MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Resim

TÜRKÇESİ:Allâhümme salli ve sellim alâ Seyyidiinâ Muhammedin salâtekel kadimetel ezeliyyeteddâimetel bâkiyetel ebdiyyete Resim Elleti salleytehâ fi hadrati ilmikel kadim Resim Ellezi enzeltehü bi melâiketike fi hadrati kelâmikel kur'anil azim Resim Fekulte bilisânil Muhammediyyirrahim. Resim İnnallahe ve melaiketehu yesallüne alennebiyyi Resim Ve hâtabtenâ bihâ maasselâmi tetminen lil ikrâmi minke lena vel in'am Resim Fekulte eyyuhellezine âmeni sallu aleyhi ve sellimu teslimeResim Fekultu imtisalen liemrike Resim Ve rağbeten fimâ indik emin ecrik Resim Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve ashabihi ecmain. Resim Salâten dâimeten bâkiyeten ila yevmiddin Resim Hatta necidha vikâyeten lena min nâril cahim Resim Ve musileten ilevvelineâ ve âhirina ma'şeral Mu'minine ila darinnaim Resim Ve rü'yeti cemâli vechikel kerim. Yâ azimu yâ Allah.

MÂNÂSI: Ey Rabbim, yüce kelâmın Kur'ân'ı Kerîm'de meleklerinle inzâl buyurduğun kadîm ilminde kendisiyle salât ettiğin o kadîm, ezelî, dâimî, bâkî ve ebedî salâtınla Seyyidimiz Muhammed Mustafa (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver!. O rahmet dolu Muhammedî olan ve hamd ettiren dille : "Allah ve melekleri, o nebiye salat ederler." (Ahzâb/56) buyurmuştun. Bize, Kendi ikramını ve nimetlendirmeni tamamlasın diye selâmla birlikte bu şekilde hitâp edip : "Ey imân edenler, ona salat ve selâm edin." (Ahzâb/56) buyurmuştun. Ben de emrine itâatle ve katındaki ecrini umarak diyorum ki : "Ey rabbim, Seyyidimiz Muhammed'e onun ailesine ve ashabına, bunların tümüne, din gününe kadar dâim ve bâki olacak bir şekilde salât ve selâm ediver ki bunu, o günde cehennem ateşinden bir koruyucu, başımızı ve sonumuzu, müminler topluluğuyla birlikte o nimet yurduna ve Kendi kerîm yüzünün cemâlini görmeye ulaştıran bir vasıta olarak bulalım; Ey azîm olan! Ey Allah!"

Resim

Kul KıtmirİZ Kırat İle
Mustakîm-i Sırat İle
Feyz-i Fazl-ı Fırat İle

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Mustakîm-i Sırat İle :

اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ
Resim---İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme) : Bize doğru yolu göster.”
(Fatiha 1/6)

Feyz-i Fazl-ı Fırat İle :

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Dört nehir Cennetten fışkırmıştır: Fırat, Nil, Seyhan, Ceyhan.” Buyurmuştur.
(Ebû Hureyre radıyallâhu anhu’dan; İ. Ahmed, Müsned, 2:261, 289, 440.)

*

HaKK ERENler SıRasında
HaBîBuLLaH HIRAsında
Resim Şeriat-ı GaRRâsında

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

Bu Âlem CeheNNem zAHMET
Her cANa CeNNetİZ rAHMET
fASL-ı Âhir Resim ASL-ı AHMET

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

KâBe KABı cAN Kafesi
Rasûlî RahmÂN Nefesi
RaBBım SÖZü-Rasûl SeSi

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

Tevekkelnâ AZM-Etinde
Hakkı Hayrı HaZM-Etinde
Hasbünâllah HiZM-Etinde

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Tevekkelnâ AZM-Etinde :

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Resim---Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlik(havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), FE İZÂ AZAMTE FE TEVEKKEL ALÂLLÂH(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn(mutevekkilîne) : O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. KARARINI VERDİĞİN ZAMAN DA ARTIK ALLAH'A DAYANIP GÜVEN. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.”
(Âl-i İmrân 3/159)

Hasbünâllah HiZM-Etinde :

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُواْ لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُواْ حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
Resim---Ellezîne kâle lehumun nâsu innen nâse kad cemeû lekum fahşevhum fe zâdehum îmânâ(îmânen), ve kâlû hasbunâllâhu ve ni’mel vekîl(vekîlu) : Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir.”
(Âl-i İmrân 3/173)

