LaM-Ba

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

LaM-Ba

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

LaM-Ba

Gariban

BİZ” İÇİnde Bin “BİR”in Kıl!
ÖZünden Dirilt Dirin Kıl!
Kul İhvanî’n Kıtmirin Kıl!
Köşküne YÂ RESÛLULLAH!..


Üniversite yıllarındaydım, bir gün âilemle bulunduğumuz semtteki bir lokantaya gitmiştik, o sıralar çok karakalem resimler yapardım. Resme detay işlemeyi severdim. O zamanlar internette yoktu, böyle google’daki gibi resim arayamıyorduk, Eski Beyazıt Kütüphanesindeki kitaplardan eski resimleri fotokopi ederdim, sahaflardaki kartların üzerinden eski litografi (taş baskı) gravürleri kart olarak satın alıp kara kaleme çevirirdim. Bulunduğum üniversitenin resim bölümüne üyeydim. Ara ara zamanımı latin kaligrafi yazısı, yağlı boya ve kara kalem resimler yaparak değerlendirirdim.

Bunları yaparken içimde tarifsiz bir duygu olurdu, sabırla saatlerce üzerinde çalışır bitişini hayal ederdim, çok resim yapıp sattım o zaman. Öğrencilikte paraya ihtiyaç vardı, çok resimlerim gitti böyle, kim bilir neredeler.

İşte o zamanlarda gittiğimiz lokantanın aile salonunda yemek yerken gözüm duvardaki bir fotoğrafa erişti. Denize doğru uzanan taş bir iskelenin ucunda bir lamba direği , top biçiminde yanan bir beyaz lamba karpuzu, gece mavisinde etrafında hafif beyaz taç şeklinde bir ışık huzmesiyle karanlığı aydınlatıyordu. Arka planda deniz koyu renkte idi. O an bu lamba direğine karşı çok yoğun duygular hissetmiştim. Neden böyle idi bilemiyorum. Yemek yerken gözlerimi o resimden ayıramıyordum. Seher vaktinde yalnız oluşu ve ıssızlıkta etrafına saçtığı o muhteşem ışık huzmesi beni adeta büyülemiş, içimdeki boşluğu da aydınlatmıştı.

İnternette bu çeşit çok fotoğraf vardır, fotoğrafçılar bu anları objektifine yansıtırken severek çekmekte ve çok insanda bunları duvarına asmakta, bu demektir ki insanların farkında olmadan lambalı elektrik direklerine bir bağlılıkları var, benimde hep elektrik direklerine bir sevgim oldu ama o lamba direğini gördüğüm anı hiç unutamadım.

Tarihçiler Endülüs’te islâmiyetin bilim ve ilim olarak ilerleyişini anlatırken sokaklardaki cam içinde kandilli lambaları anlata anlata bitirememişler.

Duvarda bir göz içinde mum görsem, yahut cam içinde bir kandil yahut direkte bir lamba hep aklıma Nûr Suresi 35.âyet gelir:

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ مَثَلُ نُورِهٖ كَمِشْكٰوةٍ فٖيهَا مِصْبَاحٌ اَلْمِصْبَاحُ فٖى زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضٖیءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلٰى نُورٍ يَهْدِى اللّٰهُ لِنُورِهٖ مَنْ يَشَاءُ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمٌ
Allahu nuru’s- semavati ve’l- ard, meselu nurihi ke mişkatin fiha misbah, elmisbahu fi zucaceh, ezzucacetu ke enneha kevkebun durriyyuy yukadu min şeceratim mubaraketin zeytunetil la şerkiyyetiv ve la ğarbiyyetiy yekadu zeytuha yudi'u ve lev lem temseshu nar, nurun ala nur, yehdillahu li nurihi mey yeşa' ve yadribullahul emsale lin nas vallahu bi kulli şey'in alîm: Allah, Semavât-ü Arzın nûrudur, nûrunun temsili sanki bir mişkât; içinde bir mısbah, mısbah bir sırçada, sırça sanki bir kevkebi dürrî (bir inci yıldız), mübârek bir ağaçtan tutuşturulur: bir zeytundan ki ne şarkîdir ne garbî, yağı hemen hemen ateş dokunmasa bile zıya verir, nûr üzerine nûr, Allah nûruna dilediğini hidâyet buyurur ve insanlar için meseller darb eyler ve Allah, her şey'e alîmdir (Nur 24/35)

Muhammedinur web sitemizde gece sohbetlerimizde hocamız Kul ihvÂNi’nin isâle hatlarıyla ilgili, elektrik direkleriyle ilgili sözlerini dinlerken, elektrik işi bizi KeB-AN’a kadar götürmüştü. Herkes lambaları sever de lambalara elektrik taşıyan kabloları ve direklere çok az kişi dikkat edip sevgi duyar. KeB-AN’ı çok az kişi bilmek ister..

