur.(Beyyine 98/5)

Es-Salât.. "Salâti Kayyim" yapın!. Dini Kayyim yapın!. Salât ZÂHİR görünüyor.
"dînu’l- Kayyimeh" olan din BÂTIN görünüyor.
Esas olan burada çok ilginç bir şey söylüyor. SALL’arınızı kıyama kaldırın.
Böylece dininizi kıyama kaldırmış olursunuz.
Ne zaman din kıyama kalkmış olur?
"ve zâlike" böylece "dînu’l- Kayyimeh" sağlam din bulur, ama kıyama kalkmış din budur.
Hangisi ne olunca?. "Öyle emredildik" dediğinde..
liya’budûllâhe muhlisîne lehu’d- dîne hunefâe..
"li" öyle emredildiniz dediğinde,"ya’budullâhe" ALLAHa kulluk edeceksiniz "muhlısîne" hâlis kılacaksın "lehu" onun için
"ed dîne hunefâe"yı, ALLAHı muhlis kılacaksın.
O’na tahsis edeceksin, ihlâsla bağlayacaksın, bir defa bunu "hunefâ" dîn olacak.

ve yukîmû’s- salâte ve yu’tû’z- zekâte ve zâlike dînu’l- Kayyimeh..
SALL’ı Kemâl edeceksin, zekâtı’nı vereceksin. Kime vereceksin?
"KÛN fe yeKÛN" oluş sâhibliğini kime Vereceksin?.
Bundan vaz geçeceksin, vereceksin.
Böylece Dini Kayyime etmiş olursun. Kıyama kaldırmış olursun.
SaLâ neyle yapılır?.
SALL, Kur’ÂN-ı Kerim’le yapılır. Beyyine ile yapılır. ReSûL ve RaBB’la yapılır. Niçin yapılır?
ALLAHu zü’L-CeLâL için yapılır. Ben böyle anlıyorum..

Bunun için dedik başta!.
Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem El-Kerim ikrâmını İkra-ÂN olandır. Her ÂN'da okuyandır, sürekli!.
Onun içinde Kur’ÂN-ı Kerim târifini yaparken;
RasûL =>Kur’ÂN, El-Kerim =>ALLAH..
Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, Kur’ÂN El-Kerim ALLAH celle celâlihu..
Kur’ÂN-ı Kerim kelimesi ->Resûllullah..
El-Kerim ALLAH.. Kur’ÂN-ı Kerim ->Resûllullah açık!.
Kur’ÂN-ı Kerim’in kendiside öyle buyuruyor zâten.
ALLAHu zü’L-CeLâL böyle buyuruyor bakınız!
“Bu Beyyinedir.” buyuruyor.

رَسُولٌ مِّنَ اللَّهِ يَتْلُو صُحُفًا مُّطَهَّرَةً
Resim---Resûlun minallâhi yetlû suhufen mutahharah (mutahhareten).: ALLAH'tan gönderilen ReSûL, (onlara) tertemiz (bâtıl ve şüpheden uzak) sahifeleri okur..(Beyyine 98/2)

“Beyyine nedir?” Diyorsun, 2.ci âyette geçiyor.
"Rasûlun minallâhi.: ALLAHtan bir Rasûl!”
Ne yapıyor?..
" yetlû suhufen mutahharah " ALLAHu zü’L-CeLâL’in ikrâmını okuyor.
O zaman diyorsun ki;
=>SES Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’den,
=>SÖZ ALLAHu zü’L-CeLâL’den, kelâm ALLAHu zü’L-CeLâL’den..
Ne oldu? Diyorsun. Kur’ÂN-ı Kerim oldu diyor. Kur’ÂN-ı Kerim bu!.
Kitaba yazılması başka bir şey..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ Beyyine Suresi SoHBeTi 16.03.2011

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ فِي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أُوْلَئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِ
Resim---İnnellezîne keferû min ehli’l- kitâbi ve’l-muşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerru’l- beriyeh (berîyyeti).: Muhakkak ki kitab ehlinden inkâr edenler ve müşrikler, cehennem ateşindedirler ve orada devamlı kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar yaratılmışların şerrli olanlarıdır.(Beyyine 98/6)

İnnellezîne keferû min ehli’l- kitâbi ve’l- muşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ.. şüpesiz ki ehl-i kitabtan küfredenler ve müşrikler yerlerinden ayrılmayıp orada devamlı kalacak olanlardır.

fî nâri cehennem.. cehennem nârındadırlar.
"nâr" RuBuBîyyet NÛRu’na sâhib çıkışlıktır.
"nâr" ben bunu havayî hattaki elktiriğe el atmaya benzetiyorum.
Sâhib çıktığın ÂN’da duman eder..
NÛR ise ALLAHa veriştir. RuBuBîyyet NÛRu’nu =>ALLAHa veriştir.
"Nâr" da نَارِ -hemze elif var.
"elif" vardır bize ait kullanış vardır.
"i" olsaydı Resûlî olurdu.
"Nâr" olmuş, insan olmuştur, "fî nâri cehennem".
"hâlidîne fîhâ" o cehennem içinde onlar nasılmış?. Muhalleddirler "hâlidîne" hulud’durlar, ebedîlerdir, halledilmişlerdir.
Huld.: Ebedîlik. Sonu olmayan. Sonu olmamak.
ulâike hum şerru’l- beriyeh.. onlar var ya "şerru’l- beriyyeh"lerdir.
beriyyeh.. "beriyyeh" nedir?. Beriyye tü’l- beriyyeh.. işte bu "ye"; YAŞAyışları peygamber bağlanışlarını daha doğrusu ZÂHİR BÂTIN bağlanışları, Rusûlî YOLunu ya da, RaBBî YOLunu.. aynı şey!
Resûlî ve RaBBî YOLa bağlanmayınca, RaBBî bulamazlar.
Resûlünü bilmeyen =>ALLAHu zü’L-CeLâL’ı bilemez.
İşte bu “BİLELik”leri iyidir. BİRR de budur..

İster “RABB-ReSûL BİLELiği” de, ister “ZÂHİR BÂTIN B/İLEliği” de.
Sen göreceksin ki RaBB bu derken, bu “B/İLE”Liğin birisinin ->RaBB BİLEliğinin birisinin de ->Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem olduğunu bileceksin..
Sıfat, aradaki mekanizma gibidir. Ben böyle anlıyorum. BERR de böyledir.
Çift "Re"nin biri RABB, birisi de "Ra"dır, Resûl gibidir senin için.
RR-i Takvâ budur, Kavî’ oluş.
Tek âyet vardır Kur'ÂN-ı Kerîmimizde.. BİRR-i Takvâ ya ulaşamazsınız.:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُحِلُّواْ شَعَآئِرَ اللّهِ وَلاَ الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلاَ الْهَدْيَ وَلاَ الْقَلآئِدَ وَلا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِّن رَّبِّهِمْ وَرِضْوَانًا وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواْ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَن صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَن تَعْتَدُواْ وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tuhıllû şe’âirallâhi vele’ş- şehra’l- harâme ve lâ’l- hedye ve lâ’l- kalâide ve lâ ammîne’l- beyte’l- harâme yebtegûne fadlan min rabbihim ve rıdvânâ (rıdvânen) ve izâ haleltum fastâdû ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin en saddûkum ani’l- mescidi’l- harâmi en ta’tedû, ve teâvenû ale’l- BİRRi ve’t- TAKVÂ ve lâ teâvenû alel ismi ve’l- udvâni vettekullâh (vettekullâhe) innallâhe şedîdu’l- ıkâb (ıkâbi).: Ey iman edenler! ALLAH'ın (koyduğu) şeriat hükümlerine, Haram ay'a, (hediye olarak KÂBE'ye gönderilen) kurbanlıklara, gerdanlıklı (boyunları bağlı) kurbanlık develere, RABB'lerinden bir fazl ve (O'nun) rızasını isteyerek, BEYTE’L- HARAM'A gelenlerin güvenliğine saygısızlık etmeyin. Ve ihramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi MESCİDi’l-HARAM'dan alıkoymalarından (çevirmelerinden) dolayı bir kavme beslediğiniz kin, sakın sizi haddi aşmaya sevk etmesin. Birr ve takvâ üzerine yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. ALLAH'a karşı takvâ sâhibi olun. Muhakkak ki ALLAH ikâbı (azâbı) şiddetli olandır.(Mâide 5/2)

RR-i Takvâ hep BİRR-i Takvâ geçerken BİRR gelir.
Bu BİRR kelimesi =>El-BERR, El-BİRR, El-Beria..

