ESMAu'L- HÜSNÂ'nın KUR'ÂN-ı KERİM AÇILIMI

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Zât.. Sıfat.. Esmâ.. Eşyâ.. Tecellî Tahtında…
Uluhiyyetten sonra Rahmânîyyetin önemi açıkça bilidirilir..

قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَنَ أَيًّا مَّا تَدْعُواْ فَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
Resim---“Kulid’ullâhe evid’ur rahmân(rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ(sebîlen) : De ki: "ALLAH, diye çağırın, 'Rahmân' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.”
(İsrâ 17/110)

كَذَلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهَا أُمَمٌ لِّتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ الَّذِيَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَنِ قُلْ هُوَ رَبِّي لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ
Resim---“Kezâlike erselnâke fî ummetin kad halet min kablihâ umemun li tetluve aleyhimullezî evhaynâ ileyke ve hum yekfurûne bir rahmân(rahmâni), kul huve rabbî lâ ilâhe illâ hû(hûve), aleyhi tevekkeltu ve ileyhi metâb(metâbi): İşte seni böyle kendilerinden önce birçok ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmet içinde gönderdik ki onlar Rahmân'ı inkar ederlerken, sen onlara karşı, sana vahyettiğimiz Kitab'ı okuyasın. De ki: «O Rahmân benim Rabbim, O'ndan başka ilah yoktur; ben O'na dayandım, tevbem de O'nadır!»
(Ra'd–13/30)

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمَنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمَنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا*
Resim---Ve izâ kîle lehumuscudû lir rahmâni kâlû ve mer rahmânu e nescudu li mâ te’murunâ ve zâdehum nufûrâ(nufûren). (SECDE ÂYETİ): Onlara «Rahmân'a secde edin» dendiği zaman, «Rahmân da neymiş? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?» derler ve bu emir onların nefretini artırır. “
(Furkân 25/60)

إِنَّهُ مِن سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---İnnehu min suleymâne ve innehu bismillâhir rahmânir rahîm(rahîmi): «Mektup Süleyman'dandır, Rahmân ve Rahîm ALLAH'ın adıyla (başlamakta)dır.»
(Neml 27/30)

إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ
Resim---“İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gayb(gaybi), fe beşşirhu bi magfiretin ve ecrin kerîm(kerîmin): Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahmân olan ALLAH'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.”
(Yâ-Sîn 36/11)

KULun mâsivâdan istiazesinde-sığınmasında Rahmânîyyet:

قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا
Resim---“Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte tekıyyâ(tekıyyen): Meryem: «Ben senden Rahmân (olan ALLAH)'a sığınırım. Eğer ALLAH'dan korkuyorsan (dokunma bana)» dedi.”
(Meryem 19/18)

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Resim---“Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen): «Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen, ben Rahmân (olan ALLAH)a bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım» de.”
(Meryem 19/26)

Er RAHMÂN İsmi diğer İsimler gibi belli bir sıfattan ötede Uluhiyyete en yakın yaratma, tapınma, sığınma, dunya ve ahret rızkı verme-kesme, huzurunda haşr olma, şefaat izini vermede ve cennetle-cehennemle cezalandırmada en etken bir Sıfat-İsimdir:

يَا أَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَنِ عَصِيًّا
Resim---“Yâ ebeti lâ ta’budiş şeytân(şeytâne), inneş şeytâne kâne lir rahmâni asıyyâ(asıyyen): «Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahmân (olan ALLAH)a âsî oldu.»
(Meryem 19/44)

يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَن يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِّنَ الرَّحْمَن فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا
Resim---Yâ ebeti innî ehâfu en yemesseke azâbun miner rahmâni fe tekûne liş şeytâni veliyyâ(veliyyen): «Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahmân'dan bir azab dokunur da şeytana (cehennemde arkadaş) olursun.»
(Meryem 19/45)

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا*
Resim---“Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ(bukiyyen). (SECDE ÂYETİ): İşte bunlar, ALLAH'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahîm ve İsrail'in soyundan, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân (olan ALLAH)ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
(Meryem 19/58)

جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا
Resim---“Cennâti adninilletî vaader rahmânu ibâdehu bil gayb(gaybi), innehu kâne va’duhu me’tiyyâ(me’tiyyen): O cennet, Rahmân (olan ALLAH)ın kullarına görmedikleri halde vadettiği «Adn» cennetleridir. Şüphesiz O'nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.”
(Meryem 19/61)

ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا
Resim---“Summe le nenzianne min kulli şîatin eyyuhum eşeddu aler rahmâni ıtiyyâ(ıtiyyen): Sonra her zümreden Rahmân'a karşı en ziyade isyankâr hangileri ise, muhakkak ayırıp atacağız.”
(Meryem 19/69)

قُلْ مَن كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا
Resim---“Kul men kâne fîd dalâleti fel yemdud lehur rahmânu meddâ(medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne immel azâbe ve immes sâah(sâate), fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ(cunden): Onlara de ki: «Kim sapıklık içinde ise, Rahmân ona mal ve evlatça ziyadelik ve azgınlığında mühlet verir. Nihayet kendilerine vaad edilen azabı, yahut kıyamet günü cehennemi gördükleri vakit, artık bilecekler kimin mevkii daha fena ve yardımcıları daha zayıfmış.”
(Meryem 19/75)

أَاطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا
Resim---“Ettalaal gaybe emittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden): O (kâfir), gaybı mı bildi? Yoksa Rahmân (olan ALLAH) katından bir söz mü aldı?”
(Meryem 19/
78)

يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَنِ وَفْدًا
Resim---“Yevme nahşurul muttekîne iler rahmâni vefdâ(vefden): Takva sahiplerini bir heyet halinde Rahmân'ın huzurunda toplayacağımız gün,”
(Meryem 19/85)

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا
Resim---“Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden): (O gün) Rahmân (olan ALLAH)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.”
(Meryem 19/87)

رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرحْمَنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا
Resim---Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumer rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ(hitâben): O, göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Rahmân'dır. Hiç kimse ondan bir hitaba mâlik olamaz.
(Nebe 78/37)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Vacibu’l- Vücûd’dan, gölge vücûd- AKıL için mevcûd gözükmenin ilk adımı;
ŞE’ENULLAHta Sünnetullahın İşleyişi, Muradullahın EMRullahla Takdirin Tecellîsi: “KûN! OL!” dur.
İnsan AKLının ihata edebileceği-kapsayabileceği Şey, Olay, Zaman ve ZANN dan münezzeh olan ALLAH celle celâluhu;
Plan-proje yapmak, eski yarattıklarını kullanmak-bakım onarım yapmak, dün-buğün-yarından da münezzeh olarak: “feyeKûN—Derhal OLur!
Uluhiyyet-Rububiyyet- Rahmânîyyet- Rahîmiyyetten;
Zâhirde Mâlikiyyet.. Hareket..
Bâtında Melekiyyet.. Hareke… “OL!”uşmakta her ÂN ve YENİden Yaratıp durmak Şe’enullahtır Şehâdet Âleminde…
Rahmânîyyetin Akıl ve Dirilik Tohumu Tecellîsi Kur'ân-ı Kerim’de ANlaşılmaktadır.
Rahîmiyyetin tıpkı bir Tarla-Ana-Hayy Tezgâhı gibi Tecellî Kaynağı oluşu da Kur'ân-ı Kerim’de ANlaşılmaktadır.
Bir hususa açıklık getirmeliyiz ki;
ÂDEMoğlunun ALLAH celle celâluhu’nun “Halife kılışı”..

Halife: Öncekinin yerine geçen. Fıkıhta: İlâhî, yâni şer'î hükümlerin tatbik ve icrası için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e vekil olan zât. İmam. İmamet-i Kübrâ. Namazda imama uyan cemaat gibi, Halifeye de şer'î emirlerde öylece itaat edilir. Halifede aranan dört şart: İlim, Adalet, Kifayet, A'zâ ve Havâsta Selâmet.
Halifetullah olmak ise Kur'ân-ı Kerim’de açıkça;
ALLAH celle celâluhu ve Resûlü SALLallahu aleyhi ve SELLem’e; Teslimiyyet, İman ediş, Tâbi OLuş ve İtaat ediş gerektirir sonucu ise HİZBULLAH’ta OLuştur.
Mıknatıs gibi Fıtraten İKİ-lik, İKİ ŞEYlik-Şey-tÂNlığında yaratılan ve Denenip KULluk İmtihanında olan ÂDEMoğlunun HaMM AKLı bahşedilen Halifetullahlığa HULF-ihtilaf ederse, Ahdinde durmazsa, Ahdini bozarsa, “belâ” sözünde durmazsa nefsen Hevâsını ilâh eder ve RABBlığını ilân ederse HİZBU’ş-ŞEYTAN’da OLuşla hüsrana düşer ebeden..
Bu nedenle Hamm ve Hakk’a Muhalif Akıl sahibleri Rahmânîyyeti, yarattıklarından eş-karı, kız melekler-oğul evladı vs. ile töhmet altına sokmaya çalışmışlardır.

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ
Resim---Ve kâlûttehazer rahmânu veleden subhâneh(subhânehu), bel ıbâdun mukremûn(mukremûne): Böyle iken dediler ki: «Rahmân çocuk edindi.» ALLAH bundan münezzehtir. Doğrusu melekler (ALLAH'ın çocukları değil) ikram olunmuş kullardır.
(Enbiyâ 21/26 )

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا
Resim---Ve kâluttehazer rahmânu veledâ(veleden): (Yahudilerle hıristiyanlar) «Rahmân, çocuk edindi» dediler. “
(Meryem 19/88)[/color]

أَن دَعَوْا لِلرَّحْمَنِ وَلَدًا
Resim---En deav lir rahmâni veledâ(veleden): O Rahmân'a çocuk isnad ettiler diye...
(Meryem 19/91)

وَمَا يَنبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا
Resim---Ve mâ yenbagî lir rahmâni en yettehıze veledâ(veleden): Halbuki Rahmân'a çocuk edinmek yaraşmaz.”
(Meryem 19/92)

قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ
Resim---''Kul in kâne lir rahmâni veledun fe enâ evvelul âbidîn(âbidîne): De ki: «Rahmân'ın bir oğlu olsaydı, ben ona tapanların ilki olurdum
(Zuhrûf 43/81)

وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
Resim---Ve izâ buşşire ehaduhum bi mâ darabe lir rahmâni meselen zalle vechuhu musvedden ve huve kezîm(kezîmun): Onlardan biri Rahmân olan ALLAH'a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.”
(Zuhrûf 43/17)

وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَنِ إِنَاثًا أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ
Resim---''Ve cealûl melâiketellezîne hum ibâdur rahmâni inâsâ(inâsen), e şehidû halkahum, setuktebu şehâdetuhum ve yus’elûn(yus’elûne): Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi yaptılar. Yaratılışlarında hazır mı bulundular? Şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekilecekler.”
(Zuhrûf 43/19)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Halbuki, Aklımız anlasın diye diyebiliriz ki ReSSaMın, yaptığı ReSiMlerden eşler çocuklar edinmesi veya meyveler yemesi nasıl gülünç ise bu tez de bu kadar ahmakçadır.
AKıL için görsel görüp Anlama sınırı olan gökler ve Yerde OL-ANlar;
KUL OLarak er Rahmân’a GELeceklerdir..
KUL için;
ALLAH celle celâluhu ya FiRaR edin!
RABBu'l-Âlemin’e Rücu’ edin!
Er Rahmân’a GELin!...
Gel-mek, dönüşten de önce güncel bir emir değil midir?..


إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا

İn kullu men fî's-semâvâti ve'l-ardı illâ âti'r-rahmâni abdâ(abden): Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân'ın huzûruna kul olarak çıkmasın.
(Meryem 19/93)

Zâhir-Bâtın Dâimiyyetin Vücûda Geliş MuhaBBetinin Tecellî NOKTAsı El-VeDûDun Er-Rahmân Zuhûru:


إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا

İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti se yec’alu lehumur rahmânu vuddâ(vudden): İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan ALLAH) onları (gönüllere) sevdirecektir.
(Meryem 19/96)

ARŞın SEViyelenmesinde Rahmânîyyet:


الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى

Er-rahmânu ale'l-arşi'stevâ: O Rahmân (kudret ve hakimiyyetiyle) Arş'a hakim oldu.
(Tâ-Hâ 20/5)


الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ الرَّحْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا

Ellezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summe'stevâ ale'l-arşi'r-rahmânu fes’el bihî habîrâ(habîren): Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a hükmeden Rahmân'dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar olan (Rahmân)dan dile.
(Furkân 25/59)

Gerçek Rabbimiz Rahmân ALLAH celle celâluhu:


وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِن قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنتُم بِهِ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي

Ve lekad kâle lehum hârûnu min kablu yâ kavmi innemâ futintum bih(bihî) ve inne rabbekumu'r-rahmânu fettebiûnî ve etîû emrî: And olsun ki Harun daha önce onlara: «Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile) imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahmân'dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin» demişti.
(Tâ-Hâ 20/90)


قَالَ رَبِّ احْكُم بِالْحَقِّ وَرَبُّنَا الرَّحْمَنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ

Kâle rabbıhkum bi'l-hakk(hakkı), ve rabbune'r-rahmânu'l-musteânu alâ mâ tasıfûn(tasıfûne): Dedi: ya rabb! hakka hukmet ve rabbımız rahmândır ancak isnadlarınıza karşı sığınılacak müstean
(Enbiyâ 21/102 )

Er-Rahmân’da yansıyan Azamat esmâlarının ANlatımı:


يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ وَخَشَعَت الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا

Yevme izin yettebiûned dâıye lâ ivece leh(lehu), ve haşeatil asvâtu lir rahmâni fe lâ tesmeu illâ hemsâ(hemsen): O gün, hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye (Sûr'a üfleyenin çağrısına) uyarlar. Öyleki, Rahmân'ın heybetinden sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezsin.
(Tâ-Hâ 20/108)


يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا

Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ(kavlen): O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez.
(Tâ-Hâ 20/109)


أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَن بِضُرٍّ لاَّ تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلاَ يُنقِذُونِ

E ettehızu min dûnihî âliheten in yuridnir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûn(yunkızûni): «Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahmân, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar.»
(Yâ-Sîn 36/23)


قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ

Kul men yekleukum bil leyli ven nehâri miner rahmân(rahmâni), bel hum an zikri rabbihim mu’ridûn(mu’ridûne): De ki: «Sizi gece ve gündüz o Rahmân'dan kim koruyabilir Ama onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmişlerdir.(Enbiyâ 21/42 )

الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا

El-mulku yevmeizinil hakku lir rahmân(rahmâni), ve kâne yevmen alel kâfirîne asîrâ(asîran): hükümranlık o gün, elbette Rahmân'ındır; kafirler için ise çok zorluklu bir gün olur.
(Furkân 25/26)

Er Rahmân Zikrullahı Kur'ân-ı Kerim’i ÖRTüp-Küfredenler:


قَالُوا مَا أَنتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَا أَنزَلَ الرَّحْمن مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ تَكْذِبُونَ

Kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn(tekzibûne): «Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahmân hiç birşey indirmedi; siz sırf yalan söylüyorsunuz!» dediler.
(Yâ-Sîn 36/15)


وَقَالُوا لَوْ شَاء الرَّحْمَنُ مَا عَبَدْنَاهُم مَّا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ

Ve kâlû lev şâer rahmânu mâ abednâhum, mâ lehum bi zâlike min ilmin in hum illâ yahrusûn(yahrusûne): Bir de dediler ki: «Rahmân dileseydi biz onlara tapmazdık.» Bu hususta onların bir bilgileri yoktur, sadece atıyorlar.
(Zuhrûf 43/20)


وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ

Ve mâ ye’tîhim min zikrin miner rahmâni muhdesin illâ kânû anhu mu’ridîn(mu’ridîne): Bununla beraber kendilerine O Rahmân'dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler.
(Şuarâ 26/5)


وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ الرَّحْمَنِ هُمْ كَافِرُونَ

Ve izâ reâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzellezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum kâfirûn(kâfirûne): O küfredenler seni gördükleri zaman, seni alaya alıyorlar ve: «İlahlarınızı diline dolayan bu mudur?» diyorlar. Halbuki, onlar hep Rahmân'ın zikrine küfür ediyorlar.
(Enbiyâ 21/36 )


وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ

Ve men ya’şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun): Her kim Rahmân olan ALLAH'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.
(Zuhrûf 43/36)


وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ

Ves’el men erselnâ min kablike min rusulinâ e cealnâ min dûnir rahmâni âliheten yu’bedûn(yu’bedûne): Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor: Biz Rahmân'dan başka ibadet olunacak ilahlar yapmış mıyız?
(Zuhrûf 43/45)


الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِن تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ

Ellezî halaka seb'a semâvâtin tibâkâ(tibâkan), mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut(tefâvutin), ferciıl basara hel terâ min futûr(futûrin): O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân'ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?
(Mulk 67/3)


أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَنُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَصِيرٌ

E ve lem yerev ilet tayri fevkahum sâffâtin ve yakbıdn(yakbıdne), mâ yumsikuhunne iller rahmân(rahmânu), innehu bi kulli şey’in basîr(basîrun): Üstlerinde kanatlarını açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahmân'dan başkası tutmuyor. Doğrusu O, her şeyi görmektedir.
(Mulk 67/19)


أَمَّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ جُندٌ لَّكُمْ يَنصُرُكُم مِّن دُونِ الرَّحْمَنِ إِنِ الْكَافِرُونَ إِلَّا فِي غُرُورٍ

Emmen hâzellezî huve cundun lekum yensurukum min dûnir rahmân(rahmâni), inil kâfirûne illâ fî gurûr(gurûrın): Ya da kim oluyor sizin Rahmân'dan başka (yardım beklediğiniz) şu ordularınız ki, sizi kurtarsın? Kafirler ancak bir aldanış içindedirler.
(Mulk 67/20)

Ve Rahmânî İNSANlar:


مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ

Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin: görmediği halde Rahmân'dan korkup O'na yönelen bir kalble gelen kimselere.
(Kaf 50/33)


وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا

Ve ibâdur rahmânillezîne yemşûne alel ardı hevnen ve izâ hâtabehumul câhilûne kâlû selâmâ(selâmen): Ve Rahmân'ın kulları; O kimseler ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahiller kendilerine laf attıkları zaman «Selametle!» derler; (Furkân 25/63)

قُلْ هُوَ الرَّحْمَنُ آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

Kul huver rahmânu âmennâ bihî ve aleyhi tevekkelnâ, fe se ta’lemûne men huve fî dalâlin mubîn(mubînin): De ki: «O, öyle Rahmân'dır, işte biz O'na iman ettik ve O'na dayanmaktayız. İleride sizler de kimin açık bir sapıklık içinde bulunduğunu bileceksiniz!»
(Mulk 67/29)


قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

Kâlû yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânuve sadakal murselûn(murselûne): Onlar: «Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler» derler.
(Yâ-Sîn 36/52)


وَلَوْلَا أَن يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِّن فَضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ

Ve lev lâ en yekûnen nâsu ummeten vâhıdeten le cealnâ limen yekfuru bir rahmâni li buyûtihim sukufen min fıddatin ve meârice aleyhâ yazherûne: Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahmân olan ALLAH'ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.(Zuhrûf 43/33)

Sadakallahu’l-Azîm…


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

4- Er RABBU
Resim

Bir şeyi gerçek erğinliğine kadar inşaaa edip her aşamada geliştirip terbiye ve idare eden mübalağa ifade eden sıfat..
Yarattıklarının hâllerini ni’metlerini vererek düzeltip geliştiren takdir ettiği zaman kadar tedvir eden, idare eden.
Uluhiyette
ALLAH celle celâluhu, Özel-Zât-i Mutlak LafzuLLAH ismiyle tüm Sıfat, Esma ve Eşyayı AŞKınca kapsar.
Rububiyyet ise, El RABB ismiyle, Allahuzülcelâl’in Yarattığı her şeyi kapsayan Fiilî Tecellîleridir.
Kur’ân- Kerîm’de Rabb kelimesi 962 yerde Allah’a doğrudan nisbet edilmektedir.
El Rabb ismi 94 Sûrede geçmektedir ve İnâyetullah içermektedir.


Kur'ân-ı Kerimimize baktığımızda ilk inen sûrelerde-âyetlerde ALLAH celle celâluhu daha çok “rabb” ve “ilâh” özelliği ile tanıtılmaya çalışılır. Böylece ALLAH celle celâluhu ile “Rabb” ve “İlâh” isimlerinin anlamları bütünleştirilmeye çalışır. Daha sonra inen sûrelerde ise ALLAH celle celâluhu bütün vasıfları ile zikredilir ki:
1-" Oku, yaratan Rabbin adına. Oku, çünkü Rabbin sonsuz kerem sahibidir." (Alak 96/1-3)
2-" Sen Rabbinin nimeti sayesinde bir deli değilsin." "Rabbin kimin kendi yolundan saptığını bilir." (Kalem 68/2-7)
3-" Rabbini büyükle !" " Rabbin için sabret." (Müddessir 74/3-7)
4-" Rabbinin adını an ve bütün varlığınla kendini O'na ada, O'dur doğunun ve batının Rabbi; O'ndan başka gerçek ilah yoktur." (Müzzemmil 73/8-9)
5-"Bütün hamdler âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm ve din gününün Maliki olan Allah'a mahsustur." (Fatiha 1/1-4)
6-" Yüceler yücesi Rabbinin sınırsız şanını yücelt." (A’lâ 87/1)
7- “Malını temizlenmek için verenler sadece Rabbinin hoşnutluğunu kazanmak için harcarlar.” (Leyl 92/19-20)
8-"Rabbin yeryüzünde azgınlık yapanları azap kırbacından geçirdi. Çünkü Rabbin, şüphesiz, her zaman gözetleyip durmaktadır." (Fecr 89/13-14)
9-"Rabbin seni ne unuttu ne de sana darıldı." " Rabbin sana verecek de böylece sen hoşnut olacaksın." " Ve her zaman Rabbinin nimetini an, gündeme getir. " (Duha 93/3-5-11)
10-"Öyleyse (sıkıntılardan) kurtulduğun zaman sağlam dur ve yalnız Rabbine yönel." (İnşirah 94/7-8)
11-"Gerçek şu ki, insan Rabbine karşı çok nankördür." " Herkesin mezarlarından kalktığı gün Rabbleri, onların her halinden haberdâr olduğunu gösterecektir." (Adiyat 100/6-11)
12-"Biz sana kevseri verdik. O halde yalnız Rabbin için namaz kıl ve O'nun adına kurban kes." (Kevser 108/1-2)
13-"Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? " (Fil 105/1)
14-"De ki: Sığınırım ben yükselen şafağın Rabbine. " (Felak 113/1)
15-"De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine, Melikine, İlâhına. " (Nâs114/ 1-2-3)

El Rabb ismiyle, Er Rahmân, Er Rahîm, El Gafûr, El Vedûd, Er Rezzâk ve Mâlikü’l-Mülk ve diğer pek çok isimle, anlam, tamamlama ve dengelem ilişkisi vardır..


Resim
Er Rabbu : Sahib, mâlik, besleyen, yetiştiren, terbiye eden... Rübûbiyyeti ile her âlemi doğrudan doğruya tâlim, terbiye, tedbir ve idâre eden. Sahib, mürebbî, düzene sokucu, tedbir edici ve nimet verici olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…

Rububiyyet Sıafatı ->KÛN feyeKÛN ->OLUŞ İŞidir.

Kulluk imtihanı gereği perdeli olan İnsÂN AKLının Bâtınında Basîretle görebileceği -> Mutlak Sınırsız HAK celle celâluhu..
Zâhirinde ise Basarla görüpdurduğu-> İzafî ve Sınırlı HALK halk vardır..
İnsan AKLı, Kendi-Nefsî sınırlılıklarıyla Hakk’ın Mutlaklık Özelliğni ÖRTerek Kâfir olur.. Açarak Mü’min olur..

إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
“İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).: "Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hûd 11/56)

Rabbe : İdâre eden olmak; bir şeye mâlik olup, besleyip, yetiştirip terbiye edip idâre etmek. Bâtıl, şer, kötü ve çirkini temizleyip, cilâlayıp da yerine hak, hayr, iyi ve güzeli vermek. Noksanı ve hamı kemâlâtla muradına ve rüşdüne erdirme işlemlerinin maddî- mânevî yerine getirilmesi …
El Rababetu : Ahd -ü- misâk
El Merbubu : Kul, memlük
El Ribâbu : Dosdlar.
El Rubâbu : Nimet ve ihsan.
El Rabebu : Çok ve tatlı su.
El Rubbetü : Dirlik, yaşam vasıtaları çokluğu.
El Rabbetü : Büyük konak ve saray.


Er RABB, Hadis-i şeriflerde sahib olarak da ayrıca ALLAH celle celâluhu’nun ismi olarak da geçer:
Resûlullah sav’in Ezanın ardından okuduğu duada:
“Ey bu yetkin davetin ve kesintisiz devam eden namaz ve niyazın Sahibi Allahım!” buyurur.
(Buharî, Ezan-8; Müslim, Müsafirin-200)

Resûlullah sav, kölelerin efendilerine : Rabbim! Mevlâm! demelerini yasaklamıştır.
Sahih'de Ebu Hurayra radıyallahu anh'ın anlattığına göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

لاَ يَقُلْ أَحَدُكُمْ أَطْعِمْ رَبَّكَ ، وَضِّئْ رَبَّكَ ، اسْقِ رَبَّكَ ، وَلْيَقُلْ سَيِّدِي مَوْلاَي ، وَلاَ يَقُلْ أَحَدُكُمْ عَبْدِي أَمَتِي ، وَلْيَقُلْ فَتَاي وَفَتَاتِي وَغُلاَمِي
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Biriniz (kölesine): “Rabbini doyur, Rabbine su içir, Rabbine abdest aldır!” diye hitap etmesin. (Köle): “Efendim, sahibim” desin. Sizden biriniz (erkek veya kadın kölesine): “Kulum!” demesin; fakat “Delikanlım, kızım ve oğlum (hizmetçim)!” desin." (Buhari (2552). Lafız Buhari'nindir. Ancak merhum müellif hadisi “Rabbine su içir!” lafzı olmaksızın kitabına almıştır.
(Buhari (2552); Müslim, 2449; Ebu Davud, 4975, 4976; Nesai, Kubra'da, 10070, 10072; İ.Ahmed, 2/316, 423, 444, 463, 484, 491)


Müslim, babın konusu olan hadisi şu lafızlarla rivayet etmiştir:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَا يَقُولَنَّ أَحَدُكُمْ عَبْدِي وَأَمَتِي كُلُّكُمْ عَبِيدُ اللَّهِ وَكُلُّ نِسَائِكُمْ إِمَاءُ اللَّهِ وَلَكِنْ لِيَقُلْ غُلَامِي وَجَارِيَتِي وَفَتَايَ وَفَتَاتِي
Resim---Ebu Hureyre'den: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: “Sakın biriniz kulum (abdim ve emem) demesin! Hepiniz Allah'ın abdleri ve hepinizin kadınları Allah'ın emeleridir (kullarıdır). Lakin benim ğulamım, benim cariyem, benim fetam, benim fetatım desin!”6

Daha sonra hadisi şu lafızla rivayet etmiştir:

لَا يَقُولَنَّ أَحَدُكُمْ عَبْدِي فَكُلُّكُمْ عَبِيدُ اللَّهِ وَلَكِنْ لِيَقُلْ فَتَايَ وَلَا يَقُلْ الْعَبْدُ رَبِّي وَلَكِنْ لِيَقُلْ سَيِّدِي
Resim---”Sakın biriniz benim kulum (abdim) demesin! Zira hepiniz Allah'ın kullarısınız (abdlerisiniz), velakin fetam desin! Köle de Rabbim! demesin, lakin seyyidim desin!”

Müslim bu hadisi rivayet ettikten sonra şöyle diyor: (...) Bize Ebu Bekr bin Ebi Şeybe ile Ebu Küreyb de rivayet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebu Muaviye rivayet etti. Bize Ebu Said el-Eşec de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Veki rivayet etti. Her iki ravi A'meş'den bu isnad ile rivayette bulunmuşlardır.
İkisinin hadisinde de şu ibare vardır:

“Köle efendisine mevlam demesin!” وَلَا يَقُلْ الْعَبْدُ لِسَيِّدِهِ مَوْلَايَ
Ebu Muaviye'nin hadisinde ise şu ziyade vardır:
“Zira sizin mevlânız Allah (azze ve celle)'dir.” فَإِنَّ مَوْلَاكُمْ اللَّهُ عَزَّ وَجَلّ

Resim---Müslim ardından son olarak Buhari’nin “İtk” bahsinde tahric etmiş olduğu (ve bu babda ele almış olduğumuz hadisin aynısını) nakletmektedir: "Biriniz (kölesine) “Rabbini doyur, Rabbine su içir, Rabbine abdest aldır!” diye hitap etmesin. (Köle): “Efendim, sahibim!” desin. Sizden biriniz (erkek veya kadın kölesine): “Kulum!” demesin; fakat “Delikanlım, kızım ve oğlum! (hizmetçim)” desin." (Buhari, İtk, 17; Müslim, Elfaz, 13; İ. Ahmed, 2/316)

Resim---Ebu Davud'un sahih senedle rivayet etmiş olduğu hadiste Ebu Hureyre'den (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لَا يَقُولَنَّ أَحَدُكُمْ عَبْدِي وَأَمَتِي وَلَا يَقُولَنَّ الْمَمْلُوكُ رَبِّي وَرَبَّتِي وَلْيَقُلْ الْمَالِكُ فَتَايَ وَفَتَاتِي وَلْيَقُلْ الْمَمْلُوكُ سَيِّدِي وَسَيِّدَتِي فَإِنَّكُمْ الْمَمْلُوكُونَ وَالرَّبُّ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ
"(Sizden) biriniz sahibi olduğu kimseye: “Kulum, cariyem” demesin, köle olan kimseler de (sahiplerine): “Rabbim” demesin. Sahip olan (sahip olduğu kimseye): “Oğlum, kızım” diye hitap etsin. Kendisine sahip olunan kimse de (sahibine): “Efendim” diye hitab etsin. Çünkü sizler kölesiniz Rabb (rızık verip besleyip büyüten) de Aziz ve Celil olan Allah'dır." (Ebu Davud, Edeb, 75 4975)
İmam İbni Hacer, yasaklamanın sebebini: "Rububiyyetin hakikatı Allah'a mahsustur, zira gerçek Rabb (sahib) mâlik olan ve eşyaya kıyam verendir. Bunun hakikatı ise ancak Allah'da bulunur" diyerek açıklamıştır.
İ’tidal olan Tevhidi Tebliğ buyuran Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem övğüde de aşırılığı yasaklamıştır:


Resim---Enes (r.a.) şöyle rivayet ediyor:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gelen bazı kimseler:
"Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Ey bizim en hayırlımızdan daha hayırlısı, ey seyyidlerimizin seyyidi!" dediler
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunun üzerine buyurdu ki:

"Ey insanlar! Söyleyeceğiniz sözü söyleyin, azı ile yetinin. Şeytan sizi kışkırtmasın. Ben sadece Muhammed'im, Allah'ın kulu ve rasulüyüm. Beni, Allah'ın bana ihsan ettiğinin dışına çıkarmanızı istemem."
(Nesai, Amelil'l-Yevm ve'l-Leyl: 248, 249, İ. Ahmed: 3/153,241)

Azîz kardeşim,
TEVHİD, ŞARTsız ŞARTtır.
TEVHİD İslâm’a giriş şartıdır.
TEVHİD getirmek için ise, hiçbir şart ileri koşulamaz ve zorlanamaz.
Kâfir, tevhidle Müslim-mü’min olur.
Pis ve cenâbet olan, tevhidle yıkanır, arınır.
Ölüler; tevhidle dirilir, tevhidle ölür yine tevhidi ile mahşerde dirilir.
Tevhid kişisel bir tercihdir.
Bir kimse insan sûretinde yaratılmış ise:


1- Aklı varsa,
2- Bülûğa ermişse (yetişkinse),
3- Tevhid tebliği ulaşmışsa (dâveti duymuşsa),
4- Köle değil hür ise, kendi isteğiyle tevhidi tercih etmesi fıtraten, aklen ve naklen gereklidir, lâzımdır ve de lâyıktır...

Tevhidle mükellefliği (tevhidetmeye mecburluğu külfeti) ise; Rabbü’l-âlemin yukardaki imkanları bahşetmişse tevhidi getirmesi, teslim ve istikametle müslim ve mü’min olması ve adam gibi yaşaması fıtraten ve ilâhî emir gereğidir!
Yoksa insan, bir başkasını zorla İslâm edip tevhid ettiremez.

Şunu iyice bilip anlamalıyız ki ALLAHU ZÜ’l-CELÂL Zâtında, Sıfatlarında, İsimlerinde, Fiillerinde ve kısacası her şeyinde Zât-ı Âlîsine mahsus gerçeği, insanlar tarafından asla bilinemez Ahadiyyet, Ferdâniyet (tek, eşsiz, ikincisi olamayan) ve Vahdaniyet sahibidir.
İnsanın ANlayabilmesi için mecburen kelimeler ve harflerle ifâde edilebiliyor.
Ancak Rabbü’l-âlemin’e ait her husus, hususî ve Ahadiyet bilinemezliğiyle perdelidir.


Resim

EL BASÎR celle celâluhu: ALLAH Teâlâ hakkıyla görücüdür diyoruz. İnsan da basirdir, kedi de kuş da...
Farkı ise o kadar çoktur ki birbirleriyle sadece kullanılan kelime birliği vardır.
Biz, kedi ve kuş da; belli, sınırlı ve şartlar oluşursa görür ve gördüğümüzün algılanıp değerlendirilmesi ise çok basit ve ilginçtir.

ALLAH Teâlâ; Zât, Sıfat, İsim ve Fiillerinde tek, eşsiz ve bir olduğu Vahdaniyetini
“Lâ ilâhe illâ ALLAH” Kelime-yi Tayyibesi altında toplamaktır.

Mahlûkatı ve mevcûdatı
KûN fe yeKûN! OL! Hemence OLuverir emriyle var eden, her zerre ve hücreye İlâhî Kaza-Kader-İrade-Meşiyeti ile Hüviyet Kişiliği ve Mâhiyet Kimliği verip;
Yapacağı, yaşayacağı ve oynayacağı rolu Fıtrî Programıyla yürüten sevk ve idâre eden Rabbü’l-âlemin bütün bu Sıfat, İsim ve Fiillerinde de TEKtir ve âlemlerin tek
(El Vâhid Celle Celâluhu) olan RABB’ısıdır celle celâluhu...

Ulûhiyyet Makamı: Azamet ve Heybet Makamıdır.
Rübûbiyyet Makamı: Ni’met ve İkrâm Makamıdır. Kul için, Zâhir ve Bâtın BİLEliğin Resulî RÜŞDer Eriş Makamıdır.

رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدتَّنَا عَلَى رُسُلِكَ وَلاَ تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ الْمِيعَادَ
Resim---“Rabbenâ ve âtinâ mâ vaadtenâ alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), inneke lâ tuhliful mîâd(mîâde) : “RABB’imiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyle va’dettiklerini de ikrâm et ve kıyâmet gününde bizi rezil rüsva etme; Şüphesiz Sen va’dinden caymazsın” (Âl-i İmrân 3/194)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Azîz kardeşlerim,
İnsan bir değil binbir âlemdir.
İnsan, Ubûdiyyet (kulluk) vasıfları olan:

Fakriyet
(aslen fakîr oluş),
Acziyet (âcizlik),
Zillet (zelillik) ve
İllet (sebebe bağlılık ve sonunda yok oluş) Sıfatlarını ANlayıp soyunarak onların yerine;

Rububiyyet (RABBlık) sıfatları olan:
Gına
(gerçek zenginlik),
Azamet (Kudret sahibi oluş),
Azîzlik (İzzet sahibi oluş),
Dâim ve Kâimlik Sıfatlarının ALLAH celle celâluhu’ya ait ve BÂKİ sıfatlar olduğunu ANlar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e teslim olup da ALLAH celle celâluhu’ya sığınırsa Salah-Felah bulur ancak.

Yoksa ham aklıyla Hududullah’a tecavüz etmiş olur ve başı dört âlemde derte girer.
Nefsini, RABB’ısı kılmış olur. Gizli küfre düşer.
Tüm bunları; verse alamadığı, alsa veremediği ve kendisine emânet edilen YARIM NEFESte, ihtilâl yapıp, vereni reddederse şâki (eşkıyâ) olursa, önce kendi yolunu keser. ALLAHU ZÜ’L-CELÂL korusun!.


Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: "Nefsini bilen RABB'isini (hemence) bilir.." buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü'l-Hâfâ II/343 (2532)

İyi de, nefsi bilmek kolay mı?
Bir tek Nefs-i Emmâre için Kur'ân-ı Kerîm'den aldıklarımız, denizden kum tanesi değildir.
Hüsn-i Niyyet, Samimîyyet, Ciddîyet ve Sabır ister!

Kulların tüm MuhaMMedi Gayretlerden sonra:
Hak Erenler'den HiMMet (mübârek güc, dua),
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den ŞEFÂAT ve
RABB'imız Tealâ'dan Selâmete Hidâyet dileriz-dua ederiz...

Muhammedî Melâmette Tasavvuf;
Muradullah Resim Emrullah Resim Sünnetulah Resim Şe’ÂNuLLah
Sisteminin VAR Ediliş, Yürütülüş ve hesaba ÇEKilişin temeleinde TEK CÜMLe Vardır.
“Lâ İlâhe İllâ ALLAH”
ALLAH celle celâluhunun bu SÖZÜnü, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESinden DUY-Mak ve UYmak ABDullah lıktır:
“Lâ İlâhe İllâ ALLAH! MuahaMMede’r- RESÛLULLAH!” TEVHİDdir.
Bütün iman, irfan, itaatlerin EMRedilen sonucu BU NOKTAya RÜCU’dur!

ABD-KUL-luk Bu SÖZü DUYmak-UYmak-ve Şehâdet olarak Haşra Taşımaktır.
Bizim 4 Smiz ana ilkemizdir:
İlk AHDimiz de olan Şu ÂN-ki TEVHİD SÖZÜmüzde ->
Sadakat -> Samimiyyet è Sabır ve -> Selâmettir SONUÇ..


Tenezzül Resim Tevâzu’ Resim Tevbe, Tevhid ve Resim Hakikat-ı Muhammedî gerçeklerimiz...


İlim Resim İrâde Resim İdrak ve Resim İştirak TEVHİDinin YAŞArken ŞÂHİDi OLmaktır...


Resim

ZİKİR: Sistemin sahibi Subhan ALLAH Tealâ’yı yâd’etmek, Rububiyyet Kevniyyetinin ASL Sahibini BİLmek-BULmak ÂNışıdır Her ÂN Her Yer ve Her Hâlde..

FİKİR: Herşeyin, şu anda HAKK celle celâluhu ile kâim olduğuna şühûd (şehâdet). Rububiyyet Kevniyyetinin ASL Sahibini BİLmek-BULmakla beraber OL-Anın İÇİnde-Özünde OLuşunu ÂNlayıştır.

ŞUÛR: Emânet ve Ni’meti en hayırlı bir şekilde (optimum, i’tidal üzere) kullanabilme melekesidir. Şahdamarından da YAKIN olan RABBul’- ÂLEMine Muhammedî İman, Amel, Ahlâk ve Hâlde Şehadet Yaşayışıdır.

ŞÜKÜR: “Olsun! Olmasın!” HEVÂsından vazgeçen Nefsin, “OL-AN” Haktır RIZA Mutmâinliğine eriş rüşdüne şehâdettir.

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

RUBÛBİYYET TEVHİDİ:

Besmele anahtarıyla girdiğimiz Kur'ân-ı Kerim’imizin Baş Sûresi Fâtihâ’da:


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillâhir rahmânir rahîm: Rahmân ve Rahîm olan ALLAH'ın adıyla.
(Fatihâ 1/1)


الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

El-hamdu lillâhi rabbi'l-âlemîn (âlemîne) : Hamd, alemlerin RABBi ALLAH'a
(Fatihâ 1/2)

1-ALLAH İsmiyle ULÛHİYYETi
2-RABB İsmiyle RUBÛBİYYETi..


الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

Er rahmânir rahîm(rahîmi) : Rahmân'dır, Rahîm'dir.
(Fâtihâ 1/3)

3-Er-Rahmân İsmiyle RAHMÂNİYYETi
4-Er-Rahîm İsmiyle RAHÎMİYYETi..


مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ

Mâliki yevmid dîn(dîne) : Dîn gününün mâlikidir.
(Fatihâ 1/4)

5-El-Mâlik İsmiyle MÜLKİYYETi..


إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ

İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu) : Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım dileriz. (Fatihâ 1/5)

6- Abd ve RABBı.. UBÛDİYYETi..

Bundan sonrası biliriz ki imkânla imtihan kulluğu yakarış sedâsı-yalvarış duâsıdır..

Aziz kardeşlerim,
Bakınız Kur'ân-ı Kerim’imizin daha Başında Mâsivâ Sistemin Kuruluşu-Yaratılma ve VAR oluş SeBeBi olan TEVHİDi ve ALLAH celle celâluhu’nun ALLAH-lık-ULUHİYYETİ ANlatımını BULMaktayız, AKL için aşama aşama!..
Kur’ân-ı Kerîm’de RABBu’l-âlemin’in sistemini, her ÂN Şe’enullahta, Sünnetullah gereği yeniden yaratarak inşâ’ edip, Saltanatını, Azâmet ve Kudretini sergilemekte, sevk ve idâre etmekte eşsiz ve ortaksız olduğunu beyân buyuran “Rubûbiyyet Tevhidi”ni ilân eden pek çok âyet-i celîle vardır.
En Evvelimizde ki, henüz ortada gözüken yok iken Bezm-i Elest ÂHDinde:


وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ

Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, E LESTU BİRABBİKUM, kâlû BELÂ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne) : Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabb’in Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhid tuttu ve dedi ki: BEN SİZİN RABB’İNİZ DEĞİL MİYİM? (onlar da), Bilakis-EVET (buna) şâhid olduk!” dediler”” (A’raf 7/172)

وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ أَخَذَ مِيثَاقَكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

Ve mâ lekum lâ tu’minûne billâh(billâhi), ver resûlu yed’ûkum li tû’minû bi rabbikum ve kad e haze mîsâkakum in kuntum mu’minîn(mu’minîne): Peygamber sizi Rabb’inize imân etmeye çağırdığı halde niçin ALLAH’a inanmıyorsunuz? Halbuki O, sizden kesin söz de almıştı eğer inanırsanız.” (Hadîd 57/8)

إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى

İNNÎ ENE RABBUKE fehla’ na’leyk (na’leyke), inneke bil vâdil mukaddesi tuvâ(tuven) :Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen pabuçlarını çıkar! Çünkü sen kudsal vâdi Tuvâ'dasın!
(Tâ-Hâ 20/12)


فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ

Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtııl vâdil eymeni fîl buk’atil mubâreketi mineş şecerati en yâ mûsâ İNNÎ ENALLÂHU RABBU'L-ÂLEMÎN(âlemîne) :Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki BEN, BÜTÜN ÂLEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH'ım.
(Kasas 28/30)

Âyeti celîledeki: “Bil ki ben: “Ben, var ya, Ben!” demek gibidir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

ALLAH bizim de RABB’imiz, sizin de RABB’inizdir:

فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---“Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil masîr(masîru) : İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği Kitab'a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. ALLAH bizim de RABBimiz, sizin de RABBinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. ALLAH hepimizi bir araya toplar, dönüş de O'nadır. “ (Şurâ 42/15)

فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Fe lillâhil hamdu rabbis semâvâti ve rabbil ardı rabbil âlemîn(âlemîne) : “Hamd, göklerin RABB’i, yerin RABB’i, bütün âlemlerin RABB’i olan ALLAH’a mahsustur.” (Câsiye 45/36)

وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ
Resim---“Ve inne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fettekûn(fettekûni) : Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin RABBinizim. Öyle ise benden sakının (denildi).” (Mü’minun 23/52)

لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
Resim---“Lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), rabbukumve rabbu âbâikumul evvelîn(evvelîne): O’ndan başka ilâh yoktur. (herşeyi O) diriltir ve öldürür. Sizin de RABB’iniz, önceki atalarınızın da RABBidir.”” (Duhân 44/8)

RABB’iniz ALLAH’a inandığınızdan dolayı peygamberi de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاء مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنتُمْ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ
Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe, tulkûne ileyhim bil meveddeti ve kad keferû bi mâ câekum minel hakk(hakkı), yuhricûner resûle ve iyyâkum en tû’minû billâhi rabbikum, in kuntum harectum cihâden fî sebîlî vebtigâe merdâtî tusirrûne ileyhim bil meveddeti ve ene a’lemu bi mâ ahfeytum ve mâ a’lentum, ve men yef’alhu minkum fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli) : Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir. RABBiniz ALLAH'a inandığınızdan dolayı Peygamber'i de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar. Ben, sizin saklı tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim. Sizden kim bunu yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur.” (Mümtehine 60/1)

إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ
Resim---“İnne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fa’budûn(fa’budûni) : Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara imân edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin RABB’inizim. Öyleyse Bana kulluk edin.” (Enbiyâ 21/92)

أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ
Resim---“E lâ lillâhid dînul hâlis(hâlisu), vellezînettehazû min dûnihî evliyâ, mâ na’buduhum illâ li yukarribûnâ ilallâhi zulfâ, innallâhe yahkumu beynehum fî mâ hum fîhi yahtelifûn(yahtelifûne), innallâhe lâ yehdî men huve kâzibun keffâr(keffârun) : Dikkat et, hâlis din yalnız ALLAH'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece ALLAH'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu ALLAH, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz ALLAH, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.” (Zümer 39/3)

Asla Unutmamamız gereken husus, RABBu’l- ÂLEMÎN celle celâluhu’muza RÜCU’-DÖNüşümüzdür..
Bu DÖNüş âhirette mi, şu ÂNda mı, Her ÂNda mı her KUL kendi aklına vicadanına sormalıdır?..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Fecr Sûremiz vardır,
Kapakaranlık KALBlerimize MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in;

MuhaMMedî ŞUURunu BİLme,
MuhaMMedî NURunu BULma,
MuhaMMedî SüRURunda OLma,
MuhaMMedî O-NURunu YAŞAma GÜNEŞi Doğarkenki FECR- Şehâdet Şafağı SÖKüşü..



Eûzu billâhi min eş-şeytâni'r-racîm!

Bismillâhi'r-rahmâni'rr-ahîm!

Eûzu besmeleyle başlayalım.


''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidina Muhammedin abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve Nebiyyi'l-Ummiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi Yâ RABBu'’l- Âlemîn ''


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ

Resim---"Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!
(Fecr 89/27)


ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً

Resim---"“İrci'î ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine dönüver, sen râzı, O da senden râzı olarak.
(Fecr 89/28)


فَادْخُلِي فِي عِبَادِي

Resim--- "“Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!”"
(Fecr 89/29)


وَادْخُلِي جَنَّتِي

Resim--- "“Vedhulî cennetî: Gir cennetime!”"
(Fecr 89/30)

Bu Rücu’-DÖNüşü Anlamayan kör, câhil, sağır, dilsiz insanlar, ANlamadığı her gerçeği taşladığı gibi NEFSi de taşa tutmakta, öldürmeye vsç kalkmaktadır..
Oysa EMRedilen Nefsi-AKLı; MuhaMMedî Tâlim ve Terbiye ile adam etmektir.

Ne yapıyorlar:
Vur!”” Niye?
Nefsi anlayamadı çünkü o zaman öldür.
Aklı anlayamadı mı. Vur, indir aşağıya!.
Oysa
ALLAHU Zu'l-celâl buyurmakta ki: “Onlar akletmeyen pisliklerdir!"


وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ

Resim---"Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh (iznillâhi), ve yec’alu'r-ricse alellezîne lâ ya’kılûn (ya’kılûne): ALLAH'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkârcı) kılar.
(Yûnus 10/100)

Leallekum ta’kılûn.


كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

Resim---"Kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum ta’kılûn(ta’kılûne) : İşte ALLAH, size ayetlerini böyle açıklar; umulur ki akıl erdirirsiniz.”"
(Bakara 2/242)

Olur ki akledersiniz!yüzlerce kez söylesin!.
Çünkü onların aklı ANlamadı bunu.
MuhaMMedî Öğretim-Eğitimi görmedi akılları. Kendini BİLmedi.
Bir Kâmil bilmedi ve BUlmadı.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi bilmedi, bulmadı ve O’n Pâk Yüreğinde OLmadı!,

ALLAHU Zu'l-celâl'i de Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi ile bilmedi!
Şehâdetullahı ABDuLLAH aleyhisselâmca YAŞAmadı zâten.
Hep kendi aklını o, o sonu yâni basit olan aklını, kötü kelime kullanmak istemiyorum.
Çiğ, ham, yoz aklını İLÂH zannetti.
Her şeyi
BİLİR, BULUR, OLUR YAŞAR ZANNetti.
Dünyâ hayâtının ÇÖPlüğüne DALLdı gitti..

Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem:
Her kötülüğün başı dünyâ sevgisidir!””
(İbn ebi’ddünya, Beyhakî, Aclunî, K. Hafa, C.1, S.344 H. 1099, A. Kari, Mevzuatü’l Kübra H.163)

Oysa NEFS Kudsaldır; Nefs ile dönülür RABBU’L- ÂLEMİN’e, Cennete onunla girilir ve onunla Cemâlullah seyredilir Kur'ân-ı Kerim de. NEFS dir SİZ olan!
Bu nedenle demekte Münir Derman Hocam durmadan:
Nefsinizi ezmeyin, haraket etmeyin! İncitmeyin, örselemeyin! Hakikat-ı MuhaMMediyyeinizi bulun!diye.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Bu ÂLEMde herkul için; bir RABBÜ’L- ÂLEMİN var, bir de kendi NEFSi vardır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemin buyurduğu bu:


Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Nefse Tevhid için Olmakta OL-AN İmkanla KULLUK İMİHANInda İki yol gösterimiştir:

وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ

Resim---"Ve hedeynâhun necdeyn (necdeyni) : Ona iki yolu ( doğru ve eğriyi ) gösterdik .” (Beled 90/10)

Necdeyn, istediğiniz iki yoldan birini seçin ister küfredin istter îman edin!.
Bütün bunlar nedir. Bütün bunlar nedir?.
Hepimiz biliyoruz ki şu ANda üzerimizde Hâzır-Nâzır ALLAHU Zu'l-celâl, Polisten korktuğumuz kadar O’ndan korkmamaktayız.
Çünkü öyle bir şey yok ortada. Sadece neler yapacağını buyurmaktadır.

Bu İKİ YOLdan Birisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in;

Tebliğ Resim Tenzir Resim Tebşir Resim Teşhidini DUYup-Uymayan,
Kudsal emânet AKIL Nuruna ihânet içinde olan,
Nefislerini Firavunî Rabb ve Hevâlarını ilâh edinip İfrat ve Tefridde;
Gaflet Resim Cehâlet Resim Dalalet Resim İhanet Resim
Hizbu’ş- Şeytan..
Hayat tarzını Yaşayan EY Nefsine zulmedenler.! Güruhu:

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

Resim---"Kul yâ ibâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yağfiru'z-zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve'l-ğafûrur rahîm (rahîmu) : De ki: ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü ALLAH bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
(Zümer 39/53)

Bu İKİ YOLdan İkincisi ise, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in;
Tebliğ Resim Tenzir Resim Tebşir Resim Teşhidini
DUYup-UYan,
Kudsal emânet AKIL Nurunun Hasbî Hizmetinde olan,
Nefislerini MuhaMMedî ABD, ve Hevâlarını “HÜVE” ye Ulaştırıp İ’tidal üzere;

MuhaMMedî Gayret Resim Ehl-i Beytî HiMMet Resim Resûlî Şafaat Resim İlahî İnayet, Hidâyet ve Selâmetle Resim Hizbu’LLAH..
Hayat tarzını Yaşayan
Vedhulî cennetî: Gir cennetime! bahtiyârları..

Sakın sakın buâciz kardeşinizin yaramazlık yapan; zom uykuda, Uyurgezer, zilzurna sarhoş olanları dışladığım veya horladığım sanılmasın!
Bizler hamdolsun MuhaMMedîyiz ve bu hâllere her nedense düşmüşlerin BİZ-im Üzerimizde UYANdırılma ve AYIKtırılma HAKKları vardır dâima!


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yâ RABBi bu kulunu da bağışla!”” buyrurur.
Çünkü, Muhammedî Merhâmet böyledir, Muhammedî Muhabbet böyledir.
İş işten geçmiş aşağıya düşmüş Firavun bile olsa duâ eder.
ALLAH celle celâluhu kabul eder etmez kendi bilir.
Ama rahmetenli’l-Âlemin olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, taşıdığı sıfatı, güzelliği
Er Rahîm Esmâsını kullanır.

Her insan “HAKK” hak sahibi ve eşittir.
Bakınız etrafınıza kötü-çirkin eğri dediğimiz insanların bu sıfatları İşlerinden dolayıdır.

Bir sokak köpeği bile her gün ekmek atana “Ekmekçi BaBa geliyor!” diye kıyam ederken,
Aynı kişi bir müddet taş atsa “Taşçı BaBa geliyor!” diye kaçacak delik arar..

Yoksa her insam mükerrem yaratılmıştır, saygı değerdir


وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---“Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen) : Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (İsrâ 17/70)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Ve her aklı olan ve insan sûreti taşıyan Mü’min, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi DUYar-UYarsa Azîzdir:

ALLAH celle celâluhu, bu haysiyeti, bu şerefi bu azîzliği Mü’minlere de yüklemiştir hamdolsun!
Azîz
ALLAHu Zu'l-celâlin kendisidir El-Azîz.



وَلاَ يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّ الْعِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ


Resim---Ve lâ yahzunke kavluhum, inne'l-izzete lillâhi cemîâ(cemîan), huve's-semîu'l-alîm(alîmu) . : (Rasûlum) Onların sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün izzet ALLAH’ındır, O işitendir bilendir.”
(Yûnus 10/65)


İzzet: değer, kıymet, yücelik, ululuk, kuvvet, kudret, hürmet, saygı, ikrâm, izaz.
İzzet sâhibi o kimseki: Ona emir verecek ve yasak koyacak yoktur.
Azîz: İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. Dost. Şerif. Nâdir. Dîni dünyâya âlet etmeyen. Sîreti temiz. Ermiş. Mânevî kudret ve kuvvet sâhibi. Mağlub edilmesi mümkün olmayan ve dâima gâlib olan mânâsında Cenâb-ı HAKK'ın bir ismidir.


Kur'ân-ı Kerim'de ALLAH, peygamberi ve müminleri azîz âyeti vardır:


يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ


Resim--- “Yekûlûne le in reca’nâ ilel medîneti le yuhricennel eazzu min hel ezell(ezelle), ve lillâhil izzetu ve li resûlihî ve lil mû’minîne ve lâkinnel munâfikîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne) .: Hâlbuki asıl izzet ALLAH’ın, Rasûlü’nün ve mü’minlerindir. Fakat Münâfıklar bunu bilmezler.
”(Münâfıkun 63/8)

Gerçek İzzeti ANlamak;
HAKK (celle celâluhu)nun kemâl, izzet, yücelik, celâl, azamet ve kudret sıfatlarını anmak!
Nefsin ana vasfı (sıfatları ve temel özellikleri) olan;

Fakriyetini (fakîrliğini)
Acziyetini (âcizliğini)
Zilletini (zillet; izzetin, sistemin sahibine ait olduğunu)
İlletini (varlığının sebeblere bağlı ve izâfî olduğunu) HAKK Celle Celâluhu’dan gayrisi her şey gibi eriyip, çürüyüp sebeblerin sonunda yok olucu olduğunu) bilip başını içine çekmektir!

Yoksa
NEFS, Azizliği kendinin sanıp;
Abdliğini bırakıp,RABBElbisesi (sıfatları) giyinir (güyâ-hâşâ) ve azamet, kudret, varlık, zenginlik, izzet, şeref ve ebedîlik sahibiymiş gibi korsanlığa ve eşkiyâlığa kalkışabilir...

Çâresi RABBu’l- Âlemin SÖZünü Rahmeten li’l- Âlemin SESinden DUYmak ve UYmak İnşâe ALLAH!…


آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ

Resim---“Âmene'r-rasûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî ve'l-mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr(masîru): Peygamber, RABBi tarafından kendisine indirilene îman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri ALLAH a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "ALLAH'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey RABBimiz, affına sığındık! Dönüş Sana'dır" dediler.
(Bakara 2/285)


لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Resim---“Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih(bihî), va’fu annâ, vagfir lenâ, ve'r-hamnâ, ente mevlânâ fensurnâ ale'l-kavmi'l-kâfirîn(kâfirîne) : ALLAH her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. RABBimiz! Unutursak veya hatâya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey RABBimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey RABBimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlâ'mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!
(Bakara 2/286)

Ama unutmamalıyız ki:


Resim

رَبَّنَا إِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ


Resim---“Rabbenâ inneke câmiu'n-nâsi li yevmin lâ raybe fîh (fîhî), innallâhe lâ yuhlifu'l-mîâd (mîâde) : RABBimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak olan sensin. ALLAH asla sözünden dönmez.”
(Âl-i İmrân 3/9)

Resim

"ALLAH'ım! Geçmiş nesiller içinde Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e salât et! Rahmetini ihsân eyle! Sonraki nesiller içinde Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e salât et! Rahmetini ihsân eyle! Peygamberler içinde Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e salât et! Rahmetini ihsân eyle! Rasûller içinde Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e salât et! Rahmetini ihsân eyle! Hesab ve karar gününe kadar yüce toplanma yerinde (mele'i-a'lâ içinde), her vakit ve her zamanda Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e salât-u-selâm eyle!"


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

5- EL-MELİKU ALLAH celle celâluhu

Resim

6- El MÂLİKU'L MULKİ ALLAH celle celâluhu

Resim

El-Melik ve El-Mâlik İsimleri bir şeye sâhib ve mâlik olup elinin altında olarak tek başına tasarruf etmek demek olan mülk (melk-milk) kökünden türemiş olup, ALLAH-U ZU'L-CELÂL'in halkettiği maddî-manevî âlemlerin mutlak hâkimi ve kudret sâhibi oluşunu bildiren kadim bir sıfattır.

Zâhirde ->Mülk ->El Melikü’l- Mülk
Bâtında ->Meleküt ->El Mâlikü’l- Melekût..

Resim

El-Meliku : Mülk ve Melekut Sâhibi. Hâkim-i Mutlak. Sistemin Sâhibi. Eşyâ, olay ve herşeyde mutlak tasarruf ve mülkün Sâhibi. Sünnetullah Sâhibi Sultan. Mülkünü idâre eden mutlak Melik olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL.

EL-MELİK ismi zâtı, sıfatı, isimleri ve fiilleri ALLAH-U ZU'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir.
Bütün sistemi kapsayan mülkiyyet, kudret, tasarruf ve idâresinin sınırsız ve mutlak olduğu, arz, semâvât ve melekut âlemlerine nisbet edilmektedir.
Pek çok hadîs-i şerîfte de geçmektedir.

El-Ganiyyu, El-Kadir, El-Kahhâru, El-Mâlike'l- Mülki, El-Kaviyyu, El-Kayyûmu, El-Muktediru, Es-Samedu ve El-Vâcidu gibi isimlerle de kapsama ve tamamlama sıfatî özelliği bulunan bir Esmâu'l-Hüsnâ'dır.

Kur'ân-ı Kerîm'imizde
ALLAH celle celâluhu’ya nisbet edilerek El-Melik celle celâluhu ismi 6 âyette geçmektedir;

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا

Resim---“Fe teâlallâhu'l-meliku'l-hakk(hakku), ve lâ ta’cel bi'l-kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî ılmâ(ılmen) : Gerçek hükümdar olan ALLAH, yücedir. Sana O'nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur'an'ı (okumakta) acele etme ve "RABBim, benim ilmimi artır" de.
(TâHâ 20/114)


فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ

Resim---“Fe teâlallâhu'l-meliku'l-hakk(hakku), lâ ilâhe illâ hû(huve), rabbu'l-arşi'l-kerîm(kerîmi) : Mutlak hâkim ve hakk olan ALLAH, çok yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş'ın sâhibidir.
(Mu'minûn 23/116)


فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍ

Resim---“Fî mak’adi sıdkın inde melîkin muktedir(muktedirin) : :Çok kudretli, mülkünün sonu olmayan (ALLAH)ın yanında doğruluk makamındadırlar.
(Kamer 54/55)


هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Resim---“Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, el-meliku'l-kuddûsu's-selâmu'l-mû’minu'l-muheyminu'l-azîzu'l-cebbâru'l-mutekebbir(mutekebbiru), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne) : O, öyle ALLAH'tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mülkün sâhibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. ALLAH, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir.(Haşr 59/23)

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

Resim---“Yusebbihu lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sâhibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan ALLAH'ı tesbih eder.
(Cuma 62/1)

SeBBeHa: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. Akl-ı Silm bilir ki ATOM yaratıldığı günden beri durmadan dönmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbınınKun feyekunolduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım.


مَلِكِ النَّاسِ

Resim---“Meliki'n-nâs(nâsi) : İnsanların Melîkine (mutlak sâhip ve hâkimine),(Nâs 114/2)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: " ALLAH katında en düşük isim (kulların kendileri için kullandıkları), Melikü'l- Emlâk (mülklerin mâliki) ismidir. ALLAH Tealâ'dan başka Mâlik yoktur!" buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 114; Müslim,Edeb 20-2143; Tirmizî, Edeb,65-2839; Ebu Davud, Edeb, 70-4961)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Mâliku'l-Mulki : Sâhib. Malı elinde bulunduran. Bir şeyin mülkiyetini elinde tutan. Mülkün mutlak sâhibi olan. Halkettiği küllî şey-mülkünün Hakiki ve Mutlak Mâliki ve Sâhibi olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL.

Kur'ân-ı Kerîm'imizde ALLAH celle celâluhu’ya nisbet edilerek Mâliku'l-mulki celle celâluhu ismi 2 âyette geçmektedir;


مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ

Resim---“Mâliki yevmi'd-dîn(dîne) : Din gününün Mâlikidir.
(Fâtiha ¼)


قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Resim---“Kul'illâhumme mâlike'l-mulki tû’ti'l-mulke men teşâu ve tenziu'l-mulke mimmen teşâ’(teşâu), ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’(teşâu), bi yedike'l-hayr(hayru), inneke alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun) : (Rasûlum!) De ki: Mülkün gerçek sâhibi olan ALLAH'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadîrsin.
(Âl-i İmrân 3/26)

MülkullahınkûnemriylefeyeKûNeşyâ veyâ olay olarak mevcud gözükmesi AKLımız içindir.

Vacibu’l- Vücûd’dan, gölge vücûd- AKıL için mevcûd gözükmenin ilk adımı;

ŞE’ENULLAHta Sünnetullahın İşleyişi, Murâdullahın EMRullahla Takdirin Tecellîsi:KûN! OL!dur.
İnsan AKLının ihata edebileceği-kapsayabileceği
Şey, Olay, Zaman ve ZANN dan münezzeh olan ALLAH celle celâluhu;
Plan-proje yapmak, eski yarattıklarını kullanmak-bakım onarım yapmak, dün-buğün-yarından da münezzeh olarak:
feyeKûN—Derhal OLur!
Ulûhiyyet-Rubûbiyyet- Rahmânîyyet- Rahîmiyyetten;
Zâhirde Mâlikiyyet.. Hareket..
Bâtında Melekiyyet.. Hareke… “OL!”uşmakta her ÂN ve YENİden Yaratıp durmak Şe’enullahtır Şehâdet Âleminde…

Melk'ten türeyen bâzı kelimeler;


Meleketu : Meleke, istidât, kabiliyyet.
Meleke : Mâlik olmak.İstila etmek. Hükmetmek
El Mâliku : Mutlak mülk sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL. Padişah. Melik.
Emleke : Bir şeyi birine mülk eylemek.
Melku : Serbest irâde. Pâdişah. Melik
Mülku : Mülk.Üzerinde tasarruf yetkisi bulunan sâhib olunan şey. Temlük. Mal. Yer. Bina. Hüküm ile bir şeyin zabt ve tasarrufu. İzzet, azamet, şevket. Bir şeyin dış yüzü. İnsanın sahip ve mâlik olduğu şey. Akıl sâhiplerini tasarruf etmek. Mâlik olmak
Mâlik: Sâhib. Malı elinde bulunduran. Bir şeyin mülkiyetini elinde tutan. Her şeyin sâhibi olan ALLAH. Cehennem zebânilerine hâkim ve onları idâre eden meleğin adı.
Mülkiyyet: Mülk sâhibliği
Melekûtu: Ruhlara has âlem-i gayb. İzzet ve saltanatı ALLAH-U ZU'L-CELÂL'e ait özel mülkü. Mülküllah.
Memleketu: Memleket.
Memlûku: Köle.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
EL MELİKÜ celle celâluhu ZEVKİ:

İnsan olarak, EL MELÎKÜ esmâsına mutlak mazhar olan Rasûlullah Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'den, lâyık olan ümmetine lâzımınca yansıma olunca bu esmâ sırrı onu sultân eyler.
Kalb ve kalb ülkesinde fıtraten nefsinin askerleri olan; hevâ-heves-tamah-hırs-şehvet
(her türlü aşırı arzu ve istekler) ve gazab (hırs ve şehvet yerine getirilmeyince duyulan nefsânî ve şeytânî öfke, kin, garez ve düşmanlık ifratları) terorist gibi iken, hakkın ve hayrın köleleri hâline getirilir ve şerîatın emrettiği yerli yerinde kullanılır.
Benlik ülkesinin halkı durumundaki el, ayak, göz, kulak, cinsel organ, kalb v.s. ise emr âleminden tertemiz gelen ruhun sadece Livechillah
(Allah rızası için) düstüruyla saâdet ve huzura kavuşurlar.
"Ben, ben!..." deyip duran nefs; kâinâtın Mutlak Melikini tanır, hayâ eder, haddini bilir ve lâzımı-lâyıkı işleyerek hakkıyla kulluğa başlar.
Evlenmeyi helâl, zinâyı haram bilerek şehveti kullanır.
Bâtıla ve şerre gazablanır v.s...
Bütün bu dinî, dünyevî ve uhrevî ni'metlerde velîyy-i nimetimiz olan; Muhabbet, Merhamet, Hürmet ve Hasbî Hizmet kaynağımız Efendimiz Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e medyûn-i şûkran
(şükran borçlusu) olduğunu anlar ve ona göre davranır...
Bu anlayışını, inancını ve şuûrunu fiilen yaşayışına aktarır.
ALLAHu Tealâ'dan gayrısını
(mâsivâ) asla Melik bilmez ve boyun eğmez!.
Mutlak Melîk olan Mevlâ
(celle celâluhu)'muzun şeref ve haysiyetini alnında taşır ve hâşâ kimsenin ayağı altına sermez.
Günde 5 vakit, kırk kere şeref secdesinde Rabbü'lâlemîn'e tertemiz olarak arzeder.
Şuûrsuzca ve sonsuz sayıda teyp gibi zikir çekmenin ise açıkça yanılğı olduğunu bilirsiniz!.

Resim

Resim


Besmelemizle başlayan Fâtiha Sûremiz ALLAHU ZÜ’l-CELÂL’in;
Uluhiyyet, Rububiyyet, Merhametiyyet (Rahmâniyyet-Rahîmiyyet) ve Mâlikiyyetiyle;
Tek-Eşsiz
El İLÂH ALLAHU ZÜ’l-CELÂL Oluşunu resmedersek:

Resim

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Mülkiyyet lafzullah ALLAH celle celâluhu çözümünde de görülür;

Resim

ALLAH celle celâluhu İsm-i Şerîfi, İsm-i Zât, İsm-i Hass'tır. Lafzullahtır.
Sadece ALLAH celle celâluhu'ya aittir.
Harf-i Târifsiz tek esmadır ve târifi de yoktur ve tüm târifleri yutar.
Varlığı zorunlu, lâzım ve hamde lâyık olan Zât-ı Hakk'ın özel esmâlarının tümünü kapsayan ZÂT ismidir.
Tüm Esmâü'l-Hüsnâ'yı cem’ eden bohçadır.
Tercüme edilemez. Tefsir edilebilir.

ALLAH-LİLLAH-LEHU-HU...
Bütün Sıfat-ı Kemâliyeyi cem' eder.
ALLAH celle celâluhu, Kur’ân harfleriyle Elif-Lâm-Lâm ve He den teşekkül eder:
Zevk ediyoruz ve asla hükmetmiyoruz.
“Böyledir” demiyoruz da “böyle görüyoruz!” diyoruz:


1-) Dört harfin tümü beraber ALLAH celle celâluhudur.
ALLAH celle celâluhu lâfzının gerçek târifi hiç yapılamadı ve yapılamayacaktır da.
Çünkü ALLAHcelle celâluhu İsm-i Şerîf kelimesi tüm Sıfatullah ve Esmâ-ül-Hüsnâyı içinde toplayan câmidir.
Bohça gibi ve kapsayıcıdır.
ULUHİYYET ismi olup gerçek ilmi Zâtına mahsus ve bildirdiği kadar bilinebilmektedir.
Herkes kendi oturduğu yer ve yönden gördüğünü söylese de aynı yer ve yönde sen otursan çok başka şeyler görüp söyleyebilirsin.
Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu’a ulaşan yollar, nefeslerin sayısınca çoktur.
Anlamına hadis-i şerîfini okumuştum ama mesnedini şu anda bilemiyorum.

ŞERÎAT-ı Rasûlullah da yâni Şerîatullahda ALLAH celle celâluhu ismi şerîfi esastır ve âyettir.
Âyette; Elif, Elif ve Be, Be dir.
Yorum ve hikmet değil âyet esastır.
Bu ise sonsuz insan için ana ve yeterli şart olan şerîat kuralları için çok mükemmel bir yoldur ki sırât-ı müstakîmdir.

2-) Elifi kaldırırsak LİLLAHi (lâm-lâm-he) kalır.
Ki bu Herşey ALLAH için anlamındadır.
Emânet ve İmânın esası olan şerîatten sonra halisen muhlisen ALLAH Teâlâ için soyut-somut fiil işlemek erdemi olan Tarikat (yollar) bölümüne geçilmiş demektir.
Elbette anlatma zorluğu var...
Vites değiştirir gibi 1. vitesden 2. vitese geçmek gibi değil de: Delikanlı Mehmetden aklı başında olgun Mehmete geçiş gibi düşünmeliyiz.
Zâten şerîat diğerlerini kapsayan Kab hükmünde olup, ağacın dış kabuğu gibidir ve mutlaka şarttır.

3-) Bir Lâmdaha kaldırırsak Lehû kalır.
Ki O’na ait,O’nun demektir. Bu ise MÂRİFETtir...
Herşey ve herkes Onun mülkü ve malıdır.
Mahlûkatın Meliki (Sahibi) ve Mâliki (yöneticisi); “Mâliki yevmi’ddin veyâ meliki yevmi’ddin dir.
İki okuyuş da caizdir. “Lehû sırrını anlayan Âriftir.

4-) Son Lâmı da kaldırırsak: “Hû-Hüve-O kalır.
Ki Hakkul-HAKKtır.

Biliyorsunuz günü gelince bu âlemde mahlûkat olup da muhatab olacak bir nefs kalmayınca, EL KAHHAR (Kahredici, gücü ile helâk edici, yok edici) olan ALLAHU ZÜ’l-CELÂL:

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---“Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevm(yevme), lillâhil vâhidil kahhâr(kahhâri) :O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır."
(Mü’min 40/16)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH kıyâmet günü arzı (yer tabakalarını) Kudret eline alır (kabzeder) semâyı (gök tabakalarını) da sağ eline (içine) dürüp büker, sonra (mahşer ehline) MELİK BENİM (Kâinâtın Mâlikiyim) ! Nerede yeryüzünün melikleri (kralları?)” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; İbni Mâce, Mukaddime, 192; Buhârî, Zümer Sûresi tefsiri; Müslim, Sıfatü’l-Kıyâme babı)


Hadis-i şeriflerde çokça buyurulmuştur el Melik ALLAH celle celâluhu..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Günde yüz kere, Lâ ilâhe illallah, el-melikü’l- hakku’l- mübin, Muhammedü’r- Resulullah, sadiku’l- vâdi’l- emîn!” diyen, fakirleşmez, zenginleşir, kabirde kendisine yoldaş olur, Cennetin kapısını da açmış olur.”
(Hatib)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir kimse günde yüz defa “Lâ ilahe illallahül melikül Hakkul Mübin” derse, bu onun için fakirlikten eman ve kabir yalnızlığından kendisine yoldaş olur ve bununla zenginliği celb etmiş(kendine çekmiş) ve Cennetinde kapısını çalmış olur. "
(İmam Ali (r.a)'den; Ramuz el Ehadis S. 433)


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Bir NEFS ki;
Kendisine tanınan bu Merhamet (nasrullah) ve Muhabbet (fethullah) fırsatını iyi kullanıp;
Semiğnâ ve ateğnâ
İyyake na’bûdû ve iyyake nestain
Şimdi duyduk ve derhâl uyduk: “ALLAH’ımız, RABB’ımız, Rahmânu’r Rahîmimiz, Melikimiz ve Mâlikimiz biz ancak ve ancak, sadece Sana kulluk ederiz. Ve yardım ve inâyeti (ihsânı) sadece Senden dileriz.” diyen nefs!

Kaza-Kader, İrade ve Meşiyetinde mutlak tek olan Rabbü'l-âlemin şu Muhteşem ve Muazzam, şaheseri olan kâinâtı ve insanoğlunu;

Ulûhiyyeti,
Rübûbiyyeti,
Merhamiyeti ve
Mâlikiyeti (melikiyeti) (Fâtiha 1/1-4)
Bilinsin ve Zât-ı HAKK'ına kulluk edilip her şey kendisinden dilensin diye halk ettiği açıkça ortadadır.

Herşey ve herkes O'nun mülkü ve malıdır.
Mahlûkatın Meliki (Sahibi) ve Mâliki (yöneticisi);
Mâliki yevmi'ddin veyâ meliki yevmi'ddin dir...

d-) "Mâliki yevmmi’d-din" (Fâtiha 1/4)

Din gününün Sahibi.. Ceza gününün Sahibi.
Mâlikiyyetini ilân buyuruyor ALLAH Teâlâ...

Mâlik: bir şeye sahib olandır.
Melik: mal sahibi, mülk sahibi, hükümdar olandır.
Her iki oluş da Mâlikü’l-Mülk ve Melikü’l-Mülk olan ALLAHÜ ZÜ’l-CELÂL’in mâlikiyyette vahdetini bildirir.
Din: ALLAH’a inanma ve bağlanmadır.
Din: nurun dâim oluşudur.
Abd ile RABB arasındaki bağdır.
Var oluş- yaşayış ve imtihan sonucunu içerir...

Cezâ: imtihanda yapılanın (kesbin) karşılığıdır.
Bu sistemin tesis sebebi insanın kulluk denemesidir...
Cezâ günü ise işlenen Emrullah’ın sonucunda Muradullah’a ulaşıp-ulaşamadığının belirleneceği Tevhid Terazisinin ve mahşer miz’ânının kurulup zerre kadar hayr ve şerrin görüldüğü seriü’l-hisab sahasıdır.


يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---“Yevme hum bârizûn (bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevm(yevme), lillâhil vâhidil kahhâr (kahhâri) : O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır." (Mü’min 40/16)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Azîz kardeşlerim el Mâlik celle celâlihu kimmiş görelim:

1- El Rahmânü’r Rahîm olan ALLAHÜ ZÜ’l-CELÂL, FATİHA-i Şerîfesine besmeleyle başlıyor.
Beden içinde derc olan nefse, kalbe ve ruha
Ulûhiyyet ini ilân buyuruyor...
Ulûhiyyet Tevhidine şâhid olabilmek için imtihanda olduğumuzu ihtar ediyor...
Ulûhiyyetin Künhü, hakikati ve gerçek bilgisi
İlmullahdadır. Biz ise Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bildirdiği edebi içinde bilebiliyoruz.

2- İnsan nefsine ve içindekilerine Rübûbiyyet ini ilân buyurup, Elest Bezminde verilen ilk sözü (Rübûbiyyet Tevhidini, Ahdullahı) hatırlatıyor.
İnsan
aklının; RABB’ini aramasını, Hakkı ve hayrı bâtıl ve şerden ayırıp ilme dayalı iradesini ortaya çıkarıp Rabbü’l-âlemin’e Abd olduğunu bilmesini ikâz ediyor.

3- Merhametiyyet ini ilân buyurarak bu muhteşem sistemin var edilmesinin ve insanın ilginç imtihanının temelinde Merhamiyyetullahın yattığını (olduğunu) bildirip insan kalbinin dünyaya dönük kapısına Er Rahmân celle celâluhu Rahmâniyyetini, âhirete dönük kapısına ise Er Rahîm celle celâluhu Rahîmiyyetini yazıyor.
Kalb ise Muhammedî merhamet yuvası oluyor...
Rahmetenlil-âlemin Medinesi gibi...

4- Din gününün Mâliki olarak, kendi halkettiği zaman dilimleri de dahil herşeyin ve herkesin Sahibi ve Meliki olduğunu Mâlikiyyetini ilân buyuruyor ve emr âleminden olan ruhu uyarıyor ki sahiblik, Sistemin Sahibine mahsustur.
Bu âleme çıplak giren çıplak çıkar ve canım dediği de
O’nundur...

Muhammedî i’tikadın 4 direği budur.
Bu dört hususu aynı zamanda Abdullah da olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gözüyle gören ve özüyle inanan
Muhammedî mükerremlik, Mükemmellik, Muhteşemlik ve Mübâreklik, Mukaddeslik Şuûruna ulaşanlar;
Benlikten vazgeçip Bizlike kavuşanlar;
Kısacası, bir bedende
“Bile” olan sen, ben, o iken BİZ olup Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kalbine dolanlar,
Kevser Havuzunda buluşan damlalar, susar da;
Derya sallallahu aleyhi ve sellem konuşur Rabbü’l-âlemin’e... Teslimiyyet Tevhidi ile ilâhi istikamette ALLAHÜ ZÜ’l-CELÂL’e rızayı arza gidiliyor...
Agâh ol! Uyanık dinle! Uyuma!

Biliyorsunuz ki her şeyin Evveli, Âhiri, Zâhiri ve Bâtını olması halkedilişin gereğidir. Yeter ki yerli yerine oturtabil...
Bir atomda (zerrede), kâinâtta (kürrede), bir mikrob canlısında, tek hücreli amipte ve Sistemin sahibi ALLAH'ü Tealâ da dahi böyledir. Ne varki ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'de mutlakiyyet ulûhiyyeti gereğidir.
Evveli, Âhiri, Zâhiri, Bâtını kendisidir ve Zâtîdir.
EL HADİD (Demir-Hududu çizen) sûresinde :



سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Resim---" Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm. Lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), yuhyî ve yumît(yumîtu), ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun).:Göklerde ve yerde bulunan herşey ALLAH'ı tesbih etmektedir. O öyle güçlüdür, öyle hikmet sahibidir.Göklerin ve yerin mülkü onundur. Hem diriltir, hem öldürür. Hem O, herşeye gücü yetendir. O, ilk (EL EVVEL) ve sondur (EL ÂHİR); görünen (EL ZÂHİR) ve görünmeyen (EL BÂTIN) dir. Ve O her şeyi bilendir." (Hadid 57/1-3)

Ebu Hüreyre'den rivayetle Hz. Fatıma radiyallahu anha Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek bir hizmetçi taleb etmişti. Resulullah ona: "Şu duayı oku(man senin için hizmetçi edinmenden daha hayırlı)" dedi: "Allahım! Sen yedi semanın Rabbi, Arş-ı Azam'ın Rabbisin. Sen bizim Rabbimiz ve herşeyin Rabbisin. Tevrat, İncil ve Furkan'ı indiren, tohum ve çekirdekleri açansın. Her şeyin şerrinden sana sığınıyorum. Her şeyin alnından yapışmışsın (dizginleri senin elindedir). EVVEL sensin, senden önce bir şey yoktur. ÂHİR sensin, senden sonra da bir şey kalmayacak. Sen ZÂHİRsin, senin üstünde bir şey mevcut değildir. Sen BÂTINsın, senin dışında bir şey yoktur. Benim borcumu öde, beni fukaralıktan kurlar, zengin kıl." buyurdu.
(Tirmizi, Da'avat 68, (3477); İbnu Mace, Dua, 2 (3831)


Subhâne (masdar olarak) : (İsrâ 17/1)
Sebbaha (geçmiş zaman kipi olarak) : (Hadid 57/1; Haşr 59/1; Saf 61/1)
Yu Sebbihu (şimdiki zaman olarak) : (Cuma 62/1; Tegâbûn 64/1;Haşr 59/24) 7 yerde ve tüm zaman dilimlerini kapsayan bir tesbih etme...

Sebehâ: yüzmek, Subhanallah demek. Sebbaha (mübalağa ile) ALLAH'u Tealâyı tenzih ve takdis etmek.
Zerrenin (atomun) ve kürrenin (kâinâtın) bir saniye durmaksızın takdir edilen yörüngede ve şartlarda kimseye dayanmadan (mesnedsiz) parmak izleri gibi tek başlarına (RABB'larıyla başbaşa), sonsuz felekler içinde yüzüp durmaları...
Her hücrenin hayy haykırışı...
Doğuştan-ölüme bir kere bile susmadan tevhid tıklayan kalbler...
Herşey; her zaman, her yerde ve her hâlde herkesle beraber sistemin sahibi AZÎZÜ'R RAHÎMÜ'l-SUBHAN ALLAH Tealâ yı maddî (somut) ve mânevî (soyut) noksanlık, benzetme ve zıddı var sanmalardan uzak kılıyorlar. Canlı şâhidleriyiz diyorlar...
"Zâtında, Sıfatında, Esmâsında, Fiilinde ve Hükümlerinde münezzehtir..." müezzinleri!..


El Evvelü :
Resim
EL Âhiru :
Resim
El Bâtinu :
Resim
Ez Zâhiru :
Resim
El Kadîru :
Resim
El Hakîmü :
Resim

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »


Resim

Resim---"ALLAH göklerin ve yerin nurudur." (Nur24/35)

İlk sebeb Nurullah'ın Nur-u Muhammed yansımasıdır ve zâhir MÜLKiyyetin HaBBesi-Tohumu Temelidir.
"Rahmetenlilâlemin" SıRRı budur.
Nun Nurunun kâf kevnine geçişi...

Kûn Sırr-ı sıfırı...

Varlık sebebler zincirinin iki ucu O'dur.
O, ilktir sebebler O'ndan başlar.
O sondur neticeler, sonuçlar O'nda son bulur.
Te'lif (bir araya getirme) de ilk, teklif (sorumlu kılma) de sondur.
Zâhirin aslı O'dur.
Bâtının aslı O'dur...
Kısacası
"Lâ hüve illâ hüve..." Dost!
Uluhiyyetinin aslen ve zâten hakkı olan Kaza, Kader, İrade ve Meşiyyet sahibi Ulu Yaratıcı ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL,
Küllî MÜLKün Mâliki ve Meliki Rabbü'l-âlemin, muhabbetini seyrana sermek için merhameten mâsivâsını (Zâtından gayrısını) Zâtî plan ve programı içinde halketmiş, halkediyor ve halkedecektir.
Mânâ âlemlerinde tecellî eden kûn-fe-yekûn' la her varlığın aslî nefslerine (ruh) Rübûbiyyet Tevhidini takdim edip şehâdetlerine şâhid oluyor. Mâsivânın övünç kaynağı Âdemoğlu Übûdiyyet (kulluk) emânetini kabul edip Rabbü'l-âlemin'le kulluk antlaşması (Ahdullah) imzalıyor.
Bu ilk Rübûbiyyet Tevhidi sözünün isbatlanabilmesi için gerekli olan zaman, mekan ve imkan âlemi ile kulun kendi vücûdu (mevcûd) varedilmeye başlıyor.
Bir başka ifâde ile madde âlemi kûn-fe-yekûn' ları da başlıyor.
Çırılçıplak girip çıkacağı bu canların cengi hanında, imkânla imtihan meydanında son nefesle son sözü Uluhiyyet Tevhidi şehâdeti :

"Eşhedü en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedü enne Muhammeden abdûhu ve Resûluhu" olacak mı?
Son söz ilk sözü doğrulayacak mı?

Zât, sıfat, esmâ, eşya! Maddî-mânevî küllî şey!
Şeyler olan eşyanın halkedilişi!
Sonsuz sayıdaki şeyleri küllî şey buyurarak tek kaleme indirgeyen
HALLAKÜ'L-ALÎM'in şe'enullah şehrindeki kûn-fe-yekûn tecellî cünbüşü!

Resim---"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kânellahu ve lem yekûn mâahu şey'un : ALLAH vardı ve O'nunla birlikte hiçbirşey yoktu!
(Buhârî, Bedü'l-Halk1; El Hindî, Kenzu'l-Ummâl X-29850)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Cevfü'l-kâlemü bimâ hüve kâinun : Yazılmış bitmiştir, kalem kurumuştur."
(Keşfül Hâfâ I-398-1071)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Evvelü mâ halakallahu nurî, evvelü mâ halakallahu kâlemü, evvelü mâ halakallahu'l-akl : ALLAH'ın ilk yarattığı şey benim nurumdur, ALLAH'ın ilk yarattığı şey kâlemdir, ALLAH'ın ilk yarattığı şey akıldır."
(İ.Ahmed V/317; Keşfül Hâfâ I/311 (823,824,827);Hilyetül Evliyâ III-318)

Şimdi gönlüme geldi ki Fâtiha'nın ilk dört âyeti ile ibâdetin özü ve özeti Sıla Salâtı'n Naz-Niyaz namazında yaşanmaktadır:

Resim

1- Ulûhiyyet Kıyamında:
ALLAH'a celle celâluhu Fâtihası okunur. (namazın başka yerlerinde âyet, âyet-i celile olarak okunamaz, dua niyetiyle ayrı!)

2- Rübûbiyyet Rükû'sunda:
Nefsin baş eğip azametini tesbih ve takdis edişi.

3- Merhametiyyet Secdesinde:
a-) Rahmânîyyet secdesinde : Kalbin (zâhire dönük kapısında) nefsin yok oluşu ve RABB'isinin azametini ululayıp tesbihi...
b-) Rahîmîyyet secdesinde: Kalbin (bâtına dönük kapısında) nefsin yok oluşu ve RABB'isinin kudretini ululayıp tesbihi.


4-Mâlikîyyet Teşehhüdünde:
Beden, Nefs, Kalb ve Ruhun, mülkün Mâlikine; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize mi'râc hediyesi olan "Ettehiyyâtü" ile teşehhüdü, dirilmesi ve merhamette muhabbet mi'râcı.

Sanki,
Şerîat-ı Muhammedîyye,
Tarikat-ı Muhammedîyye,
Mârifet-i Muhammedîyye ve
Hakikat-ı Muhammedîyye merhaleleri gibi dört devrede;

DevrÂN,
SeyrÂN,
CevlÂN ve
HayrÂN hâli.

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Fâtiha Sûremiz ile;

Ulûhiyyet (ALLAH),
Rübûbiyyet (Rabbü'l-âlemin)
Merhametiyyet (zâhirinde Rahmâniyyet, bâtınında Rahîmmiyyet) ve Mâlikiyyet (dün, bugün, yarın, din gününün Mâliki) ine hamdimizi arzediyoruz.
Kulluğunu kabul ettiğimizi ve ne istersek sahibimizden isteyeceğimizi kabul ve ilân ediyoruz.


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir buyruğunda insanın en iç ve kesin sahib çıktığı nefsine gölge mülkiyetten vaz geçmesini buyurarak Mülkiyyeti Sahibi ALLAH celle celâluhuya tevbeyle teslimi emreder.


Tevbe: geçmişdeki eksik, noksan, kusur, hata ve günâhlar için RABBımıza dönmek ve özür beyânı arzetmektir. Bağışlanma dilemektir. Kul hakkının tevbesi ise, halkın hakkını burada ödemektir. Şimdi ise; bu yasak, hatalı ve yanlış işleri yapmamak. Yarın için ise asla yapmamaya candan gönülden azmetmektir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah (meahu), nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr (kadîrun): Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, "Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin" derler.” (Tahrîm 66/8)


Nasuh: (mübalağa ile) çok nasihat edici demektir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, zinâ suçundan isteğiyle recmedilen Maiz için: “Öyle tevbe etti ki tevbesi tüm Medine ehline taksim edilse hepsine yeter!” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Estağfirullahe'l-Azîme'llezî lâ ilâhe illâ hüve'l-Hayyu'l-Kayyumu ve etubu ileyhi tövbeten abdin zâlimin linefsihi lâ yemlûkü li nefsihi mevten velâ hayaten velâ nüşûran : Kendisinden başka ilâh olmayan diri olan, herşeyin yönetimini elinde bulunduran yüce ALLAH'tan mağfiret dilerim. Kendisine zulmeden gerek hayat gerek ölüm ve gerekse tekrar dirilme bakımından kendi nefsine mâlik olmayan bir kulun tevbesi ile tevbe ederim." buyurmuştur.

(Ebu Dâvud, Vitir 26,Hudud 9; Tirmizî, Daavat 17,117; Darimî, Hudud 6)

KûN! OLuşumunda Nurundan MÜLKünü-Eşyasını VAR eden ALLAH celle celâluhu…

Resim

İlliyyinden Esfeline indirilen ve İnsan Sûretinde ve AKILLı yaratılan BİZler için yerde göklerde;
Bedenen, Nefsen, Kalben ve Ruhen ALLAH celle celâluhu Nurundan-Nefsinden-Vechinden’dan başkası yoktur.

Lâ ilâhe İllâ ALLAH MuhaMMeder- Resûlullah

TEVHİDullah..
Sistemin kurulmasına, yürütülmesine ve sonuçta AKLı olanların hesaba çekilmesinde,
Dünyada, Dinde ve Âhirette TEK TEMEL TEVHİDullahtır..


Resim

Aziz kardeşlerim;
Kur'ân-ı Kerimimizin Besmele Anahtarına KûN feye KûN Kilidi OL-AN FÂTİHAmızda bUYurulan;
Uluhiyyeti ilân eden HUve ve ALLAH celle celâluhu Esmaları,
Rububiyyeti ilân eden El RABB celle celâluhu Esması,
Merhametiyyeti ilân eden Er Rahmân ve Er Rahîm celle celâluhu Esmaları,
Mâlikiyyeti ilân eden El Melik ve El Mâlik celle celâluhu Esmalarımızı elden gönülden geldiğince Kur'ân-ı Kerim mesnedleriyle izaha azmettim.
Kur'ân-ı Kerim ve iki Hadis listesinde olan tekrarsız 140 esmamaızdan kalanları HARF Sırasına göre şerh edelim
inşae ALLAH!..

Ulu ALLAH celle celâluhumuzdan hayırlı sıhhat ve zaman vermesini ve,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Şeriat-ı GaRRasına Hasbî-HaBiBî Hizmette harcamımızı kalblerimize ilham etmesini can u gönülden Niyaz ederim, dualarınızı beklerim..
Elhamdulillahirabbil- âlemîn

Es SALLat ü ves- SELLâmu aleyKE Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!..


Resim

26. SALÂVÂT-I ŞERÎFE
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 158&t=3141

TÜRKÇESİ:Allâhümme salli ve sellim alâ Seyidine Muhammedin nurikellamii Resim Ve Mahzari sırrikel hâmii Ellezi tarazte bicemâlihil ekvân Resim Ve zeyyente bibehceti cellâlihil evân Resim Ellezi fetahte zuhurel âlemi min nuri hakikatihi Resim Ve hatemte kemâlehu bi esrâri nubuvvetihiResim Fezaherat suverul husni min feydihi fi ahseni takvimResim İz levlâhuve mâ zaherat lisuretin aynun minel ademirramimResim Ellezi mâ isteğâseke bihi câiun illa şebia velâ zam'ânun illa raviye vela hâlifun illa emine vela lehfânun illa uğiseResim Ve inni lehfânun musteğisuke estemtiru rahmetekel vâsiate min hazâini cudikeResim Feeğisni yâ rahmanu ResimYâ men iza nazara biayni hilmihi ve afvihi lem yezhar fi cenbi kibriyâi hilmihiResim Ve azameti afvihi zenbun Resimİğfirli ve tüb aleyye ve tecâvez anni yâ kerimu yâ Allah.

MÂNÂSI: Ey Rabbim, parlayan nûrun olan, cemâliyle varlıkları, kâinatları süslediğin, bütün zamanları celâlindeki neşeyle bezediğin, hakikatinin nuruyla âlemleri görünüre açıp çıkardığın, kemâliyle Kendi nübüvvetinin sırlarını hitâma erdirdiğin ve böylece ahseni takvîm biçiminde onun feyzinden güzelliğin sûretlerini aşikâr edip açığa çıkardığın, Seyyidimiz Muhammed Mustafa (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver. Şâyet o olmasaydı çürümüş, unufak olmuşların bu yokluğundan hiçbir pınar suret kazanıp zuhur etmezdi; ki bu pınardan aç olanlar doyar, susuz olan kanar, korkan eminliğe kavuşur, ciğerleri susuz olanlara ondan rahmet yağmurları indirilip imdât edilir. İşte ben, bir ciğeri susayan; Senden rahmet yağmurlarını indirip imdât etmeni diliyorum, bana cömertliğinin hazinelerinden geniş rahmet yağmurlarını indiriver, bana imdât ediver!. Ey Rahman, Ey hilim ve affedicilik gözüyle baktığında, hilminin kibriyâsı ve affediciliğinin azameti yanında hiçbir günahın açığa çıkmayacağı, zuhur etmeyeceği yüceler yücesi, bana mağfiret ediver, tövbemi kabul ediver ve benden sadır olan günahlarımı müsamahayla karşılayıver! Ey o en cömert olan, Ey Allah!

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

7- El ADLU ALLAH celle celâluhu

Adl kelimesi Kur'ân-ı Kerimde çeşitli türevleriyle birlikte 28 âyette geçmektedir.
Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, fiillerinde ve halkettiği her şeyde mutlak adaletli olan
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in sözünün âdil olduğu beyân buyurulmuştur.
sadece bir âyette
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in adalet sıfatı olarak kullanılmış sözünün adaletli olduğu ifade edilmiştir.

وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---Ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih (kelimâtihî), ve huves semîul alîm (alîmu) :"Rabb'inin sözü, doğruluk (sıdkân) ve adalet (adlen) tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. o işitendir, bilendir." (En'âm 6/115)

Her müslümana farz-ı AYN olan Cuma Namazımızda İmam-Hatiblerimizin Hutbede sonunda muhakkak okudukları âyet-i celilede:

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagy(bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne) : Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

Resim

El Adlü : Hakkaniyet ve adâlet üzere olan, zulmetmeyen.
İ'tidal üzüre olup ifrat, tefrit ve hevâsız olan...
Hükmünde hakk olan, doğruluktan ayrılmayan ve âdiller âdili olarak da tek olan. Mutlak âdil, asla zulmetmeyen zulmü kullarına da yasaklayan, hakkaniyyetle hükmeden, hakkı söyleyen ve hakk olanı lâzım ve lâyıkınca yapan
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Mutlak, Hakiki, Sınırsız, Sonsuz Adaletli, Zâten ve ASLen ÂDİL ALLAH celle celâluhu.

Adele : Âdil olmak. İnsaf etmek. Aralarını denk tesviye etmek. Eşit muamele etmek.
Adule : Doğru dürüst olmak. Âdil olmak.
İ'tedele : İ'tidal. Mutedil, ılımlı, orta olmak. İki hâl ortası olmak. Düzgün, doğru ve istikâmet üzere doğru olmak.
Adl : Adalet, zûlmün zıddı, doğruluk, güvenilirlik. Misil, eş, bir şeyin mukabili olan karşılık. Fidye. Beraberlik..
Adl :Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek. Doğruluk. Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek. Meyletmek.
Udul : meyletmek. Dönmek. ki Dalal: Hakk'a dönemeyendir.
Muadele : Muadele, denklem, denge, muvazene.
Âdil : Âdil, adaletli.



الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِم يَعْدِلُونَ
َResim---“El hamdu lillâhillezî halakas semâvâti vel arda ve cealez zulumâti ven nûr(nûra), summellezîne keferû bi rabbihim ya’dilûn(ya’dilûne).: Hamd semaları ve arzı yaratan, zulmeti ve nuru var eden Allah'a mahsustur. Sonra da kâfirler, Rab'lerine (başka şeyleri) eş (denk, adl) tutuyorlar.” (En’âm 6/1)

وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Resim---“Ve in tâifetâni minel mû’mînînektetelû fe aslihû beyne humâ, fe in begat ihdâhumâ alel uhrâ fe kâtilûlletî tebgî hattâ tefîe ilâ emrillâh(emrillâhi), fe in fâet fe aslihû beynehumâ bil adli ve aksitû, innallâhe yuhıbbul muksitîn(muksitîne) : Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.” (Hucurât 49/9)

ALLAH celle celâluhu, El ADL Esmasının ÂDEMoğlunda ve ÂLEMlerde tecellîsi maddî-manevî mutlak anlamda adaletli ölçüyle yaratıldığını AKILlara sergilemektedir.

الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
Resim---“Ellezî halakake fe sevvâke fe adelek(adeleke) : Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı.” (İnfitâr 82/7)


Adele: itidal üzere mutedil, dengeli, adaletli, düzgün ölçülü.

Her hücre ve zerre mutlak mizan üzeredir.
Aynı yapıdaki tırnak ve saç hücrelerinin devamlı uzama proğramına rağmen diş ve kaş hücrelerinin haddinde durması lâzım ve lâyık ADLdir.
Zerre-atom ve kürre-kâinâtın her AN AYNı İlahî ŞE’EN içinde dönüp durması ezel-ebed mizanı adalettir.
Her ŞEY-e ne lâzım ve lâyıksa can-cisimde tezyin-donatılmış ve tezvin-ölçüsünde kılınmıştır.
Aslanın parçalayıcı dişleriyle kovalamasında, ceylanın uçan ayak toynaklarıyla kaçmasında İlahî Denge ve Düzen ADALETi gizlidir..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

İmkanla KULluk imtihanı olan İnsan Nefsi-Aklı için, tüm varlığın hizmetine sunulması İlahî ölçü-İlahî adalet ve hikmettir..

وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh (minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne) : Bir de göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini (Allah) kendi katından sizin hizmetinize bağladı. Şübhesiz ki bunda, düşünecek bir kavim için ibretler var.” (Câsiye 45/13)

İmkanla KULluk imtihanında olan İnsan Nefsi-Aklı için,
“Hakkı DUY-Hayra UY! SonUÇ CeNNet..” ve “Bâtılı DUYan-ŞeRRe Uyan ceheNnem..” ilahî ADL tecellîsidir.
Tevhidi TERCİH temelinde tecellî eden hayatımızda Eşya-Olay-Zaman ve Düşünce Sistemi ADL üzere yaratılıp durmakta her AN ve bu nedenle ALLAH celle celâluhu Seri’u’l-Hisabdır ve Kulluk İmtihanı ESASı ADALETtir:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû kavvâmîne lillâhi şuhedâe bil kıstı ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin alâ ellâ ta’dilû. I’dilû, huve akrabu lit takva vettekûllâh (vettekûllâhe) innallâhe habîrun bimâ ta’melûn (ta’melûne) : Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Mâide 5/8)

Adalet, eşitlik demek değildir. Adalet: dengeli yapmaktır.
Haksız yere adam öldürmek için bıçak saplayan Câni-Eşkıya ile, derdine son vermek için kalbini açıp kapatan Doktor-Evliya işlemde beraber-eşitiş ama, adalette farklıdırlar..


El HaKK ve El ADL esmalarının tecellîsinde, ALLAH celle celâluhunun tekvin tertibinde;
KûN! HAKtır ve feyeKûN ADALETlidir..

Yarattığı Külli ŞEYi kendi Lâzımlığında Merkezine koyan ve Muhitte kendine mahsus Lâyıklıkta yaşatan.. Takdirdeki hikmeti seyrettiren ALLAH celle celâluhu…

Akıl için ana ilke olan Hukuk ve Adalet El ADL tecellisidir.

Adl; doğru olmak, doğru davranmak, adaletle hükmetmek mânâlara gelen bir masdardır. Ayrıca, "doğruluk, hakkaniyet ve adalet" anlamlarıyla isim olarak kullanıldığı gibi, "çok adil" anlamında sıfat olarak da kullanılır.
Yalnız bir âyette ALLAH celle celâluhunun sözünün adaletli olduğu belirtilir:

وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---Ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih(kelimâtihî), ve huves semîul alîm(alîmu) : Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir.” (En'âm 6/115)

Er RaBB, El HaKK, El Hayy ve El Hüve celle celâluhu HaYYat Tecellisini, sanki Manevî 4 Unsur gibi düşünürsek,
El ADL celle celâluhu tecellîsi küllî ŞEY için;
Hikmet, İnayet, Merhamet ve Adalet TEMELidir.
Küllî Şey, Merkezde-Muhitte ve Menşe’de-Mahşerde İlahî Mizân üzeredir.
Yaratılan her ŞEY’in Özünde;
Salıvermek, Bırakmak, Koyuvermek, Serbest bırakmak, Serbest olup her tarafta bulunmak ve de insan NEFSi için ebeden yaşayacakmış ZANNı verilmesi anlamına gelen
ITLAK ÖZ-elliğini dengeleyen manevî UNSUR El ADL tecellîsidir.

Isının-ışığın sonsuz yayılma fıtratı yanında incir çekirdeğinden, tek hücreli Amipden File kadar her canlının mutlaka ÜREme arzusu mutlak Adalet kapsamındadır..

Ve Mühendisliğin temelde El ADL Esması zuhuru oluşundan Teknik Tasavvuf dediğimiz MuhaMMedî Melâmetin SeYrÂN SeYRinde;
AKIL Bazında Tek Şeyin, tek boyutun ve aklın algıladığının NOKTa oluşu,

“NOKTAnın harketinden doğru, DOĞRUnun hareketinden Düzlem, DÜZlemin hareketinden HACIM doğar” 3 Boyutunda donan AKIL, ERidiğinde görecektir ki:
“AKLın en doğru dediği ASLında en az EĞRİ olandır!”
İstediği kadar; doğru, elips, parabol, hiperbol, helis, evolvent, spiral, fraktal vs. DEsin dursun son UÇta, AKIL Düzleminde EL ADL DAİREsini GÖRecektir!..


Atom Çekirdeği Merkez NOKtasının Sabitliği ve etrafında DÖNülen oluşu, Proton ve elektronların eşit sayıda DENGEli Düzeni,
Merkez-KAÇ kuvvetiyle Atarken, Merkez-ÇEK Kuvvetiyle Bir YÜRÜngede kalarak DÖNüp durması,
İnsandaki Ten, Kan, Can ve İZ’AN Dengesi-Düzeni,
30 dercede sıtma tutup ateşler içinde donan, 45 derecede buza soksan da yanan insan BEDENi için 37 derecelik vücud ısısının ADalet ceNNEti oluşu,
SU-yun, Sıfır derecenin eksi tarafında DONma, artı tarafında ERİme NOKTAsının Ortasındaki NÖTR Çizgi İlahî Kevn Terazisinin DİLİ gibi El ADL Tecellîsidir..


Bir damlacık Meni-spermden-sudan yaratılan insanoğlu BeBeğinin, Doğduğundaki vücud ölçüleri belli-sabit bir oranda büyümemektedir.
E sayısı, pi sayısı, altın oran vs.. TÜMMü, TAMMlama DEVResinde EVResindedir..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Yeni doğan BeBeğin başının 2, kollarının 4, gövdesinin 3, bacaklarının 5 katı büyüklüğe ulaşması lâzım, lâyık ve SEViyeleme ADALET-idir ALLAH celle celâluhunun…

ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---“Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne) : Sonra onu “seviyeledi-düzeltip bir biçime soktu” ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?” (Secde 32/9)

Aklen sonsuz fezâda Dönüp duran ve mutlaka tek HACM olan KÜResel yapıdaki Zerrrelerin –Kürrelerin kendilerinde ve aralarındaki Tekvin Mizanı-Yaratılış Denge ve Düzeni El ADL Tecellîsinin İlahî Kanunlarıdır..
Sözün özü her ŞEY’e iç-dış gereken-lâzım ve lâyık olan Sünnetullah Şe’eni giydirilmiştir ki bu ADALETULLAHtır..
İslam Dinimizin Olamazsa Olmazı
ÂHİRETte Mahkeme-i Kübra ADALETİ ve Hesab TERAZİsidir.
Bu İmkanla İmtihan ÂLEMi Dünyadan gelip-geçen sayısız NEFSlerin son-uçta ADALet Eleğinden geçmek için dünyanın dönüş hızı olan 1600km/saat hızla Ölüme Koşularındaki her Nefeslerinin HAKkı ADALEttir..

MuhaMMedî Şuuru BİLen,
MuhaMMedî Nuru BULan,
MuhaMMedî Sürurda OLan,
MuhaMMedî Onuru YAŞamak şerefinin işareti;
Her nefsin Fıtrî Maverası OL-AN Hakikat-ı Muhammediyyesinin Ez Zâhir zuhuru İlahî ADALET içinde yaşamaktır..

Muhammedî HaYYatın Kur'ân-ı Kerim 4 lüsünü;

Resûlü BİL,
Tevhidi
BUL,
Adaletli
OL
Kıyameti-mahşerini YAŞA.. olarak GÖR-ebiliriz.
Onun içindir ki Âdem ve Âlem için,
Kûn! HaBBesi Kur'ân-ı Kerim iken Feye KûN Şe’ÂN Şeceresi-ağacı Kâinâttır ve OL-ANlar İlahî Mizan-ı Mutlak içindedir.

Kur'ân-ı Kerimimizde 152 yerde geçen “mizan” sadece Rahmân Sûresinde;


وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ
Resim---“Ven necmu veş şeceru yescudân(yescudâni) :Bitkiler ve ağaçlar secde etmektedirler.” (Rahmân 55/6)

Gözüken ağaç , tohumu ve bu tohum içindeki sonsuz tohumların el ADL Secdesi Şeceretü’l- ZEVK Zinciri zuhurudur..

وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ
Resim---“Ves semâe refeahâ ve vedaal mîzân(mîzâne) :Bak şu güzel göğe, onu yükseltti, mizanı koydu ki,” (Rahmân 55/7)

أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ
Resim---“Ellâ tatgav fîl mîzân(mîzâni) :Sakın mizanda 'haksızlık ve taşkınlık yapmayın.'” (Rahmân 55/8)

وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
Resim---“Ve ekîmul vezne bil kıstı ve lâ tuhsırûl mîzân(mîzâne) :Tartıyı adaletle tutup doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın.” (Rahmân 55/9)

Sanki 4 âlem mizanı buyurulmakta gibi 4 âyette…

El ADL celle celâluhu, İsmullah olarak; çok âdil, asla zulmetmeyen, hakkaniyetle hükmeden, haktan başkasını söylemeyen ve yapmayan" anlamına gelir.

El Adl İsm-i Celîli, hem Ali kerremullahi veche hem de İmam-ı Azam kaddesallahu sırrahu İsm-i Azam olarak gösterdikleri isimlerdendir.
Üstad sâid Nursî kaddesallahu sırrahu ise bu İZi İZleyerek;
El Adl, El Kuddüs, El Hakem, El Ferd, El Hayy ve El Kayyum İsimlerini İsm-i Azam olarak bildirir.
Bir Gönül Neş’esi, Şe’en Şefaatçisi ve İlahî Kabuliyyet Kapısı olan İsm-i Azam için,


Resim---Sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemimiz: "Kim ki, İsm-i Azam'la dua ederse Allah ona icâbet eder, onunla istenirse verir." buyurmuştur-duyurmuştur..
(Tirmizi, Daavat 65, (3471); Ebu Davud, Salat 358, (1493).

Hülasa, yerin ve göklerin Nuru olan ALLAH celle celâluhunun her AN Yeniden Yaratığı DÂİMiyyet-KÂimiyyet Zinciri Zuhurunda El ADL İsm-i Şerifi ana, temel ve esastır ki, bu sistemin yıkılış kıyametine kalkışı da ADALET-in yok oluşu demektir.
Bu her insan ve toplum için hayatta da böyledir.

İnsanlarda merhamet, devletlerde Adalet kalmamışsa Kıyameti çoktan kopmuş bil!” dediğimiz budur.

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Aziz kardeşlerim;
Önemli oluşundan dolayı detaylıca baktık El ADL İsm-i Şerifine inşae ALLAH!..
ALLAH celle celâluhu El ADL Tecellîsiyle;
İç-Enfüslerimize MuhaMMedî Merkez Keyfiyeti Kevseri,
Dış-Âfaklarımıza MuhaMMedî Muhit Kemiyyeti Keremi Lutf ü İhsAN EYlesin!..
Ümmet-i MuhaMMedi,
“BİZ BİR-İZ” içinde; Halis-Muhlis, Sıddık-Âdil MuhaMMedîlerden kılsın İnşae ALLAHu Elhamdulillah!..

ResimYâ Rasûlullah!.

üMMet EYle!
hiMMet EYle!
MeDeD EYle!
ziMMMet EYle!..

ZEVK 4663

ŞeFâatın ŞiFâmız Kıl!. TeVHiD Resim Terazi TADİL-i
HaŞR ü NeŞRin MuhaMMed
-i.. MevCÛDat-ın MuADİL-i
İfrat
Tefrit Resim İtidali.. CeLÂLül- CeMÂL KeMÂL-i
YÜREĞİN
-de YAŞAT BİZ-e ZÂT-ında, NeFSül- ADİL-i..


10.11.11 20:26
trstkk..brsbrs..


TA’DİL: (Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek. Hafifletmek. Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak.
MuADİL: Müsâvi, eşit, denk. Fiz: Eş değer.
İfrat: Haddinden geçmek. Pek ileri gitmek. Takatinden ziyade iş vermek. (Tefrit'in zıddı).
Tefrit: Ortalamanın yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak. Normalden aşağı olmak. (İfratın zıddı).
İ’tidal: Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. Yumuşaklık. Uygunluk. Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet arasında mutavassıt olmak.


Resim

SALÂVATÜ'S-SAÂDETİ

Salâtü's-saâdeti de denilen bu salâvâtı okuma hususunda gönül ehli: “cuma günleri çokça okuyanlar dünya ve âhiret saadetine ulaşır” demişlerdir. Saâdet salâvâtını cuma günleri çokça okuyan dünya ve âhirette saâdete ulaşır "İnşallahurahman".

Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedîn ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehli beytihi Resim Adede mâ fi ilmillahi Resim Salâten dâimeten bi devâmi mülkillah.

MÂNÂSI: ALLAH'ım! Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e ailesine, ashabına ve ehli beytine; selâm, salât, teslimiyet ve bereket ulaşım arzumuzu ulaştır. ALLAH'ın ilminde olanların adedince ve ALLAH'ın mülkünün devâmınca bir salâtla...”

http://www.muhammedinur.com/salavat.php
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

8- EL AFÜVVÜ ALLAH celle celâluhu

Resim

El Afüvvü : Afv'dan feûl babında bir kelimedir. Bu bâb mübalağa ifâde eder. Günahları çokça bağışlayan, Hiçbir sorumluluk kalmaksızın, çok affedici olan, affı seven, affeden, suç işlememiş gibi yapan. Çok afveden, bağışlayan ve kullarının hata, kusur ve günahlarını silip gideren ALLAHU ZÜ'L-CELÂL.

Resim

Afv (silmek, gidermek, yok etmek, bağışlamak, kusur ve günahı affetmek) kökünden mübâlâğa ifâde eden sıfat isim.
Kur'ân-ı Kerîm'de 5 âyette Afüvvü'l-Gafûr olarak, 1 âyette ise Afüvvü'l- Kâdir ismiyle geçmektedir.
Bu ikili geçişler ise Affetmenin önemini pekiştirir.


El Afüvvü : Hiçbir sorumluluk kalmaksızın, çok affedici olan, affı seven, affeden, suç işlememiş gibi yapan. Çok afveden, bağışlayan ve kullarının hata, kusur ve günahlarını silip gideren ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Afâ : Silinmek. Gizlenmek. Günahını afvetmek, bağışlamak.
Afiyet : Afiyet. Sıhhat. Selâmet. Kuvvet.
Affû : Nafakadan arta kalan. Lütûf. Mâruf. Fazilet.
İffet : İffet. Adi şehvetleri terketme. Cesedin temizliği.
Afîfe : İffetli kadın.

ResimEl Afüvvü celle celâluhu’nun, Kur'ân-ı Kerimimizde toplam beş yerde Allah Teâlâ’yı niteleyen bir isim olarak geçtiği âyet-i celîler:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَقْرَبُواْ الصَّلاَةَ وَأَنتُمْ سُكَارَى حَتَّىَ تَعْلَمُواْ مَا تَقُولُونَ وَلاَ جُنُبًا إِلاَّ عَابِرِي سَبِيلٍ حَتَّىَ تَغْتَسِلُواْ وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مِّنكُم مِّن الْغَآئِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ takrabûs salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû. Ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum minel gâiti ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum. İnnallâhe kâne afuvven gafûrâ(gafûran) : Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahud kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nisâ 4/43)

فَأُوْلَئِكَ عَسَى اللّهُ أَن يَعْفُوَ عَنْهُمْ وَكَانَ اللّهُ عَفُوًّا غَفُورًا
Resim---“Fe ulâike asâllâhu en ya’fuve anhum. Ve kânallâhu afuvven gafûrâ(gafûran) : İşte bunları, umulur ki Allah affeder; Allah çok affedicidir, bağışlayıcıdır.” (Nisâ 4/99)

إِن تُبْدُواْ خَيْرًا أَوْ تُخْفُوهُ أَوْ تَعْفُواْ عَن سُوَءٍ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيرًا
Resim---“İn tubdû hayran ev tuhfûhu ev ta’fû an sûin fe innallâhe kâne afuvven kadîrâ(kadîran) : Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphesiz Allah, affedicidir, güç yetirendir.” (Nisâ 4/149)

ذَلِكَ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِهِ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنصُرَنَّهُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
Resim---“Zâlik(zâlike), ve men âkabe bi misli mâ ûkıbe bihî summe bugıye aleyhi le yansurennehullâh(yansurennehullâhu), innallâhe le afuvvun gafûr(gafûrun) : İşte böyle; her kim kendisine yapılan haksızlığın benzeriyle karşılık verir, sonra aleyhine 'azgınlık ve saldırıda' bulunulursa, Allah, mutlaka ona yardım eder. Şüphesiz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır.” (Hac 22/60)

الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنكُم مِّن نِّسَائِهِم مَّا هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ إِنْ أُمَّهَاتُهُمْ إِلَّا اللَّائِي وَلَدْنَهُمْ وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنكَرًا مِّنَ الْقَوْلِ وَزُورًا وَإِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
Resim---“Ellezîne yuzâhirûne minkum min nisâihim mâ hunne ummehâtihim, in ummehâtuhum illellâî velednehum, ve innehum le yekûlûne munkeren minel kavli ve zûrâ(zûren), ve innellâhe le afuvvun gafûr(gafûrun) : İçinizden zıhâr yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır.” (Mücadele 58/2)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Afüvv: Yok etmek, silmek, gidermek, bağışlamak, kusur ve günahı affetmek, fazlalık, artık, çoğalmak, temiz ve helâl mal anlamlarına gelen AFV masdarından mübalağa ifade eden bir isimdir.
Rabbul-âlemin tüm kullarına karşı, El Afüvvü olan ALLAH celle celâluhudur.
KûN! Rububiyyet- feyeKûN Ubudiyyet HaYYatı içinde;
Kullarına ihsan ettiği takat
-güç-kuvvet ölçüsünde yükümlülük getirmiştir.
Faydalarına olanları helal, zararlarına olanları yasak kılması..
Hayat şartları gereği kesin hükümler olmasına rağmen kulun lehine ruhsat edip hafifletme ve kolaylaştırmalar buyurması.. ölmeyecek kadar domuz eti yemek vs.
Kalblerimize her hata ve kusurumuzdan sonra pişmanlık hissi vermesi, tevbeye yöneltip istiğfar talebi doğurması..
Kulluk hâli, hatalarımızı-günahlarımız görmezden gelip, gizleyip, örtmesi ve hatta hataya gidişimizi engellemesi..
Kötülüklerimize kefaret olacak nice iyilikler yapmamızı kalblerimize ilham etmesi.
Kulları için ZÂTen, Keremen ve Lutfen ZORluk istememesi:

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---“Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn(teşkurûne) : Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara 2/185)

Nesfsimizi israf edip kendimiz zulmetsek dahi, ALLAH celle celâluhu’nun rahmetinden asla ümit kesmememizi emreder:

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---“Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu) : (Benden onlara) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir." (Zümer 39/53)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH Teâlâ: “Rahmetim gazabımı geçmiştir!” buyurdu” buyurdu.
(Buhârî, Tevhîd, 22, 28; Müslim, Tevbe, 15.)

İşte bunların tümü de ALLAH celle celâluhunun El Afüvvü Esması tecellîlerindendir.
Burada bir inceliğe dikkat çakmeliyiz ki
;

Mağfiret; günahın , hatanın, kusurun cezasının örtülmesidir ki kendileri örtü altında bekler bu ise Abd ile RABBı Teâlâ arasında yine de bir perdedir.
Aff da ise; günah, hata, kusur ya silinir yok edilir veya hayrlar ile değiştirilip tebdil edilir..

Kur'ân-ı Kerimde Afv kökünden bazı fiiller de Allah Teâlâ’ya isnad edilmiştir:
Bakara 2/52; Ali İmran 3/152,155; Nîsâ 4/153; Mâide 5/95,101; Tevbe 9/43

Yine Kur'ân-ı Kerimde Afv kökünden bazı fiillerin insanlara da isnad edilmiştir:
Bakara 2/109,237; Âl-i İmrân 3/134, 159; Nisâ 4/149; Maide 5/13; Teğabün 64/14..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Hadis-i Şeriflerde de çokça geçmektedir El Afüvv celle celâluhu Esması:

Resim---Ebu Bekri’s- Sıddk radıyallahu anh: “Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, namazın âhirinde okumak üzere bana bir dua tâlim buyur!” dediğinde:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şöyle dua et:
“Yâ Rabb! Muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; yani çok günah işledim. Günahları ise ancak sen afvv ü mağfiret edersin. Hakkıyle gafur ve rahim ancak sensin. Beni kendi indinden bir fazl u keremle afvv ü mağfiret eyle ve bana lutf u ihsanınla merhamet eyle. Yani benim istihkakım olmayarak mahza fazl u kereminle cehennemden halas edip cennet ve cemaline kavuştur!”
(Buharî, Ezan, 149, Deavat, 16)

Resim

Resim---Kadir Gecesinde nasıl duâ edeceğini soran Âişe Annemize Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ım Sen Afüv’sün, affı seversin. Beni affet!” de” buyurmuştur.
(Riyâzü’s-Sâlihîn, 1192)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah, Afüvvdür (affedicidir) affı sever!" buyurdu.
(Müslim, Birr, 157)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah'ım! Şüphesiz Sen affedicisin, kerimsin, affı seversin, beni affet" diye dua etmiştir
(Tirmizî, Deavat, 85).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah'ım! Beni affet. Çünkü sen Afüvv'sün, Kerîmsin!” buyurdu.
(Taberânî)

El Afüvvü'l-Gafûrul-Kadîr olan ALLAH celle celâluhu akl-ı silm sahibi Müminlere de, affetmeyi EMR etmektedir.

İslamda Affetmek, bir kötülüğe aynıyla-eşitiyle cevab vermek değil de dinî bir fazilet ve izzet olduğu din kardeşliği esasıdır.
Kötülük yapana kötülük yapması hakkı ve gücü var iken onun islahına ve iflahına kapı açarak affetmek o kulun ÖZündeki Hakikat-ı Muhammediyye Sırrına ermişliği ölçüsüdür:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, şahsî kin, garaz, düşmanlık, düşmanlık, öç almak hislerinden tamamen uzak daima affedici olmuştur.

Taif’te taş yağmuruna tutanları, Baba Yurdu Mekke’den süren Kureyşlileri tüm kötülük edenleri affedip onlarahayr dua etmiştir:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ım! Kavmimi bağışla! Onlar bilmiyorlar!”
(Riyazü’s- Sâlihîn, 640.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ım, ümmetimi affet, çünkü onlar bilmiyorlar!”
(İbn-i Mâce)

Çünkü AFFı ALLAH celle celâluhu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e EMR etti:

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
Resim---“Huzil afve ve’mur bil urfi ve a’rıd anil câhilîn(câhilîne) : Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’râf 7/199)

AFFı, MuhaMMedî Şuur Sahibi Müslümanlara da EMRetmiştir:

وَجَزَاء سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِّثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
Resim---Ve cezâu seyyietin, seyyietun misluhâ, fe men afâ ve asleha fe ecruhu alâllâh(alâllâhi), innehu lâ yuhıbbuz zâlimîn(zâlimîne) : Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.” (Şûrâ 42/40)

وَلَا يَأْتَلِ أُوْلُوا الْفَضْلِ مِنكُمْ وَالسَّعَةِ أَن يُؤْتُوا أُوْلِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---Ve lâ ye’teli ulul fadlı minkum ves seati en yu’tû ulil kurbâ vel mesâkîne vel muhâcirîne fî sebîlillâh(sebîlillâhi), vel ya’fû vel yasfehû, e lâ tuhıbbûne en yagfirallâhu lekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun) : İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar; feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” (Nur 24/22)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ وَأَوْلَادِكُمْ عَدُوًّا لَّكُمْ فَاحْذَرُوهُمْ وَإِن تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---Yâ eyhuhellezîne âmenû inne min ezvâcikum ve evlâdikum aduvven lekum fahzerûhum, ve in ta’fû ve tasfehû ve tagfirû fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun) : Ey iman edenler, gerçek şu ki, sizin eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizler için (birer) düşmandırlar. Şu halde onlardan sakının. Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Teğabün 64/14)

وَدَّ كَثِيرٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّن بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّاراً حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ فَاعْفُواْ وَاصْفَحُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---Vedde kesîrun min ehlil kitâbi lev yeruddûnekum min ba’di îmânikum kuffârâ(kuffâran), haseden min indi enfusihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hakk(hakku), fa’fû vasfehû hattâ ye’tiyallâhu bi emrih(emrihî), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun) : Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” (Bakara 2/109)

الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
Resim---Ellezîne yunfikûne fîs serrâi ved darrâi vel kâzımînel gayza vel âfîne anin nâs(nâsi), vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne) : O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmrân 3/134)

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Resim---Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlik(havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn(mutevekkilîne) : O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şâyet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Âl-i İmrân 3/159)
Resim
Cevapla

“Kul İhvani Divanında Esmalar” sayfasına dön