Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-15

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-15

Mesaj gönderen kulihvani »

Münir DERmÂN
kaddesALLAHu sırrahu

MD.TMMSHBTLR-15

Resim

RABB'LERİNE BAKARLAR

(TEKKE CÂMi SOHBETi)


(Profesör Doktor Münir Derman Beyin 3 Nisan 1967 senesi Pazar günü Tekke Câmiinde yapmış olduğu ders.)

Aziz Cemâat Kur’ân-ı Kerim'de Cenâb-ı HAKK bir âyet-i kerîmede: “Ve vucûhun yevme izin bâsırah. İlâ rabbihâ nâzırah (nâziratun).”” buyurmuştur.
“vucûhun yevme izin bâsırah” alnı nâsiyesi temiz olanlar,
“İlâ rabbihâ nâzırah (nâzıratun)” ALLAH’ını göreceklerdir.

Cennetten görülecek Cenâb-ı ALLAH
Peki bize bizden yakîn olan “Habli’l- verid” den daha yakîn olan ALLAH’ı sinemâ perdesi gibi başka yerde mi seyredeceğiz?
“Bu âyet-i kerime nedir?”” Çok dikkatli olun. Bunları bir yerde dinleyemezsiniz!.
Siz nurlu insanlar da radyo iyi, benim piller iyi alıyor da size söyleye biliyom benim de bildiğim yok, ALLAH bize bizden yakın
“Ve vucûhun yevme izin bâsırah. İlâ rabbihâ nâzırah””
Cennetten görülecek. Cennette değil!. Cennet dedi mi cennette mekân veririz O’na.
“Bu ne demek. Nasıl olur bu şey? Bi öyle diyor, bi böyle diyor. İnsan çıldırır!””
Çıldırmaz Mü’min. Çıldırma diye bir şey yoktur. Vücûdunda bozukluk olan akıl çıldırır. Burda şimdi biraz durun!.
Cenâb-ı ALLAH celle celâlihu; çocuk, ana rahmine düşüp de doğacağı zaman ALLAH herkese kendi ayn sıfatından, ilim sıfatından, akıl sıfatından bir avuç verir.
Diyelim bunu 1 okka. Çocukta 1 okka akıl var. Ömrünün sonuna kadar bir okkadır o.
Çok dikkat buyurun aziz cemâat! ALLAH rızâsı için çok dikkat buyurun!. Anlatırken çok güçlük çekiyorum çünkü.
O 1 okka akıl ölümüne kadar devâm eder insanın. Ne 1 gram eksilir, ne 1 gram fazlalaşır.
Şimdi aklımıza diyeceksiniz ki: “Bâzısı salak oluyor. Bâzısı deli oluyor. Bâzısı çok akıllı oluyor!””
Onları sormayın kendi kendinize. Ben anlatayım onlar uçup gidecek kafanızdan.
Vücud büyümeye başladı mı akıl ve fikir, vücûdundan büyüme çağı teşekkül etti mi, fışkırmağa başlar.
Bir goncanın içinde, gülün içinde koku var her şey var. Fakat gonca tamâmıyla olmadan açılmaz, açılmaz.
Şurada bir radyo makinemiz var iki dalgalı 2 tâne ampülü var.
Ankara’yı dinliyoruz Eskişehir’i.. 5-6 tâne onun ampûlu olacak ki Amerika’yı da dinleyelim.
O halde o aklın işlemesi için vücûdun büyümesi tekâmül etmesi lâzımdır.
Küçücük bir delikli süzgeçten fışkıracak suyla, daha büyük şeyden fışkıracak su arasında fark vardır.
Vücud tekâmül ettikçe akıl da artık o vücûdun içinde kendi güzelliklerini göstermeğe başlayacak.
Onun için çocuğa mükellefiyet yoktur. Çünkü, aklını zorlasa da yapacak hareketi yok. Çocuk o noktayı kaldıramaz. Sen kaldırırsın.

Onun için, hakiki Müslüman, mübârek yüzlü Müslümanlar, ömrünün sonuna kadar eğer Resûlullah’ın dediği sıhhî kaideleri, Cenâb-ı ALLAH’ın buyurduğu işleri yaparsa ölünceye kadar hastalık çekmez. Hastalık diye bir şey bilmez.
“Ama efendim hastalık var. Âyet-i kerime tedâvi olunuz diyor?”” Evet ben de biliyorum, sen de biliyorsun.
Vücûdun böyle tam güzel hâle gelmesi için evdeki gülle, yabanî gül arasında fark vardır.
Altını temizlersin sularsın, güneşe korsun, soğuk havada dışarı alırsın.
İşte vücûdu da, ALLAH’ın makarrı vücud. Bu şah damarımızdan daha yakın. Bunu güzel muhafaza edebilmek için, elinde tabancası olan ayda bir defa onu siler yağlar.

Ampûlleri hanımler evde temizlerler. Bilmem bayram geldi diye yerleri şey ederler.
Vücûdunu Peygamber Efendimizin buyurduğu şekilde hazırlayacaksın.

Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin, o mübârek âyetleri alıncaya kadar ne bir kaç tâne ameliyat geçirdi.
“Efendim Elem neşrah leke!”” Evet evet. Yatırdılar da bıçaknan açtılar onu.
“Efendim öyle!.”” Bıçaknan açtılar. Ben açıyorum insanın göğsünü: “Tık!. Felek nasıl açamaz.
Biz inanırız ama inanmayan onlar serseridir. Bunlara bakma sen!.

Bu tam tekâmül etmesi için Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi göndermiş Cenâb-ı ALLAH.

“Mekârim-i ahlâkı tamamlamaya geldim!” demiş.
“Mekârim-i ahlâk ne?” Önünü iliklemek değil ağam!. Önünü iliklemek değil!.
Vücûdun ALLAH’ın muhafazası. Mahfazası. O Mahfaza nasıl tekâmül ettirilir onu öğrenmek için.
Sakal-ı şerîfi nasıl temiz bir yerde, Kur’ân-ı Kerim nasıl bir yüksekte saklıyorsak.
Haaa bunu saklamak için oğlum ne yapacaksın?.
Bir, maddî elle tutulur, tartılır, gözle görülür kısmını temiz tutacaksın.
Heee abdesti var, şunu var bunu var işte şu var bu var mesela.
İkincisi ruhî kısmını.
Evin burası temiz. Ev ama ev çıplak olmaz, masa olacak, koltuk olacak, halı olacak, rafı olacak, kütüphânesi olacak.
Vücûda ALLAH’ı sokuyoruz. Onun o mobilyası da ne biliyor musunuz?
Fazilet, gıybet etmemek, yalan söylememek, dedikodu etmemek.
Bunların neşv u nemâsı için de mîdeye haram sokmamaaaak!.
Haram sokmayacaksın. Sokmadı mı, vücud mükemmelen tekâmül eder.
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in buyurduğu şekilde devâm edersen ömründe hasta olmazsın.
“Efendim ama bazen hasta oluyoruz.””
Ya rûhumuz hasta olur ya cesedimiz hasta olur. Rûhun nasıl hasta olur?.
Bir edebsizlik yaparsın, uyuyamazsın “ben niye uyuyamıyorum!” diye.
Yâhut bir dalaveren var, acaba polis beni tutacak mı, şunun bilmem nesini yap, dalavere ruhî hastalık, karasevda hastalığı..
“Efendim bende sinir var.”” Ne siniri var be hayvan herif! Sinir minir diye bir şey yoktur, hiddet yok!.
Maddî hastalık, nezle oldun, düştün kırıldın. Kalb hastalığı oldun, şeker hastalığı oldun, tansiyon şu bu muhakkak maddî bakımdan cezâ defterine İlahî cezâ defterine geçmeyen bir edebsizlik yapmışsındır.
Onu mahfazayı temizlemek için Cenâb-ı ALLAH veriyor.
Rûhun da da bir edebsizlik yapmışsındır. Yaptı mı bunlar birikir.
Onun için bir hadis-i kudsî de:
“El emrâzı hedâyâ-yı min Azze ve Celle li’l-abîd: Hastalıklar maddî mânevî olsun ALLAH tarafından kuluna verilen bir hediyedir.”” Hediye cezâ değildir, onu temizlememiz içindir.
Kedinin mîdesi bozulur gider bir ot yer. Koklar koklar o bulur otu, bunun gibi.
Haaa şimdi maddî mânevî temizliği yaptı mı?

“Vucûhun yevme izin nâdırah (nâdıratun)”” olur oğlum, alnın temizlenmeğe başlar.
“Efendim yaşlandı adam, bunadı. Akıl bunadı.”
Muhakkak kafasındaki dimâğda telâfif ve tehâric vardır, Arapça girinti çıkıntılar. Yani kulak zarın olmazsa duymazsın, onun gibi.
Aklını kullanacak madde bozuldu, madde. Bozulduğu için adam bunamağa başladı. Yoksa hani hepimiz bunasak, bunadı mı âhirete gitti mi? Bunağa aklı yoksa, sual sormazlar oğlum.
“Hani bunama nerde?”” Bunama cesedin bozuldu, radyon çalmıyor. Makinanın civatası bozuk.
Bir koskoca motorda bir cıvata gevşedi mi motor “pam!” yapmağa başlar.
Onun için hakîki Müslüman hasta olmaz oğlum.
Güneş doğmadan kalkacaksın. Az yiyeceksin!. Hiddet etmeyeceksin!. Şunu yapmayacaksın!. Bunu yapmayacaksın!.

“Vucûhun yevme izin nâdırah(nâdıratun)””alnın temizlenir. Nâsiyenizi, içinizi dışı temiz olanlar demek.
“Ve vucûhun yevme izin bâsirah(bâsiratun)”” Nâsiyesi içi dışı temiz olanlar..
“Fazilet doğruluk hasretleriyle vücûdunun bütün kötülüklerini iknâ edip tamâmen huzûra kabûle şâyan temizliğe varanlar.
Şah damarından insana yakîn olan ve Nûr-u Resûlullah penceresinden ancak mâhiyeti anlaşılabilen HAKK’ı göreceklerdir!” diyor.
Vücûhun kalbinin içinde Nûr-u Resûlullah’ın penceresi var.
O pencereye yanaşabilmek için:
“Ve vucûhun yevme izin bâsirah” Nolmak lâzım. Bu dediğim temizlikleri yapacaksın. Câmiye bile girerken ayaklarımızı yıkıyoruz temizliyoruz. Evine bile girerken ayakkabını çıkarıyorsun.

Heeee o pencere buğulandı mı, gel aç haa dışarıda soytarı seyredeceksin.
Ahaaa bu gözlük buğulandı mı mendillen yapıyorum da.
Sen Nûr-u MuhaMMedinin sallallâhu aleyhi ve sellem penceresinden böyle: “Ben göreceğim!.””
Gözünü yum, Fâreyi bile göremezsin. Bâzı soytarı şeyler vardır şeyhlik yapar.
Murâkabeye dalar: “Haaa görüyorum!.”” Hiçbir şey göremez o. Burnunun deliğini bile göremez.
Madden nasıl yüzlerce amâliyelerden geçtikten sonra aziz cemâat içinde bulunan altın cevheri elle tutulur, gözle görülür hâle gelir. Yakarsın onu, altını göremezsin mâdende. Gözle görebilmek için 80 türlü ameliyeden geçer.
Bize bizden yakîn olan HAKK’ı o zaman anlayacaksın.
O zaman müşâhede imkânına mâlik olabileceğiz, bu temizliği yaparsak.
“Bana şah damarımdan daha yakın!”” Haaa yakın tut yakın!. Ohooooo kolay değil.
Gözün çapaklanıyor da şöyle göremiyorsun, ahaaa ben gözlüğü çıkardım mı hepinizi bulut karanlık görüyorum.
Hayır kolay mı o pencereden bakmak, en basiti oğlum.
Şu pencerenin camı olmasın, önünde de şeyi olmasın seni şuraya çıkarayım. Şöyle tutarsın yanına aşağıya bakarsın.

ahaaa: “Ben şunun üzerine çıkar tek ayak dururum!” der.
Onu 15.000 metre yukarıya çıkarır. İnsan yere bile bakamaz.
İşte o pencere de öyledir oğlum. O pencerede öyledir. Yanaşıyorsun senden sana yakîn olana yanaşıyorsun.
Bu cesed perde olduğundan, nasıl ki altına karışmış; toprak, altının görünmesine mâni ise ceseddeki pislikler de o pencerenin görünmesine mânidir. Onu idrak ve görmeğe vücud müsâid değildir.
Göz güneşe bakamadığı gibi vücud ile olduğumuz da HAKK’ı görmeğe tahammülümüz yoktur.

“Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk”
Beni göremezsin Yâ Musa. “ve lâkininzur ile'l-cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî”
Bak cebele, cebel yerinde durursa görürsün.
“fe lemmâ tecellâ rabbuhu li'l-cebeli cealehu dekan” Ve ALLAH nûrundan bir huzmeti şey etti, cebel eriyiveriş, Mûsa da hemen düşmüş bayılmış.
O pencereden seyretmek oğlum insanı çıldırttırır şey eder, yakar. Yakmamak için oğlum maşası var.
“Maşa ne?”” Temizlik! Bak şunun aha şu insan yaptı bunu.
Şunun ben arasına bir küçücük sigara kağıdı koysan cereyan geçmez, işlemez? İçimizden ne kadar pislikler var.
“Efendim ben temizim!”" Hepimiz temiziz ALLAH’a şükür. Ama bilmeden yaptığımız hatâlar var.
Bu günkü dünyâda ne kadar şey edersen et. Akşama 75 kuruşa aldığımız ekmeğin içinde kim bilir ne kadar haram var. Öküzünün hakkını verdi mi, değirmenci aldığı adama hakkını verdi mi? Herif abdestli mi yoğurdu...
Bu gün bir avuç ekmek bir öğünde yemek yemek helâl bakımından buradan Çukurhisar’a kadar yer altından tünel açmak kadar güçtür oğlum!.

Cenâb-ı Peygamber buyuruyor bir hadisinde buyuruyor ki:
“Kıtlık oldu mu?” diyor.
“Kıtlık nasıl?”” Eski kıtlıklar olmaz oğlum. Hani peksimet yerdik. Harb-i umûmî de ekmek.
Kıtlık şudur; 100 paraya aldığımız ekmek 75 kuruş.
10 paraya aldığımız yumurta uzak bir şey değil. 55 kuruş. Süt öyle. İşte daha kıtlık.
Senin var da alıyorsun benim yok alamıyorum. 13 lira et vereceğe, nasıl alacaksın? İşte kıtlık bu.
ALLAH’a kazancının zekâtı verilmedi mi Cenâb-ı Peygamber diyor kıtlık başlar.
Hastalık veba, tâun, vebâ tâun yok ama tansiyon illeti var, kanser var, sinir hastalığı var, şeker hastalığı var, tâun gibi.
Zîna fazlalaştı mı dünyâda, Cenâb-ı ALLAH’ın illetleri, tâun, vebâ hastalıklar demektedir aha ortada. Gel de helâl lokma ye ağam hadi, hadi bakıyım!.
Amaaaa, çamurlu suyu filitre eden âletler vardır oğlum haaa. Çamurlu suyu koyarsın altından gözyaşı gibi çıkar.
Haram olduğunu bildiğin hâlde değil de bilmediğin hâlde gelen harama secdeye başını koyanlarda bir filitre vardır.
O kadar korkmayın o temizler, temizler, o filitre temizler.
“Ama o filitre nedir?”” Yağma yok söylemem onu.
“Biliyon mu?”” Vallâhi biliyorum billâhi biliyorum. Ama söylemem, söyledim mi, o filitre vardır diye gel haram ye!. Ondan sonra benim başıma belâ ol, yok öyle iş. Neyse filitren var!

O halde bizimleeee, Cenâb-ı ALLAH arasında bize bizden yakîn olan ALLAH’ı göremiyoruz!
Eee Arasında bir şey var, bir şey var arasında o hâlde. Aha buna göre elini yum koy gözüne göremiyorsun beni. Çünkü gözünen benim arasında elin var.
O hâlde bize bizden yakîn olan çok dikkat edin aziz cemâat lakırtıya sığmıyor. Bize bizden yakîn olan Cenâb-ı ALLAH’ı göremiyoruz.


“Ve vucûhun yevme izin bâsırah(bâsiratun). İlâ rabbihâ nâzırah (nâziretun)””
“Arada ne var?”” Arada Resûlullah sallallâhu aleyhi vessellem var. MuhaMMed Aleyhissalâtu vesselâm var.
O halde MuhaMMed sallallâhu aleyhi ve sellem’i memnun edeceksin.
Resmî geçitte, önde uzun uzun adamlar var. Sen de kısa boylusun göremiyorsun. “Ulan çekil bu tarafa!” dersen yumruğu yersin!.
“Azıcık bu tarafa gelde bende bakıyım!” dersen: “Haaa buyur!” der de koltuğundan bakarsın.

Bâzı serseriler var. Çölde bir Mehmet isminde biri gelmiş, milleti toplamış.
Pâdişahların bile altınlardan paralardan isimleri kazılır oğlum. 1300 küsür senedir kazıyabilen var mı ismini?..
Kenedi'yi öldürdüler Amerika'da ne oldu? Herkes gine oyununda, zımbırtısında şurada burada.
Gine evvelki sene Hindistan’da Tac Mahal Câmisinde Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in sakalından bir kıl kayboldu diye 90 milyon kişi birbirine girdi. Kim bunu zorluyor. Kânun mu var bunun içinde?
Aha burası! Onun için ağam, göbek atın göbek!. Bu devirde ki namaz kılabiliyorsunuz zilli zurnalı göbek oynayın, korkmayın!.

O hâlde Resûlullah’ta erimek, akmak erimeye, müşâhade etmeye, idrâk etmeye yol Resûlullah ta erimek lâzımdır. Resûlu anlamaya da vücûdun şâibesi mâni’ dir.
“Nedir?” .. ”Edebsizlik etmek.

Emr-i Resûlun yerine getirilmesi, ancak Resûlu azıcık anlamağa vesîle olur. Onu da hakîkaten anlayamazsın.
Vazifemiz bizim
“yu’minûne bil gaybi” ”halkasına şeksiz şüphesiz girebilmek kahramanlığını kendimizde bulup ortaya çıkmamız en büyük hünerimizdir.
Ahhhha, kim sana hangi kânun diyor ki çık namaz kıl. Vergi mi alıyorlar.
Aha işte o kahramansınız hepiniz!. Korkacak hiçbir şey yok!.

Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz hadisinde buyuruyor ki:
“Benden sonraki ümmetler ve ümmetim, mesuddurlar" diyor. Kâfir olsun dinsiz olsun, bilmem ne olsun.
Çünkü benden evvel ki ümmetlere Cenâb-ı ALLAH’ın gazâbı; Lut Peygamberi, ne yaptı yerinen bir etti. Mûsa, Bahr-i ahmer’e Mûsa’nın ümmetine cadde oldu, Firavun’a mezâr oldu. Nuh peygamber öyle.
O belâları Cenâb-ı ALLAH vermiyor benim ümmetime, benden sonra vermeyecektir! buyuruyor.
Halbuki bu gün Lût Peygamberin Sodom Gomore, Ad Kavminin yaptığı edebsizlikler, şimdiki edebsizliklerin yanında devenin kuyruğunu kaldırmasına benzer. Bu hakîkat maalesef.
“Niye vermiyor?” Vermiyor!. Her peygamber Resûlluk tebliğe geldiği zaman Cebrâil Aleyhisselâm ALLAH ile Resûl arasındaki postacı Cebrâil Aleyhisselâm..
ALLAH’ın matbaasında basılmış murassa’ altın bir mektup, bir zarfa konmuş, bütün peygamberlere getirirler.
Âdem’e getirdiler, Nûh’a getirdiler, hepisine. Hepisi çok sıkıştığı zaman, Nuh çıkardı cebinden.
O bir satırı okudu:
“Yâ RABBi bu dua hürmetine tûfanı ver!””dedi. “Kün!” emri çıktı, bitti. Tufan oldu.
Hazreti Mûsa, Bahr-i ahmer'i yardı. Îsâ şöyle. Lût mahvetti ortalığı.
'ÂD Semûd kavimleri hepisi mahvoldular. Resûl, hepisi duâsını kullandı.
Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz duâsını içini açmadan mübârek sağ cebine koymuştur. “Ceyb-i Resûlu eymen 'e koymuştur.
Ceyb, cep demektir. Resûl, Resûl. Eymen sağ cebine koymuştur. Onnan âhirete teşrif etmiştirler.
“Unuttu mu Resûlullah bunu?”” Hâşââa!.
“Kendisine unutturuldu mu?”” Sümme sümme hâşâaa. “Niye götürdü?.”” Rahmetenli’l- âlemîn!..
Mûsa Rahmetenli’l- âlemîn değil, Îsâ Rahmetenli’l- âlemîn değil Nuh Rahmetenli’l- âlemîn değil, İbrahîm Rahmetenli’l- âlemîn değil, Âdem Rahmetenli’l- âlemîn değil.
Bütün peygamberler Rahmetenli’l- âlemîn değil Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Rahmetenli’l- Âlemîndir.

Yarın orada, bütün milletler perîşan milletler.
Dinsizler, îmansızlar, günahkârlar hepisi, o alevler içinde Resûlullah’ın mübârek kalbi hiç hiddet eder, hiç kin arar mı.
Mübârek gözlerinden, iki âlemi gören gözlerinden yaş gelip de
"“Yâ RABBi Sen bana şöyle bir mektup vermiştin. Bunu şimdi duâ edeceğim. Bütün insanları affeyle, mağfiret eyle. Cehennemi kurut!” demeyeceğini kim iddia edebilir. Öyle bir Peygamberin ümmetisin ne korkuyorsun!.

Abdulkadir Geylanî Hazretleri buyurmuş demiş ki.
Abdulkadir Geylanî, Resûlullah’ın karşısında halının üstündeki bir toz olmaz. Biz de, Abdulkadir Geylanî Hazretlerinin yanında öyle olamayız.
Vaazında diyor ki:
“Lev şefaatu ceddu MuhaMMedun letefeyte bi'n-nâri cehennemi tefleti: Benim ceddim Resûlullah’ın şefaatı olmasa, ona kıymet vermesem, ben şöyle “letefeyte bi'n-nari cehennemi tefleti” şöyle dilinmen parmağımı ıslatır cehennemi söndürürüm!” diyor.

Evet Ahaaa o ümmetiz. Ne korkuyorsun azîzim! Ağla, başını secdeye koy. Sen büyüksün.
“Görünmede hüner yok!” demişler haaa. “Görünmeyeni görmeden evvel görmede hüner vardır.””
Aha
“yu’minûne bil gaybi” bu.
“Cehenneme inanıyor mu?”” İnanıyoruz yaa!. “Cennete?”” Ona da!. Bitti oğlum!..
Öldükten sonra ölme zâten yoktur. Hanı karabatak gibi dalar biraz sonra çıkarız.
İşlem tahte’l- bâhirdir oğlum!. Toprağa dalar öteden çıkarız.
Bu sapık insanlar “öldü” derler insana, kalıp değiştiririz.
İnanıyor muyuz
“yu’minûne bil gaybi.” gayba inananlar.
“Yâ habibim sana bakıyorlar fakat seni göremiyorlar” âyet-i kerîmesi budur işte.
Sırrların kapısı aralığından sana bir anahtar vereyim.
Bu söyleyeceğimi sor, çabala, zorla bulmağa çalış!. Bulamazsan bir şey sezmeğe gayret et!.
HAKK’ın konuşan dili, gören gözü “Resûlullah” tır, bunu bil!. “takkk! takkk!”
Haaa, ondan da sende parça var, sende ALLAH için konuşuyorsun, ALLAH konuşturuyor seni.
O halde bir hakîkat olarak bir şeyi yalan söylersen sana senden yakîn olan ALLAH’a töhmet bulmuş olursun.
Aha küfür bu!.
Yalan söylemek, yalan yok, Gıybet yok!. Onu çözmeğe savaş. Peki bu bir harbdır değil mi?
“Resûlullah’ı ama nasıl bulacağız?”” Ahaaa bu bir harb bu harba girebilmek için. Harb meydanına gideceksin. Harb meydanına gitmeden evvel ikmâlini yapacaksın oğlum. Hazırlan gidelim, silahını şöyle, o nasıl işte onu hazırlayalım.
Harb meydanına gitmeden evvel ikmâlini yapacaksın oğlum. Hazırlayacaksın. Silahını şöyle, o nasıl işte onu hazırlayalım. İyi dikkat edin. Kafanıza sokun.
Şu silahları yanına al. Doğruluk çizmesini ayağına giyin ağam doğruluk çizmesini. Çaktır ayağına. Terlese bile çıkarma ayağından. Adâlet patikasında yürü, keçi yolu bile olsa. Fazîletle sabır, sabrı kendine en mahrem arkadaş yap. En gizli arkadaş.
Heybende helâl lokma azığından başka bulundurma dost bile olsa.
Yerine taş koy. Nüfus kağıdında, hani insan evlenir nüfus kağıdına geçer. Hapishâne de yatar, Müddei-yi umûmilik oraya beş sene üç sene şundan yatmıştır der.
Nüfus kağıdında küfür, hatâ, hak yeme, yalan, yetimi hor görme, gıybet dedi-kodu kayıtları yazılmış olmasın!.
Ne demek istediğimi çok iyi anlayın.
Gözlerin aha bu mubârek adam gibi dâima yaşlı olsun oğlum. Ne kadar yaşlı olursa gözün, başkası “bunun gözü akıyor, başkası bu mutemâdiyen ağlıyor” desinler. ALLAH’a yanaşmanın yoludur o.

“Eddemu’l-ayni la yA’rifu ille’l-ârif” Yaşın kıymetini mâhiyetini “eddemu’l-ayni la yA’rifu ille’l-ârif” Ancak Ârif adam bilir, ALLAH’a yakın adam bilir gözün yaşın kıymetini.
ALLAH’ın emirlerini mümkün olduğun kadar kudretin tahammül derecesinde yerine getirmeye savaş.
Dişlerini dâima temiz tut haaa,ister takma olsun ister benim gibi tabii olsun. İster 2-3 tâne olsun. Temiz tut.
Abdestli gez. Gece namazı kıl. Her ay üç gün oruç tut. Sabah namazını kaçırma. Hastalık derecesinde merhâmetli ol. Dâima şükret, tevbe et.
Resûle salavat getir. Dâima ALLAH’ı dilinden, gönlünden bırakma.
Bu şu demektir bunların hepsi, “Sana senden evvel yakîn olduğunu unutmamak edebi içinde olursun” demektir.
ALLAH’ı dâima ağzında bulunan “ALLAH! ALLAH!” diyen bir adam sana senden yakîn olan ALLAH’ı benden yakındır aman haaa edebli oluyorum demektir. Yoksa zindana girdikten sonra “ALLAH!” demek, bâzılarının zindandır mâbedi haa.
Bâzıları zengin oldu mu yok. İflasa düştü mü “aman Yâ RABBi!” onunda iflas edebsizliktir mâbedi oğlum.
Kimsenin ayıbını diline dolama!. Hakîkî Mü’min, kardeşinden şüphe etmez!.
Kâbe’yi bir an yok farz edersen “bütün Mü’minler birbirlerine secde ediyor” demektir.
Sana senden yakîn olan birbirimize secde ediyoruz gibidir.
Nasıl sen ona gıybet edersin Mü’min arkadaşım.
Aman aman aman aman en mukaddes mâbed “insan” dır. Onun için secde edilmiştir insana.
Her insanda bir güzellik vardır aziz cemâat, onu görmeye çalışın.
“Ayıp görme! gıybet etme!” bunları kolay gibi görünür amma evet çok kolaydır. Güç görürsen çok güçtür.
Resûlullah’a güven güven güven 1.000 defa güven.
Büyüklerden, velîlerden Resûlullah’ın verâsetine sâhip mubârek insanlardan, hiMMet dâima insan ister bilirsiniz. HiMMet ister.
HiMMet alacak duruma gel, onların sana himmet etmesi farz olur onlara.
“Efendim bana bir şey ver, bana bir şey ver!”
Oğlum o raddeye gel de ondan sonra. Sana küçük çocuğun, 5 yaşında çocuğun: “Baba bana tabanca al!”
Gidersin uydurma tabancalardan alırsın. Hakîkî tabanca verilir mi?
Sen ona gel o sana verir. Sen o devre gel. 5 yaşındaki çocuğunu, 10 yaşındaki çocuğunu şûbe alıyor mu askere yoooook.
Askerlik çağı geldi mi nereye gitse çağırırlar onu.
Sen o çağa gel. Seni bulur. Askerlik çağı tamam.
Bu işlerde acele etmek yok. Bu lafları kulağına, gönlüne kazı!.
Ondan sonra savaş meydanına git.
Demin ki ALLAH’a kasem ederim ki, ALLAH şu kürsüden beni indirmesin ki, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz o zaman seni bekler karşında.
Yap bunları sallallâhu aleyhi ve sellem neredeyse mübârek, cesedi mubârekleriynen gece gelir Odun Pazarındaki evine girer. Senin ruyâna girer.
Bu edebe, büyük edebe bakın. Milyarlarca insanın içinde felan mahalleden felan kişi böyle yaptı: “Ben onun bu gece rûyâsına gireceğim o sahâbem olacaktır” demiştir.
Yaaaaa bunlar saçma lakırtılar değil.
HAKK kokusunu gaybdan duyan, sendeki bâtıl kokusunu nasıl duymaz oğlum!.
Duyar duyar amma yüzüne söylemez insanın, örter.
İyi koku göklere çıktığı gibi, pis koku da göklere çıkar.
Hırs, şehvet, kibir kokusunu, söz söyler iken karşındakinin mânevî burnu var ise, soğan kokusu gibi alır onu.

“Sizi topraktan yarattık” duymadın mı? Âyet-i kerimeyi. Seni tekrar toprağa alacağız!.
Ham meyve, Reis-i Cumhura ham meyveyi götürmezler oğlum.
Olmuş meyveyi saraya gider. Oldu mu dalda da durmaz düşer aşağıya.
Ananın karnındayken kan emdin kan kan!.
Daha söylenecek daha bir şey daha var amma ben söyleyemeyeceğim onu. Sen kendi kulağına bir boru tak söyle kendi kendine.
Çarşıdan nar alacaksan ağam nar, nar, nar mevsimi gelir.
Gülen narı ararlar. Gülmek çatlamış narı değil mi?
İçini kendini gösteren narı ararlar. Onun gülmesi sana içindeki tânesi olduğunu söyler.
O ne mübârek gülmedir ki can kutusundaki inci gibi ağzından gösterir Müslüman.
Böyle bir girer rûhunun bütün temizliği dışarı çıkar.
Taş bile olsan, gönül sâhibine erişirsin cevher olursun oğlum.
Öküzün rengini dışından, insanın rengini de içinden ara!.
Âyet-i kerîme vardır.
“Sıbgatullah” ALLAH boyası. İşte bu hepimizde vardır.
Bir taş parçasını atarsın bir testiyi kırarsın. Kırılır testi ama pınar suyu gine vardır oğlum. ……
Çukura su doldur, 15 gün sakla kokar. Fakat çukur dipten kaynarsa koku olmaz.
Nefsen yediğin aldığın gıdan, mıdan hepisi helâl olsun ona bak.

Onun için aziz cemâat şekli yok, kendisi var bir cihandan bahsediyoruz.
“Yu’minîne bil gayb.”
O sâhiden var ise sebatsız şekilden ibârettir. Senin cihan dediğin aha bu dünya.
Onun uçun demin dedim ki ağlayın. ağlayan göz ne mubârektir.
Onun aşkıyla yanıp kavrulan yürek ne mukaddestir.
Akar su nereye akarsa orası yeşerir.
Gözünden gözyaşı varsa oraya rahmet nazil olur. Şüphe etme bu sözden.
Ateş ateşe tapana bile lütfetmez. Ateşe tapanlar bile ateşe girse yakar ateş. Ateş yine o ateştir. İçine gir de gör yakar. Ateşin tabiatı değişmez, unsuru da. O ALLAH’ın kılıcıdır, izinle keser, izinle yıkar.

Yörüğün çadırına misâfir gittiği zaman yörüğün çadırının etrafındaki iri köpekler kuyruk sallar. Ama yalınız giderse hırlar parçalarlar insanı.
Kullukta, köpekten aşağımıdır insan oğlu?.
Misâfire gidiyor yörüğün şeyine. “Bu yörüğün benim efendimin misâfiridir” diye kuyruk sallıyor köpek.
Sen ALLAH’a kulluk edersen ateş nasıl yakar seni. Nasıl yakar ateş!.
Kelimeleri iyi kafanıza kaydedin!.
Ateş İbrahîm’e diş geçiremedi, geçirebildi mi diş.

Şeybân-ı Râi hazretleri, ümmî bir adam.
Ama dediğim gibi Cuma namazına giderken koyunlarının etrâfına çoban bir çızgı çızarmış.
Ne koyunlar çızgıdan dışarı çıkar, ne kurtta çızgıdan içeri girermiş.
Niye? hürmetten hürmetten!.
Kaza ve kaderle pençeleşmek mücâhade sayılmaz oğlum. Çünkü bizi pençeleştiren savaştıran da kazâ kaderdir.
HAKK’ın ariyâ öğrettiğini aslan bilemez oğlum.
İpek böceğine öğrettiği o, iplik yapmağı da fil bilemez.
Bunları anlamak için insanda iki kulak vardır biri eşşek kulağı, eşşek kulağını kapa başka bir kulak al. Bu sözümü de eşşek kulağı anlayamaz haaa şöyle dedi böyle dedi der.

ALLAH’a yanaştı mı insan her şeyi yapar oğlum velî olur.
Bundan şüphe etme. Bundan şüphe eden adam şakku’l-kamer hadisesinden de şüphe ediyor demektir.
Şakadan katiyyen hastalanmayın.
Hanı kadınlar saçlar başını sararlar, başım ağrıyor, bir şeysi yok.
Hadisi Peygamberî diyor ki
“şakadan hastalanış gerçekten hastalık getirir”
Kötü iti, deri örter oğlum deri. İyi iti gayb âlemi örter yaaa arada bu fark var.
Paralardan padişahların, reis-i cumhurların ismini kazırlar, değiştikçe kazırlar.
AHMED’in adını kimse kazıyamadı şimdiye kadar demin dediğim. Çünkü, o adı ALLAH yazdı.
Gönül kendine sırr vereni, ok kendini uzağa atanı görmedikçe bu iş böyle devâm eder.
Her göz açıp kapatmada ölüyor ve diriliyoruz oğlum.
“E fe ayînâ bil halkıl evvel, bel hum fî lebsin min halkın cedîd”
Her dakika ölüyor her dakika canlanıyoruz.
Şöyle bir deyneğin ucuna ateş alsan öyle çevirdiğin zaman onu görürsün değil mi?
Bu bak, sâniye de 60 defa yanıp sönüyor biz onu.
İnsanlarda böyle mütemâdiyen ölüp ve diriliyoruz. O kadar çabuk ölüp diriliyoruz ki biz farkında değiliz.
Onun için her an Lâ ilâhe illâllah deee!. Öyle ölüp dirilme anında bi de gidiverirsin “güp!”


“Dünyâ bir andan ibârettir” buyurmuştur hadisî Peygamberi Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz. Şöyle ateşi çevirirsin sanki devâmlı.
Bu ömrün uzunluğu Tanrı’nın ters halk etmesindendir. Öldürür dirilir biz yaşadıkça diriliriz.
ALLAH’ın yediden yediye ve süratla halk etmesi ömrü öyle uzun ve dâimi gösterir bize.
Bu sırrı insan kendiliğinden bilemez. Âlim olsa da fâzıl olsa da ona öğretilir oğlum.
Hani hiMMet var ya dedim sen o, askerlik şûbesine askere kaydedildin evvelden amma yaşın gelmedi. Yaşın gelsin öğretirler sana.
“Sen öğrendin mi hoca efendi?” diyeceksin bana.
Bilmesem bu tehlikeli kürsüden herhalde mırıldanmam oğlum.
Irmakla deniz bir çöpü başının üstünde taşır.
Deniz bu kereminden dolayı eksilmez oğlum. Leş atsan üzerine çıkarır, çöp at üstüne çıkarır, başında tutar.
Bu lakırtıyı muhakkak anlamadınız. “Yavvv ne demek bu çöp möp!”
Kaza gelince bilgi uykuya dalar oğlum. Ay kararıııır, gün tutulur.
“Gaflete geldim” der herif “nasıl oldu bilmiyorum.”
Kaza ve kaderi inkâr edenin inkârı bile bil ki kaza ve kaderdir.

Bir zengin adamın bir Sungur isminde bir kölesi varımış. Hazreti Mevlânâ Mesnevide anlatır.
Bir sabah: “Oğlum kalk” demiş “peştemâlı, havluyu mavluyu hazırla. Hamama gidelim.” Çok da severmiş kölesini.
“Baş üstüne” demiş hazırlanmışlar evden çıkmışlar.
Derken sabah namazı okunmuş, Sungur demiş ki “Efendi” demiş. Çok da severmiş.
“Bana müsaade etsen kerem sâhibisin şu namazı kılıvereyim.”
“Hay hay Sungur demiş sen kıl demiş ben şurda ki kahvede oturayım” sabahçı kahvesi.
Sungur girmiş namazı kılmış. Herkes çıkmış Sungur çıkmıyor câmiden.
Beş on dakika. Ordan bağırmış.
Bu Arabistan’daki Câmilerde pencere mencere var amma cam yok.
“Heeey Sungur demiş. Hadi oğlum.”
“Efendi” demiş “bir 5 dakika müsaade et bırakmıyorlar” demiş.
Beş dakika, beş dakika, On dakika on dakika.
“Sunguuuuuuuur.”
“Bırakmıyorlar efendi” demiş.
Gelmiş câminin penceresine. “Oğlum demiş içerde kimse yok. Kim bırakmıyor.”
“Seni içeri sokmayan bırakmıyor” demiş. Aha bu işte.
İnsan sıhhatta mıdır. Zıtların sulhu var, uyuşması var demektir.
Aralarında savaşın başlaması da hastalık, ölümdür.
İki parmağını iki gözünün üzerine koy. Bir şey görebiliyor musun?.
İnsaf et artık yav. Şöyle gözünü kapadığın zaman bir şey göremiyorsun. Görebiliyor musun?
Yok göremiyorsun. Eeee insaf et artık.
Ben bana yakın olan şeyi göreceğim. Eee tüh beee.
biraz temizlen oğlum.. Sen göremezsin de dünyâ yok değil ya.
Kusur ancak şom nefsin, parmağındır. Gözde, göz İslamda göz nedir?
Dostu gören göze derler ağam. Öyle bilmem sinemâyı seyreden.
Şurada yazı var. Mehmet beyi gibi yok öyle efendi. Aha burada içerdekini göremedin.

Hazreti Ömer Hurma dibinde uyuyormuş. Sormuşlar Emire’l-Mü’minin nerde demiş.
“Hurma ağacın dibinde halktan ayrılmış, yapayalnız gölgelikte uyuyan tanrı gölgesidir” demişler, yaa.. vahiy peygambere..
Vahiy zâhiri duygudan gizli söze derler onun için.
Bir ayıp işlersen, edebe riâyet ederek onu ALLAH’a isnad etme. Her şey ALLAH’tandır.
Hazreti Âdem’i cennete koydu. Sonra şeytana dedi ki git onu ona bir şeyler yedir de kovacağım onu dedi. Değil mi? ALLAH’ın emri olmadan şeytan cennete girebilir mi?
Nasıl girer oğlum? Git kandır dedi ona. Hep ALLAH’ın bir oyunu.
Âdem bu işi yaptı kovdular cennetten. Dikkat buyurun. Burası çok ince noktadır.
Âdem ne dedi. Biliyordu bunu yapıldığını böyle. Bizim aklımız kesiyor da Âdem Peygamberin nasıl aklı kesmez.
Şeytanın ona ALLAH gönderdiğini, “Kandır bunu” demesini.
“Yâ RABBi ben kendi nefsime zulmettim” dedi. ALLAH’a isnad etmedi. Kendi üzerine aldı suçu.
Aldığı için Cenâb-ı ALLAH da affetti. Nerden bu ALLAH’ta bunu verdi başıma. Aman deme, aman demeeee. Şimdi anladın mı.
El-emrâzı hedayâyı min azze ve celle min âbid. Ben kuluma hastalıkları hediye için veririm diyor.
Kabahatı kendinde bul da bana yükleme. “Hayrihi ve şerrihi min ALLAHu Teâlâ.”
Ama sen öyle kabul etmeyeceksin diyor, edebe gireceksin. Nedir murat? Âhirette öğrenirsin.
Yakın da biz de ölürüz 10 gün içinde belki yâhut üç ay sonra öğreniriz hepimiz, ölür ölmez öğreniriz.
Suçu kendine atfettiği için zallemnâ enfusinâ. Ben nefsime zulmettim Yâ RABBi dedi. Affoldu.

Onun için ilim hikmet hepisi helâl lokmadan doğar. Helâl lokma ye, yedikçe bunları anlarsın.
Yağmur vardır oğlum, âlemi beslemek için yağar. Yağmur vardır âlemi perîşan etmek için yağar. Yağmur vardır. Görünmez yağar.
Bir gün sallallâhu aleyhi vessellem efendimiz şeye gitmiş, kabristana. dışarı çıkmış, yağmur başlamış, başlamamış yağmur. Hazreti‘ Âişe Vâlidemiz demiş ki
“nereye gitti Resûlullah peşinden gideceğim.”
Kapıdan çıkmış. Çıkacak başım açık diye Resûlullah’ın ridâsı var.
Yani başına örttüğü şey var, almış başına onu, başına almış Hazreti Âişe Vâlidemiz.
Gitmiş mezarlığa yağmur müthiş bir yağmur ıslanmış dönmüş gerisin geri.
O sıra da Resûlullah Efendimiz gelmiş.
Resûlullah Efendimize böyle yapmış, Âişe Vâlidemizi de çok severmiş sallallâhu aleyhi ve sellem.
Resûlullah Efendimizin böyle üstüne elini sürmeye başlamış.

“Yâ Âişe ne oluyorsun?” demiş.
“Yâ Resûlullah senin üstünde ıslaklık yok demiş. Biraz evvel ben senin geldiğin tarafa geldim. Sağnak halinde yağmur yağıyordu.”
“Yâ Âişe o senin bildiğin yağmur değil” demiş. “Başında ne vardı?” demiş.
“Yâ Resûlullah başım açık çıkmayayım diye Senin ridânı örttüm başıma.”
O rahmeti İlahîyyedir demiş. Benim ridâmı örttünde sen öyle yağmur diye gördün onu demiş.
Bir de böyle yağmur vardır oğlum.

“Efendim göremiyorum.” Ulan göremezsin, ağam göremezsin, ağam şekerim, ne diyeyim.
Şöyle şuranın içinde dönmeğe başlar.
Etraf dönmeğe, direkler soba hepimiz dönmeğe başlarız.
Ulan ağam biz dönmüyoruz, sen dönüyorsun, ev dönmüyor.
Bak afatı şeyden afallıyor insan neresi olduğunu.
Trene bin. Bir tren geldi durdu. Sende o trendeki arkadaşınnan konuşurken trenin bir tânesi kalktı hangisi kalktığının farkında değilsin. O kalkar sen gidiyormuş gibi gelir. Ulan bir metre içindesin bee.
Ondan sonra bana benden yakın bilmem neyi görüyüm, görürsün ağam inşeALLAH.
Soğuk su kar, olmuş üzüme dokunmaz ağam.
Fakat koruk mevsiminde kar yağarsa korukların hepsi donar.
Çünkü koruk daha kemâla gelmemiştir. Ağlamakla kemâle getirilir.
Bir yerde yoksul, muhtaç, perişan bir insan mı gördünüz.
Hırsızdır, bilmem nedir, eşkiyâdır. Sarhoştur yahut dalaverecidir.
Ben çok öyle şeyler biliyorum İslâmi bazı etiketler var onları koymak istemiyorum üzerine.
Hacı var dalavereci. “Efendim Hacıyı mı görüyorsun?"
Ben ötekilerini gördüğüm için Hacı böyle yaparsa boğarım onu, çünkü Mü’min arkadaşım.
Muhakkak böyle düzgün insanlar var ise bu yoksulun haberi olmadan bir suç işlemiş, bir kemâl sahibinden kaçmıştır. Askerlik çağına gelir herif.
Ben efendim “eve gelirse bu Adana’ya gitti de.”
Şube Adana’ya gönderir. “Adana’da böyle bir şey yoktur”, gelir.
“Efendim ordan Ankara’ya geçti.” Herif 2 sene izini kaybettirir. Aha böyle bu.

Yoksula bağırmayın!.
Ve’d-duhâ sûresinde Cenâb-ı Peygamber bir yoksula bağırdı da Yâ “Habibim bağırma!” dedi ona.
Herkes doğru söyleyemez oğlum kudreti yoktur. Doğru söylemekte bir kahramanlıktır.
Her kuş bir inciri bütün olarak yutamaz. İnciri niçin seçtin.
Hatırıma incir geldi. Bir kuş bir inciri yutamaz.
“Niye inciri seçtin? Elma diyebilirdin, üzüm diyebilirdin.”

“Ve’t-tîni vez-zeytun” kelimesini unutma.
Hikmetini sen ara bul. Söylemem onları ara da bul.
Hırsızlık edeceksen, ekmek, armut, şu bunu çalma. İnci çal oğlum inci!

Bu garib gibi görünen lakırtılarımız bulutlu havalarda kıbleyi bulmak içindir.
Bulutlu havada kıble ne taraftır güneşi görmediğin için ararsın.
Bu lakırtıları söylüyorum ki bulutlu havada kıblemizi bulalım. Bize bizden yakîn olan ALLAH’ı bulalım. vucûhun yevme izin nâziratun ilâ rabbiha nazira.
Ölümden herkes korkuyor bilirsin aman ölüm. Öyle insanlar vardır ki ölüme bıyık altından gülerler oğlum. Hepimiz öyle olmalıyız. Onların kalblerine kimse dokunamaz.
Sadef kırılabilir fakat içindeki inciye bir şey olmaz.
İslâm için ölümün görünüşü ölüm, iç yüzü diriliktir.
Ölümün içi de ölüm olsa bırakalım câmiyi çıkalım dışarı.
Bize sual yok bir şey yok ne yapalım.
İslâm için ölümün görünüşü ölüm, iç yüzü diriliktir.
Ölümün içi de ölüm olsa bırakalım câmiyi çıkalım dışarı.
Bize sual yok bir şey yok ne yapalım.

Yağmurun yağmadığını gördüğünüz dakîkada, hani yağmur duâsına çıkıyorsunuz hadistir bu.
Bilin ki o mıntıkanın halkı zekâtını vermemiştir.
Onun için zekâtı eskiden sopaynan alırdılar, deyneknen.
Vereceksin senin yüzünden ben kıtlık çekemem haaa.
Lût Kavminin başına gelenleri bilmiyor musun.
Nûh’un tûfanı nedir? Mûsâ Firavun’a ne yaptı? Ad Kavmi ne oldu?
Görülmüş bir şeyi görülmemiş sananlar, meydanda olanları da göremezler.
“Efendim felanca namaz kılmıyor.”
Bahsetme oğlum anlamazlar onlar, hiç yorma kendini.
Onların meydanda olanları göremezler onlar âyet-i kerîme öyle diyor.

“Ölüm yüzlerini adam akıllı açacak onların” âyet-i kerîme.
Hanı pislik böcekleri vardır. Şöyle pisliklerde gezerler.
O gül kokusundan ne anlar oğlum. Ahaaa bu secdeden de ne anlarlar işte.
Peygamberler gizli şeyi bilip bize haber veren insanlardır.
O cihan halkının görmediği şeyleri görmüştür Resûlullah. vucûhun yevme izin
“nazîratun ilâ rabbiha” da budur haaa.

Eskiden kille yıkanırdılar. Kil kil. Şimdi de var köylerde ama.
Şimdikiler eskisi gibi kokulu değil ağam. Bakkalda satardılar şöyle parçalı masmâvi. O zamânın insanın killeri öyle idi kokulu idi.

Hâfızı Şirâzi vardır, Dîvânı vardır, Evliyâullah’tan bir insan. Bir gün o kendisi şeyinde yazar kitabında.
Hamama gitmiş. Yıkanıyor yalınızmış. Kil kokuyor. Alıyor böyle ıslatıp kokluyor. Şiiri de var bunun.
“Ne güzel kokun var be mubârek diyor nerden aldın bu kokuyu””diyor.
Kil dile geliyor. “Gelir mi?”” Gelir yaaa. Taşnan maşnan konuşur insan.
“Ama biz konuşamıyoruz?”” Ulan biz birbirimiznen konuşamıyoruz, taşnan nasıl konuşacağız. Birbirimizi yemeğe savaşıyoruz.
Temiz şey edelim birbirimiznen konuşacak mevzuu olmadı mı döneriz taşnan konuşuruz, köpeknen konuşuruz.
Nasıl hannâne ağacı konuştu, Resûlullaha ağladı, Vedâ Hutbesinde.
Minberde ağaç ağladı, ağaç “ııııın” inledi herkes, sahâbe duydu bunu.
“Nerden aldın bu güzel kokuyu” demiş. Kil de konuşmuş onnan.
“Ağam bende koku yok demiş. Ben bir taşım demiş. Vaktiyle demiş gül ile üç dört yıl arkadaşlık yaptım da demiş. O koku bana ondan sindi” ”demiş.

Aziz cemâat gül gibi insanlar dünyâda eksik değil.
Gül gibi insanlarla siz de konuşursanız güller gibi kokarsınız. ALLAH cümlemizi Resûlullah’tan memnun eden ümmetinden eyleye!.
Âmin!.


ALLAHumme salli alâ MuhaMMedin ve alâ Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm-i beytihi MuhaMMed.
Subhâneke Yâ allâm, tealeyke Yâ selâm ecirnâ min en-nâr ve bi affike Yâ mucir.
Allâhumme ente'l-Mennân bediu's-semâvâti ve’l-ardı zu’l-celâli ve’l-îkram!
Yâ Hayyu Yâ Kayyum Yâ ALLÂHu Celle celâlihu!.


Yâ RABBi Elimizden geldiği kadar emirlerini ve Resûlullah’ın mubârek yüzünü güldürmek için sünneti seniyyesini yerine getirmeye savaşıyoruz. Sen bize kudret, dirilik, sağlık ihsân eyle Yâ RABB i!
Yarın sana intikal edeceğimiz zaman bizi tevbih ve ayıplamamak için ne yapmak mümkünse bizim kaderimizin çizgisine onu serp Yâ RABBi!
Bizi sapıtma Yâ RABB i!
Evimize, çoluğumuza, çocuğumuza hepimize helâl lokma nasîbi müyesser eyle Yâ RABB i!
Memleketimize her türlü âfâtı semâiye, âfâtı ârâziye, âfâtı belâiyeden, düşman ve sel, su yangın âfâtından sen muhafaza buyur Yâ RABB i!
Îcap ettiği zaman ordumuzu mansûru muzaffer eyle Yâ RABB i!
Hükümet büyüklerimize izan, kuvvet himmet eyle Yâ RABB i!
Yarın ahrete intikal ettiğimiz zaman Resûlullah’ın huzurunda livâi MuhaMMedi’nin altında toplanmak ve Resûl-i Erkem’in mubârek elinden öpmek nasibi müyesser eyle Yâ RABB i!
Sana intikal edeceğimiz zaman bizden
eşhedu en lâ ilâhe illâllah ve Eşhedu enne abduhu ve Resûluhu kelime-i tayyibesini bizden esirgeme Yâ RABB i!
Lillâhi’l- Fâtiha!


Resim

Nâsiye: Çehrenin gösterişi, alın, yüz.
Şâyan: f. Münâsib, lâyık, yaraşır.
Murâkabe: Kontrol etmek. İnceleyip vaziyeti anlamak. Teftiş etmek. Kendini kontrol etmek. İç âlemine bakmak. Gözetmek. Hıfz etmek. Beklemek. İntizar. Dalarak kendinden geçmek. Tas: Kendisini tamamen nâfile ibâdet ve itaate vermek için mâbede kapanmak.
Ameliye: Ameller. işler. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Tıb: Operatörlük. Cerrahlık.
Cebel: Dağ, yüksek tepe.
Harb-i umûmî: Cihan Savaşı.
Taun: Vebâ denen dehşetli bir bulaşıcı hastalık. Bu hastalıkta lenf bezlerinde hâsıl olan yumruların herbiri.
Müşâhade: Gözle görmek. Seyrederek anlamak. Seyretmek. Muâyene, kontrol.
Şâibe: Leke, kir. Süprüntü. Pislik. Kusur. Noksan. Hata. Eksiklik.
Şekk: Şüphe.
Sodom ve Gomore: "lût ve İbrâhim devrinde, filistin diyârının türlü ahlâk bozukluklarıyla tanrı'nın gazâbına uğramış iki büyük şehirdir..
Murassa’: Süslü. Kıymetli taşlarla süslenmiş. Sırmalı. Birbirine yanaştırılmış. Oturtulmuş. Edb: İki mısra veya iki fıkrası birbiri ile aynı vezin ve kâfiyede olan söz veya beyit. Bir nevi yazı.
Okka: t. Eskiden kullanılan bir ağırlık ölçüsü. Dörtyüz dirhem ağırlık. Okkiye. (Bak: Direm)
Mükellefiyet: Mecbûriyyet. Bir işi yapmağa vazîfeli oluş. Bir işi terk edememek hâli. Mükellef oluş.
Makarr: (Karar. dan) Karar yeri. Karargâh. Kararlı yer. Merkez. Pâyitaht.
Tekâmül: Kemâl bulma. Olgunlaşma.
Mekârim-i ahlâk: Hazreti MuhaMMed'in (aleyhisselâm) ahlâkına ve onun sünnet-i seniyesine ittiba ve imtisâl edenlerin ahlâkı.
Mahfaza: (Hıfz. dan) Küçük kutu, kap. Zarf.
Telâfif ve tehâric: girinti çıkıntılar
Telâfif: Birbirine sarmaşmış bölük bölük nebatlar. Büklümler, kıvrımlar. Birbirine girmiş ve sarmaşmış vaziyette olma. Lif lif olma.
Mâhiyet: Bir şeyin içyüzü, aslı, esâsı. Bir şeyin neden ibâret olduğu, künhü, esâsı, hakîkatı. (Mâhiyet, hakîkatten daha umûmidir. Hakîkat, mevcûdatta, mâhiyet ise, hem mevcûdât hem ma'dûmatta müsta'meldir.) (L.N.)(İnsanın kıymetini tâyin eden, mâhiyetidir. Mâhiyetin değeri ise, himmeti nisbetindedir. Himmet ise, hedef ittihaz ettiği maksadın derece-i ehemmiyetine bakar. İ.İ.)
Murâkabe: Kontrol etmek. İnceleyip vaziyeti anlamak. Teftiş etmek. Kendini kontrol etmek. İç âlemine bakmak. Gözetmek. Hıfz etmek. Beklemek. İntizar. Dalarak kendinden geçmek. Tas: Kendisini tamâmen nâfile ibâdet ve itaate vermek için mâbede kapanmak.
Kıtlık: Kaht. Kıtlık. Kuraklık. Kuraklıktan dolayı mahsulün yetişmemesi.
Teşrif: Şereflendirmek. Yüksek yere çıkmak. Şeref vermek. Bir yere buyurmak.
Gayb: Gizli olan. Görünmeyen. Belirsiz. Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey.
Bahr-i Ahmer: Kızıl Deniz.
İkmal: Tamamlamak. Bitirmek. Mükemmelleştirmek.
Müddei-yi umumî: Milletin umum haklarını korumak üzere muhakemede hazır bulunan vazifeli, hukuk tahsilini bitirmiş hükümet me’muru. Adliye bakanlığına bağlı, icra kuvvetini birlik halinde temsil eylemek üzere teşekkül eden, adlî idare makamında bulunan şahıs. Savcı.
Tevbih: Azarlama. Levm etme.

Resim

Resim---İbnu Ömer radıyALLAHu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehlinin mertebece en düşük olanı o kimsedir ki: Bahçelerine, zevcelerine, nimetlerine, hizmetçilerine, koltuklarına bakar. Bunlar bin yıllık yürüme mesafesini doldururlar.
Cennetliklerin ALLAH nezdinde en kıymetli olanları ise, vech-i ilahiye sabah ve akşam nazar ederler."

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sonra şu ayeti okudu. (Meâlen): "Yüzler vardır, o gün ter ü tâzedir, Rablerini görecektir" (Kıyamet 22-23).

(Tirmizî, Cennet 17, (2556), Tefsir, Kıyamet (3327)

zekâtı verilmedi mi Cenâb-ı Peygamber diyor kıtlık başlar:

Abdullah b. Ömer'den -ALLAH ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:
(( أَقْبَلَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ : يَا مَعْشَرَ الْمُهَاجِرِينَ! خَمْسٌ إِذَا ابْتُلِيتُمْ بِهِنَّ وَأَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ تُدْرِكُوهُنَّ:
لَمْ تَظْهَرِ الْفَاحِشَةُ فِي قَوْمٍ قَطُّ حَتَّى يُعْلِنُوا بِهَا إِلاَّ فَشَا فِيهِمُ الطَّاعُونُ، وَالأَوْجَاعُ الَّتِي لَمْ تَكُنْ مَضَتْ فِي أَسْلاَفِهِمُ الَّذِينَ مَضَوْا، وَلَمْ يَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ إِلاَّ أُخِذُوا بِالسِّنِينَ وَشِدَّةِ الْمَؤُنَةِ وَجَوْرِ السُّلْطَانِ عَلَيْهِمْ، وَلَمْ يَمْنَعُوا زَكَاةَ أَمْوَالِهِمْ إِلاَّ مُنِعُوا الْقَطْرَ مِنَ السَّمَاءِ، وَلَوْلاَ الْبَهَائِمُ لَمْ يُمْطَرُوا، وَلَمْ يَنْقُضُوا عَهْدَ اللَّهِ وَعَهْدَ رَسُولِهِ إِلاَّ سَلَّطَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ عَدُوًّا مِنْ غَيْرِهِمْ فَأَخَذُوا بَعْضَ مَا فِي أَيْدِيهِمْ، وَمَا لَمْ تَحْكُمْ أَئِمَّتُهُمْ بِكِتَابِ اللَّهِ وَيَتَخَيَّرُوا مِمَّا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلاَّ جَعَلَ اللَّهُ بَأْسَهُمْ بَيْنَهُمْ.)) [ رواه ابن ماجه، وحسَّنه الألباني في صحيح ابن ماجه ]

Resim---"Ey Muhâcirler topluluğu! Beş şey vardır ki, onlarla imtihan olunduğunuzda (o toplumda hiçbir hayır kalmamış demektir.) Siz hayatta iken onların ortaya çıkmasından ALLAH'a sığınırım. (Bu beş şey şunlardır:)
1. Zina: Bir toplumda zina ortaya çıkar ve açıktan işlenecek bir hale gelirse, o toplumda mutlaka vebâ ve onlardan önce gelmiş-geçmiş hiçbir millette görülmeyen hastalıklar yayılır.
2. Ölçü ve tartıda hile: Bir toplum, ölçü ve tartıyı eksik yaparsa, o toplum mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın (yöneticinin) zulmüne uğrar.
3. Zekat vermemek: Bir toplum, mallarının zekâtını vermezse, mutlaka gökten yağmur kesilir. Şayet hayvanlar da olmasaydı, tek damla yağmur bile yağmazdı.
4. Ahdin bozulması: Bir toplum, ALLAH ve Rasülünün ahdini bozarsa, (düşmanla yaptığı anlaşmayı ihlal ederse) ALLAH Teâlâ, kendilerinden olmayan bir düşmanı o topluma musallat eder ve ellerindeki (servet)lerin bir kısmını onlardan alırlar.
5. ALLAH'ın kitabı Kur'an ile hükmetmeyi terketmek:Bir toplumun liderleri (yöneticileri), ALLAH'ın kitabı Kur'an ile hükmetmeyi terk edip ALLAH'ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerlerse, ALLAH Teâlâ onları kendi aralarında savaştırır (onları birbirine düşürür)."

(İbn-i Mâce; hadis no: 4155. Elbânî, "Sahih-i İbn-i Mâce"de 'hadis, hasendir' demiştir.)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurdu.
(Ebu Hüreyre (radiyALLAHu anhu)dan, Ramuz el-ehâdis, 245.7)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi vessellem: “El emrâzı hedâyâ-yı min Azze ve Celle li’l-abîd: Hastalıkların hepsi Azîz ve Celîl olan ALLAH’ın kula verdiği hediyeleridir.” buyurdu.

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: “Hasta gözükmeyin hasta olursunuz.” buyurdu.
(Deylemî)

Resim

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاضِرَةٌ
إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌ

Resim---"Vucûhun yevme izin nâdırah(nâdıretun). İlâ rabbihâ nâzırah(nâziratun). Ve vucûhun yevme izin bâsirah(bâsiratun): Nice yüzler o gün ışılar, parlar, RABBlerine bakarlar! Nice yüzler de o gün ekşir pusarır.””
(Kıyamet 75/22-24)

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---"Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûne's-salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne): Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan ALLAH yolunda harcarlar.”
” (Bakara 2/3)

وَإِن تَعْجَبْ فَعَجَبٌ قَوْلُهُمْ أَئِذَا كُنَّا تُرَابًا أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ الأَغْلاَلُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدونَ
“Ve in ta’ceb fe acebun kavluhum e izâ kunnâ turâben e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), ulâikellezîne keferû bi rabbihim, ve ulâikel aglâlu fî a’nâkıhim, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn: Eğer şaşacaksan, asıl şaşılacak olan onların, Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacakmışız?” demeleridir. İşte bunlar Rablerini inkâr edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır ve işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.”
”(Ra’d 13/5)

أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ
Resim---“E fe ayînâ bil halkıl evvel(evveli), bel hum fî lebsin min halkın cedîd: Ya, biz ilk yaratılışta güçsüz mü düştük? Hayır, onlar 'karmaşık bir kuşku' içindedirler.”
(Kaf 50/15)

ALLAHümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyil-Ümmîyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi...
Resim
Cevapla

“SOHBET - 15” sayfasına dön