4-) EL MELİKÜ(C.C.) - EL MÂLİKÜ(C.C.)

Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

4-) EL MELİKÜ(C.C.) - EL MÂLİKÜ(C.C.)

Mesaj gönderen aNKa »

-------------
EL MELİKÜ--------------- EL MÂLİKÜ


Bir şeye sahib ve mâlik olup elinin altında olarak tek başına tasarruf etmek demek olan mülk (melk-milk) kökünden türemiş ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in halkettiği maddî-manevî âlemlerin mutlak hakim ve kâdir sahibi oluşunu bildiren kadim bir sıfattır.

EL MELİK ismi zâtı, sıfatı, isimleri ve fiilleri ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir.
Bütün sistemi kapsayan mülkiyyet, kudret, tasarruf ve idaresinin sınırsız ve mutlak olduğu, arz, semâvât ve meleküt âlemlerine nisbet edilmektedir.
Pek çok hadîs-i şerîfte de geçmektedir.
El Ganiyyü,
El Kadir,
El Kahhâru,
El Mâlike'l- mülki,
El Kaviyyü,
El Kayyumü,
El Muktediru,
Es Samedü
ve
El Vâcidü gibi isimlerle de kapsama ve tamamlama sıfatî özelliği bulunan bir Esmâü'l-Hüsnâdır.

--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "ALLAH katında en düşük isim (kulların kendileri için kullandıkları), Melikü'l- Emlâk (mülklerin mâliki) ismidir. ALLAH Tealâ'dan başka Mâlik yoktur!" buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 114; Müslim,Edeb 20-2143; Tirmizî, Edeb,65-2839; Ebu Davud, Edeb, 70-4961)

EL MELİKÜ : Hâkim'i Mutlak.
Sistemin Sahibi.
Eşyâ, olay ve herşeyde mutlak tasarruf ve mülkün Sahibi.
Sünnetullah Sahibi...
Mülkünü idâre eden mutlak Melik olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

MÂLİKÜ'L-MÜLKİ : Mülkün mutlak sahibi olan.
Halkettiği mülkünün mutlak mâliki ve sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.


El meleketü : Meleke, istidât, kabiliyyet.
Meleke : Mâlik olmak.İstila etmek. Hükmetmek
El Mâlikü : Mutlak mülk sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL. Padişah. Melik.
Emleke : Bir şeyi birine mülk eylemek.
El melkü : Serbest irade. Padişah. Melik
El mülkü : Mülk.Üzerinde tasarruf yetkisi bulunan sahib olunan şey. Temlük.
EL melekûtü: Ruhlara has âlem-i gayb. İzzet ve saltanatı ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e ait özel mülkü. Mülküllah.
El memleketü: Memleket.
El memlükü: Köle.

EL MELİKÜ (celle celâluhu) ZEVKİ:

İnsan olarak, EL MELÎKÜ esmâsına mutlak mazhar olan Rasûlullah Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'den, lâyık olan ümmetine lâzımınca yansıma olunca bu esmâ sırrı onu sultân eyler.
Kalb ve kalb ülkesinde fıtraten nefsinin askerleri olan; hevâ-heves-tamah-hırs-şehvet (her türlü aşırı arzu ve istekler) ve gazab (hırs ve şehvet yerine getirilmeyince duyulan nefsânî ve şeytânî öfke, kin, garez ve düşmanlık ifratları) terorist gibi iken, hakkın ve hayrın köleleri hâline getirilir ve şerîatın emrettiği yerli yerinde kullanılır.
Benlik ülkesinin halkı durumundaki el, ayak, göz, kulak, cinsel organ, kalb v.s. ise emr âleminden tertemiz gelen ruhun sadece Livechillah (Allah rızası için) düstüruyla saâdet ve huzura kavuşurlar...
"Ben, ben!..." deyip duran nefs; kâinâtın mutlak Melikini tanır, hayâ eder, haddini bilir ve lâzımı-lâyıkı işleyerek hakkıyla kulluğa başlar.
Evlenmeyi helâl, zinâyı haram bilerek şehveti kullanır.
Bâtıla ve şerre gazablanır v.s...
Bütün bu dinî, dünyevî ve uhrevî ni'metlerde velîyy-i nimetimiz olan; muhabbet, merhamet, hürmet ve hasbî hizmet kaynağımız Efendimiz Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)'e medyûn-i şûkran (şükran borçlusu) olduğunu anlar ve ona göre davranır...
Bu anlayışını, inancını ve şuûrunu fiilen yaşayışına aktarır.
ALLAH Tealâ'dan gayrısını (mâsivâ) asla Melik bilmez ve boyun eğmez!...

