Başlıksız Yazı

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Başlıksız Yazı

Mesaj gönderen kulihvani »

Başlıksız Yazı

"Benimle sohbet etmiş ve dostum olmuş bir kimse, bir beldede beşeriyyet ik-tizası vefat edip oraya gömülürse, o zât, hesap günü o belde müminlerini cennet yoluna kaldırmak üzere memur tâyin edilir."
(Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem)

Yazan : Op. Dr. Münir DERMAN
Mütehassıs Tıp ve ilâhiyat Doktoru

Hakîkatlar bâzan cesâret hudûdunun dışına taşınca sâhipsiz kalır. Bu yazı da bunlardan biridir.

Bu yazı bir sene evvel kaleme alınmıştır. Şimdi neşrediliyor. Üzüntü ve endişelerin gitmesi, dimağların saçma düşüncelerden durulması beklendi de ondan böyle oldu…

Başvekilimizin Londra seyahatında geçirdiği büyük kazadan kurtuluşunu bir tesâdüf, bir mûcize, bir tecellî diye vasıflandıran yazı ve sözlerle Türkiye ve Ecnebî ülkeler kaynaşıp durdu..

Hersey fizik ve kimyâ, diğer maddî malzeme ile îzah edilemez biz burada bunun mânevî tarafını îzah edeceğiz :

Türk İslâm câmiasında asırların yoğurduğu çok ince bir inanma terbiyesi vardır ki bu câmianın öz evlâdı olmayan bundan bir şey anlayamaz ve feyizlenemez… Türkiye büyük kahramanların, büyük velîlerin her köşesinde bulunduğu mukaddes bir diyardır. Ölülere hürmet ve mânevî bağlılıktan doğan büyük bir inanma kudreti bu diyarda gür bir menbağ hâlinde fışkırır… Adaklar, Ziyâretler, makamlar, Türbeler bunları süsleyen sebiller, hayratlar, vakıflar, hamamlar, imâretler, câmiler, mescitler…

Bunların yanında fertlerin, ağaların, ninelerin, paşaların çeşmeleri, köprüleri, hayratları ile büyük maddî ve manevî, görünür, görünmez bir kitle teşkil ederler...
Top yekûn bunlar Türk rûhunu, îman, ahlâk ve fazîlet, adâlet mefhumları ile sindire sindire yoğurmuştur. Asırların yoğurduğu bu hamurun içinden Türk’ün büyük inanç ve ruh salâbeti ortaya çıkar.

Hürmet uzviyetin bir fonksiyonu hâline girdiği dakîkada mantık ve nazariyeler iflâs eder. Japonların meşhur Harakiri yapması gibi. Koskocaman Japon Başvekili vazîfesini yapamadığı vicdanî endişesi karşısında “Ben bir hafta sonra felân günü İmparatorun Sarayı önünde Harakiri yapacağım” diye îlân ederek; günü geldiği zaman bu işi yapıyor ve hayâtına son veriyor. Japon Başvekili deli değildi... Bu hâdise mantık ve nazariye ile îzah edilemez. Mâneviyattan menşe’ini alan rûhî salâbet İslâm felsefesinde ALLAH indinde de azizdir.

Başvekilimizin bu rûhî salâbetini dedesinin kendisine mütevazi’ âile ocağında verdiği mânevî terbiyesinin ve ninesinin bundan 50 sene evvel kucağında kulağına mırıldandığı ALLAH sözlerinin ince sırrından kendisini îzah edilemeyen bir gönül ve vicdan terbiyesi neticesi ayıramamış ve bu sayıka ile dünyâ ile görülmeyen mânevi âlem hattı faslını teşkil eden büyük velîlerin ziyâretlerinde, büyük Türk nezâket ve efendiliğini her zaman izhar ederek, onların huzûrunu kâmil olmanın verdiği hasletle dâima beslemiştir.

İşte Eyüp Sultan Hazretleri, işte binlerce Dede ve Veli yâdigârı câmilerin, türbelerin, kabirlerin mânevî zevkten doğan tâmir ve onarılmaları… Bu ALLAH dostlarının, nezâket ve hürmete mukâbelesinden doğan himâye gayretleridir ki, tesâdüf, mu’cize, tecellî kelimeleri ile bir türlü bu günkü dik kafalı cemiyetin halletmede bocaladığı hâdiseyi ortaya koymuştur.

Başvekilin dedeye çevrilişinde politika aramak bu bakımdan ileri geri söz söylemek mâneviyata hürmetsizliğin en büyüğü ve edep dışı bir hareket olur.

Kudsî bir hadisde “Bana bir adım yaklaşana ben on adım yaklaşırım” diyor. ALLAH..

Gözlerin ve beş duygunun şâhitliğine dayanarak bunlar hakkında bir fikir yürütmeyiniz. Aklın yetmediği yerlerde kânunlardan bahsetmek gülünç olur. Kânun etraflı bilgi demektir. Mâneviyat, bilgi âleminde yalnız tezâhürleri ile vardır. Bu böyledir ve böyle kalacaktır.

Bu hüküm ve tahdid normal durum üstündeki insanlar zâviyesinden objektif ilim hakkında, kânun mânâsındaki umûmî bilgi içindir. Normal durum üstündeki insanların enfusî müşâhedeleri, umûmî duyguları mânâsındaki bilgi için değildir. Bu öyle bir duygudur ki ; onun kendisine mahsus bir uzvu yoktur, her uzuv onundur, rûhun umûmî duygusudur. Bu hal beş duygunun dışında mühim bir ruh başarısıdır ki o duyguya erişenler bütün ruhları ile Şuhud âlemini duyarlar. Bizim gördüğümüz bu âlem zâhiren maddedir, bâtinen mâneviyattır.

Madde âleminde mihanikî kânunlardan bahsederken bâtınî âleme çevrildiğimizde o âlemde kânunların değil beşerî bilgi ile ancak ihtimal kelimesini ileri sürebiliriz. Kulun söz ve ifâde tasarrufuna girmiş her şey RABBâni esrârını kaybeder.

Gayb hazînesinin âlem gözüne kapalı kapısının aralığından müsaade ederseniz biraz daha bakalım; Londra Hava alanındaki alevli enkaz arasında dolaşalım :

Tayyarenin kuyruk tarafına Başvekilin ayağı sıkışmış, yanındaki arkadaşı sağ sâlim. Kuyruğun son tarafından delik açılmış… Ayağından asılma oradan kurtulmasını temin için birinin burnunun bile kanamaması onu ayağından kurtarsın diye. Delik açılıyor alevden ve tayyâreden çıksın diye. Hâdise mahallinin 20 - 30 metre yan tarafında bir köylü evi. Köylünün karısının iyi bir hastabakıcı oluşu. Çantasında Başvekili rûhî şoktan kurtaracak ve onu derhal iki üç gün uykuya soka-cak ilâcın bulunması... Topyekûn fizikî ve mihanikî hâdiselerle, kânunların bir anda yok oluşu... Mu’cize, büyük tesâdüf, şans kelimelerinin çizdiği bu alevli hâdise dekorunun arkasına saklanan nedir? Bu koruyucu, hıfzedici ALLAH'ın elidir… Elbette bu el beşere apaçık görünmez, fizikî, mihanikî hâdiselerin sıkışma, delik açma ile biranda yok oluşu şeklinde gizlenecektir.

Görünmede hüner yok... Görünmeyeni keşfetmede hüner vardır. Beşerin anlama hudûduna ilâhî sır ve kuvvetlerin varlığı ancak mu’cize, büyük tesâdüf, şans kelimeleri ile girer ve beşer yine bunu gaflet hudûdundan çıkamadığı için şüphe içinde, bocalama hâlinde idrak eder. Red edemez, bir türlü anlayamadığı hadiseleri garip ifâdelerle mırıldar durur.

İnsan maddî ve rûhî hâmilelerden ibârettir biri görünür, tutulur, biri görünmez tutulmaz tezâhürleri ile görünür.

Bu yazıda ileri sürülen garip gibi görülen hakîkatler hakîkatine îtiraz edeceklerin çok olduğunu biliyoruz. Onlar îtirazlarını yapabilirler. Bu öyle bir hâdise, öyle bir âlemdir ki; anlayana ne mutlu... Bu yazıyı karalayan vatandaşın dağarcığında mâneviyata îtiraz edecekleri doyuracak ve boğacak kadar seneler ve meşakkatların içinden çıkan çok malzeme vardır. Dedelerimizin dedelerinin bunca asırlardır ALLAH yolundaki adak ve kurbanlarını vehleten bu günkü medenî dünyâda hayvan boğazlama vahşettir diye söyleyenlere şunu sorarım :

“Annesinin henüz karnında iken, anası öldürülerek, karnındaki daha dünyâya ayak basmamış yavruyu boğazlatıp astragan kürk yapacağız diye uğraşan ve bunu medenî alâmettir diye giyen insan kütlelerinin bu vahşete ne isim vereceklerini öğrenmek isterim…”

Dedemin dedesinin koyduğu usulde sakatlık yoktur, olamaz da... Onu iyi anlamamada, ondaki sır ve hikmeti kavrayamamada sakatlık mevcuttur.. Türk diyârında her hayratın arkasında, her türbe sandukasının altında, her ziyâretgâhta bir ALLAH dostunun bilinmeyen kudreti gizlidir..
Resim
Cevapla

“Münir Derman (k.s) Eserleri” sayfasına dön