DELAİLU'L-HAYRAT

Cevapla
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

DELAİLU'L-HAYRAT

Mesaj gönderen der-ya »

DELAİLU'L-HAYRAT

Bir gece Seyyid Süleyman Cezuli hz. lerinin hanımı yataktan çıkıp kaybolunca
dönüşünden sonra aralarında şu konuşma geçti;

-Sen gece olunca kaybolup nereye gidiyorsun?

-Medine-i Münevvereye ALLAH c.c. Resulunu s.a.v. ziyarete gidiyorum. (Cezayirden)

-Sana bu ilahi yolculuğunu gerçekleştiren manevi dereceyi nasıl elde ettin?

-Öyle bir kutlu salavat-ı şerife var ki onu okuyorum. Ona devam ediyorum.

-Sözünü ettiğin salavat-ı şerifeyi bana da öğretirmisin?

-Hayır bunu öğretmeme izin yok. Fakat sen bütün salavat-ı şerifeleri bir aray getir.
Eğer onların içinde varsa ancak vardır diyebilirim.

Bu zatı ali bunun üzerine büyük bir çalışma sonucu islam ülkelerinde okunan bütün
salavat-ı şerifeleri topladı. Böylece hazırladığı risaleyi okuduğu zaman hanımı tebes-
süm ederek;

-Kitabınızın bir kaç yerinde vardır. Diye cevap verdiler.


Bu kitap bu gün ki meşhur adıyla DELAİLU'L-HAYRAT kitapcığıdır.
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: DELAİLU'L-HAYRAT

Mesaj gönderen der-ya »

Cezûlî bu eserini ilim tahsil etmek maksadıyla gittiği Mekke ve Medine’de kırk yıl kadar kaldıktan sonra tekrar Fas’a döndüğünde kaleme almıştır.

Cezûlî, bugün Kazablanka şehrinin yakınlarında küçük bir kasaba olan Aynu’l-fıtr (Azemmûr)’da bulunan Benî Amğâr zâviyesi şeyhi Ebû Abdillah Muhammed eş-Şerîf vasıtasıyla Şâziliyye tarikatına intisâb etmiştir.

Cezûlî’nin alem şumul eseri “Delâilu’l-hayrât”ı kaleme alması, bu döneme rastlar. Bu hak dostunun, eserini Kâdirî tarîkatına mensup bir dostunun yardımıyla kaleme aldığı söylenir.

İslâm dünyasında hâlâ yaygın bir şekilde okunan bu kitap, Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’e salât u selâm ihtiva eden eserler arasında önemli bir yere sahiptir.

Eser, ALLAH Resûlu sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavât-ı şerife getirme konusunda, doğuda ve batıda özellikle Anadolu diyarında devamlı olarak okunmaktadır .

Daha çok Delâil-i şerif, Delâil-i hayrât ve Delâil diye anılan risâlenin tam adı, “Delâilu’l-hayrât ve şevâriku’l-envâr fi zikri’s-salâti ale’n-nebiyyi’l-muhtâr”dır.

Şâziliyye târikatının Cezûliyye kolunun kurucusu olan Şeyh Cezûlî’nin bu risalesi Merrâkeş’teki İslâmî hayatı derinden etkileyen bir kitap olmuştur. Daha kendisi hayatta iken sayıları on binlerle ifade edilen müridleri arasında bir tarîkat evrâdı olarak çok okunmuş ve dolayısıyla çok istinsah edilmiştir.

Eserin en büyük özelliği bir evrâd kitabı olmasıdır. Kitapta İnsanlığın İftihar Tablosu sallallâhu aleyhi ve sellem’e ve onun ehl-i beytine haftanın belli günlerinde getirilecek olan, belli hiziplerden müteşekkil salavât ve dualar bulunmaktadır.


Esere istiğfâr ile başlanır, İhlâs, Muavvizateyn ve Fâtiha surelerinin okunmasından sonra esmâ-i hüsnâ okunarak giriş bölümü tamamlanır.

Daha sonra gelen mukaddimede özetle, salâvatı belli zamanlarda düzenli bir şekilde okuyanların çok sevap kazanıp rıza-ı ilahîye ve Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in şefaatine nâil olacakları, günahlarının mağfiret edileceği, kötü huyları terk edip iyi huylar edinecekleri, maddi ihtiyaçlarının karşılanacağı ve dünya işlerinin düzeleceği belirtilmiştir.

İmam Cezûlî, sahabe-i kiram efendilerimizin ve geçmişteki büyük şeyhlerin vird edindikleri etkileyici duaları bir kitapta toplamak maksadıyla bu eseri meydana getirdiğini belirtir.