*

ALLAH AŞKı Amacımız
SıRR-ı TEVHİDi TACımız
HaVZ -ı HaBîBi HACımız

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

ADım ADım İZindeyİZ
HaBLi’l-Verid BİZindeyİZ
Damlayız DenizindeyİZ

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

HaBLi’l-Verid BİZindeyİZ :

Enfüs ise dıştaki Kâinâttan Bedene Yöneldiğimizde ÖZ – İÇÂlemimizdir..
Beden-Sadr-Kalb-Fuad-LüB-LüBb’ül-LüB, habl’il-Verid ve de AKDES..
Ama Ulaşılamayan MERKEZ-de O gerçek “BEN” RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtııl vâdil eymeni fîl buk’atil mubâreketi mineş şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbul âlemîn(âlemîne) : Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki BEN, bütün âlemlerin Rabbi olan ALLAH'ım.”
(Kasas28/25)

Ve ASLa ulaşılamayan MERKEZE en Yakın, en Son daire/küre –Habl’il- VerîD AKL-ı Küll NûR-u MîM-inde BİZ BİLEliği..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)

*

Cehâlet SOYkasın SOYmak
HaKK SÖZün Resûlden DUYmak
HaKK’ta HaKK’tan HaYR’a UYmak

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

Ehl-i Beytiyle Kur'ÂNı
AsHaB-ı Güzîn YârÂNı
Ezel emÂNet BârÂNı

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Ehl-i Beytiyle Kur'ÂNı:

Resim---Zeyd b. Erkam (öl.68/687-88)'dan hadis rivayet etmesi istenir. O da yaşlandığını, hazı şeyleri unuttuğunu belirttikten sonra anlatmaya başlar: "Mekke ile Medine arasında Hum denilen bir su başında bulunurken bir gün Resıllullah hutbe irad etmek üzere ayağa kalktı. Allah'a hamd ü senâ etti, va'z ve hatırlatmalarda bulundu sonra:
“Haberiniz olsun ki ey insanlar, ben ancak bir insanım, Rabbımın elçisinin gelmesi ve benim ona icâbet etmem yaklaşıyor. Ben size iki ağır emânet bırakıyorum. Bunların birincisi Allah'ın Kitabı'dır, onda mutlak hidâyet ve nur vardır. Binaenaleyh sizler Allah'ın kitabına tutununuz ve ona sımsıkı
sarılınız!” buyurdu.
Böylece Allah'ın kitabına teşvik edip gönülleri ona rağbet ettirdi. Sonra da şöyle dedi: “Diğeri de Ehl-i Beytimdir, ben Ehl-i Beytim hakkında sizlere Allah'ı hatırlatıyorum!”
Husayn, Zeyde: "Yâ Zeyd, Peygamberin Ehl-i Beyti kimlerdir, Onun kadınları da Ehl-i Beytinden değiller midir?” dedi.
Zeyd: “Peygamber'in kadınları da Ehl-i Beytindendir, fakat onun asıl Ehl-i Beyti kendisinden sonra sadaka almaları haram olanlardır” dedi.
Husayn: “Peki onlar kimlerdir?” diye sorunca,
Zeyd: “Onlar, Ali hanedânı, Akil hanedânı, Cafer ve Abbas hanedânıdır”
dedi.
Husayn tekrar: “Bunların hepsine sadaka almak haram kılınmış mıdır?” dedi.
Zeyd de: “Evet” dedi"

(Müsli, Sahih-Fazailu's-Sahabe, 36)

*

AKL ABDestin Kevserinde
Almışız AŞK Mahşerinde
Elimiz Ehl-i Beyt ERinde

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

RaHîM BaĞımız Var YâRda
RahmÂN Nefhamız Rüzgârda
Resim Elif Elif YaĞan Karda

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

EzELî “İkrâ-OKU!”ruz
EbEDî ZikRâ DOKUruz
GüL Bağda Fikrâ KOKuruz

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

EzELî “İkrâ-OKU!”ruz:

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Resim---Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka): Yaratan Rabbinin adıyla oku!
(Alak 96/1)


*

AŞK OLsun ALİ ELiyİZ
SıRR-ı ALİ-sîN YELiyİZ
VelîyyuLLahta VeLîyİZ

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

Apâşikâr Açık Resim Cehrâ
Tecrimen Tahtiha’l- Nehrâ
SıRR-ı Fatimatü’l- Zehrâ

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Tecrimen Tahtiha’l- Nehrâ:

وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُوا هَـذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهاً وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Resim---Ve beşşirillezine amenu ve amilus salihati enne lehüm cennatin tecri min tahtihel enhar, küllema ruziku minha min semeratir rizkan kalu hazellezi rüzikna min kablü ve ütu bihi müteşabiha, ve lehüm fiha ezvacüm mütahheratüv ve hüm fiha halidun: İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, “Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!” diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.””
(Bakara 2/25)