Hepimiz geceyi severiz ama karanlıkta kalmak istemeyiz, zulmette kalmak istemeyiz, ALLAH c.c.’nun rahmetindendir ki gündüz güneşle gece ise ay ve yıldızlarla insanlara yol bulmaları için ziya veriyor.

وَهُوَ الَّذٖى جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا فٖى ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Ve huvellezi ceale lekumun nucume li tehtedu biha fi zulumati’l- berri ve’l- bahr, kad fassalne’l- ayati li kavmiy ya'lemûn: Ve O, o zât-ı akdesdir ki, yıldızları sizin için yaratmıştır. Tâ ki onlar ile karanın ve denizin karanlıklarında yollarınızı dosdoğru takib edesiniz. Biz muhakkak âyetleri bilir kişiler olan bir kavim için mufassalan beyan eyledik. (En’âm 6/97)

Bu âyette “ceale” kelimesi tecelliyât ile yani Allah “celle celalihu” dediğimizdeki “celle” varya içinde çift artı eksi kutup lamları olan celle . Elektirik vermek gibi algılıyorum bunu . Cereyan ettirdik, iLLiyyete soktuk. Bunların hepsinde “Lâm” harfleri vardır, “Cim” ise Cem’ etmek gibidir, “NuCuM: Yıldızlar” kelimesinde de Nur Cemiyyeti vardır. Bunu farklı şekillerde zevk edersek, hüküm vermiyorum öyle hissettiğimizi söylüyorum. Âdemin Cuma günü bir araya geldiği ile ilgili sözler vardır, CuMa namazı erkeklere farzdır kadınlara değil… CuMa da cem’ etme vardır Muhammedî bir Cem’ vardır. Cem’de bu El Câmi esmâsı vardır, bir araya getiren cem eden demektir, bu esmânın tezahürü söz konusudur. Bu âyette “berr ve bahr” vardır “kara ve deniz” diye meâl edilmektedir , doğrudur fakat buralarda “bahr” denilirken Rububiyyet Bileliği hakikatı da kastedilmekte. Yani deniz öyle sadece dışarıda gördüğümüz bir denizden başka bir denizde yol almak gibi. Nasıl yedi deniz derken 7 tabaka derken insanın letaifleri , yedi nefis mertebesi akla geliyorsa yer ve gökler âyetlerindeki gibi semâ kelimesinden maksat dumandan oluşan yalnız gök kubbeden mütevekkil değilse, aha burada “kara ve deniz” kelimeleri tıpkı “semâvâti ve’l- ard: yer ve gökler” gibidir . Deniz içinde akılların yüzdüğü, esmâların sebbaha (yüzdüğü) ettiği bir deniz gibi sanki.

Bu denizlerin içinde de manevî yolumuzu bulalım diye NuCuM var. Nurlu İNSANlar, Hak Dostları, Nebîler, Resûller BİZ BİR İZ var burada. NuCuM aynı zamanda Kur’ÂN’ın âyetleridir de. NuCuM, sizin nefsinize zulmettiğiniz anda NuRlarıyla sizi aydınlatacaktır. “Tehdedu” kelimesinde Hidâyet bulmak vardır, yine El Hadî Esmâsının tecellîsi vardır. Bu kelimeyle maksadın karanlıkta sadece gece yolculuğu yapmamız için yön tâyini değil maneviyâta doğru yolculukta hidâyet bulmak olduğuna dair bir işâret var.

‘Kim ilim taleb etme isteğiyle bir yol tutarsa, Allah onun yolunu cennete ulaştırır. Melekler ilim talebesine, hoşnutlukla kanatlarını sererler. Muhakkak ki âlim için göklerde ve yerde bulunanlar istiğfar dilerler. Hatta denizdeki balıklar bile. Âlimin âbide (ibâdet eden kişiye) üstünlüğü, ayın (bazı rivâyetlerde "dolunay halindeyken") diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler nebîlerin vârisleridir (إِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُالأَنْبِيَاءِ). Nebîler dinar veya dirhem mirâs bırakmazlar. Onlar sâdece ilmi miras bırakırlar. Kim bu mirası alırsa çokça nasib almış demektir.’ (Ebu’d-Derdâ, Tırmizî)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: LaM-Ba

Mesaj gönderen Gariban »

Resim


ALLAH celle celâlihu, Kur’ÂN-ı Kerim’imizde ALLAH ve RESÛL’ü âyetleriyle Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem efendimizi bu şekilde defâlarca yan yana kendi İsmi Şerifiyle bildirmiştir ki Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ile kalbi rabıtalarımızı kesmeyelim ve ALLAH’a giden yol RESÛLULLAH salalllahu aleyhi ve sellemden geçer ve NûH’un gemisi de o dur. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vahyi alırken beni örtün deyişi El Hayy Esmâsı ile Es Settâr Esmâsının işleyişi gereğidir. Halim can kardeşimizin bir sözü vardı çok sevdiğim hiç unutamadığım “Beni örtün beni örtün dedin , biz beni bırakıp seni örttük Yâ Resûlullah!.”.

Bu kardeşimizin bu sözünde insanın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile rabıtalarını koparması, kendi özündeki Hakikat Nurunu örterek ALLAH’la irtibat yolunu kapatışını, küfre gidişini , MuhaMMedi Nur’un yüreğinden ışıması yerine benlik batağının zulmetine battığını, maneviyât nuru ile nurlanmak gerekirken kişinin maddiyat batağına battığını anlatan çok derin hakikatlar mevcut.

İnsanlık çağımızda zulmete gark olmuş durumdayken bu NuR’un Kamer gibi doğması gerek ki şu mevlid gününde yüreklerimiz aydınlansın, bugünün anlamını hissedelim, Muhammedî Ahlâk ile ahlâklanalım.

Görürken kör olan kişinin hali kör doğup yaşayan bir kişinin halinden çok çok daha zordur. Evinizde gece sırt üstü yatınız ve bir müddet tavanınızdaki lamba’yı seyrediniz, sonra gözlerinizi kapatınız, göz kapaklarınız bu âlemle görsel olarak alakanızı kesecek ve karanlık gelecektir, bu karanlık içinde az evvel baktığınız lamba’nın ziyâsının silüetinin hâlâ parladığını göreceksiniz. Bu silüete direkt konsantre olmazsanız onun yavaş yavaş karanlık içinde kaybolmaya başladığını görürsünüz. Âdeta 7 renk tayfından geçerek mor renge ve karanlığa doğru renk değiştirdiğini, deniz içine atılan bir taşın dibe battıkça seçilemez olduğu gibi karanlığa gömüldüğünü izleyeceksiniz.

Düşünün ki gözleriniz yok artık, hep bu karanlığa düçar olacaksınız, bunu der demez bir telaş başlar içinizde, karanlık korku verir, o mora dönen lamba silüetine tekrar konsantre olursunuz tutunmak istersiniz, bu çabanızla o tekrar beyaz renge döner parlar, şaşırırsınız bu nasıl olur diye ama bunu deneyin bu böyledir, denenmiştir aksini iddia etmeyiniz.

Bıraktığınızda tekrar renk değiştirir ve karanlığa gömülür. Hep o karanlıkta ziyasız kaldığınız hissi, sizi nasıl dehşete düşürüyorsa, aynı korku ve ürpertiyi özünüzdeki hakikat nurunu benlikle örttüğünüz ve ona hiç ulaşım yapmadığınız da da aynı dehşete düşürmeli, bunu ANLAyabiliyorsanız o zaten HAYY olan NURu örtmek için çabalamayıp her fırsatta onu gönlünüzde ışık saçar hale getirmek için gayret edersiniz. Böylelikle Kamer Nuru, gönül denizinizden yüzünüze vurur ve kıyam durduğunuzda siz de bu lamba direği gibi olursunuz. ELİF gibi dimdik, tepesinde başı bir sükun, tıpkı MİM gibi.

وَمِنَ الَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهٖ نَافِلَةً لَكَ عَسٰى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا
Ve mine’l- leyli fe tehecced bihi nafiletel leke asa ey yeb'aseke rabbuke mekamem mahmuda. :Geceden de sana mahsus fazla bir namaz olarak uykudan kalk, Kur'an ile teheccüd kıl, yakındır ki RABBın seni bir Makam-ı Mahmud'a ba's ede.(İsrâ 17/79)

ALLAH celle celâlihu, bu âyette Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Selleme teheccüde kalk diye buyuruyor fakat senin derununda olan diri olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Nuru ne olacak ? O’na sall et ki , Huzurda Hazır olan İmam'ın O olsun. O, kıyam etsin ki sen de dirilesin. O inzar edecek seni ki sen de dinleyeceksin, O okuyacak ki sende işiteceksin.

قُمْ فَاَنْذِرْ
Kum feenzir.: Kalk artık inzar et (Müdessir 74/2)

لَا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ
La uksimu biyevmilkiyameh. :Yo... Kasem ederim o kalkım gününe (yevm-i kıyame'ye) (Kıyâmet 75/1)

وَلَا اُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ
Ve la uksimu binnefsillevvameh.: Yine yo... Kasem ederim o pişman cana (nefs-i levvame'ye) (Kıyâmet 75/2)

O zaman kendi kıyametini hemen kopar da kıyamet gelmeden içindeki Resûlullah ile KIYAM-ET!..


اَلَّذٖى يَرٰیكَ حٖينَ تَقُومُ
Ellezi yerake hîne tekum.: O ki görüyor kıyam ettiğin vakıt seni (Şu’ârâ 26/218)

اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَاءَ الَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّهٖ قُلْ هَلْ يَسْتَوِى الَّذٖينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذٖينَ لَا يَعْلَمُونَ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُولُوا الْاَلْبَابِ
Emmen huve kanitun anael leyli sacidev ve kaimey yahzerul ahirate ve yercu rahmete rabbih, kul hel yestevillezine ya'lemune vellezine la ya'lemun, innema yetezekkeru ulu’l- elbâb. : Yoksa o gece saatlerinde kalkan secdeye kapanıp kıyam durarak dâima vazıfesini yapan Âhıreti sayar ve rabbının rahmetini umar kimse gibi olur mu? Hiç bilirlerle bilmezler müsavi olur mu? Ancak temiz akıllı olanlar anlar (Zümer 39/9)

Âişe radiyallahu anha rivâyet ediyor:Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin ayakları yarılmaya kadar kıyamda dururdu. Hz. Aişe, "Allah geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı halde niçin böyle yapıyorsunuz?" diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?"
buyurdu.
(İbni Mâce, İkâmetü's- Salât: 200; Buharî, Küsuf: 56. İmam Taberânî, Mu’cemu’s- Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/204-205.)
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: LaM-Ba

Mesaj gönderen aksiseda »

Gariban Canım... Senin sokak lambası ile lambalar yandı zihnimde...
* * * *

Albert Einstein’ in teorisine göre (benim anladığım kadarıyla tabi) ışık hızına ulaşıldığında zaman dururmuş.
Bu demektir ki; Zamanın hızı ile ışığın hızı birbirine eşittir.
Çünkü aynı hızda giden iki araç, birbirine göre hareketsiz durumdadır.
Burada o iki araç ışık ve zamandır.
Bir an için; Işık hızına ulaştığımızı ve zamanın durduğunu hayal etmeye çalışalım.
Nasıl bir görüntü çıkar ortaya? Bu görüntüyü nakşedin zihninize…

Şimdi…
Diğer araca geçelim…
"Işık hızında hareket halindeyken mi?" diye sormayın.
Çünkü ne demiştik;
Aynı hızda giden iki araç birbirine göre hareketsiz durumdadır.

Bu da demektir ki zamana göre ışık ta hareketsiz durumdadır.
Yani ışık ta duracak demektir.
Evet! Şimdi bir de bunu hayal etmeye çalışalım;
Işığın durduğunu hayal ettiğinizde nasıl bir görüntü canlanıyor zihninizde, hayal dünyanızda?
Büyük olasılıkla birbirine çok benzer veya birbirinin aynıdır.
Öyleyse büyük olasılıkla ışık ve zaman da birbirine çok benzer veya birbirinin aynıdır.
Eğer ışık ve zaman birbirinin aynı ise ışık ve zaman diye ayırmamıza gerek yoktur.
Gördüğümüz tek bir şeydir. Buna ister ışık diyelim ister zaman.
Fakat o vakit, iki araçtan bahsedemeyiz. Yani kim kimin hızına yetişecek!

Işık ve zaman ayrı ayrı var ise ışığı görüyor, zamanı göremiyoruz.
Gördüğümüz ışık değişimlerine göre zamanı var kabul ediyoruz.
Zaten bu durum ışık ve zamanın hızının birbirine eşit olduğunun delilidir bence.
Işık kaynağımız olan Güneş’in doğuşuyla bir gün başlıyor ve Güneş’ in batışıyla da bitiyor. Fakat tabi ki, bir gün deyince günün sadece gün kısmını değil gece kısmını da katmış oluyoruz. Ama geceleri Güneş yok! Peki, zaman da mı yok o halde! Diye bir soru takılıyor zihne.
Geceleri seviyoruz hepimiz ama karanlıkta kalmayı, ışıksız kalmayı istemiyoruz. Çünkü zifiri karanlıkta da durur zaman. Ama şükür ki öyle olmuyor… Geceleri Güneş yoksa bile ışık yok değil.

Geceleri yolculuk ederken, uzaklarda, dağ başlarında yanan ışıkları gördüğümde;
Oralarda yaşayanların masal tadında hayatlar yaşadıklarını zannederdim.
Hepsi mutluydular yani. Masal deyince bütün masallar mutluluk üzerine olmayabilir elbette.

Şehirde de aynı şekilde ışıkları yanan evleri gördüğümde benzer bir hisse kapılırdım.

Bir evimiz olsun,
İçinde sen ve ben.
Bir evimiz olsun,
Geceleri penceresinden ışıklar süzülen.


Deyişime sebep bu hislerimdi…
O dağ başlarındaki evler de genelde öyle ahım şahım değil, sıradan küçük kulübelerdi…

Bir evimiz olsun,
İster eski ister yeni.
Uzun soğuk gecelerde,
Koynuna al beni…


“Koynuna al beni deyişim” bir sığınma, korunma, ihtiyacından, doğmaktaydı… Örtünme ihtiyacından doğmaktaydı… Çünkü mutlu insanlar hep bir evin çatısı altındalardı... Ev onların örtüsüydü...

Örtü deyince…
Dedik ya; Işığı görüyoruz ama zamanı göremiyoruz!
Belki de ışık, zamanın örtüsüdür de o nedenle göremiyoruzdur zamanı…
Tüm görüntülerin ışık sayesinde görülür hale geldiğini düşündüğümüzde,
ışık için örtü yakıştırması, yerli yerine oturmuyor da tezat bir durum çıkıyor ortaya sanki… Fakat öyle değil;

Lamba, elektriğe örtü değil midir?
Elektriğin lamba ile görünür olduğunu düşünülebilir ama görünen elektrik değil elektriğin delili/tecellisi olan ışıktır… Aynı elektrik bir başka araçta, cihazda ışık şeklinde değil de farklı görünür.
Bırakalım Işık-zamanı - Lamba-elektriği;
Tüm varlık için böyle değil midir bu durum!
Düşünsenize şu “Lâ İlâhe” âleminde Allah görünmekte midir?
Yoksa görünen varlık ile örtünmekte midir?
Örtü, örtüneni gizlese de örtünenin tek delilidir aynı zamanda…
Ya da aynı ışık ta

He işte!
Işık ta zamanın örtüsüdür ve aynı zamanda zamanın tek delili, tek tecellisidir.
Aynı hızda olması da zorunludur. Hangi gölge, sahibinden farklı hareket edebilir ki!

Hareket deyince;
Mademki ışık ve zaman aynı hızda hareket etmekte;
Bu demektir ki; Bir saniyede 300.000 km yol almaktayız şu Kâinat’ta…

Bir günde aldığımız yolu hesaplamaya çalıştım ama hesap makinesinin rakam haneleri yetişmedi sonucu bulmaya…

Bu bir gün için böyle ise; Bir yıllık, elli yıllık veya yüz yıllık ömürler içinde kaç ışık yılı yol almaktayız şu sınırsız uzayda?

Bu yolculuk esnasında sadece içinde bulunduğumuz zaman-mekânı görüyoruz ışık-ışıklı resimler şeklinde… Ve bir film şeridi gibi akıp gitmekte gözümüzün-özümüzün önünden... Sadece o an gördüğümüz resim gerçek ve inandırıcı gibi geliyor tıpkı yanan bir lamba gibi...
Geçip giden anılar ise;
Yanan bir lambaya baktıktan sonra gözlerimizi kapattığımızda siluet gibi canlanmakta zihnimizde…

Başa döner isek;
Yani ışık hızına ulaştığımızda zamanın duracağı hususu;
Bırakın ışık hızına yetişmeyi, zaman ve ışığın aynı hızda olmasının zorunlu olduğunu kabul ettik.

Velhasılı; Işık hızına ulaşmak denilen şey, zamanın hızına ulaşmak; AN’ da olabilmektir bu durumda.

Dünle beraber gitti Cancağızım düne dair ne varsa…
Şimdi, yeni şeyler söylemek lazım. (Mevlâna C.R)


Zira dün var görünen ne varsa ışık hızında geçildi ve anı olarak çok gerilerde kaldı.
ZamAN' ın hızından daha fazla bir hıza sahip olamaz, AN' a gelemez, AN’ da OL’ amazlar artık...


HâLimce... 13.12.2016
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: LaM-Ba

Mesaj gönderen Gariban »

Halim Canım,
Lam-Ba larımız ebeden daimen yansın inşae'ALLAH birbirimizin hizmetçisiyiz her daim. Dediklerin çok doğru ışık olmadan göremiyoruz karanlık olmadan da ışık kendini göstermiyor. Zaman Işık örtüsünde tecelli ediyor akıl zannında.
Geçen hafta bir tedarikçiyi ziyaret esnasında folyoyu iki Makara arasında sararken makarada akan folyonun desenlerine baktığımda folyo soldan saga sarılıyordu ve sarılırken akış yönü saga hareket etmesi gerekirken folyo desenlerinin saga ve sola doğru bir ileri bir geri hareket ettiğini görüyordum yani gözüm bu kadar yakalıyordu ve aldanıyordu. Giden arabanın taker cantına da baktığımızda birden geri hareket ediyormuş yani dönüş eksenine ters dönüyor gibi görünür. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. marifetnamesinde iple bağlı ucu közlü bir sopanın çevrildiğinde kırmızı daire olarak göründüğünü söyler. Bu nedenle fizikte stroboskop diye bir alet vardır orda bakarsın ışık demetine ayar yaparsın , dairesel devreden bir şeyin devir sayısını görürsün çünkü göz yakalayamaz. Aç kapa olarak ziya ile akıl perdemizde tecelli eden bu resmin neresindeyiz bu gözle bu akılla diye sormadan edemiyorum aynen senin gibi.

Es Selam ve sevgiyle
garibAN
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: LaM-Ba

Mesaj gönderen Gariban »

"Ârifin denize benzeyen gönlü med ve cezir hâlindedir.
Taşar çekilir.
Taşar çekilir...
Kamer’in tesiriyle denizler taşar çekilirler.
Niçin güneşin tesiriyle değilde Kamer’in tesiriyledir.
Âyette Güneş Kamer’e giriyor.
Güneş büyük olduğu hâlde...
Kamer Güneş’e değil...
Bu âyeti kuru mânâ ile anlama!..
Çekil içine bakalım...
Ayrıl bir an içten, kendinden.
Bunları anlamak ve istifade etmek için nefsin tekmesinden kurtulmağa çalış!..
Unutma ki Su ile yağ karışırsa kandil ışık vermez.
Bu işleri anlamak için, benzine batmış bir pamuk aleve bir lahzada nasıl cevap verirse,öyle bir inanca sahip olmak lâzımdır, ispat istemeden."


[Dr.Münir Derman (k.s), SU Cilt 2.]
Resim
Cevapla

“Peygamber Efendimiz (S.A.V)” sayfasına dön