Asıl maksadının ise, Nebîler Serveri sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavât getirmek ve bunun fazîletini ortaya koyarak Müslümanları buna teşvik etmek olduğunu söylemektedir.

Bu eser, günümüze kadar pek çok insan tarafından büyük alâka görmüştür.
Benzer muhtevâda daha başka eserler olmasına rağmen insanların Delâil’e yönelmeleri, İmam Cezûlî’nin Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’e olan sadâkat, samimiyet ve ihlasının bir mükafatı olsa gerektir.

Delâil’i kırk günde kırk defa okuyan insanın ALLAH’ın izniyle murâdına nâil olacağını ve sıkıntısının giderileceğini eserin şarihlerinden el-Fâsî, zikretmektedir.

İmam Cezûlî, ALLAH’ın rızâsını ve Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in muhabbet ve şefaatini kazanmak ve başkalarına da kazandırmak maksadıyla yazdığı bu esere, bir açılış faslı ile başlar. Burada kısa duâlarla esmâ-i hüsnâ zikri vardır. Daha sonra mukaddime bölümü gelmektedir. Mukaddimede salâvat-ı şerife getirmenin faziletinden bahsetmektedir. Bu fasılda önce Ahzâb suresinin 59. ayetini, ardından da salâvât okumanın faziletine dair vârid olmuş otuz beş tane hadîs-i şerif ile salâvât okumanın ehemmiyetine dair tasavvuf büyüklerinin görüşlerini nakleder.

Hadislerin delil olarak getirilmesinden sonra “Esmâü’n-nebî” zikredilmektedir. Burada Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in zât ismi salavâtla birlikte okunmaktadır. Bu kısım bir ilk olması açısından dikkat çekicidir. “Delâilu’l-hayrât”ta Efendiler Efendisi sallallâhu aleyhi ve sellem’in 201 adet ismi bulunmaktadır.

Bu isimler Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı HAKK’ın Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’e hitaplarından, hadîs-i şerîflerde Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in kendisini târif ederken kullandığı sıfatlardan, sahâbî efendilerimizin kendisine iltifat ederken kullandıkları sıfatlardan, gerek nesebinden gerekse evlâtlarına nisbet edilmesinden kaynaklanan künye ve lâkablarından ve şaîrlerin, edîplerin ve tasavvuf büyüklerinin onu medh ü senâ ederken kullandıkları sıfatlardan derlenmiştir. Bu kısım duâ ile son bulmaktadır.

Esmâu’n-nebî’nin okunmasından sonra, Delâilü’l-hayrât’ı okumaya niyet duası gelmektedir. Bu kısımda Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e getirilen salavâtın dâimîliği, O’na ve O’nun sünnetine bağlılık, yakınlık ve O’nun muhabbetini kazanmak için ALLAH’a dua edilmektedir.

Daha sonra salâvât okumanın keyfiyeti üzerine bir fasıl açılır. Burada haftanın her günü için okunacak salâvât ve duâlar ayrı ayrı bölümlere yazılmıştır
.

Pazartesi evrâdında kırk sekiz ayrı salât u selâm ve bağışlama duâsı bulunur. Bugünün evrâdında bulunan salâvâtlardan bir tânesi meâlen şöyledir: “ALLAHım! Efendimiz Hz. Muhammed’e sallallâhu aleyhi ve sellem, O’na salât u selâm okuyanlar adedince salât u selâm olsun. Yine Efendimiz Hz. Muhammed’e, O’na salât u selâm getirmeyenlerin adedince salât u selâm olsun. Ve Efendimiz Hz. Muhammed’e senin emrettiğin şekilde salât u selâm olsun. Ve Efendimiz Hz. Muhammed kendisine nasıl salâvat getirilmesinden hoşlanıyorsa ona öyle salât u selâm olsun. Âmîn.”


Salı günü virdinde ise 135 farklı salâvât-ı şerîfe ile giriş ve bitirme duâları bulunmaktadır. Bu kısımdaki salât u selâmlardan bir tanesi meâlen şöyledir: “ALLAH’ım! Efendimiz Hz. Muhammed’e sallallâhu aleyhi ve sellem senin ilminin ihâtâsı ve kaleminin yazısı ve meleklerinin ona getirdiği salâvâtların sayısı kadar salât u selâm olsun. ALLAH’ım! O’na gönderdiğim salât u selâm, senin devâmınla dâim, senin meşîetinle kâim, senin fazl ve ihsânınla ebedî olsun. Âmîn.”

