Kul İhvÂNi NASR Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi NASR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

NASR SûRESİ SOHBETİ

Kul İhvÂNi-08.02.2013.. brsbrs.-
Sohbeti Yazan; Hakan

ResimEs-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

istiğfar antivirüsüMüz: subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

ResimEsselâtü vesselâmı aleyke Ya RasûlALLAH SallALLAHu Aleyhi vesellem istecartü
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim



11. SALÂVÂT-I ŞERÎFE

Muhammed Şemseddin el Hanefî Hz.lerinin salâvâtıdır.

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve Rasûlike en nebiyyîl-ümmîyyi Resim ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehl-i beytihi adede mâ alimte Resim ve zînete mâ alimte Resim ve mile mâ alimte salâten ente lehâ ehlün ve hüve lehâ ehlün.

MÂNÂSI: Ey Rabbim, kulun, nebin, resûlün, ümmî nebi, Seyyidimiz Efendimiz, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, onun âline, ashâbına, ehli beytine, ilminde olanlar adedince, ilminde olanlar ağırlığınca, ilminde olanlar dolusunca, Kendi salâtınla ve ona ait salâtla, salât ve selâm ediver!


Gül canımızın bu gün gönderdiği MuhaMMedî Tasavvuftaki 11. Salâvâtımız..
MuhaMMed Şemseddin el Hanefî kaddesALLAHu sırrahu Hazretlerinindir.
Meşhur MuhaMMedî Âşıklardandır. Afrika çöllerinde gezen mecnûnn bir insandır..
Ancak Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem e çok yakın olmuştur.
O ilkel, karmaşık ve zor hayatın içerisinde güzelliğe ermiştir.
Rahmetli Siirtli Hocamın kaddesALLAHu sırrahu çok sevdiği bir insandı “Safî, saff MuhaMMedî!” derdi.
Çünkü pek çok macera yaşamıştır ama sonunda çölleri mesken etmiştir.
Bir bakıma Derbentli Deli Hasan Baba gibi.. İşte böyle zor bir hayatın kadrine uğramış insanlardandı..

Buyuruyor ki: “Euzibillahimineşşeytanirracim.”
Evet “recm” çok ilginç kelimedir yani mâsivâ cemiyetinde rıza buluş, rüşde eriş, RaBB BİLiş!.
Bir anlamda kalbine başka Rabb yerleştirise, eşyaya tapış gibi ikiliğe düşürür.. Diğer taraftan dan da AKIL iki uçlu olduğu için RaBB’ısına RÜŞDe ermeğe çalışır HATMe çabalar yol arar.
Bu tarafta ise eşyada-mâsivâda ermeye çalışır!
Dolayısıyla ikisi arasında kalınca da onun recm edilmesi, daha doğrusu “iaze” edilmesi.. Küllî şeyin zâhirinin AYNen ve ZÂTen ALLAH celle celâluhu olduğuna inanış.. AYNen dediğimiz, ALLAHın Nuru olarak, zaten dediğimiz de ZÂTuLLAH ki, her ne/kim ise, Ahadiyyet Varılamazlığı arkasında nasıl bir güç ve kudret sahibi ise, AKLın anlayamayacağı ilk ve her ÂN yeniden yaratan, yaratıcı Olanın, O’nun “ZüLL”üğünde yani lütuf sahibliğinde ancak kurtuluş mümkündür.
Bu ise lafla sözle değil de hayatın kendi içinde ne bileyim çeşitli eleklerden elene elene bir yere kadar gider insan!. Orda nasıl yaşar ya da yaşamaz bildirildiği kadarlık benzetmelerle bilmekteyiz..
Ben doğrusu ahrette öbür taraftaki yaşayışların buradan farklı olacağı inancında değilim..
Çünkü bu bir gerçek değildir yani burada böyle yapmış şöyle olmuş ya da olmamış gibi inanç bakımından, i’tikad bakımından..
Amel olarak demiyorum amel olarak ayrıdır. Bir yerde deprem olur bir anda bütün amellerin alt üst olur yerle bir olur, yapamazsın..
Savaş çıkar Suriye’deki gibi yıllarca ezânlar okunmaz, namazlar cemâat olarak kılınmaz, ne bileyim ben insanlar öldürülür, öldürür!. Akıl fikir ermeyecek bir herc ü merce girer!
Yapılanlar bakımından insan baş edemez yani ALLAHu Zü’l- Celâlin Azameti ve Kudretiyle boğuşamaz!.
Amma inanç bakımından güçlü ise şüphesiz ki RaBB’ısına karşı bu olan olayların bir düş gibi, bir kâbus gibi ya da, bitmemesi gereken bir düş gibi geçeceği zamanın çabuk geçeceğini ÂNlar ve böylece de kendi KADER-Takdir güzelliğine ERmiş olur!.

MuhaMMed Şemseddin el Hanefî kaddesALLAHu sırrahu Hazretleri kısacık salâvâtıyla neden bu kadar meşhur olmuştur?
Söylediği salâvâtın çoğu kısımlerı her salâvâtta var, amma bu zât bir şey buyuruyor:
Allâhümme salli vesellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn SallALLAHu Aleyhi Vesellem
ALLAHım, “sall” olsun, isale olsun, aksın, ulaşsın!
Şu âyet-i celîlede ki gibi..

Bismillâhirrahmânirrahîm

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---''İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey imân edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

ALLAH ve melekleri..
ALLAH celle celâluhu ile yarattıkları arasındaki tampom bölge gibi “melek” meleke.. ham AKILla anlaşılamayan Geçiş Bölgesi gibi..
ALLAH bir başka rakib yaratmaz çünkü.. Kendisinden başka bir Vâcibu’l- VüCÛD VARlık yaratıp ikiliğe düşmez!.
ALLAH celle celâluhu onun için buyuruyor ki küllî ŞEY O’nun NÛRu olduğu iyice Anlaşıla diye ki..

ZÂT..Sıfat..Esma..Eşya..
Zâtullah Nurundan, Eşya Nurunun zuhuru kademelerini-aşamalarını iyi anlamalıyız..

En dış ZÂHİR Şehadet Âleminde ki EŞYâ - ŞEYler Bazarındakileri kendi başlarına buyruk nesneler sanmamalıyız:
ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..

Bismillâhirrahmânirrahîm

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NûrUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.”(Nûr 24/35)

Yani hiç bir normal insan parmağını çıkarıp, karşıya koyup da “bu benim muhatabım” diyemez..
Derse o zaman onun parmağı olmaz o, kopmuş parmağı olur ve mümkün değildir! Zâten sistemin kendinde mümkün değildir.

İşte böyle bir “SaLL”.. “SaLL” i bilmeyenden tutun ALLAHu zü'l-celâle, yaratana kadar sall..
''İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne
Burdaki “SaLL” da yine ALLAH saldır ki BİZ BİR-İZdir..
Tabi ki “SaLL” ı alışılmış anlamda “namaz ve dua” diye kitlersek“başka mânâsı olamaz!” dersek o zaman “ALLAH ve melekleri peygamberine namaz kılıyor, dua ediyor!” gibi bir yanlışa düşeriz açıkça..
Halbuki sall açıktır.. SaLL -> zâhir ve bâtın Lütfullah Sahibliğidir..
Zâhir ve bâtın lütuf ne ise işte o.. Lütfe erişin Sıratı, “SaLL Sahibliği, onun Saflığı onun “tayy” ı “tümm” ü.. Sad harflerini cem’ eder kendisinde.. Hepsi de bu lütufların kendisinde olmasını sağlar..
Bir anlamı da şudur bence ki; ALLAHu zü’l- Celâlden ayrı olan tek şey insanın AKLıdır!.
Bakar mısınız insanın AKLının dışındaki hiçbir şey ALLAHtan ayrı değildir ve olamaz da zâten!. AKIL da aslında olamaz sadece ZANNeder ve mahveder EMÂNetliğini..
Küllî şey, bütün kâinât “ALLÂHU Nûru’S- SEMÂVÂTİ VE’L- ARD” içindedir ve mutlaka ALLAHın Nurudur.. Ve asla; ALLAHın AYNı değildir, ALLAHın gAYRı da değildir! Ne aynıdır ne ayrıdır.. amma, NURudur!..
“Bir insanın eli, kendisi midir?” Hayır!. “ayrı mıdır?” Hayır!.
“Ahmedin eli Ahmed midir?”
Hayır!.
“Ahmed’den AYR’ı mıdır gAYRı mıdır?”
Hayır!.. Bu el Ahmed değil Ahmedin elidir..
Başkası mümkün değil çünkü ayrılamaz TÜMM.. Tümlenmiş ayrılamaz..

Onun için TaMm TESLİMiyyetle “ALLAH ve Rasûlune teslim olunuz!”
Âyet-i Celîlesi Kur'ân-ı Kerimde tektir ve Kur'ân-ı Kerimde bu anlamda başka yoktur..
Ancak o hakikatı bildiğimiz halde, insanlar anlayamazlar diye ısrarla üzerinde durmadık..
Dedik ki: “ALLAH ve Rasûlune teslim olun!”
Çünkü ALLAHa teslim olun âyetleri var benzeri ALLAHa teslim olun şeklinde değilse de “islam olun!” gibi âyetler var ancak;

Bismillâhirrahmânirrahîm

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---''İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey imân edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

Ey ALLAHa inandım diyenler, yani imân edenler!
ALLAH ve melekleri SaLL ediyor siz de önce SaLL edin, SaLL için teslim olun!.
Kime?. Önce ve hemence Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle..
Onun için “TESLİMİYyET” evveli baştadır!
İmandan, Tâbi oluştan ve İtâat edişten de önce..
Hepsinden önce, Sadakatla Samimiyetle Sabırla Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle TESLİMİYyETtir!. İlk yapılan iş budur!.
Ondan sonra “ALLAH ve Rasûlune İmân edin!” başlar.
“Ondan sonra ALLAH ve Rasûlune Tâbi olun!”
“Ondan sonra ALLAH ve Rasûlune İtâat edin!”
Âyetleri gelir arka arkaya ki, bunun üçü de İSTİKAMETtir!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi NASR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Neden bunu böyle söylüyorum teslimiyet Kur'ân-ı Kerimde, biz kullar için önce Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme dir desem şimdi bu kafasız adamlar, doğmatik kafalılar, eski alışkanlığa tapanlar hemen başka yere gider anlamazlar.
Çünkü Kur'ân-ı Kerimi anlamaz, anlar anlamaz gelir. Çünkü çağlar geçer yüz yıllar geçer daha duymadım şimdiye kadar bu yaşa kadar geldim hayatımda duymadım “ALLAH ve Rasûluna imân edin, ALLAH ve Rasûlune tâbi olun, ALLAH ve Rasûlune itâat” edin diyen âyetlerini, ne bir tarikat kitabı gördüm ne bir vaazcı gördüm!
Nerdeyse çoğu “bize tâbi olun, imân edin” demeseler bile az kaldı diyecekler.. Ama daha ötesini söylüyorlar “bize tâbii olun, bize itâat edin” biz sizi götürürüz gibi..
Kur’ân-ı Kerimdeki nedir “Salihlere kat, sadıklarla beraber kıl” âyetleri.
Salihler kimler Kur'ân-ı Kerimde, peygamberler.. “salihlere kat” ne demek?. İlhak et, yâni ancak teslim olan ilhak olur, teslim olmayan nasıl ilhak olacak buradaki inceleği çok iyi görmek gerekiyor..

Ahmet canım, çok iyi görmek gerekiyor teslimiyetin “ey inananlar siz de nebîyyizine sall için teslim olun!” emrini..

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---'' “İnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebîyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima : ALLAH ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey mü’minler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.”'' (Ahzâb 33/56)

Resim---Ümmü Seleme (r.a) anlatıyor: "Ben "Resûlullah (s.a.a)'ın evinin kapısında iken şu ayet nazil oldu: "...Ey peygamber ailesi! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab 33). Evde "Resûlullah (s.a.a), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin vardı. Onlara bir örtü bürüdü ve:
"Allah’ım, işte bunlar benim Ehl-i beytimdir, bunlardan günahı gider ve bunları kirlerden tertemiz kıl!" buyurdu. Ben atılıp:
"Ey Allah'ın Resûlü! Ben Ehl-i Beyt’ten değil miyim?" dedim. Bana:
"Sen yerinde dur, sen (ayrı bir) hayır üzeresin, sen Resûlullah'ın zevcesisin!" diye cevap verdi."
Tirmizi, Menakıb, (3870)

Başka SaLL edemez, isale edemez ASLî SILAsına rücu’ edemez çünkü!.
Yâni istikamet bulamazsınız, teslim olmazsanız nasıl bulacaksınız ki, bir gemi kalkıyor okyonusa, bir füze gidiyor gök yüzüne nasıl istikamet olacak teslim olup binmeden..
Mümkün mü ona binmeden?. Hayır.. Onun için Teslimiyette Rasûla teslim.. ALLAHa teslim..
ALLAHu Zü’l- Celâlin kendisi buyuruyor “İnnellahe ve melâiketehu yüsallune alen nebîyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima
N buyuruyor “ALLAH ve peygamberin, meleklerinin yolu” yâni SaLLı ancak Nebîyle mümkündü, ancak o füze ile mümkündür.. Rasûl rotasıyla mümkündür, RaBBımıza DÖNüş!. Başka yolu yok yâni.. Bütün âlet edevat sende ancak, sen onu çözemezsin, onun şifresi sende değil!.
İşte bu âyette ALLAHu Zü’l- Celâl Teslimiyetini ÖNce Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme verdikten sonra sen o gemiye, o füzeye bindikten sonra artık “ALLAH ve Rasûlune imân edeniz”den kasdın “Rasûle imân edeniz” buyurmakla hâşâ “bir ilâh gibi tapınız İlahî görevli RESÛLdür.. Önce ona kulluk sonra da ALLAHa!” değildir.. Yok öyle değil “Ancak Rasûl ile BİZ BİR-İZlik içinde ALLAH’a imân edebilirsiniz, Ancak Rasûl içinde ALLAHa tâbi olabilirsiniz, ancak Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem içinde ALLAHu Zü’l- Celâli itâat edebilirsiniz!” buyruğu açık seçiktir Kur'ân-ı Kerimimizde.. Bu husus, çok açık net!.

Onun için de bir şeyi daima söylüyorum, arapça sondan başa doğru tercüme edilen bir dildir.. “ALLAHümme salli ve sellim alâ seydina ve Mevlânâ MuhaMMed” dediğin zaman ne dersin?. “ALLAHım, MuhaMMede” der hemen arkaya kaçarsın ve hitabı söylersin, özne bile değil ve ALLAH alır!.
Taa arkaya gidersin tercümeye başlarken “ALLAHım MuhaMMede sall et, selâm et üzerine, Seydimizin, Efendimizin, MuhaMMedin..”
Böyle değil böyle Türkçeye çeviremeyiz.. “ALLAHümme salli ve sellim alâ Seydinâ ve Mevlânâ MuhaMMedin” dediğin ANda..
Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMed aleyhi's-selâm üzerine, alâ ne demek alâ?. Lütuf AYNiyeti demek alâ, üzerine dediğimiz, masanın üzerine değil, yerin üzerine değil.. ya ne üzerine?. Ona prize, yâni cereyan aldığın prize, alâ dediğin prize, Lütuf AYNiyetini aldığın NOKTA-Yer, Lütfu AYNen aldığın yer..
Tıpkı priz gibi.. ne var priz de?. 220 volt var, kimin?
KebÂN’ın.. haa o LÜTFu AYNen alabilirsin!..

