Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-27

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-27

Mesaj gönderen kulihvani »

Münir DERmÂN
kaddesALLAHu sırrahu


Resim

ResimMEKTUB..

Bahaddin beyden bir istek:
Muhterem Hocam geçen gün Ankardan bir mektub almıştınız o mektubu çok merak ediyorum, o mektub hakkında sizden biraz bilgi rica ediyorum..


Münir Derman kaddesallahu sırrahu:
Bahaddin, Ankara Üniversitesi, Veteriner fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Kürsüsü Profosörü Profosör Doktor Veteriner Mahmut Şemsi Kuralp imzalı bir mektub aldım. 28.08. 1968 yani bir hafta evvel aşağı yukarı.
Bu Profosör bir mektub yazıyor bana, ziyaretime gelecekmiş, gıyaben tanırmış da beni.
Neyse mektub u okumağa lüzum yok.
Diyor ki: “Benim 2 tane müşkilim var, yaşım da 74.
Bu süaller karşısında tam bir vuzuha kavuşmadan Huzur-u İlahiyeye çıkmaktan hicab duyuyorum”
diyor.
“bu husuta cevabınızı ricae ederim. saygıyla mübarek ellerinizden öperim, hayır dualrınız beklerim” diye islamî bir nezaket göstermiş adam
Ben de dün akşam oturdum, kendisine bir mektub yazdım, şimdi yazdığım cevabı okuyum..

“Muhterem Efendim!
İslâmî nezâket ve duygularla dolu mektubunuzu aldım.
Teveccühlerinize aynı ağırlıkla mukâbele eder duâ ederim.
Benzine batmış bir pamuk kibrite lâhzada ne cevab verirse, ben de size yıldızlardan dünyâya bakar gibi tam bir temizlik ve hakîkat kutbundan bakarak hemen söyleyeceğim.
Sorduğunuz sorular karşısında akıl paraşütü açılamaz, siğara kağıdı gibi kalır. Bunlara akıllı cevab verilmez.
Deniz korkunçtur amma, balıklar içinde yaşar.
Suda dâima kalmak balığın kârıdır, yılanın değil.
Bu denizde yine öyle balıklar vardır ki yılanı bile balık yaparlar, ne demek istediğimi anlıyorsunuz.
Kâinâtta ne varsa, büyük adsızı örten elbiselerdir her şeyde bir güzellik gizlidir.
Bu güzelliğin arasından sonsuzluğa bakan bir pencere vardır.
İnsanı sevmek ve ta’zim etmek, bu pencerenin bulunduğu beden içindeki muhabere, bu güzelliğe bir tâzimdir. İnsan, vücûdunu severse.
insan vücûduna elinizi dokundurduğunuz zaman onu gökyüzüne dokundurmuş olursunuz.
Edebiyat yapmıyorum sayın profösör, belağat nümûnesi de vermek niyetinde değilim.
Bütün Kâinâtı Yaratan, küçülerek insan vücûdunda şah damarlarından daha yakîn olarak gizlenmiştir.
Bunu görmek için insan vücûdunda bir mekanizma vardır.
“Evvelâ Can, sonra Cânân” deriz bilirsiniz.
İşte bir hodgâmlık perdesi altında gizlenmiş sevginin nüvesi budur.
Cenâb-ı ALLAH bir hadis-i kudsîde: “Biz sırların sırrını topraktan yarattığımız kulumuza verdik” buyuruyor.
Sır, bizim tahammül hudûdumuza girmemiş şey demektir.
ASLen sır yoktur, görüneni herkes görür, hüner görünmeyeni görmektir.
görünmeyeni görürsen, sır ortadan kalkar.
Bu görünmeyeni görmek izni, İslâm'a verilmiştir.
Ellezîne yu’minûne bi'l-gaybi” gaybe inananlar inandı mı mesele yoktur.
Diğer bir hadis-i kudsîde ALLAH insanı târif eder, yâni söz ile resmini çizer:
El-insâne sırrî ve ene sırra” “Ben insanın sırrıyım, İnsan da Benim sırrım!” diyor.
"Bu sırrı ortaya koymak için insanı yarattım. Kendi sûretimde yarattım!” diyor.
“Kendi sûretinde yarattı!” demek “esmâlarının tecellîsi için lâzım olan cihazı tensib etti” demektir.
Yoksa “Cenâb-ı ALLAH’ın şeklinde yarattı” demek değildir.
Bâtından zâhir oldu insan şeklinde..
Hayır ve Nûr-u Resûlullah ile vücûdu donandı,
Cesedle bunların arasına gönül denilen güzel bir nesne koydu.
İnsan bir mekândır, ASLı lâ Mekândır.
Gönül bu ikisinin arasında bir beldedir.
Onun tuttuğu bir merdiven, merdivenin her basamağında bir resûl vardır.
İnsan HAKK’ın zâhiri, HAKK da insanın bâtınıdır. İşte o kadar!

Burası, bir kurşunun ciğeri delip geçmesi gibi az bir zamanda idrak edilir ve hemen kapanır. Araya AKIL giremez, girerse MÜRŞİD girer.
Gaybın eşyâdaki tel tel ihtizazındaki gizli işâretleri sezenlere selâm ederiz.
Beden; gönlün, gölgesinin gölgesinin gölgesinin gölgesidir.
Beden bir çok cihazlarla süslenmiştir.
Göz, kulak, tad, koku, hiss uzuvlarıyla.
Esmâların tecellî merkezleridir bunlar.
Buralarda harfsiz, sessiz, sözsüz kelâmıyla konuşulamaz.
Semi’ esmâsıyla işittirir. Basîr esmâsıyla gördürür, gördüm!
Bu ZIDların arkasında ZIDdı olmayan kendisi gizlidir.
İnsan da bunları görecek pencereler vardır.
Mâbedin hoporlörü ile konuşturur. İşte ALLAH Kelâmı budur.
ALLAH Kelâmından Resûle düşünmek fırsatı verildi buna hadis-i kudsî diyoruz.
Resûlgönülden konuşur, buna da hadis-i şerif diyoruz.
Ümmete de ruhsat verdi, yâni kelâmullaha iştirak ettirdi.

Şimdi çeşit çeşit, boy boy 100 tâne başka başka anahtar alalım.
Bu anahtarların her birine ayrı ayrı incecik ve dümdüz kum tabakası üzerinde açılmış anahtar yuvalarına teker teker ve yerli yerine, kumları bozmadan oturtmağa çalışınız.
Bu iş nasıl güç ve ince ise onun gibi; gıbta etmeden, hased göstermeden, hiç bir şeye üzülmeden, şikâyet yapmadan, adâletten ayrılmadan gönülden söylenecek her söz her hareket bu sûretle, vücuddan bütün şâibeler kalkar.
Bedendeki bu şâibeleri irâde ve sabır, ibâdet ile kaldıranlar da gönülden konuşurlar.
Birinciler Velîlerdir, ikinciler Sâlih kullardır.
Bunların her ikisini taklide gayret edenler de hâlis muhlistir.
İnsan; et, kemik, sinir, kan değildir.
Bunun içinde muvakkatan duran nesnedir yâni gözdür.
Göz 2 kilometreden görür. Öyle gözler de vardır ki iki âlemi birden görür.

Şâibelerden kurtulan insan gönlüne, “ve le zikrullâhi ekber” âyeti iner.
Yani ona layık olur demektir.
Bir yâni daha “ALLAH” Esmâsıyla vücuda zikreder.
En büyük zikir budur. ALLAH’ı zikir değildir, âyeti yanlış anlamayınız.
Ondan sonra “Ve ilâ rabbike fergab.” “bize yanaş” emri gelir.
Şakır şakır geçirmek lâzım.
Kendi kendine şakk-ı sabr ârızası yapar insan.
Resûlu Ekreme melek yapar
İnsana da hakîki MÜRŞİDyapar.
Bunlara kavuşan bir hâl içinde kalır, bu târif edilmez bu hâl.
ALLAH ile ALLAH’ı sevmek. İşte sevgi budur.
Diğer sevgiler; çocuk sevgisi, kadın sevgisi, ana sevgisi, eş sevgisi asıl sevginin gaflet perdesinde tercümeleri, bizi sevgiye alıştırmak ni’metidir.
Yoksa “Ben ALLAH’ı seviyorum” demek değildir.
Bunların ihtizazı insanı kaplarsa, ses de işitir hayal de görür.
Bunlar titreyen bir suya aksetmiş insanın bulanık gizlenmiş şeklidir.
Bunlar kitab, mâlumat, bilgi, ilimle elde edilemezler.
Akıl cevab aradığından çabalar durur süal sorar.
Huzûra giderken hepisine insan kavuşamazsa, Cenab-ı ALLAH gönlünün temizliği nisbetinde kula yanaşır.
“Saçları beyazlamış bir kuluma ben, hicâb duymaması için sual sormaktan hicâb duyarım” diyor Cenâb-ı ALLAH.

ALLAH sevgisi sana senden yakîn olanı, şahdamarlarından daha yakîn olanı bulmak ve O’nun sevgisi içinde kaybolmaktır.
“Ölmeden önce ölmek” in hakiki mânâsı budur.
Bu yolda namzed olanlar, herkesin görmediğini görmeye, kimsenin işitmediğini işitmeye başlar ki şâibelerden kurtulmaya başladığı zaman, ilâhi tecellîlerin suya aksetmiş sûretleridir. Bir nevi yarım tecellîdir.
suya aksetmiş şekilde görürsünüz amma, siz orada değilsiniz bu örnek de bunun gibi.
Açılır perdeler ötenin ötesinde
size de görünür gönlünüz inşALLAH bu dünya pardesinde.
Selâm üzerinize olsun sayın profösör!”

İşte böyle bir mektub yazdım!.

Bir dinleyici:
“ALLAH râzı olsun. Muhterem Hocamın bu konuşmaları 5 Eylül Perşembe günü yapılmıştır.”
“Bu Ankara'daki profesörün sormuş olduğu sorunun hülâsası şöyle idi:
“ALLAH sevgisi nedir? Bir de zikir esnâsında hayal-hayâlet görmek gâibden sesler işitmek bu ne demektir?” diye sormuşlardı. Muhterem Hocam size bunu îzah etmiş oldular.”


Resim

Müşkil: (Müşkile) Zorluk, güçlük, zor olan iş. Çetinlik. * Edb: Mânasının derinliği veya edebi bir san'atla ifade edilmiş olmasından dolayı teemmül ve tefekkürsüz anlaşılmayacak derecede hafî olan lâfızdır. Mânaca nass'ın mukabilidir.
Vuzuh: Açıklık. Açık ve anlaşılır şekilde olmak. Netlik. * Aydınlık
Hicab: Perde. Örtü. Hâil. * Utanma. Kendini kusurlu bilip insanlar arasından çekilmek. * Men'etmek. * Allah ile kul arasındaki perde. * Setretmek. Gizlemek.
Lâhza: Göz açıp kapayacak kadar kısa zaman. Bir an. En kısa zaman. Göz ucu ile bir bakış. Zaman.
Ta’zim: Hürmet. Riayet. İkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek surette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak.
Belağat: Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'at.
Nümûne: f. Örnek, misâl, misal olarak gösterilen. Düstur ve misâl olacak şey.
Hodgâm: (Hodkâm) f. Kendi keyfini düşünen. Kendini beğenmiş.
Nüve: Çekirdek, asıl, menba.
Cihaz: Âlet ve edevat.* Gelinin lüzumlu şeyleri. Çeyiz. * Cenazenin kaldırılması için lâzım olan eşya.
Şâibe: Leke, kir. * Süprüntü. Pislik. * Kusur. Noksan. Hata. Eksiklik.
Şakk: Silahlı kişi. * Şek ve şüphe eden.
Şakk-ı sabr: sabra dayanamayış şüphesi.
Yakîn: Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek
Tensib: Uygun görmek. Münâsib kılmak
Uzuv: (Uzv) Bir canlının vücud yapısının kısımlarından herbiri. Âzâ. Organ.
İhtizaz: Titreşim. Hafif titremek. Deprenmek. * Şevk ile meyil ve hareket. Harekete geçme. * Sallanma, sıçrayıp oynama.


Resim

"Biz sırların sırrını topraktan yarattığımız kulumuza verdik”
"Ben insanın sırrıyım, İnsan da Benim sırrım! Kendi sûretimde yarattım!”
“Saçları beyazlamış bir kuluma ben, hicâb duymaması için sual sormaktan hicâb duyarım”
"Ölmeden önce ölmek"


Resim---Hadis-i kudsî: ALLAH celle celâlihu: "ve'l- insânü sirrî ve ene sirruhû: İnsan benim sırrım, bende insanın sırrıyım!" buyurdu
(Ruhu'l-Beyan tefsiri c.3.s.8. (Beyrut)

Resim---Hadis-i kudsî: ALLAHu Teâlâ: “Ey Âdemoğlu, seni Kendim için yarattım. Eşyâyı da senin için yarattım. O halde Kendim için yarattığımı, senin için yarattığımın ayarına düşürme." buyurdu
(Sadreddin Konevi, 40 Hadis-i Şerif'in Tasavvufî Şerhi)

Resim---Resûlullah (sallALLAHu aleyhi ve sellem), ALLAH Teâlâ buyurdu ki: “Ben insanı kendi sûretimde yarattım.''”
(Buharî ve Müslim’den; Kudsî Hadisler, C. 1, s.172, Madve Yayın., 1991-İstanbul)

Resim---Resulullah (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurdu: " İnnellahe haleke Ademe, ala sûretihi: Muhakkak ALLAH Adem'i kendi sûreti üzerine yarattı."
(Sadreddin Konevî, Hadis-i Erbain,12)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Mûtû kable en temûtu: Ölmeden önce ölünüz!...” '' buyurmaktadır.
(Keşfu’l-Hâfâ II-291-2669)


Resim

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---"Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn: Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan ALLAH yolunda harcarlar.”
(Bakara 2/3)

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Resim---"Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn: (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. ALLAH'ı anmak elbette (ibâdetlerin) en büyüğüdür. ALLAH yaptıklarınızı bilir.”
(Ankebût 29/45)

وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Resim---"Ve ilâ rabbike fergab: Yalnız RABBine yönel.” (İnşirâh 94/8)
Resim
Cevapla

“SOHBET - 27” sayfasına dön