HADİSLERLE İSLAM...

Peygamber Efendimizin (sav) mübarek sözleri ve Kudsi Hadisler.
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

IRÇILIK!.

Resim---3040-) Vasile b. Eska'ın kızı, babasını şöyle derken işittiğini anlatıyor: "Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem, 'Ya Resülallah! Irkçılık nedir?' diye sordum. Şöyle buyurdu: 'Zalim de olsa kendi kavmine arka çıkmandır."'
(Ebu Davud, Edeb, 111-112)

Resim---3041-) Cündeb b. Abdullah el-BecelI'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kim ırkçılık propagandası yaparak veya kabileciliğe/ırkçılığa destek vererek yoldan çıkmış bir topluluğun bayrağı altında öldürülürse, onun ölümü cahiliye ehlinin ölümü gibidir. "
(Müslim, İmare, 57)

Resim---3042-) Cübeyr b. Mut'im'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık davası uğruna savaşan bizden değildir. Irkçılık davası uğruna ölen bizden değildir. "
(Ebu Davud, Edeb, 111-112)

Resim---3043-) İbn Ömer' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke'nin fethi günü insanlara bir hutbe vererek şöyle buyurmuştur: "Ey İnsanlar! Allah sizden cahiliye gururunu ve atalarla övünme adetini gidermiştir. İnsanlar iki gruptur: İyi, takva sahibi, Allah katında değerli kişi ve günahkar, bedbaht, Allah katında değersiz kişi. İnsanlar Adem'in çocuklandır. Ve Allah Adem'i topraktan yaratmıştır..."
(Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'an, 49; Ebü Davud, Edeb, 110-111)

Resim---3044-) Ebu Zer el-Gıfart ile Bilal-i Habeşi arasında tartışma yaşanmıştı. İlk Müslümanlardan olan Hz. Bilal, Habeşli siyah bir köle idi. Müslüman olduğu için türlü işkencelere maruz kalan annesi de öyleydi. Bir gün Bilal ve Ebu Zer tartışmışlar, bu esnada Ebu Zer, siyahı olan annesinden dolayı Bilal'i ayıplamıştı. Buna çok içerleyen Bilal de Allah Resulü'ne gidip durumu haber vermişti. Ebu Zerr'in bu davranışında cahiliye zihniyetinin izlerini fark eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onu gördüğünde şöyle uyarmıştı: "Ebu Zer! Onu annesinden dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sen, kendisinde hala cahiliye(den izler) bulunan bir kimsesin. "
(Müslim, Eymân, 38; Buhâri, İmân, 22; Avnî, Umdetü'l kâri, I, 329)

Resim---3045-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kişi zalim de olsa, mazlum da olsa din kardeşine yardım etsin. Eğer kardeşi zalimse, onu engellesin. Çünkü zalimi yaptığı işten döndürmek ona yapılacak bir yardımdır. Eğer mazlum ise ona yardım etsin!" buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 62; Tirmizî, Tefsirü'l Kuran, 65)


Resim---3046-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanların en hayırlısı, Allah'a karşı sorumluluk bilincini en derinden taşıyandır." buyurmuştur.
(Buhârî, Tefsir, Yusuf, 2)

Resim---3047-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Davranışları kendisini geri bırakan kimseyi, soyu ileriye götürmez. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Kıraat, 10; Ebu Dâvud, İlim, 1)

Resim---3048-) Bir defasında Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem, "Ya Resülallah! Kişinin kendi kavmini sevmesi kabilecilik/ırkçılık sayılır mı?" diye sorulmuş ve o, "Hayır. Lakin kabilecilik/ırkçılık, kişinin kendi kavminin haksız davranışına arka çıkmasıdır." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Fiten, 7)

Resim---3049-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yıllar sonra Mekke'nin fethinde, "(Ey Mekke!) Vallahi sen, Allah'ın arzının en hayırlısı ve bana, Allah'ın arzının en sevimlisisin. Senden çıkarılmış olmasaydım, vallahi seni terk etmezdim. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Menâkıb, 68; İbn Mâce, Menâsık, 103)

Resim---3050-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizin en hayırlınız, günaha girmemek şartıyla yakınlarına arka çıkanınızdır. " buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Edeb 111, 112)

Resim---3051-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Veda Hutbesi'nde bütün insanlığa şu evrensel mesajla seslenmiştir: "Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap'a, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır. "
(İbnu'l Hanbel, V, 411)

IRÇILIKLA İLGİLİ AYETLER

"Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kavim ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O 'na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. A llah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır. "
(Hucurât Suresi 49/13)

"Sur'a üfürüldüğü zaman işte o gün ne aralarında soy sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır. "
(Mü'minun Suresi 23/101)

"Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır. "
(Rum Suresi 30/22)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

HUKUKÎ İHTİLÂFLARIN ÇÖZÜMÜ!..

Resim---3052-) Ümmü Seleme' den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ben, ancak bir insanım. Davalarınızı bana getiriyorsunuz. Bazılarınız delilini ifade etmede bir kısmınızdan daha başarılı olabilir ve ben de ondan dinlediklerime göre karar veririm. Şayet ben herhangi birine kardeşinin hakkı olan bir şeyin verilmesine hükmedersem, o kimse bunu almasın. Çünkü ben (bu hükümle) ona ateşten bir parça vermişimdir."
(Buharı, Ahkâm, 20)

Resim---3053-) Abdurrahman b. Ebü Bekre anlatıyor: "Babam (Ebü Bekre) Sicistan kadısı olan Ubeydullah b. Ebü Bekre'ye bir mektup yazarak -ki onun için bu mektubu ben yazdım- şöyle dedi: Öfkeliyken iki kimse arasında hüküm verme. Zira ben Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem şöyle derken işittim: 'Bir kimse öfkeli iken iki kişi arasında hüküm vermesin! "'
(Müslim, Akdiye, 16)

Resim---3054-) Abdullah b. Ebü Evfa'nın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Allah, haksızlık etmediği sürece hahkimle beraberdir. Haksızlık yaparsa Allah ondan uzaklaşır, şeytan onunla beraber olur."
(Tirmizl, Ahkâm, 4)

Resim---3055-) Amr b. As'ın işittiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Hakim hüküm vereceği zaman ictihad eder (olanca imkan ve gücü ile hakkı arar) sonra isabetli hüküm verirse, kendisine iki sevap vardır. Ama hüküm verirken ictihad eder sonra yanılırsa ona bir sevap vardır."
(Buharı, İ'tisam, 21; Müslim, Akdiye, 15)

Resim---3056-) Amr b. Şuayb'ın, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Delil getirmek davacıya, yemin etmek ise davalıya düşer."
(Tirmizl, Ahkâm, 12)

Resim---3057-) Hicretin dokuzuncu senesinde, kabilesinden on kişilik bir heyetle Medine'ye gelip Müslüman olan Vabisa b. Ma'bed el-Esed!,5 İslam ile ilgili gerekli hususları Resûlullah'dan sallallahu aleyhi vesellem öğrenmek için kısa bir süre Medine' de kalacak, ardından tekrar memleketine dönecekti. Medine' de kalacağı süre zarfında nelerin sevap nelerin günah olduğunu eksiksiz olarak öğrenip dönmek istiyordu. Bu amaçla doğruca Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gitti. Ne var ki Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem etrafında oldukça kalabalık bir cemaat vardı. Ancak Vabisa kararlıydı. Oradakileri kızdırmak pahasına da olsa, kalabalığı yararak ilerlemeye ve "en sevdiğim insan" dediği Sevgililer Sevgilisi'ne yaklaşmaya çalıştı. Onu gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Yaklaş ey Vabisa! Yaklaş ey Vabisa!" dedi. Bunun üzerine dizi dizine değecek kadar yakınına gelen Vabisa henüz sorusunu sormadan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Bana sormaya geldiğin şeyin ne olduğunu sana haber vereyim mi?" Vabisa, "(Evet) ver ey Allah'ın Resûlü." dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Bana iyilik ve kötülük (sevap ve günah) hakkında sormaya mı geldin?" dedi. Vabisa, "Evet" diye cevap verdi. Üç parmağını birleştirerek Vabisa'nın göğsüne vuran Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Kendine danış ey Vabisa! İyilik, gönlünün huzur bulduğu ve içine sinen şeydir; kötülük ise insanlar ona onay verseler bile gönlünü huzursuz eden ve içinde bir kuşku bırakan şeydir." buyurdu.
(Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî, Tehzibul Kemâl, XXX,392; İbn Hanbel, IV, 227; Darimî, Buyü, 2)

Resim---3058-) Aynı soruyu, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem Nevvas b. Sem'an da sormuştu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İyilik, güzel ahlaktır; kötülük ise vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir."
(Müslim, Birr, 15)

Resim---3059-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim Allah'ın koyduğu cezalardan birinin uygulanmasını engellemek için aracı olursa, Allah'a karşı gelmiş olur. Her kim haksız bir davayı bile bile savunmaya kalkarsa, bu davasından dönünceye kadar Allah'ın gazabı, öfkesi onun üzerine olur. Her kim de bir mü'min hakkında onda olmayan şeyleri söylerse, bu söylediğinden (iftiradan) vazgeçinceye kadar Yüce Allah onu cehennemliklerin irinleriyle karılmış balçıkta, bataklıkta oturtur." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Kadâ (Akdiye), 14; İbn. Hanbel, Iı, 71)

Resim---3060-) Kureyşliler, Mahzum kabilesinden hırsızlık yapan Fatıma bnt. Esved adlı bir kadına Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem verdiği cezayı düşürmesi için Üsame b. Zeyd'i aracı olarak göndermişlerdi. Çünkü Üsame, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin kendisini çok sevdiğini ifade ettiği bir kimseydi. Fakat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Allah'ın koyduğu had cezalarından birini affetmesi için aracı olduğundan dolayı Üsame'ye çıkıştıktan sonra, halka bir hutbe irad ederek önceki kavimlerin güçlü kimseler çaldıklarında onları bırakıp, zayıflar çaldıklarında ise onlara had uygulamaları yüzünden helak olduklarını belirttikten sonra, "Muhammed'in kızı Fatıma da hırsızlık yapsa, Muhammed mutlaka onun elini keserdi. " buyurmuştu.
(İbni Hacer, Fethu'l Bâri, XII, 88; Buhâri, Megazi, 88; Buhâri, Hudud, 12; Müslim, Hudud, 9)

Resim---3061-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hakimler üç kısımdır. Biri cennette, ikisi ise cehennemdedir. Cennette olan, hakkı bilip ona göre hüküm verendir. Hakkı bildiği halde hüküm vermede zulmeden kişi cehennemdedir. İnsanlar arasında bilgisizce hüküm veren kimse de cehennemdedir. " buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Kadâ (Akdiye) 2, Tirmizî, Ahkâm, 1)

Resim---3062-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem meşhur sahabı Muaz b. Cebel'i Yemen'e muallim ve kadı olarak gönderdiğinde ona, "Nasıl hüküm vereceksin?" diye sorar. Muaz, "Allah'ın Kitabı'ndaki ile." der. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Şayet Allah'ın Kitabı'nda yoksa?" deyince cevaben, "Resülullah'ın sünnetine göre." der. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Eğer Resûlullah'ın sünnetinde de yoksa?" deyince Muaz, "İçtihadımla." der. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu cevaptan memnun kalarak, "Resûlullah'ın elçisini muvaffak kılan Allah'a hamdolsun." buyurur.
(Tirmizî, Ahkâm, 3; Ebu Dâvud, Kadâ (Akdiye) 11)

Resim---3063-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Eğer insanlara, sırf iddialarından dolayı istedikleri) verilecek olsaydı, bazı kimseler bazılarının kanları ve malları konusunda hak iddia ederlerdi. Halbuki yemin etmek, (davacıya değil) davalıya düşer." buyurmuştur.
(Müslim, Adliye, 1; Buh'arî, Tefsir (Al-i İmran) 3)

Resim---3064-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem önünden bir cenaze geçtiğinde sahabiler bu cenazeyi övdüler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Vacip oldu." dedi. Sonra bir başka cenaze geçtiğinde, sahabiler onunla ilgili ise kötü şeyler söylediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yine, "Vacip oldu." dedi. Bunun üzerine kendisine, "Ey Allah'ın Resûlü! Buna da vacip oldu dedin, buna da vacip oldu dedin." denilince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Toplumun şahitliği (her ikisi için de kabul edilmiştir). Müminler Allah'ın yeryüzündeki şahitleridir." buyurdu.
(Buhâri, Şehadat, 6)

Resim---3065-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün ashabı ile otururken onlara, "Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?" buyurur. Ashabı, "Evet ya Resülallah! " deyince, ''Allah'a ortak koşmak ve anne babaya itaatsizlik etmektir." buyurur. Sonra arkasına yaslanmış bir haldeyken doğrulur ve şu sözleri ilave eder: "Dikkat edin! Bir de yalan söz ve yalan şahitliktir! Dikkat edin, bir de yalan söz ve yalan şahitliktir!"
Bu sözü tekrar tekrar söyler.
(Buhâri, Edeb, 6; Müslim, İmân, 143)

Resim---3066-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şahitlerin en hayırlısı, şahitlik etmesi talep edilmeden önce şahitlik edendir. " buyurmuştur.
(Tirmizi, Şehâdet, 1; İbn Mâce, Ahkâm, 28)

Resim---3067-) Aralarında anlaşmazlık çıkan Hadramevtli ve Kindeli iki kişi toprak mülkiyeti yüzünden davalık olmuşlardı, Hadramevtlinin adı Rebıa b. Ibdan, Kindelinin adı ise İmruü'l-Kays b. Abis idi. Aralarındaki sorunu çözmek için Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem geldiler. Hadramevtli adam, "Ey Allah'ın Resûlü! Bu adam toprağımı (zorla elimden) aldı." dedi. Kindeli adam ise onun bu iddiasına karşı, "O toprak benim mülkümdür. Onun hiçbir hakkı yoktur." diye karşılık verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hadramevtli adama, "Sende (o toprağın sana ait olduğunu gösterir) açık bir delil var mı?" diye sordu. Adam, "Hayır." dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "O halde sadece davalının yemini ile yetinmek zorundasın. " buyurdu. Adam, "Ey Allah'ın Resulü! Ama bu adam günahkar bir kimsedir. Neye yemin ettiğine aldırış etmez, hiçbir şeyden sakınıp korkmaz." diye serzenişte bulundu. Ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Onun hakkında bundan başka yapabileceğin bir şey yoktur." diyerek bu tartışmaya son verdi. Kindeli adamın yemin etmek üzere kalkmasının ardından da, "Eğer haksız yere senin malını elde etmek için yemin ederse Allah'ın huzuruna, Allah kendisinden yüz çevirmiş olduğu halde varacaktır. " dedi. Bunun üzerine Kindeli adam o arazinin Hadramevtliye ait olduğunu itiraf etti.
(Müslim, İmân, 224; Tirmizi, Ahkâm, 12; Ebu Dâvud, Kadâ (Akdiye) 26; Ebu Dâvud, Nûzûr, 1)

Resim---3068-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yemin etmek suretiyle başka bir kimsenin hakkını gasp eden kimseye Allah Teala'nın cehennem ateşini vacip kılacağını, cennetini ise haram edeceğini söylemişti. Sahabilerden birisi, "Ey Allah'ın Resûlü! Elde edilen basit bir şey olsa bile mi?" diye sorduğunda ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Erak ağacından bir misvak bile olsa (yine böyledir)." buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 218; Muvatta, Akdiye, 8 )

Resim---3069-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Ali'yi Yemen'e hakim olarak gönderdiğinde Hz. Ali, "Ey Allah'ın Resûlü! Beni gönderiyorsun ama ben genç bir insanım ve hüküm verme konusunda da hiç bilgim yok" demiş, bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ''Allah senin kalbini doğruya iletecek ve dilini (doğru üzerine) güçlendirecektir. İki hasım gelip önüne oturduğunda, birincisini dinlediğin gibi diğerini de dinleyinceye kadar bir karar verme. Bu, (vereceğin) kararın ortaya çıkması için daha uygundur." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Kadâ (Akdiye) 6, Tirmizî, Ahkâm, 5)

Resim---3070-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem evinde otururken Ka'b b. Malik ile İbn Ebu Hadred adlı kişinin mescitte alacak verecek yüzünden yüksek sesle tartıştıklarını duymuştu. Odasının perdesini açarak, "Ey Ka'b!" diye seslendi. O, "Buyur, ey Allah'ın Resûlü! " diye cevap verince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem eliyle yarısını işaret ederek, ''Alacağının şu kadarını düş. " dedi. Ka'b da, "Baş üstüne ey Allah'ın Resulü." diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İbn EbI Hadred'e, "Kalk, (kalan) borcunu öde." buyurdu.
(Buhâri, Salât, 71; Müslim Musâkât, 20)

AYETLER

Resim---"Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?" (Tîn Sûresi 95/8)

Resim---"(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab'ı (Kur'ÂN'ı) hak olarak indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma. " (Nisâ Sûresi 4/105)

Resim---"Hayır, Rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. " (Nisâ Sûresi 4/65)

Resim---''Allah ve Resulü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma haklan yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır." (Ahzâb Sûresi 33/36)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

ŞAHİTLİK!.

Resim---3071-) Nu'man b. Beşir' den nakledildiğine göre, Resülullah (sav) (Babasının kendisine yüklü bir miktarda mal bağışında bulunmak için Resülullah'ı şahit tutmak istemesi üzerine) şöyle sordu:"Senin ondan başka oğulların var mı?" Babası, "Evet." deyince, "Hepsine bunun gibi bağışta bulundun mu?" diye sordu. Babası, "Hayır." cevabını verince Resülullah: "Ben zulme ve haksızlığa şahitlik yapmam!" buyurdu.
(Müslim, Hibe, 15)

Resim---3072-)Zeyd b. Halid el-Cühenl'den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Şahitlerin en hayırlısını size bildireyim mi? Kendisinden talep edilmeden şahitlik yapan kişi."
(Müslim, Akdiye, 19)

Resim---3073-) Abdurrahman b. Ebü Bekre'nin naklettiğine göre, babası (Ebü Bekre) (ra) şöyle anlatmaktadır: "Resülullah (sav) üç kere, 'Size büyük günahların en büyüğünü söyleyeyim mi?' buyurdu. 'Evet söyle ya Resülallah!' dedik. Bunun üzerine Resülullah, 'Allah'a ortak koşmak ve anne-babaya saygısızlık! kötülük etmektir.' buyurdu. Sonra arkasına yaslanmış haldeyken doğruldu ve şöyle dedi: 'Dikkat edin (bir de) yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmaktır. Dikkat edin (bir de) yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmaktır.' Bu cümleyi o kadar çok tekrarladı ki 'Susmayacak.' dedim."
(Buharı, Edeb, 6)

Resim---3074-) Amr b. Şuayb'ın, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Resülullah (sav) şöyle buyurmuştur. "Emanete ihanet eden erkek ve kadının, had cezasına çarptınlanın ve (din) kardeşine kin besleyenin şahitliği caiz değildir. "
(İbn Mace, Ahkam, 30)

Resim---3075-) Amr b. Şuayb'ın, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Resülullah (sav) hizmetçinin ev sahibi lehine şahitlik yapmasını kabul etmedi. Fakat başkalarına şahitlik yapmasına izin verdi.
(Ebu Davud, Kada', 16)

Resim---3076-) "...Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının."buyurmuştur.
(Tirmizî, Şehâdet, 2; İbn Hanbel IV, 177)

Resim---3077-) Mekke'nin fethi sırasında Müslüman olan sahabllerden Ukbe b.Haris, amcası Ebu İhab'ın kızı Ümmü Yahya ile evlenir. Bir müddet sonra zenci bir hanım gelip onlara, "(Siz nasıl evlenirsiniz?) Ben ikinizi de emzirdim." diyerek bu çiftin sütkardeşi olduklarım söyler. Yüz yüze kaldıkları bu problem karşısında nasıl hareket etmeleri gerektiğini sormak üzere Ukbe b. Haris, Hz. Peygamber'in huzuruna gelir ve durumu ona arz eder. Allah Resulü zenci köle kadının eşlerin her ikisini de emzirdiğini kesin olarak ifade etmesinden dolayı Ukbe'ye artık karısıyla evli kalamayacağını ve ondan ayrılmasını söyler.
(Buhârî, Şehâdet, 13)

Resim---3078-) Bir gün Allah Resülü'nün evinin önünde bir tartışma olur. Sesleri işiten Allah Resulü dışarı çıkar ve şöyle der: "Ben ancak bir insanım. Davalılar bana gelirler. Biri meramım diğerinden daha düzgün anlatabilir. (Gerçekte haksız olmasına rağmen) ben onun doğru söylediğini zannederek, kararımı onun lehine veririm. Kime bir Müslüman'ın hakkını geçirecek şekilde hüküm vermişsem bu ancak ateşten bir kor parçasıdır. (Gerisi kendine kalmış) isterse o koru alsın isterse bıraksın.''
(Buhâri, Mezâlim, 16; Müslim, Akdiye, 3)

Resim---3079-) Cebrail (as) insan suretinde gelip Peygamber Efendimize, "İslam nedir?" sorusunu yönelttiğinde, Allah Resulü, ''Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın Resulü olduğuma şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekat vermek, ramazan orucunu tutmak ve haccetmektir."
(İbn Mâce, Sünnet, 9; Tirmizî, İman, 4)

AYETLER

Resim---""Rabbinin, her şeye şahit olması yetmez mi?"(Fusulet Suresi 41/53)

Resim---"Şahit olarak Allah yeter." (Nisâ Sûresi 4/79)

Resim---"Siz ne iş yapsanız biz sizin için şahitleriz."(Yunus Sûresi 10/61)

Resim---"...Nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir...'' (Hadid Sûresi 57/4)

Resim---"Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınız aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. " (Nisa Sûresi 4/135)

Resim---"Şahitliği Allah için dosdoğru yapın."(Talak Sûresi 65/2)

Resim---"...Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar..." (Bakara Sûresi 2/282)

Resim---"Şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkardır..." (Bakara Sûresi 2/283)

Resim---" . . . Eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadım şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir .. .''(Bakara Sûresi 2/282)

Resim---"Eşlerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair Allah adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci def ada da; eğer yalancılardan ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle yerine gelir.''(Nur Sûresi 24/6-7)

Resim---"Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkarca bir davranış olur. "52 (Bakara Sûresi 2/282)

Resim---"Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber'e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz. "(Al-i İmran Sûresi 3/53)

Resim---"Böylece, sizler insanlara birer şahit olasınız ve Peygamber de size bir şahit olsun diye sizi mutedil bir
ümmet yaptık..."(Bakara Sûresi 2/143)

Resim---''Allah, sizi hem daha önce hem de bu Kur'an'daMüslüman diye isimlendirdi ki Peygamber size şahit olsun, siz de insanlara şahit olasınız..."(Hacc Sûresi 22/78)

Resim---"(Ey Muhammed!) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur'an'dan ne okursan oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde ne de gökte, zerre ağırlığınca (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da yazılı)dır."(Hacc Sûresi 22/78)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

YEMİN!.

Resim---3080-) Abdullah (b. Mes'üd) (ra) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Yalan yere yemin ederek Müslüman bir kişinin malını ele geçiren kimse, Allah'a kavuştuğunda O'nu (kendisine) öf kelenmiş halde bulur."
(Buhari , Tevhid, 24)

Resim---3081-) Abdullah (b. Ömer) (ra) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Yemin eden kimse ya Allah adına yemin etsin ya da sussun!"
(Buhari, Şehadat, 26)

Resim---3082-) İbn Abbas'tan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Eğer insanlara sırf iddialarından dolayı haklar verilecek olsaydı, bazı kimseler bazılarının kanlarının ve mallarını(n kendilerinin olduğunu) iddia ederlerdi. Halbuki yemin etmek davalıya düşer."
(İbn Mace, Ahkam, 7)

Resim---3083-) Ebü Hüreyre'nin işittiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Yemin, alışverişte kar getirir (ama) bereketi götürür. "
(Ebu Davud, Büyü', 6; Nesai, Büyü', 3)

Resim---3084-) Hemmam b. Münebbih, "Bu, bize Ebü Hüreyre'nin Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem naklettiği hadislerdir." diyerek birtakım hadisler zikretti. Onlardan birisinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: " Vallahi birinizin, ailesi hakkında yaptığı bir yemininde ısrarcı olması, Allah katında (yeminini bozarak) O 'nun farz kıldığı kefareti vermesinden daha büyük günahtır."
(Müslim, Eyman, 26; Buhari, Eyman ve nüzür, 1)

Resim---3085-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabı ile birlikte oturuyordu. Arazi konusunda ihtilafa düşen iki adam Efendimizin huzuruna geldi. Belli ki bir sıkıntıları vardı. Gelenlerden biri, Kûfe'ye yerleşen şair sahabi İmruü'l-Kays b.Abis el-Kindi1 diğeri ise Hadramevtli Rebia b. Ibdan idi.2 Rebia b. Ibdan hemen söze girdi: "Ey Allah'ın Resulü! Bu adam, cahiliye döneminde arazimi zorla elimden almıştı." Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Delilin nedir?" diye sordu. Rebia b. Ibdan, "Delilim yok!" cevabını verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "O halde onun yemini gerekir. " buyurdu. Bunun üzerine Rebia b. Ibdan, (muhatabının dini hassasiyetinin olmadığını ima ederek), "Öyle ise o hemen yemin ediverir! " deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Senin bundan başka bir hakkın yoktur! " buyurdu. İmruü'l-Kays yemin etmesi gerektiğini anlayıp da ayağa kalkacağı sırada Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Yalan yere yemin ederek Müslüman bir kişinin malını ele geçiren kimse, Allah'a kavuştuğunda O'nu (kendisine) öfkelenmiş halde bulur." buyurdu. Bunun üzerine İmruü'l-Kays o arazinin Rebia b. Ibdan'a ait olduğunu itiraf etti.
(İbnü'l Esir, Usdü'l lgabe, I, 276; Müslim, İman, 224; Tirmizl, Ahkam, 12; Ebu Davud, Kada' (Akdiye), 26; Buharı, Tevhid, 24; Müslim, İman, 220; Ebu Davud, Nuzur, 1)

Resim---3086-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem "Şöyle yaparsam kafir olayım." gibi yeminler hakkında, "İslam dini dışında herhangi bir din ve inanç üzerine kasten ve yalan yere yemin edenin,dediği gibi olacağı" uyarısında bulundu.
(Buhâri, Cenaîz, 83)

Resim---3087-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Emanete yemin eden bizden değildir!" buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Nuzur, 5)

Resim---3088-) Oğlu Abdullah'ın anlattığına göre, Ömer b. Hattab, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizle beraber yaptığı bir yolculukta konuşması sırasında cahiliye döneminde yaptıkları gibi "babası üzerine" yemin etmişti. Onun bu yeminini işiten Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem oradakilere şöyle seslendi: "Bilin ki! Allah, babalarınız üzerine yemin etmeyi yasaklamıştır. Yemin eden kimse ya Allah adına yemin etsin ya da sussun!" Bunun üzerine Hz. Ömer, "Vallahi Resulullah'ın bunu yasakladığını duyduktan sonra, babam üzerine ne kendim yemin ettim, ne de böyle bir yemini naklettim." buyurdu.
(Buhârî, Edeb, 74; Şehâdât, 26; Müslim, Eymân, 1)

Allah Teala'nın, hakikatleri anlatırken Resulü'nün de yemin etmesini istemesi dikkat çekicidir.

Resim---3089-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kalpleri evirip çeviren AIIah'a yemin ederim ki... " buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Nuzûr, 9; Tirmizi, Nuzûr ve Eymân, 13)

Resim---3090-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Muhammed'in varlığını elinde tutana yemin ederim ki... "buyurmuştur.
(Müslim, Salât, 112)

Resim---3091-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Varlığımı elinde tutana yemin ederim ki... "buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 377)

Resim---3092-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ebu'l-Kasım'ın varlığını elinde tutana yemin ederim ki... "buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Nuzûr, 9)

Resim---3093-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim Müslüman bir kişinin hakkını (yalan) yeminiyle kendine alırsa, Allah ona (cehennem) ateşini vacip kılar, cenneti de haram eder! " sözleriyle uyarıyordu. Bu sözü duyan sahabeden biri, "Az bir şey de mi olsa, ya Resulallah?" diye sorunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Bir misvak ağacının dalı da olsa böyledir!" buyurmuştu.
(Dârimî, Büyû, 62)

Resim---3094-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Allah'ın kıyamet günü yüzlerine bakmayacağı ve arındırmayacağı üç grup insan arasında malını ikindiden sonra pazara çıkarıp, "Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, bu mala şu kadar para verdim. " diyerek yalan yeminle müşterisini aldatan kişiyi de saymıştır. Ardından da şu ayeti okumuştur: "Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır."
(Buhâri, Musakkat, 5; Al-i İmran 3/77)

Resim---3095-) Bera' b. Azib 'in, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bizlere yemin eden kimsenin yeminini kabul etmemizi emretti. " buyurmuştur.
(Buhâri, Eymân ve Nuzûr, 9)

Resim---3096-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yemin ya bozulmayla veya pişmanlıkla neticelenir." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Kefaret, 5)

Resim---3097-) Bir vakit adamın biri Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gelerek, "Ya Resulallah! Ben bu gece bir rüya gördüm." deyip rüyasını anlatmaya başlar. Bu arada Hz. Ebu Bekir (ra) rüyayı tabir eder. Sözü bittiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, "(Yorumunun) bir kısmında isabet ettin, bir kısmında da hata ettin." buyurur. Hz. Ebu Bekir, "Babamın başı üzerine sana yemin ederim ey Allah'ın Resulü, hata ettiğim kısmın ne olduğunu bana söyler misin?" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Yemin etme!" buyurur.
(Ebu Davud, , Nuzûr, 10; Tirmizi, Rü'ya, 10)

Resim---3098-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yemin edip de İnşallah yani "Allah dilerse" diyerek) istisna yapan (ihtiyat payı bırakan) kimse, isterse yemininden döner, isterse yemininin gereğini yerine getirir. O kimse bu durumda günaha girmiş olmaz. " buyurmuştur.
(Ebu Davud, Nüzur, 9 ; Nesaı, Eyman, 18)

Resim---3099-) Hz. Ebu Bekir'in başından geçmişti. O, kızı Hz. Aişe'ye iftira atıldığında (İfk Hadisesi'nde), iftira olayına karışanlardan biri olan Mistah'a fayda getirecek hiçbir şey vermeyeceğine dair yemin etmişti. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "İçinizden fazilet ve servet sahibi kimseler, akrabaya, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah'ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. " Hz. Ebu Bekir bu ayet indikten sonra, "Evet vallahi, ey Rabbimiz bizi bağışlamanı elbette isteriz." demiş ve Mistah'a yeniden yardım etmeye başlamıştı.
(Nur Suresi, 24/22; Tirmizi, Tefsiru'l Kuran, 24; Buhâri, Tefsir (Nur) 11)

Resim---3100-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'a isyan, akrabalık bağlarını koparma ve sahip olunmayan bir mal ile ilgili yemin edilmez." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Nuzûr, 12; Nesâî, Eymân, 17)

Resim---3101-) Bir gün adamın biri cömertliği ile meşhur sahabi Adi b. Halim'e gelerek biraz harçlık ister. Adi, "Bende zırhımla miğferimden başka sana verebileceğim bir şey yok, aileme yazayım da onlar sana harçlık versinler." der. Adam bu teklife razı olmayınca Adi kızar ve "Vallahi, sana hiçbir şey vermiyorum!" der. Bunun üzerine pişman olan adam, Adi'in ailesinden harçlık almaya razı olur. Adi b. Hatim, yemin etmiş olduğu halde adama yardımda bulunmayı kabul eder ve Adi, "Vallahi eğer Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem, 'Bir kimse bir şeye yemin eder de sonra Allah için ondan daha makbul bir şey görürse, hemen onu yapsın!' buyurduğunu işitmiş olmasaydım yeminimi bozmazdım." der.
(Müslim, Eymân, 12)

Resim---3102-) Tabiundan Zehdem b. Mudrib tanık olduğu bir olayı şöyle anlatır: Sahabeden Ebu Musa el-Eş'ari'nin misafiri idik. Sofrayı getirtti. Yemekte tavuk eti vardı. Bu arada Beni Teymillah kabilesinden beyaz tenli, mevaliye benzeyen biri geldi. Ebu Musa onu yemeğe buyur etti. Fakat adam gelmek istemedi. Ebu Musa adamı ikinci defa buyur ederken misafirin tereddüdünü gidermek amacıyla, "Ben Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem tavuk eti yerken gördüm." deyince, adam neden gelmediğini açıkladı: "Ben bir tavuğun bir şeyler yediğini gördüm, iğrendim ve bir daha tavuk yememeye yemin ettim." dedi. Bunun üzerine Ebü Musa şunları söyledi: "Gel de sana bununla ilgili bir olay anlatayım. Ben, Eş'arllerden bir grup ile Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem yüklerimizi taşıyacak binit istemeye gitmiştim. Allah Resulü, 'Vallahi size binit veremem, zaten bende size verecek binek hayvanı da yok.' buyurdu. Allah'ın dilediği kadar bir müddet bekledik. Bu arada Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem ganimet develeri getirildi. Ardından bizi çağırdı ve bize beyaz hörgüçlü beş deve verilmesini emir buyurdu. Yola koyulduğumuz zaman birbirimize, 'Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem yeminini hatırlatmadığımız için bu malların bereketini göremeyiz.' dedik. Hemen kendisine geri döndük ve 'Ya Resülallah! Binit istemek üzere sana geldiğimizde veremeyeceğine dair yemin ettin sonra da verilmesini istedin. Yeminini mi unuttun ya Resülallah?' deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, 'Vallahi ben, Allah diler de bir şeye yemin edip ardından daha hayırlısını görürsem onu yapar, yeminimi de (kefaretle) helal kılarım. Yolunuza devam edin. Size binecek (develeri) ancak Yüce Allah verdi.' buyurdu.''
(Müslim, Eymân, 9; Buhari, farzu'l humus 5)


AYETLER

Resim---"Şüphesiz, Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir paylan yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır. ''(Al-i İmran Suresi 3/77)

Resim---''Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin ve Allah'ı üzerinize şahit tutarak pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah, yaptığınız şeyleri hakkıyla bilir. "(Nahl Suresi 16/91)

Resim---''"Yeminlerinizi tutun! " (Maide Suresi 5/89)

Resim---''Yeminlerinizden dolayı Allah'ı (O'nun adını), iyilik etmenize, O'ndan sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın. Allah işitir ve bilir. " (Bakara Suresi 2/224)

Resim---"İçinizden fazilet ve servet sahibi kimseler, akrabaya, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah'ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. "(Nur Suresi, 24/22)

Resim---''"Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefareti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fa hire yedirmek yahut onları giydirmek yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerin izin kefareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size ayetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz! "(Maide 5/88)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

SUÇ VE CEZA!.

Resim---3103-) Süleyman b. Amr b. Ahvas'ın naklettiğine göre, babası şunları anlatmıştır: Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem Veda Haccı'nda şöyle buyurduğunu işittim: "...Bilesiniz ki kişi ancak kendi işlediği suçtan sorumludur. Baba, evladının suçundan, evlat da babasının suçundan dolayı cezalandırılmaz...."
( İbn Mace, Menasik, 76)

Resim---3104-) Hz. Aişe'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Elinizden geldiği kadar Müslümanlardan cezaları düşürün. Şayet bir çıkış yolu bulursanız (davalıyı) serbest bırakın. Çünkü yöneticinin yanılıp affetmesi, yanılıp ceza vermesinden daha hayırlıdır."
(Tirmizi, Hudud, 2)

Resim---3105-) Amr b. Şuayb'm, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ceza gerektiren durumlarda davayı bana getirmeden önce birbirinizi affetmeye çalışın. Aksi takdirde ceza gerektiren bir dava bana geldiğinde, benim hüküm vermem kaçınılmaz olur. "
(Nesai, Kat'u's-sarık, 5 )

Resim---3106-)Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde, işlenen bir suça karşı (hukuki) ceza uygulanması yeryüzü halkı için kırk sabah yağmur yağdınlmasından daha hayırlıdır. "
(İbn Mace, Hudud, 3)

Resim---3107-) Ebu Şürayh el-Huzfü'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Cinayet veya yaralanma gibi bir cürüme maruz kalan kişi (ya da velisi) şu üç şeyden birini seçer: Ya kısas ister ya affeder ya da diyet alır. Dördüncü bir şey isterse onu engelleyin. Kim de bundan sonra sının aşarsa onun için acı verici bir azap vardır. "
(Ebu Davud, Diyat, 3)

Resim---3108-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem irtihalinden sonra Afrika'ya gidip orada vefat eden sahabılerden Ebu Rimse et-Teymi,Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor: "Bir gün babamla Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gitmek üzere yola çıktık. Onunla karşılaştığımızda babam, 'Bu kim biliyor musun?' diye sordu. 'Hayır.' dedim. Babam, 'İşte bu Allah'ın Resülü'dür.' dedi. Bunu söyleyince çok şaşırdım. Çünkü Allah Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem insanlara benzemeyen bir varlık olarak hayal etmiştim. Bir de baktım ki o da kınalı saçları kulak memelerine kadar uzamış, üzerinde iki parça yeşil elbise olan bir insanmış. Bu arada babam ona selam verdi. Sonra oturup bir müddet sohbet ettik. Derken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem babama; 'Bu senin oğlun mu?' diye sordu. 'Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki evet.' diye cevap verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem babama aşırı benzerliğimi ve babamın ciddi ciddi yemin etmesine tebessüm etti. (Babamı rahatlatmak için) şöyle buyurdu: 'Şüphesiz o senin suçundan dolayı cezalandırılamaz, sen de onun suçu yüzünden cezalandırılamazsın. ' Ardından da şu ayeti okudu: 'Herkesin günahı yalnız kendinedir. Hiçbir günahkar başka bir günahkarın günah yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir. "'
(ibnü'l -Esır, Usdu 'l Gabe, VI, 107; n' arn, 6/164; İbn Hanbel, ll, 227; Beyhakî, es Sünenü'l Kübra, Vlll, 46 )

Resim---3109-) sahabllerden birisi Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellemgelerek, "Ey Allah'ın Resulü! Bu Sa'lebeoğulları falanca kimseyi cahiliye döneminde öldürmüşlerdi, onlardan intikamımızı al." deyince, Allah Resulü koltuk altlarının beyazı görülünceye kadar kollarını kaldırıp iki defa şöyle buyurdu: "Bir anne çocuğunun işlediği suçtan dolayı cezalandırılamaz."
(Nesâî, Kasâme, 40-41)

Resim---3110-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Veda Hutbesi'nde, "... Bilesiniz ki! Kişi ancak kendi işlediği suçtan sorumludur. Baba, evladının suçundan, evlat da babasının suçundan dolayı cezalandırılmaz." buyurmuştur.
(İbni Mâce, Menâsık, 76; Tirmizî, Tefsiru'l Kur'an, 9)

Resim---3111-) Cahiliye döneminde tiranca hareket edilir, kadınlar insan yerine konulmaz, köleler ise her açıdan bir eşya kabul edilir, suç işlendiğinde de herkese toplumdaki sosyal, siyası ve ekonomik statülerine göre muamele edilirdi. Böyle bir toplumda yetişen bazı sahabller Mekke'nin fethi sırasında hırsızlık yapan Mahzümoğulları kabilesinin ileri gelenlerinden Fatıma adındaki bir kadın için Resûlullah'dan sallallahu aleyhi vesellem ayrıcalıklı davranmasını talep etmişlerdi. Kureyşliler, kadına ceza verilmemesi için ne yapmaları gerektiği konusunda kendi aralarında istişare ettikten sonra Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem çok sevdiği sahabı:si Üsame b. Zeyd'i ona aracı olarak göndermeye karar vermişlerdi. Üsame, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek durumu anlattıktan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Allah'ın takdir ettiği cezalarından bir ceza için aracı mı oluyorsun?" buyurmuş daha sonra da ayağa kalkarak şu konuşmayı yapmıştır: "Ey insanlar! (Allah) sizden önceki milletleri, içlerinden soylu birisi hırsızlık yaparsa onu bırakmaları, zayıf birisi hırsızlık yaparsa onu cezalandırmaları sebebiyle helak etmiştir. Allah'a yemin olsun ki Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık etse mutlaka onun da elini keserdim. " buyurmuştur.
(Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Hudud, 8 )

Resim---3112-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : "Kim kölesini öldürürse biz de onu öldürürüz. Kim kölesinin bir organım keserse biz de onun bir organını keseriz."buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Diyât, 7)

Resim---3113-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Maiz b. Malik el-Eslemi adlı sahabinin zina suçunu itiraf etmesi ve "Ey Allah'ın Resulü beni arındır." demesine rağmen ona, "Yazıklar olsun sana! Git Allah'tan bağışlanma dile ve ona tevbe et! " buyurmuştur. Maiz'in ısrarla geri gelmesi üzerine, "Bunda delilik mi var?" diyerek onu geri çevirmiş, tekrar geldiğinde de , "Bu adam içki mi içti?" diyerek itirafını kabul etmemiştir. Maiz yeniden suçunu itiraf edince suç işleme ehliyetinin olduğu kanaatine vararak bu kişiye gerekli cezayı vermiştir.
(Müslim, Hudûd, 22)

Resim---3114-) Safvan b. Ümeyye isimli bir sahabl Mescid-i Nebevl' de uyurken birisi ansızın gelip başının altındaki abasını çalmıştı. Safvan hırsızı yakalayıp Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzuruna getirdi. Gerekli muhakeme yapıldıktan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hırsızın elinin kesilmesine karar verdi. Safvan, "Onun elini mi keseceksin?" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Onu bana getirmeden önce bıraksaydın yal " buyurdu.
(Nesâî, Kat'u's Sârık, 5)

Resim---3115-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor: "Ey insanlar! Sizin için Allah'ın belirlediği suçlardan sakınma zamanı geldi. Kim şu çirkin şeylerden birini işlerse açığa vurmasın. Allah'ın gizlemesiyle (onu açığa çıkarıp rezil etmemesiyle) gizlensin. Zira kimin suçu bizim tarafımızdan duyulursa, biz de Allah'ın Kitabı'nı kendisine tatbik ederiz. "
(Muvatta, Hudud, 2)

Resim---3116-) Ubade b. Samit'in rivayet ettiği şu hadis konuya açıklık getirmektedir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, 'Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacağınıza, hırsızlık etmeyeceğinize ve zina etmeyeceğinize dair bana bey'at edin.' buyurdu. Ardından da şöyle devam etti: 'İçinizden sözünde duranın mükafatı Allah tarafından verilecektir. Ancak bu dediklerimden birini yapıp da ondan dolayı dünyada cezaya uğratılırsa, bu ceza ona kefarettir. Ancak bunlardan bir suçu yapıp da yaptığı fiili Allah Teala örterse, Allah dilerse ona mağfiret eder, dilerse ona ceza verir."
(Buhârî, Hudûd, 8 )

Resim---3117-) Bir gün AResûlullah sallallahu aleyhi vesellem hırsızlık yaptığı için ceza verilen bir kişinin, cezası uygulandıktan sonra getirilmesini ister ve ona, ''Allah'tan bağışlanmamı isterim ve O'na tevbe ederim de. " buyurur. Adam da, "Allah'tan bağışlanmamı isterim ve O'na tevbe ederim." dedikten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ''Allah'ım onun tevbesini kabul et. " diye dua etti.
(Nesâî, Katu's sârık, 3; Ebu Dâvud, Hudud, 9)

Resim---3118-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Diyet aldıktan sonra (katili) öldüren kişiyi asla affetmem!" buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Diyât, 5, İbni Hanbel, III, 363)

Resim---3119-) Ebu Hüreyre'nin anlattığına göre, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzuruna cezalandırılmak üzere biri getirilir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem orada hazır bulunanlardan bu kişiye cezasını uygulamalarını ister. Ebu Hüreyre diyor ki: "... Cezalandırma işi bitince topluluktan bazı kimseler bu adama, 'Allah seni hor ve zelil kılsın! ' dediler. Ama Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, '(Hayır) böyle söylemeyin! Bu adamın aleyhine şeytana yardım etmeyin!' buyurdu."
(Buhâri, Hudûd, 4; Ebu Davûd, Hudûd, 35)

Resim---3120-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İşlediğin kötülük seni üzer ve yaptığın iyilik seni sevindirirse, sen müminsin. " buyurmuştur.
(İbn Hanbel, V, 251)

Resim---3121-) Abdullah b. Mes'ud ra "Mümin kimse günahlarını üzerine düşüverecek bir dağ gibi büyük görür. Günahkar kişi de günahlarını, burnu üzerine konan ve kovalayınca kaçıverecek sinek gibi görür. " buyurmuştur.
(Buhârî, Deavat, 4; Tirmizî, Sıfatü'l Kıyame, 49)


AYETLER

Resim---"'Herkesin günahı yalnız kendinedir. Hiçbir günahkar başka bir günahkarın günah yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir."''(En'am 6/164)

Resim--- "Hiçbir günahkar başka bir günahkarın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse
yakını da olsa ..."
(Fatır Suresi 35/18)

Resim---"Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükafatı Allah'a aittir. Şüphesiz o, zalimleri sevmez. "
(Şurâ Suresi 42/40)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

İYİLİK VE KÖTÜLÜK!.

Resim---3122-) Vabisa b. Ma'bed el-Esedl'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "... İy ilik, gönlünü huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir; kötülük ise insanlar sana fe tva verseler bile, gönlünü huzursuz eden ve içinde kuşku bırakan şeydir. "
(Darimi, Büyü', 2)

Resim---3123-) Abdullah (b. Mes'üd) tarafından nakledildiğine göre, bir adam Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem, "İyi mi kötü mü yaptığımı nasıl bilebilirim?" diye sormuş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde şöyle buyurmuştur: "Komşularının, 'İyi yaptın!' dediğini duyarsan iyi yapmışsındır. Onların, 'Kötü yaptın!' dediğini duyarsan da kötü yapmışsındır."
(bn Mace, Zühd, 25; İbn Hanbel, 1, 402)

Resim---3124-) Ebu Said (el-Hudri) diyor ki, "Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem şöyle derken işittim: 'İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgari gereğidir. "'
(Müslim, İman, 78)

Resim---3125-) Ebü Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "İçinizden İslam'ı güzelce yaşayan kimseye, yapacağı her bir iyiliğe karşılık on mislinden yedi yüz katına kadar sevap yazılır; yapacağı her bir kötülüğe ise ancak bir misli yazılır. "
(Buharı, İman, 31)

Resim---3126-) Hz. Aişe'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle derdi: ''Allah'ım! Beni, iyilik yaptıkları zaman sevinç duyan, kötülük yaptıkları zaman da bağışlanma dileyen kullarından eyle. "
(İbn Mace, Edeb, 57; Ibn Hanbel, V l, 1 88)

Resim---3127-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem mescidin içinde büyük bir kalabalıkla oturmakta iken Vabisa b. Ma'bed isimli bir zat Oturanları kızdırmak pahasına onları çiğneyerek ilerlemeye başladı. Bu arada kendisini uyaranlara, adeta yalvarırcasına, "Bırakın beni! Yaklaşayım ona! O, benim kendisine yaklaşmayı en çok istediğim insan. " diyordu. Nihayet bu çabası Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem dikkatini çekti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem etrafındakilere, "Vabisa'yı rahat bırakın, ya Vabisa yaklaş! " buyurdu. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına geldi, önüne oturdu, dizlerini onun dizlerine değdirdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Ey Vabisa! Sormak için geldiğin soruyu ben mi söyleyeyim yoksa sen mi sorarsın?" diye sordu. Vabisa, "Siz söyleyin." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "İyilik ve kötülüğü(n ne olduğunu) sormaya geldin, değil mi?" buyurdu . Vabisa, "Evet, seni Hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki başka değil sadece bu soru için buraya geldim." cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem üç parmağını birleştirip Vabisa'nın göğsüne vurarak, "Sen fetvayı kendinden iste, sen fetvayı kalbinden iste, ey Vabisa! " buyurdu. Ardından da şunları ilave etti: "İyilik, gönlünü huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir; kötülük ise insanlar sana fetva verseler bile, gönlünü huzursuz eden ve içinde kuşku bırakan şeydir. "
(İbn Hanbel. IV, 227, 229 ; Darimi, Buyü', 2)

Resim---3128-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İman nedir?" diye soran sahabıye şöyle cevap vermiştir: "Bir kötülük yaptığında bu seni üzüyor, bir iyilik yaptığında bu seni sevindiriyorsa sen müminsin. "
(İbn Hanbel, V, 251)

Resim---3129-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ın koymuş olduğu sınırları gözetenler ile o sınırları çiğneyen kimseler, bir gemideki yolculara benzer. Onlar kendi aralarında kura çekip gemiyi paylaşmışlar ve kimilerine geminin üst tarafı, kimilerine de alt tarafı düşmüştü. Geminin alt kısmında bulunanlar, suya ihtiyaç duyduklarında, yukarıdakilerin yanına geliyorlar (ve su ihtiyaçlarım oradan gideriyorlar) dı. Bir defasında kendi kendilerine, 'Biz kendi payımıza düşen alt kısımda bir delik açsak da, yukarıdakileri hiç rahatsız etmesek.' dediler. Eğer yukarıdakiler, alttaki insanları istekleriyle baş başa bırakırlarsa, topluca helak olurlar. Eğer onlara engel olurlarsa, hem kendileri hem de diğerleri kurtulur. " buyurmuştur,
(Buhâri, Şirket, 6)

Resim---3130-) Abdullah b. Mes'üd'dan nakledilen rivayette Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurur "Müslümanların iyi ve güzel gördükleri şeyler, Allah katında da iyi ve güzeldir; Müslümanların kötü ve çirkin gördükleri şeyler, Allah katında da kötü ve çirkindir. "
(İbn Hanbel, I, 379)

Resim---3131-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : ''Allah, benim ümmetimi sapıklık üzerine bir araya getirmeyecektir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Fiten, 7, Ebu Dâvud, Melâhim, 1)

Resim---3132-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bağışlamada hata etmek, cezalandırmada hata etmekten daha iyidir. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Hudûd, 2)

AYETLER

Resim---"'Ve la uksimu binnefsillevvameti. Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz).''
(Kıyamet Suresi 75/2)

Resim--- "Ve ales selasetillezine hulifu hatta iza dakat aleyhimül erdu bi ma rahubet ve dakat aleyhim enfüsühüm ve zannu el la melcee minallahi illa ileyh sümme tabe aleyhim li yetubu innellahe hüvet tevvabür rahiym = Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir."
(Tevbe Suresi 9/118)

Resim--- "Yüridüllahü ey yuhaffife anküm ve hulikal insanü daiyfa = Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır."
(Nisa Suresi 4/28)

Resim--- "Hiçbir günahkar başka bir günahkarın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse
yakını da olsa ..."Hulikal insanü min acel se üriküm ayati fe la testa'cilun = İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır. Size âyetlerimi göstereceğim; benden acele istemeyin."
(Enbiya Suresi 21/37)

Resim--- "İnnel'insane hulika helu'an =Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır "
(Mearic Suresi 70/19)

Resim--- "Ve iz kale rabbüke lil melaiketi inni cailün fil erdi halifeh, kalu e tec'alü fiha mey yüfsidü fiha ve yesfiküd dima', ve nahnü nüsebbihu bi hamdike ve nükaddisü lek, kale inni a'lemü ma la ta'lemun = Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi."
(Bakara Suresi 2/30)

Resim--- "Ve le kad kerramna beni ademe ve hamelnahüm fil berri vel bahri ve razaknahüm minet tayyibati ve faddalnahüm ala kesirim mimmen halakna tefdiyla = Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık."
(İsra Suresi 17/70)

Resim--- "Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblis, eba vestekbera ve kane minel kafirin = Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu."
(Bakara Suresi 2/34)


Resim--- "Elleziy halekalmevte velhayate liyebluvekum eyyukum ahsenu 'amelen ve huvel'aziyzulğafuru = O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır."
(Mülk Suresi 67/2)

Resim--- "Lekad halaknel'insane fiy ahseni takviymin. Sümme redednahü esfele safiliyne = Biz insanı en güzel biçimde yarattık.Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık."
(Tin Suresi 95/4-5)


Resim--- "Ve nefsin ve ma sevvaha. Feelhemeha fücureha ve takvaha. Kad efleha men zekkaha. Ve kad habe men dessaha = Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene, Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki,Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir,Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.
( Şems Suresi 7-10)

Resim--- "Ellezine amenu ve tatmeinü kulubühüm bi zikrillah e la bi zikrillahi tatmeinül kulub = Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."
( Rad Suresi 13/28)

Resim--- "Fe mey yüridillahü ey yehdiyehu yeşrah sadrahu lil islam ve mey yürid ey yüdilehu yec'al sadrahu dayyikan haracen ke ennema yessa'adü fis sema' kezalike yec'alüllahür ricse alellezine la yü'minun = Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. Allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir."
(En'am Suresi 6/125)

Resim--- "Hiçbir günahkar başka bir günahkarın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse
yakını da olsa ..."
(Fatır Suresi 35/18)

Resim--- "İlla men etellahe bi kalbin selim = Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).
(Şuara Suresi 26/89)

Resim--- "Men haşiyer rahmane bil ğaybi ve cae bi kalbim munib = Görmeden Rahmân'a saygı gösteren ve(Allah'a) dönük bir kalp getiren herkesin (mükâfatı budur)."
(Kaf Suresi 50/33)

Resim--- "İnnemel mü'minunellezine iza zükirallahü vecilet kulubühüm ve iza tüliyet aleyhim ayatühu zadethüm imanev ve ala rabbihim yetevekkelun = Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir."
(Enfal Sresi 8/2)

Resim--- İz yüğaşşikümün nüase emenetem minhü ve yünessilü aleyküm mines semai mael li yütahhiraküm bihi ve yüzhibe anküm riczeş şeytani ve li yerbita ala kulubiküm ve yüsebbite bihil akdam = O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu."
(Enfal Suresi 8/11)

Resim--- "Ve li ya'lemellezine utül ilme ennehül hakku mir rabbike fe yü'minu bihi fe tuhbite lehu kulubühüm ve innellahe le hadillezine amenu ila siratim müstekiym = Bir de, kendilerine ilim verilenler., onun (Kur'an'ın) hakikaten Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalpleri huzur ve tatmine kavuşsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola yöneltir."
(Hac Suresi 22/54)

Resim--- "Elem ye'ni lilleziyne amenu en tahşe'a kulubuhum lizikrillahi ve ma nezele minelhakki vela yekunu kelleziyne utulkitabe min kablu fetale 'aleyhimul'emedu fekaset kulubuhum ve kesiyrun minhum fasikune = İman edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.
(Hadid Suresi 57/16)

Resim--- "Ve cehadu biha vesteykanetha enfüsühüm zulmev ve ulüvva fenzur keyfe kane akibetül müfsidin = Kendileri de bunlara yakînen inandıkları halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!"
(Neml Suresi 27/14)

Resim--- "Fe raceu ila enfüsihim fe kalu inneküm entümüz zalimun. Sümme nükisu ala ruusihim lekad alimte ma haülai yentikun = Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler.Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler."
(Enbiya Suresi 21/64-65)

Resim--- "Feraeyte menittehaze ilahehu hevahü ve edallehüllahü ala ilmiv ve hateme ala sem'ihi ve kalbihi ve ceale ala besarihi ğişaveh fe mey yehdihi mim ba'dillah e fe la tezekkerun = Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?"
(Câsiye Suresi 45/23)

Resim--- "Hüvellezi enzele aleykel kitabe minhü ayatüm muhkematün hünne ümmül kitabi ve üharu müteşabihat, fe emmellezine fi kulubihim zeyğun fe yettebiune ma teşabehe minhübtiğael fitneti vebtiğae te'vilih, ve ma ya'lemü te'vilehu illellah, ver rasihune fil ilmi yekulune amenna bihi küllüm min indi rabbina, ve ma yezzekkeru illa ülül elbab = Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar."
(Al-i İmran Suresi 3/7)

Resim--- "Vasbir nefseke meallezine yed'une rabbehüm bil ğadati vel aşiyyi yüridune vechehu ve la ta'dü aynake anhüm türidü zinetel hayatid dünya ve la tüti' men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahü ve kane emruhu füruta = Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme."
(Kehf Suresi 18/28)

Resim--- "Sümme kaset kulubüküm mim ba'di zalike fe hiye kel hicarati ev eşeddü kasveh, ve inne minel hicarati lema yetefecceru minhül enhar, ve inne minha lema yeşşekkaku fe yahrucü minhül ma', ve inne minha lema yehbitu min haşyetillah, vemallahü bi ğafilin amma ta'melun = (Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir."
(Bakara Suresi 2/74)

Resim--- "Ve kalu kulubüna ğulf, bel leanehümüllahü bi küfrihim fe kalilem ma yü'minun =(Yahudiler peygamberlerle alay ederek) "Kalplerimiz perdelidir" dediler. Hayır; küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lânet etmiştir. O yüzden çok az inanırlar."
(Bakara Suresi 2/88)

Resim--- "Fi kulubihim meradun fe zadehümüllahü merada, ve lehüm azabün elimüm bi ma kanu yekzibun = Onların kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır."
(Bakara Suresi 2/10)

Resim--- "Ve kalu kulubüna fi ekinnetim mimma ted'una ileyhi ve fi azanina vakruv ve mim beynina ve beynike hicabün fa'mel innena amilun = Ve dediler ki: Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir perde bulunmaktadır. Onun için sen (istediğini) yap, biz de yapmaktayız!"
(Fussilet Suresi 41/5)

Resim--- "E fe lem yesiru fil erdi fe tekune lehüm kulubüy ya'kilune biha ev azanüy yesmeune biha fe innehü la ta'mel ebsaru ve lakin ta'mel kulubülleti fis sudur = (Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur."
(Hac Suresi 22/46)

Resim--- "E fe la yetedebberunel kur'ane em ala kulubin akfalüha = Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?"
(Muhammed Suresi 47/24)

Resim--- "Velteküm minküm ümmetüy yed'une ilel hayri ve ye'mürune bil ma'rufi ve yenhevne anil münker, ve ülaike hümül müflihun = Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir."
(Al-i İmran Suresi 3/104)

Resim--- "Ve minhüm ümmiyyune la ya'lemunel kitabe illa emaniyye ve in hüm illa yezunnun = İçlerinde bir takım ümmîler vardır ki, Kitab'ı (Tevrat'ı) bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir. Onlar sadece zan ve tahminde bulunuyorlar."
(Bakara Suresi 2/178)

Resim--- "Fe veylül lillezine yektübunel kitabe bi eydihim sümme yekulunel kitabe bi eydihim sümme yekulune haza min indillahi li yeşteru bihi semenen kalila, fe veylül lehüm mimma ketebet eydihim ve veylül lehüm mimma yeksibun = Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!"
(Bakara Suresi 2/179)

Resim--- "Ve ketebna aleyhim fiha ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni vel enfe bil enfi vel üzüne bil üzüni ves sinne bis sinni vel cüruha kisas fe men tesaddeka bihi fe hüve keffaratül leh ve mel lem yahküm bima enzelellahü fe ülaike hümüz zalimun = Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o keffâret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir."
(Maide Suresi 5/45)

Resim--- "Ve cezaü seyyietin seyyietüm mislüha fe men afa ve asleha fe ecruhu alellah innehu la yühibbüz zalimin = Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez"
(Şura Suresi 42/40)

Resim--- "Ve le men sabera ve ğafera inne zalike le min azmil ümur = Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir."
(Şura Suresi 42/43)

Resim--- "Fe la ve rabbike la yü'minune hatta yühakkimuke fima şecera beynehüm sümme la yecidu fi enfüsihim haracem mimma kadayte ve yüsellimu teslima = Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar."
(Nisa Suresi 4/65)

Resim--- "Huvelleziy halekassemavati vel'arda fiy sitteti eyyamin summesteva 'alel'arşi ya'lemu ma yelicu fiylardi ve ma yahrucu minha ve ma yenzilu minessemai ve ma ya'rucu fiyha ve huve me'akum eyne ma kuntum vallahu bima ta'melune besiyrun. = O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine istivâ edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür."
(Hadid Suresi 57/4)

Resim--- "Kul in tuhfu ma fi suduriküm ev tübduhü ya'lemhüllah, ve ya'lemü ma fis semavati ve ma fil ard, vallahü ala külli şey'in kadir =ı De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir."
(Al-i İmran Suresi 3/29)

Resim--- "Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid = Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız."
(Kaf Suresi 50/16)

Resim--- "Ve hüvellezi ahyaküm sümme yümitüküm sümme yuhyiküm innel insane le kefur = O, (önce) size hayat veren, sonra sizi öldürecek, sonra yine diriltecek olandır. Gerçekten insan, çok nankördür."
(Hac Suresi 22/66)

Resim--- "Lillahi ma fis semavati ve ma fil ard, ve in tübdu ma fi enfüsiküm ev tuhfuhü yühasibküm bihillah, fe yağfiru limey yeşaü ve yüazzibü mey yeşa', vallahü ala külli şey'in kadir = Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir, sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder. Allah her şeye kadirdir."
(Bakara Suresi 2/284)

Resim--- "Ülaike lehüm nasiybüm mimma kesebu, vallahü seriul hisab = İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir."
(Bakara Suresi 2/202)

Resim--- "Ve nedaul mevazinel kista li yevmil kiyameti fe la tuzlemü nefsün şey'a ve in kane miskale habbetim min hardelin eteyna biha ve kefa bina hasibin = Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz."
(Enbiya Suresi 21/47)

Resim--- "Vallahü yakdiy bil hakk vellezine yed'une min dunihi la yakdune bi şey' innellahe hüves semiul besiyr = Allah, adaletle hükmeder. O'nu bırakıp taptıkları ise, hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz Allah, hakkıyla işiten ve görendir."
(Mümin Suresi 40/20)

Resim--- "Ve mey ya'mel miskale zerratin hayray yerah. Ve mey ya'mel miskale zerratin şerray yerah = Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür."
(Zilzal Suresi 7-8)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

KEFARET!.

Resim---3133-) Hz. Aişe' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: Müslüman'ın başına gelen her musibet, hatta batan bir diken bile, onun günahlarına kefaret olur."
(Müslim, Birr, 49)

Resim---3134-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde beş vakit namaz, iki cuma namazı ve iki Ramazan, aralarında işlenen günahlara kefarettir."
(Müslim, Taharet, 16)

Resim---3135-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Bir şeye yemin edip ardından bir diğerini ondan daha hayırlı gören kişi, o işi yapsın. Yemininden dolayı da kefaret versin."
(Müslim, Eyman, 11)

Resim---3136-) İbn Abbas'tan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Günahın kefareti, pişmanlıktır." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, 1, 289)

Resim---3137-) "Kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalandırılır. " Hz. Ebu Bekir bu ayet karşısında tedirgin olmuştu. Bundan dolayı o da diğer sahabiler gibi, "Ya Resülallah! Yaptığımız her kötülükten dolayı ceza görecek miyiz?" diyerek içindeki kaygıyı dillendirmekten kendini alamamıştı. Bunun üzerine de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sadık dostuna, üç kez, "Allah seni bağışlasın." dedikten sonra, "Sen hiç hastalanmaz mısın? Hiç üzülmez misin? Başına hiç bela gelmez mi?" diye sormuştu. Hz. Ebu Bekir de bunların tümüne "Evet." deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "İşte bunlar, dünyada yaptıklarınızın cezasıdır! kefaretidir." buyurmuştu.
(Beyhaki. es Sünenü'l Kübra, 111, 528)

Resim---3138-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : ''Allah, Müslüman'ın vücuduna batan bir dikene varıncaya kadar yorgunluk, hastalık, kederlenme, hüzünlenme, başına gelen eza ve iç sıkıntısı gibi musibetleri, onun günahlarına kefaret yapar." buyurmuştur.
(Buhâri, Merdâ, 1)

Resim---3139-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mümin, yeşil ekine benzer. Rüzgar hangi taraftan eserse onu öbür tarafa yatırır (fakat yıkılmaz). Rüzgar sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de böyledir; o da bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kafir ise sert ve dimdik sedir ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada) söküp devirir." buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid, 31)

Resim---3140-) Hz. Osman Zinnureyn bir gün abdest almak için su ister ve Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyururken işittiğini söyler: "Bir Müslüman, farz namazın vakti geldiğinde güzel bir şekilde abdest alıp namazım huşu ile kılarsa büyük günah işlemedikçe o namaz ondan önceki günahlarına kefaret olur. Bu her zaman için böyledir."
(Müslim, Tahâret, 7)

Resim---3141-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Umre ikinci bir umreye kadar yapılan günahlara kefarettir. Kabul edilmiş haccın karşılığı ise ancak cennettir." buyurmuştur.
(Buhâri, Umre, 1; Müslim. Hac, 437)

Resim---3142-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir adamın kendisine, "Babam öldü, mal da bıraktı, fakat vasiyet etmedi; acaba onun adına ben malını sadaka olarak dağıtsam günahlarına kefaret olur mu?" demesi üzerine de, "Evet!" cevabını vermiştir.
(Müslim, Vâsiyye, 11; Nesâî, Vesâya, 8 )

Resim---3143-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, zorluklara rağmen güzelce abdest almak, mescitlere çokça gitmek ve bir namazdan sonra diğerini kılmayı hevesle beklemek, büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde namaz kılmak, dua etmek, aşura orucu tutmak, Kabe'yi tavaf etmek, Hacerülesved'e ve Kabe'nin Rükn-i Yemani denilen köşesine el sürmek, sadaka vermek, iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek, Allah yolunda öldürülüp şehit olmak gibi birçok güzel amelin günahlara kefaret olacağını bildirmiştir.
(İbn Mâce, Tahâret, 49; Müslim, Tahâret, 41, 7; Muvatta, Kur'an 8; Müslim, Siyâm, 196; Tirmizî, Siyâm 48; Tirmizî, Hac, 111; Buhârî, Savm, 3; Müslim, Fiten, 26; Müslim, İmâre, 120; Tirmizî, Fedailül Cihad, 13 )

Resim---3144-) Ebü Musa el-Eş'arı, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin bozduğu bir yemin için kefaret verdiğini şöyle anlatmaktadır: Tebük Seferi'ne katılabilmek için birkaç arkadaşımla birlikte Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gidip bize binek hayvanı vermesini istedik. O da bize, "Vallahi, size herhangi bir binit veremem. Zaten elimde sizi bindirebileceğim hayvan yok." buyurdu. Biz de çaresiz bir süre bekledik. Sonra kendisine bazı develer getirilince, daha önce hayvan veremeyeceğine yemin eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize üç deve verilmesini emretti. Biz Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem yeminini unutturduğumuzu düşünüp kendimizi suçlu hissettik ve tekrar huzuruna çıktık. Ona, "Ya Resülallah! Biz sana gelip binek hayvanları istedik; sen ise veremeyeceğine dair yemin ettin. Sonra da hayvanları bize verdin?" dedik. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Vallahi, hayvanları size ben vermedim, Allah verdi. Vallahi ben bir şeye yemin edip sonra ondan daha hayırlı başka bir şeyin olduğunu gördüğümde, yeminimin kefaretini öderim ve daha hayırlı olanı yaparım." buyurdu.
(Müslim, Eymân, 7; Buhârî, Eymân ve nüzûr, 1)

Resim---3145-) Ramazan ayında oruçlu iken karısı ile cinsi münasebette bulunan bir şahıs Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelip ne yapması gerektiğini sorar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona, ''Azat edebilecek bir köle bulabilir misin?" der. O zat, "Hayır (bulamam)." deyince Resülullah, "İki ay kesintisiz oruç tutmaya gücün yeter mi?" buyurur. Adam, "Hayır (buna da gücüm yetmez)." der. Resülullah, "Oy leyse altmış fakiri doyur!" buyurur.
(Buhârî, Hudûd, 26)

Resim---3146-) "İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir. "(Bakara Suresi 2/196. ayeti) buyrulmuştur. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde oruç, sadaka veya kurban olarak bildirilen kefaretin nasıl uygulanacağını açıklamıştır. Bir gün hac esnasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ashabından Ka'b b. Ucre'nin halini görünce, "Başındaki bitler seni rahatsız ediyor galiba?" buyurdu. Ka'b, "Evet ya Resulallah! " dedi. Bunun üzerine, "Sen başını tıraş et. Ya üç gün oruç tut, ya altı fakiri doyur ya da bir koyun kurban et!" buyurarak ayetteki genel ifadeleri izah etti.
(Buhârî, Muhsar, 5; Müslim, Hac, 81)

Bazı rivayetlerde hayızlı hanımıyla cinsi münasebette bulunmanın da kefaret gerektirdiği yer almaktadır. Zira Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim' de hayızlı kadınla cinsi münasebette bulunmayı yasaklamıştır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ise bu yasağı ihlal edenlerin kefaret olarak bir dinar (4.25 gr altın) veya yarım dinar sadaka vermelerini tavsiye etmiştir. Birçok alim bu rivayetlerde belirlenen kefaretin kesinlik değil tavsiye niteliği taşıdığını ifade etmiştir. (Ebu Dâvud, Nikah, 46-47)

Resim---3147-) Hadislerde, işlenen çeşitli suçlar için belirlenen cezaların yerine getirilmesinin de kefaret sayıldığı belirtilmektedir. Mekke' de bulunan Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem bir çıkış aradığı günlerde kendisine kucak açan Medineli ilk Müslümanlardan ve Akabe Biatlerinin güzide temsilcilerinden biri olan Ubade b. Samit, burada verdikleri sözü şöyle dile getirmektedir: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem etrafında bulunan ashabına şöyle buyurmuştu: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacağınıza, zina etmeyeceğinize, hırsızlık yapmayacağınıza, çocuklarınızı öldürmeyeceğinize, kendiliğinizden uyduracağınız bir yalanla hiç kimseye iftira etmeyeceğinize, iyi işlerde bana karşı gelmeyeceğinize söz vererek bana biat ediniz. Kim sözünde durursa ecrini Allah verecektir. Sizden biriniz yukarıda sayılanlardan herhangi birini işler de cezasını dünyada çekerse, o ceza, işlediği suçun kefaretidir. Kim de bu suçlardan birini işler de suçu gizli kalır, cezasını dünyada çekmezse onun işi Allah'a kalmıştır. Allah dilerse onu affeder, dilerse cezalandırır."
(Buhârî, Ahkam, 49; Nesâî, Biâd, 9)

Resim---3148-) Bazı hadislerden, bir suçun cezası dünyada çekildiyse bunun ona kefaret olacağı ve ahirete bir günah kalmayacağı anlaşılmaktadır. Bunu çok iyi bilen sahabe-i kiram, yaptıkları suçların cezasının dünyada iken verilmesi hususunda ısrarcı davranmışlar ve bu uğurda gerekirse ölüm cezasını bile göze almışlardır.
(Tirmizî, İman, 11; İbn Mâce, Hudûd, 33)

Resim---3149-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün sevgili eşi Aişe'nin odasında iken, Hayber'in fethinden hemen sonra evlendiği diğer eşi Safiyye bnt. Huyey kendisine ikram edilmek üzere bir kap yemek gönderir. Hz. Aişe, kendini tutamayarak hizmetçinin elindeki kabın düşüp kırılmasına sebep olur. Sonra da yaptığından pişmanlık duyarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o yaptığı hatanın kefaretini sorar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de, "Kınlan kap gibi bir kap, dökülen yemek gibi bir yemek." buyurur.
(Nesâî, İşaretu'n Nisa, 4; Ebu Dâvud, Buyü (İcare), 89)

Resim---3150-) İslamı yaymak için gittiği Horasan'da vefat eden sahabilerden Ebu Berze el-Eslemi'nin anlattığına göre, bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir toplantıdan ayrılacağı sırada, ''Allah'ım! Sen bütün noksanlıklardan uzaksın. Sana hamdediyorum. Senden başka ilah olmadığına şahitlik ederim. Senden bağışlanma diler ve sana tevbe ederim." dedi. Orada bulunanlardan biri, Ey Allah'ın Resulü, daha önce hiç söylemediğiniz sözler söylediniz, deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle cevap verir: " Bu sözler toplantıda ortaya çıkan hatalara kefarettir."
(Ebu Dâvud, Edeb, 27)

Resim---3151-) Enes b.Malik'in anlattığına göre, zemini toprak, kum ve çakıldan oluşan mescide tüküren birini gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mescide tükürmek günahtır, kefareti ise onu temizlemektir." buyurmuştur.
(Buhâri, Salat, 37; Müslim, Mesâcid, 55)

Resim---3152-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim kölesine tokat atar veya döverse, kefareti o köleyi azat etmesidir." buyurmuştur.
(Müslim, Eyman, 29; Ebu Dâvud, Edeb, 123-124)

Resim---3153-) Bir grup müşrikin Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzuruna gelerek, "Anlattığın ve insanları çağırdığın din gerçekten pek güzeldir. Eğer günahlarımıza kefaret olacağını söylersen İslam'a gireriz." demeleri üzerine, "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'm haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar. Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedi kalır. Ancak tevbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Kim de tevbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah'a tevbesi kabul edilmiş olarak döner." ayetleri nazil olmuştur.
(Buhâri, Tefsir (Zümer) 1; Müslim, İman, 193)

Resim---3154-) Amr b. As, Müslüman olduğunda önceki günahları affedilmeden biat etmek istemeyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey Amr, bilmiyor musun İslam, önce işlenen tüm günahları siler." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, IV, 205)

AYETLER

Resim---"'Leyse bi emaniyyiküm ve la emaniyyi ehlil kitab mey ya'mel suey yücze bihi ve la yecid lehu min dunillahi veliyyev ve la nesiyra =Ne sizin kuruntularınız ne de ehl-i kitabın kuruntuları (gerçektir); kim bir kötülük, yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah'tan başka dost da, yardımcı da bulamaz.''
(Nisa Suresi 4/123)

Resim--- "Ve ekimis salate tarafeyin nehari ve zülefem minel leylv innel hasenati yüzhibnes seyyiat zalike zikra liz zakirin = Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır."
(Hud Sures 11/114 )

Resim---"La yüahizükümüllahü billağvi fi eymaniküm ve lakiy yüahizüküm bima akkadtümül eyman fe keffaratühu it'amü aşerati mesakine min evseti ma tut'imune ehliküm evkisvetühüm ev tahriru rakabeh fe mel lem yecid fe siyamü selaseti eyyam zalike kefferatü eymaniküm iza haleftüm vahfezu eymaneküm kezalike yübeyyinüllahü leküm ayatihi lealleküm teşkürun = Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz! "
(Maide Suresi 5/89)

Zıhar: Bir kimsenin eşini; annesi, kız kardeşi, halası, teyzesi gibi kendisiyle evlenmesi sürekli yasak olan bir kimsenin sırtına benzetmek suretiyle, ona yaklaşmayacağına dair yemin etmesidir. Bu adet cahiliye döneminde erkeklerin eşlerini boşamak için kullandıkları bir usuldü. Ancak İslam bunu boşama olmaktan çıkarıp bu hatalı davranışı kefaretle telafi edilebilir bir hale getirmiştir. Kur'an, zıhar kefaretini de üç aşamalı olarak şöyle belirlemiştir:
Resim--- " "Velleziyne yuzahirune min nisaihim summe ye'udune lima kalu fetahriyru rekabetin min kabli en yetemassa zalikum tu'azune bihi vallahu bima ta'melune habiyrun.Femen lem yecid fesiyamu şehreyni mutetabi'ayni min kabli en yetemassa femen lem yesteti' feit'amu sittiyne miskiynen zalike litu'minu billahi ve resulihi ve tilke hududullahi ve lilkafiriyne 'azabun eliymun. = Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Buna imkân) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce ardarda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah'a ve Resûlüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kâfirrler için acı bir azap vardır."
(Mücadele Suresi, 58/3-4)

Yanlışlıkla bir müminin öldürülmesi halinde de maktulün yakınlarına verilmesi gereken diyetin yanında katilin ayrıca kefaret vermesi gerektiği de Kur'an-ı Kerl:m'de belirtilmiştir. Kefaret olarak da bir mümin köleyi azat etme, bu mümkün olmadığı takdirde de tevbenin kabulü için ara vermeden iki ay oruç tutmak öngörülmüştür.
Resim--- "Ve ma kane li mü'minin ey yaktüle mü'minen illa hataa ve men katele mü'mine hataen fe tahriru rakabetim mü'minetiv ve diyetüm müsellemetün ila ehlihi illa ey yessaddeku fe in kane min kavmin adüvvil leküm ve hüve mü'minün fe tahriru rakabetim mü'mineh ve in kane mni kavmim beyneküm ve beynehüm misakun fediyetüm müsellemetün ila ehlihi ve tahriru rakabetim mü'mineh fe mel lem yecid fe siyamü şehrayni mütetabiayni tevbetem minellah ve kanellahü alimen hakima = Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola. (Bu takdirde diyet vermez). Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir."
(Nisa Suresi 4/92)

Bir diğer kefaret hac veya umre için ihrama girenlerin belirlenen özel yasaklardan bazılarını ihlal etmeleriyle ilgilidir
Resim---"'Ve etimmül hacce vel umrate lillah, fe in uhsirtüm femesteysera minel hedy, ve la tahliku ruuseküm hatta yebluğal hedyü mehilleh, fe men kane minküm meridan ev bihi ezem mir ra'sihi fe fidyetüm min siyamin ev sadekatin ev nüsük, fe iza emintüm, fe men temettea bil umrati ilel hacci fe mesteysera minel hedy, fe mel lem yecid fe siyamü selaseti eyyamin fil hacci ve seb'atin iza raca'tüm, tilke aşeratün kamileh, zalike li mel lem yekün ehlühu hadiril mescidil haram, vettekullahe va'lemu ennellahe şedidül ikab = Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır.''
(Bakara Suresi 2/196)

Resim---"'Ve yes'eluneke anil mehiyd, kul hüve ezen fa'tezilün nisae fil mehiydi ve la takrabuhünne hatta yathurn, fe iza tetahherne fe'tuhünne min haysü emerakümllah, innellahe yühibbüt tevvabine ve yühibbül mütetahhirin = Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.''
(Bakara Suresi 2/222)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

CİNAYET!.

Resim---3155-) Abdullah b. Amr' dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Allah katında dünyanın yok olması, bir Müslüman'ın öldürülmesinden daha hafiftir."
(Tirmizi, Diyat, 7; Nesai, Muharebe, 2)

Resim---3156-) Abdullah (b. Mes'üd) (ra) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Haksız yere öldürülen her insandan dolayı Adem'in ilk oğluna bir pay (günah) ayrılır. Çünkü o, öldürme işini ilk defa başlatan kişidir."
(Buhari, Enbiya, l; Müslim, Kasame, 27)

Resim---3157-) Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Müslüman'ın Müslüman'a malı, ırzı (şeref ve namusu) ve kanı haramdır (dokunulmazdır)..."
(Ebu Davud, Edeb, 35)

Resim---3158-) Ebu Bekre anlatıyor: "Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem.: "İki Müslüman kılıçlarıyla karşı karşıya gelir ve biri diğerini öldürürse, öldüren de öldürülen de cehennemdedir." dediğini işittim. Bunun üzerine.: "Ey Allah'ın Elçisi, öldüren böyledir ama öldürülene ne oluyor?" dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "O da arkadaşını öldürmeye istekliydi." buyurdu."
(Nesai , Muharebe, 29; Buhari, Diyat, 2)

Resim---3159-) Abdullah b. Amr'dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kim (Müslüman topraklarında yaşaması için kendisine güvence verilmiş) bir anlaşmalıyı öldürürse cennetin kokusunu alamaz. Halbuki onun kokusu kırk yıllık mesafeden bile duyulur."
(Buhari, Diyat, 30)

Resim---3160-) Hazreti Adem'in iki oğlundan Kabil ziraatla, Habil ise hayvancılıkla uğraşmaktaydı. Babalarının Allah'a kurban sunmalarını istemesi üzerine Habil, malının en değerli olanını, Kabil ise mahsulünün kalitesiz kısmını adamıştı. Habil'in kurbanı Allah tarafından kabul edilmiş, Kabil'inki ise kabul edilmemişti. Bunun üzerine kıskançlığına yenik düşen Kabil, kardeşine.: "Seni mutlaka öldüreceğim." demişti. Habil ise onu uyararak.: "Unutma ki Allah, sadece kendisine karşı sorumluluk bilinci içerisinde olanların kurbanlarını kabul eder." demiş ve eklemişti.: "Beni öldürmek için bana elini uzatsan bile, ben seni öldürmek için elimi uzatmayacağım. Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte bu, zalimlerin cezasıdır."
(İbn Kesir, Tefsir III, 83)

Resim---3161-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gökte ve yerde olanların tümü bir mümini öldürmek için işbirliği yapsalar, Allah onların hepsini yüzüstü cehenneme yuvarlar. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Diyât, 8 )

Resim---3162-) SahabI Ubade b. Samit'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: ''Allah, zulmen (haksız yere) bir mümini öldüren kimsenin, ne tevbesini ne de fidyesini kabul eder."
(Buhârî, Diyât, 2; Müslim, İman, 144)

Resim---3163-) SahabI Ebu'd-Derda'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Mümin, haram bir kanı dökmedikçe salih amellerde koşmaya devam eder. Ama haram bir kan dökerse (hayır yolundaki ilerlemesi) kesilip sona erer."
(Ebu Dâvud, Melahim, 6)

Resim---3164-) Veda Haccında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız tıpkı bu beldenizin, içinde bulunduğunuz bu ay ve bu gününüzün haramlığı gibi birbirinize haramdır (dokunulmazdır)." buyurmuştur.
(Buhârî, İlim, 9; Müslim, Kasâmer, 29)

Resim---3165-) Tebük Seferi'ne katılmayan üç sahabiden biri olan Hilal b. Ümeyye, hanımının Şerik b.Sahma' ile zina ettiği iddiasında bulunmuş ve bunu Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem şikayet etmişti. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ya bu konuda delil getir yahut da sana verilecek had cezası sırtındadır!" buyurarak Hilal'den söylediklerini ispatlamasını istedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu sözleriyle iffetli bir kadına iftira etmenin cezâsını hatırlatıyordu. Ancak Hilal ısrarla gerçekleri anlattığını söylüyor ve bir yanda da Allah'a dua ediyordu. İşte bu esnada Nür Sûresinin 6-9. âyetleri nazil olmuş ve ayetin hükmüne uygun olarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem aralarında mülaane (eşlerin karşılıklı olarak iddialarında haklı olduklarına dair yemin etmeleri) gerçekleştirerek onları boşamıştı..
(Buhârî, Tefsir (Nur) 3; Tirmizî, Tefsiru'l Kur'ân, 24)

Resim---3166-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Katil, (öldürdüğü kişinin ardından) mirastan hiçbir şey alamaz." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Diyât, 18)



ÂYETLER.:

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُن لَّهُمْ شُهَدَاء إِلَّا أَنفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ
Resim---“Vellezîne yermûne ezvâcehum ve lem yekun lehum şuhedâu illâ enfusuhum fe şehâdetu ehadihim erbeû şehâdâtin billâhi innehû le mines sâdıkîn (sâdıkîne).: Ve zevcelerine (eşlerine) zinâ (iftirası) atanlar, kendilerinden başka şâhidleri yoksa o zaman onların herbirinin şâhidliği; kendisinin, muhakkak sadıklardan (doğru söyleyenlerden) olduğuna dair, dört defa ALLAH'a şâhidlik (yemin) etmesidir.” (Nûr 24/6)

وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِن كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ وَيَدْرَأُ
Resim---“Vel hâmisetu enne la’netallâhi aleyhi in kâne mine’l- kâzibîn (kâzibîne).: Ve (yeminin) beşincisi, eğer yalan söyleyenlerden ise ALLAH'ın lânetinin kendi üzerine olmasıdır.” (Nûr 24/7)

عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ
Resim---“Ve yedraû anhel azâbe en teşhede erbea şehâdâtin billâhi innehu le mine’l- kâzibîn (kâzibîne).: Ve (zevcenin, kadın eşin), ALLAH'a dört defa onun (zevcin, erkek eşin) mutlaka yalancılardan olduğuna dair şâhidlik (yemin) etmesi, ondan (kadından) azâbı (cezâyı) kaldırır.” (Nûr 24/8)

وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِن كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Resim---“Vel hâmisete enne gadaballâhi aleyhâ in kâne mines sâdikîn(sâdikîne).: Ve (yeminin) beşincisi eğer o (eşi), sadıklardan (doğru söyleyenlerden) ise ALLAH'ın gadabının (azâbının) kendi üzerine olmasıdır.” (Nûr 24/9)

Resim---"'Vetlü aleyhim nebeebney ademe bil hakk iz karraba kurbanen fe tükubbile min ehadihima ve lem yütekabbel minel ahar kale le aktülennek kale innema yetekabbelül lahü minel müttekiyn. Leim besatte ileyye yedeke li taktüleni ma ene bi basitiy yediye ileyke li aktülek inni ehafüllahe rabbel alemin. İnni üridü en tebue bi ismi ve ismike fe tekune min ashabin nar ve zalike cezaüz zalimin. Fe tavveat lehu nefsühu katle ehiyhi fe katelehu fe asbeha minel hasirin. Fe beasellahü ğurabey yebhasü fil erdi li yüriyehu keyfe yüvari sev'ete ehiyh kale ya veyleta eaceztü en ekune misle hazel ğurabi fe üvariye sev'ete ehiy fe asbeha minen nadimin. Min ecli zalike ketebna ala beni israile ennehu men katel nefsem bi ğayri nefsin ev fesadin fil erdi fe keennema katelen nase cemia ve men ahyaha fe keennema ahyan nase cemia ve le kad caethüm rusülüna bil beyyinati sümme inne kesiram minhüm ba'de zalike fil erdi le müsrifun = Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), "Andolsun seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de "Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder" dedi (ve ekledi:). "Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."Ben istiyorum ki, sen, hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zalimlerin cezası işte budur." Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü: bu yüzden de kaybedenlerden oldu. Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil kardeş) "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim" dedi ve ettiğine yananlardan oldu. İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları'na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.''
(Maide Suresi 5/27-32)

Resim--- "Ve mey yaktül mü'minem müteammiden fe cezaühu cehnnemü haliden fiha ve ğadibellahü aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azaben aziyma = Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır."
(Nisa Sures1 4/93)

Resim---"İnnellahe la yağfiru eyyüşrake bihi ve yağfiru ma dune zalike li mey yeşa' ve mey yüşrik billahi fe kadiftera ismen aziyma = Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur."
(Nisa Suresi 4/48)

Resim--- " "İnnellahe la yağfiru ey yüşrake bihi ve yağfiru ma dune zalike li mey yeşa' ve mey yuşrik billahi fe kad dalle dalalem beiyda = Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır."
(Nisa Suresi 4/116

Resim--- "Ve leküm fil kisasi hayatüy ya ülil elbabi lealleküm tettekun = Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız."
(Bakara Suresi 2/179)

Resim---"'Ya eyyühellezine amenu kütibe aleykümül kisasu fil katla, el hurru bil hurri vel abdü bil abdi vel ünsa bil ünsa, fe men ufiye lehu min ehiyhi şey'ün fettibaum bil ma'rufi ve edaün ileyhi bi ihsan, zalike tahfifüm mir rabbiküm ve rahmeh, fe meni'teda ba'de zalike fe lehu azabün eliym = Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.''
(Bakara Suresi 2/178)

Resim---"'Ve le men sabera ve ğafera inne zalike le min azmil ümur = Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.''
(Şura Suresi 42/43)

Resim---"Ve ma kane li mü'minin ey yaktüle mü'minen illa hataa ve men katele mü'mine hataen fe tahriru rakabetim mü'minetiv ve diyetüm müsellemetün ila ehlihi illa ey yessaddeku fe in kane min kavmin adüvvil leküm ve hüve mü'minün fe tahriru rakabetim mü'mineh ve in kane mni kavmim beyneküm ve beynehüm misakun fediyetüm müsellemetün ila ehlihi ve tahriru rakabetim mü'mineh fe mel lem yecid fe siyamü şehrayni mütetabiayni tevbetem minellah ve kanellahü alimen hakima = Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola. (Bu takdirde diyet vermez). Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir."
(Nisa Suresi 4/93)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

KISAS!.

Kısas.: "bir şeyin ardından gitmek, iz sürmek, eşitlemek ve misilleme yapmak, işlenen fiile ona denk bir fiille mukabele etmek" anlamlarına gelmektedir. Hukuk terimi olarak ise.: "kasten olmak şartıyla, öldürdüğü kişiye karşılık kâtilin öldürülmesi veya yaraladığı kişide bedeni veya fiziki zarar meydana getiren kimsenin benzer şekilde cezâlandırılması." anlamını ifâde etmektedir.

Resim---3167-) Süleyman b. Amr b. Ahvas'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte Vedâ Haccı'na kâtilan babası şöyle anlatmıştır: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Vedâ Haccı'nda yaptığı konuşmasında önce Allah'a hamdedip O'nu övdü, vaaz ve nasihat etti. Ardından şöyle buyurdu: '... Bilesiniz ki! Kişi ancak kendi suçundan dolayı c3landırılır. Baba evladının suçundan, evlat da babasının suçundan dolayı cezâlandırılmaz. "'
(Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'an, 9)

Resim---3168-) Ebü Şürayh el-Huzfü' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Cinâyet veya yaralanma gibi bir cürüme maruz kalan kişi (ya da velisi) şu üç şeyden birini seçer: Ya (hukukun eliyle suça denk bir müeyyide yani) kısas ister ya ajf eder ya da diyet alır. Dördüncü bir şey isterse onu engelleyin. Kim de bundan sonra sınırı aşarsa onun için acı verici bir azâb vardır."
(Ebu Davud, Diyar, 3)

Resim---3169-) Enes (b. Mâlik) şöyle demiştir.: "Bir defasında kısas talebi için Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelindi de o, (suçluyu) affetmelerini tavsiye etti."
(Nesaı:, Kasame, 28-29)

Resim---3170-) Vail b. Hucr anlatmaktadır.: "Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanındaydım. Boynundan kayış ile bağlanmış bir kâtil getirildi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem maktulün vellsini çağırdı ve ona şöyle dedi.: “Affeder misin?” Adam.: “Hayır.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Diyet alır mısın?” dedi. Adam yine.: “Hayır.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Öldürecek misin?” dedi. Adam.: “Evet.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onu götür.” buyurdu. Adam arkasını dönmüş giderken tekrar.: “Onu affeder misin?” dedi. Adam.: “Hayır.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu sefer.: “Diyet alır mısın?” diye sordu. Adam yine.: “Hayır.” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Öldürecek misin?” dedi. Adam.: “Evet.” diye cevap verdi. Resülullah yine.: “Onu götür.” buyurdu. Aynı söyleşi dördüncü sefer yaşandığında Resülullah şöyle buyurdu.: “Dinle! Sen onu affedersen, o kâtil hem kendi günahını hem de maktulün günahını yüklenir.” Bunu duyan adam, kâtili affetti."
(Ebu Davûd, Diyâr, 3)

Resim---3171-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kâfir bir kişiyi öldürmesi sebebiyle mü’min öldürülmez." buyurmuştur.
(Buhârî, İlim, 39)

İmam Şafii, İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel gibi bazı âlimler, hadise dayanarak bir kâfiri öldüren mü’minin buna karşılık öldürülemeyeceğini ifâde etmişlerdir. Buna karşılık Kur'ÂN zâviyesinden bakan İmam Ebü Hanife ise kısas ile öldürmede Müslüman-kâfir, kadın-erkek ve hür-köle ayrımı gözetmemiş, insan olma temelinde bir anlayış geliştirmiş ve bu hadisteki kâfir ile kastedilenin savaş halinde olunan gayri müslimler olduğunu belirtmiştir.

Resim---3172-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem câriye karşılığında hür insanlara kısas yaptığına dâir uygulaması bulunmaktadır.
(Buhârî, Diyet, 19)

Resim---3173-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem erkeğin, kadın karşılığında kısas olarak öldürülebileceğini buyurmuştur.
(Dârimî, Diyet 3)

Resim---3174-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kim kölesini öldürürse biz de onu öldürürüz, kim kölesinin bir organını keserse biz de onun organını keseriz. " buyurmuştur.
(Dârimî, Diyet 9)

Resim---3175-) Hz. Ömer, Yemen'in San'a Şehrinde bir kişiye tuzak kurarak onu ortaklaşa öldüren altı veya yedi kişiye ayrı ayrı kısas uygulamış ve.: "Eğer bütün San'a halkı bu suça iştirak etmiş olsaydı hepsine aynı cezâyı verirdim." demiştir.
(Muvatta, Ukûl, 19)

Resim---3176-) Enes b. Mâlik'in anlattığına göre, halası Rübeyyi', bir câriyenin ön dişlerini kırmıştı. Af ve diyet talepleri olumlu karşılık bulmadı. Câriyenin yakınları kısasta direttiler ve onun da dişlerinin kırılmasını istediler. Mesele Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem intikal edince bile kısas taleplerinden vazgeçmediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Allah'ın Kitabı'na göre kısas gerekir." diyerek kısas uygulanmasına hüküm verdi. Ancak Enes'in amcası ve Rübeyyi'in kardeşi olan Enes b. Nadr'ın kısasın uygulanmaması yönündeki ısrarcı tavrı üzerine câriyenin yakınları davalarından vazgeçerek sonunda diyete razı oldular.
(İbni Abdulberr, İstiab, 53; Buhârî, Tefsir (Bakara) 23; Nesâî, Kasame, 16-17-18)

Resim---3177-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem öldürülen bir kişinin diyetini yüz deve olarak belirlemiş ve fiyatlarının artıp azalmasına bağlı olarak da bunların para cinsinden değerlerini takdir etmiştir. Ölüme sebebiyet vermeyen yaralanmalarda ve sakat bırakmalarda ise diyet, hadis ve sünnette belirlenen miktarların yanı sıra yaralamanın derecesi, suçun işleniş tarzı, fiilin yol açtığı kayıp ve organın hayatı fonksiyonu gibi hususlar göz önünde tutularak belirlenmektedir
(Tirmizî, Diyât, 1-2)

Resim---3178-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Diyet aldıktan sonra (kâtili) öldüreni asla affetmem. " buyurmuştur.
(Ebu Dâvûd, Diyât, 5)

Resim---3179-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına bacağından yaralanan bir adam geldi ve kısas istedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de ondan yarasının iyileşmesini beklemesini istedi. Fakat yaralı adam ısrarla kısas isteyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem cezâyı uyguladı. Mağdur, kendi ayağı iyileşmemesine rağmen suçlunun ki iyileşince Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem geldi ve diyet istedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sana.: “Yaran iyileşinceye kadar kısas yapma!” demedim mi? Ama sen bana karşı geldin. Allah seni uzak etsin, yaran da iyileşmesin.” buyurdu.
(İbn Hanbel, II, 218; Abdulrezzâk, müsannef, IX, 454)

Resim---3180-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hayatta olduğu dönemde bir Yahudi, Medineli bir câriyeye saldırarak üzerindeki ziynet eşyalarını aldıktan sonra başını taşla ezerek öldürmeye çalıştı. Ancak câriyeyi bulanlar Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem getirdiler. Ölmek üzere olan ve konuşamayan kızcağıza.: "Seni falan mı öldürdü?" diye birkaç kişinin ismi soruldu. Her defasında.: "Hayır." anlamında başıyla işaret yapan câriye, Yahudi'nin ismi sorulunca.: "Evet." anlamında başını salladı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (sav) bu Yahudi'yi getirtti. Ardından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, suçunu itiraf eden Yahudi'nin cezâlandırılmasını emretti.
(Buhârî, Talâk, 24; Ebu Dâvud, Diyat, 10; Nesaî, Muhâberebe, 9; Tirmizî, Diyât, 6)

Resim---3181-) Medineli sahabI Üseyd b. Hudayr (radiyallahu anhu), etrafına neşe dağıtan bir zattı. Bir gün yine yaptığı konuşmalarla insanları güldürüyordu. Topluluğun içinde bulunan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de gülümseyerek yerden bir dal alıp hafifçe Üseyd'in böğrünü itti. Bunu fırsat bilen Üseyd, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem dönerek.: "Ey Allah'ın Resulü, kısas yapmama izin ver." dedi.Yüce Nebî de.: "Kısas yap o halde. " buyurdu. Ama Üseyd.: "Benim üzerimde gömlek yoktu." dedi. O mütevâzı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de gömleğini yukarı kaldırarak böğrünü açtı. Düşündüğünü gerçekleştirmenin tam sırası olduğunu gören Üseyd, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize sarılarak böğrünü öptü ve.: "Yâ Resûlullah, benim arzum sadece bu idi." dedi.
(Ebu Dâvud, Edeb, 148-149)


ÂYETLER.:

وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالأَنفَ بِالأَنفِ وَالأُذُنَ بِالأُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ فَمَن تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَّهُ وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Resim---“Ve ketebna aleyhim fiha ennen nefse bin nefsi vel ayne bi’l- ayni vel enfe bil enfi vel üzüne bi’l- üzüni ves sinne bi’s- sinni vel cüruha kisas fe men tesaddeka bihi fe hüve keffaratül leh ve mel lem yahküm bima enzelellahü fe ülaike hümüz zâlimun.: Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezâdır). Yaralar da kısastır (Her yaralama misli ile cezâlandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o keffâret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zâlimlerdir.”
(Maide Suresi 5/45)

وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاْ أُولِيْ الأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---“Ve leküm fi’l- kisasi hayatüy ya ülil elbabi lealleküm tettekun.: Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.”
(Bakara Suresi 2/179)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالأُنثَى بِالأُنثَى فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاء إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ذَلِكَ تَخْفِيفٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ فَمَنِ اعْتَدَى بَعْدَ ذَلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---“Ya eyyühellezine amenu kütibe aleykümü’l- kisasu fi’l- katla, el hurru bi’l- hurri ve’l- abdü bi’l- abdi ve’l- ünsa bi’l- ünsa, fe men ufiye lehu min ehiyhi şey'ün fettibaum bi’l- ma'rufi ve edâün ileyhi bi ihsan, zalike tahfifüm mir rabbiküm ve rahmeh, fe meni'tedâ ba'de zalike fe lehu azabün eliym.: Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezâsı, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azâb vardır.”
(Bakara Suresi 2/178)

الشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌ فَمَنِ اعْتَدَى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُواْ عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَى عَلَيْكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
Resim---“Eşşehru’l- haramü bi’ş- şehri’l- harami ve’l- hurumatü kisas, fe meni'tedâ aleyküm fa'tedu aleyhi bi misli ma'tedâ aleyküm vettekullahe va'lemu ennellahe mealmüttekiyn.: Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir.”
(Bakara Suresi 2/194)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

KAN DAVASI!.

Resim---3182-) Abdullah (b. Mes'ud) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: "Kıyamet günü insanlar arasında hüküm verilirken ilk görülecek dava, kan davasıdır."
(Müslim, Kasame, 28; Buharî, Rikak , 48)

Resim---3183-) Huzeyfe (b. Yemc'n) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: '"İnsanlar iyilik yaparlarsa biz de iyilik yaparız; zulmederlerse biz de zulmederiz.", diyen zayıf karakterli kimseler olmayın. Bilakis iyilik yaptıklarında insanlara iyilik yapmayı, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi içinize (bir ilke olarak) yerleştirin."
(Tirmizî, Birr, 63)

Resim---3184-) Süleyman b. Amr b. Ahvas, babasından şöyle nakletmiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ved Haccı'nda dinledim, şöyle diyordu: "Dikkat edin! Cana kıyan kişi ancak kendi işlediği cinâyetten sorumludur. Hiçbir baba oğlunun cinâyetinden sorumlu tutulamaz, hiçbir oğul da babasının cinâyetinden sorumlu tutulamaz.'"
(İbn Mâce, Diyar, 26; Tirmizî, Tefsiru'l-Kur'ân, 9)

Resim---3185-) Enes b . Mâlik şöyle demiştir: "Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem, kendisine arz edilen kısasla ilgili her davada affetmeyi tavsiye ettiğini gördüm."
(Ebu Davûd, Diyat, 3; Nesaî, Kasame, 28-29)

Resim---3186-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Veda Hutbesinde.: "Kanlarınız ve mallarınız, size şu (Arafat) gününüz ile şu (Zilhicce) ayınızın, şu (Harem) beldenizdeki saygınlığı gibi saygındır. Bilesiniz ki! Câhiliye dönemine ait bütün işler ayaklarımın altındadır. Câhiliye döneminin bütün kan davaları da kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası da, İbn Rebta'nın kan davasıdır ..." buyurmuştur.
(Müslim, Hac, 147; Müslim, Kaseme, 30; Ebu Dâvûd, Menâsık, 56)

Resim---3187-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kıyamet gününde " Boynuzsuz koyun, boynuzlu lwyundan hakkını alacaktır. " buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 60)

Resim---3188-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Husumeti sürdürmen sana günah olarak yeter. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 58)

Resim---3189-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kişi, yakınının öldürülmesi veya yaralanması durumunda üç yoldan birini seçmekte serbesttir..." buyurur Hz. Peygamber.: "Ya (hukukun eliyle) (suça denk bir müeyyide yani) kısas ister, ya kan bedelini kabul eder yahut karşılıksız affeder. Kim bu üç yoldan birine başvurduktan sonra vazgeçip başka birine dönüş yaparsa, artık o kimseyi içinde ebedî kalacağı cehennem ateşi bekler. " buyurmuştur.
(İbni Mâce, Diyât, 3, Darimî, Diyât, 1)

Resim---3190-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün arkadaşlarıyla birlikte otururken huzuruna bir adam geldi. Beraberinde, boynuna urgan dolayarak sürüyüp getirdiği Habeşli bir işçi vardı. Adam.: "Yâ Rasûlullah!" dedi, "Bu adam benim kardeşimi öldürdü." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Habeşliye dönerek.: "Onu gerçekten öldürdün mü?" diye sordu. Adam cevabı bekleyemeden araya girdi: "Eğer i'tiraf etmezse, aleyhine delil getirebilirim." Habeşli de.: "Evet, öldürdüm." diyerek suçunu i'tiraf etti. Rasûlullah bu kez.: "Onu nasıl öldürdün?" diye sordu. Habeşli anlattı.: "Ben ve bu adamın kardeşi bir ağacı budayarak yaprak silkeliyorduk. İş esnâsında bana sövdü, ben de öfkelendim. Elimdeki baltayla başına vurdum ve onu öldürdüm."39 Yaptığından dolayı pişmanlık duyduğunu Resûlullah'ın bilmesini istiyordu.: "Aslında onu öldürmek istememiştim." diye ekledi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem adama dönerek.: "Onu affet." buyurdu. Suçun cezâsız kalmamasını isteyen adam.: "Ama o benim kardeşimi öldürdü." diyerek bağışlama talebini geri çevirdi. Merhamet Peygamberi, adama üç defa.: "Affet!" demesine rağmen adam kararında ısrarlıydı. Af yoluyla meseleyi çözümlemek mümkün olmayınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Öldürdüğün insanın diyetini ödeyecek malın var mı?" diye sordu Habeşliye. Fâkir bir işçi olan Habeşlinin, kan bedelini ödemesi imkansız görünüyordu.: "Benim elbisemle baltamdan başka hiçbir şeyim yok ki!" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu kez, Habeşlinin kabilesine giderek onlardan diyet almasının mümkün olup olmadığını sordu. Habeşli çâresiz bir şekilde, birlikte yaşadığı insanların ona bu kadar değer vermeyeceklerini söyledi. Bu arada şikayetçi olan adam yine söze karışmış ve diyeti de kabul etmeyeceğini belirtmişti. İlk olarak davacıya bağışlamasını tavsiye eden, sonra da davalının diyet vermesini sağlamaya çalışan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, önerdiği iki seçeneğin de gerçekleşmemesi üzerine, son çare olarak kısasa karar verdi. Ölen kişinin ağabeyine Habeşlinin urganını uzatarak.: "Al onu." dedi. Adam sonunda beklediği kararı duymuş ve kardeşinin kanına bedel olarak Habeşliyi alarak Hz. Peygamber'in huzurundan ayrılmıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem meselenin anlaşma ve sulh yoluyla sona ermemesinden rahatsızdı. Öfkesine yenilen ve istemeden adam öldüren bir kişinin ölümle cezâlandırılmasına gönlü razı değildi. Onlar çıktıktan sonra.: "Eğer onu öldürürse kendisi de onun gibi olur. " dedi; belli ki yeni bir katil doğmasını istemiyordu. Ardından bu cümleyi kendisine iletenleri duyunca kulaklarına inanamadı adam. Geri dönerek şaşkınlık içinde.: "YÂ Rasûlullah! "Onu öldürürse kendisi de onun gibi olur." buyurduğunu işittim. Halbuki ben onu senin emrinle almıştım." dedi. Affı ve merhameti her şeyin üstünde tutan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sürüp gidecek bir kan davasına engel olmak istercesine.: "Onun hem senin günahını hem de kardeşinin günahını üzerine almasını istemez misin?." diye karşılık verdi. Bu müjde karşısında nihayet kardeşinin katilini affetmeye razı olan adam Habeşliyi salıverdi.
(Müslim, Kasâme, 32; Nesâî, Kasâme, 6-7; Tirmizî, Diyât. 13; Nesâî, Adabu'l Kudât, 26: Dârimî, Diyât, 8; Müslim, Kasâme, 32)

Resim---3191-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah hatında dünyanın yok olması, bir Müslüman'ın öldürülmesinden daha hafiftir" buyurur.
(Tirmizî, Diyât, 7; Nesâî, Muharebe, 2)


ÂYETLER.:


مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ

Resim---Min ecli zalike ketebna ala beni israile ennehu men katel nefsem bi ğayri nefsin ev fesadin fil erdi fe keennema katelen nase cemia ve men ahyaha fe keennema ahyan nase cemia ve le kad caethüm rusülüna bil beyyinati sümme inne kesiram minhüm ba'de zalike fil erdi le müsrifun = İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları'na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.
(Maide Suresi 5/32)

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Resim--- "E fe hukmel cahiliyyeti yebğun ve men ahsenü minellahi hukmel li kavmiy yukinun = Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?"
(Maide Suresi 5/50)


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

Resim---“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid = Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
(Kaf Suresi 50/16)

وَاللّهُ أَعْلَمُ بِأَعْدَائِكُمْ وَكَفَى بِاللّهِ وَلِيًّا وَكَفَى بِاللّهِ نَصِيرًا

Resim---“Vallahü a7lemü bi a'daiküm ve kefa billahi veliyyev ve kefa billahi nasiyra = Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir."
(Nisa Suresi 4/45)


إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---“İnnellahe la yazlimü miskale zerrah ve in tekü hasenetey yüdaifha ve yü'ti mil ledünhü ecran aziyma = Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Kulun yaptığı iş, eğer bir kötülük ise, onun cezasını adaletle verir.) İyilik olursa onu katlar (kat kat arttırır), kendinden de büyük mükâfat verir."
(Nisa Suresi 4/40)

وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ

Resim---Ve hüvel kahiru fevka ibadih ve hüvel hakimül habir = O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır."
(En'am Suresi 6/18)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

İNTİHAR!.

Resim---3192-) Cündüb b. Abdullah'tan nakledildiğine göre, ... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sizden önceki ümmetlerden birinde yaralı bir adam vardı. Yaranın acısına dayanamadığından bir bıçak alıp elini kesti. Kanaması durmadı ve sonunda öldü. Bunun üzerine Yüce Allah, 'Kulum, kendisi konusunda benden daha acele davran(arak canına kıy)dı. Ben de ona cenneti haram kıldım. ' buyurdu. "
(Buhari, Enbiya, 50)

Resim---3193-) Enes b. Malik'ten (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Hiçbiriniz başına gelen bir sıkıntıdan dolayı ölümü istemesin. Eğer mutlaka isteyecek olursa, 'Allah'ım, yaşamak benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat, ölüm benim için hayırlıysa canımı al!' desin."
(Buhari, Merda, 19)

Resim---3194-) Ebu Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Bir dağdan aşağı atlayarak canına kıyan kimse, cehennem ateşinde ebedi olarak yüksekten aşağıya atlayıp duracaktır. Zehir içerek canına kıyan kimse, elinde zehri olduğu halde, cehennem ateşinde ebedi olarak zehir içip duracaktır. (Bıçak, mızrak gibi) bir demiri karnına saplayarak kendisini öldüren kimse de demiri elinde olduğu halde cehennemde o demiri karnına ebedi surette saplayıp duracaktır. "
(Buhari, Tıb, 56)

Resim---3195-) Cabir b. Semüre anlatıyor: "Oklarla canına kıyan bir adam(ın cenazesi) Peygamber'e (sav) getirildi de (Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem) onun cenaze namazını kılmadı."
(Müslim, Cenaiz, 107)

Resim---3196-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ordusuyla birlikte Hayber Savaşı'nın yapılacağı yere ulaşmıştı. İslam ordusu ile müşrik ordusu savaşmaya başladılar. O günün akşamında savaşa ara verildi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendi karargahına, düşman kuvvetleri de kendi karargahlarına döndüler. Müslüman ordusunda Kuzman ez-Zufuri adında biri de vardı. O, kahramanca savaşıyor ve düşmandan geriye kalanlardan kimi yakalarsa öldürüyordu. Bu durum Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem anlatıldı: "Ey Allah'ın Elçisi! Sahabilerin hiçbirisi falan kişi kadar yeterlilik gösteremedi." Allah'ın Elçisi (sav), "Fakat o, cehennem ehlindendir." buyurdu. Duruma çok şaşıran Ebü Ma'bed el-Huzfü, "Ben o zatı takip edeceğim." dedi ve onunla beraber savaş meydanına çıktı. Kuzman nerede durduysa o da orada durdu. Hep onu takip etti; o hangi tarafa yöneldiyse o da oraya hareket etti. Nihayet Kuzman ağır bir şekilde yaralandı. Yarasının acısıyla bir an önce ölmek istedi ve kılıcının sapını yere, keskin ucunu da iki memesinin arasına koydu. Sonra kılıcın üzerine yüklendi ve intihar etti.
Bunun üzerine Ebü Ma'bed el-Huzfü, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelip, "Ben senin Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik ediyorum." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Ne oldu?" diye sordu. Ebü Ma'bed, "Cehennemliklerden olduğunu söylediğin adam hakkında söylediklerini insanlar garipsemişlerdi. Bu nedenle ben de, 'Bu adamı takip edeceğim.' demiştim." diyerek olanları anlattı. Onu dinleyen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Öyle bir kişi vardır ki insanların gözünde cennetliklerin yaptığı işleri yapar ama o cehennemliktir. Yine öyle bir kişi vardır ki o da insanların gözünde cehennemliklerin yaptığı işleri yapar ama o cennetliklerdendir." "Ameller ancak sonuçlarıyla değerlendirilir." buyurdu.
(Buhari, Meğazi, 39; İbn Hacer, Fethu'lbarı, Vll, 472; Buhari, Kader, 5)

Resim---3197-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bedeninin de senin üzerinde hakkı vardır. " buyurmuştur.
(Buhari , Savm, 54; Müslim, Sıyam , 182)

Resim---3198-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye hicret edince Tufeyl b. Amr da onun yanına hicret eder. Tufeyl'le birlikte kavminden bir zat da hicrete katılır; fakat Medine' de sıkılır. Bir süre sonra o kişi hastalanır, oklarıyla parmak eklemlerini keser ve kanı durmaz ve sonunda ölür.
Daha sonra Tufeyl b. Amr onu rüyasında güzel bir şekilde görür, fakat adamın elleri bir şeyle kaplıdır. Tufeyl ona, "Rabbin sana ne yaptı?" diye sorar. O da, "Peygamberi'nin (sav) yanına hicret ettiğim için beni affetti." diye cevap verir. Tufeyl, ellerinin durumunu sorunca da, kendisine, "Senin bozduğun bir organını biz düzeltmeyeceğiz." denildiğini belirtir. Tufeyl rüyasını Hz. Peygamber'e anlattığında ise Peygamberimiz, ''Allah'ım, onun ellerini bağışla." diye dua eder.
(Müslim, İman, 184)

Resim---3199-) Amr b. As anlatmaktadır: "Zatü's-Selasil Gazvesi'nde iken soğuk bir gecede ihtilam oldum. Boy abdesti alırsam hastalanıp öleceğimden endişelenip teyemmüm ettim ve arkadaşlarıma böylece sabah namazını kıldırdım. (Medine'ye döndükten sonra) bunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem haber verdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ''.Amr, sen ashabına cünüp olarak namaz mı kıldırdın?" diye sordu. Neden yıkanmadığımı Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem anlattım ve Cenab-ı Allah'ın, "Kendi kendinizi öldürmeyin; şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir. " ayetini işittiğimi söyledim. Bunun üzerine Peygamber (sav) güldü ve hiçbir şey demedi.
(Ebu Davud, Taharet, 124; İbn Hanbel, IV, 204)

Resim---3200-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müminin hali ne hoştur. Onun bütün işleri hayırlıdır. Bu duruma müminden başka hiç kimsede rastlanmaz. Mümin bir nimete kavuştuğunda şükreder, bu onun için hayırlı olur. Darlık ve sıkıntıya düştüğünde sabreder, bu da onun için hayırlı olur. " buyurmuştur.
(Müslim, Zühd, 64)

ÂYETLER.:

(BAKARA suresi 155. ayet) (Resmi:2/İniş:92/Alfabetik:11)

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
Resim--- "Ve le neblüvenneküm bi şey'im minel havfi vel cui ve naksim minel emvali vel enfüsi ves semerat, ve beşşiris sabirin = Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !"
(Bakara Suresi 2/155)

الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
Resim--- " Ellezine iza esabethüm müsiybetün kalu inna lillahi ve inna ileyhi raciun = O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler."
(Bakara Suresi 2/156)

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ
Resim--- "Kul ya ibadillezine amenütteku rabbeküm lillezine ahsenu fi hazihid dünya haseneh ve erdullahi vasiah innema yüveffes sabirune ecrahüm bi ğayri hisab = (Resûlüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir."
(Zümer Suresi 39/10)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ
Resim--- "Ya eyyühellezine amenüttekullahe hakka tükatihi ve la temutünne illa ve entüm müslimun = Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin."
(Ali İmran Suresi 3/102)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

ZİNA!.

Resim---3201-) Ebü Hüreyre' den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Zinakar, zina ederken mümin olarak zina etmez ..."
(Buhari, Eşribe, 1)

Resim---3202-) Cabir b. Abdullah'tan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ümmetim için en çok korktuğum şey Lut kavminin işlediği (cürümdür)."
(İbn Mace, Hudüd, 12; Tirmizi, Hudüd, 24)

Resim---3202-) Sehl b. Sa'd'dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kim bana iki dudağı arasındakini ve iki bacağı arasındakini korumayı garanti ederse, ben de ona cenneti garanti ederim. "
(Buharı, Rikak, 23)

Resim---3204-) Abdullah (b. Mes'üd) anlatıyor: "Biz Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanında bulunan ve evlenme imkanı olmayan gençlerdik. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize şöyle dedi: 'Gençler! Evlenme imkanı bulanınız evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en iyi yoldur. Evlenme imkanı bulamayanlar da oruç tutsun. Çünkü orucun, şehveti kesme özelliği vardır."'
(Buhari, Nikah, 3; Tirmizi, Nikah, 1)

Resim---3205-) İbn Büreyde'nin, babasından naklettiğine göre,Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hz. Ali'ye şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Bir bakışa ikincisini ekleme! Çünkü ilk bakış (kasıtsız olduğundan) senin için affedilmiştir. Sonraki bakışa ise hakkın yoktur."
(Ebü Davud, Nikah, 42-43; Tirmizi, Edeb, 28)

Resim---3206-) Genç bir adam Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek, "Ey Allah'ın Resülü Zina etmem için bana izin ver!" dedi. Orada bulunan sahabiler hemen ona dönerek, "Sus, sus!" diyerek konuşmasını engellemeye çalıştılar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, gence, "Yaklaş!" dedi. Genç de Resulullah'a yaklaştı ve yanınaa oturdu. Aralarında şöyle bir söyleşi geçti:
-Annenle zina edilmesini ister misin?
-Vallahi hayır! Canım sana feda olsun ki hayır, istemem.
-Diğer insanlar da anneleriyle zina edilmesini istemez. Kızınla zina edilmesini ister misin?
-Vallahi hayır, ya Resulallah! Canım sana feda olsun ki hayır, istemem.
-Diğer insanlar da kızlarıyla zina edilmesini istemez. Kız kardeşinle zina edilmesini ister misin?"
-Vallahi hayır! Canım sana feda olsun ki hayır, istemem.
-Diğer insanlar da kız kardeşleriyle zina edilmesini istemez. Halanla zina edilmesini ister misin?"
-Vallahi hayır! Canım sana feda olsun ki hayır, istemem.
-Diğer insanlar da halalarıyla zina edilmesini istemez. Teyzenle zina edilmesini ister misin?"
-Vallahi hayır! Canım sana feda olsun ki hayır, istemem.
-Diğer insanlar da teyzeleriyle zina edilmesini istemez.
Bu konuşmanın ardından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, elini gencin başına koydu ve ''Allah'ım, onun günahlarını bağışla, kalbini kötülüklerden temizle ve ırzını!iffetini koru!" diye dua etti. Bu hadiseyi anlatan ravi şöyle demiştir: "Bundan sonra o genç, bir daha böyle bir şeye yönelmedi."
(İbn Hanbel, V, 257)

Resim---3207-) Bir gün Abdullah b. Mes'üd, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem şöyle bir soru yöneltti: "Ya Resülallah, en büyük günah nedir?" Resülullah, "Seni yaratan Allah'a ortak koşman." dedi. İbn Mes'üd, "Sonra hangisi?" diye sordu. Resülullah, "Yemeğine ortak olmasından korkarak çocuğunu öldürmen. " cevabını verdi. İbn Mes'üd, "Sonra hangisi?" diye yeniden sordu. Resülullah bu kez, "Komşunun hanımı ile gayri meşru ilişkiye girmen.'' diye cevapladı.
(Buhârî, Edeb, 20)

Resim---3208-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey Muhammed ümmeti! Allah'a yemin ederim ki erkek veya kadın kulunun zina etmesine Allah kadar gazaplanan kimse yoktur..." buyurmuştur.
(Buhârî, Küsûf, 2)

Resim---3209-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, insanların cehenneme girmelerine en çok neyin sebep olduğu sorusuna, "Ağızlan/dilleri ve cinsel organlan." cevabını vermiştir.
(Tirmizi, Birri, 62)

Resim---3210-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem "Ey insanlar, Allah'ın sınırlarına riayet etmenizin vakti geldi. Kim bu çirkin işlerden (zina gibi) birini yaparsa Allah'ın örtüsüyle gizlesin. Kim bu hatasını bize açıklarsa Allah'ın Kitabı'ndaki cezayı ona uygularız. " buyurdu.
(Muvatta, Hudud, 2)


ÂYETLER.:

وَأَنكِحُوا الْأَيَامَى مِنكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِن يَكُونُوا فُقَرَاء يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

Resim--- "Ve enkihül eyama minküm ves salihiyne min ibadiküm ve imaiküm iy yekun fükarae yuğnihimüllahü min fadlih vallahü vasiun alim =Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir."
(Nur Suresi 24/32)

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاء فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ
Resim--- "Vellezine yermunel muhsanati sümme lem ye'tu bi erbeati şühedae fecliduhüm semanine celdetev ve la takbelu lehüm şehadeten ebeda ve ülaike hümül fasikun = Namuslu kadınlara zina esnasında bulunup, sonra (bunu isbat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar."
(Nur Suresi 23/4)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

PEYGAMBERLER!.

Resim---3211-) Ebü Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ben dünya ve ahirette insanların Meryem oğlu İsa'ya en yakın olanıyım. Peygamberler, anneleri ayrı, babaları bir kardeşlerdir; dinleri de birdir."
(Buhâri, Enbiya, 48)

Resim---3212-) Cabir'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Benim ve sizin durumunuz, (gece) yaktığı ateşe üşüşen böceklerle pervanelere engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kaçıp ateşe girmeye çalışıyorsunuz."
(Müslim, Fedail, 19)

Resim---3213-) Hz. Aişe şöyle demiştir: "Her kim sana Peygamber'in (sav) vahiyden herhangi bir şey gizlediğini söylerse onu doğrulama. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor: 'Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Allah'ın sana verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun."'
(Maide, 5/67) (B7531 Buharı, Tevhid, 46)

Resim---3214-) Ebu Hüreyre' den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Benim ve benden önceki peygamberlerin durumu, bir ev inşa eden kimseye benzer. O kimse evi güzelce yapıp mükemmel hale getirmiş fakat bir köşede sadece bir tuğla yeri boş kalmıştır. İnsanlar bu evi dolaşırlar, ona hayran olurlar ve şöyle derler: 'Keşke şu tuğla da yerine konulmuş olsaydı."' Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sözlerine şöyle devam etmiştir: "İşte ben o tuğlayım. Ben peygamberlerin sonuncusuyum."
(Buhâri, Menakıb, 18)

Resim---3215-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Benim ve Allah'ın bana verdiği görevin misali, bir kavme gelip, 'Düşman ordusunu gözlerimle gördüm, ben çıplak uyarıcıyım. Kurtulmaya bakın!' diyen kimsenin haline benzer. O toplumdan bir kısmı, onun bu uyarısını dikkate almış ve geceleyin sessizce kaçıp kurtulmuş; bir kısmı ise onu yalanlamış, sabaha kadar bulundukları yerden ayrılmamış ve sabahleyin gelen ordu tarafından helak edilmiştir. İşte bana itaat edip getirdiğime uyan kimsenin durumu ile bana isyan edip getirdiğim gerçeği yalanlayanın durumu buna benzer." buyurmuştur.
(Müslim, Fedail, 16)


ÂYETLER.:

Resim--- "Tilker rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’d(ba’din), minhum men kellemallâhu ve rafea ba’dahum derecât(derecâtin), ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhıl kudus(rûhıl kudusi), ve lev şâallâhu maktetelellezîne min ba’dihim min ba’di mâ câethumul beyyinâtu ve lâkinihtelefû fe minhum men âmene ve minhum men kefer(kefere), ve lev şâallâhu maktetelû ve lâkinnallâhe yef’alu mâ yurîd(yurîdu). = O işaret olunan Resuller, biz onların bazısını bazısından efdal kıldık, içlerinden kimi var Allah kelâmına Kelim etti, bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı, Meryemin oğlu İsaya da o beyyineleri verdik ve kendisini Ruhul'kudüs ile te'yid eyledik, eğer Allah dilese idi bunların arkasındaki ümmetler, kendilerine o beyyineler geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi, ve lâkin ıhtilâfa düştüler kimi iman etti kimi küfür, yine Allah dilese idi birbirlerinin kanına girmezlerdi ve lakin Allah ne isterse yapar"
(Bakara Suresi 2/253

Resim--- "Ve rabbuke a’lemu bi men fîs semâvâti vel ard(ardı), ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın ve âteynâ dâvude zebûrâ(zebûren). = Hem rabbın Göklerde ve Yerde kim varsa hepsine a'lemdir, celâlim hakkı için Peygamberlerin de ba'zısını ba'zısına tafdıl ettik ve Davûda bir Zebûr verdik"
(İsra Suresi 17/55)

Resim--- "Fasbir kemâ sabere ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel yuhleku illel kavmul fâsikûn(fâsikûne).= Binâenaleyh ülül'azim Peygamberlerin sabrettiği gibi sabret ve onlar hakkında ivedi etme, sanki onlar o va'dolundukları acıyı görecekleri gün gündüzün bir saatinden başka durmamışa döneceklerdir; kâfî bir tebliğ, demek ki ihlâk edilecek başka değil, ancak taatten çıkmış fasıklar güruhudur"
(Ahkaf Suresi 46/35)

Resim--- "Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin illâ nûhî ileyhi ennehu lâ ilâhe illâ ene fa’budûn(fa’budûni).= Senden evvel hiç bir Resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmıyalım: hakikat bu: benden başka ilâh yoktur, onun için hep bana ıbadet edin"
(İEnbiya Suresi 21/25)

Resim--- "Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).= Sonra ardı ardına Resullerimizi gönderdik, her ümmete Resulü geldikçe onu tekzib ettiler, biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsâne yaptık, artık defolsun öyle bir kavim ki imana gelmezler"
(Mü'minun Suresi 23/44)

Resim--- "Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).=Hem Allah vaktiyle Peygamberlerin şöyle misakını almıştır: Celâlim hakkıyçün size kitab ve hikmetten her ne verdimse sonra size beraberinizdekini tasdik eden bir Resul geldiğinde ona mutlak iman edeceksiniz ve lâbüdd ona yardımda bulunacaksınız, buna ıkrar verdiniz mi? ve bunun üzerine ağır ahdimi boynunuza aldınız mı? buyurdu. Ikrar verdik dediler, öyle ise, buyurdu: Şahid olun ben de sizinle beraber şahidlerdenim."
(Al-i İmran Suresi 3/81)

Resim--- "Ve izâ câethum âyetun kâlû len nu’mine hattâ nu’tâ misle mâ ûtiye rusulullâh(rusulullâhi), allâhu a’lemu haysu yec’alu risâleteh(risâletehu), seyusîbullezîne ecremû sagârun indallâhi ve azâbun şedîdun bimâ kânû yemkurûn(yemkurûne). = Bunlara bir âyet geldiği zaman Allahın Peygamberlerine verilen risâlet ayniyle bizlere verilmedikçe sana asla iymân etmeyiz diyorlar, Allah, risâletini nereye tevdi' edeceğini daha iyi bilir, mekkârlıklarından dolayı öyle mücrimlere yarın Allah yanında hem bir küçüklük hem pek şiddetli bir azab ısâbet edecek"
(En'am Suresi 6/124

Resim--- "Fasbir kemâ sabere ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel yuhleku illel kavmul fâsikûn(fâsikûne).= Binâenaleyh ülül'azim Peygamberlerin sabrettiği gibi sabret ve onlar hakkında ivedi etme, sanki onlar o va'dolundukları acıyı görecekleri gün gündüzün bir saatinden başka durmamışa döneceklerdir; kâfî bir tebliğ, demek ki ihlâk edilecek başka değil, ancak taatten çıkmış fasıklar güruhudur"
(İsra Suresi 17/55)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

HZ. ÂDEM VE HZ. NUH!.

Resim---3216-) Ebü Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "... Adem reddetti, zürriyeti de reddetti; Adem unuttu, zürriyeti de unuttu; Adem hata etti, zürriyeti de hata etti."
(Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'an, 7 )

Resim---3217-) Ebu Hüreyre' den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: ''... İnsanlar Adem'in çocuklarıdır, Adem ise topraktandır."
(Tirmizi, Menakıb, 74)

Resim---3218-) Ebu Hüreyre' den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "... Cennete her giren, Adem'in suretinde olacaktır..."
(Buhari, Enbiya, 1)

Resim---3219-) Abdullah b. Amr anlatıyor: "Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem bir bedevi geldi. (Ashabdan birisinin insanlar arasındaki asalet farkını gözetmediğinden şikayet ediyordu) . . . Bunun üzerine (adamı azarlayan) Resulullah (sav) döndü, oturdu ve şöyle buyurdu: "Vefat vakti geldiğinde Allah'ın peygamberi Nuh (as) iki oğlunu çağırdı ve dedi ki: 'Size kısaca şu vasiyeti yapıyorum. Size iki şeyi emrediyorum ve iki şeyi yasaklıyorum: Allah'a ortak koşmayı ve kibirlenmeyi yasaklıyorum. 'La ilahe illallah' demeyi emrediyorum. Çünkü gökler, yer ve bu ikisi arasında bulunanlar bir kefeye, la ilahe illallah diğer kefeye konsa onlardan ağır gelir. Gökler ve yer bir halka olsalar da la ilahe illallah onların üzerlerine konsa, onları çatlatır ya da kırar. Size 'sübhanallahi ve bihamdihi' demeyi de emrediyorum. Çünkü bu her şeyin duasıdır ve her şey bununla rızıklandırılır."'
(İbn Hanbel, II, 225)

Resim---3220-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Hz. Adem ile Hz. Musa arasında geçen bir konuşmayı bizlere şöyle aktarır: "Ey Rabbim! Bana, bizleri ve kendisini cennetten çıkaran Adem'i göster." dedi Musa. Allah Teala da bu duasını kabul ederek ona Adem'i gösterdiğinde ikisi arasında şu konuşma yaşandı:
"Sen babamız Adem misin?"
"Evet."
''Allah'ın ruhundan üflediği, bütün isimleri öğrettiği, meleklere emredip de
onların secde ettikleri sen misin?"
"Evet."
"Bizi ve kendini cennetten çıkarmaya seni sevk eden nedir?"
"Sen kimsin?"
"Ben Musayım."
''Allah'ın araya yaratılmışlardan bir elçi koymaksızın, perde arkasından konuştuğu,
İsrailoğulları'nın peygamberi sen misin?"
"Evet."
"Ben daha yaratılmadan önce Allah'ın Kitabı'nda bunu(n takdir edilmiş olduğuna
dair bilgi) bulmadın mı?"
"Evet (buldum)."
"O halde, öncesinde Allah'ın takdirinin olduğu bir konuda beni neden
kınıyorsun?"
(Ebu Davud, Sünnet, 16)

Resim---3221-) Allah Teala, Hz. Adem'i yarattığında kıyamete kadar kuşaklar boyunca devam edecek olan zürriyetini ona gösterdi. Hz. Adem, zürriyeti içerisinde yüzü parlayan bir kişi gördü ve "Bu hangi oğlumdur?" dedi. Cenab-ı Hak, "Oğlun Davud'dur." buyurdu. "Ömrü kaç yıldır?" diye sorunca, ''Altmış yıl." cevabını aldı. Bunun üzerine Hz. Adem, "Ya Rabbi, onun ömrünü artır!" diye ricada bulundu. Ancak Yüce Rabbimiz, "Olmaz, ama sen kendi ömründen artırırsan olabilir." buyurdu. Böylece Hz. Adem, bin yıl olarak takdir edilmiş ömründen Hz. Davud'a kırk yıl hibe etti. Allah Teala da buna melekleri şahit tutarak bir anlaşma yazdırdı.
(İbni Hanbel, 1, 371)

Resim---3222-) Allah Teala, Hz. Adem'e, "Benim bir
mukaddes mekanım var. Git, orada benim için bir ev inşa et, sonra, meleklerimin arşımı nasıl tavaf ettiğini gördüysen sen de öylece orayı tavaf et ki senin ve evladından bana itaat edenlerin ibadetlerini) kabul edeyim." diye vahyetti.
(İbn Sa'd, Tabakat, 1, 38)

Resim---3223-) Hz. Adem'in ömrü dolmuş, ölüm meleği Azrail yanına gelmişti. Hz. Adem, "Ömrümden daha kırk yıl kalmamış mıydı?" diye sordu. Melek, "Onu oğlun Davud'a vermemiş miydin?''diyerek yaşananları hatırlattı. Hz. Adem verdiği sözü unuttuğu için, "Vermedim." dedi. Allah Teala da ona anlaşmayı gösterdi ve melekler de bu duruma şahitlik ettiler. Yine de Allah Teala lütfuyla, onun ömrünü bin yıla, Hz. Davud'un ömrünü ise yüz yıla tamamladı.44 Adem (as) ile Rabbi arasında geçen bu konuşmayı nakleden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, onun bu tavrının evlatları tarafından sürdürüldüğünü şöyle ifade etmektedir: ''Adem reddetti, zürriyeti de reddetti; Adem unuttu, zürriyeti de unuttu; Adem hata etti, zürriyeti de hata etti. ''
(Tirmizi , Tefslru'l Kur'an, 7; İbn Hanbel, I, 251, 299; İbn Sa'd, Tabakat, I, 29)

Resim---3224-) Kıyamet gününde toplanan insanların sıkıntıları dayanılmayacak seviyeye ulaştığında aralarında konuşup kendilerine aracı olması için Hz. Adem'e gitmeyi kararlaştırırlar. Hz. Adem'e gelerek Allah Teala'mn ona lütfettiği nimetleri hatırlatırlar: "Sen beşeriyetin atasısın, seni bizzat Allah yarattı, sana ruhundan üfledi, meleklere emretti de sana secde ettiler, seni cennetine yerleştirdi. " diyerek durumlarım arz edip kendilerine şefaatçi olmasını talep ederler. Adem (as) ise kendisine konulan sınırı ihlal edip itaatsizlik ettiği için Cenab-ı Hakk'ın kendisine çok kızdığını hatırlatır. "Kendim, kendim! " diyerek kendi derdine düştüğünü söyler ve insanlara Hz. Nuh'a gitmelerini tavsiye eder. İnsanlar ona (Nuh as), "Sen yeryüzü halkına gönderilen ilk resulsün ve Allah seni 'şükreden bir kul' olarak niteledi. Rabbinin katında bize şefaatçi olmaz mısın?" dediklerinde, Hz. Nuh kavmi aleyhine yaptığı duayı hatırlatarak "Kendim, kendim! " diye kendi telaşına düştüğünü belirtir ve Hz. ibrahim'e gitmelerini tavsiye eder
(Buhâri, Enbiya, 3; Buhari, Tefsir, (Beni İsrail) 5)

Resim---3225-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle anlatıyordu: "Yollar sularla dolmaya başladığında bir anne, canından çok sevdiği yavrusu için endişelenmişti. Hemen yavrusunu alıp bir dağa doğru yola koyuldu. Dağın üçte birine kadar tırmandı. Aralıksız yükselen sular oraya ulaştığında tırmanmaya devam etti ve dağın üçte ikisine kadar çıktı. Sular oraya da geldiğinde dağın zirvesine kadar kaçtı. Nihayet oraya da gelen sular, boğazına kadar yükselince, biricik yavrusunu eliyle başının üstüne kaldırdı ve sel onları alıp götürünceye kadar onu yukarıda tuttu. " Bu olayı anlatan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz sözlerini şöyle tamamladı: "Şayet Allah Teala, Nuh kavminden birisine merhamet edecek olsaydı, işte bu bebeğin annesine merhamet ederdi. ''
(Hakim, Mustedrek, IV, 1500 (2/547)

ÂYETLER.:

Resim--- "Ve iz kale rabbüke lil melaiketi inni haliküm beşeram min salsalim min hameim mesnun = Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım. Fe iza sevveytühu ve nefahtü fihi mir ruhiy fekau lehu sacidin = "Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan ütlediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın. İlla iblis eba ey yekune meas sacidin = Fakat İblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı. Kale lem ekül li escüde li beşerin halaktehu min salsalim min hameim mesnun = (İblis:) Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim, dedi. Kale fahruc minha fe inneke racim = Allah şöyle buyurdu: Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun! Kale rabbi bima ağveyteni le üzeyyinenne lehüm fil erdi ve le uğviyennehüm ecmeiyn = (İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! İlla ibadeke minhümül muhlesiyn = Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesna. "
(Hicr Suresi 15/28-29-31-33-34-39-40

Resim--- "Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblis kane minel cinni fe feseka an emri rabbih e fe tettehizunehu ve züriyyetehu evliyae min duni ve hüm leküm adüvv bi'se liz zalimine bedela = Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir! "
(Kehf Suresi 18/50)

Resim--- "İlla iblis istekbera ve kane minel kafirin = Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Kale ya iblisü ma meneake en tescüde li ma halaktü bi yedeyy estekberte em künte minel alin = Allah! Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi. Kale ene hayrum minh halakteni min nariv ve halaktehu min tiyn = İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi. Kale rabbi fe enzirni ila yevmi yüb'asun = İblis: Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver, dedi. Le emleenne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhüm ecmeiyn = Mutlaka sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım!."
(Sad Suresi = 38/74-75-76 - 79-85)

Resim--- "Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblis, eba vestekbera ve kane minel kafirin = Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu. Ve iz kale rabbüke lil melaiketi inni cailün fil erdi halifeh, kalu e tec'alü fiha mey yüfsidü fiha ve yesfiküd dima', ve nahnü nüsebbihu bi hamdike ve nükaddisü lek, kale inni a'lemü ma la ta'lemun = Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. Ve alleme ademel esmae külleha sümme aradahüm alel melaiketi fe kale embiuni bi esmai haülai in küntüm sadikiyn = Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi. Kalu sübhaneke la ilme lena illa ma alemtena, inneke entel alimül hakim = Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler. Kale ya ademü embi'hüm bi esmaihim, felemma embeehüm bi esmaihim kale e lem ekul leküm inni a'lemü ğaybes semavati vel erdi ve a'lemü ma tübdune ve ma küntüm tektümun = (Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi. Ve kulna ya ademüskün ente ve zevcükel cennete ve küla minha rağaden haysü şi'tüma, ve la takraba hazihiş şecerate fe tekuna minez zalimin = Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik. Fe ezellehümeş şeytanü anha fe ahracehüma mimma kana fih, ve kulnehbitu ba'duküm li ba'din adüvv, ve leküm fil erdi müstekarruv ve metaun ila hiyn = Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik. Fe telekka ademü mir rabbihi kelimatin fe tabe aleyh, innehu hüvet tevvabür rahiym = Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır. Kulnehbitu minha cemia, fe imma ye'tiyenneküm minni hüden fe men tebia hüdaye fe la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun = Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.Vellezine keferu ve kezzebu bi ayatina ülaike ashabün nar, hüm fiha halidun = İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar. "
(İBakara Suresi 2/34 - 30 - 31- 32 - 33 - 35 - 36 - 37 -38 - 39)

Resim--- "Kale fehbit minha fe ma yekunü leke en tetekebbera fiha fahruc inneke mines sağirin = Allah: Öyle ise, "İn oradan!" Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu. Hüvellezi halekaküm min nefsiv vahidetiv ve ceale minha zevceha li yesküne ileyha felemma teğaşşaha hamelet hamlen hafifen fe merrat bih felemma eskalet deavellahe rabbehüma lein ateytina salihal lenekunenne mineş şakirin = Sizi bir tek candan (Âdem'den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva'yı) yaratan O'dur. Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah'a: Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler. Fe vesvese lehümeş şeytanü li yübdiye lehüma mavuriye anhüma min sev'atihima ve kale ma nehaküma rabbüküma an hazihiş şecerati illa en tekuna melekeyni ev tekuna minel halidin =Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi. Ve kasemehüma inni leküma le minen nasihiyn = Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti. Fe dellahüma bi ğurur fe lemma zakaş şecerate bedet lehüma sev'atühüma ve tafika yahsifani aleyhima miv verakil cenneh ve nadahüma rabbühüma e lem enheküma an tilküemş şecerati ve ekul leküma inneş şeytane leküma adüvvüm mübin = Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti. Ya beni ademe la yeftinennekümüş şeytanü kema ahrace ebeveyküm minel cenneti yenziu anhüma libasehüma li yüriyehüma sev'atihima innehu yeraküm hüve ve kabilühu min haysü la teravnehüm inna cealneş şeyatiyne evliyae lillezine la yü'minun = Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık. "
(Araf Suresi 7/13 - 189-20-21-22-23 - 27)

Resim--- "Ve kaleş şeytanü lemma kudiyel emru innellahe veadeküm va'del hakki ve veadtüküm fe ahleftüküm ve ma kane liye aleyküm min sültanin illa en deavtüküm festecebtüm li fe la telumuni ve lumu enfüseküm ma ene bi musrihiküm ve ma entüm ib musrihiyy inni kefertü bima eşraktümuni min kabl innez zalimine lehüm azabün elim = (Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: "Şüphesiz Allah size gerçek olanı vâdetti, ben de size vâdettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkâra) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim." Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır. "
(İbrahim Suresi 14/22)

Resim--- "Tilkel cennetülleti nurisü min ibadina men kane tekiyya = Kullarımızdan, takvâ sahibi kimselere verdiğimiz cennet işte budur."
(Meryem Suresi 19/63)

Resim--- "Fe kulna ya ademü inne haza adüvvül leke ve li zevcike fe la yuhricenneküma minel cenneti fe teşka = Bunun üzerine: Ey Âdem! dedik, bu, hem senin için hem de eşin için büyük bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra yorulur, sıkıntı çekersin. Fe vesvese ileyhiş şeytanü kale ya ademü hel edüllüke ala şeceratil huldi ve mülkil la yebla = Derken şeytan onun aklını karıştırıp "Ey Adem! dedi, sana ebedîlik ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi?"! "
(Ta Ha Suresi 20/ 117-120)

Resim--- Kale ya kavmi inniy lekum neziyrun mubiynun. Eni'budullahe vettekuhu ve etiy'uni. Yağfir lekum min zunubikum ve yuahhirkum ila ecelin musemmen inne ecelellahi iza cae la yuahharu lev kuntum ta'lemune. = Nuh şöyle dedi: Ey kavmim! Şüpheniz olmasın ki, ben sizi, «Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki, Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın)» diyerek apaçık uyaran bir kimseyim. Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz! Kale rabbi inniy de'avtu kavmiy leylen ve neharen. = (Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim. Felem yezidhum du'aiy illa firaren. = Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı. Ve inniy kullema de'avtuhum litağfire lehum ce'alu ezabi'ahum fiy azanihim vestağşev siyabehum ve esarru vestekberustikbaren. = Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler. Summe iniy de'avtuhum ciharen. = Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum. Summe inniy a'lentu lehum ve esrertu lehum israren. = Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum. Fekultüstağfiru rabbekum innehu kane ğaffaren. = Dedim ki : Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. Yursilissemae 'aleykum midraren. = (Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, Ve yumdidkum biemvalin ve beniyne ve yec'al lekum cennatin ve yec'al lekum enharen. Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın. Kale nuhun rabbi innehum 'asavniy vettebe'u men lem yezidhu maluhu ve veleduhu illa hasaren. = (Öğütlerinin fayda vermemesi üzerine) Nuh: Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular. Ve mekeru mekren kubbaren. = Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular! Ve kalu la tezerune alihetekum ve la tezerunne vedden ve la suva'an ve la yeğuse ve ye'uka ve naren. = Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin! Ve kad edallu kesiyren ve la tezidizzalimiyne illa dalalen. = (Böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır! Ve kale nuhun rabbiy la tezer 'alel'ardi minelkafiriyne deyyaren. = Nuh: "Rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!" İnneke in tezerhum yuodillu 'ibadeke ve la yehidu illa faciren keffaren. = "Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." "
(Nuh Suresi 71/2-4, 5-12, 21-24, 26-27)


Resim--- El la ta'büdu illellah inni ehafü aleyküm azabe yevmin elim = Allah'tan başkasına tapmayın! Ben, size (gelecek) elem verici bir günün azabından korkuyorum. Fe kalel meleüllezine keferu min kavmihi ma nerake illa beşeram mislena ve ma neraket tebeake ilellezine hüm erazilüna bediyer ra'y ve ma nera leküm aleyna min fadlim bel nezunüküm kazibin = Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz. Ve ya kavmi la es'elüküm aleyhi mala in ecriye illa alellahi ve ma ene bi taridillezine amenu innehüm mülaku rabbihim ve laninni eraküm kavmen techelun = Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum. Ve ya kavmi mey yensuruni minellahi in taredtühüm e fela tezekkerun = Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah'tan (onun azabından) kim korur? Düşünmüyor musunuz? Ve la ekulü leküm indi hazinüllahi ve la a'lemül ğaybe ve la ekulü inni meleküv ve la ekulü lillezine tezderi a'yünüküm ley yü'tiyehümüllahü hayra allahü a'lemü bima fi enfüsihim inni izel le minez zalimin = Ben size: "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır" demiyorum, gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum, sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, "Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir" diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum. Kalu ya nuhu kad cadeltena fe ekserte cidalena fe'tina bima teidüna in künte mines sadikiyn = Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir! Kale innema ye'tiküm bihillahü in şae ve ma entüm bi mu'cizin = (Nuh) dedi ki: "Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah'ı) âciz bırakacak değilsiniz. Ve la yenfeuküm nushiy in eradtü en ensaha leküm in kanellahü yüridü ey yuğviyeküm hüve rabbüküm ve ileyhi türceun = Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin Rabbinizdir. Ve (nihayet) O'na döndürüleceksiniz.Ve uhiye ila nuhin ennehu ley yü'mine min kavmike illa men kad amene fe la tebteis bima kanu yef'alun = Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme. Vasneil fülke bi a'yünina ve vahyina ve la tühatibni fillezine zalemu innehüm muğrakun = Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır! Ve yasneul fülke ve küllema merra aleyhi meleüm min kavmihi sehiru minh kale in tesharu minna fe inna nesharu minküm kema tesharun = Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: "Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz! Hatta iza cae emruna ve farat tennuru kulnahmil fiha min küllin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlü ve men amen ve ma amene meahu illa kalil = Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki: "(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti. Ve kalerkebu fiha bismillahi mecraha ve mürsaha inne rabbi le ğafurur rahiym = (Nuh) dedi ki: "Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.Ve hiye tecri bihim fi mevcin kel cibali ve nada nuhunibnehu ve kane fi ma'ziliy ya büneyyerkem meana ve la teküm meal kafirin = Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.Kale seavi ila cebeliy ya'simüni minel ma' kale la asimel yevme min emrillahi illa mer rahim ve hale beynehümel mevcü fe kane minel muğrakiyn = Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu. Ve kiyle ya erdubleiy maeki ve ya semaü akliiy ve ğidal maü ve kudiyel emru vestevet alel cudiyyi ve kiyle bu'del lil kavmiz zalimin = (Nihayet) "Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!" denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: "O zalimler topluluğunun canı cehenneme!" denildi. Ve nada nuhur rabbehu fe kale rabbi innebni min ehli ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemül hakimin = Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin. Kale ya nuhu innehu leyse min ehlik innehu amelün ğayru salihin fe la tes'elni ma leyse leke bihi ilm inni eizuke en ketune minel cahilin = Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim. Kale rabbi inni euzü bike en es'eleke ma leyse li bihi ilm ve illa tağfirli ve terhamni eküm minel hasirin = Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum! Kiyle ya nuhuhbit bi selamim minna ve berakatin aleyke ve ala ümemim mimmem meak ve ümemün senümettiuhüm sümme yemessühüm minna azabün elim = Denildi ki: Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır. "
(Hud Suresi 11/26-27, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 36, 37, 38, 40, 41,42,43,44,45,46,47, 48)

Resim--- "Kalu le il lem tentehi ya nuhu le tekunenne minel mercumin = Dediler ki: Ey Nuh! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın! Fettah beyni ve beynehüm fethav ve neccini ve mem meiye minel mü'minin = Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar. Fe enceynahü ve mem meahu fil fülkil meşhun = Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde (taşıyarak) kurtardık. "
(Şuara Suresi 20/116, 118, 119)

Resim--- "Kezzebet kablehum kavmu nuhin fekezzebu abdena ve kalu mecnunuv vezducir = Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanladı, hem de kulumuzun yalancı olduğunda ısrar ederek: O, delirdi, dediler. Ve (Nuh, davetten vazgeçmeye) zorlandı. Fe dea rabbehu enni mağlubun fentesir = Bunun üzerine, Rabbine: Ben yenik düştüm, bana yardım et! diyerek yalvardı. Ve feccernel erda uyunen feltekal mau ala emrin kad kudir = Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. (Her iki) su, takdir edilmiş bir işin olması için birleşmişti. Ve hamelnahu ala zati elvahiv ve dusur = Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle çakılmış gemiye bindirdik."
(Kamer Suresi 54/9-10, 12-13)

Resim--- "Ve le kad erselna nuhan ila kavmihi fe lebise fihim elfe senetin illa hamsine ama fe ehazehümüt tufanü ve hüm salimun = Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi."
(Ankebut Suresi 29/14)

Resim--- "Fe izesteveyte ente ve mem meake alel fülki fe kulil hamdü lillahillezi neccana minel kavmiz zalimin = Sen, yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de. Ve kur rabbi enzilni münzelem mübarakev ve ente hayrul münzilin = Ve de ki: Rabbim! Beni bereketli bir yere indir. Sen, iskân edenlerin en hayırlısısın."
(Müminun Suresi 23/28-29)

Resim--- "Ve nuhan iz nada min kablü festecebna lehu fenecceynahü ve ehlehu minel kerbil aziym = Daha önce Nuh da dua etmiş, biz onun duasını kabul etmiştik. Böylece, kendisini ve (iman eden) yakınlarını büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
(Enbiya Suresi 21/76)

Resim--- "Dareballahu meselen lilleziyne keferumreete nuhin vemreete lutin kaneta tahte 'abdeyni min 'ibadina salihayni fehanetahuma felem yuğniya 'anhuma minallahi şey'en ve kiyledhulennare me'addahiliyne = Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi."
(Tahrim Suresi 66/10)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

HZ.iBRÂHİM VE HZ. İSMÂİL!

Resim---3226-) Abdullah b. Amr'm naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah, İbrdhim'i dost edindiği gibi beni de dost edindi. (Bu sebeple) kıya met günü cennette benim yerim ile İbrdhim'in yeri karşı karşıyadır... "
(İbn Mace, Sünnet, 11)

Resim---3227-) Enes b. Malik anlatıyor: "Bir adam Resülullah'a, 'Ey yeryüzünün en hayırlısı! ' şeklinde hitap etmişti. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, 'Bu (söylediğin) İbrahim aleyhisselamdır.' buyurdu."
(Müslim , Fedai!, 150)

Resim---3228-) Abdullah (b. Mes'üd) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her peygamberin diğer peygamberlerden bir dostu vardır. Benim dostum ise atam ve Rabbimin dost edindiği (İbrahim)dir..."
(Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'an, 3)

Resim---3229-) Cabir'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "(Mi'rac gecesi) bütün peygamberler bana gösterildi... İbrahim'i (as) de gördüm. Gördüklerim arasında ona en çok benzeyen -kendisini kastederek arkadaşınızdır... "
(Müslim, İman, 271)

Resim---3230-) Hz. İbrahim aleyhisselam: "Eğer Allah bana bir erkek evlat verirse, onu kendisine kurban edeceğim." buyurdu.
(Taberi Cam itı'lbeyan, XXl, 73-75)

Resim---3231-) Allah Teala, Hz. İbrahim'den, eşi Hacer ile çocuğunu Kabe'nin bulunduğu yere götürüp bırakmasını istedi. Hz. İbrahim hiçbir tereddüt göstermeden, eşini ve henüz anne sütü emmekte olan biricik oğlunu yanına alıp yola çıktı. Ailesini çölün ortasında, o gün için oldukça ıssız; bir damla suyun, bir tutam otun dahi bulunmadığı bir vadiye
bıraktı. Anne ve bebeğin yanında sadece küçük bir su kırbası ve az miktarda azık vardı. Hz. İbrahim geldiği tarafa dönüp yürüdüğünde eşi
Hacer arkasından koşmaya başladı:
"Bizi, kimsenin yaşamadığı bu topraklara terk edip gidecek misin?"
İbrahim'in gözlerine bakan Hacer, durumu anlar gibi olmuştu:
"Bizi burada bırakmanı sana Rabbin mi emretti?"
"Evet, (bu, Rabbimin emridir!)"
"(Öyleyse hiç korkma! O bizi korur ve) bize zarar gelmesine mani olur."
(Buhâri, Enbiya 9; İbrahim 14/37)

Resim---3232-) Hacer,Az ileride topuklarıyla ya da kanatlarıyla kumları kazan bir melek gördü ve su şırıltısını işitti: Berrak ve serin su: Zemzem! Hacer koştu, suyun çıktığı yeri eliyle düzeltip küçük bir havuz haline getirdi. Asırlar sonra İsmail'in neslinden gelecek başka bir peygamber, alemlerin efendisi Muhammed Mustafa (sav), "Eğer Hacer, havuz yapmayıp suyu kendi haline bıraksaydı, şimdi Zemzem bir nehir olmuş akıyordu." buyurdu.
(Buhâri, Enbiya 9)

Resim---3233-) Allah'ın elçisi melek, kaybolmadan önce müjdeyi verdi: "Size zarar gelmesinden sakın korkmayın. İşte şurası Allah'ın evi haline gelecek. O evi, şu çocukla babası inşa edecekler. Allah, sevdiği kimseleri zayi etmez." buyurdu.
(Buhâri, Enbiya 9)

Resim---3234-) Hz. İbrahim Aleyhisselam İsmail Aleyhisselama: "Yavrum! Bir süredir rüyamda, 'Adağını yerine getir.' diye sesleniliyor. Sonra da seni kurban ettiğimi görüyorum. Bu işe sen ne dersin?"
O da, "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." dedi.
İstenilen yere geldiğinde İbrahim durdu. Çocuk vaktin geldiğini anlamıştı. Tereddüt etmeden yere yattı, gül yanağını toprağa koydu. Babasından
yüzünü örtmesini ve ellerini bağlamasını, üzerindeki kıyafeti ise çıkartarak ölümünden sonra kefen olarak kullanmasını istedi. "
(Taberi , Cami u'l-Beyan. xxı, 73-75; Saffat Suresi 37/102)

Resim---3235-) Şeytan Hacer'e sokuldu. Hacer şeytana "Eğer bu Rabbimizin emriyse itaat etmekten daha güzel ne olabilir! " buyurmuştur.
(Taberi Camiül Beyan XXI, 73-81)

Resim---3236-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : ''Allah Teala İbrahim'i nasıl dost edindiyse beni de öyle dost edinmiştir." buyurmuştur.
(Müslim, Mesâcid, 23)

Resim---3237-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her peygamberin diğer peygamberlerden bir dostu vardır. Benim dostum ise atam ve Rabbimin dost edindiği (İbrahim)dir. " buyurmuştur.
(Tirmiz1 , Tefslru' l Kur'an, 3)

Resim---3238-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! Meyvelerimizi bereketli kıl. Beldemizi bereketli kıl. Olçeklerimizi bereketli kıl. Allah'ım! İbrahim senin kulun, dostun ve peygamberindi. Ben de senin kulun ve peygamberin im. " buyurdu
(Tirmizi, Deavat, 5)

Resim---3239-) Hz. İbranim Rasulullah'a "Ya Muhammed! Ümmetine benden selam söyle ve onlara bildir ki, cennetin toprağı güzel, suyu tatlıdır. Cennette ovalar vardır. Buraların ağacı ise,
'Sübhd.nallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu vallahü ekber.' (Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim, Allah'a hamdederim, Allah'tan başka tanrı yoktur ve Allah en büyüktür.) cümlesidir. ''
(Tirmizi, Deavat, 58)

Resim---3240-) Rivayete göre İbrahim, saçının ağardığını görünce sormuştur: "Ya Rabbi bu nedir?"
"Olgunluktur ya İbrahim!"
"Rabbim, olgunluğumu artır!"
(Muvatta, Sıfatün Nebi, 3)


ÂYETLER.:

Resim--- "Ve kezalike nüri ibrahime melekutes semavati vel erdi ve li yekune minel mukinin = Böylece biz, kesin iman edenlerden olması için İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Felemma cenne aleyhil leylü raa kevkeba kale haza rabbi felemma efele kale la ühibbül afilin = Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, Rabbim budur, dedi. Yıldız batınca, batanları sevmem, dedi. Felemma rael kamera baziğan kale haza rabbi felemma efele kale leil lem yehdini rabbi le ekunenne minel kavmid dallin = Ay'ı doğarken görünce, Rabbim budur, dedi. O da batınca, Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum, dedi. Felemma raeş şemse baziğaten kale haza rabbi haza ekber felemma efelet kale ya kavmi inni beriüm mimma tüşrikun = Güneşi doğarken görünce de, Rabbim budur, zira bu daha büyük, dedi. O da batınca, dedi ki: Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. İnni veccehtü vechiye lillezi fetaras semavati vel erda hanifev ve ma ene minel müşrimin = Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim. "
(En'am Suresi 6/76-79)

Resim--- "Ve iz kale ibrahimü rabbi erini keyfe tuhyil mevta, kale e ve lem tü'min, kale bela ve lakil li yatmeinne kalbi, kale fe huz erbeatem minet tayri fe surhünne ileyke sümmec'al ala külli cebelim minhünne cüz'en sümmed'uhünne ye'tineke sa'ya, va'lem ennellahe azizün hakim = İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu. "
(Bakara Suresi 2/260)

Resim--- "İİz kale lehu rabbühu eslim kale eslemtü li rabbil alemin = Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti."
(Bakara Suresi 2/131)

Resim--- "Fe cealehüm cüzazen illa kebiral lehüm leallehüm ileyhi yarciun = Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye. Kalu men feale haza bi alihetina innehu le minez zalimin = Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler. Kalu semi'na fetey yezküruhüm yükalü lehu ibrahim = (Bir kısmı:) Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş, dediler. Kalu fe'tu bihi ala a'yünin nasi leallehüm yeşhedun = O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler. Kalu e ente fealte haza bialihetina ya ibrahim = Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler. Kale bel fealehu kebiruhüm haza fes'eluhüm in kanu yentikun = Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi."
(İ Enbiya Suresi 21/58-63)

Resim--- "Sümme nükisu ala ruusihim lekad alimte ma haülai yentikun = Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler. Kale efeta'büdune min dunillahi ma la yenfeuküm şey'ev ve la yedurruküm = İbrahim: Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hâla tapacak mısınız? Üffil leküm ve li ma ta'büdune min dunillah efela ta'kilun = Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız? Kalu harrikuhü vensuru aliheteküm in küntüm failin = (Bir kısmı:) Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin! dediler. Kulna ya naru kuni berdev ve selamen ala ibrahim = "Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!" dedik. "
(Enbiya Suresi 21/65-69)

Resim--- "Ve kale inni zahibün ila rabbi seyehdin = (Oradan kurtulan İbrahim:) "Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek". Rabbi heb li mines salihiyn = O : "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver", dedi. Fe beşşernahü bi ğulamin halim = İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik. "
(Saffat Suresi 37/99-101)

Resim--- "Tilkel cennetülleti nurisü min ibadina men kane tekiyya = Kullarımızdan, takvâ sahibi kimselere verdiğimiz cennet işte budur."
(Meryem Suresi 19/63)

Resim--- "Rabbena inni eskentü min zürriyyeti bi vadin ğayri zi zer'in inde beytikel muharrami rabbena li yükiymus salate fec'al ef'idetem minen nasi tehvi ileyhim verzukhüm mines semerati leallehüm yeşkürun = "Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler."
(İbrahim Suresi 14/37)

Resim--- "Ve nadeynahü ey ya ibrahim = Biz ona: " Ey İbrahim!" diye seslendik. Kad saddakter rü'ya inna kezalike neczil muhsinin = Rüyayı gerçekleştirdin.Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. İnne haza le hüvel belaül mübin = Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır. Ve fedeynahü bi zibhin aziym = Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Ve terakna aleyhi fil ahirin = Geriden gelecekler arasında ona (iyi birnam) bıraktık.Selamün ala ibrahim = İbrahim'e selam! dedik. Kezalike neczil muhsinin = Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. İnnehu min ibadinel mü'minin = Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır."
(Saffat Suresi 37/104-111)

Resim--- Rabbic'alni mükiymes salati ve imn zürriyyeti rabbena ve tekabbel düa' = "Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!" Rabbenağfir li ve li valideyye ve lil mü'minine yevme yekumül hisab = "Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!"
(İbrahim Suresi 37/40-41)

Resim--- "Vezkür fil kitabi ismaiyle innehu kane sadikal va'di ve kane rasulen nebiyya = (Resûlüm!) Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sâdıktı, resûl ve nebî idi. "
(Meryem Suresi 19/54)

Resim--- "Ve ismaiyle vel yesea ve yunüse ve luta ve küllen faddalna alel alemin = İsmail, Elyesa', Yunus ve Lût'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık. "
(En'am Suresi 6/86)

Resim--- "Ve izibtela ibrahime rabbühu bi kelimatin fe etemmehünn, kale inni cailüke lin nasi imama, kale ve min zürriyyeti, kale la yenalü ahdiz zalimin = Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. "Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!)" dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu."
(Bakara Suresi 2/124)

Resim--- "Ve iz bevve'na li ibrahime mekanel beyti el la tüşrk bi şey'ev ve tahhir beytiye littaifine vel kaimine ver rukkeis sücud = Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut. "
(Hac Suresi 22/26)

Resim--- "İnne evvele beytiv vüdia linnasi lellezi bi bekkete mübarakev ve hüdel lil alemin = Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir.
(Ali İmran Suresi 3/96 )

Resim--- "Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna, vettehizu mim mekami ibrahime müsalla, ve ahidna ila ibrahime ve ismaiyle en tahhira veytiye lit taifine vel akifine ver rukkeis sücud = Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik. Ve iz yerfeu ibrahimül kavaide minel beyti ve ismaiyl, rabbena tekabbel minna, inneke entes semiul alim = Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin. Rabbena vec'alna müslimeyni leke ve min zürriyyetina ümmetem müslimetel leke ve erina menasikena ve tüb aleyna, inneke entet tevvabür rahiym = Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. Rabbena veb'as fihim rasulem minhüm yetlu aleyhim ayatike ve yüallimühümül kitabe vel hikmete ve yüzekkihim, inneke entel azizül hakim = Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin. "
(Bakara Suresi 2/125, 127-129 )

Resim--- "Ve ezzin fin nasi bil hacci ye'tuke ricalev ve ala külli damiriy ye'tine min külli feccin amiyk = İnsanlar arasında haccı ilân et ki,gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen argın develer üzerinde sana gelsinler. Li yeşhedu menafia lehüm ve yezkürüsmellahi fi eyyamim ma'lumatin ala ma razekahüm mim behimetil en'am fe külu minha ve at'imül baisel fekiyr = Ta ki kendilerine ait bir takım yararları yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günler de Allah'ın ismini ansanlar . Artık ondan hem kendiniz yeyin,hem de yoksula, fakire yedirin."
(Hac Suresi = 22/27-28 )

Resim--- "İnne ibrahime kane ümmeten kanitel lillahi hanifa ve lem yekü minel müşrikin = İbrahim, gerçekten Hakk'a yönelen, Allah'a itaat eden bir önder idi; Allah'a ortak koşanlardan değildi. Şakiral li en'umih ictebahü ve hedahü ila siratim müstekiym = Allah'ın nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti. Ve ateynahü fid dünya haseneh ve innehu fil ahirati le mines salihiyn = Ona dünyada güzellik verdik. Muhakkak ki o, ahirette de sâlihlerdendir. Sümme evhayna ileyke enittebi' millete ibrahime hanifa ve ma kane minel müşrikin = Sonra da sana: "Doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine uy! O müşriklerden değildi" diye vahyettik. "
(Nahl Suresi 16/120-123 )


Resim--- "Lekad kane lekum fiyhim usvetun hasenetun limen kane yercullahe velyevmel'ahire ve men yetevelle feinnallahe huvelğaniyyulhamiydu. = Andolsun, onlar sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnektir. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir, hamde lâyık olandır."
(Mümtehine Suresi 60/6 )


Resim--- "İKul sadekallahü fettebiu millete ibrahime hanifa, ve ma kane minel müşrikin = De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi."
(Ali İmran Suresi 3/95 )


Resim--- "Kul inneni hedani rabbi ila siratim müstekiym dinen kiyemem millete ibrahime hanifa ve ma kane minel müşrikin = De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi. Kul inne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi rabbil alemin = De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir."
(En'an Suresi 6/161-162)

Resim--- "Ve mey yerğabü ammileti ibrahime illa men sefihe nefseh, ve le kadistafeynahü fid dünya, ve innehu fil ahirati le minas salihiyn = İbrahim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir."
(Bakara Suresi 2/130 )

Resim--- "Ve ma kanestiğfaru ibrahime li ebihi illa am mev'idetiv veadeha iyyah felemma tebeyyene lehu ennehu adüvvül lilhahi teberrae minh inne ibrahime le evvahün halim = İbrahim'in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi."
(Tevbe Suresi 9/114 )

Resim--- "Ve kalu kunu huden ev nesara tehtedu, kul bel millete ibrahime hanifa, ve ma kane minel müşrikin = (Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara:) Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi."
(Bakara Suresi 2/135)

Resim--- "Hel etake hadisu dayfi ibrahimel mukramin = İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.) İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale selam kavmum munkerun = Onlar İbrahim'in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, "Bunlar, yabancılar" demişti. Ferağa ila ehlihi fe cae bi iclin semin = Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş =
(Zariyat Suresi 51/24-26 )

Resim--- "Vezkür fil kitabi ibrahim innehu kane siddikan nebiyya = Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi."
(Meryem Suresi 19/41 )

Resim--- "Ve men ahsenü dinem mimmen esleme vechehu lillahi ve hüve muhsinüv vettebea millete ibrahime hanifa vetetehazellahü ibrahime halila = İşlerinde doğru olarak kendini Allah'a veren ve İbrahim'in, Allah'ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır? Allah İbrahim'i dost edinmiştir."
(Nisa Suresi 98/125 )

Resim--- "İKul sadekallahü fettebiu millete ibrahime hanifa, ve ma kane minel müşrikin = De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi."
(Ali İmran Suresi 3/95 )

Resim--- "İKul sadekallahü fettebiu millete ibrahime hanifa, ve ma kane minel müşrikin = De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi."
(Nisa Suresi 4/125 )

Resim--- "Vezkür fil kitabi ismaiyle innehu kane sadikal va'di ve kane rasulen nebiyya = Resûlüm!) Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sâdıktı, resûl ve nebî idi. Ve kane ye'müru ehlehu bis salati vez zekati ve kane inde rabbihi merdiyya = Ve kane ye'müru ehlehu bis salati vez zekati ve kane inde rabbihi merdiyya "
(Meryem Suresi 19/54-55 )

Resim--- "Kalu e ta'cebine min emrillahi rahmetüllahi ve berakatühu aleykum ehlel beyv innehu hamidüm mecid = (Melekler) dediler ki: Allah'ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur. "
(Hud Suresi 11/73)


Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

HZ. YAKUB VE HZ. YUSUF!

Resim---3241-) Enes b. Malik'in naklettiğine göre, Resülullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Yusuf'a (as) güzelliğin yarısı verildi."
"İbn Hanbel, lll, 287"

Resim---3242-) Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Resulullah'a (sav), 'Ya Resulallah, insanların en üstünü kimdir?' diye soruldu. O da, '(Günahtan) en çok sakınanıdır.' diye cevap verdi. 'Biz sana bunu sormamıştık.' dediler. Bunun üzerine Resulullah (sav), 'Öyle ise Allah'ın peygamberi Yusuf'tur. ' buyurdu."
"Buharı:, Menakıb, 1"

Resim---3243-) Ebu Hüreyre'nin Hz. Peygamber'den (sav) naklettiğine göre, (Yusuf'un) elçisine söylediği, "Ona, ellerini kesen kadınların derdi ne idi? diye sor." Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun). (Adam bu yorumu getirince) kral dedi ki: «Onu bana getirin!» Elçi, Yusuf'a geldiği zaman, (Yusuf) dedi ki: «Efendine dön de ona: Ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir)[/i] sözü hakkında Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ben olsaydım hemen kabul eder, (aklanmaya) gerekçe aramazdım."
"İbn Hanbel, II, 346"

Resim---3244-) İbn Ömer' den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Kerim oğlu Kerim oğlu Kerim oğlu Kerim; İbrahim'in oğlu İshak'ın oğlu Yakub'un oğlu Yusuf'tur."
(Buharı:, Enbiya, 19)

Resim---3245-) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem : “ "Yusuf'a (as) güzelliğin yansı verildi." buyurmuştur.
(İbn Hanbel III, 287; Muslim, İman, 259 )
Resim---3246-) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “"Kurtuluşu Allah'tan başkasında arayarak söylediği, 'Efendinin yanında beni an!' sözü olmasaydı Yusuf, hapiste daha fazla kalmazdı." buyurmuştur.
(Taberani, el Mucemul Kebir, X1, 199)

Resim---3247-) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “"Kardeşim Yusuf'un sabrına ve keremine hayret ettim. Allah onu bağışlasın, kendisine rüya hakkındaki yorum sorulduğunda (cevapladı) ben olsaydım çıkıncaya kadar yorumlamazdım. Yine onun sabrına ve keremine hayret ettim. Allah onu bağışlasın, hapisten çıkması için geldiklerinde o, onlara (hapse atılma) gerekçesini haber verinceye kadar çıkmadı. Ben olsaydım (çıkmak için) hemen kapıya yönelirdim. " buyurmuştur.
(Taberani, el Mucemul Kebir, X1, 199)


Resim---3248-) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz (sav), inananlara eziyet ettikleri zaman Kureyş'e, "Allah'ım Yusuf'un (as) yedi yılı gibi yedi (yıllık bir kıtlık) ile onları başımdan sav!" diye beddua etti. Böylece Kureyş, öyle bir kıtlık yaşadı ki kemikleri bile kemirip yediler.
(Buhârî Tefsir, (Yusuf) 4)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

HZ. MUSA VE HZ. HARUN !

Resim---3249-) İbn Abbas'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "İsra yolculuğuna çıkarıldığım gece İmran'ın oğlu Musa'ya (as) rastladım. Uzun boylu, esmer bir adamdı. Saçları kıvırcıktı. Şenueli adamlara benziyordu... "
(Müslim, İman, 267)

Resim---3250-) İbn Abbas'tan (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye geldiği zaman, Yahudilerin aşura günü oruç tuttuklarını gördü. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara, "Oruç tuttuğunuz bugün nedir?" diye sordu. Onlar da, "Bugün Allah'ın, Musa'yı ve kavmini kurtarıp, Firavun'u ve kavmini (suda) boğduğu büyük bir gündür. Musa şükretmek için bugün oruç tuttu. Biz de (bu nedenle) oruç tutuyoruz." dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Biz Musa'ya sizden daha layık ve yakınız." buyurdu. Ondan sonra aşura günü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hem kendisi oruç tuttu hem de oruç tutulmasını emretti.
(Müslim, Sıyam, 1 28; Buhari, Savın, 69)

Resim---3251-) Ebu Hüreyre'nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz Musa, haya sahibi bir insan idi."
(Buhari, Tefsir, (Ahzab) 11)

Resim---3252-) Abdullah (b. Mes'ü.d) (ra) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Huneyn ganimetlerini taksim ettiğinde, ensardan bir adam, '(Resülullah) bu taksimde Allah'ın rızasını gözetmemiştir.' dedi. Bunun üzerine Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem geldim ve söyleneni kendisine aktardım. Yüzünün rengi değişti ve şöyle buyurdu: 'Allah'ın rahmeti Musa'nın üzerine olsun! Ona, bundan daha fazla eziyet edilmişti de o sabretmişti."'
(Buharı, Meğazi, 57)

Resim---3253-) İbn Abbas (ra) anlatıyor: "Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanımıza çıkageldi ve şöyle buyurdu: 'Bana ümmetler gösterildi. (Baktım ki) bir peygamber yanında (kendisine inanan) bir tek adamla, bir peygamber iki adamla, bir başka peygamber yanında bir grupla geçiyor. Bir peygamberin ise yanında kimse yok! Ufku kaplayan büyük bir siyahlık gördüm ve bunun kendi ümmetim olmasını umdum. Denildi ki 'Bu, Musa ve kavmidir."
(Buhari, Tıb, 42)

Resim---3254-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Musa'ya verilen dokuz ayetin neler olduğunu soran Yahudilere şöyle cevap verir: "Hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmayın, hırsızlık etmeyin, zina yapmayın, Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı cana haksız yere kıymayın, suçsuz bir kimseyi öldürülmesi için idarecilerin yanına götürmeyin, sihirle uğraşmayın, faiz yemeyin, iffetli bir kadına zina iftirasında bulunmayın, savaş günü cepheden kaçmayın. Ayrıca siz Yahudilere mahsus olmak üzere cumartesi günü yasağını çiğnemeyin. "
(Tirmizi, lsti'zan, 33)

Resim---3255-) Bir defasında da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Ezrak vadisinden geçerken şöyle demiştir: "Musa'nın (as), tepeden inerken yüksek sesle Allah'a telbiye getirdiğini görür gibiyim. ''
(Müslim, İman, 268)

Resim---3256-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Çıktığı bir sefer esnasında yerine vekil bıraktığı Hz.Ali'nin ağladığını gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem "Beni arkada kalan (kadın ve çocuk)larla mı bırakıyorsun?" diyen Hz.Ali'ye, "Musa için Harun ne ise benim için sen de o olmak istemez misin? (Tabi ki) peygamberlik sıfatı müstesna!" buyurmuştur.
(lbn Hanbel, 1, 171; Nesai, es Sünenü'l-Kübra, V, 120)

Resim---3257-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, surun son üfürülmesinden sonra başını ilk kaldıracak kimsenin kendisi olacağını söyler ve hemen ardından şunu ekler: "Bir de baktım ki Musa, arşa tutunmuş. O, hep mi öyleydi yoksa surun üfürülmesinden sonra mı öyle oldu bilmiyorum!"
(Buhari, Tefsir, (Zümer) 4.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

HZ. DÂVÛD VE HZ. SÜLEYMAN !


Resim---3258-) Ebu Hüreyre' den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Davad'a (as) (Zebur'u) okumak kolaylaştırıldı. O, binek hayvanlarının sefere hazırlanmasını emrederdi, onlar da eyerlenirdi. Ancak hayvanlar eyerlenmeden önce (Zebur'dan) okuyacağını okurdu. Ayrıca o, kendi elinin emeğinden başkasını yemezdi."
(Buhari, Enbiya, 37)

Resim---3259-) Abdullah b. Amr b. As'tan (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: ''Allah'ın en çok hoşnut olduğu oruç, Davud'un orucudur. O, yılın yansını oruçlu geçirirdi. Yüce Allah'ın en çok hoşnut olduğu namaz da Davud'un (as) namazıdır. O, gecenin yansını uyku ile geçirir, sonra kalkıp namaz kılar, sonra gecenin kalanında yine uyurdu ... "
(Müslim, Sıyam, 190)

Resim---3260-) Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemşöyle buyurmuştur: "Davud oğlu Süleyman (as), Beytü'l-Makdis'i inşa edince Yüce Allah'tan üç şey istedi: (Birincisi) Doğru ve isabetli hüküm verme yeteneğinin kendisine verilmesini istedi ki bu kendisine verildi. (İkincisi) Kendisinden sonra kimseye nasip olmayacak bir iktidar verilmesini istedi, bu da kendisine verildi. (Üçüncüsü) Mescidin inşaatını bitirdikten sonra, 'bu mescide sadece namaz kılma düşüncesiyle gelen bir kimseyi annesinden yeni doğmuş gibi oradan çıkarmasını' Allah'tan niyaz etti." Başka bir rivayette yer alan ayrıntıya göre, Resülullah'ın (sav), "Süleyman'ın ilk iki dileği gerçekleşmiştir; üçüncüsünün de kendisine verilmiş olmasını umarım." dediği nakledilmektedir.
(Nesaİ, Mesacid, 6; İbni Mâce, İkâmet, 196)

Resim---3261-) Ebu'd-Derda'nın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Davud'un dualarından biri de şuydu: 'Allah'ım! Senden senin sevgini, seni sevenin sevgisini ve beni senin sevgine ulaştıran ameli isterim. Allah'ım! Senin sevgini, bana kendimden, ailemden ve serin sudan daha sevimli kıl."
(Tirmizi, Deavat, 72)

Resim---3262-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Dâvûd Aleyhisselam için " "İnsanların Allah'a en çok ibadet edeniydi." buyurmuştur.
(Tirmizi, Deavat, 72)

Resim---3263-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hiç kimse kendi el emeğinden daha hayırlı bir yiyecek yememiştir. Allah'ın Peygamberi Davud (as) da kendi elinin emeğinden yer idi."
(Buhârî, Büyü', 15)

Resim---3264-) Bir gece etkileyici bir sesle Kur'an okunduğunu duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sesin sahibi Ebu Musa elEş'ari'ye şöyle iltifat etmiştir: "Dün gece senin okuyuşunu dinlerken keşke beni bir görseydin! Davud Peygamber'e verilen güzel sesten sana da verilmiş. "
(Müslim, Müsafirin, 236)

Resim---3265-) Sahabilerden biri olan Abdullah b. Amr, senenin tüm günlerini oruçla ve her gecesini namazla geçirmek istediğini Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem ilettiğinde, ondan, "Davud Peygamber'in orucu gibi oruç tut; Davud Peygamber'in orucundan fazla bir oruç yoktur." karşılığını almıştır. Abdullah, Davud Peygamber'in orucunun nasıl olduğunu sorunca Resul-i Ekrem, bunun bir gün oruç tutmak, bir gün tutmamak şeklinde senenin yarısını oruçlu geçirmek olduğunu söylemiştir.
(Buhâri, İsti'zân, 38; Buhârî, Edeb, 84)

Resim---3266-) Bir defasında anlaşmazlığa düşen iki kişi, Hz. Davud ile oğlu Hz. Süleyman'ın huzuruna gelmişlerdi. Kur'an' da, "Davud ile Süleyman'ı da hatırla. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk. " ayetleriyle hatırlatılan bu olaya göre şikayetçilerden birinin koyun sürüsü diğerinin tarlasına geceleyin girmiş ve zarar vermişti. Davud (as) kendi ictihadıyla koyunların değerini zarara denk görmüş, bu nedenle de koyunların tarla sahibine verilmesine karar vermişti. Ancak Hz. Süleyman, tarlanın koyun sahibine, koyunların da tarla sahibine verilmesinin daha uygun olacağına hükmetmişti.
(Hakim, Müstedrek, IV, 1550 (2/588)

Resim---3267-)Süleyman (as), bir keresinde de çocuklarından birini kurda kaptıran iki kadının aynı çocuk üzerinde annelik iddia etmesiyle karşılaştığında, "Bana bir bıçak getirin de onu sizin aranızda paylaştırayım." diyerek kadınların tepkisini ölçmüş ve kadınlardan birinin feryat ederek, "Çocuk onundur aman yeter ki ona zarar vermeyin!" demesine şahit olunca da babası Hz. Davud'un aksine bir hüküm vererek gerçek annenin çocuğun kılına dahi zarar gelmemesini isteyen diğer kadının olduğuna hükmederek onun, verdiği hükmü değiştirmesine sebep olmuştur.
(Buhârî, Enbiya, 40; Müslim, Akdiye, 20; İbn Hanbel, ll, 322)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

HZ.ZEKERİYYÂ, HZ. YAHYÂ VE HZ.İSÂ !
Kavmi tarafından ihanete uğrayan üç nebi


Resim---3268-)Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Zekeriyya marangozdu."
(Müslim, Feda.il, 169)

Resim---3269-)Ebu Hüreyre' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Meryem ile oğlu dışında her ademoğluna annesinden doğduğu gün şeytan dokunur."
(Müslim, Fedail, 147)

Resim---3270-)İbn Abbas'ın naklettiğine göre,Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "İnsanlar içerisinde Ya hya b. Zekeriyya hariç hata yapmayan veya hata yapmayı düşünmeyen kimse yoktur."
(İbn Hanbel, I, 293)

Resim---3271-)Ali (b. Ebu Talib)' den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "(Kendi döneminin) en hayırlı kadını Meryem'dir. Hatice de (kendi döneminin) en hayırlı kadınıdır." (Buharı, Menakıbü'l-ensar, 20)

Resim---3272-)Ubade b. Samit'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kim 'Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun tek (v e ortaksız) olduğuna, Muhammed'in O'nun kulu ve resulü olduğuna, İsa'nın da Allah'ın kulu ve O'nun kadın kulunun oğlu olduğuna, Allah'ın (o l!) kelimesi neticesinde Meryem'e bahşedildiğine ve (babasız dünyaya gelmesi bakımından) O'ndan bir ruh olduğuna, cennetin hak, cehennemin de hak olduğuna şehadet ediyorum.' derse, Allah onu cennetin sekiz kapısından hangisini dilerse o kapıdan cennete koyar."
(Müslim, İman, 46)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

HIZIR (as)

Resim---3273-) Übey b. Kab'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ... (Musa ile Hızır kıssasını anlattıktan sonra) şöyle buyurmuştur: ''Allah Musa'ya rahmet eylesin. Keşke sabretseydi de (aralarında başka olaylar geçseydi) bize o ikisinin yapacağı diğer şeyler de anlatılsaydı."
(Buhari, ilim, 44)

Resim---3274-)Ebü Hüreyre' den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Hızır'a Hızır (Hadır-Yeşil) denilmesi, otsuz kuru bir yere oturduğu zaman ardından oranın hemen yeşermesi sebebiyledir."
(Buhari, Enbiya, 27; Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'an, 18)

Resim---3275-) Hz.Musa, kavmine konuşma yapmak üzere kalktığı bir esnada cemaatten biri, "İnsanların en alimi kimdir?" diye sordu. Bunun üzerine yeryüzünde peygamber olması hasebiyle kendisinden daha bilgili bir kimsenin olamayacağı kanaatinde olan1 Musa (as), ''.Allah bilir, Allah en iyi bilendir." diyerek ilmi Allah'a izafe etmesi gerekirken, "Ben, en bilgiliyim." dedi. Hz. Musa'nın bu davranışı üzerine Yüce Allah, iki denizin birleştiği yerde ondan daha alim bir kulunun olduğunu ona vahyetti.
(Ayn i , Umdetü'lkarI, 11, 291)

Resim---3276-) Bunun üzerine Hz. Musa, Rabbine, onu nerede bulabileceğini sordu. Yüce Allah da Musa'ya, "Sepetin içinde bir balık taşı. Balığı kaybettiğin yerde (bu kimseyi bulacaksın)." buyurdu. Neticede Hz. Musa yanına Yüşa' b. Nün adlı genci yol arkadaşı olarak aldı ve içinde balık olan sepeti birlikte taşıdılar. Hz. Musa bu genci balığı gözlemekle yükümlü tutarak ayrıldığı zaman kendisine haber vermesini istedi,
(Buharı, Tefsir, (Kehf) 3)

Resim---3277-) Hz. Musa, bunun, kendisinden daha alim olan kul ile buluşacağı yeri belirten bir işaret olduğunu biliyordu. Hemen o mevkie geri döndüler.8 Vardıklarında Musa, kayanın yanı başında, elbisesine bürünmüş olan Hızır'ı gördü ve selam verdi. Hızır, Musa'nın bu şekilde selam vermesine şaşırarak, "Senin ülkende selam ne gezer! " dedi. Musa, "Ben Musa'yım." diyerek karşılık verdi. O, "İsrailoğulları'nın Musa'sı mı?" diye sorunca, Musa,"Evet." dedi.
Hızır, "Hayırdır, ne istiyorsun?" diye tekrar sorunca, Hz. Musa, "Sana öğretilen ilimden bana doğruya iletici bir ilim öğretmen için geldim." dedi. Bunun üzerine Hızır, "Elindeki Tevrat ve sana gelen vahiy senin için yeterli değil mi?"9 "Sen Allah'ın ilminden O'nun sana öğrettiği bir ilme sahip bulunmaktasın, bu ilmi ben bilmem. Ben de Allah'ın ilminden O'nun bana öğrettiği bir ilme sahibim, onu da sen bilmezsin." dedi.
(Buhari , Tefsir, ( Ke hf) 3)

Sen Allah'ın ilminden O'nun sana öğrettiği bir ilme sahip bulunmaktasın, bu ilmi ben bilmem. Ben de Allah'ın ilminden O'nun bana öğrettiği bir ilme sahibim, onu da sen bilmezsin." dedi. Daha sonra Hz. Musa, Hızır'a, "Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?" deyince, 10 "Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin. İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?"11 şeklinde cevap verdi. Hz. Musa da, "İnşallah beni sabreder bulacaksın, hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim." dedi.12 Hızır da, "Bana tabi olacaksan hiçbir şey hakkında ben bahsetmedikçe soru sorma." dedi.13 Hz./Musa bu şartı kabul etti ve birlikte yola koyuldular.

Hz. Musa ve Hızır birlikte sahil boyunca yürürken bir gemi gördüler ve gemidekilerden kendilerini de gemiye almalarını istediler. Gemidekiler Hızır'ı tanıdıkları için, hemen ücretsiz olarak onları gemiye aldılar. Bir müddet sonra Hızır, geminin tahtalarından birini söktü. Hızır'ın kendilerine iyilik yapan bu insanlara zarar verdiğini düşünen Hz. Musa, "Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir iş yaptın!" dedi.14

Bunun üzerine Hızır, Musa'nın kendisine verdiği sözü hatırlatarak,"Ben sana, 'Benimle birlikte olmaya sabredemezsin.' dememiş miydim?"15 şeklinde
cevap verdi. Hz. Musa ise, "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama;işimde bana güçlük çıkarma."16 diyerek af diledi.

Hz. Musa'nın bu itirazı gerçekten unutma neticesinde olmuştu. Dahasonra bir serçe gelip geminin kenarına kondu ve gagasıyla denizden bir miktar su aldı. Serçenin bu hareketini izleyen Hızır, Hz. Musa'ya, "Benim ilmim ve senin ilmin, ancak şu serçenin denizden eksiltebildiği kadarını Allah'ın ilminden eksiltebilir." dedi.

Bir müddet sonra ikisi de gemiden indiler. Sahilde yürümeye devamederlerken Hızır, arkadaşlarıyla oynamakta olan bir çocuk gördü ve hemen onu öldürdü. Hz. Musa bu olaya da çok şaşırmıştı ve Hızır'a, "Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptınf "17 dedi. Hızır, Musa' dan bu itirazı bekliyormuş gibi yine, "Ben sana benimle birlikte olmaya sabredemezsin dememiş miydim?"18 şeklinde karşılık verdi. Musa da, "Bundan sonra sana bir şey sorarsam artık benimle arkadaşlık etme. Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)."19 dedi.


10 Ke hf, 18/66.
11 Kehf, 18/67- 68.
12 Kehf, 18/69.
13 Kehf, 18/70.
14 Kehf, 18/71.
15 Kehf, 18/72 .
16 Kehf, 18/73.
17 Kehf, 18/74.
18 Kehf, 18/75.
19 Kehf, 18/76.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Yine yollarına devam ettiler ve bir köye vardılar. Köy ahalisinden yiyecek istediler fakat bu isteklerine karşılık bulamadılar. Derken köyde yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Hızır bu duvarı eliyle kaldırıp düzeltince kendilerini misafir olarak kabul etmeyen bu insanlara yardımcı olmanın anlamsız olduğunu düşünen Hz. Musa yine dayanamadı ve şöyle bir itirazda bulundu: "İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın."20

Musa'nın bu itirazı karşısında Hızır, "İşte bu, benimle senin, aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."21
dedi ve şunları anlattı:

"Gemi, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim.(Çünkü) onların arkasında, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı. "22 Böylece /Hüded b. Büded ismindeki bu kral23 gemiyi almaya geldiğinde onu delinmiş bulacak ve bırakıp gidecekti. (Gemidekiler de) onu bir tahta ile tamir edeceklerdi. 24

"Çocuğa gelince. Onun anne babası mümin kimselerdi. (Çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe sürüklemesinden korktuk. Böylece Rablerinin onlara bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik."25 Bu çocuk ileride isyankar bir kul olacaktı. Anne babasının ona olan sevgileri, onun yoluna tabi olmalarına yol açabilirdi.26

"Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü buydu. "27 Duvarın altındaki hazineler, biriktirilmiş altın ve gümüşten ibaretti. 28

Peygamber Efendimizin anlattığı bu kıssa Kur'an-ı Kerim'de Kehf süresinde de geçmektedir. Fakat bu sürede, kıssanın kahramanlarından bazılarının Hızır, Yuşa' b. Nün gibi isimlerle isimlendirilmesi, Hz. Musa'nın kavmi ile arasında olan konuşma, hayat suyunun balığı canlandırması, bir kuşun gemiye konarak denizden bir katre su alması ve öldürülen çocuğun küfür tabiatı üzerine yaratılmış olduğunun belirtilmesi gibi hususlara yer verilmemektedir. 29

Kur'an' da Hz. Musa ile arasında geçen bu hadiselerin anlatıldığı kimse hakkında yalnızca, "Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik."30 ifadeleri yer almakta, ismi, nerede ve ne zaman yaşadığı hakkında detaylı bilgi verilmemektedir. Kur'an' da anlatılan bu kıssanın Hızır hakkında olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte islam alimlerinin çoğunluğu bu kimsenin Hızır olduğu kanaatindedir. 31 Nitekim hadislerde de söz konusu kıssadaki şahıstan Hızır diye bahsedilmesi32 bu kanaati güçlendirmektedir. Fakat Hızır'ın aslında kim olduğu, nerede, ne zaman yaşadığı, peygamber mi, veli mi yoksa melek mi olduğu gibi konular hakkında Kur'an'da veya hadislerde ayrıntılı bilgi verilmemesi, Hızır hakkındaki bilgilerin asırlarca tartışılmasına sebep olmuştur.

Hızır (as) hakkında ayetlerde ve hadislerde detaylı bilgi verilmemesinin sebebi, diğer bazı kıssalarda olduğu gibi bu anlatımlarda da tarihi bilgi vermenin değil, örnek sunmanın ve ibret aşılamanın hedeflenmesidir. Nitekim Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: " .. .İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz."33 "Peygamberlerin haberlerinden senin /kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda, sana /gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir."34


20 Müslim, Fedai!, 170; Kehf, 18/77.
21 Kehf, 18/78.
22 Kehf, 18/79.
23 Buhari, Tefsir, (Kehf) 3;
24 Müslim, Fedai!, 172.
25 Kehf, 18/80- 81.
26 Müslim, Fedail, 172.
27 Kehf, 18/82; Müslim, Fedai!, 172
28 Tirnıizi, Tefsiru'l Kur'an, 18.
29 Kehf, 18/60 -82 .
30 Kehf, 18/65.
31 "Hızır'', DIA, X V I I , 406 .
32 Buharı, ilim, 16.
3 3 Haşr, 59/21.
34 Hud, 11/ 120.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim---3278-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin bu kıssayı anlattıktan sonra, ''Allah, Musa'ya rahmet eylesin. Keşke sabretseydi de (aralarında başka olaylar geçseydi) bize o ikisinin yapacağı diğer şeyler de anlatılsaydı."35 buyurmuştur.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin buyurması da bu kıssanın anlatılmasındaki gayenin ibret almak olduğunu bizlere göstermektedir. Musa ile Hızır kıssasını bu açıdan değerlendirdiğimizde, bir peygamber olmasına rağmen Hz. Musa' dan daha bilgili bir kimsenin olması, bu bilginin Allah vergisi olduğunu ve Allah'ın da bunu dilediği kimseye verebileceğini göstermektedir. Yüce Rabbimizin, " ... Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır."36 uyarısı da kimsenin tüm bilgileri kuşatamayacağını, daima birilerinden bir şeyler öğrenilebileceğini hatırlatmaktadır.

Bu kıssadan, Allah'ın kendisine ilim verebilmesi için kula düşenin gayret sarf etmek olduğu da anlaşılmaktadır.
Resim---3279-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "İlim ancak öğrenmekle elde edilir. "37 buyurmuştur.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin sözü ilmin elde edilmesinin çalışmak ile mümkün olabileceğini göstermektedir. Bu durum Hz. Musa için de geçerlidir. Nitekim başlangıçta Allah'tan vahiy aldığı için olsa gerek kendisini yeryüzünde bulunan en alim kimse olarak gören Hz. Musa, Rabbinin kendisinden daha alim bir kulu olduğuna dair uyarısını aldıktan sonra hemen ilim öğrenmek için yollara düşmüştür. Onun bu davranışı ilme verdiği değer ve bu uğurda gösterdiği fedakarlığın da bir göstergesidir.

Yine Hızır ile Musa arasında geçen olaylara ibret gözüyle bakıldığında, dışarıdan yanlış ve kötü gibi görünen bazı olayların gerisinde makul sebeplerin olabileceği anlaşılmaktadır. Yüce Rabbimizin, " ... Olur ki bir şey sizin için hayırlı iken siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki bir şey sizin için kötü iken siz onu seversiniz/istersiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. "38 buyruğu da insana kötü gibi gözüken bazı şeylerin hakikatte iyi olabileceğini bildirmektedir. Hakikaten kıssada anlatılanlar, yaşanan her hadisede Allah'ın hikmetlerinin olduğu düşüncesini teyit etmektedir.

Her ne kadar bu kıssalar Kur'an' da veya hadislerde ibret alınması için anlatılmış olsa da insandaki merak duygusu Hızır'ın kimliğinin asırlarca tartışılmasına sebep olmuştur. Bu tartışmalarda ele alınan ilk husus Hızır'ın ismi ile ilgilidir. Arapça kaynaklarda, "hadır, hadr ve hıdr" şekillerinde yer alan Hızır kelimesi, yeşil, yeşilliği çok olan yer anlamlarına gelmektedir.39

Resim---3280-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin "Hızır'a Hızır (Hadır-Yeşil) denilmesi, otsuz kuru bir yere oturduğu zaman ardından oranın hemen yeşermesi sebebiyledir. ''4° buyurmuştur.

Hızır ile ilgili olarak İslam alimleri arasında pek çok husus tartışılmıştır. Bunlardan belki de en önemlisi Hızır'ın her insan gibi tarihte yaşayıp ölmüş mü yoksa onun ölümsüz bir kul mu olduğu sorusudur. Hızır'ın geçmişten günümüze yaşamış olduğu düşüncesi, bazı rivayetlerde balığın "hayat suyu"ile olan teması sonucu dirildiğinden bahsedilmesi41 ile yakından ilgilidir. Nitekim ölüleri dirilttiğine, canlıları ölümsüzlüğe eriştirdiğine inanılan hayat suyundan Hızır'ın da içtiği, böylece kıyamete kadar yaşayacağı yorumları, Hızır'ın darda kalmışların yardımına koşan, Allah'ın sevgili kullarına lütuf ve ikramlarını ulaştırdığı bir aracı konumuna sahip olduğu düşüncesini doğurmuştur. Böylece Hızır, tarihte yaşamış "salih bir kul" dan ziyade olağanüstü bir şahsiyet olarak tasavvur edilmiştir.42 Dahası hadislerde ahir zamanda Deccal'in karşısına çıkacağı belirtilen kişinin Hızır olduğuna dair yorumlar da43 daha çok mutasavvıflar tarafından savunulan Hızır'ın kıyamete kadar yaşayacağı düşüncesini desteklemiştir. Bununla birlikte İslam alimlerinin çoğunluğu, "Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik .. .''44 "Her canlı ölümü tadacaktır. . .''45 ayetlerini ve

Resim---3281-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin, "Yüz sene sonra, bugün yeryüzünde yaşayanlardan kimse kalmaz.''46 hadisini delil getirerek Hızır'ın da her insan gibi ölümlü olduğunu savunmaktadırlar.47

Hızır'ın öldüğü kabul edildiğinde, onun ne zaman yaşamış olduğu sorusu gündeme gelmektedir. Musa (as) ile arasında geçen hadiseden hareketle Hızır'ın Hz. Musa döneminde yaşadığı söylenebilir. Bir rivayette, Hızır'ın, Mısır' da yaşayan İsrailoğulları'ndan bir kimse olduğu, bir rahipten hak dini öğrendiği, daha sonra bu dini yaymaya çalıştığı anlaşılınca bir adaya sığındığının ifade edilmesi bu ihtimali desteklemektedir.48

Hz. Musa döneminde yaşadığı düşünüldüğünde onun Hz. Musa'nın dahi bilmediği bazı gaybI bilgileri bilmesinden yola çıkarak söz konusu salih kulun peygamber olup olmadığı da tartışılmıştır. Nitekim gayb, insanın akıl ve duyular yoluyla hakkında bilgi edinemeyeceği bir alandır. Gaybı yalnızca Cenab-ı Hakk'ın bildiği Kur'an'da açıkça beyan edilmiştir.49 Hızır'ın gelecekte yaşanacaklara dair bazı gaybI bilgilere sahip olması50 göz önünde bulundurulduğunda, onun vahiy yoluyla bu bilgileri Cenab-ı Hak'tan alan bir peygamber olduğu düşünülmüş, Kur'an'da kendisine rahmet verildiğinin belirtilmesi de51 bazı alimlerce, "Ona peygamberlik verildi." şeklinde yorumlanmıştır.52 Hızır'ın peygamber değil de Allah'tan ilham alan bir veli olduğu fikri de bazı mutasavvıflarca ifade edilmiş, fakat bir velinin peygamberden daha alim olmasının mümkün olamayacağını düşünen alimler bu ihtimali reddetmişlerdir. Ayrıca, Hızır'ın insan şekline bürünmüş bir melek olma ihtimalinden de söz edilmiştir. 53

Kur'an ve hadis kaynaklı Hızır tasavvurlarının yanında bir de İslam ile doğrudan bağlantısı olmayan Hızır telakkileri mevcuttur. Nitekim "Ölümsüzlük pınarı" yahut "ab-ı hayat" olarak adlandırılan "hayat suyu"ndan içtiği, böylece ölümsüzlük kazandığı düşünülen Hızır'ın kıyamete kadar yaşayacağına inananlar bulunmaktadır. Bu inancın Gılgamış Destanı, İskender Efsanesi ve bazı Yahudi kaynaklardaki efsaneler ile benzerlik arz ettiği örülmekteyse de rivayetlerde Hızır'ın ölümsüzlüğüne dair bilgi yer almamaktadır. Yahudi kültüründe Hızır'ınkine benzer hikayeler İlya hakkında da anlatılmakla birlikte Tevrat'ta ne Hızır ne de İlya hakkında böyle bir kıssa yer almaktadır. 54 Yine çeşitli toplumlarda ve kültürlerde yaygın olan "Hıdırellez Bayramı" da Hızır ile İlyas isimlerinin birleşmesinden oluşmuştur. Halk arasında ölümsüzlük suyundan içmeleri sonucu biri karada, biri denizde olmak üzere darda kalanların yardımına koştuklarına inanılan Hızır ile ilyas'ın buluştukları bahar mevsiminin başlangıç günü "Hıdırellez" olarak anılmıştır. Bu inanışa göre, Hızır ve ilyas'ın her yıl mayıs ayının altıncı günü buluşmaları ile birlikte doğa yeniden canlanmaktadır. Temelleri İslam öncesi kültürlere dayanan bu efsanevi "Hıdırellez" telakkilerinin elbette ki İslam' da yeri yoktur. 55




35 Buharı, İlim, 44.
36 Yüsuf, 12/76.
37 Buharı , ilim, 10 -bab başlığı-
38 Bakara, 2/216 .
39 LA 14/ 1 1 8 5 İ bn Manzur, Lisanü'l-Arab, XIV, 1185.
40 Buharı, Enbiya, 27; Tirmizl, Tefs!ru'lKur'an, 18.
41 Buharı, Tefsir, (Kehf) 4; Tirmizl, Tefs!ru'l-Kur'an, 18.
42 "Hızır", DİA, XVII, 410-411.
43 Müslim, Fiten, 112.
44 Enbiya, 21/34.
45 Al-i Imran, 3/185.
46 Buharı, Mevak!tü'ssalat, 40; Müslim, Fedailü's-sahabe, 217.
47 " Hızır", DİA, X VI I , 407.
4B İbn M ace, Fiten, 23.
49 En'am, 6/59 ; Al-i İmran, 3/179.
50 Kehf, 18/82 .
51 Kehf, 18/65 .
52 Kurtubı, Tefsir, Xl, 16; Zemahşerı, Keşşaf, II, 685.
53 İbn Hacer, İsabe, II, 288-289.
54 "Hızır", DtA . XVIl, 407-408.
55 " Hıdrellez", DİA, XVII, 313 -314.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Bunların dışında halk arasında yaygın bir şekilde kabul gören Hızır karakteri yardımlaşma ve yardıma muhtaç olanların yardımına koşma hususunda menkıbeleşmiş olup geçmişten günümüze yaşayan, kıyamete kadar da yaşayacağına inanılan temsili bir kahramandır. Hızır'ın, darda kalan insanların yardımına koştuğuna, bazen dilenci kılığına girerek yardım konusunda insanları imtihana tabi tuttuğuna inanılmaktadır. Nitekim Hızır ile ilgili anlatılan hikayelerde; dilenci kılığında gelen ve yardım edilmediğinde imtihanın kaybedildiğinin bir emaresi olarak aniden ortadan kaybolan bir Hızır' dan yahut darda kalmış bir kimsenin Allah'tan yardım istediği bir esnada aniden çıkagelen ve yardımın ardından da esrarengiz bir şekilde daha teşekkür dahi etmeye fırsat kalmadan ortadan kaybolan bir Hızır' dan bahsedilmektedir. Hızır'ın gerçekten yardım veya imtihan için gelip gelmediği bilinemez ama bu Hızır düşüncesinin toplumsal dayanışmayı diri tutarak insanlar arasındaki yardımlaşmayı sağlama gibi bir işlev icra ettiği bir gerçektir. "Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez!", "Her geceni Kadir, her geleni Hızır bil!" sözleri, yine acil servislere "Hızır Acil" denmesi de bu düşüncenin bir tezahürüdür.

Bu anlamda tarihte yaşamış ve Kur'an'da, "kullarımızdan bir kul" şeklinde ifade edilen56 kimse ile halk arasında temsili bir şahsiyete bürünmüş Hızır tasavvuru birbirinden ayrılmaktadır. Kur'an' da ve hadislerde bahsedilen Hızır tarihte yaşamış bir kul iken halk dilindeki Hızır bir nevi ilahı yardımın işareti konumundadır. Fakat burada dikkat edilmesi gereken husus, yardımın Hızır'dan değil yalnızca Allah'tan geldiği ve yine yardımın yalnızca Allah'tan istenilmesi gerektiğidir.57 Çünkü Rabbimiz yardımın yalnızca kendisinden olduğunu bize bildirmektedir: " ... Yardım ve zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır."58 "Allah'ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin? Bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca Allah'ındır? Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır."59


56 Kehf, 18/65.
57 Fatiha, 1/5.
58 Al-i İmran, 3/126.
59 Bakara, 2/106-107
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

DİĞER PEYGAMBERLER (as)

Resim---3282-) Ebu Hüreyre anlatıyor: ... (Ensardan bir adamın bir Yahudi ile peygamberlerin hangisinin üstün olduğu konusunda tartıştıklarını öğrenen) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sinirlendi, öyle ki bu hali yüzüne yansıdı. Ardından şöyle buyurdu: ''Allah'ın peygamberlerini birbirlerine üstün tutmayın ... "
(Buharı, Enbiya, 35; Müslim, Feda.il, 159)

Resim---3283-) Ebü Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: " ... Peygamberler, anneleri ayrı, babaları bir kardeşlerdir, dinleri de birdir."
( Buhari, Enbiya, 48)

Resim---3284-) Salim b. Abdullah, babasından (Abdullah b. Ömer'den) şunları nakletmiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, (Semü.d kavminin arazisi olan) Hicr'e uğradığında şöyle buyurdu: 'Onların başlarına gelen musibetin sizin de başınıza gelmemesi için, (kendilerine) zulmetmiş olan kimselerin yerleşim yerlerine ağlayarak übret alarak) girin."'
(Buhari, Enbiya, 17)

Resim---3285-) Ebü Hüreyre'nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: ''Allah, Lut'a rahmet etsin. O, sağlam bir kaleye sığınmıştı..."
(Buharı, Tefsir, (Yusuf) 5)

Resim---3286-) Sa'd (b. Ebu Vakkas) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Zü'n-nun'un (Yunus'un) balığın karnında iken yaptığı dua şöyleydi: 'Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (kendine) zulmedenlerden oldum.' (Enbiya, 21/87) Müslüman bir kişi bir şey için bu duayı yaparsa, Allah onun duasını mutlaka kabul eder."
(Tirmizi, Deavat, 81)

Resim---3287-) Ey Ebu Kasım! Ashabından birisi yüzüme vurdu!" diyerek Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem geldi bir Yahudi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, "Kim vurdu?" diye sordu. Yahudi, vuran kişinin kim olduğunu söyleyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu yanına çağırttı. Ensardan olan bu zat gelince de, "Sen buna vurdun mu?" dedi. "Onun çarşıda, 'Musa'yı (as) insanlar üzerine seçkin kılana andolsun ki!' diyerek yemin ettiğini işittim." diyerek söze başlayan sahabI, bu söz üzerine öfkesine hakim olamayarak Yahudi'ye tokat attığını itiraf etti.1 Zira aralarında Resülullah dururken, 'Musa'yı (as) insanlar üzerine seçkin kılan Allah'a yemin ederim.' denilmesini hazmedememişti. ..
Yahudi ise aralarındaki anlaşmayı ve kendilerine verilen güvenceleri hatırlatarak kendisine yapılan bu davranışın hesabını soruyordu Allah Resülü'nden. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem öfkelendi. Öyle ki yüz ifadesinden öfkesi anlaşılıyordu. Sonra şöyle buyurdu: ''Allah'ın peygamberlerini birbirlerine üstün tutmayın! Nitekim sura üfürülecek ve Allah'ın diledikleri müstesna, gökyüzünde ve yeryüzündeki her canlı ölecektir. Sonra bir daha sura üfürülecek ve ilk olarak ben diriltileceğim. O anda bir de bakacağım ki Musa orada arşa tutunmuş duruyor. Tur günündeki baygın düşmesi ile mi hesaba çekildi yoksa benden evvel mi diriltildi bilmiyorum. 2 Ama ben hiçbir kimse için 'Yunus b. Metta'dan (as) daha faziletlidir!' diyemem."
(Buhari, Husümat, 1; Buharî, Enbiya, 35; Müslim, Fedail, 159)

Resim---3288-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : "Bir peygamberi (ağacın altında konakladığı esnada) karınca ısırdı. Bu nedenle peygamber, karınca yuvasının yakılmasını emretti ve yuva yakıldı. Bunun üzerine Allah Teala, peygamberine şöyle vahyetti: 'Seni bir karınca ısırdı diye sen de Allah'ı tesbih eden bir ümmeti mi yaktın!'" buyurdu.
(Buhari, Cihad, 153; Müslim, Selam, 149 )

Resim---3289-) Peygamber Efendimiz, İdris (as) hakkında, "Mi'raca çıkarıldığımda İdris (Peygamber)'i dördüncü kat semada gördüm. " buyurmuştu.
(Tirmizi, Tefsiru'lKur'an, 19; İbn Hanbel, lll, 261)

Resim---3290-) Rasulullah sav. "Dördüncü kat semaya vardık ... (Bir süre sonra) İdris'in (as) yanına gittim ve ona selam verdim. O da bana, 'Bir kardeş ve peygamberden sana merhaba!' dedi." buyurdu.
(Buharı, Bed ü'lhalk, 6; Müslim, İman, 259)

Resim---3291-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Veda Haccı esnasında bir vadiden geçerken Hz. Ebu Bekir'e, "Ey Ebu Bekir! Bu hangi vadidir?" diye sormuş, "Usfan vadisidir." karşılığını alınca da, "Hud ve Salih (as), altlarında aba, üzerlerinde post olduğu halde, yuları hurma lifinden örülü kızıl renkli, genç develer üzerinde, telbiyeler getirerek buradan geçip Kabe'de haccetmeye gidiyorlardı."diye Hz. Hud ve Hz. Salih'in başından geçenleri anlatmıştı.

Resim---3292-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Tebük Seferi dönüşü Salih Peygamber'in kavminin yaşadığı bilinen Hicr vadisinde konakladıklarında; ashabına Semü.d kavminin kullandığı kuyulardan su içmemeleri konusunda tembihte bulunmuştu.
(Buhari, Enbiya, 17 )

Resim---3293-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, bir taraftan Hz. Lüt'un mücadele azmine işaret ederken diğer taraftan da, "Ümmetim için korktuğum şeylerin arasında en korkunç olanı Lut kavminin işlediği cürümdür.'' buyurmuştur.
( Tirmiz!, Hudûd, 24; İbn Mace, Hudûd, 12)

Resim---3294-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir defasında Mekke ve Medine arasındaki Herşa yokuşundan ashabı ile geçerken onlara bu tepenin hangi tepe olduğunu sordu. Onlar, "Herşa tepesidir." diye cevap verince Kutlu Nebı: şöyle buyurmuştu: "Yunus'u, yuları hurma lifinden olan kızıl bir dişi deve üstünde, yünden bir cübbe giymiş şekilde, telbiye getirerek (lebbeyk diyerek) bu vadiden geçerken görür gibiyim. ''
(İbn Mace, Menasık, 4)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

GEÇMİŞ ÜMMETLER

Resim---3295-) Abdullah b. Amr şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize sabaha kadar İsrailoğullan(nın kıssalan)nı anlatır, ancak farz bir namazın vakti girince kalkardı."
(Ebü Davud, İlim, 11)

Resim---3296-) Abdullah b. Amr'dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: " ... İsrailoğulları'ndan nakilde bulunabilirsiniz. Bunda bir sakınca yoktur ... "
(Buhari, Enbiya, 50)

Resim---3297-) Ebü Said el-Hudrt' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Muhakkak siz, önceki ümmetlerin yolunu (adetlerini) karış karış, arşın arşın takip edeceksiniz. Hatta onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar siz de onları takip edeceksiniz."
(Buhari, İ'tisam, 14)

Resim---3298-) Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Hikmetli söz, müminin yitiğidir; onu nerede bulursa, on(u öğrenmeye ve uygulamay)a en layık olan da odur."
(Tirmizi, İlim, 19)

Resim---3299-) Suheyb'in (ra) anlattığına göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün ikindi namazını kıldıktan sonra dudaklarını oynatarak konuşur gibi yapmıştı. Bunun üzerine kendisine, "Ey Allah'ın Resulü!" denildi, "İkindi namazını kıldığında dudaklarını oynattın." Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de şöyle buyurdu: "Peygamberlerden biri, ümmetinin haline şaşırıp kaldı ve 'Onlara kim bir şey yapacak?' dedi. Allah da o peygamberine şöyle vahyetti: 'Onları, benim kendilerini bizzat cezalandırmamla, düşmanlarını başlarına musallat etmem arasında serbest bırak.' Onlar da Allah tarafından cezalandırılmalarını tercih ettiler. Bunun üzerine Allah onlara ölümü gönderdi ve bir günde yetmiş bin kişi ölüp gitti."
Suheyb, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin bu hikaye ile birlikte anlattığı şu hikayeyi de nakletmiştir: "Bir kral vardı. Bu kralın kendisi için kehanetlerde bulunan bir kahini vardı. Bu kahin, krala, 'Benim için anlayışlı bir çocuk buluver de bu ilmimi ona öğreteyim. Korkarım ben ölürüm de sizden bu ilmi bilen kimse kalmaz.' dedi. Bu özellikte bir çocuk bulup ona kahinin yanına gidip gelmesini ve ondan ilim öğrenmesini emrettiler. Çocuk kahine gelip gitmeye başladı. Çocuğun yolu üzerinde manastırda yaşayan bir rahip -muhtemelen o gün manastırda kalanlar Müslüman kimselerdi- vardı. Çocuk, (kahine gidip gelirken) her seferinde bu rahibe uğrayıp ona sorular sormaya başladı. Sonunda rahip çocuğa, 'Ben sadece Allah'a kulluk ediyorum.' dedi. Bunun üzerine çocuk rahibin yanında kalmaya başladı. Kahine gitmeyi ise azalttı. Kahin çocuğun ailesine, 'Hemen hemen hiç yanıma uğramaz oldu!' diye haber gönderdi. Bu durumu çocuk, rahibe bildirdi. O da, 'Kahin neredeydin derse ailemin yanındaydım dersin.Ailen neredeydin derse kahinin yanındaydım dersin.' dedi. Genç bu şekilde devam edip giderken yolda kalabalık bir gruba rastladı. Bu insanların yolunu bir hayvan kesmiş -ki bazıları bu bir aslandı derler- onları orada alıkoymuştu. Çocuk eline bir taş aldı ve 'Allah'ım! Rahibin söyledikleri doğru ise (atacağım taşla) bu hayvanı öldürmek istiyorum." dedi ve sonra taşı atıp hayvanı öldürdü. İnsanlar, 'Onu kim öldürdü?' diye birbirlerine sordular. 'Bu genç (öldürdü).' dediler. İnsanlar telaşa kapılarak, 'Bu genç hiç kimsenin bilmediği ilimleri bilmektedir!' dediler. Bu haberi gözleri görmeyen biri duydu ve 'Eğer görmemi sağlarsan şu şu (mallar) senindir!' dedi. Genç, 'Senden bunu (para ya da mal) istemiyorum, gözüne kavuşursan gözünü sana veren zata iman etmeyi düşünür müsün?' dedi. Ama, 'Evet' dedi. Bunun üzerine genç Allah'a dua etti, Allah da onun gözlerini açıverdi. Ama (Allah'a) iman etti. Onların hali kralın kulağına ulaştığında o, birilerini göndererek hepsini yanına getirtti. 'Her birinizi farklı şekillerde öldüreceğim!' dedi. Rahip ve amadan birini başının tam ortasından testere ile keserek, diğerini de değişik bir yolla öldürdü. Sonra çocuk için de şu emri verdi: 'Onu falan dağa çıkarıp tepesinden aşağıya atın!' Genci o dağa götürdüler, oradan atmak istediklerinde kendileri o dağdan peş peşe düşüp helak oldular sadece genç kaldı ve sonra geri döndü. Bunun üzerine kral, gencin götürülüp bir denize atılmasını emretti. Allah beraberindekileri suda batırdı ve genci kurtardı. Genç, krala (geldi ve) 'Beni, çarmıha gerip okunla halkın önünde, bu gencin Rabbi olan Allah adına atıyorum, demedikçe öldüremezsin.' dedi. Bunun üzerine kral emir verdi, genç çarmıha gerildi. Sonra kral, 'Bu gencin Rabbi olan Allah'ın adıyla atıyorum!' diyerek oku attı. Okla vurulunca genç elini şakağının üzerine koydu ve öldü. Bu arada insanlar, 'Bu genç kimsenin bilmediği ilimleri biliyordu. Biz de bu gencin Rabbine iman ediyoruz!' dediler. Krala, 'Üç kişi sana karşı çıktı diye mi endişelendin? Şimdi tüm insanlar sana karşı geliyor!' denildi. Sonra kral hendekler kazdırdı ve içlerine odun ve ateş attırdı. Sonra insanları toplayıp, 'Kim dininden dönerse onu bırakacağız, kim de dönmezse onu bu ateşe atacağız!' dedi. Ardından insanları bu çukurlara atmaya başladı."
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem burada Burüc süresinin "(Müminleri yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar lanetlenmiştir. O vakit, ateşin etrafında oturmuş, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Onlar müminlere ancak mutlak güç sahibi ve övülmeye layık Allah'a iman ettikleri için kızıyorlardı. " ayetlerini okuduktan sonra gencin defnedildiğini buyurdu.
(Bürüc, 85/4-8; Tirmizi, Tefsiru'l Kur'an, 85)

Resim---3300-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah, Musa'ya rahmet eylesin, keşke (salih kulun işine karışmayıp biraz daha) sabır gösterseydi de onların arasında geçen (kıssa) bize daha fazla anlatılsaydı.'
(Buhari, Enbiya, 27; Müslim, Feda.il, 170)

Resim---3301-) Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme bir keresinde kendisine Kur'an' da zikri geçen Sebe'nin bir yer mi yoksa bir kadın ismi mi olduğu sorulmuş ve "Sebe, ne kadın ne de yer ismidir. Bilakis o Araplardan on oğul sahibi bir adamdır ..." buyurmuştur.
(Tirmizi , Tefsiru'l Kur'an, 34")

Resim---3302-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ehl-i kitabı ne doğrulayın ne de yalanlayın ... " buyurmuştur.
(Buhari, Tevhid, 51.)

Resim---3303-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ehl-i kitaba bir şey sormayın..." buyurmuştur.
(Ibn Hanbel, lll, 338)

Resim---3304-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Yahudilerin aşüra günü oruç tuttuklarını görmüş, bunun sebebini sorduğunda kendisine, bu günün Allah'ın İsrailoğulları'nı düşmanlarından kurtardığı önemli bir gün olduğu ve Hz. Musa'nın da bu günü oruçlu olarak geçirdiği haber verilmişti. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Yahudilere, "Biz, Musa'ya (onun sünnetini ihya etmeye) sizden daha layığız." diyerek bu günde oruç tutmuş, ashabına da oruç tutmalarını emretmişti.
(lbn Mace, Sıyam,41; İbn Hanbel, 1,311)

Resim---3305-) Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme :"Biz Kur'an okur, çocuklarımıza da okuturken ve onlar da kıyamete kadar çocuklarına okutacak iken ilim nasıl kaybolur?" diye soran Medine'nin bilge kişilerinden Ziyad b. Lebid'e Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Müslümanların geleceğine yönelik şu önemli uyarıyı yapmaktaydı: "Yahudi ve Hıristiyanlar Tevrat'ı ve İncil'i okudukları halde içindekilerden faydalanmayan kişiler haline gelmediler mi?"
(İbn Hanbel, IV,160)

Resim---3306-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ümmetim, kendilerinden öncekilerin (ümmetlerin) yolundan karış karış, arşın arşın gidinceye kadar kıyamet kopmaz." buyurmuştu. Bunun üzerine, "Ey Allah'ın Resulü, Farslar ve Bizanslılar gibi mi?" diye sorulunca, "Onlardan başka kim olabilir?" buyurmuştu.
(Buhari, l'tisam, 14.)

Resim---3307-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hikmetli söz, müminin yitiğidir; onu nerede bulursa, on(u öğrenmeye ve uygulamay)a en layık olan da odur."
(Tirmizi, İlim, 19)

Resim---3308-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden önce gelen ümmetlere göre sizin (dünyadaki) kalışınız, (bütün bir güne oranla) ikindi namazından güneşin batışına kadarki müddet gibidir." buyurmuştur.
(Buhari, Mevakıtü'ssalat, 17)

AYETLER

"Onlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı?''
(Rum, 30/9.)

"Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün. ''
(Al-imran, 3/ 137.)

Resim
Cevapla

“►Hadis-i Şerifeler◄” sayfasına dön