MELAMİ ZÜMRESİ

Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi Hazretleri
Cevapla
Kullanıcı avatarı
tahaakb
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1312
Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00

MELAMİ ZÜMRESİ

Mesaj gönderen tahaakb »

Pir Seyyid Muhammed Nur Hz.lerinin ikinci kuşak halifelerinden olan, Prezerenli HACI ÖMER LÜTFİ Hz.lerinin, “Melami”leri anlatan bu ilahisi, Kemal zurnacı Hz.leri tarafından, tarafıma tembih edilmiş olup, Allah'ın izni ile mazhariyetimiz nispetinde açıklanmasına başlanmıştır. Kul gayretin mazharı olması itibarıyla, gayret bizdendir, tevfik başarı, hidayet zuhuruyla mümin kullarını ihya eden ve öğünmeye yegâne layık olan Allah’tandır. Selam, yaratılanlar içerisinde, hidayet zuhurunun en kamili ve baş mazharı olan, Hz. Muhammed Sav.'e, ve O’nun la her zamanda mevcut ve beraber olan, evladı Resuledir. Arifi Billâh, Kâmili Mürşit, Hacı Ömer Lütfü Hz.leri buyurdu.

VAHDETİ KESRETTE BULMUŞ HAKKI HEP EYLER ŞUHUT
SANMAYIN Kİ EHLİ GAFLETTİR MELAMİ ZÜMRESİ

Vahdet; Cenabı Hakk’ın zatı sıfatlarından olan vahdaniyeti, yani ‘bir’ olmaklıkla olan zuhurudur. Kesret ise, bu görünen bilinen ve Cenab-ı Hakk’ın gayrisi zannedilen cümle âlem ve eşya denilen çokluktur. Kesret yani çokluk, bu âlemde akıl baliğ olan herkesin bilip, gördüğü ve tanıdığı her şey olup, zuhurundaki tesiriyle, nefsinde ve cümle eşyada mevcut olan, Hakk’ın varlığını kulun müşahedesine, mani, engel olan her bir şeydir. Gaflet ise uykudur. Uyuyan kimsenin yakınında ve uzağında olandan bitenden habersiz olup ta uyanıkların gördüklerinden, yaşadıklarından habersizliğidir.
Cenab-ı Hak, bir çok Kur'an ayetinde kulun varlığında ve bu görünen âlemi kesrette mevcut olduğunu beyan eder. Mesela ”Yemin olsun ki insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biliyoruz. Biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf-16). Başka bir ayette ise, “…O nerede olursanız olun sizinle beraberdir…” (Hadid-4) yine başka bir ayette ”…O’nun vecdinden / yüzünden başka her şey helak tadır, yokluktadır…” (Kasas-88) Gibi ilahi beyanlarla cenabı Hak, kulun nefsinden ve bu görünen cümle varlıklardan uzak ve ayrı olmadığını ifade eder. Fakat gaflet ehli olan kimseler, Hakk’ın nefsimizdeki ve cümle eşyadaki mevcudiyetini bilmeden yaşayanlardır. Allah’ı bilenler ise, iki kısımdır;
1-Deliller ile Rabbi’ni bilenler
2- Hakkel yakınlıkla Rabbi’ne kavuşanlar
Cenabı Hak, delillerle iki yolla bilinir; Biri zıddiyet, diğeri ise, ayniyet yoludur ki, zıddiyet yolu, Allah birdir, kulları çoktur, Allah her şeye kadirdir, kul ise acizdir, Allah bir şeye benzemez, kul ise benzer, gibi mukayeselerdir. Ayniyet, yani benzerlik yolu ise; Allah’ın hayatı vardır, Kulunda hayatı var, Allah duyar, işitir, kulda duyar işitir, Allah görür, kulda görür, vb. Gibi, Hakk’a ait olan sıfatı subutiye ye kulun mazhar olması itibarıyla olan ayniyettir. Ayniyet ve zıttıyet yoluyla Hakk'ı bilenler, ilmi zahirin ve ehli tarikin, en bilgili olanlarıdır ki, bunlar Allah’ı böyle bilerek ona iman ederler. Bunlar sıfatlarıyla, esmalarıyla ve efaliyle Cenabı Hak bu âlemde tecelli eder anlayışındadırlar. Fakat mevsuf ve müsemma olan, zatı ilahi’den gafil olduklarından, mevsuf, müsemma ve fail, olan Allah’ın zat’ı mevhumdur, bu âlemde bilinmez ve görünmez zannederler. Böylece Fail, müsemma ve mevsuf olan Hakk’ın zatı’nı, görünmezlikle kaydedenlerdir vesselam.
Hakkel yakınlıkla Rabbi’ne kavuşanlar ise, Kuran’ın, “Onlara ayetlerimizi afaklarında ve enfuslarında göstereceğiz. Ta ki onun hak olduğu kendilerine ayan beyan / apaçık belli olsun” (Fussılet-53) Beyanının mazharı olup, kendi nefsinde ve, afakındaki cümle âlemde, eşyada Hakk’ın gerek sıfatlarını gerekse esmalarını ve gerekse efalini müşahede ettiği gibi, mevsuf, müsemma, ve fail olan zatı ilahi’ye ulaşıp ta vasıl olanlardır. Bunlar, kendilerini ve afak olan cümle âlemi, Hak’tan gayrı görmeyip, hep Hak’la kayıtlamış olan, ehli hakikat tır, yani tevhidi hakiki ehilleridir.
Melami zümresi, Pir Seyyid Muhammed Nur Hz.lerinin şahsında, tasnifi ve tarifi açığa çıkmış olan, mesleki Resulü melamiye seyri süluku’nu görmüş olanlardır. Bunlar daim zikir uyanıklığı ve makamatı tevhidin fena-i efal, fena-i sıfat ve fena-i zat keşfi irfaniyetiyle, kendi nispet varlıklarını ve cümle âlemin nispet varlığını fena etmiş, yani yokluğuna Arif olmuş, tecelli efal, tecelli sıfat ve tecelli zat müşahedesiyle, Hakk’a kavuşmuş olanlardır. Bunlar Hakk’a vasıl olduklarından her tecellide, daima Rabbi’ni müşahede ederler. Bu itibarla Melamiler, bu âlemi kesrete, yani cümle eşyaya, gafiller gibi vücut nispet etmediklerinden, kendilerinde ve bu âlemi kesrette / çoklukta, “bir” olanı, yani vahdet’i ilahi’yi müşahede ederler. Ki, Hacı Ömer Lütfi Hazretleri; Melami’leri gaflet’te zannetmeyin. Onlar, kalplerindeki zikri daim uyanıklığı ve makamatı tevhidin keşfi irfaniyetiyle, cümle kesret âleminde vahdet,/“bir” olan Hakk’ı Şuhut yani müşahede ederler buyuruyor.
Burada ifade edilen müşahede şahit olmaktır ki, bu şahitlik sadece görmekle olan şahitlik olmayıp, görmek, işitmek, dokunmak, tatmak, koklamak, olan dış duyularla (hislerle) beraber Akıl, idrak, hafıza, hayal ve vehim olan iç/batın duyularla olan şahitliktir yani müşahededir.

NURU ŞEVKİ İLE MÜCELLADIR MEDİSİN SİNESİ
BATINEN DERYAYI VAHDETDİR MELAMİ ZUMRESİ

Kuran-ı Kerim’de “İman edenlerin kalpleri Allah’ın zikri ile mutmain olur. Şüphesiz kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur ve sükûn bulur” (Rad-28) Buyrulur. Hz. Resülullah efendimiz ise; “Kalpler demir gibi paslanır nasıl ki demirin cilası var ise, kalbin cilası da zikrullahtır.” diyor. İşte Melamiler, bu kalbin cilası olan kalbi zikre aşinadırlar. Pir Seyyid Muhammed Nur Hz.leri; “Kalbi zikir, daim zikri meydana getirir, hâsıl eder.” Diyor. Ki, Melamiler kalbi zikir telkin ve irşadıyla, daim zikre mazhar olduklarından, onların kalplerinde Allah’tan gayrı, masiva muhabbeti olmaz. Zikri daim hangi kalpte hâsıl olursa, o kalpte, Allah’ın muhabbeti galip olur ve o kalp zikri daim cilasıyla mücella, yani parlamış ve aydınlanmış olur.
“Batınen deryayı vahdettir” demek ise; Melamilik fenafillâh olmak, yani nispet varlığını Hakk’ın varlığı mevcudiyetinde, fena / yok etmek ve kötü ahlakı terk edip, güzel ahlakı sahiplenmek ve Peygamber Efendimizin ahlakıyla ahlaklanmaktır. Bu itibarla Melamiler, sureta herkes gibi zahiren meşru olan beşeri faaliyetlerle meşgul olurlar. Dinin şeriat ahkâmı olan, emir ve yasaklara kesinlikle riayet ederler. İçinde yaşadıkları toplumun, meşru olan, ahlak ve örfü ile yaşayıp, Halk içindeki aydınların, kılık ve kıyafeti her ne ise onu giyerler. Melamilerin zahiren halktan kendilerini farklı gösterecek, herhangi bir faaliyetleri, davranışları ve kılık kıyafetleri olmadığı gibi, onlar güzel ahlakla, yani Muhammedi ahlakla ahlaklanma ve Muhammedi bir kulluğa ulaşma gayretiyle yaşarlar.
Bu itibarla Melamiler, batınen zikri daim uyanıklığı ve makamatı tevhit keşfi irfaniyetiyle, kendilerinin ve cümle eşyanın varlığını, Hak’tan gayrı görmeyip, Hakk'ın mevcudiyeti olarak müşahede ettiklerinden, beyitte “batınen derya-yı vahdet”tirler, yani “Bir’lik denizi” olan Hak’ın varlığıyla var olup yaşarlar. Buyruluyor..
Bazıları Melamiliği, Birinci dönemi Hamdun Kassar, ikinci dönemi Bıçakçı Ömer Dede, üçüncü dönemi ise, Pir Seyyid Muhammed Nur devresi / dönemi olarak tasnif ederler ki, Melâmîliği böyle üç döneme ayırıp tasnif etmek, cehalettir, büyük bir yanılgıdır. Çünkü Melâmîlik Kuran’ın sırrı olan, dört ilim ve yedi mertebe-i ilahi irşadıyla, fenafillâh’a ulaşıp kötü huyları terk ederek, güzel huylara sahip olup Hz. Resülullah Efendimizin ahlâkıyla ahlaklanmaktır. Bu itibarla Melâmîlik, Hz. Âdem’den Hz. Resülullah Efendimize kadar, gelmiş cümle peygamberlerin değişmez vasfı olduğu gibi, gelmiş ve kıyamete kadar gelecek olan cümle insan-ı kâmil olan evliyanın da müşterek, değişmez vasfıdır. Her zamanda Hakk’a kavuşmuş olan insan-ı kâmil, muhakkak Melâmî’dir. Ki, çeşitli zaman ve coğrafyada yaşamış olan velilerden: Yunus Emre Hazretleri, Melâmî olduğunu beyan ediyor. Niyazi Mısrî Hazretleri Melâmî olduğunu beyan ediyor. Muhittin Arabî Hazretleri, Nesimi Hazretleri, velhâsıl Hakk’a vasıl olan cümle ehl-i kemâl Melâmî olduklarını beyan ediyorlar. Bunlar değişik yolların, tarikatların müntesipleri olmalarına rağmen, hakikate vâkıf ve Hakk’a vâsıl olduklarından, Melâmîliğe ermişlerdir, vesselâm.
