ŞÂHİDİN-MEŞHÛDUN

Cevapla
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

ŞÂHİDİN-MEŞHÛDUN

Mesaj gönderen gullale »

Resimkim KİM-de kim?..

Âlem varsa.. varsa bu "ben" ler.. Kuş kelebek su dağ bulut ne varsa... var olanlar... "ben" olduğu için var.

Görünen-görünmeyen, bilinen-bilinmeyen... Hepsi "ben" in şehâdetinde var!

"ben" varsa "VAR" var.

ALLAH'ın VARlığının BÂTIN şâhidi ZÂHİR meşhûdu "ben", isbatı "ben"!

"ben" olmasaydı OLANa kim şâhid olacaktı?


Resim
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ

Ve şâhidin ve meşhûd(meşhûdin).

Ve şâhit olana ve şâhit olunana (görene ve görülene) (andolsun).

(Burûc 3)


tek şâhit "ben". Nerede nasıl ne zaman olursa olsun... ZAMAN - MEKAN ve HÂL "ben"imle mevcûd!

"ben" olmasa "nebe" olmazdı, -haber olmazdı.


"ben" "ena" kimliği verilmesi Âdem aleyhi's-selâm ile söz konusu Kurân-ı Kerîm'imizden öğrendiğimiz. Yaratılan(halaka-ceale) AKIL sâhibi ilk Âdem İSMi ile belirlenmekte.


Resim


قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ


Kâle yâ âdemu enbi’hum bi esmâihim, fe lemmâ enbeehum bi esmâihim, kâle e lem ekul lekum innî a’lemu gaybes semâvâti vel ardı ve a’lemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn(tektumûne).

RABB: “Ey Âdem! Bunları onlara, isimleriyle haber ver (bildir).” dedi. Âdem onları isimleriyle onlara bildirdiği zaman RABB, meleklere: “Ben size demedim mi, muhakkak ki Ben, göklerin ve yerin bilinmeyenlerini bilirim.Ve sizin açıkladığınız ve (içinizde) gizlemiş olduğunuz şeyleri de bilirim ?” dedi.
(Bakara 33)


Ve Âdem'in yaratılış-varediliş aşamaları, izâfe edilen hâl(insan olması), verilen izzet;

Resim


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ


Ve le kad halakne'l-insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).

Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.



وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ


Ve'l-cânne halaknâhu min kablu min nâri's-semûm(semûmi).

Ve cânn; onu, daha önce semûm'un ateşinden yarattık.


وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ

Ve iz kâle rabbuke li'l-melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).

RABBin meleklere şöyle demişti: "Ben mutlaka, “hamein mesnûn olan salsalin”den (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim.”



فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ


Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn(sâcidîne).

Artık onu seviyelediğim, içine rûhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!

(Hicr 26-29)



الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنسَانِ مِن طِينٍ


Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halkal insâni min tîn(tînin).

Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır.



ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِن سُلَالَةٍ مِّن مَّاء مَّهِينٍ


Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn(mehînin).

Sonra onun neslini, basit bir suyun özünden (nutfeden) kıldı (yarattı).



ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ


Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Sonra (ALLAH), onu dizayn etti ve onun içine rûhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

(Secde 7-9)



خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ


Halaka'l-insâne min salsâlin ke'l-fehhâr(fehhâri).

(ALLAH) insanı, fahhar gibi ses veren salsalinden yarattı.

(Rahman 14)



فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍ


Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halaknâ, innâ halaknâhum min tînin lâzib(lâzibin).

Hayır, onlardan fetva iste (sor): "Onlar mı yaratılış bakımından daha kuvvetli, yoksa Bizim (diğer) yarattıklarımız mı?" Muhakkak ki Biz, onları yapışkan nemli topraktan yarattık.

(Saffât 11)



وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ


Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîn(tînin).

Ve andolsun ki Biz, insanı balçığın (nemli organik ve inorganik toprağın) özünden yarattık.

(Mu'minûn 12)



الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّن نَّبَاتٍ شَتَّى


Ellezî ceale lekumu'l-arda mehden ve seleke lekum fîhâ subulen ve enzele mine's-semâi mââ(mâen), fe ahrecnâ bihî ezvâcen min nebâtin şettâ.

Yeryüzünü size döşek (beşik) yapan, orada sizin için yollar açan ve semadan su indiren O'dur. Sonra da onunla, farklı farklı bitkilerden çiftler çıkardık.



كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى


Kulû ver’av en’âmekum, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ.

Yeyin ve hayvanlarınızı otlatın! Muhakkak ki bunda, akıl sahipleri için elbette âyetler (deliller) vardır.



مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَى


Minhâ halaknâkum ve fîhâ nuîdukum ve minhâ nuhricukum târeten uhrâ.

Sizi, ondan yarattık. Ve sizi, oraya (geri) döndüreceğiz. Ve sizi, oradan bir kere daha çıkaracağız.

(Tâ-Hâ 53-55)



وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ


Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn(tenteşirûne).

Ve O'nun âyetlerinden (mucizelerinden)dir ki, sizi topraktan yarattı. Sonra siz, beşer (insan) haline gelince (çoğalıp yeryüzünde) yayılırsınız.

(Rûm 20)



يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِن مُّضْغَةٍ مُّخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِّنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاء إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِن بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاء اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنبَتَتْ مِن كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ


Yâ eyyuhe'n-nâsu in kuntum fî raybin mine'l-ba’si fe innâ halaknâkum min turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe min mudgatin muhallekatin ve gayri muhallekatin li nubeyyine lekum, ve nukırru fîl erhâmi mâ neşâu ilâ ecelin musemmen summe nuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum ve minkum men yuteveffâ ve minkum men yuraddu ilâ erzelil umuri li keylâ ya’leme min ba’di ilmin şey’â(şey’an), ve terel arda hâmideten fe izâ enzelnâ aleyhel mâehtezzet ve rabet ve enbetet min kulli zevcin behîc(behîcin).

Ey insanlar! Eğer beas edilmekten (tekrar diriltilmekten) şüphe içinde iseniz... Oysa muhakkak ki Biz sizi, size beyan edelim (açıklayalım) diye (önce) topraktan (inorganik ve organik maddelerden), sonra bir nutfeden (bir damladan), sonra bir alakadan (rahim duvarına bir noktadan bağlı duran embriyodan), sonra şekillendirilmiş ve şekillendirilmemiş (bir çiğnemlik et görünümünde) mudgadan yarattık. Ve (sizi), dilediğimiz süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi, ergenlik çağına ulaşmak üzere bebek olarak çıkarırız. Ve sizden bir kısmınız vefat ettirilir. Ve sizden bir kısmınız, sonradan ilimden bir şey bilemez hale gelsin diye ömrünün ihtiyarlık çağına döndürülür. Ve arzı (yeryüzünü) kurumuş görürsün. Fakat ona su indirdiğimiz zaman hareketlenir ve kabarır ve bütün güzel çiftlerden bitkiler yetiştirir.

(Hacc 5)



ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ


Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârekallâhu ahsenul hâlikîn(hâlikîne).

Sonra da nutfeden (bir noktadan rahim duvarına bağlı) bir alaka yarattık. Sonra alakadan bir çiğnem et (görünümünde) bir mudga yarattık. Bundan sonra mudgadan kemikleri yarattık. Daha sonra kemiklere et giydirdik (üzerini et ile kapladık). Daha sonra da onu, başka bir yaratışla inşa ettik (şekillendirdik). İşte böyle ALLAH, Mübarek'tir, En Güzel Yaratıcı'dır.

(Mu'minûn 14)



İlâhî bilgilerle İNSANın başı gelişimi sonu şekillenmekte. Olan ne varsa "kun fe yekun" "ben" üzerine kurulu.

ANlayış sahâmıza çekilen /salsalin- hemein mesnûn- Tîn- mâin mehîn-/ ve /Turâb- Nutfe- Alaka- Mudğatin muhallekatin- Ğayri muhallekatin- İzâmen- Lahmen-/ isimleri su, balçık, çamur, kan pıhtısı, et, kemik, toprak gibi ZÂHİR elementlerine izâfe edilmekte. FASLı bunlar iken ASLı anlamak nasîb ola in şâe ALLAH!

Bu elementlere RABBi'l-Âlemîn RÛHundan nefhetti... "ben" görme, duyma, fuad sâhibi olarak izhâr oldu.

VE O, "o" na: "sen" ve ZÂTına: "BEN" dedi RABBi'l-âlemîn olan ALLAH!

VE, o: "ben" dedi ve O'na-ZÂTına: "SEN" dedi... Âmentu B-illâhi!

ÎMÂN-KÜFÜR
İSLÂM-İNKÂR
NÛR-ZULUMÂT
HAKK-TAĞUT
ALLAH-ŞEYTAN
RABB-İBLİS

Kaçış ve Koşuşunda, Sakınış ve Sarılışında, Korkuş ve Güveninde HAYYâtu'd-dunyâ SEYR u SULÛKu... VARılacak Âhiret Yurdu...

Muhatab "ben" HÂTİB "BEN"

Şâhit "ben" Meşhûd BEN!

...

Resim
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön