Ben kırk sekiz yıllık Melâmîyim basılan kitaplarım var; demem o ki Melâmîliğin ne olup ne olmadığı hakkında yeterli bilgiye sahibim. Hiç kimse, ama hiç kimse Melâmîlerin herhangi bir siyasi oluşumla birlikte anılabildiklerini iddia edemez; ister sosyalist, ister komünist, ister sağcı, ister solcu olsun. Eğer bir Melâmî sağ, sol, sosyalist, masonik faaliyetler içinde bulunuyor ve aynı zamanda kendisini Melâmî zannediyorsa, o Melâmî değildir.
Melâmî kendi varlığında Allah’a varmaktan başka bir amaç taşımayan kişidir. Müslümanlığın sosyalizmle paralel değerlere sahip olup olmadığı tartışmalarına Melâmî karışmaz. Bu mesele onun meselesi olamaz, çünkü Melâmî Şeriata uysa da Hakikate göre yaşamak zorundadır.
Hakikat, Tasavvuf demektir. Bütün evliya Hakikat İlmini yaşayarak bu mertebeye ulaşmıştır. Hakikatten haberi olmayanlar yalnızca Şeriatı yaşayanlardır, yardım severlik, infak, fakirleri doyurmak, zekât gibi kuralların sosyal adalet, sosyalizmle paralel olduğunu düşünebilirler.
Hiçbir Melâmî büyüğü, kimseye savaş açmaz; ancak Hakikat ilminden habersiz olanlar Melâmîlerin taassup kurallarına (onlara göre Şeriat kurallarına) ters düştükleri iddiası ile ortaya çıkıp Melâmîlerle uğraşırlar, onlara zındık, sapık gibi iftiralar atarlar. Hallac-ı Mansur, Nesîmî hakikatleri anlattıkları ve Şeriat mensuplarından gizleyemediklerinden asılmış, derileri yüzülerek öldürülmüşlerdir.
Gelelim Üçüncü Devre Melâmîliği kurup Hz.Muhammed tarafından kendisine mana âleminde Gavslık mertebesi verilmiş olan Muhammed Nur’ül Arabî’yi lekeleyen “İslamî sosyalist Melâmî federasyonunun temsilcisi Üsküp’te yerleşmiş olan Muhammed Nur’ül Arabî idi” cümlesine (Soner Yalçın: “Hangi Tarikat Sosyalizmden Yanaydı”, Hürriyet Gazetesi, 23 Ocak 2011, s.24)…
Bu cümle Abidin Nesimi’nin “Yılların İçinden” adlı kitabından alınmış. Kitabı ben de okudum ve hayretle şu cümleyi de gördüm “Gördüğü bir rüya üzerine Manastır’a yerleşen Muhammed Nur’ül Arabî adlı büyük bir din adamı da vardı” (Abidin Nesimi: “Yılların içinden”, İstanbul, Haziran 2008, s.31)
Bu iki tespit de yanlıştır: Muhammed Nur’ül Arabî ne Üsküp’te, ne de Manastır’da yerleşiktir. Yerleşik olduğu şehir Koçana’dır; hayatının son zamanlarında ise Ustrumça’ya yerleşmiştir. Koçana’da otururken üç ay Manastır’da bazı subay ve memurlara müderris olarak ders vermiş, ona mürit olmuş olan Hıfzı Paşa’nın ısrarlı daveti üzerine dört yıl boyunca senenin altı ayını Üsküp’te geçirmiştir.
Hz.Pîr “İslamî sosyalist Melâmî federasyonu” diye bir oluşuma dahil olamaz, çünkü Hac dönüşünde Arnavutluk isyanıyla karşılaştığında bütün talebelerine hiçbir işe karışmama talimatı vermiştir.
Abdülbaki Gölpınarlı’nın “Melâmîler ve Melâmîlik” adlı kitabında bu bilgileri bulabilirsiniz.
Hz.Pîr’in talebesinin oğlu (Melâmî değil) Miralay Salih Bey’in Manastır’da faaliyette bulunması Melâmîlere mal edilemez.
Hz.Pîr’in bütün amacı Melâmîliğin kurallarını, öğretim şeklini yenileyerek yaymak, devre uygun hale getirmekti. Melâmîliği tarikat olarak değil, meslek olarak nitelemiş, tarikatlarda uygulanan hiçbir kuralı uygulamamıştır.
• Tevhit - Hakikat ilmi aşamalarını makamlar halinde müritlerine öğretmiş,
• Sayılı zikirleri kaldırmış,
• Namazların kazalarını kaldırmış. Gün içinde kazası kılınamayan namazların sonradan kaza edilmesini istememiş,
• Keramete olan düşkünlüğü kaldırmak için “Keramet-i kevniye devri geçmiş, keramet-i ilmiye devri başlamıştır” söylemini yaymıştır.
Şimdi size çeşitli yazarlardan alıntılar sunuyorum:
1.Hasan Fehmi Kumanlıoğlu : “Hz.Pîr Seyyit Muhammed Nûr’ül Arabî”. (Tasavvuf Tarihi Yüksek Lisans çalışması), İzmir,1995.
“Muhammed Nur’ül Arabî, Kosova’da meydana gelen isyana ihvanını (müritlerini) karıştırmaz ve böylece kurduğu mesleğe herhangi bir suretle olursa olsun şaibe altında kalmaktan korumuş ve kurtarmıştır” (s.31)
“1852 yılında kendisine biat eden Müşir Çerkez İsmail Paşanın davetiyle Manastır'da ikameti esnasında çoğunluğu memur ve subaylardan oluşan bir zümreye Şeyh Bedrettin’in ‘Varidat’ adlı eserini okutmuştur” (s.20)
2.Yusuf Ziya İnan: “Seyyid’ül Melâmî Muhammed Nur’ül Arabî”
“Hac dönüşünde ülkede kargaşalıklar çıkmış ve Arnavutluk’ta ihtilal patlak vermişti. Seyyid Muhammed Nur Hazretleri bütün ihvanına verdiği talimatla siyasetten uzak kalmalarını, kargaşalıklara karışmamalarını emrederek mesleğin manevi değerini ve ihvanını korumuş oldu” (s.23)
3.Abdülbaki Gölpınarlı (öğretim üyesi): “Melâmîler ve Melâmîlik” (Mezuniyet Tezi), Tıpkıbasım,1992.
“Yüz on kadar ihvanıyla Hacca gitmiş avdetinde Kosova vilayetinde Arnavut ihtilali zuhur ettiğinde ihvanını bu ihtilale karışmaktan men ederek kurduğu mesleği herhangi bir suretle olursa olsun şâibedar etmekten tevakki eylemiştir (sakınmıştır)” (s.240)
Görüldüğü gibi üç ayrı yazar da Hz.Pîr’in siyasetle hiçbir ilgisi olmadığı konusunda birleşmişlerdir. Ayrıca Abdülbaki Gölpınarlı Türkiye Komünist Partisine kayıtlı bir öğretim üyesiydi. Eğer Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’nin geçmişinde böyle bir faaliyet olsaydı en iyi o bilebilirdi.
Hz.Pîr’in 1887 tarihinde vefat ettiğini biliyoruz. Terlikçi Salih Efendi, Bursalı Tahir Bey, Kaymakam Ahmet Bey ise 1900’lü yılların başında İttihat ve Terakki Cemiyetine girmişlerdir. Bu ferdi faaliyetler ne bütün Melâmîlere mal edilebilir, ne de Gavs’ül Azam Muhammed Nur’ül Arabî’nin siyasetle ilgilendiğini, sosyalizmi desteklediğini gösterebilir. Bu isnatlar külliyen yalandır.
NİYAZİ ÂŞIK
NOT: Seyyid Muhammed Nur’ül Arabî’nin detaylı hayatını öğrenmek isteyenler http://www.muhammedinur.com adresinden bulabilirler.
SONER YALÇIN’ın yazısı ise 23.01.2011 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde ve Doğan Haber Ajansı’nın internet sitesinde (http://www.dha.com.tr) yer almaktadır.
SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM VAR
- Niyaziasik
- Yeni Üye
- Mesajlar: 2
- Kayıt: 11 Şub 2011, 01:24
- Gariban
- Moderatör
- Mesajlar: 2834
- Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00
Re: SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM
Sevgili kardeşim,
Hırslı insanlardan ve mesleğinde ayyuka çıkmayı çabalayan kişilerden korkmak lazım, hep bir ödüll peşindedirler, olmayan basamakları basamak yapma çabasıyla bir yere çıkmak için çabalar dururlar, kendi amellerine uydururlar.
Bazı gazeteci yazarlarda böyle, bir konu yakalamak ve bağlantı kurmak için kırk yerden delil bulur çarpıtır, olmayan bir şeyi oldu gibi gösterir yazısını yazar, bunu yaparken kendide bulgularına inanır çünkü içinde her şeye bir elbise giydiren biri vardır daima. Kitap satar, popüler olur, toplumdan alkış alır, cebi para görür ve önemli olanda budur zaten. Ne diyeyim, Allah ıslah etsin bunları, sözüm ona millete fayda için yazmaktalar.
Es-Selam ve Sevgiyle
GaribAN
Hırslı insanlardan ve mesleğinde ayyuka çıkmayı çabalayan kişilerden korkmak lazım, hep bir ödüll peşindedirler, olmayan basamakları basamak yapma çabasıyla bir yere çıkmak için çabalar dururlar, kendi amellerine uydururlar.
Bazı gazeteci yazarlarda böyle, bir konu yakalamak ve bağlantı kurmak için kırk yerden delil bulur çarpıtır, olmayan bir şeyi oldu gibi gösterir yazısını yazar, bunu yaparken kendide bulgularına inanır çünkü içinde her şeye bir elbise giydiren biri vardır daima. Kitap satar, popüler olur, toplumdan alkış alır, cebi para görür ve önemli olanda budur zaten. Ne diyeyim, Allah ıslah etsin bunları, sözüm ona millete fayda için yazmaktalar.
Es-Selam ve Sevgiyle
GaribAN
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12885
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
Re: SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM
değerli Niyazi Âşık kardeşimiz,
bahsettiğiniz gazeteci bozuntusunun yazısını hayretle okudum.
it izinin kurt izine karıştığı toz-duman ortamında neresinden konuşmakta anlamak mümkün değil.
ilkel beyin ve bilinçli bu tür çılgınlar ne tarih kitabı ne de tarih takvimi bilmemekteyken "vurun abalıya" vurgunculuğu yapmaktalar.
daha dün söylenen "din afyondur" "emek-ekmek" safsataları ile 1400 yıl önce TAMMlanan İslam Dinini ve her ağacın şah dalının büyüme UÇları gibi MeLâMet Neş'esini örteceğini sanan bu kör zihniyet, Kelâmullahtan, Sünnetullahtan, Şe'enullahtan ve Kaderullahtan cidden habersizler.
Sosyalizm vs. diye uydurdukları ilkelerinin nerden çalındığını ANlamak için,
Merhametullahın uygulaması OL-AN Muhammedî Merhamet buyruklarından bir kaçı:
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "İşçiye, teri kurumadan ücretini veriniz."
(İbn Mâce)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Sizden birinin kardeşi onun elinin altında bulunursa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, ona gücünün üstünde yük yüklemesin."
( Riyâzü's-sâlihîn, c. 2, no: 1365.)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Allah, zayıfların hakkını vermeyen bir milleti yüceltmez."
( İbn Mâce, fiten, 20, no: 4010)
--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Maiyeti altındakilerin hak ve nafakalarını kısmak, bir kimseye günah olarak yeter."
( Riyâzü's-sâlihîn, c.1, s. 31, no: 292)
---Kudsî hadîste ALLAH celle celâluhu : "Üç kimse kıyamet gününde, karşılarında Beni bulacaklardır:
1. Benim namıma verip haksızlık eden,
2. Hür bir kimseyi satıp parasını yiyen,
3. Bir işçi tutup çalıştırdıktan sonra ücretini vermeyen."
(Buhârî)
Şaşılacak şey şu ki İslama girmek yerine İslamı, iftiralarının içine soktuklarını sanmaları..
SeLâMeT
MeLâMeT
SıRR-ı Sîn se
SeLâM eT!..
ZEVK 4362
ÖZün sÖZün BİR-liğidir.. HuZuRda HazIR MeLâMeT
OLduğun Gibi GÖRünmek.. SîNe-deki SIR MeLâMeT
ŞERİAT-ta TARİKAT-ta MÂRİFET-te HAKİKAT-te
MuHaMMeDî MuHABBEtte SıRR-ı SıFIR-dIR MeLâMeT…
22.02.11 21:41
glbş. hsn..
Muhammedî Muhabbetle...
bahsettiğiniz gazeteci bozuntusunun yazısını hayretle okudum.
it izinin kurt izine karıştığı toz-duman ortamında neresinden konuşmakta anlamak mümkün değil.
ilkel beyin ve bilinçli bu tür çılgınlar ne tarih kitabı ne de tarih takvimi bilmemekteyken "vurun abalıya" vurgunculuğu yapmaktalar.
daha dün söylenen "din afyondur" "emek-ekmek" safsataları ile 1400 yıl önce TAMMlanan İslam Dinini ve her ağacın şah dalının büyüme UÇları gibi MeLâMet Neş'esini örteceğini sanan bu kör zihniyet, Kelâmullahtan, Sünnetullahtan, Şe'enullahtan ve Kaderullahtan cidden habersizler.
Sosyalizm vs. diye uydurdukları ilkelerinin nerden çalındığını ANlamak için,
Merhametullahın uygulaması OL-AN Muhammedî Merhamet buyruklarından bir kaçı:
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "İşçiye, teri kurumadan ücretini veriniz."
(İbn Mâce)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Sizden birinin kardeşi onun elinin altında bulunursa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, ona gücünün üstünde yük yüklemesin."
( Riyâzü's-sâlihîn, c. 2, no: 1365.)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Allah, zayıfların hakkını vermeyen bir milleti yüceltmez."
( İbn Mâce, fiten, 20, no: 4010)
--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Maiyeti altındakilerin hak ve nafakalarını kısmak, bir kimseye günah olarak yeter."
( Riyâzü's-sâlihîn, c.1, s. 31, no: 292)
---Kudsî hadîste ALLAH celle celâluhu : "Üç kimse kıyamet gününde, karşılarında Beni bulacaklardır:
1. Benim namıma verip haksızlık eden,
2. Hür bir kimseyi satıp parasını yiyen,
3. Bir işçi tutup çalıştırdıktan sonra ücretini vermeyen."
(Buhârî)
Şaşılacak şey şu ki İslama girmek yerine İslamı, iftiralarının içine soktuklarını sanmaları..
SeLâMeT
MeLâMeT
SıRR-ı Sîn se
SeLâM eT!..
ZEVK 4362
ÖZün sÖZün BİR-liğidir.. HuZuRda HazIR MeLâMeT
OLduğun Gibi GÖRünmek.. SîNe-deki SIR MeLâMeT
ŞERİAT-ta TARİKAT-ta MÂRİFET-te HAKİKAT-te
MuHaMMeDî MuHABBEtte SıRR-ı SıFIR-dIR MeLâMeT…
22.02.11 21:41
glbş. hsn..
Muhammedî Muhabbetle...
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Re: SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM
Değerli Niyazi Âşık kardeşimiz, MUHAMMEDİNUR GÖNÜL tekkesine hoş geldiniz.
MELÂMET ve MELÂMİlikle ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyen kardeşlerimize linkler sunuyoruz. İsteyen kardeşlerimiz istifade ederler إِن شَاء اللَّهُ
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 116&t=8329
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 116&t=8043
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 116&t=7232
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 116&t=4887
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... lit=melami
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... l%C3%A2met
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... l%C3%A2met
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... t=sunullah
MELÂMET ve MELÂMİlikle ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyen kardeşlerimize linkler sunuyoruz. İsteyen kardeşlerimiz istifade ederler إِن شَاء اللَّهُ
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 116&t=8329
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 116&t=8043
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 116&t=7232
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 116&t=4887
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... lit=melami
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... l%C3%A2met
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... l%C3%A2met
http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... t=sunullah
- sev-guzel
- Özel Üye
- Mesajlar: 609
- Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00
Re: SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM
hoşgeldiniz Niyazi Aşık bey, anasayfamızdada paylaşılan MELAMET konulu başlığı burayada paylaşmaya uygun gördüm.
bilgi edinmek isteyen canlarda olabilir düşüncesi ile...
MELÂMİLİK
Mustafa KARA
Arapça "levm" kökünden türeyen melâme, kötü görmek, azarlamak, serzenişte bulunmak, çirkin bulmak, kötülemek gibi anlamlara gelir.
Tasavvufî bir meşreb, daha sonraları bir tarikat olarak ortaya çıkan Melâmetiye: "Kınayanın kınamasından korkmamak, bunu uygulamaya koymak için de nefsin istek ve arzularına karşı durmak, ruhi halleri gizlemek veya aksini dışa vurmak" esaslan üzerine kuruludur.
Hicri II. yüzyılda ortaya çıkan zühd ve tasavvuf hareketi, aradan bir yüzyıl geçmeden şekillenip kurumlaşmış ve bunlara bağlı olarak adab-erkan, seyr ve sülük, halvet-uzlet belirli hale gelmiş, sufîlere mahsus kıyafetler, davranış tarzları ortaya çıkmış dergah ve tekkeler yapılmaya başlanmıştır.
İlk şekliyle melâmilik (Melâmetiye) bu kurumlaşmaya karşı bir hareket olarak ortaya çıktı. Bu meşrebi benimseyenlere göre, zühd hareketinin yukarda belirtilen şekiller altında kendini göstermesi, zühde ters bir anlayış olarak algılandı…
Bölgelere göre yapılan tasavvuf hareketleri tasnifinde Melâmilik hareketi, Horasan mektebi olarak verilmektedir
Melâmetilik hareketinin kaynaklan arasında Fütuvvet Önemli bir yer tutarken, devamı olarak da Kalenderilik özel bir yer kazanmaktadır.
İlk dönem tasavvufî tabakat kitaplarında Melâmi büyüklerinin, "fütüvvet ehlinin ileri gelenlerinden" şeklinde sunulmaları da bu açıdan önemlidir.
Fütüvvetin şu dört ilkesi Melâmi hareketin de en önemli umdeleri arasındadır.
1.Nefsin arzularına aykırı hareket etmek,
2. kendini beğenme duygusunu içten çıkarmak,
3. Sır ve batını zahirden çok gözetmeleri gizlemek.
Kalenderilikteki tavır ise çok açıktır.
Saç-sakal-bıyık-kaşı (cihar darb) ve çevreye aldırışsızlık; kınanmaktan korkmamak, kınanmayı tarif etmek için çok açık örneklerde Melâmiliğin kurucu Kassar (öl. 271/884) gösterilmiştir.
Bununla beraber IX. ve X. Yuzyıllarda yaşayan büyük sufîlerin birçoğunda Özettikle Ahmed b. Hadraveyh (öl. 240/854), Ebu Türab Nahşebî (öl. 245/859), Ebu Hafs Haddad (öl. 260/883), Şah Suca Kirmani (öl. 270/883), Ebu Osman Hiri (öl. 295/910)'de melâmi tavır çok açık olarak bulunmaktadır.
Melâmi hareket için ilk bağımsız eser, Sülemi (öl. 412/1021) tarafından yazılan er-Risaletu'l-Melâmetiye adlı kitaptır.
(Ömer Rıza Doğrul tarafından İslam Tarihinde “İlk Melâmet” adıyla Türkçeye çevrilmiştir).
Sülemi, bu kitapla melâmiliğin esaslarını 45 maddede özetlemektedir.
Daha sonra Hucviri (öl. 465/1072) Keşfu'l-Mahcubaâh eserinde "Melâmet" başlığı altında, konuyu geniş olarak ele almış, melâmi menkıbelerine yer vermiş ve bu harekete karşı tenkitler de geliştirmiştir.
Daha sonraki kaynaklarda melâmete ya özel bölümler ayrılmış veya melâmi sufîlerin hal tercümesi verilirken, bu meşrebten genişçe bahsedilmiştir.
Mesela, İbn Arabi (öl. 638/1240) Fütuhat el-Mekkiye adlı eserinin 309. babım melâmete ayırmış, melâmileri ricalullahın en üst makamında bulunan kişiler olarak değerlendirmiştir.
Melâmiliği bir tarikat olarak ele alanlar, bu hareket için üç dönem üzerinde dururlar:
1. Melâmiye-i Kassariye (Tarikat-ı ali-ye-i Sıddıkiye): Hamdun Kassar,
2. Melâmiye-i Bayramiye (Tarikat-ı ali-ye-i Bayramiye): Dede Ömer Sikkini (öl. 880/1475),
3. Melâmiye-i Nuriye (Tarikat-ı aliye-i Nakşı ben d iye): Muhammed Nuru'l-Arabi (öl. 1305/1887). Bunlara birinci, ikinci ve üçüncü dönem Melâmileri adı da verilir. Son iki melâmi hareket Osmanlı Devleti sınırlan içinde doğup gelişmiştir.
İkinci dönem melâmiliği (Melâmiye-i Bayramiye): Bu dönem melâmiliğinin ortaya çıkışı hakkındaki en yaygın menkıbe şudur Hacı Bayram Veli'nin vefatından sonra, onun tanınmış halifesi Akşemseddin ile Dede Ömer Sikkini arasında meşrep farklılığı ortaya çıkar.
Zikir meclisleri, kıyafet ve adab-erkana karşı olan Sikkini, Akşemsed-din'in zikirlerine katılmaz.
Akşemseddin bu davranışlarım sürdürmesi halinde Sikki-ni'den tac ve hırkayı alacağını söyler.
Sikkini de tac ve hırkayı vereceğini söylediği cuma günü bir ateş yaktırır ve:
"Buyurun ateşe girelim, keramet tac ve hırkada ise, biz yanarız onlar kalır, değilse onlar yanar biz kalırız" der ve ateşe girir.
Tac ve hırka yanar,
kendisi sema ederek yanmadan ateşten çıkar.
Böylece Ömer Sikkini ayrı bir meşrebe sahip olarak Melâmiye-i Bayramiyeyi kurmuş olur.
Şeyhlerine uyarak Bayrami melâmiler tac ve hırkaya iltifat etmezler.
Daha sonra tarikat vahdet-i vücudçu düşüncelerin büyük çapta etkisinde kalır.
Safeviyeden gelen aşın ehl-i beyi sevgisi de tarikatta önemli bir yere sahip olur.
Bu iki unsur Bayramı melâmilerin Osmanlı Devleti tarafından zaman zaman takip edilmelerine, öldürülmelerine neden olur.
Sikkini'den sonra bağlıları Ayaşlı Bünyamin'e (öl. 1510) tabi oldular.
Ayaşlı'dan sonraki meşhur Bayra-mi-Melâmi pirleri şunlardır:
Pir Ali, onun oğlu İsmail Maşukî, Ahmet Sarban, Ankaralı Hüsameddin, Hamza Bali, İdris Muhtefı, Sütçü Beşir Ağa, Seyyid Haşim, Paş-makçızade Seyyid Ali, Şehit Ali Paşa. Bunlardan başka âlim ve ediplerden Abdullah Bosnevi, Lâmekani Hüseyin, Oğlan Şeyh ibrahim Efendi, Sunullah Gaybi, Neşati Ahmed Dede, Sarı Abdullah, Çevri, Lalizâde Seyyid Abdulbaki de bu meşrebe mensuptur.
Sikkini'den sonraki pirlerden Pir Ali, şikayetler üzerine Kanuni tarafından ziyaret edilmiş, İsmail Maşukî 12 müridiyle Atmeydanı'nda asılmış, Hamza Bali idam edilmiş, Sütçü Beşir Ağa boğularak cesedi denize atılmıştır.
Hamza Bali'den sonra Hamzaviler adını alan Bayrami-Melâmiler sonlarından korkarak gizli bir tarikat hüviyetine bürünmüşlerse de, izlenmekten kurtulmaları mümkün olmamıştır.
Üçüncü devre melâmiliği (Melâmiye-i Nuriye):
Bu dönem melâmiliğinin kurucusu olan Muhammed Nurul-Arabi önce Halveti, sonra Nakşi tarikatından el almış, daha sonra da Derviş Mehmed'e intisap ederek melâmi olmuştur.
Bayramı melâmileri Nurul-Arabi'ye uyanlara (Melâmilik taslayanlar) derler.
Bu kolu, Haririzade gibi, Nakşiliğin bir kolu olarak değerlendiren, yazarlar da vardır.
Daha çok Rumeli'de yaygın olan bu kola göre, salik için üç şey gereklidir:
1. Mücahede,
2. Daimi zikir,
3. Yaratılış sırlarını kavramak.
Bu dönem melâmîliğine belli nisbette adab-erkan, şekil ve rüsum girmiş dergah açmaya da önem verilmiştir.
Tibyan yazan Haririzade Kemaleddin (öl. 1299/1881), Ali Urfi (öl. 1305/1887), Bursalı Mehmet Tahir (öl. 1924) bu dönem melâmilerinin önce gelenlerindendîr. Nuru'l-Arabi'den de el alan-Ahmed Amiş Efendi (öl. 1920) yoluyla da bu dönem melâmiliği yayılmıştır.
Amiş Efendi, Şabaniye tarikatına mensup olmakla ve çoğunlukla Halveti icazetnamesi vermekle beraber, saliklerini melâmet yoluyla irşad ettiği bilinmektedir.
Onun müritleri ve yakınları arasında Bursalı Mehmet Tahir, Babanzade Ahmet Naim, Hüseyin Avni Konuk, Evrenoszade Sami, İsmail Fenni Ertuğrul, Abdülaziz Mecdi Tolun, Mustafa Enver, Hattat Hasan Rıza bulunmaktadır.
Dini-tasavvufi edebiyat verimlerinde melâmi unsurların yer alışının, tasavvufun ortaya çıkışıyla yaşıt olduğu söylenebilir. Türkçe yazılan verimler için de aynı durum sözkonusudur,
Melâmilik konusunda bağımsız olarak yazılmış Türkçe meşhur eserler şunlardır: Lalizade Seyyid Abdulbaki, Menahb-ı Melâmiye-i Bayramiye (ts.), Müstakimza-de: Risale-i Melâmiye-i Bayramiye (l.Ü. Ktp, Ty. Nu. 3357), Bursalı Mehmet Tahir Menakıb-ı Şeyh Hace Muhammed Nuru'l-Arabi ve beyanı melâmet ve ahval-i melâmetiye (yazmalarından bir nüshası Gölpınarh kitaplığmdadır). Sadık Vicdani: Tomar-ı Turuk-ı Aliyye-Melâmilik (1921), Abdulbaki (Gölpınarlı): Melâmilik ve Melâmiler (1931).
Özellikle son kitap Melâmi edebiyatı açısından çok önemlidir ve çokça ömek içerir.
Mustafa KARA
bilgi edinmek isteyen canlarda olabilir düşüncesi ile...
MELÂMİLİK
Mustafa KARA
Arapça "levm" kökünden türeyen melâme, kötü görmek, azarlamak, serzenişte bulunmak, çirkin bulmak, kötülemek gibi anlamlara gelir.
Tasavvufî bir meşreb, daha sonraları bir tarikat olarak ortaya çıkan Melâmetiye: "Kınayanın kınamasından korkmamak, bunu uygulamaya koymak için de nefsin istek ve arzularına karşı durmak, ruhi halleri gizlemek veya aksini dışa vurmak" esaslan üzerine kuruludur.
Hicri II. yüzyılda ortaya çıkan zühd ve tasavvuf hareketi, aradan bir yüzyıl geçmeden şekillenip kurumlaşmış ve bunlara bağlı olarak adab-erkan, seyr ve sülük, halvet-uzlet belirli hale gelmiş, sufîlere mahsus kıyafetler, davranış tarzları ortaya çıkmış dergah ve tekkeler yapılmaya başlanmıştır.
İlk şekliyle melâmilik (Melâmetiye) bu kurumlaşmaya karşı bir hareket olarak ortaya çıktı. Bu meşrebi benimseyenlere göre, zühd hareketinin yukarda belirtilen şekiller altında kendini göstermesi, zühde ters bir anlayış olarak algılandı…
Bölgelere göre yapılan tasavvuf hareketleri tasnifinde Melâmilik hareketi, Horasan mektebi olarak verilmektedir
Melâmetilik hareketinin kaynaklan arasında Fütuvvet Önemli bir yer tutarken, devamı olarak da Kalenderilik özel bir yer kazanmaktadır.
İlk dönem tasavvufî tabakat kitaplarında Melâmi büyüklerinin, "fütüvvet ehlinin ileri gelenlerinden" şeklinde sunulmaları da bu açıdan önemlidir.
Fütüvvetin şu dört ilkesi Melâmi hareketin de en önemli umdeleri arasındadır.
1.Nefsin arzularına aykırı hareket etmek,
2. kendini beğenme duygusunu içten çıkarmak,
3. Sır ve batını zahirden çok gözetmeleri gizlemek.
Kalenderilikteki tavır ise çok açıktır.
Saç-sakal-bıyık-kaşı (cihar darb) ve çevreye aldırışsızlık; kınanmaktan korkmamak, kınanmayı tarif etmek için çok açık örneklerde Melâmiliğin kurucu Kassar (öl. 271/884) gösterilmiştir.
Bununla beraber IX. ve X. Yuzyıllarda yaşayan büyük sufîlerin birçoğunda Özettikle Ahmed b. Hadraveyh (öl. 240/854), Ebu Türab Nahşebî (öl. 245/859), Ebu Hafs Haddad (öl. 260/883), Şah Suca Kirmani (öl. 270/883), Ebu Osman Hiri (öl. 295/910)'de melâmi tavır çok açık olarak bulunmaktadır.
Melâmi hareket için ilk bağımsız eser, Sülemi (öl. 412/1021) tarafından yazılan er-Risaletu'l-Melâmetiye adlı kitaptır.
(Ömer Rıza Doğrul tarafından İslam Tarihinde “İlk Melâmet” adıyla Türkçeye çevrilmiştir).
Sülemi, bu kitapla melâmiliğin esaslarını 45 maddede özetlemektedir.
Daha sonra Hucviri (öl. 465/1072) Keşfu'l-Mahcubaâh eserinde "Melâmet" başlığı altında, konuyu geniş olarak ele almış, melâmi menkıbelerine yer vermiş ve bu harekete karşı tenkitler de geliştirmiştir.
Daha sonraki kaynaklarda melâmete ya özel bölümler ayrılmış veya melâmi sufîlerin hal tercümesi verilirken, bu meşrebten genişçe bahsedilmiştir.
Mesela, İbn Arabi (öl. 638/1240) Fütuhat el-Mekkiye adlı eserinin 309. babım melâmete ayırmış, melâmileri ricalullahın en üst makamında bulunan kişiler olarak değerlendirmiştir.
Melâmiliği bir tarikat olarak ele alanlar, bu hareket için üç dönem üzerinde dururlar:
1. Melâmiye-i Kassariye (Tarikat-ı ali-ye-i Sıddıkiye): Hamdun Kassar,
2. Melâmiye-i Bayramiye (Tarikat-ı ali-ye-i Bayramiye): Dede Ömer Sikkini (öl. 880/1475),
3. Melâmiye-i Nuriye (Tarikat-ı aliye-i Nakşı ben d iye): Muhammed Nuru'l-Arabi (öl. 1305/1887). Bunlara birinci, ikinci ve üçüncü dönem Melâmileri adı da verilir. Son iki melâmi hareket Osmanlı Devleti sınırlan içinde doğup gelişmiştir.
İkinci dönem melâmiliği (Melâmiye-i Bayramiye): Bu dönem melâmiliğinin ortaya çıkışı hakkındaki en yaygın menkıbe şudur Hacı Bayram Veli'nin vefatından sonra, onun tanınmış halifesi Akşemseddin ile Dede Ömer Sikkini arasında meşrep farklılığı ortaya çıkar.
Zikir meclisleri, kıyafet ve adab-erkana karşı olan Sikkini, Akşemsed-din'in zikirlerine katılmaz.
Akşemseddin bu davranışlarım sürdürmesi halinde Sikki-ni'den tac ve hırkayı alacağını söyler.
Sikkini de tac ve hırkayı vereceğini söylediği cuma günü bir ateş yaktırır ve:
"Buyurun ateşe girelim, keramet tac ve hırkada ise, biz yanarız onlar kalır, değilse onlar yanar biz kalırız" der ve ateşe girir.
Tac ve hırka yanar,
kendisi sema ederek yanmadan ateşten çıkar.
Böylece Ömer Sikkini ayrı bir meşrebe sahip olarak Melâmiye-i Bayramiyeyi kurmuş olur.
Şeyhlerine uyarak Bayrami melâmiler tac ve hırkaya iltifat etmezler.
Daha sonra tarikat vahdet-i vücudçu düşüncelerin büyük çapta etkisinde kalır.
Safeviyeden gelen aşın ehl-i beyi sevgisi de tarikatta önemli bir yere sahip olur.
Bu iki unsur Bayramı melâmilerin Osmanlı Devleti tarafından zaman zaman takip edilmelerine, öldürülmelerine neden olur.
Sikkini'den sonra bağlıları Ayaşlı Bünyamin'e (öl. 1510) tabi oldular.
Ayaşlı'dan sonraki meşhur Bayra-mi-Melâmi pirleri şunlardır:
Pir Ali, onun oğlu İsmail Maşukî, Ahmet Sarban, Ankaralı Hüsameddin, Hamza Bali, İdris Muhtefı, Sütçü Beşir Ağa, Seyyid Haşim, Paş-makçızade Seyyid Ali, Şehit Ali Paşa. Bunlardan başka âlim ve ediplerden Abdullah Bosnevi, Lâmekani Hüseyin, Oğlan Şeyh ibrahim Efendi, Sunullah Gaybi, Neşati Ahmed Dede, Sarı Abdullah, Çevri, Lalizâde Seyyid Abdulbaki de bu meşrebe mensuptur.
Sikkini'den sonraki pirlerden Pir Ali, şikayetler üzerine Kanuni tarafından ziyaret edilmiş, İsmail Maşukî 12 müridiyle Atmeydanı'nda asılmış, Hamza Bali idam edilmiş, Sütçü Beşir Ağa boğularak cesedi denize atılmıştır.
Hamza Bali'den sonra Hamzaviler adını alan Bayrami-Melâmiler sonlarından korkarak gizli bir tarikat hüviyetine bürünmüşlerse de, izlenmekten kurtulmaları mümkün olmamıştır.
Üçüncü devre melâmiliği (Melâmiye-i Nuriye):
Bu dönem melâmiliğinin kurucusu olan Muhammed Nurul-Arabi önce Halveti, sonra Nakşi tarikatından el almış, daha sonra da Derviş Mehmed'e intisap ederek melâmi olmuştur.
Bayramı melâmileri Nurul-Arabi'ye uyanlara (Melâmilik taslayanlar) derler.
Bu kolu, Haririzade gibi, Nakşiliğin bir kolu olarak değerlendiren, yazarlar da vardır.
Daha çok Rumeli'de yaygın olan bu kola göre, salik için üç şey gereklidir:
1. Mücahede,
2. Daimi zikir,
3. Yaratılış sırlarını kavramak.
Bu dönem melâmîliğine belli nisbette adab-erkan, şekil ve rüsum girmiş dergah açmaya da önem verilmiştir.
Tibyan yazan Haririzade Kemaleddin (öl. 1299/1881), Ali Urfi (öl. 1305/1887), Bursalı Mehmet Tahir (öl. 1924) bu dönem melâmilerinin önce gelenlerindendîr. Nuru'l-Arabi'den de el alan-Ahmed Amiş Efendi (öl. 1920) yoluyla da bu dönem melâmiliği yayılmıştır.
Amiş Efendi, Şabaniye tarikatına mensup olmakla ve çoğunlukla Halveti icazetnamesi vermekle beraber, saliklerini melâmet yoluyla irşad ettiği bilinmektedir.
Onun müritleri ve yakınları arasında Bursalı Mehmet Tahir, Babanzade Ahmet Naim, Hüseyin Avni Konuk, Evrenoszade Sami, İsmail Fenni Ertuğrul, Abdülaziz Mecdi Tolun, Mustafa Enver, Hattat Hasan Rıza bulunmaktadır.
Dini-tasavvufi edebiyat verimlerinde melâmi unsurların yer alışının, tasavvufun ortaya çıkışıyla yaşıt olduğu söylenebilir. Türkçe yazılan verimler için de aynı durum sözkonusudur,
Melâmilik konusunda bağımsız olarak yazılmış Türkçe meşhur eserler şunlardır: Lalizade Seyyid Abdulbaki, Menahb-ı Melâmiye-i Bayramiye (ts.), Müstakimza-de: Risale-i Melâmiye-i Bayramiye (l.Ü. Ktp, Ty. Nu. 3357), Bursalı Mehmet Tahir Menakıb-ı Şeyh Hace Muhammed Nuru'l-Arabi ve beyanı melâmet ve ahval-i melâmetiye (yazmalarından bir nüshası Gölpınarh kitaplığmdadır). Sadık Vicdani: Tomar-ı Turuk-ı Aliyye-Melâmilik (1921), Abdulbaki (Gölpınarlı): Melâmilik ve Melâmiler (1931).
Özellikle son kitap Melâmi edebiyatı açısından çok önemlidir ve çokça ömek içerir.
Mustafa KARA
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Re: SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM
ZEVK 1385
Ekberiyye Efradından AKLı ÂŞIK Arabîyem!
İhvanîyem!.. Melamîyem!.. Kıtmirîyem!.. Harabîyem!
Ko kınasın câhil BİZi!.. Kadehimiz Kâmil Kalbi!..
ALİ (kv) Dudağında Dua!.. Şarabîyem!.. Tûrabîyem!..
15.04.97 12:34 dr..
Ekberiyye : Muhyiddin Arabî (ks) Tarikatı..
Efrad : ferdler..
Ekberiyye Efradından AKLı ÂŞIK Arabîyem!
İhvanîyem!.. Melamîyem!.. Kıtmirîyem!.. Harabîyem!
Ko kınasın câhil BİZi!.. Kadehimiz Kâmil Kalbi!..
ALİ (kv) Dudağında Dua!.. Şarabîyem!.. Tûrabîyem!..
15.04.97 12:34 dr..
Ekberiyye : Muhyiddin Arabî (ks) Tarikatı..
Efrad : ferdler..