Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-12

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-12

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ResimMünir DERmÂN
kaddesallahu sırrahu

MD.TMMSHBTLR-12

ResimÖMER İbni HATTAB
radiyALLAHu anhu


(ALMANYA SOHBETi)

Bir gün Bizans elçisi Medine’ye gelmiş Hazreti Ömer zamanında. Bir kadın geçiyormuş sokaktan.
Arapça olarak kadına söylemiş: “Sizin hükümdarın kasrı nerededir?” demiş. Ümmü Semiyye isminde bir kadın.
Derhal tutunmadan bastığı gibi cevab vermiş: “Onun sarayı kendi nurlu gönlündedir, kasrı yoktur!” demiş. “Şu hurma ağacının gölgesinde uyuyor” demiş.
ALLAH’ın Gölgesi, bu hurma ağacının gölgesinde uyuyordu.
Elçi bu heybetten titredi, Halife uyandığı zaman elçinin dili tutuldu.

Olduğun gibi görün! Göründüğün gibi ol!
Gösterişten tiksin, sâdelikten güç al! Yamalı elbiseyle dolaşmaktan çekinme!
Yalnız buraları ben Türkçe gibi bilirim Almancayı, hocayım orda çünkü.
Buraları tercüme ederken bazı güçlüklere uğradık. Çünkü İslam Dininde bazı kelimeler var ki başka dile çevrilemez. Elhamdulillâh “Hamd” kelimesi yoktur.
Şükür kelimesi yoktur, “ALLAH” kelimesi yoktur. “Good” değildir, “Diyo” değildir, “Tanrı” da değildir. Böyle bir çok bunları…

Öldürmek, insana şeref kazandırmaz mukadder uğraşmaktır. Öldürmek cesaret işi değildir, korkakların işidir.
Her şeye karşı iyi davranmanız, ancak size şeref kazandırır. Eğer şerefin hakiki mahiyet ve mânâsını öğrenmiş iseniz.
Savaş harb, işlenen cinâyetlerin günahını örten bir kelimedir lugatta.
Kin, insanın acısını azaltmaz. İntikam, başka birinin acısını çoğaltır. Ondan sonra tekrar kin doğar, bu sürer gider. Nefret, tuzlu su içmek gibidir içtikçe susuzluğun artar.
Dünya olaylarla doludur, kitleden aileye, aileden ferde kadar. Bu olaylarda kafa ile hareket edilecekler vardır.
Yürekle hareket edilecekler vardır. Gönülle hareket edilecekler vardır. Bunları bilmek gerek. Bunu tefrik edemeyenler çoktur.
Bakarsınız büyük bir adam, bunu tefrik edemez küçülür, küçük biri tefrik eder büyür.
Hunharca kandıran, kandıramazsan haklı bir meselede zorbalık görünen bir hadise yaratırsın.
Burada hadiseye sebeb olanları suçlamamak lâzım, geldiği haller olabilir. Bâzen bıçaklanmak, kaçmaktan hayırlı olur.
Bu gibi olaylara katılmakta kendinde şart aramaz insan. Bu gibi hadiselerde şartlar, korkakların işi olur.
Bâzen savaşmak, zorbalarla tartışmaktan daha iyidir.

Bunu bir papaz geldi, okumuş kitabı bana geldi, sonra bu cümleyi sordu.
“Bu gibi hadiselerde şartlar, korkakların işi olur. Bâzen savaşmak zorbalarla tartışmaktan daha iyidir”ne demektir?”
Papaz Efendi” dedim. “Biri benim yanımda” dedim. “Cenâb-ı ALLAH’a küfretse dedim sesimi çıkarmam, kaçar giderim” dedim.
Fakat ALLAH’ı bize tanıtan Resûlullah’a küçük bir ta’anda bulunsa dedim, Azrâil de orda olsa, ondan evvel canını alırım onun!”dedim.
Aynısını dedim. “Afedersiniz!” dedi korktu ki, döveceğim o herifi diye.
O geldi hatırıma da...

Bazı hadiselerde insanlar aynı çukurun insanıdır.
Aynı çamurdan oyuncakları yapmağa savaşırlar, böylelikle kendilerini rezil ederler.
İnsan yuvarlak bir taşa basarsa düşer, suç taşta değildir. Fakat taş orada olmasa insan düşmeye de bilir.
Bazı şeyleri önlemek gücümüzün dışında kalır, o zaman alışılmışın dışına çıkmak lâzım. Hatalar bâzen bağışlanacak hududun dışında kalır.
Zaferi kavgada mı aramalı, yoksa kavga etmeme de mi aramalı, bu çok uzun bir iş!
Ölüm insanı tedirgin etmez, insanı tedirgin eden, ölüm korkusu. Onun altında bir şey gizlidir.
Rüyadan uyanmadıkça rüyanın rüya olduğunu anlamadığımız gibi, ölümünde sırr olduğunu anlayamaz ölmeden evvel, rüyada resim çekmek mümkün olmadığı gibi.
Vücudun değil, ruhun tehlikeye girmeden mücadele etme.
Ruh tehlikeye girerse, o zaman ruh savaşçıdır ruh öyle olursa o ruha melekler yardım eder.
Her insan, ölümü kendi aynasında görür. Gözünün gördüğü, gözünü kapadığın zaman uçar, gider.
Ruhun ışık olmadığı zamanda görür. Rüyada hani, ziya yok nasıl görüyorsun.
Ateş buzla savaşırsa kim galib gelir. Buz erir Su olur. Su da ateşi söndürür. Hangi ateş var ki SUya sonunda mağlup olmasın.
Bir ağaç ormanda devrilirse, gök gürültüsü gibi ses çıkarır. Ormanda kimse yoksa, sesi kimse duymaz. Amma yine ağaç devrilmiştir.

EREN-lerin İZ-ini takip edip yürüyen kişi, noksana ermez.
Gönlü yücelir hiç kimsenin, kâinâttaki bütün sesler, renkler ve kokular bizim fark edemeyeceğimiz iklimlerden ona haber verirler.
Ağaçlar insana bir şey fısıldar. Bunu çok az kimse anlar. Anlayan kimse, ormana baltayla girmez, giremez.
Sâkin bir asâlet, engin bir vakar içinde senelerce oldukları yerde topraktan kuvvet ve kudret alıp Hakk’a doğru büyürler. Asâletlerini devâm ettirirler ağaçlar.
Sabır kelimesinin ifade edemediği ilahî bir sabırla, insanlar onları seyrederler.
İhtiyarlarlar, nesiller söner, fakat onlar ömürlerini devâm ettirirler.
İnsanlara hürmeten onlar da solarlar, yapraklarını dökerler, uyurlar fakat tekrar canlanırlar. Bazıları da dâima yeşil kalır. Bunlarla bir şeyi ifade ederler, insanlar farkında değildir bu işin.

Birini küçülterek birini büyütmek doğru değildir.
Bir kayığın küreği ne kadar sert olursa olsun suyu asla kesemez.
Örümcek ağı bir nefeste yok olacağı inceliktedir, amma örümcek için yine emniyetlidir.
Dünyada nice kardeşlerin vardır, onları senin anan doğurmamıştır.
Kışın geyiklere yardım etmek gerek, onlar yiyecek saklamasını bilmezler.
Cesedinle dünyada, gönlünle sonsuzlukta ol!
Günahkar, iddiacıdan daha hayırlıdır. Çünkü birincisi tövbe kapısını çalarken, ikincisi de iddianın tuzağında mahvolur.
Kızıldereli dilinde kızıldereliler var ya, onların dilinde kahramanlık ifade eden bir kelime yoktur.
Onun yerine ne vardır bilir misin? “Görünmeyen İnsan” vardır.

Elimizde olmayan bir şey var, KADER. Onunla mücadele edemeyiz.
İki üç sayfalık bu sözler, Hakk’ın âyet ve Resûlu Ekremin hadislerinin Hakiki İnsan ruhunda akseden âdeta tercümeleridir söylediklerimiz. Bu malzemeyle Hakk’ın Takdiri anlatılacaktır.

Resûlullah bir hadisinde: “Şeytan Ömer’in girdiği sokağın ucundan kaçar!”
“Her ümmette “Milhumun” denilen ilhama mazhar olan zâtlar vardır. Benim ümmetimden de Ömer ondandır. Eğer benden sonra nübüvvet devâm etmiş olsaydı Ömer muhakkak nebî olurdu!”

Halife olduğu zaman Ömer şöyle dua etti: “Yâ Rabbi sertim, bana biraz rıfk u mülayimiyet ver. Çok zayıfım bana kuvvet ihsan et! Yâ Rabbi idaresini üzerime aldığım bu milleti doğru yola ihsan için bana kudret bahşeyle! ALLAH’ım ben ihtiyarladım, uğrunda arzunca çalışamaz hale geldim, artık bu dünyadan beni al!
Yürek kınından sıyrılan bu yalçın dilek; yerine ulaştı, kabul olundu ve şehid edildi.
Hemde en büyük mertebede ve mekanda, Hattaboğlu Ömer. Sabah namazı, namazına kalktı o günde.
Sırtında yamalı maşlah, boynunda dedin bârekALLAH, belinde kalın bir kuşak, arasında kocaman kapalı hançer. İşte Hattaboğlu Ömer.
Keskin bakış, değirmi sakal, burun kartal, çekik vahidün bir çehre. Geniş alın, mâbed.
İçi dışı Kur’ân, Tâ-Hâ, Ezan, MuhaMMed. Tâ-Hâ Sûresini biliyorsunuz söylemişim.
Gövde yapısı Hakk’ın Tasdikli Tapusu. Granit bir Adâlet Kapısı.
Gün doğmamış daha, Çoban Yıldızı. Vedduha âyetindeki Mücevher yıldız.
Hakk’ın her şeyi yarattığı mübârek “SU” yla aldı abdest, yavaş yavaş çıktı evinden.
Vardı mescide: “ALLAHuekber! ALLAHuekber!” haykırıyordu âdeta Bilalin Sesi Medine Semâlarında. Bilal yoktu bu sefer. Resûlullahtan sonra terk etmişti biliyorsunuz.
Tanrı huzuruna saf olmuşlar bekliyorlardı Emire’l- Mü’mini Resûlun sahabeleri mü’minler.
İmam Halife Ömer, yine kılınıyor namaz. Havayı doldurmuş ilahî bir haz.
Sanki mescide kimse yokmuş gibi amma, sonsuzlukla dopdolu duyan için.
Bu ne demek ağızlara Hakk Rızası için kapalı, sahabelerin hali.
İçleri ALLAH ile dolu, vücudları Resûlullah’ın Ruhaniyetiyle okşanıyor, yetmez mi bu? Hepisi dolmuş, bir dokun hele bak!
Gözleri Hakk’ın sevdiği sessiz yaşlarla dolu, top yekün Mi’racta, Buraklarda, Hakk’ın Huzurunda hepisi.
Hepisi MuhaMMedîn nazar ettiği kalmış ulu kimseler.
Kendi kazancımı bile vücudum kabul etmiyor” diyen yıldız sahabeler.
Nerede kaldı başkasının kazancında gözü olsun. Hakk’ın verdiği rızkı bile ince imbikten geçtikten sonra alıyor.
Hakikatı görmeyenlerin gözlerinde ancak mahal sayılacak, akılla varılamayacak bu haldir. Aralarında sanki İslamiyet-i Âlem Resûl-i Ekrem.
Ön safta sinsi bir Acem, 45-50 yaşlarında, Firuz İbni Sersem.
Sıkmış avucunda mendilinde, Cebriyeci, ha kıydı ha kıyacak! Yer yüzünün Hayırlı İnsanına.
Yanpırı yanpırı sokuldu yanına. Şurası, böğrü, işte deşilecek yeri Ömer’in!
Nasıl çekti göstermeden indiriverdi. Gizli ve hırsızca, Tanrı Evinde ma’suma!
Al, bir daha, dişleri gıcır gıcır! “Al, Yerin dibine gir!” Ömer’e diyor!
İki büklüm oldu hemen: “Ah bu muydu mükafatım heyhat!”
Herkes her şeyden habersiz; ne bir evliya kerâmeti, ne bir murakebe, ne bir rüya, sezemedi kimse bu denaeti!
Önünde inen âyetler, gövdesine olmamışlardı siper!
Alın yazısı felan, faydasız teselli var. Daha yaşayabilir, çalışabilirdi daha uzun yıllar ALLAH’a.
yavaş yavaş akınca sıcak sıcak kanı, mosmor kesildi eydikçe. Yan dönüverdi şöyle bir doğruldu yarım.
Davrandılar sağdan soldan koşup yakaladılar herifi. Çıpır gözlü mendeburun biri.
Kıvırdılar bileğini, kastılar kollarını bir kez daha saplamadan: “Bre imansız bre lâin, nedir ettiğin kıyamete kadar lânet olsun sana!”
Çiğnediler onu o anda ve kucakladılar Ömer’i, al al ıslak harmânesi, taşıdılar iki sokak ötedeki evine. Kime ne ne denir, takdirdir.
Geldi dördü beşi birden Medine cerrahları. Esmer derisinde korkunç bir yarık.
Bakıştılar, şaştılar ve sonra fısıldaştılar: “Anlaşıldı, ümit yok artık ne çâre!”
Kırkı mitil bir yatakta uzanmış bütün ömrünce, kurtulmamış fakirlikten, sahib idiyse de iktidara.
Gece gündüz aç, oruç, kıt kanaat aylık yetenek. Gırtlağına kadar borçlu, Koca Halife!
Benzi kül, yaralar vahîm. Fakat ne ki gönlü tok! Gözlerinde şikâyetten eser yok!
Soğumuş yara. Paslı dil su ister aralıksız. İçer güç belâ.
Su neylesin o dudaklar olmuş Kerbala. Gözlerinde nem, boğazında hıçkırık.
Sordular o halde iken: “Ölürsen eğer Yâ Emire’l- Mü’minin Ömer, yeri ne oğlunu yapmak istiyoruz?” Koca Hattaboğlu Ömer: “Sakın haaa, sakın aman asla razı değilim!” der. ''Bir evden bir kurban yeter!
ALLAHuekber!” diyerek mübârek ruhunu teslim eder.


Resim

Kasr: Köşk. Yüksek ve ferah bina. Taştan veya kârgir küçük saray.
Sâde: f. Basit, karışık olmayan, katıksız. * Saf, gösterişsiz, lüzumsuz bulunmayan. * Tek katlı. * Ancak, yalnız. * Süssüz. * Derin düşünemiyen, saf adam
Mukadder: Tâyin olunmuş. * Kısmet. Kader. Miktarı tâyin ve takdir olunmuş olan. * Kazâ. * Kıymeti biçilmiş. * Beğenilmiş. * Yazılmış olan
Tefrik: Birbirinden ayırmak, seçmek, ayırdetmek, ayrı kılmak. * Korkutmak.
Hunhar: f. Kan içici. Zâlim. Kan akıtan. Öldüren, öldürücü.
Ta’an: (Ta'n. dan) Çok zemmedip yeren. Çekiştiren.
Ziya: Işık, aydınlık, nur. Ruşenlik.
Bahş: f. Bağış. Verme. İhsan.
Asâlet: Temiz soyluluk. Soy sop temizliği. Köklülük. * Rüsuh. * Metânet. Necabet. Zâdegânlık. * Kendi işi için bizzât ve kendisi nâmına hareket. * Edb: Yazıda veya sözde bayağı tâbirlerin bulunmaması.
Mülayim: Yumuşak. Yavaş. Uygun. Yumuşak huylu.
İmbik: İnbik. Süzme âleti. Akıcı maddelerin süzgeçten geçirilmesine mahsus âlet.
Cebriye: Cüz'i irâdeyi inkâr edenlerin bâtıl mezhebi
Ma’sum: Günahsız, suçsuz.
Murakebe: Kontrol etmek. İnceleyip vaziyeti anlamak. Teftiş etmek. * Kendini kontrol etmek. İç âlemine bakmak. Gözetmek. * Hıfz etmek. * Beklemek. İntizar. * Dalarak kendinden geçmek. * Tas: Kendisini tamamen nâfile ibâdet ve itaate vermek için mâbede kapanmak.
Denaet: Alçaklık, çok fenâ hareket. Zillet, kötü mizac. * Asılsızlık, aslı olmamak
Mendebur: Uğursuz ölüyüzlü.
Vahîm: Ağır. * Sonu tehlikeli. Çok korkulu.


Resim

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ömer Müslüman olduktan sonra, şeytan her görüşte mutlaka yüz üstü düşmüştür” buyurmuştur.
(Taberanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Gökte hiç bir melek yoktur ki, Ömer’i sevip hürmet etmesin. Yer yüzünde de hiç bir şeytan yok ki ondan kaçmasın” buyurmuştur.
(İbni Asakir, İbni Adiyy, İbni Cevzî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şeytan senden korkuyor, yâ Ömer!” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şeytan Ömer’in gölgesinden kaçar!” buyurmuştur.
(Buharî, Müslim, Begavî, İbni Asakir, İbni Adiyy)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ömer’i müslüman olduktan sonra gören şeytan, yüzüstü yıkıldı” buyurmuştur.
(Taberanî, İ. Asakir, Dâre Kutnî)
Resim
Cevapla

“SOHBET - 12” sayfasına dön