Peki de nerde Seydinâ ve Mevlânâ MuhaMMed aleyhisselâm ki?.
O Abdike ve Nebîyyike ve Rasûlike ve de Nebîyyî’l-ümmîyyi ki;
Beşeriyette MuhaMMedîyette abd yâni beşer.
Nebîyyike şeriatta, aynı zamanda, tarikatta, velâyette.. Nebîyyi, Bilelik Nurumuzu, BİLElik NÛRunu bulduğumuz yer..
Rasûluke mârifette, rasûliyette yâni ve hakikatta bizim anlayacağımız hakikatta..
Hakikat-ı MuhaMMediye nedir?
Nedir Hakikat-ı MuhaMMedîye?

Nebîyyü’l- Ümmî’dir yâni BİLElik NÛRunun; umunun, tümünün, üMMünün anasıdır… Yâni şu demek olacak KebÂN’’ın tek çıkışıdır ve sonraki tüMM çıkışların başıdır Nebîyyü’l- Ümmîyyet..
Ondan sonra parçalara bölünür, dağlara mağlara, kollara vs. ayrılır.. NûR-u MîM türküzümüzün ASLı-fASLı budur..

Böyle bir SaLL-ulaşım, Teslimiyet ve İstikamet istiyoruz..
Onun için zâten yaratıldık, onun için EMRolunduk, onun için biz buna muhtacız.. muhtacız yâni efendim sadece Cennete gitmek için Cehennemden kaçmak için değil, şu ANda yaşamak için de muhtacız..
Yâni zâten onunla YAŞAmaktayız..
Sorun, burada yâni mezara girmeden, onu anlayışta..
Kaderleri değiştirişte felân değil yâni bu hayatı beğenmedim başka hayat olsaydı felân değildir..
Takdir edilen her neyse takdir edilen içinde tecellî eder ve o şartlar içinde yine deneniriz.
Bu güzelim SaLLâvâtın özelliği işte ondan sonra başlıyor buraya kadarki her zaman bizim SaLLâvâtımızdır ve bir Hadis-i Şerif'tir aynı zamanda seksen kere çekenin ömrüne kefarettir:

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar””
Ashâbı Güzin soruyor: “Yâ Rasûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?””
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Allahumme salli âlâ Muhammed’in abdike ve nebiyyike ve rasûlike ve’n- nebiyyi’l-ummiyyi ”salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.””
buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)

Ve alâ âlihi” ve âline de olsun bu o günkü âli-âilesi-alâlı oldukları olduğu gibi, o günkü âilesi ondan maddî manevî Lütuf alan âilesi olduğu gibi, bu günkü ÜMMeti de âilesi.. bu husus değişmez.. Yâni her yerde öyledir ve daha kıyamete kadar da öyle gider..
yâni KebÂN’dan çıkan bir kablo, Türkiye’de bin kilometre olsa bile, her noktasında aynı kablodur fakat, her yöreye göre ismi bile değişir..
Birisi der ki “Bizim Bursa’nın kablosu!” der..
Bursa’dakine öteki der ki “Konya’nın, Adıyaman’ın!..” vs. böyle gider daha ilerisi de aynı adla anılır ama, aynı kablodur..
ve sahbihi” de öyledir, sahabe de öyledir, HaBBeye sahib çıkıştır, sahibliktir..
Zâten böyle bir ayrılık yoktur ki gayrılık olsun.. Tevhid, AKLın tevhididir yâni “HaBBe-ToHuM”suz yaratık düşünemeyiz!.
Bütün, küllî yaratıklar NûR-u MuhaMMeddendir.
AKLından dolayı insan HaBBeyi BİLmek zorundadır.
Yoksa masum bir koyun ya da vahşi bir kurt, hiçbir şeyden sorumlu değildir bu hayatta.. ne ayıp ne günak ne de yazık vardır..
Kendilerine verilen programı uygularlar.. İÇ Güdü vs desen ne olacak.. Sünnetullah içinde her ZeRResi-Hücresi Ömrü Bellidir ve tecellî edip gelmektedir..
Hayvan ve bitki âlemlerinde, HaBBe sahibliğini BİLİş vs. felân yoktur.
HaBBe” dediğimizi N/AKLen çözersen, zâten AKLın zâhir ve bâtın BİLElik Hakikatı olduğunu Anlarsın.
HaBBe, AKLın BİLebildiği bir hakikat ki, ne bilebiliyorsa o kadardır.

Ruhdan ne anlayayım?” sorusuna cevab-ı Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “Aklınız kadar anlayın!” buyuruyor..
Ruh emir âlemindendir!”
“Ruh, EMR âlemindense her an ALLAHtan gelen bir ceRRyÂN varsa biz her AN ALLAH celle celâluhu ile BİR-İZ KebÂN’dan ayrı değiliz!” gibi..
Ve buyuruyor ki “aklınız kadar anlayın” neden?
Neden olacak milyarlarca insan geçiyor herkes kabı kadar alacak bu KEVSERden-AKL-ı KüLLden, NÛR-u MÎMden..
Akıllılar, açıkgözler tankerle gidecek.. öteki garibanlar ne bileyim ben başka vasıtalarla gidecek öylemi ?..
Sonra ne olacak, ne diyecekler?
Herkes avucu kadar alsın diyecekler.. O zaman Meriç kızımız ufacık kendi avucu kadar alacak, Ahmet Çakır can da gidecek kendi avucu kadar alacak..
Bu hiç değişmeyen bir hakikattir..
Hep söylüyorum bir insanda NÂR Evi-Midesi ile NÛR Evi-Kalbi arası kendi parmağıyla 4 parmaktır, kalınlığı kadar kendi parmağını sok araya 4 parmaktır..
Buradaki pis, orada mistir.. Burada nar orada nurdur, akıl bakımından bu denli bir HaBBeye sahib çıkışlık vardır..

ve alihi vesahbihi” o günde vardır bu günde vardır..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem e sahib çıkış şimdi yayınlanmakta olan “Kaynağında Hazret Hüseyin aleyhumu's-selâm.” bir genç kızın çok iyi bir incelemesi Türkistan’dan gelmiş burada master yapmış..
Güzel kaynaklardan alıyor, veriyor tâbi onlara göre, öyle düşünceye göre herhangi bir Osmanlı padişahıyla Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem hiç farkı yok gibi..
Şehzâdeler şöyle yapmışlar şehzâdelere böyle yapmışlar, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâma şunu yapmışlar, bunu yapmışlar gibi büyük bir yanlışlığın içindeler..
Ne diyorum o günkü âilesi, bu günkü âilesi.. O günkü sahabesi bu günkü sahabesi ki, kim sahib çıkıyorsa bu gün sahabesidir..
Sahib çıkılıyorsan sahabesin.. sahib çıkacak, sahib çıkılacak ve ehl-i ve onun ehli ne demek?. Ehli ne demek, ondaki Lütfullah viyetini kuşanandır..
Ehli öyle bir şeydir ki, arada sır yoktur.. Bir koca, hanımıyla birbirine “ehli” denilir Anadolu da köylerde felân.. Eskiden hep öyleydi “ehli geldi mi?” karısı yâni..
İşte ehli helâlidir, orda haram yoktur yâni hallolmuş değildir “he” dir burdaki çift gözlü hüviyet taşır beyittir, temlik bile değildir. Sabit adres gibidir dolaşır molaşır ora onundur hâne numarası vardır yâni seyyar birisi değildir!. Aranan birisi değildir, açıktır..
Diyor ki “beytihi adede mâ alimte
adedi ne kadar olsun miktarı?” diyoruz ya.. O kadar ki “alimte” ALLAHım senin bildiğin kadar, İlmullah kadar dediğim bu benim..
Sana sonsuz selâm olsun İlmullah kadar!.
alimte adede ma alimte” Sen biliyorsun onun adedini.
ve ezineke ma alimte” peki bunun ziyneti ne olsun ziynet Arapçada iki anlamlıdır vezini vardır ya Aruz Vezni felân deriz.. Şiirlerde felân vezin-ölçü de bu “ziyne”den gelir..
Ama burdaki “ve zin” dir.. ve kökte değildir ve bağlaçtır..

adede ma elimte ziynete ma alimte
Ama araya “v” koyun “ve zînete mâ alimte
Bu ziynete, görüntüye çıktı mı vezin olur süs olur.
Vücud buldu mu vezin olur ölçü olur.. yâni nizam da burdan gelir tartı ölçü yâni bir de süstür ziynet eşyası dediğimiz gibidir..
Bunun ölçüsü ne kadar olsun?
vezin ve ziynet “ma alimte” kadar olsun, bilgin kadar olsun, ya da ilmullah kadar olsun anlamında..
Yâni “ma alimteilminde olan demektir.. “” o şey ki, mâ-ŞEY ön eki içinde akıllılar da dahi içindedir..
men” deseydi “sadece akıllılar” derdi ve insandan başka bütün akılsızları çıkarırdı.. ama “ma” demekle hepsini içine almış oluyor..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi NASR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

ve mil’e mâ alimte
mil’e doldurmaktır, dolu olandır ilminde dolu olan şeyler kadar.. İlmindekilerin dolusunca, ilmindekilerin ağırlığınca, ziynetince.. İlmindekilerin adedince böyle de diyebiliriz ki; salâten, bir salâtla “ente lehâ ehlün”.. ente sen, leha ona.. hüve lehâ ehlün..
Bakın bunu biz tercüme ederken de Bolu’da o işi çok iyi bilen, tâbi Bağdat'ta tahsil yapmış bir doçentle yapmıştık..
Burda yukarda geçen ve sahbihi ve ehlihi, Ehl-i Beytihi geçti aşağıda ehil geçiyor ama bizim tercümeye bakın hiç ehil yoktur orda.. Çünkü içinden çıkılamadığı için.. ne diyor “salâten böyle bir salâtla salât et.. ente sen, leha onun için, ehlün ehilsin ve hüve ve o, leha ehlül ve o bu ehil olmaya ehildir.. yâni çok ilginç bu.. ehliyeti var onun yâni öyle ehliyet diyorlar yâni Türkçeye geçmiş ehliyet ne garib değil mi Türkçede var bu..
İnsanlar bunu kullanıyorlar ehliyet olarak kullanıyorlar, ehli yâni yeterlilik belgesi.. bir işin ehli olduğuna o işi yapacağına dair; öğretim, eğitim, i’tidali, iktidarı ve gücü var.. AKLî bilgisi var, liyâkatı var, hakkı var, öyle mahareti var, öyle bir mensubiyeti var.. hakikaten var ise o “ehil”dir..
Burada vurgulanan şey çok ilginç ente sen leha onun için ehlün bir ehilsin..

Haa bu ehil oluş ve hüve ve o leha O'na!
kime?.
Bu ehil olmaya ALLAHu Zü’l- Celâlin ehliyetine, ehlün ehli türçesi ne bunun Türkçesi şu benim anladığım güzel kardeşim, Bu âlem bir zıtlık âlemidir fakat öyle bir zıtlıktır ki bu birbirini TAMmladığı anla TÜMmlenirler.. tamladıkları ANda ikisi de devre dışı kalır.. ALLAH celle celâluhu Bâki kalır..
Çok dikkat etmek gerekir demin dedim ki, benim acizâne anladığım kadarıyla Kur’ÂN-ı Kerim'de açıkça ve net olarak;
ALLAH ve Rasûlune teslim olun!
ALLAH ve Rasûlune imân edin!
ALLAH ve Rasûluna tâbi olun
ALLAH ve Rasûlune itâat edin! Âyetleri var..

Ancak ALLAH ve Rasûlune teslim olun” buyuruldu diye “ALLAH ve Rasûlune teslim ol!” diye bir teslimiyet âyeti bulamazsınız.. Ama dahasını bulursunuz nedir o:

Bismillâhirrahmânirrahîm

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---''İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey imân edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

Âyetteki “yu yusalline” geniş zaman, dün ve yarın değil ve benim anladığımı söylüyorum..
ALLAH ve melekleri her AN Nebî ile SaLL halindedir.. Nebîliğin gereği budur zâten.. yoksa Nebî olmaz yâni..
ya eyyühellezine amenu: Ey imân edenlerne demek?.
İmân edenler, ey imân edenler “sallu aleyhi vesellemâ teslima
Siz O’na, Nebîyullaha hemen SaLL edin ve teslimiyetle SaLL edin.. Teslimâ çok çok önemli bir teslimiyetle..
Nen ona dikkat etmiştim, dedim ki: “Bu nasıl iştir ki, böyle bir âyette buyursaydı ki” ALLAH ve Rasûlune teslim olun” denseydi ben çok rahat olurdum” diye söyledim..
Oysa buyurulan, “sen önce Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme teslim ol, sonra ALLAH celle celâluhuya teslim olmuş olursun
Önce Rasûle inan ki ALLAHa inanabilesin,
Önce Rasûla tâbi ol ki ALLAHa tâbi olabilesin,
Önce Rasûle itâat et ki ALLAHa itâat edebilesin!..

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, ALLAH celle celâluhunun hâşâ ortağı değildir.. Olmazsa olmazımızdır..
Açık kafirdir “ben ALLAHa imân ederim, Rasûlullah ortağı mıdır ona etmem!” diyen kafirdir.. Kendisi ortak yapmıştır öyle demekle zâten!.
İşte âyet inanç “ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi veselluma teslima

Bu âyette bir enteresanlık var “ya eyyuhellizeni ameni sallu aleyhi” sizde SaLL edin ona veselluma ve sellim edin SaLLettiğiniz gibi SeLL edin teslima SeLLedeceksiniz önce bir teslimiyet var.. şunu diyorum önce bir teslimiyet var sonra SaLL ve SeLL var..
Yâni, KENDİNİ BİLmemiş, aklı fikrini yaratılış sistemini çözememiş bir akıl gerçekten meseleyi anlayamamış bir akıl nasıl BİLebilecek Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in İRSÂL özellik ve güzelliklerini.. Nasıl BİLecek, BULacak OLacak da YAŞAyacak ki gerçek ŞÂHİDi OLsun?!.
Ne yapacak?. Önce bir defa önce “salli teslima” tam bir teslimiyet diye tercüme ediyoruz değil mi?..
fe fikirdir, tefekkür nedir Barbaros’un fikri nedir, tefekkürü nedir?
Fikri, bildiğidir.. Tefekkürü de o fikri kullanmasıdır, onun kullanmasıdır benim değil!. Tefekkür eden o işte, sellim SeLL oluştur.. Teslim bu SeLLi fiilen yapandır, kendisinde bu imkÂN olandır..
Adam “müzisyenim” diyor iyi al o zaman göster isbatla!.
Kemânistim diyor al o zaman çal kardeşim kemânı!. Ama “tın!” diyemiyor demek ki kemânî değil, yâni zikir tefekkür edemiyor.. Zikir var diyor ama sahib çıkamıyor ona.. yâni senliğini kullanamıyor..
O husustaki teslimiyette böyle bir “senliğini biliş” vardır..
Türkçesi de “men arefe nefsehu” yâni “kim ki kendini bildi” artık o SeLL ve SaLL sahibi olabilir.. SeLLiğini kime yapacak Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle.. SaLLiğini kime yapacak sorusunun cevabı nedir?
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yüreğinde ALLAH celle celâluhuya!..
ALLAHa imân için, “Eşhedu enne MuhaMMede'r Rasûlullah'la Eşhede enla ilâhe illâ ALLAH”a imân ederler..
Ortak ya da yan yana değil onun içinde, onun buzluğu tuzluğu bitmiştir. Artık o tasın içinde vardır yok gibidir, bir milyar tane buz zerresi gibi binlerce Ahmed erimiştir orda.. Yok olmamıştır zerre halinde vardır fakat bunu çıkaramayız biz.. çünkü hep aynı olmuşlar ASLında vardırlar..
Daha önce yeşil Ahmed buzu vardı, kırmızı Ahmed buzu vs. vardı, adı vardı, sanı vardı, konuşuyordu vs. idi.. Ama eriyince mübarek boyaları da boyakları da havaya uçtu hepsinin, bir damla suyu birbirine karıştı mı?. Karıştı da kayıp mı oldu? Hayırolmadı, ALLAHın NURu kaybolurmu ASLına DÖNdü.. Böylesine enfes bir MeLÂMet HâLidir bu.. Bu da bir güzelliktir, iyi anladığımız zaman..

