Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MERKEZ-MUHiT


TEKÂSÜR SÛRESİ SOHBETi

SoHBeti yapan: KulihvÂNi
SoHBeti yazan: Hakan
SoHBet tarihi: 09.10.2009

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü
Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
Eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselâtü vesselâmı aleyke Ya RasûlALLAH SallALLAHu Aleyhi vesellem istecartü
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''

Kulivhani: Nasılsınız Ali iyi misiniz inşeallah iyisinizdir
Ali: Allaha şükür iyiyiz hamd olsun Latif Amca sizler nasılsınız biz iyiyiz şükür.
Kulivhani: Çok şükür razı olmaya çalışıyoruz Rabbımızdan onun razı olması çok kolay bizim razı olmamız çok zor, sebebe bağlıyız.. O, sebebleri yaratan ve bu nedenlerle de uğraşıyoruz..
Bütün Sistem; Eşya, Olay, Zaman ve Zanndan ibarettir. Bir insan için “şey” vardır “iki şey” gerekir konuşabilmek için. Deli olmayan insan, kendi başına konuşamaz, Mütekellim gerekir konuşan ve Muhatab gerekir karşısında dinleyen.. Bunlar ne konuşacaklar?. Üçüncü bir şey gerekir ki “o”ndan bahsedilir.. o zaman olay olur, acıktım susadım gibi bir şey sorar, bir şey söyler. EŞYAdan doğan, iki eşyanın münasebetinden doğan OLAY bir gerçektir.. İki olayı kıyasladığımız zaman ZAMAN doğar.. ki aslında izafî ve kıyasa bağlı zaman kavramı yersel bir ZANNdır.. Onun için de yeryüzünden 7.81 km. çıkınca yukarıya yeryüzüne baktığımız da zaman duruyor, hep gündüz kalıyor, dünyanın gölgesi dışındasın.. çünkü dünya ile güneş eşya, olaylarının doğduğu andaki farkı kalkıyor.. doğan yok, batan yok, yürüyen yok.. bunlar kendi aralarında yapıyor biz dışarda kalıyoruz.. onun için de ne sabah oluyor ne akşam oluyor.. zaman kalkıyor demek ki iki OLAYın münasebetinden doğuyor ZAMAN, iki zamanın münasebetinden ZANN doğar.. “bir zaman bebektim, bir zaman şuydum-buydum” dediğin de insan zannetmiş olur.. çünkü o, geriye dönmeyen bir şeydir.. tekrar yaşanamayan bir şey işte bu.. sanıyorum ki, zannediyorum ki gibi şeyler bu kadar geçerlidir..

ALLAHu Zü’L- CELÂL, Kur'ÂN-ı Kerîmde zannların çoğu çürüktür diye bildirmiştir..

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ
"Yâ eyyyuhâllezîne âmenûctenibû kesîran mine’z- zanni, inne ba’daz zanni ismun, ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dâ (ba’dan), e yuhıbbu ehadukum en ye’kule lahme ahîhi meyten fe kerihtumûhu, vettekullâhe, innallâhe tevvâbun rahîmun.: Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurât 49/12)

Demek, aklımın gideceği yer bu dört nokta.. dört köşedeki bir karenin içinde dolaşıyor akıl; Eşya Olay Zaman ve Zann etrafında dolaşıyor, bundan dolayı akıl; kördür, sağırdır, dilsizdir, elsiz, ayaksızdır ve kendi başına kısır döngüye düşer.. çünkü döngüye düşüyor ne zaman kurtuluyor?.
Kendi şah damarından, aklın şah damarından.. aklın kendidir şah damarı ki Habli’l- Verîdi TEK BAĞLantı İpi.. zâten aklın kendi, şah damarından da yakın kendi merkezindeki MuhaMMedî Maveraya-ötedeki Hakikat-ı MuhaMMedine ilelebet evveline baktığı zaman.. akıl bakabildiği zaman, işte o zaman EŞYA ESMA SIFAT ve ZâT göçerini görür, Kara Deliğini görür ki, görmek zorundadır.. çünkü akıl kendisi bir dairesel damar kesiti gibidir bir tek yaratılış gereği üzerindeki sonsuz noktaların oku dışarıya dönüktür.. dışarıya dönüktür ve kendine kördür, kendine sağırdır, kendine dilsizdir kendine hareketsizdir, berekersizdir.. tıpkı yeni doğmuş çocuk gibi bir şey, bilmez halde.. onun için, her yönüyle Âlim Terbiyeye muhtaçtır.. insan aklı, bir hayvan değildir.. çünkü bir hayvan doğarken kendi iç güdüsüyle ki sınırlı ve değişmez becerisiyle, kendi melekeleriyle doğar..

biz biliriz köylerde, tarla ekin zamanları Keklikler vardır, yirmi otuz tane farıç-civciv çıkarır.. henüz daha yeni çıkmıştır, hatta yuvasını bulursunuz kabuktan yeni çıkmışlardır, az ilerde görürsünüz.. anneleri uçar gidr ama, yavruları bulamazsınız neden?. Çünkü onlar fıtraten biliirler ki, tehlike anında o kadar hızlı bir şekilde yerden bir şey toplar sırt üstü döner ayaklarıyla onu üzerine basar ki, bulamazsınız.. yine bir impela ceylan yavrusu on dakika içerisinde ne bileyim ben 40-50 km hızla koşacak hale geliveriyor.. doğduğunda ise ayağa kalkamıyor.. bu kadar kısa sürede bu melekeler nasıl harekete geçiyor?. sistem hiç değişmiyor.. bunlar kendi fıtrî melekeleri.. çünkü bunlar gelişmek üzere değil zâten vardır. ama insan öyle değildir.. insan, sıfırdan sonsuza kadar gelişmeye Muhtaçtır Mecburdur Memurdur ve Mahkumdur.. sistem böyledir çünkü.. yaradılışın temelinde insan aklı vardır.. insanın aklı vardır.. aklı olmayan şey insan değildir.. yani mükellef değildir, şeklen insandır..

Biraz sonra Kur'ÂN-ı Kerîmi hep yalnız bıraktık öksüz bıraktık diye üzüldüm öyle icab etti.. ama, Tekasür Süresine bakarız biraz sonra.. Şeklen Yakin, Aklen Yakin, Naklen Yakin, Haklen Yakin.. yine aynı şeyler insan Şeklen Yakindir bu âleme.. aklı varsa Aklen Yakindir.. akıl dediğim akıl dediğim gibi KÂBE kesitinin içinde kalacaktır, dışarıya çıkamayacaktır.. yahutta dışarıya baktığı için içeriye göremeyecektir.. o anlamda dışarıya çıkamaz diyorum ki, bu Aklen Yakindır.. ama dönüverdiğinde ÂNda demin söylediğim dairenin üzerindeki noktaların yarım okları tamlandığında iki tarafa bakı verdiğinde ve bu okların tümünün gösterdiği TEK NOKTA vardır merkezdeki dairenin MERKEZini gösterir.. çünkü bu oklar yarı çaptı.. işte o zaman kendini bilmiş olur ve anlatım bakımından sanki bunun merkezinde hâşâ RABBımız varımışcasına TÜMe varır TAMamlar kendini.. akıl, kendi görevini ikmal etmiş olur.. onun için Raziyeten Nefis, bahsettiğim iç oklarını tamamlayan İÇ DENGEyi kurabilmek için DIŞ DÜZENi kurmuştur.. iç dengeyi terazinin diğer kefesini kendi BÂTIN DENGESİNİ kurabilmek için tamamladığı anda, KENDİNİ BİLMİŞ demektir..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe RaBBehu: Nefsini Tanıyan-Bilen, RABBini Tanır-BİLir ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Dikkat edin “Men arefe nefsehu fekad arefe RaBBehu” burada “men alleme” değildir bilmek fiili değildir, arefe irfan fiilidir, anlamak fiilidir.. çok iyi biliyoruz ki, irfan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdedir.. İlim; sende, bende, ortadadır.. kâfirler bile Kur'ÂN-ı Kerîmi okuyabilir.. Edeb-i MuhaMMed aleyhisselatı vesselâmdan alan Ehl-i Beyt aleyhisselâmda ve onları DUYup Uyanlardadır.. bu gerçek asla değişmez.. sistem değişmez zâten “edebsiz edeb olamaz” istediği kadar ne yaparsa napsın, boşta kalır, doğru değildir..

İrfan BİLip BULup OLup YAŞAyanın, irsal edenin, Nurullahı Eşya Bazarına taşıyanın işidir.. anlamak irfan, “men arefe” demek ki “men arefe nefsehu”yu yapabilmek için kişinin kendi aklının İlim Sahibi olması lâzım ve edebi bilmesi lâzım..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen kulihvani »

Edeb nedir?. debbe fiilidir.. debbe.. dabbe dediğimiz zaman debelenmektir, canlı olmaktır.. debbe dediğimiz zaman canlı olmanın bilelik dâimiyetini anlar.. edeb, sürekli ise edeptir.. bir saat edebli bir saat edebsiz değildir.. ahlâkta öyledir ki, değişken ahlâk huy değildir.. huy, değişmeyen hayy olan ahlâktır.. dâima hayydır ancak ezel-ebed kim hayydı?.. ALLAHu zü’L- CeLÂL El Hayydır, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayydır, Şehidler hayydır, Kur'ÂN-ı Kerîm hayydır.. Kur'ÂN-ı Kerîm i DUYup UYanlar HAYYdır.. çünkü MuhaMMedî MeLÂMilerin hayatı, diğerlerinin debelenmesi değildir.. hayy olması şarttır.. o zaman sığırlarda hayydır!?. Evet, hayydır ne bakımdan hayydır?. Bedenen hareket bakımından hayydır, hareke bakımından akıl gerek.. hareket ve hareke bakımından ikisinin tüm olduğu sadece insÂNdır..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin şu BUYruğunu çok iyi anlamamız lâzımdır..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe RABBehu: Kim ki NEFSini Tanıdı-BİLdi, kesinlikle RABBını da Tanıdı-BİLdi”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Arafat Dağı diyoruz da, ne demek Arafat Dağı?. tesadüfen mi “Arafat” demiş?!. yooo nerde ise Âdem aleyhisselâm ile Hava Vâlidemiz, cennette yaşarlarken ŞEYytÂNın ŞeYliğinden, yaratılmış olan yer yüzüne/DÜNyaya indiler.. insÂNın aklına ne geliyor herkesin?.. gökteydiler de yere indiler gibi.. o “men arefe nefsehu” diyen kişi raziyeten olan kişidir..


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsu'l- mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ RABBiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde RABBine dön.”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!”
(Fecr 89/30)

“Yâ eyyetuhân nefsu'l- mutmainnetu”
“Ey tatmin olmuş nefis” denilen şey akıldır.. yani nefis ancak akılla o noktadadır.. tatmin olmak, kabul edilmiş bir iman sahibi olmaktır.. kabul edilir olan bir iman, itminan bulmuş imanı mükemmel olan.. kendi gözünün kendi gözü olduğu kadar tatmin olmuş, şüphesiz, şeksiz aklın tamamen yatkınlaştığı ve “ bu doğrudur” dediği ve kendini kabul ettiği, RÜŞDüne erdiği bil haldir..

“İrciî ilâ RABBiki râdıyeten mardıyyeten”
Bu tatmin olmuş imanla sen şimdi on sekiz yaşına geldin ERğin oldun ve evlenebilirsin.. Rüşdüne erdin.. “İrciî!. rücû et!.” Nedemek?. Rücu, can ve cismin RABBa dönüşüdür.. bakın “can ve cisim” diyorum, rücû dur o ayan-ı sabite sahibi olan.. “ayn” vardır aynın taşıdığı İÇ CAN ve DIŞ CİSMinin RABBine, yaratana tekrar geldiği yerden geri dönüşüdür rücûuu.. “İrciî RABBuke” açık seçik RABBine dön.. ALLAH celle celâlihuya değil, neden ALLAH celle celâlihu'ya değil?. Uluhiyet başkadır ve ZÂTuLLAHtır.. Rububiyyet başkadır ve sifâtıdır..
“RABBine dön!” de nasıl döneyim?. Raziyeten.. razı değil miydi?. değildi tek taraflıydı.. bir dairenin üzerindeki noktaları düşünün dışa doğru o noktayı merkezden birleştirin karşılıklı olarak ve içe hiçbir şey yapmayın dışarıya oklar çizin, güneşi gösterir gibi sonsuz oklar çizin dışarıya bakın


ZÂTen bu/şu yalÂN DÜN-ya mız da,
BeBe-DeDelerin "Lehvun ve Laibun" oyun ve eğlence bahçesi ya;


وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Resim---
“Ve mâ hâzihi'l-hayâtu'd-dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inne'd-dâre'l-âhırete le hiye'l-hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).: Ve bu dünyâ hayâtı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muhakkak ki âhiret yurdu, elbette o gerçek hayattır. Keşke bilselerdi.” (Ankebût 39/64)

Oyun ve eğlence bahçesinde, sonsuzlukta sonsuz tane RABB bulur istediği kadar düşünsün hiçbir zaman Merkezdeki RABBını aslaa bulamaz.. Ancak, radıyeten razı olmuşsa.. neye razı olmuşsa?.. kendini bilmeye razı olmaya.. KENDİNİ BİL!.meye ve RABBINI BUL!.maya razı olmuştur.. BİZ BİR-İZ BİLE olmaya razı olmuştur ve bu inancını yaşamaya razı olmuştur.. daha doğrusu RABBiyle yaşadığını el ÂN onunla yaşadığını, her ÂN YOK edilip VAR edildiğiniki, KÛN feyeKÛNu anlamıştır..


ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ RABBiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde RABBine dön.”
(Fecr 89/28)

ne demek merdiyeten?. merkez noktası gelen okların tümünü kabul etti.. bileşke nere?. merkezdeki tek noktaya.. öyle bir bileşke ki ordan sonsuza ışık yayılıyor.. bütün ışıklar kendisine dönüyor.. Lâ hüve illâ huu.. O’ndan başka O yok!.” ki.. bu nedenle yok.. bu nedenle,


فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

Kullarımın içine dahil ol!. İbad, nas değildir.. ibâd ne demek?. ibâd ibâdet eden.. “bâd” nedir?. bâd DÂİMİYET BİLEliğidir.. kopan parmak benden değildir çöplüğündür.. yani ne yapacağım cebimde mi taşıyacağım ki hemen kokar.. ibâd, hayy olan HAYY DİRİliğidir ebedî diriliğe ulaşımdır.. dâimiyet, protez değil enterkollektedir. Yüzük-parmak değil de, et tırnak oluştur.. “Fedhulî fî ibâdî.. kendini bilen kullarımın içine gir..”


وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!”
(Fecr 89/30)

İşte senin cennetin RABBındır yani açık seçik beyândır bu.. zâten bu MuhaMMedi Lutfiyetten Lutfullaha geçiştir.. İşte budur işin aslı astarı.. mantığı felsefesi tasavvufu ya da ötesi bötesi böyle.. işte benim aklım acizâne böyle anlamakta..
benim büyüklerim de böyle anlatmışlardı “elif lâm” demeyi bilmeyen, okumayı bilmeyen Derbentli Deli Hasandan tutun Kalaycı Yahya Baba Hacı Osman Efendi ve “hafızanda kırk bin hadis var mı?.” dediğimde başını sallayan “elli bin” dediğimdeyse: “ne yapacaksın Abdulllatif!.” diyen rahmetli Siirtli Hocam: “ben altı buçuk yaşında hafız oldum, yedi yaşım dolmamıştı ablam beni tek eliyle havaya kaldırdı bütün Siirt halkına dedi ki: “hafızımıza bakın hafızımıza bakın maşallah deyin!” dedi.. babam 5 tane koç kesmişti pilavla et dağıtmıştı bir şehre.. Hamid Efendi ki babası.. ve Hocam o zaman kendisi kördü, öğrten hocası da kördü.. körden kör öğrenmişti, tek öğrenmişti.. yalınız Hocası asabî ve çok şiddetliydi uzun bir sopası vardı.. karısı derdi ki: “MuhaMMed Sıddık, Hocan biraz celâllidir anladın ki sopa felân vuracak şu yastık yanında dursun kafana tut da ikiniz de görmüyorsunuz bir tarafına vurmasın!.”
bir cüz’ü okur “tekrar et!” derdi diyor.. gözle okumak yok, bir yere bakmak yok, dışarda çalışmak yok.. bir keresinde cumalar tatildi o zaman.. perşembe son gün.. cuma tatil diye sıkılmış nasıl yolunu bulduysa çıkmış oradan duvarı takip ederek eve gelmiş arkasından da Hocası gelmiş uzaktan bağırıyormuş: “Abdulhamid! Abdulhamid buraya kara bir küçük köpek yavrusu geldi mi?.” Babam da: “evet hocam!.” “onun tut al gel buraya!.” deyip bana cuma cezâsı vermişti!.” Diyor sevgili Siirtli Hocam Rahmetlim..

Bunları da gördüm yaşadım yıllarca ALLAH celle celâlihu rahmet eylesin hepsine.. bunlar böyle diyorlardı, böyle inanıyorlardı.. Fedhulî fî ibâdî.. hangisine sorsaydık hepsini tümünü söylüyorum “kim ayrı bizden!” diye ayıracak adam bulamazlardı.. “kalanlar bizden değil” diyemezlerdi.. “uyuyan bizim uyur gezer bizim sarhoş bizim biz MuhaMMedî MeLâmîyiz” derlerdi.. ne demek ÖZLerinde RABBImız TEK-BİR olan KULLarını ayırmak kayırmak!.
kimin mülkünü ayıracaksın gayıracaksın Hakanım!..
el Mâlikü’l- Mülk olan ALLAHu zü’L- CeLÂL in mülkünden.. kimden kimin hangi sebebten o değil bu değil.. biz de söylüyoruz şöyledir böyledir o dediğim benim şahsen dediğim şeyin temelinde yatan şey işlerinden dolayıdır.. Özlerinden asla değildir.. işlerinin yanlış olmasından ve insÂNları yanlışa sürüklemesinden dolayıdır.. yoksa insÂNların hepsi ALLAHu zü’L- CeLÂL in emrini duyup uyduğu zaman mükemmeldir..
Hırsız hakan aklınıbaşına alınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi BİLİp-BULUp-Yüreğinde OLup Şariat-ı GARRÂsını YAŞAyınca HaKk ÂŞIK Hakan Oluverir inşâeALLAH!.
Aslında hepsi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin nurundan yaratılmıştır bunu söylüyoruz..

“debbe” de böyle bir muhteşemlik vardır.. böyle bir güzellik ve özellik vardır.. bunlar bu büyüklerimiz ki menkıbelerinin çoktu.. bir şiir defterinin arkasına yazmıştım, on muydu on bir mi not alırdım.. şununla şöyle bununla böyle duyduklarım, benimle beraber yaşadıklarım ki, fiilen birebir olarak.. ama onları not ederdim hep ne olmuşsa.. Siirtli Hocamla olan birkaç tanesini biliyorsunuz ama çok var.. yazmıştım Hocamla oralarda not edilmişti.. gün gelir bir gün bahsedilir ve fayda sağlar diye..

Bütün bunların temelde dayandıkları şey tevhidti tevhid “lâ ilâhe illallah MuhaMMeder resulullah” yüreğinde söylenirse ALLAHu zü’L- CeLÂL in tevhididir kendi yüreğimizde.. ALLAH celle celâlihu korusun bizim tevhidimizdir.. onun için BİLmek BULmak OLmak ve YAŞAmak “lâ ilâhe illallah”tır ki “allahumme salli alâ MuhaMMedden” sonradır.. bu, allahümme salli-allahım ulaştır beni MuhaMMed aleyhisselâma” demektir.. alâ nedemek?. bu “le” batağından AYNimi bir aktarıver MuhaMMed aleyhisselâm’a bir aktar beni, bir buluştur.. Merkez Kebanla beni de ampül gibi.. o zaman bak nasıl güneş gibi yanı vereceğim.. yahutta parlayıvereceğim, kurtuluvereceğim ve de “fedhulî fî ibâdî” oluvereceğim..
Vedhuli ibâdih.. Selâmün aleyküm Hâlim canın evindeki buzdolabı.. aleyküm es selâm Keban.. selâmün aleyküm Hasan dağındaki Karkın Köyündeki âhirdaki ampul!. aleyküm es selâm.. nere Mekke.. nere Meyhâne?.. bağlı mı bağsız mı onu söyle!. “Fedhulî fî ibâdî” mi?. değil mi?. kullarının arasında mı, değil mi?..
Öyle uydur kaydır hani protez ayak, takma ayakla gezen birisi değil bu.. öyle gözüküyor çünkü bu görüntünün çok ötesinde bir şey demek istiyorum Kur’ÂN-ı Kerîm bu denli doğru açık ve şifâlı ve gerçeği herkesin akıl seviyesinde anlatacak kadar seviyelenir hamd olsun..

İşte bu büyüklerimiz ile yoğun yaşadığımız zamanlardı o zamanlar..
1985 yılında bir kere geldi zâten Sünusî Baba ki, zır deli grubundan bir kişiydi.. “Hatayın Amik Ovasından Edirnenin Meriç Düzüne” gidiyorum diye gelmiş.. “Antalya da yangın söndürenlerin etfaiyecilerin toplantısına katılacağım” diye gelmişti.. etfaiyeciler toplanacakmış birkaç saat kalıp sahildeyken gitmişti.. onunla ilgili şiirler vardır geldiği zaman dakikası dahi yazıyordur.. pek çok açık kerameti olan bir zat.. zâten yemek yediği masayı bir metre havaya kaldıracak kadar ve o zaman ben dedim ki: “burda çoluk çocuk var sorumluluk sana ait” ve buna herkes şahiddir çocuklar ve Fatma Hanım.. çok çoşkulu bir insÂNdı.. yediği bamya ve pilav içerisine göz yaşı dökülüyordu, bizzât gözyaşı dökülüyordu tek eliyle kaşıklıyordu sadece.. çünkü neden yapıyordu bunları aklımızın ârif olması için.. uydur kaydır şundan dolayı inandın bundan dolayı inandım değil.. ne inanması yahu, inandım hamdolsun.. inanacak inanmayacak bir şey kalmadı ortada.. yani onu akıl, akıl Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde gark olan akıl, yok olan akıl, eriyen akıl.. “kaderini yaşamaz” demiyorum kaderini yaşar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olsa da yaşar.. yeni kesilmiş bir devenin boşaltılmamış işkembesini yarısını yarıp da tepesine geçirdikleri zaman 360 derece çığlık atıyordu Fatma Anamız aleyhasselâm daha çocuktu.. ve oraya yaklaşamadığı için.. Ebu Bekir Sıddık radiyallahu anhu o kimselerin içinde ve onlara diyordu ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden için: ALLAH!.”diyor diye öldürecekmisiniz adamı!. “RABBım!.” diyor diye öldürecek misiniz!”
Abdullah aleyhisselâm kim?. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kim?.
Neyi yaşıyor?. Kudretullahın Kaderini yaşıyor, dört yıl kasabalardaki panayırlarda o korkunç sıcaklar altında “ben Rasûlullahım” dedikçe taşa tutuluyor.. haber alırsa ondan önce gidiyor Ebu Leheb: “ben bunun amcasıyım bu bizim delimizdir, cinlenmiştir şeytanlanmıştır taşa tutun bunu!.” Diyor haber aldı mı..

siz bilir misiniz kuluçka tavukları vardır yeni cücük çıkardığında eğer ona yaklaşsın kedi köpek isterse kurt olsun öyle bir atlar ki ayak pençeriyle bu şekilde atlamıştır Hatice Vâlidemiz aleyhasselâm zâhirde bâtında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemezarar vereceklerin üzerine.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi kırk yaşında kırk kalbiyle bağrına basmıştır Annemiz.. onun için “Hazreti Hatice aleyhasselâm Kâbenin bir köşesidir” dediğim hakktır ve hakkıdır.. hayatı boyunca hiç sesi çıkmaz ama hakkıdır.. hiç kimse yokken hakkıdır.. kendisi dahi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, ümitsizliğe düşmek değil çilenin çökerttiği zamanlarda sarılmıştır.. böyle hadisler vardır.. “Sen allahın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemisin, sen terkedilmezsin!.” Diye teselli etmiştir.. Bunda çok böyük hakikatlar vardır..

Demek istiyorum ki kimse kaderinden kurtulamıyor bu âlemde.. kader, KaderuLLAHtir.. ham akıl onu iyi ya da kötülüğe yorumluyor.. yoksa her yer hakktır.. akıl hakkı anlamadıysa her yer bâtıldır.. akıl kendi karanlığında kaldıysa hiçtir ve görüntüden ibârettir.. cennet ve cehennem Nurullahın, Nur-u MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellemin, Nur-u İmanın olup-olmayışından ibârettir… güneş olduğu ÂNda gece yoktur ebeden..

I985 yılında o zamanlar öyleydi bir tâlim terbiye yapar gibi, komonda yetiştirir gibi.. işte neren yanmadıysa orayı çevir bakalım gibi haller vardı benim için.. yani gökten yerden ve heryerden sanki ateş fışkırıyor gibi her türlü olaylar başına geliyor yaşıyorsun.. fiilen yaşıyorsun öyle lafınan sözünen değil ve senin seçiminde değil üstelik.. senin kurtulman da imkansız, istediğin yerde istediğini yap kurtulamazsın.. sanki bir okyanusun içinde düşmüşsün de ne dersen boşuna der gibi.. o zamanlar böyle idim ve yoğundu.. ben böyle SALLama yapalım diye düşünürken tak diye açtım bir defteri bundan dolayı bunları söylüyorum..
TevhiduLLAH temel.. kâinât tevhid için yaratılmıştır.. din tevhid için vardır.. varlık tevhid için vardır.. ALLAHu zü’L- CeLÂL in tek davası “Lâ ilâhe illallah”dan ibârettir.. Bu davanın bozucusu İblistir.. İblisi halk etmiştir.. Elbise gibi KuLLuk İmtihanında başımıza geçirmiştir.. kendi esmâlarının zuhuru bu bakımdan.. sistem kuruluyor.. kurulamazdı ve akıl imtihan edilemezdi yoksa.. akıl öyle bir mıknatıs gibidir ki, bin parçaya bölseniz de her parçası yine mıknatıs kalır.. akıl öyle bir aynadır ki, bin parçaya bölseniz bininde de kendinizi görürsünüz.. ama biraz küçülürsünüz o kadar.. ama bininde de aynen görürsünüz.. parmak başı kadar olan yerde bile görürsünüz.. diyelim ki 2 ye 2 lik tam gösteren dev ayna değil, artık kırdıkça her parça gösterir katiyen kurtulamazsın bunlar tüm “Lâ ilâhe illallah” sırrıdır.. “Lâ ilâhe illallah”sırrıdır ki, bir mıknatısı istediğiniz kadar parçalayın tek zerresi kalsa yine derhal artı eksiyi gösterecektir eğer mıktatıssa.. “Lâ ilâhe illallah”sız tevhid yoktur.. evet “Lâ ilâhe” inkardır.. “İllallah” ikrardır.. ikisi beraber TEVHİDdir..
“ben istemiyorum Firavun’u, Musâ aleyhisselâm bana yeter!” böyle bir şey yok!. İbrahim aleyhisselâm var iken Memrutdda vardır.. Nemrudla İbrahim aleyhisselâm TEVHİDdir.. Ebu Cehil nerden çıktı?. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem var iken vardır.. vardır mâsivâ varsa, zâten bunlar olmuştur.. Mevlâ’nın karşısına mâsivâ dikilmiştir..

“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
Mâsivâyı anlayanlardır MuhaMMedî Âriflerdir..

“Vedhulî cennetî:Ve cennetime gir!”
El Mevlâ’yı bilenlerdir anlayanlardır..

İşte bunlar ibâdet ederler çok çalışırlar okurlar bir şeyler yaparlar sonra bedenen ölürler..
Gaflet Uykudakiler ölürler.. milyarlarca tirilyonlarca ölenler gibi ölürler yaptıkları ne olur hiçbir şey olmaz 30 milyon insÂN ölmüştür 2 dünya savaşında ölmüştür.. zâten öleceklerdi ölüyorlar..
“Lâ ilâhe illallah”imtihanı.. işte onun için tevhid temeldir.. tevhid temeldir o tarafa geçebilmek için..

Aziz CÂNLarım şimdi size şöyle bir o günlerden bir şiir okumak istiyorum tabiiki şiiri çok severim.. ve ben hiç kimse için şiir yazmadım.. ve eskiden hiç umurumda bile değildi başkası başka diye bir mefhum yokttu. 1986 ların şiiri bu..

BİLİRLER!.

Tevhiddir Erenler Hak Âşık tacı
İnkârı İkrârda vuslat mi’racı
Diri Kâbe’sinde Olanlar Hacı
Erenleri Ehl-i Beyt ERi bilirler...


*

Sevdân ne seherde bîçâre bülbül
Bir demet sûret mi öttüğün al gül
Hayy İsmin hâlinde Kâbedir gönül
El seni ->et - kemik - deri bilirler...


*

Nedir sâbâ-Bekis? Nedir karınca?
Gönül gözün açar Aşk uyarınca
Dostun kapısına garib varınca
Süleyman Ordusun çeri bilirler...


*

Her zaman-her hâlde-her yerde tevhid
İlahî Devâdır ->her derde tevhid
Hâl Ehlin her şeyi seherde tevhid
->Âşıklar gözünün feri bilirler.


*

Âşıklar MERKEZe mekan tutmuşlar
Benlik MUHİTinde Aklı uyutmuşlar
Çözemez esrârın AŞKı unutmuşlar
->İLERİ BİLirler!. ->GERİ BİLirler!..


*

Cehâlette Celâl zuhru Cehennem
Kemâlât Cemâlde tecellî hemdem
Özümü gizleyen her şeydir perdem
Hâl Ehli -> “hicabdan beri” bilirler...


*

BİR Anda bin mevsim Dost gördüğümü
Yağmaya vermişim İhvanî ömrümü
Ehl-i Hâle sorsan garib gönlümü
Aşk-ı MuhaMMedin yeri bilirler!...


16.01.96 08:12 antlya..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Edeb nedir?. debbe fiilidir.. debbe.. dabbe dediğimiz zaman debelenmektir, canlı olmaktır.. debbe dediğimiz zaman canlı olmanın bilelik dâimiyetini anlar.. edeb, sürekli ise edeptir.. bir saat edebli bir saat edebsiz değildir.. ahlâkta öyledir ki, değişken ahlâk huy değildir.. huy, değişmeyen hayy olan ahlâktır.. dâima hayydır ancak ezel-ebed kim hayydı?.. ALLAHu zü’L- CeLÂL El Hayydır, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayydır, Şehidler hayydır, Kur'ÂN-ı Kerîm hayydır.. Kur'ÂN-ı Kerîm i DUYup UYanlar HAYYdır.. Çünkü MuhaMMedî MeLÂMilerin hayatı, diğerlerinin debelenmesi değildir.. hayy olması şarttır.. o zaman sığırlarda hayydır!?. Evet, hayydır ne bakımdan hayydır?. Bedenen hareket bakımından hayydır, hareke bakımından akıl gerek.. hareket ve hareke bakımından ikisinin tüm olduğu sadece insÂNdır..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin şu BUYruğunu çok iyi anlamamız lâzımdır..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe RABBehu: Kim ki NEFSini Tanıdı-BİLdi, kesinlikle RABBını da Tanıdı-BİLdi”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Arafat Dağı diyoruz da, ne demek Arafat Dağı?. tesadüfen mi “Arafat” demiş?!. Yooo nerde ise Âdem aleyhisselâm ile Hava Vâlidemiz, cennette yaşarlarken ŞEYytÂNın ŞeYYliğinden, yaratılmış olan yer yüzüne/DÜNyaya indiler.. insÂNın aklına ne geliyor herkesin?.. Gökteydiler de yere indiler gibi.. O, “men arefe nefsehu” diyen kişi raziyeten olan kişidir..

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsu'l- mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ RABBiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde RABBine dön.”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!”
(Fecr 89/30)

“Yâ eyyetuhân nefsu'l- mutmainnetu”
“Ey tatmin olmuş nefis” denilen şey akıldır.. yani nefis ancak akılla o noktadadır.. tatmin olmak, kabul edilmiş bir iman sahibi olmaktır.. kabul edilir olan bir iman, itminan bulmuş imanı mükemmel olan.. kendi gözünün kendi gözü olduğu kadar tatmin olmuş, şüphesiz, şeksiz aklın tamamen yatkınlaştığı ve “ bu doğrudur” dediği ve kendini kabul ettiği, RÜŞDüne erdiği bil haldir..

“İrciî ilâ RABBiki râdıyeten mardıyyeten”
Bu tatmin olmuş imanla sen şimdi on sekiz yaşına geldin ERğin oldun ve evlenebilirsin.. Rüşdüne erdin.. “İrciî!. rücû et!.” Nedemek?. Rücu, can ve cismin RABBa dönüşüdür.. bakın “can ve cisim” diyorum, rücû dur o ayan-ı sabite sahibi olan.. “ayn” vardır aynın taşıdığı İÇ CAN ve DIŞ CİSMinin RABBine, yaratana tekrar geldiği yerden geri dönüşüdür rücûuu.. “İrciî RABBuke” açık seçik RABBine dön.. ALLAH celle celâlihuya değil, neden ALLAH celle celâlihuya değil?. Uluhiyet başkadır ve ZÂTuLLAHtır.. Rububiyyet başkadır ve sifâtıdır..
“RABBine dön!” de nasıl döneyim?. Raziyeten.. razı değil miydi?. değildi tek taraflıydı.. bir dairenin üzerindeki noktaları düşünün dışa doğru o noktayı merkezden birleştirin karşılıklı olarak ve içe hiçbir şey yapmayın dışarıya oklar çizin, güneşi gösterir gibi sonsuz oklar çizin dışarıya bakın

ZÂTen bu/şu yalÂN DÜN-ya mız da,
BeBe-DeDelerin "Lehvun ve Laibun" oyun ve eğlence bahçesi ya;


وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Resim---
“Ve mâ hâzihi'l-hayâtu'd-dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inne'd-dâre'l-âhırete le hiye'l-hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).: Ve bu dünyâ hayâtı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muhakkak ki âhiret yurdu, elbette o gerçek hayattır. Keşke bilselerdi.” (Ankebût 39/64)

Oyun ve eğlence bahçesinde, sonsuzlukta sonsuz tane RABB bulur istediği kadar düşünsün hiçbir zaman Merkezdeki RABBını aslaa bulamaz.. Ancak, radiyeten razı olmuşsa.. neye razı olmuşsa?.. kendini bilmeye razı olmaya.. KENDİNİ BİL!.meye ve RABBINI BUL!.maya razı olmuştur.. BİZ BİR-İZ BİLE olmaya razı olmuştur ve bu inancını yaşamaya razı olmuştur.. daha doğrusu RABBiyle yaşadığını el ÂN onunla yaşadığını, her ÂN YOK edilip VAR edildiğiniki, KÛN feyeKÛNu anlamıştır..

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ RABBiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde RABBine dön.”
(Fecr 89/28)

ne demek merdiyeten?. merkez noktası gelen okların tümünü kabul etti.. bileşke nere?. merkezdeki tek noktaya.. öyle bir bileşke ki ordan sonsuza ışık yayılıyor.. bütün ışıklar kendisine dönüyor.. Lâ hüve illâ huu.. O’ndan başka O yok!.” ki.. bu nedenle yok.. bu nedenle,

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

Kullarımın içine dahil ol!. İbad, nas değildir.. ibâd ne demek?. ibâd ibâdet eden.. “bâd” nedir?. bâd DÂİMİYET BİLEliğidir.. kopan parmak benden değildir çöplüğündür.. yani ne yapacağım cebimde mi taşıyacağım ki hemen kokar.. ibâd, hayy olan HAYY DİRİliğidir ebedî diriliğe ulaşımdır.. dâimiyet, protez değil enterkollektedir. Yüzük-parmak değil de, et tırnak oluştur.. “Fedhulî fî ibâdî.. kendini bilen kullarımın içine gir..”

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!”
(Fecr 89/30)

İşte senin cennetin RABBındır yani açık seçik beyândır bu.. zâten bu MuhaMMedi Lutfiyetten Lutfullaha geçiştir.. İşte budur işin aslı astarı.. mantığı felsefesi tasavvufu ya da ötesi bötesi böyle.. işte benim aklım acizâne böyle anlamakta..
Benim büyüklerim de böyle anlatmışlardı “elif lâm” demeyi bilmeyen, okumayı bilmeyen Derbentli Deli Hasandan tutun Kalaycı Yahya Baba Hacı Osman Efendi ve “hafızanda kırk bin hadis var mı?.” dediğimde başını sallayan “elli bin” dediğimdeyse: “Ne yapacaksın Abdulllatif!.” diyen Rahmetli Siirtli Hocam: “ben altı buçuk yaşında hafız oldum, yedi yaşım dolmamıştı ablam beni tek eliyle havaya kaldırdı bütün Siirt halkına dedi ki: “hafızımıza bakın hafızımıza bakın maşallah deyin!” dedi.. babam 5 tane koç kesmişti pilavla et dağıtmıştı bir şehre.. Hamid Efendi ki babası.. ve Hocam o zaman kendisi kördü, öğrten hocası da kördü.. körden kör öğrenmişti, tek öğrenmişti.. yalınız Hocası asabî ve çok şiddetliydi uzun bir sopası vardı.. karısı derdi ki: “MuhaMMed sıddık Hocan biraz celâllidir anladın ki sopa felân vuracak şu yastık yanında dursun kafana tutta ikinizde görmüyorsunuz bir tarafına vurmasın!.”
Bir cüz’ü okur “tekrar et!” derdi diyor.. gözle okumak yok, bir yere bakmak yok, dışarda çalışmak yok.. bir keresinde cumalar tatildi o zaman.. perşembe son gün.. cuma tatil diye sıkılmış nasıl yolunu bulduysa çıkmış ordan duvarı takip ederek eve gelmiş arkasından da Hocası gelmiş uzaktan bağırıyormuş: “Abdulhamid! Abdulhamid! Buraya kara bir küçük köpek yavrusu geldi mi?.” Babam da: “Evet hocam!.” “onun tut al gel buraya!.” deyip bana cuma cezâsı vermişti!.” diyor sevgili Siirtli Hocam rahmetlim..

Bunları da gördüm yaşadım yıllarca ALLAH celle celâlihu rahmet eylesin hepsine.. bunlar böyle diyorlardı, böyle inanıyorlardı.. Fedhulî fî ibâdî.. hangisine sorsaydık hepsini tümünü söylüyorum “kim ayrı bizden!” diye ayıracak adam bulamazlardı.. “kalanlar bizden değil” diyemezlerdi.. “uyuyan bizim uyur gezer bizim sarhoş bizim biz MuhaMMedî MeLâmîyiz” derlerdi.. ne demek ÖZLerinde RABBImız TEK-BİR olan KULLarını ayırmak kayırmak!.
kimin mülkünü ayıracaksın gayıracaksın Hakanım!..
el Mâlikü’l- Mülk olan ALLAHu zü’L- CeLÂL in mülkünden.. kimden kimin hangi sebebten o değil bu değil.. biz de söylüyoruz şöyledir böyledir o dediğim benim şahsen dediğim şeyin temelinde yatan şey işlerinden dolayıdır.. Özlerinden asla değildir.. işlerinin yanlış olmasından ve insÂNları yanlışa sürüklemesinden dolayıdır.. yoksa insÂNların hepsi ALLAHu zü’L- CeLÂL in emrini duyup uyduğu zaman mükemmeldir..
Hırsız hakan aklınıbaşına alınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi BİLİp-BULUp-Yüreğinde OLup Şariat-ı GARRÂsını YAŞAyınca HaKk ÂŞIK Hakan Oluverir inşâeALLAH!.
Aslında hepsi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin nurundan yaratılmıştır bunu söylüyoruz..

“Debbe” de böyle bir muhteşemlik vardır.. böyle bir güzellik ve özellik vardır.. bunlar bu büyüklerimiz ki menkıbelerinin çoktu.. bir şiir defterinin arkasına yazmıştım, on muydu on bir mi not alırdım.. şununla şöyle bununla böyle duyduklarım, benimle beraber yaşadıklarım ki, fiilen birebir olarak.. ama onları not ederdim hep ne olmuşsa.. Siirtli Hocamla olan birkaç tanesini biliyorsunuz ama çok var.. yazmıştım Hocamla oralarda not edilmişti.. gün gelir bir gün bahsedilir ve fayda sağlar diye..

Bütün bunların temelde dayandıkları şey tevhidti tevhid “lâ ilâhe illallah MuhaMMeder resulullah” yüreğinde söylenirse ALLAHu zü’L- CeLÂL in tevhididir kendi yüreğimizde.. ALLAH celle celâlihu korusun bizim tevhidimizdir.. onun için BİLmek BULmak OLmak ve YAŞAmak “lâ ilâhe illallah”tır ki “allahumme salli alâ MuhaMMedden” sonradır.. bu, “allahümme salli-allahım ulaştır beni MuhaMMed aleyhisselâma” demektir.. alâ nedemek?. bu “le” batağından AYNimi bir aktarıver MuhaMMed aleyhisselâm’a bir aktar beni, bir BULuştur.. Merkez Kebanla buluşan ampül gibi beni de BULuştur YâRABbî!. O zaman bak nasıl güneş gibi yanı vereceğim.. yahutta parlayıvereceğim, kurtuluvereceğim ve de “fedhulî fî ibâdî” oluvereceğim..
Vedhuli ibâdih.. Selâmün aleyküm Hâlim canın evindeki buzdolabı.. Aleyküm es selâm Keban.. selâmün aleyküm Hasandağındaki Karkın Köyündeki âhirdaki ampul!. aleyküm es selâm.. nere Mekke.. nere Meyhâne?.. bağlı mı bağsız mı onu söyle!. “Fedhulî fî ibâdî” mi?. değil mi?. kullarının arasında mı, değil mi?..
Öyle uydur kaydır hani protez ayak, takma ayakla gezen birisi değil bu.. öyle gözüküyor çünkü bu görüntünün çok ötesinde bir şey demek istiyorum Kur’ÂN-ı Kerîm bu denli doğru açık ve şifâlı ve gerçeği herkesin akıl seviyesinde anlatacak kadar seviyelenir hamd olsun..

İşte bu büyüklerimiz ile yoğun yaşadığımız zamanlardı o zamanlar..
1985 yılında bir kere geldi zâten Sünusî Baba ki, zır deli grubundan bir kişiydi.. “Hatay'ın Amik Ovasından Edirnenin Meriç Düzüne” gidiyorum diye gelmiş.. “Antalya da yangın söndürenlerin etfaiyecilerin toplantısına katılacağım” diye gelmişti.. etfaiyeciler toplanacakmış birkaç saat kalıp sahildeyken gitmişti.. onunla ilgili şiirler vardır geldiği zaman dakikası dahi yazıyordur.. pek çok açık kerameti olan bir zat.. zâten yemek yediği masayı bir metre havaya kaldıracak kadar ve o zaman ben dedim ki: “burda çoluk çocuk var sorumluluk sana ait” ve buna herkes şahiddir çocuklar ve Fatma Hanım.. çok çoşkulu bir insÂNdı.. yediği bamya ve pilav içerisine göz yaşı dökülüyordu, bizzât gözyaşı dökülüyordu tek eliyle kaşıklıyordu sadece.. çünkü neden yapıyordu bunları aklımızın ârif olması için.. uydur kaydır şundan dolayı inandın bundan dolayı inandım değil.. ne inanması yahu, inandım hamdolsun.. inanacak inanmayacak bir şey kalmadı ortada.. yani onu akıl, akıl Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde gark olan akıl, yok olan akıl, eriyen akıl.. “kaderini yaşamaz” demiyorum kaderini yaşar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olsa da yaşar.. yeni kesilmiş bir devenin boşaltılmamış işkembesini yarısını yarıp da tepesine geçirdikleri zaman 360 derece çığlık atıyordu Fatma Anamız aleyhasselâm daha çocuktu.. ve oraya yaklaşamadığı için.. Ebu Bekir Sıddık radiyallahu anhu o kimselerin içinde ve onlara diyordu ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden için: ALLAH!.”diyor diye öldürecekmisiniz adamı!. “RABBım!.” diyor diye öldürecek misiniz!”

Abdullah aleyhisselâm kim?. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kim?.
Neyi yaşıyor?. Kudretullahın Kaderini yaşıyor, dört yıl kasabalardaki panayırlarda o korkunç sıcaklar altında: “Ben Rasûlullahım!.” dedikçe taşa tutuluyor.. haber alırsa ondan önce gidiyor Ebu Leheb: “Ben bunun amcasıyım bu bizim delimizdir, cinlenmiştir şeytanlanmıştır taşa tutun bunu!.” diyor haber aldı mı..

siz bilir misiniz kuluçka tavukları vardır yeni cücük çıkardığında eğer ona yaklaşan kedi, köpek, isterse kurt olsun üzerine öyle bir atlar ki ayak pençeriyle..
İşte bu şekilde atlamıştır Hatice Vâlidemiz aleyhasselâm zâhirde bâtında Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme zarar vereceklerin üzerine.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi kırk yaşında, kırk kalbiyle bağrına basmıştır Aziz Annemiz..
Onun için “Hazreti Hatice aleyhasselâm Kâbenin bir köşesidir” dediğim hakktır ve hakkıdır.. hayatı boyunca hiç sesi çıkmaz ama hakkıdır.. hiç kimse yokken hakkıdır.. kendisi dahi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, ümitsizliğe düşmek değil çilenin çökerttiği zamanlarda sarılmıştır.. böyle hadisler vardır.. “Sen allahın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemisin, sen terkedilmezsin!.” diye teselli etmiştir.. Bunda çok böyük hakikatlar vardır..

Demek istiyorum ki kimse kaderinden kurtulamıyor bu âlemde.. Kader, KaderuLLAHtır.. ham akıl onu iyi ya da kötülüğe yorumluyor.. Yoksa her yer hakktır.. Akıl hakkı anlamadıysa her yer bâtıldır.. Akıl kendi karanlığında kaldıysa hiçtir ve görüntüden ibârettir..
Cennet ve cehennem Nurullahın, Nur-u MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellemin, Nur-u İmanın olup-olmayışından ibârettir… Güneş olduğu ÂNda gece yoktur ebeden..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

I985 yılında.. o zamanlar öyleydi bir tâlim terbiye yapar gibi, komonda yetiştirir gibi.. işte neren yanmadıysa, orayı çevir bakalım gibi haller vardı benim için.. yani gökten yerden ve her yerden sanki ateş fışkırıyor gibi.. her türlü olaylar başına geliyor yaşıyorsun.. fiilen yaşıyorsun, öyle lafınan sözünen değil ve senin seçiminde değil üstelik.. senin kurtulman da imkansız.. istediğin yerde, istediğini yap kurtulamazsın.. sanki bir okyanusun içinde düşmüşsün de, ne dersen boşuna der gibi.. o zamanlar böyle idim ve ömrüm- gönlüm yoğundu.. ben böyle SALLama yapalım diye düşünürken “tak!.” diye açtım bir defteri bundan dolayı bunları söylüyorum..

TevhiduLLAH temel.. kâinât TEVHİD için yaratılmıştır.. Din tevhid için vardır.. varlık tevhid için vardır.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in tek davası “Lâ ilâhe illallah”dan ibârettir.. Bu davanın bozucusu İblistir.. İblisi halk etmiştir.. Elbise gibi KuLLuk İmtihanında başımıza geçirmiştir.. kendi esmâlarının zuhuru bu bakımdan.. sistem kuruluyor.. olmasaidi, kurulamazdı ve akıl imtihan edilemezdi yoksa.. akıl öyle bir mıknatıs gibidir ki, bin parçaya bölseniz de her parçası yine mıknatıs kalır.. akıl öyle bir aynadır ki, bin parçaya bölseniz bininde de kendinizi görürsünüz.. ama biraz küçülürsünüz o kadar.. ama bininde de aynen kendinizi görürsünüz.. parmak başı kadar olan yerde bile görürsünüz.. diyelim ki 2 m. ye 2 m. lik tam gösteren dev ayna değil, artık kırdıkça her parça gösterir katiyen kurtulamazsın bunlar tüm “Lâ ilâhe illallah sırrı”dır.. “Lâ ilâhe illallah sırrı”dır ki.. bir mıknatısı, istediğiniz kadar parçalayın tek ZERREsi kalsa bile yine derhal artı ve eksiyi gösterecektir eğer mıktatıssa.. “LÂ İLÂHE İLLALLAH”sız TEVHİD yoktur.. evet “Lâ ilâhe” inkardır.. “İllallah” ikrardır.. ikisi beraber TEVHİDdir..
“ben istemiyorum Firavun’u, Musâ aleyhisselâm bana yeter!.” böyle bir şey yok!. İbrahim aleyhisselâm var iken Memrutdda vardır.. Nemrudla birlikte İbrahîm aleyhisselâm TEVHİDdir ki, Nemrudun İlahlığını inkâr, İbrahîm aleyhisselâm’ın RABını İkrârdır..
Ebu Cehil nerden çıktı?. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem var iken vardır.. vardır mâsivâ varsa, zâten bunlar olmuştur.. Mevlâ’nın karşısına Mâsivâ dikilmiştir.. oysao dahi NÛRuLLAhtır ASLında..

“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
Mâsivâyı anlayanlardır MuhaMMedî Âriflerdir..

“Vedhulî cennetî:Ve cennetime gir!”
El Mevlâ’yı bilenlerdir anlayanlardır..

İşte bunlar ibâdet ederler çok çalışırlar okurlar bir şeyler yaparlar sonra bedenen ölürler..
Gaflet Uykudakiler ölürler.. milyarlarca tirilyonlarca ölenler gibi ölürler yaptıkları ne olur hiçbir şey olmaz 30 milyon insÂN 2 dünya savaşında ölmüştür.. zâten öleceklerdi ölüyorlar..
“Lâ ilâhe illallah”imtihanı.. işte onun için tevhid temeldir.. tevhid temeldir o tarafa geçebilmek için..

Aziz CÂNLarım şimdi size şöyle bir o günlerden bir şiir okumak istiyorum tabiiki şiiri çok severim.. ve ben ömrümde, hiç kimse için şiir yazmadım.. Geldiğince gider.. ve eskiden hiç umurumda bile değildi başkası.. başka diye bir mefhum yokttu. 1986 ların şiiri bu..

BİLİRLER!.…

Tevhiddir Erenler Hak Âşık tacı
İnkârı ->İkrârda vuslat mi’racı
“Diri Kâbe”-sinde OLanLar Hacı
ErenLeri EhL-i Beyt ERİ biLirLer..…

*

Sevdân ne seherde bîçâre büLbüL
Bir demet sûret mi öttüğün aL güL
Hayy İsmin hâLinde Kâbedir gönüL
EL seni ->et - kemik - DERİ biLirLer..…

*

Nedir sâbâ-Bekis? Nedir karınca?
GönüL gözün açar >Aşk uyarınca
->Dostun kapısına >garib varınca
->SüLeyman Ordusun ÇERi biLirLer..…

*

Her zaman-her hâLde-her yerde tevhid
->İLahî Devâdır ->her derde ->tevhid
HâL EhLin her şeyi seherde tevhid
->ÂşıkLar gözünün FERi biLirLer..…

*

ÂşıkLar MERKEZe mekan tutmuşLar
BenLik MUHİTinde AkLı uyutmuşLar
Çözemez esrârın>AŞKı unutmuşLar
->İLERİ BİLirLer!. ->GERİ BİLirLer!.…

*

CehâLette CeLâL zuhru>Cehennem
KemâLât CemâLde teceLLî hemdem
Özümü gizLeyen her şeydir perdem
HâL EhLi ->“hicabdan BERİ” biLirLer..…

*

BİR Anda bin mevsim Dost gördüğümü
Yağmaya vermişim İhvÂNi ömrümü
EhL-i HâLe sorsan garib gönLümü
AŞK-ı MuhaMMedin YERİ biLirLer!..…

16.01.96 08:12 antlya..

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
---"Ve lillâhi’l- meşriku ve’l- magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh (vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm (alîmun).: Ve doğu da Allah’ındır batı da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, Allah’ın Vechi (Zat’ı) işte oradadır. Muhakkak ki Allah Vâsi’dir (rahmeti ve lutfu geniştir, herşeyi ilmi ile kuşatandır).” (Bakara 2/115)

ÖZün, Heyulâsı/Zihinde tasarlanan korkunç hayal, Şe'ÂNuLLAHa uysun.

Derd ->Devâ, sana engel olmasın. HAKKa müteveccih idim, arızalandım deme! Derde müteveccih ol derhâl!. Yine HAKKın Vechi var.

Ârif tenbihlidir ki, hep böyle yaşaya, HAKKa müteveccih iken, HAKKla Hazır iken ruhu kabz ola!. Huzurdan Huzura yürüye! İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..

Tevhiddir Erenler Hak Âşık tacı
İnkârı İkrârda vuslat mi’racı
Diri Kâbe’ sinde Olanlar Hacı
Erenleri>Ehl-i Beyt ERi bilirler..…

Erenler, Ehl-i Tevhiddir.. Hakk aşık tacı, hakk aşığın başındaki tac, Hakka erenlerin tacıdır neden?. çünkü onların inkarı ikrarda vuslat bulmuş, mi’rac etmiştir.. Lâ ilâhesi, illallah-ta mi’rac etmiştir. Lâ ilâhesi, illallah-a rucû’ etmiştir.. eşyadan zata geçmiştir.. bilmezken yaşar hale geçmiştir.. elinde tuttuğu bilgisayarının elektriğe ne kadar Muhtaç, mecbur ve onu kullanmaya memur ve mahkum olduğunu anlamıştır.. ve âletlerle uğraşmaktan vaz geçmiştir.. doğrudan doğruya Merkeze-Keban’a gelmiştir.. hepsini dirilten ya da hepsini söndürüveren Keban “merhaba” demiştir.. Diri Kâbesinde olanlar hacı… Bakın MuhaMMedi Melâmette enterkollekte BİZlik ve BİRlik vardır.. herkes, zaman ve mekan içerisinde kaderi kadar.. kadarı kadar alır.. 1996 olmuş, 2006 olmuş, şu olmuş, bu olmuş olmaz.. bu 1. ayın 16sı 1996 sabah saat 08:12 de yazılan bir şiirdir hiçbir şey değişmez.. bir harfine dokunulmamıştır.. ne diyor “Diri Kâbesinde olanlar hacı”.. nerde Diri Kâbesi?. aklı olan her insÂN kendinden hacı nasıl oluyormuş bir insÂN.. onu anlattım ya işte, daire ile ok la şununla bununla “şah damarından yakın olan”a “esselâmü aleyküm ve aleykümesselâm..”
esselâmü aleyküm, ALLAHtan RABBından razı oluş.. “ve aleykümesselâm bende senden razıyım buyur dâru’s- selâma!” deyiştir.. işte budur Diri Kâbesinde hacı olanlar..
“Erenleri ehl-i beyt eri bilirler”.. hakk erenleri bunlar ehl-i beytin eri bilirler.. onun bunun şunun kendinin değil.. teşekkür ederim kablo Keban’dan buraya kadar her zerresi gelen tel teşekkür ederim sana, benden şükran.. bu bir erdemdir, bu bir insÂNlıktır, bu Müslümanlıktır, bu kulluktur ve sultanlıktır.. haddini biliştir, kendini BİLiştir, yolu BULuştur yol başıyla OLuştur ve hakkı fiilen YAŞAyıştır ve’s- selâmm..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Sevdân Ne Seherde Bîçâre BüLbüL
Bir Demet Sûret mi Öttüğün AL GüL
Hayy İsmin HâLinde Kâbedir GönüL
EL Seni ->Et ->Kemik ->Deri BiLirLer!.
…
Sen nasıl bir kuşsun ki, hâlin hâlimce senin bu seherde nedir derdin ki, çaresiz gibi gözüken derdin bu.. seni derde salan bir demet sûret mi peşinde öttüğün al gül, şekil mi sadece yoksa el HaYy celle celâlihu isminin hâlinde HÂL, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin AKVÂLine-Sözlerine tatmin olmak AHVÂLi-fiillerine inanmak, hulûkunda-ahlâkında olmak ve HÂLini YAŞAmak!.

HÂL nedir?. Lutfullahın bizde hayr olarak işlenmesidir HÂL, ahlâktan sonraki HUY gibidir ki, o değişmez artık.. O adam artık MuhaMMedîdir karşedim!. Akdenize atılmış ve erimiş yok olmuş buz gibidir..
Ancak RABBu’l- âlemin bilir bunun kim olduğunu!. Kimse bir şey yapamaz, ne ayıra bilir ne gayıra bilir “AKDENİZ” OLmuş OLur.
El HaYy celle celâlihu isminin hâlinde KÂBEdir gönül..
Hangi gönül?. Kendi HAYyını-DİRİliğini gerçekten BİLip-BULup-OLup-YAŞAyan HAYy olan.. Elbette, CÂN, CÂNÂN CERYÂNına BAĞLanmışsa, Mutlak el HAYy olan RABBısından almışsa, odur DİRİ KÂBE sadece..
Haaa seni et kemik bilecek.. zâten bakacak et kemik deri!.
Ne gönlünden bahsediyorsun, ne RABBısından bahsediyorsun!. Firavun gibidir o..

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
---“Fe kâle ene rabbukumul a’lâ. Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim." (Naziât 79/24)

“Ena rabbikum âlâ” diyen nefistir.
“Ben sizin yüce rabbınızım” diyen Firavunun nefsidir..

Nedir Sâbâ-Bekis? Nedir Karınca
GönüL Gözün Açar >Aşk Uyarınca
Dostun Kapısı-na ->Garib Varınca
SüLeyman Ordusun ->Çeri BiLirLer!.
…
Kur’ÂN-ı Kerîmde Sâbâ Melikesi Belkıs.. Meşhur Belkıs nedir?. Karınca gönül gözün açar aşk uyarınca.. bunlar dostun kapısına garib varınca Süleyman ordusunun çeri bilirler.. işte dostun kapısına boynu bükük vardı mı, bütün kâinât: “Süleyman aleyhisselâmın çeri-askeri geldi” derler..
Bu böyledir Kâbeye gidersiniz bir milyon kişi var.. İstediğiniz kadar çaptan düşük olun, istediğiniz kılık kıyafette olun, alnınızın çatında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şeref ışığı varsa SİZi, uyanıkların tümü görecektir görür!.Ve ne derler “Süleyman’ın çeri geldi!.” Derler. “İçeri girdi!” derler..
Uyuyanlar niye göremezler?.
Uyudukları için, sarhoşlar ayık olmadıkları için!. bu kötü mü?. Yokkk, onlarda bizden hasbî hizmet beklemekteler ki, uyandırılmaya ve ayık olmaya MUHTAÇ-lar, biz de MECBUR-uz yapmaya eğer uyanıksak ME’MUR-uz ve MAHKUM-uz bu göreve.. Onlar uyandırılmaya, ayıkdırılmaya muhtaçken biz üç kere sorumluyuz; bir kere uyudular kurtuldular.. biz ise, uyandıramadığımız için MECBURiyetten ME’MURiyetten ve MAHKUMiyetten sorguya çekiliriz!.
Kolay değildir Süleyman Ordusunda askeri olmak!
Kolay değildir EhL-i Beyt aleyhumusselâmi Kervanında KITMİRlik!
Kolay değildir bunlar!.
Kendi Ham NEFSinin keyfinde olanlar KITMİR-liği, sokak soytarılığı sanır, sokak köpekliği sanır ne yazık!.
Hayatsa, hiç afetmez, SüNNetuLLAH hiç afvetmez hiç ve kurallarını işletir..
Bir ana, yeni doğurduğu çocuğu balkona koyar, dondurur ve öldürür ancak, ALLAH celle celâlehu Tercik Yakasına yapışır: “Merhametsiz” diye!.
Yoksa, ALLAH celle celâlihu, er Rahmânu’r- Rahîmdir ki, yedinci kattan düşen çocuk lastik top gibi yere düşüyor..ben de izledim hiçbir şey olmamıştır..
ALLAH celle celâlehu yapacağını yapar o başka şey.. ama, KULLuk imtihanda öyle değildir!.

Her Zaman-Her HâLde-Her Yerde Tevhid
->İLahî Devâdır ->Her Derde Tevhid
HâL EhLin Her Şeyi Seherde Tevhid
ÂşıkLar Gözünün Feri BiLirLer!.

Böyle bir şeydir ki, âşıkların gözünün feridir bu tevhid.. tevhid içer, tevhid yer, tevhid görür “Lâ İlâhe İLaLLaH”dan başka bu MuhaMMedi Melâmette bir şey arayış değildir.. Bir şey yoktur ki, arasın çünkü RABBu’l- Âlemin bir şey değildir..

ÂşıkLar Merkeze Mekan TutmuşLar
BenLik Muhitinde AkLı UyutmuşLar
Çözemez Esrârın Aşkı UnutmuşLar
İLERİ BiLirLer GERİ BiLirLer!.
…
Aşıklar merkeze mekan tutmuşlar buyurun.. emin olun ki bu şiirleri ben de biliyorsunuz ki belki 20 yıldır okumamışımdır.. imkanım ve zamanım yoktu ama, “ben yazmışım, sen yazmışsın” onu İKİLİKte kalanlar söyler.. bunu BİZ yazmışız BİZden BİZe okuruz, BİZden BİZe yazarız, BİZden BİZeyiz.. “Ayrı olanler gerçekten kötü” demiyorum, tekemmül etmeleri gerekir, ham meyve gibidirler, portakal çağlası gibi zehir zıkkımdır, zaman lâzım, imkan lâzım ki, bal-baklava olan bir portakal olsunlar!.
Bunu bu bakımdan söylüyorum.. bakın “ÂşıkLar Merkeze Mekan TutmuşLar” neredeydi bunlar?. Çemberde-MUHİtteydi.. Nasıl toplanmışlar MERKEZe.. Dışa dönük yüzlerini Vechullaha çevirmişler, ÖZe çevirmişler, MERKEZe çevirmişler.. MUHİTten MERKEZe geçmişler, mekÂN tutmuşlar.. Kâinât dönerken onlar dönmüyorlar. Çünkü dönmeyen NOKTAya geçmişler, MERKEZe oturmuşlar.. Bütün sistem sonsuz bir hızla dönerken onlar dönmüyor ki,dönmeyen yerdeler..

Bir demet sûretle örttüğün “BenLik Muhitinde AkLı UyutmuşLar”, akılları durdurmazdı onları dışarıya dönüktü ama.. O MUHİTte aklı uyutmuşlardan kasıt, aklı uyumuş; “Çözemez Esrârın Aşkı UnutmuşLar” ileri bilirler, geri bilirler bu esrarı bu sırrı aşkı unutanlar asla çözemeyecekler.. çünkü onlar ileri geri biliyorlar da, Hâlâ ileri mi geri mi diyorlar.. Ne MERKEZinden bahsediyorsun!. Bir tekerleğin, arabanın tekerleğinin 1000 km/saat hızla bir uçak tekerleğini düşünün 1000 km/saat hızla dönerken o tekerleğin göbeğinde bir yer vardır yâni aksının göbeğinde ki, asla dönmez, dönemez çünkü başkası yok ki içerde onun etrafında dönsün!. o teker onun etrafında döner.. MERKEZinde bir tane teorik olarak NOKTA vardır ki o, dönemez dönmesi için bir başkası olsun etrafında dönsün.. O, tavaf yapamaz ki, tavaf ona yapılır.. Burada MUHİTten MERKEZe yaklaştıkça dışardaki bin tur atarken içerdeki bir tur dâhi atmaz..

Onun için gerçek MuhaMMedî KâmiL.. gerçek MuhaMMedî KâmiL kim? MuhaMMedî ÂLim kim? MuhaMMedî Ârif kim?.
Nerelerde öyle olurlar?. Bu bir bayram mitinği midir? nümayiş midir?.
Hayır hayır bu bir OLUŞumdur..
KÛN fe yeKÛNu BİLmek BULmak OLmak ve FİİLen YAŞAmak İŞİdir işte bu.. Yoksa hâlâ ilerisi gerisi olanın işi değildir!.

CehâLette >CeLâL Zuhru Cehennem
KemâLât CemâLde TeceLLî Hemdem
Özümü GizLeyen Herşeydir >Perdem
-->HâL EhLi ->Hicabdan Beri BiLirLer!.
…
“CehâLette >CeLâL Zuhru Cehennem”
Kemâlât, Cemâlde tecellî hemdem bu Celâl zuhurundan ibârettir.. cehâlette kalıp, cehennem el Celâl esmâsının zuhurudur.. eğer kişi cehâlette kalırsa bu bir tecellîdir ama.. KemâLât CemâLde TeceLLî Hemdem..
Kemâl, öyle değildir tecellî ediverdi mi MuhaMMedi Muhabbetten MuhaMMedi Cennet doğuverir, el ÂN şu ÂNda doğar..
Cehennem hemen doğmaz..
Rıza bir saniye de doğar ve bir saniyede kellesini veriverirsiniz baka kalırsınız ve bir saniye de alnının çatından kurşunu yer şehid olur..
Ama câhil bin yıl kaçar cehâlette celâl zuhru cehennem kemâlet cemâlde tecellî hemdem..
“Özümü GizLeyen Herşeydir >Perdem”
ÖZümü gizleyen her şeyim perdem.. beni özümü gizleyen her şeydir perdem herşey..
“-->HâL EhLi ->Hicabdan Beri BiLirLer!.” hall ehli ne yapıyormuş hall ehli?. Diyorlar ki perdesiz olur ER OLan.. nerede olur?. MERKEZde olur.. kim var merkezde?. şahdamarı var.. kimmiş o?. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.. AKRABA-yakınım diyen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ÖZünde RABBımız teÂLÂ, var eden O, ilk resmi halk eden RESSAM demek istiyorum..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

BİR Anda Bin Mevsim Dost Gördüğümü
Yağmaya Vermişim İhvÂNi Ömrümü
EhL-i HâLe Sorsan Garib GönLümü
Aşk-ı MuhaMMedin Yeri BiLirLer!..


Bir ÂNda DOSTu gördüm mü, bensanki bin mevsimi bir ÂNda görürüm diyor!. Ömrümü yağmaya verdim, artık kaç yıl olursa olsun!. Ben EhL-i HâLe: “Bu garib gönlümün işi nedir?” desem böyle olsamda böyle dorsam ne derler!.
Vallâhi “AŞK-ı MuhaMMedin Yeri” derler!. Neden?. Neden olacak, kendi habli’l- veridini BİLenler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi BULmuştur OLmuştur ve YAŞIyor demektir.. “Ben mi? Sen mi?” diyen, ben isem de ahmağın tekiyim.. O dâiredeki dışarı oklarımın antipotunu, bu taraflarını bulmam lâzım.. “Lâ İlâhe” oklarımın yarısı bu tarafta kalmış.. “İLLaLLaH” ile onları iki yönlü yapmalıyım.. Onun için bizim TEVHİDimiz “Lâ İlâhe” AKLı ile “İLLaLLaH” NAKLinin doğurduğu bir çocuktur. “Şehâdet”tir diyorum ki, zaman zaman korkuyorum insÂNlardan, hamlıklardan, anlayışsızlıklardan.. “Demesem de” demiyorum kimsenin demediğini.. O yandan bu yandan kıvırdığını ÂRİF olan anlar.. Şu, bu gibi.. Halbuki biz MuhaMMedi MeLÂMet yapmaktayız, yapmaya çalışmaktayız.. İnsÂNların artık tuzaklarla, şu bu oyunlarla, şununla bununla geçecek vakti yok.. Hiç değilse bakınız bir evde kırk kişi yatsa uyusalar, ev yansa üç yaşındaki bir kız çocuğu uyanık olsa anne babasının saçını yolar “ev yanıyor” diye.. o kırk kişi karanlık zom uykudayken, uyanan bir çocuk alevi gördüğü için “ev yanıyor” diye saçlarını yolar uyansınlar diye.. Uyanıklık bu kadar önemlidir.. Üç yaşında beş yaşında olmuş fark etmez!. Uyanık mı değil mi onu söyle!. Seksen yaşındaki allâme-yi cihan uyuyor ya, yanacaklar ya!. MuhaMMedi Şûurdan bahsediyorum, MuhaMMedi Nûrdan bahsediyorum.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Şûurundan, Nurundan, Sürûrundan Ve Onurundan bahsediyorum.. Onursuzlar, O-NÛR-suzdur.. O-NÛR u bilmeyenler onursuzdur.. O’nun şehâdetine eremeyenler şerefsizdir.. Hangi şereften bahsediyorsun?.
Şehâdet Şeref nedir?. Ref ediş, Şûura geçiştir.. Ref ref nedir?.
İçindeki RABBı buluştur.. Nerden çıkıyor bunlar?. Ne tarafa dönerseniz HAKk’ın vechi hakikatı zâhirdir..

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
---"Ve lillâhil meşriku ve’l- magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh (vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm (alîmun).: Ve doğu da Allah’ındır batı da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, Allah’ın Vechi (Zât’ı) işte oradadır. Muhakkak ki Allah Vâsi’dir (rahmeti ve lutfu geniştir, her şeyi ilmi ile kuşatandır).” (Bakara 2/115)

İşte burdan çıkıyor mesele!.
O zaman aman insÂNın ÖZündeki ÖZet veche çıkmalı.. Heyula diye bir kelime vardır Arapçada..
Heyula: Zihinde tasarlanan korkunç hayal. Gösteriş ve iriliği olduğu halde hiçbir te'siri ve değeri olmayan şeydir..
İnsÂNın kendi aklının kendi yaratmaya çalıştığı kendince bir şeyler yaparak dünya işleri için mükemmel olan, fakat sahasının dışındaki naklî işlerdeyse muhakkak bir yere çarpacağı yok olacağı kesin ki, aslında kendisinin Nakilsiz ham aklının tasarladığı korkunç hayallerdir heyula..
Aslında bu, gece karanlığından korkma hobileri olanlar gibi.. Öyle bir şey yok aslında..
Benim bir şoförüm vardı Süleyman isminde, çok değerli bir insÂNdı ama yılan korkusu vardı.. Kaç kere kaza atlatmışızdır.. Ormandan geçerken yerde bir dal parçası görse yılan sanıp, arabayla giderken 70-80 km. hızla nereye gideceğini bilemez.. Yâni yılana da rastlayabilirsin.. Arabanın içindeyiz.. Yılanı ez geç!. Yok onu görmesi yetiyor.. Çünkü onun içinde heyula var, kafasının içinde..

Yâni ötekiler, batı felsefecileri ne diyorlardı “heyulâ”ya “gerçeğin gölgesi” diyorlardı, doğru mu?. Kısmen doğru.. Ne zaman doğru olur bu?. Şe’ÂNuLLaH nedir anlarsa.. RABBulâlemini TANIdığında.. İşte o zaman “haa tamam benim ayrıca olmama gerek yok, zâten BİZ BİR-İZ.. yâni BİZ ki NAHNU..

Bunu anlatmak bunun içinde, dert devâ olmaz!. Dert ayrılıktan doğar HAKk’a mütevecih isem, dert ne devâ ne, dışarı ne içeri ne, muhit ve merkez ne?.
Onun için MuhaMMedî Ârifler tembihlidir ki, kendilerini öğreten ve eğitenlerce hep böyle yaşayın HAKk’a müteveccih, içini hakka dönmüş olarak..

İyi hocam da, çemberdeki noktaya iki yön verdiniz hem içeriye bakıyor ok hem dışarı bakıyor!. Bir de merkeze götürdünüz dayadınız.. HAKk’la hazır iken Merkezde.. Halkla ayrı işler Muhitte..
Gerçek MuhaMMedî Ârifler, HÂLde iken, huzurda iken, RUHu kabz olursa huzurdan huzura çıkar yüreği inşeALLAH!.
Zâten HIZIR, huzurda hazır olan değil mi gül?.
ALLAHu zü’L- CeLÂL, RABBu’l- âlemin; her zaman her halde ve her yerde HAZIR ve NAZIRdır.. Ben ise, hazır ve nazır mıyım radiyeten miyim merdiyeten kesinlikle mutlak olan O..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

ResimZEVK 1270

Sâcidin ALnının Değdiği Yerde ->Mescûdun Bûsesi Tevhidî TAÇtır..
GeceLerin KaLbi MESCİD Seherde ->AYNîLik Sırrında SECDE Mi’rAÇtır..
Şâhidi Meşhûdu HâLde HaRaMda ->Hakkta Hakktan Hakka HAKK İLe Hactır..
Zâkiri-Mezkûru ->CeMMü’L-CEM CÂNda İhvanîm ->CÂNÂNa Mecbur-MuhtAÇtır..


22.01.96 05:03 shr..antlya..

Resim

SECDE: KuLLuğu kabuL
SÂCİD: Secde eden.
MESCÛD: Secde edilen.
MESCİD: Secde edilen yer.
AYN: zıttı GAYR..
AYN: ASL..
ŞUHÛD: Zuhuru ZEVK.
ŞÂHİD: Zuhuru yaşayan
MEŞHÛD: Şâhid olunan
MEŞHED: şehâdet yeri.
HARAM: Kâbe.
ZİKR: Dâma anma.
ZÂKİR: Anan.
MEZKÛR: Anılan.
CEM: Tevhid toplanma.
CAN: Hayy’ın Zuhuru.
CÂNÂN: CAN’ın Özü-yüzü.
Mecbur: İcbar edilen, zorlanan.
Muhtaç: İhtiyacı olan.
HAKK: Kendinde kendi dâim VAR olan Ahad ve Samed olan ALLAH celle celâlihu..…


Resim


Sâcidin ALnının Değdiği Yerde ->Mescûdun Bûsesi Tevhidî TAÇtır..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İhsan: ALLAH’ı görür gibi ona ibâdet etmendir. Sen O’nu görmüyorsan da O, har ÂN seni görüyor.” buyurdu.
(Buharî, İman, 37)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kulun RABBine en yakın olduğu yer secde hâlidir.” buyurdu.
(Müslim, Salat, 215)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Namaz mü'minin mi'râcıdır." buyurdu.
(el-Munavî, Feyzu’l-Kadir, 1/497; el-Kari, Şerhu’l-Mişkat, 2/523; el-Alusî, 6/361; Razî, 1/226; Suyutî (ve ğayruhu), Şerhu sünen-i İbn Mâce, Keratişi, ts, 1/313; Nizamuddin el-Hasen el-Kummî, en-Neysaburî, Ğaraibu’l-Kur’ân ve Reğaibu’l-Furkân, Beyrut, 1416, 1/114.)

Sâcidin alnınnın değdi yerde mescudun bûsesi Tevhidî Tâçtır kim ki, sâcidin yâni akıllar uyurken bir akıl secde ediyorsa sâcid.. secde ediyorsa mescudun bûsesi secde ettiğinin bûsesi alnının değdiği yerde ki, dudakları alnının değdiği yerdir Tevhidî Tâç.. İşte bu budur “Habli’l- Verîd”deki BİLişmeler BULuşmalar Oluşmalar ve AŞKuLLAHı YAŞAmalar.. Gecelerin kalbi mescid seherde hocam..
“Nerde olacak bu?.” diyorsan gecelerin kalbinde olacak.. çünkü gecelerin kalbidir âşıkların mescidi.. AYNîlik Sırrında secde mi’racı kim ki AYNîlik Sırrına ermişse, onun secdesi hakikaten mi’ractır.. O âşık Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin RABBu’l- âleminle olan “Kâbe Kavseyn”dir.. neden?. neden olacak zâten orda olması için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi BİLmesi BULması Olması ki fiilen YAŞAyıp Şâhidi olarak lâzım ki, bu söylediği SÖZ hakk ola.. yoksa boş konuşuyor olur..
Şâhidi meşhudu halde haramda haram vardı ya.. 4 haram, mutlak hürmete mecbur olduğumuz yâni muhtaç olduğumuz, Kalb gibi Kadın gibi Kâbe gibi Kelâm yâni Kur'ÂN-ı Kerîm gibi.. Ram olma, boyun eğip de itaat etme hakikatlarımız, uymak zorunda olduklarımız..
Kalb, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem makamıdır, Habli’l- Verîd’dir.. Nasıl sökersin..
Kadın insÂNın Habli’l- Verîd’idir çözülemeyen kör düğümü taşa tutmak kesmek, yok etmek değildir hüner..
Çekemezsiniz Âmine aleyhasselâm Annemizi ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem doğmaz..
Çekemezsiniz Hatice aleyhasselâm Vâlidemizi ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yapayalnız kalır ki bu imkansız..
Çekemezsiniz Hacer aleyhasselâm Vâlidemizi ki yoksa KâbetuLLAH’ta; Hacerü’l-Esved ağlar, Altınoluk ağlar, Hicr-i İsmâil ağlar, Kâinât ağlar, her yer ağlar..
Çekemezsiniz Meryem aleyhasselâm Annemizi ki, İsâ aleyhisselâmı kim doğuracak..
Çekemezsiniz Havva aleyhasselâmı ilk ANAmızı ki o, ilk beden Babamız Âdem aleyhisselâmın yarısı olan antipotudur.. TOHUMun TARLAsıdır..
TEK Bir NEFİSten yaratılanları, ayrılanları ve, tekrar biliyorsunuz iki nefis ve “nefisler birleştiğinde”yi.. Kaldıramazsınız “raziyyeten merziyyeten”i ki, TEKLik TEVHİDİni bulamazsınız, raziyyeten bir yerde kalır merziyyeten bir yerde kalır.. “Vedhuli fî ibâdî” dağlara gider.. “vedhuli cenneh” yapa yalnız kalır..
Kim şâhid kim meşhud âyettir biliyorsunuz.. şâhidi meşhudu.. şâhid olan ve şâhid olunan..
BAKınız Kur'ÂN-ı Kerîmde Meşhuda Şâhide;

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّمَنْ خَافَ عَذَابَ الآخِرَةِ ذَلِكَ يَوْمٌ مَّجْمُوعٌ لَّهُ النَّاسُ وَذَلِكَ يَوْمٌ مَّشْهُودٌ
"İnne fî zâlike le âyeten li men hâfe azâbe’l- âhırati, zâlike yevmun mecmûun lehun nâsu ve zâlike yevmun meşhûd (meşhûdun).: Muhakkak ki bunda, ahiret azabından korkan kimse için, elbette bir âyet (delil) vardır. İşte bu, insanların toplanma günüdür. Ve işte bu, şahadet günüdür.” (Hûd 11/103)

أَقِمِ الصَّلاَةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا
"Ekımi’s- salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakı’l- leyli ve kur’âne’l- fecri, inne kur’âne’l- fecri kâne meşhûdâ (meşhûden).: Güneşin dönmesinden, gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecrin Kur’ân’ını (fecr vakti okunan Kur’ân’ı) ikâme et (yerine getir)! Çünkü fecrin Kur’ân’ı şâhidlidir-şâhid olunandır” (İsrâ 17/78)

وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ
"Ve’l- yevmi’l- mev’ûd (mev’ûdi).: Ve vaadedilen güne.” (Bürûc 85/3)

وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ
"Ve şâhidin ve meşhûdin.: Şâhid olana (görene) ve şâhid olunana (görülene).” (Bürûc 85/3)

HÂLLde, Haramda.. eğer bu hâl hâlinde ise yâni; SÖZ SOHBET ZEVK değil HAZZ ve HÂLL hâline geçmişse.. “Çay içtin mi?.” diyor.. O kimse cevab veriyor.. “Çay içtin mi?.” diyor.. Çay konuşuyor: “Çay içti hücrelerie girdim, sese dönüştüm, konuşuyorum bak!.” Diyor.. HÂLL hâline geçmiş HÂLL de Haramda.. HAKk’ta ->HAKk’tan ->HAKk’a ->HAKk ile ->HACCtır bu HÂLi eğer, gerçekse, MuhaMMedî Hakikat ise bu kimse;
HAKk’ta OLmuştur.
HAKk’tan OLmuştur.
HAKk’a OLmuştur ve,
HAKk’la OLmuştur!.
Ve HACCı gerçek HACCtır..
CÂNın ve CİSMin Hakikatını; İLİM İRADE İDRAK ve İŞTİRAK İLE BİLE YAŞAyıp ŞÂHİDi OLmuştur..

Şâhidi Meşhûdu HâLde HaRaMda ->HAKkta HAKk’tan HAKk’a HAKk İLe HACCtır..
Zâkiri-Mezkûru ->CeMMü’L-CEM CÂNda İhvanîm ->CÂNÂNa Mecbur-MuhtAÇtır..

Zikredeni ile zikredileni, CÂNda CeMMü’l- CEM’dir.. CEM’ değil CeMMü’l- CEM’dir.. CEM’in CEM’idir yâni..
Neden?. Neden olacak Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ALLAHu zü’L- CeLÂL’in ve RABBu’l- âlemin CEM’idir.. Sadece CÂN ile CİSİM değildir..
Ne diyor MuhaMmedî ÂŞıK;
Zâkiri-Mezkûru ->CeMMü’L-CEM CÂNda İhvanîm ->CÂNÂNa Mecbur-MuhtAÇtır..

ihvanim CÂNÂNın nerde?.
“Habl’l- Verîdimden de yakınım-AKRABAm!.” diyor..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim --- “Ve lekad halakne!l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min HABLİ’L- VERÎDi :Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yere göğe sığmadım, mü’min kulumun kalbine sığdım ”
(Aclunî, Keşfu’l- Hâfâ: 2256)
"Mü'minin kalbi Allah'ın evidir." (Marifetnâme, Sayfa: 971)
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Mü'min Kâ'be'den efdâldır."
(Râmûz'ul-Ehâdis, Hadîs No: 4323)

Ben bu MuhaMMedî Hakikat Gerçeğimi;
BİLmeye Muhtacım.
BULmya Mecburum
OLmaya Me’murum.
YAŞAmaya Mahkumum.. zâten!. diyor..

MuhaMMedî TESLİMİYyetin ve İLÂHî İSTiKÂMetin RESÛLî RIZÂ ROTAsını, HAkk'ın KULLarı Ümit ÜMMetine GÖSTERmeye HASbî HABiBî Hizmet EDiYOR İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

“Seni MUHTAÇ kıldım, MECBUR kıldım, ME’MUR kıldım emrediyorum ve MAHRUM edebilirim!” diyor özetle.. “LÂ İLÂHe İLLÂ ALLAH!” de diyor.. diyemiyorum.. Bunu buyuracak olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.. Senin ağzın söyleyemez bunu.. Âyet-i Celîle var.. “ALLAH celle celâlihu ve Resûlüne teslim ol!.” Diye.. Önce, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme teslim ol!. ben başkasına niyeteslim oluyum!. Olsam ne yazar!.

SÂCiDin ALnının DEğdiği Yerde
->MESCûD'un BÛsesi TVHiDî TAÇtır..
GeCeLerin KaLbi ->MESCİD SeHeRde
->AYNîLik SıRRında SECDE Mi’rAÇtır..
ŞÂHiDi ->MEŞHûDu ->HâLde HaRaMda
->HAKk'ta HAKk'tan HAKk'a HAKk İLe HACctır..
ZÂKiRi ->MEZKûRu ->CeMMü’L-CEM ->CÂNda
->İhvÂNim ->CÂNÂNa ->MeCBur ->MuHTAÇtır..


Secde neydi?. Kulluğu kabuladişti.. Raziyetendir secde.. Sâcid, bunu yapan yiğidin adıdır.. Mescid, secde edilen yerdir.. “Nere?.” desem şimdi iş karışacak.. Mescud, secde edilendir, Kendisine secde edilmiş olan. ALLAH celle celâlihu.. Mescid, secde edilen yerdir.. ayn gayn gayrı olandır.. ayn asl, şuhûd zuhûru bir zevktir.. zâhirî bir zevktir.. zâhirî, fiilen ez Zâhir olan ALLAHu zü’L- CeLÂL.. gerçek Zâhir olan ALLAHu zü’L- CeLÂL in bu haddine şâhidliktir, bu hududuna Şe’ÂN şâhidliktir etmektir.. Şey etmekteyim.. hadi bir ara kesit var.. iki şey varsa.. varsa iki şey aralarında bir ara kesit vardır.. Ara kesite varmaktır şâhidlik.. şâhidlik, budur yoksa ALLAHu zü’L- CeLÂL’e hâşâ “ver elini sıkıyım” değildir ham aklına göre.. aklınca “ver şu bardağı, çay yerine içeceğim!” değildir.. Olacak iş değil bunlar.. zâhid olan yaşayan, zâhid olan ez Zâhir olanı fiilen yaşayandır. Yalancı şâhidliği değil, doğru şâhidlik.. Şâhid, şâhid olunandır.. Meşhud, şâhid olandır demek ki.. Vadedilen günde.. Şâhid ve Meşhud.. bu âyettir..

وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ
Resim---Vel yevmi’l- mev’ûd (mev’ûdi):
Ve vaadedilen güne. (Burûc 85/2)

وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ
Resim---Ve şâhidin ve meşhûdin :
Ve şâhid olana/meşhûda ve şâhid olunana (görene ve görülene) (andolsun). (Burûc 85/3)

Şâhid ve Meşhud..
Demek ki bir VAKitte bir YERde buluşmuşlar.. evet bir Meşhedde buluşmuşlar.. Şehâdet yerinde, bir Haramda buluşmuşlar.. Hürmeti hak eden bir yerde buluşmuşlar.. Gerçekten buluşmuşlar.. İkiz kardeşin ana karnında buluştuğu gibi TAMM buluşmuşlar.. Öyle buluşmuşlar ki, buluştukları, Yaratana kadar gitti..

ALLAHu zü’L- CeLÂL ZÂTına şahıs zamiri olarak;
ENÂ-BEN ve NAHNU-BİZ.. buyurur..
Şâhid ve Meşhudu aklımaANLAtaBİLmek için,
Meselâ Hakan Bizim Bitliste, ben ise Burası BURSAmdayım.. Telefon vs. konuşuyoruz.. ya da Hakan BURSA’ya geldi CEM’olduk.. hem ben hem Hakan, Şâhid ve Meşhuduz BİRBİR-imize.. Ben bunun için “BİZBİR-İZ” demekteyim..

Zikir, dâima anmak.. Zâkir, anılandır. Mezkur anandır.. Cem’, TEVHİD toplanmadır..
CÂN, el HAYy’ın zuhurudur.. el HAYy celle celâlihu Esmâsının ez Zâhirde görünümüdür, yansımasıdır..
CÂNÂN nedir?. ÂNdaki CÂN dır.. yâni yaşayan ALLAH celle celâlihu desem iş karışır.. yâni öyle değil.. er RahmÂN celle celâlihu Nefhası.. Her ÂN üfürülmektedir.. Zaman bir zamanlar üfürüldü de hâlâ onu kullanıyoruz felân değildir.. ÂN ÂN ÂNdır.. ÂN’ların cem’idir zamÂN.. Geçen ÂN, Gelen ÂN ->Şu ÂN “OLÂN”ın neyidir?!.

Mecbur, icbar edilen zorlanan..
Muhtaç ihtiyacı olan..
HAKk, kendinde kendi dâim kâim var olan, Ahad ve Samed olan ALLAH celle celâlihu..
Bunlar yazıldığı zaman, bir gün için yazılmamış onu diyorum.. Çocuklarımıza kalsın düşüncelerimiz derdim.. o zaman, yazardım ve hemen kayda geçerdim.. kaybettiklerimde olurdu.. onun içinde yazdıklarım müsveddelerin üzerine çizgi çekmek adetim vardı.. Çünkü bu, yazılmış demekti..

Evet Tekasür Sûresi, muhteşem Sûrelerimizdendir ve üç hakikatı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme hakikatı, hakkı bırakmak üzere üç adımda BİLişleri gösterir.. ve bu BİLişler.. görüşler.. bunu görünce de haliyle, haklı olarak bunların tümü geliş sebebi de düşünerek neye yorumlanmıştır.. Çoklukla övünenlere yorumlanmıştır.. Çoklukla övünenler değil, çoklukla yaşayanlara gelmiştir.. Kesrette yaşayanlara gelmiş bu Sûremiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında..

Felân şöyle, böyle dedi.. evet doğrudur “hadi mezârdakilerini de sayalım” dedi “onun için geldi”.. hadi şimdi gel mezârdakilerini sayalım..
Gittim işte kendimde dâhil Kâbe’de kaç tane DİRİ gördüm??.
Hangi mezârdan bahsediyorsun.. Gölbaşı’na geldiğimiz de şimdi gözükmüyor “MuhaMMedîn Hür Askeri” vardı söylemişimdir, veliyullah idi. Merkez Câmiinde beraber cuma namazı kılarken ikinci katta, yukarıda. yâni asma kısmında câminin dolusu bağırdı affedersiniz: “Ulan hayvanlar, 6 kişi kıldık cumayı” diye.. bu bir kötülük değildi, üzülmüştü.. hiç aklımdan çıkmıyor.. bu kadar net olarak içeriyi görebiliyorlar.. çünkü, onlar için bu güzel değil.. bizim için imrenilecek bir şey gibi, onlar için bu dünyanın en acı şeyi ve üzülüyorlar.. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin can ciğer ümmetim dediği insÂNların gerçekten şuuru içinde, güzellik içinde, Hakk ve Hayr içinde olmalarını istiyorlar. Ne zaman bunlar MuhaMMedî Gayrette BİZ BİR-İZ olacaklar.. MuhaMMedî Merhamette birleşecekler..

Şöyle söyleyelim;

Ne zaman, MuhaMMedî Gayreti BİLecekler..
Ne zaman MuhaMMedî Merhameti BULacaklar..
Ne zaman MuhaMMedî Muhabbette OLacaklar..
Ne zaman MuhaMMedî Hakikatı YAŞAyacaklar?.


Ölünce mi, büyüyünce mi, ne zaman?. Yarın mı?. Hangi yarın?. İşte bu BİZi BİR eden vasıf, sebeptir, hakikattır.. Bizi sebebler zincirinden kurtarır da, sebebsiz sevgilerin seli yapar.. İşte o zaman, kâinâtı kaplarız!.Yok yok ÖZümüzdeki Kara Deliğe akarız.. Ölür müyüz?. Ölmeyiz!. ÖZüyle buluşanlar, güneşin ışığı gibi ebedîyyen yaşarlar.. Nerede?. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mübârekyüreğinde İnşâe ALLAH.. Hiç değişmez bu.. “Meğer ölen hayvan imiş” kim diyor.. Yunus Emrem kaddesallahu sırrahu.
Ben de: “Suyun testisi buzdan” diyorum.. Testiciler ağlarlar testiye, hakikatı bilenler bilirlerki o insan bedeni testisini yapan ana babadır, topraktan yapmıştır.. Ama suyu o değildir ki, toprak bile onun suyudur.. yâni o değişen bir şey yok.. onu diyorum..

KüLLî ŞEYyi ->ALLAH’ın NÛRu!.


ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRU'S- SEMÂVÂTİ VE’L- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), nûrun alâ nûr (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu'l- emsâle li'n- nâs (nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun) :
ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. ALLAH, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.(Nûr 24/35)

Evet Hâlimcan.. Çok şey biliyormuşum gibi durmadan konuşmaktan da gerçekten samimi olarak söylüyorum, ALLAH celle celâlihu için söylüyorum ki, sıkılıyorum.. Bir şey bilip bilmemek zâten çok önemsemiyorum..
Tam tersine sizlerin de şiirlerinizi yazılarınızı takip ediyorum sürekli diyorum ki İnşâe ALLAH Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin seviyesi yakalandıkça, onun adına şeref duyuyorum..

Çünkü bu çok önemli bizim için, bu çok önemli her bakımdan önemli, kendi nefsimiz için önemli, bütün insÂNlık için önemli. Çokluk yokluk ayrı şeydir. Bu şehirde bir milyar tane ampul var, birinde elektrik yoksa yazıklar olsun!. Onun için zâten önemli olan kalbleri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bağlayışta, el ele verişte elleri üzerinde ALLAHu zü’L- CeLÂL in Elinin oluşu ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin eliyle mümkündür, EhL-i Beyt aleyhumusselâm eliyle mümkündür ALLAH DOSDLARInın eliyle mümkündür..
Hayalperestler, satlık ve kiralık hâşâ RABB arayanlar Firavun olurlar Şeytanı bulurlar. Hiç şaşmaz serseri kurşun gibi gezer yüzer yörürler!.

Onun için her şeyle sazınan sözünen zil ilen el ilen dil ilen ne becerirsek Hakkı ve Hakikatı kendi kaderlerimiz içerisinde yaşarken de İnşâe ALLAH ortaya dökmeliyiz!.
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in rahmeti gibi.. Kurt içer, Koyun içer, Kuş içer Kuzu içer.. Kim içerse içer, bizim işimiz değildir o.. Kendi bilir ALLAHu zü’L- CeLÂL’in sistemi kendi çalıştırır, nereye ne getirir, ne götürür onları bilemeyiz.. Biz sadece elimizden, kalbimizden geleni Hakk ve Hayr için Hasbî Hizmette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin adına hesabına ve şerefine kullanmaktan sorumluyuz .. ÜMMeti olarak Kulluk olarak bunu biliyoruz.. Hiç kimse ALLAHu zü’L- CeLÂL’in dışında birine ibâdet edemez, kâfir olur.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme ibâdet edilemez Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme hizmet edilir.. O’nun yoluyla ALLAHu zü’L- CeLÂL’e hizmet edilir..
Bakınız ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur'ÂN-ı Kerîminde ENSARuLLah olan MuhaMmedî Mü’mine ne buyurmaktadır.:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tensurûllâhe yansurkum ve yusebbit akdâmekum:
Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar. (MuhaMMed 47/7)

فَلَمَّا أَحَسَّ عِيسَى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ أَنصَارِي إِلَى اللّهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنصَارُ اللّهِ آمَنَّا بِاللّهِ وَاشْهَدْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ
Resim---Fe lemmâ ehassa îsâ min humu’l- kufre kâle men ensârî ilâllâh (ilâllâhi), kâle’l- havâriyyûne nahnu ensârullâh (ensârullâhi), âmennâ billâh (billâhi), veşhed bi ennâ muslimûn (muslimûne): Fakat İsâ aleyhisselâm, onlardan inkâr hissedince:
“ALLAH’a (giden yolda) benim yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havariler: “Biz ALLAH’ın yardımcılarıyız, ALLAH’a îman ettik ve bizim (ALLAH’a) teslim olduğumuza şâhid ol.” dediler.
(Âl-i İmrân 3/52)

رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنزَلَتْ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ
Resim---Rabbenâ âmennâ bi mâ enzelte vetteba’nâr resûle fektubnâ meaş şâhidîn(şâhidîne):
Rabbimiz, Senin indirdiğin şeye inandık ve Resûl’e tâbî olduk, artık bizi şâhidlerle beraber yaz. (Âl-i İmrân 3/53)

İşte ALLAHu zü’L- CeLÂL’in âyetleri.. Onun için;

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

اِذَا جَاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُ
Resim--- "İzâ câe nasrullahi ve'l-fethü :
ALLAH'ın nasrı (Nasrullah) ve fethi (Fethullah) geldiğinde..(Nasr 110/1)

NaSRuLLAHa ulaşan ENSARuLLAH OLANLar :

Kul teslimiyeti tam olup NûR-u MuhaMMed (elektriği) bağlanan kimsedir ki;
ALLAH celle celâluhu'dan razı olmuş (râziyyeten),
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e tâbi' olmuş,
MuhaMMedî teslimiyet şuûruna henüz ulaşmış,
"Fedhuli fi'ibadî: Muhammedî kullarımın arasına gir!" (Fecr 89/29 bkz.) Şerefine ve rüşdüne ermiştir.
"Semiğnâ..." (Bakara 2/285 bkz.) "Biz henüz şimdi duyduk..."
"Ve iyyake nâ'büdü: Derhâl, sadece ve sadece Sana kulluk (ibâdet) ederiz! (Fâtiha 1/5 bkz.) demek şerefıne ulaşır.
Ve emin ol ki buna benzer çok âyet-i celile vardır...

Fethullaha kavuşan kul ise:
ALLAH'a tâbi' olup ve ALLAH'ın razı olduğu (merziyyeten),
NûR-u MuhaMMedî kullanıp faydasını gören,
İç-dış âletleri (elektrikle çalışan) dostoğru çalışan,
İç ve dış kıblede Evvel, Âhir, Zâhir ve Bâtın İmam-ı Mutlak olan Muhammed aleyhi's-selâm'a, ilâhî istikamette "Biz cemâati" olarak uyan;
"Vedhuli cenneti..." (İşte) cennetime gir (girdin) (Fecr 89/30 bkz.) Lûtf-i ikrâm ve İhsânullaha gark olan,
"Ve ategnâ... Hemen itâat ettik..." (Bakara 2/285 bkz.)
Ve "Ve iyyake nesta'in: Ve ancak ve ancak Senden istiâne ederiz, Senden isteriz..." (Fâtiha 1/5 bkz.).
Varlığımızın devâmı, kulluğumuzun arzı ve Rızaullahın temini için lâzım ve lâyık olan canımız (dirilik) da dahil herşeyimizi sahibimiz olan Sen Rabbü'l-âlemin'den dileriz...
Şundan, bundan ilâhlar, Rabbler edinmeyiz.
Elbette Mürşid-i Mutlak SALLallahu aleyhi ve SELLem'den başka mürşid'de tanımayız..." derler ve ONURunu YAŞArlar.

وَرَاَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فٖى دٖينِ اللّٰهِ اَفْوَاجًا
Resim--- "Ve raeyte'n nâse yedhulüne fî dinillahi efvâcâ." (Nasr 110/2)

İnsanların ALLAH'ın dinine dalga dalga girdiğini göreceksin; Tefsir Meâl ve yorum yapmaksızın zevk edersek: "Sin" le nâs, insanlar! "Sad" la nass; şerîatın bağlayıcı (farz, vâcib) kuralları (âyetler, sahih hadisler) dırlar. "Dinillah"ı; nakle ulaşıp rüşde ve kemâle erip MuhaMMedî nûrla çalışan akıl kabul edersek ki bunlar Nasrullah ve Fethullaha kavuşmanın ürünü ve hüneridir:
İlahî nassların; Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem olan MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem'in Abdullah sallallahu aleyhi ve sellem yüzünden kalblerimize yansıyan vahy-i cehrî (Kur'ân olarak) ve vahy-i hafî (ilhâm) yansımaları olarak, baş rol oyuncusu nefsimizin özü olan aklımıza, fevc fevc (dalga, dalga) dolduğunu göreceğiz İnşâe ALLAH...
Burada kalbe, ilâhî nûrların istîlâ'sı ve garkı söz konusudur...
Bu HÂL ise MuhaMMedî mâverâdır...
Böylesine samîmî ve ciddî olarak Abdliğini (kendi nefsi kimliğini) ve RABB'ini (Ulûhiyyet, Rübûbiyyet, Merhametiyyet, Mâlikiyyet, Melikiyyet, kaza-kader, irade, meşiyyet, azamet, kudret v.s.) bilen aklı başında nefse, ALLAH Tealâ emrediyor:

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ اِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim--- "Fesebbih bi hamdi Rabbike ve'stagfirhu innehu kâne tevvâbâ.: Hamd ile RABB'ini tesbih et ve O'na istigfâr et. Şüphesiz ki O, tevbeleri çok çok kabul edicidir. " (Nasr 110/3)

"İzâ câe nasrullahi ve'l-fethu"
İzâ câe.. câe, olduğunda yâni özündeki elif’in a’yanı, CÂNa ve CİSMe geçen şahdamarından yakın yerden elektirik almaya başladığında.. Eğer bu tarafa doğru yürümeye başlarsa.. “Câe” bu demektir, geliş.. Yâni Nasrullah geldiğinde.. Nasrullâhi, ALLAHın nasrı geldiğinde sır nuru geldiğinde..
Ve'l-fethu.. Fethettiğinde, seni fethettiğinde dışarıya doğru içeriye doğru fark etmez.. Sen, kendi MuhaMMedi Hakikatın olan Sır NÛRUna eriştiğinde, “raziyeten” olursun zâten..
Ve'l-fethu.. O’nun fethi geldiğinde, “merziyeten” olduğunda razı oldum razı oldu sırları birleştiğinde, eşleştiğinde..
Ve raeyte'n nâse.. Sen görürsün, bizzat görürsün, Şeklen Yakîn görürsün, Aklen yYakîn görürsün, Naklen Yakîn görürsün, Haklen Yakîninde görürsün.. Görürsün de görürsün..

Ve raeyte'n nâse.. Nâs’ı görürsün.. Nâs nedir Nâs insÂNdır.. Başka “Nass”dır hükümlerdir ilâhi veMuhaMMedî hükümlerdir.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in hükümlerini nutkundan konuşmaz MuhaMMed aleyhisselâm ki, ne buyuruşa, nastır, hakktır.. Anlamadım bu noktayı, şunu bunu yoktur ve hakktır o kadar ve nastır..
Nass: Kat'ilik, kesinlik, açıklık. Te'vile ihtimali olmayan söz veya delil. Kur'ân-ı Kerim veya Hadis-i Şerifde bir iş ve mes'ele hakkında olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelâm ve âyet. Akide..

O zaman sen Nâs’ın-İnsanların girdiğini görürsü.
Yedhulüne fî dinillahi efvâcâ.. ALLAHın Dini’ne girdiklerini görürsün insÂNların.. Efendim “nass”ların sendeki Bilgi Edeb İrfan ve Erkanın CEM’ olduğunu görürsün.. ALLAHın Dinininde dirilik verdiğini görürsün.. Sende diriltiğini..
Nasıl giriyormuş bunlar?. “efvâcâ”.. Fevc fevc dalga dalga, BİZ geldik Hâlim, senden sana, bizden bize..
Biz geldik, İLMuLLaH olarak geldik, biz geldik..
Biz geldik, Edeb-i EhL-i Beyt aleyhumusselâm olarak geldik..
Biz geldik, dalga dalga İrfÂN-ı MuhaMMedullah.. MuhaMMede’r- Rasûlullah olarak geldik..
Biz geldik, ErkÂNuLLaH olarak geldik..
Fevc fevc ALLAHIN DİNİne..


إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Resim---İnne’d- dîne indâllâhi’l- islâm (islâmu), ve mâhtelefellezîne ûtû’l- kitâbe illâ min ba’di mâ câehumu’l -ilmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîu’l- hısâb (hısâbı) :
Muhakkak ki ALLAH'ın indinde dîn, İslâm'dır (teslim dînidir). Kendilerine kitab verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki hased sebebiyle ihtilâfa düştüler. Ve kim ALLAH'ın âyetlerini örterse (inkâr ederse), o taktirde, muhakkak ki ALLAH, hesabı çabuk görendir. (Âl-i İmrân 3/19)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Nedir DİN?. NÛRuLLAH Dâimiyetidir.. İşte budur Evvel Âhir Zâhir Bâtın Nûrunun Cem’i budur.. MuhaMMedî Hakikatını; BİLmek BULmak OLmak ve YAŞAmaktır..
Yoksa: “Aman ne güzel olmuş!.” Deyip de alkış tutmak değildir..
Esas olan DİNin fiilen burada yaşanmasıdır.. “Yaşanmayan Yalandır”..
Yalancı Şâhidden “eşhedu” olmaz.. O kendisi boşuna öyle konuşuyor.. Yalancı Şâhidin “eşhedu”su mü olur!. Yazı tura atar gibi, sihirbâzlık mı yapılmak gerekiyor hâşâ!.
Fiilen yaşaması lâzım ki “izâ câe nasrullâhi” kimmiş Nasrullah-ENsaruLLah.. MuhaMMed aleyhisselâtu vesselâm..

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
"İzâ câe nasrullâhi ve’l- fethu.: Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman.” (Nasr 110/1)

وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
"Ve raeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ (efvâcen).: Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde,” (Nasr 110/2)

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
"Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirhu, innehu kâne tevvâbâ (tevvâben).: O zaman Rabbini hamd ile tespih et. Ve O’ndan mağfiret dile. Muhakkak ki O, tövbeleri kabul edendir.” (Nasr 110/3)

En Nasîru:
Resim

El Fettâhu:
Resim

Nasrullah. Fethullah..
İzâ câe nasrullâhi.. Nasrullah geldiğinde ne olur.. Raziyeten olur..
İzâ câe fethullâhi.. Fethullah geldiğinde ne olur.. Merziyeten olur..
Sonra..
Ve raeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ..
Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini görürsün..
Ki bu hal, Mutmâinne nefsin RABBına DÖNüşüdür..

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsu'l- mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!”
(Fecr 89/30)

Bu Muhteşem MuhaMMedî Mahşeri yaşadığında;
Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirhu, innehu kâne tevvâbâ..

Fe sebbih.. Şimdi artık sebbih et bakayım hadi.. Sebbaha et.. sebbehâ arapçada yüzmek demektir..

SEBBeha, Kur'ÂN-ı Kerîm gibi çeşitli kiil kiplerinde 5 sûrenin 1. Âyetiyle birlikte 7 âyettedir..

YuSEBBihu.:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim ---Yusebbihu lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sâhibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan ALLAH'ı tesbih eder.
(Cumâ 62/1)

SeBBeHa: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. AKL-ı SiLm BİLir ki, ATOM yaratıldığı günden beri durmadan dönmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbının “KÛN feye KÛN-hER ÂN ŞE’ÂNULLAHta yENiden Yaratış” olduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım..

Sebbaha, şiddetle dönmektir.. atomun dönmesi gibidir, boşlukta yüzmektir Hâlim can senin gözün sağlam biliyorum bak kâinâtta dönmeyen bir şey göremeyeceksin ki, atom dâhil dönmeyen bir zerre göremezsin ki her ÂN dönmemiş olsun.. biliyorsun sebbahadadır tümü.. ve ben farkında değilim farkında değilsin ama bu dünya 1600 km/saat hızla dönüyor yani yol alıyor..

Farkına varacaksın;
İlme’l- yakin bileceksin,
Ayne’l- yakin bileceksin,
Hakke’l- yakın bileceksin.. ve.. bu ni’metlerden hesaba çekileceksin ve bizzât göreceksin..

Ben kendime söylüyorum böyle sert söyleyince Hâlime değil yâni kendime Hâlimce söylüyorum, onu demek istiyorum..

Efvâcâ.. fevc fevc geldiğinde, bu ERDEMe Erdiğinde,
Fe sebbih bi hamdi rabbike.. Hemen tesbih et RABBini.. RABBine döndün tanıdın yâ.. evet evet dâru’s- selâm oldun ya fesebbih hadi şimdi hemen tesbih et.. döndüreni anladın ki RABBın.. döneni anladın ki NEFsin.. KÛN feyeKÛN DÖNüşünü ANLAdın.. DevrÂNı ANLAdın.. SeyrÂNı ANLAdın.. CevlÂNı ANLAdın.. ve HayrÂNı ANLAdın.. ÂNı ANLAdın.. Şe’ÂNı ANLAdın.. şu ÂNı ANLAdın.. KÜLLî ŞEYyi ANLAdın.. Çünkü tüm bunlar bir OLUŞumdur..

Hamile bir kadının karnındaki çocuğun oluşumu gibi oluşumdur.. Sessiz sözsüz harfsiz inen âyetlerdir.. Kendinden kendine duyuşlardır ve uyuşlardır ki İlâhi AŞK budur, doğru AŞK budur, MuhaMMedî olan AŞK ve MEŞK budur..
Fe sebbih bi hamdi rabbike..
Derhal tesbih et bi ismi ismiyle RABBike RABBinin el Azîm ismiyle.. fesebbih tesbih et.. ve KULLuk tesbih döngün bitecek sanma..
çünkü kulluk yakin gelinceye gidecek sürecek bir iştir.. KULLukta Tevhid Tercihin için İKİLİK mecburdur bu âlemde..

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---“Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn(yakînu): Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”
(Hicr 15/99)

“Yakîn” gelinceye kadar yakin ne ise ölümmüş.. ölüm gelinceye kadar mış.. yakin ölüm gelirken mi yakin olacakmışız yâni ölüm gelmeden nefsimiz ve RaBBimizi bilebiliriz yakin gelebilir yâni meselâ diye söylüyorum..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurmuştur.
( Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Ne zaman ki, her şey, tüm yaratılanlar Yaratanda BİZ BİR-İZ olur, NAHNu ->ENÂLLAH…

GEÇmiş-GELecek >“şu ÂN”da!
->VÂHİDu’l- KÂHHAR şe’ÂNda:


كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Resim---Kullu men aleyhâ fân(fânin): Yeryüzünde bulunan herşey fânidir;”
(RahmÂN 55/26)

El-KAHHAR (Kahredici, gücü ile helâk edici, yok edici) olan ALLAHU Zu’l-CELÂL:

Resim

Resim

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---“Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li meni'l-mulku'l-yevm(yevme), lillâhi'l-vâhidi'l-kahhâr(kahhâri) :O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır."

(Mü’min 40/16)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH kıyâmet günü arzı (yer tabakalarını) Kudret eline alır (kabzeder) semâyı (gök tabakalarını) da sağ eline (içine) dürüp büker, sonra (mahşer ehline) MELİK BENİM (Kâinâtın Mâlikiyim)! Nerede yeryüzünün melikleri (kralları?)” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallâhu anhu dan; İbni Mâce, Mukaddime, 192; Buhârî, Zümer Sûresi tefsiri; Müslim, Sıfatü’l-Kıyâme babı)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Vahdaniyyet, el Vâhidu’l- Kahhâr olan ALLAHındır..
Mülk kimindir?. Kahhâr olan Vâhid olan ALLAHındır!. Ortak olan başka var mı?. ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor.. cevab veren yok çünkü!.
Mekanda Zaman sürecekse.. fesebbih bihamdi RABBike!. sen RABBine hamd ile bunu anladığından dolayı aklın bir şükretsin.. yâni bir tesbih etsin, şükür etsin aklın.. bir dönsün bakayım, neyle dönecek Kâbenin etrafında fır fır döndüğümüz gibi dönsün.. şahdamarından yakın olanın etrafında böyle bir dönsün..
DevrÂNı görsün
SeyrÂNı görsün
CevLÂNı görsün
HayrÂNı bir görsün bakayım!.
evet vestağfirhu.. istiğfar et, bağışlanma dile..
innehu şüphesiz ki.. kâne tevvâba dönülendir O..
yâni kâinâttaki herkesin Kâbeye döndüğü gibi dönülen TEK YARATANdır O. Bütün resimlerin Ressamı El Tevvâbdır O.. Tevvâb’a DÖNüşler.. BİLElikte OLuşun zâhir ve bâtındaki dönüşlerini cem’ etmeler..
yâni resimleri sıyıra sıyıra Ressama gitmeler gibi bir güzellik vardır orda..

Ama ancak, bu; Fenâfi’n- Nefs , Fenâfi’ş- Şeyh ve Fenâfi’r- Resûl gibi gerçekle alâkası olmadan nefsinde yok oluş, şeyhinde yokoluş gibi kulaktan duyma işler değildir..
Dikkat ederseniz ben demiyorum bilmiyorum.. Çünkü bu her an bizim kardeşlerimizi eski ya da kendi akıllarını uyduracağı uyduruk VAHDET birleşimine götürür ve küfre düşürür..
Ben şahsen kendi vicdanımda isterim ki, ben bu halleri yaşayayım da göreyim, yaşayarak şâhid olayım isterim.. çünkü oraları anlattığımız zaman iş karışıyor.. ama nefislerin kâdemeleri, renkler, şunlar bunlar, güneş renkleri ve nefis renkleri hakikaten yedi “Hâ Mîm”ler vs.. var.. Bunlar hakkında konuşmaktan da kaçacak değiliz..
Ama, diğerlerinde de dikkat etmek zorundayız..

“Gafere” nedir gafere?. Şahdamarından yakın akreb.. İçinden de içinde ki ÖZündei Merkezinde olan RABBın gâlibiyetini anlayıştır.. “Teslim oluyorum” demektir.. “Teslim oluyorum!. Başka ne yapayım ben!. Merkezdeyim ki, çemberin her noktasından bana sonsuz sayıda silah çekilmiş gibi.. ne yapayım teslim oluyorum!.”
İşte gafara budur..

ALLAHu zü’L- CeLÂL ‘e Teslimiyyette tümm yaratılanlar eşittir..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in dahi ResûLiyyet/peygamberlik ve Ubudiyyet/Kulluk yönü ve imkanları vardır..

---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Nefsimi Kudret elinde tutan Zat’a yemin ederim ki, yarın bana ne yapacak bilmiyorum... Umarım ki Rahmet’ ine gark eder..” buyurmuştur.

Bu noktada, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin zevcesi Aişe radiyallahu anha ANNemizin şu hatırlatması da mühimdir..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim: “Peygamber yarın ne olacağını insanlara haber verir” derse, ALLAH’a iftira etmiş olur.” buyurmuştur.
(Buharî, Tevhid, 4)

Nitekim bir düğün esnasında câriyelerin: “İçimizde yarın ne olacağını bilen bir peygamber var” şeklinde şiir okumalarına Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem müdahale etmiş, öyle demelerini men’etmiştir.
(Buharî, Meğazî, 12)

Nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin: “Ben gaybı bilmem” şeklinde Kur'ÂN-ı Kerîm’de yer alan ifadesi, bu hususu açık bir şekilde bildirmektedir.

قُل لاَّ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَفَلاَ تَتَفَكَّرُونَ
"Kul lâ ekûlu lekum indî hazâinullâhi ve lâ a’lemu’l- gaybe ve lâ ekûlu lekum innî melek (melekun), in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy (ileyye), kul hel yestevî’l- a’mâ ve’l- basîr (basîru), e fe lâ tetefekkerûn (tetefekkerûne).: De ki: “Ben size ALLAH’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Ve gaybı bilmiyorum. Size, muhakkak ki ben bir meleğim demiyorum. Ancak bana vahyedilene tâbî olurum.” “Basîretle gören ve görmeyen bir olur mu, hâlâ tefekkür etmiyor musunuz?” de.” (En’âm 6/50)

Ve bunu te’kiden, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem lisanından şuna da dikkat çekilmiştir:

قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ وَلَوْ كُنتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ لاَسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِيَ السُّوءُ إِنْ أَنَاْ إِلاَّ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
"Kul lâ emliku li nefsî nef’an ve lâ darran illâ mâşaallâh (mâşaallâhu), ve lev kuntu a’lemu’l- gaybe lesteksertu mine’l- hayri ve mâ messeniyes sûu, in ene illâ nezîrun ve beşîrun li kavmin yu’minûn (yu’minûne).: De ki: “ALLAH’ın dilemesi hariç, ben kendime fayda veya zarar verecek güce malik değilim. Eğer ben gaybı bilseydim, hayrı mutlaka çoğaltırdım, bana bir kötülük dokunmazdı. Ben ancak mü’min olan kavim için bir nezir (uyaran) ve müjdeleyiciyim.” (A’râf 7/188)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ResûLî Yönüyle kendisi açısından tüm insanlardan elbette farklıdır her sözü vahiy ve görüşü haktır..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben sizin görmediğinizi görür, duymadığınızı duyarım." buyurmuştur.
(İbni Mâce, Zühd, 19)

Bu Hadis-i Şerifin altındaki imza Rasûlullah MuhaMMed aleyhisseelâtü vesselâm..
Şimdi meydanı boş bulup da, uçanlar kaçanlar “beni şu mürşidimkurtarır, bu şeyhim kurtarır! “diyenler ki;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi BİLmeyenler,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi BULmayanlar,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde Olmayanlar,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iLe YAŞAmayanlar,
İnşâe ALLAH ahmaklıktan uyanırlar MuhaMMedî Hakk Âşıklar olurlar DUÂmızdır..

Kime diyorum Hakan?
Elbette başta kendime..
Mesele bu, gafara yolu budur..
Bazen yüreğimi bir “gamame” kaplar da.. aynen “gamame” kelimesi geçiyor hadiste.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Muhakkak ki benim kalbim de dumanlanır. Bundan dolayı günde yüz defa Allah'a istiğfar ederim.” buyurmuştur.
(Müslüm, Zikir, 41 (4/2075)

Bakara’nın 57. inci âyetindeki “gamame” gibi.

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Resim---“Ve zallelnâ aleykumul gamâme ve enzelnâ aleykumul menne ves selvâ kulû min tayyibâti mâ razaknâkum ve mâ zalemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne):Ve bulutu sizin üstünüze gölgeledik. Size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yeyin. Ve onlar, bize zulmetmediler, fakat onlar, kendi nefslerine zulmediyorlardı.” (Bakara 2/57)

Bulut diye tercüme ediliyor. Yani Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in kalbini bulut kaplarmış. Gel de anla!.
Hadi de ki bulut, duman kaplasın. bulut mu kaplamış. Yok!.
“Bazen yüreğime gamame olur da, 100 kere istiğfar ederim!” hadisi vardır.
Benim de kalbimi bir gamem/bulut, gamlamma sarar da günde yetmiş kere istiğfar ederim!.
Ne gafaraymış be.. el Gafur el Gaffâr celle celâlehunun zuhhurları.. “ferre” HAkk’a firar ediştir.. firar, arkasına bakmadan gidiş.. İstiğfar ise, bunu istiyorum demektir..

Yâni attın beni gurbet ele derbeder ettin.
Meyhâne meyhâne şarkı söylettin..
Hâlit Araboğlu’ydu sanıyorum.. Mersinli 1960 ların 1970 lerin meşhur bir şarkısıydı.. gelmiyorsun gelmiyorsun.. diye harikaydı..

Attı çembere bir döndürdü var ya.. feleğimiz döndü.. uykudan uyanan mısır patlar gibi merkeze firar ediyor.. firar ettikçe çember küçülüyor hız düşüyor ve öyle oluyor ki, dışardaki bin dönerken içerdeki bir dönüyor.. tıpkı dişli çarklar gibi.. birbiriyle dönen çarklar gibi.. işte bu seyr ü sülük, tasavvuf sistem bu bu..SALLı SALLamaları güzel de..

Barbaros hoş geldin.. ya ben de hep gelemedin diye garibânsın ya.. garib.. bu garebe fiili de ilginç fiildir.. RABBiyle RABBî bir galibiyettir.. öyle görüyorum ben.. yâni o, “be” Rüşdünün, Rububiyetinin RABB Sırrının gâlib oluşudur.. gariblik hiç kimse, garib kadar RABBısına yakın değildir.. Garibler KARÎBdir.. gariblik hani gurbet felân öyle lafla söylenen değildir.. çok zordur onun içinde bunu iyi seçmiş “garibân”.. garibân Barbaros hoş geldin..

Barbaros: Sesim geliyor mu Hocam.. hoş bulduk yeni girebildim Hocam.. garibliğimize gelince, yazıyoruz garib marib diye ama bilmiyorum Hocam yâni nerde öyle gariblik lafta..

Kulihvani: Ben binlerce hadis okudum hiç birisinde “tubâ gurabâ” yoktur “tubâ” kelimesini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gariblere kullanmıştır.. tubâ, bir cennet bahçesi ağacıdır ki şu ÂN cennette kökü vardır.. DALLarı ARŞta.. dillerimizde meyvesinin tadı vardır.. tubâ ağacı denir.. “BİLE”liğin tayf oluşu, tavaf oluşu.. “tı” harfı çok zor bir harftir.. tubâ öyle zor ki anlatmak çocuğa anlatamıyorsun.. yâni diyorsun ki: “Kızım bak Bedelya” diyorsun.. “bu makine var ya şu cereyânla çalışır.” diyorsun o da diyor ki: “Babacığım şu makinayı gösteriyorsun cereyân nerde?” diyor.. “Bu cereyân öyle bir cereyân ki kızım kökü türkiye için söylüyorum Kebandadır bizde şu anda bunun meyvelerini yiyoruz !.”desen çocuk bunu anlayamıyor ..Tubâ böyle bir şeydir.. şu ÂNda vardır tubâ ağacı şu ÂNda vardır.. İmamı Azam Hanefi Mezhebimize göre kesin vardır şu ÂNda.. Hakktır öyle hakktır ki ALLAHu zü’L- CELÂL’in El HAYy olduğu gibi hakktır, emin olun..

Bakınız TUBÂmıza..

Resim

Resim TûBÂ.. CeNNette; KöKLeri ARŞta DALLarı YERde BİLE-Lik TAYfı Tûbâ Ağacı..

“T û B ” giBi ->KÖKsüz KALdık!:

T û B Â: sıRR-ı SiDRetü’l- münteha.. bİLElik TaRF-ı TaRaFı.. bİLElik-KİMlik-KİŞİlik “sen”liği "TaYyiB"i.. HÂL-i Hazır HOŞluğu.. Lutfu'-l Latîf letâfeti..

الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ طُوبَى لَهُمْ وَحُسْنُ مَآبٍ
Resim---Ellezîne âmenû ve amilû's- sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb (meâbin):
Onlar ki imân edenler ve salih amel (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar ne mutlu onlara ve meâbın (sığınağın) (en) güzeli onların!.” (Ra'd 13/29).

Tûbâ: çok güzel, en güzel, ne hoş, gözü aydın, ne mutlu..

Tûbâ'nın bir cennet veya cennette bir ağaç olduğu şeklinde değişik rivayetler yapılmıştır. Kurtubî gibi müfessirlerin katılımı ile yaygın olan görüş ağaç olduğu şeklindedir. Bu ağacın kökü yukarıda, dalları aşağıda olan büyük bir ağaç olduğuna inanılır. Meyvesinin hiç tükenmediği de rivayet edilir.
"Sahih olan görüş, Tûbâ'nın bir ağaç olduğudur."
(Kurtubî Tefsiri, IX, 317)

Tubâ, Cennetteki bir ağacın adıdır. Cennetteki her evde bu ağacın bir dalı mevcuttur.
(İbn Kesir, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, İstanbul 1985, IV, 376-378)

Tûbâ Ağacı ile ilgili bilgilere hadislerden ulaşılır. Cennetteki doğal güzelliklerin târif edildiği pek çok hadiste Tûbâ Ağacından ve onun özelliklerinden bahsedilir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Şüphesiz Cennette bir ağaç vardır ki, bir binici gölgesinde yüz yıl yürür de o gölgenin sonuna erişemez.” buyurdu..
(Buharî ve Müslim, Sehl İbn Sa'd'dan)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Tuba cennette bir ağaçtır. Büyüklüğü yüz yıllık yer tutar. Ve cennet elbiseleri de onun tomurcuklarından yapılır!” buyurdu..
(Ramuz el-Ehadis-2, s. 313/7)

Resim

Resim TûBÂ MÜJDESi..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin, ZÂT-ı ÂLini, dört ÂLeMde DUYup UYan GARİBÂNLarına Tûbâ Müjdesi..

GaRîb YURdu şehr-i kenÂN..:
KaRîb: el HaKK Teâlâ’nın Kurbetinte sultÂNlık Yakınlığı..
GaRîb: el HaKK Teâlâ’nın Gurbetinte KuLLuk Iraklığı..

Elbette ki Fırka-yı Nâciyyenin MuhaMMedî YOLcusu az, YOLu GaribÂNlar YOLUdur;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: " ............... عن أبي هريرة ؛ قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:
بدأ الإسلام غريبا وسيعود كما بدأ غريبا. فطوبى للغرباء "

İslam garib olarak başladı ve yine başladığı gibi garibliğe dönecektir. Fe tûBâ li’l- GureBâ: Ne mutlu o gariblere!” buyurdu.

(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim : 1. Cilt 145. No ; İbni Mâce : 10.3987.No)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "........ عن عبد الله بن عمرو قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : طوبى للغرباء طوبى للغرباء طوبى للغرباء فقيل من الغرباء يا رسول الله قال ناس صالحون في ناس سوء كثير من يعصيهم أكثر ممن يطيعهم "

"Müjdeler olsun o gariblere!. Müjdeler olsun o gariblere!. Müjdeler olsun o gariblere!.” buyurunca sahabaleri dediler ki: “Kimdir o garibler Yâ Rasûlullah?” Buyurdu ki: “Kötü insanlar içinde çok az bulunan Sâlih insanlardır. Onların -içerisinde bulunduğu toplumda- isyan edenler çok, itaat edenler ise azdır!.”

(Abdullah b.Amr b. As radiyallahu anhu’dan; İ. Ahmed , Müsned 2 / 222.7032 ; Shf. Sahiha : 4 . cilt 1619. No)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : بدأ الاسلام غريبا وسيعود غريبا كما بدأ فطوبى للغرباء: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellembuyurdu: "El İslamu bedâ gariben ve seyuudu gariben fe TûBÂ li'l- gurebâ: İslâm garib olarak başladı ve başladığı gibi (günün birinde) garib hâline dönüşecektir. Fe tubâ li’l- gurâbâ: Ne mutlu-Müjdeler Olsun Gariblere! (SıDDık Ve ÂdiL MuhaMMedî ÂŞıKLara!)” .
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten- 3986 ve Müslim Enes bin Mâlik radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten-3987 Zevâid Abdullah İbni Mes’ud radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten 3988 ve Tirmizî)

Resim

TÜRKÇESİ: Allahumme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ Seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallu bihi'l-ukadu Resim Ve tenfericu bihi'l-kurabu Resim Ve tukdâ bihi'l-havâicu Resim Ve tunâlu bihi'r-reğâibu Resim Ve husnu'l-havâtimu Resim Ve yusteska'l-ğamâmu bivechihi'l-Kerîmi Ve alâ âlihi ve sahbihi fî kulli lemhâtin ve nefesin biadedi kullu ma'lûmin lekeResim

MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Her göz açıp kapamada ve her nefeste, Sana ma'lûm nesneler adedince mükemmel bir salât ve tam bir (teslimiyet) selâmı Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in, âilesinin ve ashâbının üzerine eyle (indir) ki onunla düğümler çözülür, sıkıntılar dağılır (çıkış yolu bulunur), ihtiyaçlar giderilir, rağbet edilen dileklere nâil olunur (isteklere ulaşılır), ve hüsn-ü hâtime (güzel son, şehâdetle ölüm) elde edilir ve mübârek yüzü suyu hürmetine bulutlardan yağmur istenilir..".


Resim KITMÎRin..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim


Gerçi, RABBu’l- âleminin ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hele hele Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin haylığına inanmayanlar çokça.. adam profosör inanmıyor inanmıyor inanamıyor ki, nasıl inansın yâni çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL ne buyurursa buyursun, o diyor ki: “bir insÂNdı geldi gitti postacı getirdi götürdü” gibi kabul ediyor. böyle bir yanlış onun içinde tubâ gurabâ ne mutlu gariblere Er RABB Esmâsının gâlib geldiği kişilere onlarda RABB Rububiyet gerçekten gariblerde şey.. onun için garibin ahından korkmayan ALLAHtan korkmuyordur hiç.. derhal zülme girer ALLAH hemen intikamını alır..

El Müntekim:
Resim

Çünkü devreye ALLAH celle celâlihu girer korusun.. mazlumda böyle.. garibe düştü mü böyle olur ve ALLAH celle celâlihu korusun anne babaya itirazlarda çeşitli vuruşlarda da guraba, gariblik çalışır bir anda garib kalıverir anne baba indirir aşağıya.. onun içinde tersi de böyledir.. yalnız bir garib dua etmeye görsün bana göre tûbâdan geçer, gelir, gider yâni tûbâdan geçer gider o dua.. onun için İnşâe ALLAH ALLAHu zü’L- CeLÂL bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin o meşhur “estağfirullah innehu kâne tevvâbâ” istiffarında BİZ BİR-İZ etsin İnşâe ALLAH ve bize Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin MuhaMMedî Meziyetlerini cezb etme, cerr etme, cem’ etme, cemâlini yaşama zevkini tattırsın İnşâe ALLAH!. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin duasına demek istiyorum.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin rızası ne demek?. “rıza”sı o “ra” ve “dad”dır.. işte o “dad” öyle bir zor harftır ki, dalâlet de ondandır, ziyâ da..

Ama, öyle kelimeler vardır ki bu yana dönüverdiği anda muhteşemdir “Firavun’a bak Firavun’a bak!.” Derken, dönüverdi mi Musa aleyhisselâmmış meğer.. Nemrud’a “yuh!.” çekerken döndüğü ÂNda İbrâhim aleyhisselâmmış.. işte tevvâbâ işte bu dönüşlerin yapanı yaptıranı vs. tüm odur ..işte O O’ndan başka değil.. “Lâ huve illâ hu” ondan başkasını arayan şeytanını arıyordur ALLAH celle celâlihu korusun.. kendi aklının şeytanlığına gidiyordur.. aklını döndüremiyor, döndüremiyor aklını!. “akılsız kalsın” demiyorum..
Başta söylediğim dairenin üzerindeki bir nokta gibi akıl dışarıya dönük bir oktur hep dışarıyı seyreder ve kendinden başkasını göremez ne zaman ki kendi özüne döndüğü zaman ve ÖZünü bulduğu zaman iki yönü de gören bir oktur artık.. bu ikisi de vardır “Lâ illâ” yi TÜMMlemiş ve “İllâ ALLAH” ı TAMMlamıştır.. TEVHİD TAMaMlanmıştır.. Tevhid haddin görünüşünün sizdeki oluşudur.. Hududların, resim gibi ressam sizdeki anlatışıdır, görünüşüdür tevhid..
Ben şu noktadayım şimdi şu noktadayım yapanı yaptıranı kendi ÖZümde buluyorum.. Eşyâyı yaratan O’dur, olayı yaratan O’dur, zamanı ve zannı yaratın O’dur, düşünceleri de yaratan O’dur.. sen kimsin?. Ben, bunu anlamaya MUHTAÇ olarak yaratılan MECBUR olarak yaratılan ME’MUR ve MAHKUM OLarak yaratılan bir ŞEYim.. Tek şeyim!. ne demek “şey”?. yaşayış “şe” yi oradaki “şe” yaşamaktır şe Şe’ÂNde yaşamaktır şu ÂNda yaşamaktır.. “KÛN-OL!”l dediğinde olmaktır önce öncesi neredeymiş ki olsun sonra sonrası nerde bana göre öncesi sonrası O.. işte bunları çok iyi anlamamız lâzım o zaman daha doğru bu gün hep SALLama gittik şöyle bir beraber..

Tekâsür de yâni işte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında insÂNlar çokluklarıyla övünüyordu bunlar hep doğrudur bir şey demiyorum ama bu Sûrelerin yedi, her kelâmın yedi hâli vardır.. yedi kurra, yedi lehçe felân deniyor.. aslında lehçe Cezayirce, Libyaca değildir.. Yedi nefis kâdemesinde görüşleridir..
Barbaros’a soruyorsunuz diyorsunuz işte: "Bedelya ne düşünüyor kitap hakkında, Shela ne düşünüyor, siz ne düşünüyorsunuz?."
Ya da tersini söyleyeyim bu konuda diyelim ki; 1 yaşındaki Nuriye ne düşünüyordu?. hiçbir şey.. 7 yaşındaki işte şöyle böyle 18 yaşındayken getir getir getir aynı kişi.. kâdemelere sokuverdiğiniz tüm aynı kişi.. ama oluşum içinde şu ÂN içinde Şe’ÂN içinde ŞE’N-innin seyrinde, seyr u süluk ne imiş.. şu ÂNları anlayıştı.. Mezheb neymiş?. Mâdem ki gidiş, geçmiş ve gelecek bir sigara kağıdı..

Yazıyordum ya ben hani, üstende akla baktırıyordum.. kendine baktırıyordum aklın sigara kağıdı kalınlığındadır.. şimdi de “bu busun” diyorum.. aslında bu bile yok ALLAH için.. Bundan sonra on bin sene sonra yok edecekmiş diye bir mefhum yok.. Bu bize anlatım tarzıdır tıpkı ALLAHu zü’L- CeLÂL yakaladı eli varmış.. ALLAH görüyor demek ki onun da gözü varmış anlatım tarzıdır ALLAHu zü’L- CeLÂL, insÂN değildir ki, bizim gibi gözü olacak hâşâ!. ALLAH celle celâlihu, görürü anlatmak için böyle başka kelime mi kullanacaktı yâni.. nasıl anlatacaktı bunu.. bunu anlamak lâzım bunu anlamak lâzım.. yoksa gerçekten hepimiz zorda kalırız yâni..

Söylemiştim Hacı Osman Efendi ile aramızda.. ona bilerek inandırıcı bir şekilde: "Bıktım sizin tehvidinizden artık ben çek çek çek yıllarca çek!.ten usandım!." felân dediğim de, nasıl kalktı böyle havaya da: “Evlat, evlat sen öyle yapma, gez göz, arpacık, hedefe ateş de, on ikiden vur Aksaray’dan duyar ve gelir ayağının altını öperiz!” diyordu.. hâşâ.. “Sesi duyarız, sen vur hele.. bir daha hiç tevhid çekme artık sen, çekme artık!.”

Demek ki, ben hep karavana atıyormuşum yâni hiç.. o yana bu yana rast gele ses kıyameti koparıyor, vurulan hiç hedef yok.. Onun için zâten biz: “BİRİZ BİR-İZ” diyoruz dersek “BİZ BİR”in gereğini yapmamız lâzım.. ve;
Teslim olmayan İnanamaz,
İnanmayan Tabi’ olamaz,
Tabi’ olmayan İtaat edemez imkansız..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme yolculuk yapıyoruz..
“Evvelimizi Âhirimizi Zâhirimizi Bâtınımızı Cem’ etmek için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin CANında BİR BİR-İZ” diye Hâlim bana mı teslim oluyor ben Hâlim’e mi?.
Bu söz söylendiği anda ben hicap duyarım üzülürüm neden neden üzülmem ki, bu kelime Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme ait bir kelimedir.. büyüklerimiz bunu kullanmamıştır şu zamana geldim şahlarının şahını tanımışımdır ALLAHa sonsuz şükürler olsun bilmiyorum tanımadığım var mı “ben tepedeyim beni görmedin!” diyen oldu mu bilmiyorum.. Kıtmir köpek olduğum için affedersiniz dağın zirvesindekini de görmüşümdür ama hiç birinden duymadım ALLAH celle celâlihu şâhid hiiiç.. “ben şuyum” dediklerini asla duymadım ALLAHa sığınırım!.
Onun için boş laflardan birbirimize teslimiyetlerimizin hizmetlerimizin tümünü şu sebeb bu sebeblikleri kişilere yüklendikleri anda hiç şaşmaz o şeytanlıktır..
Ancak ve ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Gayreti Merhameti Muhabbeti içinde BİZ BİR-İZ.. Kimimiz ayak tabanıyız, kimimiz gözbebeğiyiz ama BİZ BİR-İZ.. ALLAHu zü’L- CeLÂL, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem nerede istiyorlarsa orda kullansınlar..
Hepimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde Mübâreğiz, Bereketliyiz, Muhteşemiz Hakikaten çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Muhteşem!.
Biz O’nda olduğumuz için O’nu seviyoruz.. O’ndan alırız biz bunun şerefini muazzamız evet İnşâe ALLAH, olmaya çalışıyoruz yâni.. ve Mukaddesiz çünkü kendi özümüzdeki Kudsî Merkeze gidiyoruz MuhaMMedî Merkeze gidiyoruz..

Bunlar hep âyet-i celiledir Münir Hocamın dediği gibi palavra-atmaca değildir..
Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, ALLAHa çok şükür hepimiz Kur’ÂN-ı Kerîme âşinâyız..
Ne güzel bir şey bundan daha büyük ne şeref olabilir?.
Hepimiz yâni bakın Kur’ÂN-ı Kerîme artık o kadar yakınız ki kendi elimiz gibi, gözümüz gibi kendi işimiz mesleğimiz gibi anamız bacımız çoluğumuz çocuğumuz canımız gibi yakın buluyoruz Kur’ÂN-ı Kerîmi..
Kur’ÂN-ı Kerîmsiz olamıyoruz rasgele bir zamanda, rastgele bir şekilde böyle değil ya da her gün kıldığı namazdan gafil olan deği bundan çok şey besleniyor ..

BismillâhirRahmÂNirrâhim..

أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ
"Elhâkumu’t- tekâsur(tekâsuru).: Çoklukla (mal, mülk, evlât ile) övünmeniz sizi oyaladı.” (Tekâsür 102/1)

Elhâ..oyaladı.. yâni oyun eğlence sahanız “lehvun” eğlence “lâibun” oyuncak.. Dünya sizin için bir eğlence ve oyun sahanızdır.. eğlence içinizin hoşuna giden oyun..oyun dışınızın oynamak istediği bir oyun.. Zâhir ve Bâtınınız buna yönlendirilmiştir ve KULLuk İmtihanı da buradadır zâten..
İşte bu “Elhâkum” sizin bu elhânız var ya, bu eğlenceniz yâni hakikatta aldatan fakat çok hoşa giden.. İçmek çok büyük zararlar verir.. İnsÂNlar insÂNları öldürebilir.. Halbuki o iş, onların o kadar hoşuna gidiyorki beş dakika önce görüyorsunuz en büyük eğlence taşıyor yaşıyorlar.. böyle bir elhâ öyle bir yanıltır yâni çok aşırı bir şehvet.. şehvetin temeli nedir mâsivâya duyulan şiddetli arzu ve istektir.. para olsun, kadın olsun Arapça böyledir.. Türkçede maalesef getirilmiştir kadın erkek sevgisine bağlanmıştır, eşler arzusuna bağlanmıştır çok yanlıştır..
Yalnız “şehve” içindeki hevâ ve hevesin şühuda çıkmasıdır ki, bu hamken Şeytanîdir.. Olgunlaştı mı RahmÂNî olur.. Bu ayıp değildir, günah değildir hakktır ve hakikattir.. hiç bir haydudun hiç bir ham yobazın hakkı yoktur.. Antalya’ya gelip de parmak başı kadar bir portakal çağlası yiyip “zehir zıkkımmış!” diye ağaçları kökünden kazımaya hakkı yoktur..
Eğitecek, öğretecek dünyanın her yerine gönderilen gemilerle uçaklarla gönderilen bir Ni’metullahtır.. çünkü bal baklavadır..
Onun için de “şehvet” kelimesinin şehâdeti doğurduğunu çok iyi anlamak lâzım.. “Lâ İlâhe”nin şehvet.. “İLLÂ ALLAH”ın şehâdet olduğunu..
Ama türkçede hele hele "insÂNlar böyle kullandı" diye biz hiç bu kelimeyi kullanmadan bu güne kadar kullanılmadığı için hiç mi çıkamayacağız işin içinden. Bizde onlar gibi hep mi diyeceğiz ki: “Kadın şeytandır”.. mı diyeceğiz?. Hangi kadın?!. Anası, bacısı, karısı, kızı, kız kardeşi neden şehvet oluyor da şehadetin TARLAsı olmuyor?. Hangi şehvet?. Senin meydana gelişin nedir?. Anan senin tarlan baban senin tohumun değil midir?. İkisi de senin değil midir?.

Şehvet değil midir bir lokma ekmeğe muhtaç olman..
Bir damla susuz yaşayamayan nefsiyin bu şiddetli arzusu ALLAH’tan başka değil mi?
Sen bununla imtihan edilmemekte misin?.
Bunları çok iyi anlamamız lâzım "el Tekvin" Sıfatının nereden çıktığını anlamamız lâzım..
Bu kötü değildir, anlamamak kötüdür..
Onun için Kadının HARAMlığı, ki kadınahürmet duyulması kalkmıştır..
Hürmet edilmediği için de rezâletin en altına düşürülmüştür..
Düştüğü/düşürüldüğü için de, İslam Âlemi bu pis bataktan asla çıkamamıştır.. Rotu çıkmış bir araba gibi çakıldı kaldı cc. yardım etsin inşâe ALLAH!.

Nereye bakarsanız bakın hangi millet yıkılmışsa kadın yüzünden yıkılmıştır.. Kadını imhal ettiği için.. hangi millet olursa olsun!.
Son Osmanlı padişahlarının 17 tanesinden beşinin annesinin Türk olduğu, geri kalanların özel yetiştirilmiş içeriye sokulan kadınlar olduğu, açık seçik tâhihen sabittir..
Hüremmler, Kösem Sultanlar, şunlar bunlar Osmanlı İmparatorluğunun sonunu getirmiştir.. Özel olarak yetiştirilmiş, özel olarak sokulmuş ve içerden yıkılmıştır..
İslam, bir bütündür ve çekirdek KADINdır ve HARAMdır..
Çekirdeğin içindeki de erkek çekirdek Âmine Vâlidemizdir.. İçindeki de MuhaMMed aleyhisselâmdır..
Hacer Anamızdır ki, İsmail aleyhumusselâm içindedir..
Hepimiz Havva Vâlidemiz çekirdeğinin içindeyiz hiç merak etmeyin!.
Onun için; karakör, sağır, dilsiz tasavvuf demiyorum..
Bu yazılan çizilen bir sürü saçma yâni bu şeylerden ben hazzetmiyorum!. Zâten hiç bir netice de çıkmıyor.. Onlar hayâlî birbirlerini uçurup kaçırıyorlar ve yanlış yapıyorlar!.

Onun için diyorum: “Meğer RABBım üryÂN İmiş!. Benin RABBım çırılçıplak!."
insÂNlar ise, O’nu giydirmek için göbekleri çatlıyor!.
Ez Zâhir olan ALLAHu zü’L- CeLÂL’in “Zâhir’liğini kaldıracağız!.” diyorlar!.
İşte gittim sordum Kâbe’ye: “Sen ne zaman giyindin?. Seni kim giydirdi?!.” dedim.. “Senden başka giyinen bir şeyi görmüyorum ben!” dedim.. “Senden başka penceresiz ev var mı?.”dedim..
“Var!!.”
“Kim?..”
"Havva, Hacer, Meryem, Hatice aleyhünnesselâm var.. Dört taneyiz dördümüz de giyiniğiz!.iki tane daha var..”
Bunlar tesadüf değildir.. Birilerinin aklına gelmiş de örtü/çul geçirmiş değildir hâşâ!.
Onun için de zâten bu hakikatlara girsek emin olun ki aklımızı kaybederiz!. Ama güzeldir buna girecek çağlar gelecektir önümüzdeki diyelim ki 50 sene 100 sene sonraki çocuklarımız torunlarımız nasıl ki bizim daha önceki insÂNlarımız bir şey karşısında apışıp kalıyorsa zaman değiştikçe dünkü mu’cize ne idi kerâmet ne idi?.

Hz. Ömer'in halifelik yıllarıydı. Takvimler hicretin yirmi üçüncü yılını göstermekteydi. Halife her Cuma olduğu gibi, o Cuma da Medine'de Mescid-i Nebevi minberinde hutbedeydi. Orada konuşurken, bir ara sözleri arasında birden yüksek sesle:
"Yâ Sâriyetu el-cebele, el-cebele!.: Ey Sâriye, dağa, dağa çekil!." buyurdu.
(Taberî, Tarihü'l- Ümem ve'l- Mülûk, 2:380; Ebû Nuaym, ed-Delâil, 3:210,211; Beyhakî, Delâilü'n- Nübüvve: 6:370; Süyûtî, Târihü'l- Hulefâ, s.128; İbni Kesîr, el-Bidâye ve'n- Nihâye, 7:131.)

Mesciddekiler soran gözlerle birbirlerine baktılar. Sâriye, İran'da devam eden fetihlerde görevli bir komutandı. Hz. Ömer Sâriye b. Zenim'i, Dâr-ı İbkird ve Fesa Bölgesine komutan olarak tayin etmişti. Bu iki yer İran topraklarındaki iki bölgenin adıydı. Şimdi o, Medine'den Sâriye'ye sesleniyor ve ona hemen dağa çekilmesini söylüyordu. Oysa Sâriye ile arasında çok büyük bir uzaklık vardı. Hz. Ömer hutbede niye böyle demişti? Bu farkında olmadan ağzından kaçan bir söz müydü, yoksa Sâriye'nin durumunu görüp ona bir ikaz da mı bulunmuştu?.

Aradan birkaç hafta geçince Medine'ye bir elçi geldi. Elçiyi, komutanı Sâriye Medine'ye göndermişti ve elçinin yanında bir fetihname bulunmaktaydı. Elçi o Cuma günü savaşta olanları anlatınca durum açıklığa kavuştu: Hz. Ömer'in minberden emir verdiği gün, Sâriye'nin askerleri Sasani Devleti güçleriyle çarpışıyordu. Cuma vaktinde savaş sırasında Sâriye, Hz. Ömer'in şu sözlerini ve emrini duymuştu:
"Yâ Sâriyetu, el-cebele!. el-cebele!."

Duydukları üzerine şaşırmıştı ama yine de, emredileni yerine getirmek için askerin sırtını yakındaki dağa vermiş ve sonunda zaferi kazanmıştı..

Elbette tüm bunlar ALLAH celle celâlihu izni ve inayetiyle olmaktadır.:

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
"Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh (yeşâallâhu), innallâhe kâne alîmen hakîmâ (hakîmen).: Ve Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Muhakkak ki Allah; Alîm’dir, Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).”
(İnsan 76/30)

Ve elbette gaybi bilen ALLAH celle celâlihudur..:

وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
"Ve indehu mefâtihu’l- gaybi lâ ya’lemuhâ illâ huve, ve ya’lemu mâ fîl berri ve’l- bahr (bahri), ve mâ teskutu min varakatin illâ ya’lemuhâ ve lâ habbetin fî zulumâti’l- ardı ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubîn (mubînin).: Ve gaybın anahtarları, O'nun yanındadır. Onu O’ndan başkası bilmez. Ve denizde ve karada ne varsa bilir. O bilmeksizin, bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içinde hiçbir yaş ve kuru bir dane yoktur ki, “Kitab-ı Mübîn”de bulunmasın.” (En’âm 6/59)

قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
"Kul lâ ya’lemu men fî’s- semâvâti ve’l- ardı’l- gaybe illâllâh (illâllâhu) ve mâ yeş’urûne eyyâne yub’asûn (yub’asûne).: De ki: "Göklerde ve yeryüzünde gaybı, Allah’tan başka kimse bilemez. Ve ne zaman beas edileceklerinin bilincinde (şuurunda) olamazlar." (Neml 27/65)

Ama, bu gün öyle değil parmak başı kadar bir yerden görüntülü konuşmakta dünyanın öbür ucundan.. ALLAH celle celâlihu’nun bahşettiği akıl ve ilimle elbette..
O gün oydu, bu gün bu..

Nedir kerâmet?.
Bu gün HAKka ve HAYRa sapma ihtimâli kalmamış saptırılmış bir aklın hakka döndürülüşüdür kerâmet..
"DALL’ın ->SALL’a" döndürüşüdür kerâmet..
Var mısın yok musun onu söyle!.
Bu benim aklım, senin aklın, bizim aklımız, çocuklarımızın aklı, İslamın aklı bu gün: “Bana ne kardeşim git işine!.” dediğin ÂNda tıpkı Afrika’daki göçebe sığır sürüsü gibi buyurunuz “mezâr sizi beklemektedir.. Sonsuz hızla akarak buyurunuz!.” öyle buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL çünkü:

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---“Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran mine’l- cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike ke’l- en’âmi BELHUM eDALLUn ulâike humu’l- gâfilûn (gâfilûne):Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR. HATTA DAHA ÇOK DALÂLETTE-dirler-Sapıktırlar.. İşte onlar, onlar gâfillerdir.”
(A’râf 7/179)

وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً
Resim---Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fî’l- âhıreti a’mâ ve edallu sebîlâ (sebîlen) :Kim bunda (dünyada) kör ise, O, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır.”
(İsrâ 17/72)

Onun için buyurmakta aziz Hocam Münir Derman kaddesallahu sırrahu.:

“İnsÂNı ->İNSÂN -> İNSÂN EDer!.”
Münir DErmÂN kaddesallahu sırrahu..

Ulâike ke’l- en’âmi BELHUM eDALLUn ulâike humu’l- gâfilûn..
Hayvandan da aşağı bırak aksınlar gitsinler!.
Çünkü akılları olduğu halde bunlar böyle bir sapık yolu tercih ettiler HAKkı DUYmadılar ve HAYRa UYmadılar!.

İşte “elhâ” böyle bir eğlence demek.. Gerçek KULLuk görevinden, işinden alıkoyan “AKL”ı diyorum bakın!.
Aklı kesrete sokan “Elhakümü’t- tekâsür”u.. Sizi böyle oyalayan tekâsür/ÇOKLuktur..
KESRET ->İKİliktir.. Kısaca “ÇOKLUK” diye bir şey yok!. “YOKLuk” da yok!. OLÂN ise ->“TEK”Liktir ÂLemde..
Ne demek “TEK BİR”lik vardır?.
İKİye geçti mi istediğini söyle artık “üç” de “beş” de fark etmez!.
“BİR” SAYısından sonraki sonsuz ÇOKLuk RAKAMlarının tümünü sayy!. Mâsivânın..
Esas olan “TEK BİR”de!. Geri kalanın tümü senin olsun ki, tekâsürdür, KESRETtir VAHDETin dışına çıktığı ÂNda Muhittir.. Merkezin dışına çıktı.. “Çember” dedi mi ilk çember kesrettir.. Elhakümü’t- tekâsür..
İşte siz buna “elhâ” sınız, oyun ve eğlenceniz yapıldı bu söz.. elhâkum.. “elhânâ” denseydi “bizim eğlencemiz” olurdu.. Arapçada “kum” ard eki sizin anlamında eklerdir.. Elhakümü’t tekâsüru..
“Et tekâsür” buyuruyor bakınız başta “el” var bilinmesi gereken harf-i târifli ki önemli.. İkisi de size bilinen bildirilen sizin bilmediğiniz bir şey değil bu “lehvun ve lâibun âyetlerini iyi okuyun” buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL.. “el elhâ” buyuruyor harfi târif koyuyor.. Bu rastgele “neymiş biz bilmiyorduk!” diyecek bir şey değil..
Biliyorsunuz elhâ; elif lâm alıyor onu demek istiyorum.. “et takasür” buyuruyor “bu “tekâsür”ü de biliyorsunuz!” buyuruyor.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Et tekâsür; bildiğimiz, bilinen, açık, seçik tekâsürdür hatta o kadar ki;

حَتَّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ
Resim---"Hattâ zurtumu’l- mekâbir (mekâbira).: Hatta kabirleri ziyaret ettiniz (ölülerinizi bile sayarak çoklukla övündünüz).” (Tekâsür 102/2)

Hattâ zurtumu’l- mekâbir..
O kadar ki zurtumu’l- mekâbir hatta çıkıncaya kadar nokta nokta ..ıncaya kadar, varıncaya kadar.. hatta, böylebir kelimedir sınır çizer size, bak şöyle oluncaya kadar.. zür, zâre, ziyaret etmektir.. el mekâbir kabir yeridir.. kabirlerini ziyaret edinceye kadar.. evet hatta zurtumu’l- mekâbir nihâyet kabirleri ziyaret ediniz.. ama siz edersiniz geniş bir zaman ettiniz ediyorsunuz, fark etmez bu akıl oldukça böyle el mekâbir.. Elhakümü’t- tekâsüru.. sizin bu oyalanmalarınız eğlenmeleriniz, çocuk gibi bununla gururlanmanız, yarışmanız, barışmanız bu şeylerin eğlence oyunların kendi başına tekâsürde kalışlarınız kesrette kalışınız o kadar ki hatta kabiri ziyaret edinceye kadar ne zaman kabiri ziyaret eder insÂN o zamânâ kadar son nefese kadar.. Efendim, bunlar öyle yapmamışlar sağ ken gitmiş kabirleri doğrudur saymışlardır..


كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ
Resim---"Kellâ sevfe ta’lemûn (ta’lemûne).: Hayır! Siz yakında bileceksiniz.” (Tekâsür 102/3)

Kellâ sevfe ta’lemûn.. böyle değil.. asla, böyle değil, kesinlikle böyle değil.. “sevfe”, hangi fiilin başına geliyorsa onu gelecek zaman yapacak ileride “se” de öyle yapar fiilin başına gelirse ileride biraz sonra yapar.. meselâ sevfe de diyebilir “se tâlemun” da diyebilir.. “sevfe” biraz sonra olacak ama “seyve”nin başka, bence bir özelliği vardır. içinizdeki sâhiplik yâni içinizdeki “sin sırrı”nı duyduğunuz zaman anlamı taşır bence taşımaktadır.. yâni ben meal vermiyorum tefsir de yapmıyorum ben anladığımı anlamaya çalışıyorum.. kendim şu anda anlamak istiyorum ben bu sûreyi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin yaşadığı zamanki olayın hikayesi saymıyorum.. o, ayrı.. o, öyle olmuştur.. benim için ne bu ben ne zaman ayne’l- yakin, ilme’l- yakin, hakke’l- yakin bileceğim türçe söylesem “şeklen yakin” ne zaman?. ne zaman bileceğim “aklen yakin”.. ne zaman bileceğim naklen yakın?. ne zaman bileceğim haklen yakın?. ne zaman bileceğim?!. yoksa bilmeyecek miyiz!.
“belhum dallun”muyum.. hayvandan daha aşağı mı aklım gerçekten!.
Kellâ, hayır hayır öyle değil.. “sevfe tâlemun” öyle değil, ilerde bileceksiniz.. geniş zaman nedir “alleme” fiili MuhaMMedî Lütfullahın ayniyete geçişidir.. mâdem ki madde ve mânânın var ediliş noktası mazharı zuhur yeri, anası aslı astarı Nebîyyi, Nebîyyi ÜMMüsü Habibullah aleyhisselâtı vesselâmı, AhMedullah aleyhi vesselâm olarak zühuru İLK NOKTA-lığı bu lütfun ayanında görülmesi ne demek?.
“Habli’l- verîd”i kendi “Habli’l- verîd”ine şâhid oluştur.. kendi hakikatına sâhib oluştur..
Ne diyor Münir Hocam içinizdeki Hakikat-ı MuhaMMedîyeye sâhip çıkışın Münir Hocam delidir onun zamanı delilik zamanıydı.. ama şimdi zırdelilik zamanı, çünkü zırdeliler bir şey yapamıyor.. onu demek istiyorum..
O, ben, sen yoktur BİZ vardır.. o gün o konuşuyor.. bu gün sen konuşuyorsun.. yarın başkası konuşur.. bunun hiçbir önemi yoktur.. dünkü direk dünkü direktir.. bu günkü direk bu günkü direktir.. bu günkü yürek bu günkü yürektir.. “ben, sen” diyenler bu hatta zâten değil onlarda Keban Cereyânı yoktur.. onlarda bir trafonun bir pilin bir akünün korsanı vardır eğer ışık mışık görüyorsanız, bugün değilse de yarın bitecektir.. Şeytan aldatmasıdır ALLAH celle celâlihu korusun.. “kellâ sevfe tâlemun” kesinlikle bileceksiniz mutlaka bilinmek üzere halk edildiniz neden çünkü aklınız var burdaki akıl “alleme”deki “ayn” nedir?. MuhaMMedî Lütfullahın Akla aynen gelişidir.. Ayn akıldır.. Aklı olmayanın aynı da yoktur, aslı da yoktur, astarı da yoktur,DİNi de yoktur.. Aklı çok iyi anlamak zorundayız..


ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ
Resim---"Summe kellâ sevfe ta’lemûn (ta’lemûne).: Sonra, hayır! (Öyle olmadığını) Siz yakında bileceksiniz.” (Tekâsür 102/4)

Summe kellâ sevfe ta’lemûn
Sümme sonra kellâ, kesinlikle mutlaka ama sonra kesinlikle sevfe tâlemun birdaha bileceksiniz bi bileceksiniz “men arefe nefsehu fekat arafe RABBehu” mutlaka bileceksiniz..


كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ
Resim---"Kellâ lev ta’lemûne ilme’l- yakîn (yakîni).: Hayır, keşke siz, İlm’el Yakîn (kesin bilgi) ile bilseydiniz.” (Tekâsür 102/5)

Kellâ lev ta’lemûne ilme’l- yakîn..
kellâ asla lev ta’lemûne.. lev, keşke ah ah bir olsaydı var ya en son çâreydi oluverseydi, oldu yâni lev bu demek.. lev ta’lemûne.. kellâ öyle değil bakın kaç kere üç kere mi geçti dört olması lâzım.. hayır hayır aklıyın dediği gibi değil!. bak aklıyın dediği gibi değil.. kesinlikle değil..
Kellâ lev ta’lemûne ilme’l- yakîn..
Keşke senin aklın Garibân.. ilme’l- yakîn bilseydi bu işi!. ah bir bilseydi var ya Kellâ lev ta’lemûne ilme’l- yakîn.. burdaki ilim, alleme, bilmek.. ilim, tüm bunlar aynı kökten gelirler MuhaMMedî Lütfullahın Ayana gelişidir, ortaya çıkışıdır, sende zuhurudur Efendim.. hep aynı şeylerdir yâni “sâcidun mescidun” secde edilen yer secde aynı şeylerdir onlar “secede” kökünden gelmiyor mu.. işte yapan yaptıran şu bu felân gibi.. ilim de öyledir, bilen de öyledir.. yâni o kök yürür demek istiyorum.. ilme’l- yakîn yakin nedir?. Yakin, kesin olarak tercüme ediliyor ama “yakin gelinceye kadar ibâdete devâm et” âyeti var.. kesin gelinceye kadar mı?.
“Peki sen söyle Hocam?.” ben nasıl söyleyeyim şimdi.. ben tefsir yazsaydım meâl yazsaydım ne yazardım Barbaros bunu biliyor tercüme yapıyor İngilizcede orda bir kelime var karşısına bir kelime yazacak ama bir türlü yazamıyoruz ne diyordu Barbaros işte ALLAH kendi zâtını bildimi orda bir şey vardı hatta bu gün yayınladık ana sayfada önüne bir yıldız koydu sağ olsun “ALLAH el Âlimdir” diye çıktık işin içinden yâni “ALLAH kendini bildi” diyen benim iyi mi ben böyle hükmedemem ben ona bildi diye nerden hükmediyorum.. yâni öyle bir farkım mı var el Âlimdir kendinde kendini bilir zâten.. yâni biliyordur Âlim O’dur el Âlîm de O’dur.. yâni ben hükmedemem demek istiyorum.. burada da meselâ yakin kelimesi de yerine acaba ne konulacak denilen kelimelerden birisi ama şöyle bir bakıverdiğimizde “KÛN”u görürüz bu çekirdekten dev ağaç çıkar mı diye görürüz çekirdektir..
“feyeKÛN” kâinâtına geçişinden önceki hâli var ya sanki bir atom hidrojenin ne kadardır ya iğnenin ucuyla gösterilemez ama, Japonya’nın altını üstüne getirdi ama demek istiyorum ki “KÛN”un yaşayışa geçişidir kim di “KÛN”?. neydi “KÛN”?. Nurullah Kudretiydi.. biz, ben de şahsen Barbaros, emin ol ki tıpkı bir ilk okul çocuğu gibi gerek konuşurken, gerek yazarken, gerek her türlü halde kendi kendini bir öğrenci gibi kendimi de aynı şekilde yetiştiriyor, yetişiyor olarak görüyorum gerçek bu.. zamanla bu çünkü hep bunlar zamânâ bağlıdır her işin zamanı vardı diye âyet vardır onun içinde ne idi işin aslı “4 NûN” vardı hani temelde bir “NûN” vardı.. “NûN” Nurunun “NûN” Âyeti süresi vardı biliyorsunuz ben hep söylüyorum ölmeden bir zaman olsa da;
YâSîN’i ->Beden gibi,
SAD’ı ->Sadr gibi nefis gibi,
KAF’ı ->Kalb gibi, efendim
NûN’u da ->Ruh gibi..

Bu dört Sûreyi bir zevk etsek.. bunlar bunu anlatıyor ALLAHuâlem diye hep düşünmüşümdür.. ve öyledir zâten..
Burada dört NûN vardı yâni hadi nuru nun diyelim hadi biz bilmiyoruz ALLAH celle celâlihu: “Nurumdan yarattım!.” buyuruyor.. Rububîyyet Nuru desek de onu da bilmiyoruz.. Nurun kendine mahsusluk, oluşum mekanizmasındakı gelişim neydi ki böyle oldu?. onu bilemeyiz bu NUN, KAF var orda KAF Kudret Nunu var.. ondan sonru nun var işte ondan sonra nur, akıl var.. bizde yâni nurayn var nurunu’r- nuru kaf var.. nur-u mim nuru ayn var.. bunu ilk defa düşünüyoruz, uydurmuyoruz öyle zâten ve onu söylüyor;
İlme’l- yakîn bil!
Ayne’l- yakin bil!
Hakke’l- yakin bil!.
Çık bileceksin zâten diyor..

Oradaki ziyaret ve kabirleri ziyaret bizim bildiğimiz kabirler değil zurtumu’l- mekâbir.. kabirler ziyaret edilmeden bilinemeyecek zâten.. “müti kable ente muti: ölmeden önce öl!.” lütfen bir ölür müsünüz bi zahmet.. Bunu hâşâ MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâm Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem laf olsun diye söylememiştir.. korkanlar, kaçanlar, hayal sananlar ayın ikiye bölündüğüne inanmayanlar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi öldü gitti sananlar, hiçbir zaman bir şey anlamayacaklar!.
Bizim için ise, hayydır!. muti kable ente muti.. cehâletinde ölmeyen kemâlatında dirilmeyecektir!.
Kendi secdesiz namazını kılmayana, bana göre cenaze namazı haramdır, millet kılsa ne kılmasa ne yâni.. namazsız ezânı söylemiştik Güllaleydi gâlibâ çocuğun doğduğundaki kulağına okunan ezandır, onun namazını bir hayat kılar çocuk ezânsız namazda salacaya konmuş cenazenin namazıdır ezân okunmaz secde yapılmaz, ama namaz kılınır..
zurtumu’l- mekâbir.. çok su götürür..
İşte ondan sonra lev ta’lemûne.. bunlar anlaşılsaydı yâni ya “eyyuhennefsu mutmain” olunsaydı ahh ahh olunsaydı.. lev lev lev keşke ah ki öyle olsaydı.. eğer ki, siz ta'lemune ilme’l- yakîn yakin bir bilgi ile bilecek olsaydınız, böyle yapmazdınız.. kesrette kalmazdınız, vahdete geçerdiniz, çemberde oyun oynamazdınız.. vakit geçiyor işinize bakardınız!.
Karayoluyla hacca gidiyorsunuz “Bağdadı sevdim” diye ben burda yaşayacağım diyorsunuz!. Ozaman siz, hangi haccdan bahsediyorsunuz!.


لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ
Resim---"Le teravunne’l- cahîm (cahîme).: Mutlaka cahîmi (alevli ateşi) göreceksiniz.” (Tekâsür 102/6)

Câhimi bileceksiniz Le teravunne’l- cahîm.. câhimi göreceksiniz.. işte bu câhim, cehennemdir kardeşim.. doğru ben göreceksiniz diyor göreceğiz Meryem Sûresinde hepiniz mutlaka cehennemi göreceksinzi diye âyet var mutlaka hiç kimse hariç değil!.

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---"Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ (makdıyyen).: Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.” (Meryem 19/71)

Oysa, zâten içindeyiz.. Hepimiz içindeyiz zâten.. ama ne buyuruyor Le teravunne’l- cahîm.. göreceksiniz câhimi..
Himmet nedir, himmet MuhaMMedî Hakikata mazhar birisinin bunu bulaştırmasıdır öbürüne “ver elini Hâlim” dedim Hâlim’in elinde misk kokusu varmış Medine Miski, muhteşem bir koku, biri elinize sürdü mü size de geçiyor ki, HİMMET buydu.. eee câhim, cehennem diyor diyor.. hamim, dost demek.. hamim, sıcak dost demek ama hamim.. hamam o da aynı kökten gelir.. çok sıcak olan suyu sıcak olan yerdir hamam.. muhami nedir?. avukat demekti,r arapçada muhami koruyan demektir.. ama Kur'ÂN-ı Kerîmde ne buyuruyor onlara hamim suları içireceğiz, kızgın suları içireceğiz” neden?.


كَغَلْيِ الْحَمِيمِ
Resim---"Ke galyi’l- hamîm (hamîmi).: Kaynar suyun kaynaması gibi.” (Duhân 44/46)

“Câhimi “himmet cemi” olarak görüyorsunuz Hocam!.” Derseniz.. sizde
Siz de, cehennem olarak görün.. ben orayı oraya tevil etmiyorum âyetin mealleri var andolsun cehennemi mutlaka göreceksiniz nokta.. Elmalı Hocam, Sıdddık Hocam doğrudur, kesinlikle doğrudur.. Ama ben bendeki câhimi görmek istiyorum, bendeki cehâleti, bendeki celâl zuhurlarını bendeki cemâlı bulmayan şeyleri, illALLAHı bulamayan “lâ ilâhe” AKLımı “illeALLAH” NAKLimi cem’ etmek istiyorum.. yâni MuhaMMedî Hakikatımı cem’ etmek istiyorumçç câhimde onu demek istiyorum.. onun için de ALLAHu zü’L- CeLÂL da buyuruyor ki muhakka cehennemi göreceksiniz hani uçuverenler kaçıverenler var ya!.. buyursunlar!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

ResimAnladım anladım da o âyete bakmıyorlar ki!.
İŞin ASLında zâten kim anasının karnından ve de kim Nûr-u MuhaMMed’den doğmamış ki, İKİLik CeheNNeMinden GEÇ!.meyecek kimmiş?!.


ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ
Resim---“Summe le teravunnehâ ayne’l- yakîn (yakîni).: Sonra mutlaka onu Ayne’l- Yakîn ile (gözünüzle) göreceksiniz.” (Tekâsür 102/7)

sümme.. sonra cehennemden geçtik diyelim gördük ki, daha doğrusu..
Summe le teravunnehâ ayne’l- yakîn..
Siz bunu mutlaka ayne’l- yakîn görürsünüz ayne’l- yakin.. ayn, göz demektir. Sizin “siz”liğinizdir, “kim”liğiniz, “kişi”liğiniz, her şeyiniz demektir.. göz göze ne demek?. AYN, suyun çıktığı yerdir, tadı tuzu ötesi bötesi yok, çıktığı yerdir, merkezidir ve de her canlı için Ana Râhimi gibidir.. demek istiyorum.. Kâinâtta var oluş temelidir çünkü.. Aynen, yakîn .. demin dediğim yakîn ayneni bu kadar yakîn ayne’l- yakîn ikinci kez geçti biliyorsunuz..


ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ
Resim---"Summe le tus’elunne yevmeizin anin naîm (naîmi).: Sonra izin günü mutlaka ni’metlerden sorgulanacaksınız.” (Tekâsür 102/8)

sümme, sonra.. le tus’elunne.. seale.. istemek ve de sormak.. sail hem isteyen hem de dilenci demek biliyorsunuz.. le tus’elunne yevmeizin anin.. yevm, o gün izin gününde.. işte o gün.. o gün ne günmüş ki, anin naîm “naîm”den sorulursunuz, mes’ulsünüz.. yine seele fiilinden gelir mes’ul olmak sorumlu olmak.. kesinlikle sorgulanacaksınız, mes’ul tutulacaksınız.. “anin naîm” ni’metlerden.. naîm, neden ni’met oluyormuş?. çünkü MuhaMMedî AYNiyeti “nûr” olarak kullanmamız demektir.. Nûr-u MuhaMMedden bize kişilik olarak, insÂN olarak; adını, soyadını, canını, cismini, kaderini ve de her şeyini vererek: “Al kardeşim bunu tepe tepe kullan!” demek.. Aslı astarı Nûr-u MuhaMMedden maddî manevî yaratılan her şeyi sen kullan ki, aynnen senindir ve de bu NÛRuLLAHtır.. “ALLAHu nuru’s- semâvâtı ve’l- ârd” dır dikkat et!. denilen bir ni’mettir..

Onun için meselâ Siirtli Hocam iki de bir derdi ki, “Ni’met-i Uzmâ” ki,
Nûr-u MuhaMMeddir.. “Abdullatif, ni’meti uzmamız en büyük ni’metimiz Nûr-u MuhaMMeddir.. Bunlar hakikattir çünkü Hakikat-ı MuhaMMedîyedir bundan soruluruz, mes’uluz!.” Derdi.
Ne zaman sorumluyuz kardeşim..
le tus’elunne yevmeizin..
O gün.. ah bu yevme, bu yevm yok mu?.
Mâlikiyevmiddin.. yevm nedir?. âhirettir derler ki, sorgu âhirette.. arkadaş şunu burda bir sorsak ya!. anladım âhiret hakktır, kesinlikle haktır da, “yevmeizin”i buraya bir çeksek nedir “izin” de “i”yi çek kenera “zin” kalır.. “ze” nedir?. Zü’l- CeLâL’in “ze” sidir, sâhib oluştur.. bu kim?. kime sâhib bunu buraya bir çeksek ya.. ben kime sâhibim, bana kim sâhib bu işi burda bir çözsek ya!. bu bir ni’mettir gerçekten.. bundan biz sorumluyuz ve henüz daha yaşıyoruz, imkanlar tüm elimizde.. daha elimiz ayağımız sözümüz var, yürü diyoruz yürüyor sıhatteyiz hamdolsun varız.. o zaman bir şeyler yapabilirim diyorum..

Geri dönüyorum “sümm”e tamam sonra.. ben diyorum ki şimdi mes’ul oluyorum soruyum bakıyım ben neden sorumluymuşum?. ni’metten sorumluymuşum.. ni’met nedir?. saçımın telinden tutun da, Nûr-u MuhaMMed’den NÛRuLLAHa kadar giden ve, bana lütfedilen muazzam bir hizmet yığınıdır..
En büyük hizmetçi ise ALLAH celle celâlihu’dur ve benim en büyük hizmetçim ALLAH celle celâlihu’dur ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir.. Sonra elimdir, ayağımdır ve ben benim hizmetçisiyim zâten.. böyle bir sistem içinde varım demek istiyorum.. bu ni’metleri anladım bir inanca vardım, o zaman “sümme leteravünnehâ” o zaman göreceksiniz buyuruyor..
Ben şimdi neyi gördüm?. Ayne’l-yakîn ben ni’meti gördüm, benim sandığım şeylerin benim olmadığını, tiyatrodaki bir oyuncu gibi rol oynadığımı gerçekten elim ayağımı yapanın yaratanın benden bana yakîn olduğunu, beni hava gibi yuttuğunu gördüm.. görmedim mi?. gördüm işte, şimdi gördüm.. yevmeizin.. tamam göreceğim de şimdi gördüm.. yalnız sorulacakmış da şimdi soruyorum kendime.. onu diyorum.. câhimi gördüm, cehennemi gördüm, gerçekten gördüm desem de yalan.. desem de yalan.. ALLAHtan başkaları bir şeyleri yapar desem de yalan.. vallâhi yapamaz.. hani desek ki keşke yapsalardı.. deseydik ki.. ama mümkün değil.. mümkün değil “x” desek de mümkün değil “y” desek de, RABB desek de, ne bileyim ben başka “good” mudur nedir, ne dersen de “tanrı” de, istediğini söyle olmaz kardeşim.. akıl diyor bunu.. “ben bu cehennemden geçtim” diyor.. ilme’l- yakîn evet ilme’l- yakîn.. evet geri dönme..

Şimdi burada “men arefe nefse hu” ilme’l- yakîn bilirdim.. yâni şeklen ve aklen yakîn bilir sonra ne yapar aynel yakîn.. yâni naklen ve haklen bilirim.. yâni ateşin içine atılan bir gül ya da gübre farketmez.. naklen bilinirken kokusu duyulur, gübre kokusu, gül kokusu diye.. ama haklen bilinirken ateşe: “bizim gül gübre nere gittin?.” desen..ateş, bize güler ve: “benden başka kimse yok!.” der.. “sen kimi arıyorsun?.” Der..
onu söylüyorum işte ilme’l- yakîn, aynel yakîn burda bu şekilde..
Ama ben dörtlü sistemde âşıkca ne diyorum;


ŞekLen Yakîn
AkLen Yakîn
NakLen Yakîn
HakLen Yakîn..


Diyorum.. çünkü biz sürekli şiir üretiyoruz, Hâlimcan gibi.. bu bizim işimize yarar bunlar.. yâni hakikaten akılları, şekille olanlar putperest putlardır.. akılları akılla olanlar belhume dallun gibi yaşayanlar..
akılları nakille olanlar kesinlikle MuhaMMedîlerdir..
akılları HAKk’la olanlar “Lâ huve iLLâ hüve”dir..

Ben ne diyeyim “SUyun testisi BUZdan” diyorum!.
Daha da söylenecek laf yok “üç nokta” dersin..
Kellâ lev ta'lemune ilme’l- yakîn.. kellâ hayır hayır öyle değil yâni terse gittiğimizde sevfe talemun, bilmiş olacaklar bilirler, gerçekten bilirler, bir daha bilirler.. yâni “zürtümü’l- mekâbir” olurlar.. kendi kabirlerini ziyaret ederler.. mekâbir ordaki “birr”i, el Berr’in Birr Kudretini MuhaMMedî olarak fiilen yaşayan insÂNdır..
Bunlar şems gibi başını çeker indiriverir.. Bu KİMseler Şemsîler, Veysîler Vahyîlerin altındakiler, “zürtümü’l- mekâbir” yapanlar..
Burdaki zerae, Rububîyyet Sırlarına çok yakîn sâhib oluşlardır ALLAHualem.. Ebrâr gibi, hatta Ahyâr gibi Ahrâr gibi.. İyileri, hayırlıların ve de hürlerin ENLeri.. anlamında söylüyorum..
Ahyâr; hayrı, uçta zirvede hayır amelli demektir.. zâten amelin tepesindekiler gibi.. ve Ahrârlar, en hürler, korkmayanlar ve üzülmeyenler öyle bir yere geçmişler ki dönmeyenler dönmeyenler, tavaf yapmıyorlar merkezde olmuşlar.. Bazılarının deyip durduklerı Fenâfillah felân öyle laf değildir Fenâfillah olunca olur ve YAŞAnır ebediyyen susar artık değil konuşmak.. hiç birisi çıkıp da ordan ses veremez.. ordaki ses ALLAHın sesidir hâşâ..Duyduğumuz ses, sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sesidir.. ALLAHu zü’L- CeLÂLin sesi olmaz, sözü olur ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sesinden duyulur..
Elhâkumu’t- tekâsur.. kurtulun ALLAH celle celâlihu aşkına çokluk kesret oyunundan.. bu oyunun özeti; MuhaMMede’r- Rasûlullah lâ ilâhe ilALLAH İnşâe ALLAH..

Biz Kur'ÂN-ı Kerîmden uzun süre ayrı kaldık onun için de tabi’ üzülüyorum.. Çünkü isrerim ki, ömrümün tümünü kalan ÂNLarımı isterim ki ALLAH celle celâlihu izniyle Kur’ÂN-ı Kerîme verebilseydim.. Kur’ÂN-ı Kerîm; içine girilip de hiç çıkılmayacak bir Muhteşemlik Mubareklik Muazzamlık ve Mukaddeslik Ülkesidir.. Her Sûresi ayrı bir ülke her âyeti ayrı şehir ayrı bir yer ayrı güzellik ve özelliktir.. Sonsuz ceNNetin cÂNıdır Kur’ÂN-ı Kerîm.. Hakikatı dört “kaf” vardır yâni “Hakkat-ı Kaf” deseniz bu nere gider bu Kaf olsa olsa Kâinâtın tümü olur ki, “Hakikat-ı Kâinât” olur kürrede zerreye indirsek “Hakikat-ı Kâbe” olur.. evet peki insÂNda ne olur kâinâtın karşısında yahutta şöyle söyleyeyim Kâbenin karşısınde ne olur İnsÂNda.. insÂNda “Hakikat-ı Kalb” olur insÂNda kalb olursa kâinâtın karşısında ne olur?. Kur'ÂN-ı Kerîm olur.. o zaman Kâinât Kur'ÂNı-nı iyi okumamız lâzım.. Kâbe Kur'ÂNını iyi okumamaz lâzım.. bu nerden çıktı biz Kâbe’ye dönen putperestler değil ki.. ama Kâbe kıblemizdir.. Hacca giderseniz ilk Kâbede kılınan namaza bir bakın.. peki şekille aklımızın aklımız var.. şeklimiz var bir ara kesiti olmasın mı?. ALLAHu zü’L- CeLÂL var, bende varım bir habli’l- verîd sınırımız olmasın mı?. Nûr-u MuhaMMed, NÛRuLLAHa benim habli’l- verîdimle secde etmez mi?. Ne demek şekil mekil.. Allahunurussemâvatıvelard” hangi şekil, kimin şekli ?. bunlar çok başka şeyler.. başkalarının bileceği bir iş değil.. Kâbe nedir, BİLElik Kudretidir.. Kâbe, şeklen yaşanmak mecburiyetinde bulunan insÂN aklına merkez gösterilmiştir “buraya dön ve seced et” anlamında söylüyorum.. ibâdet.. bûd.. boyut, ebat demektir.. bütün bunları nereye çeviriyor?. merkeze çeviriyor.. merkez nerde?. sonsuz yaklaşın ki, yakşalamazsınız şimdi bile yaşlaşamazsınız.. Elinize bir pergel alın.. bir noktayı koyun,iğne ucunu batırın.. bir mikroskopun altında çizin.. bir daire tamam.. bir başka ve en son dâireyiçizin.. kalem uca dayanacaktır.. siz katiyyen bulamazsınız merkezi.. çünkü aklınızın durduğu yerde, imkanlarınızın durduğu yerde kalırsınız.. ama bir gün daha büyüten mikroskop bulsunlar, birbde bakmışsınız ki sizin notka gitmiş.. nerde kalmış gidersiniz artık gidebildiğiniz yere kadar.. bu mecburdur.. bu akla uygun değildir aklın kendisinin bildirdiği bir hakikattir.. akıl, acziyetini bildiği anda mu’cize-yi MuhaMMedîyeyle karşılaşmış demektir.. o zaman, Mi’rac-ı MuhaMMed hakk olur ona.. o zaman Hakikat-ı Kâbe ne imiş görür.. o zaman Hakikat-ı Kalb ne imiş görür.. o zaman “BismillâhirRahmÂNirrâhimin Râhim ve RahmÂNını görür.. o zaman Ana Rahmi neymiş, Baba RahmÂNı neymiş görür.. o zaman Nevha-yı RahmÂN neymiş görür.. o zaman doğan çocuğun adı ne bileyim ben Barbaros, Hâlim olur, bir şey olur, bir şey olur.. ne olur?. Müslüman olur, Mü’min olur Evliyaullah olur Ehlullah olur HizbuLLAH olur inşâe ALAH..

Olmazsa ne olur?. Hizbuşşeytan olur ki, İKİLik ŞY-t-ÂN-Lığında kalır yazık olur!. bu nedir bu?. Gafletten olmuştur, Cehâletten olmuştur, Dalaletten olmuştur ya da İhânetten olmuştur ki, dördü de birbirinden kötüdür çok yazık olmuştur!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Resim Bismillâhirranmânirrâhim..

وَالْعَصْرِ
" Ve’l- asri.: Asra yemin olsun.” (Asr 103/1)

إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
"İnne’l- insâne le fî husr (husrin).: Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.” (Asr 103/2)

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
"İllâllezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti ve tevâsav bi’l- hakkı ve tevâsav bi’s- sabrı.: Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.” (Asr 103/3)

Ve’l- asr İnne’l- insÂNe le fi husr..
Asra yemin ederim ki.. aynanızdaki “sırr”a yemin ederim ki size yerleştirilmiş olan Kulluk Sırrına yemin ederim ki, zaman an şu bu dediğiniz şeylere yemin ederim ki, inne’l- insane.. şüphesiz şu insÂN dediğiniz varlık, hüsrandadır.. Hasssr, ANın hasrındadır yâni hasr ÂNı mahvetmiştir, kullanamamıştır, aldığı verdiği nefeslerin hak ve hakikatine erememiştir, yanlış yapmıştır o zevki yaşamadığı için.. o muhteşem bir cennnet yaşayışıydı halbuki.. “Lâ ilâhe illallah” demesi kendinde “VAKtini ve RABB”ını bilerek bunu söylemesi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mübarek ağzından RABBının sesini dinlemesi, RABBının sözünü dinlenmesi idi.. O zevkten mahrum kalması bunun ahıdır.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kendi yarattığı “biz onu bir zerreden yarattık, meniden yarattık o da bize kafa tutuyor hasumun mübin oldu” vs.buyurduğu.. de ALLAHu zü’L- CeLÂL in hâşâ gücü mü yetmedi yâni.. bu oyun okadar açık anlatılmıştır ki insÂNlara.. “kellâ sevfe talemun, kellâ sevfe talemun” kesinlikle bileceksiniz ki, bilmek üzere yaratıldınız.. çünkü sizde bu kabiliyet var kardeşim, yok sanma var!.
“Aklım bu kadar yetiyor” deme aklıyın yettiği kadar yeter sana.. aklın her şeye yeterken maşALLAH her şeyde diyelim ki tenceren varken şimdi fincanla aklım var demenin bunu kimse yemez hâşâ RABBul alemin hiç yemez.. mümkün değil yâni.. onun için emrolunduğun gibi dosdoğru ol bu anlamdadır..

İllâllezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti ve tevâsav bi’l- hakkı ve tevâsav bi’s- sabrı..
Ancak iman edenler hariç.. ALLAH celle celâlihu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme teslim olan ve iman edenler.. amilû’s- sâlihâti sâlih amel işleyenler.. ALLAH celle celâlihu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme teslime teslim olup iman edenler ve tabi’ olanlar onun emrini işleyenlar tabi’ olmak budur..
ve tevâsav bi’l- hakkı ve tevâsav bi’s- sabrı..
Hakkı tavsiye edenler ve sabrı birbirine tavsiye edenler işte gerçekten bunlardır.. ALLAHu zü’L- CeLÂL ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme tabi’ olup itaat edenler bunlardır, hüsranda olmayanlar bunlar hariçtir.. Halbuki başlarken Ve’l- asri İnne’l- insâne le fî husr bütün insÂNlar hüsrandadır başlıyor.. çünkü bu neyi anlatıyor biraz önce geçti kesinlikle cehennemi göreceksiniz mutlaka hepiniz cehennemi göreceksiniz .. Hepiniz hüsrandasınız

Hiç kimsenin yaşı onsekiz yaşına gelmeden İslamla mecbur edilmemiştir rüşde ermeden kimse tercih hakkı kendi kullanmaktadır.. ALLAH celle celâlihu bizi hakkta ve hayrda kullanmayı nasip etsin akıllarımızı, fikirlerimizi, tercihlerimizi..
ALLAH celle celâlihu yari MuhaMMede çevirsin ALLAH celle celâlihu Dostlarının yüce himmetini bizde bile ve bir kılsın!. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şefaaatini şifâmız kılsın!. şefea nedir şifâ insÂNın içindekinin şuhuda çıkışıdır.. içimizde ne varmış içimizde kapalı ise er RahmÂNi er Râhimi diyordu ALLAH celle celâlihu korusun kalbin Râhim ve RahmÂN Kapısı kapalıysa!!.

O zaman cehennemin zümerası vardı içerde.. çünkü ileriye geçemeyiz RABBike bilmeye,bulmaya, olmaya ve yaşamaya geçemeyiz açıksa şah damarımızdan yakîn olanda bizle biledir bizi hava gibi yutan da bizimle biledir biz zâten yazı tura atarak ortaya çıkmadık, ilk halk edilen canda da biz vardık hiç makas yemeden babadan babaya babadan babaya bu güne geldik.. bizden sonra neslimiz de devâm etmektedir bedenen devâm etmektedir mânen ve maddeten de devâm etmektedir.. genetik kartları şunları bunları tüm açık seçik budur ve devâm ediyoruz.. ama ortaya çıkışımız çok basittir.. tıpkı bir yer altı suyu gibi ortaya çıktık beden giydik olaylar yaşıyoruz testimiz kırılınca yine aynı yola devâm edeceğiz.. ama burdaki küçük bir oyunun çıkışın yer altı suyu çıktı dağın yüzünden biri sürü engeller oyunlar şeyler bulanmalar çağlamalardan mağlamalar sonra akdenize durdu aradaki oyunun bir videosu izlenecek o kadar yoksa ALLAHu zü’L- CeLÂL var ettiğini var etmiştir ve etmektedir kimse ne yok edebilir ne var edebilir söz konusu değildir..

Çale kalem içimden geçtiği şekilde anlamaya anlatmaya çalıştım eksik yanlış hata olursa onlar tamamen benim gözlüğümün kirleridir bakın gördüğümün ve gözümün demiyorum gözlüğümün kirleridir çünkü benim gözlüğüm kirli iken gerçekten eksik görebilirim yeşili kırmızı görebilirim eğer kirletmişsem gözlüğümü gözüm güzeldir çünkü gördüğüm de güzeldir.. gözlük ise, benim kaderimdir yaşam tarzımdır içindeki bulunduğum ve imtihan edildiğim şeylerdir ben onu oynar dururum.. Bunun için zâten her ÂN, kirlenmek üzereyiz bir MuhaMMedî Melâmi yemek tabaklarına benzer “kirlenmem temizim” felân demez “arkadaş ben günde beş vakit yemek yenilen tabak gibiyim benim peygamber aleyhisselâtı vesselâm'ımda böyleydi beş kere yıkanırız biz kirlindikçe yıkanırız kirlenmem diyeni biz bilmeyiz biz kirleniriz.. yâni öyle olan ezel ebed tertemiz olan ALLAH celle celâlihudur tertemiz olan..
Dediğim gâyet net anlaşılıyordur MuhaMMedî Melâmet hoş bir şeydir murayilik değildir MuhaMMedîliktir çünkü onun için melâmet selâmete çıkarır zâten.. halk için melâmet, melânet getirir ALLAH celle celâlihu korusun lânete götürür.. Hakk için melâmet ise, selâmet getirir İnşâe ALLAH öyledir zâten..

Sorusu olan varmı evet Garibân canım geç geldin ama sana bu cd yi sohbeti göndeririz çok degişik bir sohbet oldu çünkü yeni konulara girdik biraz yeni açılımlara doğru gidiyruz ki bunlarda yavaş yavaş bu önümüzdeki sûreler bunları kullanacağız çünkü hakikatı hakk nedir “hakikat-ı nun” nedir?.
“hakikat-ı kaf” nedir?.
“nur-u nun” nedir?.
“nur-u kaf” nedir?.
“nuru mim” nedir?.
“nuru ayn” nedir?.
bendeki nur-u ayn peki imânâ nuru diyor “amel nuru” ya da “ahlâk nuru” ne dersen de işte benim “oluş nurum” yâni “nur-u ayn, ayan-ı sabite nurum”..
nur-u mim zâten belli..
nur-u kaf Kudret Nuru KÛNdaki Kudret Nuru bu işte içindeki..

ALLAHın nurunun “kevne” çeken bir mekanizma o “doğurma” ikisi de ordan doğmaktadır zâten nur-u mim.. nur-u mim doğmakta ve doğurmaya devâm etmektedir.. ayrıca nur-u ayn, nur-u ayn dedin mi artık ne kadar “ayn” varsa biri çıkıyor “ben keçiyim” diyor biri çıkıyor “ben kuşum” biri diyor ben şuyum biri diyor ben buyum.. oooooh kesret âlemi artık “Elhakümüt tekâsüru” de gel beriye her can kudsal her can bir tane her can ALLAHu zü’L- CeLÂL in canı.. kıymet bakımından değer bakımından her bakımdan iyi kullan kötü kullan imtihanı.. o ayrı bir şey işler onlar işler hakikatta bir tek can “el Hayy” vardır geri kalanlar iğreti izafî geçici belli bir imtihan için kullanma halleridir İnşâe ALLAH.. işte kullanıyoruz kullanıyoruz.. kapatmadan birle girdim bu günde ne hikmetse.. önümdeki şiiri de okuyum ondan sonra soruları alalım kalkalım yâni herkes serbest kalsın bizim benim şiir yazmada bir sistemim vardır eee ben meselâ şiir yazarken öyle düşünerek yazamam ÂNında çalakalem..

AKLIM…

AŞK Ezel katıldı AŞ’a
NASİB Oldu GELdi başa
Her nefes YÂRinle yaşa
Gayrı>Yâd’ı anma Aklım!..

Böyle sesli söyleyerek yazarım hiç kafiyeyle uğraşmam çünkü kendi dökülür gelir başka yazamam yâni..
*

Mest melâmî Arabî’yim
Ayak altı türabîyim
Hâl-i Hazır harabîyim
Külüm köze banma Aklım!..

Gibi söyleyerek yazarım ve suratle yazarız düşünme zamanı çok az olur düşündüğümüz zaman kendimiz zevklerde felân çok düşünme olur ama böyle şiirlerde geldiği gibi geçmesi lâzım..

*

Sanma SENden ayrıdır HAKK
AYNın değil GAYRıdır HAKK
Hamd -Şükür Hayrıdır HAKK
Şikâyet-Şerr kanma Aklım!..

*

Bu sonsuz düzenin dengi
Sendeki AŞKın âhengi
Yedi sesin yedi rengi
Tevhid>Başka sanma Aklım!..

*

Yanar dağın dışı yeşil
İçindedir kızıl kor bil
Bilinmesin kim kim değil
Âşikâre yanma Aklım!..

*

Hükme uy şerle barışma!
Hayrdan gayrı karışma!
ASLın AŞK ile yarışma!
Kendi kendin yenme Aklım!..

*

Hâlin hâlis kıl ki Dine
Düşme Arzın Sâfiline
Arş-ı Âlâ İlliyyine
İnşâALLAH!.. inme Aklım!..

*

Ezeldir Ebedîn eşi
Ahret için Aşk Güneşi
Kandırmasın Dünya Leşi
İki ata binme Aklım!..

*

Razı ol-bil hüküm HAKK’ın
=>İ’tidal Kemerin takın
“İfrattan “Tefritten sakın
Sakın yanma-donma Aklım!..

*

Tohumdan tohuma gerçek
Kök-Gövde-Dal ile Çiçek
Bülbül olan GÜL BİLecek
Başka dala konma Aklım!..

*

Testere ol! İkileme..
Rende gibi “hep sen!” deme
Keser olup “ben ben!” deme
Hep kendine yonma Aklım!..

*

Dehşet-Hayret Hayranında
Cevlan “Can” ın Seyranında
Aklın topla Devranında
Deli deli dönme Aklım!..

*

AHAD’ın AHMED Âşığı
İkram Kevseri’n Kaşığı
Nur-u MuhaMMed ışığı
Hakk’a hamd et! sönme Aklım!..

*

Gel el ver Meydan Erine
Ehl-i Beyt’in Serverine
Gir MuhaMMed Kevserine
Kirin ile yunma Aklım!..

*

Kul İhvanî Tevhid Taşın
Kırk sekize erdi yaşın
Altın tabak ile başın
Kör Şeytan’a sunma Aklım!..


26.01.96 08:53
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEKÂSÜR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Diyor ki: “SORdum ve DEdi!.” gece yarısı seherde;

SORDUM ve DEDİ…

Uyandım Seherde BüLbüL Sesi Var
Sordum Gonca GüLe Bunun Nesi Var
“Ah!.” Çekip =>AğLayıp İnLemesi Var
“Bir Kara Sevdâya Düşmüş De!.” Dedi!..

Bülbül böyle dedi.. yâni gül böyle söylüyor: “Bülbülün nesi var?.” Dedim. Gül de diyor ki: “AHh!. çekip ağlayıp inlemesi var, bir kara sevdâya düşmüş de!.” Dedi.. herkesin bir kara sevdâsı var.. herkesin.. kimisinin yat, kimisinin kat.. kimisinin şu, kimisinin bu kara sevdâsı.. o kadar çok ki çokkk!. Öyle arkadaşlar tanıyorum ki, çocuğu olmadığı için dünyası zindan olmuştur.. ALLAH celle celâlihu korusun!. Öyle arakdaşlar tanıyorum ki, çocuğu olduğu için dünyası zindan olmuştur, dünyayı dar getirmiştir bir tek çocuğu, nerdeyse milyarder adamı ekmeğe muhtaç ettirmiştir!. ALLAH celle celâlihu korusun her türlü halleri yaşatmıştır..
Ve en yakîn sevdiğim arkadaşların birisi de, bütün ömründe o “ah!.”ı çekmiştir yaşamıştır.. sonunda Ameriekda Tır ŞÖförlüğü yaparken kazada ölmüş cenâzesi gelmiş..
Demek istiyorum ki kara sevdâlar öyle değişik ki..

Resim

Gecesi Gündüzü=>Ah!. İLe Zârmış
Kendin Kaybettiren SEVdiği Varmış
=>SaçLarı Ağarmış>Benzi Sararmış
YoruLmuş Yıpranmış Koşmuş da Dedi!..

Resim

BiLen Demez Dostum NoLmuş Bir Zaman
Kendinden BoşaLmış>DoLmuş Bir Zaman
Buz-Su-Buhar-BuLut=>OLmuş Bir Zaman
=>ÇağLayıp=>Köpürmüş Coşmuş da Dedi!..

Resim

ÇiLemiş =>ÇiLesin =>ÇiLe BüLbüLü
Yedi Renkte AÇmış->GönLünün GÜLü
KayboLmuş Dumanı SavruLmuş KüLü
=>“Kendi Ateşi”nde=>Pişmiş de Dedi!..

Buraya parmak bastım; “kaybolmuş dumanı savrulmuş külü, kendi ateşinde pişmiş de” dedi.. kendi ateşinde pişmeyenler dâima hamdır yozdur ve yazıktır.. Onun için MuhaMMedî MeLâmette asla ne mürşid müridine, ne de bu yolun bir tek hizmetçisi diğerine katiyyen bir şey verip alamaz.. Ancak ve ancak onda olanı açığa çıkarır, hizmet eder, olgunlaştırır, kullanmasını kendi vicdanında, kendi aklında, kendinde kazandırır!. Öyle olmazsa zâten kalbden kalbe yol da bulamazlar, kapanırlar ve birbirinin kilidi olurlar ALLAH celle celâlihu korusun!. MuhaMMedî HAKk ve HAYR Bağı kuramazlar!.
MuhaMMedî HAKk ve HAYR Bağını kurdukları zaman ise, zâten Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle =>“BİZ BİR-İZ”dir..
HAKk TeÂLÂ’nın hikmeti gereği kaderini bu İmtihÂN ÂLeMinde şöyle ya da böyle yaşamak başka şeydir..
Hep söylüyorum ama anlatabiliyor muyum bilmiyorum.. Önemli olan o hattın bağlı oluşudur.. Sen beni Mekke’nin Kapısına dik de, elektirik direği gör.. Önemli olanın ceryan olduğunu, can ceryanının olduğunu Nûr-u MuhaMMed ki, NÛRuLLAH olduğunu anlayıp ya da anlamayıştır!.
Direklik bir kaderdir; kadın olmuş, erkek olmuş, buradaymış, ordaymış, şöyleymiş, böyleşmiş, şuymuş, buymuş bunlar böyle olmaktadır zâten ki, olacaktır da.. Ne dersen de, sana düşen sadece “farkındamısın?.”.. “evett!.”
Farkın farkındamısın?. Farkın terkine geldin mi?. “Evett!.”
Terkin çarkında mısın?. “Evett!.” Yâni olukbaşına geldin mi?. “Evett!.”
O zaman “çark”a gel buyur, iki taşın arasına gir, buğday gibi ezil “gar”ka gel!.
Garka gelki, Nur-u MuhaMMedde, Nur-u MuhaMMed oL İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
“Kaybolmuş dumanı savrulmuş külü kendi ataşinde pişmiş de!” dedi

Resim

İhvÂNim =>Sînesin Sazını ÇALmış
AŞKın Deryâsından BİR DamLa ALmış
MecNÛN’u>LeYylâ’sın ÇöLüne DALmış
=>“AkıL DağLarı”nı =>AŞmış da Dedi!..

24.01.1996 21:12 4 rmzn antlya..

Buyurun;
“Men arefe nefsehu” MecNÛN’un..
“Fakat arefe RABBehu” LeYylâ’sın ÇÖLüne dalmış!.
AKıL =>“Radiyeten ->Merdiyeten” OLmuş, kendi “BenLik DağLarı”nı aşmış ve NAKLe ULAŞmış ise, o zaman kendi ateşini yâni o Câhiym CeheNNemlerini görmüş demektir..
Zâten görecek ki, kendi ateşinde yanacak..
Zâten evet külü savrulacak ki, bir daha yanamaz küller ve ancak ham-yaş odunlar yanar.. odun gitmem!..
“Kaybolmuş dumanı ne demek yahu Garibân?.” Diyorum..
O da diyor ki: “Hocam ben desem ne olacak ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin adına şerefine gurban olurum!.” deyip geçiyor..
Buyur bakalım Garibân’ın dumanını bulan varsa getirsin!.

Ne zamanda bilmiyorum bir zevk vardı bu günlerde ben bakarken gördüm “Âşıklar ayaklarına nalları ters çakan atlardır!. Âşıklar ayaklarına nalları ters çakılmış atlardır!. Ancak âşıklar anlar ki onlar bu tarafa gittiler!. Ahmaklar ise, ahmakça ize baktıkları için sanırlar ki, ters çakılı nal geldikleri yere gidiyorlar sanırlar ve hep ŞEYtÂN-Larını İZLerLer..
Ham Akılda böyledir ki, nalları ters çakılmış bir at gibidir, peşine düşerseniz yanlışın ortasına götürür.. Halbuki normalda bir iz izleyen adam bakar atın izine der ki: “bu tarafa gitmiş!.” Der ve ters çakıldığı için sizi yanlış yere götürür.. Ham Akıl neden böyle?. Hâşâ ALLAHu zü’L- CeLÂL dünyayı yaratmasa mıydı?!. Hani ne olmalıydı ki?. Sistemi kurmasa mıydı yok mu böyle birisi!!..
Küllî ŞEYyin, âletlerin ustası var da, hâşâ bu kâinâtın mı ustası yok!. Kendi kendine mi Oluşmakta Eşyâ, Olay, zamÂN ve ZÂNNLar..
Ne demek kendi kendine?. Yâni kim kendi kendine ne yapabilmekte yarım nefese mahkumken!.. Böyle bir şey yok!.
Onun için kör ham Akıl, kendini yaratmaya çalışır, yaratanını yaratmaya çalışır hâşâ !.
Onun için bunlar bizim tamamen dışımızda olan şeyler!.
Yâni bizim düşünce sistemimizin dışında!.
Bu şiirlerde böyle o zamanların hep çİLLELerini görürüm güzeldi tabi!.
1996-lar hârikaydı.. Benim en coşkulu zamanlarımdı çok acı zamanlarım ama güzel zamanlarımdı!. Çok hoştu, şimdi çok özlediğim zamanlarım olur!.


HU DOST!..

KuLak Ver KaLbimin Umut “UD”una
Götürsün GönLünü=>Sırr Hududuna
Korku Ufuğunun=>“HAKK Umudu”na
Kırk Kanat KaLbinLe=>Şimşek Çakımak..

Resim

Hak MuhaMMed ÖZ GüzeLim Efendim
=>“EhL-i Beyt”e BağLı BeLim Efendim
“GeyLanî”mden Kuddûs YeLim Efendim
=>“Seherin Şeydâ”sı =>AŞKı Şakımak..

Ahmedi Kuddusi kaddesallahu sırrahu Hazretleri, Bor’daki meşhur MuhaMMedî HAKk ÂŞIKı..
“Kuddusi Her an
Huu demek ister!.”
Ahmet Özhan'ın okuduğu ilâhilerin sâhibi ve çok harika bir mürşid-i kamildir..
Gerçekten 18 yıl Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ravzasında kalmıştır..
Önce 11 sene gitmiştir çocukları BOR’da kalmış.. Bir Seher, Hasan Dağına doğru yürümüş gitmiş.. “Delirdi gitti dağa!.” Demişler.. Ve bir daha bulunamamış..
Ama Mekke’e ve Medine’ye gitmiş 11 sene sonra gelmiş, biraz durmuş bir daha gitmiş 7 sene daha kalmış..

Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahunun Kadirî Tarikatının Abdullatîf Kolu için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemden izin alıp kurdu..
Benim tüm âlimein de elân mensubu olduğumuz Kadirî Tarikatı olarak icâzetli ve izinli olduğumuz yolu kurandır.. Abdullatîf Yolunu istemiştir zikir olarak sadece “Tek-Bir TEVHİD” üzerine..
Ahmedi Kuddusi kaddesallahu sırrahu BaBam, Divanında da aynen böyle yazıyor;
Ey Azizim: “Bir ALLAH celle celâlihu dostu bulamadım, yol bulamadım!.” diyorsan “TEVHİD üzere verdim gitti!.” Diyor..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adına “Lâ iLâhe İLLALLAH” diye verdim, onun şartı yok zâten!..Herne HÂLdeysen gel.. Cenâbetsen CENÂB edecektir İnşâe ALLHu TeÂLÂ!.

Resim

=>“Eşyâ ->OLay BatakLığı”n->AŞıp da
ÖZde RABB’ın BuLmak Bağrın DEŞip de
“İS”nı DOĞurmak>“Meryem-Leş”ip de
TEVHİDin=>TEVHİDLe BUrda DOKUmak..

Resim

MuhaBBet=>Mancınık BAŞına VARmak
=>VARını-YOKunu =>YÂRine VERmek
“Nemrud’un NÂRı”na=>RızayLa GİRmek
“İBRAHÎM’in AŞK GÜLLeri”n =>KOKUmak..

Resim

AÇ GÖZün İhvÂNim =>Etrafına BAKk
İmtihÂN ÂLEMi =>HaLk İÇİnde>HAKk
Nerde->İLim->İrade->İdrak->İŞTiRAKk
KoLay DEğil DOstum->Kur'ÂNı OKUmaKk..

04.02.96 18:42 antlya..

Resim

ALLAHümme salli ve sellim ve barik ala seydina MuhaMMedîn abdike ve nebiyyike ve rasâluke ve nebiyyül ümmiyyi ve ala âlihi ve sahbihi ve ehlibeytihi..

ALLAHümme ve sellim ve bârik alâ seydina MuhaMMedîn nuru'z- zât, sırrı sarii fi'l- cemil esmâyı ve's- sıfat. Bi adedike ilmiken dâimen kesiren mubâreken tayyiben fihi..

ALLAHümme salli alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ve alâ âli Seyyidinâ MuhaMMedîn bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.
Salaten tekunu leke rıdâen ve Yâ RABBülâlemin! li hakkıke edâen..

Salaten tekunu leke rıdâen..: Biz bu salatı senin rızan olsun diye
Ve li hakkıke edâen..: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin üzerimizdeki hakkını edâ etmek için söylüyorz yâ RABBu’l- ÂLeMîn..
Diye bitiyor ki, Şahı Nakşibendî kaddesallahu sırrahu Hazretlerinden geldiği söylenen bir eklemedir ve doğrudur da..
Yâni ALLAHu zü’L- CeLÂL in rızası için ve de, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin hakkını edâ etmek için söylemekteyiz ve bu hakikattir İnşâe ALLAHurRahmÂN..
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön