ALLAH DOSTU DERKİ (İSLAM TEVAZUDUR)

Cevapla
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

ALLAH DOSTU DERKİ (İSLAM TEVAZUDUR)

Mesaj gönderen HAS-AN »

Resim

ALLAH DOSTU DERKİ (İSLAM TEVAZUDUR)
TIBB ve TASAVVUF DOKTORU

MÜNİR DERMAN

(k.s.)



Benden İslâmın bir portresini istediniz. Güzel resim yapamam ama kelimelerden bir resim yapacağım. Bunu seyrederseniz İslâmın ne olduğunu anlarsınız. Nur yüzlü, alnı açık, tertemiz, her türlü illet ve hastalıktan salim, kalbinde Nuru Muhammedi bulunan 35-40 yaşlarında kâmil bir insanı gözünüzün önüne getiriniz.

Bu zeki gencin yanına, saçları beyazlamış nurani yüzü ile ihtiyarlık nüshasını koyunuz. Bu ikisinin arasına harikulâda sevimli, helâl süt emmiş güzelim çocukluk nüshasını ilâve ediniz. Üçünü el ele veriniz. Çocukluk. Gençlik, ihtiyarlık.Bu üç çağın hepsi birden hakiki islâm tipidir. Şimdi bu insanı Nur-u Resulullah ile yıkayınız, içini Allah ile doldurunuz, işte ahseni takvim yaratılan insanın portresi budur.
Bu insanla biraz konuşalım. Bu insan yalan bilmez, gıybet yapmaz, hasedi yoktur. Ölümden korkmaz, herkese kardeş nazarı ile bakar.Hayvanlara kadar şevkat gösterir. Hiddet bilmez. Sabır kanaat zırhına bürünmüştür. Bu gibi insanlar ruh fatihleridir. Bunların iki büklüm hallerine, sarı benizlerine, derin tevazularına rağmen, onları insanlar üstüne çıkaran kuvvet at şeklindedir. Fakat bu at göze gürünmez. Bu atın timsali Resulü illiyine götüren baraktır. Bu ata binmeğe namzet olan, niçin, neden olduğunu lâkırdılarını da bilmez. Bunları bir sürü boş lâflarla izaha kalkmaz. Kader başa geldiği zaman, gönderene kafa tutmaz. Bildiği tek birşey vardır: Başım üstüne hoş geldin, sefalar getirdin. Bu gibilerin ibadetlerinde riya, bütün işlerinde yalan, midelerinde haram Kat'iyyen yoktur. Böyle bir kimseyi kimse ürkütemez, Korkutamaz, sarsamaz. Hatta ne cin taifesi ne de insan, ne yer haşeresi, ne de yırtıcı hayvan. Hiç bir mahluk ona dokunamaz. Bu yolda yürüyenlerde kat'iyyen yalan yoktur. Bunlardan ne denizdeki balık, ne de uçan kuş bile kaçmaz. Sokulur yanma kırk yıllık dostmuş gibi.

Bu gibi insanlar felâket karşısında bir anlık sabırları için Veli olmuşlardır.

Bu günün dünyasında müslümanın dostu Allah ile aynı sayıdadır. Bu ismi sedef içinde inci gibi sakla.Bir damla su bir şey ifade etmez. Fakat bir kaya kovuğuna girip dönerse kayayı çatlatır. Buhar olursa bir gemiyi yürütür. Hakiki iman sahiplerinin sözünden, işinden, işaretinden sakınmak gerek. Çünki onlar Hakla konuşur Hak'la hareket ederler. Sözleri kâinatı yerinden oynatır. Küçük bir yüz buruşturması insanı ömür boyunca süründürür. Böyle insan bir bakışla uçan kuşu yere serer. Sözü ile kitleleri coşturur.İnkâr yoluna sapanın ömrünü harabeden Bir veliyi düşün. Hele bir Allah dostunu an. Belki uzaktan kulağına bir ses gelir. Belki ruha ilâhi bir nefes erişir. Belki gönül gönüle nur âleminde bir pencere açılır. Bilinmez. Olur ki bir an sonra sen de bir Allah dostu olursun. İçinde Allah zikredilen ev diri. Allah zikrolunmayan ev ölü gibidir buyurmuştur Resulullah.

Bu dünya fanidir. Bekası Allah rızasıdır. Baki kalacak Allah muhabbetidir.Geçen günlere, maziye sahip çıkamazsın. İstikbal malûm değil,halinden memnun ol. Dünyada küfrün, zulmün neticesi yoktur. En keskin ateşin sonu küldür. Bu dünya bu âlem dayanma pazarıdır. Darılma pazarı değil. Allah'ın mahlûka tına hakaret nazarı ile bakma, kimseye noksan nazarı ile bakma. Baktıklarına merhametle bak. Kimseye dünya için tevazu etme. Tevazünüz Allah için olsun.
Muhammed'in güneşine karşı kalp pencereni açık tut, kapama,karanlıkta kalırsın.İyi insanların duasını al.Şüphede olma ayık ol Bu sözleri ölüm anına bırakmayınız.

Kıldığın namazda huzur bulamıyorsan bunda haram lokmanın payı çoktur. İlâhi mıknatıs her insanı çeker yeter ki sen çekilecek nesne ol. İçin riya, haset, dedikodu, haram ile dolu olursa, mıknatıs her an mevcut fakat sen çekilme hassanı kaybettin demektir. Kabul edilmez değil, Allah'ın huzuruna bu şekilde kabul edilemezsin.

Cesedin utandığı için senin haberin olmadan götürmüyor demektir, işte bu anlaşamamazlıgın içindeki boşluk şeytan dediğindir. Allah'ı ananların yanına şeytan sokulmaz. Abdestli olanın yanına yaklaşamaz. Kabahatleri; gafletleri başkasına yükleme. Allah, kulum yine utanmasın diye belki tövbe edip kendini yıkar diye, büyük hayasından dolayı araya şeytanı sokar.Temizlendikten sonra gelsin diye... Şeytan zaten uzak kalmışların ismidir. Uzak kalmak: Yanaşma edep ve temizliğine henüz varmamış olmandandır. Kul Allah'dan razı olmalıdır. Allah kulundan daima razıdır. Doğruyu bulma arzusu arttıkça gaflet azalır. Bunun içindir ki ibadetlerde uyku azalır. Meleklerde bundan dolayı uyku yoktur. Uyku gaflettendir ve bir noksandır. Hayır işler ayık ve uyanık olmadadır. Şer işler gafletde toplanmıştır. Zahiri uykudan kurtulmak için az yemeli, az içmeli, çok yeme içendede uyku çoktur. Çok yiyenler rahat ibadet yapamazlar. Oruca dayanamazlar. Bilhassa haram yiyenler tam gaflet içindedirler. Haramın azı da çok sayılır. Kısmetde olmayan bir şeyin ardına düşmek büyük bir yüktür, dünya azabı da budur.

En büyük dert, imkânsız şeylerle uğraşmaktır. Kısmetine yazılı bir şeyi istemek de ayrı bir görgüsüzlüktür, daha doğrusu hırstır, ibadet ve kulluk yönünden incelenecek olursa buna şirk demek de olur. İhlâs sahibi kulluk hakkını ödemeye bakar, ötesini efendisine bırakır. Bir kimsenin kalbinde yalnız maddi taraf varsa o, zahit değildir. Belâ gelince sızlanmak, zarar görünce ağlamak hafif bir musibet karşısında kızmak, bunların içinde nefsin isteği gizlidir. Bunların hepsi insanı dünyaya bağlar. Bu bağlanış ölmeyeceğim der gibi haldir. Bu halin değeri bir nohut kadar bile olsa, dünya sevgisini gönülden sökmek lâzımdır. Asıl rahatlık bundan sonra başlar... Kalbinden sıkıntı kalkar. Dertlerin hepsi dünyayı sevmekle başlar. Yaşlandıkça zevk azalır, insanlar bunu hisseder, o zaman ibadete kendini verir. Dünya sıkıntısı çoğaldıkça, Allah'a karşı bir perde çıkar. Ahiret nimetlerini de kalbinden çıkaracaksın. Allah rızasını istiyorsan, yaptığın amelin öbür âlemde mükâfatını istemeyeceksin. Yapılan işlerin neticesi mükâfatsız kalmaz. Bu halde onları düşünmek kibir olur. Acaba olur mu sözünde şüphe gizlidir, işte bu nokta da huzur ile azap yolunun kavşak noktasıdır. Bu noktada milyonlarca insan yuvarlanır gider. Allah'ın âdeti budur. Nefse uyarak yenilenler haramdır. Kur'an ve hadise göre mubahtır. Haram ile helâl arasında kalanların ne işlenmesinde sevap, ne terkinde azap vardır.Emirle olur bunlar. Herhangi bir iş yapmak için ruhi bir emir beklerler. Fakat bu herkesde olmaz. Yalnız Velilerde olur. Burada emir, işaret beklemek yoktur, iradeden soyunmuşlardır. Kadere tabi insanlardır. Allah'ın fazl ve ihsanı ile iş görürler. Kendi şahısları için ne iyilik düşünürler, ne kötülük. Bunları kader eli çevirir. Kader yardımlarına koşar. Bu büyük bir iştir. Sözle anlatılmasına imkân yoktur. Bunların zamanları, halleri çok gariptir. Bazen ağırlık duyarlar, bağırırlar. Fakirlik zenginlik bunlar için bir mesele değildir. Bazen de dillenirler, ömürleri çok garip hadiselerle doludur. Allah kutsiyetlerini artırsın onların...Bunlar salihlerdir. Bunların bir kısmı vardır tamamıyla kapalıdır.Onları veliler bile anlayamazlar, örtülüdür. Allahdan başka kimse onları bilemez. Allah'dan ona bir meslek nasip edilmiştir., onun içine kendini gizlemiştir. Sen ben gibi cemiyet içinde yaşarlar.

Kimseye hor gözle bakma... Burada sözle söylenmesi gerekmeyen kokular vardır, kokular vardır...Allah her şeye kadirdir ayetini hatırla, bütün manevi haller saklıdır. Allah .dostu bunları saklamaya mecburdur. Saklanması lâzım gelen şeylere (gabıs) denir. Kaderle hareket ederse (bast) serbest halidir.Kerameti saklamak zorundadır. Kaderde saklayacak birşey yoktur. Olacak iş kendiliğindeni olur. İradei ilâhiyeye râci ve tabi hareket eden bir kimsenin kaderden haberi yoktur.Kendinden bir keramet çıkarsa farkında değildir. Bunu da saklayacak. Çünki iyi görünenin sonu fena olabilir. Veli Allah'ın himayesindedir. Şeytan ona yaklaşamaz, meclisine bile gelemez. Onun yanında en korkunç ve tehlikeli zamanlarda sen de bulunursan onun görülmeyen ilâhi muhafaza şemsiyesi altına girmiş olursun.

Eğer bir derdin varsa, Allah istemedikten sonra kimse şifa veremez. Derdi Allah verdi şifayı kul verir deme. Derdi veren Allah Şifa sebebini de veren O dur. Onlar Hak'ka koşan kimselerdir. O'nun mülküne ortak yoktur, O'nun izni olmadan iyilik ve kötülük olmaz. Zorla sabır iyi bir şey değildir. Sabırlı olmak lâzımdır. Şer geldi ama, sen bunun Allah'tan geldiğini bildin, bildiğin halde edep göster üzerine al. O'na yükleme. Gizle. "Ben nefsime zulmettim" dedi Hz. Âdem. Al. Ona yükleme gizle. Hz. Adem şeytanın Allah tarafından kendini kandırılmaya gönderildiğini bildiği halde, Allah'ın bu hikmetini sakladı. Bu işi kendi üzerine aldı. Ben nefsime zulmettim dedi. Ve onun için duası kabul olup, cennete namzet seçildi. Bir vücut için kalp ne ise, iman sahibi için de sabır odur. "Sabır imanın hepsidir" buyurmuştur, Resulullah...

Şükür, nimeti saklama kabıdır. Mü'min Allah'ın emirlerine göre hareket eder. Veli, Fenafîllah kadere uyarak hareket eder, kader kudret eliyle hareket eder, haberi yoktur. Allah Gayyurdur. Kulun kendinden başkasını sevmesini istemez. Çok dikkatli olmak gerek. Duan kabul olmadı diye Allah'a mı darılacaksın. Dua edin vereyim diyor, sonra de vermiyor. Bu sözler hatâdır. Allah kimseye zulmetmez. Bütün mülk O'nundur. Zulmü ancak başkasının hakkına tecavüz vâki oluncadır. Dua kibri kırar. Kabul olunmazsa kaderinde yok demektir. Ahiretde başka mükâfatlar verilir...
Sen kaderinde olup olmadığını bilemezsin. Kalp gözün açıldı mı fazilet kapılarını baş gözüyle görmeye başlarsın. O zaman baş gözün maddi göz değil, kalp gözündür. Yakın nurudur. Bu nur iç âlem parladıktan sonra dışa vurur. Bu sözler onun tam bir Veli olduğunun delili sayılır.

Kendiliğinden konuşmaz. Bir tecelli almıştır. Kaderle hareket eder. Gönlü gözü tok olan Allah yolunun yolcuları ile sohbete devam et.Onlara karşı mütevazı' ol. Fakirle sohbet et Allah dostlarına hizmet et Senden aşağıları ile çekişme, küçük düşersin. Üstün kimselerle uğraşma gücünü boş yere sarfetmiş olursun. Kendin gibilerle itişme mağrur sayılırsın.

Hatâ etmek birşey değildir. Hatâ ettiğini unutmak kötüdür. Haset insanı kötülüğe değil, iyileri kötülemeye götürür. Kuvvetin zayıflıktan çok desteğe ihtiyacı vardır. Tüy zayıftır. Uzun zaman düşmeden havada kalır. Dededen intikal etmiş nelerimiz varsa hepsini istihfaf etmek, cahil devrimcilerle, batıcılarımız için adetâ bir kanun hükmünü almıştır. Dedelerimiz 9. ve 10. asırlarda islâmiyeti kabul ettiklerine göre Türk'ün islâmlığı bin seneyi geçmiyor demektir.

Dedelerimizin canını feda ettiği dine bug' n birçok sapıklar çöl dini, Aziz Kur'anı Kerim'e çöl kanunu diyerek, çöldeki yaşayan hayvanları bile utandıracak bir dereceye düşmektedirler.

Bunları söyleyen cahil garp hayvanlarıdır. Beni Adem, Ademoğulları, Nas, insan cinsi insanlardır.

Alemler bütün beşeriyet olarak Kur'anda zikredilir şeklinde insanlıktan bahsedilmektedir.İslâmiyette renk, ırk ve millet farkı olmamasının sebebi de her şeyden evvel onun alemşümul bir din olmasındandır. "Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik" Bütün Kur'anı Kerim'de konuşan Allah'tır. Peygamber efendimiz ise vahyin tebliğine vasıta olmuştur. Ondört asır geçmiş olmasına rağmen hazreti Resul zamanımızda günün adamıdır. İnsan ayet okuduğu zaman kendisi konuşmuyor. Dikkat edin. Allah konuşuyor. Vahiy makinesi olursun. Resulullah yerine geçiyorsun. Bu lakırdılardan anlayanların ne kadar temiz ve ne kadar büyük bir edep içinde olmaları lâzım geldiğini düşününüz. Bu sıraya girmek için size islâmi bir hikâye anlatacağım:

Hikâyenin ismini de sözüm biterken söyleyeceğim... Küçük çocuk henüz yaradana karşı gelmemiştir. Çocuğa hürmet et Büyük için de bu benden yaşlıdır., benden daha çok ibadet etmiştir...Âlimi görürsen bu alimdir. Benim bilmediğimi biliyor, bana verilmeyen ona verilmiştir. Onun bildiğini ben bilmiyorum.

Cahili görürsen, o bilmeyerek günah işliyor, ben bilerek yapıyorum.Kâhinle konuşursan belki dine gelir, imanlı olur. Belki ben de günahlarımın yüzünden imansız gidebilirim. Sonumuzun ne olduğu bilinmez. İşte bu tevazu denilen haslettir. Birçokları tevazu içinde olduklarını sanırlar. Ama onları islâm labaratuvarmda tahlil ederseniz, hepsinin hayırsız dalkavuk oldukları meydana çıkar.
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Ruha ŞİFA VERen bir sohbet...ŞİFA ya ULAŞanlardan YAŞAyanlardan OLmak DUAsıyla...
Allah c.c razı olsun inş...


...Harise ibnu Vehb el-Huzai şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den işittim: "Size cennet ehline delalet edip bildireyim: Her zaif olan insanlar tarafından zaif görülen (mütevazı') mümindir. O şayet Allah bir şey üzerine yemin etse, Allah muhakkak onu yemininde gerçek çıkarırdı. Size cehennem ehlini de bildireyim: Onlar da her katı yürekli, kibirli ve hileci, ululuk taslayan kimselerdir." buyuruyordu.
(Sahih-i Buhari, Cilt 14, syf.6537)
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAS-AN »

Kabe, Zemzem, Hacer-ül Esved, Seher Vakti...




SU, SU) diye yanan dudaklarıyla haykırıyordu... Nur yüzlü İsmail, toprağa vurarak ayaklarını....Kızgın kumlar. Sıcak hava. Susuz kupkuru yer... Kavruluyordu her taraf öğle güneşinin altında...


HAK emretmişti İbrahim Peygamber'e gitsin bu mukaddes yere doğru... İbrahim peygamber, HAK'kın Peygamberi, sevgililer sevgilisinin ceddi ve Hacer, omuzunda nur topu oğlu İsmail ile...Çatlamıştı dudakları susuzluktan bu üç mübarek seçkin kulu Hak'kın....Biri Hak'kın peygamberi, diğeri Ana, ötekisi çocuk İsmail...Şikayetleri yoktu. Olamazdı Hak ile birlikte olanın... Yalnız, masum İsmail su su diye haykırıyordu sessiz, sözsüz... Geldiler emrolunan mukaddes yere...


İbrahim Peygamber su aramakta... Hacer yavrusu için su peşinde... İsmail kızgın toprak üstünde yalnız, minicik ayaklarını vuruyordu durmadan su su diye insanın yaratıldığı toprağa.Hak'kın emriyle insanoğlunun mayasında toprakla su karışmıştı.İsmail'in ayakları topraktan istiyordu... Senden yarattı beni Hak, gir aramıza senin sözün geçer diye...


Toprak Hak'ka döndü.


Ya İlahî suyun görünmesi için beni yarattın...Benimle suyu karıştırdın insanı halk ettin... Bu "görünme" hakkı için izin ver. Yarılayım, fışkırsın suyum yanan dudaklar için...Bu sessiz, sözsüz, gökler kadar temiz, lekesiz yalın niyaz Hak'kın gayretine dokundu.


Çıktı emir... Fışkırdı birden "Zem Zem-i Mübarek" alarak menbaını cennet'ten ...


İbrahim peygamber, Hacer, döndüler. Elleri boş ve dudakları kurumuş su aramaktan İsmail için...İsmail'i buldular coşkun yerden fışkıran buz gibi su ile oynarken. İbrahim Peygamber ellerini Hak'ka şükür için kaldırdı. Hacer ağlıyordu. Hak'kın "El-Ganîyyü" esmasının tecellî iktizasından...


Birden bire bir bulut geldi YESRİB cihetinden. Üzerlerine boşandı bir yağmur ALLAH'ın rahmetiyle birlilte...


İbrahim Peygamber'in mübarek gözleri yaşlarla doldu: Ya ilâhî bu hellabı eksik etme kullarından bugünün hakkı için.... "Hellab: Güneşli havada yağan yaz yağmuru" İbrahim'in yürek kınından sıyrılan bu yalın dilek yerine ulaştı. İşte nisan yağmurları bu duanın rahmetidir Dünya yüzünde...


Göz yaşı, yağmuru rahmeti çağırdı.Göz yaşı, Hak'kın her şeyi halk ettiği suyun, insan rûhunda gizli hülasası... Göz yaşı kulun Hakka en yakın, arada perde olmadığı anda gelir...


Bunun şahidi seher vakti mübarek bir ot vardır. Onun üzerine düşen Şebnem-i Mübarektir ki oradan ARŞ görünür. Allah hakkı için... Suyun fışkırdığı gün Cuma günü idi. O gün Allah-u Âlem... Tavaf etti İbrahim suyu ve çevresini. Nuh peygamber zamanında, aynı yere düşmüştü "Yakut-ı hadra" sonra siyahlaştı oldu "Hacerü'l- Esved"... Taş topladı inşa etti harcını zemzem ile yoğurarak Kâbe'yi Hak'kın emriyle İbrahim Peygamber... Sonra koydu zemzem'e bakan tarafına Kâbe'nin, Hacerü'l-esved'i .


Kurulmuştu Kâbe. "Beyt-i Mamûr"un yer yüzündeki Hak'kın rahmet adesesi... Bu basit, ulvî dekor içinde...


TAŞ, TOPRAK, ZEMZEM HAKK'IN EMRİ. PEYGAMBER ELI İLE... Bu sözlerde Hak'kın en büyük sırrı, bu perdelere bürünerek gizlendi.





Milyonlarca insan. Dünyanın her tarafından dönerler O tarafa... Binlerce insan mevsiminde oraya ziyaret için giderler. Burası neresidir? Kâbe! Nedir Kâbe?


Dünya kurulalıdan beri o nokta malûm...Lâ-Mekân'ın Mekânda görünür kapısı...Bunu Mekânda kuran, dedik ya...Hak'kın arzu ve emri Peygamber eli, taş, toprak, su... Dört duvarla çevrili bir nokta...Bu noktada insanın nasıl yaratıldığının, niçin yaratıldığının sırrı gizlidir...


Bütün peygamberler buranın etrafında bulunan mıntıkalarda doğdular. Taş, Toprak, Yol, Su yok denecek derecede az... Ağaç yok... Güneşin kızgın Şuaları altında.... Bulunan şey oraya göre halk edilmiş gibi... Diken... Hurma. Deve. Küçük fakat büyük bir misal bu...


Hepsi sıcağa, susuzluğa mütehammil yaratılmıştır.Kanaatkâr hepsi. nebatı, ağacı, hayvanı...Diken nedir: Suyunu havadan alır.Hurma nedir: Suyunu havadan alır...Deve nedir: Hörgüç deposundan, bunları ilerde anlatacağız...Hem de Allah dilinden, kelâmından...


İnsanın yaratılışı gizli bu mıntıkada. Bu Taş topluluğu bugünkü halde değildi o zamanlar.


İbrahim Peygamberin Nahir hizasına kadar yüksek. Hulkuma kadar. Yani göğsün üstüne kadar... Cenupta siyah bir taş konmuş... Doğu cihetinde Mutaf, Hatem var... Arafat'a bakan yüz...İbrahim Peygamber... Gayrı meskûn, çıplak, kuşların bile uğramadığı yalçın taş tepelerle çevrili bu boş araziye Hak'kın emriyle geldi...


Mekke ismini sonradan buraya kim verdi.Allah kelâmında "Ümmü'l-kur'a - köylerin anası" veya "BEKKE" diye bildirilmiştir.Bütün gelmiş geçmiş peygamberler Salât yaparlardı. Salât dua demektir.Dua edecekleri zaman ellerini kollarını birlikte omuzlarından yukarı kaldırırlar, dua ederlerdi.Cihet düşünülmeden, Sabah Vakti Sabah Yıldızı tarafına teveccüh ederlerdi.Bu Salât şekli Miraçta Resül-i Ekrem'e Namaz Şeklinde emrolunduğu zaman Tadil-i Erkân ile kollar kulaklara kadar indi. Secdeye giderken tekrar Nahr hizasına eller kaldırılır. Malikîler'de halen mevcuttur.


Bu yıldız tarafı nedir. Hatem o tarafa doğrudur. Bu yıldız Sabahları titremeğe başlar. Bakarsanız görürsünüz. Bir an olur ki taş gibi hareketsiz kesilir. O zaman Seher Rüzgârı on dakika eser. Sabah Namazı vaktidir.


Dış âlemi görmeyen, gözlerini çok küçükken kaybeden bir Hak âşıkı kelimelerle ifade edilemeyen ve sessiz de bırakılamayan hislerini söğüt ağacından yapılan tellerle donatılmış sazında, bu yıldızın ve vaktin hasretini çok güzel ifade etmiştir.


Ben bu sırra eremedim,


Seher vakti göremedim


Yıldız gibi aktı geçti...


diyerek bu ilâhî sırra meltem gibi deyip geçmiştir.


Hak Kelâmında: Sabah Yıldızına kasem edilir. Seher vakti ne Mübarek andır. Sabah vakti melekler iner. Sabah vakti rızıklar dağıtılır. Sabah vakti çimen ve ağaçlar secdededirler. Kuşlar, bütün mahlûkatın Allah'ı tesbih ettiği zaman içinde bir "Vakit"tir.


Resûl-i Ekrem bir hadisinde; sabah vaktini kaçırmayın, "Kaçırmayınız"demiyor. "Kaçırmayın" buyurmuştur.


Bu laflar arasında büyük manâ farkı vardır. "Kaçırmayın" sözünde "dikkat edin. Muhakkak kaçırmayın" bunda Resûl-ü Ekrem'in üzüntüsü gizlidir. Kaçırırsanız diye...


Seher vaktinin Havasını ciğerlerinize doldurunuz. Sabahı karşılayın, karşılayanın rızkı bol olur. Bu vakitte dua edin, melekler duanıza "amin" derler. Muhakkak kabul olunur.


Sabah vakti Horoz, melaikeyi görür öter. Bu haberi veren horoz, mübarek bir hayvandır. Horoza sövmeyiniz. Eziyet etmeyiniz. Bir horoz bir köyü bütün felâketlerden korur.


Bu vakitte Rûhunu teslim eden kişi şehit mertebesine kavuşur. Bu vakti gaflet ve uyku ile geçirmeyiniz...


Sabaha karşı doğan çocuk Salih Kullardan olur.


Sabah vakti şamata, gürültü yapmayınız.


Sessiz ve sükut içinde olunuz. Sabah vakti Hak'kı çok zikrediniz. Sabah vakti yapılan dua ve niyaz geri çevrilmez.


Bütün bu sözler hadistir. Kudsî hadistir. Âyettir.


Sabahın ind-i ilâhîdeki kıymetini söyleyebilsem, ömrünüzde uyumazdınız. Bunlar Resül-i Ekrem'in hadisleridir.


Seher vakti bir meltem eser. Bu meltem Hak'kın büyük bir rahmetidir. Her beldedeki Seyyiatı temizler. Yoksa, insanların yaptığı seyyiat Dünyayı mahvederdi.


Kıyamete yakın bu meltem kesilecek, bir sis saracak, kentleri dünya yüzünü...Bir kentte, diyarda seyyiat çoğalırsa, Hak'kı ne suretle olursa olsun inkâr, ALLAH yoktur, diyenler çoğalırsa o şehirden bu meltem kesilir sabah vakti...


İslâm'da veya başka dinlerde şirk varsa da Hakka ne suretle olursa olsun inanç varsa, Meltem mevcuttur. Sabah vakti o anda... Fakat orada muhakkak Hak'kın bir sevgilisi veya toprakta yatan bir velîsi vardır.


Balıkçılar ancak bilir. Bu meltem zamanında Balıklar Su sathına çıkarlar. O anda hiç bir hayvan su içmez.Bu sözler tuhaf ve garip gelirse de hakikattir. Müşahade ederseniz anlarsınız. ALLAH hakkı için bu doğrudur.


Hak kelâmında: Kâinâtta ne varsa, Allah'ı tesbih ederler. Kâinât, bir hamd ve sena mabedidir. Sizler bunu ne işitir ne görürsünüz. Onlar zikirlerini bilirler. İnsana serbestiyet bir irade verildiğinden bu Hamd ve Sena armonisinden ayrılmıştır. Böylece insan kendisini, felâketlere, dertlere, belâlara atmıştır. Hırs ve heveslerine zebun olmuştur.


Dönelim yine Kâbe'ye doğru...Burada hakkın en büyük bir sırrı vardır.Topraktan yaratılan Âdem'in toprağı bu noktadan alınmıştır.Âdem ile Havvâ bu mübarek topraklarda buluştular.


Yakud-u Hadra buraya düşmüştü. Nereden kopup düştüğünü düşün... İster Göktaşı, Meteor taşı de, İster başka türlü söyle, hepsi bizce aynı yola çıkar...





İbrahim Peygamber İsmail'i bu mıntıkalarda, Arafat'ta Hak yoluna kurban edecek; Hak Cennet'ten koçu Cebrail ile buraya gönderecekti. Bu nokta sonunda İslâm'ın Kâbe'si oldu. İbrahim Kâbe'de Hatem'e defnedildi.Resûl-i Ekrem dünyaya burada teşrif etti.İlk vahyi burada aldı.Hak'kın emirlerini cihana, buradan tebliğ edecekti.Hak'kın bu kızgın, susuz, sıcak yeri seçmesi Hak Muradı'nın bir sırrıdır.Hep peygamberleri Hak bu mıntıkalarda teşrif ettirmiştir.


Bu hikmet, Allah'ın dünya yüzündeki en büyük tecelli sırrı...Hudutsuz kâinâttaki milyarlarca yıldızların, güneşlerin içinde Dünyaya verdiği nimet ve kıymet bu...


Bütün seyyarat devirlerini bu sırrı tesbih için yaparlar.


Göz yaşı ile insan yanaşır Hak'ka arada perde olmadan... Sessiz gelen gözyaşıdır bu...





Not: Yukarıdaki yazı M.Derman'ın "Yazılacak sırların ilki, yazılmayacak sırların sonu" isimli eserinden alınmıştır.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAS-AN »

Namazın Esrarının Esrarı




l - Farz olan namazların yani 5 vaktin rekâtlarının miktarı:


Sabah 2


Öğle 4


İkindi 4


Akşam 3


Yatsı 4 hepsi 17 rekâtdır,


Bunlara ilâveten farzlardan evvel ve sonra sünnetlerini Resulü Ekrem


vash etmiştir.


Sabah 2 evvel


Öğle 4 evvel 2 sonra


İkindi 4 evvel


Akşam 2 sonra


Yatsı 4 evvel 2 sonra hepsi 20 rekâtdır.


İkindi 4 evvel sünnet


Yatsı 4 evvel sünnet sünneti gayrı müekkede


Bunlar sünneti gayri müekkededir. Yani Resulü Ekrem bu sünnetleri bazen terk etmişlerdir.


Niçin: Diğerlerini terk etmemiştir. Onlar müekkede sünnetdir.Müekkede olanlardaki sırlar biraz evvelceki yazılarda izah edildi.Gayri müekkede sünnetleri bazen terk, Resulü Ekrem tarafından terkedilmesi en büyük sırdır ki bu gayrı müekkede sünnet çok mühimdir.Resul'ün terk etmesi meselesi de çok mühimdir.


Ömür boyunca bu gayri müekkede sünnetleri terketmeyenler de vardır ki bu nokta çok mühimdir. (Halvette söylenen sırlardandır.) İkindi vaktindeki gayri müekkede sünnetin kıymetini zedelemeye hiç gelmez. Yatsı da öyledir. Hiçbir sünnet namaz cemaatle kılınmaz. Kaza namazları da cemaatle kılınmaz.


İmam da seferi olsa, cemaatin hepsi seferi olsa seferi olarak cemaatle kılınmaz. Cemaatin hepsi seferi olsa, imam mukim olsa cemaat namazı imamla tam olarak kılmak mecburiyetindedir. İmam seferi olsa, cemaat mukim olsa, imam seferidir. Cemaat değildir. Cemaat namazı bozmadan tamamlar.


İkindi ve yatsı namazlarının 4 er rekât ilk gayrı müekkede sünnetlerinde 2. ve 1. inci kaidede (Ettahiyyatü) de Allahümme salli'ler okunur. Üçüncü rekâtda tekrar subahaneke okunur. Bunlar da gayrı müekkedenin sırrının anahtarıdır.


Resulü Ekrem'e namaz esnasında hiç vahiy nazil olmamıştır. Yalnız Kıblenin Kudüsten Mekke'ye çevrilmesi bir öğle namazının farzının üçüncü rekâtında çevril emri vahyolunmuştur. Namazı bozmadan bütün sahabelerle birlikte Mekke'ye dönmüşlerdir. Bir de ikindi ve yatsı namazlarının ilk gayri müekkede sünnetlerini kılarken vahiy gelmiştir. Namaz inkıtaa uğramıştır. O sırada şu ayet inmiştir, (söylenemez) Kur'anın içine dalan ancak onu öğrenebilir. Bundan ötürü sünnet namazlar cemaatle kılınmaz. Sabah namazı şükür namazı olduğundan sünnet evveldir. Akşam namazı hamd namazı olduğundan farz evveldir. Akşam namazı miraçta (Kabı kavseyn) de doğrudan doğruya Resul'e emrolunmuştur.


Kabı kavseyn: Bir yay miktarı Resulü Ekrem yanaşmıştır. Sabah ise miraçtan ayrılacağı zaman emrolundu. Sonradan ayet ile bildirilmiştir. Bu iki namazın emri sırasında vahiy meleği arada yoktur. Doğrudan doğruyadır.


Adatı ilâhiyede değişiklik ve istisna olmadığı için ayetle de te'kiden Cebrail ile miraçtan sonra bildirilmiştir. Hakiki namaz kılanın Resulü Ekrem'e en yakın olduğu zaman sabah namazının sünnetini kılarkendir.


Hak'la en yakın olduğu zaman, akşam namazının farzını kılarkendir. Onun için sabah namazının sünneti ile farzı arasında kelâm etme... Akşamın farzı ile de sünneti arasında kelâm etme. Bunları yapabilirsen her halde Cenabı Allah nasip eder namazın miraç olduğunu o zaman anlarsın, bize de dua edersin...


Sözümüzü dinle. Karıştırma... Hak'ka kasem ederim ki bu söz doğrudur. Biz lâf ile senin arana girmek selâhiyetimiz olmadığı gibi bir hiçiz ne oluyoruz. Bu esrar ledünni hareket ve fiillere girer. Ledünni manaya değil... Alıklaşma... Tehlikeli sırlardır burası...


Elhamdülillah...


Namaz beş vakittir niçin. Bu vakitlerde ne oluyor ki en kıymetli ibadet olan namaz bu tesbit edilen vakitlerde kılınıyor. Ve vakit de farzdır. Bunu da bilmek lâzımdır. Amma kime.. Onu bilen bilir. Fetvayı Hindide; farzın, sünnetin, vacibin kazası olur diye bir fetva vardır. Doğrudur. Yalnız gayri müekkede sünnetin kazası olmaz diye de bir işaret vardır. Bu niçindir.


Bozulan namazın kazası yoktur, iyadesi vardır. Bunu da unutma. Yukarda belirttiğimiz bu hususları daha iyi anlamak için şunları düşün Seher vakti neler oluyor. Hayvanlarda. Nebatlarda. Yıldızlarda. Havada. Bunlan evvelce izah etmiştik.


Akşam güneş battığında bulunduğun yerdeki olanları yukardaki düşünce ile yine düşün. Sabah yıldızı parıldar. Birden hareketsiz kalır. Hayvanlar melemez. Bir meltem eser on dakika. Şebnem düşer. Sonra horoz öter. Namaz vakitlerinde sabah akşam (vakitlerinde) az çok bariz birşeyler oluyor.


Diğer öğle ikindi yatsı vakitlerinde de seçilmesi çok güç yine birşeyler oluyor. Bu vakitler farzdır. Birçok sahabelerin namaz vakti geldiği zaman yüzleri solardı.


Resulü Ekrem'in mübarek yüzleri dolukurdu. Bu ne demektir...Cuma günü öğle vaktindeki vakte ikinci bir farz vakit yüklenir. Cuma yalnız erkeklere gibi görünse de kadınlara bu vaktin farzıyeti habersiz bir emir olarak bildirilmiştir.


Cuma namazı emrolunan Cuma suresini oku. Anlamaya çalış.Orada da gizli bir ayet vardır. Ondaki manayı anlamaya savaş.Çabalamadan olmaz bu. Bu işde armut piş ağzıma düş yok ağam.


Resulü Ekrem'in şu kat'i tavsiyesini de unutma:


Cuma günü bana çok salât getirin. O gün bana melekler selâtı hemen getirirler. Ne demektir bu... O da bunlan nereye gönderiyor bilir misin? Nereden bileceksin. (Makamı Mahmud). Bütün bu selâvatlarla birlikte kendi selâvatıyla gönderiyor.


Bundan dolayı şefaat Resulullah'a verilmiştir.


Namazda cesede ait tadili erkân vardır. Bu farzdır. Bu hareketler ledünni hareket ve fiillerdir.


Miraçta Resul Kudüs'e oradan semavata gitti. Bu beşeri dünyevi hareket değildir. Amma cesetle gitmiştir. Cesede ve ruha farz olanlar vardır. istikbali kıble Vakte niyet Ruha ait farzdır bunlar. Bu niyet daha ziyade nefse. Kıraat ise nefsin ruha bağlanmasıdır. Bu da ledünnidir. 9.4.1982 Cuma


MÜNİR DERMAN


Not: Yukarıdaki yazı M.Derman'ın "ALLAH DOSTU DER Kİ...YAZILMAMIŞ SIRLARIN İLKİ YAZILACAK SIRLARIN SONU 2. CİLT" eserinden alınmıştır.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAS-AN »

Münir Derman Anlatıyor

ÂBDeST

Abdest, İslâmiyette vardır diğer dinlerde yoktur.
Abdest almak Âyet-i Kerime ile târif ve bildirilmiştir. c
Farz-ı Ayındır. Şek şüpheden ârî farzdır.
İbadetlerde muhakkak lâzımdır.
İnsan Hayat-ı Dünyada bulunması bir nevi ibadettir.
Dünyaya niçin geldiğini anlayan sözün doğruluğunu derhal anlar.

Abdest nedir? Niçin emrolunmuştur?
Temizliktir. Su bulunmazsa teyemmüm yapılır.
O halde temizlik değildir!.
İslâmın târif ettiği temizliği olmayan abdest alamaz.
İslamî temizlik nedir?
Hakkın emirlerine itaat, yasaklarını yapmamak, vücuda dıştan içten haram sokmamak, yalan söylememek...
O halde abdest nedir?
Niçin alınır ve niçin emrolunmuştur?..

Abdeste başlarken besmele çekmeyen kişi için abdest yoktur.

1- Abdest evvelâ şâhidli bir niyettir.
Niyet: Allah'a karşı söz vermedir. Bir mukaveledir.
Şâhid: Görünen maddî bir şâhid. Görünmeyen iki şâhid muvacehesinde

Allah'a fiilî olarak söz verme, abdest almaktır.
Haktan bir nevi izin için hazırlanmaktır.
Güçleriyle insanda görünen, Hakkın kudretlerini kullanmaya hazırlanmaktır.

Görünen şâhid: Cesed, su veya toprak...
Görünmeyen şâhidler: Hafaza Melekleridir.

Allah ile temas, alış veriş, konuşma, sözleşme, ancak abdest aldıktan sonra mümkündür.
Yoksa edeb dışıdır.
“Kul” işi değildir.
Ama niçin diğer dinlerde abdest yoktur.
Hak bunu niçin emretmiştir, esas SIRR buradadır.
Bu sırrı bilirsen, sezersen abdestsiz: Yeme, içme, konuşma, yemek pişirme, çocuğa süt verme!
Bunları tatbik çok zor gelir.
Fakat alışırsan o kadar da kolaydır.
Herkes bunu yapsaydı, Haram diye bir şey konuşulmazdı.
O zaman İslâmda haram olanın diğer dinlerde haram olmamasının sebep ve sırrını anlarsın...

O zaman yine Resulüllahın niçin:
"Son Peygamber olduğunu"
"Habibullah olduğunu"
"Rahmetellil Âlemin olduğunu"
"Mi’raca niçin teşrif ettirildiğini"
"Namazı niçin mi’racda, arada vasıta olmadan kendisine emrolunduğunu"
Bütün uçsuz bucaksız kâinâtın onun yüzünden yaratıldığını anlarsın...
Abdesti bozan şeyler vardır bilirsiniz.
Hakka verdiğin söz hükümsüz kaldığı için abdest bozulur.
Bu ne demektir?
Söz verme şu: Âyetteki gizli mânâ... O mânâ nedir?
“Ellerimden, yüzümde ne varsa o uzuvlardan, düşüncemde ne varsa onlardan, ayaklarımdan senin sevmeyeceğin şeylerden, işlerden kendimi koruyacağım, iradem haricinde olanlardan sen beni koru Yâ Rabbi!.. Sana secde yapacağım!” demektir.
“Ruhen mi’rac istiyorum!” demektir.
Abdesti bozan şeyleri düşün!..
Hepsi irade dahilinde olanlardır.
Verdiğin söz, Hakk ile yapacağın mukavele bozulmuş hükümsüz kalmıştır.
Ondan, tekrar abdest almak lâzımdır.
“Senin verdiğin nimeti rızkı yiyeceğim. Her şeyi ondan yarattığın suyu içeceğim. Nimetlerini hazırlayıp pişireceğim. Evlâdıma süt vereceğim!”
Bunların hepsi abdestli olarak yapılır...
“Konuşma=Kelâm” Senin yerine “Kul” olarak konuşuyorum!”
Yine abdestli olmak lâzımdır.
“Amma böyle olmazsa ne olur? Günâh mıdır?”
Hayır!..
Böyle olmak başka türlü “Kul” olmak demektir...

Resul-ü Ekrem'e her zaman abdestli bulunması emrolunmuştur.
Abdestsiz konuşmazlar, ağızlarına birşey almazlardı.
Şimdi hemen diyeceksiniz ki: “O peygamberdi!”
Evet... Ama bizde onun ümmetiyiz... Değil mi?..
O halde... Sen düşün ne demek istediğimizi...
Resul-ü Ekrem'in yolunda yürümek evvelâ ceseden sonra ruhendir.

Ceseden abdest, namaz, oruç.
Ruhen de sen düşün onu.
Bunu söylemek bana düşmez.
Sana hakaret olur, günâha giremem.
Resul-ü Ekrem her sahabe ile konuşurdu.
Ona malum olurdu.
Namaz abdesti olmayan sahabenin elini tutmazdı.
Büyük insanlar bilirim.
Abdesti olmayana ellerini vermezlerdi.
Bir gün Rahmetullahi Aleyh Hocam’a namaz abdestsiz gittim.
Yanına yanaşacağım zaman:
“Sakın konuşma! Git, abdest al gel! Beni deniyor musun?” diye yüksek sesle bağırdı.
Onlar herşeyi bilirler.
Fakat yüze vurmazlar!..

Hakkın: “Mükâfatını bizzât kendim vereceğim!” dediği oruç var ya abdestli olmalıdır.
Diğer ibadetlerin mükâfatını başkası mı veriyor?
O mükâfat nedir? Cesedî midir? Ruhî midir?
Onu bir bilsen bütün günlerinin oruçlu olmasını istersin.
Amma o da bir bakıma doğru olmaz.
Oruçta Allah'ın kuluna vereceği en büyük mükâfat gizlidir.
Fakat oruç yalnız yememek, içmemek, cinsî temas yapmamak değildir...
Abdeştli olmak lâzımdır.
Yalan, haram, hiddet, küfür, kalb kırma, sinirlenme, dedikodu!
Böyle olan oruç, oruç değildir.
"Aç durmak"tır, bunun mükâfatı yoktur.
Hakkın emrini güya yerine getiriyoruz.
Allah hatalarımızı bağışlasın! Mağfiret, buyursun!..
Abdest Âyeti (Mâide 5/6) Medine'de emrolunmuştur.
Ondan sonra namaz beş vakit olarak tesbit edilmiştir.
Ezan hicretin birinci senesi meşru olmuştur.
Resul-ü Ekrem, Abdest Âyeti gelmeden evvel Mekke'de sabah ve akşam namaz kılarlardı.
Ellerini ve ağzını yıkarlardı.
“Ve bu abdest benden evvelki Peygamberlerin abdestidir.” Buyurmuşlardır.
Abdest kelimesi farsçadır.
Ab = Su Dest =El
Sulu el. El ile su al mânâsınadır.

Abdest bir de dilimizde def-i hacet mânâsına kullanılır.
Doğru olmamakla beraber "Abdestim" var.
Yani “helaya gideceğim!”
Veyahut “Abdest bozacağım!” demekle de habersiz şunu söylüyoruz: “Ben daima abdestliyim, abdesti bozacağım, tekrar abdest alacağım!” mânâsını taşımaktadır.
Ki, bu insanın daima abdeştli olmasını, sessiz sözsüz haykırmaktadır.
Tekrar edelim: "Helaya gideceğim" “suya ihtiyacım var!” demektir. Bu söz aynı zamanda habersiz abdestin lüzumlu farz olduğunu ilân eder.
Arapçada "Vuzu’" kelimesi abdest almanın mukabilidir.
Vücuddaki azaları yerli yerine hazırlamak, koymak demektir.

Abdest Âyeti Medine'de nazil olmuştur.
Âyet-i Kerimede: "Gasele: yıkamak” lâfzı kullanılmıştır.

1- Yüzünüzü yıkayınız.
2- Ellerinizi dirseklere kadar yıkayınız.
3- Başınızı da meshedin.
4- Ve ayaklarınızı da aşık kemiklerine kadar yıkayınız.

Bu dört şeyin yıkanması ve meshedilmesi “Vuzu’” dur.
Bu uzuvları yerli yerine "vaz’" etmek koymak, hazırlamak demektir.
Abdestsiz kimse “Nas”dır. Lâalettayin bir insandır.
Abdestli insan “Mü’min” dir.
Yani her an huzura çıkmaya hazırdır.
“Abdestsiz mü’min değildir” demek değildir.
Dikkat et!
Burası öyle kolay anlaşılır lâkırdı değildir.
Kendinde gizli olan imânın izhar için abdest alması, yani Âdemiyetini izhar ve kendi kendine fiilî olarak tasdik içindir. Melekler, Âdemiyet'e secde ettiler. Cesede değil!..
Su ve Topraktan yaratılan cesedini göstermesi lâzımdır.
"Âyet" vücudda yaktığım bir şule olan ruha "FAGSİLÜ!" emirdir.
O zaman abdest alacağın zaman sesli olarak, Suya daha dokunmadan: “Euzübillahimineşşeytanirracim!” diyerek İnsaniyetten ayrılıp, yani “Nas”'lıktan ayrılıp, "Âdemiyet" tarafına fiilî olarak cesed sokulur.
Eller yıkanır. Ağıza su verilir.
Sonra tekrar ellere başlarken: “Bismillah!” söylenir.
Yani suya temas ettiğin zaman...
Abdest hakkında diğer bildiğin hususlar "ilm-i hal" Kitaplarında var onları muhakkak bilmen lâzımdır.

Şimdi burada çok dikkatli dinle, birşey anlatacağım bilgi için.
Fizikte ve kimyada bir madde başka bir hale tehavvül ederken hacmi büyür.
Bir damla su, buhar olurken "Avagadro - Amper" Kanununa göre, 24 hacim buhar olur.
Mesela: Bir kilo su, buhar olduğu zaman koskoca görünür, bir bulut olduğunu farzedelim.
Bu bulutun ağırlığı yüz gramdır, eğer bulutu tartabilirsek...
Bin gram su buhar olup, bulut olduğu zaman yüz gram olmuştur.
Bu yüz gram bulut yağmura tahavvül ederse onbin gram su olur.
Eğer yüz gram bulut kar olursa beşbin gram kar olur.
Bu kar yani beşbin gram kar, su olursa onbeşbin gram su olur. Fizik, kimya bilmezsen bu hadise karşısında bocalar kafan durur.
Bu ne demektir bilir misin?
Tahavvül ve tahvildeki Hakkın Güçlerinin görünüşüdür.
Tahavvül "Tahvil" başka şekle girmek, fakat aslını kaybetmemektir.
Tahavvül devamlıdır.
Tahvil = Muraddır.
Yağmura onun için "Rahmet" ismi verilmiştir.
Bir damla su bir kaya kovuğuna girse, buhar olsa kayayı çatlatır. Bir gemiyi yürütür....
Bir damla su buhar yani hava olarak otomobil lastiği içine girerse tonlarca yükü taşıyacak kuvvet ve kudret ortaya çıkar...
Daha anlatmıyorum...
Bu heybet ve değişmeyen Allah Kanunu'nun karşısında sen düşün!.

Abdest aldıktan sonra mümkünse havlu ile ıslak yerlerini kurulama!..
Bırak vücudun o suyu emsin, vücudun sıcaklığı onu tekrar buhar yaparken semaya yükselsin, sonra rahmet olmak için buhar, bulut olsun.
Yağmur duası nedir bilir misiniz?..
Yağmur duasındaki abdest alma da bambaşka bir abdesttir.
Artık biraz da siz anlayın...
Suyu ve havayı kirletmek İslâmda haramdır.
Allah'ın suya ve havaya verdiği güçlere hakarettir.
Burada bir şeyi hatırlatıp bitireceğiz.
Su içine büyük ve küçük abdest bozmayınız!
Kedi ne yapıyor dikkat ediniz!..
Kedi yürürken bile ıslak yere basmaz.
Ateş üzerine idrar yapmayınız!..



NOT: Yukarıdaki yazı Münir Derman'ın "ALLAH DOSTU DER Kİ...
YAZILMAMIŞ SIRLARIN İLKİ,YAZILACAK SIRLARIN SONU 1. CİLT" isimli kitabından alınmıştır.



KELİMELER:

Farz-ı Ayn: Herkesin yapmaya mecbur olduğu farz. Namaz kılmak, yalan söylememek, imân etmek, oruç tutmak gibi.
Ârî: Pâk, pislikten uzak. Hür.
Mukavele: Kavilleşmek. Karşılıklı anlaşmak. Sözleşmek. Anlaşmada imzalanan ve karar altına alınanların yazıldığı kâğıt.
Muvacehe: Karşı, ön. Yüzyüze gelme. Yüzleşmek. Huzurunda olmak.
Cinsî Temas: Kadın erkek birleşmesi.
Def-i hacet: Tuvalet ihtiyacı.
Vuzu’: Abdest alma. Abdest suyu. Abdest.
Vaz’: (C.: Evza') Koyma, konulma. Bırakmak. Atlamak. Tayin etme, belirtmek. Duruş, hareket, tarz.
Gasl: Yıkama. Gusül. Şartlarına uygun şeklide boy abdesti almak. (Bak: Gusül) Birisini döğüp vücudunu acıtmak.
Mesh: El sürme. Silme. Abdest alırken başı ıslâk temiz el ile sığamak. Taramak
Nas: f. İnsanlar.
İzhar: Açığa vurma. Meydana çıkarma. Göstermek. Zâhir ve âşikâre ettirmek. Yalandan gösteriş. Tecvidde, iki harfin arasını birbirinden ayırıp açarak ihfâsız, idgamsız olarak okumaya denir. Bu sıfatın harfleri Huruf-ı halk denilen harflerdir.
Âdemiyyet: İnsanlık. Namuslu bir insana yakışır hâl ve tavır.
İlm-i hal: İbadet usullerini, din kaidelerini bildiren kitap.
Tahavvül: (Hâl. den) Birinden diğerine geçmek. Tebdil olunmak, değişmek. Dönmek. Bir hâlden başka bir hâle geçmek.
Tahvil: Bir halden başka bir hale getirmek. Değiştirmek. Döndürmek. Faizli borç senedi.



ÂYET-i KERİME:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُواْ وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُواْ بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ وَإِن كُنتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواْ وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مَّنكُم مِّنَ الْغَائِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُم مِّنْهُ مَا يُرِيدُ اللّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُم مِّنْ حَرَجٍ وَلَكِن يُرِيدُ لِيُطَهَّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ kumtum iles salâti fagsilû vucûhekum ve eydiyekum ilel merâfikı vemsehû bi ruusikum ve erculekum ilâl ka’beyn(ka’beyni) ve in kuntum cunuben fattahherû ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum minel gâitı ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum minh(minhu) mâ yurîdullâhu li yec’ale aleykum min haracin ve lâkin yurîdu li yutahhirekum ve li yutimme ni’metehu aleykum leallekum teşkurûn(teşkurûne) : Ey imân edenler! Namaza kalkmayı dilediğinizde yüzlerinizi, dirseklere kadar (dirsekler dahil) ellerinizi yıkayın. Başlarınıza meshedip topuklarına kadar (topuklar dahil) ayaklarınızı yıkayın. Cünüb iseniz iyice yıkanıp temizlenin (boy abdesti alın). Hasta iseniz veya yolculukta bulunuyorsanız veya sizden biri tabiî ihtiyacını gidermekten gelmişse veya kadınlara dokunmuşsanız, bu durumda su da bulamamışsanız, tertemiz bir toprakla teyemmüm edin ; ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah size sıkıntı vermek istemez. ama sizi tertemiz yapmak ve şükredesiniz diye üzerinize nîmetini tamamlamak ister.” (Mâide 5/6)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen simurg »

"Allah'dan ona bir meslek nasip edilmiştir., onun içine kendini gizlemiştir. Sen ben gibi cemiyet içinde yaşarlar."



Yukarıdaki ifadeyi kendime yordum.
Ne çok beğendim anlatamam.
İnşaallah şu emanet dünyayı hayr ile geçivermek,saklanıp gizlenip, gözlere görünmeden çıkıp gitmek nasip olur.

İnşaallah ve amin.
Bunu çok istiyorum.
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAS-AN »

Veysel Karani

Bir Allah dostu görmüş de anlatıyordu rüyasında...
Ben de ondan dinledim.
Sonra rüyama girdi.
Hafızamda kalanları topladım.
Siz de dinleyin:
Orta boy, etine dolgun, geniş omuz, siyah uzun saçları kulak arkalarına doğru yele halinde...
Geniş alnına karışık bukleli saçları düşük, sol gözünü bir bukle saç daima örtmede...
Hafif mukavves bir burun, kalın ve muntazam bir dudak, seyrek iri beyaz ve temiz dişler, burun kanatları daima vücudu ile birlikte açınıp kapanmada, yağız bir yüz, siyah, çenesini dört parmak mütecaviz, karışık, içinde hafif ak bulunan, rüzgara baş eğen bir sakal süslemekte. Sırtını bile istila etmiş kıllı bir vücut...

Yalınayak, baş açık, dünyaya bakmayan, başka âlemleri seyrettiği belli ateşin gözler...
Elleri iri parmaklı, üstleri kıllı, kimi yeri yırtık fakat temiz bir maşlaha sarılı, elinde kalın iğri büğrü bir asa...
Omzunda küçük bir tulumda su.
Ateşin çöl. Develer.
İşte Karanlı Hazret-i Veysel karşınızda.
Çölde nasıl hararetten, baktığımız zaman her taraf ihtizaz halinde görülürse.
Veysel'in her tarafı "Allah!" lafz-ı Celili ile durmadan ihtizaz halinde. Dudakları daima aralık, bu lafız ciğerinden geliyor.
Dilin söylediği "Allah" değil...
Bütün zerratın zikri ile hem-aheng...
Sağ el avucu içinde (Siyah bir Nur)...
İnsan gözü büyüklüğünde...
Veysel'in (Televizyon) aleti...
Her hakikati aksettiren siyah renkli bir ayna.

Veysel'in gıda ile alâkası yok.
Bulursa yer, bulamazsa arzusu yok.
Onu Allah doyuruyor...
Hem de bizim doymak, yemek diye bildiğimiz tarzda değil...
Çölde, her yerde Allah ile Resûlullah arasında bütün ruh ve cesedi ile her an raks ve seyahat halinde Veysel...

Veysel muazzam bir barut yığını halinde olduğu için ateşi nur olan Resul'ü görmemiştir.
Zira ateş alır, an-ı vahidde infilak ederdi.

“Allah” lafzı karşısında, hiçlik, yokluk, fakirlik timsali.
“Allah” lafzının durmayan insan şeklinde ahengi...
Âlem-i misalde Hazret-i Veysel'i bu halde, bu şekilde gördüm.
Kendisine: "Seni herkese anlatacağım Yâ Veysel!" dediğimde; kalın dudakları iyice açıldı, tebessüm etti ve: "Çok uyuyan gözden, çok yer karından sana sığınırım ya İlâhi!" söyledi.

Bu tebessümü izin bilerek ben de gördüklerimi anlatıyorum:
Kum çölünün namütenahi zerrelerinin ve kızgın havasının zikr-i ilâhisine kendini kaptırmış, bütün zerrat ile "Allah"ı haykırıyor.
Veysel'in, bir an bile birşey Allah ile arasına giremiyor.
Veysel iş yaparken, Veysel konuşurken bile bütün vücudunun zerratı gözle görünür şekilde daimi zikir ve harekettedir.
Veysel görünürde mamurelerden uzak bomboş çölde dolaşıyor.
Fakat ma’murelerde olanlar boşlukta.
Veysel hakiki ma’mureye yakın ve onu seyr halinde.
Dünyanın en murassa, en muhteşem libaslarından daha kıymetli bir hırka, üstünü Resûlullah'ın kendi giydikleri ve Veysel'e hediye ettikleri hırka süslemekte; o hırkaya melekler, bizim gözümüzle görünmeyen yüzlerini sürmekte...
Fahr-i Âlem'in vücudunun harareti ile, gül kokusu ile ısınmış ve ıslanmış bir hırka.
Kim bilir hangi mübarek hayvanın yünü ile dokunmuş bir hırka.
Cebrail'in içinde Resûl'ü gördüğü hırka.
Belki eli ile meshettiği bir hırka...
Zü'l-Celal'in nazar-ı akdesinin her an çevrildiği Resûl'ün mübarek vücutlarını örten hırka...
Nazar-ı İlâhi ile daima yıkanan bir hırka...

Bu hırkanın altında olanı düşün...
O hırkanın hediye edildiği insanı tefekkür et.
Gıpta hududunun çok üstünde bir nazarla seyredilecek bir hırka...
Basit bir hırka fakat cihan değer bir hırka...
Şakası yok, (Hırka-i Şerîf)'dir bu hırka.
İzn-i İlâhi ve giyilen bir hırka...
Öyle bir hırka ki her türlü libasa arız olan güve ve haşeratın, sineğin edep duyup yanaşamadığı bir hırka...

Hem asır olduğu halde Veysel Resul'ü görmemiştir.
Veysel Resûl'den Allah'a değil, Allah'tan Resûl'e teveccüh ettiği için görüşmeleri Murad-ı İlâhi hududu dışında kalmıştır.
Veliler Allah'ı seyrederler.
Resûlullah yardımı ile Resûller Allah'tan halkı seyrederler.
Bu laf çok ince bir hali ifade eder.
Bunu çözmeğe çalışın, gözleriniz açılır.
Hem de nasıl açılır.
Kendinizi bile göremezsiniz.
Hazret-i Resûl, Veysel için, "Yemen tarafından Rahmani nefes alıyorum." buyurmuştur.
Bu ne demektir?
Veysel, Resul'ü kainatta cereyan halinde bulunan, her an tecellisi berdevam, Esma-i İlâhiye'de görmüştür.
Rabbi'l-Âlemin ve Resul'de erimiştir.
El-Basîr esması ile değil, El-Hayy, El-Kayyum esması ile görmüştür Resûlullah'ı Veysel...

Veysel, Cennete girmeyecek.
Aslen kendisi Cennettedir.
Sonradan girme değil...
Ceseden, ruhen Allah'da eriyen için Cennet kelimesini konuşmak abes olur.
Veysel'in her teneffüs edişinde Allah'ın Rahman esması koku şeklinde tecelli ediyordu.
Vücudunun her zerresi esma-i İlâhiyeyi haykırıyordu.
Onun için yakın-uzak, uzak-yakın yoktur.
Derya içindeki suyun bir kısmının yerini tayin edebiliyor musunuz?
O her deryadadır. Veysel'in her türlü hareket ve ef'ali Ashab-ı Kiram'ı bile hayret ve düşüncelere gark etmiştir.
Hazret-i Veysel aşk-ı İlâhinin ta kendisidir.

Rıza-ı İlâhide rızalaşmış insandır.
Görmeden inananların en büyüğü, en şereflisi, Resûl'ün methettiği, hırkasını hediye ettiği insandır.

Sünnet-i Resul'ün, sîret-i Resûl'ün tam kopyasıdır Veysel...
"Analara itaat Allah'a ve Resûl'e itaattir."
Hadis-i Resûl zincirinden ayrılamadığı için, anasından aldığı izin hitama eriyor diye, Resul'ü evinde bulamadan, yarım saat daha beklemeden geri dönen Veysel.
Emr-i Resul-ü, Cemâl-i Resul'e tercih eden insandır Veysel...
Çünkü, gözle Resul'ü görmeden, Hayy gözü ile Resul'ü gördüğünden, beşeri mülahazalara kapılmak istemeyen Veysel...

Derya içinde bulunan balıkların hiç dışarı çıkın da deryayı seyrettiklerini gördünüz veya işittiniz mi?
Her tarafı kaplayan (Nûr-u Muhammedi) deryasında balıktır Veysel.
Hiç deryadan dışarı çıkmak ister mi?

Deryayı Muhammedi'nin içinde durmadan cevelan eden Veysel deryadan dışarı çıkamamıştır.
Çıkamaz, zira, (Allah) öyle murad etmiştir.
Ve beşere bir numune vermiştir.
O da Veysel'dir.
Rahman Esmasının pınarında abdestli olduğu için kokusunu Medine'den Resûl-i Ekrem almıştır.

Nasip kesiliyordu, Visal Âleminden ayrılıyordum.
Gülerek Hazret-i Veysel bana bağırdı: "Hadi evlat! Abdestli gez, bir an bile abdestsiz durma. Uykudan sakın, çok yiyen olma. Dudakların Resûl'e müteveccih olsun. Senin haberin olsa da olmasa da kâlbin daima Allah'ı haykırıyor. Onu kendi haline bırak. Son nefeste (Allah) demek kâlbin bu haykırışının son nefesini Rahman suyu ile abdest aldırmak olduğunu da unutma. Ruhun Huzur'a abdestli giderse Melekler seni istikbale çıkarırlar. Bu söylediklerim dünya sözü değil ruhani âlemden öğretilen sözlerdendir. Duamı oku, tasınla içir hastalarına, sevdiklerine, ben sana hibe ediyorum."



NOT: Yukarıdaki yazı Münir Derman'ın "ALLAH DOSTU DER Kİ...
YAZILMAMIŞ SIRLARIN İLKİ,YAZILACAK SIRLARIN SONU 1. CİLT" isimli kitabından alınmıştır.


KELİMELER:


Zerrat: (Zerre. C.) Zerreler. Pek ufak parçalar. Moleküller.
Hem-aheng: f. Uygun, münasib, denk.
Âlem-i Misal: Rüyâda görülen âlem. Dünyada mevcud bulunan bütün eşya ve zuhura gelen bütün ef'âlin aynısı ile müretteb ve mütekevvin olan bir tarzı veya âlem-i ruhâninin bir nev'i.
Namütenahi: Sonsuz.
Ma’mure: İ'mar edilen, tamir edilmiş.
Murassa: Süslü. Kıymetli taşlarla süslenmiş. Sırmalı. * Birbirine yanaştırılmış. Oturtulmuş. * Edb: İki mısra veya iki fıkrası birbiri ile aynı vezin ve kafiyede olan söz veya beyit. * Bir nevi yazı.
Teveccüh: Bir şeye doğru yönelme, bir tarafa dönme. Çevrilme. * Mânen üzerine düşme. * Ait olmak. * Hoşlanmak. * Sevgi, alâka.
Sîret: Bir kimsenin içi, hâli, hareketi, ahlâkı. * İnsanın tutmuş olduğu mânevi yol.
Visal: (Vasıl. dan) Vâsıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma. Ayrılıktan kurtulma.
İstikbal: Ati, gelecek zaman. * Karşılayış, gelen bir kimseyi karşılamak.


Resûl-ü Ekrem bir gün Medine’de:
“İnnâ lehu hüda nefsi’r- rahmânün min kalbe Yemen”
“Yemen tarafından Rahmanî bir nefes alıyorum.” buyurmuşlardır.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Re: ALLAH DOSTU DERKİ (İSLAM TEVAZUDUR)

Mesaj gönderen HAS-AN »

ORUÇ’UN ESRARI

Oruç, insan ruh ve maddesinin İlâhi banyosudur. Oruç, vehleten aç durmak gibi gelir insana. Aç durmakla ceset zevk duyarsa, oruç’un manası ortaya çıkar... Açlıktan sıkıntı duymak, hakiki oruç mana ve mefhumunun dışındadır. Oruç, ceset ile ruh tevhidini husule getirmektir.

Mukaddes Kur’ân-ın Bakara Suresi’nde 183 üncü âyet yani Allah sözleri diyor ki: “Ey iman edenler”. Buradaki iman edenler, kainatta aczini bilerek gaybe inananlar demektir. Gaybe inanmak çok güç, çok zor bir başarıdır, insan oğluna...

Mantık ve havas’a hitab etmeyen şeylere inanmak çok müşkül bir iştir. (Bu oruç ile ta ki günahlardan korunasınız.) (Oruç size yazıldı, nasıl ki sizden evvelkilere yazılmıştır...) Kulun Allah’a karşı olan şükrünü ifa etmemesi ve bunda devam etmesi edeb dışı bir iş olur ki buna günah derler.

Günahın cezasını Cenab-ı Hak kulun kendine bırakmıştır. Günah, inkar ve red hududuna girerse, küfürdür. Küfürün cezası ise, Allah tarafından verilir... İnsanda bütün İlâhi esmalar tecelli ettiği için, şükrün ifasının tehiri, esmaları zedeler... İnsan böylelikle, kendi kendini zedelemiş olur.

Yukarıdaki söylediğimiz emir ile oruç, Allah’a inananlara farz olmuştur. Emirde (Yazıldı) kelimesi ile büyük bir incelik ve hikmet ifade edilmiştir... (Yazıldı) kelimesinde “sizin canlılığınız, ruhunuz ve maddeniz bir murad ve halk edildi. Ve ona lüzumlu olan şeyler de, evvelce Âyetullah ve Sünnetullah ile tayin edildi” manası gizlidir.

Âyetullah: Esmaların tecellisi, görünmesidir. (Hay) ile canlıyız (Basir) ile görürüz (Semi) ile işitiriz, İlâhir... Bunların devamı için, bir takım kanunlar vardır. Havadan oksijen alırız, su içeriz, gıda alırız, sıcak ve soğuğun tesirleri vardır. Bunları saymak uzun sürer... Bunların hepsi Sünnetullah’tır. Yani tabiatta cari, fiziki, kimyevi, meteorolojik her türlü değişmeyen kanun halindeki hadisattır... Emrin içinde Sünnetullah’tan zarar görülmemesi gizlidir. Ruh ve maddeye lüzumlu olan bu (Yazılış) şimdi size tatbik edesiniz diye emrolundu demektir.

Çalışmadan sonra dinlenme, uyku nasıl insan ve canlı için lüzumlu ise, oruç da, insana, yaradılışında lüzumlu olan hadiseler arasında bulunur... Oruç, uzviyetin hergün yapmağa ruhi ve fizyolojik olarak duyduğu mecburiyetlerin, bir anda irade ile durdurulup perhize geçmesidir.

Oruç, mecburi olarak, uzviyetin dinlenmeye sevk edilmesini sağlar. Fakat emrin konulması, bu mecburiyette tehir, olmasın diyedir. Hastalıklarda, hastanın perhize konuluşu, onun iyiliği için bir mecburiyettir.

Oruç’un her sene başka bir ay ve mevsimde gelişi de dikkate şayandır. Mevsim ve aylara göre doğanların karakter, bünye ve arzularını, beşeriyet hala gazetelerde, kitaplarda tahlil etmektedir. Yazımızın başında, ceset açlıktan zevk duyarsa diye bir söz ettik. Evet duyması lazımdır.

Yemek helaldir, vücuda eziyet vermemek lazımdır; gibi iftarda ve sahurda yemek hikayelerini ileri sürüp, fazla yemek yemeği müdafaa, oburluk, tahammülsüzlük, sabır hasletlerini frenlemek kudreti olmayanların mütalaaları olarak kabul edilir.

Tahammülsüzlük gösterenlere, hastalara zaten oruç farz değildir. Bu halleri zail oluncaya kadar.

Oruçtan sabır, tahammül, kendine hakimiyet, sinirlerini dizginlemek, kanaat miktarının ölçülmesi murat edilmektedir.

Hasta bir insana, normale avdeti için, doktor bir takım sıhhi tavsiyelerde bulunur. Bunları yapması kendisi için faydalıdır. Başkası için değil. Oruçta normal uzviyet için; İlâhi, sıhhi bir öğütün, emir şeklindeki tecellisi gizlidir. Yapabilene ne mutlu...

Orucu süsleyen bir takım adabı muaşeret de vardır. Vakti, şartları, sünnetleri, orucun sahih oluşunu sağlayan, öyle olması muhakkak lazım gelen kaideleri mevcuttur. Orucu bozacak haller; oruca niyet etmiş temiz insanların bilmesi ve riâyet etmesi mecburiyeti olan hususlardır ki., bunları bilmeden, zaten oruca girilemez... Oruçta, insanın, helal yemeğinden, arzularından, isteklerinden ruhen ve maddeten ayrılıp sıyrılarak, yükseklere tırmanışı gizlidir. Bu yükselişteki zevk, insanın anlama ve kavrama derecesine göre değişir. Bu dereceye göre de uzviyetin bir dinlenme ve tasfiyesi husule gelmektedir. Vehleten bu hakikatları reddedebilirsiniz. Fakat mesele öyle değildir. Biraz sabrediniz ve herşeye itiraz ile yüklü olmayınız...

Oruç tutanlara hürmet etmek, insana yakışan en büyük fazilet tezahürüdür. Tutmayana da bu zevkten mahrum olmanın vereceği ölçü ile bakmalıdır. Oruçlu bir insanın, büyük bir sabır ve sükun heykeli gibi, daima sakin ve etrafına gâyet rahim ve şefkatli olması, orucun kıymet ve derecesi ile ölçülür. Yemeğe hasret açgözlülüğü, etrafına çatmak asabiyeti gibi haller izhar edip bocalıyan hakiki oruç tutmuş olmaz. O ancak sabahtan akşama kadar beyhude yere aç durmuş olur ki bu orucun manasına bile yanaşmaz. Uzviyet açlığın vereceği aksülamellerin doğuracağı faideye kavuşabilmesi için tamamiyle sakin ve gevşemiş olmalıdır. Asabiyet, bu muvazeneyi hemen bozar, asabi insanlarda mide ağrıları, iştahsızlıklar malumdur.

Oruç’da Errezzak esması, kemal-i edep ve tazimle bir tarafa bırakılıp (Hay esması ile) Hayy’ın menbaı olan Hayyılâyemutun huzuruna çıkmak vardır.

Oruçluda akşama doğru bir zevk hissi başlar. Bu his: 1- Uzviyetin yemeğe karşı duyduğu hasretin giderileceğini ruh vasıtası ile öğrendiği için, vücuttaki hafiflik zevkidir. Bu zevk makbul değildir. Zira bu memnuniyet verdiği itaattan duyulan mecburi uzvi açlığın bağırışıdır.

2- Ruhun duyduğu hafiflik ve dumanlanmadır ki bu da riyazetin uzviyet ve ruha vereceği hasletlerin, manevi yükselişin disiplinine alışmamış insanların, bir emri yerine getirmelerinden doğan, tatlı bir histir. Bunun da arkasında, yine uzviyetin gizli açlık feryadının, edeben teskin edilişindeki çabalama mevcuttur.

Halbuki orucun ve az yemenin hikmeti, manevi âlem hazinelerinin kilididir. Batın gönül pınarları, açlık ve oruç bereketi ile fışkırır.

Herkesin aynada gördüklerinden daha fazlasını, bir tuğla parçasında görebilirsiniz.


Hakiki oruçlu bir insanda:

Simada Rahim esmasının tatlı soluk rengi, gözlerde ötelerin ötesine bakan tatlı bir halavet, dilde fazilet, adalet, şefkat ve doğruluk süzgecinden süzülmüş, inci gibi kelime ve sesler doludur. Ne mutlu böyle insana.

Hay esmasının tecellisi olan insan, bu esmayı Errezzak esması ile değil de hayyı hay ile beslerse daima hay olur.

Ecel, insana errezzak esmasının haydan elini çektiği dakikada gelir. Hayyı hay ile besleyen insan daima hay olur, “Mevlâna on yedi gün gece ve gündüz ağzına birşey koymamış ve onsekizinci günü (Öyle bir hamle yaptım, uçtum, uçtum hayyı layemuta kavuştum.) diye bağırmıştır. Oruçla, Halik bu ince kavuşma yolunu, müminlere hediye etmiştir. Anlayana ne mutlu....

“Ölmeden evvel ölmek” tebşir-i Peygamberisi. “Errezzak ile değil hay ile hayyı devama çalışınız. O zaman daima hay olursunuz” demektir. Bu bir sırdır. Anlaması güçtür. Güç kelimesi perdelerle örtülü olduğu için kullanılmıştır. Murad-ı İlâhi böyledir. Bu muradda büyük ve büyüklerin büyüğü bir hikmet gizlidir.

“Halikle öyle anlarım olur ki aramıza melek-i mukarrep bile giremez.” Buyuran Resûl-i Ekrem’in “Bir ok yayı kadar yanaştım.” sözü, dinin asıl nüvesini teşkil etmektedir. Bütün bu yoldakiler, bunu hal ve anlama peşindedirler. Onun için “Oruç benimle kulum arasındadır, mükafatını bizzat ben vereceğim.” buyurulmuştur.

Hay ile herşey vardır. Bütün esmalar Hayy’ın vasıflarıdır. Bir tane de vardır ki bunların hepsinin ismidir, ona da (İsm-i Azam) derler. Şu mudur? bu mudur? diye uğraşma. Birşeyi insan görür, tutar, anlar ve inanır. Fakat bu anlamada şüphe ve şek bulunduğu zaman bu mudur? şu mudur? diye mırıldanır. Hakiki isimde mütereddittir. Ondan dolayı hakiki çağrıyı yapamadığımdan, büyük istifade ve visale kavuşamaz...

Allah yolunda ölenler ölmemişlerdir. Allah yolunda ölenler kimlerdir. Hiç düşündünüz mü? Allah’ın her canlıya bilaistisna verdiği Errezzak’tan zorla nasibini kesmek arzusunu taşıyanlardır. Bunlar binbir türlü vesilelerle ve perdeli şekillerle Hay’lıklarını Hay ile birleştirip, ortadan Errezzak esmasının kaldırılmasına uğraşanlardır.

Bir çok hastalıklarda perhiz, hastanın iyi olmasında en büyük amildir. Bu Hayy’ın Hay’dan medet dileyerek, boşalan enerji akümülatörünü doldurması demektir.

Hayyı, Hay ile beslemeğe uğraşanlar ise, Vellilerdir.

Huzura çıkmak için rızkın mahsulleri temizliği bozar. Temizliği tazelemek lazımdır. Bunlardan anlayan için, büyük hakikat ve huzur kapıları görünür, işte bu kadar... Hikayenin anahtar deliği Oruç’tur.

Oruç’un kıymetini bilmeğe ve bunda devamlı olmağa gayret etmek gerektir. Amma “Ben yapamıyorum” diyeceksen, bu meydanlarda dolaşmağa bakma... Bu meydanlar çok hoştur, çok tatlıdır, fakat tehlikesi de çok ve anidir... Allah kimseyi zorlamaz. Verdiği Hay parçasının hürmetine orucu (Yazılmak) kelimesi ile emir buyurmuştur. Bu bize verilen Hayyın, ind-i İlâhiyede makbuliyetini arttırmak, Hayyın makam olan vücut için mecburiyetinin, gâyet müsamahakar ve nezaket çerçevesi içinde (Yazıldı) Lafz-ı Mübareki ile bildirilmesidir. Bu kelimede zorlama, korkutma yoktur. Bu kadar nezaketle emir buyrulan oruçta nasıl büyük bir sır, derin bir hikmet, huzur ve felah olduğunu artık siz düşününüz...

Ramazanınız mübarek olsun...

NOT: Yukarıdaki Yazı, Münir Derman'ın "Allah Dostu Der ki..." isimli eserinden alınmıştır
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Re: ALLAH DOSTU DERKİ (İSLAM TEVAZUDUR)

Mesaj gönderen HAS-AN »

SAÇ - KIL – TIRNAK

Saç. Kıl, çürümez. Cesetden ayrıldıktan sonra da ömürleri devam eder. Koyun, aslan ve kaplan, ayı diğer postlu hayvanların bile kıllarının ömürleri devam eder. Bunlarla beraber kemiklerin de ömürleri uzundur.

Kemiklerde en uzun ömür dişlerdedir.Vücuttaki kılları kesmek, ilâçla düşürmek doğru değildir. Yalnız, koltuk altları ve edeb yerleri kılları islâmda düşürmek lâzımdır.Yalnız koltuk altlarını yolmak suretiyle, edeb kılları traş ve ilâçlarla düşürülür. Koltuk altı kılları bırakılırsa uzun müddet sonra incelir pamuk gibi olur. Teri de kesilir. Saç, sakal, bıyık, erkeklerde uzaması büyük birşey ifade eder. Kadınlarda olmaması da büyük bir hikmete dayanmaktadır. Kadınlarda saçların örtülmesi de bu hikmetten dolayı emredilmiştir. Baş saçlarını ustura ile kazımak doğru değildir. Sebebini söylersem berberlere giden olmaz. Eski berberlerin kapılarında (Zakkum) ağacı büyük saksılarda bulunurdu. Bunların sebebi büyüktür. Kur'anı Kerim'de cehennemin kapısında zakkum ağacı vardır diye bir âyet vardır. Bu çok büyük bir şeyi ifade etmektedir.

İnsan vücudunda saç ve kıllar vardır. Bu kılların bir kısmı muayyen bir yaşta çıkmaya başlar. Bunlar da bazı insanlarda dökülür veya çıkmaz. Hastalıklar hariçdir.

Erkeklerde: Saç, vücudta kıllar, sakal, bıyık vardır. Kulaklarda ve burundaki kıllar yaşlandıkça çıkmaya başlar.

Kadınlarda : Kıl çok az bulunmakla beraber vücudunda kıl olmayanlar da ekseriyeti teşkil ederler.

Birçok erkeklerde göğüs, kol, karın, sırt, omuz, el ve ayak üstleri parmak üstlerinde kıllar mevcuttur. Çok ender olarak bazı erkeklerin ayak parmaklarında ve el parmaklarının ikinci boğumunda bile kıl mevcuttur. Bunlar çok enderdir. Üçüncü boğumda kıl olanlar çoktur. İkinci boğumunda binde bir kıla tesadüf edilir. Bu gibilerde bir hususiyet vardır. Bu hususiyetin biri söylenir. Biri söylenemez."Bizim için söylenemez".Çok merhametli olurlar. Aynı zamanda ruhani tarafları maddi taraflarına galiptir. Fakat bu kat'i değildir. Amma parmakların (el ve ayak) bir kısmında kıl olanlar vardır. Bunlar bambaşka insanlardır.

Kıllar saç, sakal, bıyık bazılarında gürdür. Bazılarında seyrektir. Bazıları da kösedir. Renkleri muhteliftir. Kıvırcık düz olanlar vardır.Bunlarda büyük bir hikmet gizlidir.İlm-i sima denilen bir ilim vardır. Bu ilim bunlarla biraz meşgul olmuştur. Amma yalnız insanı madde olarak mütalâsı vardır.

Kıllarda mikroskobik olarak sinir mevcuttur. Fakat kesildiği zaman acı duygusu yoktur. Duyma hissi vardır. Tırnaklarda da sinir lifleri vardır. Kesildiği zaman acı duygusu yoktur fakat duyma vardır. Kıllar saçlar vücuttan ayrıldıktan sonra ömürleri sınırsızdır. Daima bozulmadan kalırlar. Kılların renkleri sarı siyahtır. Umumiyetle yaşlandıkça beyazlaşırlar. Bazılarında da beyazlaşmaz. Kulaklarda yaşlandıkça kıl çıkmaya başlar.

Kılların saç ve sakalların beyazlaşması ilâhi bir hikmete tabidir.İnsanlar arasında saçların beyazlaşması ihtiyarlık alâmeti telâkki edilirse de bu bir üzüntünün veya belirsiz bir korkunun ismidir.Hakikatde ise bambaşka büyük bir müjde ve hikmetin işaretidir.Onun için İslâmda : Erkeklerde saç boyamak yasaktır hatta büyük günahtır.

Kadınlara kına koymak sünnetdir. Kına'da muayyen kızıl bir renk vardır. Aynı zamanda tıbbi bakımdan birçok hassaları vardır. Beyazlaşmada en geç beyazlaşan bazen de diğerleri beyazlaştığı halde, beyazlaşmayan kaşlardır. Kirpikler hiç beyazlaşmaz. Saçların terkibinde kimya olarak kadmiyum, antimuan, selenyum mevcuttur. Göz kirpiklerine sürülen (Sürme) de antimuan mevcuttur. Şayanı dikkatdir. Efendim ben birini gördüm kirpikleri de beyazlaşmıştı diyen bulunur. Onlara cevap şudur. "Sen insan görmedin mi" O halde... Israr ediyorsan sen insan değilsin. Cevabımız budur.

Bilmediğin ve bilemeyeceğin işlere karşı çifte atma... Başında tek tük kıllar, saçlar var. Daha onların ne olduğunu bilmiyorsun. Bir de söylenip duruyorsun...

Bütün hayat boyunca büyüyen vücutta iki unsur vardır:

1- Kıllar, saçlar, sakallardır.
2- Tırnaklardır.

Ölümü müteakip tırnaklar bir saatin içinde büyürler... Saç, sakal, tırnak, kıl traşlarından evvel ve sonra daima abdest al... Yemekten evvel, yemekten sonra daima abdest al. Ben abdestliyim deme.

Zaten devamlı abdestli bulunuyorsun. Bu abdest başka bir şey içindir. Vücuttan ayrılacak kısımlara hürmettir. Rızka hürmettir. Bunda sana senden yakın olan Allah'ı tesbih ve anmak gizlidir. İnsanda bulunan her türlü esmaya karşı kulun teşbihi ve tazimi gizlidir bu hareketlerde... Unutma bunu...

Cünup iken saç, sakal, kıl kesmek, tırnak kesmek insanı süründürür bunu unutma...

Saç, sakal, kıl, tırnak kesmeden evvel abdestli bulun. Bunlar vücuttan ayrılırken senin abdestli olduğuna şahadet ederler. Saç, sakal, tırnağı ateşe atmak haramdır. Günahtır. Hakaret vardır. Sakın unutma. Tırnakları daima gömmeli veya atmalıdır. Topraktan yaratıldığını hatırlayarak cesedin fiili zikri olur bu...

Tırnak büyütmek insanı sonunda zelil eyler. Saç bırakmak sünnetdir. Temiz tutmak şartıyla "Saçlarınıza ikram ediniz" hadisi vardır.Efendim kadınlar tırnaklarını uzatıyorlar. Manikür yapıyorlar diyeceksiniz. Bunlar ne olur. Cevap şudur. Namaz kılıyorlar mı, Allah'ın emirlerini yapıyorlar mı, evet ise haramdır... Hayırsa, birşey değildir. Devam etsinler. Ben 5 vakit namazını kılanlardan bahsediyorum. Hakiki islâmın süslerini söylüyorum. Tabii süslerini lekeleyecek şeyleri anlatıyorum... Yollarını şaşırmışlara ne lanet edebilirim, ne beddua... İslâmda bunlar yasaktır. Yalnız dua ederim. Hak doğru yola girmelerine yardımcı olsun. O kadar...

Baştaki saçlar, kaşlar, erkeklerde sakal bıyık bazı vücutlarda kulaklarda, burun içinde, koltuk altında, edep yerlerinde, kirpiklerde kıllar vardır. Bunların varlığı veya yokluğu tıbbi ve sıhhi birçok faydaları kat'i olarak vardır.Bir de niçin bunlar vardır meselesi: Bu büyük bir hikmettir. Hocam bana uzun uzadıya izah etmişti. Ben söyleyemem. Çünkü büyük bir hataya belki de günaha girerim. Bunların hikmetini anladı mı. insanlar yek diğerine girerler. Yahut yaptıkları hataları tam anlayarak kafalarını taşa vura vura hayatlarına son verirler ve günaha girerler...

Onun için : Saç boyamak, kaş çekmek, edep yeri hariç (Bunun da sebebi vardır) kol, bacak, göğüs, sırt kıllarını düşürmek islâmda yasaktır. Vücuda döğme yaptırmak haramdır, (Kıl hakkı için) yasaktır. Resim olduğundan değil. Başka sebepten.

Tırnaklar, saç, sakal, kıllar daima büyürler. Ölümle beraber tırnaklar birden büyürler. Çıkan bir tırnağın yatağı vardır. Burası yumuşaktır. Tekrar tırnağı doğurur ve tırnak yavaş yavaş büyür. Bu yatakta öyle büyük bir hassa vardır ki vücuttaki tırnak terkibinde bulunan maddeleri kendinden süzerken adetâ imal eder, dokur. Tırnakların büyümesi vücudu büyük bir tehlikeden kurtarır. Tırnaklarını kesmeyenlerde de büyük ve kendisinin hissedemeyeceği tedricî hastalık ve dertler husule gelir. Aynı zamanda da insana verilen manevi kıymetine de hakaret olur. Tırnaklardan birçok hastalıkların teşhisi anlaşılır. Ruhi hastalıkların birçok sebepleri tırnak kesmeyenlerde olur.

Tırnaklar röntgen şuasını aksettirirler.

Karanlıkta tırnak kesme doğru değildir. Hatta peygamber men etmiştir. Tırnaklar gündüz başkadır, gece başkadır, uyurken başkadır.

Karaciğer sirozu, doğmalık kalp hastalıkları lösemide tırnakların şekli ve rengi değişir. Bazı insanlarda tırnaklar geç büyür bazılarında çabuk büyür. Şeker hastalığında, hormon bozukluğunda, mafsal ve kemik hastalıklarında, böbrek hastalıklarında birçok ince veya kaba süretde değişiklikler görülür. Akciğer hastalıklarında, metabolizma bozukluklarında, kansızlıklarda, tırnağın rengi, şekli, kalınlığı, inceliği, mukavemeti, kırılması çabuk veya yavaş büyümesi birçok dertlerin habercisi veya arazıdır. Vücutta demir miktarı bozukluğu tırnak diplerinde araz gösterir. Renk itibarı ile tırnak uçları beyaz, sonra kırmızı, etleri kabukludur. Doğmalık kalp ve karaciğer sirozunda tırnaklar beyazdır. Bu gibi açık renk ve incelme olan tırnaklara koilonychie ismi verilir.

Tırnaklar vücut için zehir olan bir maddeyi sağ ve sol el parmaklara göre miktar itibarı ile süzmesi değişir, İslâmda tırnakların kesilmesinde parmaklarla ayaklara göre bir tertip vardır. Söylerler ya, saç sefadan tırnak cefadan büyür. Bunda gizli olanı ara, bulmaya çalış.Saçlar erkeklerde düşünce ve enerji membaıdır.Kadınlarda: Şevkat ve kadınlık timsalidir. Rahmet menbaıdır.

1-İdrar böbreklerde günlükdür
2-Ciğerler her an
3-Cild her zaman ve zaman zaman akciğere yardım.
4-Tırnaklar aylık (büyümeleri)
5-Sakal bazılarında haftalık, bazılarında uzun zaman sonra
6-Saçlar habersiz
7-Bağırsaklar hergün

Vücut, işlemesinde uzviyete zararlı bilinen ve bilinmeyen madde ve toksinleri, zehirleri dışarı atar. Tırnak uzatmak birçok hastalıklara tedrici sûretde yol açar. Birçok hastalıklar da tırnaklardan belli olur. Saçların kırlaşması, beyazlaşması, dökülmesi bazen normal, bazen de hastalık olarak kabul edilirse de maddi ve manevi sebepleri vardır.



Yukarıdaki Yazı Dr. Münir Derman'ın "ALLAH DOSTU DER Kİ... YAZILMAMIŞ SIRLARIN İLKİ YAZILACAK SIRLARIN SONU 3. CİLT" eserinden alınmıştır.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Re: ALLAH DOSTU DERKİ (İSLAM TEVAZUDUR)

Mesaj gönderen HAS-AN »

Miraç ve Namazın Sırları

MİRAÇ nedir? Niçin gece vaki olmuştur? Miraçta Hak ile mülâkat vardır.Ayete göre ruh mual ceset vukua gelmiştir. (Abid) olarak. Abid ruh değildir. Abid ceset de değildir. (Ruh mual cesed) abiddir. O halde miraç rüya değildir. Kudüs'e kadar teşrif ettirilmişlerdir.

Niçin Kudüs'e... Oradan semavata huruç vardır. Hak ile mülâkat olduğuna göre semavatta mı Cenabı Hak... Allah mekândan münezzehdir. Ohalde mekânda değildir. Mekânsızlık nedir. Mekân mütalaasına vurulursa müddet ortaya çıkar. Miraç ne kadar müddet sürmüştür. Çünki miraçdaki hadiseler, gördüğü şeyler, mülakât uzundur. Miraç, Mevlid'de uzun uzadıya bu hadise bizim anlayacağımız şekle bürünerek izah edilmiştir. Bunlar hilafı hakikat değildir. O halde MÎRAÇ nedir?

*

Cebrail refakatinde... Oradan kudret alemine Cebrail ile... Sidre'de Cebrail durur...Bu hududtan sonra kudret alemine Resul dahil olur. Orada zaman. Mekân mefhumu yok... İmkân alemindeki her türlü fiziki, kimyevi kanunlar cari değil... Sessiz. Sözsüz. Cebrailsiz (Ya Muhammed) yaklaş. Gel emri çıkar... Bunlar kudret aleminin kanunlanna göredir. (Kabı Kavseyn) yanaşır... Orada akşam namazı üç rekât olarak emrolunur... Hitabı izzet (Ya Muhammed) dir. Nuru Resulullahadır bu hitap... Sonra Mustafa'ya söyledi çekinmeden. Yani Resul'ün kul olarak kendilerine... O zaman da Sidre'ye döndükleri zaman 2 rekât sabah namazı emroluyor...Miraç gecesi vaki olduğu için ilk akşam namazı emroluyor. Gece sabaha doğru gideceğinden sabah, sonra akabinde emrolunmuştur.



Miraç hülâsa (Tayyi mekân) değildir. Bize öyle görünürse de öyle değildir. Peki nedir? Hele dur bakalım. Sözümüz bitmedi. Dinle: Zaman ve mekân dışı bir hadisedir anlayamadığımız.

Tayyi mekân ise mümkündür. Bu da akıl hududunun bittiği yerden la mekânın mevcudiyetini isbat eden bir hadisedir anlayamadığımız bir hadisedir. Tayyi mekân yapabilen mekân içinde mekânsızhğı bir nevi idrak ettiren hakiki bir olaydır ve mümkündür. Evvelâ: Akıl ile tay yapabilmek sonra Resulü Ekrem'in ruhaniyetine girmek imkânını aramak lâzımdır ki bu da

mümkündür.



Mekke'den Kudüs'e kadar seyir bunun en büyük mümkün olacağını ümmete izah için vukua gelmiştir. Niçin Kudüs'e oldu da başka yere olmadı. Bu gibi sual kimseye yakışmaz. Ya sizin eve mi olsun... Miraç hakkında münakaşa imansızlıktır. İmansızlık demek Allah'ın inkâr kudretlerinin hudutlu olduğunu kabul etmektir.



Ruh ve ceset yani (Abid) olarak vaki olmuştur. Mümkün müdür diye düşünmek Allah'ın kudretini tahdid olur ki bu tam inkârdır. Kur'an Allah kelâmı mıdır. Evet diyorsan, ohalde burada düşünme. Aklın ile dinsiz ve inkarcı olma... Allah'ın kudreti aklın ve düşüncenin varamadığı güçtedir. Allah'ın insanlarca mahiyeti gizlidir.



Miraçta akşam ve sabah namazları emrolundu. Hicretten evvel kıble olarak bu iki vakit namaz Kudüs'e doğru kılındı. Niçin? Sebep? Hikmet ve muradı ilâhi nedir? Kudüs'e doğru kılmak Allah'ın emri mi idi? Emir ise sonra niçin hicretten sonra Medine'de Kabe'ye dönmek vahyolundu. Hem de namaz içinde iken emir geldi.



Resulü Ekrem Mekke fethedildikten sonra kâbeyi temizlettirdi ve Kabe'nin içinde namaz kıldı. Bu namaz vakit namazı değildir. Çünki sahabeleri yanında olduğundan onlara imam olması gerekirdi... Kendilerine soruldukta; niçin batıya doğru kıldıklarını söylemediler. Yalnız Kabe'nin içinde 4 tarafa hatta köşelere doğru dönebilirsiniz buyurdular. Batıya doğru dönmeleri: Vefatlarının Medine'de olacağına işarettir. Medinede ravzalarmda başları batıya ve mübarek cesetleri kâbeye dönük olarak defnedilmişlerdir.



Salât kelimesi yanlız Kuran -ı kerimde kullanılmıştır. Dua manasına gelir. Namazda okunan fatiha dua olduğundan Kur'anda salât kelimesi kullanılmıştır. Namazda fatiha okunmasının hikmeti, Allahın varlığı üzerinde zihni durdurmak güç olduğundan Kur'an okumakla, ALLAH'ı tesbih ederken uluhiyet üzerinde durmak imkânı hasıl olur.Namazda Allah ile mülakat vardır. Şah damarından daha yakın olan Allah ile yakınlık uzaklık derece itibariyledir. Mesafe değildir...Namaz kelimesi farsçadır. Aslı Sanskritçe'den gelmedir. Eğilmek anlamına gelir.



Namaz miraçtır. Namaz Allaha yanaşmanın merdivenidir. Namazın yarısı benim için, yarısı kulum içindir. "Hadisi kutsi" Namaz hicretten 18 ay evvel miraç gecesinde doğrudan doğruya Resul Ekreme emrolunmuştur. Arada cebrail vahiy meleği girmemiştir. Diğer emirler vahiyledir. Namaz başkadır. Rebiül evvelde Hicret olduğuna göre "Leyleyi miraç" Recep ayının 27 sine tesadüf etmistir. Sonradan namaz âyeti kerimeyle tekiden bildirilmiştir.



Namaz emri ilâhi ile farzdır. Şekli de talimi ilâhi ile farz kılınmıştır. Namazın hikmeti, dünyada vacibin zimmetten sukutu ve ukbada sevap husulüdür. Sevap demek Allah'ın fadıl kapısının açılmasına sebep olan dini bir tabirdir. Fadıl kapısı, sana senden yakın olanla senli benli konuşmak imkânıdır. Bir iltifatı rabbanidir, bir mükâfattır. Fadıl kapısında "Elgani" esması tecelli ettiğinden her iyi amele 10 misli kazanç verilir. Verilen bu kazanç nedir? işte onu söyliyemem. Söylemem sen emri yap... O kadar... "Her ayın 3 gününü oruçlu geçiren bütün-ayı oruçlu geçirmiş olur" hadisi şerif... Bu cevap yetmez mi...



Kötülük nefsin varidatından hasıl olduğundan ceza bire birdir. Çünkü Allah zalim değildir. Adildir. Cezada âdül kapısı açılır. "Nefsil levvame" insanın kendi kendini kötülük yaptığında suçlu görmesi. Adül kapısının aralığından sızan bir duygudur.Başlangıcı olmıyan, başlangıcının da sonu olmıyan, sonun hakkı için gönül aynasında kendini ara... Yapamıyorum deme... Secdeye başını koy kendini küçük görme...



Zavallı bir adama, kum ile karışık bir oda dolusu pirinci ayırt et demişler... Yoksa kafanı vururuz... imkân haricinde bir iş... Sabaha kadar bu olacak... Bu zavallının karınca arkadaşları varmış... Onlara derdini söylemiş. Sabaha kadar kumlar bir tarafa, pirinçler bir tarafa ayrılmış... Şaşa kalmışlar... Sende bir karınca arkadaş bul, herkesi hor görme. Kibri bırak... O karınca gibi gördüğün belki bir arif olur... Arif demek, sende senin mahremini, gizli tarafını bulan ve seni karşısında tek kelime söyleyemiyecek hale getirendir. Bu işlere ne kadar bakarsan o kadar görünür. Karaya mensup olanlar, denize mensup olanların işlerinden birşey anlıyamazlar. Diken ile gül yan yana, omuz omuzadır bilirmisin... "Hafizu alas selevatı vessalatil vusta". Ayeti kerimesi namazın farziyet ve beş vakit olmasına delildir. Cemi selâtin muhafazası emrolunuyor. Bir de selâtu vusta vardır. Bir vasatı tasavvur edilecek cemiin en azı dörttür. Bunun ortası olması için beş olması iktiza eder.



Ekalli Mutesaviyine munkasım, "Ekalli Mutesaviyyini munkasım iki adet zevce adetki fert tavassut ederse beş olur." "İnnellaha tealaferada ala külli muslimin ve müslimetin fi küllin yevmin veleyletin hamse selavat" hadistir.



Allahın emri bütün kadın ve erkek müslümanlara gece ve gündüz 5 vakit namazdir... Namazda ruku, sucud, kade, vardır. İnsan vücudu bu hareketi yapmak için (Bel, diz, ayak mafsallan) ona göre yaratılmıştır. Namazda cesedi hareketler, ruku, sucud, kade ve diger hareketler namazın erkänıdır. (Tadili erkan) ismi verilir ve cesede farzdır.


Namaz Miraçtır. Miraç Resulu Ekremden başkasına yalnız ruhendir.Hiç bir peygamber ceseden miraç yapmamıştır.Mekke'den Kuduse kadar (Isra) ceseden olmuştur. Bu, namazda tadili erkânın farziyetini ilän eder. Aym zamanda tayyi mekânın mümkün olduğuna işarettir. Ondan ötesi sırların sırıdır. Ahadiyet ifadesidir. Namaz kılan ruhtur. Cesed degildir. Tadili erkân cesedin ruhla birlikte hareket etmemesi için cesedi bir nevi disiplin altında durdurmaktadır... Bu bahis uzundur. İleride tafsilen izah edilecektir.



Baş yere koymak isteniyor. Namazda koymasak olmaz mı? Olmaz... Kimin başı yere gelmemiş.. Dünyaya hakim büyük İskender bile bugün bir harabede yatıyor.Namaz niçin emrolunmuştur : Muhakkak ki kullara bir şeyle bir şeyin arasındaki hattı faslı gizlemek ve kulunu sevdiği için bir hataya girmesin diye emrolunmuştur. Namaz o halde nedir ki? Bu hattı faslı temin ediyor. (Kelimeyi Şahadet, hac, zekat, selat, savm bunlarda bir Şeyin bir Şeyle temasım kesmek ve yanaştırmak için köprülerdir.



Farzlar: Allaha yanaşmak için şekil değiştirmiş bir durumun fiili hareketleridir. O halde gizlenen şey (FARZ) dır. Bu köprüleri geçmek için (ŞAKKI SADIR) gecirmek gerekir... Ve ondan sonra (VE ILA

RABBİKE FERGAB) ancak ondan sonra yaklaş emri çıkıyor. Kula (ŞAKKI SADIR) ibadetleri hakiki tadili erkâni ile yapmasıyla mümkün oluyor demektir. Tadili erkän o halde : Ruhla cesedin bilmediğimiz bağlanışında gizli bazı ulvi hasletleri ortaya çıkarmak gayesine matuftur. Bu hareketler senelerce vücuttaki bu hasletleri ortaya çıkarır. Herhangi bir şeyi yerine getirmek veya harekete geçirmek için sallarız. Bunun gibi... Bunun izahı kelimelere girmiyor. Bundan birşey anlamıya çalışınız... Sana senden yakın olanla temas ancak böyle mümkündür. O halde namaz Allaha yanaşmanm merdivenidir. İnsanı maddeden soyar, temas kabiliyetini yükseltir. Kulun teslimiyetini görünce ünsüyet başlar. O vakit insan (Adem) olur. Makamı teslimiyet (İbrahim Makamı) dır. Zor bir makamdır. (YAVRUNU BANA ZEBHET EMRİ) tam teslimiyetin, muradı ilâhı olduğunun ifadesidir.

Bu makamda ilâhi davet vaki olur. Yanaş... İşte bu davete (NAMAZ) denir...



Namazın yarısı benim için, yarısı kulum içindir. Buyrulmuştur. Şimdi aklımıza gelmiştir. Efendim Kur'anda Cenabı hak niçin doğrudan doğruya 5 vakit demedi de, namazları muhafaza edin (ORTA

NAMAZI) da paşam bu Kur'anın sırrıdır. Bu sırrı anlamak içîn namazın Resule doğrudan doğruya emrolunması ve vahiy meleğinin araya girmemesi sebebini bilmek lâzımdır. Allah kelâmı olması burada... Bunları açıklayamayız... Hele senin alnın secdede ezilsin... Bakalım. Hele hele. Bunlar senelerce secdeden başını kaldırmıyanlara bile nasip olmuyor. Nasip olup bu sırları bilenlerde az değildir...Tadili erkânda hareketler insanı bulunduğu halden başka bir hale sokmaz değiştirmez. Var olan bir şeyi ortaya çıkarır.

(Rüku, sucud, varlık halkasını Allah kapısına vurmaktır) hadis.Vurmasını bilirsen devlet baş gösterir.

Vücud makarrı ilâhi olduğuna göre, varlık madde evin kapısının üstündeki kapıyı çalma halkası da onu vurmak içeriye bir nevi işittirmek olur. Oda ölmeden evvel, vücut şaibesini yok etmektir. Yani temizliğin maddeden başlayıp ruhi en ince hasletlere kadar temizlenmesi, şeffaflaşmasıdır.



(ŞAKKI SADIR) DA BUDUR. Ondan sonra (YAKLAŞ) emrine göre yaklaşmak gerekmektedir.

Gıybet, haset, yalan, dedikodu, haram lokmanın yasaklanması buralara gitmek imkânına namzet kulu korumak içindir, konulmuştur. O halde namazın kendisi farzdır. Şekli de talimi ilâhi ile farzdır. Vakitleri de farzdır. Vakit girmeden namaz farz olmaz.Namaz, insanı tabiat, madde libasından soyar, imkân elbisesinden çıkarır. Nâsut zindanından azat eder.Namaz bütün ibadetlerin envaına şamil bir fihristi nuranidir. Kulun dergâhı uluhiyetde kendi aczini ilân ettirir. Ve merhameti ilâhiye önünde secde ettirir.



Asıl namaz, ibadet halinden aşk ile duyarak, tadarak kılınan namazdır. Kıyamda işle meşgul, rukuda hayali ile, sucutta alavere ve dalaveresiyle meşgul olarak fiziki halde kılınan namaz değil... Namazda tadili erkân, erkânı mahsusası ile hakkını vermek olduğu gibi, enfüste huzuru ilâhiyeye girince alemi nâsuttan soyunmaktır. Namaz dinin direği Allaha yaklaşmanın merdivenidir.


Allaha muhatap insandır. Herhangi bir kimse makamı ademiyete ayak bastımı, ona iman teklif olunur. Yani: Kimsin, nereden geldin, ne olacaksın nereye götürüleceksin denir. Bu makama sahip olana (MÜMİN) derler. Bu kâfi gelmez. Allah kulun inandığına teslim olmasını ister. Teslim olur. İnanırsa İSLAM OLUR. (MÜMİN) başka (İSLAM) başka dikkat et... Hakka teslim olmak demek (ELHAMDU LİLLAHİ RABBİL ALEMİN) rütbe ve sırrına varmak demektir. Herhangi bir belâ karşısında kaşlarını çatmamak hünerdir.

Bu çok zor bir makamdır. Makamı teslimiyettir. Hazreti İbrahim'in Makamıdır. Şimdi senin söylediğin (ELHAMDU LİLLAHl RABBlL ALEMİN)'i bu ölçü ile ölç. Tart, bakalım ne kadar yaya, ne kadar yavan olduğunu anla... Emeklerin boşuna gitti gider. Kulun teslimiyetini görünce daveti ilâhiye vaki olur : İşte bu davete (NAMAZ) denir... (NAMAZIN YARISI BENiM İÇİN, YARISI KULUM İÇİN) buyrulmuştur.



Tekbir alınır. Kalben ve lisanendir. Burada el ile işaret vardır. Bütün âza ile kıbleye teveccüh etmektir.

"FEVELLl VECHEKE ŞADRAL MESCİDlL HARAM" emriyle memur olduğundan sair âzasiyle de teveccüh ettiği gibi, adresi ilâhi olan kıbleye mütevveccih bulunarak": Yarabbi sen beni ahseni takvim" sırrına mazhar olarak halk ettin, beni kendine muhatap tuttun, bende yüzümü senden gayrisine çevirmedim. Zalime, zulme, küfre, münafık a meyletmedim, insani veçhimi takdim ediyorum diye ellerini kulaklarına kaldırır dünyayı arkada bırakır. Yüz çevresini Allaha arz eder tekbir alır. Allahın büyüklüğünü ilan eder. ALLAHÜ EKBER."



"ALLAHU EKBER" demek " ALLAH " o büyük yok mu, işte onun şanını haykırıyorum demektir. Tanrı uludur bu manada değildir...Kâbe bir surettir. Bütün melek cin ve mahlûkâtın secde noktası...Nuri ilâhinin esrar adresesi, bütün ilâhi feyz ve ışıkları bir noktada toplıyan ve yeryüzü perdesine aksettiren yerdir. Kabe... Kıble: Zahirde beytullah... Hakikatte : Nuru (M) i...Sırda: Allahtır.

"Namazda açılır perdeler ötenin ötesinde Sureti rahman görünür kabenin perdesinde" Namazda hak ile mülakat konuşma vardır.



Namaz avam için: Huzuru baridir.

Havas için: Urucu ilâhi.



Tekbirden sonra huzura girer. Elini bağlar. İftitah tekbirinde el ile işaret vardır. Sağ elini sol elinin bileğine halka yapar. Sol el ameli şeytan vasıtasıdır...Fena düşüncelerimi bağladım. Söz veriyorum. Şahidim olsun, işaret parmağı şahittir. (BELÂ KADİRİNE ALA EN NUSEVVlYE BENANEH) bu parmak vücutta Allahın hesabına çalışan ve onun istihbarat memurudur.



Her işe besmele ile başladığı halde, namaza besmele ile başlanmaz, îster huzurda, ister uruçta olsun. Allah ile aranda perde .yoktur. İnsan Allah iledir. (MUSALLİ)... İsim ile başlamak burada edebe münafi olduğundan tesbih ve takdis ile başlanır. İnsan ilmen. Ahlâken kendisinden büyük bir zata ismen hitap etmez. Ona layik bir sıfat arar... (SUBHANEKE ALLAHÜMME VE BİHAMDİK) duası ile başlar.



Badehu euzu besmele okunur. Bu kıyam, makamı beşeriyettir. Biz namaz kılarken bunların hiç birinden haberdar değiliz.Sebebi ise biz taklit olarak namaz kılıyoruz.Yalnız Cenabı Allahın lütuf kapısı büyük olduğundan:Bunlar ehli hakiki takliden kapıya kadar gelmişler. Kovmayın içeri alın. Allahın iltifatından hissedar olsunlar. Amma bunlar birinci sırada değillerdir... (SUBHANE) ile huzurda: Kulum buyur selâmını kabul ettim. Arzun nedir, hitabı çıkar. Euzu besmele: Yarabbi, beni fena düşüncelerden, şeytandan muhafaza buyur. Maruzatım vardır.Peki kulum. Koruyacağım... Şimdi isminle başlıyorum. Besmele çekersin...

(ELHAMDÜ LİLLAHİ RABBİL ALEMİN ERRAHMANİRRAHIM. MALİKİ YEVMİDDİN İYYAKE NAĞBUDU VE İYYAKE NESTEİN) "Ya Allah seninle sana ibadet eder, senin kapından başka kapı çalmayız. İbadetimiz cennet talebi değildir." deyince : Cenabı Hak: Lebbeyk der. Ne istiyorsun kulum: İsteğine muntazırım buyur. Burası dünya makamıdır kul istediğini ister...Sıratı müstakim. Kuranı azimi ister. Ahlâkı Resulü ister, tevhidi ister. Daha yüksek makamlar ister...



O halde belini bük... Oraya dimdik girilmez.Emri çıkar. Kul belini büker. Ruku’a gider... Perde açılır... Kudreti ilâhiye görünmeye başlar... O azametin karşısında abit gayri ihtiyarı (SUBHANE RABBİYEL AZİM) demeye başlar.



Gördüğü azamet karşısında bunları söyler... Biz rüku’a bunları görmek değil (SUBHANE RABBİYEL AZİM) demek için gideriz.Efendim. Hoca efendi ben bunları göremiyorum...Sen jimnastik yapıyorsun. Namaz kılmıyorsun ki...

Sen bunları gördün mü... Sana ne... Görmesem 48 senedir hayvan gibi yatar kalkar mıydım...

Bana da öğret dersen... Pek âlâ derim...



Kibrini, gururunu yere at... Gel... O zaman bir şey bildiğini zannediyorsun amma... Sende hiçbir şey yok. Yok olanlara söylüyorum.Kendini kandırıyorsun... İslâmiyette kibir yok... Özür yok. Teslimiyet

var...



Namazda secde penceresinden gören göz, ne güzel gözdür... Görmeye lâyık olmıyan hale gelmemiş göze de gözükmez. (GÖRMEDİĞİM ALLAHA SECDE ETMEM) diyor Cenabı Ali Keremullâhi veçheli... İslâm olmak kolay. Hepimiz Müslümanız. Müslümanım demek güç... Kendimizi ölçelim tartalım... O zaman dilimiz dolaşmağa başlar...



Kadın, ellerini erkek gibi yukarı kaldırmaz. Ellerini aşağı çek. Aynı hukukta değilsin... Ay hallerinde huzura çıkamazsın... Elini az aşağıdan tut... Göbek hizasında ellerini bağlıyamazsın. Bizzat bir şeye malik değilsin. Gururlanmıyasın diye ellerini göğsüne bağla... Hay esmasının tezgahısın. Çocuğun sahibisi sen olmadığını bilirsin... Bu işi gördüğünden sana fadıl kapılarım daha çok açıktır.



5 vakit namazını kılar, müstakim gidersin, erkekten 7 defa daha erken bana kavuşabilirsin...Bundan dolayı doğumda ruhunu teslim edersen şehit olursun...Cennet anaların ayağı altındadır.Rüku, secde : varlık halkasını Allah kapısına vurmaktır. Hadis.



Rüku da: Birinci subhane rabbiyel azim... Azameti ilahiye efâl kaydından münezzehtir.İkinci subhane rabbiyel azim... Azemeti ilâhiye ıtlak kaydındanmünezzehtir. Olduğuna delâlet eder.Bundan sonra : (SEMİ ALLAHU LİMEN HAMİDEH) Allah benim hamdimi işitti çok şükür... Doğrulur... Kulum bu âlemde hiçtir. Alemi lâhuta, çık bakalım... Sarayı lâmekanı gezmek iştermisin?... Aman yarabbi... ihsan buyur...



Oraya beli bükük girilemez. Hakka yanaşmağa buradan başlar...Başını yere koy... Emri çıkar... Hakikat perdesi açılır...Birinci secde : Namaz aslından mahv ve fani olur. Yani cesedden ruh ayrılır. Beşeriyetten kurtulur. Allah namına her şeyden soyunduğuna işarettir. Kendine kendinden yakın olana yanaşmağa başlar...İkinci secde : Vücut kokusundan eser kalmaz...Kendini hakka terkettiğine, yok olduğuna işarettir.Bundan sonra tamamen perdeyi hakikat açılır...(SUBHANE RABBİYEL ALA) demeye başlar...



Birinci : Mertebeyi rububiyetten

İkinci : Mertebeyi uluhiyetten

Üçüncü: Her türlü kuyudattan münezzeh olduğuna işaret ve isbattır.

İşte bu secde (İBADET SECDESİ) dir.

Secdelerin en makbulü, indi ilâhide en sevilenidir. Bunda rıza gizlidir.



Hazreti Adem'e yapılan secde başkadır. (TAZİMİ TAHİYYAT) secdesidir.


Birinci kade: Allaha seyre işarettir.Beşeriyetten soyunup vahdete seyir vardır.Seyirde kesret olmadığından yalnız ETTEHlYYATİ okunur.İkinci kade: Vahdetten kesrete rucu — dönüş olmakla efendimize selâvat mevcuttur. Miraçtan dönüş kendindeki (NUR M) yedir. Selâvat ha unutma... Namaz tamam olur. Kesret alemine girilir ve selâm verilir...



Miraç bir anda (TURFETÜLAYN) içinde olmuştur.Burak: Burak yıldırım kelimesinden müştaktır.

Sende namazda bir anda bu miracı ruhunla yaparsın...Gaflette olursan, bu miraçtan haberin olmaz...

Çünkü bir an olması: Tahammül edemez insan, şimşek çakar gibi bir andadır. Musallinin miraca hürmetsizlik, yani habersiz olması insanı tadili erkân ile mukayyet kılmıştır. Bundan dolayı haberin olmaz miraçtan...



Allahın huzurundan ayrıldığı için :



(ALLAHÜMME ENTESSELAM VE MlNKESSELEM

TEBAREKTE YA ZELCELALl VELlKRAM) söylenir... Yani ya Allah selâm senin ismindir, ismin senden sudur eder. Her ikram ve ihsan ile mütecelli ve senden gayri yoktur. Bunu anlıyanlar : (HUVEL EVVEL HUVEL AHİR HUVEL ZAHİR HUVEL BATIN) sırrının manasına aşma olur.

Namazı hakkıyla kılanlar, bu halleri zevk edenler, Birinci sınıf müminlerdir. Biz onları taklit ediyoruz.

Allahın rahmeti vasi olduğundan, bizim takliden yaptığımız şu ibadetimizde de elimizi boş çevirerek göndermez. Defteri amalimize bir şeyler yazılır. Bunu Cenabı Hak bildiği için, tadili erkânı da talim ile farz kılmıştır. Hiç olmazsa, hareketi, yatıp kalkmayı doğru yapsınlar diye...Namazın hakikatına vasıl olup, zevken kılanlar ondan ayrılmak istemezler...



Hazreti Ali Efendimiz almış olduğu yaranın tedavisinde yarasına el sürülse çok vecağ duyuyordu.

Kendisini tedavi edecek cerraha: (BENİ NAMAZ MASASINDA AMELİYAT YAPINIZ) Orada huzuru izzette zevke daldığım zaman hiçbir şeyden haberim olmaz buyurmuştur. Nerede biz... Henüz pirenin ısırmasından haberdar olur çifte atarız...



Verilen şeye rağbet edenin nasibi yoktur.

Rağbet, verilen şeye değil, onu verenedir.



Dikkat et bu lâfa... Günlerce oku... Düşün hele...



Doğruluk ve ibadet ehli, öyle bir deryadadır ki, dalgaları onları döğer, onlarda rablerine boğulanlar gibi yalvarır ve kurtuluş isterler...Sana hizmet edeyim, beni irşat eyle: Dediler ona...Allaha hizmet et. Yoksa yaklaşmak istemiyor musun...Nedir onun bunun peşinden koşar durursun...Bir damla bal, bir gemi ziftinin getiremeyeceği sineği toplar...Namazı kılmıyan mümindir amma... Resulü Ekremi ancak dürbünle seyreder müslümanlar arasındadır. Tamamıyla terk ederse küfre girer.



Namaz için iskat yaparlar. Olmaz. Onbin defa olmaz. Namaz borcunu hiçbir şey ödemez. Çünkü, namaz insan olmanın şükrüdür. Resulü Ekrem kendi arzusu ile miraç yapmadı, Hakkın emriyle miraca götürüldü.



NOT: Yukarıdaki yazı Münir Derman’ın; “Yazılmamış Sırların İlki, Yazılacak Sırların Sonu” isimli eserinden alınmıştır.

[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: ALLAH DOSTU DERKİ (İSLAM TEVAZUDUR)

Mesaj gönderen MINA »

HAS-AN yazdı: Verilen şeye rağbet edenin nasibi yoktur.

Rağbet, verilen şeye değil, onu verenedir.



Dikkat et bu lâfa... Günlerce oku... Düşün hele...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH DOSTU DERKİ (İSLAM TEVAZUDUR)

Mesaj gönderen meryemnur »

Dr. Münir DERMAN (k.s.) yazdı:
Verilen şeye rağbet edenin nasibi yoktur.

Rağbet, verilen şeye değil, onu verenedir.



Dikkat et bu lâfa... Günlerce oku... Düşün hele...

Resim


Tane arayana tane tuzaktır. Fakat Süleyman arayan hem Süleyman’ı bulur, hem taneyi elde eder.

Hz. Mevlâna Muhammed Celaleddin-i Rûmî (k.s.)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: ALLAH DOSTU DERKİ (İSLAM TEVAZUDUR)

Mesaj gönderen simurg »

-Hira -

Münir Derman Hz. Anlatıyor!

Peygamberler de dağlarda gezerler.
Mağaralarda kalır çobanlık yaparlardı.
İnziva ve tefekkür...

Resulü Ekrem gençliğinde yalnızlığı sever.
Dağlarda gezer daima dünyaya bakar,
göklere, yıldızlara bakar, derin düşünür, tefekkür ederdi.

Nihayet Hira dağında mağaraya çekilir.
Az yer. Uyumaz. Tefekkür eder.

Günlerce kalırdı mağarada...
Kırk gün kaldığı vaki idi...
Arbain buradan ismini almıştır.
Halktan yalnızlığa, yalnızlıktan cesede, ruha çevrilme halveti...
Cesedi nefisten ayırmak için...
Ondan sonra ruhla ruha dönmek...
Ve ruhla birlikte kalmak...


1 - Halveti ebyez (beyaz halvet)
2 - Halveti ahtar (yeşil halvet)
3 - Halveti nuru esvet (siyah nur)

Bu halvetlerde göz yaşı. Ter. Tad ve koku değişir.
Göz yaşı tuzlu. Ekşi. Tatlı. Nihayet tatsız.
Bunu kendisi hisseder...
Ter kendine has kokusu. Kokulu.
Herkeste ayrı ayrıdır.
Kendisi bunları duyamaz.
Hiç kimse kendi kokusunu alamaz.
Alırsa çıldırır.
Bağırsaklarda fena kokulu gaita mevcuttur.
Kendisi insan alamaz.

Gözler kapalı iken muayyen bir esma söyledikçe renk görür.
Bu renkler beyaz.
Muhtelif renkli.
Karışık. Kırmızı. Yeşil. Rengi guzah (ebe kuşağı renkleri).
En son siyah.
Karanlık, bir müddet sonra siyahın ortasında parlaklık görünür ve parlaklık saniyede şekil değiştirir...


İzah için: Güneşe bak. Gözün kararır. Her şey siyah olur.
Ortasında siyah nur görünür.
Bu, siyah nur renk kadrosuna giremez tarif de edilemez.
Burada dur.
Söylediklerimi unut ve dinle:
Suale dikkat et:
Dünya. Yıldızlar. Seyyareler.
Sabiteler kendi etraflarında dönüyorlar.
Hepsi aynı cihete dönerler...
Aksi tarafa dönen yoktur.


Hepisi fenni, ilmi ve bitebildiğimiz malûmata göre güneş sabittir.
Hepsi birden onun etrafında dönüyorlar.

Bütün bu manzumede güneş de dahil (sabit) bir yıldızın etrafında dönerler.
Onu takip ederler.
Yol alırlar, cihetsiz bir cihete doğru...
(Kur'an) bir gece ki ismini ya Kur'an indiği için aldı, yahut o isimde bir gece vardı.
O gece tamamen indi.

Nereden? Nereye?
Oradan da kalbi Resul'e cesde cesde 22 senede indi.

Nereden indi?

Nereye indi?


Bunu düşünme ne yapacaksın.
Hira'dan sonra ilk (Ikra) suresinin beş ayeti Hirra'da indi.
Diğer 9 ayeti Mekke'de inmiştir.

Ondan sonra Resulü Ekrem Hırra'ya çıkmadı.
Niçin...
Sonraları miraç vukua geldi.
Hicrette Sevir mağarası.
Mecburi ikinci halvet.
Bunlar Resulün arzusu ile olmadı.
Kendisi istemedi.
Bir nehir nasıl devamlı akarsa manevi ve ledünni ayırmak icabı böyle oldu..
.

Resulün hayatı :

Hüvel evvel :Nuru Resulullah

Hüvel zahir :Nübüvvet

Hüvel ahir :Ümmeti

Hüvel batın : Resulün ledünni.

Hüvel evveli hüvel ahırı hüvezzahir hüvel batın ayeti diğerlerini gizlemek içindir.


Dr.Münir Derman (K.S)


*
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Re: ALLAH DOSTU DERKİ (İSLAM TEVAZUDUR)

Mesaj gönderen HAS-AN »

Hz.Fatıma ve Ehl-i Beyt


Resulullah:
"Kızım insan hurisidir."
"Fatıma benden bir parçadır."

Fatıma huzurlarına girdiği zaman O'na Resulullah ayağa kalkarlardı.Kıyam ederlerdi. Kıyam ayağa kalkmak amma, bu başka kalkmadır.Bunu iyi bil ve öğren, Niçin kıyam ederlerdi onu da öğren...
Gözümün nuru kızım buyurdukları, yanına girdikleri zaman kıyam ettikleri Fatıma'ya bak ne söylemişlerdir:
"Kızım: Canını cehennem ateşinden kurtarmaya çalış". (Burada "Can" Ruh değildir. İşleyen, dünyada ruh'un oturduğu canlı olan ceset demektir).
Zira farzları terk, yasak olan şeyleri işlemeniz, kendi kendini zedelemek olur ve bu sebeple azaba sürüklenmenize (Allah dilerse) yol açar. Üzerinize gelecek azap ve cezayı ref edip uzaklaştırmaya muktedir değilim. Ben yalnız ruhunuz için, Hak önünde Allah'ın izniyle şefaat için yalvarabilirim.Allah herkese serbest irade vermiştir. Allah'ın kullara verdiği serbestiyeti ben nasıl kısıtlayabilirim. Mümkün olmayan bir şey...

Hz. Fatıma kazaya namaz bırakmamışlardır.Hakiki insana bundan fazla söylemek doğru değildir. Ondaki kıymete hakaret olur. Susarız.

Hz. Fatıma'nın sözlerle resmini çizelim:
Uzun boy. Narin mütenasip vücut. Mükemmel bir endam.
"Endam nedir bilir misiniz?"
İnsanın her uzvu arasında göze görünmeyen bir tertip, ilâhi" bir ahenk vardır. Güzellik vardır. Buna endam denir.
Ben insanı kendi suretimde yarattım diyor hazreti Allah bir kutsî hadiste.
Bu endam Hak'kın kudretlerinin görünüşü, bu görünüş de Hak'kın görünüşüdür. Dünyada herşeyde, mikroptan file kadar her türlü nebatadda, çiçeklerde, madenlerde, hücrelerde bu endam vardır.
Beyaz ten. İri siyah gözler. Siyah uzun saçlar.
Sakin ve yavaş konuşur. Düzgün cümlelerle.
Okuma yazma bilir. Şairdi.
Karanlıkta her yer nur içinde kalırdı.
Yere kuvvetle basıp yürürlerdi.
Resulü Ekrem, Cebrail'e bile kıyam etmezdi.
Yalnız O'na huzurlarına girdiği zaman kıyam ederlerdi.
Bu kendisinden bir parça olan Hz. Fatıma'dır.
Bütün kadınların hatunluk sırrı onda dünya yüzünde görülmüştür.
Hak şefaatine nail ey leye.

Ehlibeyt ondandır. Onun devamıdır.
Ehlibeyti sevmek Fatıma'yı sevmektir.
İşte ona benzemeye çalışan islâm anasının ayağının altındadır.cennet hadisinin manası budur.
Bu lâflar küçültülmüş bir hakikatin mikroskobik ifadesidir.

Kadınlara haykırıyorum:
Hazreti Fatıma'ya her gün ruh-u mübareklerine hiç olmazsa Fatiha okuyun. Yardım isteyin!

Allah dostlarındaki zahiri tevazu ve edep, iç alemlerindeki edebin görünüşüdür.
Allah'ın kendi azameti ile örtmüş olduğu kimseyi görmek kolay değildir.
Bir saman çöpünde gizli zikri işitmezsen bile o zikri sezmeye çabala.
Bütün kâinatta ne varsa Hak'kı zikir halindedir.
Atom âlemini düşünün işte o. O dur.
Bu zikri işitenler vardır. Saman çöpünde duyanlar ise bambaşkadırlar.

Hz. Fatıma: Fatıma benden bir parçadır. Kızım insan hurisidir. (Hadis)

Resul'e peygamberlik geldiği sene doğmuşlardır.
Cemaziyel ahır Cuma Günü İslâmın ilki ve büyük annesi Hz. Hatice'den helâl islam sütü emnıiştir Hz. Fatıma.
Resulü Ekremden 6 ay sonra Hicretin 11 inci yılında tahminen 25 - 26 yaşlarında vefat etmişlerdir. Kabirleri hakkında birçok sözler varsa da hücre-i saadetin güneyinde defnedilmişlerdir.
Ramazan ayının üçüncü günü oruçlu iken ruhlarını Hak'ka teslim etmişlerdir.
Ölümünden evvel kendilerini gasletmiş ve elbiselerini giymişlerdir.

Hz. Fatıma hiç kazaya namaz bırakmamışlardır.
Resulü Ekrem hicret ettikleri zaman 7-9 yaşlarında idiler.
Hicretten sonra Resulü Ekrem Zeyd'i Mekke'ye göndererek kendisini aldırmışlardır.
15-16 yaşlarında iken Safer ayında Cuma günü 21 yaşında olan Hz. Ali ile evlenmiştir.
"Çeyizi nedir bilir misiniz?"
Bir tek battaniye. Yün yatak. Hurma lifinden yastık. Kilim. Maşrapa. Testi. Birtakım çamaşır vs...

Resulü Ekrem'in diğer evlâtları, Resulü Ekrem'den evvel vefat etmişlerdir.
Yalnız Fatıma Resulden 6 ay sonra vefat etmiştir.
Birgün Ali ile Fatıma'yı huzuruna çağırarak şöyle demişlerdir.
Sen Ali'ye cariye ol ki, o da sana köle olsun.
Bu söz bütün İslâm ailelerine hitaptır.

Ehlibeyt: "Fatıma, Ali, Hasan, Hüseyin" dir. Bir de Selman...
Resul'ün muhterem refikaları da ehl-i beyt sayılırlar.
12 imam da ehl-i eytin evlâtlarıdır. O kadar...
Bütün İslâm kızlarına, kadınlarına haykınyorum:
Hz. Fatıma Hak'kın sevdiği kadın numunesi tek hatundur.
Ona şeklen olsun sadelik, evazu, temizlik, Hakka bağlılık, herkese karşı sevgi, her yaratığa şevkat.
Bütün ailelere ve yuva kuracaklara haykırıyorum:
Hz. Fatıma'nın çeyizini düşün.Resul'ün Ali'ye ve Fatıma'ya söylediği sözleri düşünün!
Birbirinizi hiç kırmadan fedarkârlık yaparak yuvanızı bir ehl-i beyt yuvası haline getirmeye çalışın!..

Dr.Münir Derman

NOT: Yukarıdaki yazı Münir Derman'ın "ALLAH DOSTU DER Kİ... YAZILMAMIŞ SIRLARIN İLKİ, YAZILACAK SIRLARIN SONU " İsimli Kitaplarından alınmıştır.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Cevapla

“Münir Derman (k.s) Eserleri” sayfasına dön