NEdir TASAVVUF

Cevapla
Kullanıcı avatarı
çilekeş
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 154
Kayıt: 04 Ağu 2011, 18:34

NEdir TASAVVUF

Mesaj gönderen çilekeş »

Resim

MuhaMMedî MELÂMet TASAVVUFu

MuhaMMedî Tasavvufun her aklın anlayabileceği en kısa târifi;
AALLAH, KELÂMuLLAH, RESÛLuLLAH, EHL-i BEYt-i RESÛLuLLAH, EHLULuLLAH ve VELÎYyuLLAH YOLunu SAFf bir SÎNe İLe İZLeme/BİZLeme BİZ BİR-İZ SUFî ABDuLLAHLık YOLudur..

Sanki, Türkiyemizde elektiriğin üretim MERKEZi KEBAN İLe Evinizdeki AMpüLün BİZ BİR-İZ NÛRuLLAHı/NÛR-u MuhaMMedi, CÂNda CÂNÂN CERryÂNı gibi HAYyatın İçindedir su gibi ekmek gibi..

MuhaMMedî MeLÂMetin SıRR-ı SIRF SUFîLeri;
KüLLî ŞEYy’in ASLını, NÛRuLLAHı/NÛR-u MuhaMMed BİLip-BULup-OLup-YAŞAdıkları için,
Her yerde, Her zamÂN, Her HÂLde ve Her Nefeste Her ŞEYy’e HAKk GÖZÜyLe Bakar ve Görürler..

MuhaMMedî MeLÂMetin SıRR-ı SIFIR SUFîLeri;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Şehâdet Şerefini, Şefâat Şifâsını ve TEVHİD Tevazu’sunu Baş Tacı ederek, SULar gibi her zerrreleri yeri öperek yürürler ve HAKK TeÂLÂ’nın HaLkına, İyilik ve TAKVÂda YARışarak Hasbî Hizmet götürürler..


بَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا
Resim---"Ve ibâdu’r- rahmânillezîne yemşûne alâ’l- ardı hevnen ve izâ hâtabehumu’l- câhilûne kâlû selâmâ (selâmen).: Ve Rahmân’ın kulları yeryüzünde tevazuyla yürür. Ve onlara cahiller hitap ettiği (lâf attığı) zaman “selâm” derler.” (Furkân 25/63)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُحِلُّواْ شَعَآئِرَ اللّهِ وَلاَ الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلاَ الْهَدْيَ وَلاَ الْقَلآئِدَ وَلا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِّن رَّبِّهِمْ وَرِضْوَانًا وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواْ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَن صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَن تَعْتَدُواْ وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tuhıllû şeâirallâhi ve lâş şehra’l- harâme ve lâ’l- hedye ve lâ’l- kalâide ve lâ âmmînel beytel harâme yebtegûne fadlan min rabbihim ve rıdvânâ (rıdvânen) ve izâ haleltum fastâdû ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin en saddûkum ani’l- mescidi’l- harâmi en ta’tedû, ve teâvenû alâ’l- birri vet takva ve lâ teâvenû alâ’l- ismi ve’l- udvâni vettekullâh (vettekullâhe) innallâhe şedîdu’l- ıkâb (ıkâbi).: Ey iman edenler! ALLAH’ın (koyduğu) şeriat hükümlerine, Haram ay’a, (hediye olarak Kâbe’ye gönderilen) kurbanlıklara, gerdanlıklı (boyunları bağlı) kurbanlık develere, Rabb’lerinden bir fazl ve (O’nun) rızasını isteyerek, Beyt-el Haram’a gelenlerin güvenliğine saygısızlık etmeyin. Ve ihramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-il Haram’dan alıkoymalarından (çevirmelerinden) dolayı bir kavme beslediğiniz kin, sakın sizi haddi aşmaya sevk etmesin. Birr ve takvâ üzerine yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. ALLAH’a karşı takvâ sahibi olun. Muhakkak ki ALLAH ikâbı (azâbı) şiddetli olandır.” (Mâide 5/2)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ümmetim içinde ilham ve keşfe mazhar bazı insanlar vardır. Ömer de bunlardan biridir." buyurmuştur.
(Sahih-i Buhari, Fezâil 16)

Geçen zaman DİLimLerinde nice Yüce ALLAH Dostları, temeli asla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den AYRıLmayan MuhaMMedî MeLÂMet Tasavvufununun pek çok ÂRİFÂNe tÂRİFini yapmışlardır..

Ma’ruf el-Kerhî kaddesallahu sırrahukaddesallahu sırrahu: “Tasavvuf, hakikatleri almak, insanların ellerinde bulunan şeylere gönül bağlamamaktır.” buyurmuştur.