Bu itibarla Melâmîlik, üç dönem veya belli zamanlara mahsus olmayıp, tüm zamanlardaki peygamberlerin ve ehl-i kemâlin mertebesidir.
19. yüzyıldaki Melâmîliğin seyr-i sülûk tasnifi, Pîr Seyyid Muhammed Nur Hazretleri tarafından yapılmış, 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyılda da halifeleri vasıtasıyla Melâmîliği telkin ve târif ederek, irşat etmişlerdir ve etmektedirler.
Pîr Seyyid Muhammed Nur Hazretlerinin tarifinde “Melâmîlik; fenâfillah olmak, kötü huyları terk edip güzel huylara sahip olup, Hz. Resülullah Efendimizin ahlâkıyla ahlâklanmak” olarak târif edilir.
Kuran’da Melâmîlik hakkında ise, “Ey inananlar, içinizden kim dininden dönerse Allah onun yerine öyle bir kavim getirir ki; Allah onları sever, onlar Allah’ı severler, onlar müminlere karşı boyunları büküktür / mütevazı ve merhametlidirler. Kâfirlere karşı başları dik / izzetlidir. Onlar Allah yolunda mücadele ederler, dil uzatanın levminden / kınamasından korkmazlar. Bu Allah’ın dilediğine yönelttiği bir lütuftur / ihsândır…” (Maide, 54) buyrulur. Ehl-i kemâl, bu ayetin Melâmîleri tarif ettiğini ifade etmişlerdir. Çünkü kınayanın kınamasına aldırmamak Arapça ‘levm’ kelimesidir ki, bu kelime kınanmak manasında olup, melâmet demektir.
Melâmîler Allah’ı sevdikleri gibi, Allah da onları sever, yani Allah’la sevişirler. Melamiler daima Hak’la vuslatta olduklarından, onlar bu vuslattan mahrum olmaktan, Hakk’ın kendilerini kınamasından ve Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmemekten korkarlar. Halkın onları cehalet ve gafletle kınamasına aldırmadıkları gibi, cehalet ve zulme, irfâniyet ve kemâlatlarıyla dik ve çetin durup, boyun eğmezler. Hidâyet tecellilerine ve müminlere karşı ise, mütevazı ve hürmetlidirler.
Şeyh-ül Ekber Muhiddin Arabî Hazretleri, Fütuhat-ı Mekkiye adlı eserinde “Melâmîler; bunlara melâmetçiler de denir. Bu ad dahi lügat yönünden, bunlar için zayıf bir kelime olmuş olur. Bu gibi kişiler, Allah yolunun efendileri ve önderleridir. Bütün âlemin tek efendisi bunların arasındadır. İşte o büyük efendi de Resülûllah Muhammed (sav) Efendimizdir. Bunlar, Hak Teâlâ’nın emir ve yasaklarını bu âlemde yerleştirdiler, kuvvetlendirdiler. Sebeplerini yerli yerinde açıkladılar. Yaramayanların da nedenlerini anlattılar. Dünya evine yarayacak hacetleri dünyaya bıraktılar, ahiret gününün hacetlerini de ahirete bıraktılar. Eşyaya Allah’ın baktığı nazarla baktılar, gerçekleri birbirine karıştırmadılar.” diyor. Ki, kendilerini Melâmî olarak adlandıran bizler ise; o makam-ı melâmetin adaylarıyız, melâmet yolunun yolcularıyız, vesselâm.


http://www.hakikatbilgisi.com adresinden alınmıştır.


Pîr Seyyid Muhammed Nur Hazretlerinin tarifinde “Melâmîlik; fenâfillah olmak, kötü huyları terk edip güzel huylara sahip olup, Hz. Resülullah Efendimizin ahlâkıyla ahlâklanmak” olarak târif edilir. kısmındaki tarif Peygamberimiz (SAV) ahlâkıyla ahlâklanmak kısmı bizim yapmamız gereken olduğu için çok hoşuma gitti!

Tüm müminlerin bizlerin Cumamız mübarek olsun ALLAH (cc) bu günü hakkıyla geçiren kullarından eylesin..
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: MELAMİ ZÜMRESİ

Mesaj gönderen gullale »

kulihvani yazdı:

Şerîat-ı Muhammediyye,
Târikat-ı Muhammediyye,
Mârifet-i Muhammediyye ve,
Hakîkat-i Muhammediyye, her kişinin özünde fitraten mündemictir.
Priz gibi herkesin
HILKıyetinde-Yaratılış Programında ve ÖZ-ünde HAZIR beklemektedir...

Hakîkat-i MuhammediyyeSÎNi;
BİL-ir, Arar, BUL-ur, KULlanır O’nunla bizzât OL-ur ve O’nunla YAŞArsa ne mutlu SAÎDdir (EVLİYÂdır).
REDDederse ne yazık ki ŞÂKİdir (EŞKIYÂ) dır...
Resim
kulihvani yazdı:
Kur'ân-ı Kerîm’imiz açık âyet-i Celîleleriyle;
ALLAH’a ve RASÛLune Teslim OLunuz!
ALLAH’a ve RASÛLune Îman EDiniz!
ALLAH’a ve RASÛLune Tâbi Olunuz!
ALLAH’a ve RASÛLune İtaat EDiniz!buyurmaktadır.

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ

Resim---İnneme'l mû’minûn ellezîne âmenû billâhi ve rasûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humu's-sâdikûn(sâdikûne): "Mü'minler ancak ALLAH'a ve Rasûlune îmân eden ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, ALLAH yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular (sâdıklar) ancak onlardır."
(Hucurât 49/15)

آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ

Resim---Âminû billâhi ve rasûlihî ve enfikû mimmâ cealekum mustahlefîne fîh(fîhi), fellezîne âmenû minkum ve enfekû lehum ecrun kebîr(kebîrun) : AKKAH'a ve Resûlu'ne îman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden îman edip de (ALLAH rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.''
(Hadid 57/7)

تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

Resim---Tû'minûne billâhi ve rasûlihî ve tucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlikum ve enfusikum, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn(ta'lemûne) : "ALLAH'a ve Rasûlune inanır, mallarınızla ve canlarınızla ALLAH yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır."
(Saf 61/11)

Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem Efendimize, Emin GEMİsi Necib NESLine, Ashâbına ve UMMetine sonsuz SALLat ve es-Selâm Olsun..


Resim''Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammediyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
BİZliği Hakka'l-Yakîn ÂNlayan-YAŞAyanları, DUYmak-UYmak ve İZlerinde OLmak nasîb ola in şâe ALLAH!
Resim
Cevapla

“►Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi◄” sayfasına dön