Çarşamba virdinde kırk üç salâvât bulunmaktadır. Kırk üçüncü salâvat, diğer kırk ikisinin mazmûnunu ihtivâ eden oldukça uzun bir salâvâttır. Bu günün evrâdında bulunan salâvât-ı şerîfelerden bir tanesi meâlen şöyledir: “ALLAH’ım! Kalbini celâlinle, gözlerini cemâlinle doldurduğun, kendisinden nusretini ve te’yîdini hiçbir zaman esirgemediğin Hz. Muhammed’e sallallâhu aleyhi ve sellem ve onun ehl-i beyti ve ashâbına ağaçların yaprakları ve meyveleri adedince salât u selâm olsun. Âmîn.”

Perşembe günü kırk ayrı salâvâtın yanı sıra ehl-i beyte geniş bir duâ da vardır. O gün okunan salâvât-ı şerîfelerden bir tanesi meâlen şöyledir: “ALLAH’ım! Nurların nûru, sırların sırrı, ebrârın efendisi, peygamberlerin tacı ve üzerlerine gecelerin kararıp günlerin doğduğu tüm insanların en faziletlisi Hz. Muhammed’e sallallâhu aleyhi ve sellem dünyânın yaratıldığı ilk günden şu ana kadar yağan yağmurların damlaları ve yine o günden bugüne kadar yeşeren bitkilerin yaprakları adedince salât u selâm olsun. Âmîn.”

Cuma virdine ise “ALLAH’ım! Hz. Âdem’in sana dua ederken zikrettiği isimlerin hürmetine diliyor ve dileniyorum ki..” cümlesiyle başlayıp Kur’ân’da adı geçen bütün peygamberlerin duaya başlarken zikrettikleri isimler hürmetine diye devam eden bir girişle başlanıyor ve altmış iki ayrı salâvât-ı şerîfe ile ALLAH Resûlu’ne sallallâhu aleyhi ve sellem senâ ediliyor. O güne ait salâvâtlardan bir tanesi meâlen şöyledir: “ALLAH’ım! Efendimiz Hz. Muhammed’e sallallâhu aleyhi ve sellem Senin hilmin, ilmin, kelimelerin, nimetlerin adedince; göklerin ve yerin vüs’ati ve arşının azameti ölçüsünde salât u selâm olsun. Âmîn.”

Cumartesi günü yirmi salâvât ve uzun bir dua okunmaktadır. O salâvâtlardan bir tanesi meâlen şöyledir: “ALLAH’ım! Efendimiz Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem ve onun ehl-i beytine, ilminin ihâtası, kitabının muhtevâsı ve melâikenin şehâdeti ölçüsünde salât u selâm olsun. Âmîn.”

Pazar virdi elli dört ayrı salâvât ve uzun bir duadan oluşmaktadır. “ALLAH’ım! Efendimiz Hz. Muhammed’e sallallâhu aleyhi ve sellem güneş her doğduğunda, her namaz kılındığında, şimşek çaktığında ve yıldırım düştüğünde salât u selâm olsun. Âmîn.”

Bu virdlerin ardından bir bitirme duası vardır. Bu duânın ardından eser, imam Cezûlî’ye ait bir nazımla son bulmaktadır.


Araştırmada göz önünde bulundurduğumuz nüshada (1325/1909) , salavât-ı şerîfelere başlamadan önceki sayfalarda Mekke-i Mükerreme ve Ka’be-i Muazzama’nın minyatürleriyle, Medîne-i Münevvere ve Mescid-i Nebevî’nin minyatürleri de yer almaktadır.

Bunlarla sanki eseri okuyanın ruh hâletinin salâvata yoğunlaşması amaçlanmıştır. Eserin ilk sayfaları güzel tezhip örnekleriyle süslenmiş olup her sayfası yaldızla çerçevelenmiştir. Günümüzde yapılan baskılarda da bu minyatürlere yer verilmektedir.


....

Eserin Yazılış Sebebi

Eserin yazılış sebebiyle ilgili olarak hârikulâde iki olay zikredilmektedir.

Bunlardan ilki şudur:
İmam Cezûlî, bir gün kuyu başına abdest almak için gittiğinde, kuyuda suyu çıkarmak için kova olmadığını görür.

Ne yapacağını bilemez bir durumdayken, orada bulunan küçük bir kız, şeyhe sıkıntısının sebebini sorar. Şeyh de kova bulamadığını dolayısıyla da istediği suyu çekemediğini anlatır. Bunun üzerine küçük kız: “Efendim, herkes sizin kerâmetlerinizden ve nâil olduğunuz hayırlardan bahsediyor, siz ise bir kuyudan su bile çıkaramıyorsunuz!” diyerek kuyunun başına gelip kuvvetli bir şekilde içine doğru üfler.

Bunun üzerine ALLAH’ın izniyle kuyunun suyu taşar ve İmam Cezûlî bu sudan abdest alır. Abdestten sonra İmam’ın: “Kızım, bu kerâmete nasıl nâil oldun?” diye sorması üzerine o bahtiyar kız, bu şerefe, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e bağlanıp O’na çok salavât getirmekle” nâil olduğunu söyler.

İkinci hâdise de birincisiyle bağlantılı gibidir:

Nakledilir ki bu olaydan çok etkilenen İmam Cezûlî, “Acaba benim salavât-ı şerîfeye bağlılığım az mıdır?” diye endişe edip, o gece uykusu kaçmış bir vaziyette düşünüp yatarken, ayın bedir olduğu bir gecede, gece yarısından sonra karısının, yatağından kalkıp, güzel elbiselerini giyip başını örttükten sonra evden çıktığını görür.

Bu vakitte nereye gider diye öfkelenerek dışarı çıktığında, hanımının önünde ve arkasında birer arslan olduğu halde deniz kenarına gittiğini görür. Merakla onu takip eder. Hanımı sahile geldiğinde aslanlar burada kalır. Kadın denizin üzerinde yürüyerek denizin ortasındaki ıssız adaya gelir. Burada abdest alıp teheccüd namazını kıldıktan sonra dua ve niyazda bulunur. Denizin üzerinden, geldiği yoldan tekrar sahile döner ve önceki gibi aslanlarla beraber yürüyerek evine gelir.

Onları uzaktan izleyen İmam Cezûlî, onlardan önce eve gelip yatar.

Aynı hadisenin üç gün tekrar ettiğini gören İmam, üçüncü günün sabahında, bu sırrı hanımına sorar. Hanımı bu durumun yıllardır devam ettiğini söyleyince, böyle bir fazilete nasıl nâil olduğunu merak eder. Hanımı: “Resûlullah’a sallallâhu aleyhi ve sellem çok salavât-ı şerîfe okuyarak” şeklinde cevap verir. İmam: “En çok hangi salavâtı okuyorsun?” diye sorduğunda eşi, bunu söylemesine izin verilmediğini ancak muhtelif salavâtları topladığı takdirde içlerinde o salavâtın olup olmadığını söyleyebileceğini belirtir.

Bunun üzerine İmam Cezûlî, muteber kitaplardan ve asrında yaşayan büyük şeyhlerden aldığı salavât ile Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in bizzat kendisinin öğrettiği salavâtı, ashâb-ı kirâm ve ulemâ-i izâmın vird edindikleri salavât-ı şerîfeleri seçip bir kitap telif eder ve eşine gösterir.

Hanımı da söz konusu salâvatın bu kitapta birkaç defa geçtiğini ve bu kitabı okuyanın Allah’ın izniyle Allah’ın rahmetine ve Resûl’un sallallâhu aleyhi ve sellem şefaatine nâil olacağını söyler.

Bundan dolayı şeyh bu kitaba Delâilü’l-hayrât ve şevâriku’l-envâr adını verir.

Okunuş Şekilleri

Delâilu’l-hayrât, her gün, gün aşırı, dört günde bir ve haftada bir olmak üzere tamamı veya kısım kısım olarak belli bir tertib dâhilinde okunmaktadır.

Haftanın hangi günü hangi hiziplerin okunacağı sayfa kenarına yazılmıştır. Delâil’i okumaya başlamadan önce niyet edip istiğfarda bulunmak, esmâ-i hüsnâ okumak, başlama ve bitirme duası yapmak adaptandır. Usûlüne uygun ve doğru olarak okunması için ehlinden icâzet alınması gerektiğini söyleyenler de vardır.


Nüshaları

Eserin nüshaları arasında bazı farklar görüldüğünden İmam Cezûlî’nin müridi ve tarîkatın ileri gelenlerinden halife Ebû Abdillah es-Sehlî farklılık gösteren nüshaları düzenleyerek vefatından sekiz sene önce şeyhine takdim etmiş, şeyh de bu fazlalıkların bir bölümünü Delâil metnine dahil etmiştir.

Delâil’in bu tür nüshalarına nüsha-i dâhiliyye-i sehliyye, satırların dışına kaydettiği fark ve fazlalıkları ihtiva eden nüshalarına ise, nüsha-i hâriciyye-i sehliyye adı verilmiştir.

Delâil’in sehlî tertibi olmayan nüshaları da mûtemed olan ve olmayan diye ikiye ayrılır. Mûtemed olanların satır içinde yazılanlara mu’temed-i dâhiliyye, satır dışına yazılanlara mu’temed-i hâriciyye denir. Mu’temed olmayanlar ise dâima satır dışına yazılır. Bu farklar sırasıyla sîn, ğayn ve mîm harfleriyle gösterilir. Bu durum eserin metnine gösterilen ihtimamı açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

İslâm Dünyasının her tarafında çok yaygın olarak okunan Delâil’i, sadece Cezûliyye ve Şâzeliyye mensupları değil, diğer tarikat mensupları, hatta herhangi bir tarikata intisab etmemiş Müslümanlar da faziletine inanarak düzenli bir şekilde okumaktadırlar.


Eserin Baskıları, Şerhleri ve Üzerinde Yapılan Çalışmalar

Delâilu’l-hayrât adlı eserin pek çok yazma nüshası vardır. Bu yazmaların, dünyanın pek çok kütüphanesinde olduğu bilinmektedir.

Kuzey Afrika ve Anadolu’da büyük rağbet gören Delâil’in, Mısır ve İstanbul’da 1260-1320 (1844-1902) yılları arasında on dört defa basıldığını merhum Fehmi Ethem Karatay tesbit etmiştir. Risâlenin Petersburg’da yapılmış bir baskısı da bulunmaktadır (1258/1842) .19 Ayrıca tesbit edilememiş hayli taşbasması nüshalarının bulunduğu zikredilmektedir.20

Şeyh Hasan el-Adevî’nin Bülûğu’l-meserrât alâ delâili’l-hayrât; ayrıca Muhammed Mehdî el-Fâsî’nin (ö. 1052/1642) güzel bir kompozisyon olan Metâliu’l-meserrât bi celâi delâili’l-hayrât adlı Arapça şerhleri basılmıştır. Pek çok şerhi yapılan Delâil’in en meşhur şerhi el-Fâsî’ninkidir. Bu şerhleri asıl metin ile birlikte çok güzel telif etmiştir.

Aynı şekilde Delâil’in adı geçe”1 şerhleri de İstanbul ve Mısır’da birkaç defa basılmıştır.

Delâilü’l-hayrât adlı eserin pek çok Türkçe şerhi de yazılmıştır. Fazıl İzmirî, Muhammed Hilmi Efendi, Sâlih Kudsî-i Tokâdî, Eğin Müftüsü Hacı Osman Efendi (ö.1210/1795) Kıbrıslı İbrahim Efendi (ö. 1173/1759) , Vâiz Şeyh Muhammed Efendi ve Kara Dâvut İzmitî’nin telif etmiş olduğu Türkçe şerhler mevcuttur.

23 Bunların en meşhuru, Karadâvutzâde Mehmet Efendi’nin (ö. 1170/1756) yaptığı şerh olup Tevfîku muvaffiki’l-hayrât fî îzâhi meânî delâili’l-hayrât adını taşıyan bu eser birçok defa basılmıştır. Karadâvutzâde, diğer kaynaklardan aktardığı tasavvufî menkıbe ve bilgilerle eserin hacmini oldukça genişletmiştir. Memleketimizde bu şerh köylere kadar yayılmıştır. Çok okunduğundan defalarca basılmıştır.

Bunların yanı sıra M. Ertuğrul Düzdağ’ın 1981 yılında neşre hazırladığı ve daha sonra pek çok baskısı yapılan “Delâil-i Şerif Mecmuası” adlı eseri ile Ali İbrahim Merzuk’un “Delâilu’l-hayrat es-Sahihât el-Mevsûkât” isimli küçük hacimli eseri de anılmaya değer çalışmalar olarak göze çarpmaktadır.


dervisler.net/
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: DELAİLU'L-HAYRAT

Mesaj gönderen simurg »

koskocaman bir kitap olan Delailü'l Hayrat isimli eseri yaklaşık 15 sene evvel almış idim,
ve bir heyecan ile nasıl deli gibi okumaya başladığımı bugün gibi hatırlıyorum.

Bende sihirli Salavat-ı şerifeyi okuyacak ve olağanüstü bir hale kavuşacaktım.
sonsuz ham ve bir o kadar da cahil (hala öyle) olduğum için
insanüstü, normalin ötesinde muhteşem hayaller kurmaktaydım (bunlar artık öyle değil)

Kitabı evire çevire, didik didik okumuştum
ve hiiiç de bir olağanüstülük yaşamamıştım.
Sorunu ise, kendimde değilde
(bu kadar muhteşem ve sihirli bir salavat-ı şerifeyi hiç herkesin eline geçecek olan bir kitaba koyarlar mı) da bulmuştum.

Bana göre, bilenler kıskanır ve söylemezlerdi,saklamaları ise çok doğaldı.

Böyle bir hayal kırıklığı ile salavat-ı şerifelere (lafzen) gark olmuş bir dönemi vardır hayatımın.


Şimdi ise şöyle düşünmekteyim;

Salavat-ı şerife demek lafzen,kalben,manaen,ruhen ne kadar hassa ve kuvvemiz var ise
hepsiyle birden kuşatarak bir muhabbette eriyip
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri ile ebedi irtibat kurmak demek.

Sevmenin ötesinde kendime ait bildiğim en hususi duygum ile sahib çıkmam demek.

Varımı yok edip, yokluğumla bütün bir teslimiyyetim ile O'nda var olmayı seçmem demek.

İnşaallahürrahman Amin.

Yani bütün sihir ve hüner kalbimizde

Salavat-ı şerifeler can suyumuz ves selam.
Resim
Kullanıcı avatarı
kurt26
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 63
Kayıt: 13 May 2012, 21:50

Re: DELAİLU'L-HAYRAT

Mesaj gönderen kurt26 »

Allah razı olsun güzel bilgiler.
Yanlız olayın devamı yazılmamış.
Ben ekliyorum.
Pek çok salâvatıı şerifenin cem edildiği "Delâil-i Hayrât" ismindeki o meşhur kitabın telif edilmesiyle alâkalı olarak şöyle bir kıssa anlatılmaktadır:
"Delâil-ii Hayrât"ın müellifi olan Süleyman el-Cezûlî Hazretleri günün birinde yolculuk esnasında abdest tazelemek ihtiyacı hissetti. Fakat yanında su yoktu, etrafta da ne bir dere, ne de bir su kaynağı görünmüyordu. Şöyle kısa bir araştırma sonunda bir su kuyusu buldu. Fakat kuyudan su çekmek için ne bir kova, ne de bir ip vardı. Ne yapacağını bilemedi, durdu. Nasıl yapayım da bu kuyudan suyu çıkarayım diye çare düşünürken, civardaki evlerden birinin önünde kendisine bakmakta olan bir kız gördü. Hemen ona hâlini arz ederek bir kova ile ip getirmesini istedi. Evinin önünde bekleyen kız, çaresiz bir şekilde kuyunun başında bekleyen bu yaşlı pir-i fâniye kim olduğunu sordu. Zamanın âlimlerinden olan Süleyman el-Cezûlî Hazretleri kendisini tanıtınca kız hayretle: "Bütün insanlar sizin ilminizden istifade eder, sizi hayır ve kerametle överler. İnsanların bir müşkülü olduğu zaman sizden yardım beklerken, siz kuyudan bir kova su çıkarmaktan aciz kalmışsınız." dedi. Bunun üzerine Süleyman el-Cezûlî: "Evladım hiç kuyudan ipsiz, kovasız su çıkarılır mı, bu nasıl olur? deyince, kız kuyunun başına gelip, bazı şeyler okuyarak kuyunun içerisine üfürmeye başladı. Mevlâ'nın hikmeti, o andan itibaren kuyunun içindeki su kabarıp yükselmeye başladı. Nihayet kuyunun suyu tamamen dolarak taştı. İmam el-Cezûlî bu işe çok taaccüp etmişti. Kuyudan taşan sudan hemen abdestini aldı sonra kıza dönüp: "Evladım! Sen bu keramete hangi amelin sebebiyle nail oldun?"diye sorunca, kız dedi ki: "Ben Peygamber Efendimize salâvatı şerifeyi çok getirip, buna devamla bu keramete nail oldum." diye cevap verdi. İmam el-Cezûlî Hazretleri kızın bu apaçık kerametine şahid olunca salâvatı şerife zikrini artırdı ve daha çok salâvat getirmeye başladı. Yaşadığı bu hâdise hiç aklından çıkmıyordu. Kız bu keramete ulaşmasının sebebi olarak salâvatı şerifeye devam ettiğini söylemişti; ama acaba bu hangi salâvatı şerifeydi? Çünkü o kadar çok salâvatı şerife vardı ki.. Yine bir gece yatağına uzanmış yatıyordu; ama bunları düşünmekten gözüne uyku girmemişti. Derken gecenin yarısı olunca bir de baktı ki, hanımı yavaşça yanından kalktı. Abdestini aldı, elbisesini giyindi ve bütün hazırlığını yaptıktan sonra da kapıdan çıkıp gitti. Hanımının bu hâlinden şüphelenen İmam el-Cezûlî hiç belli etmeden gizlice onun arkasından nereye gittiğini takip etmeye başladı. Bir de ne görsün; hanımı evin kapısından dışarı çıkınca orada onu iki tane aslan bekliyor. Biri önünde biri de arkasında olmak üzere aslanlar hanımına refakat ederek, sahile doğru gitmeye başladılar. Süleyman el-Cezûlî heyecan ve merakla onları takip etmeye başladı. Hanımı denizin kenarına gelince, aslanlar orada beklediler. O denizin üzerinden yürüyerek sahile yakın tenha bir adacığa gitti. Orada bir müddet ibadet ettikten sonra su üzerinde yürüyerek tekrar sahile geldi. Deniz kenarında onun gelmesini bekleyen aslanlar, o gelince yine biri önünde biri arkasında eve kadar ona refakat ettiler. Tüm bu olanları hayretle izleyen İmam el-Cezûlî Hazretleri, gizlice hanımından evvel eve gelip sanki hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi yatağına uzandı. Biraz sonra da hanımı geldi, elbiselerini değişti ve usulca yatağına yatıp uyudu. Süleyman el-Cezûlî Hazretleri ertesi gece yine tetikteydi. Acaba bu olay sadece o geceye mi mahsustu, yoksa ondan sonraki gecelerde de tekerrür edecek miydi?.. Ertesi gece yine aynı saatte hanımı aynı şekilde kalktı. Abdestini aldı elbisesini giyindi ve bütün hazırlığını yaptıktan sonra evden çıktı. Dün gece ki gibi dışarıda onu iki tane aslan bekliyordu. Yine biri önde biri arkasında aslanlar hanımına refakat ederek sahile geldiler. Denizi yürüyerek geçip o küçük adacığa gitti. Orada bir müddet ibadetini yaptı ve tekrar sahile yürüyerek döndü. Aynı şekilde aslanların refakatinde evine geldi. Elbiselerini değiştirip, hiçbir şey olmamış gibi yatağına girdi. İmam el-Cezûlî üçüncü gece hanımını tekrar takip edip, yine aynı olaylar cereyan edince artık daha fazla dayanamadı ve hanımıyla konuştu. Meseleyi ona açıp, üç gecedir kendisini takip ettiğini, ondaki keramete vakıf olduğunu anlattı. Bu kerametin sırrını öğrenmek istedi. Bunun üzerine hanımı tebessüm ederek: "Efendi! Demek sırrıma vakıf oldunuz. Bu benim için birkaç günlük mesele değildir; ben senelerdir böyle yaparım. Bana böyle bir kerametin ihsan edilmesine gelince, bunun sebebi Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'a çok salâvat getirmektir." Süleyman el-Cezûlî Hazretleri günlerden beri kafasını meşgul eden soruya galiba cevap bulabilecekti. Hemen hanımına sordu: "Ey Hatun! Hangi salâvata devam etmekle bu keramete nail oldun?" Hanımı kocasının bu sorusuna cevap vermek istemedi. Fakat kocası ısrarla bunu açıklamasını isteyince dedi ki: "Efendi! Bunu söylemeye müsaade yok. Ama madem söylemem için çok ısrar ediyorsun, o hâlde bu gece istihare yapayım, eğer müsaade olursa, o zaman söylerim." dedi. O gece istihare yaptı. Ertesi sabah istihare neticesine göre kocasına durumu şöyle anlattı: "Bu salâvatı şerifeyi açıkça söylememe müsaade edilmedi. Lâkin şuna müsaade var ki, sen bütün salâvatı şerifeleri araştır ve bulduklarını bir kitapta cem et. Şayet benim okuduğum salâvatı şerife o kitapta mevcut ise söylerim." dedi. Bunun üzerine Süleyman el-Cezûlî Hazretleri araştırma yapmaya başladı. Ne kadar salâvatı şerife ile alâkalı eser varsa, gözden geçirdi. İnceledi, tetkiklerde bulundu. Bu işin ehli olan zatlara danıştı ve sonuç itibariyle bulduğu tüm salâvatı şerifeleri bir araya cem ederek, onu "Delâil-i Hayrât" ismiyle kitaplaştırdı. Bu kitabı gözden geçirmesi için hanımına sundu. Hanımı bu kitabı baştan sona okuduktan sonra eşine dedi ki: "Evet, benim okuduğum salâvatı şerifeye bir kaç yerde rastladım. Sen bunu okumaya devam et." dedi. İmam el-Cezûlî bunun üzerine o kitabı hem kendisi okudu hem de bütün Müslümanlara okumalarını tavsiye etti. İçinde pek çok salâvatı şerifenin bulunduğu bu "Delâil-i Hayrât" kitabı asırlardır okunmaktadır. Bu kitabı okuyan pek çok kimse maddî ve mânevî hastalıklarına şifa buldular ve ALLAH'ın lütfuna mazhar oldular.
Allahım "Bismillahirrahmanirrahim"in hakkı için, alemlere rahmet olarak gönderdiği zata ve bütün al ve ashabına ,Senin rahmetine ve onun hürmetine yaraşır bir şekilde salat ve selam et.(amin)
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: DELAİLU'L-HAYRAT

Mesaj gönderen der-ya »

simurg yazdı:

Salavat-ı şerife demek lafzen,kalben,manaen,ruhen ne kadar hassa ve kuvvemiz var ise
hepsiyle birden kuşatarak bir muhabbette eriyip
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri ile ebedi irtibat kurmak demek.