Cüneyd-i Bağdadî kaddesallahu sırrahu: "Tasavvuf, Hakk’ın seni senden öldürmesi ve seni kendisi ile diriltmesidir." buyurmuştur.

Cüneyd-i Bağdadî kaddesallahu sırrahu: "Tasavvuf; vakitleri muhafaza etmektir.” buyurmuştur..
Bu da, kulun NEFSinin haddini bilmesi, RABB’ını BİLmesi rıza göstermesi ve VAKTini BİLmesi gAYRı işlerle uğraşmaması gayrisi ile bulunmamasıdır..

Cüneydi Bağdadî kaddesallahu sırrahu: “Tasavvuf; ALLAH’ın ahlâkı ile ahlâklanmaktır. Tasavvuf, HAK’kın seni senden öldürmesi ve kendisinde diriltmesidir.
Tasavvuf; içinde sulhu olmayan bir savaştır. O nefisle yapılır” buyurmuştur.

Derviş Yûnus Emre kaddesallahu sırrahu: “Halk içre bir ayineyim, herkes bakar kendin görür.” buyurmuştur.

Ebu Ali Ruzbari kaddesallahu sırrahu: “Tasavvuf; kovsa dahi sevgilinin kapısı önüne diz çökmek ve oradan ayrılmamaktır.” buyurmuştur.

İmam Gazzâlî kaddesallahu sırrahu: “Tasavvuf, kalbi yalnız Allah’a bağlayıp, mâsivâdan ilgiyi kesmektir.” buyurmuştur.

Tasavufun ne olduğu sorulan Cüneyd-i Bağdadi kaddesallahu sırrahu: "Yaratıklarla alâkayı kesip ALLAH celle celâlihu ile olmaktır." buyurmuştur.

Ruveym b. Ahmed kaddesallahu sırrahu: "Tasavvuf; nefsi, ALLAH celle celâlihu'nun iradesine teslim etmektir." buyurmuştur.

Semnûn kaddesallahu sırrahu: "Tasavvuf hiçbir şeyin sana, senin de hiçbir şeye mâlik olmamandır." buyurmuştur.

İbn Atâ kaddesallahu sırrahu: "Tasavvuf, Hakk'la beraber olup kulun kendisini kayıtsız ve şartsız ALLAH'ın irâdesine teslim etmesidir." buyurmuştur.

Ebu Yakub Süsî kaddesallahu sırrahu: "Sufî, sebebin rahatsız etmediği ve talebin yormadığı kişidir." buyurmuştur.

"Tasavvuf nedir" diye soran bir zâta Cüneyd kaddesallahu sırrahu: "Tasavvuf, Sırrın ve Ruhun Hakk'a ulaşmasıdır. Buna nâil olmanın yolu, nefsin, sebepleri görmekten fâni olmasıdır. Bu ise ruhun kuvvetli ve Hakk'la kâim olması sayesinde mümkün olur." buyurmuştur.

"Sufîlere neden sufî denildi" sorusuna Şiblî kaddesallahu sırrahu şu cevabı verdi: "Çünkü sufîlerin sıfatları var, şekilleri (rusûm) mevcud. Böyle olmak onların nişanıdır. Şâyet sıfatların var ve şekillerin mevcud olmaması onların nişanı olsaydı o zaman sıfat ve şekle sahib olmamak onların nişanı olurdu."

Şiblî kaddesallahu sırrahu, sufîlere “sufî” denilmesini sıfat ve şekle sahib olmalariyle izâh etmiş, Hakikat Derecesine ulaşan bir sufînin resmi (şekli) ve sıfatı olabileceğini kabul etmemiştir.
Hakiki sufîde sıfat ve resim yoktur, bu dereceye ulaşmamış olan sufîlere eski sahib bulundukları sıfat ve şekiller dikkata alınarak “sufiye” denilmiştir.

Bayazid Bistamî kaddesallahu sırrahu: "Sufîler, Hakk'ın kucağında (ve himâyesinde) ki bebeklerdir" buyurmuştur.

Anne bebeğin ihtiyaçlarını temin ettiği gibi Allah da onların ihtiyaçlarını sağlar..

Ebu Abdullah Nebâcî kaddesallahu sırrahu; "Tasavvuf bir sâm (bir delilik nevi, sersemlik) hastalığı gibidir. Başlangıçta insan saçmalar. Fakat bu hâl kendisinde iyice yerleşince lâl olur. Yani sufî başlangıçta makâmından bahseder, hâli ile ilgili bilgiler anlatır. Fakat keşfi açılınca hayrette kalarak sükut eder".

Maksadı, sözle anlatmak vuslât hailnde olmayan sufîlerin hâlidir, tasavvufun son merhalesine ulaşanlar hayret içinde kalır ve sukut ederler. Sukut sözden üstündür..

Ebu Hüseyn Nurî'ye: "Tasavvuf nedir" diye sorulmuş,
O da: "Makâmı yaymak ve kıvâma vâsıl olmaktır" buyurmuştur.
"Peki sufîlerin ahlâkı nedir?" diye sorulunca: "Başkalarını sevindirmek ve onlardan gelen eziyeti görmemezlikten gelmektir" buyurmuştur.

Makâmı yaymak.. “Sufî başkasının hâlinden değil, sadece kendi halinden ilim dili ile bahseder” demektir.
Kıvama ermek.. “Sufînin hâli, içinde bulunduğu hâli bırakıp başkasının hâli ile meşgul olmasına engel, olur” mânâsına gelir.

Ebu Hüseyn Nurî kaddesallahu sırrahu'nun şu şiiri:

Bana öyle bir hâl verdin ki hâlimi anlatmaya ihtiyaç kalmadı. Konuşamayan bir kimse maksadını sözle nasıl anlatır?.
Hâl, hâl sahibine tercüman olmadıkça, hâl iddia eden bir kimseyi tasdik etmek mümkün değildir!.

Bir ilim dalı olarak genel bir târif yapmak gerekirse,
“Tasavvuf; İnsanın kalbindeki kötü vasıflarla onlardan kurtulma çarelerinden; kalbdeki iyi vasıflar ve onları kazanma yollarından; manevî mertebeleri kat ederek, en yüksek mertebe olan “İnsan-ı Kâmil” mertebesine ulaşmanın kurallarından; ve nihâyet “Tevhid”in sırlarından bahseden bir ilimdir.” diye târif edebiliriz..

Tasavvuf; Kur'ÂN-ı Kerîm ahlâkıdır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in derunî ahvâl ve halâtı, şeriatin ince adabıdır. Tasavvuf; bencillik değil, diğerbinliktir, merhamettir, muhabbettir, hizmettir.
Tasavvuf; laf ebeliği değil, samimiyet, ihlâs ve hikmettir.
Tasavvuf; Kalb temizliği, irfan yüceliği ve amel-i salih mektebidir.
Tasavvuf; İnsanı-ı Kamil olmanın yolu ve yöntemidir.
Tasavvuf; Kıyl-ü kal değil, güzel haldir.
Tasavvuf; Taşa karşı gül, zehire karşı panzehirdir, gözlere nur, gönüllere sürurudur..


Resim TASAVVUFUN KONUSU:

Tasavvuf; HAKk TeÂLÂ’nın hoşnutluğunu kazanmak ve ebedî saâdete ermek için nefisleri temizleme, ahlâkı tasfiye, iç ve dışı tenvîr, sûret ve sîreti tezkiye hâllerinden bahseden bir ilimdir.

Tasavvuf; zevken bilinen ve yaşanan bir ilim (hâl ilmi) olduğu için İslâm’ın bâtınî yönünü teşkil eden “iman”, “ihsan” ve Hakk’ı tanıyıp bilmek de onun konusu içine girer.
Ayrıca tasavvuf ilmine mahsus ıstilâhlar onun konularıdır. Meselâ, nefsini bilmek, kalbini bilmek, nefsini temizlemek, kalbini temizlemek, mükâşefe, müşâhede, makamlar, hâller, kurb, vusûl, fenâ, bekâ, sekr, işaret, ilham vs..


ResimTASAVVUFUN GÂYESİ:

ALLAHu zü’L- CeLÂL'in, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi DUYup-Uymamız için EMRuLLAH;


لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---"Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve’l- yevme’l- âhıra ve zekerallâhe kesîrâ (kesîran).: Andolsun ki, sizin için ve Allah’a ve ahiret gününe ulaşmayı dileyen ve Allah’ı çok zikredenler için, Allah’ın Resûl’ünde güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb 33/21)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “اَدَّبَنِي رَبِّي فَاَحْسَنَ تَاْدِيبِي : Eddebenî RaBBî fe ahsene te’dibî: RaBBim beni EDEBLendirdi de ne güzel EDEBLendirdi” buyurdu.
(Munavî, Feyzu’l- Kadîr I,225; Kurtubî, el Câmiu’l- Ahkâmil Kur'ân, 18:228; İbnu’l- Cevzî Sıafatu’s- Safve I:201)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: بُعِثْتُ لِاُتَمِّمَ مَكَارِمَ الْاَخْلاَقِ : Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere peygamber ba’s olundum (gönderildim).” buyurmuştur.
(Buhârî, Müslim, Mâlik, el-Muvatta, Hüsnü’l-Huluk, 8, II, 903)

Tasavvufun gâyesi de; ahlâkın kemâl mertebesine ulaşmak için her hususta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gösterdiği yolu takip ederek, iç ve dış olgunluğu itibârıyla O’nun gerçek vârisi olmanın yolunu göstermektir.
Tasavvufun gayesi; Hakk’ın rızâsını kazanmak için nefisleri temizlemek, güzel ahlâk sahibi olmaya çalışmak, kısaca ALLAH celle celâlihu ve Rasulü aleyhisselâm’ın ahlâkıyla ahlaklanmaktır..


Resim TASAVVUFUN ÖZELLİKLERİ:

1-) Manevî tecrübe ile anlaşılan bir İlimdir.
2-) Tasavvufî bilginin konusu Mârifetullahtır.
3-) Tasavvuf, tatbikî bir ilim olduğundan, mürşid vâsıtasıyla öğrenilir.
4-) Tasavvuf kitabtan okuyarak öğrenilebilecek bir ilim değildir. Çünkü tecrübîdir.
5-) Tasavvufun bilgi kaynağı felsefe ve kelâm gibi akılla sınırlı değildir. Nakl, İlham ve Keşf de bilgi kaynağı kabul edilir..


Resim TASAVVUFUN ZUHURU:

Tasavvuf; isim olarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem döneminde yoktur. Fakat muhtevâ olarak mevcuddur. Çünkü İslâm’ın ihsan boyutunu, insanın ikân yani yakınî bir kıvamda yaşamasını sağlayan tasavvuftur. Kur'ÂN-ı Kerîm’de bahsi geçen; takvâ, zikir, huşu, tevbe, rızâ gibi kalb amellerinin nasıl gerçekleşeceğini Kur’ân ve Sünnet’ten alıp, tatbikî olarak öğreten zâhidlerdir, sûfîlerdir. Tasavvufun asr-ı saâdetteki adı “zühd”dür.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den sonra İslâm fetihlerinin genişlemesi, harpte elde edilen ganimetlerin Müslümanları refâh ve saâdete sevk etmesi; bu ilmin müstakil bir tarzda zuhuruna medâr olmuştur. Bir kısım Müslümanlar zenginliğe, paraya ve dünya mallarına yönelirken, diğer kir kısım Müslümanlar ise, kendi inandıkları temiz akideyi aynen devam ettirmek ve ALLAH celle celâlihu tarafından vahy edilmiş olanın dışına çıkmaksızın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yolunda gitmeyi üstün tutmuşlardır.

Tasavvuf, müstakil bir ilim olarak ilk defâ Basra’da zuhur etmiştir. İlk devir sôfilerinin hepsi zâhid’dir.
İlk önce sufî ismini alan zât Ebû Hâşim sôfi’dir (ö.150/767). İlk tekke de Suriye’de Reml şehrindeki Ebû Hâşim Tekkesi’dir.
Ebû Hâşim ile başlayan zühdî hareketler, kısa zamanda İslâm memleketlerine yayıldı. Tarîkat öncesi tasavvuf diye isimlendirilen bu devir sufîleri azdır.
Sufîyye Mesleğine ilk olarak hareket veren Süfyan Sevrî kaddesallahu sırrahu’dir..


Resim MÜRİD.:

Arapça, isteyen demektir. ALLAH'a vuslatı arzu eden, bir başka deyişle, ALLAH'ın ahlâkıyla ahlâklanmak isteyen ve bu olgunluğun eğitimini verecek bir şeyhe (veya mürşide) bağlanan (bey'at eden) kişiye mürid denir.

Tasavvufî anlamdaki Kemâlâtta/olgunlaşmada 4 merhale vardır.:
1-) Talib,
2-) Mürid,
3-) Mutasavvıf,
4-) Süfi..
Mürid, bir tekamülî oluşumda ikinci sırayı işgal etmektedir. Son sırada bulunan süfiye, “vasıl” denir.

Müridi üç gruba ayırırlar.:
1-) Mutlak Mürid: Şeyhine "niçin?" sorusu sorarak dili ve kalbiyle itirazda bulunmayan, şeyhinin sözlerine karşı delil istemeyen müride “mutlak mürid” denir.
2-) Mücaz Mürîd: İç ve dışa ait her hususta şeyhinin rey ve iradesi altında bulunan dervişe denir.
3-) Mürted Mürid: Şeyhine emrettiği, yasakladığı konulara karşı çıkan müriddir ki, zamanımızda bu türden olanlar çoktur. İlk iki grub makbuldür. Müridin herşeyden önce şeriate sımsıkı yapışması takvâ/edeb ve sıdk/doğruluk üzere olması gerekir…
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön