gölge...

Cevapla
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

gölge...

Mesaj gönderen gullale »

Resim


gölge...

Ne olmuş sana? Değişmişsin, ne bileyim bir farklılık var gibi...
Duruşun, gözlerin, sesin, nefesin değişmiş sanki...
Başkalaşmışsın gibi, yorulmuş, yuğrulmuş, hallâc pamuğu gibi atılmış...
Sen iyi misin? Emin misin iyi olduğuna?
Paylaşmak ister misin? Bir derdin, sıkıntın olabilir mi, diyemediğin...
Eski sen değilsin sen bir garip görünüyorsun...

Durmuyordu nitelendirmeleri...Hali içine işlemiş, sanki kendi derdi olmuştu. Bu farklı duruşun, bakışın, solumanın altında ne olabilirdi?
Gözlemlerine bakarak hasta olduğunu söyleyebilirdi, evet hasta ama nasıl bir hastalık bu?
Susuyordu soruların, ilgilerin karşısında, suskunluğu ağız olmuş bağırıyordu, terse dönmüştü kesin...

Hangi terse dönmüştü? Batıya gidiyordu da doğuya mı, güneye gidiyordu da kuzeye mi? Eve gidiyordu da gurbete mi, yaşamaya gidiyordu da ölüme mi? Terse gidiyordu, yorgun, yalnız, yıkık, yitik...

Yok, buna dur demeli, doğrultmalı, kendine getirmeliydi. Böyle hesapsız, ölçüsüz nasıl giderdi?

Aslında her zaman beraberlerdi, onu hep yüzde, yüzeyde görmüştü, ordan burdan konuşurdu, gülerdi, şakalaşırlardı hatta, sanki evet, sanki yüzünden nikabını çıkarmış gibi. Doğru dedi, değişen yok, sadece yüzünü örtmüyor artık. İçindekini dışına verir olmuş, içi dışına vurmuş... Saklamaz olmuş kendini. Okuyabilen buyursun der gibi...

Nasıl da mahzun, masum, mazlum görünüşü... İçinde kıyametler koparken! Neredeyse rüzgarı beni de savuracak, ben de bu tufandan nasibini alacağım diye korktu. Volkanlar püskürmede, denizler kabarmada, gök kızıl, yer tarumar olmada. Biraz daha okumaya çalışsa kendi alt-üst olacak. Yok bakmamalı, her can dayanmaz bu seyrana. Nasıl da duru görünmede, sarsılmadan, titremeden, imdat demeden. Bu benim yıllardır tanıdığım, yediğim, içtiğim ayrı gitmez yarım, canım mı?

Göz alabildiğine bir bahçe uzanmada enginlerinde, kaç kere harab edilmiş, yolunmuş çayır çimeni, koparılıp atılmış gülleri, sümbülleri... Ezilip geçilmiş hoyratça emeği. Her seferinde yeni bir yağmur ile sulamış, buram buram kokuların saçıldığı cennet bağına döndürmüş, yeni sırdaşlara, sevdalara, yaranlara hazırlamış, yeniden. Anlamazlar anlayamayanlar, az değiller hatta çok olanlar onlar. Az olanlar, yüzlerinden nikabı kaldırdılar, zaten tanınırlar bakmayı bilene, görebilene diye düşündü...

Bu bostanın bu gülistanın üzerindeki kıyametler hayra alamet mi?Emniyette, olduğu yerden, uzaktan, geriden, ondan ötede durarak sordu... Kendini alevlere mi veriyor? Yağma mı ediyor her varını, talana mı bırakıyor bağrını, ne oluyor buna, bu adımım adımında olana?

Yıllarca paylaştıklarımız yalan mıydı diye düşündü. Yani bunca zaman bana hep maskeli miydi? Bu kadar uzak mı olmuştum en yakını zannederken? Yaklaşamamış, anlayamamış, Yâr olamamış mıyım? Veyl bana vah bana...

Kimsesiz değildi de, hem en azından ben vardım, hep yanındaydım. Ben onunla olduğumu sanırken meğer değilmiymişim. Ya O? O benden haberdar mı? Sanmam diye düşündü. Kendi ile öyle hemhal olmuş ki kimseleri görmemiştir, bende öyle sessiz, öyle etkisiz, öyle izinde gezmişim ki onunla, onsuz...

Bilirdim kızdığı zamanları, sevindiğini de gördüm çok, ağladığını, şen şakrak güldüğünü. Kendi kendine söylenirdi anlatırdı hallerini, dinlerdim meczup... Hep yalnızdı kalabalıklar içinde. Yalnızlığının iyice bir farkına mı vardı desem? Başka hülyalara mı daldı desem? Bilemiyorum. Aynalara baktığında sanki baktığı kendi değil, kendini başka gözle seyretmekte. Kimi gülüp sıyrılmakta görüntüden kimi acı acı bakmakta görüntüye.

Bu gülistan, bu tufan bu perdesizlik, bu eğik duruş, bu yitik hal, yok olamaz, dedi en içten irkilişle, aşık mı? Kendini alevlere salan, kendinden alıp savuran, yalnızlığını derinden yüzüne vuran bir aşk...
Eyvahhh dedi, zor bir geçitte yıllardır izinde dolaştığım! Parvana gibi ateşe kanat vurmakta, perdeleri açmış, yanmaya yol almakta. Hasta değil, düşünceli değil, dertli değil, aşk denizinde gark olmakta.

Sorsam söyler mi, yaklaşsam daha bir, kaybolsam onda, onunla bir olsam bilir miyim halini, anlar mıyım yüreğindeki yangını, şifa olur muyum yarasına... Yok öyle değil, tanırım onu dedi, içinde yaşadığı gibi şimdiye kadar herşeyi bunu da içinde yaşar, içinde yanar, içinde olur...

Bambaşka bu gördüğüm ama, dedi. Böyle olmamıştı hiç daha önce, kendini bulutlara salmamıştı, böyle derin sallanmamıştı, bu, bu ilâhi bir vurgun, ilâhi bir uçuş olmalı... Yüksekte çok yüksekte, yüce dağların zirvesinde gibi... Bu bakış, bu soluyuş... bu eğik, yitik duruş...

Bu dedi, derinden inleyerek, bu benim bitişim, yitişim mi? Bu bir müjde olabilir mi bana onunla bir olmaya, ya da bir kesin delil, ondan ayrılmaya...
En son gullale tarafından 28 Ara 2008, 00:55 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

- GÜLLÂLE de bize katıldı biliyon mu
- Güllale de kim?
- Bilmiyorum ki… kendisi bile bilmiyor… konuşuyor…
- Eeee ne var ki konuşuyorsa… tek konuşan O mu?
- YOK öyle değil… Kendi kendine konuşuyor…
- E daha demin demedin mi ; “Kim olduğunu kendisi de bilmiyor “ diye… Bilmediği kendisiyle nasıl konuşurmuş insan…
gerçi ben insan değilim ama lafın gelişi söyledim…
- Anla işte… bak sen kendin diyorsun ; LÂF’ın gelişi… demek ki lâf sende senden habersiz geliyor…
- Ya dur bi ya… kafamı karıştırdın iyice… Neydi asıl konu…
- İşte Güllale de bunu soruyor… ASIL’ı ve KONUYU…
- Senin de bugün filozofluğun tuttu herhalde… ayrı mı ki ASIL ve KONU diye ayrı ayrı söylüyorsun…
- AYNI mı SEN’ce…
- BEN’ce AYN’ı olursa SEN’ce de öyle mi olacak…
- Öyle olsa SEN’ce ya da BEN’ce olur mu… hepsi BİZ’ce olur…
- O zaman Güllalenin BİZ’e katılması bu mu…
- Evet… artık O; BEN’ce diyemiyor… çünkü ne zaman BEN dese kendinin kim olduğunu soruyor kendine… Sonra da diyor ki ; SORAN KİM?
CEVAPLAYACAK OL-AN KİM?
- Zor O’nun işi… ALLAH kolaylık versin… Ama BİZ’im öyle bir derdimiz yok ki… Niye ; BİZ’e katıldı dedin… BİZ kendimizi sorgulamıyoruz ki KİM’iz diye…
Çünkü BİZ ancak NEY’sek O’yuz… Ve kendi kendimize de konuşmayız… Biliriz ki BİZ ancak ALLAH CC ne buyurmuşsa O’yuz…
İnsandan başka hiçbir varlığın böyle bir derdi olamaz ki… Çiçek çiçektir… böcek böcektir… kuş kuştur… taş taştır…
- Orası öyle… ama İNSAN hepsidir… ve ASLI’nda hepsi… yani hepimiz de insanızdır… Çünkü 3-5 kilo doğan insan nasıl 50-100 kilo olur…
İNSAN’ın yediği İNSAN’da İNSAN olur… et olur, kan olur, kemik olur, hücre olur…
- O zaman mesele biraz daha berraklaşıyor… İnsan tüm varlığın her zerrenin sesini kendi içinde duyar da ondan şaşırır ;”BEN KİMİM?” diye…
- EVET… BEN KİMİM diyen bilmeli ki ; KİM olarak bildiğin ne VAR sa… sen hepsisin… HEPSİ SEN İSEN… SEN’den AYRI OL-AN KİM VAR ki?
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Mesaj gönderen gullale »

Ve duydu seslenişi, anlattığını duyan, anlayan nikapsız biri daha vardı, şaşırdı... Dediği gibi mi olmuştu? BİZe mi karışmıştı onca ıssızlığıyla...

Kendi kendine miydi konuşması? Biri sorgulamış, birini anlamış, birini anlatmıştı. Anlatılan suskun koca bir can ağzı ile bağırmış, sesi İZi olmuştu. Duyan duymuştu ...
Ne duymuş? Nerden ne ile duymuş? Kocaman can kulağı ile candan duymuş...
Dile gelmiş gelen, anlatmış gördüğünü, anladığını, bir ucu kendine dokunanı...

Söylemeyip kendine sakladığını da Halimcana fısıldamış;

"Aşkım kendime, kendimde, kendimi sever, kendime yanarım, kendimdeki tufandan kendime kaçarım. Yüce dağlar zirvesinde kurdum otağım, yârimi canıma aldım canımda bircan oldum, bakışırız biz bize, söyleşiriz sevgilimle bir ağız bir gönülle..."
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12887
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

gönlümdeki güneşin gölgesi mi?..

“ASL”ı ne? “FASL”ı ne? Belirsiz Bölge!.
ÖZlediğim ÖZden – YÜZden SÖYLEyin!
AYNalar!.. AYNalar!.. Ne idi “gÖLge”?.
İÇ BÜKey – DIŞ BÜKey – DÜZ’den SÖYLEyin!

İÇime İŞLEmiş iliğim GİBİ
Dirim-Ölüm -Özden-Yüzden Söyleyin!
AYNalar!.. AYNalar!.. Ne idi “SEVgi”?.
İÇ BÜKey – DIŞ BÜKey – DÜZ’den SÖYLEyin!..


ıssız-sesiz-sükût da duyulurmuş bence-sence-hâlimce
gölgeler de dillenirmiş hep güneş görününce...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9091
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

ZEVK 3342

AYAK ucunda GÖLGEeler, BULuşurmuş ASLı ile
GÖLGE Oyunu OYN-AN-AN! Bir Nihavend Faslı ile
Bir “Ah!.” ÇEKmiş yANmış kERem! KÜLünü süpürmüş YÂRi
Süpürgesinden TUTuşmuş! GÖLGE yANmış ASLI ile…

BU da GEÇ-ER Yâ HUU!.. (cc)

06.10.08 18:08
Gölbaşı-ankara
Resim
Cevapla

“Kendi Şiirleriniz” sayfasına dön