Sevmenin ötesinde kendime ait bildiğim en hususi duygum ile sahib çıkmam demek.

Varımı yok edip, yokluğumla bütün bir teslimiyyetim ile O'nda var olmayı seçmem demek.

İnşaallahürrahman Amin.

Yani bütün sihir ve hüner kalbimizde

Salavat-ı şerifeler can suyumuz ves selam.
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: DELAİLU'L-HAYRAT

Mesaj gönderen simurg »

"Bir mısra:

Ne zorluğu bir işte, olunca keremlilerle..."


İşte bu söz yine o "şahdamarımız" olan damarımıza dokunacak türden.

Yani anladığımı düşünerek,hayran kaldığım sözlerden.
Ki;her zaman sözler yaşatır kalbimi.
Ve her resim dahi sözlü bir hikayeye dönüşürse kalbimde sevilir.

Yine tam terside mümkün elbette,
bir söz küstürür,kabuklarımı kalınlaştırır.
Bir söz hayat damarlarımı kesmiş gibi canımdan bezdirir.
Yada İlah-i nefha O AN,ilk defa canıma üfürülmüş gibi üfürülür de ruhuma,
kalbime kulaklarımdan taşınan bu mucizevi tılsım ile, İlahi bir melodinin ritminde hayata tutunurum.

İnsan benliği sözlerden anlamakta.
Başka da hiç bir şey benliklerimizi BİZ denizine taşımamakta.

Zaten Kelamullah, sözün ustalıkla sanatsallaştığı zamanı bekleyerek Mekke ahalisini kendinden geçirmedi mi?
Evvelce her kavim de kendi ustalıkta zirveleştiği alandan Kelamullah'a mazhar olmuştular zaten.

Bu Hayretin, yerine hiç bir şey konulamayacak OL-AN'a yönelmesi,
Hiç bir şekilde üzerine çıkılamayacak OL-AN'da Mükemmelliği seyredebilmesi için,
insanoğluna adilce ikram edilmiş bir Nimet-i İlahi oluyor bu durumda.

Sonsuz şükürler olsun Ya Rabbel Alemin.

"Kerimlerle alış-veriş yapmak kolaydır.
Çünkü O'nlar daima kazandırmak için pazara çıkarlar" Mesnevi-i Manevi'den alıntıdır bu cümle.

Kerimlerin Kerim'i "El-Kerim Celle Celaluhu" OL-AN Rabbi Tealamızdır hiç şüphesiz,
ve bütün Esma-i İlahiyenin tam ve mükemmel halde tecelli etmiş olduğu
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri' de Kerim'lik sıfatı ile sıfatlanmış OL-AN Nebi-i mürselindir.

Biz Ümmet-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) olarak her alış-verişimizde daima kazançta ve kar'dayız demektir bu.
Çünkü Kerim OL-AN'lar daima kazandırmak için VAR'lar.
Sonsuz şükürler olsun Rabbimize.

Yeter ki, BİZ alış-veriş te olmaya razı ve gönüllü olalım.
Samimi-Sadık-Sabırlı bir şekilde, Selamet bulmak arzusu ve niyetinde olalım, inşaallah.
Aslında Biz'im verecek tek şeyimizde zaten bundan ibaret.
Gönlümüzün samimi,sadık,sabır içerisindeki Teslimiyyetinden başka sermayemiz yok.

Yok'umuzu VAR'a çevirmek için daima Muhabbet ile Ümmetine İrşad halinde OL-AN Resul-i Kibriya sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerine,
Samimi,Sadık,Sabırlı, Selamet içerisindeki Ehl-i Beyt-i Kiram
ve Sahabe-i güzin Hazretleri Efendilerimize,
Cümle Veliyullah ve Hakk Er'lerine,Hakk Dost'larına Es-Selam İsm-i Şerifinin Tamm manası ile Selam OL-sun inşaallah.

Yüzümüzün pisine pasına bakılmasında,
pazarda eliboş ve ziyanda kalanlardan olmayalım inşaallah.

Alış-verişimiz Hakk adına ve Rızaullah için olsun daima.
İnşaallah ve sonsuz Amin Ya Rabbelalemin.
Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve barik ve sellim.
Resim
Cevapla

“Peygamber Efendimiz (S.A.V)” sayfasına dön