MUHAMMED NURU'L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi Hazretleri
Cevapla
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

MUHAMMED NURU'L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

Resim

MUHAMMED NURU’L- ARABÎ kaddesallahu sırrahu ESERLERİ:

RİSÂLELERİ:

ŞEYH SEYYİD AHMED İBN İDRİS’İN SALÂVAT-I ŞERİF ŞERHİ:


Şeyh Seyyid Ahmed İbni İdris hazretleri tarafından salâvât-ı şerif hakkında ALLAH’ın sırları konusunda irfan sâhibi kişi olarak yazdıklarının bilinmesi için zâhir ve bâtın ilimlerinden haberli olan, şeyhler şeyhi Mısırlı hoca Muhammed Nur Arabî hazretleri tarafından kusursuz olarak açıklaması yapılmıştır.
Aşağıda yazılanlar açıklanması yapılmış olan “Salâvât-ı şerif”in bir sûretidir.


ÖNSÖZ

Bilinmelidir ki, gerçekleri anlatmakta ehil (uzman) olanların.
Şefkat (merhâmet) sâhibi olduklarından dolayı dikkatli araştırmaları ile mârifetleri içinde kitaplar meydana getirirler ki, HAKK yolunda olan sâlik mümin kardeşlerin tevhid ilmi konusunda lezzet ile ilgili kazançları ve kendinden geçmiş olarak ve mertebeleri de yükselmelerine faydalı olması için anılan kitapları tevhid lisanı üzere yazdılar.
Ve bâzı düzenlemeleri salâvât ve duâ ile başlamış olup içinde bulundukları mertebe olgunluğu üzere Hz. Peygamber (s.a.v) efendimizi övmüş ve yüceltmişlerdir.
Özellikle Rasûlullah’ın mânâ yönünden olan evlatlarından Seyyid Ahmed İbni İdris Hazretlerinin düzenleyip yazmış oldukları salâvât, duâ ve sözlerinin tamamı İlâh ile ilgili mârifetler ve makamları olgunluk üzere araştırıp açıklamışlardır.
Fakat Arapça olarak yazılmış ince mânâlar olduğundan, fakîr bir kul olarak; Türkçe lisanı üzere bu salâvât’ ı Şerif’i açıklamış olmayı istedim.


Es seyyid PîR Muhammed Nûru’l- Arabî k.s
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

“Bismillâhirrahmânirrahîm”

Bilinmelidir ki, besmele-i şerif hakkında ileri gelen soylu âlimler; ileri görüşleri ile gün, gün gerçeğe karşı ilgi uyandırmak için uzun yolculuklar yapmışlardır.
Ve diğer temel kurallar doğrultusunda çeşitli mânâlar meydana getirme ile konuşmalar yapmışlardır ve yapmaktadırlar ve bunun böyle olduğu ilgililerce bilinmektedir.
Ama mânâ vermekte fakir olan bir kişi olarak, besmele-i şerif hakkında az da olsa bir konuşma yapmak isteği ile görüşüm şudur ki:
Bilinmelidir ki, besmele-i şerif’te üç isim vardır.
Birincisi; Zât ismi olan
ALLAH”,
İkincisi Sıfat ismi olanRAHMAN”,
Üçüncüsü Ef’al ismi olanRAHİMdir.
Bu düzenleme ile şerefli İslâm şerâiti her iyi işin başında besmele-i şerif okumayı emreder.
Besmele okunmadan başlanılan her işin bereketsiz olacağına işâretle,

“Besmelesiz başlanılan her iş kısırdır.” Sözü gelmiştir.
Bundan anlaşılmıştır ki, herhangi bir şey içmek, yemek ve bunların dışında her ne iyi iş varsa tamâmının başında Besmele-i şerifin söylenmesi, bu işlerin
ALLAH’ın Zât, Sıfat ve Ef’al’ i ile meydana geldiği hakkında haber vermektedir.
Ve bu hal üzere olan kişinin tevhid ehli olduğunu da açıklamaktadır.
Bir insanın besmeleyi söylemekte olması genel veya özel olarak tevhid üzere olduğunun işâretidir.
Bundan dolayı İslâm hakkında yazılan kitapların başlangıçlarında besmele-i şerif yazılmış olmasına ruhsat verilmiş olmasıyla helâldir.
Fakat yasaklanmış olan işlerde besmele okumak haramdır.
Çünkü benlik arzuları haram (dince yasak edilmiş şeyler) ve mekruh (şeriat yönüyle yapılması hoş görülmeyen işler) olanları davet eder.
Bakara sûresinde, 2/286.
Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi aleyhinedir.Buyrulmuştur.
Kâdî tefsirine bakılacak olunursa bu mânâya delil olduğu görülecektir.

Allahumme(Ey ALLAH’ım!) sözü için ileri gelen soylu âlimler buyurdular ki:
Allahumme; sözünün sonunda olan
mimharfi seslenmeye karşılıktır.
Çünkü bu sözün aslı
“Yâ ALLAH”tır.
Fakat sonrasında yapılan ilâve Allahumme oldu.
Fakat hakîkat ehilleri yanında
Hemze(elif harfinin adı) ALLAH’ın zâtına işârettir.
Ve ilk
LâmCemâl ismine, ikinciLâmCelâl ismine işârettir.
Ve
Hahüviyete (hakîkate, asla), “MimEf’al’ e işârettir.
İfâde edilmek istenen mânâ şöyle olur ki:
“Ey ALLAH’ım! Zât-ı bâkemâl ile ve Sıfatı Cemâl ve Celâl ile ve kemâl derecede İlah ile ilgili Ef’al (işler) olgun yap.”
Salli”: Yâni; rahmet yönünden olan ihsânını fazlalıkla yap.”
Çünkü tecelliler sonsuzdur.
Bundan dolayı yüce
ALLAH, Habîb’ine, Tâhâ Sûresinde, 20/ 114.Rabbim, ilmimi artır.”
Şeklinde duâ etmesini buyurdu.
Bilinmeli ki, İlah ile ilgili tecellilere son yoktur.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

ALLAH’ın zât ile olan büyüklüğü, kendisine âit varlıklar ile bilinir.
Bilinmelidir ki, bu varlıkların sayısı beştir ve bunlar:


1. Hazret-i Zât,
2. Hazret-i Sıfat,
3. Hazret-i Esmâ,
4. Hazret-i Ef’al,
5. Hazret-i Ahkâm'dır.

Bunların tamâmı en kemâl derecede Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin zâtında açığa çıkıp görünür olmuştur.
Bu açıklık;


Hazret-i zât: İlâh ile ilgili hakîkat,

Hazret-i Sıfat: Muhammed ile ilgili hakîkat,

Hazreti Esmâ: İnsan ile ilgili hakîkat,

Hazret-i Ef’al ve Ahkâm: Âdem ile ilgili hakîkattir.

Bu hakîkatleri kendi zâtında toplayan Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizdir.
Çünkü ilk yaratılan olup, peygamberlerin sonuncusu ve mührüdür.
Ensârdan olan sahâbe; Hz. Harac Abdurrezzak Abdullah İbni Câbir hazretlerin bu konu üzere olan sorusuna cevâben:


Bir rivâyete göre, ALLAH evvelâ benim nûrumu yarattı.
Bir rivâyete göre,ALLAH evvelâ benim rûhumu yarattı.
Bir rivâyete göre,ALLAH evvelâ benim aklımı yarattı.
Bir rivâyete göre, "ALLAH evvelâ kalemi yarattı.
Ve bir başka rivâyete göre,ALLAH evvelâ arşı yarattı.

Bunlar her ne kadar ayrı, ayrı olarak ifâde edilmiş olsa da hakîkatleri birdir.
Çünkü
Nurismi verilmiş olması, zât ile ilgili olup ona mazhar (alet) olacak bir şey yoktur.
Ruhismi verilmiş olması, hayat erici ve dirilten olduğu içindir.
Kalemismi verilmiş olması, ALLAH’ın ilminde toplu olanı farklı olarak ifâde etmekte olduğu içindir.
Akılismi verilmiş olması, idrak ediciliği (kavrayıcılığı) sebebiyledir.
Ve
Arşolarak ifâde edilmesi, Muhit yâni, her şeyi kuşatan olması sebebiyledir.

RAHMAN'lık ile ilgili hakîkatlerin toplamının kaynağıdır.
Rasul-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz ilim ile ilgili hakîkatleri kendinde toplayan ve
HAKK ve halk ile ilgili düşünceli davranışları kuşatandır.
Ve ilim ile ilgili açığa çıkışlar ve ilim ile ilgili hakîkatler birdir.
Bilinen ve bilinemeyen, şeyler gerek vâcibler, gerek olabilen ve olamayanlar o bir olan ilimden ibârettir.
Ve tamâmını yüce
HAKK rahmetiyle genişletmiş oldu.
Ve bir âyette, 7/156.
Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.
Buyurmasıyla rahmetini bunların üstüne salmıştır.

İsimler melekler âleminin sırrıdır.
Yâni, Hz. Rasul sallallâhu aleyhi ve sellem
ALLAH melekût’u (bâtını) olan ALLAH’ın sıfatlarının sırrıdır.
İsimlerin bâtını da sıfattır.
Bundan dolayı melekût sözü, burada bâtın olarak ifâde edilmiştir.
Çünkü Ef’al’ in (işlerin) batını esmâ’dır (isimlerdir).
Esmâ’nın bâtını sıfattır.
Sıfatın bâtını ise zâttır.

Bilinmelidir ki,

ALLAH’ın zâtına mazhar; ALLAH’ın sıfatıdır.

ALLAH’ın sıfatına mazhar; ALLAH’ın isimleridir.

Ve
ALLAH’ın isimlerine Mazhar; ALLAH’ın ef’al’idir.

Ve tamâmının toplandığı yer, ilk yaratılmış ve ilk açığa çıkıp görünür olan Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem nûrudur.

Sırra gelince sıfattır ki, o isimlerin bâtını.

ALLAH’ın zâtı ve zâtın açığa çıktığı yer, ne kadar topluluk varsa Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem ile ilgili hakîkattir.ALLAH, yerin ve göğün yaratılmasından evvelA'mâ’da idi
A'mâ med ile ve kasr ile ifâde edilmek istenenlerin her ikisi rivâyettir.
Arap dilinde A'mâ ince bulut demektir.
Ancak bu konuda anlatılmak istenen bu mânâ değildir.
Mesâbih-i şerif (şerefli kandiller) de rivâyet edilmiştir ki, Ebû Zerin el Ukayli;
ALLAH’ın Rasûlu sallallâhu aleyhi ve sellem ne sordu ki:

Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ! ALLAH var olanları yaratmazdan evvel nerede idi?
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem cevâben dedi ki: “O’ A'mâda idi. Altında hava üstünde hava vardı.”
Bu cevap karşısında Yezid Bin Hârun sordu: “A'mâ’nın mânâsı nedir?"
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yine cevâben: “ALLAH vardı onunla başka hiçbir şey yoktu. Ve sözünü şu cümle ile tamamlayıp: “Şimdi dahî öyledir.” Buyurdular.

İmdi: Bu yerde sıfat tecellisi ile ilgili olan A'mâ ve isimler olan bilgiler ve HAKK ile ve halk ilgili hakîkatlerdir.
Fakat risâleyi yazan zâtın A'mâ sözü ile anlatmak istediği Zât'tır ki, öz olan Zât ya Zât tecellisidir ki, o tecellide sıfat ve esmâ Zât'ın kendisidir.
Arap dilinde anılmış olan ince bulut istenmiş olan mânâ değildir.
Bundan dolayı peygamber efendimiz:
“Yer ve gökyüzünden evvel” buyurdu.
Çünkü yer ve gök bulut olmadığından anlatılmak istenen:

Ahadiyyet’ul-vücud" yâni, tek varlık "Zâtın özüneSözünün mânâsı; safvet (berraklık) özün özüdür.
Yâni,
ALLAH’ın zâtı ile ilgili berraklığı; (safveti) Rasûl sallallâhu aleyhi ve sellem'dir.
Çünkü makam ve mertebesi
Ahadiyyetu’l Cemdir.
Bilinmelidir ki, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e uymuş olanların mertebesi, derecesi beştir:


1. Avâm,
2. Havâss,
3. Havâssu’l havâs,
4. Hulâsâtu havâssi’l havâs,
5. Safvetu hulâsatu havâssi’l havâs.

Fakat;
Âvam mertebesi; "Îman-ı istidlal"idir (delîle dayanan îmandır.).
Havâss mertebesi; “Îman-ı hakîki” (tevhid)dir.
Havâssu’l Havâss mertebesi; “Cem”dir.
Hulâsâtu havâssi’l havâs mertebesi; “Hazretu’l- Cem” dir.
Safvetu hulâsâtu havâssi’l-havâss mertebesi, “Cem’ul-Cem”dir.
Ve,
Safvet hulâsâtu hâssiyyeti’l-mertebesi:Ahadiyyetu’l-Cemki, Rasûlullah efendimizin özel makâmıdır.

Gayb (gizlilik) ve Şuhut’ta (şâhitlikte) İlâh ile ilgili olgunluk noktasından yâni, bu noktadan hareketle, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, İlâh ile ilgili kemâlât çerçevesinde olan Halk ve HAKK ile ilgili mertebelerin aslıdır ve mazharıdır.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

Halk ile ilgili mertebeler yirmi sekizdir.
Hak ile ilgili mertebeler dahi yirmi sekizdir ki:

Halk ile ilgili mertebeler:
1- Akl-ı Evvel: Ruh-i Muhammedî dahi derler.
2-Nefs-i Küll: Nefsi Muhammedî dahi derler.
3-Tabîat,
4-Heyûlâ,
5-Cism-iKüll,
6-Şekil,
7-Arş,
8-Kürsi,
9-Felek-i Atlas,
10-Felek-i Kevkeb: Felek-i Menâzil dahi derler.
11-Felek-i Keyvân: Felek-i Zühal dahi derler.
12- Felek-i Bürûç: Felek-i Müşterî dahi derler.
13-Felek-i Behrâm: Felek-i Merîh dahi derler.
14-Felek-i Yûh: Felek-i Şems dahi derler.
15-Felek-i Zühre,
16-felek-i Kâtip: Felek-i Utarit dahi derler.
17-Felek-i Kamer,
18-Felek-i Esir: Küre-i Nâr dahi derler.
19-Felek-i Hevâ: Küre-i Hevâ dahi derler.
20-Felek-i Mâ: Küre-i Mâ dahi denir.
21-Felek-i Türâb: Küre-i Türâb dahi denir.
22-Ma’den,
23-Nebât,
24-Hayvan,
25- Melek,
26-Cin,
27-İnsan,
28-Mertebe.

Hak ile ilgili mertebeler:
1-İsm-i Bedî.
2-İsm-i Bâ’is.
3-İsm-i Bâtın.
4-İsm-i Âhir.
5-İsm-i Zâhir.
6-İsm-i Hakîm.
7-İsm-i Muhît.
8-İsm-i Şekûr.
9-İsm-i Ganî.
10-İsm-i Muktedir.
11-İsm-i Rabb.
12-İsm-i Alîm.
13-İsm-i Kâhir.
14-İsm-i Nûr.
15-İsm-i Musavvir.
16-İsm-i Muhsıyy.
17-İsm-i Mübîn.
18-İsm-i Kâbız.
19-İsm-i Hayy.
20-İsm-i Muhyî.
21-İsm-i Mümît.
22-İsm-i Azîz.
23-İsm-i Rezzâk.
24-İsm-i Müzill.
25-İsm-i Kavî.
26-İsm-i Lâtif.
27-İsm-i Câmî.
28-Refîüd-derecât.

İsimleri yazılmış olan Hak ve Halk ile ilgili mertebelerin tamamı şahitlik yerleridir.
İlâh ile ilgili olgunluğun asıl kaynağı ve maddesi Muhammed (s.a.v) ile ilgili nurdur.
Noktanın var olan harflerin maddesi ve kaynağı olduğu gibi.


1-Görünür olan bütün varlıklar da Rahman ile ilgili nefesin, ruhunun üflenmiş olana.
Yani, Ruh’un üflenmesi, Rahman ile ilgili olan hakikatler, ruhu bulunan yüce Allah’ın isimlerinin üflenmesidir, yani meydana çıkmasıdır.
Bilinmelidir ki, İlâh ile ilgili isimler hakikatlerinin açığa çıkmasını isterler.
Meselâ: Rabb; Merbûb (kul, köle), Kadîr; Makdûr (güç, kuvvet, kudret), Mürid; Murâd (arzu, istek, dilek), Alîm; Ma’lûm (bilinen, belli) olanı ister.
Ve diğer isimler de böylece kendileriyle ilgili olanı isterler.
Bu hakikatler bilinen ve bilinmeyen şeylerin açığa çıkması, özet olarak söylenecek olunursa, Muhammed (s.a.v) ile ilgili nur ile meydana gelmiş oldular.
Ve görünürde var olanların tamamı; Ağaçlar, taşlar ve diğerleri gibi çeşitler ve cinsler ve kişilere Muhammed ile ilgili nurun üflenmiş olmasıyla, yani yönelmiş olmasıyla meydana gelmiş oldular. Sözün kısası; meydana gelmiş olanların ruhları ve maddeleri Muhammed ile ilgili olan nurdur ki, Rahman’ın nefesi olan hakikatleri istemektedir.
Yöneliş halleri nura doğrudur.


2- Gayb (gizli olan) O: Yani, Rasûlullah (s.a.v) hüviyyeti yani hakikati olan Muhammed ile ilgili hakikat, sıfattır. Yüce Hakk’ın hüviyyeti (hakikati) kendi zâtıdır.

3- O’nda O: Yani, Muhammed (s.a.v) ile ilgili hakikat, İlâh ile ilgili hakikatte birliktedir. Fazlalık değildir.

4- O’ndan O: Yani, İlâh ile ilgili hakikatten Muhammed ile ilgili hakikat açığa çıkmış oldu ve ona mazhar (alet) oldu. Çünkü tecelli olunan, tecelli edene tabi’dir.

5- Allah’ım O’na Salât et, rahmet et: Yani, zâtınla ve sıfatınla ve ef’al’ inle Muhammed üzerine ikrâmın bol olsun.

6- On’unla O: Hakikatin hakîkatına.

7- O’nda O: Yani, senin hakîkatın Muammed hakîkatında yok olucu yap!


*
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

1- O’ndan O: Muhammed (s.a.v) in hakîkatını dışta, senin hakîkatında görünür, açığa çıkan yap.

2- Ey O, Olan O: Yani, Muhammed (s.a.v) hakîkatı, Muhammedin kendi hakîkatı olan zât, sana yakarmaktayım. Ve O’nun ailesine ve ashabına rahmet et- ve selamet nasip eyle.

Bilinmelidir ki, Allah’ın Resûl’ ü ile ilgili “Ehl-i Beyt”(ev halkı) üç kısımdır.

Birincisi:
Cisim ile ilgili, yani beden yönüyle olan ev halkı ki, Hz. Rasûlullah (s.a.v) ın iki torunu; Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e soy bağı ile ilgisi olandır.

İkincisi:
Manevi yönden Muhammed (s.a.v) ailesinden olmak.
O da Allah marifetinin yolunu kabul etmiş olma hali ile kendini, Hz. peygamber efendimize nispeti ola.


Üçüncüsü:
Hem soy itibarı ile Hz. Hasan ve Hüseyin’e ve manevi yönden Resûlullah efendimize nispet edilmiş olması gereklidir.
İslâm toplumu içinde kutup, çekim merkezi, bu üçüncü kısımdan açığa çıkmış olur.
Hz. Peygamber (s.a.v) efendimiz ve ev halkına yapılan bir salâvât-ı şerif şöyledir:

“Ey Allah’ım! Senin yüce duan, seyyidler seyidi olan Muhammed’in ve ev halkının üzerine olsun.
Ey Allah’ım! Sen, isimleriyle kendisini övmeyen Muhammed’e ikrâm et.
O güzel isimlerine onu mazhar (âlet) yap.
Çünkü Melekler ve Mülk âleminde olanların tamamı, onun nurundan meydana gelmiştir.
O öyle bir Muhammed’dir ki, bütün âlemlerin özü ve farklılaştırandır.
Çünkü tamamı ondan yaratılmış olmalarıyla cisimleri temiz olarak meydana gelmiştir.
Ki, hadis-i kudsinde: “Sen olmasaydın, sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım.” Buyurdun.
Her şeyden önce ilk olarak yarattığın, Hz. Muhammed’in nuru olduğu gibi sonu da yine Muhammed’in kutlu vücududur.
Nasıl ki, bir ağaç ve meyvesinin özü çekirdeğinin özü (içi) olup sonu da çekirdeğin içidir.
Yani bütün âlemlerin oluşları onun yüce ayrıntılarıdır.
Çünkü şerefli bedeni Hak ile ilgili öz olduğu gibi, nurunun parıltıları her tarafta yayılmış oldu.
Allah’ın salât ve selâmı onun ve ailesine ve dostlarının üzerine olsun.

Dedi ki: “Ben Allah’tanım müminler benim nurumdandır.”…

PİR SEYYİD MUHAMMED NUR ARABÎ

Seyyid Pir Muhammed Nur hazretlerinin, Şeyh Ahmed İbni İdris’in düzenlediği Salâvat-ı Şerif hakkındaki yazılarının açıklanması (şerhi) ve kendi görüşünün aktarılması tamam oldu.
Efendimiz, Muhammed Nur Arabî’nin açıklayıcısıyım.
Bunun başlanıp tamamlanması Recep ayının birinci günü yıl ise Hicri 1283 te tamam oldu.
Her şeyin gerçeğini bilen yüce Allah’tır.


*
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen dostemin »

Çok teşekkür ederim. Allah sizden ve aziz piran'dan razı olsun..
Resim
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

ŞEYH SEYYİD AHMED İBN İDRİS ’İN SALÂVAT-I ŞERİFİ

Ahmedî İdrisî Hazretlerine âit çok kıymetli ve fazîletli bir salavattır.

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhumme salli ve sellim alâ tâmmeti'l hakâiki'lkubrâ Resim Sırrı'l halveti'l ilâhiyyeti leylete'l esrâ Resim Tâci'l memleketi'l ilâhiyyeti Resim Yenbûi'l hakâiki'l vucûdiyyeti Resim Basari'l vucûdi Resim Ve sırrı basîratiuhûdi Resim Hakki'l hakîkati'l ayniyyeti Resim Ve huviyyetu'l meşâhidi'l ğaybiyyeti Resim Tafsîlu'l icmâli'l kulliyi Resim El-âyeti'l-Kubrâ fi't-tecellî ve't-tedellî Resim Nefesi'l enfâsi'rrûhiyyeti Resim Kulliyeti'l ecsâmi'ssûriyyeti Resim Arşi'l-urûşi'zzâtiyyeti Resim Sûrati'l- kemâlâti'r-rahmâniyyeti Resim Levh-i mahfûzi ilmike'l mahzûn Resim Ve sırrı kitâbike'l- meknûn Resim Ellezî lâ yeme'ssuhu ille'l- mutahherûn Resim Yâ fâtihate'l-mevcûdât Resim Yâ câmia bahreyi'l hakâiki'l ezeliyyâti ve'l ebediyyât Resim Yâ ayne cemâli'l ihterâati ve'l infiâlâti Resim Yâ nuktate merkezi cemi't-tecelliyât Resim Yâ ayne hayâti'l husni'llezi târat minhu raşâşât Resim Feiktesemethâ bihukmi'l meşîeti'l ilâhiyyeti cemiu'l mbbdeât Resim Yâ ma'na kitâbi'l husni'l mutlaki Resim Ellezî i'tekefet fî hadratihi cemi'u'l-mehâsini li tekraa hurûfe husnihi'l mubde'ât Resim Yâ men erakte hakâiku'l-kemâli kulluhâ burkua'lhicâbi dûne'l-halki ve'ctemeat enlâ tenzura li ğayrihi illâ bihi min cem i'il mukevvenât Resim Yâ mesabbe yenâbî'a seccâci'l-envâri's-succâniyyâti şa'şaâniyyâti Resim Yâ men teaşşekat bi kemâlihi cemî'u'l mehâsini'l ilâhiyyâti Resim Yâ yâkûtete'l-ezeli yâ mığnatîsi'l-kemâlât Resim Kad-êyiseti'l ukûlu ve'l fuhûmu ve'l elsinu ve cemîu'l- idrâkât Resim En tekraa rukûme mestûri kunhiyyâtike'l-Muhammediyyeti Resim Ev tasıla ilâ hakîkati meknûnâti ulûmikeelledunniyyâti Resim Vekeyfe lâ yâ Rasûlallah Ve men levh-i mahfûzi kunhike karae'l mukarrabûne kulluhum hakîkate't-tecelliyât Resim Sallallâhu selleme aleyke yâ Zeyne'l-berâyâ Resim Yâ men lev lâhuve lem tezhera li'l-âlemi aynun mine'l-hafiyyât.

MÂNÂSI:

Ey RABBim, o büyük hakîkatleri doldurup taşırana, isrâ gecesi ilâhî halvet sırrına erişene, ilâhi ülkenin, memleketin tâcı, varlığın hakîkatlerinin pınarı olana, gaybın manzaralarının izleyicisi, tüm her şeyin tafsîline ulaşan, tecellî ve yakınlıkta en büyük âyet, rûhun nefeslerinin nefesi, sûretli cisimlerin bütünü olana, zâtî arşların arşı, rûhâni kemâllerin sûreti, hazînelere saklanmış olan ilminin levh-i mahfûzu olana, ancak temizlenenlerin dokunacağı gizli kitabının sırrı olana, ona salât ve selâm eyle!.
Ey mevcûdatı açıp fetheden!
Ey hakîkatlerin ezelî ve ebedî iki denizini kendinde toplayıp düren!
Ey yaratılışların ve infiallerin cemâl pınarı!
Ey bütün tecellîlerin merkezi!
Ey reşşâşelerin kendisinden uçuştuğu ve böylece ilâhi irâdenin hükmüyle, bütün hârikulâde varlıkların kendisinden dağıldığı, güzelliğin hayat pınarı!
Ey, güzelliğinin hârikulâde harflerini okumak için, bütün güzelliklerin kendi önünde bir hizmetkâr edâsıyla ayrılmadan durduğu mutlak güzellik kitabının anlamı!
Ey hicabın perdesi açılıp kemâlin hakîkatlerinin, mahlûkattan yalnızca kendisine döküldüğü, bütün varlıkta bakma şerefi yalnızca kendisine bahşedilen!
Ey, hafîf hafîf yayılan succâni nurların şırıl şırıl akmakta olduğu pınarların dökülüş yeri!
Ey kemâline, bütün ilâhi güzelliklerin âşık olduğu!
Ey ezelin yâkutu!
Ey kemâlleri çeken mıknatıs!

Akıllar, anlayışlar, diller ve bütün idrakler, Muhammedî künhünün satırlara dizilmiş nişanlarını, alâmetlerini okumada veya ledûnnî ilimlerinin sırlarının hakîkatine ulaşmada ümîdini kaybetmiş olan...

Nasıl kaybetmesin ki yâ Rasûlullah salallâhu aleyhi ve sellem! bütün mukarrebûn meleklerin, kendi künhünün levh-i mahfûzundan tecellîlerin hakîkatini okuduğu kimse!

Ey insanların süsü, zîneti; olmasaydı şâyet, âlemde de hiçbir gizlinin açığa çıkmamış olacağı kimse, ALLAH'ın salât ve selâmı senin üzerine olsun!.


Kul İhvanî


*
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

HUZÛRDA İRÂDE

Son devir mutasavvıflarından Şeyh Muhammed Nûru'l-Arabî'nin "beşerî irâde"yi, yâni cüz'î irâdeyi inkâr ettiği yolunda bir dedikodu yayılır.
Bunu duyan Sultân Abdülmecid Han, Hazret-i Pîr'in huzûr derslerine çağrılmasını ve orada kendisine bu meselenin sorulmasını irâde buyurur. Fermân yerine getirilerek Şeyh Muhammed Nûru'l-Arabî huzûr dersine dâvet edilir.
Orada kendisine meselenin keyfiyeti suâl olunduğunda Hazret, şöyle cevap verir:

"Kulda cüz'î bir irâde elbette mevcuddur.
Mes'ûliyetin kaynağı da budur.
Ancak herkeste ve her zaman değil.
Meselâ ben elbette cüz'î bir irâde sâhibiyim.
Lâkin pâdişâhın emriyle geldim.
Buradan kalkıp gitmek ise benim elimde değildir.
"Gel" denilir geliriz; "git" denilir gideriz.
Demek ki burada irâdem -belli bir hususta- yok hükmündedir.
Aynı şekilde pâdişâhın huzûrunda bulunduğumdan dolayı yapabileceğim hareketler de sınırlıdır.
Bâzı kimseler de aynen bu misâlde olduğu gibi dâimî bir sûrette RABB'lerinin huzûrunda bulunduğunun idrâki içinde yaşar.
ALLAH her yerde hâzır ve nâzır olduğu halde pek çok kimse, kendilerini sâdece namazda huzûr-ı ilâhîde kabul ederler.
Hâlbuki belli bir mânevî mertebeye yükselmiş olanlar, her an huzûr-ı ilâhîde bulundukları idrâki ile yaşarlar.
Böyle kimselerde cüz'î irâdenin var sayılıp-sayılmayacağını varın siz takdîr edin."

Demiş ve bu cevap pâdişâhın hoşuna gittiğinden, Şeyh Muhammed Nûru'l-Arabî'ye ihsan ve ikrâm etmiştir.

SÖZÜN ÖZÜ:

Kul, bir irâde sâhibidir.
Bu irâde veya kudret, ona Cenâb-ı HAKK tarafından bahşedilmiştir.
ALLAHu Teâlâ'nın her oluşta irâdesi bulunmakla birlikte, rızâsı sâdece hayırdadır.
Bir hocanın gâyesi, talebesinin bilgi ile mücehhez olup sınıf geçmesidir.
Talebe çalışmaz ise hocanın yapacağı bir şey yoktur.
Yine bir doktorun vazîfesi de, hastasını şifâya kavuşturmaktır.
Hasta, verilen reçeteyi tatbîk etmez ise, artık gelişen menfî netîceden sâdece hastanın kendisi mes'ûldür.
Doktora herhangi bir cürüm isnâd edilemez.
Diğer taraftan irâdeyi, huzûrunda bulunduğumuz zâta teslîm etmek, teslim edilen şeyden daha fazlasının ihsân edilmesine vesîle olur.
Yâni bir kul, ihlâs ölçüleri içerisinde kendi bakışını, Cenâb-ı HAKK'ın sonsuz nazarına, ellerini onun sonsuz yed-i kudretine, dilini onun sonsuz kelâm sıfatına, kulaklarını onun nâmütenâhî işitmesine teslim ederse, bakış, duyuş ve idrâk edişi bambaşka olur.
Yâni verdiklerinden aslâ mahrum kalmaz.
Bilâkis her teslim ettiği şey, sonsuzluğun içinden kendisine nice ebedî nasiplerle döner.
Bunun içindir ki, dâimâ huzûr-i ilâhîde bulunduğunun idrâki ile yüce irâdeye teslim olabilen sâlih kulları hakkında Cenâb-ı HAKK, hadîs-i kudsîde mecâzen:

"Onların gören gözü, işiten kulağı, tutan eli olurum..." (Buhârî, Rikâk, 38) buyurmaktadır..


*
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

SEYYİD HÂCE MUHAMMED NÛRU'L-ARABÎ'de
TEVHİD VE ŞİRK ANLAYIŞI

SEYYİD MUHAMMED NÛRU'L-ARABÎ'NİN HAYÂTI


Yaşadığı Ortama Genel Bir Bakış

Seyyid Muhammed Nur'un yaşadığı yıllar (1228-1305 H.) 1813-1887 arasıdır.Bu döneme baktığımızda, Osmanlı Devleti'nin iktisâdi, siyâsi ve sosyal yönlerden tam bir çöküntü içinde olduğunu görmekteyiz.
Bu asır, dünyânın hem coğrafya hem de teknik ve tefekkür bakımından hızlı ve dikkat çekici değişmelerin birbirini izlediği dönemdir.
Avrupa ülkeleri ve milletleri için yükselme, iyiye gitmenin doğum sancıları olan bu gelişme ve değişmeler, Osmanlı İmparatorluğu için ne yazık ki, ölüm belirtileri mâhiyetini taşıyan olaylar biçiminde tecellî ediyordu.
Hemen bütün kurumlarında yozlaşma, sarsılma ve çatlamalar görülüyordu. Koskoca İmparatorluk bu dönemde çeşitli yönlerden budanıyor ve günden güne bitip tükeniyordu.
Sosyal yöndeki çöküntüden târikat ve tasavvuf kurumları da etkilenmiş, öyle ki birbirlerine bile düşmüşlerdir.
Seyyid Muhammed Nur, yaşadığı yıllar îtibarıyla (1813-1887) sırasıyla II.Mahmud, I.Abdülmecid, Abdülaziz, V.Murat ve II.Abdülhamid idâreleriyle bulunmuştur.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

DOĞUMU Ve YETİŞMESİ

Âvam arasında "Arab Hoca",
Havas arasında
"Seyyid Hoca" ismiyle bilinen Seyyid Muhammed Nur, 1228/1813 yılında doğmuştur.
Doğum yeri Mısır'ın başkenti Kâhire'nin Mahalletu'l-Kübrâ kasabasıdır. Babası cihetinden Seyyid olup, Hz. Hüseyin kolundan Hz. Ali'ye, dolayısıyla Hz. Muhammed Mustafa'ya (S.A.V) dayanır.
Babası Kudüs civârında zâviyesi olan Seyyid İbrahimu'l-Kudsi'dir.
Dedesi ise, meşhur velî ve şeyh Bedru'l-Velî'dir.
Tesbit edilen şeceresi şöyledir:
İmam Hâce Muhammed Nur, İmam İbrahimu'l-Kudsî, Seyyid Bedru'l-Velî, Seyyid Muhammed, Seyyid Yusuf, Seyyid Bedr, Seyyid Ya'kub, Seyyid Mutahhar, Seyyid Sâlim, İmam Muhammed, İmam Zeyd, İmam Ali, İmam Hasenu'l-Arizu'l-Ekber, İmam Zeyd, İmam Zeyne'l-Âbidin Ali, İmam Seyyid Hüseyin (R.A), İmam Hasan Ali b. Ebû Tâlib (K.V), Seyyidu's-Sakaleyn Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem'dir.

Özellikleri îtibarıyla; boyu kısaca, etine dolgun, tatlı ve güleç bir yüze sâhipti.

"İnsanlara, akıllarınca konuşunuz" emri nebevîsine fevkalâde riâyetleri olduğundan, karşısındakinin istidâdına göre telkinde bulunurlardı.
Karakteri yumuşak olmakla berâber bâzen zârifine lâtîfeler yaparlardı.
Lâkin erkan ve ahkâm-ı Muhammediyye azıcık bir leke sürülmek istendiği hal ve zamanda hemen aklî ve naklî deliller ortaya koymasındaki cesurâne hareketleri, çekemeyenlerini bile hayrete düşürürdü.
Kendisine sorulan sorulara ve halledilmesi istenilen meselelere aklî ve naklî cevaplar verirdi.
Bilhassa tefsir ve hadis ilimlerinde hâfızaları kuvvetli idi.
Zâhir ilimlerinden iki defa icâzet verdikleri gibi, bâtın ilimlerinden de Hakîkat bilgisine sâhip Tahkik Mertebesine varan pek çok değerli, fazîletli ve irfan ehli şahsiyetler yetiştirmiştir.
Çocukluk yıllarında yetiştiği yer olarak Kâhire ve civârını görmekteyiz. Küçük yaşta babasını kaybeden Seyyid Muhammed Nur, dayılarının yanına yerleşir ve onlarla üç yıl berâber kalır.
Dayıları da, dedeleri ve babaları gibi aşk ve tasavvuf ehli kimseler olduğundan kendisi küçük yaştan itibâren bu havayı teneffüs etmiştir. Seyyid Muhammed Nur yaşı yediye vardığında Kâhire'ye gidip şeyh Hasan el-Kuveysnî'den (1254/1839) öğrenim görmüştür.
Câmiu'l-Ezher'deki tahsil süresi dokuz yıl sürmüş (1235-1244/1819-1828) hocası Şeyh Hasan el-Kuveysnî kendisiyle yakından ilgilenmiş, hiç bir fedâkârlıktan kaçınmamıştır.
Şeyhinin emriyle gittiği Yanyâ'da Şeyh Yusuf'un (1245/1829) dâmâdı Talat Efendi'den tahsile devam etmiştir.
1245/1829'da Mekke'ye gittiğinde orada Şeyh Ömer Abdurrasul'den hadis okumuştur.
Seyyid Muhammed Nur, şeyh Hasan el-Kuveysnî'nin emriyle Yanya'ya Şeyh Ahmed Efendi ile gitmiş ve orada Nakşibendi şeyhi Yusuf efendiye intisabla bu târikata girmiştir.
Kısa bir süre sonra bu sefer şeyh Yusuf efendinin emriyle Mekke'ye gitmiş ve orada boş durmayarak Şeyh İbrahim eş-Şemarikî'den Halvetiyye-i Şa'bâniyye,
Uveysiyye ve Ekberiyye târikatlarına intisap etmiştir.
Aynı zamanda Hadis dersini de aldığı Şeyh Ömer Abdurrasul'e intisap etmek istemiş, O da kendisine Mısır'a dönmesini ve Şâfii mezhebi üzere yolda namazlarını kasru cem' ile (öğle ile ikindi, akşamla yatsı namazlarını birleştirip kılmak) kılmasını emretmiştir.
Seyyid Muhammed Nur, Hanefî mezhebinde olmasına rağmen, bu emre uyarak Mısır'a dönmüştür.
Daha sonraları, İstanbul'da misâfir olarak bulunduğu sıralarda (1255/1839) civârı Şeyh Abdulhâlık el-Kazgani (Kazancı) Efendi'den de târikat-ı Nakşibendiyye almıştır.
1259/1843 yılında ikinci defâ olarak hacca gidişinde bu kez Abdulhalık Efendi'nin halîfelerinden Şeyh Mustafa b. Mahmud Trabzoni Efendi'den tekmil-i târikatla teslik ve irşad icâzetnamesi almıştır.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

MÜDERRİSLİĞİ

Seyyid Muhammed Nur, kısa sürede ahz-ı ulum ve mârifetten sonra, şeyhi ve sebeb-i feyz ve rifatleri olan üstâdı Hasan el-Kuveysnî'nin "Filan kitabı okut, sen Rum'a git" emriyle 1245/1829'da Rumeli'ye doğru yola çıkar.
İskenderiye'den ayrılıp Antalya-Gelibolu-Selânik şehirlerinde biraz kaldıktan sonra Serez'e gelir ve Serez medresesinde bir süre müderrislikte bulunur.
Demir hisar, Doyran, Ustrumca yoluyla Koçana'ya varır ve Üsküp vâlisi Hıfzı Paşa'nın yaptırdığı Koçana Medresesi'nde yerli halkın büyük ricâları sonunda müderrisliğe başlar.
Yıl, 1249/1833 'tür.
Müderris olduğu senenin Ramazan ayında da Koçana Câmii'nde Kasîde-i Emâliye'yi Türkçe açıklayarak okutmuştur.
Usûl-i Fıkıh ve Fenari de takrir ettiği dersler arasındadır.
O târihte mevcut talebelerinin başlıcaları;
İbrâhim, Ali, Hasan ve Ahmed Efendilerdir.
Üsküp valisi Hıfzı Paşa, daha henüz 21 yaşında olan bu fazıl hocayı görmek arzusuyla Üsküb'e da'vet etmiş, görüşmüş ve oradaki âlimlerle de tanıştırmıştır.
Bu görüşme sonucu Hıfzı Paşa kendisini sevmiş, evlat ve yakınlarının öğretimi için Koçana'ya berâber gitmelerini istemiştir.
Fakat Paşa'nın hanımı çocuklarından ayrılmayı göze alamayınca, Seyyid Muhammed Nur'a Üsküp'te devamlı oturmasını ricâ etmişler, O da buna râzı olmamış, sonunda yılın altı ayı Koçana'da, diğer altı ayı da Üsküp'te oturulmasına karar verilmiştir.

1269/1852 yılında kendisine biat eden Müşir Çerkez İsmâil Paşa'nın (1277/1860) da'vetiyle Manastır'da üç ay ikâmeti esnâsında çoğunluğu memur ve subaylardan oluşan bir zümreye Şeyh Bedrettin'in (837/1420) Vâridat adlı eserini okutmuş ve bu takriri zapt edilerek Letâifu't-Tahkîkat fi şerhi'l-Vâridat adı verilmiştir.

1288/1871 yılında, içlerinde Haririzâde Hoca M.Kemâleddin (1299/1881), Rufâi şeyhi Ahmed Sâfi (1310/1892), Şeyhulislâm Mir Muhtar (Molla Bey) (1300/1882), Mirefte'li Hoca Abdullah Hulûsi (1302/1884), Evkaf Müfettişi Hacı Tevfik, Mısır mollası Kâmil ve Mevlevihane kapısı Tarsus Rufai şeyhi Abdulkerim (1323/1906) Efendilerin bulunduğu ilim erbâbına Alay Emin'i Halil Efendi'nin evinde Seyyid Şerif Cürcâni'nin vahdet-i vücud risâlesini ve bundan başka et-Taiyyetu'l-Farıdıyye ile Risaletu'l-Ahadiyye'yi tedris etmiştir.

Seyyid Muhammed Nur, 1253/1837'de gördüğü rüyâda Peygamber Efendimizin kendisine üç satır yazılı bir kağıt verdiğini ve Hz.Ebûbekir'in bunu Tevhid-i Efal, Tevhid-i Sıfat ve Tevhid-i Zat diye okuyup, fenâ makamlarını telkin eylediğini bildiriyor.
Seyyid Muhammed Nur, telkin aldığı bu üç makâmın zevkine devâmın yanında kendine intisap edenleri de mezkur mertebelerin neşe’siyle 1259/1843 yılına kadar yetiştirmiştir.
Adı geçen yılın Şaban ayının ondördünde Mekke'ye varan Seyyid Muhammed Nur, bu ziyârette de kendisinin hâlâ mânevi alanda mükemmel olmadığını görüyor ve yanındaki müridi Üsküp ulemâsından Hacı Nebi Efendi'ye;


"Bize bu ilm-i zâhir kifâyet etmez.Mekke-i Mükerreme ve Beyt-i Şerif, mürşid-i kâmilden hâli değildir.Kendimize bir mürşid-i kâmil arayıp bulmamıza fırsattır." diyor.

Sonunda meczup Mekke'li Melâmi Derviş Mehmed'e kavuştuğunu söylüyor.
Adı geçen derviş, Seyyid Muhammed Nur'a bir Erbain çıkarmasını emrettiğini ve bu îtikaf esnâsında kendisine makâmât-ı Bekâ, yâni; Cem', Hazretu'l Cem' ve Cem'u'l Cem'in Hz.Rasûlullah'ın rûhaniyyeti tarafından uyanık halde telkin edildiğini söylediğini görüyoruz.
Haccı edâdan sonra Mısır yoluyla Rumeli'ye dönerken yol üzerinde Yenbu' denilen yerde Hatmi makâmı olan Ahadiyyetu'l-Cem' makâmının yine Rasûlullah (S.A.V) tarafından şebeke içine alınıp telkin edildiğini söylüyor.
Bekâ billah mertebelerini telkin alışını Menbâ'u'n-Nur adlı risâlesinin ilgili bölümünden aynen veriyoruz.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

"1255 târihinde Üsküp’te iskan ettim.
59 senesine kadar bu makâmat-ı selâseye müdâvemet eyleyip zevk eyledim.
59 târihinde Hicaz'a azîmet eyledim.
Mekke-i Mükerreme'ye şehri Şa'ban'ın ondördüncü gününde dâhil oldum.
Tavaf-ı kudüm eyledim.
Harem-i şerif'de otururken meczup sûretinde bir zat yanıma gelip oturdu.
Gömleğinin üstünde kehleler gezip, tamam gömleğime geçecek dereceye geldikleri zaman yine dönerlerdi.
O zat bana dedi ki:
"Sakın kehlemizden korkma. Zîra bizim kehlemiz terbiyelidir. Başka kimseye gitmez. "
Ben dahî: "İsminiz nedir ?" dedim.
"İsmim derviş Mehmed'dir, ehl-i Mekke'den ve Beytu'l-Kadi evlatlarındanım." dedi.
"45 târihinde Haccı Şerif'e geldiğin vakit seninle berâber oturdum.
Hattâ ol vakit mâvi kürk giymiştin. Daha hadasetisinnin vardı"
buyurdular. "Tarîkiniz nedir ?" dedim.
"Muhammmediyye'dir" buyurdular.
"Ben de isterim" dedim.
"Gir" dedi.
"Dersin nedir" dedim.
"Cem'u'l-Cem'dir" dedi.
"Makâmat-ı Tevhid bana telkin olunduğundan telkin eyle" dedim.
"Kırk gün halvete gir" dedi.
Fakir dahî kırk gün halvete girdim.Zeytinyağı katık eyledim.
Esnâ-ı halvette, Makâm-ı Hanefi ardından rüyâda bir zat gördüm ki, tavafta ve Hacer-i Esved ziyâretinde olan izdihamda elini öpmeğe yürüdüm.
Ol zat kıyam buyurdular.
Elini öptüm. Oturdular.Ben dahî uyandım.
Ba'dehu, Derviş Mehmed Hazretleri'ne mânâyı nakleyledim.

"Tevhid-i Zat mürşidi oldun" dedi.
"Ne vakit ?" dedim.
"Haber veririm" dedi.
Ba'dehu, Zi'l-hicce'nin onbeşinci günü Babu'l-basita hizâsında Derviş Mehmed'e mülâki oldum.
Gördüğüm zat yine zuhur etti.
O esnâda Derviş Mehmed çekildi.
Ve ol zat duâdan sonra Beyt-i Şerif'e karşı Fakir için tazarru' ve niyaz eyledikten sonra odaya gelip hizmetimizde bulunan Gradas'lı Hacı Emin'i gördük.
Mânen makâm-ı Cem'i telkin eyledi.
Ve, ta'am teklif eyledim.

"Ta'am yemeyiz" dediler.
Ba'dehu
"Medîne'ye gitmek isterin, selâm var mı?" dedi.
Fakir:
"selâm ederim" dedim.
"Yarın inşallah bu vakit gelirim" dedi.
Fi'l-vâki' ertesi gün ol vakit o mevzi'de yine mülâki oldum.
Kel-evvel, Fakir için Beyt-i Şerif’e karşı duâ ve tazarru' eyledi.
Ba'dehu odaya geldi.
Hazretu'l-Cem' makâmını mânen telkin eyledi.
Kel-evvel ta'am teklif eyledim.

"Ta'am yemeyiz" dedikte,
"Ta'am yemezseniz, lâkin elbisemi giyersiniz ya" deyip kisvemi verdim.
Aldı ve giydi.
Ba'dehu, bana
"Medine'de mülâki oluruz" dedi.
Fakir dahî Medîne'ye vardım.
Fi'l-vaki' Babu's-Selâm'da mülâki olduk.
Cem'u'l-Cem' makâmını telkin eyledi.
İzdiham, güyâ kimse yok gibi idi.

"Bağdad'a gideceğim" dedi.
Fakir dahî bir haftadan sonra Medîne'den çıkıp, Mısır cânibine teveccüh eyledim.
Konak konak gidip bir gün Cin Kal'asına vardık.
Fakir, bir koyun alıp pişirtip fukaraya tasadduk eyledim.
Ve başını alıp kendim yedim.
Ve gün uykusu uyurken, mânâda kendimi Medîne'ye varıp Babu's-Selâm'dan dâhil olur gördüm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerinin şebeke-i şerîfi yanına vardım.
O anda Hazreti Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerinin sûret-i unsuriyyesi olmayan sûret-i nûraniyyesini görüp, güneşin nûrundan daha sâfi ve nurlu gördüm.
Hz.Rasûlullah dahî şebeke-i şerifin dâhilinden mübârek ellerini açıp, Fakir'e
"Yürü" dedi.
Fakir dahi yürüdüğümde beni, şebeke-i şerîfin içine aldı.
Ol anda şebeke-i şerifde mahvolup, Fakir'i kendine çekti.
Ve Ahadiyyetu'l-Cem' makâmını telkin eyledi."
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

VEFÂTI

İslâm'ın ilim ve irfana verdiği önemi devamlı aşılayan Seyyid Muhammed Nur, aynı zamanda ilâhi emirlere, şeriat-ı Muhammediyye'ye bağlılığın şart olduğunu hareketleriyle de gösteriyor ve her dakikasını ibâdet ve taatta geçiriyordu.
1305/1887 kışı bitmiş ve Mart ayı gelmişti.
11 Mart günü bütün ihvanı çağırttı ve onlara son nasihatlerini yaptı.
Mısır'da doğan Seyyid Muhammed Nur, Türkler arasında yaşamış, her halukarda Türkçe konuşmuş, yazmış ve eser bırakmıştır.
Onlardan evlenmiş ve çocuklarını evlendirmiş ve son anlarında yine onların arasında olmuştur.
Gelenlerin her biriyle helalleşir, onlara tesellide bulunur.
29 Cemâziye'l-âhir 1305/12 Mart 1887 pazartesi gecesi HAKK'a kavuşur.
Ustrumca'da vefat ettiği odada, peygamberin vefat ettiği odasında defn olunduğu gibi defnedildi.
Ustrumca, hâlen Makedonya'nın bir sınır şehridir.
Mısır'da başlayan ömür, tam yetmiş dört yıl sonra Ustrumca'da noktalanmış olur.
ALLAH Seyyid Muhammed Nur Efendi gibi İnsan-ı Kâmil'lerin feyzlerinden bizlere de nasip eylesin inşaallah…
(Âmin).
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NÛRU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

YETİŞTİRDİĞİ ÜNLÜ SİMALARDAN BAZILARI

Seyyid Muhammed Nûr, ilk önceleri kendisini Rumeli’de melâmî meşrep dervişlere tanıttıktan ve nufûzunu zâhirî ilim ve müderrisliği ile kuvvetlendirerek, hükûmet erkânı nezdînde de kolayca ağırlığını koyduktan sonra acele etmeden yavaş yavaş mesleğini kurmaya başladı.
Evvelâ Nakşî dervişliği ve şeyhliği ile görünen, fakat kendisine başvuranları melâmet sülûku üzerine yetiştiren Seyyid Muhammed Nûr, İstanbul’a çeşitli geziler yaparak merkezin şeyh ve âlimleriyle temas etmiş ve hattâ Şeyhulislâm Mîr Ahmet Muhtar Efendi’yi (Molla Bey) kendine bağlayıp, bîata mecbur eylemişti. Mirefte’li Hoca Abdullâh Efendi ve Harîrîzâde Seyyid Mehmed Kemâleddîn Efendi gibi bir çok değerli ve nüfûz sahibi kimseleri melâmet mesleğine alan Seyyid Muhammed Nûr, İstanbul’da nüfûzunu sağlamış ve bir çok halîfe yetiştirmiştir.

Bu yetiştirme tarzı ve yetişen ünlü sîmâlar sebebiyle, son devir Melâmîliği de Bayramî Melâmîliğinde olduğu gibi daha ziyâde merkezlerde ve ilim çevrelerinde yayılmıştır.

Seyyid Muhammed Nûr’un yetiştirdiği ünlü sîmâlar genelde ilim sâhibi kimselerdir.
Bunların dışında, memleketin ileri gelenleri de melâmet zevkiyle yetiştirmiştir. (Vâli Hıfzı ve Selîm Paşalar ile Müşîr Çerkes İsmâil ve Hüsnü Paşa’lar gibi)
Yetiştirdiği sîmâların içinde halîfe olarak bıraktıklarının çoğu müderris sınıfındandır.
Şimdi bunlardan birkaçını görelim.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

1- Abdurrahîm Fedâî Efendi:

Seyyid Muhammed Nûr’un dâmâdı ve baş halîfesi olup, Prizren’lidir. 1303/1885’de Hacc dönüşü Suveyş’te gemide vefât etmiş ve Mısır’da gömülmüştür. Âlim bir zât olup, zâhirî ilimlerden icâzet vermiştir.
Kendisi, Üsküp medresesi’nde müderris olduğu gibi, aynı şehirdeki melâmî tekkesinin de şeyhi idi.
Manzûm ve mensûr eserleri vardır.

Bunlardan; Risâle-i Vehbiyye, Kasîde-i Nûniyye manzûm, Tefsîr-i Sûreti’l-Kevser, Hediyyetu’l-Hac, Risâle-i İrâde-i Cüz’iyye mensûr olanlardan sayılabilir.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU’L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

2- Alî Urfî Efendi:

Gürice doğumlu olup, 1305/1887’de Selânik’te vefât etmiştir.
Mısır’da uzun zaman kalmış âlim ve fâzıl bir zâttır.
Seyyid Muhammed Nûr’a bağlanıp halîfe olduktan sonra Selânik’teki evini tekke olarak müridlerine açmıştır.

Bu zâtın da manzum ve mensur eserleri vardır.
Eserlerinden birkaçını şöylece sıralayabiliriz:

Seyyid Muhammed Nûr’un Vâridât Şerhi ile Kitabu’r-Reşad fi’l-mebdei ve’l-me’âd’ının Arapça aslından tercümeleri,
Şerh-i Dîvânı Niyâzi Mısrî,
Terceme-i İnsân-ı Kâmil,
Şerh-i Gazel-i Üftâde.


“Ilgaz Zorlu’nun, “Evet Ben Selânikli’yim” adlı eserinde iddiâ ettiği saçma görüşleri şiddetle reddeder, ilm-i ledün hakkında bilgisi ve zevki olmayan birinin hezeyânı olarak görür, Alî Urfi Ef.’yi hürmetle yâdederiz.” (İnc. a.g.e. sh.45, v.d. 6. baskı, Temmuz 99)
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU'L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

3- Salih Rifat Efendi:

İştip’te doğmuş ve 1326/1908’de yine orada vefât edip, tekkesinde gömülmüştür.
Bilgili bir zât olup, Istılâhât-ı Sûfiyye’ye dair bir risâlesi ve divanı vardır.


4- Hoca Abdullâh Hulûsi Efendi:

Mirefte’li olup, İstanbul’da tahsil görmüş ve Fatih civarında Kadıçeşmesi Medresesi’nde elli yıldan fazla müderrislikte bulunmuştur.
1288/1871’de İstanbul’da Seyyid Muhammed Nûr’a intisap etmiş, bilâhare hilâfete nâil olmuştur. Hattatlığının yanında, gâyet temkinli ve irfan sahibi, tarih ve diğer ilimlerde araştırıcı, âlim, şair, zevâhire riâyetkâr, edeb-i Muhammedî’yi gözeten bir zât idi.
1302/1884’de vefât etmiş, vasiyeti gereği Sarı Abdullâh Efendi’nin ayakucuna defnedilmiştir.


Eserleri:
Molla Camî’nin Mir’âtü’l-Akaid’inin şerhi,
Esmârü’l-Hadâik

(Osmanlı idaresinde Padişah Abdülmecid’e kadar olan Sultan, Sadrazam, Şeyhulislâm ve Kapdan-ı Derya’ların doğum-ölüm tarihleri, cülûs, tayin ve ayrılmalarını cedvelle gösteren bu eseri, 1267/1850’de bastırmıştır.)


*
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU'L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

5- Harîrîzâde Seyyid Mehmet Kemâleddîn Efendi:

1267/1850’de İstanbul’da doğmuştur.
Tibyânü Vesâili’l-Hakâik fî Beyâni Selâsili’t-Tarâik adlı eserinde kendisini genişçe anlatmıştır.
Babasından Rifâi ve Halvetî tarîklerine sülûk eylemiştir.
Şeyh Kasım Mağribî’den, Buharî okumuştur.
1288/1871’de İstanbul’a gelen Seyyid Muhammed Nûr’dan ders okumuş
(İbn-i Fârıd’ın Kasîde-i Tâiyye’si ve Muhyiddîn İbnu’l-Arabî’nin Risâle-i Ahadiyye ve Fusûs’u) ve o esnâda kendisine bîat etmiş ve bilâhare hilâfete nâil olmuştur.

1291/1874’de Mısır’a gidip, oradaki şeyhlerle tanışmış, görüşmüş ve İstanbul’a dönmüştür.
Dönüşünde Hırka-ı Şerîf’teki evine çekilip öldüğü yaş olan otuz iki’ye kadar te’lifat ve irşâd ile meşgûl olmuştur.
Kısaltılmış adı Tibyân olan eseri için kendisi:
“Kırkbirinci kitabımdır” diyor.
Bunun dışında;

Kemâl-nâme-i âl-i abâ,
Kenzu’l-feyz fi’s-sülûk,
Mürşidu’l-Uşşâk ve
Burhânu’s-Sâlikîn şerhlerini sayabiliriz.
İfâdesi düzgün ve lisânı akıcıdır.
1299/1881’de vefât edip, Eyüp’te defnedilmiştir.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU'L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

6- Bursa’lı Mehmet Tâhir Bey:

1278/1861’de Bursa’da doğmuştur.
Harbiyeyi okumuş, Manastır Askerî Rüşdiyesi’ne Coğrafya ve Geometri hocası olmuştur.
Bursa mebusluğu da yapmıştır.
Harîrîzâde’den bîat edip hilâfet almış ve şeyhinin vefâtından bir yıl sonra (1882), Seyyid Muhammed Nûr’a mülâki olmuş ve sohbetlerinde bulunmuştur.

Eserlerinden bazıları şunlardır: Osmanlı Müellifleri, Delîlü’t-tefâsir, Menâkıb-ı Şeyh Muhammed Nûr...
Kendisinin şiirleri de vardır.
M. Tâhir Bey, takvâ sahibi bir zât olup, saygıdeğer bir kişiliğe sahiptir. 1343/1924’te vefât etmiş ve Hüdâî dergâhı hazîresine defnedilmiştir
.


*
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU'L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

7- Hacı Maksud Efendi:

Priştine’lidir.
Seyyid Muhammed Nûr, oğlu Şerîf Efendi ve damadı Abdurrahîm Fedaî’den ders görmüş, hilâfeti Seyyid Muhammed Nûr’dan almıştır.
Takvâ ve azîmet sahibi bir zât olup, bu sahadaki hizmeti büyüktür.
1347/1929’da vefât etmiş, Sarı Abdullâh Efendi’nin (1071/1660) yanına defnedilmiştir.
Tahsili, temkini ve irfanı olan bir zâttı.
Eserlerinden şunları sayabiliriz:

Şerh-i Gazel-i Ebu Medyen Mağribî,
Mevlâna’nın bir gazelinin şerhi ve ayrıca
Dîvanı.

8- Kaymakam Ahmed Bey:

İstanbul doğumlu olup, Askerî Veteriner Okulunu bitirmiştir.
Bektaşilik ile birlikte birçok tarîkata girmiştir.
Bilâhare, Seyyid Muhammed Nûr’la buluşmuş,
O’na intisap ederek bir süre sonra hilâfete nail olmuştur.
Seyyid Muhammed Nûr bu zâta
“Yûsuf’um” dermiş.
1341/1922’de Kıbrıs’ta vefât etmiş ve oraya gömülmüştür.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU'L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Âlemlerin RABB'ına Hamd-u Senâlar. “Lev lâke Lema Halaktu'l-Eflak”ın HABİB-i İlahî olan MUHAMMED MUSTAFA Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üzerine salât ve selâmlar olsun. O'un Ehli Beyt-i Âli âbâsı üzerinede sonsuza dek salât ve selâmlar olsun.
Onların soyundan gelenler, İnanıp sayanlara, Kalbî bağlılıkla sadâkat ve vefâlarını sürdürenlere de salât ve selâmlar olsun.


SEYYİD MUHAMMED NURU’L- ARABÎ EFENDİMİZİN RİSÂLELERİ

Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMANİ'R-RAHÎM

Fazlı kerim seyyid MUHAMMED NUR EL-Arabî kudduse sırrahu'l Athar ul-EKBER Hz. lerinin de Âl-i Âbâsı üzerine ve mânevî yolunda, mânâ evlatlarınada salât ve selâmlar olsun.

Pîrimiz Muhammed Nur Sultanımız Buyurmuştur:


ALLAH'a ulaşmak için yâni ALLAH ile Birliğe ermek için zikrin emniyetine binâen Tefekkür ile yapılmasını Beyan etmektedir.

Tâlibi insandır. Bu sırra erişmek isteyen insanoğlunun bu sırra ve ALLAH'a ulaşması Altı basamağı Çıkması lazım Gelir.

HAZRET'İ PÎR MUHAMMED Nuru’l- Arabî kaddesallâhu sırrahu Efendimiz Hazretlerinin hattı ile beyan etmiş olduğu makâmatın bir kıta tafsilatnâmesidir:

Mâlum ola ki TEVHİD Demek cenâbı HAKK'ın birliğini Kalb ile tatmaktır.


Evvelki tevhid Tevid-i Ef'aldir:

TEVHİD-İ EF'AL demek cem’i halk ef'alullah Olduğunu bilip her fiilin görülmesi hâlinde Hazreti Mâşuku müşâhade etmektir.

İkincisi Tevhid'i Sıfattır:

TEVHİD'İ SIFAT Demek halkta zâhir olan sıfat aynasından hazreti MÂŞUK'u Müşâhade etmektir.

Üçüncüsü Tevhid-i ZÂT'tır:

TEVHİD-İ ZÂT Demek cem’i halk bilâ hulul velâ ittihat, hak ile vücutları olduğunu bilip ol halk aynasından Hazreti Mâşuku müşâhade etmektir.

Mertebe-i Sıddıka bu üç tevhid'den ibârettir.
Amma Kurb Mertebesi ittihadtan ibârettir ve ittihad'ın dört makamı vardır.


Evvelkisi MAKÂM-I CEM’DİR:

MAKÂM-I CEM’ demek HAKKı zâhir halkı bâtın müşâhade etmektir. Hadisi kutsîde vârid olduğu gibi
"KUNTU BASARU HUVELLEZİ YEBSARUHU BİHİ
VESME'A HUVELLEZÎ YESME'AHU BİHİ
VE LİSÂNE HUVELLEZÎ YENTIKU BİHİ
VE YEDE HUVELLEZÎ YUBTIŞU BİHİ
VE RACUL ELLEZİ YEMŞÛ BİHİ
VE GAYRİ ZÂLİK ÂZÂ VE KUVÂ"


Cümlesi bu makamda Hak ayna oldu, ve aynasından halk zâhir oldu.

İkincisi HAZRETU’L- CEM’-dir:

Hazretu’l- Cem’ demek Halkı zâhir ile hakkı bâtın müşaade etmektir. Hadis-i Nebevide varid olduğu gibi “İNNALLÂHE YEKÛLU LİSÂNE ABDİHİ VE SEMİ' ALLÂHU LİMEN HAMİDEH” bu makamda halk ayna oldular ve aynalardan hak zâhir oldu.

Üçüncüsü CEM’U’L- CEM’ makamıdır:

Cem’u’l- Cem’ demek bâtın ve zâhir cümlesine hak müşâhade etmektir. Âyet-i kerîmede vârid olduğu gibi
“HUVE’L- EVVELU VE’L- AHİRU VE’Z- ZÂHİRU VE’L- BÂTINU” bu makamda bâtın olandır.

Dördüncü Makam EHADİYETU’L- CEM’ DİR:

MAKAM-I Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Hazretlerinin kıdemi üzerinde olan ona vâsıl olup Cemu’l- Cem’ makâmı kâbe kavseyn Ahediyetu’l- Cem’ demek mukayyedden kaydı ref’ olmak.
“KÂLELLAHU TE'ÂL "KULLÎ ŞEY’İN HÂLİKUN İLL VECHEH" VE KÂLE MÂSİVÂ'LLAHU BÂTILU VE HÂZE’L- MAKÂM L YEMKUNU VE L VASFEHU İNNEM”
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU'L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »


ESRÂRI EZAN-I MUHAMMEDİYYE ALEYHİ'S-SELATU VE'S-SELÂM

Müellifi: Seyyid Muhammed Nûr el-Arabî

Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM

Elhamdu lillâhi rabbi'l-âlemîn ve's-selâtu ve's-selâmu 'alâ hayri halkihi Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecma'in.
'Amma ba'de Ma'lum ola ki fâtiha sûresi ummu’l- kur'an'da merâtib-i ilâhiye beştir:

Evvelkisi
Mertebe-i Ulûhiyyet ki: ELHAMDULİLLAH
İkincisi
Mertebe-i Rubûbiyyet ki: RABBİ'L-'ÂLEMİN
Üçüncü'sü
Mertebe-i Rahmâniyyet ki: ER-RAHMAN
Dördüncüsü
Mertebe-i Rahimiyyet ki: ER-RAHÎM
Beşincisi
Mertebe-i Mâlikiyet ki: MÂLİKİ YEVMİ'D-DÎN dir.

Yâni:
Ulûhiyet Sâhibinin ismi ALLAH,
Rubûbiyyet Sâhibinin ismi RABB,
Rahmâniyyet Sâhibinin ismi Er-RAHMÂN,
Rahimiyyet Sâhibinin ismi Er-RAHÎM ve
Mâlikiyet Sâhibinin ismi
MÂLİK'tir.

Şimdi Fâtiha-ı Şerifte olan Ecmâ-i Hamse:


1-ALLAH.
2-Er-RABB.
3-Er-RAHMAN
4-Er-RAHÎM
5-El-MÂLİK

İşte Ezan-ı Muhammediyye de olan evvelâ Dört kere “Allâhu ekber “ demek yâni ulûhiyet sâhibi olan ALLAH, RABB, Er-RAHMAN, Er-RAHİM ve MÂLİK-ten Ekberdir ve buna işârettir.

Zîra Ulûhiyyet, Rubûbiyyetten, Rahmâniyyetten, Rahimiyyetten ve Mâlikiyetten eam ve eşmeldir.

Zîra huliyet, mevcûdata ve ma'dûmata şâmildir ki Rubûbiyyet mevcûdat'a hastır.
ve Rahmâniyet naam icadına hastır ve Rahimiyyet naam Uhreviyyeye hastır ve Mâlikiyet, mülk tasarrufa Hastır.

Huliyet ise cümleye şâmildir. Bundan ötürü Huliyet sâhibi olan
ALLAH, Cümle merâtib Sâhiplerinden Ekberdir. İşte ezan-ı Muhammediyyede evvela Dört kere “Allahu ekber” demekliğin sebebi budur
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU'L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »

Malüm olaki Cem’ iki kısımdır.
Birinci Kısmı, Cem’i İlahiyye ki Cem’i meratib-i ilhaiyye müteaddid ise de lâkin zât VAHİDEDİR.
Yani Errahman Errahim, El Kuddüs ilâ malâ nihâyete de cümlesinin Cem’i Zâttır, yani Ahadüyeti’l- Cem’ ki Allah'tır.

İkinci kısmı Cem’i Muhammed ki mümkünat mahasal ve aslı Muhammed'dir.
Ve Mümkünat Muhammed'n Tafsilidir.
İşte Cem’i ilahî Hakkın bâtını'dır ve Cem’i Muhammedi Hakkın Hakkın Zâhiridir ki,
Ezan-ı Muhammediyede İki kere “Eşedü enlâ ilâhe illallah” demek birisi cem’i zâhiredir.
“Eşhed” şuhud ederimki “enlâ ilâhe illallah” ondan gayri ZÂT yoktur.
Ve Birisi CEM’i Bâtındır.
Eşhed yani şuhud ederimki “enlailahe illallah” bu dahi ondan gayri Zât yoktur. Cem’i zâhir makamı Şeriattır.

Hazretül Cem’ cem’i Bâtın, Makamı HAKİKAT, Makamü’l- Cem’dir.
Eğer ikisini Cem’ edersen, Makamü’l -Cem’ülcem’ olur.
İşte iki kere ezan-ı Muhammediyede “Eşedü enlâ ilâhe illallah” demenin sebebi budur.
Ve malüm olaki, cem’ü Muhammed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şahsı envarları cem’i inse ve cinne Resul, yani hakka davet eder. Gönderilmiştir.
Belki cem’i mümkünat Ruhî envarları Hakka aittir .
"Kuüntün nebbiyyen ve âdeme beynel mai vettiyn"hadis'i şerifi buna işarettir.
Bundan ötürü Ezan-ı Muhammediyede İki kere inse davetttir.
Ve bir kere cinne davettir.
İşte Ezan-ı Muhammediyede iki kere Eşhedü enne Muhammedenresulullah demenin sebebi budur.
Buraya kadar müezzin Bu kelimatı ile kıbleye karşı mütevecih eder olduğu halde ezan-ı Muhammediyyeyi okur.
Ve malüm olaki Hakk Teâlâ Hazretleri Âdem aleyiselamı Halk edip Vâdi-i Numanda Yani Sahra-yı Arafat’ta zurriyeti arkasından ihraç edip; süedanı arkasının sağ tarafından ve eşkiyayı sol tarafından ihraç eyledi.
Sahid Ehl-i Beyt aleyhumusselâm-i yemin ve eşkiya Ehl-i Beyt aleyhumusselâm-i şimal.
“Elestü birabbüküm” hitabı müstehap oldu.
Şahid nidayı işitip “belâ” dediler.
Ve eşkiya nidayı işitip takliden “belâ dediler.
Şimdi müezzin Ezan-ı Muhammediyeyi okurken başını bir kere saidü inse salata davet eder.
Ve bir kerre saidü cinne davet eder.
Ve sol tarafına başını dönüp iki kere “Hayyealelfelah” okur, bir kerre eşkiyayı insi felaha davet eder yani tevhide davet eder.
Felaha davet eder yani Tevhid'e davet eder . Tevhid ayni felahtır.
İşte Ezan-ı Muhammediye de ikişer kere “Hayyaelfelah” demenin sebebi budur.
Malüm olaki badehü müezzin kıbleye karşı dönüp iki kere “Allahüekber” demek bi kerre Hazreti Gaybe bir kerre Hazreti Şehadete yani Hazreti Gayip Hazreti Şehadetten ekberdir.
Ve Hakk Teâlâ meratib hasabile tekessür eder.
Lakin Ahadüyetü’z Zât olduğu gayri yoktur.
Kesret Ahval olduğu için Ezanda “Lailaheillallah”, yani Zâtında ehaddir.
"Feeynema tüvellü fesemme veçullah" yani zâhiren ve bâtınen ve hissen ve manen bila hasr vela kayıt Haktır
."Velillahi meşriku velmağribu feeynema tüvellu fesemme vecullah innallahe vasiun âlim"
Bu âyet'in sebebi nüzulu sehabelerden bir kaçı seferde olup sisli bir havada kıbleye karşı tahri edip namaz kıldılar.
Badehu sis açılınca kıble kabeye isabet etmeyip namazlarını iade etsinlermi diye

Hazreti Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelip sual ettiler.
Bu âyet nazil oldu.
Yani her nereye dönerseniz Hakkın Bir yüzü vardur.

Bir yüze hasrolmaz cesedin kıblesi Kâbedir.
Ama insanın Kıblesi VECH-İ HAKK'tır.
lakatıt vela hasır zikri daimin kıblesi olduğu gibi ve Kâbe vücud-u Haktan bir vechedir.
Ve cesed kıblesi kayıt tarikiyle olması emr-i Hakk'la oldu.
Cesede mukayyed kıbleden gayri olmaz.
Zira cesed mukayyeddir.
Vallahuuyekulül hak vehüveyehdisebil ve sallallahü ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain velhamdülillahi rabbil âlemin.

Temmetü’l- Risale-yi Ezan-ıl Muhammediye…
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU'L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen israfil »


RİSALE-İ TEVHİDİ LİŞIHINA MUHAMMEDEN NURU’L- ARABÎ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Malüm ola ki: Tevhid üçtür.
Tevhid Demek, Hakkın vahidliğini (birliğini) Kalb ile zevketmek.

Evvelkisi Tevhid-i Ef'al : Tevhid'i efhal Demek ; Cem’i Halk Efalullah olduğunu bilip ve her fiil'in ru’yeti indinde ol fiil'in aynasından Hazreti Mâşuku müşehâde etmektir.

İkincisi Tevhid-i Sıfat : Tevhid'i sıfat demek; Halkta zâhir olan sıfat aynasından Hazreti mâşuku Müşaade etmektir.

Üçüncü Tevhid-i ZÂTtır : Tevhidi Zât demek ; Cem’i halkın bilahulül vela ittihad Zât-ı Hakk ile vücutları bir olduğuğunu zevken ve keşfen bilip halk aynasından Hazreti Mâşuku müşehâde etmektir.

Mertebe-yi SIDDIKIYE Üç kısımdır. Bu üç kısım Tevhid'den ibarettir. Ama gurup mertebesi ittihaddan ibarettir.

İttihadın dört makamı vardır:

Evvelkisi Makam-ı CEM’ dir: Makamı CEM’ demek, Hakkı zâhir ile Halkı bâtın ile müşaade etmektir.
Nitekim Hadis'i Nebevvide varid olduğu gibi "İnnallahe vakalu ala bilisani abdihi semihallahülimenhamide"
Bu makamda halk ayna oldu. Aynalarından Hak zâhir oldu.

İkinci Makam, HAZRETÜL CEM’dir Hazretü’l- Cem’ demek : Halkı zâhir ile halkı bâtın ile müşhade etmektir.
Nitekim Hadis'i Kutsîde varid olduğu gibi "küntü semihaullezi yesmehu bihi ve besarahüllezi yubsiribuhi ve lisanullezi yentikubuhu ve yeduhulleti yeptişubiha ve riclehülleti yemşibiha ve gayri zalik "
Aza ve kuvvayı cümlesi bu makamda Kakka ayine oldu. Ayinesinden Halk zâhir oldu.

Üçüncü makam CEM’Ü’L-CEM’ dir. Makamu cem’i’l- cem’ demek bâtın zâhir cümlesini Hakkı Müşehâde etmektir.
Nitekim ayeti kerimede varid olduğu gibi "Hüvvel evveli vel âhiri vezzâhiri vel bâtın"
Bu makamda bâtın olan mutlaktır.Zâhir olan mukayyeddir.. Evvel mutlaktır, Âhir Mukayyeddir. Cümlesi Haktır.

Dördüncü Makam AHADİYETÜ’L- CEM’ dir. Ahediyetü’l- Cem’ Demek: Makam-ı Muhammed'dir Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem kademi üzere olan ona vasıl olur.

CEM’Ü’L- CEM’, “kâbe kavseyin.”
Ahadiyetü’l- CEM’ “ev ednadır.”
Makam-ı Ahadiyetü’l- Cem’ demek, Mukayyeddir. Kaydı ref’ olmaktır. Kâlallahütala: " Külli şeyhin hâlikin veche" buyrulduğu gibi.
Velhamdülillahi Rabbil Âlemin.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
ser-ay
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 20 Tem 2009, 02:00

Re: MUHAMMED NURU'L- ARABÎ ks. RİSÂLELERİ

Mesaj gönderen ser-ay »

Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/smflogofi9.gif[/img]
Cevapla

“►Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi◄” sayfasına dön