HER GÜN BİR HADİS EKLEYELİM - 1

Hergün bir Hadis-i Şerif.
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »


ـ وعن علي رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال قَالَ رَسُولُ اللّهِ : نِعْمَ الرَّجُلُ الْفَقِىهُ فِى الدِّينِ إنِ احْتِيجَ إلَيْهِ نَفَعَ، وَإنْ اسْتُغْنِى عَنْهُ أغْنَى نَفْسُهُ

Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Dinde fakîh (bilgili) olan kimse ne iyi kimsedir! Kendisine muhtaç olununca faydalı olur. Kendisine ihtiyaç olmayınca ilmini artırır." (Rezîn tahric etmiştir.)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Ebu Sinân anlatıyor:
"Oğlum Sinan'ı defnettiğimde kabrin kenarında Ebu Talha el-Havlânî oturuyordu. Defin işinden çıkınca bana:

"Sana müjde vermeyeyim mi?" dedi. Ben:

"Tabiî, söyle!" dedim.

"Ebu Musa el-Eş'arî (radıyallahu anh) bana anlattı" diye söze başlayıp Resûlullah'ın (sav) şu sözlerini nakletti:


"Bir kulun çocuğu ölürse, Allah meleklere şöyle söyler:

"Kulumun çocuğunu kabzettiniz mi?"

"Evet" derler.

"Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?" Melekler yine:

"Evet" derler. Allah tekrar sorar:

"Kulum (bu esnâda) ne dedi?"

"Sana hamdetti ve istircâda bulundu" derler. Bunun üzerine Allah Teâla hazretleri şöyle emreder:

"Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu Beytu'l-hamd (hamd evi) diye isimlendirin."


Tirmizî, Cenâiz: 36, (1021)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Abdullah bin Mesud (radiyallahü anh) hazretleri Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:

“Zekatını vermek suretiyle mallarınızı koruyup takviye edin..
hastalarınızın tedavisinde sadakanın belaları defediciliğini de değerlendirin..
bela ve musibetlere karşı da her zaman Allah’a duaya yönelin!”


(Mecmeu`z-Zevâid, 3,63; Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, 10,128)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »



عَنْ أَبِي هُرَيْرَةْ عَنْ رَسُولُ اللّهِ صَلَّىالّلهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمُ قَالَ :
يَقُولُ اللّهُ عَزَّ وَ جَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ : أَيْنَ الْمُتَححَابُّنَ لِجَلَالِي الْيَوْمَ أُظِلُّهُمْ فِي ظِلِّي يَوْمَ لَا ظِلَّ إلَّا ظِلِّي.

Ebû Hureyre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den nakleder:
“Azîz ve Celîl olan Allah kıyâmet gününde şöyle buyuracak:
“Benim celâlim için birbirini sevenler bugün neredeler?
Benimkinden başka hiçbir gölgenin olmadığı bu günde onları gölgelendireyim!”

( Müslim, Birr, 37)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Ümmü Ammâre Bintu Ka'b (radıyallahu anhâ)'ın anlattığına göre:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanına girmiştir. Ammâre yemek ikram edince, Aleyhissalâtu vesselâm:
"Sen de ye!" demiş, kadın: "Ben oruç tutuyorum" deyince Resûlullah şöyle buyurmuştur:


"Oruçlu kimse, başkasına ikramda bulunur ve yemeğinden başkaları yerse yedikleri müddetçe melaike aleyhimüsselam oruçluya rahmet duasında bulunurlar.

"Bir başka rivayette şöyle denmiştir:

"Oruçlunun yanında oruçsuzlar yemek yiyecek olurlarsa, melekler oruçluya rahmet okurlar."

Tirmizî, Savm: 67, (784, 785, 786)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

وعن عطاء بن يسار رضي للّه عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا مَرِضَ الْعَبْدُ بَعَثَ اللّهُ تَعَالَى إِلَيْهِ مَلَكَيْنِ فَقَالَ: انْظُرُوا مَاذَا يَقُولُ لِعُوَّادِه فَإِنْ هُوَ إِذَا جَاءُوهُ حَمِدَ اللّهَ، وَأثْنَى عَلَيْهِ رَفَعَا ذَلِكَ إِلَى اللّهِ وَهُوَ أَعْلَمُ، فَيَقُولُ: لِعَبْدِي عَلَىَّ إِنْ تَوَفَّيْتُهُ أَنْ أُدْخِلَهُ الْجَنَّةَ، وَإِنْ أَنَا شَفَيْتُهُ أَنْ أُبْدِ لَهُ لَحْمًا خَيْرًا مِنْ لَحْمِهِ، وَدَمًا خَيْرًا مِنْ دَمِهِ، وَأَنْ أُكَفِّرَ عَنْهُ سَيِّئَاتهِ.ِ أخرجه مالك .

Atâ İbnu Yesâr rahimehullah anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kul hastalandığı zaman Allah Teâlâ hazretleri ona iki melek gönderir ve onlara:
"Gidin bakın, kulum yardımcılarına ne diyor bir dinleyin!" der.
Eğer o kul, melekler geldiği zaman Allah'a hamdediyor ve senalarda bulunuyor ise, onlar bunu, her şeyi en iyi bilmekte olan Allah'a yükseltirler Allah Teâla hazretleri, bunun üzerine şöyle buyurur:
"Kulumun ruhunu kabzedersem, onu cennete koymam kulumun benim üzerimdeki hakkı olmuştur. Şâyet şifâ verirsem, onun etini daha hayırlı bir etle, kanını daha hayırlı bir kanla değiştirmem ve günahlarını da affetmem üzerimde hakkı olmuştur."


İmam-ı Mâlik;Muvatta, 5, (2; 940)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Enes b. Mâlik (radiyallahu anhu) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini nakleder:
“Allah arzı yarattığı vakit, arz sarsılmaya başladı.
Bunun üzerine Allah dağları yarattı ve onları arzın üzerine yerleştirdi.
Böylece arz sükunet buldu.
Melekler, dağların gücünden hay¬rete düştüler ve şöyle sormaktan kendilerini alamadılar:
“Yâ Rabbî, yaratıkların içinde dağlardan daha güçlü bir şey var mıdır?”
“Evet, demir!” Buyurdu Allah.
“Yâ Rabbî, yaratıkların içinde demirden daha güçlü bir şey var mıdır?” diye sordular.
“Evet ateş!”
“ Yâ Rabbî, yaratıkların içinden ateşten daha güçlü bir şey var mıdır?”
“ Evet, su!”
“ Yâ Rabbî, yaratıkların içinden sudan daha güçlü bir şey var mıdır?”
“ Evet, rüzgâr!”
“ Yâ Rabbî, yaratıkların içinde rüzgârdan daha güçlü bir şey var mıdır?”
“ Evet, sağ eliyle bir yardımda bulunan ve onu sol elinden gizleyen insan oğlu!”

(Tirmizî, Tefsir, 113)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Ebû İdrîs el-Havlanî, Mu'âz İbnu Cebel (radıyallâhu anh)'den naklediyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah Tebâreke ve Teâlâ Hazretleri şöyle hükmetti: "Benim rızam için birbirlerini sevenlere, benim için bir araya gelenlere, benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim için birbirlerine harcayanlara sevgim vacip olmuştur."

Muvatta, Şi'r: 16, (2, 953, 954)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

----İbni Ömer, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)''den şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir :

"İnsanlar arasına karışıp da onların eziyetlerine sabreden mü'min, insanlara karışmayan ve eziyetlerine sabretmeyen kimseden daha hayırlıdır."

Tirmizî: (35) Kitabü'l-Kıyamet, (55.) Bab.;
İbni Mace: (36) Kitabü'l-Fiten, (23.) Bab, Hadis: 4032.
Fadlu'llah: Cild : 1, Sayfa : 478, 479.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Enes bin Mâlik (radiyallahu anhu) rivayet ediyor, Resûlallah (sallallahu aleyhi ve sellem) :

" Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz. İdareci emri altındaki insanların çobanıdır ve onlardan mes'uldür. Kişi ehlinin çobanıdır; hanımından ve eli altındakilerden sorumludur. Kadın kocasının haklarının çobanıdır; evinden ve çocuklarından mes'uldür. Köle efendisinin çobanıdır ve onun malından mes'uldür. Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. Öyle ise mahşer gününde çekileceğiniz sorgu için cevap hazırlayın." buyurunca sahabîler:
"Yâ Resûlallah, cevâbı nedir?" diye sordular. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) :
"Salih ameller işlemek" buyurdu.


(Buharî, Ahkâm: 1, Cuma: 11, İstikraz: 20, Itk: 17; Nikâh: 81, 90; Müslim, İmaret: 20; Tirmizî, Cihad: 27; Ebu Dâvud, İmaret: 1.)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Edebsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Hayâ ise girdiği şeyi güzelleştirir."
[Tirmizî, Birr 47, (1975); İbnu Mâce, Zühd 17, (4185).]

İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Allah'tan hakkıyla hayâ edin!" buyurdular.
Biz: "Ey Allah'ın Resûlü, elhamdülillah, biz Allah'tan hayâ ediyoruz" dedik. Ancak O, şu açıklamayı yaptı:
"Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız hayâ) değil. Allah'tan hakkıyla hayâ etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batnı (karnı) ve onun ihtivâ ettiklerini muhâfaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim âhireti dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, âhireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla hayâ etmiş olur."

[Tirmizî, Kıyâmet 25, (2460).]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Ebû Dâvud ve Tirmizî'de Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)' den gelen bir rivâyette Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) şöyle buyurmuştur:

"Merhamet, ancak şakî'nin (ebedî hüsrâna uğrayanın) kalbinden çıkarılabilir."

[Tirmizî, Birr 16, (1924); Ebû Dâvud, Edeb 66, (4942).]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksandokuz parçayı kendine ayırdı. Yer yüzüne geri kalan bir cüzü indirdi. (Bunu da -cin, insan ve hayvan- mahlûkâtı arasında taksim etti.) Bu tek cüz(den nasibine düşen pay) sebebiyledir ki mahlûkat birbirlerine karşı merhametli davranır. At, (hayvan) yavrusuna basmamak endişesiyle ayağını bu sayede kaldırır."

[Buhârî, Edeb 19, Rikâk 19; Müslim 17, (2752); Tirmizî, Daavât 107-108, (3535-3536).]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki:

"Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: "Bu köpek de benim gibi susamış" deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti."

Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm)'ın yanındakilerden bazıları:

"Ey Allah'ın Resûlü! Yani bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?" dediler.

Aleyhissalâtu vesselâm:

"Evet! Her "yaş ciğer" (sahibi) için bir ücret vardır" buyurdu."


[Buhârî, Şirb 9, Vudû 33, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153, (2244); Muvatta, Sıfatu'n Nebi 23, (2, 929-930); Ebû Dâvud, Cihâd 47, (2550).]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Cerîr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki:

"Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise hayrın tamamından mahrumdur."

[Müslim, Birr 75, (2592).]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün:


"Hüzün kuyusundan Allah'a sığının!" buyurdular. Oradakiler:

"Ey Allah'ın Resûlü! Hüzün kuyusu da nedir?" diye sordular.

"O, dedi, cehennemde bir vâdidir; cehennem, o vâdiden her gün yüz kere Allah (c.c)'a sığınma taleb eder."

"Ey Allah'ın Resûlü! denildi, oraya kimler girecek?"

"Oraya dedi, amellerinde riya yapan kurrâlar girecektir!..."


[Tirmizî, Zühd 48, (2384).]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

kulihvani yazdı:SAHİH-i MÜSLİM de ÂDÂB

1- Ebü Kasım Künyesini Takınmaktan Nehiy ve Müstehab Olan İsimlerin Beyanı Babı 2

2- Çirkin İsimler Koymanın, Nafi' ve Benzeri İsimlerin Keraheti Babı. 4

3- Çirkin İsmi Güzele Çevirmenin, Berra İsminin Zeynep, Cübveriye ve Benzerleriyle Değiştirmenin Müstehab Oluşu Babı. 5

4- Melikül Emlak ve Melikül Mülük Adlarını Takınmanın Haram Kılınması Babı 6

5- Çocuk Doğduğu Zaman Çiğnem Yapılmasının ve Çiğnem Yapacak Salih Bir Zata Götürülmesinin Müstehab Oluşu, Doğduğu Gün Adının Konabilmesi ve Abdullah, İbrahim Vesair Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) İsimlerini Koymanın Müstehab Oluşu Babı 7

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:. 8

Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:. 9

6- Oğlundan Başkasına: Ey Oğulcuğum, Demenin Cevazı ve Bunu Latife İçin Söylemenin Müstehab Oluşu Babı. 9

7- İzin İsteme Babı. 10

8- Kim O! Denildiği Vakit İzin İsteyenin: Ben! Demesinin Keraheti Babı. 12

9- Başkasının Evine Bakmanın Haram Kılınması Babı. 13

Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkabilmiştir:. 13

10- Ansızın Görme Babı. 14


38- ÂDÂB BAHSİ


1- Ebü Kasım Künyesini Takınmaktan Nehiy ve Müstehab Olan İsimlerin Beyanı Babı


1- (2131) Bana Ebû Küreyb Muhammed b. Ala' ile İbni Ebi Ömer rivayet ettiler, (Ebû Küreyb anberanâ; İbni Ebî Ömer haddesenâ tâbirle­rini kullandılar.) Lâfız İbni Ebi Ömer'indir. (Dediler ki) : Bize Mervan (yâni El-Fezârî) Humeyd'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Bir adam Bakî'de birine:

— Yâ Ebe'l-Kâasım! diye seslendi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de ona bakarak:

— Yâ Resûlallah! dedi. Adam:

— Ben seni kastetmedim. Filânı çağırdım, dedi. Bunun üzerine Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);

«Benim ismimi takının ama künyemi takınmayın!» buyurdular.


2- (2132) Bana İbrahim b. Ziyad rivayet etti. (Bu zâtm lâkabı Se-belan'dır.) (Dedi ki) : Bize Abbâs b. Abbâd, Ukeydullah b. Ömer ile kar­deşi Abdullah'dan naklen haber verdi. Bu hadîsi onlardan 144 senesinde dinlemiş, onu Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etmişler. İbni Ömer (Şöyle demiş): Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz ki, sizin Allah'a en sevimli gelen isimleriniz Abdullah ve Abdurrahmandır.» buyurdular.


3- (2133) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivayet ettiler. (Osman : haddesena; İshâk : ahberanâ tâbirlerini kullandılar. De­diler ki) : Bize Cerîr Mansur'dan, o da Salim brEbi'l-Ca'd'dan, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen haber verdi. Câbir şöyle demiş: Bizden bîr adamın oğlu dünyaya geldi de adını Muhammed koydu. Bunun üzerine kavini ona :

— Sana Resûlüllah (ScıllaUahiı Ale\hi ve Selleıni'in ismini koymaya mü­saade etmeyiz, dediler. O da çocuğunu sırtına yüklenerek yola çıktı ve onu Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemye getirerek şöyle dedi:

— Yâ Resûlallah! Bir oğlum dünyaya geldi de adını Muhammed koy­dum. Ama kavmin bana: ResûiüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"ın ismini koymana müsaade etmeyiz, dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem);

«Benim ismimi takının ama künyemi takınmayın. Ben ancak Kâasım'ım, sizin aranızda taksim yaparım.» buyurdular.


4- (...) Bize Hennad b. Seriy rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abser Husayn'dan, o da Salim b. Ebî'l-Ca'd'dan, o da Câbir b. Abdiiİah'dan nak­len rivayet etti. (Şöyle demiş) : Bizden bir adamın oğlu dünyaya geldi de adını Mııhammed koydu:

— Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem)'den emir almadıkça biz sana onun künyesini takamayız, dedik. O da giderek :

— Gerçekten bir oğlum dünyaya geldi de ona Resûlüilah'in adını koy­dum. Ama kavmim: Peygamber (SaUaliahü Aleyhi ve Üellem 'den İzin al da Öyle diyerek onun künyesini koymama razı olmadılar. Bunun üzerine:

«Benim ismimi takın! Ama künyemi takınmayın. Ben ancak Kâa»m olarak gönderildim. Aranızda taksim yaparım.» buyurdular.


(...) Bize Rifâa b. Heysem El-Vâsıfî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâli d (yâni Tahhân) Husayn'dan bu isnadla rivayette bulundu. Ama : «Ben ancak Kâasım olarak gönderildim, aranızda taksim yaparım.» cüm­lesini anmadı.


5- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî', A'meş'den rivayet etti. H.

Bana Ebû Saîd El-Eşecc dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş Salim b. Ebî'l-Ca'd'dan, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivayet etti. Câbîr şöyle demiş: ResûJüHah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

«Benim ismimi takının ama künyemi takınmayın! Çünkü ben Ebû'l-Kâasım'ım, aranızda taksim yaparım.» buyurdular. Ebû Bekr'in rivayetin­de «tekennev» yerine «la tektenû» ibaresi vardır.


(...) Bize Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den bu isnadla rivayette bulundu ve :

«Ben ancak taksimci kılındım. Aranızda taksim ederim.» dedi.



6- (...) Bize Muhammed b. Miisennâ ile Muhammed b. Beşşâr ri­vayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Katâde'yi Sâlim'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivayet ederken dinledim.

Ensardan bir adamın bir oğlu dünyaya gelmiş de adını Muhammed koymak istemiş ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)'e gelerek sor­muş, o da:

«Ensâr iyî etmişler... Benim ismimi koyun ama künyemi takınmayın!» buyurmuşlar.


7- (...) Bize Eoû Bekr b. Ebî Şey be île Muhammet) b. Müsennâ ikisi birden Muhammed b. Ca'fer'den, o da Mansûr'dan naklen rivayet ettiler. H.

Bana Muhammed b. Amr b. Cebele rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu­hammed (yâni İbni Ca'fer) rivayet etti. H.

Bize İbni Müsennâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy rivayet etti.

Her iki râvi Şu'be'den, o da Husayn'dan naklen rivayet etmişlerdir. H.

Bana Bİşr b. Hâlİd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed (yâ­ni İbni Cafer) haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şu'be Süleyman'dan rivayet etti.

Bu râvilerin hepsi Salim b. Ebî Ca'd'den, o da Câbir b. Abdillah'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etmişler­dir. H.

Bize İshâk b. İbrahim EI-Hazalî ile, İshâk b. Mansûr da rivayet et­tiler. (Dediler ki) : Bize Nadr b. Şümeyl haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde ile Mansur, Süleyman ve Husayn b. Abdirrahman'dan ri­vayet etti. (Demişler ki) : Biz Salim b. Ebî Ca'd'ı, Câbir b. Abdillah'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen hadîslerini yukarda zikrettiğimiz zevat gibi rivayette bulunurken işittik. Nadr'ın Şu'be'den ri­vayet ettiği bir hadîste şöyle demiştir: Bu hadîste Husayn ile Süleyman ziyade ettiler. Husayn dedi ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Ben ancak taksimci olarak gösterildim. Aranızda taksim yapanım.» buyurdu. Süleyman ise : «Ben ancak taksimciyim, aranızda taksim yapa­rım» dedi.


(...) Bize Amru'n-Nâkıd ile Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ikisi birden Süfyan'dan rivayet ettiler. Amr dedi ki : Bize Süfyan b. Uyeyne rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbııi Munkedir rivayet etti. Kendisi Câbir b. Abdİllah'ı şöyle derken igitmiş : Bizden bir adamın oğlu dünyaya geldi de adını Kâasım koydu. Biz:

— Sana Ebû'I-Kâasım künyesini vermeyiz. Hem sana göz açtırmayız, dedik. Bunun üzerine Peygamber (Sailaliahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek bu­nu ona anlattı, o da :

«Oğlunun ismini Abdurrahman koy!» buyurdular.


(...) Bana Ümeyye b. Bistam da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid (yâni İbni Zürey') rivayet etti. H.

Bana Alî b. Hucr dahi rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize İsmail (yâni İbni Uleyye) rivayet etti.

Her iki râvi Ravh b. Kâasmı'den, o da Muhammed b. Münkedir'den, o da Câbir'den, İbni Uyeyne'nin hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır. Yal­nız o «Sana göz açtırmayız» cümlesini anmamıştır.


8- (2134) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd, Züheyr b. Harb ve İbni Nümeyr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Eyyûb'dan, o da Muhammed b. Sîrîn'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken dinledim. Ebû'l-Kâasım (Sallallahü Aieyhi ve Sellem) :

«Benîm ismimi koyun ama künyemi takmayın!» buyurdular. Amr Ebû Hiireyre'den, dedi, «semi'tû» demedi.


9- (2135) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. AbdİIlah b. Nünıeyr, Ebû Said El-Eşecc ve Muhammed b. Müsennâ El-Anezî riva­yet ettiler. Lâfız İbni Nümeyr'indir. (Dediler ki) : Bize İbni İdris baba­sından, o da Simâk b. Harb'den, o da Alkame b. Vâil'den, o da Muğîre b. Şu'be'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Necrâna geldiğim vakit ba­na sordular, dediler ki:

— Sîz Ebû Harun'un kız kardeşi diye okuyorsunuz. Halbuki Musa, İsa'dan şu ve şu kadar sene öncedir! Resûlüllah (SaUaliahü Aleyhi ve Sellem) in yanına gelince bunu kendisine sordum da :

«Onlar kendilerinden önceki Peygamberlerinin ve sulehamn adlarını koyarlardı.» diye cevâb verdi.

Bu rivayetlerden Enes hadîsini Buhârî «Kîtâbu'1-Büyû»'-da, Câbi r hadîslerini «Fartu'l-Humus» ve «Edeb» bahislerinde; Ebû Hüreyre hadîsini «Kitâbu'l-Menâkıb»'de tahrîc etmiştir. Bu babda Sünen sahipleriyle diğer hadîs uleması birçok hadîsler rivayet etmişler­dir. Bunların mecmuu Resûlüllah (SaUaliahü Aleyhi ve Setlem)7in ümmetine kendi ismini koymalarına izin verdiğini, fakat künyesini takmalarına izin vermediğini bildirmektedirler. Hz. A1i'ye ise doğacak çocuğuna isim ve künyesini takmasına ruhsat vermiştir. Bu sebeple ulemâ bu meselede birçok mezheblere ayrılmışlardır. Kaadî Iyâz'la başkaları bu mez-hebleri toplamış, mecmuu altıyı bulmuştur. Şöyle ki:

1- İmam Şafiî ile Zâhirîler'e göre adı Ahmed, Muhammed olsun olmasın hiç bir kimseye Peygamber (Sallatiahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin künyesi olan Ebû .Kâasım nâ­mını almayı helâl görmemişlerdir.

2- Bâzılarına göre buradaki nehiy neshedilmiştir. İlk zamanlar da yasak edilmişti. Binâenaleyh bugün her isteyen Ebû'l-Kâasım künyesini alabilir. İmam Mâ1ik'in mezhebi budur. Selefin cum­huru ile ekser ulemânın kavilleri budur. Nitekim i!k asırdan beri pek çok kimseler Ebû'l-Kâasim künyesini takınmış ulemâdan buna itiraz eden bulunmamıştır.

3- İbni Cerir'in mezhebine göre hadîs neshedilmemiştir. An­cak buradaki nehiy bu işin haram olduğunu değil, edep ve nezâket için tenzîhen mekruh olduğunu göstermektedir.

4- Ebû'l-Kâasım künyesini takmak yalnız ismi Muhammed veya Ahmed olanlara yasak edilmiştir. Bu isimlerden biri­ni almayanlara Ebû'l-Kâsım künyesini takınmakta bir beis yok­tur. Selefden bir cemaatın mezhebi de budur. Onlar bu hususta Hz Câbir'den merfû bir hadîste rivayet etmişlerdir.

5- Ebû'l-Kâasım künyesini takınmak mutlak surette ya­saktır. Babasına Ebû'l-Kâasım denilmesin diye çocuğa Ka­sım adım koymak da memnudur. Mervan b. Hakem bu se­bepten Kâasım ismindeki oğlunun adını değiştirerek Abdü1 Melik koymuştur.

6- Muhammed ismi mutlak surette memnû'dur. Bu hususta künyesinin bulunup bulunmaması da hükmen birdir. Çünkü bir hadîste Peygamber (Sailailahü Aleyhi ve Sellem):

«Çocuklarınıza Muhammed ismini koyuyor, sonra onlara lanet ediyor­sunuz.» buyurmuştur, Hz. Ömer Kûfeliler'e mektup yazarak çocuklarına Peygamber ismi koymamalarını tenbih etmiş, Medine1i1er'den bir cemaata da çocuklarına koydukları Muhammed ismini değiştirmelerini emretmiştir. Nihayet bunlara Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in izin verdiği söylenince değiştirme isteğinden vaz geç­miştir. Kaadî Iyâz diyor ki : «Hz. Ömer'in bunu Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in ismine hürmet ve ta'zim için yapılmışa ben­ziyor. Tâ ki hürmeti ayaklar altına alınmasın. «Hz. Ömer'in bunu yasak etmesine sebep bir adamı Muhammed b. Zeyd'e söğerken işitmesİdir, di­yenler de vardır. Hattâ Muhammed'i çağırarak: «Görüyorum ki, senin sebebinle Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e soğuluyor. Vallahi bun­dan sonra yaşadığın müddetçe Muhammed diye çağrılmıyacaksın!» diye­rek ismini Abdurrahman'a çevirdiği rivayet olunur.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in :

«Ben ancak taksimciyim, aranızda taksim yaparım!» sözünden mu-rad: «Ben mücerret oğlumun adı Kâasım diye Ebu'l-Kâasım namını almış değilim, bilâkis bana Kâasım adı verilirken ezelde di­nî ve dünyevî hususatta taksimci olmam mânâsı nazarı itibara alınmıştır. Binâenaleyh ben ne zât hususunda, ne de isim ve sıfatta sizin gibi deği­lim» demektir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in taksimcilîğinden maksat mîras ve ganimetleri zekât, fey' vesair miktarları Allah'ın tebliği ile ümmet arasında paylaştırmasıdır.

Oğlunun ismini Muhammed koyan zâta ensârın : «Sana Re-sûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem)'in ismini vermeye müsâade etmeyiz» demelerinin mânâsı, sana Ebû Muhammed denilmesine müsaade edemeyiz, demektir. Nitekim rivayetlerin birinde o zâtın oğluna Kâasım adı verdiğini, ensârın buna da itiraz ettiklerini görüyoruz. Çünkü bu seferde o zata Ebû'l-Kâasım denilecektir. Resûl-i Ekrem (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) ensârın bu itirazlarını yerinde bulmuş ve : «En-sar iyi etmişler» buyurarak doğan çocuklara Muhammed ismi ve­rilmesine müsaade etmiş. Ebû'l-Kâasım künyesine müsaade bu-yurmamıştır.

Ebû'l-Kâasım 'dan gayri bütün künyelerin kullanılması caiz olduğuna ulema ittifak etmişlerdir.

(Yerinde de izah ettiğimiz vecihle künye lâkabın bir nev'idir. Yalnız lâkab ekseriya zemmi tazammum eder. Künye ise bilâkis medih bildirir. Lâkabdan bir farkı da «Eb» veya «ûm» kelimeleriyle başlamasıdır. Ebû Bekr, Ebû Fâtıme, Ümmü Süleym ilâh.)

Necranlılar'ın Hz. Muğîre'ye sordukları suâlin mânâsı şudur: «Siz Kur'ân'da Hz. Meryem için ey Harun'un kız kardeşi denil­diğini okuyorsunuz. Halbuki Musa (Aleyhisselâm) Hz. İsa'dan asırlarca Önce dünyaya gelmiştir. Hz. Harun, Musa'nın kardeşi; Hz. Meryem ise, îsa (Aleyhisselâm) 'in annesidir. Şu halde nasü olur da Hz. Meryem kendin­den yüzlerce sene önce yaşayan Harun (Aleyhisselâm)'in kız kardeşi ola­bilir.» Anlaşılıyor ki, Hz. Muğîre bu suâlin cevâbını verememiş, Medîne'ye döndüğünde onu Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellemi'detn öğrenmiştir.

ResûlüHah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) }in verdiği cevap şudur:

«Onlar kendilerinden Önceki Peygamberlerinin ve sülehanın adlarını koyarlardı.» Yani Hz. Meryem zamanında insanlar eski peygamber­lerin ve sulehânin adlarını koyarlardı. Hz. Meryem de Harun isminde bir şahsın kız kardeşi idi. Yoksa Hz. Musa 'nın kardeşi olan Hârun'un kız kardeşi değildir. Maamafih aralarında bin senelik bir zaman olmasına rağmen Hz. Meryem, Harun {Aleyhisselâm) m sülâlesindendi. Onunla kardeşlik tabakasında birleşiyordu, diyenler de olmuştur. Bu son hadîsle ulemâdan bir cemâat doğan çocuklara Peygamber ismi koymanın caiz olduğuna istidlal etmişlerdir. Nitekim Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) oğlunun ismini İbrahim koyarak bu ce­vazı fiilen göstermiştir. Kaadî Iyâz'ın beyânına göre ulemâdan bâzıları çocuklara Melâike ismi koymayı kerih görmüşlerdir. Hâris b. Miskin'in kavli budur. İmam Mâlik çocuklara Cibril ve Yasin adlan verilmesini kerih görmüştür.


2- Çirkin İsimler Koymanın, Nafi' ve Benzeri İsimlerin Keraheti Babı


10- (2136) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Efaî Şeybe rivayet ettiler. (Ebû Bekir dedi ki : Bize Mu't emir b. Süleyman, Rukeyn'den, o da babasından, o da Semura'dan naklen rivayet etti. Yahya ise : Bize Mu'te-mir b. Süleyman haber verdi, dedi. (Demiş ki) : Rukeyni babasından, o da Semûra b. Cündep'den naklen rivayet ederken dinledim.) Şöyle demiş: Resûlüllah iSaiîallahü Aleyhi ve Sellem) kölelerimize dört isim vermemizi bi­ze yasak etti. Eflah, Kabâh, Yesâr ve Nâfi.


11- (...) Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rîr Rukeyn b. Rabi'den, o da babasından, o da Sem ura b. Cündep'ten nak­len rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Saiîallahü Aleyhi ve Sellem):

«Oğluna Rabâh, Yesâr, Eflah ve Nâfi' adı koyma!» buyurdular.


12- (2137) Bize Ahmed b. Abdillah b. Yûnus rivayet etti- (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mansûr Hilâl b. Yesâf'dan, o da Rabi' b. Umeyle'den, o da Semûra b. Cündep'den naklen rivayet etti. Semûra şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Allah indinde sözün en makbulü dörtdür : Allah'ı tenzih ederim, hamd Allah'a mahsustur, Allah'dan başka ilâh yoktur ve Allah en büyüktür (söz­leri). Bunların hangisinden baslasan sana zarar etmez. Ama sakın çocu­ğuna Yesâr, Rabâh, Necîh ve Eflah adlarını koymayasın! Çünkü sen ora­da mı o dersin, orada olmaz da! hayır! der.» buyurdular. (Itâvi demiş ki, bunlar dört sözdür. Benim üzerimden fazlalaştırmayın!)


(...) Bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Cerîr haber verdi. H.

Bana Ümeyye b. Bîstâm dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Ziiiey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh (Bu zât İbni Kâasım'dır) ri­vayet etti. H.

Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Bessâr da rivayet ettiler. (De­diler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti.

Bu râvilerin hepsi Mansûr'daıı Züheyr'in isnadı ile rivayette bulun­muşlardır. Cerîrle Ravh'ın hadîsi kıssasiyle Züheyr'in hadîsi gibidir. Şu'-be'nin hadîsine gelince, onda yalnız çocuğa isim koyma zikredilmiş, dört söz zikredilmemiştir.


13- (2138) Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi ki, kendisi Câbir b. Ab-dillâh'ı şöyle derken işitmiş. Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Seliem) Ya'lâ, Bereket, Eflah, Yesâr, Nâfi' ve buna benzer isimleri koymaktan nehyet-mek istedi. Sonradan bunlardan sükût buyurduğunu gördüm. Artık hiç bir şey söylemedi. Sonra Resûlüllah fSallailahü Aleyhi ve Seliem) bundan nehy etmeden dünyadan gitti. Bilâhare Ömer bunları yasak etmek istedi. Sonra o da bıraktı.

Kaadî Iyâz bu hadîsin ekser nüshalarında Ya'lâ yerine Mukbi1 zikredildiğini, Ya'lâ 'nın hata olacağını söylemişse de Nevevî bunu reddetmiş: «Kaadî'nin inkâr ettiği münker değil, bilâkis hem rivayetçe, hem mânâca sahîh ve meşhur olan odur.» demiştir.

Hâvinin : «Benim üzerimden fazlalaştirmayın...» sözünden murad; dörtten başka benden bir şey nakletmeyin. Meselâ : Beş veya altı isim söy­lemişim gibi göstermeyin, demektir.

Nevevî : «Bunda dört isme kıyas ve onlara kendi mânâlarındaki bazı isimleri katmak men edilmiş değildir. Ulemâmız diyor ki: Eu hadîste zikredilen isimleri ve o mânâdaki başka isimleri koymak mekruhtur. Ke­rahet yalnız bu dört isme mahsus değildir. Hem bu kerahet; kerahet-i tahrimiyye değil, kerâhet-i tenzîhiyyedir. Kerahetin illetini Peygamber {Sallailahü Aleyhi ve Seliem) (Çünkü sen orada mı? dersin; o da hayır! der) kavîiyle beyan buyurmuş, bu cevaptaki çirkinliği kerih görmüştür. Çok defa bu cevap bazı insanları teşe'üme sevkeder» diyor.

Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Seliem) 'in bu isimleri koymaktan men etmek isteyip, sonra vaz geçmesinin mânâsı: Haram kılmak istemiş son­ra bundan vaz geçmiş demektir. Kerahet-i Tenzîhiyye ifâde eden nehiy başka hadîslerde de vardır.


3- Çirkin İsmi Güzele Çevirmenin, Berra İsminin Zeynep, Cübveriye ve Benzerleriyle Değiştirmenin Müstehab Oluşu Babı


14- (2139) Bize Ahmed b. Han bel ile Züheyr b. Harb, Muhammed b. Müseıınâ, Ubeydullah b. Saîd ve Muhammed b. Beşşar rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Yahya b. Saîd, Ubeydullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi', İbni Ömer'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (Sallaitahü Aleyhi ve Sellem) Asiye ismini değiştirmiş ve:

«Sen Cemîle'sin!» buyurmuştur.

Ahmed «Ahberanî» yerine -an» demiştir.


15- (...) Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bisse Hasen b. Musa rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Seleme Ubeydul­lah'dan, o da Nâfı'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki: Ömer'in bir kızına Âsiye denilirnıiş. Resûlüllah (Sallaitahü Aleyhi ve Sellem) ona Ce­mile adını takmış.


16- (2140) Bize Amru'n-Nâkıd ile İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız Amr'ındır. (Dediler ki) : Bize Süfyân, Talha oğullarının azatlısı Muhammed b. Abdirrahman'dan, o da Küreyb'den, o da İbni Abbâs'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Cüveyriye'nin ismi Berra idi. Besûlül-lah (Sallaîlahü Aleyhi ve Seİle/n) onu Cüveyriye'ye çevirdi. (Birisi için) Ber-ra'nın yanından çıktı, denilmesini kerih görüyordu. İbni Ebî Ömer'in Kü­reyb'den rivayet ettiği hadîste (râvi) İbnü Abbâs'dan işittim, demiştir.


17- (2141) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Müsennâ ve Muhammed b. Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Atâ' b. Ebî Meymûne'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû Râfi'i, Ebû Hüreyre'den rivayet eder­ken dinledim. H.

Bize Ubeydullah b. Muaz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ata' b. Ebî Meymûne'den, o da Ebû Râfi'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki: Zeyneb'in ismi Berra imiş. O kendisini temize çıkarıyor, demişler. Onun üzerine Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) ona Zeyneb ismini vermiş. Hadîsin lâfzı İbni Beşşâr'dan geri kalanlarıdır. İbni Ebî Şeybe : Bize Muhammed b. Ca'fer, Şu'be'den rivayet etti, dedi.


18- (2142) Bana İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsa b. Yûnus haber verdi. H.

Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti.

HeAiki râvi demişler ki : Bize Velid b. Kesir rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Mnhammed b. Amr b. Atâ* rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Zeyneb binti Ümmü Seleme rivayet etti. (Dedi ki) : Benim ismim Berrâ idi. Re-sûlüllah ^SallaUahii Aleyhi ve Setiem) bana Zeyneb ismini verdi.

Zeyneb demiş ki: Resûlüllah'ın yanına Zeyneb binti Cahş girdi. Onun ismi de Berrâ îdi. Ona da Zeyneb ismini verdi.


19- (...) Bize Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâşİm b. Kâasım rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Yezîd b. Ebî Habîb'den, o da Muhammed b. Amr b. Atâ'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ben kı­zıma Berra ismini verdim. Müteakiben Zeyneb binti Ebî Seleme bana şunu söyledi: Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellem) bu isimden nehiy bu­yurdu. Benim adım da Berra idi. Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellem) :

«Kendinizi temize çekmeyin! Allah sizin iyi olanlarınızı pek âlâ bilir.» dedi. (Oradakiler) :

— Ona ne isim verelim? diye sordular. «Zeyneb İsmini verin.» buyurdu.

Bu hadîsi Buhârî ile İbni Mâce -Kitâbu'l-Edeb-'de tahrîc etmişlerdir.

Bu hadîslerden çirkin ismin güzel bir isimle değiştirilmesi gerektiği anlaşılıyor.

Berrâ: Birr'den müştaktır. Birr tâat mânâsına gelir. Şu halde Ber­râ : îyi olan kişi mânâsına gelir ki, bazılarının Hz. Zeyneb hakkında

«Kendini temize çekiyor.» demelerinin sebebi budur. Hz. Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in :

«Kendinizi temize çekmeyin!» sözü ile işaret ettiği de budur. Yâni: Kendinize iyi mânâsına gelen Berrâ adını takıp da bununla iyi olduk sanmayın, Allah kimin iyi olduğunu herkesten âla bilir, demek istemiştir.

Peygamber 'Sallullahü Aleyhi ve Seilem) 'in ashabı kiramdan birçoklanm adlarını değiştirdiği sahîh hadîslerle sabit olmuştur. Bu değiştirmenin illeti kendini temize çekmek yahut teşe'ümdür.


4- Melikül Emlak ve Melikül Mülük Adlarını Takınmanın Haram Kılınması Babı


20- (2143) Bize Saîd b. Amr El-Eş'asî ile Ahmed b. Hanbel ve Ebû Bekr b. Ebî Şeyfce rivayet ettiler. Lâfız Ahmed'indir. (Eş'asî: Ahberana, ötekiler: Haddesena tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Saılatlahü Aleyhi ve Seltem) 'den naklen rivayet etti:

«Allah indinde en kötü isim Meliküt-Emlâk ismi alan kişi (nin ismi) dir.» buyurmuşlar.

İbni Ebî Şeybe kendi rivayetinde: «Allah(Azze ve Celle) den başka Mâlik yoktur.» cümlesini ziyâde etti.

Eş'asî dedi ki : «Süfyân Şâhîn Şah gibi, dedi.»

Ahmed b. Hanbel de dedi ki: «Ebû Amr'a, anha' ne demektir? diye sordum. En alçaktır, cevâbını verdi.»


21- (...) Bize Muhanımed b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab dürrfezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hem mâm b. Münebbih'-den naklen haber verdi. Hemmâm: Ebû Hürcyre'nin Regûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSelİem)''den bize rivayet ettikleri şunlardır, diyerek bir takım ha­dîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur. Re^ûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Kıyamet gününde Allah Teâlâ'mn en fazla gadab edeceği en pis ve en kindar adam Melikül-Emlak adını takınan kimsedir. Allah'tan başka Melik yoktur.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhâri *Kitâbu'l-Edeb»'de tahrîc etmiştir.

Hadîs-i şerifte ahna', ağyaz ve ahbes tâbirleri kullanılmıştır. Ahna'ı Ebû Amr en alçak diye tefsir etmiştir. Bu Ebû Amr, İshâk b. Mirar'dır ki, meşhur lügat ve nahv âlimidir. Onu Ebû Amr Eşşeybânî ile kanştırmamahdır. Şeybânî tabiinden olup İmam Ahmed b. Hanbel doğmazdan evvel vefat et­miştir. Ebû Amr 'dan başkalarına göre hadîsin mânâsı kıyamet gü­nünde en hakîr, en zelil adam MeliKül Emlâk adını taşıyan kimsedir. Maksat isim değil, ismin sahibidir. Kaadi lyâz: «Bu hadîsle isimle müsemmânm bir şey olduğuna istidlal edilir. Bu hususta­ki hilaf meşhurdur.» diyor. Bâzılarına göre Ahna' en fâcir mânâsına ge­lir. Ahbes en pis mânâsına olup, burada Ahna' ile aynı mânâya gelir. En çirkin, en yalan demektir. Ahna'a daha başka mânâlar veren de olmuştur. .Ağyaz* Gayz'dan alınmıştır. Gayz intikam almaktan âciz kalan kimsenin gzab ve hiddetidir. Ki Allah Teâlâ hakkında müstehil yâni imkânsızdır. Binâenaleyh ya onun şiddete kerih görmesinden kinaye yahut da verece­ği cezadan mecaz olur. Ağyaz kelimesinin aynı cümlede iki defa kullanıl­ması Kaadi lyâz'a göre bazı râvilerin vehminden ileri gelmiştir. Maamafih bu kelimenin «ağnat» olması ihtimâlinden bahsedenler de var­dır. Yâni bu iki kelimeden biri «ağyaz», diğeri «ağnat»'dır. Ağnat, en şid­detli sıkıntı gören manasınadır. Melik ül-Emlâk bütün mülkle* rin sahibi mânâsına gelir. Bütün mülklerin sahibi ise Allah'dır. Onun için rivayetlerin birinde AHah'dan başka mâlik yoktur, buyurulmuştur. Binâ­enaleyh doğan çocuğa bu ismi takmak haram olduğu gibi, Allah'a mah­sus Rahman, Kuddûs, Müheymin, Halik ve emsali isimleri Şahin Şah, Şahân Şah, Şahântıl-Mülük gibi acem mübalâğası sayılan unvanları tak­mak da haramdır. Çünkü onların hepsinde kula yakışmayan bir büyük­lük vardır. Ebû Saîd.i Hudrî (Radiyallahu anh) 'den merfû olarak rivayet edilen bir hadîste:

«Çocuklarınıza Hakîm ve Ebû'l-Hakem adlarsm koymayın; çünkü ha­kim alîm olan yalnız Allah'dır.» buyurulmuştur.


5- Çocuk Doğduğu Zaman Çiğnem Yapılmasının ve Çiğnem Yapacak Salih Bir Zata Götürülmesinin Müstehab Oluşu, Doğduğu Gün Adının Konabilmesi ve Abdullah, İbrahim Vesair Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) İsimlerini Koymanın Müstehab Oluşu Babı


22- (2144) Bize Abdü'1-A'lâ b. Haramâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Seleme, Sabit EI-Bûnânî'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş: Abdullah b. Ebî Talhate'l-Ensâri doğduğu vakit onu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSeltem)'e götürdüm. Resûfüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir aba içinde devesini katranlıyordu. (Bana) :

«Yanında kuru hurma var mı?» diye sordu.

— Evet! dedim. Ve kendilerine birkaç hurma verdim. Onları ağzına atarak çiğnedi. Sonra çocuğun ağzını açtı ve hurmayı içine püskürdü. Ço­cuk onu yalamaya başladı. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Ensârın sevgilisi hurmadır.» buyurdu. Ve çocuğa Abdullah adını verdi.


23- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Hârûn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ibni Avn Ibni Sîrîn'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. Enes şöyle demiş: Ebû Talha'-nın hasta bir oğlu vardı. Ebû Talha (bir haceti için) dışarı çıktı ve ço­cuk öldü. Ebû Talha döndüğü vakit: Oğlum ne yapıyor? diye sordu. Üm-mü Süleym: O eskisinden daha sakindir, dedi. Ve ona akşam yemeğini yedi. Sonra Ümmü Süleym'e yakınlık etti. Bundan fariğ olunca Ümmü Süleym:

— Çocuğu defnedin! dedi. Sabaha çıkınca Ebû Talha Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) e gelerek (olanı) ona haber verdi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bu gece gelin güveyi oldunuz mu?» diye sordu.

— Evet! cevâbını verdi.

«Al la hım! Bunlara bereket ver!» diye dua etti. Sonra Ümmü Süleym bir oğlan doğurdu. Ebû Talha bana :

— Bunu yüklen de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e götür, dedi.

Enes çocuğu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e götürmüş. Ümmü Süleym onunla birkaç kuru hurma göndermişmiş. Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem) çocuğu almış ve :

«Enes'in yanında bir şey var mı?» diye sormuş.

— Evet! Birkaç hurma var, demişler. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu hurmaları alarak çiğnemiş. Sonra onları ağzından alarak ço­cuğun ağzına koymuş. Sonra tahnik yapmış ve çocuğa Abdullah ismini vermiş.


(...) Bize Muhammed b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haramâd b. Mes'ade rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ibni Avn, Muhammed'den, o da Enes'den naklen bu kıssa ile Yezid'in hadîsi gibi rivayette bulundu.


24- (2145) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Abdullah b. Berrâd El-Eş'arî ve Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Üsâme, Bû-reyd'den, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Musa'dan naklen rivayet etti. Ebû Mûsâ şöyle demiş : Bir oğlum dünyaya geldi de, onu Peygamber (Salİalîahü Aleyhi ve Sellem)'e getirdim. Ona İbrahim adım verdi. Ve bir kuru hurma ile tahnik yaptı.

Bu rivayetleri Buhâri «KitâbıTl-Akîka»'da tahrîc etmiştir.

Ebû Talha (Radhallahü anh) Hz. Enes'in üvey babası oldu­ğunu evvelce görmüştük. Şu halde yeni doğan Abdullah b. Ebî Talha, Enes (Radiyallahu anh) 'in anne bir kardeşi demektir.

«Ensârıri sevgilisi kuru hurmadır.» diye terceme ettiğimiz cümlesi ha'nm zamme ve kesresiyle okunmuştur. Kesre ile okunduğu takdirde mahbub mânâsına gelir. Ve kelimenin son merfu' oku­narak bir mübteda haber cümlesi meydana gelir ki, bizim verdiğimiz mâriâ buna göredir. Bu kelime ha'nm zammı ile Hub okunursa masdardır. Bu takdirde sonunu mansûb ve merfu okumak caizdir. Mansûb kıraati daha meşhurdur. Mansûb okunduğu takdirde cümle : «Ensann sevdikleri kuru hurmaya bakın!» diye takdir olunur. Temr kelimesi dahî mansûb okunur. Hub kelimesini merfu okuyan, onu mübtedâ yapmış olur. Haberi mah-zufdur. «Lâzımdır yahut âdettir...» gibi bir haber takdir olunur.

Ümmü Sü1eym'in: «O eskisinden daha sakindir...» sözü ica­bında tevriyeli konuşmanın caiz olduğuna delildir. Bu sözden çocuğun sa§ olduğu ve hastalığının hafiflediği anlaşılır. Hakikatte ise ölmüştür. Fakat annesi kocasına karşı vazifesinde kusur etmemek için böyle kapalı konuşmuştur. Nitekim ortada hiç bir şey yokmuş gibi kocasına akşam yemeği getirerek onu doyurmuş, sonra onun cima isteğini de reddetme­yerek itaatta bulunmuştur. Hersey bittikten sonra da çocuğun öldüğünü söylemiştir. Resûlüllah (Sattallakti Aleyhi ve Sellem) Hz. Ümmü Sü1eym'in bu eşsiz sabır ve metanetine hayret etmiştir.

«Siz bu gece gelin güveyi oldunuz mu?» diye sorması bundandır. "Tahnikin kuru hurma gibi tatlı bir şeyi çiğneyerek yeni doğan bir çocuğun ağzına sürmek mânâsına geldiğini de evvelce görmüştük.


Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

1- Yeni doğan bir çocuğa tatlı bir şey çiğneyerek yalatmak bilitti-fak sünnettir. Bunu sulehadan bir kimsenin yapması mendupdur.

2- Tahnîki kuru hurma ile yapmak müstehabdır. Gerçi kuru üzüm ve şkeer gibi her nevi tatlı ile tahnik caizse de efdal olan kuru hurmadır.

3- Sulehânın eserleriyle teberrük olunur.

4- Aba giymek caizdir.

5- Büyük bir zâtın tevazu göstererek kendi işlerini görmesi müste­habdır. Bu onun kıymetini küçültmez.

6- Doğan çocuklara Abdullah ve İbrahim isimlerini koymak müstehabdır.

7- Çocuğun ismini salâh ve takva sahibi birine koydurmak müste­habdır.

8- Çocuğa doğduğu gün isim koymak caizdir.

9- Enes hadîsi Hz. Ümmü Süleym'in menakıbına de­lildir.

10- îcabında kapalı konuşmak caizdir.


25- (2146) Bize Hakem b. Musa Ebû Salih rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şuayb (yâni İbni îshâk) rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Hişâm b. Ur-ve haber verdi. (Dedi ki) : Bana Urve b. Zübeyr ile F&tıtne binti Münzir b. Zübeyr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Esma binti Bb4 Bekr Abdullah b. Zübeyr'e gebe olarak hicret ettiği vakit çıktı da Küba'ya geldi. Ve Kü­ba'da Abdullah'ı doğurdu. Doğurduktan sonra ona çiğnem yaptırmak üze­re Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanına çıktı. Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) çocuğu ondan alarak kendi kucağına koymuş. Sonra bir kuru hurma istemiş. Âîşe demiş ki: Biz onu buluncaya kadar bir müddet aradık durduk. Onu çiğnedi. Sonra çocuğun ağzına tükürdü. Ve karnına ilk giren şey Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem)'in tükruğü oldu. Sonra Esma şunu söylemiş: Sonra çocuğu sıvazladı, üzerine dua etti. Ve ona Abdullah ismini verdi. Bilâhare hu çocuk yedi veya sekiz yaşlarında iken Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e bey'at etmeye gel­di. Bunu ona Zübeyr emretmişti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun kendine doğru geldiğini görünce gülümsedi. Sonra çocuk ona bey'at etti.


26- (...) Bize Ebû Küreyb Muhammet! b. Alâ' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme Hişâm'dan, o da babasından, o da Esmâ'dan naklen rivayet etti ki: Esma Abdullah b. Zübeyr'e Mekke'de iken gebe kalmış. Esma şöyle demiş: Müddetimi tamamladığım halde çıktım Medine'ye gel­dim. Ve Küba'ya müsafir oldum. Onu Küba'da doğurdum. Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e geldim. Onu kucağına koydu. Sonra bir kuru hurma isteyerek onu çiğnedi. Sonra çocuğun ağzına tükürdü. Böylece ço­cuğun karnına giren ilk şey Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in tük-rüğü oldu. Sonra onu hurma ile tahnik etti. Sonra ona dua etti. Bereket diledi. Bu çocuk İslâmfyette doğan ilk çocuktur.


(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) . Bize Hâlid b. Mâhled, Alî b. Müshir'den, o da Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Esma binti Ebî Bekr'den naklen rivayet etti ki, Esma Abdullah b. Zübeyr'e gebe olduğu halde Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellcm)'in yanı­na hicret etmiş.

Râvi, Ebû Üsâme'nin hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.


27- (2147) Bize EihY Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Numeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişam (yâni İbni Urve) babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem)'e çocuklar getirilir de onlara bereket duasında bulunur. Ve hurma çiğnermiş.



28- (2148) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ebû Halid El-Ahmar, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Abdullah b. Zübeyr'i tahnik ettirmek için Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) 'e getirdik. Bir hurma aradık ama bulması bize hayli güç oldu.


29- (2149) Bana Muhammcd b. Sehl Et-Temînıî Ue Ebû Bekr b. İshâk rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbni Efcî Meryem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed (Bu zat Ebû öassan İbni Mutarrîfdir) riva­yet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Hazım, Sehl b. Sa'd'dan rivayet etti. (De­miş ki) : Münzir b. Ebî Üseyd doğduğu zaman onu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e getirdiler. Peygamber (Saflatiahii Aleyhi ve Sellem) de onu uyluğunun üzerine koydu. Ebû Üseyd oturuyordu. Derken Peygamber (Sallallahü Aîeyhi ve Sellem) önünde bir şey'e meşgul oldu. Ebû Üseyd de emir verdi. Ve oğlu Resıılüllah (Saflalhhfi Aleyhi ve Sellem)'in uyluğu üzC-rinden kaldırıldı. Onu geri çevirdiler. Bunun üzerine Resûlüllah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendine gelerek:

«Çocuk nerede?» dîye sordu. Ebû Üseyd :

— Biz onu geri çevirdik, yâ Kesûlallah! dedi. «Onun ismi ne?» diye sordu. Ebû Üseyd :

— Fülân yâ Resûlallah! dedi. Reşûlüliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : «Hayır! Velâlcin onun ismi Münzir'dir.» buyurdu. Ve ona o gün Mün­zir adını verdi.


30- (2150) Bize Ebû Rabi' Süleyman b. Dâvud El-Atekî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'l-Varİs rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû't-Teyyah rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Enes b; Mâlik rivayet etti. H.

Bize Şey ban b. Ferrûh da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Vâris, Ebû't-Teyyah'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen ri­vayet etti. Enes şöyle demiş : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ahlâkça insanların en güzeli idi. Benîm bîr kardeşim vardı ki, ona Ebû Umeyr denilirdi. (Râvi demiş ki: zannederim memeden ayrılmıştı, dedi.) Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem} (bize) gelip de onu gördüğü zaman:

«Ebâ Umeyr! Ne yaptı Nugayr!» derdi. Ebû Umeyr bu kuşla oynardı.

Esma hadîsini Buhârî «Menâkıb-ı Ensâr»'da, Sehl ve Enes rivayetlerini >Kitâbu'J-Edeb»'de tahrîc etmiştir.

Hz. Esma'nın : «Müddetimi tamamladığım halde Medine'ye gel­dim» sözünden muradı: Ekseriyetle doğum müddeti olan dokuz ayı ta­mamladım, demektir.

Hz. Abdullah'in İslâm'da doğan ilk çocuk olması mutlak de­ğildir. O Medîne'ye hicretten sonra orada doğan ilk muhacir çocu­ğudur. Yoksa Ensâr'dan Nu'man b. Beşîr Medine'de on­dan önce doğmuştur. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hz. .Abdu11ah için hurma çiğneyerek ağzına çalmış, mübarek eliyle onu meshet-miş, onun hakkında hayır ve bereket niyazında bulunmuştur. Filhakika Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin duası kabul buyurulmüş, be­reketi Abdullah'in üzerinde zuhur etmiş, Abdullah insan­ların en faziletli, en cesur ve hilâfet hususunda en âdillerinden biri olmuş­tu. Nihayet şehid edilmiştir. Hz. Abdullah yedi sekiz yaşlarına gelince babası tarafından Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e bey'at etmeye gönderilmiş, o da gitmişti. Onun geldiğini görünce Peygamber (Sallatiahü Aleyhi ve SellemYm gülümsemesi; ya sevindiğinden yahut istik­balde Abdullah 'in başına geleceğinden dolayıdır. Hz. Abdul­lah 'in bu bey'atı teberrük ve teşerrüf içindi. Çünkü henüz bulûğa er­memişti. Mükellef değildi.

Ebû Üseyd'in ismi Mâlik b. Ebî Rabîa 'dır. Fakat oğluna verdiği ismin ne olduğu malûm değildir. Yalnız çirkin bir isim olduğu söylenmiştir. Bundan dolayı Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o ismi değiştirerek çocuğa Münzir ismini vermiştir. Bâzılarına gö­re buna sebep babasının amcası oğlunun Münzir adını taşımasıydı. Bu zâta Münzir b. Amr denilirdi. Ve kabilesinin reisiydi. Bi'ri Maûne vak'asında şehid düşmüştü.

Hz. Enes'in bahsettiği kardeşi Ebû Ümeyr onun anne bir kardeşidir. Bu çocuk sütten yeni kesilmişti. Resûlüllah (Sattallahü Aleyhi ve Sellem) ziyaretlerine geldikçe ona şaka yapar: .

«Yâ Ebâ Umeyr! Ne yaptı Nuğayr?» derdi. Nuğayr mi tasgiridir. Nogar serçe büyüklüğünde kırmızı gagalı bir kuştur. Ümeyr'in bu ünsden bir kuşu vardı. Bir gün kuş ölmüş; Ebû Ümeyr buna çok üzülmüştü. Resûli Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in şakalaş­ması bundandı.


Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:


1- Çocuğu olmayanlara ve küçük çocuklara künye takmak caizdir. Yalandan ma'dud değildir.

2- Günah olmayan hususta şaka caizdir.

3- Bazı isimlerin tasgiri ve çocuklara serçe ile oynamaya müsaade etmek caizdir.

4- Külfetsiz olarak güzel sözlerle seci yapmak caizdir.

5- Çocuklarla şakalaşmak ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in gösterdiği tevazu ve güzel huyu göstermek caizdir.

6- Akrabayı ziyaret sünnettir. Çünkü Hz. Enes'in validesi Ümmü Sü1eym Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in mahrem akraba-sındandi.


6- Oğlundan Başkasına: Ey Oğulcuğum, Demenin Cevazı ve Bunu Latife İçin Söylemenin Müstehab Oluşu Babı


31- (2151) Bize Muhammed b. Uheyb El-Guberî rivayet etti. (De­di ki) : Bize Ebû Avâne, Ebû Osman'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Bana KesûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Ey oğulcuğum!» diye hitab etti.


32- (2152) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız İbni Ebî Ömer'indir. (Dediler ki) : Bize Yezid b. Harun, İs­mail b. Ebî Hâlid'den, o da Kays b. Ebî Hâzım'dan, o da Muğîre b. Şu'be'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş); Resûlüllah (SallallahüAleyhi veSellem)fe Deccal'i benden çok kimse sormamıştır. Bana şöyle buyur­dular :

«Ey oğulcuğum! Sen onun için niye yoruluyorsun. O sana asla zarc yerecek değildir.» Ben dedim ki : Onun beraberinde su nehirleri, ekme dağları olacağını söylüyorlar.

«O Allah'a bundan daha ehvendir.» buyurdular.


(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şcybe ile İbni Nümeyr rivayet ettiler (Dediler ki) : Bize Veki' rivayet etti. H.

Bize Süreye b. Yûnus da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüşeym rİ-vâyet etti. H.

Bize İshâk b. İbrahim dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr haber verdi. H.

Bana Muhammed b. Kâfi' dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti. Bu râvilerin hepsi İshıâil'den bu isnadla rivayette bu­lunmuşlardır. Yalnız Yezid'in hadîsinden başka hiç birinin hadisinde Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın Muğîre'ye ;

«Ey oğulcuğum!..» sözü yoktur.

«O Allah'a bundan daha ehvendir.1 cümlesinden murad onun Allah indinde bîr kıymeti yoktur ki, elinde böyle acaib garaib halketsin de­mektir.

Kitabımızın sonuna doğru görüleceği vecihle Deccal'ın bu gibi hâri­kalar gösteremiyeceğini bildiren hadîsler rivayet olunmuştur. Bu hadîs­ler bir kimsenin yaşça kendinden küçük olan birine oğlum, oğulcuğum, yavrucuğum gibi sözleri söyleyebileceğine delildir. Bu gibi sözlerden mu­rad lütuf ve şefkatdir. Başkasına oğlum diyen kimse şefkat ve merhamet hususunda sen benim oğlum yerindesin, demek ister. Nitekim ekseriya muhataba, kardeşim! diye hitab edilir. Bundan maksad da aynen öteki gibi şefkat ve merhamettir. Bu maksatla bu gibi kelimeleri söylemek müste-hab olur. Resûlüllah (Sallaitahü Aleyhi ve Sellem)'in Hz. Muğîre'ye:

«O sana asla zarar verecek değildir» şeklinde verdiği cevâp muci­zelerinden biridir.


7- İzin İsteme Babı


33- (2153) Bana Amr b. Muhammed b. Bükeyr En-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Val­lahi Yezid b. Husayfe, Büsr b. Said'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû Saîd-i Hudri'yİ dinledim. Şöyle diyordu: Medine'de ensârın meclisinde oturuyordum. Derken yanımıza ürkerek yahut korkutulmuş olarak Ebû Musa geldi: Sana ne oldu? dedik.

— Ömer ona gelmem için bana haber göndermiş. Ben de kapısına geldim, üç defa selâm verdim, fakat bana cevap vermedi. Ve döndüm. Sonra bana :

— Bize gelmekten seni ne men etti? dedi. Ben de :

— Ben sana geldim, kapma üç defa selâm verdim. Ama bana cevap vermediler. Onun için döndüm. Gerçekten Resûlüîlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem):

«Biriniz üç defa izin ister de kendisine izin verilmezse geri dönü versin!» buyurdular, dedim. Bunun üzerine Ömer:

— Bu söylediğin üzerine şahit getir. Yoksa canını yakarım! dedi,

Übeyy b. Ka*b: Onunla beraber kavmin en küçüğünden başkası kalk­maz, dedi. Ebû Saîd demiş ki: Ben kavmin en küçüğüyüm, dedim. Ömer : O halde onu götür, dedi.


(...) Bize Kuteybe b. Saîd ile İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyân, Yezîd b. Husayfe'den bu isnadla rivayet etti. İbni Ebî Ömer kendi rivayetinde şunu ziyade etmiştir: «Ebû Saîd (Dedi ki) : Ben de Ebû Musa ile beraber kalktım ve Ömer'e giderek şahitlik ettim.»


34- (...) Bana Ebû't-Tahir rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Haris, Bükeyr b. Eşecc'deo naklen rivayet etti. Ona da Büsr b. Saîd rivayet etmiş ki, kendisi Ehâ Saîd-i Hudri'yi şunu söylerken işitmiş: Ubeyy b. Ka'b'ın yanında bir meclisde idik. Derken Ebû Musel-Eş'arî kızgın olarak geldi ve durarak:

— Sizden Allah aşkına soruyorum! Hiç biriniz Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)i:

«İzin istemek üç keredir. Sana izin verilirse ne âla! Yoksa dönüver!» buyururken işitti mi? dedi. Übeyy:

— Ne o? diye sordu. Dedi ki:

— Ben dün Ömer b. Hattâb'ın yanına girmek için üç defa izin iste­dim. Fakat bana izin verilmedi. Ben de döndüm. Sonra bugün ona gelerek yanına girdim. Ve: Dün ben geldim, Üç defa selâm verdim. Sonra çekil­dim gittim diye kendisine haber verdim. Ömer: Seni işittik ama biz o anda meşgul idik. Sana izin verilinceye kadar izin İstemeye devam et-şeydin ya! dedi.

Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Men işittiğim gibi izin iste­dim, dedim. Ömer : Vallahi ya bana bu hususta kendine şâhidlik edecek birini getirirsin yahut sırtını ve karnını haşlarım! dedi.

Onun üzerine Übeyy b. Kâ'b.

— Vallahi seninle beraber yaşça en küçüğümüzden başka kimse kalk­maz. Kalk ya Ebâ Said! dedi. Ben de kalkarak Ömer'e geldim ve haki­katen Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu söylerken işittim, dedim.


35- (...) Bize Nasr b. Alî El Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr (yâni İbni Mufaddal) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Saîd b. Yezid, Ebû Nadrâ'dan, o da Ebû Said'den naklen rivayet etti ki: Ebû Musa Ömer'in kapısına gelerek izin istemiş. Ömer: Bir, demiş. Sonra ikinci defa izin istemiş. Ömer: İki, demiş. Sonra üçüncü defa izin istemiş. Ömer: Üç, demiş. Sonra çekilmiş gitmiş. Ama Ömer arkasından giderek onu ge­ri çevirmiş. Ve:

— Eğer bu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyden bellediğin bir şeyse şahid getir. Yoksa seni mutlaka (âleme) ibret yaparım, demiş. Ebû Said demiş ki: Bunun Üzerine Ebû Musa bize geldi ve :

— Bilmiyor musunuz ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): «İzin istemek üç keredir.» buyurdular, dedi. Cemâat gülmeye başladı­lar. Ben de dedim ki:

— Size müslüman bir kardeşiniz korkutulmuş olarak gelmiş, (daha) gülüyor musunuz? Haydi yürü, bu cezada ben senin şerikinim.

Artık Ebû Musa, Ömer'e geldi. Ve :

— İşte Ebû Saîd, dedi.


(...) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbnİ Beşşar rivayet ettiler. (De­diler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Ebû Mesleme'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. H.

Bize Ahmed b. Hasen b. Hıraş da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şe-bâbe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şube, Cüreyri ile Saîd b. Yezid'den rivayet etti. Bunların ikisi de Ebû Nadıa'dan rivayet etmişlerdir. (De­mişler ki) : Biz bu hadîsi Ebû Saîd-î Hudrî rivayet ederken dinledik. Ve hadîsi Bişr b. Mufaddal'ın Ebû Mesleme'den rivayet ettiği hadîs mânâsın­da nakle tmİşlerdir.


36- (...) Bana Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Ipze Yahya b. Saîd El-Kattân, tbnü Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki): Bize Atâ', Ubeyd b. Umeyr'den rivayet etti ki: Ebû Musa, Ömer'den üç defa izin iste­mi;. Ve galiba onu meşgul bularak geri dönmüş. Onun üzerine Ömer:

— Sen Abdullah b. Kays'ın [1] sesini işitmedin mi? Ona izin verin! dedi. Ve Ebû Musa'yı çağırdılar. Ömer:

— Seni bu yaptığına sevkeden nedir? diye sordu. Ebû Musa:

— Biz bununla emrolunuyorduk, dedi. Ömer:

— Yâ bunun üzerine beyyine getirirsin yahut ben yapacağımı yapa­rım, dedi. Bunun üzerine Ebû Musa çıkarak ensârın meclisine gitti. Onlar :

— Sana bu hususta ancak en küçüğümüz şâhidlik eder, dediler. Ve Ebû Saîd kalktı. (Ömer'e) :

— Biz bununla emrolunuyorduk, dedi. Artık Ömer:

— Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'ia işlerinden bana bu gizli kalmış. Beni ondan pazarlarda ticaret alıkoymuş, dedi.


(...) Bize Muhammed b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âsim rivayet etti. H.

Bize Hüseyin b. Hureys de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nadr (yâni İbni Sümeyl) rivayet etti. Hep birden dediler ki: Bize tbni Cüreyc bu isnadla bu hadîsin benzerini rivayet etti. Nadr'ın hadisinde: «Beni ondan pazarlarda ticaret alıkoymuş» cümlesini anmamıştır.


37- (2145) Bize Hüseyin b. Hureys Ebû Ammâr rivayet etti. (De­di ki) : Bize Fadl b. Musa rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Talha b. Yafaya, Ebû Bürde'den, o da Ebû Musâ'l-Eş'arî'den naklen haber verdi. Şöyle de­miş : Ebû Musa, Ömer b. Hattâb'a gelerek: Esselâmüaleyküm! Ben Ab­dullah b. Kays'ım, dedi. Fakat Ömer ona izin vermedi. Yine:

— Esselâmü aleyküm! Ben Ebû Musa'yım. Esselâmü aleyküm! Ben Eş'ari'yim, dedi. Sonra çekildi, gitti. Ve :

— Bana cevap verin! Bana cevap verin! dedi. Arkacığından Ömer gelerek:

— Yâ Ebû Musa, seni ne reddetti? Biz işteydik, dedi. Ebû Musa:

— Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"ı:

«İzin istemek üç keredir. Sana İzin verilirse ne âlâ, yoksa dönuver.» buyururken işittim. Ömer:

— Bunun üzerine bana mutlaka şahit getirmelisin. Yoksa şöyle ya­parım, şöyle ederim, dedi. Ebû Musa da gitti.

Ömer demiş ki: Eğer şahit bulursa, onu akşama minberin yanında bulursunuz. Şahit bulamazsa, onu bulamazsınız. Akşam olunca onu bul­muşlar. Ömer:

— Yâ Ebâ Musa ne diyorsun, şahit buldun mu? diye sormuş. Ebû Musa :

— Evet! Übeyy b. Kâ'b'ı! demiş. Ömer:

— Âdildir diyerek yâ Eba't-Tufeyl! Ne diyor bu? demiş. Übeyy:

— Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeHem)1 bunu söylerken işittim. Ey Hattaboğlu! Binâenaleyh sakın Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in ashabı üzerine azab olma! demiş. Ömer:

— Sübhânallah! Ben ancak bir şey işittim. Ve onun aslı olup olma­dığın anlamak istedim! cevâbını vermiş.


(...) Bize bu hadîsi Abdullah b. Ömer b. Muhammcd b. Et ân da rİ-vâyet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b, Hâşim, Talha b. Yahya'dan bu isnâdla rivayette bulundu. Yalnız o şöyle dedi:

— Bunun üzerine yâ Eba'l-Münzir! Bunu Resûlüllah (Saîlaîlahü Aleyhi ve Sellemyden sen mi işittin? diye sordu. O da:

— Evet! Ey Hattaboğlu! Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'in as­habı üzerine azab olma! dedi. Ömer'in Sühhanallah dediğini ve ondan son­raki sözünü anmadı.»

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-lsti'zan»'da; Ebû Dâvud «Kİtâbu'l-Edeb»'de tahrîc etmişlerdir.

Hz. Übeyy'in : «Onunla beraber kavmin en küçüğünden başkası kalkmaz» demesi Hz. Ömer'in sözünü red içindir. Bu sözün mânâsı şudur : Hz. Ebû Musa 'nın söylediği bu söz meşhur bir hadîstir. Bu­nu biz büyüğümüz küçüğümüz biliriz. En küçüğümüz bile onu bellemiştir.

Hz. Ebû Musa korku ve telâş içinde gelerek : «îzin istemek üç keredir!» dediği vakit ashabın gülmeleri, onun telâşına şaştıkları için­dir. Çünkü bu hadîsi hepsi Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemi'âen işi­tip belledikleri için bu babda ona veya başkasına bir ceza verilmeyece­ğinden emin idiler.

Hz. Ömer'in Ebû Mûsa'ya karşı bu kadar sert ve titiz dav­ranması, onun yalan söylediğinden şüphe ettiği için değildir. Haber-i va­hidi kabul etmediği için de değildir. Hz. Ömer ikide birde her mes'e-lede hadîs rivayet etmek moda olur da, bunu münafıklarla yalancılar hat­ta bâzı bid'atçılar fırsat bilerek her mes'elede yalandan bir hadîs uydu­rurlar diye korktuğu için yapmıştır. Daha doğrusu Ebû Musa 'nın rivayetinden şüpheye düştüğü için değil, başkalarının cür'et ve nifakın­dan korkarak rivayet kapısını kapamak istemiştir. Yoksa Ebû Mûsa'nın hadîs uyduracak kimselerden olmadığını kendisi pek âlâ bilirdi. O bu davramşıyle Hz. Ebû Musa'yi vasıta yaparak başkalarını menetmek istemiştir. Artık Ebû Musa kaziyyesini gören bir mü­nafık veya yalancı, hadîs uydurmak niyetinde olsa bile korkusundan bun­dan vaz geçerdi.

Babımız son rivayetinde görüldüğü vecihle Hz. Übeyy : «Ey Hattâb oğlu! Resûlüllah (SaUailahü Aleyhi ve Seilem)'in ashabına azâb olma!» dediği vakit Ömer (Radiyallahuanh) 'in : «Sübhanellah! Ben ancak bir şey işittim. Ve onun aslı olup olmadığını anlamak istedim» demesi de söy­lediklerimizi te'yid. eder.

Nevevî diyor ki : «Ulema İzin istemenin meşru' olduğuna icma' etmişlerdir. Bu hususta Kur'ân , sünnet ve icma-ı ümmetden birçok deliller vardır. Bu işin sünnet vechi selâm verip üç defa izin istemektir. Böylece selâmla izin isteme bir araya getirilmiş olur. Nitekim bu cihet Kur'ân-ı Kerîm'de tasrih buyurulmuştur. Ulemâ selâmın mı ön­ce verileceği yoksa iznin mi Önce isteneceği hususunda ihtilâf etmişler­dir. Sünnetin ifâde ettiği muhakkik ulemanın da kail olduğu sahîh kavle göre evvelâ selâm verilir. Sonra, gireyim mi? diye sorulur. İkinci kavle göre evvelâ izin istenir. Üçüncü kavle göre —ki bu kavi ulemamızdan Marûdî'nin mezhebidir— izin isteyen kimse içeriye girmezden önce ev sahibini görürse evvelâ selâm verir. Aksi takdirde evvelâ izin ister. Selâmın önce verileceği hususunda Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) den iki sahîh hadîs rivayet olunmuştur.

Üç defa izin ister de kendisine izin verilmez ve hâne sahibinin işit­mediğini zannederse, bu hususta üç mezheb vardır. Bunların en meşhur olanına göre, oradan dönüp gider, izin istemeyi tekrarlamaz. İkinci kavle göre izin istemeye devam eder. Üçüncü kavle göre izin kelimesiyle söze başlamışsa onu tekrarlamaz, başka bir sözle izin istemişse tekrarlar. Bu hususta en açık delille amel etmek isteyenin hücceti Resû'üllah (Sallallahii Aleyhi ve SeUem)'in bu hadîste bildirilen (Kendisine izin verilmezse, geri dönüversin) sözüdür. îzin istemeye devam eder diyenler izin istemeyi ,ev sahibinin işittiğine hamle derler.»

Bu rivayetler kapıya gelen bir müslümanın sâde selâm vermekle'ye~ tinmeyip, kendisini ev sahibine bildirmenin lüzumuna ashab-ı kiramın hak uğrunda kimseden korkmadıklarına delildirler.


8- Kim O! Denildiği Vakit İzin İsteyenin: Ben! Demesinin Keraheti Babı


38- (2155) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. İdris, Şu'be*den, o da Muhammed b. Mün-kedir'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivayet etti. Câbir şöyle de­miş: Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve Sellem)'e geldim de çağırdım. Peygam­ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Kim o?» dedi.

— Ben! dedim. Arkacığuıdan : Ben!.. Ben!., diyerek çıktı.


39- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şey be rivayet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. Yahya: Ahberana; Ebû Bekir: Haddesena tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Veki', Şu*be'den, o da Muham­med b. Münkedir'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanına girmek için izin istedim.

«Kİm o?» dedi.

— Ben! dedim. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Ben!.. Ben!..» buyurdular.


(...) Bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nadr b. Şümeyl ile Ebû Âmir EI-Akedî rivayet ettiler. H.

Bize Muhammed b. Müsenna dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Vehb b. Cerir rivayet etti. H.

Bana Abdurrahman b. Bişr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz ri­vayet etti. Bu râvilerin hepsi Şu'be'den bu İsnadla rivayette bulunmuş­lardır. Onların hadisinde:

«Galiba bundan hoşlanmadı...» cümlesi vardır.

Bu hadîsi Buhârî ile Tirmizî «İsti'zan- bahsinde; Ebû Dâvud ile îbni Mâce «Kitâbu'l-Edeb»'de; Nesâî «Kitâ-bu'1-Yevm ve'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Buhârî'nin rivayetinde Hz. Câbir : «Babamın bir borcu hakkında Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellern) 'e geldim de kapıyı çaldım. «Kim o?» dedi. Ben!., diye cevap verdim. Bunun üzerine: «Ben!.. Ben!..» buyurdu. Galiba bundan hoşlanmadı.» demektedir. Ev sahibi: Kim c? dediği vakit, kapıdakinin kendisini bildirmeden sadece, ben!, demesini ulema kerih göçmüşlerdir. Delilleri bu hadîstir. Çünkü sadece ben!., demekten hiç bir fayda hasıl olmaz. Müphemlik de­vam eder. Bunu gidermek için kapıdakinin ismini ve tanınacak şekilde babasının, icab ederse dedesinin adlarını söylemesi gerekir. Ben filanca­yım! demekte de bir beis yoktur. Nitekim Ümmü Hâni, Peygam­ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin yanına girmek istediği zaman : «Kim o?» denildikte : «Ben Ümmü Hâni 'yim!» cevabını vermiştir. Sırf adını söylemekle kim olduğu anlaşılmazsa, ben filin hocayım, yahut fflâri hâ­kimim gibi kendisini tanıtacak unvanını söylemek de caizdir.


9- Başkasının Evine Bakmanın Haram Kılınması Babı

40- (2156) Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Leys haber verdi. Lâfız Yahya'nındır. H.

Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys fimi Şl-hab'dan rivayet etti. Ona da Sehl b. Sa'd E's-Sâidî haber vermiş ki, bîr adam Resû\ü\\ah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"in kapısındaki bir delikten bak­mış. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in elinde başını kaşıdığı bir de­mir varmış. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu görünce :

«Beni gözettiğini bilsem şu demirle senin gözünü oyardım.» buyur­muş. Ve (bir de) Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)i

«İzin ancak ve ancak gözden dolayı icad edilmiştir» buyurmuşlar.


41- (...) Bana Harmele b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihab'dan naklen haber verdi. Ona da Sehl b. Sa'd El-Ensârî haber vermiş ki: Bir adanı ResûlüIIah (Satiallahü Aleyhi ve Sellemyin kapısındaki bir delikten bakmış. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)'in elinde başını taradığı bir demir varmış. Bunun üzerine ResûlüIIah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) o adama:

«Senin baktığını bilmiş olsam, bununla iki gözünü oyardım. Allah izni ancak gözden dolayı icad etmiştir.» buyurmuşlar.


(...) Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Amru'n-Nâkıd, Züheyr b. Harb ve İbni Ebî Ömer de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti. H.

Bize Ebû Kâmil El-Cahderî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dül-Vâhid b. Ziyad rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer rivayet etti. Her iki râvi Zührî'den, o da Sehi b. Sa'd'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den naklen Leys ile Yûnus'un hadîsi gibi rivayette bulunmuş­lardır.


42- (2157) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyn ve Kuteybe b. Saîd rivayet ettiler. Lâfz Yahya ile Ebû Kâmîl'indir. Yahya ahteranâ, ötekiler haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Ha rama d b. Zeyd, Ubeydullah b. Ebî Bekr'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti ki: Bir adam Peygamber (Sailallahii Aleyhi ve Sellem) 'in hücrelerinden birine laktı, o da yayla yahut yaylarla ona doğru ayağa kalktı. Ben Resûlüllah (SaUatlahü Aleyhi ve Sellem) 'in yaralamak İçin onu kolladığım hâlâ görür gibiyim.


43- (2158) Bana Züheyf b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rir, Süheyl'den, o da babasmdan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallailahit Aleyhi ve Sellem/den naklen rivayet etti:

«Bir kimse izinleri olmaksızın bir kavmin evine bakarsa, gözünü çı­karmaları onlara helâl olur.» buyurmuşlar.


44- (...) Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sülyân, EbıVz-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Saüaliahü Aleyhi ve Sellem):

«Bİr adam izinsiz senin evine baksa da, ona ufak bir taş alarak gö­zünü çfkarsan, sana bir günah olmaz.» buyurmuşlar.

Bu hadîsleri Buhârî «Diyâd» ve «İsti'zan» bahislerinde; E^frS rivayetini Ebû Dâvud «Kitâbu'l-Edeb»'de tahrîc etmişlerdir."

Midrâ : Kendisiyle saç düzeltilen bir demirdir. Bâzıları tarak gibi bir şeydir, demiş. Bir takımları da kadının saçını düzelttiği bir çubuktur, de­mişlerdir. Buna rnidrât ve midraye de denir.

Mişkas: Evvelce de görüldüğü vecihle okun ucundaki üç köşeli de­mirdir.

Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)"m :

«İzin ancak ve ancak gözden dolayı icad edilmiştir.» sözünden mu-rad izin istemek, göz harama bakmasın diye meşru' kılınmıştır, demektir. Binâenaleyh bir kimsenin dolu dizgin başkasının hâline bakması, kapısına yanaşıp delikten içerisini gözetlemesi haramdır. Çünkü orada kendisine ecnebi olan kadın veya kadınlar görecektir.

Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkabilmiştir:

1- Taranmak ve tarak gibi âletler kullanmak müstebabdır. Nevevî diyor ki: «Ulemâ taranmanın kadınlara mutlak surette müstehab ol­duğunu, erkeklere ise her gün olmamak şartiyle müstehab görüldüğünü söylemişlerdir.»

2- Başkasının kapısından içeri bakan kimseye hafif bir şey atmak caizdir. Meselâ; ufak bir taş atarak gözünü çıkarsa diyet lâzım gelmez. Hâne sahibinin o kimseye ihtarda bulunmadan taş atmasının caiz olup olmadığında Şâfii1er'den iki kavil rivayet olunmuştur. Bunların esah olanına göre caizdir. Ve gözünü çıkarırsa diyet lâzım gelmez. Çünkü hadîs mutlaktır. İmam-ı Âzam'a göre diyet lâzım gelir. Çünkü eve bakmak, içerisine girmekten daha büyük bir suç değildir. Bir kimse izinsiz birinin hanesine girse, gözü çıkarılmaz. Bakmakla gözünün çıka-rılmıyacağı ise evleviyette kalır. Hadîs-i şerîf bakmaktan mübalâğa ile men etmek mânâsına hamledilmîştir.

10- Ansızın Görme Babı

45- (2159) Bana Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ye-zîd b. Zürey' rivayet etti. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. Uleyye rivayet etti. Her iki râvi Yûnus'dan rivayet etmişlerdir. H.

Bana Züheyr b. Harb dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüşeym ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus, Amr b. Saîd'den, o da Ebû ZürVdan, o da Cerîr b. Abdillah'dan nahlen haber verdi. Cerîr (Şöyle demiş) : Resûlüllah (SallallahüAleyhiveSellemye ansızın görmeyi sordum. Bana gözü­mü (başka tarafa) çevirmemi emretti.



(...) Bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Alâ haber verdi. İshâk şöyle dedi : Bize Veki haber verdi. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti. Her iki râvi YûnusMan bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

Ansızın görmekten murad kasıtsız olarak bir kadını görmektir. Gö­rür görmez başını başka tarafa çevirirse, bunda bir günah yoktur. Fakat bakmaya devam ederse günahkâr olur. Çünkü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) , Hz. Cerir'e gözünü başka tarafa çevirmesini emir buyur­muştur. Allah Teâlâ Hazretleri dahî

«Müminlere söyle, gözlerine sahip olsunlar.» [2] buyurarak haram bak­mayı yasak etmiştir. Kaadî Iyâz'ın beyanına göre ulema bu ha­dîse bakarak kadının yolda giderken yüzünü örtmesi farz değil, sünnet ve müstehab olduğunu söylemişlerdir. Erkeklerin ise her hâlu kârda ec-nebî kadınlara bakmaları haramdır. Ancak şahitlik, tedavi ve evlenmek istemek gibi, sahih ve şer'î bir maksatla bakmalarına cevaz verilmiştir. Bunlarda da ancak hacet miktarı mubah kılınmıştır.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Ebû Hüreyre ve İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ahir zamanda, dinle dünyayı taleb eden insanlar zuhur edecek. Bunlar, insanlar(a iyi görünüp, onları aldatmak) için öyle bir yumuşaklığa bürünürler ki koyun postu yanlarında kaba kalır. Diller de baldan daha tatlıdır. Ancak kalbleri kurtlarınkinden vahşidir. Cenâb-ı Hakk (bunlar için) şöyle diyecektir: "Beni aldatmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa bana karşı cürete mi yelteniyorsunuz? Zât-ı Akdesime yemin olsun, bunlar üzerine, kendilerinden çıkacak öyle bir fitne göndereceğim ki, içlerinde halîm olanlar bile şaşkına dönecekler."

[Tirmizî, Zühd 60, (2406, 2407).]


Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allahu Teâlâ Hazretleri diyor ki:

"Ben ortakların şirkten en müstağnî olanıyım. Kim bir amel yapar, buna benden başkasını da ortak kılarsa, onu ortağıyla başbaşa bırakırım."

[Müslim, Zühd 46, (2985).]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Fudâle İbnu Ubeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) halka namaz kıldırırken, bazı kimseler açlık sebebiyle kıyam sırasında yere yıkılırlardı. Bunlar Ashâb-ı Suffe idi. (Medîne'de misâfireten bulunan) bedevîler, bunlara delirmiş derlerdi.
Efendimiz namazdan çıkınca yanlarına uğrar ve:
"Eğer (bu çektiğiniz sıkıntı sebebiyle) Allah indinde elde ettiğiniz mükâfaatı bilseydiniz, fakirlik ve ihtiyaç yönüyle daha da artmayı dilerdiniz" derdi."


[Tirmizî, Zühd 39, (2369).]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Abdullah İbnu Muâviye el-Gâzirî (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu:


"Üç şey vardır. Kim onları yaparsa imanın tadını alır: Sadece Allah'a kulluk eden, Allah'tan başka ilâh olmadığını bilen, her yıl gönül hoşluğuyla zekâtını veren! Zekâtını da yaşlı, uyuzlu, hasta, değersiz, küçük hayvanlardan vermez, aksine mallarının orta hâllilerinden verir. Zira Cenab-ı Hakk ne en iyisinden vermenizi emretmiştir, ne de en adisinden olana râzı olmuştur."

Ebu Dâvud, Zekât: 4, (1582)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Süfyan İbnu Abdillah es-Sakafî (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resûlü, bana İslâm hakkında öyle bir bilgi ver ki, bana yetsin ve sizden başka kimseye İslâm'dan sormaya hacet bırakmasın" dedim. Şu cevabı verdi:

"Allah'a inandım de, sonra da doğru ol" buyurdu.


Müslim, İman: 62, (38)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:


"Sıdk insanı birr'e (Allah'ı razı edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah'ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah'ın indinde yalancı diye kaydedilir."

Buharî, Edeb: 69; Müslim, Birr: 102, 103, (2606, 2607); Muvatta, Kelam: 16, (2, 989); Ebu Dâvud, Edeb: 88, (4989); Tirmizî, Birr: 46, (1972)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu duayı çok yapardı:


"Ey kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sâbit kıl!"

Ben (bir gün kendisine):

"Ey Allah'ın resulü! biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?" dedim. Bana şöyle cevap verdi: "Evet! Kalpler, Rahmân'ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir."


Tirmizî, Kader: 7, (2141)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Temiz şeylerinden kim ne tasadduk ederse -ki Allah sadece temizi kabul eder- Rahmân onu sağ eliyle alır -ki O'nun her iki eli de sağdır- bu sadaka bir tek hurma bile olsa, O, Rahmân'ın avucunda dağdan daha iri oluncaya kadar büyür, tıpkı sizin bir tayı veya bir boduğu büyütmeniz gibi (O da sadakanızı büyütür)."

Buharî, Zekat: 8; Müslim, Zekât: 63, (1014); Muvatta, Sadakât: 1, (2, 995); Tirmizî, Zekât: 28, (661); Nesâî, Zekât: 48, (5, 57); İbnu Mâce, 28, (1842)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'ın anlattığına göre, kendisine bir dilenci gelmiş o da dilenciye sormuştur:

"Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhissalâtu vesselâm'ın O'nun elçisi olduğuna şehadet ediyor musun.", Adam, "Evet!" deyince tekrar sormuştur: "Oruç tutuyor musun?" Adam tekrar "Evet!" demiştir. Bunun üzerine İbnu Abbâs:

"Sen istedin. İsteyenin bir hakkı vardır. Bizim de isteyene vermek, üzerimize vazifedir" der ve ona bir elbise verir. Sonra ilaveten der ki:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim şöyle demişti:
"Bir müslümana elbise giydiren her müslüman mutlaka Allah'ın hıfzı altındadır, ta o giydirdiğinden bir parça onun üzerinde bulundukça."


Tirmizî, Kıyamet: 42, (2485)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Cevapla

“►Günün Hadisi◄” sayfasına dön