-DERMAN (k.s.)- arardım derdime!

Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

İHLAS

“Kul” : Söyle, bağır, anlat, haykır, tesbih et!
“Neyi tesbih edeyim?”
“Hû” : “O” -zamir-


“ALLAHu Ahad”: ALLAH Ahad'dır. ALLAH, kendisinin ismi olduğunu söylüyor.
Niçin lüzum görmüş?
Baba-ana-oğul ta’bir edilen Hristiyanlıktaki 3 teslis (trinife) akidesinin küfür olduğunu ilân etmektedir.

“ALLAHu’s- Samed”: ALLAH yoksa hiçbir şey yoktur.
Herşey ALLAH'da hazır ve nazırdır.
Dünyada ne görüyorsan bu tüm kâinatdaki nizam, ALLAH'ın Samed güçlerinin görünüşüdür.


O Ahad, Ahad olduğuna nazaran; ne doğmuştur, ne de doğurmuştur.
Bu ne demektir?
“ Ben gizli bir hazine idim kendimi seyretmek için kâinatı halk ettim “ Hadîs-i kudsînin karşılığı olan âyettir.


Doğmadı ve doğurmadı…
Hristiyan akidesinin - teslis (trinife), küfür olduğunu ilân ettiğinden İHLÂS sûresi denir.

IHLÂS: Doğrudan doğruya Cenabı-ı Hakk'da erimektir. Ahad'da yok
olmaktır.

ALLAH:
Ben: Zât-ı Ahadiyyetdir.
Biz: O'nun esmâları güçleri...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

SALİH KULUN KİYMETİ

Bir sâlih kul bir mahalleye gelecek âfeti önler.
Bir velî bir diyârda bulunursa oranın her türlü âfetten masun kalacağı bildirilmiştir.
Her zehrin bir panzehiri vardır...
Her Musa'nın bir Firavun'u, her Firavun'un karşısında bir Musa vardır.
Allah ve Resûl yolunda bulunan bir mü'min bir mahallede bir cemiyette bulunursa kendinin bilmediği ve haberi olmadığı hâlde ne büyük iş yaptığım kimse bilemez.
Kendisi dahi...

Herkes uyurken kıyamda, secdeye kapanmış bir mü'minin ne büyük bir iyilik ve iş yaptığının kimse farkında değildir...
Gece yarısı “L İLÂHE İLLALLAH” diyen bir insanın bu haykı rışının bütün dünyaya faidesi vardır.
Haşyetullâh'dan secdede gece vakti gözünden yaş gelen bir mü'minin yaptığı işin ve beşeriyet için faidesini anlayacak çok az insan vardır.
Daima abdestli bulunan bir mü'minin cemiyette diğer küfür içinde bulunan, sapmış insanlara ne büyük iyilik yaptığını anlamak her insana nasip değildir.
Allah'ın kulların ibâdetine ihtiyacı yok...
Onlara küfür içinde bulunanlara, sapmışlara Rahmetini böyle vasıta ile gönderir...
“LAİLAHE İLLALLAH” ve “ALLAH” diyen kalmadıktan sonra ancak kıyamet kopar.
Bugünkü dünyada hakiki bir velînin bir kıt'ayı her türlü âfetten kurtardığını ancak velî olan bilir...
Bu kulları kimse bilemez. Hakk’ın perdesi altında gizlidirler. (Hadis-i Kudsi)...

Hakiki âlim bir velînin dünyadan çekilişi bir kavmin mahvolmasından daha büyük kayıptır.
Bir küfür diyârında gece namazı kılıp göz yaşı döken hakiki bir kul Resûl-ü Ekrem'in vazifesini deruhte etmiş olur.

Hakkıyla Cuma namazı kılınan bir diyârda oranın seyyiatı hemen yok olur.
Gür bir sesle okunan ve gözyaşı ile süslenen bir sabah ezanı bütün o memleketi temizler.
Şirk içinde hayır, hayrın içinde şirk gizlidir.
Ramazandan başka günlerde oruçlu bir kimse bulunduğu mıntıkanın rızk ve bereketini haberi olmadan Hakk’a dua etmiş olur.
Gök kubbesi böyle insanlar hürmetine duruyor. Yoksa sonu gelir. (Hadis-i Şerif)'dir.
Hac sûresinde:
Allah bazı insanların şerrini diğer bazısı ile defetmeseydi, içlerinde Allah adı çok anılan manastırlar, havralar, kiliseler, mescitler muhakkak yıkılıp giderdi...
Bu âyet-i kerime çok büyük bir hakikati haykırmakta ve bildirmektedir.
Kimse bunun farkında değildir!..
M.Derman
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

NASİHAT
Yaprak, çiçek koparmayınız!
Yaş ağaç kesmeyiniz!
Dal kırmayınız!
Yaprak çiçek çiğnemeyiniz!
Meyve kabuklarını yaş, yaprak, çiçek taze dal, ateşe atmayınız!
Bunlara dikkat ederseniz şu hadisin müjdesine kavuşursunuz. Nebatata kadar merhamet gösteriniz!
Bunda şefâati müjdedir de görürsün.
Kuşları kafeslere hapsetmeyiniz!
Kuşlara hayvanlara taş atmayınız!
Avcılıktan çok uzak durunuz!
Hayvan öldürmeyiniz!
Her ne türlü olursa olsun zararlı ve fâideli, yenir ve yenmez balık avına gitmeyiniz!
Balıkçıların, avcıların, ağaç kesenlerin, hayvanlara eziyet edenlerin sonları karanlıktır, hüsrandır.
Zengin veya hükümdâr olsak.
Tarlalara zarar veriyor diye köstebekleri, fâreleri, muzır dediğimiz kuşları öldürmeyiniz!
Bütün tarlanı yemezler.
İçinde haram var ise..
Sen de haram peşinde koşuyorsan, içine karışmış haramları, onları temizlerler.
Hiç bir nebata, hayvana küfretmeyiniz!
“Ne Allah’ın belâsı şey!” i katiyen söylemeyiniz!
Dilimizi bir gün yakacak bir hadisenin muhakkak geleceğini unutmayınız!
Her şeyi tatlı bir sabırla hiddet etmeden karşılayınız!
Dünya hayatının gözle görülemeyecek kadar ince suâllerle dolu bir İmtihan-ı İlâhiyye olduğunu unutmayınız!
Kalabalıkta yapmaktan çekindiğiniz hareket ve işleri yalnızken yapmayınız!
Bunu bir huy ve karakter olarak kabul ediniz!
Zirâ Allah her yerde hazır ve nazırdır.
Görür ve Görücüdür.
Sıcak ve soğuktan katiyen şikâyet etmeyin!
Bunlar tabîi olaylardır.
İsteseniz de istemeseniz de olacaktır.
Evinizi, elbiselerinizi, eşyalarınızı, muhitinizi son derece bir dikkatle temiz tutunuz!
Her biriniz şahsî veya umumî hareketlerinizi, gayrı sakin, düşünerek doğru ve en iyi bir suretle yapınız!
Katiyyen küfür ve yemin etmeyiniz!
Yalan, dedikodu, arkadan söylemek, gammazlık, hased, gıbta, hor görmek gibi hareketlerden dâima uzak durunuz!
İnsanlığınızı zedelemeyiniz!
Hiç kimse hakkında fenâ düşünmeyiniz!
İnsanları, hayvanları, nebatları, her şeyi seviniz!
En çirkin görünen şeylerde ve hareketlerde bile bir güzellik vardır.
Veya bir hikmet bir Ders-i İbret gizlidir.
Onu görmeye gayret ediniz!
Evinizi, ailenizi, yavrularınızı seviniz!
Onlara dâima güzel yüzlü, sevgi dolu hareketlerle muamele ediniz! Kâinâtta her şeyin bir başlangıcı vardır.
Mekansızlıktan mekana geldik, görünür, yer kaplar, büyür, muayyen bir müddet bâki kalır.
Sonra yavaş yavaş erir.

Op.Dr.Münir Derman k.s
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

anlamak yazdı:NASİHAT
Yaprak, çiçek koparmayınız!
Dal kırmayınız!

Hepimiz bir ağacın dalları gibiyiz...Kırılan dalların eski halini almayacağını biliriz...Dalı kırılan ağacın da üzülebileceğini BİLirmiyiz...


***Güvercin Vurulunca***

Resim

Vurmayın güvercini, beyaz müjdeler ağlar,
Toprak kızar, gök küser, gam yüklenir yürekler.
Ağır gelir gözlere dolup gelen damlalar,
Akmasını bilmeyen gözyaşı seli bekler.
Ne durulur ne coşar şaşkınlaşır dalgalar,
Kıyılarla buluşmak istemeler nâfile!
Nâfile çırpınışlar, haykırışlar nâfile!
Kanar, yürekler kanar güvercin vurulunca.
*
Akıl idrak edince duygular da kabarır,
Gelgitlerini özler deryalar buzullarda!
Kaplarına dar gelir kalıplardaki buzlar.
Sızlar şahit dimağlar, sızlar vekil kılınan,
Haykırır bengi sular hayata hodri meydan!
Ok fırlarken yayından arzular hedefini,
Vuslatın yollarında hedef talan, ben talan,
Coşkun umutlar siner güvercin vurulunca.
*
Mevsimler acımadan kar yağdırır düşlere,
Har düşer gülüşlere, sam vurur hasatları.
Gamzeler mahzun mahzun terk eder muratları,
Saltanata binenin tatlı dilinde zehir,
Feryatları dillerden akseder kâinata,
Peteklerdeki meçhul ne ezeldir ne ebed,
Meded ister öteden menekşeler, laleler,
Toprak, tohuma biner güvercin vurulunca.
*
Karların arasından uyanan nazlı güzel,
İklimlerin içinde ne yaz bilir ne de güz,
Elvan elvan çiçekler boyun büküp darılır,
Burcu burcu kokular savrulmaz baharlara,
Ovalar ve vadiler, yeşillerle, sarılar,
Öze dönüş içinde sarılır mavilere,
Gelincikler dağlarda karaları bağlanır,
Hüzünlerle donanır güvercin vurulunca.
*
Zâlimin yüreğinde gül soluk, gülşen soluk,
Mertlik damarlarında namertlik oluk oluk,
Efsâneleşen günler sarılır yeni güne,
Örse konur yürekler, çekiçler iş başında,
Demirden kanlar akar, yürekten demir sızar,
Sevgi hamallarının yaşlar akar g/özünden,
Yetim başını eğer, “vursunlar beni” diye,
Dinmeyen yaşlar donar güvercin vurulunca.
*
Kanat kanat çırpınan umutlar düşer suya,
Ağır gelir tüyleri havadaki yokuşa,
Nefes nefese canlar yaşama telaşında,
Bir sağa bir de sola başvurur, medet arar,
İpekten döşeklerde yâr sağır, ağyar sağır,
Martı demir alırken yelkeni eder fora,
Terk eder denizleri ardına hiç bakmadan,
Alev ayyukta yanar güvercin vurulunca.
*
Yüreğin şafağından küskün bakınır güneş,
Dayanır semâsına bayrak mahzun, nâzenin,
Göğsündeki şehitler uyanır birer birer,
Kararır soylu sevdâ, ay yıldız düşer gökten,
Yoldaş arar kendine, haldaş arar gönlüne,
Dost dost, diye seslenir duyan olmaz sesini,
Soluğundaki canla teslim eder rûhunu,
Dallara baykuş konar güvercin vurulunca.
*
Yokuşları çıkanlar, düzde birden yorulur,
Ayaklar tartmayınca dermanı arar dizler,
Sorulur bu hesaplar, bir gün elbet sorulur,
Sayılı nefeslerde can düşer, canan düşer,
Sevgi meşâlesinde çakmaz olur kıvılcım,
Boynu bükük ceylanlar bakmaz olur ardına,
Gözler küser dünyaya, gönül dalar ukbâya,
Kuşlar uçmadan tüner güvercin vurulunca.
*
Dalda yediverenler özler kendi gülünü,
Yalan söyler aynalar gördüğü gerçekleri,
Ya da gerçekler susar, çatlatırlar aynayı,
Yansıyan akislerde figan sarar akşamı.
Yıldızları acıtır karanlıkta kırıklar,
Görmez olur gören göz, gizlenir akılda söz,
Arşa değer feryatlar, küser Ferhat Leylâ’ya,
Dağlar aşkları yener güvercin vurulunca.
*
Hırs coşunca menfaat peşinden sürüklenir,
Denklenir kucaklara hak edilmeyen rızık,
Yazık ki azık olur bu sonsuz yolculuğa,
Düğümlenir boğazda kara yüzlü lokmalar,
Taş döner başa vurur, baş döner taşa vurur,
Yaralardan akmayan kanlar donar damarda,
Toprak rahmeti özler, rahmet toprağa hasret,
Bal tutan zehre banar güvercin vurulunca.
*
Zamanın pürtelâşı geçer ışık hızını,
Kimse çekmez nazını saniyenin, saatin,
“Dur gitme” dense bile dinlemez hiç kimseyi,
Âsidir, rûhu âsi, emânet almaz dünü,
Gider günlere doğru ardına hiç bakmadan,
Gözlerine takılan hatıralar acıtır,
Kol kırılır, yen kalır bakışların içinde,
Hayat insanı sınar güvercin vurulunca.
*
Güneşin doğuşuyla umutlar gülümserken,
Özümsemez ışığı karanlıklar inatla,
Sevginin deryasında, murat, bekler umutla,
Ne umut gerçekleşir ne de muratlar olur,
Yüreklerdeki deprem sarsar sevdâ kuşunu,
Kırılır kanatları, yıkılır sırça köşkü,
Aşktan, meşkten sıkılır, unutur cananını,
Yürek tahtından iner güvercin vurulunca.
*
Közler söner kül olur, küller yakar ateşi,
Al basar yanakları ya da yanaklar solar,
Atış poligonunda yay gerilir, ok atar,
Yayından fırlayan ok vaatler gibi kaçar,
Hedefte vurulanlar kaybolur menzillerde,
Naçar kalır dilinden sözlerini uçuran,
Söze sûkut içiren dudaklar sarhoş olur,
Sönerse sevdâ söner güvercin vurulunca.
*
Toprak yeşili arar, yeşillerse maviyi,
Bendini aşamayan ırmaklar sele çağlar,
Ağlar sürüklediği onca güzelliklere,
Şerâre çakmaz olur alevi yutar küller,
Doyumsuz dünyadaki nefisler de doyumsuz,
Nefeslerden hak-hukuk uyanır haykırarak,
Dağlar mâtemi solur, mâtem yansır dağlara,
Akisler bir bir diner güvercin vurulunca.
*
Esrik rüzgârlar eser kadehsiz ve bâdesiz,
Sürükler bilinmeyen diyarlara insanı,
İnsan ki tutunmayı özler yarınlarına,
Anları kaçırdıkça kovalar da kovalar,
Nehir midir yolunu şaşırıp da aranan?
Nerededir hayâller, nerededir hasretler?
Kaybolmuş pusulalar, kaybolmuş hep kaptanlar,
Zaman geçmişi anar güvercin vurulunca.
*
Ateşten gömlekleri giyinmek mârifet mi?
Mârifet ateş giyip yakmamaktır tenini,
Pamuklar ağırlaşır, demirler hafifleşir,
Emeğin karşılığı verilmeden taşınmaz,
Ruh bedene yenilse beden ruha yenilmez,
Kendi eksenlerinde dolaşan dönenceler,
Çıkar yörüngesinden yazlar karışır kışa,
Mevsimler gökten iner güvercin vurulunca.
*
Cemre düşmez toprağa, bahar gelmez yaprağa,
Buharlaşan bulutlar yaş düşürmez gözünden,
Mavi sızmaz özünden, gizler ayyuka çıkar,
Ağırlaşır kanatlar, tüyleri hep demirden!
Yere düşer bedenler, dövülür yerde tenler,
Bilenler, bilmeyenler görür acı gerçeği,
Kuluçkalarda sancı dinmez doğumdan önce,
Gidenler hep aranır güvercin vurulunca.
*
Mavi, vermez rengini ne denize, ne göğe,
Küser deniz maviye, mavi kaçar sonsuza,
Sonsuz küçük, sonsuz sığ ve Süreyya parlamaz,
Sırlamaz matemleri, gözyaşları sırlamaz,
Damlanın susuzluğu kurutur kaynakları,
Dünyayı da şaşırtıp geçilir tatlı candan,
Mavice gidişlerin sonu hüsran ve elem,
Suyunu yutar pınar güvercin vurulunca.
*
Kaygısız bir dünyaya geldiğimiz ilk günden,
Çeker kendine dünya, yalanın yüzü güzel,
Günlerin son durağı bekler durur sessizce,
Nefessizce kafeste saklanır cennet günler.
Kevser’in serinliği, tubanın gölgeleri,
Görünmez belgeleri berât gecelerinin,
Sevginin özü yürek, sözü sevdâ oldukça,
Güller uçmayı dener güvercin vurulunca.
*
Dağlar akis vermeden nasıl dururmuş hayret!
Gidenin ardı sıra mâteme mi bu gayret?
Susmuş yankı dilleri, susmuş taş gönülleri,
Zirvelerdeki karlar kaçırmaz ölümleri,
Azrail’in elinde fermanların hası var,
Güvercin yüreklerin hiç dinmeyen yası var,
Cefâ biter, can biter, sefâ kalkınca şâha,
Döner Mevlevi döner güvercin vurulunca.
*
*
Vurmayın güvercini, beyaz müjdeler ağlar,
Kanar yürekler kanar güvercin vurulunca.
Akıl idrak edince duygularda kabarır,
Coşkun umutlar siner güvercin vurulunca.
Mevsimler acımadan kar yağdırır düşlere,
Toprak, tohuma biner güvercin vurulunca.
Karların arasından uyanan nazlı güzel,
Hüzünlerle donanır güvercin vurulunca.
*
Zâlimin yüreğinde gül soluk, gülşen soluk,
Dinmeyen yaşlar donar güvercin vurulunca.
Kanat kanat çırpınan umutlar düşer suya,
Alev ayyukta yanar güvercin vurulunca.
Yüreğin şafağından küskün bakınır güneş,
Dallara baykuş konar güvercin vurulunca.
Yokuşları çıkanlar düzde nasıl yorulur?
Kuşlar uçmadan tüner güvercin vurulunca.
*
Dalda yediverenler özler kendi gülünü,
Dağlar aşkları yener güvercin vurulunca.
Hırs coşunca menfaat peşinden sürüklenir,
Bal tutan zehre banar güvercin vurulunca.
Zamanın pürtelâşı geçer ışık hızını,
Hayat insanı sınar güvercin vurulunca.
Güneşin doğuşuyla umutlar gülümserken,
Yürek tahtından iner güvercin vurulunca.
*
Közler söner kül olur, küller yakar ateşi,
Sönerse sevda söner güvercin vurulunca.
Toprak yeşili arar yeşillerse maviyi,
Akisler bir bir diner güvercin vurulunca.
Esrik rüzgârlar eser kadehsiz ve bâdesiz,
Zaman geçmişi anar güvercin vurulunca.
Ateşten gömlekleri giyinmek mârifet mi?
Mevsimler gökten iner güvercin vurulunca.
*
Cemre düşmez toprağa, bahar gelmez yaprağa,
Gidenler hep aranır güvercin vurulunca.
Mavi, vermez rengini ne denize, ne göğe,
Suyunu yutar pınar güvercin vurulunca.
Kaygısız bir dünyaya geldiğimiz ilk günden,
Güller uçmayı dener güvercin vurulunca.
Dağlar akis vermeden nasıl dururmuş hayret,
Döner Mevlevi döner güvercin vurulunca.

Sergül Vural

''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

ankakusu yazdı:VI ŞİİR


Ey derde dermân isteyen
Yetmez mi derd dermân sana
Ey rahat-ı cân isteyen
Kurbân olandır cân sana

---Resim---

Yağma edersin varlığın
Gider gönülden darlığın
Mahveyle sen ağyârlığın
Yâr oliser mihmân sana

---Resim---

Sermâye bu yolda hemân
Teslimdürür buna inan
Sıdk ile Allah'a dayan
Etmez mi gör ihsân sana

---Resim---

Tevhide tapşur özünü
Kimseye açma râzını
Şeyh izine tut yüzünü
Şeyhin yeter bürhân sana

---Resim---

İyven kişi yol alamaz
Maksudunu tez bulamaz
Bekle maârif kapusun
Yüz göstere irfân sana

---Resim---

Dünya ile ukbâyı ko
Ulâ ile uhrayı ko
Var ol kuru sevdâyı ko
Matlab yeter Subhân sana

---Resim---

Cândan taleb kıl yârini
Ver cânı bul didârını
Yok eyle kendi varını
Kim var ola Cânân sana

---Resim---

Çürüklerin hep sağ olur
Zehrin kamû bal yağ olur
Dağlar yemişli bağ olur.
Cümle cihân bûstan sana

---Resim---

Güçtür kati Hakk'ın yolu
Dergâhı hem gâyet ulu
Sıdk ile olmazsan kulu
Etmez yolu âsân sana

---Resim---

Kulluğa bel bağlar isen
Şâm ü seher ağlar isen
Sular gibi çağlar isen
Tez bulunur ummân sana

---Resim---

Bülbül oluban öte gör
Gül gibi açıl tüte gör
Aşk odına cân ata gör
Gülzâr olur nîrân sana

---Resim---

Yüzün Niyazî eyle hâk
Derd ile bağrın eyle çâk
Kalbin sarayın eyle pâk
Şâyet gele Sultân sana.



KUL İHVANİ AÇIKLAMA:

Ey derdine dermân isteyen
Dermân derdin yetmez mi sana
Ey cânına rahat isteyen
Cânânı için kurbân olandır cân sana

---Resim---

Yağma edersin eğer, sana imtihan için geçici ve eğreti olarak verilen varlığını yağmaya verirsen,
Gönlündeki izafi varlık yükü darlığın kalkacaktır
Gel sen yabancılığını yok et de
Yâr’in sana misafir olacağını göreceksin..

---Resim---

Bu Erenler yolunun tek sermayesi teslim olmaktır buna inan!
Sıdk ile Allah'a dayanırsan sana ne büyük ihsânlarda bulunacağını göreceksin..

---Resim---

Özünü Tevhide teslim et
Ve kimselere sırrını açma
Gerçek Erenlerden olan Şeyhinin izini izle
Yolgösterici ve yetiştirici delil olarak Hakk Ereni yeter sana..

---Resim---

Sağa sola bakınıp eğlenerek giden kişi bu yolda yol alamaz
Maksadını erkence bulamaz
Sen bu husuta yetkili ve etkili olan Erenlerin Mârifet Kapısını sadakatle bekle ki içerden irfan sana yüzünü gösterecektir.

---Resim---

Bu yolda; sen aslını anlamadan ettiğin, dünyayı da Âhiret davalarını terk et!
İlki de terk et, sonu da terk et!
Bu kuru sevdâyı hemen bırak ki, gerçekten istemen gereken olarak sadece Subhân Teâlâ yeter sana…

---Resim---

Öylesine candan iste ki Yârini
Canını esirgemeden vererek gül yüzüne kavuş..
Kendi gölge varlığından soyunup yok et ki,
Gerçekten Var olanın Cânân olduğunu görebilesin!..

---Resim---

O zaman göreceksin ki;
Çürük ve hasta huyların sağ ve sağlam olmuşlar,
Zehir gibi ahlâkın ballara yağlara dönüşmüş,
Taşlık kayalık gönül dağların al güllü bağlara,
Ve Cümle cihân BİRlik bahçesi BİZlik bostanına dönüşecektir sana…

---Resim---

Hakk Teâlâ’nın vuslat yolu çok güç ve çile doludur,
Dostluk dergahı çok yücelerdedir,
Eğer sen çok sâdık kulu olmaz isen,
Bu yolu sana kolay aşılır etmeyecektir ki,
Kulluk imtihanın gereği budur..

---Resim---

Eğer sen Rabbülâlemine abd-kul olmaya samimi bel bağlar isen
Akşam sabah ağlar isen,
BUZluğu bırakır erir akar ve SUlar gibi çağlar isen
Tez bulunur ummân sana..
BENliği terk edince Muhammedî “BİZ”liğe kavuşursun..

---Resim---

AŞK, AKLını NAKL ile buluşturup şeydâ bülbüle dödürsün de ötüşünü gör!
Gönlünü kor ateşlere döndürsün de kendi ateşinle kızıl güller gibi kokun yayılsın cihana,
Gerçek âşık pervâneler gibi atıl aşk ateşine korkma!
İbrahim (a.s.) gibi gül bağı olacaktır ateşler sana!

---Resim---

Niyazi sen yüzünü toprak eyle, toprağa sür!
Dost derdiyle yırt bağrını,
Kalb Sarayını tertemiz eyle ki
Sultanlar Sultanı Teâlâ teşrif buyura sana..

Niyazî Mısrî Hazretleri;
“Yüzün Niyazî eyle hâk” ile Beden Terbiyesini
“Derd ile bağrın eyle çâk” ile Nefs Tezkiyesini
“Kalbin sarayın eyle pâk” ile Kalb Tasfiyesini buyurmaktadır..




Ağyâr : Yabancılar. Başkaları. * Rakipler. (Bak: Gayr)
Gayr : Diğer, başkası, mâadâ, âher, yabancı. (İstisnâ edâtıdır. Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar.)
Oliser : Olacaktır.
Tapşırmak: Teslim etmek. Ismarlamak, ulaştırmak, yerine götür­mek, teslim etmek.
Ukbâ : Âhiret, öbür dünya, bâki olan âlem. * Ceza.
Ulâ : Birinci, ilk, evvel. * Eskiden vezirlikten sonra gelen sivil rütbe.
Uhra : Sâir, diğer, başka. Ahir, gayr, son, sonra
Râz (F.): Gizli olan şeyler.
İyven (T.): Sağa sola bakınıp eğlenerek giden.
Bûtsan : f. Çiçek ve gül kokularının çok olduğu yer, bahçe.
Âsân : f. Kolay. Suhuletli. Yesir. * Bükülmüş ipin her katı.
Şâm ü seher : Akşam sabah.
Nîrân : (Nur ve Nâr. C.) Nurlar, ziyalar. Ateşler, nârlar.
Nîrân (A.): Nâr (ateş) çoğulu, ateşler, cehennem.
Hâk (A.): Toprak.
Çâk (F.): Yırtılmış. parçalanmış.
Pâk : f. Temiz, saf, katıksız. Hep, tamam, mübarek, kudsi.

Resim
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

“HÂZIREN LEYSE BİGAYBİ” Âyet

Mânâsı : Kaybolmayan hâzır.

Ne demektir?

Bu âyet ALLAH’ın kudretir.

Her şey ALLAH’da hazır ve nazırdır demektir ki “kaybolmayan” hazır “ALLAH” demektir.

Bu âyet hakiki olarak anlaşılırsa, birçok insanlar fikirlerini düzene koyması gerekir...

Bazı mânâlar, hakikatler vardır ki insana can kadar yakın, Çin kadar uzak kalır.

Vakit nedir?

Takdir. Değişmez.

Zaman nedir?

İnsana göre bir ölçüdür. Değişmez.

Senenin ayları

Haftaları

Günleri

Saatleri

Dakikaları, saniyeleri, sâliseleri, anları olduğu gibi idrak hududunun dışında kalan anlar da vardır.

Mevsimleri vardır.

Tarımda ekim ve hasat vakti vardır.

Sebzelerin yetiştiği zaman (vakit) vardır.

Bunların hepsi anlayabileceğimiz bir süre içinde oluşurlar.

“Daha zamanı var. Vakti var!” deriz.

Ama hangi an başlar bilemeyiz.

İşte o “Takdir edilen” vakittir.

Cuma günü muayyen “vakit” de Cuma namazı vaktidir.

O vakit geldiği zaman namz kılınır.

Sabah akşam namazları vakit geldiği zaman kılınır.

O “vakit” için bir namazdır.

Namazın vakti değildir. Dikkat...

Her işin gerçekleşeceği bir vakit vardır.

Dikkat edin!

“Vakti” demiyoruz. “Vakit” vardır diyoruz.

Diğer namazlar ise kılınacak vakitlerdir.

Namazın vaktidir.

Vaktin namazı değildir.

Çok dikkat et!.

Anla burayı!..

Bunun gibi “vakit” dedik yukarıda bu târif edilen demektir.

Mevzudan dışarı çıkacağız biraz.

Mü’minin kalbi yâni inananın kalbi ALLAH’ın evidir.

Camiler de öyledir...

Bilir misiniz türbeler vardır, 6 köşelidir.

Niçin?

Daha 6 köşeli çok şeyler vardır.

Bu çok mühimdir.

Sabah, gecenin gündüze

Akşam, gündüzün geceye dönüş ve başlangıç “vakit” vaktidir.

Sabah vaktine,

Geceye,

Yıldıza,

Yıldızların mevkîlerine,

Âhiret gününe,

ALLAH yemin eder. Şâhid tutar.

Bu ne demektir?

Fatır Sûresinde:

“Görmeyenle, gören. Zulmet ile Nûr. Gölge ile sıcaklık bir olur mu?” diyor, Bu ne demektir?

Bu âyetin mânâsını herkes kendine göre anlar.

Bu sözlerimiz hikâye yolunda söylenmiştir.

Murad değildir.

Hikâye olduğu için olur.

Sonra tekrar aslına döner.

Vakit kâinatın yaradılışında HAKK’ın muradının tecellî zamanı dır.

Zaman devamlı bir nehir gibi akar insan aklına göre.

Bu nehrin menba’ı yok bilinmez.

Döküldüğü yerde meçhüllerin meçhülü.

İşte bu zaman yok farzedilirse vakit kendiliğinden kaybolur.

Zaman yok veya azaldıkça hassalarımızdan, idrakimizden her şey uzaklaşır.

Vakit olmadı mı müddet de konuşulmaz.

Görünmez lâ mekân ile görünür mekân arasında insan istifade etsin, HAKK’ı tanısın diye müddet murad edilmiştir.

Bu fâniliğide ifade eder.

Mekân zaman akışına girdiği anda vakit sözü ortaya çıkar.

Mekân olmadı mı zaman mevzu bahis olmaz.

“Hâziren leyse bigaybi” âyeti bu demektir.

Bu bahis çok mühimdir.

Anlamak gerek...

17.1.1989 Salı
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

RÜHANİYET-î RESÜLULLAH'IN HAKÎKÎ MÜMİNE İLTİFATI
Bundan 26 sene evvel, küçük bir kasabada devlet hizmetinde doktorluk yapıyordum Kasabaya gelişimden 6 ay sonra 80 yaşlarında, beş evlâdını harb meydanlarında şehid olarak bırakmış,hayatta ancak ellibeş yaşında çocuksuz dul kalmış kızının çamaşır yıkayarak temin ettiğinafaka ile geçinebilen Hüsnü Dede isminde zaif, fersiz gözlü, nuranî yüzlü bir ihtiyarı kazanın müftüsü bana gösterdi. "Doktor Bey, bu zat Kur'ân'dan bir iki küçük sûre ve Elham'dan başka bir şey bilmez. .
Para verirsin almaz, bulursa ekmeği suya batırarak yer; garip olduğu kadar hoş, sessiz, hakîkî bir mü'mindir." .
"Kasabamız zenginlerinin, nedendir bilmem, şefkat ve yardım kollan kısadır. . Kızılaydan bu zavallı ihtiyara yardım yapabilir miyiz?" diyerek hükümetteki daireme gelmişti. .
Ben; "Müftü efendi, bu adamcağıza ben bir fırın göstereyim oradan her gün iki ekmek alsın, haftada da beş lira cebimden yardım yapayım. .
Amma kendisi bunu şahıstan değil Kızılaydan aldığını bilsin." dedim. . Böyle yapmamın sebebi o küçük kazada Kızılay teşkilâtı olmamasındandı. . Müftü memnun oldu ve bu düşündüğümüz isi tatbike başladık.Bu hal dört sene sessizce devam etti. .
Hüsnü Dede bâzen camiden çıkarken değneğine dayanarak daima yaşlı olan gözlerini silerek bana dua ederdi. Bir gün; .
"Doktor bey, ben ölürsem gazhanenin yukarısındaki mezarlık var ya,onun en tepesine beni gömdürür müsün?" demişti. . Aradan birkaç ay geçmiş, bugünkü gibi hatırlıyorum, Eylül ayı 22 nci günü, hava soğuk, bir rüya görmüştüm;Yemyeşil bir üzüm bahçesinde dolaşıyordum. .
Karşıdan Hüsnü Dede bana, "Dr. Bey, bana Üzüm verir misin?" dedi. . Uyandım; Eylül 23, evimden çıktım. Rüzgârsız bir hava, hafif hafif kar başladı'. Hükümete gidiyordum. .
Sağ tarafta küçük bir meydanlığın dibinde büyük bir kahve vardı. Kahvenin önünde bir ağız münakaşası işittim, oraya yanaştım. Dinç, sakallı, iriyarı bîr adam orta cesamette bir sepetin içinde siyah Üzümler getirmiş, bir manav da bunu almak istiyor. Kilosuna 60 kuruş istiyor. .
Manav, "Baba sen delirdin mi, bundan bir ay evvel 10 kuruşa Üzüm satıyorduk". .
Üzümcü, "Oğlum bu son Üzümdür. Son üzüm, ben sakladım bunu, şimdi getirdim;ister alırsın, ister almazsın."diyordu. Üzümcüye yanaştım. .
Amca iki kilo üzüm ver, dedim. Tarttı, kahvenin yanındaki bakkaldan bir kesekâğıdı alarak Üzümleri koydum.Daireye, geldim. Kar devam ediyordu." Dairenin alt katında Müftülük dairesi vardı. .
Müftüyü aldım yanıma, bir de sağlık memuru alarak kasabanın son evlerinden başlıyan küçük bir tepenin yamacında bulunan kulübe şeklindeki Hüsnü Dede'nin evine gittik.
Sağlık memurum evin kapısına yanaştı. Seslendi; "Hüsnü Dede, Doktor Bey geldi. Müftü Efendi de var". Yaşlı kızı kapıyı açtı, biz hemen odanın içindeydik. Ben, "Hüsnü Dede, sana üzüm getirdim" deyince,"Doktor Bey, ben bu gece seni üzüm bağında gördüm, üzüm de istemiştim.
Bunu nereden biliyorsun?" dedi. Titrek elleriyle üzümden üç beş tane yedi. Hüsnü Dedeyi muayene ettim.
Senelerin erittiği vücutta artık Öteki tarafaniyetli olduğunu belirten emareler görülmeğe başlamıştı.
Yarım saat sonra yanından ayrıldık. . Ertesi günü Müftü Efendi, ben, sağlık memuru tekrar Hüsnü Dedeyi erken saatte görmeğe gittik.. Hüsnü Dede zaten 26 günden beri yetinden kıpırdıyamıyor. Bana; "Doktor Bey, Gazhanenin Üstünü unutmadın değil mi?" dedi.
"Ben artık yolcuyum. Bana hemen şimdi Kur'ân oku." dedi.Okumağa başladım. Aşağı yukarı 6-7 âyet okudum. Birdenbire Hüsnü Dede ağlamağa başladı. .
"Beni kaldırın, kaldırın".Müftü efendi, ben, sağlık memuru yatağından Hüsnü Dede'yi ayağa kaldırdık. .
Koltuk altlarından tutuyorduk. Bütün vücudu kollarımızdaydı. Birden, "La İlahe İllaallah Muhammedur-Resûlullah" dedi. Gözlerini küçük kulübesindeki pencereye doğru dikti. .
Yüzünde bir tebessüm belirdi ve yüksek sesle, "NiÇiN ZAHMET BUYURDUNUZ YA RESÜLUL-LAH" ,derken Hüsnü Dede kollarımızın arasında ruhunu teshin etti.
Bir anda odayı hiçbir kokuya benzetemiyeceğim ve kelimelerin belâgatiyle bile ifadesi gayr-i mümkün hoş bir koku kapladı.. .
Bugün rahmetli olan Müftü Efendi yüksek sesle tekbir getiriyordu, ikinci günü Hüsnü Dedeyi bana söylediği Gazhanenin Üstündeki toprağa vermiştik. .
Bu canlı hâtırayı okuyasınız ,diye sizlere anlatmamın sebebi,Hüsnü Dedeyi geçende rüyamda gördüm. Bana dedi ki:
- "Doktor Bey, beni unuttun mu?" Sebep budur.
Nur içinde yatsın Hüsnü Dede.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
ayyildiz
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 710
Kayıt: 17 Ağu 2009, 02:00

Mesaj gönderen ayyildiz »

*** Nur Tabib'den Derman ***
***
“ Mûnir ” 'den konuşan kim, “Anlamak” pek zormuş,*
Her sözde hikmet gizli, “ Derman ” gülce yormuş,*
Duyduk ve iman ettik, Hak imanı buymuş,*
Us bu sıkleti çekmez, sevdalı aşk duymuş,*
***
Müstefid olan “ Yolcu “, sebebten Hak razı,*
Nakleden nur olukmuş, kısmetim gül azı,*
Sanmayın takip etmez, okuruz biz bazı,*
Rabbin emridir “ Oku “, Nur bezenmiş yazı.*
***
Aşık Uslu teşekkür, gül vacib-i lazım,*
Kâinat kitab gibi, yazmıştır O'l Nâzım,*
İnadı bırak nefsim, kırılır bu nazım,*
Şair sözü kısa kes, gül cevabi yazım.*
***
Âşık Uslu ( G.Uslu )
06.10.2009 09:08 Samsun
Kullanıcı avatarı
yolcu
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 369
Kayıt: 14 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen yolcu »

ayyildizfm yazdı:*** Nur Tabib'den Derman ***
***
Müstefid olan “ Yolcu “, sebebten Hak razı,*
Nakleden nur olukmuş, kısmetim gül azı,*
Sanmayın takip etmez, okuruz biz bazı,*
Rabbin emridir “ Oku “, Nur bezenmiş yazı.*
***
Âşık Uslu ( G.Uslu )
06.10.2009 09:08 Samsun
EYVALLAH

Sûreti güzel olan içi her zaman güzel değildiiiiir.
Fakat içi güzel olanın yüzü daima nur ile tecellî eder ve güzeldir?
Dışı süslemek, koku sürünmek gösteriştir.
Sen içini süsle, sende gizli olan güzel kokular güzellikler kendiliğinden ortaya çıkar.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

Resim


Vakt-i seherde açıla perde, düştüğüm yerde,

Derman Sendendir.



Düşmüşem kaldır, ağladım güldür, minnetim oldur,

Derman Sendendir.


Benem bîçâre, kaldım âvâre, yürek pür yâre,

Derman Sendendir.


Derviş Himmet'e, çâre vuslate, derdi firkate,

Derman sendendir .
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

Nübüvvet ve Vilayet
Bu gelişimde Ankara’da kendi varlıklarını lâikiyle bilmemişler gördüm.
Suâl soruyor da.
Belki anlayamayacaksınız bazı yerlerini çünkü onun suâline...
İrşad makamına daha ayak basmamış, kendilerine meşâyih süsü vererek etrafına mürid toplamış, irşâd davasında bulunurlar.
Müridleri vardır.
Bir diğerine: “Sultanım! veya Efendi Hazretleri!” hitâbıyla kendilerini dünya halkına Velî tanıtırlar.
“Biz Mârifet Ehliyiz!” derler…
Evliyâ sözlerini, Tasavvufî cümleleri satan tellallara rastladık...
Evliyâ sözlerini, Tasavvufî cümleleri satan tellallara rastladık...
Sin, Lâm yazın. Tın yazın. Elif yazın. Nun yazın!
Bunu okuyun.
“Sultan” değil mi?
Bu Sîn in mukabili Yâ Sîn dir.
Yâ Sîn dir.
Ondan sonra Lâm geliyor. Elif Lâm.
Tı, Tâ-Hâ ve Ta, Mim, Sin..
Aynı zamanda Nun, Nur Sûresi anlaşıldı mı?
Onlar Sultanın mânâsını verirler.
Arapça da Sultan Kur’ân dilinde Burhan demektir.
Delil mânâsı demektir.
Bir diğerine: “Sultanım! veya Efendi Hazretleri!” hitâbıyla kendilerini dünya halkına Velî tanıtırlar.
“Biz Mârifet Ehliyiz!” derler.
Evliyâ sözlerini - Tasavvufî Cümleleri satan tellallara rastladık. Mârifet ilimdir.
Bu ilimle Rabb’ıyla arasındaki perdeyi kaldırmaya yarar.
Mârifet sahibi her şeyin sıfatını görür.
Hakikatini göremez.
Sıfatların tevhidi, mârifettir.
Bu tevhidi bilmekle Velî olmuş olmazsın.
Hakikati göremezsin.
Eğer eşyanın zâhirini gören Velî olsaydı, hiç kimse azaba müstahak olmazdı.
Mârifet sahibi bile hayır sahibi değildir…
Herifi uçuyor görürsün ilâ nihaye...
Hatta Yediler, Yediler başka, Kırklar, Üçyüz Vilâyet sahibi değildir.
Vilâyet sahibi değildir.
Bu mürşidler Vilâyet Makamına ayak basmış olsaydı irşâd davasında bulunmazlar ve kendilerini halk arasında aziz bilip ve HAKK katından uzak olmazlardı.
Kendilerini Velî tanırlar bunlar.
Rasûlullah, âhrete intikal eder etmez Nübüvvet ALLAH’ ın izniyle Vilâyete tebeddül olundu.
Nübüvetün hükmü tamam oldu.
Vilâyet Devri ortaya çıktı.
Rasûlullah Efendimizin RUHÎ KUDRETİ evliyâda zâhir oldu.
Evliyâ öyle kimselerdir ki bütün Âleme ve her şeye gizlidir.
Her ilmi bilirler.
Dünya halkı tasarrufun kimin elinde olduğunu bilmediğinden dolayı evliyâ, zamanında bilinmez.
Zâhirî varlığı her ne kadar gizli değilse de hakikî SIRRı gizlidir.
Bu gün Vilâyet Devri olduğu için Kudret Makamı evliyânındır. Evliyâya sürülen, Rasûlullah’ın nübüvetidir.
Bugün bir bu Velî, bundan üç yüz sene evvel üç bin kilo yükü varsa bu gün otuz bin kilodur.
Çünkü âhrete, kıyamete yakın ALLAH’ın sevmediği işler o kadar çok olacak ki Cenâb-ı ALLAH gazab vermesin diye, Rasûlullah’ın ruhanîyeti müteessir olmasın diye Velîler omuzlarının üzerine almışlardır.
Eskiden bir Velîyi kızdırmak için on sene uğraşacaksak bu gün üç yüz sene beklememiz lâzım.
ALLAH bu derece Es-Sabûr Esmasıyla tecellî ediyor.
Kavm-ü Lût iki mahalle idi, l500 kişi idi.
Nuh’un Kavmi 2000 kişi idi.
Musa’nın 1200 kişi idi.
Bir anda Cenâb-ı ALLAH onları hâk ile yeksan etti.
Kavm-i Lût’un otuz sene de yaptığını bu gün yarım saatte yapıyor beşeriyet.
Adamlar!...
Çünkü Rahmetenlilâlemindir.
Rahmet şu demektir.
Şu elimize be her santimetrun murabba sahayı havanın bir kilo otuzüç gram te’sir eder.
Bir puan tuttuğumuz zaman nasıl şişer.
Havayı ref’ edin mizanda tutulur.
Rahmette böyledir.
Rasûlullah efendimizin Cesed-i Mübarekleri arzda iken RAHMETi hâlâ devam ediyor.
Âhirete yakın kıyamete yakın hadis bu.
En son Mekke’de kopacak kıyamet.
Beş dakika sonra da Medine’de.
Cebrâil, Mikâil, İsrâfil, Azrâil Aleyhisselâm inecekler.
Cesed-i Rasûlullah’ı aşağıya inip koparacaklar.
O, onun şiddeti görmesin diye.
Korkmasın diye.
Onun için Rasûlullah müteessir olmasın diye yukarı böyledir.
Dünya halkı da:
(Bir Hanım sormakta:)
“Efendim ama bu dünyadan hayatından başka, başka bir dünya daha olabilir mi? Başka bir Âlem daha olabilir mi?”
Halkın arasında gizli yürüyenler vardır.
HAKK’tan başka onları kimse bilmez.
Bunlara eşyanın sıfatları da perde olmaz.
Onlar gizli bir şey, onlara gizli bir şey yoktur.
Dilerlerse bir anda şarktan garba varırlar.
Bunlara EHLULLAH derler.
“Benim ümmetimin âlimleri Ben-i İsrail peygamberleri gibidir.” Hadis-i Şerîf.
Buradaki âlimlerden maksad Evliyâlardır.
Nübüvvet Makamına bu dünyada Evliyâdan başkasının erişmesine imkan yoktur.
Hatta Vilâyet ve Nübüvvetin ikisi de bir NURdur.
O NURun, Velînin varlığından vücudundan doğup çıkınca buna VİLÂYET denir.
Nebînin varlığından çıkarsa, buna da NÜBÜVVET denir.
Bu NURun açıklanması Enbiyâya farzdır.
Peygamberlere.
Evliyâ’ya men’ edilmiştir.
Çünkü Nübüvvetlik-Peygamberlik addia etmiş olur.
Onun için yasaktır.
Derhal kâfir olur.
Her hâlin kendine has ÖZü ve SÖZü vardır.
Konuşması belki birden bire anlaşılamaz.
Fakat konuşmalarında bir HEYBET sezilir.
Her Velînin kelâmı başkadır.
Her biri kendi MAKAMına göre konuşur.
İrşad ederler, ilme bürünmüştürler.
Affederler.
Halkın ayıbını örterler.
Cefaya da bicamildirler.
Aslında ALLAH’tan gelen fakat zâhirde kullardan görünen hallere razı olurlar.
Bunlar aşikâr olsalardı.
Halka da eziyet addetmiş olsalardı hakkında çekişmeye ve muharabeye girişmiş olurlardı.
Onların bu gizlenmesi Hakk tarafından halka bir merhamettir.
Halka belli olan bir Velî ancak zâhirdeki ilmiyle belli olur.
Vilâyet Sırrını kimseye göstermezler.
Her Velîyi gizleyen bir çok perdeler vardır.
Perdeler çeşitlidir.
Herkes Velîyi anlayamaz.
Birçokları inanmaz, mu’teriz kalır.
Bu da bir sırdır.
Eğer halkın hepsi onun büyüklüğünü kabul etseydi.
Yalan isnad edenlere de karşı sabır halinden alacağı ecri bulamayacaktı.
Şâyet hepsi yalancılık isnad etseydi o zamanda HAKK’a şükredemeyecekti.
Onun için iman iki türlüdür.
Birisi SABIR
Bir diğeri ŞÜKÜR.
Bu günün ulemâ ve mürşidlerinin ağzında bir Tasavvuf kelimesi gidip durur.
Tasavvufun özü vardır hakikati vardır.
Fakat ağızda dolaşan ismi yoktur.
Bu gün yalnız sadece ismi var.
Özü kalmadı, hakikati de yoktur.
Tasavvuf yazıları, kitapları, o Velînin yaşadığı haldir.
Bir kimsenin içi dışından daha değerli ise,
Bir kimsenin içi dışından daha değerli ise onun adına VELÎ derler. Bu kadar!...
İçi dışı aynı olursa ona da ÂLİM derler.
Bir kimsenin dışı içinden kıymetli olursa ona da CÂHİL tabakası derler.
Sana dâima, size dâima söyledik, yazdık, imâ ettik.
Fakat sen bildiğin gibi gidersin, her şeyin dibini öğrenmek sevdasındasın.
Yoksa bir lâhzada iş biter!
Fakat aslında kaybettiğini söyleyip, başka bir kağıda yazılmış yazanın el yazısı bile, değil.
Onun ricâ ve selâmını aldık onun hatırı içindir.
Hatırı zamanında neredeyse akıp gidiyor.
Her şeyin sonu vardır.
Onun için bedastan laflarından uzaklaş oğlum!
Maddî Planda çalışanlar, Mânâ Makamlarının sözlerine ve adamlarına da muhtaçtır.
Bu son cümleyi yurdumuz kaybettiğinden bu günkü duruma düştük.
Gördüğüne, işittiğine inan!
Hükmünü sonra kendin bil ve de bul!
Sofrada kalktıktan sonra dökülen ekmek parçalarını, düşen pirinç tanelerini yiyenin gözü açılır.
Bu laf on ciltlik kitâbın ÖZÜdür.
Böyle olursan gezdiğin yerlerdeki ağaçlar, kurtlar, taşlar ve hayvanlar seninle konuşup söyleşirler.
Bu sözleri söyleyecek kimse kalmadı.
Yerlerini de dolduracak da yok.
Kütüphaneler kırk senedir kapalı.
Kitapları okuyacak da yok.
Başka yazı, başka lisân, başka zihniyet.
Daha seninle bile mektubu bile yazamıyoruz birbirimize eski Türkçe.
Ben sağdan yazarım.
Sen soldan başlarsın.
Muhterem Efendim!
Sayın, Bay good!
Memleketimizde elli, kırk senelik nesil Bit Pazarından toplanmış uydurma kelimelerle câhiliyet lisanı kuruldu.
Amma bir bakıma iyi oldu.
Belli olacaklar ortaya bütün üryânlığıyla çıktı.
Akşemseddin Hazretlerinin babası, Şeyh Hamza adında kerâmetleri olan bir zâttır.
Şeyh Hamza Akşemseddin yedi yaşında iken ALLAH’ın emri ile Amasya’ya gelip yerleşti.
Kavak Mahallesinde.
Hâlen kabirleri ordadır.
Şeyhü’l Hamza âhirete intikal edip kabre konduğu gece sırtan kurdu adındaki bir canavar kabrini açar.
Cesedini yemek ister.
Şeyh elini çıkartır.
O canavarın boğazından sıkar öldürür.
Ertesi sabah halk ziyârete geldiğinde merhumun elini dışarıda görürler.
Herkes hayret içindedir.
O anda kalb gözüaçık olan Ârif bir zât da orada bulunur.
Zikredilen zât: “Kurdu tuttuğundan meyyitin elinin yıkanması gerekir!” der.
Ve yıkarlar.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

İNCİUnutmayalım ki istiridye, deniz dibinde sabır kanaatla, hırsla ve itirazdan, isyandan uzak,
Aza tahammül ettiği için ALLAH içini İNCİ ile doldurmuştur.
Bunlara muti’ kalan insan aza kanaat, sabır, tahammül, isyan bilmez itiraz tanımaz temiz ve ahlâklı olur.
HAKK’ın emirlerine boyun eğerse, HAKK onun içindekiyle o kimseyi İNCİ haline getirir.
Evinizde veya birinizde İNCİ bulundurmayı unutmayınız!
İNCİ taşımak sıhattır.
HAKK’a şükürdür.
Bir nevi gizli sırrîyeden ibârettir.
İNCİ hakkında söylenecek çok söz vardır.
Çok sır var amma bir türlü ifşâ edilemez.
İNCİnin taşıdığı SIRR çok büyüktür…
Sarhoşluk veren içkiler şarap ve bütün içinde hamır bulunan içkiler.
İstisnâsı yoktur.
Besmelesiz kesilen hayvanlar.
Besmelesiz yapılan evlerde, avlarda, eti yenen hayvanlar.
Besmelesiz tutulan balıklar.
Bunlar yenmez. Acı olur…

“Çocuğa üç gün ac duracaksın!” dedi.
“Sokağa bir daha çıkmayacaksın!”
Sokağın kabahati yok bunda.
Besmelesiz kesildi diye hayvan pis olmaz.
HAKK’ı anmadın diye yenmesi sana yasak edilmiştir.
Başkasına ait olup, gasp edip, çalınarak zorunan alınan gıdalar, hayvanlar, mallar her türlü şey, temiz oldukları halde bunlar ne kullanılır ne de yenir.
Burada; HAKK’ın verdiği rızka kanatsızlık vardır,
İsyan vardır.
Rıza göstermemek vardır.
Ondan dolayı sârikın eli kesilir.
ALLAH korusun!
Şiddetli cezâ!..

İslâm olmayanın yaptığı yemekler, kestiği hayvanlar her türlü şey. Bu asırda bunları tatbik etmemek de imkanı yoktur.
Daha söylersem açlıktan ölür gidersiniz hepiniz.
Bundan dolayı şu hadis buyrulmuştur.
“Kafirler diyârında rızık aramayınız!”
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

İnsan FıtratıAllah ve din fikri insanla beraber doğar. Bu mekanizma insanın
nüvesinde vardır. Ruhu hasla olmayan her insan bunu anlar bulur.
Fıtratı bozulmamış ne demek;
Anadan helâl süt emmiştir, babadan helâl lokma gelmiştir.
Bir çocuk ana rahmine düşmeden evvel, daha evlenmeden evvel o
ananın seyyiati, haram yedi mi, yalan söyledi mi abdestsiz gezdi mi
bunlar hesaplanır. Çocuk doğuncaya kadar baba ve ana
hiddetlenmeyecek.

Çocuk anaya intikal ettiği zaman çocuğun doğuşuna kadar bu kadın
helâl mi yedi, yalan mı söyledi yani yaptığı seyyiati hesap edilir. Her
hiddetini yenen insana yüz ecir verilir.

Allah'ın varlığını anlamak için insanın iç âleminde mükemmel bir
cihaz var. insan bu yolda yaratılmıştır zaten. Başı boş bırakılmamıştır.
Mıknatıs ile demirler birbirine yaklaştıkça, mıknatıs demiri kendine
çekiverir. Çünki bu mıknatısın kendi fıtratında, yaratılışındaki çekme
hassası vardır. O kabiliyet bozulmadıkça o demiri muhakkak
çekecektir, însan da böyledir.


Peygamberler insandaki bu fıtratın inkişafına çalışmışlardır. Allah'ın
verdiği rızka kanaat etmeyen kimse Allah'ı bilmemiş ve ona itaat
etmemiş olur. Daha bunları öğreneceksin de ondan sonra Kur'anm
hükümlerini...

Niçin Kur'ana abdestsiz yaklaşılmaz. Hatta yanındaki boş sayfaya
bile el vurulmaz. Allah'ın kelâmı bu. Orda insan sözü yoktur. Yalnız
Allah konuşur.

Kur'anı Kerim Arapça değildir. Allahcadır. Arapça olsaydı her Arap
Kur'anı başdan sona anlardı. Resulullah'm hadisleri de Arapça değildir.
Arapça yazılmıştır ama Muhammedcedir.

Az yemekle insan yavaş yavaş melekler gibi olur. Evvelâ ahlâklı ol.
Sonra melek huylu olmaya çalış. Ahseni tavim olduğunu Cenabı
peygamberin ahlakıyla taalluk ettin tamam ondan sonra da ben
melekleşeceğim diyeceksin.

İslâmda hiddet yasaktır, insana hiddet yakışmaz. Hiddet sende
bulunan ilâhi esmaları hiçe saymak demektir. Allah'ın essabır esması
var. Sabrı var. Errahman esması var. Her esma senin vücudunda.
Onlara metelik vermemek... Hani emir tutuyordun. Hiddet etme diyor,
İnce nokta burası. Bu ince noktaya dikkat edersen ahiretde sana sual
bile sormazlar.


Ne soracak Cenabı Allah biliyor musunuz: Ey kulum dünyada iken
ben sana senden daha yakındım. Sen kiminle idin. Verebiliyor musun
cevap, derhal git öteki âleme. Veremiyorsan o halde burnunu yere sürt
oradan kaldırma, hiddet etme, fazilet ve doğruluktan ayrılma.
İşte ruhun hususi muhasebesi.


Doktora gidersin ameliyat derler, korkarsın. Hani Allah'ın yed'i
kudretindeydi senin canın... Din gitti, nasıl gitti, buz gibi gitti. Hiddet
etme, faziletli ol. Adam aldırmaz midesini düşünür. Çünkü baştan aşağı
barsak. Karnınla uğraşma. Onu ancak toprak doyurur. Çekirgeyi
bilirsiniz, bir karındır boyuna yer. Fakat küçük karınlı karınca onu
yuvasına kadar sürükler. Karnınla uğraşma...

Kervan halkının yolda saray yaptırması akla sığar bir iş
değildir.Toprağa kirli gitmek ayıptır. Senin cesedin topraktır. Toprağa
gittiğin zaman toprağa hürmeten gusül ederler.
Öyle temiz insanlar vardır ki dünya boş değildir. Toprağa verildiği
zaman kimyevi eritme hassalarını bütün kanunlarını durdurur Cenabı

Hak. Bu ne biçim insan, toprak kıyam eder ona.
O cesede haşerat yanaşmaz. O zaman Allah'ın ikramı olarak o
mezara nur iner. Var mı öyle mezar. Dolu efendim. Görüneni
göstereyim sana. Ravzayı Mutahhara'da yatan Resulullahı Sallallahu
aleyhi vesellem. Bir kılına bile kimse dokunamamıştır. Sinek girmez
içeri, korkusundan mı hayır...


"Sûreti nakşın yuma ile gönül mülkü temiz olmaz
Rahmet suyun akıp çağlar, gönül çirkin yuyan gelsin"

Demek ki Allah'ın rahmeti her an çağlıyor. Cenabı Hak'kın
lütfettiği sıhhat, dirilik, kuvvet bunun şükrünü çoğal imalıdır.
Temiz bir hava ile ciğerlerini dolduran insanda husule gelen serin
haz oh var ya, şükür ile karşılanırsa ızdırap zamanında sabır
hazinelerini açar insanın.

Hamd ve şükür Allah'ın rızkının istihsalinde en büyük şartdtr. Belki
tek çaredir. Nimet gelir, şükür ve sabrı bulamayınca çeker gider. Gayb
âleminden her an yenilikler gelir. Biz gaflet içindeyiz. Vücut
cihanından dışarı çık. Çık ağam dışarı çık. Bu elbise soyunmaynan
çırçıplak olmaynan olmaz, içindekileri at dışarı. Aldıkça faziletin çıkar
ortaya.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

Derman Doktorumuz'un (ks)
Sohbetlerinde sık sık bahsettiği

VEYSEL KARANÎ (ks) DUÂSI

Yâ Rabbi!
Rabbim sen benim Rabbimsin!
Sen Yaratansın ben yaratılmış...
Sen rızık verensin ben rızık alanım.
Sen mâlik olansın mülk Senindir.
Ben sahiplenmiş olanım
Sen azîz olan şeref sahibi olansın.
Sen zenginsin Sen ganîsin ben fakirim.
Sen vermezsen benim bir şeyim yok ki.
Sen hay olan dirisin ben ölüyüm.
Sen hiç ölmeyecek olansın Sen Bâkisin.
Şu kul ki bütün vücüdu toprak olacak olanız.
Sen kerem sahibisin Sen cömertsin.
Ben kınanmış olanım kereminle bana lütfet!
Sen iyilik yapansın iyiliklerin kapısını açansın.
Ben kötülük yapanım kötüyüm Rabbim!
Senin merhametin arttıkça benim isyanım artıyor.
Sen kapıları açıyorsun ben kapıları örtüyorum.
Sen verensin Ben dilenenim.
Geldim kapında yalvarıyorum
Sen güvencede olansın yardıma ihtiyacın yok.
Ben korkağım Sen cömertsin.
Ben cimriyim.
Kapına geldim elimi açtım.
Senden başka çalınacak kapı yok!..
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

Sen Cenâb-ı Allah’la görmeye, Cenâb-ı Allah’la işitmeğe alışırsan onların seslerini de işitirsin.
Zikirlerini de işitirsin. Hepisini görmeğe başlarsın.
“Nasıl Cenâb-ı Allah’la görülürmüş?”
“Ben kulumla görürüm, kulumla işitirim!” diyor Cenâb-ı Allah bir Hadis-i Kudsîde.
Sen hakiki şah damarından daha yakin olan Cenâb-ı Allah’la hembezm olup onnan karışırsan o zaman işitirsin onların zikirlerini.
Onun için onların zikirlerini işiten insan ot koparamaz, çiçek koparamaz hiçbir şey yapamaz bir üzüntü içindedir onlar.
Onlar büyük insanlardır.
Onlar: “Evliyai tahte kubabi la yarifühüm ğayri”
Benim velîlerimdir ki onlar Benim sitremin altında gizlidirler.
Onları kimse belli etmez. Belli etmez onları.
Yağma mı var. Bulalım onları da herifler iliğini çıkarır be.
“Beni kurtar, seni kurtar, şunu yap, bunu yap!”
Onlar gizlidirler.
Bütün bu varlıklar Allah’ın Sır Perdesi altındadır...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Nurten
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 724
Kayıt: 25 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen Nurten »

MÜNİRİM DEN DERMAN BULDUM
TALAN ETTİM NURTENİ Mİ
HAYY NEFESİYLE DİRİLDİM
KIRDIM BÜTÜN ZİNCİRLERİ...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/krgl.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

KABEDünyanın şerefli ve mukaddes, lâmekânâ, bakan mekânıdır. Ruhların niyaz ve teveccühü buradan lâmekâna gider..

Lâmekânın, mekânda görünür kapısıdır, bu mübârek yer... Dualar, arzular orada kabul olunur, huzura oradan gidilir... Meleklerin, Velilerin toprakta uğrağıdır. Mirâc-ı Nebi oradan başlamış, nidâ-i Rasûl oradan dünyaya yayılmıştır... Kelâmullah o topraklarda kalb-i pak-i Rasûle verilmeye başlanmıştır... Orada her şey sâkin gök insana çok yakındır, o yerde... Kelâm-ı İlâhinin heybetinden, her zerresi toprağın Allah'ı tesbih etmektedir, o yerde... Milyonlarca, rızaya koşanların çevrildiği makamdır orası... Hiç bir an yoktur ki o makam insanla çevrilmemiş bulunsun. Lâmekânın mekânı Beytullah'tır o yer... Rasûlün mübarek ayaklarını bastığı, o topraklar, mübarek sadrlarına giren hava, o havadır. Rahmetin kaynağıdır o makam. O makama yakından yapılacak hürmette, biraz beşerî korku veya riya gizlenebilir. Uzaktan yapılacak hürmette ise, havf ve sevgi vardır... Bundan dolayıdır ki, Rasûlullâh bile, ruh-u muallâlarını, uzakta, Medine'de teslim etmişlerdir.

Rasûle yapılacak hürmet ile Kâbe'ye yapılacak tâzîmin ayrılması murad olduğu içindir bu ayrılık.. Ravza-i Rasûl Kâbede olsaydı hürmet dağılacak, ortaya hürmette ikilik ve kıskançlık çıkacak... Rasûller tarihi tetkik edilecek olursa, bütün Rasûllerin, Nil, Filistin, Hicaz, Cezire’tül-Arab mıntıkasında ilâhî vahiylerini aldıkları görülür... Nil, Kudüs, Tur-i Sina, Cebel-i Hıra, Arz-ı Kenan seçkin ve mukaddes yerler olarak taayyün etmişlerdir. Binlerce mucize, yüzlerce afat-ı ilâhîye taşkın insan kitlelerine çarpmıştır o yerlerde; adeta bu mıntıkalar Kudret i İlâhîye i1e mücadele eden sapkın insan kitlelerine sahne olmuştur... Lut kavimleri, Sodom ve Gomoreler, Nuh tufanları, Adem ve Havva, Firavun ve Musa vakaları, Ebucehiller, Nemrutlar hep bu mıntıkaları, küfür ve îmânın, hakikat ve dalâletin, çarpışma sahneleri yapmıştır. Bu hâdiseler murad-ı ilâhî ile vukua gelmiş, beşer dalâletinin, hakikatı ilâhiye karşısında, mezarı olmuştur o yerler... Dalâlet ve küfürden süzülen beşer oğlu, bu hakikatların tam yerini, bir namaz esnasında, Rasûlün birden bire Kâbe'ye Medine'den teveccüh ederek dönmesi ile bütün bu mukaddes yerler birleşerek Hâtem-ün-nebiyyîn asıl ve esas Kâbe'si son tecelligâh-ı ilâhîsini bulmuştur...

Mucizeler birleşmiş, Ruhlar tevhide bağlanmış, bütün Allah diyenler Kâbe'ye çevrilmiştir. Cenâb-ın Rasûl'ü, Illiyyîn'e, Mi'rac'da Cebrail kavuşturmuştur. Mekke ile Kudüs arası Miraç'ın ilk merhalesini teşkil eder... Âbit olarak... Ötesi bizce meçhul... Bir şey söyleyemeyiz.. Namaz, müminin Miracı olduğuna göre, cami, kulun Illiyyine çevrilerek, Mirac'a gitmesine aracılık yaptığından, Cibril-i Eminin yerini tutmaktadır... Bundan dolayı, Cibril-i Emin, Mescid'i Aksâ'da, Rasûlün Enbiya ervahına imam olduğu yerde, ilk ezanı okumuştur.. Ervaha imam olan Cenâb-ı Rasûlün hareket noktası, mekânda cesedi ile Mekke'de olduğu için, bir gün, Medine'de Mescid'i Aksa'ya doğru namaz kılınırken, Rasûle Mekke'ye dönmek emr-i vahyi gelmiş ve hemen Mekke’ye dönmüştür. Mekke illiyyine gitmek arzusuna talip abdin hareket noktası, yâni Miraç'ın başlangıcı olduğundan, namazda Kâbe'ye dönülür...

Ruhanî Âlem kapısı, rızaya giden yol, Cemâle giden nur yolu, Melekûtun hareket noktası, ruh âleminin görünür merkezidir, Kâbe... Beşerin dalâleti o kadar katılaşmış bir hale gelmişti ki, Kâbe'yi taştan ilâhlarla doldurmuştu...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

YALAN ÜZERİNE“Yalan söyleyenin mumu yatsıya kadar yanar”

Bunda ne gizlidir?

Aklınızın bir köşesinde kalsın...

Gece med - cezir olur denizde.

Nebatlar gündüz oksijen, gece karbon dioksiit verirler.

Daha birçok sünnetullaha ait değişiklikler vardır.

Edebsizliklerin bir çoğu, hırsızlık gece olur.

Mi’rac gece vakti olur.

Resûlü Ekrem gece doğdu.
Kadir gecesi Kur’ân inmeye başladı.

Hicret gece...
Oruç gündüzdür.

Bu karışıklığın içinde ne gizlidir?

Sen bul, ben söylemem.
Doğumlar umumîyetle gece olur.

Bunda çok ince bir arzu gizlidir.

Gündüz doğumda mânevî bir sebep gizlidir.

Gece cenaze defnedilmez.

Ölümlerin bir çoğu gece olur.
Günler gece ile anılır.

Kadir gecesi, Pazartesi gecesi vb...

Husuf ay tutulması gecedir.

Güneş tutulması gündüzdür.

Kuşlar tavuklar gündüz yumurtlar.
Gece doğan koyun, at, eşek, inek, keçi, camış yoktur.

Olsa bile sebebi başkadır.
Süluk gündüz tutar.



Netice:
Gece yalanı şeytan bile olsun söylemez.

Deyyan tecellî ettiğinde gece yalan söyleyenin tövbesi yoktur.

Gece DEYYAN mütecellîdir.

Deyyan, ALLAH'ın Ahad ismi gibidir.
Yalanın kökünde menfaat, kıskançlık, kanaatsizlik gizlidir.

Şeytanda yalan yoktur.

Yemin müessesesi.

Yalan, ALLAH'ın şâhidliğini göstermektir.
Yalan söylemeyen, ömür boyu “Şehidallahü Lâ ilâhe illallah “ demek çok güç bir mertebe bir makam meselesidir.

Bu gibiler âdetâ ALLAH ile el ele tutuşmuşlardır.
Hz. Ömer, Bayezidi Bestami, Zennun, Bedevi, bütün gelmiş geçmiş velîyyullahların söyledikleri sözlere göre...

Son olarak halkada şeyh Şabanı Velî ve bir kaç kadın bulunur.
Bir de Abdulkadir-i Geylâni'nîn haber verdiği Yakud-u Müstahsen
için, ALLAH'ın sırrı onun elinde tecellî etmiştir derler,
Gece yalan söylemek yasaktır...

Duruh : Yalan

Kizib : Yalan söylemek.

“Helak olacağınızı bilseniz, yalana başvurmayınız.” Hadis.

Bu hadîs yalan söylemenin insan yaradılışında var olduğunun delilidir. Olmasaydı bu hadîs olmazdı.

Yalan söylemek insanın yaratılışında vardır.

Yaratılışta insan nefsi tarafından serbes bırakılmıştır.

Akıl, irade, mantık, melikeleri ile bunu önlemek de insana bildirilmiştir.

O hâlde, nefsin yapacağı işlerin birçoğunda mes’uliyet, sual, cezâ mükâfat da konulmuştur...
Bir tarafı haram ile diğer tarafı helâl ile hududlandrılmıştır.

Bu iki hudud, serbes bırakılan nefsin islahı içindir, iyiliğe, mükâfata gitmesi arzulandığı sebebiyledir.

Yalan: Menfaat, utanma, cezâ, korkusu, kandırmak, kibir, fenalık yapma, kıskançlık, hased, yapılamayacak şeylerde mükâfatlandırma vaadi, cezâlandırma tehdidi, uygulanması mümkün olmayan vaadler, dedikodu, şaka bütün bunlar yalan kadrosu içine girer.
Yalanın insan için çok yıkıcı birşey olduğunu ifade için kafi mânevî bir misal verelim.
Olta ile balık tutmak haramdır.

Hakiki İslâm dininde.

Münakaşa ve itiraza lüzum yoktur.

Düşünen insan için...
Yalanda her türlüsünde, ALLAH'ı inkâr vardır.

Görücü, duyucu olduğunu inkârdır.

Bu, böyledir.

Düşünürsen doğru oluduğunu anlarsın.

Kurt zâlimdir amma hiylesi ve yalanı yoktur...

Bu hakikatdir.

“Yemin etmek” vardır.

Bu ne demektir?

Bu yalanın insan hayatında olduğunun en büyük delilidir.
Yalanda ŞİRK vardır.

ŞİRK ne demektir?

ALLAH'ı aynı işe ortak yapmaktır.

[ Bu lâfı anlarsan ] en büyük sırrı anlamış olursun.

Fenafîllah olursun…
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

GÖZYAŞI VE SUBu laf, incelerin incesi bir laftır. Günlerce düşün... Susuz insan, nebat, hayvan hatta cansız yok olur. Onun için, Hak’ka yanaşmak için, su ile abdest almak farzdır.


Göz yaşında Hak’kın ER-RAHİM “merhamet”i gizlidir. Döğünerek ağlamak Hak indinde yasaktır. Zira Hak’kın merhameti ile yarışa çıkmak olur. Dikkat edin... Hak’kın emrine, dileğine, muradına. Bunlardaki sırlara insanın aklı varamaz. Mantığa vurursan küfre girersin. Kendindeki büyük Hak’kın emanetini rencide etmiş olursun...

Bu sözlerimizi rencide etmeyin. Akıl ve Mantık ile zedelemeyin yalvarırım...


Şah damarından sana, senden yakın olan güç ve kudretleriyle ALLAH, bu yakınlığı Su Hakkı için murat etmiştir.

Bu lâf, incelerin incesi bir lâftır. Günlerce düşün... Susuz insan, nebât, hayvan hatta cansız yok olur. Onun için, Hak’ka yanaşmak için, su ile abdest almak farzdır. Yani Hak’ka yanaşmak için su ile abdest almak şarttır. “Daimâ abdestli olma”nın kıymetini düşünmek gerek...

Rahmetullahi Aleyh Hocam bize emretmişti. Namaz abdesti üzerinizde olmadan. Konuşma. Yeme Ve İçme... Burada suyun hakkı gizlidir. İşte...

Bu sözü hor görüp zedelemeyin... İster düşünün, ister gülün, İster dudak bük, ister istihza edin.

Bazı sözler vardır, kelimeler yer değişir. Manâ aynı gibi görünür fakat, öyle değildir;

"Gözden yaş gelir".

"Yaş gelir gözden".

"Yaş gözden gelir".

Bu cümlelerin manâsı görünüşte aynı gibidir. Fakat aralarındaki ince farkı ancak Rûh sezer. Yukarıdaki sözler de bunun gibidir. Bu yaşın gelişi gözün yaş bezelerindendir... Evet... Neden gelir... Onu getiren nedir. Bunlar fennî, ilmî, tıbbî, rûhî bir çok sebepler zincir perdesinin altında gizlenmiştir. Hakiki sır ve hikmet...

Her lâf kırk boğumdur, demiş kalp gözü açık bir Türk İslâm anası oğluna.

Otuz dokuzunu içinde tut. Anlayamazlar, belki zedelerler, birini söyle yeter... demiş...

Bilindiği gibi, Namazda konuşanın namazı bozulur. Namazda su içilmez, bir şey çiğnenmez. Namaz Mirâç’tır. Rûh için kul’a... Bu halinle, cesede ait olanı karıştırma. Cesede Miraç, yalnız Resûl’e aittir. Taklit olur. Miraçta insan âdemiyet hamulesiylesin. O hamûleye melekler Secde etti. Cesede değil... O hamûle, ALLAH'ındır... Ona hürmeten abdestli olmadan “konuşma, içme, yeme” demişler Büyükler...

Allah'ı tam bilen için, Cennet O’nun için yük olur. Çünkü, Cennet en büyük perde...

Cennettekiler Cennete ısınır ve bağlanırlar. Hatta Dünyadan itibaren hayalleriyle bile... Ve Allah dışında bir şeye gönül verdiklerinden Allah ile aralarına perde çekilir...


Beşerî ne varsa onu silip ancak İlahîliğin zuhurunu sağlar. Her meydana çıkıp zuhur eden şey’in aslı, sırrı o zuhûr eden Şey’in içinde kalandır.

Bu sözü çok düşünmek gerek... Ondan sonra anlamak mümkündür.

Bazı sözler vardır, akla sorarsan akıl halledemez. Bu gibi şeyleri başka türlü konuşmak gerekir.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

El - ( Yed)elegad kerremna benî âdeme)...

İnsana Allah tarafından farkına varamayacağı yaratılışta bir keramet verilmiştir.
O da elde tecelli etmiştir.
El, mukaddes ve Allah'ın keremine mazhar olmuş bir uzuvdur...

Şekli birşeyler gizler. Beş parmak. Hepsinin teker teker vazifesi başka. Birlikte başkadır. Allah, kelâmında uzuvlardan bahsederken daima sağ tarafı ifade eder.

Sağ el işaret parmağı: Hiç kimsenin sağ el işaret parmağı birbirine benzemez.
Kıyamet sûresinde (Bela gadirina âlâ en nusavviye benane) parmak izi.
Sağ el ile bu işleri yapmayınız şeytanidir denilmesi: Amelde nefs işe karışır demektir.
Namazda el bağlama, sağ solun üstüne konur... Arzı vasi ister isen Gir velinin kabzına Arşı kürsiden geliştir. Bir velinin âyesi...
Âye, sağ el avuç içidir... Onun kabzına gir. Kılıç kabzası tutulacak yeri demektir.
Bu âye televizyondur. Bilen yoktur. Bilen söylemez. Ama ne lüzum var. Mağazalar televizyonlarla dolu. Taksitle bile veriyorlar...
Tırnakların oluşu bu sırrı gizler. Tırnaklarda his vardır. Sinek konsa duyarsın. Keserken duymazsın. Farkında değil misin?... Saç da öyledir.
Bütün nahivler, yasaklar el için bildirilmiştir. Düşünürsen anlarsın. Duada eller kaldırılır unuttun mu... Tekbirde eller yukarı, kulaklara kadar

baş parmak ile temas ettirilir.
Kadınlarda göğüstedir bu...Sebebi hikmeti büyük... Nedir söylemem. Bul sorma... Senin de parmağın var elin var. Âyen var.
Resulü Ekrem sağ el işaret parmağını kaldırarak (Er refiki âlâ) diye son nefeslerinde söylemişlerdir. Ne demektir... Düşün... Kalem baş ve işaret parmağı ile tutulur. Niçin. Yine düşün... Bul sorma.
Sağ el yaratılış itibarı ile kötü gibi görünen işlerde beceriksiz gibi görünür. Onları da sen bul öğren... El senin... Benim değil...
Her iki el birbirinin sırrını gizlemek için umumiyetle birbirine yardım ederek iş görürler. Sağ el ile düğmeleri düğmeleyemezsin. Bazı değil, bugün bütün insanlar

sol el ile yiyorlar.
Niçin. Söylersem utanırsın. Veya bana saldırırsın... Saldıramazsın ya.
Bütün hünerleri sağ el ortaya çıkarır. Çünki sol dimağ düşünce merkezi olduğu için. Düşünerek hareket eder.
Bütün hayvanat nzıklarını, sularını hep ağızları ile alırlar, insanlar (el) ile alarak ağızlarına götürürler.
Bu, Allah'ın verdiği en büyük keramettir. Bilmezsin... Nereden bileceksin seni o kadar yontdular ki... Elini temiz tut ağam...
Elini. Belini. Dilini. Temiz tut dedi ya büyük bir Allah dostu Velî. Ne demek istediğimi anla...
Mühür, eli korumak için yapılmıştır. Mühür yerine parmak basarlar.
Bu, Allah şahit olsun ki doğrudur demektir. Bunu da bilmezsin.
İmza da aynı gibidir. Bunda ikrar da vardır. Yediğin rızgın helâl olduğunu katiyetle biliyorsan el ile ye... Yapamayacağın, hor göreceğin bir sözüm de var. Onu hikâye hurafe olarak dinle...
Tahta kapda. Tahta kaşık ile ye. Hem de yerde oturarak... Olmaz amma söyledik bir kere... Gül geç. En iyisi de budur.
Secdeye gittiğin zaman ellerin içini yere doğru dirsekleri ile birlikte yapıştır. Sorma. Sözüm o kadar...
Sen elin ne olduğunu bilsen deli gibi kendi elini mütemadiyen üstünden öpersin.
El öpmek var bilirsin. Senin bildiğin o kadar...
El öpmek çok büyük bir tazimdir. Kime karşı. Yaratana karşı ...
(Rab'ba). Avuç içi öpmek o bambaşkadır. Hem de çok başka... Sebebini öğrenmeye çalış.. Ne demektir bilsen görmediğin kapıların anahtarını bulursun. Kendi elini çok sev. Ona tazim et. Ne olur. Kul olarak yalvarırım... Bazılarının elinin içini öperler. Sebebini ne öpen bilir ne de öptüren...
Bütün icatlar, eserler, herşey el ile yapılmıştır. Burada efendim bazı insanlar solaktır niçin diye düşünme. İnsanların hepsi salaktır da ondan böyle bir düşünce gelir insanın fikrine...
Sual sormasıyla da bunu bilmeden ilân ediyor demektir. Neyi. Salaklığını.
El elden üstündür
Elini temiz tut.
Elini kana bulama.
Elini sıkı tut
Elini harama sürme
Hırsızların bile Cenabı Allah elini kes emrini veriyor. Bu ne demektir.
Ben kulumun eline keramet verdim. Kerem verdim. Onu unuttu fena işlere karıştırdı. Keremini geri alıyor. Hem de dünyada ceza vererek...
Şeriatın kestiği kol acımaz derler. Cezadan kurtuldun.Fakat dünyada da o mübarek elini kaybettin demektir.
Ekmek en büyük nimettir.Gökten inen rahmet topraktaki rızıkla karışmış ekmek nimet olmuştur. Kırıntılarını bile yere düşürmeyin buyurdu. En büyük sırrı da şu hareketinde idi. Resulü Ekrem ekmeğe bıçak vurmazdı. El ile koparıp alırdı. Bunu düşün...
O mübarek insan hem kendine hem de Allah'ın nimetine karşılıklı tazimini ifade etmek istemiştir.
Bıçak ile kesersen ne olur diye bir sual sorma. Ne yaparsan yap. O sana ait bir şeydir.
Yediğin helâl ise el ile ye ne olur. Yerde oturarak ye. Ayakta su içme...
Duada eller oraya doğru açılır (Kerremna) olarak insana verilen el hürmetine.
Allah'ın nusret ve yardımı gelir, ona hürmeten el yüze sürülür.
(Yeddullah) ayetde Allah'ın eli lâfzı celili vardır.
Bu nedir bilir misin?
Nereden bileceksin...
Kumar, içkinin haramiyetini de elde ara... Haram lokmayı da elde ara. Elin coğrafyasını söylersem, ellerine bakamazsın. Allah'ın verdiği merhamet, sevgi hep elde tecelli eder. Temiz olmadan elini Kur'ana değdirme ayeti de vardır ha...
Tesbihde el hem de sağ el. Parmak boğumlan ile çekilir bilir misin. Resulü Ekrem tesbih kullanmazdı. Parmak boğumları ile tesbih ederlerdi.
Bu şu demektir. (Kerremna ile keremi vereni anardı).
Her şeyde evvelâ eller yıkanır.
Resulü Ekrem'in parmaklarından su akıttı.
Parmağıyla kameri ikiye böldü bunları biliyorsun. Duydun amma niçin öyledir, biliyor musun.
Ondan dolayı ara sıra sapıtıryorsun...
Avuç içi ile su içmek ne kadar hoştur buyurdu Resulü Ekrem..
Düşün... İnsana melekler secde etti. Cebrail bazen insan şeklinde de Resule teşrif ederdi. Hep el için bunlar gafil...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

EDEP

İşte salavatı şerife buradan giderse oradaki düğmeye basmış olursun.
Basıp da kalbinde Rasûlullah’ın Nur-u Rasûlullah parladı mı ondan sonra hiçbir şeyden korkma.
Çırçıplak gez. Hiç kimse bir şey edemez sana.
Nur olursun o zaman.
Ondan sonra da Şabanı uğurladıktan sonra hepimizin ayı geliyor.
Hacı Efendi geliyor yavaş yavaş.
İnşallahu Rahman hepimize nasib-i müyesser eder Allah’da Ramazan orucumuzu tutarız.
Ramazanda bütün bereketler gelir.
Cebinde iki liran vardır. Akşama sofraya oturduğu zaman bir sürü yemek gelir ortaya.
“Yavv nerden oldu?”
Ulan işte artı. İşte kerâmet bu!..


Senin iki liran var. Pide aldın. Bir de kadıncağız evde çorba yaptı sana.
Bir şey yok: “Ulan bak ulan bunlar yetmeyecek mi!” felan dersin.
Akşam olur açarsın bakarsın, işte çoğalıyor ama senin gözün görmüyor.
Gözün görmüyor. Çoğalır, yemek küçük tastaki yemek çoğalır.
Vallahi de çoğalır, Billahi de çoğalır.
Tartıynan hemde göznen değil. Bir okkaysa üç okka olur.
Onu senin gözün görmüyor gözün.
Her mü’minin her oruç tutanın, o küçücük mütevazi sofrasında melekler hizmet eder.
Vallahi de eder Billahi de eder.
Ama biz adam olamıyoruz.

Abdulkadir Geylanî Hazretleri bir gün bir şey.
Bir cilve-yi Rabbanî ile hikaye uzun onu o kelime ile kesiyor.
“Yemek yemeyeceğim!” demiş.
“Bu iş olmazsa!”
Bir şey dua etmiş de.
On altı gün çıkarmış hırkasını oturmuş.
Yemiyor yemek!
Hızır gelmiş: “Ağa etme ye! Amuca etme yeee!”
“Aaaahaa! Ahaaa!” demiş.
Şu gelmiş bu gelmiş. Hızır gelmiş: “Ya Gavs ye bak ne güzel yemek!.”
“Heeet! demiş yemeyeceğim!” demiş.
On altı gün. On altı gün şimdi dünyada yaşayacak hayvan bile yok açlıktan yav!
Bunlar masal değil!
Bir aralık Sallalahu aleyhi vessellemEfendimizin ruhaniyeti gelmiş:
“Ya Abdulkadir evladım demiş. Ye duan kabul olacak!” demiş.
Hırkasını giydirmiş. Abdulkadir Geylanî de yemek yemiş.
Ulan, Abdulkadir Geylanî oluyor da biz niye olmayalım?.
Kıymetini bilirsen olursun Efendim Rasûlullah sallalahu aleyhi vessellem Efendimizin yüzünü görüp de İslam olmayan varıdı değil mi?
Onun zamanında Sahabe-yi Muhteremeleri onun sohbetinde bulunmuşlar.
Mübârek yüzünü görmüşler.
Onu gördükleri halde imana gelmeyenler de vardı!
Bin üç yüz küsür sene sonra hâlâ Rasûlullahu sallalahu aleyhi vessellem Efendimizin mübârek MîM ile başlayan ismi ağzımızda.
Emrettiği secdeyi halen ne zannediyorsun sen hakiki şey ederbilirsen sahabe mertebesine yükselirsin.
Cenab-ı Peygamber hutbelerinin birinde demiş ki:
“Benden sonra sizden sonra gelen kardeşlerime dini hakiki sûretle bildiriniz!” demiş.
Selmani Farisî Hazretleri kalkmış: “Ya Rasûlullah biz senin kardeşlerin değil miyiz?” demiş.
“Hayır demiş. Siz benim Eshab ve Ensarımsınız. Hakiki benim kardeşlerim benim yüzümü görmeden bana iman edenler!” demiş.
Bin üçyüz altmış küsür sene sonra. Seksen sene sonra Rasûlullah’ın korkuyorum ismini ağzıma almaya, titriyoruz hepimiz!
Ne zannettin ya İslamlık kıymetini bileceksin!
Yarın böyle devam edersen âhirete kolunu sallaya sallaya alnın açık. “Vücuhun yevmeizin nasiretün ila rabbiha nazira!”
âyeti elinde âlem olarak gideceksin.
Ne zannettin ya! İslamlık kolay iş değil!
Yalancı olmayacaksın, edebsiz olmayacaksın.
Helal mal yemeye bakacaksın.
Beş vakit namazını kılacaksın.
Bunlar az iş değil!
Bu günkü dünya da her babayiğidin yapacağı iş değil!
Beş Dakka! Evet beş Dakka yaa kıl hadi kıl!
Beş dakkaysa kıl bakalım!
Ama “Allahuekber!” i yok değil!
“Allahuekber!” dedi mi bu dünyanın hepisini def’ ettim ya İlahî Huzuruna geldim demektir.
Kolay iş değil Müslümanlık!
Hem kolay hem değil!
Neler var neler var!
Hiç korkacak bir şey yok secdeye başını koyanlar hiçbir şeyden korkmasınlar!

Rasûlullah sallalahu aleyhi vessellem var!
“Hüvel habibullezi turca şefaatehu bi küllü heblil minel ahvali mühteyt.”
Öyle bir şefaatçi ki o. Onun şefâatının gölgesine girdi mi bütün yüklere insan tahammül eder.
Hiç içimizdeki Rasûlullah sevgisini, içimizdeki Nur-u Rasûlullahı temizlikle, bize hediye edildiği gibi yerine emânet edelim.
Allah cümleye alın açıklığı versin!
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

Açlığı bilirim.
İnsanı öldürmez.
Açlık insanın maddesine bağlı nefsinin hırs ve biyolojik arzusudur.
Nefsin değil...
Nefsinin dedik.
Dikkat et!
Evvelâ bu ayrımı anla...
Nefis umumidir,ALLAH nefsi yaratmıştır.
O hâlde vardır.
“Nefis” den” insanın kendi tasarrufunda olanı “nefsinin”dir.
Arada dağlar kadar fark, mânâ vardır.
“Kendi nefsini bilen, RABB’ını bilir”
Basit lâf değildir.
Kendi nefsini bilen “RABB’ını” bilir deniliyor.
Burada RABB, ALLAH demek değildir.
Yaratıcısını bilir.
Onu bilmek de kendi nefsini bilmesidir.
Zira onu halkeden RABB’ıdır.
Yâni ustası da, o da “ALLAH” dır...
Nefsinin tasarrufunda bulunan, vücudun işlemesini yâni “HAYY”ın devamı için Cenabı ALLAH, ER REZZAK-I ÂLEM olduğunu bildirmiştir.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Cevapla

“Fikrî Derlemeler, İncelemeler ve Zevkler” sayfasına dön