ŞEYTANIN HİKAYESi...

İbret almasını bilenler için
Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

ŞEYTANIN HİKAYESi...

Mesaj gönderen aNKa »

ŞEYTANIN HİKAYESi

İlimlerin Rabbı olan Allah'a hamd olsun...
Salât ve selâm, efendimiz Emin Peygamber Muhammed (s.a.v.)'e...
Sonra, onun pâk Aline...
Ve ashabının tümü­ne olsun.



Resim--- İbn-i Abbas (r.a) Hz.’inden naklen Muaz b. Ce­bel rivayet ediyor:

“Bir gün Resûlullah (s.a.v.) ile beraberdik..
An­sardan birinin evinde toplanmıştık...
Tam bir ce­maat olmuştuk.

Sohbete dalmıştık..
Bu arada, dışarıdan bir ses geldi:


“Ev sahibi!.. İçeridekiler!...
Eve girmem için bana da izin verir misiniz?
Benim sizden bir dileğim var.
Görülecek bir işim var.”


Bunun üzerine, herkes Resûlullah (s.a.v.) Efen­dimizin yüzüne bakmaya başladı.
Orada ve her zaman büyük Oydu..
İzin ondan çıkacaktı.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, duruma vakıf ol­du ve:


“Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?...” buyurdu.

Biz hep birden şöyle dedik:


“En iyi bilen Allah ve Resûlüdür!”

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz:

“O, lâin iblistir–Şeytandır..
Allah’ın lâneti onun üzerine olsun!..”
buyurunca,
Hemen Hz. Ömer:


“Ya Resûlullah, bana izin veriniz onu öldüreyim!” dedi...

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni ver­medi; şöyle buyurdu:


“Dur Ya Ömer!
Bilmiyor musun ki; ona bel­li bir vakte kadar mühlet verilmiştir...
Öldürmeyi bırak!.”


Sonra şöyle buyurdu:

“Kapıyı ona açın gelsin..
O, buraya gelmek için emir almıştır.
Diyeceklerini anlamaya çalışınız.
Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz..”


Bundan sonrasını ondan dinleyelim;
Yâni Ra­vi'den ki,
Şöyle anlattı:

“Kapıyı ona açtılar..
İçeri girdi ve bize gö­ründü..
Bir de baktık ki; şekli şu:
Bir ihtiyar..
Şaşı..
Aynı zamanda köse..
Çenesinde altı veya yedi ka­dar kıl sallanıyor..
At kılı gibi.
Gözleri yukarı doğru açılmış.
Kafası, büyük bir fil kafası gibi.
Dudakları da, bir manda duda­ğına benziyordu.
Sonra, şöyle bir selâm verdi:


“Selâm sana ya Muhammed! selâm size ey cemaat-ı müslimin!”

Onun bu selâmına Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabelede bulundu:

“Selâm Allah'ındır ya lâin!..”

Sonra ona şöyle buyurdu:

“Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş?”

Şeytan şöyle anlattı:

“Benim buraya gelişim, kendi arzumla ol­madı. Mecburen geldim.”

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:

“Nedir o mecburiyet?”

Şeytan anlattı:

“İzzet sahibi Rabbın katından bana bir me­lek geldi.
Ve dedi ki:

"Allah-ü Teâlâ sana emir veriyor:
Muham­med'e gideceksin.
Ama düşük ve zelil bir hâlde tevazu’ ile.
Ona gideceksin ve Âdemoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın.
Onları nasıl aldattığını söy­leyeceksin bir bir ona..
Sonra o; sana ne sorarsa doğrusunu diyecek­sin."


Sonra Allah-ü Teâlâ buyurdu ki:
"Söylediklerine bir yalan katarsan, doğru­yu söylemezsen...
Seni kül ederim; rüzgar savu­rur...
Düşmanların önünde seni rüsvay ederim!"

İşte...
Böyle; Ya Muhammed!
O emir üzerine sa­na geldim.
Arzu ettiğini bana sor!
Şayet bana sordukları­na doğru cevap vermezsem;
Düşmanlarım benimle eğlenecek..
Şu muhakkak ki,
Düşmanlarımın eğlen­cesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.”



---MUHİDDİN-İ ARABÎ---
En son aNKa tarafından 12 Haz 2008, 18:35 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Bundan sonra, Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle sordu:

“Madem ki, sözlerinde doğru olacaksın!
O hâlde bana anlat:
Halk arasında en çok sevmedi­ğin kimdir?”


Şeytan şu cevabı verdi:

“Sensin, Ya Muhammed!..
Allah’ın yarattık­ları arasından senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. ­
Sonra, senin gibi kim olabilir ki?”


Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:

“Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?”

Şeytan anlattı:

“Müttaki bir gence ki... varlığını Allah yo­luna vermiştir.”

Bundan sonra, sual-cevap aşağıdaki şekilde devam etti.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz sordu; şey­tan anlattı.

“Sonra kimi sevmezsin?”

“Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan âlimi...”

“Sonra?...”

“Temizlik işinde... yıkadığı yerleri üç defa yıkamaya devam eden kimseyi.”

“Sonra?...”

“Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz. Hâlinden şikayet etmez.”

“Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?”

“Ya Muhammed!
İhtiyacını kendi gibi biri­ne açmaz
Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa,
Allah onu sabredenlerden yazmaz.
Sabırlı kimselerin işi buna benzemez.
Hasılı, onun sabrını; hâlinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.”


“Sonra kim?..”

“Şükreden zengin.”

“Peki, ama o zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın?...”

“Onu görürsem ki, aldığını helâl yoldan alı­yor ve mahâlline harcıyor bilirim ki:
O şükreden bir zengindir.”­


Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzu’u değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:

“Peki, ümmetim namaza kalkınca, senin hâlin nice olur?.”

“Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar tit­rerim.”

“Neden böyle olursun; ya Lâin?”

“Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.”

“Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olur­sun?..”

“O zaman da bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar.”

“Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olur­sun?”

“O zaman da, çıldırırım.”

“Peki, ya Kur’ân okudukları zaman nasıl olursun?”

“O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.”

“Peki, ya sadaka verdikleri zaman hâlin na­sıldır?”

“Ha, işte... O zaman hâlim pek yaman olur.
Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.”


Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu:

“Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, Ya Eba Mürre?..”

Bunun üzerine İblis:

“Onu da anlatayım...”

Dedikten sonra anlatmaya başladı:

“Çünkü sadakada dört güzellik vardır.
Şöyle ki:
1 - Allah-ü Teâlâ, sadaka verenin malına be­reket ihsan eyler.
2 - O, sadaka veren kimseyi halkına sevdi­rir.
3 - Allah-ü Teâlâ, onun verdiği sadakayı, ce­hennemle arasında bir perde yapar.
4 - Allah-ü Teâlâ, belâyı, sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.”


Bundan sonra,
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sordu:


“Ebu Bekir için ne dersin?..”

İblis buna şu cevabı verdi:

“O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etme­di..
İslam'a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?”


“Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin?..”

İblis buna da şu cevabı verdi:

“Allah'a; yemin ederim ki; her gördüğüm yerde ondan kaçtım.”

“Peki, Osman b. Affan için ne dersin?..”

“Ondan utanırım... hem de çok..
Nasıl ki, Rahmân'ın melekleri de ondan utanırlar...”


“Peki, Ali b. Ebu Talib için ne dersin?..”

İblis onun için de şöyle dedi:

“Ah, onun elinden bir kurtulsam..
O, ken­di başına kalsa;
Ben de kendi başıma kalsam..
O, beni bıraksa ..
Ben de onu bıraksam.
Ben onu bırakırım; ama o beni bırakmaz!”


Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz,
Yukarıdaki soru­ları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar da kıs­men bittikten sonra,
Şöyle buyurdu:

“Ümmetime saadet ihsan eden; seni de taa belli bir vakte kadar şâki kılan Allah'a hamd ol­sun!”

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz o cümlesini duyan lâin İblis şöyle dedi:

“Heyhat! Heyhat!..
Ümmetin saadeti nere­de?
Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen üm­metin için nasıl ferah duyarsın?.
Ben, onların kan mecralarına girerim.
Etleri­ne karışırım..
Ama onlar, benim bu hâlimi göremez ve bilemezler.
Beni yaratan ve baas gününe karar bana müh­let veren Allah'a yemin ederim ki:
Onların tümünü azdırırım.
Câhillerini ve âlimlerini...
Ümmilerini ve okumuşlarını...
Fâcirlerini ve abidlerini..
Hası­lı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz.
Fakat!..
Allah'ın hâlis kullarını...
Evet, bun­ları azdıramam!..”


Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:

“Sana göre ihlâs sahibi olan muhlis kul­lar kimlerdir?..”

Bu suale İblis şu cevabı verdi:

“Bilmez misin? Ya Muhammed!
Bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever..
O Allah için bir ihlâsa sahip değildir.

Bir kimseyi görürsem ki;
Dirhemini ve dina­rını sevmez;
Övülmekten, medh edilmekten hoşlanmaz...
Bilirim ki o: İhlâs sahibidir..
Hemen onu bırakır kaçarım.

Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği süre;
Kalbi de, dünya arzularına bağlı kaldığı müddet,
O size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir.

Bilmez misin ki; mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür.
Bilmez misin ki;
Ya Muhammed!
Baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasın­dadır!”


İblis, anlatmaya devam etti:

“Ya Muhammed!
Bilmez misin?
Benim yetmiş bin tane çocuğum var..
Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir.
Sonra ..
O her çocuğumla birlikte yine yetmiş­bin tane şeytan vardır.
Onların bir kısmı ulemâya gönderdim.
Bir kısmını gençlere yolladım.
Bir kısmını da, meşayihe saldım.
Bir kısmını da, ihtiyar kadınlara musallat et­tim.
Gençlere gelince; aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur..
Onlarla gayet iyi geçiniriz.
Çocuklara gelince..
Onlarla da, bizimkiler is­tedikleri gibi birlikte oynarlar.
Bizimkilerin bir kısmını da, abidlerin başına dert ettim..
Bir kısmını da zahidlerin.
Onlar, bunların yanına girer; hâlden hâle so­karlar..
Bir tepeden öbürüne... hep dolaştırıp du­rurlar..
Öyle bir hâl alırlar ki; başlarlar, sebepler­den herhangi birine sövmeye...
İşte... böylece, onlardan ihlâsı alırım..
On­lar, bu hâlleri ile, yaptıkları ibadeti, ihlâssız ya­parlar gayrı..
Ama, bu hâllerinin farkında ola­mazlar.”


İblis, bundan sonra,
Aldattığı bir rahibin hi­kayesini anlatmaya geçti.
Ve şöyle dedi:


“Bilmez misin; Ya Muhammed!
Rahip Bar­sisa; tam yetmiş yıl ihlâs ile Allah'a ibadet etti.
Bu ibadetleri sonunda, ona öyle bir hâl ihsan edilmişti ki:
Her dua ettiği hasta, duası bereketi ile şifâyap oluyordu.
Onun peşine takıldım; hiç bırakmadım...
Zi­na etti.
Katil oldu.
Sonunda da küfre girdi.
Bu o kimsedir ki;
Allah-ü Teâlâ aziz kitabın­da, ona şöyle anlatır:


Resim--- “...Şeytanın hâli gibidir ki; o insana: “Kâfir ol...” dedi... Vaktaki o kâfir oldu; bu defa ona şöy­le dedi: “Ben, senden uzağım…Ben, âlemlerin Rab­bi olan Allah'tan korkarım.” (Haşr 59/16)

İblis, bundan sonra, bazı kötü huylar üzerin­de durdu.
Ve onların her birinden nasıl istifâde ettiğini anlattı...


DEVAM EDECEK İNŞAALLAH...

Açıklanan Kelimler :

Lâin : Herkesin kınadığı.
Mecburiyet : Zora tutulma. Mecburluk.
Rüsvay : f. Rezillik, itibarsızlık, haysiyetsizlik.
Müttaki : Ehl-i takva. İttika eden. Haramdan ve günahtan çekinen, kendisini Allah'ın (C.C.) sevmediği fena şeylerdan koruyan. (Bak: İttika - Amel-i sâlih)
Eba Mürre : (C.: Mür) Acının babası.
Şâki : (Şekavet. den) Haydut. Yol kesen. Haylaz. * Her çeşit günahı işleyebilen.
Fâcir : Haktan sapan. Haram ve günaha dalmış kötü insan. Günah işleyen. (Bak: Fecir)
İhlâs : (Hulus. dan) Kalbini safi etmek. İçten, samimi, riyasız sevgi. İçten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılık. * Sırf Allah emretmiş olduğu için ibadet etmek. Yapılan ibadet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakiki ve esas gaye etmeyerek yalnız ve yalnız Allah rızasını esas maksat ve gaye edinmek. İnsanlara riyakârlıktan, gösterişten uzak olmak.
Dirhem : (Dirhem) f. Eskiden kullanılan bir ağırlık ölçüsü. Şimdiki üç gram ağırlık. Okka denen eski ağırlık ölçüsünün (1/400) kadarıdır. Şer'an, orta büyüklükte yetmiş tane arpa ağırlığı. * Eskiden kullanılan ve beş kuruş değerindeki gümüş para. Akça
Dina­r : Lât. Eskiden kullanılan altın ve sikkeli para.
Ulemâ : (Âlim. C.) Âlimler. Osmanlı devrinde yüksek ilim ve fıkıh âlimleri. İlmiye mensubları.


Bu Bölümde geçen Âyet-i Kerimeler :



كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ

Resim--- “Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana «İnkâr et» der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım, der.” (Haşr 59/16)

Resim
786

Mesaj gönderen 786 »

ÇOK DEĞERLİ ANKA KUŞU, BU GÜZEL YAZIYI SİTEMİZDEN FORUMA TAŞIDIĞINIZ VE ÇOK GÜZEL RENKLENDİRMELERLE OKUNMASINI KOLAYLAŞTIRDINIZ, ALLAH RAZI OLSUN BU GÜZEL HİZMETİNİZDEN DOLAYI. İNANIN Kİ BEN SİTEDEN İBRETLİK ŞEYTAN HİKAYESİNİ SİZİ BEKLEYEMEDEN SONA GETİRDİM. HERŞEYLER ÇOK AÇIK BİR ŞEKİLDE KARŞILIKLI SORULMUŞ CEVAPLANMIŞ. HATIRDA TUTULMASI GEREKEN O KADAR ÇOK ÖNEMLİ NOKTA VAR Kİ, BU YÜZDEN BENCE HER MÜMİN HER GÜN BİR DEFA BU HİKAYEYİ OKUMALI Kİ HAYATINA DOĞRU YÖN VEREBİLSİN. SUBHANALLAH!...786
En son 786 tarafından 11 Haz 2008, 19:36 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »


ŞEYTANIN HİKAYESi-2

YALAN:

“Bilmez misin Ya Muhammed!
Yalan ben­dendir ve ilk yalan söyleyen de benim!
Her kim yalan söylerse...
O benim dostumdur..

Her kim yalan yere yemin ederse...
O da be­nim sevgilimdir.
Bilmez misin Ya Muhammed! ben Âdam'e ve Havva'ya yalan yere Allah adına and içtim.


Resim--- “Muhakkak, ben size nasihat ediyorum” (A’raf 7/16)

Dedim…
Bunu yaparım; çünkü yalan yere ye­min gönlümün eğlencesidir.”




NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK :

“Her kim, talak üzerine yemin ederse...
Gü­nahkâr olacağından endişe edilir..
İsterse bir defa olsun.
İsterse doğru bir şey üzerine olsun.
Her kim, talakı ağzına alırsa ..
Taa, hakikat belli oluncaya kadar karısı ona haram olur.
Onlar bu hâlleri ile, kıyamete kadar meydana getirecek­leri çocuklar, hep zina çocuğu olur.
Ağza alman o talak kelimesi yüzünden, hep­si cehenneme girer.”
En son aNKa tarafından 19 May 2010, 10:52 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

NAMAZ:

“Ya Muhammed!
Namazı an bean tehir ede­ne gelince...
Onu da anlatayım..
O, her ne zaman ki, namaza kalkmak ister;
Tutarım ona vesevse veririm.
Derim ki:

"Henüz vakit var.
Sen de meşgulsün.
Hele şimdilik işine bak.
Sonra kılarsın!"

Böylece o:
Vaktinin dışında namazını kılar...

Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.
Şayet o kimse, beni mağlup ederse...
Ona insan şeytanlarından birini yollarım.
Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar.
O, bunda da, beni mağlup ederse...
Bu sefer onun hesabını namazında görmeye bakarım.
O na­mazın içinde iken:

"Sağa bak!.. Sola bak!.." derim..

O da, bakar..
O ki böyle yaptı...
Yü­zünü okşar alınandan öperim..
Bundan sonra ona:

"Sen, ebedi yaramaz bir iş yaptın!" derim.

Ve böylece onun huzurunu bozarım.

Sen de bilirsin ki Ya Muhammed!
Her kim na­mazda, sağa ve sola çokca bakarsa,
Allah onun namazını kabul etmez.
Yüzüne atar.
Bunda da ona mağlup olursam.
Yalnız başı­na namaz kıldığı zaman yanına giderim.
Ve ona:
Çabuk çabuk kılmasını emrederim..
O da, başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya..
Tıpkı horozun, ga­gası ile yerden bir şeyler topladığı gibi...

Bu işi, ona yaptırmakta da, başarı kazana­mazsam;
Bu sefer cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım.
Orada onun başına bir gem takarım…
Başı­nı imamdan evvel secdeden ve rükû'dan kaldırırım..
İmamdan evvel de, secde ve rükû yaptırırım.
İşte...
O böyle yaptığı için, kıyamet günü,
Al­lah onun başını eşek başına çevirir.
O kimse, bunda da beni yenerse…
Bu defa, ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrede­rim..
Böylece o:
Beni tesbih edenlerden olur..

Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.

Bunda da, ona mağlup olursam..
Bu sefer ona tekrar giderim..
Namaz içinde iken burnuna üfle­rim..
Ben üfleyince, o esnemeye başlar.
Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına ka­pamazsa ..
Onun içine küçük bir şeytan girer,
Dün­ya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır.

İşte... bundan sonra o kimse:
Hep bize itaat eder.
Sözümüzü dinler.
Dediklerimizi yapar.”


Şeytan bundan sonra, konuşmasına devam etti.

“İşte... bundan sonra o kimse:
Hep bize itaat eder.
Sözümüzü dinler.
Dediklerimizi yapar.”


Şeytan bundan sonra, konuşmasına devam etti:

“Sen, ümmetin hangi saadetinden ferah du­yarsın ki?...
Ben onlara, ne tuzaklar kurarım.. ne tuzak­lar…
Miskinlerine, çâresizlerine ve zavallılarına gi­derim..
Namazı bırakmalarını emrederim.
Ve onla­ra derim ki:

"Namaz size göre değil...
O, Allah’ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.."

Sonra da hastalara giderim:

"Namaz kılmayı bırak!"derim...

Çünkü Allah-ü Teâlâ:


Resim--- “Hastalara zorluk yok...” (Nûr 24/61)

Buyurdu..
İyi olduğun zaman çokça kılarsın.
Ve böylece o, namazını bırakır ..
Hatta küfre de gi­debilir.
Şayet o, hastalığında namazını terk ederek giderse..
Allah'ın huzuruna çıkarken,
Allah-ü Teâlâ'yı öfkeli bulur.”


Sonra şöyle dedi:

“Ya Muhammed!
Eğer bu sözlerime yalan kattımsa, beni akrep soksun!..
Sonra .. eğer yalan varsa Allah'tan dile; be­ni kül eylesin!”


İblis bundan sonra, konuşmalarına devam et­ti ve şöyle dedi:

“Ya Muhammed! Sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun?
Hâlbuki ben onların altıda biri­ni dininden çıkardım.”
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Bundan sonra ..
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz ona,
Yâni İblis'e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu..
O da bunlara cevap verdi:


“Ya lâin, senin oturma arkadaşın kim?”

“Faiz yiyen.”


“Dostun kim?”

“Zina eden.”


“Yatak arkadaşın kim?”

“Sarhoş.”


“Misafirin kim?”

“Hırsız.”


“Elçin kim?”

“Sihirbazlar.”


“Gözün-nûru nedir?”

“Karı boşamak.”


“Sevgilin kim?”

“Cuma namazını bırakanlar.”


Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz,
Bu defa başka bir mevzuya geçti ve şöyle sordu:


“Ya lâin, senin kalbini ne kırar?”

“Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi...”


“Peki, senin cismini ne eritir?”

“Tevbe edenlerin tevbesi.”


“Peki, ciğerini ne parçalar, ne çürütür?”

“Gece ve gündüz, Allah'a yapılan bol bol istiğfar.”


“Peki, yüzünü ne buruşturur?”

“Gizli sadaka”


“Peki, gözlerini kör eden nedir?”

“Gece namazı”


“Peki, başını eğdiren nedir?”

“Çokça kılınan cemaatle namaz.”


Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz tekrar bir başka mevzu’a geçti ve şöyle sordu:

“Sana göre insanların en saadetlisi (!) kim­
dir?”


“Namazlarını bilerek kasden bırakanlar”


“Peki, sana göre insanların en şâkisi kim?”

“Cimriler.”


“Peki, seni işinden ne alıkoyar?”

“Ulema meclisleri.”


“Peki, yemeğini nasıl yersin?”

“Sol elimle ve parmaklarımın ucu ile.”


“Peki, sam yeli estiği zaman ve ortalığı sıcaklık bastığı zaman, çocuklarını nerede gölgelen­dirirsin?”

“İnsanların tırnakları arasında.”


DEVAM EDECEK İNŞAALLAH...



Açıklanan Kelimler :

Yalan : Kizb : Yalan. Yalan söyleme.
Küfr : Örtmek mânâsınadır. Kalbe âit bir sıfattır. Hak dini inkâr edip, hakkı inkâr edene ve gizleyene "kâfir" denilir. Kâfirliğin sıfatı küfürdür. * Allaha inanmamak. Hakkı görmemek. İmansızlık. * Allaha (C.C.) yakışmıyan sıfatlar uydurmak. Müslümanlığa uymayan şeylere inanmak. * Nankörlük, dinsizlik, günah, kaba ve ayıp söz. (Bak: Kebâir - Kâfir)
Nikah : Evlenme. Şeriata uygun şekilde evlenme. * Resmi evlenme muâmelesi. (Bak: Mücâhede)



Bu Bölümde geçen Âyet-i Kerimeler:


قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ
Resim--- “İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.” (A’raf 7/16)


لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى أَنفُسِكُمْ أَن تَأْكُلُوا مِن بُيُوتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُم مَّفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُون
Resim--- “Âmâya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. (Bunlara yapamayacakları görev yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar.) Sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, veya anahtarlarını uhdenizde bulundurduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin. İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size âyetleri böyle açıklar.” (Nûr 24/61)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

ŞEYTANIN HİKAYESi-3


Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra, bir başka mevzuyu sordu.
İblis de cevap verdi:


“Rabb’ından neler taleb ettin?”

“On şey taleb ettim.”


“Nedir onlar, ya lâin?”

“Şunlardır:

1) Allah'tan diledim ki, beni Âdemoğulları­nın malına ve evladına ortak ede…
Bu, ortaklık ta­lebimi yerine getirdi.
Ki bu:


Resim--- “Onlara ortak ol... Mallarına ve çocuklarına Onlara vaad et Hâlbuki şeytan onlara en çok gurur vaad eder...” (İsrâ 17/64 )

Âyet-i Celilesi ile sabittir.
Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim,
Faiz ve haram karışan yemekten de yerim.

Şeytandan Allah'a sığınılmayan malın da ortağıyım.

Cinsi münasebet anında;
Allah'a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim.

...Ve o birleşmeden hasıl olan çocuk, bize ita­at eder..
Sözümüzü dinler.
Her kim hayvana binerken,
Helâl yola gitmeyi değil de, aksini isteyerek binerse,
Ben de onunla beraber binerim.
Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum.

Bu da Âyet-i Kerîme ile sabittir Allah-ü Teâlâ bana şu emri ve:


Resim--- “Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart...” (İsrâ 17/64 )

2) Allah-ü Teâlâ'dan diledim ki:
Bana bir ev vere.
Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.


3) Diledim ki; bana bir mescid vere.
Pazar yerlerini bana birer mescid yaptı.


4) Benim için bir okuma kitabı vermesini is­tedim.
Şiirleri bana okuma kitabı yaptı.


5) İstedim ki; benim için bir ezan vere.
Mez­murları verdi.


6) Diledim ki; bana bir yatak arkadaşı ve­re ..
Sarhoşları verdi.


7) Diledim ki; bana yardımcılar vere.
Bu­nun için de Kaderiye mensuplarını verdi.


8) İstedim ki; bana kardeşler vere.
Mallarını boş yere israf edenleri verdi.
Bir de masiyet yolu­na para harcayanları.
Bunlar da şu Âyet-i Kerîme ile sabittir:


Resim--- “O kimseler ki; mallarını boş yere harcar­lar ..Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır.” (İsrâ 17/27)

Bir ara Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle bu­yurdu:

“Eğer söylediklerini, Allah'ın kitabındaki
Âyetlerle isbat etmeseydin. Seni tasdik etmezdim.”


Bundan sonra İblis devam etti:

9) Ya Muhammed!
Allah'tan diledim ki,
Âdemoğullarını ben göreyim; ama onlar beni gö­remeyeler..
Bu dileğimi de yerine getirdi.


10) Diledim ki; Âdemoğullarının kan mecralarını bana yol yapa, bu da oldu.
Böylece ben, onlar arasında akıp giderim...
Ge­zerim...
Hem nasıl istersem...
Bütün bu isteklerimi verdi.

“Hepsi sana verildi.” buyurdu...
Ve ben bu hâllerimle iftihar ede­rim.

Sonra ..
Şunu da ekleyeyim ki; benimle be­raber olanlar, Seninle beraber olanlarda daha çok­tur.
İşte...
Böylece kıyamete kadar,
Âdemoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar...
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Bundan sonra İblis şöyle anlattı:

“Benim bir oğlum vardır..
Adı: ATEME'­dir..
Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa ..
Gi­der; onun kulağına bevleder...
Eğer böyle olmasaydı;
İmkan yok, insanlar,
namazlarını edâ etmeden uyuyamazlardı.

Benim bir oğlum daha vardır ki;
Onun adı da: MÜTEKAZİ'dir.
Bunun vazifesi de;
Yapılan giz­li amelleri yaymaya çalışmaktır.
Mesela: Bir kul, gizli bir taat işlerse...
Ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa.. MÜTEKAZİ onu dürter...
En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur.
Böylece:
Allah-ü Teâlâ o amel sahibinin yüz sevabının doksan dokuzunu imha eder...
Biri ka­lır.
Çünkü, bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir.

Sonra ..
Benim bir oğlum daha vardır ki;
Onun adı da KÜHAYL'dir .
Bunun işi de insanların gözlerini sürmelemektir..
Bilhassa, ulema meclisinde ve hatip hutbe okur­ken.
Bu sürme onların gözüne çekildi mi uyuklamaya başlarlar.
Ulemanın sözlerini işitemezler..
Böylece, hiç cevap alamazlar.”


Bundan sonra İblis şöyle anlattı:

“Hangi kadın olursa olsun..
Onun kalktı­ğı yere şeytan oturur.

Sonra ..
Her kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur...
Ve onu, bakanlara güzel gösterir.
Sonra o kadına bazı emirler verir Mesela:
"Elini kolunu dışarı çıkar, göster." der..
O da, bu emri tutar...
Elini, kolunu açar, gösterir..
Bundan sonra, o kadının hayâ perdesini tırnakları ile yırtar.”



İblis, bundan sonra;
Resûlullah (s.a.v.) Efendi­mize kendi durumunu anlatmaya başladı:


“Ya Muhammed!
Bir kimseyi dalâlete sü­rüklemek için elimde bir imkan yoktur.
Ben, ancak vesvese veririm ve bir şeyi güzel gösteririm... o kadar.
Eğer dalâlete sürüklemek elimde olsaydı; yer­ yüzünde:

"Allah'tan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah’ın Resûlüdür."
Diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım..
Hepsini dalâlete düşürürdüm.
Nasıl ki, senin elinde de, hidayet nevinden bir şey yoktur..
Sen ancak Allah’ın Resûlüsün.
Ve teb­liğe memursun.
Şayet hidayet elinde olsaydı; yer yüzünde tek kâfir bırakmazdın.
Sen, Allah’ın halkı üzerinde bir hüccetsin...
Ben de, kendisi için ezelde şekavet yazılan kimse­lere bir sebebim.
Said olan kimse, taa, ana karnında iken said­dir.
Şâki olan da, yine ana karnında iken şâkidir.
Saadet ehli kılan Allah..
Şekâvet ehli kılan da Allah.”


Bundan sonra..
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şu iki Âyet-i Kerîmeyi okudu:



Resim--- “Bunlar, taa, sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek.., Ancak Rabbın esirgedik­leri hariç...” (Hûd 11/118 -119)

Resim--- “Allah'ın emri behemehâl yerini bulan bir kaderdir.. .” (Ahzâb 33/38)


Bundan sonra, Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, ib­lis'e şöyle buyurdu:

“Ya Eba Mürre!
Acaba senin bir tevbe etmen ve Allah'a dönmen mümkün değil mi?
Cen­nete girmene kefil olurum... Söz veririm..”


Bunun üzerine İblis şöyle dedi:

“Ya Resûlullah!
İş verilen hükme göre oldu..
Kararı yazan kalem de kurudu...
Kıyamete kadar olacak işler olacaktır.
Seni peygamberlerin efendisi kılan,
Cennet eh­linin hatibi eyleyen,
Ve seni halkı içinden seçen
Ve halkı arasında bir gözde yapan,
Beni de şâkilerin efendisi kılan,
Ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah'tır..
Ve O bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.”


Ve İblis, cümlelerini şöyle tamamladı:

“İşte... bu söylediklerim, sana son sözümdür...
Ve bütün söylediklerimi de doğru söyledim.”


-SON-


(Biz Muhammedî Melâmiler de Hz. Pîr Arabî ile birlikte deriz ki:)

Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın, âlemlerin Rabbı olan Allah'a hamd olsun!

Efendimiz Muhammed Nebiye Allah salât eylesin...
Kezâ onun aline de..
Ashabına da…
Amin!
Bütün peygamberlere selâm..
Alemlerin Rab­bı olan Allah'a da -tekrar- hamd olsun!...



Açıklanan Kelimler :

Mevzu : Bahis. Üzerinde durulan mes'ele. * Aşağılanmış olan. * Konulmuş. Vaz olunmuş. * Uydurma. Doğru ve hakikat olmayan. * Geçer olan, muteber, işlemekte olan, câri.
Faiz : Ödünç verilen para için alınan ve şer'an haram olan kâr. Faizin iş hayatındaki mânası, "sen çalış, ben yiyeyim"dir. Küçük tasarruf sahiplerinin paraları bankalarda toplanıp, büyük yekûnlere ulaşır. Banka bu parayı aldığından daha büyük faizle iş sahiplerine kredi olarak verir. İstihsâl edilen (üretilen) malların fiatına masraf olarak bu faiz eklenir.
Mez­mur : Kaside okuyucular
Kaderiye : "Kul, kendi yaptıklarının halıkıdır" deyip ifrat ederek Hak mezhebinden ayrılan bir dalâlet fırkası. (Bak: mu'tezile)
Mecra : Suyun aktığı yol. Su yolu. Kanal. * Cereyan eden yer. * Bir haberin yayılma yolu. * Bir şeyin dolaştığı yer.
Ateme : İşsizlik, tembellik, atalet, üşengeçlik.
Mütekazi : (Tekaza. dan) Borçluyu (borcunu ödemesi için) sıkıştıran.
Kühayl : Sürme çekici.
Küheylan : Cins arab atı. (Gözü sürmelidir.)



Bu Bölümde geçen Âyet-i Kerimeler:


وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الأَمْوَالِ وَالأَوْلادِ وَعِدْهُمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا
Resim--- “Onlardan gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vâdetmez.” (İsrâ 17/64 )


ِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا
Resim--- “Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” (İsrâ 17/27)

وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
إِلاَّ مَن رَّحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لأَمْلأنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ

Resim--- “Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler. Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbinin, «Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım» sözü yerini buldu.” (Hûd 11/118 -119)

مَّا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ فِيمَا فَرَضَ اللَّهُ لَهُ سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ قَدَرًا مَّقْدُورًا
Resim--- “Allah'ın, kendisine helâl kıldığı şeyde Peygamber'e herhangi bir vebâl yoktur. Önce gelip geçenler arasında da Allah'ın âdeti böyle idi. Allah'ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir.” (Ahzâb 33/38)
Resim
Cevapla

“►İbretlikler◄” sayfasına dön