ZEKAT

Cevapla
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

ZEKAT

Mesaj gönderen sev-guzel »

ZEKAT

Zekâtı verilmeyen mal helâl değildir.
Zekât:
Mal ve rızkın ALLAH tarafından verildiğine şüphesiz inanan kulun fiilî bir ibadetidir.
İnsanların yardımlaşması ibadet şeklinde emrolunmuştur.
Haram mal ve paranın zekâtını kimse veremez.
HAKK tarafından verdirilmez.
İyice tetkik ettikten, malın ve paranın helâl olduğunu anladıktan sonra zekâtını verir.
Haram mal ve paranın zekâtını vermeye kalkma!
Emr-i İlâhîye hâşâ hakaret etmiş olursun.

Hac, mal ve beden ile yapılır.
Helal olmayan mal ve para ile hiç yapılmadığı gibi, vücuduna haram lokma giren hac yapamaz.
Malın ve paranın zekâtı verilmiş olmalıdır.

HAC :
Arapça bir kelimedir, önemli bir işi yapmaya niyet ve gayret etmek mânâsınadır.
ALLAH kelâmındaki mânâsı :
“Kâbe’yi ziyâret ALLAH’ın mü’minler üzerindeki hakkıdır.”
Bu lâfa çok dikkat et!
Bu hakkı tamamıyle ödeyene de ALLAH tarafından verilen unvan da “Hacı”dır.
“ALLAH’ın mü’minler üzerindeki hakkı nedir?”
Haa!..
Efendim!
O meseleyi anlamak güçtür, anlayan zâten nedir diye sual soramaz.
Söylesem ne yapacaksın, merak düşüncesine bizim lâfımız yoktur.
Sekizinci hicride Mekke fethinden sonra âyeti kerime ile açık olarak Resûlü Ekrem’e vahiy ile bildirilmiştir.
Her müslümana ömründe bir defa olsun farzdır.
Kâbe’ye yakın olan fakire bile...
Fakirlik başka, ruhî asalet başkadır.
Fakirlik sadece mal yokluğu değildir.
Mal sahibi olma isteğinin de yokluğudur.

Çok uzaklarda olanlara ise :
Bir senelik ailevi geçimini temin edip helâl ve zekâtı verilmiş parası olana farzdır.
Muayyen zamanda yapılması da farzdır.
Sebebi var.
Hikmeti; görünürden, anlaşılan hududdan, sırra kadar giden hikmeti vardır.
1- Görünürde, islamların senede bir defa muayyen zaman ve ayda Kâbe’de toplanmaları ve bir nevî senli benli düşünce veya sessiz istişareleri ve bütün islâm dininin dışında olanlara islâmdaki birlik ve beraberliğin bir kuvvet teşkil ettiğinin ilânıdır.
2- Emrin yerine getirilmesidir ki bunun niçin emr olundugu meselesi ise;
ALLAH’ın emrine harfîyyen uyulup uyulmadığı ve bu mecburiyet için helâl ve zekâtı verilmiş mal ve paranın devamlı sûrette islâmın değişmeyen ve ALLAH’a verilmiş bir vaadin tutulmasıdır ki, “vaad etmek” de bir nevi habersiz ve ALLAH’ın şahid tutulması vardır ki vaadini yerine getirmemek islâmda küfürdür.
HAKK’a isyan kokusu vardır.
Yapamadığın vaadi yapmamak daha hayırlıdır.
3- Mânevî hikmeti ve sebebi ise çok büyüktür.
Resûl-ü Ekrem mi’raca kâbeden hareket ettirilerek başlamıştır. Mi’racda akşam-sabah namazları emrolunmuştur.
Namaz ondan ötürü mi’racdır.
Kula, yalnız ruhanî olarak.
Cesedle yalnız Resûlü Ekrem’e müyesser olmuştur.
Namaz Mü’minin mi’racıdır.
Haccın sırrı mi’racda gizlidir.
Mi’rac da namazda gizlidir.
Namazı terk, mi’racı ve haccı bir nevi inkârdır.
Resûlü Ekrem’i tasdikde şüphe var demektir.
Sonra doğrudan doğruya âyetle bildirilmiştir ki şüphe, âyeti inkar olur.
Kâbeyi ziyâret de “hac” da cesedî ziyâretdir.
Mi’racın başladığı yer olan Kâbe’yi ziyârettir.
Yani cesedî bir nevi mi’racdır.
“Haccı ve umreyi ALLAH için tamamlayın” âyet,
“İnsanlar için ilk kurulan ev Mekke’de âlemlere hidâyet kaynağı olan Kâbe’dir.” Âyet.
Kâbe hicretten 3793 sene evvel İbrahim pergamber tarafından inşa edildiğini Resûl-ü Ekrem söylemiştir diye rivâyet vardır.

Tavaf, Hacer’den yani namzet; yüzünü Medine tarafına, sol tarafını da Hacer’e doğru çevirmiş olursa, soldan sağa yani Kâbe’yi sol tarafına vererek tavafa başlanır.
Ve tekrar Hacer’de biter.
Dikkat edilirse Mi’rac;
Kâbe’den Kudüs’e doğru olmuş,
Oradan mi’rac vâki’ olarak,
Resûl-ü Ekrem Kudret Âlemi’nden İmkân Âlemi’ne,
Kudüs’e uğramadan Kâbe’ye gelmiş ve kıblesi Kudüs’e doğru olmuştur.
Bu küçük satırları tekrar tekrar oku anlamaya savaş!
Gezinti yapmıyoruz...

İhram hâlinde erkeklere baş örtmek haramdır.
Kadınlara başı örtmek farzdır.
Sebep büyüktür.
Sebebi şimdi merak etme!

ALLAH insan ve her hayvanın rızkını ezelde takdir etmiş, ayırmıştır.
“Takdir etmiş ayırmıştır” kelimeleri insanları şaşırtan kelime ve ifadelerdir.
Bunun aslı nedir?
İnsan rızkını helâl yoldan ararsa bu ezelden belli olan rızka kavuşur.
Ve o rızık ona bereketli olur.
Rızkını, yasak ettiği şeylerde ararsa yine ezelde ayrılmış belli rızkına kavuşur.
Fakat bu rızık ona hayırsız bereketsiz olur.
Ve bu yolda sarfettigi kötü işler, günahlar onu felâkete sürükler.
ALLAH’ın takdir edip tekellüf ettiği rızka itiraz, ALLAH’ın Er REZZÂK olduğunu tasdikde şüphe var demektir.
Kanaat etmemek vardır.
Hırs vardır.
ALLAH’ın takdir ettiği her şeye karşı ALLAH ile yarışa girmek vardır. İtiraz vardır...

Zekat helâl maldan, paradan verilir, içinde haram olandan zekât verilmez.
Kumar, içki, piyango ve diğer islerden kazanılanlardan zekât verilmez.
Bu hususları insanlar; düş ile gerçek, duygu ile mantık arasında fikirler yürüterek birçok hakikatları yıkmışlardır.
İşte hâlâ münakaşası olan lâflar.
Hakiki bilgisi olmayan münevverle, hakikati bilmeyen dindarın çatışması...

Her güzel ses musiki değildir.
Kur’ân okumak musiki değildir.
O, yani Kur’ân okumak bir tavırdır.
Kur’ân, lâfızları okuyanı içine alır.
Ve okuyandan vahiy olduğu gibi, ses hâlinde dışarı fırlar.
Kur’ân okumak herkesin kârı değildir...

ALLAH, sevgisini izhar için insanı yaratmıştır.
Hem de en güzel şekilde ve endamda.
Bundaki inceliği anlamak için daima kullandığımız bir kelime vardır:
“Teşekkür ederim, müteşekkirim, şükran!” lâfızları ne demektir?
“Bana yaptığınız iyilik veya ikram ettiğiniz şey, yardımınız ALLAH tarafından size ilham ile adetâ bildirilmiş ve siz de vesile âlet olarak bunu yapmışsınızdır.
Sizin vasıta olmanız dolayısıyla yine sizin kanalınızdan size bu ilhamı yapan ALLAH’a teşekkür ederim” demektir.
“Bunun mukabili bundan ötürü ecri, mükafatı size aittir.”

İnsanda tecellî eden iyilikler hep ALLAH’ın rızasına ma’tuftur.
Teşekkür aynı zamanda bir nevi duadır.
Teşekkürü icab ettiren hâli, hadiseyi yapana bir nevi ALLAH nezdinde:
“Bu gibi hâlleri onda daim kıl Yâ İlâhi!” demektir.
“ALLAH seni bu ecir işinde devam ettirsin!” mânâsını da taşır.
“Efendim bir şey değil!” demek:
“Bu benim işim değil Ağam! ALLAH’ın işidir!” demektir.
Bu işleri anlamak için aklının Cebrail’i olmak lâzımdır...

Söze başlamadan :
Dünyada aptal görünüp, akıllı insanların bulunduğunu hatırlatırım. Onlar basit bir dekor, kimsenin gözüne çarpmayan bir sadelik içinde yasarlar.
ALLAH’ın verdiği aklı yerinde kullanmaya çabalarlar.
İnsan; şekli ile, endamı ile ALLAH’ın esma tecellîlerinin göründüğü bir aynadır.
Bu aynada kendini görmek güç, aynı zamanda da kolaydır,
İnsanın en mahrem yerinde ALLAH gizlidir.
Bir tohumda bir orman gizli olduğu gibi.
Bunu anlayan şu âyetde medh edilir:
“VÜCUHUN YÖVME İZiN NAZIRATIN İLA RABBlHA NAZIRA”...

Bilir misin med ve cezir Ay’ın tesiri iledir.
Fennen isbat edilmiştir.
Niçin Güneş’in tesiri ile değildir.
Hadise gece vâki’ olur.
Sebep?..
Onu fen bulamaz.
Onun sebebini ben bilirim.
Bilgi bilgisizliği içinde kalmamak lâzımdır.
Aklın kavramak arzusunun bulmaya savaştığı şeyler aklın dışındaki şeylerdir.
Bunları akla sokmaya uğraşmak küfürdür.
Küfür ne demektir?
Hakikati, kavranamayanı, anlaşılamayanı örten, perdeleyen demektir...
LÂ HAVLE VELÂ KUVVETE...
ALLAH’ın sizin yanınızdaki kıymetini çoğaltmak içindir bu kelime...

İlericilik, gericilik diye boş beyhude lâflar var.
Baş örtmek.
Açık olması.
Bunların ilericilik ve gericilik ile alâkası yoktur.
Gericilik nedir?
Nefretle söyleyin öğrenelim!
İçki içmek ilericilik, içmemek gericilik mi?..

Bir kadın:
“Başımı örtmüyorum.
Tırnaklarımı boyuyorum.
Mayo giyip denize gidiyorum!” dese.
Güzel, o, senin düşünce ve hareketin.
Hürmet edilir.
Ama bu hareketini dine atfederek:
“Din gericilik değildir! diye dini tahkir ettiğini fark edemiyorsun. Din gericilik değilse ne diye böyle söylüyorsun?
Kendi yaptığın hareketin doğru olduğunu isbata kalkıyorsan kime isbat etmek istiyorsun?
Kur’ânda sarih olan bir emri sen kimsin ki kendi düşüncen ile tahrif ediyorsun?
Toplumda erkek ve dişi mevcut.
Hepisi birbirinin aynı.
Örtme emri var mı?
Varsa ona hücum etme!
Yoksa dır dır etme!
Örtme emrini diline dolayıp, örtünmeyene hücum da aynı derecede fenadır ve küfürdür.
Lâiklik, bu edepsizce çatışmaya girmemek düşüncesidir.
Bu iki çatışmayı doğuran yek diğerini körükleyen her türlü hareket ve dedikodudan doğan:
Yazı, Şekil, Söz, Resim, Bir tarafın diğer tarafa hücum silâhı müstehcen hikâyeleri oluyor.
Diğer tarafın tepkisi de bunu ortaya çıkarıyor...

Hükümdarın birisi, âlim ve hürmet ettiği bir şahsa insanlar hakkında bir kitap yazmasını rica etmiş.
Âlim on senede on ciltlik kitap yazmış.
Hükümdara sunmuş. Hükümdar :
“Bunu okuyup anlamak zor!” demiş.
Âlim iki sene tekrar calışmış.
İki ciltlik bir kitap hâline getirmiş.
Koskocaman yazdığı eseri tekrar hükümdara sunmuş.
“Bunu da okumak benim için çok güç!” demiş.
Âlim iki gün sonra hükümdara bir kağıt üzerinde şu yazıları sunmuş;
“İnsanlar; Doğdular, Yaşadılar, Öldüler.”
Hükümdar okumuş.
Yine anlamamış.
Âlim bunun üzerine :
“Hükümdarım, doğduğunuzu hatırlayamazsınız!
Şimdi yaşadığınızı da bilmiyorsunuz!
Yarın öldüğünüz zaman onu da bilmeyeceksiniz!..”


01.02.1986


(MÜNİR DERMAN HZLERİ - ALLAH DOSDU DER Kİ V)


Tetkik : Hakikatı anlamak ve meydana çıkarmak için inceden inceye araştırma.
Hâşâ : Aslâ. Kat'iyyen. Öyle değil. Allah korusun...(mânasına söylenir.)
Harfîyyen : Harfi harfine. Hiçbir değişiklik yapmadan.
Hâlâ : (Hâlen) şimdi. Henüz. şimdiye kadar. Elân.
Ma’tuf : Ait ve raci’' olan. * Bir tarafa meyletmiş. Mâil olan. * İsnadedilen. Yöneltilmiş.
Mahrem : Gizli. * Dince ve şer'an müsaade olunmayan. * Birisinin hususi hâllerine ait gizli sır. * Nikâh düşmeyen, evlenilmesi haram olan yakın akraba.
Medh : Birisinin iyiliğini, iyi vasıflarını söylemek. Övmek.
Lâ Havle Velâ Kuvvete illâ billahi’l-azîm : Hayrı vermede ve şeri gidermede sonuç olarak; mevcud ve potansiyel güç ancak ve anacak Azîm olan ALLAHu Zü’l- Celâl’dedir.
Resim
Cevapla

“Münir Derman (k.s) Eserleri” sayfasına dön