El Berru celle celâlihu.:
Resim

El Bârru celle celâlihu.:
Resim

El Bâriü celle celâlihu.:
Resim

"beriyyeh" nedir? Yaratmak beree, berre beree deki "be", "re" "hemze" ALLAHu zü’L-CeLâL’in RuBuBîyyet yaratmasıdır, "beriyyeh"..
Bu BİLELiğin adıdır.
BeRR dedi Uluhîyyeti RuBuBîyyete yüklersen.
"beriyyeh"Uluhîyyet ve RuBuBîyyet BİLEliği olanlar kimlerdir?
Tüm yaratıklardır..
LLî-ŞEYy’in bu bağı vardır.
RuBuBîyyet Bağı vardır. RuBuBîyyet , İlâhlık değildir, Uluhîyyet değildir.
Netice olarak ALLAHu zü’L-CeLâL vardır.
Bu BİLEliği kuran tümmmm zeRRe küRRe nedir?.
Her ŞEYy bu bağa bağlıdır.
Yaratık olarak tercüme edilmesinin sebebi budur.

Halk edilenler "şerru’l- beriyeh" bunlar Şer Ehlidirler.
En şerlileri, yaratılanların en şerlileridirler.
"şerr" kötülük yapmak, kusur etmek v.s gibidir.
Burda "şerr"de öyle bir kelimedir ki "şeria" şeriat bu "şerr" öyle bir kelimedir ki şehâdete çekti mi?.
ZÂHİR BÂTIN RuBuBîyyetleri;
Şehâdete çekti mi =>Şeria olur, şeriât olur, şehâdet olur.
Şüpheye çekti mi =>Şerr olur.
"şerrul beriyyeh" bunlar yaratılanların en şerlileridir.
Neden?.
Çünki başta Âyet-i Kerime’de söylediğim gibi onlar çakıldıkları yerden ayrılmadılar.
Beyyine geldiği halde!.
Kendilerine can simidi atıyorsun ama o diyor ki.: "Boğulacağım"
"şerru’l- beriyeh"dir..
Nûh Aleyhi’s-Selâm’ın âsi oğlu"şerru’l- beriyeh"dir..
Nûh Aleyhi’s-Selâm’ın karısı, peygamberler doğuruyor. Ama "şerru’l- beriyeh"dir..
Çünki RuBuBîyyet Şüphesi içindedir. Yaratılış Şüphesi içerisindedirler.
"berİYYe" bu "iYYe"’leri demiştim, ZÂHİR->NİCELİK, İYYeliği, sâhibliği, sürekli bağı, O, OLYAŞAyışdır, ZÂHİRde "Ye" nin birisi!.
O kanalla ->MADDE haline gelmiştir.
O MADDE ->Özelliklerini NİCELİK bakımından sürdürür.
Birde bunun içinde "Ye" BÂTIN ->NİTELİK olarak da, o "iYYe"liği sürdüren bir bağ..
BÂTINÎ oluş, bağı da vardır.
İşte bu bağlar, RASÛLî ya da RABBî BİLElikler kurar.
Onun için de yeryüzünde bunlar yaratık olarak gözükür.
Firavunluk ya da Mûsâ’lık başka iş, sonraki iş!.
"hayru’l- beriyyeh" "şerru’l- beriyyeh"de ayrılır o iş!.
"beriyy" oluşta herkes El-Bâri Esmâsının yarattığı varlıklardır.
El-Bâri, El-Berr, El-Birr budur değişmez..

Bakalım bir daha "şerru’l- beriyyeh" burda “beree” fiili kullanmış
El-Bariu; LÂzım ve LÂyıkı örneksiz, modelsiz yaratan.
Beree, yaratmak çünki
El-Birru.. mesela şifâ.
Burda arapçada bir kural daha vardır;
Burda vaad ve vaid vardır ve yazılışları farklıdır.
Vaad ->Cennetle müjdelenmektir.
Vaid =>Cehennemle müjdenemektir..
Bundan sebeb “hapı yuttun!.” anlamında değil, “bu senin ilâcındır. Bunu iç kurtul!” anlamındadır.
Öyle bir vaaddir, ikisi de vadediştir.
Yazılırken arapça “vâad” diye yazılır diğeri “vâid” diye yazılır.
Fareddin Razi Efendimiz ne diyor.: “Vaidlik bir ilaç gibidir, vaad ise bir gıda gibidir.
İkisi de içilir ancakkk, birisi cennet bir gıda gibi içilir, vaid ise ilaç gibi içilir, dertten kurtulayım diye!.”


Onun için cehennem vaiddir vâid edilir, cennet vaad edilir.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ فِي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أُوْلَئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِ
Resim---İnnellezîne keferû min ehli’l- kitâbi velmuşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerru’l- beriyeh (berîyyeti).: Muhakkak ki kitab ehlinden inkâr edenler ve müşrikler, cehennem ateşindedirler ve orada devamlı kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar yaratılmışların şerrli olanlarıdır.(Beyyine 98/6)

Bu kimseler KuLLuk İmtihâNı Sahası bu Hayatta şerri tercih ettiler ve yaratılanların içinde şerrli olanlarıdır..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ Beyyine Suresi SoHBeTi 16.03.2011

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim
Gariban.: ingilizceye de burdan geçmiş demekki. Ingilizce de buna “vohid” denir, sakınmak demek

Kul İhvÂNi.: "İnnellezîne keferû",

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُوْلَئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِ
Resim---İnnellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti ulâike hum hayru’l- beriyyeh (berîyyeti).: Muhakkak ki imân edenler ve sâlih amel yapanlar (nefs tezkiyesi yapanlar), işte onlar, onlar yaratılmışların hayırlı olanlarıdır.''
(Beyyine 98/7)

"amilus sâlihâti", "İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti"

İnnellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti.. Muhakkak ki imân edenler ve imanlarını sâlih amele dökenler, sâlih olarak dinî emirlere uygun yaşanlar..

"ulâike hum hayru’l- beriyyeh " işte onlar yaratıkların en hayırlılarıdır.

Hayr ->Rusûlîyyet hılkîyyetinde oluştur.
Burda ki Rusûlîyyeti dâima söylüyorum;
RuBuBîyyet ve Rusûlîyyet, Rusûlîyyet insan ya da bütün kâinâttaki varlıklar içerisinde ALLAH Sıfatı’nı taşımak mümkün değildir!. ESMÂsı taşınabilir.
Benim anlıyabildiğim kadarıyla, tek SIFAT taşıyan Rusûlîyyettir.
RuBuBîyyet sıfatı gibi sıfatlayan onun aynısı demiyorum ama, RuBuBîyyetin tecellî yeri Rusûlîyyettir.
Onun için ALLAH ve RESÛLuna İMAN EDin buyurulmaktadır.
TESLİM OL buyurulmaktadır.
Rusûlîyyet, "RABBü’l-Âlemîn" gibi bir SIFATtır.
"Rahmetenli’l- Âlemîn" olarak “RABBü’l-Âlemîn" gibi bir SIFATtır.
Onun SIFAT oluşunun farkına varamıyor insanlar!. Varamıyoruz!.
Sıfat olduğunu SIFAT<->ESMÂ arasındaki fark çok olduğunu, aradaki fark çok büyük…

Gariban.: boşlukları dolduramıyorum, SIFATla ESMÂ arasını hâlâ anlıyamıyorum Hocam!. Türev dedik, integral dedik.
Bir sürü şey söyledik ama yine bir boşluk var.
Bireysel akıl olarak sâdece ESMÂ mı? Taşıyoruz.
SIFATın ne olduğunu bilemiyoruz.
Ancak Akl’ı-küLL’le buluşturduğu zaman SIFATı görüyoruz..

Kul İhvÂNi.: O hepimizde var, zamanla dolacak.
İşte o zaman gerçek, O noktayı BULmamız zım.
O’nun/KEVSERin içerisindeki DAMLA artık AK DENİZin içinde ki DAMLA AK DENİZdir..
Özellik ve Güzellik içinde ayrılamaz onlar..
İşte Fenâfi’r-Resûl budur. Fenâfi’r-Resûl insan NEFSi!.
Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Medine’de, Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem gökyüzünde, Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem geldi geçti, v.s v.s. laflar akıl için söylendiği zaman çokkktur..
Oysa =>her Yerde, her zamÂN, her Hâlde, her Nefeste dolaşan bir AKIL var..
ÂN’da bir NEFS yok!
ÂNda bir “geçmiş-gelecek, şu-ÂN” diye bir mefhum da yok!.
ÂN’da OLuşu ÂN-mamış, İkrâ-ÂN OLmamış..
Kur’ÂN =>Toplayan demektir.
El-KERİM İkrâmını toplayan =>Kur’ÂN-ı Kerim’dir..
Yâni =>"Rahmetenli’l- Âlemîn OLan Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’dir..

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemîn (âlemîne).: Seni BİZ, sâdece ÂLEMLERE RAHMEt olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

ABDULLah aleyhisselâm ->ALLAH celle celâlihu KULu..
Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem -> ALLAH celle celâlihu RESÛLü.. Başka kimseler gibi gözüküyor!.
Başkalık nerden çıkıyor?. Akıldan çıkıyor. Yoksa başkalık maşkalık yok!.
ALLAHu zü’L-CeLâL var başka bir şey yok!ç
Tüm bunlar "hayru’l- beriyyeh"dir..
Bunlara vaad nedir?

جَزَاؤُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا رَّضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ
Resim---Cezâuhum inde rabbihim cennâtu adnin tecrî min tahtihe’l- enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ (ebeden), radıyallâhu anhum ve radû anh (anhu), zâlike li men haşiye rabbeh (rabbehu).: RABB'leri Katı'nda onların mükâfatı, altlarından nehirler akan Adn Cennetleridir, orada ebedîyyen kalacak olanlardır. ALLAH onlardan razı ve onlar O'ndan (ALLAH'tan) razıdır. İşte bu, RABBine huşû duyan kimseler içindir.(Beyyine 98/8)

"Cezâuhum".. onların cezâsı..
Cezâ nedir? İçerde "hemze elif" var "ze", "ce" var.
Uluhîyyet Sâhibliğinin CEMîyyeti, karşılıktır.

Cezâuhum inde rabbihim cennâtu adnin tecrî min tahtihe’l- enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ.. RaBBlerinin katında bunların cezâsı nedir?. Karşılığı, Adn Cennetleri’dir.
"Adn" aynı zamÂNda nedir?. DİNin Ayan-ı Sabiteliğidir.
DÎN denilen mefhum o kişinin ayan olmuşsa, AYN olmuşsa "Adn" Cennetleri içindedir, fiilen içindedir.. "cennâtu adnin ".
" adnin tecrî min tahtihe’l- enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ.." onlar BÂTINda dâima "enhâr" dırlar; fecr eder, cem’ eder.
Fecrr.. CeRR eder, çeker.
Fecrr eder.. CeRR, çekmek.
Fecr nedir? Senin çekmendir fikir, tefekkür ceRR, fecer aynı şey.
Fecriyi, ceryan eder, akar..
"Tahtihe’l.." onun ALTından, bu Cennetin ALTından/Tahtından, "Taht" da ALT olarak anlatılıyor..
ALTından nasıl ırmak akıyor?.
ALTından derken, ALTından ne demek?
Üstünde mi akaçak!. Neresi?!.

"تَحْتِهَا " nedir?.. Onun/Senlik Hakikatının “sen”liğidir TAHt!
Senlik Hakikatının Senliğidir. Kendi fiyatını kendin biçersin.
"enhâr" nedir? "enhâr" mutahHÂRa’da ki HÂR’anın NÛRunun ALLAH adına OLuşudur..
RuBuBîyyet Hüvîyyet NÛRudur ->"enhâr"
"enhâr" diyorsun.. mesela nehâr gündüz demektir.
Fecr; ışığın çekilip çıkması, ziyânın fışkırıp çıkması,
Fecir; ceryan etmesi ikisindede ceRR vardır..
Fecirde de ceryan vardır, fecrde de vardır.
Fecir senin içinde olur, fecr ise senliğinde olur küllîyen olur.
"tecrî min tahtihel enhâru" iş de sende o Hürîyyet Nurları, benlik-senlik v.s gibi şeylerin kurtulup RuBuBîyyet Hüvîyyeti..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ Beyyine Suresi SoHBeTi 16.03.2011

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

MERZîYyetENim<->RAZIyam!.:
RAZİYyetEN =>MERZİYyetEN RÜCÛ’.:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---Yâ eyyetuhân nefsu'l- mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,”(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim--- “İrciî ilâ RABBiki râdıyeten mardîyyeten.: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde RABBine dön!.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim--- “Fedhulî fî ibâdî.: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim--- “Vedhulî cennetî.: Ve cennetime gir!” (Fecr 89/30)


"İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdîyyeten" ne olacak? RuBuBîyyetine kendi içindekine Rusûlîyyet ve RuBuBîyyet hüvîyyetine sâhib çıkış nedir?.
Bu NÛRu YAŞAyıştır, "enhâr". Nehir gibi patlar..
"hâlidîne fîhâ" onlar orda muhaleddirler, ebedîdirler.
"fîhâ ebedâ" neden?.
"Radıyallâhu anhum ve radû anhu"
Ya eyyetühennefsülmutmeinnetü. İrci'iy ila rabbiki radiyeten" anhu, merdîyyeten anhu anhum, "radiyeten merdîyyeten"
"Fedhuliy fiy 'ibadiy." Nereye?.
"zâlike limen haşiye rabbeh"
İşte böylece "li" kim için miş?. Bunlar. "men" aklı olanlar..
çünki "haşiye rabbeh" RaBBe karşı haşyet duyarlar, huşû’ duyarlar..
“Korkmak” kelimesi bence çok yanlış bir kelimedir.
"haşiye" Rasûlî anlamda "ye" yâni.
Şehâdet HılkîYyetinde olmaktır haşye..

Böyle bir Tevhîd, ya da Şehâdet Haşyeleri vardır ki onların Hılkıyyetleri vardır ki, Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem AHLAKındadırlar..
"Rabbeh" rabbehu, "haşiye rabbehu" o kimse RaBBısının Haşyetindedir. haşy etmiştir çünki!
Yaradılış itibari ile bebek gibi, doğduğu gibi olanlar"haşiye rabbeh"

men haşiye RABBeh..
Hılkîyyetleri tertemizken temiz kalanlar RaBB karşı sonsuzzz bir saygı, yaradılış saygısı duyanlar..
men haşiye ALLAH.. değil!.=> men haşiye RABBeh..

"Rabbehu".. çünki RABB’e çağrılmışlardı.
"Ya eyyetühennefsülmutmeinnetü. İrci'iy ila RABBiki radiyeten merdîyyeten. Fedhulî fî ibâdî."
Kim onlar?. ->>"limen haşiye RABBeh ->RaBBisinden haşyet duyanlar kullarının arasına girdik..
"Vedhulî cennetî" hangi cennet? Adn Cennetleri.
NÛRULLAHın dâimîyyetinin aynen, uyunen “cennetin uyun" diyor..

وَحُورٌ عِينٌ
Resim---Ve hûrun înun.: Ve harika güzel gözlü huriler (vardır).( Vâkı’a 56/22)

ya “hûrun înun” var deyince.. Orada, Ceylan Gözlü hanımlar verilecek.. Tamam millet gitti!.
hûr.. A’yan-ı Sabitelerinin hür kalışları.
Hür kalış nedir?. ALLAH celle celâlihu’nun karşısında varlık iddaa etmek değil ki! ->ASLını BULuştur..
Bir bardak suyu denize döktün mü ne olur?.
Hür kalmadı mı DAMLa?
ASLı o/DenİZ değil mi?..
HüRRÎYyet nedir?. ->ASL’na Vuslâttır.. EMÂNet olan Sınırlı-Sorumlu KuLLuk Özelliklerini kaybediştir.
İşte bunlar arapçanın güzellikleridir..
"Haşiye Rabbeh", RaBBlerinden haşyet duyanlardır.

Beyyine böyle bir Sûredir..

Faraddin Razi’den böyle bazı notlar aldım buraya.
Cenneti târif yapıyor. 4 kökten cennet târifi yapılmış.
Ama "CeNNe" kelimesi.. NÛRULLAH.. NÛR-u MİM.. ve CÂN-CİSİM CEM’liğinde OLuşudur.
CeNNet =>Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in NÛRundan yaratıktır..
ALLAHın Rızası ->CeNNetten daha hayırlıdır.
CeNNetten daha hayırlı olması, CeNNet hayırsız anlamında değildir. ->Dahası vardır demektir..
Dâru’s-SeLâm’dan =>Es- SeLam’a geçiş anlatılmaktadır..

Bu gün Beyyine’ye de böyle bakmış olduk İnşâe ALLAH.
Beyyine kelimeside neyi anlamaktı.. zâten mesele Beyyine’yi anlamaktı..

Nuriye Barbaros soracağınız bir şey var mı?

Gariban.: Tekrar dinlemek lâzım çok güzel bir sohbet oldu Hocam çok teşekkür ederiz..

nur-ye.: Çok güzel yine derin bir sohbet oldu maaşallah. Hazmetmem zaman alacak Hocam çok teşekkür ederiz, sağolun..

Kul İhvÂNi.:Es-Selâmu aleykum
Resim
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön