Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MÂÛN SÛRESİ SOHBETİ

SoHBeTi yapan: KulihvÂNi
SoHBeTi yazan: Hakan
SoHBeT Tarihi:?

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselâtü vesselâmı aleyke Ya RasûlALLAH SallALLAHu Aleyhi vesellem istecartü
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

SaLL, ceLâLdan başlayan yüreğimize kadar inen bir ipin adıdır.. bağlantının adıdır.. anlatabilmek için söylüyorum ki, Keban’ı buraya bağlayan kablonun adıdır SaLL.. SaLL var ise İSaLe olur ve buraya cereyan gelir.. arızasız ise, tüm bağlantısı tamamsa, ara bağlantıları tamamsa, buradaki prizde bir sorun yoksa ve âlette sorun yoksa işte ozaman buradaki mü’min yüreğindeki elektrik yanar ve CÂN CERryÂNı Gelir İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillâhi’r- Rahmâni’r- Rahîm.

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve SeLLimû teslîmâ (teslîmen).: Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebî’ye (Peygamber’e) saLât ederler. Ey iman edenler, siz (de) O’na salât edin! Ve (O’na) teslim olarak salât edin!(Ahzâb 33/56)

Şimdi şu ÂNda ŞeÂNuLLAHta “ALLAH celle celâlihu ve melekleri peygamberine saLâtü selâm ediyor” ne demek?.
Yâni Keban’daki şartel indi.. “yâ eyyuhâllezîne âmenûALLAH celle celâlihu, ey iman edenler.. yâni iman işlerindeki Nurullahı, Nur-u MuhaMMed’e çevirip onu fiiliyata getiren insan iman etmiştir.. Ey iman edenler şimdi siz de “saLLû aleyhi ve seLLimû tesLîmâ
Şimdi siz de peygamberinize tAMM teslim olun, canı gönülden teslim olun, evet iman edin, SaLL edin saLât edin..
SaLL, LütfuLLaHın, Lütf-u MuhaMMedîyeye çevrilip, bize kadar bizim sahib olacağımız, yâni kullanma yetkisi olduğumuz alana kadar gelmesidir bir anlamda.. Sanki cereyânı biz kullanacak hale geçiyorsak orada otuz bin volttur, burada yüz yirmi volttur.. bu KİMse tevhidi biliyorsa, buna SaLL denir ki bu, vird olarak çekilen zikirlerde de böyledir.. Yoksa avara kasnak çevirir gibi gırgır işi değildir hâşâ!.
Çünkü gelecek ve ele geçen bir şey yoktur.. ciddiye almaz ve boşuna kasnak çevirme gibi hayalî SaLL olmuştur.. Ama irsâl olmamıştır..
Oysa gerçek NÛR fiilen sizin malınız haline gelmiştir, fiilen kullanılıyor.. Yoksa elektiriğin yoksa, dünyayı âletlerle doldursan bin yıl gel desen de beklesen havanı alırsın.. ve durmadan Kur'ÂN-ı Kerîm okusa, yalvarsa yakarsa boşuna ceryÂN yokk!.
Ben özür dilerim bakınız ben, kendi mikrofonumu kapatmışım da, boşa konuşuyormuşum işe bakınız..

Ebubekir radiyallahu anhu Rivâyet ettiği bir salâvâtı şerifedir..
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in buyurduğunu buyurmuştur.. Hadisi getiren Ebubekir radiyallahu anhu dır.. fakat hadis Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e aittir.. BUYuran Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir..:


6. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Ebu Bekir (radiyallahu anhu)’nun rivâyet ettiği
Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyurduğu salâvât:


Resim

TÜRKÇESİ:
Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l- evvelin
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedin fi'l-âhirîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'n- nebiyyîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l-mürselîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l-meleil alâ ilâ yevmiddîn
Vefi küllü vaktin ve hîn.

MÂNÂSI:
ALLAH'ım! Geçmiş nesiller içinde Efendimiz MuhaMMed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Sonraki nesiller içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Peygamberler içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Resûller içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Hesab ve karar gününe kadar yüce toplanma yerinde
(mele'i-a'lâ içinde),
her vakit ve her zamanda
Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle!


Resim

Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l- evvelin.
ALLAH'ım! Geçmiş nesiller içinde Efendimiz MuhaMMed (SALLallahu aleyhi ve SELLem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!.
Allahümme SaLLi.. Allahım SaLL et Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’i bize BİLdir BULdur OLdur ve YAŞAt ve SeLLim TeESLim olarak ona iSLâM olarak..
Bütün geçmiş zamanı kapsayacak şekilde saLâtımızı SıLÂmızı sağla ve SaLL et.. ve SeLLim, teslim olarak. MuhaMMed aleyhisselâm Efendimize..

Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedin fi'l-âhirîn..
Sonraki nesiller içinde Efendimiz MuhaMMed (SALLallahu aleyhi ve SELLem)'e salât et!. Rahmetini ihsân eyle!. Âhirinde de SaLL et yâ Rabbu-l âlemin..

Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'n- nebîyyîn.
Peygamberler içinde Efendimiz MuhaMMed (SALLallahu aleyhi ve SELLem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e, bütün nebîler içinde, ALLAHu zü’l- CeLâL’den bize nur taşıyan nebîler içerisnde Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimize saLâtu selâm et!.

Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l-mürselîn.
Resûller içinde Efendimiz MuhaMMed (SALLallahu aleyhi ve SELLem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
İrsâl edici, risâl ediciler, peygamberler, melekler, kitaplar.. kim bir haber getiriyorsa Rasulullah ve ALLAHu zü’l- CeLâL’den bizim irsâl âlemimize, kulluk âlemimize, onlara da SaLL et ve SaLLi ve SeLLim bağla ve teslim olmamızı sağla!.

Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l-melei’l- alâ ilâ yevmiddîn
Vefi küllü vaktin ve hîn.

Hesab ve karar gününe kadar, yüce toplanma yerinde (mele'i-a'lâ içinde),
her vakit ve her zamanda
Efendimiz MuhaMMed (SALLallahu aleyhi ve SELLem)'e salât-ü-selâm eyle!

fi'l-melei’l- alâ .. ilk yüce toplulukta..

مَا كَانَ لِي مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَإِ الْأَعْلَى إِذْ يَخْتَصِمُونَ
Resim---Mâ kâne liye min ilmin bi’l- meleil a’lâ iz yahtesımûn (yahtesimûne).: Benim melekler topluluğuna ait ne ilmim olurdu, onlar (Âdem’in yaratılması hakkında) münakaşa ederlerken?( Sâd 38/69)

Âdemoğlunun yaratılışından kıyamet gününe kadar yüce toplanma yerinde cem olacak halde iken bu zamana kadar her vakit ve her zamana Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e SaLLımızı sağla yâ RaBbenâ!.
Vefî küllü vaktin ve hîn.. bu ozaman da, şimdi ve de bütün zaman dilimlerini kapsayacak şekilde olsun SALLımız İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Evet bu gün şöyle namaz sûrelerine bakalım diye düşünüyoruz.. evet maun namaz sûrelerimizden, bu gün bir miktar bakalım.. bakalım çünkü biz sürekli namaz kılıyoruz ALLAHa şükür!. SaLL ediyoruz.. ediyoruz da ne diyoruz.. i çünkü başlarken de söyledim SaLL işin temelidir.. SaLL madde ve mânâ Lütfullahına sahib çıkıştır.. bunun yolu Lütf-u MuhaMMediye ve Lütfullahtır.. başka yolu yoktu..r işte bunlardan Lütf-u MuhaMMediye ulaşım âletine, aparatına ihânet oldu mu, ALLAH korusun Lütfullah Lânetullaha dönüşüverir.. ondan dönüşür zâten..
Ebu Cehil, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e azılı düşman kesildiği anda ALLAHu zü’l- CeLâL, ona ait, Ebu Cehil’e ait olan Lütfullahı Lânetullaha çeviriverir..
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e hakaret, İslam dininde Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e hakaret, ölüm hükmünü alır, öldürülür peygambere harekette.. ALLAH celle celâlihu’ya harekette öldürülmez, şans tanınır; tanıyamamış, bilememiş anlayamamış, gibi tövbeye ya da hapse götürülür.. ama âleni olarak Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLküfrederse, derhal öldürülür.. mürted kabul edilir..

MüRted: İrtidad eden. İslâm dininden dönen.(İrtidat, din-i celil-i İslâmı kabul ettikten sonra dönmektir. Yâni: Esasen müslüman olan veya bilâhare İslâm dinini kabul etmiş bulunan bir şahsın, bilâhare dönüp başka bir dine intisab etmesi veya hiçbir din ile mukayyed bulunmayıp inkâr-ı mahza sapması demektir. Bu hale "riddet" de denir. Böyle bir şahsa da "mürted" denir. Ist.Fık.K.)(İslâmiyet, sair dinlere kıyas edilmez. Bir müslüman, İslâmiyetten çıksa ve dinini terketse, daha hiçbir Peygamberi kabul edemez; belki Cenâb-ı Hakkı dahi ikrar edemez ve belki hiçbir mukaddes şeyi tanımaz; belki kendinde kemalâta medar olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder. Onun için İslâmiyet nazarında, harbî kâfirin hakk-ı hayatı var. Hariçte olsa, musalâha etse; dâhilde olsa, cizye verse; İslâmiyetçe hayatı mahfuzdur. Fakat mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Çünkü vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyyeye bir zehir hükmüne geçer. Halbuki Hristiyanın bir dinsizi, yine hayat-ı içtimaiyeye nâfi' bir vaziyette kalabilir. Bazı mukaddesatı kabul eder ve bazı Peygamberlere inanabilir ve Cenab-ı Hakk'ı bir cihette tasdik edebilir. M.)(Ecnebi dinsizleri gibi de olamazsın. Çünkü onlar bir peygamberi inkâr etse, diğerlerine inanabilirler. Peygamberleri bilmese de, Allah'a inanabilir. Bunu da bilmezse, kemalâta medar bazı seciyeleri bulunabilir. Fakat bir müslüman, en âhir ve en büyük ve dini ve dâveti umumi olan Âhirzaman Peygamberi Aleyhissalâtü Vesselâm'ı inkâr etse ve zincirinden çıksa, daha hiçbir peygamberi, hatta Allah'ı kabul etmez. Çünkü bütün peygamberleri ve Allah'ı ve kemâlâtı onunla bilmiş. Onlar onsuz kalbinde kalmaz. Bunun içindir ki, eskidenberi her dinden İslâmiyete giriyorlar. Ve hiçbir müslüman, hakiki yahudi veya mecusi veya nasrani olmaz. Belki dinsiz olur, seciyeleri bozulur; vatana, millete muzır bir hâlete girer. Ş.)(Maahâza beşeriyetin hakiki bir din dâiresinde umumi bir uhuvvet teşkil ederek mesudane yaşaması, müslümanlıkta bir gayedir. Umum beşeriyetin menfaatleri de bunu muktezidir.Binaenaleyh hakiki bir din olan İslâmiyetin mehâsin ve mealisini anlamış olması iktiza eden bir müslimin bilâhare bu gayeye muhalif hareket etmesi; hem kendisinin, hem de âmmenin menfaatlerine münafi âhenk-i umumiyi ihlâle bâdi olacağından hakkında böyle bir cezayı müstelzim olur. Umumun selâmeti için böyle bir cezanın vücuduna ihtiyaç vardır. Ist.Fık.K.)İslâm dini, maddî ve mânevî; ferdî ve ictimaî bütün iyilikleri kendinde topladığından, İslâmiyeti terketmek, bütün iyilikleri terketmek demek olur. Bu itibarla mürtedde hiçbir hayır ve salâh kalmaz, canavar bir hayvana inkılab eder.


Çünkü islam şeriatı, islam hükümleri, Kur’ÂN-ı Kerîm buna âmirdir-emreder.. çünkü Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem bilinmek üzere gelmiştir, bilinecek tarzdadır, stildedir.. yâni biz SaLL ediyoruz, SaLL ne demek?.
Hiç gördük mü, duyduk mu, ve mümkün mü ki, bir sâlavât RABB ile başlamaz.. Allahümme SaLLi yerine, Rabbi SaLLi ile başlamaz, bir sıfatla başlamaz.. mümkün mü.. neden başlamaz?. kesin hüküm olduğu için, mutlak hüküm olduğu içi..

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen).: Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

innellahe.. şüphesiz ki, şimdi ALLAH buyuruyor.. ben başlıyorum şimdi sâlavâta, Hacı Mahmut başlıyor, Emin başlıyor, buradakiler başlıyor ki BİZ başlıyoruz..
Allahümme SaLLi” dediğimiz anda, otomatik olarak şarter düşüyor ve, ALLAHu zü’l- CeLâL bizzat kendisi, melekleri, peygamberini SaLL ediyorlar.. ne buyuruyor: “yâ eyyuhâllezîne âmenû” ey Nurullah Mimini almış, Nur-u Mim’den kendisine pay bulmuş, iman etmiş, ey iman etmiş olanlar.. siz de SaLLu SeLL edin.. sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ ..ona teslim olarak.. silm olarak, tam teslim olarak, kenetlenmiş olarak, selâmat içinde sila-yi rahmetin Rahmet Peygamberine, Rahmetenli’l- âlemînine, doğrudan doğruya bağlanan.. yâni yüreklerinizdeki Nur-u MuhaMMed prizine, kendi kimlik tevhid fişinizi, şehâdet fişinizi hemen takın!.
Taktık!. ne oldu?.
Allahümme SaLLi ala seydinâ MuhaMMed” Bizim lamba yandı..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---Allâhu nûru’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), nûrun alâ nûr (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhu’l- emsâle li’n- nâs (nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun).: Allah, göklerin ve yerin nuru’dur. O’nun nuru, içinde misbah (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübarek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nur üzerine nurdur. Allah dilediğini nuruna hidayet eder (ulaştırır). Ve Allah, insanlara örnekler verir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.” (Nûr 24/36)

Allahunuru’s-semavati ve’l-ard
Âyeti bizim burada tecellî etti arkadaş.. çünkü biz gerçekten tam teslim olduk.. ne kontak yaptı, ne kaçak yaptı, ne de pis-pas vardı her şey tertemizdi, fiş priz bir şey kalmadı.. Keban buraya geldi.. biz Keban’a vardık.. Yâni şahdamarımızdan Akraba-yakın olan Rabbu'l-âlemîn hakikaten şahdamarımızdan yakınmış.. gerçekten yâni hakikaten yakınmış.. hayal zannediyorduk hakikatmiş, dosdoğruymuş.. olduğu halde gözükmeyenmiş..
Anlayamayış, sebebsiz işe çeviremeyişimizdendir.. ne bileyim ben, bir kablo çekmiş Emin, işte buraya getirmiş diyor ki: “Bunun içinde cereyan var
Ben de diyorum ki: “Yoktur nerden bileyim ben bir şey çıkmıyor ortaya!” İyi de, kontrol kâlemiyle kontrol edersin, var mı yok mu diye bir bakarsın.. ya da bağlarsın.. bir şehri İstanbul’u cennete çeviren, ışıl ışıl yapan, bilek kalınlığında kablodur ve içinde ne olduğu bilinmeyen, ancak yaptığıyla bilinen ve daha tekniğin çözemediği, insanoğlunun aklının eremediği bu mekik teorisi nedir kardeşim?.
Durmadan gidip gelen alternatif akımdır, mekik akımdır!. Anladım da, bu nedir Keban’dan buraya akarak mı geliyor?. Su gibi akıp mı geliyor, kaç dakikada geliyor, kaç saniye de geliyor, hızı mı var?.
Hayır yok!. Nedir peki nedir?.
KÛN fe yeKÛN nedir?Her ÂN ŞeÂNuLLAHta Yeniden Yaratış.. SeBBehâ..
Saniyenin dilimleri altında yok oluşlar, var oluşlar nedir?.
Atom dönüşlerindeki bu muazzam enerjiler nerden alınıp, nerden veriliyor, kim bunu te’min ediyor, nasıl oluyor?.
Korkunç büyük kürreler dönüyor.. bu dönüş hızını nerden buluyorlar, etrafında atmosferleri var, sürtünmeler var, hesaplar var, kitaplar var.. Demek istiyorum ki, korkunç bir şey.. aklımızın eremeyeceği kadar KÛN fe yekûn.. yok oluş, var oluş içinde yaşarken SaLL da böyledir.. SaLL da böyledir.. Buna iştirak aklın; İlahî İLİM, MuhaMMedi ehl-i beytiî EDEB, MuhaMMedi İrfÂN ve Rabbanî bir ErkÂNla olur, temin edilir..
Aksi takdirde, hayatı boyunca bir yere bağlanmış hayvan gibi.. afedersin zikkelenmiş bir at gibi dört nala koşturursunuz.. dersiniz ki: “Konya’ya vardı!.”
Eğer ip 4 metre ise, 4 metrenin dışına çıkamaz ve sadece daire çizer dolapçı beygiri gibi döner durur..
Câhilce, bin kere câmiye gider, bin kere câmiden gelir, ama ne kıble kalır hâdi kıbleyi buldu, buradan da Kâbe’ye kadar put doldurur ALLAH korusun kendim için söylüyorum!.
Bu nedir?.Bu yazıktır.. öbür türlü olduğunda şahdamarından yakın olan Rabbısını; BİLip, BULup, OLup, YAŞAdığında zâten Kâbe buradadır, bura Kâbedir.. ne farkeder çünkü, çünkü şahdamarından yakın olan RaBBisini BİLebilmesi için kendini BİLmesi lâzım kendisine bağlanan eli BULması lâzım kim olursa olsun ve onunda mutlaka MuhaMMed aleyhisselâmın elinde OLması lâzım, olması lâzım.. kimse diyemez ki: “Ben, benim babam olmadan, yazı turayla doğacağım!.”
Böyle bir şey mümkün değil ALLAHu zü’l- CeLâL’in nizamında, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem sünnetinde..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde oldu diye, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine mi bağlayacak hâşâ!. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemle ne diyecek bize, şahdamarımızdan yakın olan Rabbımızla yaşıyoruz biz.. “Buyurun Allahuekber!.” diyecektir Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..
çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin neydi görevi?.
İrsâl etmekti.. irsâl neydi?.. taşımaktı, götürmekti.. irsâliye fişi gibi yâni.. “Aldım paketini ya Rabbi, getirdim sana!.” Demekti..
çünkü “Rasûl-Allah” Arapça tersten tercüme edilir.. irsâl eden, sıla eden, götüren, götürülen.. bu HaKk’a KULLuk İŞİnde görevli-yetkili.. Türkçedeki gibi elçi ne?.. ne elçisi bir devletin elçisi mi yâni?. Ateşe’si mi hâşâ?.
Türkçe de kelime bulamadığımız için öyle demek zorundayız ne diyelim.. Ama risâl arapça da SaLL kökünden gelir, ulaşım kökünden gelir, ulaştıran anlamına gelir.. O işi yapan nedir?. misafir seferdir.. misafir sefer edendir.. ne dir SaLL SaLLdır.. risâl nedir SaLL ettirendir.. yâni ben dilci değilim, arapçacı değilim ama benim gönlüm böyle yapar.. ama yanlış da değil doğru diyorum.. câhil herkesin söylediği gibi: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hâşâ, bir postacı gibi Kur'ÂN-ı Kerîmi getirdi bıraktı öldü gitti!.” Diyemeyiz..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, aynı zamanda “hayy”dır.. hayydır şu ÂNda.. yâni ne demek hayydır?. yâni Keban’dan gelen elektrik gibi şimdi şu ÂNda, İŞİnin başındadır, hayydır!. Ne demek istiyorum?.
Hadi dedik ki kardeşim, Rabbulâlemîn hâşâ benzetmek için söylemiyorum ama diyelim ki, sonsuzdan gelen bir elektrik gibi farz edelim bendeki priz de mi öyle?.
Hayır öyle değil!.
Elimizde eli olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hayydır.. hayy olduğu için bize aktarmaktadır bu diri elektriği zâten..
O zaman kendimi BİLmem aradaki kabloyu BULmam Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in prizinide OLmam ve “Allahu nuru’s- semâvati ve’l- arz: Allah semâların ve yerin nurudur”u fiilen YAŞAmam gerekmekte!. Şimdi yaşamam gerekmekte.. doğmak gibi, ölmek gibi, yemek yemek gibi, su içmek gibi.. her ne ise böyle olmak lâzım.. aksi takdirde robot gibi her ne gibi ya da herhangi bir cansız cisim gibi, hareketler kağıt üzerindeki kelimeler gibi.. okudum ben çok okudum siz de okudunuz binlerce kez “lilafihi kureyşin”i okudum bir “ulfet” elde edemedim.. yâni bir lütuf bulamadım neden?. Neden olacak işte, İç Dengesizlik ve de Dış Düzensizlik, pistir-pastır laftır-sözdür, çarttır-curttur.. bir sürü yanlışların içerisinde kaldım ben!..

Evet işte bunun böyle olduğunu Maûn Sûresi gösterecek bize inşae ALLAH!. Benim şahsen namazlarda okumaktan korktuğum bir sûredir.. Namazda korkulmaz ama ben edeben çekinirim.. Bir de Tebbet Sûresinden çekinirim, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e şey yapmasın diye okurum ama fakat bir de Maûn Sûresine gelince yüreğim titrer çünkü bakınız:

أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ
Resim---E raeytellezî yukezzibu bi’d- dîn (dîne).: Dini yalanlayanı gördün mü?” (Mâûn 107/1)

E raeyte sen gördün mü.. bak sen yaa şuna bir.. ne dersin sen bu işe?. “ellezî” o ki, “yukezzibu bi’d- dîn” dini yalanlıyor.. nerede?. Namazda, namazın içinde ALLAH’ın Dinini yalanlıyor!.
Güyâ ibâdet için durdu, kezzab oldu, kizb etti.. Dini kizb ediyor!.
Ne demek kizb Barbaros?. Bakıyorsun içeriye içerde “KiZB”, “be” var “ze” var “ke” var.. Şahdamarından da yakın olan oLanLa ki RaBBıyLa BİLEliğe sahib çıkıp, kevniyeti kendine yüklüyorsa ve hâşâ diyorsa ki: “Şahdamarımdan yakın olan Rabbım da kimmiş?. Ben şöyle kendim bir iş yapacağım!” dediği anda ne olur, kizb olur bu!. Niye?. Çünkü, oraya-Kıbleye durduyduk Hacı Mahmud namaz kılacaktık.. neydi namaz kılmak?. Kâbe’ye dönecektik ve şahdamarımızdan yakın olan Rabbı’mıza; SEVgiyle, SAYgıyla, muhabbetle, canla başla canımızdan da içerde olan Rabb’ımızla bir iş yapacaktık!. Bunu bilerek, kasden yapmak felan çok tehlikeli zâten.. nifâka felan girer..

E raeytellezî yukezzibu bi’d- dîn
Gördün mü dini sahibleneni, yalanlayanı.. din neydi?. işte DÎN, insanın “ÖZünden gelen Nurullahın Daimliği”dir.. yâni onu sürekli sağlıyorsa devamlı MuhaMMed aleyhisselâmın Nuru.. Nur-u MiM varsa, Nurullahtan Nur-u Mime geçiş olarak söylüyorumki, mutmâin ise bu dindir..
bâzen var bâzen yoksa.. elektriğin olup olmadığı gibi bâzen öyledir bâzen böyledir..
Nitekim ne buyuruyor Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kendisine emânet edilemeyen kimsenin imanı yoktur. Zina eden kimse, mü’min iken zinâ etmez, mü’min iken hırsızlık yapmaz, mümin iken içki içmez... "
(Buhârî, Mezalim 30; Müslim, İman 100,104; Ebû Davûd, Sünnet, 15; Tirmizî İman, 11)

Neden Emrullahı ve Muradullahı kesmektedir ve korkunç bir fiildir, felâket bir fiildir.. Onun için evlilerin zinâsında recm edilir islamda ki, taşlanır öldürülür.. Bekarlara da ağır ceza verilir, kırbaçlanır vs.. korkunç günahtır büyük günahların üçüncüsüdür dördüncüsüdür en fazla neden imandan dışarıya çıkarır örnek olarak söylüyorum dini yalanlıyor gördün mü dini yalanlayanı.. emir ve hükümlerine kulak asmıyor!!!..

Resim---Fe zâlikellezî yedu’u’l- yetîm (yetîme).: İşte yetimi itip kakan,” (Mâûn 107/2)

onlar işte fe zalike.. işte o varya yukarıda söylendi ya.. işte öyle ki bakın.. “Fe zâlike” işte hal böyle.. kim bunlar?. “ellezî yedu’u’l- yetîm” yetimi iter kalkar daah eder..
Biz yâni önce şöyle bir gidelim geri döneceğiz zâten..

وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ
Resim---Ve lâ yahuddu alâ taâmi’l- miskin (miskîni).: Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.” (Mâûn 107/3)

Asla Hazz duymaz.. şöyle candan yürekten hazz duyarak, zevkten de öte yâni kendi yaptığı gibi başkasının yaptığını istemek.. ah şunlar, şu yetimler bir doysa.. yâni “şu yetime bir ekmek bırak!.” desen eliyle şöyle bir kenara itiyor: “Hadi git işine!.” Diyor..
“Ve lâ yahuddu alâ taâmi’l- miskin” ve miskine bir karın doyurma felan yok.. sakin olmuş çaresiz kişidir miskin.. Hangi dinden vs. şeyi felan önemli değil.. sükûnete ermişişi bitmiş.. hangi din olsa, bir insan olsa, bir hayvan olsa bile sakin, olmuş sükünete ermiş yâni sakin olmuş artık kendine bakacak hali kalmamış.. “bu miskine bir taam-yiyecek veriyim!” demez.. bu yetim ve miskinin kim olduğunu biraz sonra daha iyi göreceğiz..

فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ
Resim---Fe veylun li’l- muSaLLin (muSaLLîne).: İşte (şu) namaz kılanların vay haline,” (Mâûn 107/4)

Yazıklar olsun böyle namaz kılanlara!.. vay haline ne ki, vayy vayy lenâ veylün!. veyl olsun onlara.. Veyl Deresine gitsin!. yâni ağır bir suç..
“Fe veylun li’l- musallin”
“Böyle SaLL edenlere böyle SaLLciyiz diyenlere, biz sıla bulduk diyenlere, dua ediyoruz, namaz kılıyoruz SaLL ediyoruz!” diyenlere yazıklar olsun!.

الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
Resim---Ellezîne hum an salâtihim sâhûn (sâhûne).: habersizdirler, yanılgıdadırlar, gâfil olanlardır.” (Mâûn 107/5)

Onlar öyle kimselerdir ki, namazlarından sahun durlar, gâfil olanlardır.. sahun biraz sonra daha detaylı göreceğiz.. onlar namazlarından câhil insanlardır gidersen GAFLET dersin CEHÂLET dersin DALÂLET dersin İHÂNET dersin onu büyütebilirsin.. küçütebilirsin de.. ama bunlardan birisi yalınız kesinlikle yanıldıkları, dosdoğru aldırış etmedikleri, önem vermedikleri, bî-hâber oldukları namazı SaLL mı ediyorlar yoksa DaLalette kalıp DaLL mı ediyorlar hiç umurlarında olmadığı bir gerçek!.

الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ
Resim---Ellezîne hum yurâûn (yurâûne).: Onlar gösteriş yapmaktadırlar,” (Mâûn 107/6)

Zâten onlar riyakârdır.. yuraun yurai olandır.. gösteriş yapandır onların derdi başkalarına karşı tuzak KURMAKTIR.. gösteriş için bu işi yaparlar bizim “Muraî ->iki yüzlü kimse, dalkavuk, riyakâr, münafık” dediğimiz insanlardır..

وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ
Resim---Ve yemneûne’l- mâûn (mâûne).: Ve 'ufacık bir yardımı (veya zekatı) da' engellemektedirler.” (Mâûn 107/7)

Ve yemneûne’l- mâûn” mâûnu (zekâtı-yardımlaşmayı) men’ ederler-engellerler..
maun yardımı esirgerler; yetimin, miskinin haklarını hukuklarını tamamen engellerler.. yâni yasak olmayanları da yasak yaparlar ki iyice mahvolsun karşı taraflar!.. ve kendilerine bir köle olsunlar..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Evet bir daha dönelim Mâûn Suremize..

E raeytellezî yukezzibu bi’d- dîn
Dini yalan sayanı gördün mü.. kizb edeni. kezzabı gördün mü..? büyük yalancıyı gördün mü, bak bak nasıl yapıyor.. burada ereytellezi, sen gördünmü, baksan ya görmedin mi, görmedin mi falanca ne yapmış, kendisini düçar kılmış, ne hallere düşmüş, ne olmuş, ne olacak?... gibi.. ey akıllı yâni bu kadar deliller ortadayken, her şey açık seçik görülürken, gerçek bu iken, sen bu haldeyken, şu din gününü yalanlayanı gördün mü?. bunu neden yapmaktadırlar.. akıllarını neden nakte döndürüp te.. nakle döndürüldükleri halde bunlar neden birbirinin dürbününden bakıyorlar da okülerinden bakıyorlar.. neden ters tutuyorlar acebâ.. neyi neye değiştiriyorlar.. ve indiği zaman bu âyet Ebu Süfyan gibi, benzerler gibi kimseler övünmek için üç beş deve kesen fakat, bir yetim geldiğinde sopayla kovanlar hiç kimsesi olmayan bir garip gelmiş oradan buradan Bizans'tan gelmiş orada dilenci gibi dolaşanlara: “gidin buradan ben ağalara ikram edeceğim!.”Gibi.. yâni zâhiren döküyor ortaya malını ama ikram değil.. şöyle bir daha bakıp, birde aynanın arkasından bakacağız..

İşte Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’i zor durumda bırakmak için kendilerinden yetimler miskinler bir şeyler istediğinde: “MuhaMMed’e git mâdem ki, şefaatçiymiş sana şefaatçi olsun!.” gibi sözlerle insanlara İslâmı yıldırmak için ya da, insanlardan uzaklaştırmak için kullanmışlardır ki, bunlarda yaşanan hadislerle gelen şeylerdir bize.. bunlarla ilgili olarak din, İslâmın bizzat kendisidir.. Din, diridir.. din, Nurullaha direk bağlıdır çünkü.. Fatihâ Sûresi dün o gün nazil olmuştur bu günde.. Hayy olan MuhaMMed SALLallahu aleyhi ve SELLemin mübârek ağzından ve yüreğinden Hayydır.. tıpkı çeşmeden akan su gibi diridir.. o gün akan su, bu gün akan sudur.. ama aynı su değildir.. dün ne bileyim ben Mustafa Amca’mın çeşmesinden akıyordu, bu gün Hacı Mahmud’un çeşmesinden akıyor.. Yarın Hakan’ın çeşmesinden akar.. Ama aynı fatihâdır, ama aynı su değildir herkesin kendi tecellisinde, kendi hayy olan Nurullahtan akarsa hayy olan Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’den akarsa, hayy olan Ehl-i Beyt aleyhisselatı vesselâm ve hayy olan Hakk Dostlarından gele gele bizden akarsa, buna “BİZ BİR-İZ” denir..

Herkes kendi kafasından, kendi felsefesinden, kendi aklından, kendi mantığından bir din doğuramaz!. Doğurursa ne olur?.İşte böyle saçmalıklar olur, neticesizlikler olur, kısırsızlıklar olur.. Hayalperestlikler olur, zülüm olur, yazık olur ve hüsran olur!.
Onun için dini yaşayan kişilere bağlamak korkunç bir hatadır, iftiradır ve yanlıştır ki DİN ALLAHu Zü’L- CeLÂL’indir.. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem görevli ResûLüdür..
Hiç birimiz, birimizden ne eksiğiz ne de fazlayız.. seviyeyi sağlamak lâzım.. birbirimizin ne eksiği, dâima omuz omuza safta aynı seviyede olduğumuzu hiç unutmamız gerekir ki, ALLAHu zü’l- CeLâL’in hayy olan dini kalbden kalbe aksın gitsin ebediyen diye..

Ama ALLAH korusun yanlışlara düşüp birimizi, hele hele bu o kadar acı ki ALLAH korusun yâni sadece şeytandan değil, şeytanlaşmış insanlardan da ALLAH korusun!. Hele hele insanları bir tesbih gibi dizip dizip de, burnunu havaya dikenlerin.. Bu insanları nereye götürüyorlar.. Vebâli felan bilmedikleri içindir sanırım.. Nasıl bir iştir bu, nasıl bir inançtır ki, anlamak mümkün değildir!.
ALLAHu zü’l- CeLâL’den korkan Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’inden çekinip sayan bir insan hiçbir zaman zerre kadar kendisini, din açısından üstün sayamaz.. Bilgili sayabilir, edebli sayabilir ancak bunu da, hasbî hizmet için kullanmak zorundadır ve bir mesûliyet gekertirir.. Değil üstünlük alçaklık herkese HİZMET onun içindir.. hadisi şerifte Allah cahile bir kere soracaktır neden namaz kılmadın alime yedi kere soracaktır: “neden kılmadın? neden kılmadın?.” yedi kere.. neden?..çünkü âlim yedi kere biliyor da onun için..
Hakikat bu iken, insanların kendilerine, açık ya da gizli yer tâyinleri, makam arayışları, insanlara hükmetmeleri korkunç bir hatadır.. zâten neticede alamazlar!. onlar yalıtkandır.. onlardan ALLAHın izniyle ne Nurullah geçer ne de Nur-u MuhaMMed geçer.. istediği kadar konuşsun!. Boştur, avara kasnak çünkü.. arada yalıtkan kibir var, cehâlet vardır araya bir şey yerleştirilmiştir.. kendileri bir ağlal taktılar araya bağıramaz.. istediği kadar bağırsın vursun kırsın sadece dışarda gürültü olur..

إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلاَلاً فَهِيَ إِلَى الأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ
Resim---''İnnâ cealnâ fî a’nâkıhim aglâlen fe hiye ilel ezkâni fe hum mukmehûn(mukmehûne) .: Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır. '' (Yâ SîN 36/8)

İşte, onlar onun için çene kemiklerine dayanmış, boyunlarının altındaki bu oltadan-boyunduruktan dolayı boyunlarını aşağıya eğemezler, eğseler kancalar onlara batar, boyunduruk gerer kafalarını çünkü.
Boyunları devamlı boyundurukludur yukarıya doğru, aşağı bakmak için ayaklarının bastıkları yere somurtarak bakarlar çünkü göremiyorlar aşağıyı.
Yani bunlar kibir ehlidir. Gerçekte bunlar korkunç kibir ehlidirler.
Kendilerinden başka kâinatta hiçbir şey görmezler.
Hâşâ ne ALLAH görürler ne de başkasını görürler.
Böyle de yanlış bir tercihin içindedirler. Korkunç bir şey bu!
İşte bu düğümü çözmediğimiz sürece, çözülmediği sürece bu İPlik bu İĞNEden geçmeyecek, değil deve, iplik bile geçemeyecek, hâlbuki deveyi geçirecektik güya bu delikten.

AgLÂl: Lütfullaha, lütfun sahibiymişçesine sahib Çıkış AYNiyyeti, haMM AKLın “OLsun! OLmasın!” OLumsuzluğu, halkaları-boyundurukları-kelepçekleri-İdâm lâleleri.. İmtihÂN SORuları..

Oysa, bizim dediğimiz Kur’ÂN-ı Kerîm, bizim dediğimiz Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yolunda öyledir.. hiç konuşmasa dahi, Aksaray’ın üzerine çıkarsan, hangi evde elektrik olduğunu görürsün.. kimse dışarı çıkıpda bağırmaz “burada elektrik var!.” Diye.. ama elektrik olan evin bütün âletleri çalışır.. buradan Kâbe’yi görür ve ALLAHın Dinini namazda yalanlamaz.. SaLLde, SaLLde çünkü SaLLsız namaz olmaz!.
Evet sen gördün mü, bu dünyada yaşıyor.. hayır şeri işliyor.. hesaba çekilecek ama yalanlıyor dini.. yalanlıyor çünkü dinin temelini yalanlıyor, aslını yalanlıyor..
İşte yetimi şiddetle iten bunlar, yoksulu doyurmayan bunlar!. ne yapıyor?.Yetimi şiddetle itiyor eliyle.. Yoksulu doyurmaya teşvik etmiyor..

Yâni şuna bir yardımcı olalım, bir imkan sağlayalım insan halidir demiyorlar.. ve burada bir başka ilginçlik var yetimi şiddetle itmek, hakaret yapmak, kötülüğü doğurmak yoksulu doyurmaya teşvik etmemek iyiliği yapmamaktır.. yâni emri bi’l- maruf-İyiliği emretmek, nehyi ani’l- münker-kötülüğü yasaklamak tan uzak duruyorlar.. şiddet buradan geliyor zâten kardeşim.. “bütün iyilikleri yapma, bütün kötülükleri yap!.” diyorlar.. işte bu yetimi şiddetle iten, yâni uzaklaştıran ve yaklaştırmayan yoksulu da miskini de doyurmaya teşvik etmeyen, dini yalanlayan.. yetimin malını, hakkını zülm ederek yok eden, infak etmeyen, etrafını görmeyenler.. oysa Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yolunda, başında yetimin bulunduğu sofradan daha büyük bir fazilet sofrası yoktur ki bu kadar önemli idi.. yetim neden önemli?. çünkü Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, kendisi hem yetimdi hem de öksüzdü..
Ve bana göre de bütün MuhaMMedî insanlar, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in yetimidir ve öksüzüdür.. bu MuhaMMedî Hizmetçilerin anayasasıdır.. kim de Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e karşı Sadakat Samimiyet Sabır ve Selâmet kabiliyeti, isteği ve arzusu görürse bir MuhaMMedî Hizmetçidir.. Onu, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’dir bir yetimi yâni beş aylık bir yetimi, bir öksüzü gibi kabul etmek zorundadır.. Bu başka olamaz.. Çünkü o zaman öyle kabul ederse hakikatta böyledir.. O zaman bakmaz 60 yaşında mı 50 yaşında mı.. Bu kişinin neyini muhatab alıyım, ona ne sorayım, ne alayım, ne vereyim bunların bütününü bırakır.. Öyle bir bebeğe nasıl Rahmetenli’l- âlemîn merhameti muhabbetiyle nasıl bakılırsa öyle itinâ gösterip, bir ana gibi tıpkı gerçekten yürekten ve candan ve işe yarayacak şekilde onu kesin olarak ALLAHu zü’l- CeLâL’e götürecek hasbî hizmeti esirgemez..
Çünkü onu Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in yetimi ve öksüzü kabul eder.. miskin dediği öksüzdür buna dikkat etmemiz gerekiyor teşvik insanların hizmet yapmasını sağlamaktır..

Fe veylun li’l- musallin. Ellezîne hum an salâtihim sâhûn. Ellezîne hum yurâûn
Vah vah ki o namaz kılanlara yazıklar olsun onların hallerine ki, onlar namazlarından gafildirler, riyâkârdırlar.. halbuki namaz neydi?.SaLLât neydi?. SaLL namaz insanı, fuhşiyâttan, gayşten gayşiyetten korurdu, kötü şeylerden alıkoyardı..

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Resim---Utlu mâ ûhıye ileyke mine’l- kitâbi ve ekımı’s- salât (salâte), inne’s- salâte tenhâ ani’l- fahşâi ve’l- munker (munkeri), ve le zikrullâhi ekber (ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn (tasneûne).: Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.” (Ankabût 29/45)

Namaz, namazı kılan insanı fuhşiyâttan ve kötü şeylerden alıkoymalıydı.. Peki riyâdan gafletten kurtaramayan, dini yalanlayan bir namaz nasıl bunu yapacaktı ki bu, mümkün değildi..
Onun için ALLAHu zü’l- CeLâL vay haline!.” Buyurmaktadır.. “veylun” yazıklar olsundur.. veyl kelimesinin aslı bu veyl kelimesi Arapçada en ileri derecede büyük suçlar işlenmesinde kullanılır..
Bakınız;

وَيْلٌ لِّلْمُطَفِّفِينَ
Resim---Veylun li’l- mutaffifîn (mutaffifîne).: Eksik ölçenlerin (ve eksik tartanların) vay haline.” (Mutafifîn 83/1)

Âyet, ölçüde ve tartıda hile yapanlara “veyl olsun!.” buyurmakta.. neden?. İnsan haklarının temelini aldığı için.. ellerinin kazandığı şeyden.. bakın ellerinin kazandığı şeyden.. yaptıkları bu kötülüklerden kötü şeylerden ötürü onlara “veyl olsun!.” buyurmakta.

فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَذَا مِنْ عِندِ اللّهِ لِيَشْتَرُواْ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَّهُمْ مِّمَّا يَكْسِبُونَ
Resim---Fe veylun lillezîne yektubûne’l- kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ (kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn (yeksibûne).: Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.” (Bakara 2/79)

Niçin insanların kendi elleriyle yaptıkları şeyleri; adam öldürmek, ne bileyim ben zinâ etmek gibi başka büyük günah, içki içmek bir sürü.. bunlar faiz başta gelenlerden.. bunlar insanların kendi elleriyle işledikleri şeylerdir.. bilerek istedikleri şeylerdir..
Ve ALLAHu zü’l- CeLâL, yine “veyl”i kullanmaktadır.. başka biliyorsunuz Humeze Sûresinde arkadan çekiştiriyor yüzüne eğleniyor herkesi ayıplamayı âdet haline getiriyor bunlara de veyl olsun Humeze Sûresi birinci âyet..

وَيْلٌ لِّكُلِّ هُمَزَةٍ لُّمَزَةٍ
Resim---Veylun li kulli humezetin lumezeh (lumezetin).: Arkadan çekiştirmeyi ve kaş-gözle alay etmeyi alışkanlık haline getirenlerin hepsinin vay haline!.(Humeze 104/1)

Burda da “veyl” kullanılmıştır..
Evet tüm bunların temelinde ne yatar.. Gaflet yatar, cehâlet yatar, dalâlet yatarve SONuçta ihânet yatar!. Ne zaman ihânet yatar?. Bu işi, en bilgililer yaptığı zaman ihânet yatar.. Ahmak birisi yapıyorsa gaflet yapıyor.. Hadi biraz daha câhilse cehâlet yatar!.
Ama dalâletteyse, artık işi iyice bilen kişi içindir.. yâni o artık seçiyor ve tercih ediyor.. yâni “veyl”ine giriyor..
zâten hemen burada ne gördük?. Şu ana kadar namazdan gafil olmayı gördük, riyâkarlık gördük ve birde ne gördük ihtiyâç karşılamamayı gördük, muhtaç tanımamayı gördük!.

Halbuki insan neydi?. Fakriyat-Acziyyet-Zillet-İllet..
Aslı astarı fakriyât vardı, fakirdi yâni hiçbir şey onun değildi.. canı bile onun değildi.. Acziyet vardı.. Kimseye bir şey yapamazdı, yapmamalıydı ve yapma imkanı yoktu zâten!.
Yaratılan ve ölümlü bir kulu olarak, ALLAHu zü’l- CeLâL’in gücünü kuvvetini kullanmakta, herşey ondan kullanmaktaydı.. Zilleti vardı yani böyle insanlara sulta yapacak bir hali olmaması gerekirdi..
Neticede İlleti vardı.. yani sebebi, sonuç değildi.. Yarım nefeslik nefesi alamasa, yığılıp kalacak ve birazdan da kokmaya başlayacak bir leş yığınıydı.. Şahdamarından da AKRABA-yakın olan bu İlahî Nur cereyanı yüzünden diri olduğu için, şimdiki kendisi dirilik yürütmektedir.. Oysa fişi çektiği anda görecekti ki, böyle değilmiş!.
İşte bu üç şey namazdan gafil olmak; riyakârlık, muhtaçlara muhtaç değilmiş gibi davranmak ve onları yok saymak mahrumluk sebebi olmuştur.. Raun olmuştur.. bunlar kim?. Mürâyi Münafık namazı kılanlara veyl olsun!. geriye çektiğin anda ne yapar bunlar şahdamarından yakın olan RABBından habersiz insanlardır namazlarından gafil olanlar!.
Ah o, namazın hiçbir şartına uymayanlar!. Namazdan kastım “SaLL”dır.. Burada SaLLarın şartı vardır.. deminde söyledim ALLAHu zü’l- CeLâL hiçbir ibâdete fiilen hâşâ katılmaz!.
Tek ve sadece sâlavâta fiilen katılır:

Bismillâhirrahmânirrahîm

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---''İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey imân edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

Âyetteki “yu yusalline” geniş zaman, dün ve yarın değil ve benim anladığımı söylüyorum..
ALLAH ve melekleri her AN Nebî ile SaLL halindedir.. Nebîliğin gereği budur zâten.. yoksa Nebî olmaz yâni..
ya eyyühellezine amenu: Ey imân edenler” ne demek?.
İmân edenler, ey imân edenler “sallu aleyhi vesellemâ teslima
Siz O’na, Nebîyullaha hemen SaLL edin ve teslimiyetle SaLL edin.. Teslimâ çok çok önemli bir teslimiyetle..
Neden ona dikkat etmiştim, dedim ki: “Bu nasıl iştir ki, böyle bir âyette buyursaydı ki” ALLAH ve Rasûlune teslim olun” denseydi ben çok rahat olurdum” diye söyledim..
Oysa buyurulan, “sen önce Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme teslim ol, sonra ALLAH celle celâluhuya teslim olmuş olursun”
Önce Rasûle inan ki ALLAHa inanabilesin,
Önce Rasûla tâbi ol ki ALLAHa tâbi olabilesin,
Önce Rasûle itâat et ki ALLAHa itâat edebilesin!..

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, ALLAH celle celâluhunun hâşâ ortağı değildir.. Olmazsa olmazımızdır..
Açık kafirdir “ben ALLAHa imân ederim, Rasûlullah ortağı mıdır ona etmem!” diyen kafirdir.. Kendisi ortak yapmıştır öyle demekle zâten!.
İşte âyet inanç “ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi veselluma teslima
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Neden bu kadar önemlidir?. Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi çektiğiniz anda, din kalkar ortadan.. onun için buyuruyor “dini yalanladılar” diye.. “namazı yalanladınız” demiyor ALLAHu zü’l- CeLâL.. dinin topunu yalanladılar neden?. Nur-u MuhaMMed’i kesiverdiler.. Kebân’dan bahsediyor, evin önündeki kabloyu koparıyor ve ondan sonra da diyor ki “Kebân’ ne Kebân’ından bahsediyorsun?”.. tümünü yok ettin yâni işte SaLL bu kadar önemli.. yoksa ALLAHu zü’l- CeLâL, namazı yalanlayanı gördün mü der.. yok öyle değil, dini yalanlayanı gördün mü.. bize ne yapacaklarını söylüyor.. onların SaLL edeceklerini söylüyor.. “musalliniz” diyorlar biz “SaLL edenleriz” diyorlar.. nasıl SaLL ediyorlarmış?. yetimi def’ ediyorlar, uzaklaştırıyorlar, öksüzü miskini ne yapıyorlar?. “ne yersen ye!” diyorlar hani var ya YÂSîn Sûresinde kâfirler mü’min olanlara derler ki: “Allah kendi adamını kendi doyursun biz mi doyuracağız!.” Derler.. Siz gerçekten çok gafilsiniz..

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمْ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَاء اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Resim---Ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ rezâkakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’ameh (at’amehu), in entum illâ fî dalâlin mubîn (mubînin).: Ve onlara "Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden infâk edin (verin)." denildiği zaman kâfirler, âmenû olanlara: "Allah’ın dileseydi, doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz ancak apaçık bir dalâlet içindesiniz." dediler.” (YâSîn 36/47)

Bir şey vardı bakmak istiyorum bir dakika çünkü yetim içerdedir yâni ama miskin dışardadır amirikadan gelir burada adam miskin olur ama yetim tam içerdedir.. yâni şunu söylemek istiyorum orada da göreceğiz ki “Allahın adamını biz mi doyuracakmışız” kâfirler iman edenlere derler ki “Allahın adamını biz mi doyuracakmışız, kendisi doyursun” gibi.. evet ve “Ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ rezâkakumullâhu” onlara dendiğinde enfukum infak edin rızıklarınızdan Allahın verdiği rızıklarınızdan
“kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’ameh” kâfirler derler ki ellezine amenu iman edenlere enitmunu men şeyaullah enitumu biz mi yedirecekmişiz Allah dileseydi onlara yedirirdi kendi adamına kendi bakardı etamehu onları doyururdu.. sonra ne buyuruyor “in entum illâ fî dalâlin mubîn” sizvar ya, var ya siz en sapıklarsınız, en dall değil SaLL dallın yükseksen derece dallısınız yâni böylesiniz.. “Allahın adamını Allah doyursun” diyorsunuz.. yetimmiş şuymuş buymuş değil evet burada riyâ yapanların taa kendileridir onlar.. maunu da görmezler, maun zekat olarak görülmüştür.. efendim yapılacak infaktır, sadakadır, çeşitli şeyler söylenmiştir.. aslında maunun kendisi onun yüzünden mesela bir deve itaatsizlik ediyorsa ya da bir vahşi hayvan itaatsizlik ediyorsa vurarak kırarak terbiye etmektir.. burada insanların da bunu o şey için yapmalarından bir murad olarak söylenmiştir..
mesela iki kişi yolculuk yapsalar.. çölde bizim çölde birisi ölse, öbürü de açlıktan ölmek zorunda olsa, ölen adamın etini yemek zorundadır.. ölüm sö konusu ise domuz eti yiyebilir.. bütün haramlar kalkar ne bulursa yiyebilir.. sebeb şahdamarından yakın olanı murad edilen ana kadar yaşatmak için.. işte bu maun sûresi bir de şöyle bakalım tekrar maun sûresine yâni..

أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ
Resim---E raeytellezî yukezzibu bi’d- dîn (dîne).: Dini yalanlayanı gördün mü?(Mâûn 107/1)

فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ
Resim---Fe zâlikellezî yedu’u’l- yetîm (yetîme).: İşte yetimi itip kakan,” (Mâûn 107/2)

bu kimsenin yaptığı ne biliyor musunuz? yetimi itip kakar.. yetim, insanın içerisindeki MuhaMMedî Bağdır.. Bu bağın bize ulaşmasını için geçen aşamadaki ana baba gibileri kaybetti mi yetim olur.. demin onun için dedim: “Bizler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Nebîyyi ümmî’nin o muhteşem ananın yetimleriyiz!” diye.. Gerçekten öyledir.. neden?. bizim habibî ve hasbî hizmete ihtiyâcımız var.. allame-yi cihân olanların yoktur bizim var.. çünkü biz yaşarken ceryanı kullanmak istiyoruz.. yaşarken Hakkı ve Hayrı BİLmek, BULmak, OLmak ve YAŞAmak istiyoruz.. Biz diriyken ALLAHu zü’l- CeLâL’in şâhidi olmak istiyoruz.. Öldükten sonra şâhidi değil.. Biz buradayken şâhidi olmak istiyoruz, fiilen birebir..
Neden her şeyi burada yapıyoruz da şehâdeti öbür tarafa taşıyalım?
Neden burada hayy olduğu halde ALLAHu zü’l- CeLâL i hayy değilmiş gibi hâşâ mahşerde mi bulacağız, şah damarımızdan AKRABA-yakın olup diriliği bizzât veren iken biz neden ALLAHımızı öbür tarafta arayalım..
Ellezi.. kim o.. elleziye bakın “ze” sahibliktir “le” sahiblik lütfuna sahib olandır.. kendi bir şeye sahib, dine sahib, kendine sahib, ona buna sahib.. sahiblik melekesi olan insandır.. böyle bir melekesi olmayan labil bir insan, paramparça bir insan, darmadağan bir insan neyin sahibi olacaktır?. hiçbir şeyin!. elinin sahibi değil, parmağı kopuyor seslenmiyor ya da bulamıyor.. böyle bir yanlışlık.. “ellezî yedu’u” nedir?. oradaki da ayniyât dâimliğidir kendi ayniyetliğinin dâimliğidir.. gizli ilâhlık gibidir.. çünkü kendi benliği ayâni sabiteliğine öyle bir sahib çıkmıştır ki desen ki: “sen ölmeyeceksin!” “hee vallahi doğru söylüyorsun!.” Diyecektir.. o kadar kavi yâni kendi ki bu yetimi itiyor, yâni kalkıyor ,düşmanlık yapıyor yâni uzaklaştırıyor ki ne yapacaktı bu kimlikle..
Haa başka ne yapıyor..

وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ
Resim---Ve lâ yahuddu alâ taâmi’l- miskin (miskîni).: Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.” (Mâûn 107/3)

“Ve lâ yahuddu” asla hazz duymuyar, hiç candan yürekten böyle coşarak herkesi teşvik edip ön ayak olarak kendisi baş çekerek böyle bir yönelişi yok.. “alâ taâmi’l- miskin”.. miskine için bu taamı vermiyor.. nedir taam? bakın içerdeki MuhaMMediyetin ayanı sabitliğe geçişin tarafıdır bu taam öyle değil midir?. içtiğimiz bir bardak portakal suyunu ne diye içeriz?. içindeki Nuru MuhaMMediyenin ya da gıdanın benim tarafıma geçmesi için değil midir?. bu geçmiyorsa bu taam mıdır?. bir avuç toprak mı olurum gibi miskin, sakin olandır.. yâni KÛN fe ye KÛN u sükune eren kişidir.. bir şey yapamaz, bulamaz, bilemez, kalkamaz, kazanamaz şeyler durmuş yâni zavallı olmuş..
Buraya kadar bir geri dönüverirsek kim bunlar kardeşim, bu dini yalanlayanlar kim?. bu kadar açık ne yapmış bunlar yetimi yâni içerde İman-ı MuhaMMediyenin teşekkülünü engelliyorlar, iç dengeyi kesiyorlar, yalıtkanlık sokuyorlar araya.. ben zevk ettiğimi söylüyorum bunu tefsir etmiyorum.. ben bu âyetler üzerinde bir şey söylemiyorum.. ben diyorum ki, ben böyle anlıyorum.. “Ve lâ yahuddu alâ taâmi’l- miskin” dış düzende de bunlar aynı şeyi yapıyorlar zâten.. dıştan yaptıkları için içeriyi mahvediyorlar.. dış düzeni bunlar bozuyor katiyyen buraya MuhaMMedî bir şifâ sokmuyorlar.. şimdi gelecek..

فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ
Resim---Fe veylun li’l- muSaLLin (muSaLLîne).: İşte (şu) namaz kılanların vay haline,” (Mâûn 107/4)

Fe veylun li’l- musallin” yazıklar olsun bu SaLLcılara.. kim bunlar?. kim diyorsa.. ben diyorsam ki: “Hacı Mahmud gel ben seni Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e SaLL ettireceğim!” diyorsam ve adamın dış bağlantılarını içe kesip başkasına kurmaya teşvik etmez diyor “Hacı Mahmud başkasına gitme haaa, bana köle gibi bağlan kal başkasına da gitme, hiçbir yere gitme yalınız dışardan içerden bana bağlan” Allah korusun ve yazıklar olsun bu SaLLcılara!.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Veylün li’l- ağniyâi mine’l- fukarai yevme’l- kıyâmeh, ye’kulûn: Rabbenà bahilû bihukûkinelletî faradte lenâ aleyhim fi emvâlihim. Feyekulüllàhu Teàlâ: “Ve izzetî ve celâlî leukarribenneküm ve leubâidennehüm.” Buyurmuştur.
(Tayâlisî, İbn-i Mürdeveyh ve Askerî, Enes radiyallahu anhu'dan rivayet eylemişler.)

Sadaka Resûlullah, fi mâ kàl, ev kemà kàl..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyuruyor ki:
“Veylün li’l- ağniyâi mine’l- fukarai yevme’l- kıyâmeh: Kiyâmet gününde fâkirlerden dolayı, vay zenginlerin başına gelecek olanlara!.. (Yeklûne) O fâkirler derler ki:
(Rabbenà bahilû bihukkinelletî faradte lenâ aleyhim fi emvâlihim!) 'Yâ Rabbi! Senin bizler için onların boynuna mallarında yüklediğin, farz kıldığın zekât gibi, sadaka gibi mâlî vazifeleri yapmakta, vazifeleri yapmakta, bize fâkir olduğumuzdan dolayı haklarımızı vermekte bunlar cimri davrandılar.' diye şikayetlenirler." Zenginin malında fâkirin hakkı var ya.
Allah-u Teàla da buyurur ki:
“Ve izzetî ve celâlî: İzzetime ve celâlime andolsun ki, izzetim celâlim hakkı için..." büyük yemin.
“Leukarribenneküm: Hiç şüphesiz, şeksiz, tereddütsüz bilin ki, sizi kendime yakınlaştıracağım, yakın kullarımdan eyleyeceğim! Mutlaka ve muhakkak yakınlaştıracağım!”
“Ve leubâidennehüm: Onları da yanımdan, huzurumdan, rahmetimden muhakkak ve mutlaka, kesin sûrette uzaklaştıracağım!" buyurur..
Veyl kelimesi Arapça'da bir tâbirdir, edattır, "Vay!" mânâsına. Türkçedeki "Vay vay, vay onun haline vay!.." dediğimiz gibi. Bir de Veyl’in, cehennemde şiddetli azab gösterilen vâdinin ismi olduğu da hadis-i şerifte bildiriliyor. Veyl Deresi denilen bir uçurumdan da hadis-i şerifte bahis geçiyor.
“Veylün lil-ağniyâi: Vay zenginlerin başına geleceklere!.." Yâni şiddetli azab, şiddetli sıkıntı mânâsına.
Aslında bu “vey” idi, yâni “l” yoktu; sonra l ile öyle tâbirleşti, kalıplaştı diye bazı dil âlimleri ifâde etmişler.
Yâni başına bir büyük musibet, sıkıntı, sorumluluk, cezâ, vebâl gelecek kimselere: “Veylün lehû: Ona veyl olsun!" veya "Veyl olacak!" şeklinde, "Allah kahretsin" filân der gibi, bir beddua gibi de kullanılıyor. “Veylün aleyhi” şeklinde alâ ile de, li harf-i ceriyle de kullanılıyor.
Kur'ÂN-ı Kerim'de de biliyorsunuz Mutaffifîn Sûresi, “Veylun li’l- mutaffifîn” diye başlıyor. Kur’ÂN-ı Kerim'de de geçen bir kelime bu. İbn-i Abbas RA bu kelimeyi, "şiddetli azab" diye açıklamış.
“Veylün li’l- ağniyâi: Zenginlere şiddetli azab var." Neden?.. “Mine’l- fukara': Fâkirlerden” yana ihmalleri, fâkirlere yapması gereken yardımları yapmadıkları için; “yevme’l- kıyâmeh: Kıyâmet gününde."
O zaman fâkirler diyecekler ki: “Rabbenâ: Yâ Rabbi, ey Rabbimiz! “Bahilû: Bunlar cimrilik yaptılar, bahillik yaptılar, nekeslik yaptılar.” “Bihukkinâ: Bizim haklarımızı vermekte cimrilik yaptılar, yâni vermediler.” “Elletî faradte lenâ aleyhim fi emvâlihim: O haklar ki, malları konusunda sen onlara bizler için farz kıldın, onların boyunlarına vazife kıldın."
Kur’ÂN-ı Kerim'de;

وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ
Resim---''Vellezîne fî emvâlihim hakkun ma’lûm (ma’lûmun).: Ve onların mallarında belirli bir hak vardır(Meâric 70/24)

لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
Resim---Li’s- sâili ve’l- mahrum (mahrûmi).: İsteyenler ve mahrum olanlar için.” (Meâric 70/25) buyruluyor.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
Resim---“Ellezîne hum an salâtihim sâhûn (sâhûne).: habersizdirler, yanılgıdadırlar, gâfil olanlardır.”
(Mâûn 107/5)

Bunlar yaptıkları SaLLın farkında değil.. SaLL mı yapıyor Dall mı yapıyor yâni Kâbe'ye mi götürüyor yoksa ahayal ülkesine mi götürüyor belirsiz!. Korkunç bir hata yapıyorlar.. Üstelik din içinde yapıyor.. Din neydi?. Nurullahın dâimliğiydi.. Cereyanı kesiyor, ondan sonra da diyor ki.. bak şimdi rüya görmeye başlıyor masal anlatıyor hikaye anlatıyor.. neticede geçiyor ömür karanlıklar içerisinde, karanlıkta “güneşi gördüm diye şehâdet et!.” gibi basitliğe düşüyorlar gibi görüyorum bunları ben..

الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ
Resim---“Ellezîne hum yurâûn (yurâûne).: Onlar gösteriş yapmaktadırlar,”
(Mâûn 107/6)

Zâten bunlar hep işi gücü görüntü benim acizâne gördüğüm kadarıyla.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şeriatını tarikatını özellikle özellikle tarikatını ve de sokak diliyle kullanmak insanları cezbetmek insanları yanlışa sürüklemek bakımından nefis bir süre bu, iddialı bir sûre yâni biliyorsunuz sen de çok iyi bilirsin ki bunu devlet gibi kuruluş kurarak yapmaktadırlar.. Devlet kuruluşu gibi kuruluş kurarak kanunlar nizamlar kurarak yapmaktalar.. Öyle yapmaktalar ki, ALLAHu zü’l- CeLâL zekâtı fiilen fâkire vermeyi yüklemişken, kurumlara almaktadırlar.. Kurbanın kesilmesi şart diyen adam toplayıp kesip kesmediği meçhule bindirmekte.. Akla gelebilecek her şeyi yapabilmekteler.. bir kılıf uydurup faiz helâl diyebilmekte bütün bunlar ne SaLLsızlıktır..
“Ellezîne hum yurâûn”.. Bunlar Murayi dir, riyâkardır insanları gösterişleriyle kandırırlar..

وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ
Resim---“Ve yemneûne’l- mâûn (mâûne).: Ve 'ufacık bir yardımı (veya zekâtı) da' engellemektedirler.”
(Mâûn 107/7)

Bunlar “mâûn” u men’ ederler, esas amaçları budur..
Şimdi gelelim mâûn nedir?. Ben acizâne şöyle bir bakıyorum da Nurullahın insanın.. çünkü bakın kişi Allahla başbaşadır dâima sorumluluk bakımından.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, benim ALLAHu zü’l- CeLâLle hesbımda bana gönderilen bir “rahmetenli’l- âlemin”dir.. Duy ve Uy.. tebliğdir, tenzirdir, teşhiddir, tebşirdir.. şâhid olmaktır ve tebliğdir.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALLAH celle celâlihu ile insan arasına girip bir şey yapmıyor hâşâ!. Görevi dışardadır bakın buraya, içerde Nurullah ve Ayan-ı sabite, hemen yanında, nerde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem?.
Mâûn, MuhaMMediyete sahib çıkış, bunu kapsadığı zaman zâten bu böyle bir ni’met olur, bu böyle bir ni’mettir, muazzam bir ni’mettir, ana ni’mettir.. yâni benim şah damarımdan yakın olan RaBBulâlemînin benim bağlantımı, SALLimi, Kur’ÂN-ı Kerîm MuhaMMediyette diyorum.. Bakın Şeriatı Tarikatı Marifeti Hakikatı Cem’ eden MuhaMMediyeti, en Mükemmil ve en Mükemmel olana MuhaMMedî sahib çıkışlıktır.. Bu, benim özümdeki şah damarıma.. onun için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bakın mâûn, “mâ” derken, me ye durun içeriye bakın; kendini-nefsini ANLAyan, bilen AYNdır, RABBini ANLAyan, bilen NÛNdur.. İşte bunu duyuran MuhaMMed aleyhisselâmdır.. Bu düzenden, bundan daha büyük bir rahmet olur mu Barbaros?.
Bundan daha büyük bir rahmetenli’l- âlemîn olur mu?.
İşte bu ben, bunu bu gün bilmeyeceğim de nerde bileceğim?.
Ne fark eder cehennemde bilmişim bu ne yâni!. Şimdi neden bilmeyeyim demek istiyorum!.
İşte bunun men’ edilişi bu kadar ağır bir suçtur..
Ama buna hizmet ediş var ya, işte bu ALLAHu zü’l- CeLâL’in on ikiden istediğidir Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in de aynen beklediği.. Onun için ben diyorum Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in alnından öptüğü çok olur, fakat burnundan öptüğü çok az olur..
Onun için bu KervÂNda KıtmÎr olmayı, bütün Sultanlıklara değişmeyiz hamd olsun!. Yeter ki şerefini taşıyalım, haysiyetini taşıyalım, o bilinci o ruhu o özellik ve güzellikleri yüreklerimizde taşıyabilelim!.
Bu ise, muhteşem bir şeydir bunun hiçbir şeyle kıyası mümkün değildir!. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in sofrasına oturmak başka bir şeydir, sofrasına kan ter içerisinde su taşımak, yemek taşımak, insan taşımak hakk ve hayrı taşımak başka şeydir!. Onun için kıymetlidir!.
Onun için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin gerçek MuhaMmedî Hasbî Hizmetçileri olanlar, gökten yağan yağmurların damlaları gibi rahmettirler!. Hizmetçidirler..
Onlar güneşten bize gelen gıda deposu ışınlar ve ısınlar gibidirler!.
Onlar herkesin bastığı fakat ekmek püskürten topraklar gibidirler!.
Onlar saf temiz asla kirlenmeyen herkesi temizleyen ama kendi kirlenmeyen sular gibidirler!.
Onlar Allahın izni ve inâyetiyle su gibidirler sıkıştırılamazlar asla, kirletilemezler, dövülemezler, ezilemezler, kesilemezler ve yakılamazlar!.
Onlar Habibî ve Hâsbî kanatlarını açarlar da, yedi kat göğü deler geçerler!.
Biz de yaptık sananlar sadece kendilerine yaparlar,
Yeter ki;
Yürek, MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellemın yüreğinde olsun.
El, YeduLLAHta, ALLAHu zü’l- CeLâL’in elinde olsun!.
Nasıldı onlar biat âyeti.. onlar öyle biat ederler ki ellerinin üzerinde allahın eli vardır, yediullah vardır.. yediullah vardır onların elleri üzerinde..

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim--- “İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), YEDULLÂHi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen) : Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. ALLAH'ın ELİ onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.”
(Fetih 48/10)

Ve bunu çok iyi değerlendirmemiz lâzım.. çünkü biz; bir dava için, bize desinler ki diye böyle bir derdimiz Allahın izniyle olmaz olmamalı asla olmamalı!. Yâni biz başkalarından farklıyı!. Biz farklı değiliz biz sadece Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin olduğu gibi olmayız, buyurduğu gibi olmalıyız.. ölçü Şeriat-ı Garra, açık kesinlikle ortada.. Bu bakımdan ben acizâne buradaki Mâûn Sûresini, insanın kendi özündeki herkesin kendi içine yerleştirilmiş olan Münir Derman Hocamın da hep buyurduğu: “Aman aman çocuklar aman aman MuhaMMediyetinize sahib çıkın!. kendi özünüzdeki Hakikat-ı MuhaMMediyete sahib çıkın!.” buyurduğu mâûn budur!. bize kimlik ve kişilik a’yan-ı sabite olarak verilmiş olan Nurullaha sahib çıkıştır, O’nda oluştur inşeallah, allahın izni ile, ikramı ile!.
Bu çok zor gözüken, hiç geçmeyecek sanılan ve insanların birbirini yakıp yıktıkları mahvettikleri bu ÂLEMde, RaBBım bizi korusun, affetsin, bağışlasın ve rahmetine gark etsin inşeallah!.
Çünkü sanki denizde, bir kere Trabzondan Samsuna kadar gemiyle gelmiştik hatırlamıyorum 1968 mi idi.. ilk defa uzun bir yola gitmiştim Denizde ayakta durulamıyordu fırtanadan.. yâni içerde otururken bile durulamıyordu.. sürekli dev dalgalar dövüyordu..
Şimdi sanki kalblerimiz de öyle yâni.. durmadan ateş ediyoruz ama elimiz titriyor âlet titriyor karşıdaki kurşunun geçeceği hedef-delik de titriyor.. Yâni bu üçünü dengelemek, dördünü dengelemek, SEVİYElemek..
Allah için celle CeLâL’ehu için.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem için.. Allah dostları için ve kendi Muhtaçlığımız-Mecburluğumuz-Me’murluğumuz-Mahkumluğumuz için.. Son nefesi bulmadan-vermeden, son sesi duymalıyız inşeallah.. ve de uymalıyız inşeallah.. “semi’nâ ve ata’nâ.. biz duyduk ve uyduk!.” diyelim demeliyiz inşâe ALLAHu TeÂLÂ..

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---“Âmene’r- resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn (mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih (rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih (rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l- masîr (masîru).: Resûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti ve mü’minler de, hepsi Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına ve resûllerine îmân etti. “Biz, O’nun resûlleri arasından (hiç) birini, diğerinden ayırmayız.” Ve “ışittik ve itaat ettik! Ve Rabbimiz, Senin mağfiretini (dileriz). Ve masîr (varış) Sana’dır (Sana doğru yola çıkarız ve Sana ulaşırız).” dediler.”
(Bakra 2/285)

Hizbu’ş-şeytÂNlığı tercih edenlerise bırak “semi’nâ ve aseynâ” desinler ve son-Uç-unu GÖRsünler ne edelim:

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُمْ مُّؤْمِنِينَ
Resim---“Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumu’t- tûr (tûra), huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû kâlû semi’nâ ve aseynâ ve uşribû fî kulûbihimu’l- icle bi kufrihim kul bi’se mâ ye’murukum bihî îmânukum in kuntum mu’minîn (mu’minîne).: Ve sizden, misak almış ve Tur’u üstünüze yükseltmiştik. Size verdiğimiz şeyi (Tevrat’ı) kuvvetle alın ve (emirlerimizi) işitin (demiştik). “İşittik ve isyan ettik.” dediler. Küfürleri sebebiyle buzağı (sevgisi) onların kalplerine içirildi (yerleştirildi). De ki: “Eğer siz mü’min kimseler iseniz, îmânınızın onunla size emrettiği şey ne kötü.”
(Bakra 2/93)

"Ne yapalım?." diyeceklerse, diyecekler bu bir tercihtir!.
Bu ise, ALLAHu zü’l- CeLâLi hâşâ ciddiye almayıştır!. Şah damarından Akreb-yakın olan Rabbu’l- ÂLEMîn’i ciddiye almayıştır. Bir haysiyetsizliktir ve iffetsizliktir ki, çok kötüdür.. bu suçları, ancak şah damarından yakın olanı yok farz edenler işleyebilir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Ben çok Allah Dostu gördüm hamd olsun.. şu anda Antalya da yaşayan bir Abimiz vardır.. Reşat abi var yok insanlardan biridir.. Toplum bilmez!. BİLemez!. İnsanlar vardır kimsenin umurunda değildir.. O diYÂRa GELse-GİTse yine yoktur.. yine kimsenin umurumda değildir..
Fakat benim inancım o ki ALLAHu zü’l- CeLâL’in Ehlullâhıdır.. ALLAHu zü’l- CeLâL’in Âilesindendir.. böyle bir pırlantadır.. böyle eşsiz ve güzel insandır.. bütün hayatına bakarsanız görürsünüz ki, bütün ömrü insanlığa hizmetle geçer.. ama kendisine bir şey söylemeye kalkarsan, yerle birle insan SıRR-ı Sıfır.. GizLi.. Zâten öyle oluşu gereği hiçbir varlık göstermemesi gerekir ve gösteremez.. Ne zaman gösterir?.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şeriatı taaruza uğrarsa o zaman, hani var ya, birisi yazmıştı “elif gözünden oku yeyince, burnuna doğru inen kan çizmişti” elifi.. “elif budur” diye çok güzel bir şeydi bu..
İşte budur mesele.. O zaman çıkar ortaya.. o zaman hervele yapar, kükrer gibi SAFadan MERVEye yürürken orada KOŞmaya BAŞLAr!. Haccın TEVHİD Turlarındaki gibi.. İKİ Yeşil IŞIK ARAsından geçerken şöyle biraz silkinerek yürümüş ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.. Etraftan bakan müşrik-Münafıklar demesinler ki: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in adamları yorulmuşlar!” demesinler..
“SaLLanarak yürüyün, biraz kostak-çalımlı yürüyün!. biraz içli olun!.” Der gibi ki, bu kibir değildir!.
Münafıklar oturmuşlar küfr işlemektyken Hasan aleyhisselâm kıratıyla gelmekte.. Münafıkların başı diyor ki: “Bakın Hasanı nasıl mat edeceğim!.”
Azılı Münafık Hasan aleyhisselâm Efendimize: “Hasan!. Hasan senin gelişin de çok kibirli haa!.”
Hasan aleyhisselâm da vakurca dönüp diyor ki: “Ben münafık değilim.. ben mü’minim..” diyor ve şu âyet-i celileyi okuyor:
Allahu zu’l- CeLâL Kur'ÂN-ı Kerîmde:


يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---Yekûlûne le in reca’nâ ilel medîneti le yuhricennel eazzu min hel ezell(ezelle), ve lillâhil izzetu ve li resûlihî ve lil mû’minîne ve lâkinnel munâfikîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne) : Onlar, “Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır” diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.
(Munâfikûn 63/8)

Ve: “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in oğluyum!. ALLAH celle celâlihu Azizdir!. Dedem aleyhisselâm Azizdir!. Ben de oğluyum ve mü’minim, Azizim!. Benimkisi kibir değil İZZETtir!. sizin gibi Alçakların yanından geçerken böyle İZZetle yürüyorum!” buyuruyor!.
Bu Tevhid Tercihi Âleminde, adam aklıyla fikriyle Hakk ve Hayrı seçtiyse;

اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّهٖ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰئِكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِهٖ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَصٖيرُ
Resim--- "Amener rasulu bi ma unzile ileyhi mir rabbihi vel mu'minun, kullun amene billahi ve melaiketihi ve kutubihi ve rusulih, la nuferriku beyne ehadim mir rusulih, ve kalu semi'na ve eta'na ğufraneke rabbena ve ileykel masîr. Peygamber, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı. «O'nun peygamberleri arasında hiç birini (diğerinden) ayırd etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz) . Varış ancak Sana'dır» dediler. "
(Bakara 2/285)

Demeyip de bu Tevhid Tercihi Âleminde, adam aklıyla fikriyle Bâtıl ve Şerri seçtiyse;

وَاِذْ اَخَذْنَا مٖيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُوا قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاُشْرِبُوا فٖى قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَاْمُرُكُمْ بِهٖ اٖيمَانُكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ
Resim--- "Ve iz ehazna misakakum ve rafa'na fevkakumut tur, huzu ma ateynakum bi kuvvetiv vesmeu, kalu semi'na ve asayna ve uşribu fi kulubihimul icle bi kufrihim, kul bi'sema ye'murukum bihi imanukum in kuntum mu'minîn.:Hani sizden kesin söz almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve) : «Size verdiğimize (Kitaba) sımsıkı yapışın ve dinleyin» (demiştik) . Demişlerdi ki: «Dinledik ve başkaldırdık.» Küfürleri yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: «İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emredip önermektedir?”
(Bakara 2/93)

“DUYudum ve İsyana Uydum” diyorsa, boynumu mu eğeceğim, tenezzül mü edeceğim, yalvarıp yakaracak mıydım, şeytanına mı hizmet edecektim.. bilerek ve kasten onun şeytanına uşaklık mı yapacaktım?!.
Yoksa diyecek miydim ki: “Buraya kadar başbaşa kal şeytanınla yeter artar size kulluk yaptığım!.”
İşte bunu her gün hayatımzda görürüp durmaktayız binlerce örnekleriyle..
Hele ÇİLLe ÇÖLÜnde.. Çölde, en hızlı yayılan şey kokudur.. Işıktan, sesten ve de her şeyden hızlı yayılır.. Bir yerde leş olsun yeter.. kilometrelerce öteden hele hele atmacalar, akbabalar.. hele afedersiniz Kervan Köpekleri ki KıtMÎRLer!.. Tek NEFes çekmede bulur kokunun Yerini.. Kötünün kokusu Güzelden de tez çıkar!. Çıkar mı çıkar, bu gün değilse yarın çıkar, mutlaka çıkar!.. Tertemizi de öyledir, reyhan kokuları da öyledir.. çünkü koku reyhadır.. Reyha “Rûh” kökünden gelir.. Ruh ise EMR Âleminden ki, ALLAH celle celâlihu katındandır..:


وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim--- “Ve yes’elûneke anir rûh(rûhı), kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen): Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.”
(İsrâ 17/85)

Onun için Münir DERmÂN kaddesallahu sırrahu Hocam hep der durur: “Rüyâda koku yoktur!.”
Ama bu güne dek.. geldiği için söylüyorum.. çok aklıma geldi söylemedim.. fakat hakikaten, CeNNeti Rüyâda gerçekten görülüyorsa.. Rüyâ ya da Yakazada koku duyuluyor.. Başka hiçbir yerde duyulmuyor ama Cennet.. Hakiketen gördüğün cennet ise, kesinlikle rüyâ da koku duyuluyor.. Bunu ben anlayamadım ama yakaza ama rüyâda bilemem fakat duyulduğunu kesin biliyorum, şâhidiyim!..
Bunu neden söylüyorum, “ed dalal” DaLL kokusu da böyledir.. SaLL kokusu da böyledir.. zâten insanları onlar ki o kokular çeker!. Çekmesin mi?.Nasıl YOL BULsunlar!.
Yâni diyelim ki, adam Kartal tabiatlıyla ya da öyleyse, leşçiyse, leş kokusuna gitmesin de ne yapsın bal-baklava mı arasın!. şimdi ekmeğe mi gelsin yâni?. Niçin gelsin?. Niye koyun gibi dağlarda tertemiz ot arasın?!. Herkesin bir çektiği tarafı vardır, bir çekeni vardı ki çekiliyor, gidiyor!. Demek istiyorum!.


Onun için, insan tam SIRATın ortasına duruyor ve: “Buyur kardeşim bu tarafa gidersen;
“Biz onlara iki dudak verdik, bir dil verdik iki yol gösterdik-necdeteyn hidâyeti verdik işte buraya giden buraya gider!” dedik..


وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
Resim---“Ve hedeynâhu’n- necdeyn (necdeyni).: Biz ona “iki yol/iki amaç” gösterdik.”
(Beled 90/10)

“Buraya giden buraya gider” dedik.. “Yaptıklarınızın rehinsiniz.. Yaptıklarınız şerler nefislerinizden!.” Dedik..

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُم بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَا أَلَتْنَاهُم مِّنْ عَمَلِهِم مِّن شَيْءٍ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ
Resim--- “Vellezîne âmenû vettebeathum zurriyyetuhum bi îmânin elhaknâ bihim zurriyyetehum ve mâ eletnâhum min amelihim min şey’in, kullumriin bi mâ kesebe rehînun.: İman edenler ve soyları da kendilerini imanda izleyenler (var ya); biz onların soylarını da kendilerine katıp ekledik. Onların amellerinden hiçbir şeyi eksiltmedik. Her kişi, kendi kazandığına karşılık bir rehindir.”
(Tûr, 52/21)

“Şah damarınızdan yakınız, izleniyorsunuz!” dedik..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim--- ''Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min HABLi’l- VERÎDi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
(Kaf 50/16)

“Son nefesinizde hırladığınızda başınızda biz kalırız, kimse kalmaz!” dedik gibi..
Hani bir adam can çekişiyor ve sen ona diyorsun ki “evin barkın kaldı, şunu bunu yap!”
Ama adam elini ayağını kullanamaz hale geçtiği zaman, gırtlak hırladığı zaman baş başa kalırız can şöyle çekildikçe onu söylüyorum!.


كَلَّا إِذَا بَلَغَتْ التَّرَاقِيَ
Resim--- “Kellâ izâ belegatit terâkıy: Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman,”
(Kıyamet 75/26)

فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ
Resim---“Fe lev lâ izâ belegatil hulkûme: Hele can boğaza gelip dayandığında,”
(Vâkıa 56/83)

إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
Resim---“İnnâ nahnu nerisu’l- arda ve men aleyhâ ve ileynâ yurceûn (yurceûne).: Muhakkak ki Biz, yeryüzüne ve onun üzerinde olan kimselere Biz, varis olacağız. Ve onlar, Biz’e döndürülecekler.”
(Meryem 19/40)

وَإنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
Resim---“Ve innâ le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnu’l- vârisûn (vârisûne).: Ve muhakkak ki; Biz, sadece Biz hayat veririz. Ve Biz öldürürüz. Ve varis olanlar da Biziz.”
(Hicr 15/23)

Ki Kur'ÂN-ı Kerîmden yüzlerce âyet şakırdamaktadır ve de BUYURmaktadır ALLAHu zü’l- CeLâL bunları Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de DUYURmaktadır.. da, biz ne yapıyoruz?.

BİZ de, HAKkta ve HAYIRda, ALLAH celle celâlihu Rızası için Hasbî ve Habibî Hizmet olarak paylaşıyoruz!. BİRiBİRimize Hizmet ediyoruz!.
hizmet ediyor muyuz?. En Azından samimî OLarak biz bu inançtayız!. Biz inancımızı işleriz ve biz bu sadakatımızı kaybetmeyiz!.
SADIKlığı BİLmeyenler, SAMİMîyyeti BULmayanlar, SABIRda OLmayanlar ve SELÂMETi YAŞAmayanlar elbette SON-UÇta kaybedecekler!.
Ben gerçekten çok saf bir insanım!. yâni çabuk inanmak fakat inandıktan sonra da hele bu ortamlarda şey yapmam.. bir insana bir şifre vermiştik biz hastanedeydik.. Sitemize birisi küfür yazmıştı.. bizim imkanımız yoktu ayrılmamaktaydım.. hasta götürmüştüm çünkü.. bende: “Şu şifreyi al benim adıma gir küfredeni sil oradan!.” Dedim..
Ama ben unuttum, zaman geçti.. Öyle bir gün geldi ki.. bir gün girdik ki sitemize bazı şeylere baktık ki.. pek çok yazı yerle bir olmuş.. gerçi biz bu pis kokuyu son gün almamıştık.. bu kokuyu o gün almıştık, ilk girdiği gün.. Cafer cann, şimdiki “cann” demişti ki: “Hocam bu adama dikkat et!.”

Sizler hepiniz tanıyorsunuz!. Barbaros can sen, daha her gün görüşüyorsun.. hikayeyi çok güzel anlatır..
Netice nereye geldi ihânete kadar.. Ne yaptı?. Sadece kendi yazılarını silmedi, diğer bütün yazıları da tırpan attı geçti!.
Bu doğru değildi ve değildir!
“BiZ ÂLiYÂRız Elhamdülillahi.. Allahın izni ve inâyetiyle İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.”
Demek ki iyi yazamamışım, iyi yazamamışız “ÂLiYÂRdır”ı..
Bir daha yazarız ömrümüz olursa.. Bin kere daha yazarız!.
Yazmak ne ki, YAŞArız İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Şunu demek istiyorum, o kişi kötü felân demiyorum, yaptığı iş kötüdür!. Onu diyorum!.

“KoKu” başka bir şeydir!. İyi ya da Kötü.. Güzel ya da Çirkin!.
ALLAH celle celâlihu, hepimizi Hakkta ve Hayrda kılsın ve rızasında kullansın!.
Her nefis yaptığının karşısında rehindir.. ALLAH celle celâlihu kimseye haksızlık yaptırmasın kötülük yaptırmasın, bizden yaptırmasın.. bizi şeytan ve şeytanlaşmışların batıl ve şerlerinden korusun.. çünkü bunlar tüm tercih çeldiricileridir.. çünkü bir yere gidiyorsunuz önünüze bir insan çıkıyor, kuzu postu giymiş bir kurt, sizi öyle ikna ediyor ki, bura değil sizin gideceğiniz yer diyor alıp götürüyor.. sizi dağdan dağa vuruyor.. herşeyiniz mahvoluyor..
Biz ise, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yüreğinde hizmetçileri olalım.. eksik kusur hata görmeden..
Şeriat-ı Garranın içinde Hududullahın içinde Allahın izni ve inâyetiyle inşeallah namaz sûrelerini bitireceğiz..
namazı şey için aldık.. herkes SaLL ediyor.. ben de SaLL ediyorum o kadar dış düzenimiz bozuluyor ki, iç dengeyi tuttursan bile dış düzeni tutturamıyorsun.. halbuki bunlar bir dürbin gibidir objektif oküler gibidir.. fakat bunlar birbirine tam bağlı değildir.. yâni birisi mânâ birisi madde olduğu için.. ikisini de sanki iki elinle ayarlıyormuşsun gibi.. iki dürbün düşün.. iki mercek düşün birisi bir elinde birisi bir elinde bunları eksenleyebilmek için hakikatına çok dikkat etmek lâzım ki, karşıyı görebilesin.. görmen lâzım çünkü, görülmeyen Kâbe kıble değildir.. hangisi?. hem burada diri Kâbe kıble değildir.. diriden kastım şah damarından yakın olanın Kâbesi.. hem de Beytullah.. Beyt nedi?.


فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ
Resim---“Felya’budû rabbe hâzâ’l- beyt (beyti).: Şu Ev (Ka'be'n)in Rabbine kulluk etsinler”
(Kureyş 106/3)

O objektif gibi olan, bakan RaBBulâlemîndir Allahuâlem şah damarımdan yakın olan bakmıyor da ben kafamdaki iki tâne delikle mi bakacakmışım.. Bak ne diyor “Eşhedu en lâ ilahe illallah” yemin ederim ki.. Allahtan başka bir ilâh bulamadım.. Bunu ALLAHu zü’l- CeLâL’in kendisi buyuruyor.. O gün mülk kimin buyurduğunda cevabı da kendisi vermekte:

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---“Yevme hum bârizûn (bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li meni’l- mulku’l- yevm (yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr (kahhâri).: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır."
(Mu'min 40/16)

Kimse cevap veremez, yok kimse olamaz..
SON-UÇ-taki RAHAT-ı RaHÎM:


سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
Resim---SeLâMun kavlen min RABBin RaHîM(rahîmin) :Çok merhametli olan RaBb’den bir söz olarak (kendilerine) “Selâm” (vardır)."
(YâSîn 36/58)

Selâmün kavlem mir RaBBir rahiym.. size gerçekten şah damarınızdan yakın RaBBınız var.. rahim olan.. işte bu sizdeki Rahimiyet ve Rububiyetin birleşiminden eşleşmesinden nefislerin eşleşmesinden doğan tek nefisten yaratılıp ikiye bölünen nefsin tekrar geriye dönüp birleşmesinden doğan bunda bir selâm var kavlen.. kavl nedir?. Kavl, Lütfullahın vücud bulup kevn olmasıdır.. dosdoğru ortaya çıkmasıdır..
Söz, kavl fiilen vücud bulup ortaya çıktığı zaman işte “selâmen kavlen mirRaBBur rahiym” de bu fiilen ortaya çıkacaktır ayın ondurdü gibi buyurmuştur Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.. ayın ondördündü gibi görürsünüz Cemâlullahı.. benim inancıma göre cennet Rasûlulahın Nurundan halk edilmiştir.. Bizim canlarımızla ilgilidir, şehâdetlerimizle ilgilidir..

Bilmiyorum Barbaros ne dersin?. Belki geçmiş zaman gelecek zaman yoksa, şu anın içindeki zaman mıdır, bir ÂN mıdır?. demek istiyorum zaman yokta bir “ÂN” mı vardı da biz; bunları, geçmişti geçti gelecekte gelecek şu anda oluyor mu diye yayınlamaktayız.. yoksa hepsi bir ÂN mıdır?.
İşte bu da Hâlimce sorulardan birisi yâni?. Barbaros benim diyeceklerim bu kadar buyur canım..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Barbaros: Özür dilerim Hocam lafınızı kestim bir şeyin tohumu içerisinde olup habbeden nasıl meydana çıkıyor tohumdan taaa sûreti olan şeyler.. zaman içinde zannediyorum belki mümkün olabilir.. tek bir zaman tohumunun içerisinden bütün zamanların açılması gibi.. ama zâten eşyaya bağımlıysa ki zaman bu akım içerisindeki o en başta olan.. o zaman o an dediğimiz şey o en başa ait mevzu olmuş oluyor.. nasıl ki her şeyin toplamı, hepsi bir tohumdaydı o HABBEdeydi.. “O zaman, o an” dediğimiz şeyde o, başlangıcında olmuş olan öyle bir tohum gibi bir şey oluyor.. o zaman ki o, sonradan açılıp açılıyor açılıyor değişik değişik zamanlar meydana çıkıyor.. zattan eşyalar ortaya çıkınca, zamanlar teknik olarak bir araya gelmiş oluyor, ortaya çıkmış oluyor.. GEÇmiş GELeceği hepsi OLAN-ın içinde olmuş oluyor.. öyle düşündüm yâni öyle Hocam..

Kulihvani: Evet öyle çünkü melei turceun.. tekrar dürülürsünüz, rücû’ edersiniz AYNen “nefsin vâhidetün” den halkedilen nefisler, tekrar nefisler eşleştirilir.. âyeti var tekrar hesaba çekilir yâni, tekrar geri dürülür her şey geri dürülür.. bunun için zâten sanal olan eşya mıdır akıl mıdır?. hani bu bile düşünülecek bir şey demek istiyorum.. ama bizim yapmamız gereken SaLL.. SaLL lütuf bir insanın içine yerleştirilen ve kendisine imtihân için tahsis edilen Lütfullah.. lütfun kendisi zâten lütuftur ve el Latîf ALLAH celle celâlihu esmâsı buna âmirdir.. SaLL içinde iki lâm taşır.. Lütfullah ve Lütf-u MuhaMMediyeyi taşır.. yâni Nurullah ve Nur-u Mime sahib çıkıştır.. SaLL ben sahib çıkıyorum demektir.. sahib çıkmaya Muhtaçsın yâni.. Mecbursun Me’mursun emredilmişsin ve Mahkumsun.. ben duydum.. “ve kalu semiğnâ ve ateğnâ.. duydum ve itaat ediyorum” dersin derim.. ya da Allah korusun “kalu semiğnâ ve aseynâ duydum ve isyan ediyorum” dersin.. derim dee.. ölüm kapısını, kabir kapısın kapattıysan konuş, istediğin kadar konuş.. kapatmadıysan bırak da Kur’ÂN-ı Kerîmı kerim konuşsun.. onu dinle azıcık akıl bulaşığı varsa, tabi vicdan bulaşığı varsa insan olmanın şerefini haysiyetini Mubârekliğini, Muazzamlığını, Muhteşemliğini koku halinde bir al.. yâni alır insan.. “belhume dallun onlar hayvanlardan da beterdir”.. hayvan bile akşama eve döner.. bu eve döner dediğim “RaBBahazel beytellezi” söylüyorum ki vicdanındaki RaBBısına dönmeyişi söylüyorum.. O’na SaLL edemeyişi söylüyorum.. bırak ne bileyim ben bin kilometre ötedeki iki bin kilometre ötedeki Beytullahı değil benim dediği kendisine yakıştıramayan, biliştiremeyen, buluşturamayan, oluşturamayan, yaşamayan bana yazıklar olsun, veyl olsun, muSaLLin diyorum.. bak kendime senin gibi muSaLLine.. veyl yazıklar olsun sen kime SaLL edeceksin!. kendine SaLL edemiyorsun bu çok basit bir şeydir.. Güzellikler vardı bir mü’min candan ve yürekten üç kere arka arkaya “birahmetike ya erhamerrahimin!. birahmetike ya erhamerrahimin!. birahmetike yaerhamerrahimin!.” dese ALLAHu zü’l- CeLâL “lebbeyk emret!” der hadisi kudsîdir.. Lebbeyk emretmek arapça da bana emret der le lütuf “be” bileliktir.. “ye” yaşayışa çekmektir.. “ke” KÛNu yaşayışa çekmektir.. şimdi yapmaktır o işi.. lebbeyk emret, ne istersen yapacağım demektir.. ne garib değil mi insan aklı zanneder ki RaBBul âlemîn şah damarından yakın.. yâni taa öteye yâni bizim ulaşamayacağımız bir yere çadır kurmuş orada bir benzetmek için söylemiyorum anlatmak için söylüyorum bir hükümdar gibi sanır ham insan aklı.. fakat MuhaMMedî akıl RaBBanî ve Kur’ÂN-ı Kerîmı nakil der ki “hayır, hayır en büyük hizmetçi orada O’ndan dolayı dirisin.. O’ndan dolayı görmektesin.. O’ndan dolayı duymaktasın.. O’ndan dolayı varsın.. zâten bu bizim bin kitap okusak da yüz bin hatmetsek te Kâbe’nin içinde yaşasak da.. değişmeyen ana kuralımızdır.. Onun için MuhaMMed aleyhisselâtı vesselâm bizim için anlaşılamayacak kadar kıymetlidir.. çünkü SaLL kapımızdır, her şeyimizdir insan oğlunun temelindeki ilk noktadır.. turceun.. varacağı yerdir.. bunun için biz; ben, sen, o, biz.. Biz hepimiz MuhaMMedîyiz, birimiz hepimiz.. Hepimiz birimiz.. bu nedir?. bu Kur’ÂN-ı Kerîmin ana hükmüdür.. bütün Kur’ÂN-ı Kerîm, bütün kâinât bütün varlık bir kelime/cümle için gelmiştir “Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH” için gelmiştir.. ve bizim “ve eşhedu enne MuhaMMede’r- Rasûlullah” dediğidimiz, Rasûlulullah SaLLallahu aleyhi ve sellem efendimizin mübârek ağzından duyurmuştur.. ALLAHu zü’l- CeLâL, Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve selemin mübârek ağzından BUYurur ve DUYurur.. Onun için hangi işle meşgulüz.. kendimiz için, kiyâmete kadar gelecek nesillerimiz için, gönül verdiğimiz bizler için, insanlar için, hepimiz için.. Ben Barbaros’a elimi, AllahüzülceLâL ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem için verdim.. O da bana böyle vermekte.. O’nun kadir ve kıymetini bilmek..
ALLAH celle celâlihu kadir ve kıymetini bilemediler..


مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
Resim---“Mâ kaderûllâhe hakka kadrihî, innallâhe le kaviyyun azîz (azîzun).: Allah’ın kadrini de (kudretini de) hakkıyla takdir edemediler. Muhakkak ki Allah, mutlaka Kaviyy’dir (kuvvetli), Azîz’dir (yüce).”
(Hacc 22/74)

Biz emâneti dağlara yükledik dağlar kabul etmedi.. eğer dağlara yükleseydik bunlar erir, akarlardı.. ama insan oğlu kabul etti gerçekten çok hakikaten çok câhil ve zâlimdir.. câhildir kendini bilmez, zâlimdir kime zülmeder Barbaros?.

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Resim---"İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).: Biz emâneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o (insan) çok zâlim ve çok câhildir!..."
(Ahzâb 33/72)

Cevab nefsine.. zâten nefsi câhil olduğu için kendini bilmiyor.. Kendini bilmediği içinde en kıymetli, şahdamarından yakın olduğu RaBBısının hukukuna zulmediyor.. Zulüm, perde demektir biliyorsun, karanlık demektir.. zulmet karanlıktır.. kimi perdeler şahdamarından yakın olanı, karanlığa sokar, göremedeiği içinde tepinir durur ve “dışarda arayacağım içerde arayacağım” diye koşturur durur.. işte bu nefs/AKıL nAKLe bir kere bağlansaydı, bir kere SaLL olsaydı, bütün kâinât gündüz olurduve artık ASLa gece yoktu..

Bizim bu Salı günü sohbetlerimizin özelliği ve güzelliği ne idi?. daha rahat konuşmaktı.. yâni HÂLLeşmekti.. daha doğrusu bu nedenle söylüyorum burada bu SaLLı.. bu öylesine bir SaLL ki, bu olmadığı zaman “gördün mü dini yalanlayanı”ya geliverir..

أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ
Resim---“E raeytellezî yukezzibu bi’d- dîn (dîne).: Dîni yalanlayanı gördün mü?”
(Mâûn 107/1)

فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ
Resim---“Fe zâlikellezî yedu’u’l- yetîm (yetîme).: Oysa yetimi itip kakan işte odur.”
(Mâûn 107/2)

وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ
Resim---“Ve lâ yahuddu alâ taâmi’l- miskin (miskîni).: Ve miskini (yoksulu, çalışmaya gücü olmayanı) doyurmaya teşvik etmez.”
(Mâûn 107/3)

فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ
Resim---“Fe veylun li’l- musallin (musallîne).: Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,”
(Mâûn 107/4)

الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
Resim---“Ellezîne hum an salâtihim sâhûn (sâhûne).: Onlar ki, namazlarından gâfil olanlardır.”
(Mâûn 107/5)

الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ
Resim---“Ellezîne hum yurâûn (yurâûne).: Onlar riya yapanlardır (gösteriş için yapanlardır).”
(Mâûn 107/6)

وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ
Resim---“Ve yemneûne’l- mâûn (mâûne).: Ve mâûna (zekâta ve yardımlaşmaya) mani olurlar.”
(Mâûn 107/7)

Halbuki adam seksen sene namaz kıldı.. düşünebîliyor musunuz, harcadığı saatlere bir bak bakalım.. ömrünün kaçta kaçını namazla geçirdi namazsa eğer bu!.. SaLL sadece duaysa bir bak.. neden onlara söylüyorsun da.. doğrudan doğruya “Yâ Rasûlullah ver elini Ya Rasûlullah!” neden demiyorsun..Oysa, onların ellerinin üzerined ALLAHu zü’l- CeLâL’in elleri var..

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---“İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ: Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.”
(Fetih 48/10)

ez Zâhir ALLAHu zü’l- CeLâL.. ben zâhirim de, benim şahdamarımdan yakin-AKReB olan RABBım değil mi yâni hâşâ..
Onun için diyorum akıllar aydınlandığı zaman..
Neyle aydınlanır?. Nakille aydınlandığı zaman.. Sanki Kebân’dan gelen iki tel gibi.. birisi toprak gibi gözüküyor akıl.. halbuki nakil onsuz bi şeye yaramaz.. nakil onsuz ne yapacak, o olmazsa.. öbürü de olmasa o olmaz.. TAMMlama.. TÜMMLeme.. yanındaki olmazsa akıl da bir şeye yaramaz, nakil de bir şeye yaramaz.. İkisi birleştiği zaman, şehâdet doğar.. eşhedu o zaman doğar.. o zaman iş görülür.. maksat hasıl olur.. Onun için Kur'ÂN-ı Kerîmde “hum ve ezvacuhum” buyrulmaktadır.. “onlar ve eşleri” dâima tamamlayan gibidirler.. “lâ ilâhe illallah” gibidir.. bu muhteşem bir şeydir.. muazzam ve mukaddes bir şeydir bu.. gerisi laftır.. laf-ı güzahtır.. Allah korusun, hüsrandır.. onun için “ben, sen, o” diye bir şey yoktur ve “BİZ” VARız.. NÛRuLLAHız..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Bizim sistemimiz çok açıktır.. “bizim” derken “ben” demiyorum.. bizim BİLebildiğimiz BULabildiğimiz OLabildiğimiz YAŞAyıp YAŞAtabildiğimiz kadar Rasûlulallah sallallahu aleyhi vesellem’in neyi varsa tertmiz pâk olarak, kaynak göstererek ortaya koymalıyız.. yüreklerimizdekileri de koymalıyız.. BİZ BİR-İZ-imizin müftüsünden müfettişinden ziyâde, can ciğer hizmetçisi olarak hizmet edersek, daha bu âlemdeyken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem alnımızdan öpecektir.. çünkü, öyle cömertki, el Cevad ALLAHu zü’l- CeLâL’in Cevadıdır.. O, Rahmetenli’l- âlemindir.. O’ndan geçmeyen rahmet, bu âleme inemez mümkün değildir.. çünkü, Rafufu’r- Rahîm O’dur.. hem Rauftur hem Rahîmdir.. Zâhire Rahîmdir.. Bâtına Rauftur ne demek?.

er RahîM:
Resim

Er Raufu:

Resim

Rauf, insanın içindeki eğer rüşde çıkarsa, yâni kablodaki cereyan ortaya çıkarsa ve buna insan sahib çıkar kullanırsa, MuhaMMedi edeb içerisinde kullanırsa, kontak yaptırmaz çaptırmazsa, çıplak kullanmaz edebsizlik yapmazsa, Hududullahı ve Hudud-u Rasûlullahı çiğnemezse, usulünce adam gibi Lâ ilâhe illallah” fişine, MuhaMMede’r- Rasûlullah prizini takarsa, bütün kâinât hizmete geçer..

İşte böyle olursa, O KULa, saygı secdesi yapmayan İblistir!.
Buradan ne çıktı?.
ALLAH celle celâlihu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve Mü’minler Azîzdir” çıktı..


يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Yekûlûne le in reca’nâ ilel medîneti le yuhricenne’l- eazzu min he’l- ezell (ezelle), ve lillâhi’l- izzetu ve li resûlihî ve li’l- mû’minîne ve lâkinne’l- munâfikîne lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: “Eğer biz şehre dönersek, mutlaka daha azîz (güçlü) olan, daha zelil (güçsüz, zayıf) olanı, oradan (şehirden) çıkarır.” diyorlar. İzzet Allah’ın ve O’nun Resûl’ünün ve mü’minlerindir. Ve lâkin münafıklar bilmiyorlar.”
(MunâfikûN 63/8)

Oysa el Azîz olan ALLAHu zü’l- CeLâLdir.. nasıl şah damarından yakın-akreb olarak ortaya çıkıverdi Barbaros!.
Mü’minin, mü’min dediğimiz nasıl “mim”inden sonra ortaya çıkıverdi MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellemde nasıl çıkıverdi.. Ahmediyet, Ahadiyete nasıl geçiverdi.. işte teslimiyet budur, istikamet budur..
Kim demiş ki “hainde, hakk ve hayır olur?”.. olur mu?. Olmaz, bir müddet izler.. insandır, izlerde ne olur?. yâni hiç göstermese ne olacak?. göstermeden geçen binlerce münafık vardır.. cehennemin altında, kâfirin de altındadır.. müşrikin de altındadır.. en sefilinde olan esfeli sefilin odur.. oysa, hayattayken onu herkes Müslüman sanıyordu.. öyle diyordu, öyle yapıyor gözüküyordu.. hilekâr mürayiydi, dini yalanlıyordu..


أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ
Resim---“E raeytellezî yukezzibu bi’d- dîn (dîne).: Dîni yalanlayanı gördün mü?”
(Mâûn 107/1)

فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ
Resim---“Fe zâlikellezî yedu’u’l- yetîm (yetîme).: Oysa yetimi itip kakan işte odur.”
(Mâûn 107/2)

وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ
Resim---“Ve lâ yahuddu alâ taâmi’l- miskin (miskîni).: Ve miskini (yoksulu, çalışmaya gücü olmayanı) doyurmaya teşvik etmez.”
(Mâûn 107/3)

فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ
Resim---“Fe veylun li’l- musallin (musallîne).: İşte o namaz kılanlara yazıklar olsun.”
(Mâûn 107/4)

الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
Resim---“Ellezîne hum an salâtihim sâhûn (sâhûne).: Onlar ki, namazlarından gâfil olanlardır.”
(Mâûn 107/5)

الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ
Resim---“Ellezîne hum yurâûn (yurâûne).: Onlar riya yapanlardır (gösteriş için yapanlardır).”
(Mâûn 107/6)

وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ
Resim---“Ve yemneûne’l- mâûn (mâûne).: Ve mâûna (zekâta ve yardımlaşmaya) mani olurlar.”
(Mâûn 107/7)

Bunları neden söylüyorum.. biz, Allahın izni ve inâyetiyle asla tarikat derdi düşünmedik ve düşünmeyiz.. cemaatleşmeyi de hiç düşünmeyiz.. çünkü, bunların nereye vardığı, nasıl kontrol edilemediği, nasıl zaptedilemediği, nasıl dini fırka fırka yanlış yolda yaşadığını/yaşattığını gördük.. içlerinde yaşadık yaşıyoruz da hâlâ..
Onun için biz, şiddetle kaçarız kardeşim.. nereye?. Biz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ve Kur’ÂN-ı Kerîm’e kaçarız!.
Kendimizin; ekmeğimiz, suyumuz, aşımız gibi ihtiyâcımız neyse.. her ne ise; Şeriatımızda, Tarikatımızda, Marifetimizde, Hakikatimiz de bize yeterlidir.. ama hizmete gelince, tümünü ortaya dökeriz.. bir kaşıksa da herkesle paylaşırız.. bütün bunları şunun için söylüyorum, hep böyle yetiştik hep..
Herkesin, sohbetlerinin etrafında pervâne döndüğü Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocamızın hayatını on dakika yaşatamazsınız, bir ay yaşatamazsınız pervâne gibi dönenlere.. bu abdestsizlere, hangi zikrinden, hangi fikrinden, hangi tarikatından dem vuruyorsun!. buldun mu, bildin mi kimdir Münir Derman kaddesallahu sırrahu?. buldun mu?. bulamadın değil mi?.. oldun mu?. Olamadın!. Olamadım.. yaşadın mı?. neyini yaşayacaksın boş laf.. netice sıfır.. hangisine gidersen git..

Onun için, biz emrolunduğumuz gibi inşea ALLAH celle celâlihu, dosdoğru Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e SaLL edersek, hiçbir şey kalmaz.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem diyelim ki Akdeniz gibidir, dalganın derdi bitmiştir.. dağlardaki dalga, damlanın dalgası ise, Nuf Tufanı koparmaktadır.. ALLAHu zü’l- CeLâL bizi bağışlasın, affetsin, merhamet etsin, rahmetine gark etsin hepimizi!.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efenidimizin sıla-yı rahmineki, anamız sayılıyır sıla ettirsin, SaLL ettirsin!. Kusurumuza bakmasın kaygan bir zeminde yürüyoruz, velî de kayıyor deli de kayıyor, Allah bizi korusun inşea ALLAH celle celâlihu..
Çünkü “velâ havle velâ kuvvete illahibillahi’l- alüyyü’l- azim” deyiniz..
İyilikleri yapabilmek için.. çünkü, aklın BİLebildiği BULabildiği OLup da YAŞAyabildiği aklen bilinen tüm kuvvetler Azametullah onun elindedir.. Havl nedir?. Havl, nakille bildirilen ve aklın anlamakta zorlandığı potansiyel güçler dahi onun elindedir..
Hülâsa her şey onun elindedir.. siz tercihinizi yapın.. deyin ki; şerden, batıldan, şeytan ve şeytanlaşmışlardan da konurunken de inşea ALLAH.. Aynı hadisin devamıdır biliyorsun “velâ havle velâ kuvvete illahibillahi’l- aliyyü’l- azim”.. Aliyy olan ve Azîm olan Allaha sığınıyorum!. Deyiniz..

Evet Barbaros bir şey diyormusunuz buyurun!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Barbaros:
Teşekkür ederim Hocam aklıma şuan hiçbir şey gelmiyor..
fakat o Mâûn sûresini okuduğunuz zaman bu kadınlar gününde dolayı, bu günlerde bana oradaki miskin kadınlar gibi gelmekte bu aralar.. çünkü İslam dünyasının kadınları hizmette dışı ve erkeklerin ilmi sadece kendilerine has tutmaları ve kadın hanımlarını, eşlerini, kız çocuklarını ilimsiz bırakmaları.. onların çünkü yetimin malı ilimdir bir yerde, o açıdan bakınca kadınlar; hem yetim hem de miskin durumuna düşgün gibi oluyorlar.. çünkü bundan mahrum edilmiş bir hale düşmüş oluyorlar.. öyle olunca da, erkek nesil de kendisini baltalayan bir duruma geliyor.. öyle olunca da, Nasrettin Hocanın bindiği dalı kesmesi gibi bir durum ortaya çıkıyor.. orada söylendiği zaman, o miskinlerden felân aklıma o geldi birden onu söylemek istedim Hocam..


Kulihvâni:
söylediğiniz çok harika.. dediğiniz tamamen doğru, kesinlikle doğru yâni.. o kadar harika bir şey ki.. bunu nasıl anlatacaksınız dediğiniz gibi.. bu gün aynen devlet idaresini yaptıkları gibi, kadını yok sayan bir din hale dönüşünce İslam.. o zaman eşin Sheıla sana sormaz mı!. diyelim ki sordu ve dedi ki: “Bütün dünyadaki İslam kitaplarını okuyorum kadını yok farz ediyorlar!. kadın yok!. kadını bulamıyorum!. Ben de Katoliklikten islâma gelmiştim ki, kadın islâmda var diye ama bulamıyorum!.” dedi aynen Shela!.. De buyur can..

Onun için işte Shela, Münir Hocamıza teşekkür ediyor, onun için onu çok seviyor!.
Sizin dediğiniz o kadar doğru ki, gerçekten yetimi men ediyor.. erkeği sistemin bel kemiği-ana gösterirken, ilimde temel gösterirken, kendi erkek krallığı için, kendi hevâ ve hevesi için Kur'ÂN-ı Kerîme kimseyi yaklaştırmıyor örümcek kafalı kör câhil yobaz..
“Dokunma karakaplı kitaba” haline getiriyor Kur’ÂN-ı Kerîmi..
“Sen anlayamazsın medrese görmedin, sen kadınsın anlamadan ezbere oku, ama sakın dokunma çarpılırsın dokunma!.” diyor kadına..
ne diyor sakın sakın bunlara bir şey yapmayın.. kendi dokunmadığı gibi sakın siz de yapmayın..
oysa, sizin buyurduğunuz gibi, kadın-erkek BİZBİR-İzdi.. EDEBdi kadın.. İLİMdi erkek.. Erkeği Hayâ ELbisesi, Ömür örtüsüydü.. edebsiz bir ilim ise, İBLİS’inkiydi.. onun için bu gün İslam erkeği şeytanın eline düşmüştür mâelesef!.. neden düşmüştür?. kadını mahvettiği için, hiçbir hükmü kalmışmıdır DİNin geçerli.. gel-geç zinâ meşru’ hale gelmiştir Allah korusun.. kim yapmıştır bunu erkekler yapmıştır.. vay ki ne vay!. niye vahh?.
Şu Kur’ÂN-ı Kerîmimize vah!. ve daha da acısı, zulmette bırakılan şah damarımızdan yakın “AKRABA”mızolana vahh!.

dediğiniz o kadar doğru ki, bir ara aklıma geldi fakat oraya giremedim.. fakat dediğiniz yüzde yüz doğru..
ve bir de bunlar SaLL ediyorlar.. dahasını söyleyim sana.. ben o şekilde Barbaros.. ama anlayışınız olduğu için bâzen detaya giriyorum ve seviyorum da..
“SaLL”daki “lâm” eril ve dişildir Nebîyi ÜMMÎyyi lâmı’dır.. “SaLL”daki lâm Nur-u Mimdir yâni Nurullah Lütfu ve Nur-u Mim Lütfunun sahib çıkışıdır bu.. onun için SaLL, hiç kimse şunu söyleyemez yâni doğrudan doğruya “sâlavât”ı bir insana yükleyemeyiz Rasûlullah SaLLallahu Aleyhi ve Selleeme BAĞlamadan.. aradakini biz kendimiz kabul ederiz.. yâni Münir Derman kaddesallahu sırrahuyu biz kendimiz kabul ederiz de asla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yerine koyamayız ve kabul etmeyiz, edemeyiz.. “zâten Rasûlullah değil çünkü”
Demek istiyorum ki, Münir Derman kaddesallahu sırrahu Velâyeti bizim bir parçamız gibidir ama, hâşâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem öyle değildir..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALLAH celle celâlihu İSALede-ULAŞımda-SALLda Kur'ÂN-ı Kerîmce YERi bellidir ve TEK-BİRdir..


هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِؤُونَ
Resim---“Hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alâ’l- erâiki muttekiûn (muttekiûne).: Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.”
(Yâ-Sîn 36/56)

Bakınız, SaLL daki lâmlara.. “Hum ve ezvâcuhum” daki lâmlardır.. eşleşen nefislerin lâmlarıdır ki, bunlar; Anamızdır-Eşimizdir-Kızımızdır-Kız kardeşimizdir-Gelinimizdir ve başka da kadın yoktur yeryüzünde islam için zâten..
öyle değil midir?. bu sistemi yaratan ALLAHu zü’l- CeLâL’in SünnetuLLahında yürütmekte olduğu Hizbuşşeytan ve Hizbullahı Tercihimiz yok mudur?. bunlar çıkmayacak mı ortaya?.. nere gidecek o esmalar, yeminler.. sistemi var eden ALLAHu zü’l- CeLâL’in en ağır sözleri Kur'ÂN-ı Kerîmde.. şaka mı?. Hâşâ..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Onun için dediğiniz o kadar doğru ki, bu gün ben hep söylüyorum en büyük dert MuhaMMedi kadın yetiştirmek. Kendi çocuklarımızı yetiştiremiyoruz.. Öyle bir ortamdan geçiroyoruz ki, bir bakın ee insanlar o kadar acımasız o kadar taraflı yüklenmekte ki bu gün iki öğretmen düşünün birini çekin geçinsin ben alnından öpeceğim hadi Ankara da verin birisinin eline bir milyar ikiyüzbin lira tutsun bir ev iki çocuk okutma bırakın iki çocuk okutmayı yaşasında bir göreyim.. ve bana başka bir öğretmen bulun ki başını açmasın da bu gün çalışsın.. ve bunun başındaki örtünün getirdiği bir yere bakın ve başının içinde ne var diye kafasını ikiyi bölün ki, Allah aşkına içinde ne var inanç eseri var mı.. inanç eseri örtse ne açsa ne be kardeşim ben Emre karşı olsun diye demiyorum ALLAHu zü’l- CeLâL’in emri yerine getirilsin, gelsin de.. bitti mi vakkodan tril tril giydirip kahkahaları öyle ki.. Siirtli Hocam, yön değiştiriyorum bâzen bunların kahkahalarından oysa kadının sesi.. kadının sesi.. MuhaMMedi hanımlar mü’minlerle farzı âyındır.. kahkahayla gülemez ne bileyim ben şöyle yapamaz böyle yapamaz.. ama oraya gitmez birileri başörtüsünü almış götercek.. artık nereye kadar sürükleyecek belli değil.. ama o kafanan içinde ne yapılıyor?. Arabistandaki Vehhabîler, bu gün neler yapmaktadır, kaç tâne tarikat kurmuştur.. Amerika, Arabistanda veya Türkiyede kaçını nereye götürmüştür, nereye gitmiştir?.

Şeriat nereye gitmektedir, i’tikat nereye gitmektedir?. Nerede Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şeriat-ı Garrası ve Kur’ÂN-ı Kerîmı Kerim hükümleri nerede?. İşte getirdik biriniz bakın bulun bir zaman Mustafa İslamoğlunun bir videosu yayınlandıydı kaldırıp attık.. Bir sâlavâtı okuyup, salavatta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e Raufu Rahîm diyor.. Mustafa İslamoğlu: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e Rahîm demek küfürdür.. diyeni hazreti Ömer’in eline verin kahkaha atın!.” Demekte.. Hepiniz de izlemişinizdir.. Oysa Kur'ÂN-ı Kerîmde açık, Tevbe Sûresinin 128. Âyeti.. Ne demek istiyorum, açık söylüyorum, açık diyorum “Vehhâbi düşüncesi” diyorum.. “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e karşı olan düşünce” diyorum.. ben demiyorum Kur’ÂN-ı Kerîmı kerim buyuruyor: “bi’l- mu’minîne raûfun rahîm”


لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne raûfun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere raûfolan-şefkatli ve rahîm –merhametlidir- esirgeyicidir.”
(Tevbe 9/128)

Dikkat ettim vehhabi uşağı adam: “Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme rahîm denemez!” demekte.. “bunu söyleyen küfür etmiştir. bunları Hz. Ömer'in eline vereceksin!” demekte..
Hazreti ömer de, adâletini gösterecek de, mü’minleri Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme Rahîm dedi diye öldürecekmiş.. ve haaa haaa!. diye kahkaha atıyor adamlar!.
Sonra sitemizden kaldırdık bu küfrü!..

İsterse babam olsun, isterse bütün kâinât olsun, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e yapılan her hakaret ve haksızlık, bizim yüreğimize şahdamarımıza yapılmıştır.. buna asla rıza gösteremeyiz asla!. ben Yaşar Nuri Öztürkü o, Hukuk fakültesine girmeden önce tanırım.. o imam hatipte öğrenciydi.. üniversitede değil.. ve onu biz, Erzuruma götürmüştük.. o zaman “Adımlar” dergimizi çıkarıyorduk Erzurumda, Sücâeddin Erdem uğraşırdı. Nuretttin Topçu Hocam'ın “Fikir ve Sanatta Hareket” dergisinin kolu olarak orta boyda bir aylık dergi yerel olarak Erzurum'da çıkardı.. NUrsuz Nuri, nerden nereye geldi.. ne yaptı, işi için söylemiyorum.. kendisiyle bunlar için defalarca münakaşa yaptık.. yıllar geçti.. kurduğu partinin genel merkezine beni çağırmış yazmış.. Antalyadaki bilgisayarcı bir mühendis vard onun adamı.. Hocam dedi böyle böyle.. ben: “benim, onunla işimiz olmaz!.” Dedim.
Yaşar Nuri Öztürk ne diyor?.
Bir zamanlar Amerikanın kuklası olan içten yıkıcı kiralık adam: “Tüm peygamberlerin son İmamamıyım!.” Gibi açık küfür ve fitne içinde olan "EVreneosoğlu-İmam İskende Ali Mihr" denilen adamla olan açık oturum kapışmasında kendi kulaklarımla duydum yaşar Nuriden: “Ben bir tek hadise inanıyorum o da, Aişe Validemizden gelen ve: “hadis uyduranlar cehennemde yerini hazırlasın” hadisi. geri kalanı uydurmadır!” dediğini kulaklarımla duydum!. Yine: “İmamı Azam da kimmiş içtihâd devri kapandı bütün hadisler emevî uydurmasıdır, ben Kur’ÂN-ı Kerîma bakarım!. “dedi.

iyi de ahmakk, Kur’ÂN-ı Kerîmı kim getirdi?.
Bahsettiğin hadisleri yürekten yüreğe taşıyarak getirip söyleyenler getirdi!.
"Sabah namazı 2 rekat farz" da, nasıl kılınacak, nakli kesersen be câhil!.
Be ahmak adam, sen Kur’ÂN-ı Kerîmi ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i sollarsın da, ALLAHu zü’l- CeLâL’den mesaj alırsın öyle mi?. yazdı çizdi de sana verdiydi öyle mi?.
Şunu demek istiyorum, Allah korusun bunu söyleyen kim olursa olsun, isterse babam olsun ki, dünya söylese karşı gelirim!. "Müslümanlar olarak gelmek zorundayız!." demek istiyorum!.

Şu ortamda bir bakın etrafınıza.. Bundan on beş sene önceki: “mücâhid mücâhid!.” diye gökler yerler inleyen insanların hallerine bir bakın!. Cihâdlarına bir bakın!. Neyin cihâdıymış?. neden baş örtüsünün cihâdını yaparken, başın cihâdını yapmadık?. neden basit ve her zaman yapılabilecek ameller için ictihad yapılabilecekken i’tikadın elden gittiğine bakmadık?. neden bir milletin dinsizleştirimesine, i’tikat bakımından çökertilmesine bakmadık da, herkes bir yol tutturup gitti!.

İslamiyet o kadar hassas bir dindir ki, bir insan ömrü boyunca âleni olarak fâiz yer, tefecilik yapar Ulu Câminin önüne çıkar ilân eder ve ondan sonra der ki: “fâiz haram ama ben yapıyorum!.” der günahkar olur.. Bir başka adam hiç fâiz yemez, dört dörtlük ameller yapar, bütün İslam dini emirlerini yerine getirir ancak bir kere bile olsa: “Fâiz helâldır!.” Derse kesinlikle kâfir olur!. oysa bu adam, bir kez fâiz yemedi ama böyle dedi mi?. Dedi.. kâfir oldu gitti..

İnsan ufacık bir kelime ile “Lâ ilâhe illallah MuhaMMeden rasûlullah” İkrarı ile İslam Dinine girer..
Hâşâ MuhaMMed de kim miş?”dese İslam Dininden çıkar!. “yok öyle bir din!” dediği anda dinden çıkar!.
Onun için bakın bizim etrafımızda.. diğer yerlere bakın, öyle muhteşem insanlar görürsünüz ki, görürüz ki, bütün tasavvufun neşelerini zevklerini hazlarını muhteşemliklerinin tümünü sergilerler de, nerede kaybederler?. En alttaki tuğlayı çekiverirsen, kiyâmetler kopar, mahveder her şeyi!.


Çünkü onun için MuhaMMedi Sistem;
MuhaMMedî ŞuuR BİLinir
MuhaMMedî NuR BULunur
MuhaMMedî SüRûRda OLunur
MuhaMMedî O-NÛR YAŞAnır!.


MuhaMMedî SüRûR, nedir SüRûR?. Zâhir ve Bâtın RASBBB-RasûL Rızasına sahibliktir, Raziyeten Merziyetendir.. Şah damarından yakından razı olmak, onun senden razı oluşudur.. ondan sonra bu O-NÛR yaşanır.. O-NÛR şeref haysiyeti.. O Nur var ya O-NÛR.. O-NÛRu MiM var ya.. o zaman yaşanır o zaman yaşanır.. bunun adı insan yetiştirmektir.. Hacı Mahmut burada yanımda..Birlikte Ankara Gazi Üniversitesine gittik.. İkindi namazına çıktık hemen yakındaki câmiye.. Câmi önünde Ömer Bey diyebirisi telefonu da burada var.. Adam bizi görünce buyur edip Münir Derman Hocamdan bahsediyor.. “Derman Hocamburada Bahçelievlerde vaaz ederdi. En son onu ben senatoryumda ziyarete gittim.. bir gaz ocağında bir şey ısıtıp yedirmeye çalışıyorlardı.. ben geriden tanıyordum diyor.. birkaç kere Bahçelideki câmide sohbetine gittim.. ben elini öpmek istedim yaptırmadı bana” diyor.. “dedi ki: “ELmalının paçavrasına pastı parayı devlet benimkine bir kuruş vermedi” dedi” diyor. “buna gücendim” diyor adam.. “bu sözüne yalnız gücendim” diyor..öyle anlamkta dediğini.. evet Münir Hocamın işi neydi?. Adam yetiştirmekti.. insan, “İNSAN” büyük harflerle.. insanlara bir şey anlatmak değildi..
“İnsânı İNSÂN İNSÂN eder!.”

Bizim tâbirimizle “kervan köpeği” yetiştirmekti.. başka işi yoktu.. çünkü adam çok.. tonlarla adam var, herkes adam .. bakın sokakta birine sen “köpeksin” değiniz de bakın size neyapacak, gösterecek.. ama “senin gibi aslan var mı?” deyin adam, biraz daha havalanır yâni.. ama bir de “eşek varmı” deyin bakıyım.. oysa ki eşek kadar kudsal değerli bir havyan mı var, öyle candan hizmetçi hayvan mı var?. ama aslan kadar da canavar mı?.

Şunu demek istiyorum insan yetiştirmek ayrı bir sanattır.. büyük harflerle “İNSAN” olmak Muhteşem bir şeydir, Muazzam Mukaddes bir şeydirki, bunun, bu kabiliyetin onda olması lâzım ve mutlaka da yetiştirilmesi lâzım.. neden?. Eğer bu sadece ilimle olsaydı, internetten indirirlerdi parmak başı kadar bir nesnenin içine yüklerlerdi her bilgiyiv e uçarlardı havada!.
Ne çâre ki, ilim Satırda iken, Edeb de Sadırda olmak gerek!.
Hacı Mahmut, şimdi bir yazı tura atsa da Kebân’ın eletriği buraya ışınlanmış gibi gelse idi.. ama öyle değil.. çok iyi biliyoruz ki binlerce direk binlerce kablo binlerce emek binlerce çabanın sonunda birebir el ele elin üzerinde YEDİULLAH..
Bu sistemde adam yetiştirmek sanatıdır.. Sâdık, Samimî, Sabır içinde ve Selâmet sahibi, gerçekten SaLLını Subhânallah için yaşan Samedallah için yapan, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem için yapan İNSÂN yetiştirebilmek kadar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin beklediği, özlediği gözlediği bir şey olduğunu hiç sanmıyorum!.
Çünkü kendi işi budur; Tenzirdir, Tebliğdir, Uyandırmaktır, Uyananı müjdelemektir..MuhaMMedî Tebliğ bundan ibârettir..
“İnşeallahu’r- Rahmân!” duanıza candan katılıyorum!.
Hatta geliştirelim Barbaros fırsat bulursak yazalım..


Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselâtü vesselâmı aleyke Ya Rasûlallah SaLLallahu Aleyhi vesellem istecartü
'' Allâhumme SaLLi ve SeLLim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike (MuhaMMediyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ve sahbihi ve ehl-i beytihi ve ummetihi...''
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Aziz cÂNlarımız son olarak,
Bizim çalışmalarımız, her nefesimiz, hepsi videoya alınmaktadır.. hem de çift videoya.. hepsi dökülecektir “seriu’l- hesab”ın görülecektir.. onun için mümkün olduğu kadar hakta hayırda ve rızada ALLAHu zü’l- CeLâL’in rızasında birbirimizin gözü kulağı yüreği olalım, duası olalım..
Biz inandığımızı yapalım.. benim inandığımı, senin inancını değil, MuhaMMed sallallahu aleyhi vesellemın inandığını, inancını, amelini ahlâkını ve hallini BİLmeyi BULmayı OLmayı ve YAŞAmaya ALLAH celle celâlihu BİZi sebeb kılsın.. ama, bizim benlik başımızı çıkarmasın ve başımıza belâ etmesin!. Su gibi akan, herkesi yıkayan ama, dâima tenezzül ve tevâzuyla yukarı değil aşağı akan bir hal içerisinde inşeâ ALLAH celle celâlihu.. bu âlemden MuhaMMedî Mü’min olarak geçip gidelim bu KuLLuk İmtihÂNı Âleminden.. zâten gideceğiz de.. ayrıca zaman çabuk geçtiği için fır fır dönüverecek.. birde bakmışız ki “vay be gelmişiz” diyeceğiz inşeâ ALLAH celle celâlihu.. ALLAH celle celâlihu, yerimizi Dâru’s Selâm etsin!. Bizden önce geçenlere rahmet etsin, hepsine de.. bize de rahmet etsin, bizden sonra gelecek, bizi taşıyacak olanlara da rahmet etsin!. Salih kılsın!.
Biz çok zorda bir haldeyiz.. çünkü geçmişimiz gerçekten öyle ağır bir çöplükten geçmekte ki, binlerce yara bere ve pislik içinde kalmışız.. bizim geçmişimizdeki hatalarımızı tövbe istiğfara tebdil ettirsin, tövbe istiğfarımızı da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin o muhteşem tevbe istiğfar suyuyla yıkasın!. Bizi onunla BİZ BİR-İZ etsin!. Geçen zaman için söylüyorum..
Gelecek zamanda, hayır ve şerrin ne olduğunu ancak ALLAH celle celâlihu bilmektedir ki, biz sadece Kur’ÂN-ı Kerîm ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e göre hayırları ve hakkı tercih ederiz ama, RaBBımız bizi hakk ve hayırla karşılaştırsın!. Dualarımızı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin dualarında BİZ BİR-İZ ve BİLE etsin!.
Yaşadığımız sürece, neden razı olup nelerden razı olmayacağımız konusunda bin bir türlü imkanla ve imtihânla karşılaşmaktayız ve karşılayacağız da zâten..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şeriat-ı Garrasının razı olduğu rızalarda bizi de bulundursun!.
Ve bu tercihleri yapıp, yaşatmayı bize RaBBımız bu rızada biz ve bile olmayı bize nasip etsin!.
Ve neticede tüm hayatımızın son noktasına geldiğimizde bütün dinimizin, varlığımızın, her şeyin sebebi yaradılış sebebi olan şehâdet sebebi vardır ki.. ben bu Şe’ÂNuLLaH şehrine geldim, Şehâdetullah şehrine geldim, şâhidi oldum ki hakikaten hiçbir ŞEYden- EŞYÂdan, ESMÂdan hiçbir ilâh bulamadım el İlâh o Zâttır ki, ALLAHu zü’l- CeLâLdir..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de şâhidim ki doğru söylemekteyim yâni: “Eşhedu en lâ ilâhe ilallah ve eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah” şehâdetinde ALLAHu zü’l- CeLâL BİZi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizde bizi BİZ BİR-İZ etsin!.
Diye dua ediyoruz.. bunları yapabilmek için bizi o İmam-ı Mutlak, Rehber-i Mutlak olan Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve selemin MuhaMMedi Gayretini versin bize.. Merhametini ve Muhabbetini versin!. Hakta Hasbî ve Hayrda Habibî Hizmetinin Zevkini ve Hazzını versin ki..
Biz tahammül edebilelim, devâm edebilelim, daha çok yapabilelim.. Neşeyle zevkle hazla yapabilelim inşeâ ALLAH celle celâlihu.. ve bütün bunların sonunda bizi Hakikatı MuhaMMediye aleyhisselâma ulaştırsın ki “ohh bee!.” Diyelim.. “DÂRu’s- Selâm olduk!.” diyelim inşeâ ALLAHu TeÂLÂ celle celâlihu....
Şahdamarımızdan yakın olan Rabbu’l- ÂLemin teÂLÂmızdan;


سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
Resim---"Selâmun kavlen min rabbin rahîm(rahîmin).: Rahîm olan Rab’ten "selâm" sözü (vardır).”
(YâSîn 36/58)

Canlarımız cennet Olsun!.
ve cennet de öyledir Barbaros, demin buyurduğun gibidir.. “ceNNe, ciNNe” iki “nun”la yazılır.. o “nun”lar, erildir dişildir.. tüm böyledir hayat orada da burada “İKİLİK”lerin kalktığı yere kadar öyledir.. “İKİLİK”lerin kalktığı yer “Vâhidu’l- Kahhar olan ALLAH celle celâlihudur.. O’nu biz bilmiyoruz ..öyle duyuyoruz ve inanıp uyuyoruz İnşâe ALLAHU’r- RahmÂN celle celâlihu..
VâHiDu’l- KAHHAR ALLAH celle celâluhu:


يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevm(yevme), lillâhil vâhidil kahhâr: Onların bariz olduğu (ortaya çıktığı) gün onlardan (hiç)bir şey Allah'a gizli kalmaz. O gün mülk kimindir? Tek ve Kahhar olan Allah'ındır.”
(Mü’min 40/16)

ALLAHu zü’l- CeLâL hepimize Hakkın ÖZELLiklerini ve Hayrın GüZeLLiklerini versin!.inşeâ ALLAHu TeÂLÂ celle celâlihu...

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

ResimEs-Selâmualeyküm ve rahmetullahi,
subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselâtü vesselâmu aleyke Yâ Rasulallah Sallallahu Aleyhi vesellem istecertü!
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin

Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

Es Selâmü aleyküm ve rahmetullah inşeâ ALLAH celle celâlihu..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÂÛN Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Gul »


Neden Maun Sûresinde “SALL” lerinde insanlar “sâhûn-gâfil olanlar” olurken,

الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
Resim---“Ellezîne hum an salâtihim sâhûn: Ki onlar namazlarından habersizdirler,”
(Mâûn 107/5)

sehvetmenin çok önüne geçerken, namazda, bizim namazda, Kâbeye dönmüş olmasına rağmen 40 bin put var arada. Ben ondan bahsediyorum.
O salla ulaşımı engelleyen sâhûnlar neler?
Neydi Mâûn da sâhûn oldu. O mu, Mâûn neydi yâni?
Efendim nimetmiş de, zekatmış da, anladım kardeşim 40 davarım vardı dördünü verdim doğrudur.
Sen benden haber ver benden. Buradan içeriden içeriden.
Ben içerideki özdeki ağır dertten bahsediyorum. Sen krem sürmeye çalışıyorsun.
Ben can çekişiyorum hangi çorbayı içeceğimden bahsediyorsun. Sudan suvattan.
Onun için diyorum gizli şirk çok tehlikeli.


Resim
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön