EL HAKK (cc) ve HALK

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

EL HAKK (cc) ve HALK

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim


EL HAKK (cc) ve HALK

Azîz kardeşim,
Şimdi arz edeceğimiz hususların anlayış ve yaşayışında Mutlak İmâmımız,Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) olup, biz her hususta asla bir adım önüne geçmeyiz ve mutlaka izini izleriz.
Açıkçası şunu demek istiyorum:
Biz seyr-ü-sülûku kendi (kişisel) başımıza RABB'ımıza yolculuk ve bu mânevî yolda, makam, mertebe v.s. temini olarak anlamıyoruz. Bizim seyrimiz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e olup; O'nu bulup teslim olmaktır.
Sülukumuz ise Resûlullah(sallallahu aleyhi ve sellem)'in imâmlığına tâbi' olup ilâhî istikametteki bileliğimiz (Biz) dir. Bu inancımız o kadar kesindir ki bu sonsuz fezâda füzemiz, Muhammed (leyhi's-selâm)'ın kalbidir...
Kişisel yola çıkışlar, taşkınlık ve şaşkınlıktır. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i duymayış veKur'ân-ı Kerîm'e uymayıştır.
Daha doğrusu Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i gereği gibi tanıyamayış ve sevemeyiştir.
Zirâ:

Resim--- Abdullah İbni Hişam (radiyallahu anhu): Resûlullah (sav) ile beraberdik. Hazreti Ömer'in elinden tutuyordu. Ömer: "Yâ Resûlullah! Nefsim hariç seni herşeyden daha çok seviyorum!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sav): "Hayır! ALLAH'a yemin olsun ki beni nefsinden de daha çok sevmedikçe imân sahibi olamazsın!" buyurunca Ömer: "Şimdi seni nefsimde dahil herşeyden daha çok seviyorum" deyince Resûlullah (sav): "Şimdi imân sahibi oldun!" buyurmuştur.
(İmâm Ahmed, Müsned V-293)

Resim--- Enes İbni Mâlik (radiyallahu anhu): "Sahabe için Resûlullah (sav)'den daha sevgili bir kimse yoktur. Bununla beraber kendisi için ayağa kalkılmasından hoşlanmadığını bildirdikleri için onu gördüklerinde ayağa kalkmazlardı." demiştir.
(Tirmizî, Edeb 13-2754)

İşte Muhammedî sevgi ve edeb...

Akıllarımızın iyice anlaması ve ona buna muhtaç olmaması için vücûddan mevcûda, HAKK'tan halka, hakikatten hayale tenezzül tecellîlerini sadece bilgisel zevkler olarak arz edeceğiz İnşâallah...

Elbette anlatılanların anlaşılması ve yaşanması için letâiflerin Nur-u Muhammed ile çalışması ve görevlerini görmesi hârika olandır... ALLAH Tealâdan hidâyet, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den şefâat, Hakk Dostlarından himmet dilerken bizim de kalbî gayret içinde olmamız gerektiğini arz edelim...

HALK :

Kâinâttaki bir ŞEY olarak varlığı (kimliği, kişiliği, kendiliği) ve özellikleri:

Hadis : yokken var ve vaki' olan, hudüs eden, meydana çıkan, ilk defa vaki'olan.

Mümkün : varlığı imkana bağlı, olabilir, olabilen, gücü yeten biri tarafından olabilecek tavır ve tarzda tutulan. Varlığı için mekan şartı olan zeminî.

Zamanî : varlığı zamana bağlı olan, zaman içinde olmak zorunda olan, zaman, vakit, çağ ve devir içinde olan.

Fâni : ölümlü, geçici, gel-geç, muvakkat, kendi başına varlığı dâimi olmayan.

Nisbî : varlığı başkasına bağlı, başkasıyla ilgili ve öncekine göre göreceli olan.

İzafî : varlığı, bağlı olduğu gerçek varlığın kaza,kader,irade ve meşiyetiyle değişen.

İtibârî : kendi başına varlığını var edemeyen ve var sayılan şey...

ALLAHÜ ZÜ'l-CELÂL Kur'ân-ı Kerîm' de tüm mahlûkatını tek tek saymayıp tek kâlemde "Küllî Şey'in" (bütün ve tümel olarak) her bir şey buyurarak eşyâyı (şeyleri) bir "tek şey"e indirgeyerek muhatabı tek nesneye indiriyor...
Şey ise benlik (iyelik) giydirilip şühud âlemine sürülen nesnedir...
Herşey o şeydir...
Özellik ve güzellikleri ilâhî, fıtrî ve kesindir.
Cansız sanılan taşlar, bitkiler, hayvanlar, cinler, insanlar, melekler ve Arş da dahil bir "Şey"dir.
Mevcûdatın hayalî vücûdunun, gölge gibi (zıllî).
Mekana ve zamana bağlı nisbî, itibarî, kayıdlı, kasıdlı, tanınan imkanlarla cisimsel olduğunu, kafa gözü (basarı) olan her insan görebilir ve zâhirdir.

EL HAKK'ın (celle celâluhu) Varlığı:

Vâcibü'l-Vücûddur :
Varlığı lâzım ve lâyık olandır. Varlığın aslı, tek ve gerçek var olması icâbedendir.
Aklın önündeki seyrettiği, tüm duyu organlarıyla hissettiği ve sistemin mutlaka olması gereken gerçek ustası...
Mevcûdun ustası ve sahibi Vücûd-i Mutlak...
Vücûd-i Ahâdî...
Zâtı Cemâlînde müstagrak ve canların dâimî hayy olanı, canı...

Kadîm ve ezelîdir :
Öncesi asla bilinemez ve öncesiz olan kıdemli. Başlangıcı (ibtidası) olmayan, öteden beri (ezelî) vücûdu tek ve şahsına mahsus olan.

Bâki ve ebedîdir :
Dâimî Cûdîyyeti (ikrâm ve ihsânın bizzât kendisi oluş) ebedî olan Câvid, sonrasız, Lâ yemût (ölümsüz) ve sonsuz sürekli sermedî (sürekliliği Zâtından) olan...

Kaim ve Dâimdir :
Zamansız, mekansız, halsız ve târifsiz dâima var olan.
Evvel, âhir, zâhir, bâtının aslı olup, şu anda var olduğu halde görülemeyen gaybî olandır...
İnsan imtihanının püf noktası da gaybe imândır...

Ne acâibtir ki hayal gibi gözüken gayb âlemi değişmez kesin hakikat âlemi iken, hakikat gibi gözüken şehâdet (cisimler) âlemi gölge varlıkların gelip geçtikleri hayal âlemi gibidir...
Cisimler âlemini kafa gözü (basarı) olan her canlı görebilir iken, hakikat âlemini basar ve basîretini (gönül gözü) dürbün gibi kullanabilen (eşyânın hakikatini görebilen) Ulü'l-Elbâb ârifler görebilmektedir.

Gerek eşyânın mevcûd oluşu (izâfi, geçici ve iğreti olan cismi, vücûd giyinişi) ve gerekse insan nefsinin doğuş-ölüş arasındaki kemâlât ve şehâdet yürüyüşü (imtihan seyr-ü-sülûku), kula lûtfedilen hakaik (hakikatler) ve dekaik (incelik) ler demek olan hâl (oluş, olunuş, keyfiyet, durum, zevk ve hazz alış) dır. Ancak yaşanınca anlaşılır.
7 yaşındaki çocuğu evlendirip gerdeğe sokmak, evlilik ve sonucu için sadece bir musamere ve tiyatro oyunudur...
Hâl'in aklî ve nazarî izâhını, naklî ve pratik yaşayışa sürüklemek için arz ediyoruz...

Muhammedî Tasavvufta; âcizâne ben (birey ve mükellef bir kul olarak), hayatı; HAKK'ta, HAKK'tan, HAKK'a, HAKK'la seyr-ü-sülûk olarak anlıyor, inanıyor ve yaşıyorum.
"Nasıl ?" sorusunun cevâbı ise yukarıdaki sözüm; "Kur'ânî ve Muhammedî teslimiyet ve istikamet imtihanında Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e teslim ve tâbi' olarak HAKK'ta HAKK'tan, HAKK'a, HAKK'la istikamettir..."
HAKK'ta fenâ, HAKK ile bekâ, budur...

İnsanoğlu, bu imtihan içinde; öğretim, eğitim, tevhidi tenezzül ve tevâzu', kabiliyet, isti'dâd ve kaderi kadarınca eşyâyı (halkı) seyreder. Kimi basit bir cisim sanırken kimisi de içiriğini, hakikat ve inceliklerini inceler.
Ustasını arar ve bulur...
Resmini seyreder, ressam'a hayrân kalır...
Ressam, fırça ve resim gibi düşün...

Kimisi; halkı halk olarak seyrederken avam adını alır.
Kimisi; halkın (eşyânın) hakikatini (Hakku'l-HAKK'ı) Mutlak Vücûd-i AHAD'ı,Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in gözleriyle seyreder HABİBÎ'lerden olur...
Kimisi; nisbetler, izâfetler ve kesretler giyinip meydana gelen halkı (mevcûdu) tek ve gerçek olan "VÜCÛD"dan bilip; tecellî tezgâhının, tezgâhtarını küllî seyreden Ehlullah ve Evliyâullah olur...
Kimisi; halkı görmeksizin HAKK'ı görür sükran (sarhoş) yaşar, Ahrâr (hürler) olur.
Kimisi; halk içinde HAKK'la hayrân yaşar Ahyâr (Yârin yâri) olur.
Kimisi; HAKK'ta-HAKK'tan-HAKK'a- HAKK'la yürüyüşte halkın hasbî hizmetçisi ve Muhammedî EBDÂL'leri olup halden hale tebdil eder, gezer ve çocukla çocuk, deli ile deli, velî ile velî ve herşeyle o şeyce olur...
Olur da olur ve's Selâm...

Mevcûdların zâhirî örtüleri olan cisim, resim ve isimler sonsuzdur... Gerçek vücûd (tek ve eşsiz Ahadî ve Samedî) birdir ve mevcûdların hakikatı ve bâtınıdır.
Mevcûdat, küllî şey'in Kadîr olan EL HAKK (celle celâluhu)'nun tevhidi tecellî tezgâhının sonsuz esmâ desenli mallarıdır.
Bu Belâ Bazarına insanoğlunun imkanla imtihanı için sürülmüş şeylerdir (eşyâ).

Böylesine hassas bir konuyu insan aklına anlatırken, izâh zorluğunu takdir edersin.
Elbette benzetme, istidlâl, bilinenden bilenmeyene ulaşma yolları arayacağız.
Şimdi: "Bir toplu iğnenin ucu kadar incir çekirdeğini karşımıza muhatab olarak alıp konuşalım, soralım, dinleyelim ve anlayalım!" desem doğrudur.
"Ey küçücük ve zerrecik incir çekirdeği, nereden geliyorsun?" desem cevâbı:
"Benden önceki çekirdeğe, o ötekisine ve ilk çekirdeğe!" diyecektir.
"Nereye gidiyorsun?"sorusuna ise:
"Kıyâmetin kopuşuna şâhid olacak olan son torunum ve son incir çekirdeğine!" diyecektir...
Demek ki şu cisimler âlemindeki her zerre bu âlemden önceki evvelî,âhiri, zâhirî ve bâtınî mertebelerin zuhûrlarını kendi kişilik hakikatlerinde taşımakta ve devâmında bir zincirin halkalarından biri olmaktalar.
Yâni sen,senden sonraki neslinin Adem Babası gibisin...

Biliyorsun ki bizim aklımız ve anlayışımız; "ALLAH yoktan var etti!" sözüyle, ALLAH Tealânın Varlığı var iken bir de yokluk var imiş yakıştırmasını asla doğru bulmuyoruz!
"ALLAH Tealâ Var'ından var etti..." diye söylüyoruz.
Ve 4 unsur (toprak, su, hava, ateş) da O'nun ve dirilik (nefhâ) de O'nun...
Yokluk, insani bir tâbirdir ve ilâhî değildir. "
Böyle söylersek, mevcûdu var eden Vâcibü'l-Vücûd ile halk edilen mevcûd birbirine karışır da bazı akl-ı evveller ilâhlık iddia ederler!" diyenlere iki sözümüz var.
Birisi, Firavun etti de ne oldu?
Başkaları da yeltendi!
Elân nice tagutlar, yarım nefeslik hayatta nice heykeller dikti de ne oldu...
İkincisi ise Kur'ân-ı Kerîm'i iyice okuyun!..


(Kul İhvani Divanı)
Resim
Cevapla

“Kul İhvani Divanında Esmalar” sayfasına dön