*

Haticetü’l- Kübrâsında
Damlayız Kevser Tasında
Rasulü’r- RABBın “Ra”sında

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

Darü’s- SeLÂMa SeVKi Hayy
zÂHİR Zuhurun ZeVKi Hayy
Şefâatının ŞeVKi Hayy

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Darü’s- SeLÂMa SeVKi Hayy:

لَهُمْ دَارُ السَّلاَمِ عِندَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Resim---Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne): Rableri katında selâm yurdu (cennet) onlarındır. Allah, yapmakta oldukları şeylerden dolayı onların dostudur.”
(En’âm 6/127)


*

Şeriatın Resim ŞeriATı
Şeriatın Resim Tarikatı
Mârifeti Resim Hakikatı

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

MîM VâDisin TûVâsında
E lem Neşrah–DuHâsında
Resim Ebû RahîM Duâsında

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

MîM VâDisin TûVâsında:

إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
Resim---İnnî ene rabbuke fehla’ na’leyk(na’leyke), inneke bil vâdil mukaddesi tuvâ(tuven): Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen pabuçlarını çıkar! Çünkü sen kutsal vâdi Tuvâ'dasın!”
(TâHâ 20/12)

E lem Neşrah–DuHâsında:
Kur'ân-ı Kerimimizin 94. İnşirâh (Şerh) Sûresi
Kur'ân-ı Kerimimizin 93. Duhâ Sûresi.

*

İslâm Oldu ŞEY-t-ÂNımız
Her ÂN Şe’Ende ÂN-ımız
cÂNÂN CeM’inde cÂN-ımız

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Şe’eNULLAH:

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin: Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma halindedir.” (Rahmân 55/29)

*

AKıL-NaKiK İZÂNında
EZeL-EbEd MİZÂNında
Merkez-Muhit EZÂNında

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

HaYYe Alel SeLÂHında
HaYYe Alel FeLÂHında
Lâ-İLLâ Resim El İLâH’ında

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

Yedi Nefs letâif Kademe
Dört Âlemde DEMden DEMe
Yirmisekiz Nebî Hâdeme

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

MuhaMMedî Melâmette her CAN;
İndirildiği ESFELİnden , DÖNeceği-YÜCEleceği İLLiyyin YOLunda, Şariat-ı GARRA şartlarında SeYR ü Sülûk Seferinde,
Nurullaha BİLElik Bağı NeBî-Enbiyâ aleyhumesselâm Şehirlerine uğrar.
İbrahim aleyhisselâm olmaz da İBRAHİMÎ Olur..

KaDeRimi SÜRÜyoruM
Adım Adım YÜRÜyoruM
Yirmisekiz ŞEHRe Uğradım
YaşıyoruM!. GÖRüyoruM..

Her MuhaMMedî cAN, Nefsin 7 Kemâlat Aşamasında 4x7=28 Mevsim Yaşayarak MuhMMedî Menzile Ulaşır in şae ALLAH..

*

HaVVa-nın NaZ NüVesinde
ÂDEM Niyaz HeVVesinde
VeLâ Havle KuVVesinde

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Havl: Potansiyel güçtür
Kuvvet: şimdi olan güçtür.
Ezan da “Hayyele’s-salâh” da deriz ya:
“Subhânallahû ve bihamdihi Subhânallahi’l-Azîm velâ havle velâ kuvvete illâ billahi’l-aliyyü’l-âzim: ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’i hamd ile tesbih ve ta’zim edip bâtıl ve şerden korunmak için lâzım ve lâyık olan havl ve kuvvet sadece azamet-ü-kudret sahibi Zâtına mahsusdur. “Senin koruman olmadan bâtıldan ictinâb edip (kaçınıp) şerr-ü-seyyiâttan korunamam”der ve İsmetullaha ve Avnullaha sığınırız...

Resim---Ebu Musa radiyallahu anhu şöyle dedi: “Biz bir seferde Peygamber'in maiyetinde bulunduk. İnsanlar tekbir getirirken seslerini yükseltmeğe başladılar. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey insanlar, kendinize acıyınız! Çünkü siz ne sağıra dua ediyorsunuz, ne de gaibe. Muhakkak ki siz, en iyi işiten ve size çok yakın olana dua ediyorsunuz. Ve O her zaman sizinle beraberdir" buyurdu. Ebu Musa dedi ki: Bu sırada ben Peygamber'in arkasında idim ve: Güç ve kuvvet ancak Allah'a mahsustur! sözlerini söylüyordum. Allah Resulü: "Ey Abdullah b. Kays! Ben sana Cennet hazinelerinden bir hazineyi göstereyim mi?" buyurdu. Ben de: “Evet, Ya Resulüllah!” dedim. Resulüllah: "La havle ve la kuvvete illa bi'llah de!" buyurdu.
(Sahih-i Müslim, 4873)

*

ŞiT Şırasın SERHUŞ İçer
İdris Nebî Hulle BİÇer
Elyesâ Seherde GEÇer

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

NUH Gemisine Fırtına
Çıkardık CÛDİ sırtına
BaĞladık Şer’in Şartına

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Çıkardık CÛDİ sırtına:

وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---Ve kîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu akliî ve gîdal mâu ve kudıyel emru vestevet alal cûdiyyi ve kîle bu'den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne) :Denildi ki: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı)üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: "Uzak olsunlar" denildi.”
(Hûd 11/44)

Şer’: Emir ve nehy gibi hükümleri vaz' etmek. * Bir işe başlamak. * Dalmak. * Girmek. * Zâhir etmek, göstermek. * Cenab-ı Hakk'ın emri. Âyet, hadis, icma-i ümmetle ve kıyas-ı fukaha ile sâbit olan dinin temelleri, şeriat. (Bak: Şeriat)

*

AD Kavmin Nebîsi HÛD-u
SıRR-ı Sıratın HuDuD-u
Resim Âridun azâb BULud-u

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

AD Kavmin Nebîsi HÛD-u:

وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُوداً قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلاَ تَتَّقُونَ
Resim---Ve ilâ âdin ehâhum hûdâ(hûden), kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne) : Ad kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). O dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâla sakınmayacak mısınız?"
(A’râf 7/65)

Âridun azâb BULud-u:

فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُّسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَذَا عَارِضٌ مُّمْطِرُنَا بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُم بِهِ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---''Fe lemmâ reevhu âridan mustakbile evdiyetihim kâlû hâzâ ÂRİDUN mumtırunâ, bel huve mesta’celtum bih(bihî), rîhun fîhâ azâbun elîm(elîmun) :Derken vaktâ ki onu vadîlerine karşı gelen bir bulut halinde gördüler, bu, dediler: bir ârız (ufukta beliren bir bulut) bize yağmur yağdıracak, hayır, o sizin acele istediğiniz şey: bir rüzgâr ki onda çok acıklı bir azâb var.''
(Ahkâf; 46/24)

*

Zu’l- Karneyn CeDDine Hayy
Ye’cuc Me’cuc SeDDine Hayy
Hakksız Haraç ReDDine Hayy

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Ye’cuc Me’cuc SeDDine Hayy:

قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَى أَن تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا
Resim---Kâlû yâ zel karneyni inne ye’cûce ve me’cûce mufsidûne fîl ardı fe hel nec’alu leke harcen alâ en tec’ale beynenâ ve beynehum seddâ(sedden) : Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye'cûc ve Me'cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?
(Kehf 18/94)

Hakksız Haraç ReDDine Hayy:

قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيْرٌ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا
Resim---Kâle mâ mekkennî fîhi rabbî hayrun fe eînûnî bi kuvvetin ec’al beynekum ve beynehum redmâ(redmen): Dedi ki: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek olun da, sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım."
(Kehf 18/95)

İsmi GEÇen Peygamberlerimize aleyhumusselâm..



Sâlih’in GeBe DeVesi
Kavminin BeBe hevesi
Taştan DOĞan Nur Nüvesi

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Sâlih’in GeBe DeVesi:

قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
Resim---''Kâle hâzihî nâkatun lehâ şirbun ve lekum şirbu yevmin ma’lûm(ma’lûmin): Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi.
(şuarâ 26/155)

*

Çark-ı Çile ÇEKimiyiz
Gübreye GÜL EKimiyiz
ÇaĞın Lokman Hekimiyiz

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

ÇaĞın Lokman Hekimiyiz:

وَلَقَدْ آتَيْنَا لُقْمَانَ الْحِكْمَةَ أَنِ اشْكُرْ لِلَّهِ وَمَن يَشْكُرْ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ
Resim---''Ve lekad âteynâ lukmânel hikmete enişkur lillâh(lillâhi), ve men yeşkur fe innemâ yeşkuru li nefsih(nefsihî), ve men kefere fe innellâhe ganiyyun hamîd(hamîdun): Andolsun biz Lokman'a: Allah'a şükret! diyerek hikmet verdik. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır.”
(Lokmân 31/12)

*

Baş gÖZün GÖRdüğü TurÂB
Nakilsiz AKL ZaNNı SerÂB
Resim Uzeyir-in Şehri HarÂB

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

TurÂB: Toprak, toz.
SerÂB: Şaşkın hâle gelme. Çorak yerlerde, çölde sıcak ve ışığın te'siriyle ileride, yakında yahut ufukta su veya yeşillik var gibi görünme hâdisesi.

