Bir gönlümüz Medinede
- alemgir1888
- Üye
- Mesajlar: 40
- Kayıt: 26 Nis 2009, 02:00
Bir gönlümüz Medinede
Bir Gönlümüz Medinede
Çöl ağaçsız sarı eğri büğrü boş bir umman
Bakarız severek aklımıza getirerek
Ahir zamanda da ayaklarını kumlarda gezindiği
Tozu arar gözlerimiz Efendim(S.A.V).
İsmini duyduğumuzda içimizde sızı aklımız gelirsin.
Salatü selam getirmeden önce
Oturuşumuzu düzeltiriz silkeleniriz
Yanımızda biliriz edebimizi unutmadık Efendim(S.A.V).
Anamız babamız sana feda olsun.
Dünyada aradı gözlerimiz mahzun.
Anarken yanarız ağlarız yetim kaldığımıza.
Ümmetin olarak bizi de kabul et Efendim(S.A.V).
Senin(S.A.V) örnek alarak büyüyen ümmetin var.
Ahir zamanda garipliği sevenler var.
Görmeden sevdik akıtırız göz yaşı anarız.
Medine resmini en üst köşede asarız Efendim(S.A.V).
Sana(S.A.V) aşık olması gerekir görmek isteyenin.
Yanması özlemsi sevmesi anbe an anması.
Gece gündüz sünnetini yaşatması.
Biz görmedik ama rüyasında görenlerde var Efendim(S.A.V).
Yetimleri görünce irkilir vücudumuz.
Çocuğu görünce okşarız, öperiz ,saçını koklarız.
Çocuk kokusu cennetten gelir deyişin aklımıza gelir.
Örnek almaya çalışanlar var Efendim(S.A.V).
Veysel Karninin sevgisi gibi olmasa .
Sahiplendik seni güzel peygamberim.
Ahir zaman yaşamak anmak ne güzel seni.
Alemgirde utanarak sevdi Seni Efendim(S.A.V).
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1119
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
Allahümme salli âlâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve resûlüke ve nebîyyül-ümmîyyi ve âlâ âlihi ve ehl-i beytihi ve ashabihi! Ve ümmetihi Ya Rabbül âlemin!..
Amin Ya Latif, Ya Kerim, Ya Rahim, Ya Rahman, Ya Hannan, Ya Mennan, Ya Deyyan, Ya Furkan, Ya Sultan Ya Allah
Yüreğinize selâmet
Ellerinize sağlık dilerim..
Büyük bir zevkle okuduk..
Allah razı olsun cankardeşimiz..
Nur-u mîm Dolsun gönlün...
Amin Ya Latif, Ya Kerim, Ya Rahim, Ya Rahman, Ya Hannan, Ya Mennan, Ya Deyyan, Ya Furkan, Ya Sultan Ya Allah
Yüreğinize selâmet
Ellerinize sağlık dilerim..
Büyük bir zevkle okuduk..
Allah razı olsun cankardeşimiz..
Nur-u mîm Dolsun gönlün...
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12887
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
.
Allahümme salli âlâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve resûlüke ve nebîyyül-ümmîyyi ve âlâ âlihi ve ehl-i beytihi ve ashabihi!
Ve ümmetihi Ya Rabbül âlemin!..
ZEVK 477
Kerbelâ Çölüdür SîNem, sensiz İrem Bağı, FizAN
Bir nefeslik saltanattır, Akıl-Fikir-Mantık-İz'AN
Dinle Dostum duyduğun ses, sevdâ süzgecinden geçen
Elestten AŞKa ÇAĞRIdır, MEDİNE Usülü EzAN...
15.04.1989 05:16 Shr.
Fizan : Osmanlı devletinde sürgün yeri olan Libya'da bir bölge ve şehir.
İzan : İzan. Basiret. Anlayış. Teslim olup itaat etmek. Akıl. Zekâ. İnanç. İdrak. Bilmek.
ZEVK 478
Taa ezelden sever RABBım, SîNe saf-alnı pakları
Tohuma aNAdır çiçek, köke bağlar yaprakları
Muhabbetin Menbağında, gidelim Çile Çağına
Sevdâ yağmuruna gebe, MEDİNEnin Sokakları...
15.04.1989 05:31 Shr.
Allahümme salli âlâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve resûlüke ve nebîyyül-ümmîyyi ve âlâ âlihi ve ehl-i beytihi ve ashabihi!
Ve ümmetihi Ya Rabbül âlemin!..
ZEVK 477
Kerbelâ Çölüdür SîNem, sensiz İrem Bağı, FizAN
Bir nefeslik saltanattır, Akıl-Fikir-Mantık-İz'AN
Dinle Dostum duyduğun ses, sevdâ süzgecinden geçen
Elestten AŞKa ÇAĞRIdır, MEDİNE Usülü EzAN...
15.04.1989 05:16 Shr.
Fizan : Osmanlı devletinde sürgün yeri olan Libya'da bir bölge ve şehir.
İzan : İzan. Basiret. Anlayış. Teslim olup itaat etmek. Akıl. Zekâ. İnanç. İdrak. Bilmek.
ZEVK 478
Taa ezelden sever RABBım, SîNe saf-alnı pakları
Tohuma aNAdır çiçek, köke bağlar yaprakları
Muhabbetin Menbağında, gidelim Çile Çağına
Sevdâ yağmuruna gebe, MEDİNEnin Sokakları...
15.04.1989 05:31 Shr.
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
HEPİMİZ BİR FİDANIN GÜLLER AÇAN DALLARIYIZ
MUHAMMEDİNUR ŞEHRİNİN NURLAR SAÇAN YOLLARIYIZ
MEDİNEDE RESUL, MEKKEDE KABE NE GÜZEL YERLER,
HER BİRİMİZ KALBİ BEYTULLAH, RAHMAN IN KULLARIYIZ...
MUHAMMEDİNURLA NURLANAN GÖNÜLLERE
ALLAH CC RAHMET YAĞDIRSIN, EBEDEN VE DAİMA
MUHAMMED MUSTAFA SAV YÜZÜ SUYU HÜRMETİNE.......
AMİN! AMİN!
- alemgir1888
- Üye
- Mesajlar: 40
- Kayıt: 26 Nis 2009, 02:00
Amin. Amin. Amin.hayy-dost yazdı:
HEPİMİZ BİR FİDANIN GÜLLER AÇAN DALLARIYIZ
MUHAMMEDİNUR ŞEHRİNİN NURLAR SAÇAN YOLLARIYIZ
MEDİNEDE RESUL, MEKKEDE KABE NE GÜZEL YERLER,
HER BİRİMİZ KALBİ BEYTULLAH, RAHMAN IN KULLARIYIZ...
MUHAMMEDİNURLA NURLANAN GÖNÜLLERE
ALLAH CC RAHMET YAĞDIRSIN, EBEDEN VE DAİMA
MUHAMMED MUSTAFA SAV YÜZÜ SUYU HÜRMETİNE.......
AMİN! AMİN!
Allah Razı olsun sevinidirdiniz beni.
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
DİLİMİZ GÖNÜL DİLİ, HALİMİZ DERVİŞ HÂLİ
MURADIMIZ HAKK RIZASI RIZASINDA HAKK CEMÂLİ
BAKMAYIN ŞİMDİ HAM OLSAK DA BU YOLDA
SABIR VE SEBATLA BULURUZ BİR GÜN HAKK KEMÂLİ
SEN ALLAH A (CC) ÂŞIKSAN KULLARI DA SENİ SEVİYORDUR
YÜZÜNÜ GÜNEŞE DÖNEN AY ÇİÇEKLERİ GİBİ DAİM HUZURDA DUR
ÜMİT EDEN BİR GÜN NE UMUYORSA MUTLAKA ONU BULUR
BİLİYORSUNUZ SABIRLA KORUKLAR ÜZÜM OLUR
ÂŞIK O Kİ KOVULSA DA GİTMEZ MÂŞUK KAPISINDAN ASLA
ÂŞIĞIN AKLI BAŞINDA DEĞİLKİ GURURU OLSUN, İŞİ OLMAZ YASLA
NEFSİ İÇİN SEVENLER HÜSRANDADIR SONUÇ HAYAL KIRIKLIĞI
HAKK İÇİN SEVENLERİN YEDİ KAT GÖĞE GİDER HIÇKIRIĞI
ALLAH İÇİN DOSTLUK VE SEVGİ HAKK KATINDAN BESLENİR
ALLAH ÂŞIKLARINA ''LEBBEYK!'' DİYE LÜB'ÜL- LÜB'DEN SESLENİR
GÜLİZAR ANNEDEN GÖNÜL DOLUSU SEVGİLER
VE MUHAMMEDİ MUHABBETLER
MUHAMMEDİNUR MEFTUNLARINA...VE HİZMETİN KITMİRİNE......
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12887
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
Ne MERVE ne SAFA Kalmış
Beton Dökülmüş Kıtmirim!
SAY etmek sanki Masalmış
SAFA Sökülmüş Kıtmirim!
HIRsızlar SIRRını Çalmış!
MERVE Öksüz SAFA Yetim!
ÇÖLe Çökülmüş Kıtmirim!..
HaCERR in Lebbeyk! demesi
Göklerden BİZe BAKmakta!
SaFa ve MeRVe MeMesi
RaHMaNür-RaHîM AKmakta!
İSMâiLin ZeMZeMesi
İÇtikçe İÇiM YAKmakta!
DEVR-ÂN Devrin DeM-DeM-esi!..
Beynimde Şimşek ÇAKmakta!...
ZEVK 625
Doğum-Ölüm İşte Ömür! Yedi Sayda Yedi Mevsim!
HAKKa Çırılçıplak Yürü! Gömlek-Gömlek Soyun Nefsim!
HaCERR Gibi Üretken Ol! İsmailde HAYYı Yaşa!
İsim-Cisim-Resim-Sûret! Sîrette SIRR, Sayha Sesim!..
07.02.1990 14:41
Mekke. Umre haccı.
Say: Hac veya Umre'de Safâ ile Merve arasında usulüne göre yedi defa gelip gitmektir. Nefsin Seyr ü Süluku..
Sayha: (C.: Siyâh) Çağırış. Çığlık. Feryad. Nâra. Azab, eziyet.
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12887
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
ZEVK 626
Gönül Dağı Yüce Gerek, Gar-ı Âşıkan BULuna
Çıkması Zor-İnmesi Zor, Bir Çile Bin Bir OLuna
Her Zerresin Öp İhvâni, Ahmedin Ayak İZini (sav)
Nasib Eylesin Rabbımız Âşık Olan Her KULuna
08.02.1990 08:51
Mekke. Hıra Dağı.
Gar-ı âşıkan : Mağara tutkunları, âşıkları.
Ahmed : Daha çok hamdeden. Çok övülmeğe ve medhedilmeğe lâyık. Çok sevilen. Beğenilmiş. Hz. Peygamber'in (A.S.M.) bir ismi.
- alemgir1888
- Üye
- Mesajlar: 40
- Kayıt: 26 Nis 2009, 02:00
kulihvani yazdı:
ZEVK 626
Gönül Dağı Yüce Gerek, Gar-ı Âşıkan BULuna
Çıkması Zor-İnmesi Zor, Bir Çile Bin Bir OLuna
Her Zerresin Öp İhvâni, Ahmedin Ayak İZini (sav)
Nasib Eylesin Rabbımız Âşık Olan Her KULuna
08.02.1990 08:51
Mekke. Hıra Dağı.
Gar-ı âşıkan : Mağara tutkunları, âşıkları.
Ahmed : Daha çok hamdeden. Çok övülmeğe ve medhedilmeğe lâyık. Çok sevilen. Beğenilmiş. Hz. Peygamber'in (A.S.M.) bir ismi.
Allah razı olsun Nasip eylesin Rabbiimiz aşık olan her kuluna .
Güzel Rabbimiz hayırlıysa bizim için bizlere nasip etsin.
- MİRAC
- Yeni Üye
- Mesajlar: 14
- Kayıt: 09 Ağu 2009, 02:00
- gullale
- Özel Üye
- Mesajlar: 1362
- Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00
Gönlümün bir yanı Mekke bir yanı Medîne...
Mekke'nin baht GÜNEŞi, doğmuştu serinlikle, selâmetle bir sabah...
Sessiz, sâkin, dinginlikle... Kıvâmını bulduğunda öğleye doğru tüm ışığını ve ısısını kalblere sundu. Mağaranın karanlığına alışmış gözler kamaştı, tenler yandı. Bu GÜNEŞi istemiyoruz dediler biz mutluyduk derin karanlıklarda... Bu ışık bizi yakmakta ve kör etmekte. Göremiyoruz varı-yoğu, herşey farklılaştı, gölgesiz karanlıkta yaşayıp gidiyorduk "düzen" içinde... Az'ı baktı ve az'ı döndü GÜNEŞ'e gönülden. Silindi karanlığın isi pası az'ın kalblerinden. GÜNEŞ'in aydınlığıyla başkalaştı âlem az'a... Çok, tepinmeye başladı ve tepmeye... Murad hâsıl olacaktı ya... Medîne 'de GÜNEŞ ikindiye varacaktı ya... Mekke semâlarından Medîne semâsına kaydı GÜNEŞ öyle mahzûn öyle kederli öyle yürek dağlayan... Yalnız, hüzünlü KALB 'te az sayıda buruk sevdâlı kalbler ile... GÜNEŞ i tâkip eden bir GÜNEBAKAN vardı yanında, bir de ŞEMS kaldı ardında, yatakta...
İkindi GÜNEŞi batana değin şefkâtle sardı Medîne'yi...
GÜNEŞ'in Vedâsı Mekke'de... çoklar azalmış, azlar çoğalmış idiler.... İllâ ki hep "az"lar GÜNEŞ'e bakabildiler...
GÜNEŞ battı gece göründü, gözler korkulu ve ürkek AY 'ı aramakta ondan beri semâda... Mekke'de doğan GÜNEŞ'in Nûru AY'dan kucaklar geceleri... Geceler Mekke geceler Medîne oldu az'lara şimdi...
Mekke'nin baht GÜNEŞi, doğmuştu serinlikle, selâmetle bir sabah...
Sessiz, sâkin, dinginlikle... Kıvâmını bulduğunda öğleye doğru tüm ışığını ve ısısını kalblere sundu. Mağaranın karanlığına alışmış gözler kamaştı, tenler yandı. Bu GÜNEŞi istemiyoruz dediler biz mutluyduk derin karanlıklarda... Bu ışık bizi yakmakta ve kör etmekte. Göremiyoruz varı-yoğu, herşey farklılaştı, gölgesiz karanlıkta yaşayıp gidiyorduk "düzen" içinde... Az'ı baktı ve az'ı döndü GÜNEŞ'e gönülden. Silindi karanlığın isi pası az'ın kalblerinden. GÜNEŞ'in aydınlığıyla başkalaştı âlem az'a... Çok, tepinmeye başladı ve tepmeye... Murad hâsıl olacaktı ya... Medîne 'de GÜNEŞ ikindiye varacaktı ya... Mekke semâlarından Medîne semâsına kaydı GÜNEŞ öyle mahzûn öyle kederli öyle yürek dağlayan... Yalnız, hüzünlü KALB 'te az sayıda buruk sevdâlı kalbler ile... GÜNEŞ i tâkip eden bir GÜNEBAKAN vardı yanında, bir de ŞEMS kaldı ardında, yatakta...
İkindi GÜNEŞi batana değin şefkâtle sardı Medîne'yi...
GÜNEŞ'in Vedâsı Mekke'de... çoklar azalmış, azlar çoğalmış idiler.... İllâ ki hep "az"lar GÜNEŞ'e bakabildiler...
GÜNEŞ battı gece göründü, gözler korkulu ve ürkek AY 'ı aramakta ondan beri semâda... Mekke'de doğan GÜNEŞ'in Nûru AY'dan kucaklar geceleri... Geceler Mekke geceler Medîne oldu az'lara şimdi...
- Tahiri
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 09 May 2007, 02:00
- gulgoncaa
- Aktif Üye
- Mesajlar: 182
- Kayıt: 12 May 2008, 02:00
- gulgoncaa
- Aktif Üye
- Mesajlar: 182
- Kayıt: 12 May 2008, 02:00
- gulgoncaa
- Aktif Üye
- Mesajlar: 182
- Kayıt: 12 May 2008, 02:00
ZEVK 498
Uçur deli gönlümü Dost, kondur burcuna Kâbeyin
Ziyaret ettim, etmedi... bakmam borcuna Kâbeyin
Dönder ebedin ezele, yaşasın aşkın İhvânim
Göz yaşımdan İbrahimin karsın harcını Kâbeyin...
17.04.1989 09:06 Shr.
Burç : Muayyen bir şekil ve sûrete benzeyen sâbit yıldız kümesi. * Tek hisar kule, kale çıkıntısı. * Dünyaya göre güneşin döndüğü yerin onikide bir kadarı.
Uçur deli gönlümü Dost, kondur burcuna Kâbeyin
Ziyaret ettim, etmedi... bakmam borcuna Kâbeyin
Dönder ebedin ezele, yaşasın aşkın İhvânim
Göz yaşımdan İbrahimin karsın harcını Kâbeyin...
17.04.1989 09:06 Shr.
Burç : Muayyen bir şekil ve sûrete benzeyen sâbit yıldız kümesi. * Tek hisar kule, kale çıkıntısı. * Dünyaya göre güneşin döndüğü yerin onikide bir kadarı.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/gulgonca.jpg[/img]
- Hakan
- Moderatör
- Mesajlar: 4966
- Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00
Ay doğdu üzerlerine veda tepelerinden...
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Küba mevkiinde birkaç gün kaldı. Bu esnada, Küba mescidi yapıldı. Hazreti Ali'de, Mekke'de yapması gereken işleri yapmiş, Peygamber efendimize Küba'da yetişmişti.
Efendimiz Küba'dan hareket edeceğini söyleyince, ahali buna çok üzüldü. Küba'ya yerleşmesini rica ettiler. Evlerinde kaldığı Amr oğulları toplanarak:
Ya Resulullah! Bizden bezdiğin için mi yoksa daha hayırlı bir yere gitmek için yanımızdan ayrılıyorsun?
Resulullah:
Te'küllülkurâ kariyesıne gitmekliğim, bana emr olundu.(1) buyurdular.
* * *
Hazreti Ali Küba'ya gelip Efendimizle buluştu... Ali'ye istirahat edebileceği bir yer gösterildi. Ali'nin kaldığı yer, bir kadına aitti. Gecenin ilerleyen saatlerinde evin kapısını çaldılar. Ali kapının çalınması ile uyandı, eli kılıcında beklemeye başladı.
Ev sahibi kadın, kapıyı açtı, gelen adamla kısa bir konuşmadan sonra, adam kadına bir şeyle vererek çekip gitti. Bir sonraki gece yine aynı saatte kapı çalındı, bir önceki gece olanlar oldu.
Hazreti Ali bu defa sabah olunca merak içinde kadına sordu:
Ey Allah'ın kulu! İki gecedir bir olaya şahit oluyorum. Bir adam gelip kapını çalıyor, sen adamı karşılıyor, sana bir şeyler veriyor, sonrada çekip gidiyor. Sen mümin bir kadınsın, üstüne üstlük birde koçan yok. Hareketlerine dikkat etsen iyi olur. Kadın:
Gece gelen, Sehl Bin Huneyf'tır. Benim kimsesiz olduğumu bilir. Her gece kavminin taptığı putlardan bir tanesini kırıp parçalayarak bana getirir. Bende odun parçacıklarını ısınmada kullanırım,(2)der.
* * *
Bir rivayette Peygamberimizin Küba'da geçirdiği son günlerde, birileri tarafından rahatsız edildi. Küba'daki Amr bin Avf oğullarından bir takım edepsiz insanlar geceleyin Efendimizin kaldığı evi taşlamaya başladılar. Bu hadisenin cereyan etmesinden sonra Efendimiz Medine'ye hareket emrini verdi. Hazırlıklar yapılırken dedesi Abdulmuttalıp'ın dayıları olan Neccar oğullarına haber göndererek, Medine'ye güvenlik içinde girebilmek için onlardan yardım istendi.
Neccar oğulları silahlanıp, Resulullah'ın etrafını sardılar. Neccar oğullarının lideri:
Emniyetiniz alınmıştır. Güven içinde develerinize binip, yola çıkabiliriz, dedi.
Küba'dan Cuma günü yola çıkıldı. Aynı günün gecesi, yanı Rebiülevvel ayının on ikinci gününün gecesinde Medine'ye girdiler.
Medine ayaktadır. Sevinç çığlıkları Medine semalarında dalgalanmaktadır. Yaşlısı genci, kadını çocuğu, herkesin dilinden şu mısralar dökülmektedir.
"Veda yokuşunda doğdu dolunay bize.
Allah'a yalvaran oldukça, şükretmek gerekir mesut halimize,
Ey bize gönderilen yüce peygamber, sen,
İtaat etmemiz gereken bir emirle geldin bize."(3)
* * *
Efendimizin devesi Kasvâ Medine sokaklarında ilerlemektedir. Yol kenarlarını dolduran kalabalıktan sesler yükselir:
Ya Resulullah bize buyurun!
Bir başkası:
Ya Resulullah! Kalacağınız yeri önceden hazırladım.
Efendimiz davetleri tebessümle karşılıyor ve onlara şöyle diyordu:
Hayra erin, deveme yol verin, ona nereye gideceği emrolunmuştur.
Deve, Ebû Eyyûb elEnsârî'nin evinin önüne geldiğinde, evin tam karşısında Neccar oğullarından iki yetim çocuğa ait olan boş arzının üzerinde çöktü. Resulullah:
İnşallah konak yerimiz buradır, buyurdular.(4)
Bu duruma birçokları üzülmüş, sadece Ebû Eyyûb elEnsârî sevinmişti. Çok üzülenlerden biride Cebbar bin Sarh'tır. Sarh deveyi tekrar hareket ettirmek için, ayağı ile ona vurur. Bunu gören Ebû Eyyûb elEnsârî:
Ey Cebbar! Sen benim evimin önünden kaldırmak için ona vurdun. Resulullah'ı hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, İslamiyet mani olmasaydı sana kılıçla vururdum.(5)
* * *
Devenin ilk çöktüğü yer Neccar oğullarından iki yetim çocuğun arazisiydi. Bu araziyi hurma kurutmak için kullanıyorlardı. Yetim çocuklar Muaz bin Afra'nın gözetimi altında bulunuyorlardı. Resulullah deveden aşağı inmedi, ancak yularını serbest bıraktı. Deve tekrar hareketlendi, kısa mesafe ilerledi ve tekrar durdu. Arkaya dönerek baktı ve ilk çöktüğü yere dönüp geldi ve tekrar çöktü. Bir daha da hareket etmedi. Yorgundu, boynunu ve göğsünü yere koydu.(6) Efendimiz deveden indi, boş arazı hakkında bilgi aldı.
Hicretten önce, Mus'an'ın Medine'de İslam'ı anlattığı günlerde, Es'ad bin Zürâre bu arsayı zaman zaman namazgâh olarak kullanıyordu. Resulullah devenin çöktüğü arazı üzerine mescit yapacağını bildirdi. Çocuklara arsanın satın alınacağı haberi ulaşınca, onlar:
Biz burayı Allah için hibe ediyoruz, dediler.
Peygamber Efendimiz onların hibesini kabul etmedi. Ücret karşılında almaya karar verdi.(7) Bir rivayette Efendimiz yetim çocukların arazisine on dinar ödedi.(8)
Peygamber Efendimiz çevresinde ki insanlarla sohbet ederken, Ebû Eyyûb elEnsârî'da O'nun eşyaları evine taşıdı.
* * *
Efendimizin kalacağı yer belli olmuştu. Ebû Eyyûb elEnsârî'nin evi.
Ebû Eyyüb'un evine doğru ilerlerken, karşı tarafta ikamet etmekte olan Neccar oğullarının kızları sevinçten şarkı söylemeye başlar. Kızlar şu beyti okuyorlardı:
"Neccar oğulları oymağının kızlarıyız biz.
Ne hoştur, komşuluğu Muhammed'in!"
Bu mısraları duyan Efendimiz:
Beni seviyor musunuz? Diye sordu.
Onlar da:
Evet, Ya Resulullah! Dediler.
Bunun üzerine Efendimiz:
Allah bilir ki, kablım sizin sevginizle doldu, buyurdu.(9)
* * *
Resulullah'ın Medine'ye gelişinden rahatsız olanlarda vardı. Böyle bir hadiseyi birkaç yıl sonra Resulullah'a zevce olma şerefine erecek olan Hazreti Safiye Radıyallahu Anha'dan dinleyelim.
"Ben babama çocuklarının en sevgisiydim. Amcam, Ebû Yâsir'da beni çok severdi. Resulullah'ın Medine'ye doğru gelmekte olduğu, birkaç gündür Küba'da dinlenmekte olduğu haberi bize ulaşınca babam Huyey bin Ahtab ile amcam Ebu Yâsir bin Ahtab sabahın erken saatlerine onu görmek için evden ayrıldılar.
Güneş batıncaya kadar dönmediler.
Akşamın karanlığından yorgun, isteksiz, moralsiz perişan bir halde çıkageldiler. Ben her zaman yaptığımı yaptım ve onları sevinç ve neşe içinde karşıladım.
İkisi de bana bakmadı bile. Moralleri çok bozuktu, kedere bürünmüşlerdi.
Oturup kendi aralarında konuşmaya başladılar, bende onlara kulak misafiri oldum.
Amcam Ebû Yâsir, babama sordu:
O, gerçekten beklenen mıdır?
Babam:
Evet, vallahı odur, dedi.
Amcam:
O'nu iyice tanıyabildin mi? Bize ulaşan vasıfları onun üzerinde iyice görebildin mi? dedi.
Babam:
Evet, dedi.
Amcam.
Peki, ona karşı kalbinde nasıl bir duygu var? dedi.
Babam:
Vallahı, o sağ oldukça ona düşmanlık edeceğim, dedi.
Dedikleri gibide yaptılar. Yahudilerin içinde Araplara karşı en kıskanç, kın ve nefretle davranan Huyey bin Ahtab ve kardeşi Ebû Yâsir bin Ahtab'tı.
Bu iki Yahudi, ömürlerini Müslümanlara kin ve nefretle geçirdiler. Müslümanları dinlerinden döndürmek, onlara tuzak kurmak, aralarında fitne çıkarmak için her yola başvurdular. Allah Teala onlar hakkında şu ayeti kerimeyi inzal buyurdu:
"Ehli kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir."(10)
* * *
Bundan sonrasını Resulullah Sallalahu Aleyhi ve Sellem'ın misafir kalacağı evin sahibinden dinleyelim. Ebû Eyyûb elEnsârî anlatıyor:
"Benim evim iki katlı idi. Resulullah benim evime geldiği zaman alt kata yerleşti. Bende Ümmü Eyyûb ile üst katta kalacaktık. Bu durum beni ve hanımımı rahatsız etti. Resûlullah'a dedim ki:
Ya Resûlullah! Anam babam sana feda olsun, senin üstünde olmamdan ve senin de bizim altımızda olmandan sıkıntı duyuyoruz. Bu durum bize çok ağır geliyor. Sen üst katta kal, bizde altta kalalım.
Resulullah:
Ey Ebû Eyyûb! Bize ve bizim etrafımızdakilere en iyisi evin alt katında kalmamızdır, buyurdular.
* * *
Ebû Eyyûb elEnsârî anlatıyor:
"Bir gece, içi su dolu kovamız kırıldı. Resulullah'ı rahatsız edecek diye o kadar korktuk ki; elimizdeki tek kadife örtü ile suyu temizledik. Resulullah'ın üzerine bir damla suyun düşerde, o bundan rahatsız olur düşüncesi içindeydik.
Eşim Resûlullah'a yemek hazırlıyor, bende götürüyordum. Yemeklerden artan kısmını tekrar geri getiriyordum. Yemeğin artığını görünce, seviniyor bu durum bize bereket ve uğur getireceğine inanıyorduk. Yine bir akşam hanımımın hazırladığı yemeği O'na götürdüm. Sonrada boşalan kapları almak için gittiğimde, yemeklere hiç dokunulmadığını gördüm. Endişe ve korku ile sordum:
Ya Resulullah! Anam babam size feda olsun. Yemeğe hiç dokunmamışsınız, bir şey mi oldu?
Resulullah:
Ben onda o bitkinin kokusunu buldum, ben münacat eden bir kişiyim. Siz onu yiyebilirsiniz, buyurdu.
Biz o yemeği yedik ve bundan sonra artık o bitkiden yemek yapmadık."(11)
Yemekte bahsi geçen bitti, sarımsak ve soğandı. Her ikisi de ağız kokusuna sebebiyet veriyordu. Resûlullah "ben münacat" ederken, melekler kokudan rahatsız olurlar diye ondan uzak durdu.
* * *
Medine şehri artık Resulullah ile anılmaktadır.
Medine'nin o günkü sosyal ve kültürel yapısına kısaca değinelim. Resulullah'ın Medine'ye geldiği tarihte, şehrin nüfusu on bin çıvarında olduğu rivayet edilmiştir. O günün şartlarında, Arap yarımadasında on bin nüfusa sahip şehirler çok fazla değildi.
Medine Nüfusu'nun önemli bir kısmı Yahudilerden meydana geliyordu. Hıristiyanlar ise oldukça azınlıktaydı. Nüfusun geri kalan kısmını Araplar oluşturuyordu. Araplar iki kabilede toplanmıştı, biri Evs diğeri de Hazreç'ti.
Kalabalık Yahudi nüfusuda üç kabileye bölünmüştü. Bunlar, beni Kaynuka, Beni Kurayza ve Beni Nadr'dı.
* * *
Resulullah üzerindeki yorgunluğu attıktan sonra ilk iş olarak Mescit'in yapımına başladı. Mescit inşa edilecek arazının içinde dikenli ağaçlar, hurma ağaçları ve müşriklere ait eski mezarlar vardı. Arazı önce ağaçlardan temizlendi. Sonra müşriklerin mezarları tek tek açıldı, kemikler çıkarıldı ve başka bir yere kazılan mezarlara nakledildi.
Temizlenen arazının içinde bir tarafı 100 zira, diğer tarafı da 100 zira olarak kare şeklinde bir yer hazırlandı. Bir ziranın 68 santim olduğundan hareket edersek, 68 metreye, 68 metre ebadında, yaklaşık 460 metre kareden oluşan bir mescit'in yapılmış olduğunu anlıyoruz.
Mescit'in duvarlarını kerpiçten yaptılar. Resulullah mescit'in yapımında bizzat bulundu, ashabı ile birlikte taş taşıdırlar. Mescit'in kıblesini Mescitı Aksa'ya istikametinde yaptılar. Mescit'in direklerini hurma ağaçlarının gövdelerinden, tavanını da hurma ağaçlarının dallarından yaptılar. Ashap dedi ki:
Ya Resulullah! Mescidin üzerine güzelce bir tavan yapalım.
Resulullah:
Musa'nın gölgeliği gibi bir gölgelik kâfi gelir. İşimiz çok acildir, buyurdular.
Mescit'in tabanına gelince, kum ve çakıl taşı ile döşendi.(12)
sünnete ittiba
salih karabeyoğlu
Dipnotlar:
1M. Asım Köksal, "İslâm Tarihi", Şamil Yayınları, İstanbul 1987, c. 8, s. 16
2Teberi Tarihi; cilt 2, sh.294
3Salih Suruç, Peygamberimizin Hayatı, Feza Gazetecilik AŞ. İstanbul 1999, cilt, 1, sh.316
4Prof.Dr. M.Said Ramazan elBûti, Fıkhussiyre, İslam Edebiyat Yayınları, Çev, Ali Nar, İstanbul 2002, sh.184
5Salih Suruç, Peygamberimizin Hayatı, Feza Gazeteçilik AŞ. İstanbul 1999, cilt, 1, sh.317
6İbni Hişam, İslam Tarihi, Kahraman Yayınları, Ter; Hasan Ege, İstanbul 1985, cilt, 2, sh.164
7Buhari;4/258
8Prof.Dr. M.Said Ramazan elBûti, Fıkhussiyre, İslam Edebiyat Yayınları, Çev, Ali Nar, İstanbul 2002, sh.197
9Prof.Dr. M.Said Ramazan elBûti, Fıkhussiyre, İslam Edebiyat Yayınları, Çev, Ali Nar, İstanbul 2002, sh.197
10Bakara Süresi; 109
11 İbni Hişam, İslam Tarihi, Kahraman Yayınları, Ter; Hasan Ege, İstanbul 1985, cilt, 2, sh.168
12 Prof.Dr. M.Said Ramazan elBûti, Fıkhussiyre, İslam Edebiyat Yayınları, Çev, Ali Nar, İstanbul 2002, sh.198
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Küba mevkiinde birkaç gün kaldı. Bu esnada, Küba mescidi yapıldı. Hazreti Ali'de, Mekke'de yapması gereken işleri yapmiş, Peygamber efendimize Küba'da yetişmişti.
Efendimiz Küba'dan hareket edeceğini söyleyince, ahali buna çok üzüldü. Küba'ya yerleşmesini rica ettiler. Evlerinde kaldığı Amr oğulları toplanarak:
Ya Resulullah! Bizden bezdiğin için mi yoksa daha hayırlı bir yere gitmek için yanımızdan ayrılıyorsun?
Resulullah:
Te'küllülkurâ kariyesıne gitmekliğim, bana emr olundu.(1) buyurdular.
* * *
Hazreti Ali Küba'ya gelip Efendimizle buluştu... Ali'ye istirahat edebileceği bir yer gösterildi. Ali'nin kaldığı yer, bir kadına aitti. Gecenin ilerleyen saatlerinde evin kapısını çaldılar. Ali kapının çalınması ile uyandı, eli kılıcında beklemeye başladı.
Ev sahibi kadın, kapıyı açtı, gelen adamla kısa bir konuşmadan sonra, adam kadına bir şeyle vererek çekip gitti. Bir sonraki gece yine aynı saatte kapı çalındı, bir önceki gece olanlar oldu.
Hazreti Ali bu defa sabah olunca merak içinde kadına sordu:
Ey Allah'ın kulu! İki gecedir bir olaya şahit oluyorum. Bir adam gelip kapını çalıyor, sen adamı karşılıyor, sana bir şeyler veriyor, sonrada çekip gidiyor. Sen mümin bir kadınsın, üstüne üstlük birde koçan yok. Hareketlerine dikkat etsen iyi olur. Kadın:
Gece gelen, Sehl Bin Huneyf'tır. Benim kimsesiz olduğumu bilir. Her gece kavminin taptığı putlardan bir tanesini kırıp parçalayarak bana getirir. Bende odun parçacıklarını ısınmada kullanırım,(2)der.
* * *
Bir rivayette Peygamberimizin Küba'da geçirdiği son günlerde, birileri tarafından rahatsız edildi. Küba'daki Amr bin Avf oğullarından bir takım edepsiz insanlar geceleyin Efendimizin kaldığı evi taşlamaya başladılar. Bu hadisenin cereyan etmesinden sonra Efendimiz Medine'ye hareket emrini verdi. Hazırlıklar yapılırken dedesi Abdulmuttalıp'ın dayıları olan Neccar oğullarına haber göndererek, Medine'ye güvenlik içinde girebilmek için onlardan yardım istendi.
Neccar oğulları silahlanıp, Resulullah'ın etrafını sardılar. Neccar oğullarının lideri:
Emniyetiniz alınmıştır. Güven içinde develerinize binip, yola çıkabiliriz, dedi.
Küba'dan Cuma günü yola çıkıldı. Aynı günün gecesi, yanı Rebiülevvel ayının on ikinci gününün gecesinde Medine'ye girdiler.
Medine ayaktadır. Sevinç çığlıkları Medine semalarında dalgalanmaktadır. Yaşlısı genci, kadını çocuğu, herkesin dilinden şu mısralar dökülmektedir.
"Veda yokuşunda doğdu dolunay bize.
Allah'a yalvaran oldukça, şükretmek gerekir mesut halimize,
Ey bize gönderilen yüce peygamber, sen,
İtaat etmemiz gereken bir emirle geldin bize."(3)
* * *
Efendimizin devesi Kasvâ Medine sokaklarında ilerlemektedir. Yol kenarlarını dolduran kalabalıktan sesler yükselir:
Ya Resulullah bize buyurun!
Bir başkası:
Ya Resulullah! Kalacağınız yeri önceden hazırladım.
Efendimiz davetleri tebessümle karşılıyor ve onlara şöyle diyordu:
Hayra erin, deveme yol verin, ona nereye gideceği emrolunmuştur.
Deve, Ebû Eyyûb elEnsârî'nin evinin önüne geldiğinde, evin tam karşısında Neccar oğullarından iki yetim çocuğa ait olan boş arzının üzerinde çöktü. Resulullah:
İnşallah konak yerimiz buradır, buyurdular.(4)
Bu duruma birçokları üzülmüş, sadece Ebû Eyyûb elEnsârî sevinmişti. Çok üzülenlerden biride Cebbar bin Sarh'tır. Sarh deveyi tekrar hareket ettirmek için, ayağı ile ona vurur. Bunu gören Ebû Eyyûb elEnsârî:
Ey Cebbar! Sen benim evimin önünden kaldırmak için ona vurdun. Resulullah'ı hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, İslamiyet mani olmasaydı sana kılıçla vururdum.(5)
* * *
Devenin ilk çöktüğü yer Neccar oğullarından iki yetim çocuğun arazisiydi. Bu araziyi hurma kurutmak için kullanıyorlardı. Yetim çocuklar Muaz bin Afra'nın gözetimi altında bulunuyorlardı. Resulullah deveden aşağı inmedi, ancak yularını serbest bıraktı. Deve tekrar hareketlendi, kısa mesafe ilerledi ve tekrar durdu. Arkaya dönerek baktı ve ilk çöktüğü yere dönüp geldi ve tekrar çöktü. Bir daha da hareket etmedi. Yorgundu, boynunu ve göğsünü yere koydu.(6) Efendimiz deveden indi, boş arazı hakkında bilgi aldı.
Hicretten önce, Mus'an'ın Medine'de İslam'ı anlattığı günlerde, Es'ad bin Zürâre bu arsayı zaman zaman namazgâh olarak kullanıyordu. Resulullah devenin çöktüğü arazı üzerine mescit yapacağını bildirdi. Çocuklara arsanın satın alınacağı haberi ulaşınca, onlar:
Biz burayı Allah için hibe ediyoruz, dediler.
Peygamber Efendimiz onların hibesini kabul etmedi. Ücret karşılında almaya karar verdi.(7) Bir rivayette Efendimiz yetim çocukların arazisine on dinar ödedi.(8)
Peygamber Efendimiz çevresinde ki insanlarla sohbet ederken, Ebû Eyyûb elEnsârî'da O'nun eşyaları evine taşıdı.
* * *
Efendimizin kalacağı yer belli olmuştu. Ebû Eyyûb elEnsârî'nin evi.
Ebû Eyyüb'un evine doğru ilerlerken, karşı tarafta ikamet etmekte olan Neccar oğullarının kızları sevinçten şarkı söylemeye başlar. Kızlar şu beyti okuyorlardı:
"Neccar oğulları oymağının kızlarıyız biz.
Ne hoştur, komşuluğu Muhammed'in!"
Bu mısraları duyan Efendimiz:
Beni seviyor musunuz? Diye sordu.
Onlar da:
Evet, Ya Resulullah! Dediler.
Bunun üzerine Efendimiz:
Allah bilir ki, kablım sizin sevginizle doldu, buyurdu.(9)
* * *
Resulullah'ın Medine'ye gelişinden rahatsız olanlarda vardı. Böyle bir hadiseyi birkaç yıl sonra Resulullah'a zevce olma şerefine erecek olan Hazreti Safiye Radıyallahu Anha'dan dinleyelim.
"Ben babama çocuklarının en sevgisiydim. Amcam, Ebû Yâsir'da beni çok severdi. Resulullah'ın Medine'ye doğru gelmekte olduğu, birkaç gündür Küba'da dinlenmekte olduğu haberi bize ulaşınca babam Huyey bin Ahtab ile amcam Ebu Yâsir bin Ahtab sabahın erken saatlerine onu görmek için evden ayrıldılar.
Güneş batıncaya kadar dönmediler.
Akşamın karanlığından yorgun, isteksiz, moralsiz perişan bir halde çıkageldiler. Ben her zaman yaptığımı yaptım ve onları sevinç ve neşe içinde karşıladım.
İkisi de bana bakmadı bile. Moralleri çok bozuktu, kedere bürünmüşlerdi.
Oturup kendi aralarında konuşmaya başladılar, bende onlara kulak misafiri oldum.
Amcam Ebû Yâsir, babama sordu:
O, gerçekten beklenen mıdır?
Babam:
Evet, vallahı odur, dedi.
Amcam:
O'nu iyice tanıyabildin mi? Bize ulaşan vasıfları onun üzerinde iyice görebildin mi? dedi.
Babam:
Evet, dedi.
Amcam.
Peki, ona karşı kalbinde nasıl bir duygu var? dedi.
Babam:
Vallahı, o sağ oldukça ona düşmanlık edeceğim, dedi.
Dedikleri gibide yaptılar. Yahudilerin içinde Araplara karşı en kıskanç, kın ve nefretle davranan Huyey bin Ahtab ve kardeşi Ebû Yâsir bin Ahtab'tı.
Bu iki Yahudi, ömürlerini Müslümanlara kin ve nefretle geçirdiler. Müslümanları dinlerinden döndürmek, onlara tuzak kurmak, aralarında fitne çıkarmak için her yola başvurdular. Allah Teala onlar hakkında şu ayeti kerimeyi inzal buyurdu:
"Ehli kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir."(10)
* * *
Bundan sonrasını Resulullah Sallalahu Aleyhi ve Sellem'ın misafir kalacağı evin sahibinden dinleyelim. Ebû Eyyûb elEnsârî anlatıyor:
"Benim evim iki katlı idi. Resulullah benim evime geldiği zaman alt kata yerleşti. Bende Ümmü Eyyûb ile üst katta kalacaktık. Bu durum beni ve hanımımı rahatsız etti. Resûlullah'a dedim ki:
Ya Resûlullah! Anam babam sana feda olsun, senin üstünde olmamdan ve senin de bizim altımızda olmandan sıkıntı duyuyoruz. Bu durum bize çok ağır geliyor. Sen üst katta kal, bizde altta kalalım.
Resulullah:
Ey Ebû Eyyûb! Bize ve bizim etrafımızdakilere en iyisi evin alt katında kalmamızdır, buyurdular.
* * *
Ebû Eyyûb elEnsârî anlatıyor:
"Bir gece, içi su dolu kovamız kırıldı. Resulullah'ı rahatsız edecek diye o kadar korktuk ki; elimizdeki tek kadife örtü ile suyu temizledik. Resulullah'ın üzerine bir damla suyun düşerde, o bundan rahatsız olur düşüncesi içindeydik.
Eşim Resûlullah'a yemek hazırlıyor, bende götürüyordum. Yemeklerden artan kısmını tekrar geri getiriyordum. Yemeğin artığını görünce, seviniyor bu durum bize bereket ve uğur getireceğine inanıyorduk. Yine bir akşam hanımımın hazırladığı yemeği O'na götürdüm. Sonrada boşalan kapları almak için gittiğimde, yemeklere hiç dokunulmadığını gördüm. Endişe ve korku ile sordum:
Ya Resulullah! Anam babam size feda olsun. Yemeğe hiç dokunmamışsınız, bir şey mi oldu?
Resulullah:
Ben onda o bitkinin kokusunu buldum, ben münacat eden bir kişiyim. Siz onu yiyebilirsiniz, buyurdu.
Biz o yemeği yedik ve bundan sonra artık o bitkiden yemek yapmadık."(11)
Yemekte bahsi geçen bitti, sarımsak ve soğandı. Her ikisi de ağız kokusuna sebebiyet veriyordu. Resûlullah "ben münacat" ederken, melekler kokudan rahatsız olurlar diye ondan uzak durdu.
* * *
Medine şehri artık Resulullah ile anılmaktadır.
Medine'nin o günkü sosyal ve kültürel yapısına kısaca değinelim. Resulullah'ın Medine'ye geldiği tarihte, şehrin nüfusu on bin çıvarında olduğu rivayet edilmiştir. O günün şartlarında, Arap yarımadasında on bin nüfusa sahip şehirler çok fazla değildi.
Medine Nüfusu'nun önemli bir kısmı Yahudilerden meydana geliyordu. Hıristiyanlar ise oldukça azınlıktaydı. Nüfusun geri kalan kısmını Araplar oluşturuyordu. Araplar iki kabilede toplanmıştı, biri Evs diğeri de Hazreç'ti.
Kalabalık Yahudi nüfusuda üç kabileye bölünmüştü. Bunlar, beni Kaynuka, Beni Kurayza ve Beni Nadr'dı.
* * *
Resulullah üzerindeki yorgunluğu attıktan sonra ilk iş olarak Mescit'in yapımına başladı. Mescit inşa edilecek arazının içinde dikenli ağaçlar, hurma ağaçları ve müşriklere ait eski mezarlar vardı. Arazı önce ağaçlardan temizlendi. Sonra müşriklerin mezarları tek tek açıldı, kemikler çıkarıldı ve başka bir yere kazılan mezarlara nakledildi.
Temizlenen arazının içinde bir tarafı 100 zira, diğer tarafı da 100 zira olarak kare şeklinde bir yer hazırlandı. Bir ziranın 68 santim olduğundan hareket edersek, 68 metreye, 68 metre ebadında, yaklaşık 460 metre kareden oluşan bir mescit'in yapılmış olduğunu anlıyoruz.
Mescit'in duvarlarını kerpiçten yaptılar. Resulullah mescit'in yapımında bizzat bulundu, ashabı ile birlikte taş taşıdırlar. Mescit'in kıblesini Mescitı Aksa'ya istikametinde yaptılar. Mescit'in direklerini hurma ağaçlarının gövdelerinden, tavanını da hurma ağaçlarının dallarından yaptılar. Ashap dedi ki:
Ya Resulullah! Mescidin üzerine güzelce bir tavan yapalım.
Resulullah:
Musa'nın gölgeliği gibi bir gölgelik kâfi gelir. İşimiz çok acildir, buyurdular.
Mescit'in tabanına gelince, kum ve çakıl taşı ile döşendi.(12)
sünnete ittiba
salih karabeyoğlu
Dipnotlar:
1M. Asım Köksal, "İslâm Tarihi", Şamil Yayınları, İstanbul 1987, c. 8, s. 16
2Teberi Tarihi; cilt 2, sh.294
3Salih Suruç, Peygamberimizin Hayatı, Feza Gazetecilik AŞ. İstanbul 1999, cilt, 1, sh.316
4Prof.Dr. M.Said Ramazan elBûti, Fıkhussiyre, İslam Edebiyat Yayınları, Çev, Ali Nar, İstanbul 2002, sh.184
5Salih Suruç, Peygamberimizin Hayatı, Feza Gazeteçilik AŞ. İstanbul 1999, cilt, 1, sh.317
6İbni Hişam, İslam Tarihi, Kahraman Yayınları, Ter; Hasan Ege, İstanbul 1985, cilt, 2, sh.164
7Buhari;4/258
8Prof.Dr. M.Said Ramazan elBûti, Fıkhussiyre, İslam Edebiyat Yayınları, Çev, Ali Nar, İstanbul 2002, sh.197
9Prof.Dr. M.Said Ramazan elBûti, Fıkhussiyre, İslam Edebiyat Yayınları, Çev, Ali Nar, İstanbul 2002, sh.197
10Bakara Süresi; 109
11 İbni Hişam, İslam Tarihi, Kahraman Yayınları, Ter; Hasan Ege, İstanbul 1985, cilt, 2, sh.168
12 Prof.Dr. M.Said Ramazan elBûti, Fıkhussiyre, İslam Edebiyat Yayınları, Çev, Ali Nar, İstanbul 2002, sh.198
- NuruM
- Saygın Üye
- Mesajlar: 350
- Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00
kulihvani yazdı:
ZEVK 3678
Nûrullahtan NûR-u MîMe, CeLâL-CeMâLullah CeMi
KULluk TeVHiD İmtihanı, tERcih için DünYa YeMi
KâiNâtın KaLBi KÂBE, MuHABBEt MâBeDi MeDİNe!
HaCERRin HaRaMda HAZZı, İsmâilin ZeVK ZeM-ZeMi
05.06.09 12:51
DeM de CeM de
Yşl câmi..
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]