Mutlak Melîk olan Mevlâ (celle celâluhu)'muzun şeref ve haysiyetini alnında taşır ve hâşâ kimsenin ayağı altına sermez.
Günde 5 vakit, kırk kere şeref secdesinde Rabbü'lâlemîn'e tertemiz olarak arzeder...
Şuûrsuzca ve sonsuz sayıda teyp gibi zikir çekmenin ise açıkça yanılgı olduğunu bilirsin!...


KUL İHVANİ
-ESMÂLAR-
Resim
Kullanıcı avatarı
senim
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 106
Kayıt: 21 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen senim »

Resim

Cenab-ı Hak buyuruyor:

"Hak melik olan Allah pek Yücedir, O'ndan başka İlah yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbidir." Mü'minûn, 116

Melik ismi, gerçek anlamda her yönüyle yalnız Allah içindir. Bu sıfat, Allah'ın diğer bütün kemâl sıfatlarının var olmasını zorunlu kılar.

Melik ya da malik olma, malik olunan şey üzerinde istenildiği biçimde tasarrufta bulunmayı gerektirir.

Bütün kainat Allah'ın mülküdür ve Allah mülkünde dilediği gibi tasarruf sahibidir.

İnsan yeryüzünde halife olduğu için, kendisine yeryüzü mülkü üzerinde izafi bir meliklik yetkisi tanınmıştır. (Alıntıdır)



Resim

Soru; İzafi Melik'lik sınırları kendine ait -EŞYA- da istediğin gibi tasarruf etmek midir? Peki bu tasarrufu eden gerçekte kimdir?

Tasarruf eden biz değilsek Halifetullah olmakla şereflendirilmiş İNSAN ın görevi nedir?

Bu tanım sizce de OL mayı DEĞİL, SAHİP OL mayı teşvik edip tetikleyen günümüz kültürüyle yapılmamış mı?

Gerçekte birşeylerin varlığına sahip çıkmak gizli şirk, şirk-i harfi yi açıklayan bir kuram değil mi? Ki eğer böyle ise MELİK ismi şerifiyle esma tekibi genişletilen insan NEYE SAHİPTİR VE NEYİN HÜDÜMDARIDIR?

Selam ve Dua ile...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/senim.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
senim
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 106
Kayıt: 21 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen senim »

Resim

Gerçek hükümdar” olan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin “Melik” ismi Kur’an-ı Kerim’de beş defa geçmektedir. Yusuf Suresinde Mısır kralı için “Melik” kelimesi kullanılmış. Bakara Suresi 246 da komutan Talut için yine “Melik” kelimesi kullanılmış.

Fatiha Suresinde ve Al-i İmran Suresi 26 da “Mâlik” ismi, Kamer suresi 55 de “Melik” ismi zikredilmiş. (Alıntıdır)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/senim.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
elifdostu
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 06 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen elifdostu »

Kainatta gerçek anlamda tasarruf eden EL MELİK olan ve mülkün sahibi ve yaratıcısı olan EL MALİK olan ALLAH(CC) olmakla beraber, İnsan ALLAHIN(CC) bir sırrı ("BEN İNSANIN SIRRIYIM, INSAN BENİM SIRRIMDIR" hadisi kudsisi gereğince) olması, ayrıca BİZ kelimesinin bir manası da ALLAH(CC) ın Esma, güç ve kudretlerinin insanda görünmesi (RABB oluşu) olduğundan her esmanın az çok(zatına mahsus isimler hariç: EL HALİK gibi) her insanda belli miktarda görünmektedir. Yalnız şu kadarını söyleyeyim ki EL MELİK ismi, başbakan ve cumhurbaşkanlarında ayrıca tüm velilerde diğer insanlara nazaran daha fazla görünmektedir. EL MALİK ismi de zenginlerde EL GANİ ve ER REZZAK esmaları ile birlikte daha ziyade görünmektedir. Velhasıl mülkiyet durumuna, tasarruf alanına bağlı olarak her insanda az dahi olsa vardır bu esma. Konu ile alakalı olarak ENE (ben) den de bahsedeyim:
Bediuzzaman SAİD NRSİ (R.A.) 30. sözden alıntıdır:
Ene, künûz-u mahfiye(gizli hazine) olan esmâ-i İlâhiyenin anahtarı olduğu gibi, kâinatın tılsım-ı muğlâkının(belirsiz tılsımının) dahi anahtarı olarak bir muammâ-yı müşkilküşâdır(çözülmesi zor sırdır), bir tılsım-ı hayretfezâdır(hayrete düşüren tılsımdır). O ene, mahiyetinin bilinmesiyle, o garip muammâ, o acaip tılsım olan ene açılır ve kâinat tılsımını ve âlem-i vücubun künûzunu(vücub aleminin hazinesini) dahi açar. Şu meseleye dair, Şemme isminde bir risale-i Arabiyemde şöyle bahsetmişiz ki:

Âlemin miftahı(anahtarı) insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken, hakikaten kapalıdır. Cenâb-ı Hak, emanet cihetiyle, insana "ene" namında öyle bir miftah(anahtar) vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar. Ve öyle tılsımlı bir enaniyet vermiş ki, Hallâk-ı Kâinatın künûz-u mahfiyesini(gizli hazinesini) onunla keşfeder. Fakat ene, kendisi de gayet muğlâk(anlaşılmaz) bir muammâ(sır) ve açılması müşkül bir tılsımdır. Eğer onun hakikî mahiyeti ve sırr-ı hilkati(yaratılış sırrı) bilinse, kendisi açıldığı gibi kâinat dahi açılır. Şöyle ki:

Sâni-i Hakîm, insanın eline, emanet olarak, rububiyetinin(RAB olmanın) sıfât ve şuûnâtının(tecellilerinin) hakikatlerini gösterecek, tanıttıracak işârat ve nümuneleri câmi(içeren) bir ene vermiştir-tâ ki, o ene bir vahid-i kıyasî(ölçü birimi) olup, evsaf-ı Rububiyet(RABlık vasıflarını) ve şuûnât-ı Ulûhiyet(İlahlık tecellileri) bilinsin. Fakat vahid-i kıyasî(ölçü birimi), bir mevcud-u hakikî(gerçekte var olan) olmak lâzım değil. Belki, hendesedeki(geometri) farazî hatlar gibi, farz ve tevehhümle(sanallık) bir vahid-i kıyasî teşkil edilebilir; ilim ve tahakkukla hakikî vücudu lâzım değildir.

Sual: Niçin Cenâb-ı Hakkın sıfât ve esmâsının marifeti(bilinmesi) enaniyete(benliğe) bağlıdır?

Elcevap: Çünkü, mutlak ve muhit birşeyin hududu ve nihayeti olmadığı için, ona bir şekil verilmez; ve üstüne bir suret ve bir taayyün vermek için hükmedilmez, mahiyeti ne olduğu anlaşılmaz. Meselâ, zulmetsiz, daimî bir ziya(ışık) bilinmez ve hissedilmez. Ne vakit hakikî veya vehmî bir karanlıkla bir hat çekilse, o vakit bilinir.

İşte, Cenâb-ı Hakkın, ilim ve kudret, Hakîm ve Rahîm gibi sıfât ve esmâsı muhit, hudutsuz, şeriksiz olduğu için, onlara hükmedilmez ve ne oldukları bilinmez ve hissolunmaz. Öyleyse, hakikî nihayet ve hadleri olmadığından, farazî ve vehmî(sanal) bir haddi çizmek lâzım geliyor. Onu da enaniyet yapar. Kendinde bir rububiyet-i mevhume(sanal RABlık), bir mâlikiyet, bir kudret, bir ilim tasavvur eder, bir had çizer, onunla muhit sıfatlara bir hadd-i mevhum(sanal hat) vaz eder. "Buraya kadar benim, ondan sonra Onundur" diye bir taksimat yapar. Kendindeki ölçücüklerle onların mahiyetini yavaş yavaş anlar.

Konu daha devam etmekte, ancak esma ile bağlantısını anlatacak miktarını aldım, merak eden kardeşlerimiz SÖZLER kitabından 30. sözü okuyabilirler. Senim kardeşimizin sonlarda sormuş olduğu şirk-i hafi ile ancak şunu derim ki, insan herşeyi Allah(CC) tan bilse bu beladan korunmuş olur, yoksa dediğiniz gibi gizli şirk pek çok şeyde vardır: bir ağrı kesici ilaç alırız, "Allah şifa verdi" yerine "Novalgin olmasa ağrım geçeyecekti"(!) al sana gizli şirk!!! Bir başka örnek de DERMAN hocamızdan: "Yalanda ŞİRK vardır. ŞİRK ne demektir. Allahı(CC) aynı işe ortak yapmaktır.[Bu lafı anlarsan] en büyük sırrı anlamış olursun. Fenafillah olursun."(Kardeşler burada anlamayacak bir şey yok! Hiç kimse Allahın(CC) dışında olmadığı gibi, RABBından da ayrı olamaz!!!) Allaha(CC) emanet olunuz Muhammedi(SAV) CANlar...
Âmaya renk tarif etme,
Siyahtan gayrını blmez,
Aşığa DOST'tan bahsetme,
ALLAH'tan gayrını bilmez...
Kullanıcı avatarı
senim
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 106
Kayıt: 21 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen senim »

MELİK



Allahu Teâlâ'nın güzel isimlerinden biri.
Hükümdar ve kral anlamında bir kelime.

Me-Le-Ke' fiilinden gelir. Me- le-ke', malik ve sahip
olmak' demektir. Kelime, hem bir şeye sahip olmayı, hem de
kuvvetli olmayı çağrıştırır. Sahip ve malik
anlamında 'melik, malik, melîk' kelimeleri kullanılır.
Masdarı olan mülk veya milk, üzerinde sahip ve tasarrufta bulunulan
şeyi ifade ettiği gibi, tasarrufta bulunmayı da ifade eder.
Bu tasarruf, hem insanlar, öncelikle insanlar, hem de mallar üzerinde
tasarruftur. Nitekim, Allah Teâlâ için insanların meliki denirken,
O'nun insanlar üzerinde mutlak tasarruf sahibi olduğu
anlatılmak istenir.

Melik kelimesi, İslâm tarihinde ilk olarak Emevî
devletinin kurucusu Muaviye tarafından
kullanılmıştır. Ancak bu kelime, Asr-ı saadetten
Hulefa-i râşidin döneminin sonuna kadar icrâ edilen şeklin
dışında, İslâm'a aykırı bir idareyi
zihinlere getirdiği için Muâviye'nin bu "melik" ünvanını
alması iyi karşılanmamış ve hatta bazı
âlimler tarafından şiddetle kınanmıştır.

İslâmiyetin ve dolayısıyla Arap dilinin
Asya'da yayılmaya başlamasıyla "melik", Farsça'daki
"şah" manasında kullanılır oldu ve bir hükümdar
ünvanı olarak, özellikle Türk menşeli hükümdar sülâleleri
tarafından kullanıldı. "Melik" kelimesi, Sâsânî
hükümdarları tarafından da benimsenmişti. Daha sonra Büveyhî
hükümdarı Bahâü'd-devle, kendine Farsça'daki "şahinşah"
manasında melikül-mülûk" ünvanını verdi.
"Melik" kelimesi Selçuklularda, Atabeyliklerde ve Artukoğullarında
da uzun süre kullanılmıştır. Osmanlılarda hükümdar
için "melik" ünvanının
kullanıldığını gösteren kayıtlara
rastlanmamıştır. (Alıntıdır)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/senim.jpg[/img]
Cevapla

“Kul İhvani Divanında Esmalar” sayfasına dön