Uzeyir-in Şehri HarÂB:

أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىَ يُحْيِي هََذِهِ اللّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللّهُ مِئَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِئَةَ عَامٍ فَانظُرْ إِلَى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ وَانظُرْ إِلَى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِّلنَّاسِ وَانظُرْ إِلَى العِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---''Ev kellezî merra alâ karyetin ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ, kâle ennâ yuhyî hâzihillâhu ba’de mevtihâ, fe emâtehullâhu miete âmin summe beaseh(beasehu), kâle kem lebist(lebiste), kâle lebistu yevme ev ba’da yevm(yevmin), kâle bel lebiste miete âmin fenzur ilâ taâmike ve şerâbike lem yetesenneh, venzur ilâ hımârike ve li nec’aleke âyeten lin nâsi venzur ilâl izâmi keyfe nunşizuhâ summe neksûhâ lahmâ(lahmen), fe lemmâ tebeyyene lehu, kâle a’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun): Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.”
(Bakara 2/259)

*

Süleyman Davûd Soyunu
Resim SORunca Dişi Koyunu
Doksan Dokuzun Oyunu

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

SORunca Dişi Koyunu
Doksan Dokuzun Oyunu:

إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاء الصِّرَاطِ
Resim---''İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis sırât(sırâtı): Dâvûd’un yanına girmişlerdi. Dâvûd ihtilâlciler zannederek, onlardan korktu. “Korkma, biz birbirine hasım, birbirimize haksızlık eden iki davacıyız. Aramızda hakkaniyet ile, adâlet ile hüküm ver, icraat yap. Haksızlık etme. Bize doğru, âdil çözümü göster.” dediler.”
(Sâd 38/22)

إِنَّ هَذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي الْخِطَابِ
Resim---''İnne hâzâ ahî lehu tis’un ve tis’ûne na’ceten ve liye na’cetun vâhidetun fe kâle ekfilnîhâ ve azzenî fîl hıtâb(hıtâbi): "Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen "Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat" dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.”
(Sâd 38/23)

*

Süleyman-ın Sarayında
Belkıs-ın Aksi AY-ında
Sevdâ SıRRı Resim Ok, YaYında

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Süleyman-ın Sarayında
Belkıs-ın Aksi AY-ında:

قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَن سَاقَيْهَا قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُّمَرَّدٌ مِّن قَوَارِيرَ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---''Kîle lehadhulîs sarh(sarha), fe lemmâ raethu hasibethu lucceten ve keşefet an sâkayhâ, kâle innehu sarhun mumerradun min kavârîr(kavârîra), kâlet rabbi innî zalemtu nefsî ve eslemtu mea suleymâne lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne): Ona: Köşke gir! dendi. Melike onu görünce derin bir su sandı ve eteğini yukarı çekti. Süleyman: Bu, billûrdan yapılmış, şeffaf bir zemindir, dedi. Melike dedi ki: Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleymanla beraber âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum.”
(Neml 27/44)

*

İbrahim sâRâsı İshak
Beni İsrail halketti Hak
Nerden Nere Şu İşe bak

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

Hacer Elde İsmaîl-İZ
KâBe Kapısın Sâil-İZ
ZeM ZeM Zevkine Kâil-İZ

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Sâil: (Sual. den) Dilenci. * Fakir. * Soran. * İsteyen. * Akan, seyelan eden.
Kâil: Söyleyen. Anlatan. Nakleden. Söz sahibi. İnanmış. * Boyun eğmiş. Rıza göstermiş, razı olmuş.

*

Hacer-İZ KâBe KAŞında
İZ-İZ MuSALLa TAŞında
Resim İsMâilin gÖZ YAŞında

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

İZ-İZ MuSALLa TAŞında:

وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْناً وَاتَّخِذُواْ مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
Resim---''Ve iz cealnâl beyte mesâbeten lin nâsi ve emnâ(emnen), vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâ(musallen) ve ahidnâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle en tahhirâ beytiye lit tâifîne vel âkifîne ver rukkais sucûd(sucûdi): Hani Evi (Ka'be'yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.”
(Bakara 2/125)

İsmi GEÇen Peygamberlerimize aleyhumusselâm..

Yusuf-un KûN Kuyusuyuz
Yakub Hasret DUYUsuyuz
Kerbelâda SuSuz SU-yuz

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Yusuf-un KûN Kuyusuyuz:

قَالَ قَآئِلٌ مَّنْهُمْ لاَ تَقْتُلُواْ يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ
Resim---Kâle kâilun minhum lâ taktulû yûsufe ve elkûhu fî gayâbetil cubbi yel-tekithu ba’dus seyyâreti in kuntum fâilîn(fâilîne): İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın."
(Yûsuf 12/10)

Yakub Hasret DUYUsuyuz:

وَتَوَلَّى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا أَسَفَى عَلَى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ
Resim---Ve tevellâ anhum ve kâle yâ esefâ alâ yûsufe vebyaddat aynâhu minel huzni fe huve kezîm(kezîmun): Onlardan yüz çevirdi, "Ah Yusuf'um ah!" diye sızlandı ve kederini içine gömmesi yüzünden gözlerine boz geldi.”
(Yûsuf 12/84)

قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---''Kâle innemâ eşkû bessî ve huznî ilallâhi ve a’lemu inallâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne): (Ya'kub:) Ben sadece gam ve kederimi Allah'a arzediyorum. Ve ben sizin bilemiyeceğiniz şeyleri Allah tarafından (vahiy ile) biliyorum, dedi.” (Yûsuf 12/86)

Kerbelâda SuSuz SU-yuz:

Kul İhvânî'm "Sır" Serilmez
Çilesiz "Sır" Ra Erilmez
"Ölü" ler Ölür Dirilmez
Sağlar Hüseyin Hüseyin... aleyhi's-selâm..

*

Her İnkarın Bir PUTu Var
YUNUSu YUTan HUTu Var
Dağlara Kaçan LûTU Var

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

YUNUSu YUTan HUTu Var:

وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
Resim---Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn(zâlimîne): Zünnûn'u da (Yunus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: "Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti.”
(Enbiyâ 21/87)

Dağlara Kaçan LûTU Var:

قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ
Resim---Kâlû le in lem tentehi yâ lûtu le tekûnenne minel muhracîn(muhracîne): Onlar şöyle dediler: Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın!”
(Şuarâ 26/167)

فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِّن قَرْيَتِكُمْ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ
Resim---Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlû ahricû âle lûtın min karyetikum innehum unâsun yetetahherûn(yetetahherûne): Kavminin cevabı: "Lut ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış" demekten başka olmadı.”
(Neml 27/56)

*

ASİYe AnA MuSâ-sı
Ejderhasıyla Asâ-sı
On Parmakta On Yasası

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

ASİYe AnA MuSâ-sı:

وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Resim---''Ve kâletimraetu fir’avne kurretu aynin lî ve lek(leke), lâ taktulûhu asâ en yenfeanâ ev nettehızehu veleden ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne): Firavun'un karısı (sepetin içinden erkek çocuk çıkınca kocasına:) Benim ve senin için göz aydınlığıdır! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz, dedi. Halbuki onlar (işin sonunu) sezemiyorlardı.
(Kasas 28/9)

Ejderhasıyla Asâ-sı:

وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَى
Resim---''Ve mâ tilke bi yemînike yâ mûsâ: Şu sağ elindeki nedir, ey Musa?
(TâHâ 20/17)

قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى
Resim---''Kâle hiye asây(asâye), etevekkeu aleyhâ ve ehuşşu bihâ alâ ganemî ve liye fîhâ meâribu uhrâ: O, benim asamdır, dedi, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkelerim; benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır.”
(TâHâ 20/18)

قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَى
Resim---''Kâle elkıhâ yâ mûsâ: Allah: Yere at onu, ey Musa! dedi.”
(TâHâ 20/19)

فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى
Resim---''“Fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetun tes’â: Onu hemen yere attı. Bir de ne görsün, hızla sürünen bir yılan değil mi!”
(TâHâ 20/20)

قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَى
Resim---''Kâle huzhâ ve lâ tehaf se nuîduhâ sîretehel ûlâ: Allah buyurdu: Al onu! Korkma! Biz onu şimdi ilk haline sokacağız.”
(TâHâ 20/21)

On Parmakta On Yasası: On EMiR:

Yahudi-Hristiyan literatüründe "on emir" diye bilinen dinî ve ahlâkî vecîbeler:
Ki, Kur'ân-ı Kerîm'de Müslümanlar da bu tür vecîbelerle yükümlü kılınmıştır.

1. Allah'tan başka ilâhların olmayacak.
2. Kendin için oyma put yapmayacaksın.
3. Allah'ın ismini boş yere anmayacaksın.
4. Cumartesi günü hiçbir iş yapmayacaksın.
5. Babana ve anana hürmet edeceksin.
6. Adam öldürmeyeceksin.
7. Zina etmeyeceksin.
8. Çalmayacaksın.
9. Yalan şahitliği yapmayacaksın.
10. Komşunun hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.

Kur'ân-ı Kerimde;

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَاسْأَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ إِذْ جَاءهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَونُ إِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا مُوسَى مَسْحُورًا
Resim---Ve lekad âteynâ musa tis’a âyâtin beyyinâtin fes’el benî isrâîle iz câehum fe kâle lehu fir’avnu innî le ezunnuke yâ musa meshûrâ(meshûren): Andolsun biz, Musa'ya açık açık dokuz âyet verdik. Haydi İsrailoğullarına sor. Musa onlara geldiğinde Firavun ona, "Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!"
(İsrâ 17/101)

Âyette bildirilen dokuz âyetin, Tevrat'taki on emrin cumartesi yasağı dışında kalanlarını kapsadığı anlaşılmaktadır.

Cumartesi gününe saygı ise sadece Yuhudileri bağlayan bir hüküm idi:

إِنَّمَا جُعِلَ السَّبْتُ عَلَى الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
Resim---''İnnemâ cuiles sebtu alellezînahtelefû fîh(fîhî), ve inne rabbeke le yahkumu beynehum yevmel kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne): Cumartesi tatili, ancak onda ihtilaf edenlere (farz) kılınmıştı. Kıyamet günü Rabbin, muhakkak onların ihtilafa düştükleri şey hakkında aralarında hüküm verecektir.”
(Nahl 16/124)

Kur'ân-ı Kerimde 9 Emir ise:

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ
Resim---''Ve iz ehaznâ mîsâka benî isrâîle lâ ta’budûne illâllâhe ve bil vâlideyni ihsânen ve zil kurbâvel yetâmâ vel mesâkîni ve kûlû lin nâsi husnen ve ekîmûs salâte ve âtûz zekât(zekâte), summe tevelleytum illâ kalîlen minkum ve entum mu’ridûn(mu’ridûne): Vaktiyle biz, İsrailoğullarından:
1-Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz, 2- Ana-babaya, 3- Yakın akrabaya, 4- Yetimlere, 5- Yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve " 6- İnsanlara güzel söz söyleyin, 7- Namazı kılın, zekâtı verin" diye de emretmiştik. Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz
.”
(Bakara 2/83)

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ لاَ تَسْفِكُونَ دِمَاءكُمْ وَلاَ تُخْرِجُونَ أَنفُسَكُم مِّن دِيَارِكُمْ ثُمَّ أَقْرَرْتُمْ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ
Resim---''Ve iz ehaznâ mîsâkakum lâ tesfikûne dimâekum ve lâ tuhricûne enfusekum min diyârikum summe ekrartum ve entum teşhedûn(teşhedûne): (Ey İsrailoğulları!) 8- Birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, 9- Birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair sizden söz almıştık. Her şeyi görerek sonunda bunları kabul etmiştiniz.”
(Bakara 2/84)

*

BiZ Baharı Hızır-İlyas
Nedir Kısas Nedir Kasas
Mürid-Musâ Mürşidi Has

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

İlyas aleyhi's-selâm: Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta "Ella" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö. 9. asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (A.S.) Peygamber olmuştur. İlyâs (A.S.), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, çok mu'cizeler göstermiştir.

Nedir Kısas Nedir Kasas:

قَالَ ذَلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا
Resim---Kâle zâlike mâ kunnâ nebgı ferteddâ alâ âsârihimâ kasasâ(kasasan): (Musa) Dedi ki: "Bizim de aradığımız buydu." Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.”
(Kehf 18/64)

Mürid-Musâ Mürşidi Has:

فَوَجَدَا عَبْدًا مِّنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِندِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْمًا
Resim---Fe vecedâ abden min ibâdinâ âteynâhu rahmeten min indinâ ve allemnâhu min ledunnâ ilmâ(ilmen).: Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.”
(Kehf 18/65)

*

Şuayib-in Çoban ECRi
Medyenden Sînaya FeCRi
TûR DAĞın Şecerü’ş- ŞeCRi

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Şuayib-in Çoban ECRi
Medyenden Sînaya FeCRi:

وَلَمَّا وَرَدَ مَاء مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِّنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ امْرَأتَيْنِ تَذُودَانِ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاء وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ
Resim---Ve lemmâ verede mâe medyene vecede aleyhi ummeten minen nâsi yeskûn(yeskûne), ve vecede min dûnihimumreeteyni tezûdân(tezûdâni), kâle mâ hatbukumâ, kâletâ lâ neskî hattâ yusdirar riâu ve ebûnâ şeyhun kebîr(kebîrun): Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan bir çok insan buldu. Onların gerisinde de, (hayvanlarını) engelleyen iki kadın gördü. Onlara: Derdiniz nedir? dedi. Şöyle cevap verdiler: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır.”
(Kasas28/23)

فَجَاءتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاء قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---Fe câethu ıhdâhumâ temşî alestihyâin, kâlet inne ebî yed’ûke li yecziyeke ecra mâ sekayte lenâ, fe lemmâ câehu ve kassa aleyhil kasasa kâle lâ tehaf, necevte minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne): Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi: Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor. Musa, ona (Hz. Şuayb'a) gelip başından geçeni anlatınca o: Korkma, o zalim kavimden kurtuldun, dedi.
(Kasas28/25)

TûR DAĞın Şecerü’ş- ŞeCRi:

فَلَمَّا قَضَى مُوسَىالْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِن جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Resim---Fe lemmâ kadâ mûsel ecele ve sâre bi ehlihî ânese min cânibit tûri nârâ(nâren), kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi haberin ev cezvetin minen nâri leallekum testalûn(testalûne): Sonunda Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine: Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber yahut ısınmanız için bir ateş parçası getiririm, dedi.”
(Kasas28/29)

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtııl vâdil eymeni fîl buk’atil mubâreketi mineş şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbul âlemîn(âlemîne): Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım.”
(Kasas28/25)

*

Musâ-nı Dost Dili Harun
Firavun Kasası Karun
ZIDlar zevki Nurun-Nârun

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Musâ-nı Dost Dili Harun:

وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
Resim---Ve ahî hârûnu huve efsahu minnî lisânen fe ersilhu maiye rid’en yusaddıkunî, innî ehâfu en yukezzibûn(yukezzibûni): Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum.”
(Kasas28/34)

Firavun Kasası Karun:

إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَى فَبَغَى عَلَيْهِمْ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ
Resim---İnne kârûne kâne min kavmi mûsâ, fe begâ aleyhim, ve âteynâhu minel kunûzi mâ inne mefâtihahu le tenûu bil usbeti ulil kuvveh(kuvveti), iz kâle lehu kavmuhu lâ tefrah innallâhe lâ yuhıbbul ferihîn(ferihîne): Karun, Musa'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.”
(Kasas28/76)

*

Atılan Tâif TAŞında
Zekeriyyâ gÖZ Yaşında
KESilen Yahya BAŞında

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

MERyem İSÂ BeBeğinde
cANda CeNiN Göbeğinde
ÖMRün ÖZ-ET Öbeğinde

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

MîM-i MuhaMMedi BİLen
CîM-i MuhaMMedi BULan
KiM-i MuhaMMedde OLan

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

*

İhvÂNi KervÂN KıtmiRi
Resûlü HaYY!. ALİ PîRi
BİZ BİR-İZ İÇinde DİRİ

MuhaMMedîyİZ Hamdolsun!..

Resûlü HaYY!. ALİ PîRi:

Resim---Abbâs bin Abdillah (radiyallahu anhu) Alî bin Tâlib (radiyallahu anhu)’nun: “Ben ALLAH’ın kuluyum, O’nun Resûlü’nün kardeşiyim. Sıddık-ı Ekber de benim. Benden sonra kezzab (çok yalancı) adamdan başka hiç kimse bunu (Sıddık-ı Ekber olduğunu), söyleyemez. İnsanlardan 7 yıl önce namaz kıldım.''” buyurmuştur.
(İbni Mâce, Mukaddime isnad sahih raviler sika Hâkim, Müstedrek’inde bu hadisi El Minhal’den rivâyetle Buhârî ve Müslim “şartları üzere sahihtir”demiştir. Nesâî, Fezail-i Alî de)

27.01.12 20:27
…brs….


Resim

ResimEs-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.

Eûzubillâhi's-semî'u'l-alîmu mine'ş-şeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Es-selâtu ve's-selâmu aleyke Ya Rasûlullah '' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...''

Dâimen ebeden İn şâe ALLAH.
Subhâneke Allâhumme ve bihamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyke.
Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.


MuhaMMedi MuHABBEtlerimİZle!....

Resim
Resim
Cevapla

“►Kul İhvÂNi ŞiiR ve ZeVK ŞeRH'leri◄” sayfasına dön