İşte Ahmed canım, “MuhaMMed Hanifi kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin özelliği budur” denir buna.. Her anda hepimizdeki de odur çünkü!
neden?.
O’na dokunan o ceRRyÂNı alır da ondan!.
vesellime teslima” ise, şu anda o teslimiyet Neşesi onda varsa o bilinci-inancı kesinlikle alır.. Ampül YANar.. Nerdeyse.. o kader İşidir..“Ama hocam işte ben ahırdayım!” Ahırda ise ahır aydınlanır!. “Hocam tuvâletteyim!” Tuvâlet aydınlanır. Mutfaktaysa, mutfak aydınlanır!. Meyhâne aydınlanır.. Mekkedeyse, Mekke aydınlanır!.. Olmadı mı haldeyse, her yer karanlığa gömülüverir!.
Çünkü akıl hep gördüğüne bakar şâhid olur.. Şâhid oluş dâimiyet viyetini şe’ende görüştür.. Dâimiyet vviyetini elindeki kâlemin ucundaki bir atomun sonsuz seBBahasını görür.. Her ÂN yeniden yaradılışını görür, yok edilişini yine yaratılışını görür!..
Onun için öyle Muhteşem, Muazzam, Mübarek, Mukaddes bir inanca sahib olur ki bunun adına “HakikatMuhaMMedîye” denir.. Bu ancak bunu yaşayanların daha iyi söyleyebileceği bir iştir benim becerebildiği bu kadar yâni!.

Evet demek ki teslimiyetten önceki teslimiyet kişinin kendisinde olan bir şeydir “teslim oldum” diyorsun zâten.. “Ben Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem e teslim oldum” diyorsun…
Ben askere teslim oldum” diyorsun, gittim teslim oldum diyorsun!.
Ne yaparlar kim olursan ol kapıdan girdin mi hemen?.
Ahmed can subaylık yaptı çok iyi bilir, daha girer girmez on adım atmadan orda bir berber vardır basar makası cascavlak eder başını.. Biz yedek subaydık da mecbur şey değildi yâni sıfır felân değildi ama öyle bir keser ki baka kalırsınız, çünkü beş dakika sürmez şakır şakır şakır..

Demek ki “teslim oldum” dersen teslim olmak bu!.
Seninle ilgili, benimle ilgili, bizimle ilgili, insanla-akılla ilgili..
Ama bu teslimiyetin içindeki esas “SeLL” kaynağı olan Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem priz gibidir yâni, bir milyar tane fiş var de ki tek priz var herkes o prizden alabilir odur ALLAH celle celâluhunun Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi.. NURULLAH ve NUR-u MuhaMMedi iyi ANLAmalıyız İnşae ALLAH!.
Çünkü herkesin yüreğinde şah damarından yakın “RaBB” ısının olduğu gibi Habli’l- VERÎD Prizi de vardır.. CeryÂN gibiyse alış HakikatMuhaMMedîye Prizleri her yürekte habli’l- verid olarak vardır zâten!.
Bir tek kablo geliyor gibi gözükse dahi her âletin girişi kolu ayrılmıştır, yolu ayrılmıştır.. Ondan sonra “hepimiz bağlandık!. Bütün bursayı bağladık!” diyebilirisiniz!. Yâni ne kadar ev varsa, âlet varsa hepsini bağladık!..
Ne olacak?. Ne olacak, SaLL olacak bağladıysanız, teslimiyet yapmışsınız şimdi “SaLL” olacak?. Ne demek SaLL olacak?. SaLL olacak şu demek, parmak kalınlığındaki bir kablo koca Bursa’nın tüm âletlerinin ceryÂNını getirecek kardeşim!. Ve bu kablonun öbür ucu bizatihi YEDuALLAH’a bağlıdır, hayalen değil hakikaten-fiilen el ÂN ŞeÂNda bağlıdır.. Hakikaten bağlı olduğu için Şe’ende Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in şâhidliği söz konusudur!. Kur'ÂN-ı Kerimde;

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ: Şüphesiz, biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.(Fetih 48/8)
Bakara 2/143, Nisa 4/41, En'âm 6/150, Nahl 16/89, Hac 22/78, Müzzemmil 73/15..


Bazı adamlar gerçekten geri zekâlı yâni.. ALLAHu zülcelâl, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme buyuruyor ki: “Sen onların şahidi ol!”
Onlar kim?. “Sadece o zaman yaşayan müşriklerin ve müslümanların şahidi ol!” demek mi?..
Sonrakilerin şahidi kim olacak RESÛL olarak?..
Ben bunları duydum o kadar geri zekâlı kişi ki, “mürşidim”diyor ve bunu kendisine lâyık görüyor!. Belki samimidir, söylediğinde bir pay vardır ama onun dediği o değil, onun gönlü çok ilerlere gitmiş gönlü ne ise artık!.
Onun için biz dâima doğru söylüyoruz “Hasbi Hizmet” diyoruz!. Öyle “Mürşid-i Mutlak, İmam-ı Mutlak Priziyim!” felân sözlerini, onları geç!. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin kendisi her ÂN HAYydir!..
Yoksa bu prizler Firavunda da vardı Habli’l- Verid.. Her yaratıkta da vardır, onlar mahrum bırakılmamıştır.. Teslimiyet zorunluluğu yetkin akıl olamadığı için olmamıştır, kullanılmamıştır..
Bu husus çok önemli bir husus..
İşte böyle olursa “hele” ehildir.. O çift “le” lidir “ehil” yâni zâhir ve bâtın aklın iki ucundaki Lütufların viyetini cem’ eder, yâni daireye çeviriverir habli’l- veride, viyette kalır.. Bu viyet “habbe” de vardır..

Bu bizim tâbi çok ileri gidemeyeceğimiz hususlar var.. Yâni ''DEsek öldürürler demesek öldük!..'' gibi..
Bazı “habbe” de “ha” dır amma “hebbe” de küçük “he” dir yâni..
Ve bu işin ilginç tarafı Ebu Leheb’de de vardır “hebbe” fiili..
BİLElik viyetlerinin Zâhir ve Bâtın BİLElik Lütfunu kendinde biliverdiği anda, ben onun babasıyım dediği anda gider gümbürtüye.. yâni onun ebesiyim yâni BİLElik ALLAH adına bende dedi mi gitti..
Bu, bu nedir bu?.
Ne olacak “Ben Firavun’um!” diyor “En büyük Rabbınız benim!” diyor..

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ
Resim---Fekâle enâ rabbukumu-l-a’lâ; “Firavun): “Sizin en yüce Rabbiniz benim” dedi.(Nâzi’ât 79/24)

İş bitmiştir, yâni akıl iflas etmiştir görevini yapamamıştır!
Öyle olmayacağı kesindir.. Albert Firederic Niçe gibi meşhur “zerduşt böyle dedi”nin yazarı Alman düşünürü 1844 yıllarında yaşamıştı.. Pek çok insan etkileyen, benim de yedi kere okuduğum “zerdüst böyle dedi”.. O kitapla, o düşünceyle Bismark ve ondan sonra gelenler üstün ırkçı oldular.. Yahudiliğin üstün ırkını almana monte etmiştir ve felaketlere sebeb olmuş Hitleri hortlatmıştır..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi NASR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Bâzen câmilerde vaazları dinliyoruz, çok iyi bildiğimiz bir hadis bir satır tek satır.. Ama adam bir başlıyor yarım saat “Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem buyurdu ki” diyor ama kendisi söylüyor..
Kardeşim söylediğin bir tek satır sen nasıl bunun içine bunları sığdırıyorsun haa!. Ama durduramazsın artık yâni katiyyen onu kendi yerine çekemezsin bu şekilde takarga haline geldi mi hapı yuttun..

ALLAHu Zü’l- Celâl halk etmek fiilini kullanıyor halaka, ceale fiilini kullanıyor biz “ceâle” ettik, kılmak.. “feale” fiilini kullanıyor “biz yaptık” diyor ama “halaka” dediğin yerde yaratmak var..
Kahhar ALLAH celle celâluhu, ceale dediği yerde, “sen atmadın ben attım” buyururken ALLAHu Zü’l- Celâl kimin eliyle attı?.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in eliyle.. ALLAHu Zü’l- Celâl’in eli insan eli gibi elden münezzehtir, ama Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in elindekine söylüyor.. “çakılları sen atmadın ben attım, biz attık” diyor.. “biz kıldık” diyor.. “ben yarattım
Onun için de “HaBBe” nedir, HaBBe nedir?.
peltek se”yle “normal se”yle nebîleyim ben “sad”la.. bunları tüm şunun için söyledim ki, işte bu salâvâtı şerife de ehil, hele, halle de var.. Biliyorsunuz “halle” kökü de var.. halil var.. halil fakriyetten gider ahlâka gider.. yâni tee içeri geçer “halle” de vardır.. hall olmuş mesele halloldu diyoruz değil mi çözümlendi anlamda.. bir de “hele” vardır hele, o da çocuğun doğduğudur doğuş yeridir “hele” ona denir helle diye.. “hülle” diye bir mefhum duymuşunuzdur.. hülle çıkarmak vs.. İşte birisi efendim boşanmış üç kere boşaması lâzım.. hepisi birden “üçten dokuza” demiş sıyırmış atmış.. evet sonra tekrar evlenmek istemiş bu şekilde bir boşanma olmuşsa, bu kadın başka biriyle evlenmeden tekrar evlenemez.. bunun içinde ne yapmışlar evleniyor gibi göstermişler buna ne diyorlar “hülle çıkarmak” diyorlar değil mi?
Bu da yine helle den geliyor.. ehil kelimesi de helle den geliyor.. yâni çift le li ehill kelimesinden bu yâni ne ilginç ve güzel şeylerdir bence..
Ama üzerinde çok detaylı duramıyoruz zaman zaman duruyoruz.. çünkü çok güzel hazırlanmış bir Salâvât-ı Şerife..
Güzel de yapılmış Ayşe bunu tablo gibi yâni nefis bir güzellik veriyor o da benim çok hoşuma gidiyor..
Bu salâvâtları önceleri yazarken tâbi şimdiki gibi imkanlar yoktu benim de arapça daktilom bilgisayara klavye almıştım, onları yazdık fotoğraf haline getirmiştik felân.. Mustafayla çalışmıştık, satırları tam ayarlayamıyordu ama o haliyle de gidiyor o da ayrı bir güzellik verdi inşae ALLAH..

Evet biz Fetih Sûresine girecektik ama başlangıçta siz de gelin diye bekledik ve salâvâta girdik..
Evet nasılsınız iyisiniz inşae ALLAH Barbaros can?.

Barboros: İyiyiz hocam. Güzel salâvât için teşekkür ederiz hocam ALLAH razı olsun bir zaman önce bende “habbe”yle ilgili hatırlarsanız nerede kullandım tam hatırlıyamıyorum ama birisiyle ilgili bu konuda konuşmuştum Vehhab İsmi içerisinde habbenin zuruhu habbe zuhuru hususunda birisiyle konuşmuştum o zaman öyle söylemiştim öyle görmüştüm ben çünkü Vehhab isminde bir bağşılama olduğu için habbenin vücuda gelişiyle yâni yine Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem direk ilişkisi olan zâhir bâtın Bilelik Hakikatının zühür edişi ve tüm âlemlere Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem efendimizin âlemlere rahmet oluşuyla ilgili olarak bu onun her şeyin başlangıcı olan ilk başta yaratılan NURunun, o İlk Tecellîgah Noktası oluşu ve oradan onunla Rahmetenlil âlemin oluşuyla ilgili olarak o “Vehhab” İsminin içinde nasıl bir “habbe”nin olduğuyla ilgli o zaman söylemiştim.. Fakat bu tâbiki ordaki “hee” harflerinin farklı oluşu o karşımızdaki kişinin söylediklerimizin tam aksi niyette düşünüp burdaki he farklı bunu bu şekilde kullanamazsınız, edemezsiniz falan deyip itiraz etmişti.. Ben mânâsına yönelik görmüştüm bakıp da o ise illâ, Arap alfabesinden ötürü zıtlık çıkarmıştı.. O zaman sizle görüşmüştük msn den bunu o zaman açıklamıştınız “haa” harflerinin değişik şekilde kullanımını şimdi de pekiştirmiş oldunuz hamd olsun.. benim sesim kesik gelmekte ya hattımdan yine ne güzel her şey güzel gidiyordu bu günde başladı ama bu günde fırtına var yâni burada iki gündür çatının üzerinde kiremit felân uçmuş yâni ondan olabilir mi bilemiyorum yâni her şey iyi hamd olsun teşekkür ederim hocam.

Kulihvani : Evet Vehhab, tâbi ki bir esmâ çalışmasını ben bazı zevklerin altında küçük küçük yapıyorum ve vardır.. aslında habbe çift BİLEliğe sahibliktir Rasûl ve RaBB BİLEliğine viyeten sahibliğe “HaBBe”..
Bunun vücuda çıkışına ''Vehhab” denir, hibe ediş vardır..
ALLAHu Zü’l- Celâl, insan AKLına yüklenmedik hiçbir esmâsını bırakmamıştır biliyorsunuz, “küllühum”..
Amma insanların çoğunun derdi ALLAHı görmek için göbekleri çatlıyor!. ALLAHa gitmek diye bir şey yok zâten, ALLAH bir yerde değil ki gitsin!. Amma anlayış bakamından..
Anlatmıştım ki Bolu’dayken “cennete kim girecek” diye benimle dalga geçmek istiyor birisi, adam câhilin biri, yâni ukelâ..
Evliyâullah girecek” dedim ben de.. Adam: “Hâşâ hâşâ sümme hâşâ biz kim evliyâ kim!” dedi.
Benim tepemin tası attı, çünkü yanımda biraz önce bazı yanlış işler yapmıştı.. Konuşuyorlardı ben karışmıyordum beni oraya Cemâl abi götürmüştü.. Ama birisi için çok kötü şeyler söylediler dernek başkanımıymış neymiş.. o adam da gelince, tam tersini yaptılar.. Çünkü etkin bir adam belli..
Ben bu hale çok içerledim ve Cemâl abiye “gidelim” deyip duruyorum..
Böyle deyince dedim ki: “Ulan sabah beri bak şeytana evliyâlık yapıyorsun, dedikodu, iftira, riya gırla gidiyor.. Neden ALLAHın dostu olmuyorsun da Şeytanın dostu oluyorsun!. senin Evliyâullah dediğin ALLAHın dostu demektir.. ALLAHın düşmanı mı girecek cennete dostu girmeyecek de!. Ehli olmayan mı girecek?. Elbette ehli girecek.. ALLAH’tan emin olmayan mı girecek?. Hayır emin olan girecek, yâni imân eden..''
nerde emin olacak?.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de emin olacak.. El Emîn olan Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir.. çünkü ALLAH el Mü’mindir. ALLAH El Mü’min.. Bak Müslümanlar herkes değil Mü’min Evet ama harf-i târifle El Mü’min, ALLAH celle celâluhudur..
KebÂN’ın elektriği burda deyince adamın AKLı ermiyor illâ “KebÂN!. KebÂN!.” Diyor.. Bu zor iştir, teknik insan oluş da bir kaderdir.. daha doğru anlayışı, daha taktik anlayışı insan sağlayabilir..
Ee tâbiki ne bileyim ben Barboros geldiğinde hani Hasan Dağında görmüştük Çoban Kilisi “63 senedir çobanlık yapıyorum burada” diyor. “ 7 yaşında başladım, 70 yaşındayım, 63 yıldır dağlardayım!” diyor..
Neyi anlatacaksın Çoban Kilise.. Ne atomu ne matomu yâni bilmez onu..
“Karın yatağında şöyle bir elimi yüzümü kar suyuyla sıvazlayı veririm, ALLAHu Ekber!” derim. “Bir fatihayı bilirim doğru dürüst, bir de kulhüyü bilirim” diyor.. “yâni o gündür bu gündür yatar kalkarım” diyor..
Halbuki bir hadis-i şerif vardır “ıssız bir vadide ezân ve kamet okur da bir namaz kılarsa bin kat sevab alır” diye..
bir tek “beynehu beyneALLAH” teke tek olduğu için, başbaşa olduğu için.. yâni o vâdilerde o dağlarda o ıssızlarda çok muhteşemdir..

Öbürüyse, Denizli horozu gibi Ulu Câmiyi göçürecek nerdeyse!.
Bâzen tepemin tası atıyor adam yarım saatte “ALLAHümme entezselâmü” çekiyor.. Kardeşim ne yapıyorsun sen!.
Keşke “ALLAHümme entesselâmü minkes selâmün” ne olduğunu bilsen de, şu selâmı, selâmiyette teslimiyeti Müslümanlığı bir çözsek.. Elli sene git gel sadece hangi makamda söyleyeceğine bakıyor bunlar nedir?.
Tahkik değildir taklid imanıdır amelidir..
Tahkik değildir “ente’s-selâm” diyorsan “minke’s-selâm” diyorsan.. “Sen Selâmsın.. Selâm Senden” diyorsan, “Merhabe Keban! sen Keban’sın, cereyanım da senden!” diyebiliyormusun?.
Işık yanıyor mu?..
Yanmıyorsa hapı yuttun demektir!..
Diyorsun ki orda fırtına var gidiş-geliş var kopukluklar oluyor!.
Elektrikte kontak yapar, priz de koymaz fiş de koymaz yakar neden?.
Sağlam teslimiyet olmadığı için!. Yoksa tam teslimiyet içinde olanlar, cehennem olsa vurur çıkar içinden..
Herkesin imkanı neyse o güzeldir.. Adam saftır o inanç içinde RaBBisiyle baş başadır..
İşte Çoban Kilis gibi.. ancak imkanı olan için, “Kur’ân-ı Kerimden bir fatiha bir kulhu yeter” diye değil, o Kilis için yeterli.. Sen olsaydın Hasan Dağının tepesinde biz olsaydık öyle olurduk başka ne yapacaksın yâni oraya “el Ezher Üniversitesi kurdun da biz mi okumadık”.. Şartlar için söylüyorum bu “Vehhab” da öyledir.. Yâni “BİLElik NÛRlarına bubiyet Sahibliğinin Vücuda Çıkışıdır..

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..
''İzâ câe nasrullahi velfeth. Ve raeytennâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ. Fesebbih bihamdi rabbike vestagfirh, İnnehü kâne tevvâbâ. ''

Yâni Vehhab eden Sensin, vehb eden, HaBB vücuda çıkaran Sensin..
Dâima, bir yerde yaratan varsa, bir yerde yaratılan vardır.. BİZ BİR-İZ var..
Aksi takdirde, isterse ordinaryüs elektrik profösörü de olsa onun evinde elektrik yoktur, yüreğinde elektrik yoktur.. Onun kabına, ambalajına yazabilirler bu adam ordinaryüs prof. diye.. Öbürü ilkokul mezunu belki değildir bile fakat elektrikçi çırağıdır, iki dakikada elektriği bağlar..
Çünkü o, işi biliyor Hasbi Hizmetçidir.. Yâni ötekine kibiri ve gururu engeldir.. Bunun için MeLÂMet YOLU dâima MeLÂMette, pis-mis hak-bok ayırmak kula düşmemiştir!.
Düşen nedir?.
Gübre, gülün anasıdır o kadar.. ALLAH celle celâluhu Zü'l-celâl ve’l- İkramdır o kadar..
Senin şehâdet dediğin, şehvetten doğandır.. şehvet dediğin ise mâsivânın kendisidir, ikiliktir, ŞEY-t-ÂN-lıktır, şeytanlıktır..
Ama Hizbullahın anası, tarlası, imtihan âleti de Hizbuşşeytandır.. “Elifin örtüsü İblistir” dediğim ondandır.. Şeytanını Müslüman etmeyen adam Müslüman mı olmuş?.
ALLAH ile kandırır sizi” âyettir bu..Kim kandırır?.. “billahi’l- Garur”” ALLAH ile, seni şeytan kandırır..
Kim Şeytanını rabb edinir, eder?. Tâbi “İKİ”yi bağlayamazsan “ikilik-Şeytanlığı”nda kalır “iki şeylik” te kalır.. Yâni HATM sağladığı ANda, her noktası AYNıdır biliyorsun, daire gibi, yâni küre gibi.. Artık her yer kıble keser..

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---''Ve lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir.(Bakara 2/115)

Böyle olunca insan havalarda mı uçar?.
Hayır, insan gibi yaşar tıpkı, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem gibi. Her şeyi yapar sevap da işler, günah da işler, kader nerelere götürüyorsa oralarda ne lâzımsa tercihini yapar.. Yapmasına yapar ama kader içinde tercihini yapar..
Tercihini yaparsın teceLLî olur ama teceLLî senin tercihinle aynı değildi, aynıdır değildir sen bilemezsin yaratan bilir!. Sen HAKKta ve HAYRda bir tercih yaparsın, kendi tercihini..
Onun için insan AKILları dâima karışıktır, dâima karışlıktır ve gerçek hakikatı dâima âhirete yükler, sevabı da günahı da âhirete götürür..
Halbuki âhiret dediğin şey şu ÂNındır. Evvel dediğinde âhir dediğinde şu ÂNındır. Ezel dediğin de Ebed dediğinde şu ÂNındır.. İsanın olan şu ÂNdır Şe’ÂNullahta..
İki ANdan münezzehtir ALLAH celle celâluhu, iki yerden münezzehtir, iki zamandan münezzehtir.. Biliyorsun “zaman” dediğin şey, güneşin olup olamamasıdır ve Dünyadan 13 kilometreydi galiba gök yüzüne çıktın mı yâni dünyanın yörüngesinin dışına çıktığında zaman durur bildiğin zamanları hepsi suya düşer, gece gündüz kalkar ortadan!.
13 km nedir yâni Bursa’nın şu karşı ışıkları 13 km den fazladır.. İşte bu kadar yukarı çıktığında gece gündüz yok artık.. güneş dâima var yâni zaman kaybolur.. Çünkü zaman, ömür diyoruz 13 km yukarıya göğe bir köşk yapsak otursak, kaç gün yaşamış oluruz bir gün bile yaşamış olamayız.. “gün-saat vs.” diye bir mefhum yok ki!..
Onun için bunlar hep bir hikmettir.. yer, zaman ve halden münezzehtir ALLAH celle celâlehu.. AKIL için vardır bunlar ve AKIL kendi tekemmülünü kendi içinde akmadan, kokmadan yaptığı zaman kendi reyinde kendi labirentlere düşmeden labirente düşeceğine Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Lütfunda kalış..
Her şeyden önce bir defa Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, gerçekten Letâfet, Lütuf sahibi bir insan.. Yâni beşeriyetini söylüyorum çok nezih, ince, dakik, faik bir seziş örneğidir.. Nezihdir, zeki yâni müzekkâ, tezekkâ anlayış tarzıdır.. Hiç dogmatiklik göremezisin, dâima İlâhi Sünnetullahla bir oluş vardır..
Bu da çok önemli bir şeydir şüphesiz.. Evet Nasara teslimeyetse, Feteha da istikamettir.. El Fatih, el Fettâh esmâları ALLAHu Zü’l- Celâle aittir.. Hakikat senliği içindeki hakikat senliğinden ibarettir “fetaha” fethedilecek olan senin içindeki enfüsündeki yâni kaşın gözün değil etiyin kemiğin içindeki nefsin AKLın kalbin vicdanın varya bunların HakikatMuhaMMedîyesine sahib çıkışının adıdır feteha!.
Bu çok önemli bir şeydir “HaBBe” de dedim ki, bu çift “he” ler “Rûsuliyet ve RuBuBiyet BİLEli” ğine götürür. Götürür tâbi, yâni sen yok musun ortada?.
Varsın evet her şey ALLAHın NÛRu ama sen de varsın!.
Sen O’nun muhalifisimisin, halifesi misin?.
Soru bu burada..
Muhalifiyim hizbuşeytanım!”
Halifesiyim Hizbullahım!”
Çok açık bunlar.. nasara.. fetehe..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi NASR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillâhir rahmânir rahîm.

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---İzâ câe nasrullâhi vel feth(fethu): Allah'ın yardımı ve fetih, geldiği zaman(Nasr 110/1)

Kur'ÂN-ı Kerim'de birbirini tümleyan âyetler vardır, sûreler vardır..
Nasr sûresi ile Feteha süresi TAMMlayan TÜMMleyen sürelerdendir..
İzâ câe nasrullâhi vel feth
ALLAHın Nasrı-Yardımı geldiğinde Fethi olur.. NaSaRa da biliyorsunuz SIRR NÛRudur.. yâni SIRR, RuBuBiyet Rusûliyet.. ve Abdin RABBine RuBuBiyet İŞlemlerine sahib çıkıştır.. yâni yânisi mi var Habli’l- Verîd ve Şahdamarından AKRABa-Yakın OLAN-a Sahibliktir ki, o sistem zâten sende ve her yaratılanda ve de TAMM olarak her akıl sahibinde vardır.. O makine aynı makinadır.. Kaderince kadarıncadır.. Ama kaderince kadarı vardır, fakat fark yoktur onu demek istiyorum..
Bunun için de Nasara-Teslimiyet dediğin ANda, Nasarayı bir kablo gibi düşünürsen bir ucu sende bir ucu Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem dedir.. Fetehayı da İstikâmet gibi düşünürsen Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem habli’l- verid gibidir..

HaBLi’l- VERîD”:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---''Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min HABLi’l- VERÎDi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.(Kaf 50/16)

Rabbu’l- âlemînde, bu dairenin ya da en doğrusuyla KÜREnin merkezinde ve asla ulaşılamayandır.. Ama ordadır.. yalnız orda derken yer olarak ve yer belirleyerek demiyorum.. Feteha, o aradaki işlemdir
Onun için bakın “İzâ câe nasrullâhi vel feth
Câe nedir?
Gelmekmiş.. ama Elif Cemiyetidir.. yâni Barbaros geldi değin zaman Barbaros un ayakları orda kalmış diyorsan ayakları takmaymıştır.. Barbaros “küllühum-TÜMMüyel” gelir yâni “câe”de böyle bir CEM’lik vardır onu demek istiyorum, uydur gaydır değildir..
Çünkü işte bir insana gerçekten SıRR NÛRu geldi mi Nasara gelmiştir..
Yâni kardeşim ben bizim sigortanın anahtarını indirdim-açtım, bizim elektrik geldi, fişi prize taktım geldi!..
“Bu NURu elde ettin mi?”
“Elde ettim”demek ona sahibliktir.. çünkü Rusûliyet ve RuBuBiyete Sahibliğin adı “SaRRa” dır.. NaSaRRa da onun NÛRa erişdir, bu da doğrudur..

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---''Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---'' İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---''Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---''Vedhulî cennetî: Gir cennetime!” (Fecr 89/30)

Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetuNefs-i Mutmainne ey TAMMlanmış nefis..
kimle tamamlanmış nefs?.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de tamlanan nefs..
İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten
TaMMlandın tam inandın mutmain oldun ya şimdi rücu’ et!.
O sendeki cisim içinde gözüken canım dediğin şey, her neyse bunları bir RÜŞDe erdir.. Ne demek RÜŞDe erdir?
Ne bileyim kızdı erkekti neyse çoluktu çocuktu erkekliği kadınlığı ki, ana baba olacak hale geldi mi ona “Rüşd” denir..
Ee burada ne diyeceğiz, ne diyeceksin Rusûliyet ve RuBuBiyet Hakikatına ERdi de NASARAsı gerçekleşti mi ona dersin RÜŞD diye..
Tâbi ki gerçekten öyledir Hakikat..“O Hakikatı kendisinde bulduğu ANda”demes istiyorum.. o kişi kendi hakikatini, kadın mı, erkek mi şu mu bu mu ANlar ve öyledir.. Kullanıp kullanması ayrı bir şey ama var nerde kullanır nasıl kullanır o ayrı.. Amma var..

İzâ câe nasrullâhi
Nasrullah, bu sır ALLAH celle celâluhu SıRRıdır zâten.. ALLAH celle celâluhu yardımıdır.. Dahasını diyemiyorum..
ALLAHu zü’l- Celâl katında biz; köleler, zavallılar, kötüler, pisler, falan feşmekanlar da değiliz ABDiz.. ve her NEFESte ZÂTen BİZ BİR-İZ.. Biz bu İlahî biz birliği bulduk mu artık ayrı gayrı yoktur ebeden inşae ALLAH..
RaBBını dışarıda aradı mı şirk halindedir..
İçerde-ÖZündeyse hep BİZ BİR-İZdir..
Bakınız “feteha” buyurduğunda anda, “hakikat senliği”ni içinde bul, enfüse gir bakayım şehvetten şehâdete geç bakayım ne olacak?.
“Çocuk doğacak hocam bunun başka yolu yok mu?”
Başka yolu yok yok bir bardak su değil bu içeceksin yâni bunun sistemi zâhir-bâtın antipot ve böyledir..
ALLAH celle celâluhu böyle halk etmiş sistemini-Sünnetullahını..
Fetih dâima içerde olan bir şeydir “” dedir yâni enfüstedir..
o nedir?..
Hakikat Senliğinden ibârettir.. HakikatMuhaMMedîye senliğinden ibârettir.. Herkes HakikatMuhaMMedîyesi RüŞDüne ERdiyse Habli’l- Veridini-en Özünü, Yaratan YOLU- TEK İPini buldu demektir.
Yâni tek Ana Hattı buldu, artık ebedî olarak Keban’dan asla kopmaz!.
Kopamaz ki zâten akıl kendi yok oluncaya kadar o “BİLE” liğinı fark edişi tam imânıdır NEFSin/AKLın..
Dünyanın en akıllı adamları bir araya gelseler sanıyor musun ki, bizi kâfir edebilsinler-bizdeki AKLımızın ortasındaki bu İNANCı yok edebilsinler!. AKLımız iman etti ve onlar asla aklımız olamazlar.. çünkü, bu fıtraten-yaratılış kanunu mümkün değil..
İşte “güneş yok” diyorlar, “bu güneş değil”diyorlar vs..
Bi hemen vallahi bu gördüğün güneştir, sen ya körsün ya gözünü kapattın ya da şaşkınsın!.” deriz..
Ve bütün insanlar “bu parmak senin değil keseceğiz!” deseler de biz: “bu parmak benim, tümünüz bir tarafa bu akıl bende oldukça!”deriz.. ancak birazcık uyuşturucu ile AKLımız uyutulup uyuşturulunca KALBimiz söküp çıkarıp başkasını takabilmekteler biliyorsunuz!..
Bu öyle bir gerçek ki, nasıl anlatacaksın ki“Ahmed Çakırım senin sol kolun yokmuş yahu, bak dünyadaki bütün insanlar böyle söylüyorlar!” desek Ahmedin aklı olduğu sürece diyecek ki: “İmkansız, olamaz bu kol benim inacım, gerçeğim!”diyecektir..
Feth” e fiilen girdiği zaman bu böyledir..
Yoksa gerçek Teslimiyeti-Müslümanlığı olmamışsa, tam inanca İstikâmeti-Mü’minliğinin de olamayacağı zâten bellidir.. Adam yola bile çıkmamış Mekke’deyim demekte daha kıble yok ortada ALLAH celle celâluhu korusun!..
Onun için de İstikâmeti nereye sallıyorlar, efendim taaa milyar sene sonra kıyamet kopacak da, her şey mahvolacak da, şu olacak bu olacak da İstikâmet hesabına bakılacakmış!?..
Kardeşim ALLAHu Zü’l- Celâlin zamana felân hâşâ ihtiyacı yok her ÂN Yaratışta..
Her AN ŞeÂNda-yeniden YARATIŞta olan ALLAH celle celâluhudur çok şükür.. En iyisi sen şu akıl işini bir çöz, kendi aklın TAMMlansın, şu İnkar-İkrar iki ucunu bir araya getirsin de Teslim olup Müslüman olsun!.
Çocuklar holilop mu derler hani bellerine takarlar çevirirler şöyle bir çevir bakayım, durmadan iki ucu bıçak gibi, sopa gibi ona buna sallayıp duruyorsun!..
İşte bu “İki uç- ŞEYtÂNlığı”ndan kurtulduğu zaman
İzâ câe nasrullâhi vel feth” olur..
Eğer böyle olursa Teslimiyet-Nasarası TAMMlaması ve İstikâmet-Fetehası TÜMMlenmesi olur..
Çünkü bu ebeden DİRLİŞe İştirak CERRyÂNı ancak içten alınır..
Onun için buyuruluyor:
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “''Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu''” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Âlim kişi kendisini bilir de, ondan sonra kendisini bilen kişi Nasarayı temin edecek olan MüreBBisini-Mürşidini BULur..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi NASR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
Resim---Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ(efvâcen): Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde,” (Nasr 110/2)

Bak şimdi “Ve reeyte’n- nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ” sen gördün, sen neden gördün nâsın-tüm insanların dahil olduğunu-girdiğini sen de görürsün..
Nereye?.
ALLAHın dinine efvacâ fevcen fevce dalga dalga fevc dalga demektir.. Deniz dalgası temeli nedir fecce fiilidir fecce zâhir bâtın cimliği yâni can ve cisim cem’iyeti.. senin içindeki algıdır ben aynaya bakıyorum herkes gibi bir yaratık görüyorum.. iÇindekinin adına ne diyorum “Ahmed” diyorum “Barbaros” diyorum “Hümeyra” diyorum.. bir şeyler diyorum.. bak bu enfüs nedir bu algıdan ibârettir..
can ve cisim vücuda gelişi insan enfüsunda, aklının içinde yâni..
Ve reeyte’n- nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ
Tüm insanların fevc fevc neden fevc fevc?.
Eee zaman içerisinde yaşıyoruz fevc olmayacak da ne olacak?.
bir binbeşyüz, iki bin alkış yılbaşı oldu.. alkış yılbaşı oldu fevc fevc geliyor durmadan ALLAHın dinine giriyorlar tümü..
fî dînillâhi efvâcâALLAHın dini içerisindedirler.. Zâten geri döndüğümüzde eğer nasara ve fetihle bu gerçekleşmişse gerçekten ALLAHın dini içindedirler dahildirler yâni hallolmuştur.. Halildirler.. Halil dahele budur.. Hilliyet devamına ne denir Lütfullah Hılkıyetine Dâimiyet kazanmak ne demek?.
Dahil olmak demek, yâni denizin içerisine atlarsan deniz gibisin yâni balık gibi.. Hacmin kadar hacimdeki su kaldırır seni biliyorsun!.
Bu dahillik orda Halillik-CANDOSTluğu-BİZ BİR-İZliği vardır..
Çünkü Hılkıyet-Yartış vardır ŞEÂNda her ÂNda.. LütfuLLAH Hılkıyeti..
Ve reeyte’n- nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ
O zaman görürsün ki hepsi fevc fevc dalga dalga girerler DİNuLLAHa..
Efendim nâs, insan-adamlar.. Tâbi Arapçacı oldukları için işte “sin” le nas desem ne olur, “sad”la nas desen ne olacak?.
NÂSs, Kur’ân-ı Kerim ve Hadis-i Şerif olur.. NaSs ana hükümleri yâni Şeriat-ı Garrayı..
Peki sin-le söylesem nâs desem ne olur insanlar olur..
Peltek se”yle söylesem ne olur işte o, o sahibliğin “sen”liğin daha ötesine geçer ,daha ötesine geçer.. Aynen “peltek hee” gibi Hüviyet bulur..
Hüviyet gibi kendine mahsusluğa gider en inceye kaçar demek istiyorum.. Ama buradaki “nas”tır insanlar anlamındadır..
Ama sad sesi gibi düşündüğün anda bu ki ben öylede düşünenlerdenim neden?. Eğer sana Nasrullah ve Fethullah müyesser olursa, ALLAH kolaylaştırır da bulursan göreceksin ki, bütün “nas”lar-KeLÂMuLLAH Hükümleri ve Hadis Uygulamaları, ALLAHın Dini-İSLÂM Dini olarak bulacaksın “nas”ları bulacaksın ALLAHın dini olarak!.

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Resim---İnned dîne indâllâhi’l- islâm(islâmu), ve mahtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câehumu’l- ilmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîu’l- hısâb: Hiç şüphesiz din, Allah katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.(Âl-i İmrân 3/19).

Ama hocam ben bi gideyim palto gibi bir din alayım da ALLAHın Dinini almış olayım da onun içine gireyim değil!.
ALLAHın hükümlerini kendi aklın kabul ettiği Teslim olduğu, İmân ettiği, Tâbi olup İtâat ettiği teslimiyetle birlikte İstikâmet yaptığı zamanki halleri bunlar..
Yoksa insanlar ALLAHın dinine girip, deniz atlar gibi atlamıyorlar!..

Ve reeyte’n- nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ
Bakın mümkün değil bu böyle olursa ben Nasrullah buldum, kimle buldum kimle bulacaksın, beni annem ve babam buldu güya ortaya çıkardılar..
İşte öyle sistem ve Kâmil Mü’minde böyledir..
Bu BİLBULOLuş-temin ediş ve YAŞAyış Mekanizmasıdır..
Öğretmenle Öğrencisi gibidir bu BİLBULuşlar.. O olmazsa olmazlarıdır..
İkinci bölüm Fethullah, fetih bölümü nedir?.
Fetih bölümü “Rasûl-ALLAHtır” çünkü İstikâmet Sahasıdır “Rasûl->ALLAH” tır.
OLuş ve YAŞAyıştır..
Yaşayan kim?.
Muhitte O.. Merkezde O.. Yaşayan ALLAHtır kardeşim:

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.(Nûr 24/35)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halakne'l-insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli'l-verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.
(Kaf 50/16)

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---Ve lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü ALLAH'ındır. ALLAH, her şeyi kuşatan-kapsayandır.”
(Nisâ 4/126)

Gerçek YAŞAyan Keban’dır!..
Buzdolabı, fırın, ampül müdür İŞi yapan?..
Ben “onların önemi yok!” değmiyorum “onlar Keban’ değil ÂLETtir” diyorum.
Eğer patlak değillerse, çatlak değillerse, arızalı değillerse, uyumuyorlarsa!.
O zaman mesele yok,bu temin edilirse göreceksin ki bütün NAS-İnsanlar ALLAHın Dini olan İSLÂM içine girecektir..
Her AKLı olan insan ALLAHın dinine girer demek istiyorum!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi NASR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh(vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ(tevvâben):
Ne demek istiyorum?.
“Gafara nedir?” desen..
“İşte efendim şunu yapacaktın bunu yaptım da beni bağışla!”
Kardeşim bağışlamayı anladım da şu “sebbaha” gibi bir şey anlatsan ya ne demek “BİZ BİR-iZ” demek “Et-Tırnak OLmak” nedir?.
Sebbaha seyri küLLî ŞEYe Rabbu’l- ÂLEMînin her ÂN yeniden YARATarak yaptırdığı bir iş..
Anladım bunu, bu yüzmeyi anladım ben de yüzdüreni KİM?..
Her ŞEYin ÖZü-Atomun yüzdüreni, döndürenin gördüm “fe sebbih” “ves-tağfirhu
Esas bu temel, nasıl diyorsan li-ile ne ile?. hamd ile Rabb ile.. fe sebbih.. Ben hâşâ âyet felân değiştiriyor değilim zevk edip ÂNlamak peşindeyim..
fe sebbih” bi MuhaMMedî Rahmetenli’l- Rabbu’l- âlemîn desem ne? Rasûl ALLAH desem ne yâni!..
Sistemi anlamak için söylüyorum “fe sebbih bi hamdike rabbike” yi esas olan “Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirhu
Bu gafara nerden çıktı bu gafara..
Gayn-fe-fe-Re..İçerde FiRRu var.. fefirru ilâ ALLAH.. hani vardı ya Merkeze RüCU’.. Muhite Fırrr..

İRCİ’ ->MeRKeZ..: “RABB-e RucÛ”:

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten) : dön Rabbine, sen O'ndan O senden hoşnut olarak!”
(Fecr 89/28)

MuHiT > FıRRu.. -> “Fe Firru!” ALLAH-a KAÇ-mak:

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.(Zâriyât 51/50)

“ALLAHa ALLAHa firar” edin.. fırlayın.. tüm tefsirlere bak kardeşim “fırrr” arapça bir kelimedir.. Türkçeye de geçmiştir fırlamaktır..
ALLAHa gidin dersen kardeşim “cea” gitmek fiili var.. Gitmek, koşmak başka fırlamak başka.. “fırru” diye bir kelime var..

ALLAH celle celâluhu SEN ki;

Yarttıklarını kapsayan MUHit SENsin..Âfâkta (dış) küllî şey'i yutansın..
Âfak Akıl için, Ulaştıkça daha ilerisi OL-AN târifsiz Sonsuz UFUKlar, DIŞımız olup: MUHiT-te O ALLAH celle celâluhu..

وَلهِç مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اهُا بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatan-kapsayandır.(Nisâ 4/126)

Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh(vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ(tevvâben):

El Gaffâru :
Resim
El Gâfiru :
Resim
El Gâfuru:
Resim

Bu isimlerde, ganiyet galibiyet sahibi oluş vardır..

El Gâlibü :
Resim
El Ganiyyü :
Resim
El Mugnî :
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi NASR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

O zaman bende mi ganîyy olacağım?
Sen kral olmayacaksın.. eee Bursa’ya geldim.. Sen Bursalı oldun Bursa olmadın..
İbrahimî oldun.. İbrahim aleyhi's-selâm olmadın! MuhaMMed aleyhi's-selâm olmadın MuhaMMedî oldun!
Firru ganiyyetini buldun diye hâşâ ALLAH olmadın! ALLAHta olduğunu anladın!.
Başka bağışlanma felân var mı neyi bağışlamak!
Bu bir televizyon dizisindeki seyretmeye benzer..var mı burada kan kokusu duyuyor musunuz, barut kokusu duyuyor musunuz?.
Yook, seyrediyorsunuz hiç değilse hareket görüyorsunuz ama kağıt üzerindeki resim gibi bile değildir.
Yaşanan olayların tümü bir resim değildir. Hayat “KÛN fe yeKÛN” dan ibârettir çünkü..
ALLAH celle celâluhu için hâşâ ALLAHu zü'l-celâl işte şu şöyle oldu diye ona bir göz yaşı dökecek bir insan felân değil, öyle bir şey yok!
Bunlar tamamen aklın içindeki alğı oyunları neyin sanal olduğunu akıl bu haliyle nasıl anlaycak.. Uykudaki nerden bilecek uyuduğunu?..
ben MeLÂMet bazında söylüyorum bunları, bir vaaz hocası gibi değil!
Benim kendi aklımın, fikrimin ve vicdanımın olduğu yerde söylüyorum!
Eğer bunları yaptıysanız ki sebbahadır. İçinizdeki HakikatMuhaMMedîyet BİLEliği SENliğine ulaştıysanız işte sebbaha budur!

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---''İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey imân edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.(Ahzâb 33/56)

“sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ
Haah işte bu teslimadaki “sebbaha”yı bulduysanız “sellim” yaparsınız bî hamdihi.. ondan sonra ne olur RaBB bağlantısı kurulur zâten.
Yâni iç iç.. haa ben dönüyorum zannediyordum, döndürülüyormuşum.. Ben yaşıyorum sanıyormuşum meğer bende yaşayan varmış!.
Ben de öyle ampüle neler söylüyordum bir de..
Çatlamadığı için amma meğer Keban’mış bu işi yapan..
Yâni “Fesebbih bihamdi rabbike” o zaman görecek.. ve artık HaKK senin ne istediğini..
Neyi?.
Gafarayı.. yâni “fefirrulALLAH” ganiyyeti istemek senin hakkın.. İnnehu şüphesiz ki o innehu ne demek senin zâhir ve bâtın dediğin Nur-u MuhaMMed aleyhi's-selâm..
Nurullah dediğin şey tümü onun hüviyetinden gelir!
Nasıl oluyormuş hocam?.
Kâne, kûn bildiğimiz kûn, kâinât, kevn, kâne işte bildiğimiz “KÛN fe yeKÛN” yâni “OL!”ur.. ALLAH celle celâluhu Tevvâbdır..Sen “değildir!” desen ne olacak kardeşim!
Tevvâb senin benim için söylenen birkelimedir. Onun hakikatı sendeki aklıyın hani iki ucu dâima bir şey arıyor ya bitkilerin kökü gibi, durmadan kalp atışı gibi bir şey arıyor ya!
Haah bilelik arıyor ya “benim öbür ucum nerde?” diyor!.
İşte bu bu “BİLE”liğin vüCÛDa gelişi tevvaba..
İşte tevvab, eba öyle bir kelimedir ki çift yönlüdür..

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Resim---''Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).: Ve meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.” (Bakara 2/34)

ebâ vestekbere”.. direndi ve kibretti..
kim?. İblis..
eba- döndü?. neye döndü?.
İblislikten Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ile döndü.. Müslüman oldu.. yâni yönü 180 derece dönüştür ya da direniştir..
Aynı kelimeyle konuşmaya cümlenin geliş amacına göre bakacaksın.. Hülasa dönüşleri kabul eden de O!.
İnnehu şüphesiz ki O’dur kâne tevvabâ.. Aslında BİLEliklerin vücuda gelişleri sağlayan O!.
İki Bileliğinde iki uçtaki bileliğinde.. burada dâima pas geçtiğimiz transit geçtiğimiz bir şey var!.
Ben zaman zaman diyorum ki Şeytanın hakikatını söyleyecek bir yiğit varmı diyorum!
Atıveriyorum böyle “elifin örtüsüdür iblis” felân feşmekan diyorum!
Gübre gülün anasıdır diyorum.. şey Münir Derman Hocam bir câmide va’z ediyor..Ordaki adamlardan anlatılanlar işine gelmeyenler var tâbi..
Çünkü bunlar halk, kendileri aynı cinstir.. zâten karga sürüsünün içinde karga olur yâni o hakikata uygun olanlar sürüsüdür.
Hocayı kızdırmışlar “hak şöyledir hakk böyledir” deyince adam demiş ki “Hocam sen hep hak hak diyorsun, bu hakk nerde?”deyince o da diyor ki “Anayın rahminde!” diyor bu olan olay.. ve kıyamet kopuyor!.
Neden?.
çünkü o adam “Rahmiyet”i bilmiyor ki.. hiç bir zaman da bilmeyecek zâten!.
Çünkü ona göre “ana rahmi” demek düşünülmeyecek kadar bir suçtur, günahtır, ayıptır, yasaktır ve er Rahim hükmü değildir..
Çünkü o, onun için “belhum edallun”dur..
Hakikat o denli çıplaktır, çırılçıplaktır örtülü ise zâten iblistir..
Ondan buyuruyor Ali kerremullahi veche Efendimiz: “ben görmediğim Rabbıma tapmam!” diye.
Ondan buyuruyor Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “Rabbımı Rabbımla gördüm!”

Vâhidü’l- Kahhâr ALLAH celle celâluhu TEK iken KeSRET AYNlarında-Mazharlarda-Sûretlerde TecELLÎleri-GÖRüntüleri GÖReceli ÇOKluk-YOKluk yaratmakta KULLUk İmtihanımız için..
Benlik AYNAlarımızın İlahî TecELLÎye HAZIRlanması>Resulî SEVİYElenmesi> HakikatMuhaMMediyye TecELLÎ CİLÂsı SON-UÇu;
Kendini AYNen GÖRen > RaBBını RaBBıyla TecELLÎgâh OL-ANLLî ŞEYde GÖRecektir ÜMMet-i MuhaMMed OLarak..

Resim---Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem : "RaBBımı RaBBımla tanıdım. Eğer RaBBımın yardımı olmasaydı Onu tanıyamazdım!'' (bulamazdım.)” buyurmuştur.
(Gürüzânfer, Ehadis-i Mesnevi shf. 2)

Resim---Cabir bin Abdullah, Peygamber Efendimiz’in, Necm Suresi’nin “Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l Münteha'nın yanında.” mealindeki 13 ve 14. âyet-i kerimeleri üzerine: “Elbette Rabbimi gördüm, Ben Sidretü’l-Münteha’da Rabbimi gördüm. Öyle ki, ilahi vechinin nuru, benim için zahir oldu.” buyurduğunu bildirmiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme soruldu: "Ey Allah'ın Resulü! Rabbimiz'i görecek miyiz?"

"Bulutsuz berrak bir mehtap gecesinde Dolunay'ı görmek için itişip kakışır mısınız?"
"Hayır."

"Bulutsuz bir günde Güneş'i görmek için birbirinizi itip kakarak birbirinize zahmet verir misiniz?"

"Hayır."

"İşte Rabbinizi de öyle zahmetsiz ve sıkıntısız, apaçık göreceksiniz.” (Buhari, Müslim, Tirmizi), Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 416/10133)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbimi en güzel surette gördüm.”
(Tirmizî, tefsir, 39).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Rabbimi, Rabbimle anladım".
(Sırrül Esrar. S.75, Seyyid Abdülkadir Geylani)

Hz.Ömer, bu konuda der ki:"Kalbim, Rabbımı, Rabbimin Nuru ile gördü".
(Sırrül Esrar. S.54, Seyyid Abdülkadir Geylani)

Nefsini BİLiş -> MuhaMMed GÖRüş -> HakikatMuhaMMediyyesini GÖRüş tür…

Resim---Sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Görürüm buyuruyor.. yâni gördüm, göreceğim, görüyorum değil!.
Hep görürüm” çok basit gibi gözüken bu basit misal en önemlsidir..
yâni benim laptop Keban’ı hep görür Keban’da benim laptopu hep görür!. Direkt bağlıdır, gidip de çay kahve içecekler değil ki kardeşim!..
Bunu söylüyorum işte..Merkeze Rücu’.. Muhite URUC..

İRCİ’ ->MeRKeZ..: “RABB-e RucÛ”:

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten) : dön Rabbine, sen O'ndan O senden hoşnut olarak!”
(Fecr 89/28)

MuHiT > FıRRu.. -> “Fe Firru!” ALLAH-a KAÇ-mak:

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.” (Zâriyât 51/50)

ALLAHa ALLAHa firar” edin.. fırlayın.. tüm tefsirlere bak kardeşim “fırrr” arapça bir kelimedir.. Türkçeye de geçmiştir fırlamaktır..

Fe FİRRû ilâllâh” budur zâten ALLAHa firar ediş de budur.. Hâşâ ALLAH bir yerde de oraya koşmak değildir!.

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---''Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan).: Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır.” '' (Nisâ 4/126)

Yemin olsun ki ALLAH her şeyi yutmuştur, her şeyi muhittir yani hava gibi yutmuştur dışarıdan.
İçerden ise şah damarımızdan da yakındır.
kulli şeyin muhit olduğunu aklın test etmesidir, hava gibi yutmasıdır..
Dışta, sonsuzda.. İçeri gittiğinde de sıfırda.. orda da SıRRSıFıRdır..
Aradaki bir yarış atı ki, o yarış atı, tamlana tümlene, tamlana tümlene kafayı yiyecek!.
Yâni ki “size mecnun denmedikçe imân etmiş olamazsınız!”

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem: "“Bir kimseye deli denmedikçe onun îmanı tamam olmaz!”" buyurmuştur..
(İmam Rabbanî, 65.inci Mektûb)

Bu DELİ SıRRına erer.. ne kadar güzel bak!
Fesebbih teşbih.. vestağfirhu, iste bu Ganiyyet dediğim Galibiyet dediğim gafaranın firru ganiliğine ulaşım, onu kabul ediş!.
Yâni hocam boşa kendinizi yormayın vALLAHi billahi biz anladık ki;
buz dolabı da fırını da ampulü de BİRisi YANdırıyor! BİRisi DONduruyor! BİRisi IŞItıyor mışıtıyor zannettik!.
Amma AKLımız NAKLen RÜŞDe Erince Anladık ve biz bildik ki bu “BİRisi” dediklerimiz TEK Vâhidu’l- Kahhâr OLAN ALLAH celle celâluhu imiş.. TEK-BİR Keban’danmış bütün bu işler, biz buna ganiyiz!.
Hakikaten ganiyyiz ganiyiz ki;

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.'' (Nûr 25/35)

Kani’yiz kâinâtta ne varsa ALLAHın nurudur!.
AKLını kullanamayan-Rüşde erdirmeyen başkaları diyor “bu boktur haktır, güldür gübredir, şudur budur!.” Diye..
HAKKla birleşmemiş akıllar, TAMmlanamamış akıllar, TÜMmlenememiş akıllar, uyuyorken, sarhoşken böyle görüyorlar!.
Uyanıkken, Ayıkken görüyor ki her şey yerli yerince tamam tamam okey hepsi gafara.. el gaffar ALLAH gaffar ALLAH!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi NASR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Söylenemeyen şeyler var var çünkü zamansız söylemenin de bir yararı yoktur. Aklı olmayan bizim bura yedinci kat biliyorsun Ahmet can yedi kat çıkacaksın, kusura bakmayacaksın ev böyle çünkü!.
TEKe Tek tERas TEKkesi..
“Yedi kat Hocam bu gün dördüncü kata çıksak!?.”
Ypk ypk, dördüncü kata başkasının yerine çıkarsın, sen yediye çıkmalısın neden?. Sistemi çözdüğün zaman ANLAyacaksın!
“Hocam atlayıversek yukarıya!”Valla atlayıveriyorsan atla, böyle bir yol yok, merdiven yok!.
Yâni Kur’ÂN-ı Kerim'de merdiven âyetleri vardır:

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillâhir rahmânir rahîm.

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim---İzâ câe nasrullâhi vel feth(fethu): Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman,” (Nasr 110/1)


وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
Resim---Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ(efvâcen): Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde,” (Nasr 110/2)


فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim---Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh(vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ(tevvâben): Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr 110/3)


innehu kâne tevvâbâ” göreceksin ki Tevvabtır ALLAH celle celâluhu..

Et Tevvâbü : Resim

Burda çok ilginç bir şey vardır ki “Rabb” da meselâ çift “be” vardır “tevvab” da ise tek “be” vardır ama çift “ve” vardır senin aklıyın “zâhir ve bâtın” gördüğü bir “iç ve dış” ta gördüğü felân..
Bunlar tüm tek bileliği birleşir.. gerçekten benin vücuda geliş bileliğidir “Tevvab” ben anladım hocam içerdede o dışarda da o!”
Yâni aradaki de, “O suyun testisi buzdan” felân diyorsun bu işte..
Yâni “yaşanmayan yalan!” diyorsun “yaşanmayan yalan”..
Falan falan yapmıştı öteki de böyle yapmış da.. o değil güzelim o değil!.
Daha “Kendi İçindeki-Merkezindeki sabit Duran “Rabb”ı ile Dışındaki-Muhitindeki kapsayan-yutan ALLAH” düşüncesini birleştirememiş.. TEVHİDi mutmain-TaMM değil!.
“Bir Rabb bir de ALLAH var!” zaNNediyor zavallım!.
İnsanoğlu neden ya halife ya da muhalif olmakta bu hayatta RABBısına?!.
ihtilaf da halife de aynı kök-yerdendir bunu ben hep söylüyorum!.
Gidersin Kâbe’ye sırtını dayarsın, dönersin Kuzey Kutbuna: “ALLAHu Ekber!” dersin namaz kılar ve namaz budur dersen küfretmiş olursun, bırak sevabı mevabı inanarak “ben namaz kılıyorum!” diyemezsin!.
İslam DİNi KIBLesi tam tersidir çünkü!.
Ama Kuzey Kutbununu tepesine seni diksinler.. tepeye Kâbe’ye dönersin “elif lâm mim!” desen vALLAHi doğru söylüyorsun!” nazmın tamdır eğer dahasını bilmiyorsan Kur'ân-ı Kerimden..
Onun için buyuruyor bak: “innehu kâne tevvâbâ” kesinlikle bu “bile” liğin vücuda geliş “senlik”lerinin tümü tek noktaya birleşmiş oldu o nedir?
“Nerede kardeşim?. Nerede, ne zaman, nasıl?” lafları AKIL içindir!.
ALLAH celle celâluhu yerden, zamandan, hâlden münezzehtir ve nAKİL tektir, akıl fır fır binbir türlüdür, herkesin bir haldedir!.
Zâten bir fabrikadan, iki atomu bile bir fabrikadan çıkaramazsın bu kâinâtta hiçbir kordinatta iki şey yoktur!.
“TEKe TEK teras TEKkesi” herkesin kendi yüreğindedir, aklının neyi varsa ondadır başka yok, yok başka olamaz!.
Yâni Nasr çok güzel bir Sûredir ben hayran olduğum bir sûredir..
Hepsi öyle de, namazlarda sıksık özellikle okurum yâni severim!
Çünkü bu Sûre üç nefesliktir, Şeriat Tarikat Mârifet ve Hakikattir!.

İzâ câe nasrullâhi vel feth - eşhedu enne MuhaMMeden rasûlullah!”
Bakın “İzâ câe nasrullâhi vel feth”, o demektir zâten ve olunca o demektir ve benden öncekinin başını bana getir demektir, HATMini istemektir.
İzâ câe nasrullâhi vel feth - ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede'r rasûlullah!” gibidir demek istiyorum, TEVHİD gibidir!.
Yâni “lâ ilâhe” dediğin zâten “Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem”.. “illâ ALLAH” dediğin zâten ALLAHtır ama bu Rasûl-ALLAH
İnkar ve ikrar kendi içindedir tüm inkar ve ikrar Nur-u MuhaMMed içindedir ve mâsivâ da budur zâten!. Bunu anlayamayıştır küfür ki Hakkın örtülmesidir sendeki..
Bunu anladığın zaman zâten “SUyun testisi BUZdanmış” ve testi eridi testilikten kurtulduk!. Meğer testi de suyumuş “kullühum” yâni esmâda bu şeriat gibi bir anlamda.. yâni küllî cem’dir herkes bu kadarla “ilâhe illâ ALLAH” ile paçayı kurtarır!.
yâni “Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ
sen tüm insanların ALLAH celle celâluhu DİN,ine GİRdiğini GÖRüVERirsin!.
Ama fiillerin işlenmesine geldiğinde tüm “nass”ı ALLAHın dinin içinde bulursun? Tüm ANA YASAsını-KuraLLarını..
Evet ne olacak o zaman?.
Vallahi işte o zaman içteki “sebbah”yı dıştaki “gafara”yı görürsün!.
Senin aklıyın içinde gibi sana anlatılan ya da öyle olan “Sıfır Merkez”in merkezinden de AKRABAn OL-AN “Rabbu’l- âlemîn” in “İrcii!” siyle İçten-Merkezden çağrıya RÜCÛ’ Edersin!..
En dıştan ise bütün kâinâtı yutmuş gibi gösterilen ALLAHın Nuru olarak yaratıldığı söylenen, buyrulan ALLAH celle celâluhuya “URUC” Edersin ki HATMindir inaşe ALLAHu TeâLâ!.
Bu ikisinin arasındaki bu MuhaMMedî Rücu’ ve Uruc’un Cem’i olan “Mi’rac” dediğimiz zâten budur!.
Bu, bu Zâhirî-Hareket ve Bâtınî-Hareke.. Sebbaha Hareketi ve Gaffara Harekesi!..
İşte bu neymiş?..
Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirh(vestagfirhu), innehu kâne tevvâbâ
İşte bu varya bu: “KÛN feyeKÛN” Sahibinin “tevvâbâ”sıymış- “evvâbâ” sıymış- “eâbâ” sıymış..y
Yâni ebâ dilenmek anlamında demiyorum..
“vebbâ” diyeyim yâni “bilel” iğin vücuda çıkış oluşumuymuş, bildiğimiz “kâne” yâni bunun adı buymuş!.
Bu kadar zor mu, zor!. Nasıl iştir bunun en kolayı nedir?.
“düğmeye bastım lamba yandı!” demektir!.
Ve bir alkış da: “iyi hocam da, bunun işte elektrik oluşu var, bir sürü teorileri var, burdan oraya kadar hat çekilecek, direk dikilecek, şu olacak şu olacak!?.”
Anladım anladım da sen en iyisi Hasan Dağ başında Çoban Kilise ya da bizim Deli Anşa Bacıya diyorsan ki: “Düğmeye bas, lamba yanar!. Arıza yoksa, kopukluk yoksa, bağlantı tamamsa.. işte Nasara tamamsa işte o zaman “fetih” hazırdır.. O zaman göreceksin ki lamba yanar, buz dolabı dondurur, fırın yandırır vesaire vesaire!.”
Ve sen vesaireyi görürsün artık fevc fevc-daşga dalga..
Tümünü tümünü görürsün amel olarak görürsün.. imândan sonra gelen amel olarak görürsün..
Ve reeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ
Ve reeyte” zâten göreceksin, sen göreceksin efendim!
Bu “Ve reeyte” tâbiki Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e buyuruldu, muhatab olarak cÜMMlemiz ADına!.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de söyleyene göre söylüyorum bana göre değil!..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem öldü gitti, kitabı bıraktı gitti!” diyene zavallılara göre değil ben HaYyatta her ÂN HaYy olan Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle göre söylüyorum!
Eee kim görecek bunu?
“Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem görecek!”
Doğru da ben ne yapacağım şu ÂNda?”
Sen ne yapacaksın, oku bakayım ne buyuruyor “Ve reeyte-sen göreceksin!”
Kim okuyor?. ben okuyorum, ben mi görceğim?.
Evet elbette ben göreceğim tâbi olan benim, yaşayıp fiilen ŞÂHİDi olan benim!.
Tâbi ki: “Eşhedu en Lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMede'r Rasûlullah!” diyende benim!
İyi de Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem ne olacak?.
Güzel kardeşim sabah beri onu anlatmaya çalışıyorum!
Rasûl -> ALLAH” ı anlatmaya çalışıyorum!
Burada hayali bir ALLAH hayali bir Rasûl yok!
Küllühum “OLAN” onlar.. O zâten O.
Ve reeyten nâse” bu.. “insan” lığını göreceksin ki “nas” lığını gerçekten “yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ” ALLAHın Dini’ne dahil olup gidecek.. “efvâcâ” sen de şaşacaksın dalga dalga kolum gitti, bacağım gitti, aklım gitti, oram gitti, buram gitti.. BİZim BUZdan testi gitti.. ne testi kaldı ne de testici pazarı kaldı.. ne de buzdağı kaldı!.
Oldu mu sana Okyonus, buyurunuz “efvâcâ” ..
ondan sonra artık dalga dalga “efvâcâ” nın sonu ne olur?.
“Kevser” in içindeki her “zerrenin sebbahası” nı duyarsın!.
NEyle duyarım?. Nasıl duyarım?.
MuhaMMed aleyhi's-selâm SESinden duyarsın.. Rabbike, Rabbin SÖZünü duyarsın, fiilen!.
Bismillah.. “Fe sebbih bi hamdi rabbike” sözü Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e ait olur!.
“İyi de hocam hiç ampül yok mu?.”
Var kardeşim ampül de sensin, benim işte.. olmayalım mı yâni?.
Ampül değiliz deneyiz?.
Hayalî insan mıyız, hayâlet miyiz yâni?.

Bunu anlamak çok zor, amma işin temeli bu, işin temeli aklı olan insanlar!
Koca İslam Âlemine bakıyormusun biR?.
Barbaros tüm bütün insanlara bir bak!.
Abdest nerden bozulur, namaz nerden kılınır, öteki ne olmuş, beriki ne kalmış, tevhid için ne lâzım?.
“Vallahi hocam TEVHİD için hiçbir şey lâzım değil: “Cenâbet ol gel, kâtil ol gel, kötü ol gel, iğrenç ol gel, iyi ol gel, gel gel gel!. ne isen gel?.”
Peki niye söylüyorum bunları!.
Bu öyle bir şeyki “ilâhe illâ ALLAH!” diyen içindir ALLAHın cenneti!.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim ‘lâ ilâhe illallah’ derse Cennete girer!” buyurdu.
(Buhârî, Îmân 33, İlim 33, Salât 46, Teheccüd 36, Et’ıme 15, Rikâk 51, Tevhîd 36, 51; Müslim, Îmân 8, 84, Mesâcid 47; Tirmizî, Îman 17; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 45/483; Tayâlisî, Müsned 1/356; Bezzâr, Müsned 17/314; İbn-i Huzeyme, Sahîh 3/304)

Resim---Bazı rivayetlerde bu beyanın: “Her kim, ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah’ derse Cennete girer” ilavesiyle rivayet edildiği de vakidir.
(Taberânî, Kebîr 20/41)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim ‘lâ ilâhe illallah’ der ve Allah’tan gayrı her türlü ma’budu inkar ederse, mal ve kanı masumdur; hesabı ise Allah’a aittir.” buyurdu.
(Müslim, Îmân 37, 38)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim, ‘lâ ilâhe illallah’a şehadet ederek ölürse Cennete girer!” buyurdu.
( Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 3/131. Muâz İbn-i Cebel’den gelen rivayetin birisinde, “Muhammedün Resûlullah” kaydı da vardır. Bkz. Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 5/229)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’a şirk koşmadan O’na mülaki olan Cennete girer!” buyurdu.
( Müslim, Îmân 152; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 3/157)

Resim---Başka bir rivayette: “Her kim de Allah’a şirk koşarak mülaki olursa o da Cehennem’e girer!” ilavesi vardır.
(İ. Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 3/374)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim, ‘lâ ilâhe illallah’ı bilerek ölürse Cennete girer.” buyurdu.
(Müslim, Îmân 43; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 1/65)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim, içten bir yakîn ve kalbden bir ihlasla ‘lâ ilâhe illallah’ diye şehâdet ederse Cehennem’e girmez veya Cennete girer. (Cennete girer ve ona Cehennem dokunmaz!)” buyurdu.
(İ. Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 5/236; İbn-i Hibbân, Sahîh 1/429)

ALLAH ALLAH, millet güya içeri girip teferruatla uğraşırken daha kapıyı mı bulamadı yoksa!.
Bu kapıda bu uğraşılan şeyler yoktu?. ne demek istiyorum önce şu kapıyı bir bulalım bırak ne halde olduğumu filan ne isem, ne isen bırak da şu kapıyı bir bulalım da ondan sonra abdest alırsın, gusül yaparsın, şunu çatarsın felân feşmekan!.
sonra olur mu?. hemde öyle bir olur ki!. Onun için Garibanın değerli eşi kardeşimİZ “SıL” ya diyoruz ki: “CAN SıLâ sen sıfır kilometreden girdiğin için ne mutlu sana!”
Bunun ne iş ne yaptıydı SıLÂ?.
ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede'r Rasûlullah!” deyip İSLÂM DİNİni seçince, ne yapmışsan önceden tümü sıfır, sıfır!..
Neden?.
Çünkü “ilâhe illâ ALLAH!”ın kapısını bulduğu için..
Önce bir Hakk tarafa bir geç, bırak şunu bunu yapmayı etmeyi çatmayı felân da şu “ilâhe illâ ALLAH!” işi sağlam mı değil mi ona bir bak önce!.

Evet zaman zaman anlatmışımdır bâzen içim böyle alev alev yanar ben imamı Ali kerremullahi veche Elinden bir anahtar almıştım, bizim ne kendimi ne de kendim için bir cennet ALLAH için düşünmeyiz, düşünmedik..
Zâten önümüzdekilerden kimse de düşünmemiştir..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem dahi garanti olarak hiçbir şey düşünmemiştir.
Düşünmeye hacet de yoktur bu inançta olanlar için..
ALLAH celle celâluhunun yarın bize ne yapacağı hususunda vALLAHi billahi hiçbir bilgimiz yoktur ve olmayacaktır da.. zâten umarız rahmetine gark eder..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Ümmü A’lâ radiyallahu anhu’nun, Osman İbni Maz’un’un ölümünden sonra onu tezkiye için söylediği: “ALLAH (bu imânlı, tâatli) kuluna ikrâm etmez de ya kime ikrâm eder?” demesi üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’a yemin ederim ki Ben ALLAH’ın bir peygamberi iken, Bana (ve size yarın)ALLAH tarafından ne muamele yapılacağını bilemem!”buyurdu.
(Buhârî, Cenâiz 3, Tâbir 13)

Ki, MuhaMMedî MeLÂMet de bundan ibârettir..
MuhaMMedî MeLÂMetin Selâmet oluşu da bu yüzdendir..
Yâni önce anahtarı temin eder.. onun için anahtarı isteyen kişiye sormaz ki sen şu kötülükleri yaptın mı.. şunu yapıyor musun bunu çatıyor musun şunları yapıyormusun?.
Kardeşim sen neden bahsediyorsun, yapıyor bütün kötülükleri yaptı ne olacak “ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede'r rasûlullah” la mı durduracaksın!. Hani işin temelinde olan “ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede'r Rasûlullah” giriş anahtarı.. daha doğrusu “Rasûllah” ı çözmediğimiz sürece, “izâ câe nasrullah”ı değil, Kur’ÂN-ı Kerim'in bir hârifine bile girmemiz zor olur!.
Hayalen girer, lafla girer “yaşanmayan yalandır”.. amma “yaşanmayan ALLAH sözümüz de yalandır hâşâ!”
Haah işte onu diyoruz zâten “yaşanan şeytansa” ne olcak o amel!.
izacae ve nasrullah

İzâ câe”.. böyle bir güzeldir inşâe ALLAH önümüzdeki haftadanda yine“İzâ câe”.. ya bir başka renkte gireriz, yedi renk gözlük taksak ki yedi renkli gözlüğümüz zâten vardır çok şükür, yedi renk “İzâ câe”.. çekeriz!.
Neden çekeriz?.
Nefs-i emmâre olarak “İzâ câe”.. ye gireriz yâni imkanlarımızın nisbetinde ne bileyim ben.. Nefs-i Kâmile olarak da nasıl gözüküyor bakarız mor gözlükle.. nasıl gözüküyor siyah gözlükle ona da bakarız simsiyah gözlükle bakarız..
Yâni budur Kur'ÂN-ı Kerim yedi gerçek üzere gelmiştir.. hadisi budur..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Cebrail, beni tek harf üzere okutuyordu. Bunu artırmasını istedim ve artırdı. Artırmayı istemeye devam ettim ve artırdı, ta ki, yedi harf oluncaya kadar."
(İbn-i Abbas’dan; Buhârî; hadis no:3047. Müslim, hadis no: 819).

“Harf”in lügat manası; vecihdir, yani yöndür..

10 yaşında 20, 30, 40, 50, 60, 70 yaşında kişiler akıl seviyeleri de bu seviyelerde.. 10 cm. 60 cm gibi.. hepsine de “aynı şey” i anlatacaksın..
4 çocuğunuz var ilk okul, orta okul, lise ve üniversite okumaktalar.. Dördüne de “kitap nedir?”diye anlatacaksınız, ya da bir şey anlatacaksınız buyurun!..
Anasından yeni doğan çocuğa anasının sütü helâldır, başka şey haramdır tek ana sütü helâldır.. Emniyete alınmıştır “2 sene emzirin” diye Kur'ÂN-ı Kerim'de.. sonra çorba, verilen katı şeyler verilebilir.. sonra köylerde felân öyle yaparlardı kıçına bir de vururlar “zıkkım ye ne yerse yesin!” derler.. Çünkü işini-dişini tamamladı, başını tamamladı artık..
Çünkü zehiri ateşi ayırır birbirinden.. şekeri ayırıyorsa birbirinden yâni.. Her nefsin herkesin aklının fikrinin gelişim sürelerine dikkat etmek gerekir..
Biz zâten bir şey anlatmak derdinde değiliz, biz dinlemek derdinde değiliz bizim kisi başka bir şey!
Biz MuhaMMedî MeLÂMette nasıl insanlık toplumu gelecek..
Şu ÂNın sisinde nasıl bir yanlış rota izliyor, ya da yalama olmuş cıvata somun gibi boşa dönüyor, avara kasnak olmuş!.
Onun için 80 yıl yaşıyor aşağı yukarı Münir DERMÂN kaddesallahu sırrahu Hocam, devrinin meşhur doktoru yâni profösürü resmen yâni 10 yıl Almanya da profösör adı.. bu profösör öğretmen demek biliyorsunuz , Türkiye de çok önemli bir şeydir, Fransızca bir kelimedir öğretmen demektir..
Bizde medrese sistemi müderris ders veren demektir..
Ama şimdikilerse milletin başına belâ olmuştur çok belâ olmuştur..
Ağzının deliğini bildiği yok cübbeyi giydi mi gittin, basar fetvayı!.

inşâe ALLAH önümüzdeki hafta da devam ederiz!. evet bir şey sormak isteyen var mı?.

ResimEsselâtü vesselâmı aleyke Ya RasûlALLAH SallALLAHu Aleyhi vesellem istecartü
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke


Velhamdulillahi Rabbu’l- âlemîn
ALLAHu zü'l-celâl bizi affetsin, bağışlasın, rahmetine gark eylesin..
Bize fe sebbeha ve fe gaffara nasip etsini içimizi dışımızı “BİZ BİR-İZ”de birleştirsin ÖZümüzü SÖZümüzü YÜZümüzü Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de NURlandırsın..

Resim---Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz duâsında:
"Allah'ım! Kalbimde bir nur kıl, gözümde bir nur kıl, kulağımda bir nur kıl, sağımda bir nur, solumda bir nur, üstümde bir nur, altımda bir nur, önümde bir nur, arkamda bir nur kıl. Beni nur eyle!" (Buhârî)

daha doğrusu BİZi NURlandırmasın da NURu İÇİne ATsın NURdan NUR eylesin “NURun alâ NUR(Nûr 25/35) eylesin!.
Onun için demek istiyorum ve kadarlarımızı kaderlerimizi HaKKa ve HaYRa çevirsin!
ALLAH celle celâluhu bizi bağışlasın ve SELLimizi SALLımız tAMMamlasın inşâe ALLAH birbirlerimize kalbi dualar edelim.. inâyetimiz, hidâyetimiz ve selâmetimiz için.. MuhaMMedî Selâmetimiz için..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Şifâ ve Şefâatımız için..
ALLAH Dostlarından HaKKı duyup, HaYRa uymada hazır hızır ve himmet için dualar edelim inşâe ALLAH!.
ALLAH celle celâlehu bizim bütün insanlarımıza-çocuklarımıza inşâe ALLAH hayırlı İŞ versin, helâl AŞ versin Salih-saliha EŞ versin, MuhaMMedî BAŞ versin inşâe ALLAH!.
ALLAHu zü'l-celâlin entesselâmi minkesselâmını nasib etsin!.
Dâru’s- selâmdan selâm SELLi ve SALLı nasib etsin!. Âminn!.

Es selâmu aleyküm ve rahmetullah.. hayırlı geceler-gündüzler nasib olsun aziz cÂNlarımız!
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Kul İhvÂNi NASR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen nur-ye »

Naz-Niyaz NAMAZı
Sall SILAsı…

Latif YILDIZ


Resim

BÖLÜM V : SILA SALÂTI VE NAZ - NİYAZ NAMAZI


5.4. NASR SÛRESİ ZEVKİ
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
اِذَا جَاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُ
Resim--- "İzâ câe nasrullahi ve'l-fethü" (Nasr 110/1)

ALLAH'ın nasrı (Nasrullah) ve fethi (Fethullah) geldiğinde;

Nasrullaha ulaşan :
Kul teslimiyeti tam olup NûR-u MuhaMMed (elektriği) bağlanan kimsedir ki;
ALLAH celle celâluhu'dan razı olmuş (râziyyeten),
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e tâbi' olmuş,
MuhaMMedî teslimiyet şuûruna henüz ulaşmış,
"Fedhuli fi'ibadî: Muhammedî kullarımın arasına gir!" (Fecr 89/29 bkz.) Şerefine ve rüşdüne ermiştir.
"Semiğnâ..." (Bakara 2/285 bkz.) "Biz henüz şimdi duyduk..."
"Ve iyyake nâ'büdü: Derhâl, sadece ve sadece Sana kulluk (ibâdet) ederiz! (Fâtiha 1/5 bkz.) demek şerefıne ulaşır.
Ve emin ol ki buna benzer çok âyet-i celile vardır...

Fethullaha kavuşan kul ise:
ALLAH'a tâbi' olup ve ALLAH'ın razı olduğu (merziyyeten),
NûR-u MuhaMMedî kullanıp faydasını gören,
İç-dış âletleri (elektrikle çalışan) dostoğru çalışan,
İç ve dış kıblede Evvel, Âhir, Zâhir ve Bâtın İmam-ı Mutlak olan Muhammed aleyhi's-selâm'a, ilâhî istikamette "Biz cemâati" olarak uyan;
"Vedhuli cenneti..." (İşte) cennetime gir (girdin) (Fecr 89/30 bkz.) Lûtf-i ikrâm ve İhsânullaha gark olan,
"Ve ategnâ... Hemen itâat ettik..." (Bakara 2/285 bkz.)
Ve "Ve iyyake nesta'in: Ve ancak ve ancak Senden istiâne ederiz, Senden isteriz..." (Fâtiha 1/5 bkz.).
Varlığımızın devâmı, kulluğumuzun arzı ve Rızaullahın temini için lâzım ve lâyık olan canımız (dirilik) da dahil herşeyimizi sahibimiz olan Sen Rabbü'l-âlemin'den dileriz...
Şundan, bundan ilâhlar, Rabbler edinmeyiz.
Elbette Mürşid-i Mutlak SALLallahu aleyhi ve SELLem'den başka mürşid'de tanımayız..." derler ve ONURunu YAŞArlar.

وَرَاَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فٖى دٖينِ اللّٰهِ اَفْوَاجًا
Resim--- "Ve raeyte'n nâse yedhulüne fî dinillahi efvâcâ." (Nasr 110/2)

İnsanların ALLAH'ın dinine dalga dalga girdiğini göreceksin; Tefsir Meâl ve yorum yapmaksızın zevk edersek: "Sin" le nâs, insanlar! "Sad" la nass; şerîatın bağlayıcı (farz, vâcib) kuralları (âyetler, sahih hadisler) dırlar. "Dinillah"ı; nakle ulaşıp rüşde ve kemâle erip MuhaMMedî nûrla çalışan akıl kabul edersek ki bunlar Nasrullah ve Fethullaha kavuşmanın ürünü ve hüneridir:
İlahî nassların; Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem olan MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem'in Abdullah sallallahu aleyhi ve sellem yüzünden kalblerimize yansıyan vahy-i cehrî (Kur'ân olarak) ve vahy-i hafî (ilhâm) yansımaları olarak, baş rol oyuncusu nefsimizin özü olan aklımıza, fevc fevc (dalga, dalga) dolduğunu göreceğiz İnşâe ALLAH...
Burada kalbe, ilâhî nûrların istîlâ'sı ve garkı söz konusudur...
Bu HÂL ise MuhaMMedî mâverâdır...
Böylesine samîmî ve ciddî olarak Abdliğini (kendi nefsi kimliğini) ve RABB'ini (Ulûhiyyet, Rübûbiyyet, Merhametiyyet, Mâlikiyyet, Melikiyyet, kaza-kader, irade, meşiyyet, azamet, kudret v.s.) bilen aklı başında nefse, ALLAH Tealâ emrediyor:

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ اِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim--- "Fesebbih bi hamdi Rabbike ve'stagfirhu innehu kâne tevvâbâ. Hamd ile RABB'ini tesbih et ve O'na istigfâr et. Şüphesiz ki O, tevbeleri çok çok kabul edicidir. " (Nasr 110/3)

Azîz kardeşim! Lûtfen iyi anlayalım...
Her şey gün yüzünde, dört başı ma'mur ve âyân beyan ortada olarak; her şeyi çok iyi anlayıp, kabul edip ve yaşamaya ve tatbik etmeye koyulmuş aklı ayık bir nefs; bu muhteşemlik, mübâreklik, muazzamlık, mükemmellik ve mükerremlik karşısında: "ELHAMDÜLİLLAHİ RABBÜ'l-ÂLEMİN!" Âlemleri (mâsivâ) var eden ve kendisinden başka dâim, kâim, ezelî, ebedî, zâhir, bâtın "VAR" lık olmayan ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e akıl v.s. âletleriyle hudud tâyininden vazgeçtiğini bu hususta AHMED aleyhi's-selâm'a uyup teslim olup Ahmedîyyet sırrı ile Ahadîyyeti seyrettiğini açıkca ortaya hayret ve dehşet içinde koyar...

Bu güne, şu ana ve son nefesine kadar gafletle geçen zaman, zemin imkân ve hâl israfından dolayı da ciddî ve samimî bağışlanmasını diler. KuLLuk kuşunun iki kanadı DUÂ ve İSTİĞFARdır.
GÖVDEsi, şu anda "olana" razı olmaktır.
BAŞı, şükür ve KALBi sabırdır bu kuşun hocam...
Bu âyet-i celilenin ilhâmı ile bizler günde 100 defa "Subhanallahi ve bihamdihi esteğfirullahi'l-Azîm ve e'tubî ileyhi" demekteyiz hamdolsun.

ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, bizi yaratandır ve bizi bizden de iyi bilmektedir. Elbette zaaflarımız, acziyet, fakriyet, zillet ve illet dertlerimiz; bugün değilse yarın, değilse birgün depreşebilir, göz kafayı silebilir, sigortamız atabilir...
İmkânla imtihan sahasında güreş, yağlı güreştir ve yerler de yağlıdır...
Velî de kayabilir, deli de kayabilir. "Ben kaymam..." diyenler ise sırtı yerde, ayakları havada ahmaklardır.
Kaymamanın tek şartı Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in izine; tefritsiz, ifratsız, i'tidâl (adelet) üzere basarak, MuhaMMedî Şuûr ve Nûr ile yürümek ve yaşamaktır.
MuhaMMedî mâarif metodunda ise geçmişe tevbe ve istiğfâr, geleceğe HAKK ve HAYRduası iki ayak gibi; gövdesi ise şu anda olanları hükm-ü HAKK bilip, razı olup şükür veya SABR sanatıdır.

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Vellezi nefsî bi yedihî lev lem teznebu le zeheballahu bikûm vele câ'e bi kavmin yeznebune fe yestegfirunallahe, fe yegfir lehum.: Nefsim elinde olan (ALLAH)'a yemin ederim ki; eğer siz günah işlemezseniz ALLAH sizi yok eder, günah işleyip de arkasından istiğfâr (bağışlama) dileyen bir kavm yaratır da onların istiğfârlarını kabul edip bağışlar..." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (radiyallahu anhu'dan Müslim)

KuLLuk hâlinde olunca insan, noksan, hata ve günah elbette olabilir.
Olması gereken ve mutlak olarak emredilen bir şey daha var ki nasuh tevbesi ile RaBBü'l-âlemin'e dönüp bağışlanmayı dilemek...
"İnnehu kâne tevvâbâ." : Şüphesiz ki O, tevbeleri çok çok kabul edicidir." Ulûhiyyet,
Rübûbiyyet,
Mâlikiyyet ve
Melikiyyetinin temelinde şüphesiz ki kendi yarattığı kullarına karşı Merhamiyyeti (Rahmânîyyeti ve Rahîmîyyeti) ve onunda özünde MuhaBBeti yatmaktadır...
Bunların izharında (ortaya çıkarılması) en mütekâmil, mükemmel ve mükerrem ayna ise insan oğlunun aklı (nefsi) dir...
Bu ise ilginç ve ilâhî bir imkânla imtihandır ve i'tidâl (sırat-ı müstakîm, adâlet) üzeredir.
"Fesebbih bi hamdi Rabbike ve'stegfirhu! İnnehu kâne tevvâbâ... " İşte arzedildiği üzere bir istiğfâr ve hamd şuûruna ulaşan nefs (kalbî ve ruhî nefs) kendi geçici eğreti, sınırlı ve sorumlu varlık ve kimliğini iyice anlayınca kendisi de dahil sınırsız ve sayısız şeylerden oluşan sistemin ustası ve sahibi olan RaBBü'l-âlemin ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂLi, akledeceği ya da akledemeyeceği tüm noksanlık, benzetme, belirleme, tasavvur v.s. den ayrı ve uzak kılıp "SUBHANALLAH" der... ALLAH ismi şerîfinin târifi mümkün olmayıp; varlığı ve tüm sıfat, isim ve fiilleri, Zâtıyla kaim tüm târifleri yutan (ihata eden) târifsizlik, yâni ALLAH celle celâluhu dur.
Sebbaha: Arabça'da yüzmekdir.
Madden ve mânen gerçek, hârika ve haktır.
Kur'ÂN-ı Kerîm altın âyetlerinden olan 5 sûrenin birinci âyeti ayrıca iki sûrede benzerler hâlinde toplam 7 yerde muhteşem mânâlar içerir: (Muhammedî Tasavvuf kitabımızda anlatılmıştır.)
Teberrüken:

يُسَبِّحُ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزٖيزِ الْحَكٖيمِ
Resim--- "Yusebbihu lillahi mâ fi's-semâvâtü ve mâ fi'l-ardi'l-melikû'l-Kuddûsi'l-Azîzi'l-Hakîm: Göklerde ve yerde olanların hepsi mülkün Meliki (sahibi), (soyut-somut) noksanlıklardan münezzeh Kudsî, Azîz (güçlü) ve Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) ALLAH Tealâyı tesbih ederler (ediyorlar, ederler)" (Cuma 62/1)

Arabça yazarsak: "sin, be, be, ha" harfleridir.: Harflerin HaKktan HAYRa diliyle zevk edersek; herşey enfüsündeki sîretindeki (özündeki) HAKK ile bileliği, âfâkındaki (gözündeki küllî şeyi muhit) sûretindeki HAKK ile TEVHÎD edip, "bile" BİLip El HAKKU'l-HAKKSÎNEsinde DUYarsa...
Seyr-ü-sefer yüzmesi kulluk yörüngesinde DEVRÂN DEVRi, SEYRÂN SEYRi, CENLÂN CEVLi ve HAYRÂN HAYRı ve hayreti gerçekten başlar...

Biliyorum; aklı ağzında olanlar, kıskıs gülecek, "neler söylüyor..." diyecekler. Yakıştırıp takıştırıyoruz sanacaklar...
Ellerini; varsa, vicdânllarına koyup Gövdesi, şu anda "olana" razı olmaktır.
Başı, şükür ve kalbi sabırdır bu MuhaMMedî Tasavvufun TEVHÎD penceresinden ŞAHÎDi OLduklarımızı DİNLEsinler:

Kâinâtta en küçük (en son küçüklükte maddî) şey, zerredir.
Yâni Atomdur. Her bir atom kendi özündeki sabit noktası (çekirdeği) etrafında ilâhî olan ilmî kanunlar hükmence ebediyyen döner durur...
Bir atom diğer bir atoma mesnedlenemez(dayanıp destek alamaz), kendi döngüsünü terkedip başkasına gidemez!
Giderse çarpışır ve başka ilâhi kanunların gereği doğar! Kürrede (kâinâtta) de bu böyledir...
Dünya, ay, güneş ve tüm gök cisimleri en ince detayları ile kendilerine yüklenmiş ilâhî proje gereği kendi yörüngelerinde yüzer (sebbihu) gezerler.
ZeRRe de KüRRe de durmadan hem kendi etrafında devrân (özüne devr) eder, hem de başkaları etrafında seyrân (yörüngesinde seyr) ederler...
Atom da böyledir...
Ay da böyledir...
Güneş de böyledir...
Birisi 1 mm yörüngeden kaysa bilgisayar çağında hangi yıl, ay, gün, saat, dakika ve saniyede dünyaya bindireceği ve çarpacağı bilinir...
Ne var ki ZeRRe de KüRRe de Rabbü'l-âlemin'in murakabesi (izlemesi) ve takdiri altında:

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in: "Kur'ân'ın kalbidir!" buyurduğu Yâsîn Sûre-i celilesinde:

وَالشَّمْسُ تَجْرٖى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذٰلِكَ تَقْدٖيرُ الْعَزٖيزِ الْعَلٖيمِ
Resim--- Veş şemsu tecri li mustekarril leha, zalike takdîrul azizil alîm.: "Güneş kendisi için belirlenen (kararlaştırılan) yörüngesinde akıp gitmektedir (ceryan eder, döner). İşte bu herşeye gücü yeten El AZÎZ ve herşeyi mutlak bilici El ÂLİM olan ALLAH'ın takdiridir. (kaderinin; kazası, uygulanaşı ve tatbikatıdır.)" (Yâsîn 36/38)

وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَكَالْعُرْجُونِ الْقَدٖيمِ
Resim--- Vel kamera kaddernahu menazile hatta ade kel urcunil kadîm.: "Ay içinde bir takım menziller (yörüngelerde, görünüm durakları) tâyin ettik. Nihâyet o eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner." (Yâsîn 36/39)

İlkokul öğrencisi de bilir ki ayın kendi etrafında ve dünya etrafında dönmesi ile dünyanın kendi etrafında dönerken ekseninin eğik duruşu, ayın bir aylık süredeki görünüm değişikliklerini doğurmuştur...
Ve yine güneş etrafında dönen dünyada dört mevsimi doğurmuştur...
Kendi özündeki sabit nokta etrafındaki devrÂN seyri ile kader yolu yörüngesindeki seyrân sülûkü hârika HÂLLerdir, MuhaMMedî tasavvufta...

لَا الشَّمْسُ يَنْبَغٖى لَهَا اَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فٖى فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Resim--- Leşşemsu yembeği leha en tudrikel kamera velel leylu sabikun nehar, ve kullun fi felekiy yesbehûn.; "Ne güneş aya yetişebilir. Ne de gece, gündüzü geçebilir. "Ve küllûn fi felekin yesbehûn": Her biri bir yörüngede yesbehun (yüzerler.)..." (Yâsîn 36/40)

Anlatmak kadar belki de daha fazlası, anlamaya çalışmak önemlidir.
Aklı doğru yerde, zamanda ve hâlde kullamak işin aslı ve astarıdır...

Gördün ki; tesbih, tasavvufta devr ve seyr yâni Devrân ve Seyrân Âlemlerinin işleridir.
Tasavvufta bir de takdis vardır ki: Cevlân ve Hayrân âlemlerinin işleridir...
Belki birgün takdisi de İnşâe ALLAH açılan kapıdan girer ve birlikte seyreder ve yaşarız...

Biz buralara nerden geldik? Ne diyorduk? "ALLAHÜEKBER" in harf bardaklarını MuhaMMedî-NûR olan ilâhî mânâ ile doldurup da içmeliyiz..." diyorduk!
Öyle içmeliyiz ki her hücremize sirâyet etsin ve her hücremiz "ALLAHÜEKBER!" deyip, "ALLAHÜEKBER" kessin...
Yere dökülen bir bardak suyun (dağılıp, yayılarak) her damlasının secde yeriyle kucaklaştığı gibi...

Fâtihamız ve zammı sûremiz de böylesi, bereket yüklü bulutlar gibi olsun ve salâtımıza rahmet olarak yağsın...
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem' in ÜMMeti için döktüğü göz yaşları gibi şifâ ve şefâat damlalarımız olsun...
Bu âlemde hiçbir şeyi boş ve beleş sanma...
Her şey, her şeyliğini; kesinlikle, katıksız ve mutlaka yapmaktadır.
Mikrop mikropluğunu, ilaç ilaçlığını...
İnsan ise aklından dolayı iki arada bir derede koşturup duruyor...
Kimi kendini bulamıyor, kimi her yerde olanı arıyor, kimi "var mı bana yan bakan!" diyor...
Kimileri ise sükût-sükûn ve sekînet-i MuhaMMedî içinde imkânla imtihan âlemi olan cihanda canların cengi, rengi, ahengi, raksı, devrânı, seyrânı, cevlânı ve hayrânını hayret ve dehşetle izliyor...
"Subhanallahi bi hamdihi subhanallahi'l-Azîm velâ havle velâ kuvvete illâ billahi'l-Azîm..." diyor...
Âhir zamanın Benlik Denizinin fitne fırtınasında MuhaMMedû'l-Emin aleyhi's-selâm'ın MuhaBBet, Merhamet ve hasbî hizmet gemisinin gönül güvertesini asla terketmiyor...

Bunca fırtına ve kavga içinde: "Ey insanlar!. Buraya, buraya dönün (tevbe), buraya yüzün (sebbaha), acele edip paniğe kapılmayın (istiğfâr edin), elimizi tutun ki diğer elimiz sağlam elde Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'de...
Onun eli ise " Yedullah" dadır... diye merhameten bağırıyor...
Hasbî Hizmet elini, sahibi Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem adına uzatıyor...
Duyuyorlar...
Ya da duymuyorlar...
Kader, Kaderullah...
HaKKımızı ve HAYRımızı versin...
Âmin.


Resim
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön