KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Euzu billâhis-semî'il-alîmi mineş-şeytÂNir-racîm
Bismillâhirrahmânirrahîm

Euzu billâhis-semî'il-alîmi mineş-şeytÂNir-racîmi min hemâzetihi ve nefhahihi ve nefsihi
Bismillâhirrahmânirrahîm

Eûzu bike RaBBi en yahdurûni
Bismillâhirrahmânirrahîm

EuzubillahimineşşeytÂNirracim
Bismillâhirrahmânirrahîm


Resim

Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

Beden-Nefs-Kalb-Ruh ve Sırr Dilimle
Ezel-Ebed Bitmez Müdded Emelimle
Her Yarım Nefeste Benle Canımdaki Ecelimle
5 Yönden
Es-Selâm es-Salât Sana "EL"indeki ELimle
Senden Sana bu İNİLTİm HaYY, RûHumdaki Nûr-U MîMle

Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

Resim---Es-salâtu ve ’s-selâmu aleyke Yâ MuHaMMeDullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

Şeriat-ı GaRRânı, İ’tikad-İnancını, MuHaMMeDî Şuurunu İLMince İLM edemeyiş-BİLemeyiş ve DUYamayış ŞaŞkınlığımdan Mahcûbum!
GEÇmişim için “MuHaMMeDî TEVBE de BİZ BİR-İZ” Şefaatına MUHTÂCım Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!


BEŞERİYYET-ABDullahlığında CEM’ OL-AN MuHaMMeDiyyetine İlmullah kadar çok ve geniş 3 MîM SALL niyâzımla!


اللّٰهمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ وَ بَارِكْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ نَبِيِّكَ وَ رَسُولِكَ وَ نَبِيِّ الْأُمِّيِّ وَ عَلَى ﺁلِهِ وَ صَحْبِهِ وَ أَهْلِ بَيْتِهِ

"ALLAHUmme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve Nebiyyi’l- ummiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehli beytihi!"

MÂNÂSI:

ALLAH'ım!
SENin; KULun, NEBİ’n, Rasûlun ve UMMî-ANA NEBİ’n Efendimiz MUHAMMED sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in Aziz Âilesine ve O’na Sâhib çıkan ve Sâhib Çıktığı SAHÂBElerine ve Şerefli-Necib NESLi Ehl-i Beyt aleyhumu’s-selâm’a Salât u Selâm’ımızı Ulaştır!
Teslîmiyyet SELLimizi ve İstikâmet SALLımızı BİZe Nasib ve bereketli kıl!


GaRRa: Çok parlak şa’şaalı. Zâhir Bâtında El RaBB, El Ğaniyy, El Ğalib zuhuru..

Resim---Es salâtu ve’s-selâmu aleyke Yâ MaHMûDullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

Târikat-ı BaRR’ânı, Amellerini-Fiillerini, MuHaMMeDî NÛRunu EDEBince İRÂDE edemeyiş-BULamayış ve ANlayamayış TAŞkınlığımdan ÖZÜRümü Sunuyorum!

ŞİMDİm-Şu ÂNım için “MuHaMMeDî RIZÂda BİZ BİR-İZ” Şefaatını Niyâza MECBURum Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!


VELÂYET-VELÎyyullahlığında CEM’ OL-AN MaHMûDiyyetine İlmullah kadar çok ve geniş 2 MîM SALL niyâzımla!


اللّٰهمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ وَ بَارِكْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ نُورُ الذَّاتْ سِرِّ سَارِيِّ الصِّفَاتُ فِي الْجَمِيعِ الأْسْمَأِ وَ لأَشْيَاءِ نُورُالْأَرْصِ وَ السَّمَوَاتِ

"ALLAHUmme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin Nûru’z-ZÂT, SıRRı Sâriyu’s-SIFAT, fi’l-Cem’i’l- ESMÂu ve EŞYÂu Nûru’l Arz ve’s –Semâvât!"

MÂNÂSI:
ALLAH'ım!
ZÂTullah Nûrundan İLK VAR OL-AN NûR-u MiM ki;
SIFATullah, cümle ESMÂullah ve Yer ve Gökler gözüken ALLAHın Nûrunun Eşyâullah Mazharı, Masdarı, Menba’ı, Mecrâ’ı, Mansabı ve de Merci’i OL-AN,
Efendimiz MUHAMMED sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in Aziz Âilesine Salât u Selâmımızı Ulaştır!
Teslîmiyyet SELLimizi ve İstikâmet SALLımızı BİZe Nasib ve bereketli kıl!


BaRRa: iyilik ve İhsan kaynağı.. Zâhir Bâtında El RaBB, El Berru , El Birru, El Bâriu celle celâluhu zuhurâtı..

Resim---Es salâtu ve’s-selâmu aleyke Yâ HaMîDullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

Mârifet-i SaRR’anı, Hulki’l-Azîm Ahlâkında, MuHaMMeDî SüRÛRunu İRFÂNınca İDRAK EDemeyiş-OLamayış ve UYamayış AŞKınlığımdan Perîşanım!

GELECEĞim için “MuHaMMeDî DUÂda BİZ BİR-İZ” Şefaatını Niyaza ME’MURum Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!


NÜBÜVVET-EHLullahlığında CEM’ OL-AN HaMîDiyyetine İlmullah kadar çok ve geniş 1 MîM SALL niyazımla!


Resim

Allahumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin bi adedi kulli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.

MÂNÂSI:
ALLAH'ım! Efendimiz MUHAMMED sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in âilesine;
dert çekenlerin (devâ dileyen ve DUÂ eden çağırıcıların) ve devâ-çâre-dileklerinin tümü adedince salât u selâm et.
O'na ve onlara çok çok (çokça) bereket ver ve selâmlar et!.
Salât u Selâmımızı Ulaştır!
Teslîmiyyet SELLimizi ve İstikâmet SALLımızı BİZe Nasib ve bereketli kıl!


SaRRa: Sevindiren, sürûra sebeb olan. Zâhir Bâtında El RaBB, Es Samedu, El Subhânu celle celâluhu zuhûru.

Resim---Es salâtu ve’s-selâmu aleyke Yâ AHMeDullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

HAKÎKAT-ı HaRR’ânı, Kâbe kavseyn Ahvâlinde-Hâllerinde, MuHaMMeDî O-NÛRuna ERKÂNınca İŞTİRAK edemeyiş-YAŞAyamayış ve UYgulayamayış PİŞkinliğimden bîzârım!

SON NEFESim için “MuHaMMeDî ŞEHÂDETte BİZ BİR-İZ” Şefaatını Niyaza MAHKÛMum Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!


RİSÂLET-RASÛLullahlığında CEM’ OL-AN AHMeDiyyetine İlmullah kadar çok ve geniş tek HAMD eden MîM SALL niyazımla!


Resim

"Allahumme salli alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedin Resim abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve'n nebiyyi’l-ummiyyi Resim ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ummuhâti’l-mu’minîne ve zurriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ salleyte alâ seyyidinâ İbrâhîme ve alâ âli seyyidinâ İbrâhîme fi’l-âlemîn Resim İnneke Hamîdun Mecîd."

MÂNÂSI:
“ALLAH’ım!
Kulun, Nebî’n, Rasûlun ve Nebîyyi’l-Ummî’n olan Efendimiz ve sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e ve Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in âilesine ve mü’minlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahâbelerine salât ve selâm eyle!
Efendimiz İbrâhim aleyhi’s-selâm’a ve Efendimiz İbrâhim aleyhi’s-selâm’ın âilesine âlemler içinde salât ve selâm ettiğin gibi salât ve selâm eyle!
Şüphesiz ki Sen Hamîdsin-Mecîdsin!”

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl!..)

HaRRa: Harâretli. Kızgın. Çok sıcak. Yakıcı. En içten ihlâslı. Zâhir Bâtında El RaBB, El HaKKu celle celâluhu zuhûru.

Resim---Es salâtu ve’s-selâmu aleyke Yâ HABÎBullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

Şe’enullahta SüNNetullahı SüNNet-i Rasûlullah’ın İçinde, Rızâ RAVZAnda, Kerem KEVSERinde, Yüce Yüreğinde AKL-ı SİLM sâhibi MuHaMMeDî KUL
OLarak RaBBu’l-Âlemîn SÖZünü Rahmeten li’l-Âlemîn SESinden DUYup-UYamadım Susuzum, Uykusuzum, Huzursuzum!

Her YER, Her ZAMAN ve Her HÂLde “İSLÂM’da BİZ BİR-İZ”Şefaatını Niyaza HAZIRım inşâe ALLAH Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

HABÎBiyyet-HABÎBullahlığında CEM’ OL-AN Nûr-u MîM’ine İlmullah kadar çok ve geniş olarak “HaBBe” deki Zâhir Bâtın “Be” SıRRın Hakîkatınca SALL niyazımla!


Resim

"Allahumme bârik alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedin Resimabdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve'n nebîyyi’l-ummiyyi Resimve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ummihâti’l-mu’minîne ve zurriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi ResimKemâ bârekte alâ seyyidinâ İbrâhîm’e ve alâ seyyidinâ İbrâhîm’e fi’l-âlemînResim İnneke Hamîdun Mecîd."

MÂNÂSI:
“ALLAH’ım!
Kulun, Nebîn, Rasûlun ve Nebiyyi’l-Ummî’n olan Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e ve Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem’in âilesine ve mü’minlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahâbelerine;
Efendimiz İbrâhim aleyhi’s-selâm’a ve Efendimiz İbrâhim aleyhi’s-selâm’ın âilesine âlemler içinde bereket ihsân eylediğin gibi bereket ihsân eyle!
Şüphesiz ki Sen Hamîdsin-Mecîdsin”

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saadetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl!..)

Resim

Bismillâhirrahmânirrahîm

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Resim Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Resim Yâ ALLÂHu bike tâhassentu ve bi abdike ve Rasûlike Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellim istecertu Resim Allâhumme innî eseluke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Rasûlike aleyhim efdalu's-salavâti ve etemmu's-selâmi Resim Ente'l-mahnî bilemhati Ehl-i Bedrin ve lâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!”

MÂNÂSI:
Yâ Hayyu Yâ Kayyum!
Yâ Ze'l-Celâli ve'l-İkrâm!
Yâ ALLAH! Sana sığındım (siper edindim) ve Senin Kulun ve Rasûlun Seyyidimiz ve Efendimiz Muhammed Sallallâhu Teâlâ Aleyhi Ve selleme (teslim ve tâbi' olup) boyun eğdim!

ALLAH'ım!
Yâ Rahmân Yâ Rahîm Senden Azîm İsimlerin, Keremli Meleklerin ve Salâvâtların en fazîletlisi ve selâmların en tamı kendilerine olan Rasûlun ile (yüzü suyu hürmetine) istiyorum!
(Ki) Beni imtihan eden (deneyici-sınayıcı) Sensin,
Bedir Ehlini bir lemhada (göz açıp kapayıncaya kadarlık sürede) bir üfürüşle (merhâmetle hayat verişle) mahvolmaktan (silinip yok olup gitmekten) kurtardığın gibi;
Onların Senin üzerindeki (hatırları) hakları hakkı için, onlara olan rahmet üfürüşünle (İMDAD edişinle) bana da üfür ve Hayat Ver! MEDED kıl Yâ RABBi’l- ÂLEMîn!
Şefâat Et! MEDED kıl Yâ RaHMetenli’l- ÂLEMîn! ÂMİN!


MuHaMMeDî MuHABBETlerimle..


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Euzu billâhis-semî'il-alîmi mineş-şeytÂNir-racîm
Bismillâhirrahmânirrahîm

Euzu billâhis-semî'il-alîmi mineş-şeytÂNir-racîmi min hemâzetihi ve nefhahihi ve nefsihi
Bismillâhirrahmânirrahîm

Eûzu bike RaBBi en yahdurûni
Bismillâhirrahmânirrahîm

EuzubillahimineşşeytÂNirracim
Bismillâhirrahmânirrahîm


eûzu bike rabbi en yahdurûni âyet

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ
Resim---Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn(şeyâtîni) : De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” (Mu’minûn 23/97)


وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ
Resim---Ve eûzu bike rabbi en yahdurûn(yahdurûni) : “Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Mu’minûn 23/98)


Bismillâhirrahmânirrahîm

Yanımda olmasından , huzurumda olmasından, hazırımda olmasından Allah’a sığınırım. Kimin?
ŞeytÂNın!.
O ne ki? O bir şey mi ki?
Hayır, bir Şey değil İKİ ŞEY. İki şeylik yâni. İkilik. İki yönlü. İki haldelik hep.

Euzu billâhis-semî'il-alîmi mineş-şeytÂNir-racîmi: Duyan ve bilen, şu anda halimi bilen içimi duyan özümü duyan Allah’a ne bakımdan sığınırım?
Min hemâzetihi ve nefhahihi ve nefsihi
Min hemâzetihi : Onun hemezesinden.. Hemeze; kuruntu vesvese desise sokmak, gizli hile-oyun, iç iç kaynamaları yapmak, şüpheye sokmak şeke sokmak şirke sokmak kısacası iç dengeyi bozmak.
Bu insan aklının kendisine Kulluk İmtihânı gereği yüklenmiştir bunu algılayabilir her an.

Ve nefhahihi: Onun dışardan nefha edilişi, üfürüşü, şişirişi, şımartışı, kabartarak kibre-derde sokuşu.
Kirli hava gibi.. Zehirli bir sinek ilacı yapmışlar oraya giriyorsun ya o şekilde dışarıdan üfürülen İKİLİKler dış düzeni bozan ikilikler.

Ve nefsihi: Ve bizzât onun nefsinden, kendisinden..
1 i 2 ye bölenler “1 tek-TEVHİD” dedirmeyenler, “ya ÇOK ya YOK!” dedirenler “TEK!” dedirmeyenler..
Her ne özellikse, Nicelik-Nitelik hiç fark etmez öyle ki
billâhil- garûr âyetleri vardır. Allah ile kandırır sizi diye.


يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---Yâ eyyuhen nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yegurrennekum billâhil garûr(garûru) : Ey insanlar! ALLAH’ın va’di haktır, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o çok aldatıcı (şeytân) da ALLAH hakkında sizi kandırması! (Fatr 35/5)


Billahi Allah ile garur gurura sokar
Garr eder sizi, hırsa düşürüp aldatır yâni.
Onun için belki anlatmıştım.
Bir ikindi namazı kılmıştık Siirtli Hocamla işte BalBey Câmisinde Antalya’da.
O câmide o namazda ben hiç huzur bulamadım. Ama hiç!.
Ne hal ise çok tedirgin bir şekilde namaz kıldım, hiç sevmedim namazımı.
Namaz kılmıyormuşum gibi bir çok ağır geldi bana kıldığımız namaz.
Haz vermedi demek istiyorum.
Ve çıktık câmiden, Hocam az ilerde yürür zâten.
İnsanların yanına rastgele yaklaşmaz ki sorusu olanlar sorsun diye.
Ama onun bir özelliği-güzelliği daha vardı bâzen.
Genellikle de ileri çıkar gider, giderken biraz gider durur, bakar ben var mıyım arkada.
Beni de alır yanına bişey söyler ya da böyle yakınlıkla giderdik sohbet odasına kadar.
O gün bekliyor ilerde beni ama ben de onun yanına gitmek istemiyorum.
Çünkü çok canım sıkkın yâni. Ama Hocam bekledi. Mecburen bende vardım tabi.


“Hayrola Abdullatif” dedi.
Dedim ki:
“Vallaha hocam hiç iyi değildi bu namazım benim!”
“Ne oldu hayrola” dedi.
“Vallahi ben bu namazı var ya, kendim hiç kabul etmem” dedim.
Hocam:
“Elhamdülillah!” dedi.
Dedim ki:
“Hocam böyle namaz olmaz. Ben kendi namazımı kendim sildim attım!.”
“ Ooo Allah’a şükürler olsun elhamdülillah” filan dedi.
Dedim ki:
“Hocam anlatamadım galba yâni ben, aklı başında bir insanım neden böyle yaptım ben bunu şey yapamadım yâni. Geri dönüp kılsam yine aynı kılacağım! Bunun gibi kılacağım!” dedim.
Hocam:
“ Elhamdülillah.” deyince
Bende dedim ki:
“Hocam, ne demek bu, ne yâni bu hamdiniz!”
O zaman Hocam birden sertleşti:
“Bana bak Abdüllatiiif! Ya şöyle elini yüzüne sürüp de “ bu namazım eşsiz çok iyi oldu!” deseydin ne yapacaktık biz? “Namaz işte böyle kılınır, görün bakın ey millet!” deseydin biz ne edecektik?”

Şunu demek istiyorum yâni ölçülerine bakın büyüklerimizin ölçülerine bakın yâni.
Hocam:
“Bak şimdi” dedi “nasıl için yanıyor süklüm püklüm huşu-huzu ile kılmak peşindesin hamdolsun!” demişti..

Demek ki işte bu Allah ile kandırmaktır.
“Var mı benim gibi?” dediği anda Allah ile kandırılmaktır.
“Var mı benim gibi daha Allah’a yakın namaz kılan!” dedi mi gitti. Ve çok acıdır.
Hemeze İkinci başkalarının bu İÇten kandırmaları, İÇ DÜRTüşleridir işte, Hemeze kandırmasıdır Allah ile.
DIŞtan ise birileri samimi bir insan olduğunuz halde sizi Allah korusun uçuruma çekiyor “Allah!” diye diye.
İşte burada akıl ahmaklık yapmaması lâzım.
Unutmaması lâzım ki ana hedef:


RaHMÂN-a GEL! her ÂNda:

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
Resim---“İn kullu men fî's-semâvâti ve'l-ardı illâ âti'r-rahmâni abdâ(abden): Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki RAHMAN'ın huzûruna kul olarak GELmesin!.” (Meryem 19/93)

مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ
Resim---“Men haşiye'r-rahmâne bi'l-ğaybi ve câe bi kalbin munîbin: görmediği halde RAHMAN'dan korkup O'na yönelen bir kalble gelen kimselere.” (Kaf 50/33)

RABB-e RucÛ SıRRı:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu) : (Allah, şöyle der:) “Ey huzur içinde olan nefis!” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ RaBBiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten) : dön RaBBine, sen O'ndan O senden hoşnut olarak!” (Fecr 89/28)

Fe Firru! ALLAH-a KAÇ-mak:

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---“Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.” (Zâriyât 51/50)


Rahmân’a gel!
RaBBine Rücu’ et!
Allah’a firar et!..
Mecbursunuz bunlara taven-kerhen yâni.
Budur mecburi istikametin- ana hedefin SüNNetullahta, tek yönlü Hayat YOLUnda.. Ki beklenmektesin CeNNetullahta..


ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ اِئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ
Resim---“Summestevâ iles semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve lil ardı’tiyâ tav’an ev kerhâ(kerhen), kâletâ eteynâ tâiîn(tâiîne): Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler.” (Fussilet 13/15)


وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلالُهُم بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ*
Resim---“Ve lillâhi yescudu men fis semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve zilâluhum bil guduvvi vel âsâl(âsâli). (SECDE ÂYETİ): Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allah'a secde ederler.” (Ra’d 13/15)


İşte Kur’ân-ı Kerimimiz, elimizde şu anda dipdiri, taptâze, çeşmedeki sudan, aldığımız nefesten, bedenimizdeki kandan-candan da tâze elimizde hamdolsun.
Ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayy,
Allahumme salli alâ seyyidina MuhaMMed dediğimiz ANda Allahu zu’l- celâl, melekleri, peygamberi, peygamberler ve bize kadar gelen Allah dostları Hayy, biz de Hayyız hamdolsun!.
Es SELÂMu aleyküm. Bu kadar. Es SELÂM ALLAHtır. Darus- selâm Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yüreğidir.
İşte bu bu zinciri içerden böyle koparır.
Yâni “ben!” der Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ayırır. Dıştan da böyle ayırır: “Bana gel, şuna gel, buna gel!” derken derken bakarsın ki Allah korusun çooook başka şey çıkar ortaya.
Son nefeste problem çıkarır.
Evet, o ister dürtsün ister üflesin ikilik-şeytÂNlığını, isterse aklımıza egemen olsun tek ÇÂREsi;
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUYmak-Uymak-İZ-lemek:

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytÂNı vardır. Evet, benim de şeytÂNım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytÂNım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.

(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)


Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yüreğinde bizâtihi BİZ olalım inşae ALLAH!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Bu nasıl bir gizli ŞİRK İKİ-liği, ŞEY-t-ÂN-lığıdır ki AKILlarımız kendisi sanmakta??..
Hannâs İKİZliği NE ki?..

Bismillâhirrahmânirrahîm


قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ
Kul eûzu bi RaBBin nâs(nâsi) :
De ki: Sığınırım insanların RaBBine.
(Nâs 114/1)

مَلِكِ النَّاسِ
Melikin nâs(nâsi) :
İnsanların Melikine (mutlak sahib ve hakimine),
(Nâs 114/2)

إِلَهِ النَّاسِ
İlâhin nâs(nâsi) :
İnsanların İlâhına.
(Nâs 114/3)

مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ
Min şerril vesvâsil hannâs(hannâsi) :
'Sinsice, kalblere vesvese ve şüphe düşürüp duran' vesvesecinin şerrinden.
(Nâs 114/4)

Min şerril:şerrinden
Vesvâsil:vesvese verenin
Vesvâsil hannâs: Kimdir hannâs?
Sormuştum meczuba, öğretmenimdi o zaman.
“Bu hannâs nedir?” Elif, lâm demesini bilmiyor.
Ben ise âlemle-yi cihân gözüküyorum yanında.

“Ula” dedi “o nedir bilir misin? Tutup kulağından çıkartsak ortaya bu İblis’i. Sana da desek ki iyi bak desek başına, kuyruğuna, kulağına her şeyine bak, baktın mı?”
“Baktım!.”
“İyi gördün mü? Tanıdın mı?”
Gördüm. Tanıdım!”
desen. "Çeksek İblis’i sahneden.
Bu seferde Senin nefsini/aklını çıkarsak ortaya..
İşte o zaman sen dersin ki:"
“Aaa deminkinin aynısı bu!.”
İşte haNNâs budur. “Aaaa aynısıymış meğer!”

Hannâs böyledir ve bir insanın kendi kendisine yaptığı ağır bir derttir. Allah’a sığınırız.
Hannan olan Allah nasıl hannâs oldu?
Senliğe geçti mi yerine oturdun mu öyle olur, neyle ikilikle.

Ne ikiliği bu?
Elbette ben-sen ikiliği. BİZ diyemeyişimiz ya.


HizbuşşeytÂNlık lideri İblisin isyanına iştirak tehlikesi:

… وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا …
“… kalu semi'na ve eta'na… : … DUYduk ve UYduk!..” (Bakara 2/285)
“Ve kalu semi’na ve ata’na” diyemeyiş.

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُمْ مُّؤْمِنِينَ
Resim---“Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refâ’nâ fevkakumut tûr(tûra), huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû KÂLÛ SEMİ’NÂ VE ASEYNÂ ve uşribû fî kulûbihimul icle bi kufrihim kul bi’se mâ ye’murukum bihî îmânukum in kuntum mu’minîn(mu’minîne) : Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlâyin, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle kalblerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!” (Bakara 2/93)

Hizbullah Rehberi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i DUY/UYuş..

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُمْ مُّؤْمِنِينَ
Resim ---“Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refâ’nâ fevkakumut tûr(tûra), huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû KÂLÛ SEMİ’NÂ VE ASEYNÂ ve uşribû fî kulûbihimul icle bi kufrihim kul bi’se mâ ye’murukum bihî îmânukum in kuntum mu’minîn(mu’minîne) : Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlâyin, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle kalblerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!” (Bakara 2/93)

İyyâke nabudu ve iyyâke nestaîn(nestaînu) deseydi
İyyâke nabudu ve iyyâke nestaîn(nestaînu) deseydi


إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Resim ---İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu) : (RaBBimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. (Fatihâ 1/5)

Deseydi İKİlik asla olmayacaktı. “BİZ” deseydi, Nerde BİZ?
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yüreğinde BİZ deseydi,
Kendi kör kalbinde BENlik Kuyusu açmasaydı,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kerem Kevserinde bir damla olsaydı, KEVSERin Tümü oydu-olurdu.
Hayır hocam Kevserde bir damlaydı yok gibiydi evet yok gibiydi.
Yoktu ama vardı, vardı ama yoktu! Okyanustaki bir damla, okyanustadır ama bulamazsınız “yok!” diyemezsiniz vardır.
“Nerede?” derseniz gösteremezsin yok gibidir
BİZ-likte..


Böyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Allahu Ekberinin ardındaki AbdULLAHlar.
Bu buralarda Allah’a sığınırız.
Bu yaşlarda bu aşklarda bu çilelerde geçtiğimiz yollarda Allah’a sığınırız. Bin kere ölümü tercih ederiz.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in izinin bir tek tozundan vazgeçmeyiz. Lafınan sözünen değil.

Allahu zul- celâl, Allahu zul- celâldir, ebedîyyen beni cehenneme sokabilir. Sokar.
Ama BİZe de bir hak tanır değil mi
?
Tercihimiz ise MuhaMMedî olarak sokar NÂRına.
Bana hak tanıdı mı
MuhaMMedî olarak sokar.
Bu kadar basit bir şeydir bu. Bu bağ, bu kadar basittir. Çocuk bile bilir bu bağı.
Ondandır ki yeni doğmuş bebeklerin en sadık bağı ana memesidir, ana sütüdür.
Ağzı, daha gözleri açılmadan ağzı açılır.
Ondandır ki açıkça söyledim ve söylerim hep.

Ben yeni doğurmuş bir kadın gibiyim, öyleyim, böyleyim hiç fark etmez.
Her kadın gibi bende bir kadınım, ama yeni doğurdum ve ikiz doğurdum hep yedi günlük BeBeklerim, İki bebeğim var biri Kur’ân-ı Kerim, biri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Bütün kâinat unutabilirler belki, ancak ben ANAyım Allah’ın izniyle asla unutamam. Asla Allah’ın izniyle.

Ya da böyle değil de ben yedi günlük bir bebeğim!
Hem öksüz, hem yetim kaldım!
Ama ne garib şey Allah bana iki tane aNNe verdi Süt aNNelerimm.. Hiç sekizinci günüm olmamakta, hep BeBeyim yâni.
Onlar Resûlullah salllahu aleyhi ve sellem ve Kur’ân-ı Kerim’dir.
Beni Allah için Allah rızası için emzirdiler.

Benden kastım sensin, BİZiz.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Gerçek MuhaMMediyetin ne olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bir şey için değil; Bedelsiz, Kıyassız, Şartsız, Sebebsiz, bir şerefledir her cAN için.
AN-ı anlamayan yaşamamıştır: “Yaşanmayan yalandır!” sadece yalandır.
Yalan ise şeytÂNlıktır.
Bütüüün suçu şeytÂNın söylediği yalandır. Başka bişey yok.
Sebeb haseddir, Söylediği yalana sebeb hasedidir İblisin..


Bunları şunun için söylüyorum, öyle garib şeylerle karşılaştık ki karşılaşıyoruz.
Daha yâni fırtına gelmeden rüzgarı geliyor.
Biz çook gördük bunları. Bir zaman sitemize
“fakir fakir” diye birisi geldi..
Bana özelden yazdığı şeylere akıl fikir ermez.
Defâlarca gelmek görüşmek şunu bunu istemeler telefonlar her şeyler..
Ama içimizde bir ukte oldu, dedik ki:
“Arkadaş sen olduğun yerde dur!.”
Bursa’da olduğumuz halde görüşmedik onunla.
Ama öyle gün geldi ki bu adamcağız:
“Benim bağlı olduğum kâmil, Allah’ın sabit sıfatlarını kuşandı!” dedi.
Yâni
“Sıfat-ı sabiteleri. Allahlık sıfatlarını kuşandı!” diye yazdı.
İlâhlığını ilan etmekte açıkça…ALLAH celle celâluhu ya has- mahsus sıfatları kuşanmış manyak!
Şunu demek istiyorum.

Allah ile kandırılmak çok başka bir şeydir.
Barbaros biliyor, işte birkaç gün önce bir kişi onu, bizi sürekli dâvet ediyordu
“Mehdi aleyhi’s-selâm’a biat edin!” diye.
Adam Mehdiymişş, bize de gönderdi gördük.
Ne Kur’ân’la, ne İslâmla, ne akılla, ne de insanlıkla alâkası var.
Ve baktık 453 kişi onun Mehdi olduğuna inanıyor.
Ölçü filan yok. Ayar gayar yok. İnanç yok. Bu nasıl bir sapıklıktır. Anlamak mümkün değildir!
Ve bu insanların çoğu samimi gözüküyor. Saf.


İşte biz ne yapıyoruz onlar ne yapıyor? Bak ne yapıyor kim ne yapıyor ne diyor?
Allaha şükür bizim hiç davamız olmadı olmayacak da.
Çünkü işimiz yok. Bizim işimiz Kurân-ı Kerim ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Ne birini götürmek ne birini getirmek, ne birini cehennemden kaçırmak ne de cennete uçurmak sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem e ÇAĞırmak!
Biz böyle inandık BU YOLda ve böyle yürüdük ve böyle öleceğiz.


Birisi daha geldi “makes” miş.. akis yeriymiş güyâ
Almanya’da bir site kurmuş orda bir gif resmi var.
Bakıyorsunuz ordan bir yeşil ışık geliyor gifin ortasına bir “mim” harfi yazıyor sonra üstüne Allah yazılıyor.
O mim harfi makes oluyor. Altına bir ışık daha geliyor MuhaMMed yazıyor Arapça. Makes ortasında.
Bu ne yâni, ne? Neyi neyi anlatıyor bu neyi anlatıyor?
Şurada bir ışık gördüm de bir adam gördüm de o bana uzaktan şunu dedi uzaktan bunu dedi.

Ne bunlar ne Allaha sığınırız bunlar ne? Bunlar ne?
Peygamber aleyhis-salâtu ves- selâm defâlarca Ebu Cehil’i dâvet etmiştir, saatlerce konuşmuştur. Hâşâ yalvarmamıştır Müslüman ol! diye.
Ama dua etmiştir
Allahım şu iki Ömerden birini islâma sok! diye.
Hayal görmeylen şunu görmeylen bunu görmeylen ne olmuş? Hiç bişiy.
Ne demek istiyor?
Şunu demek istiyor. Var mı aklı çiğler, hamlar, aklı gezenler var mı?


Ne yaparsa yapsınlar ama bizim sebeb olmamız lâzım. Ne diyor?
Şu saatte salavat her yerden aynı anda okuyacağız. Nuriye yazdı.
Salavatın ne olduğunu bildiği yok. Ama başka bişiy biliyor.
Yüzlerce insan topluyor etrafına sonra sanıyorum Mehdiliğini ilan edecektir ya da bişiy söyleyecek muhakkak.
Çünkü moda oldu artık.
Peygamber aleyhi’s-salâtu ve’s- selâm’da olmayan, bugüne kadar Allah dostlarının hiçbirisinden duymadığımız, Peygamber aleyhissalâtu ve’s- selâm adına kurban kesmek, Resûlullah sallallhu aleyhi ve sellem efendimizin şunun şöyle yapmak kime düştü bunlar.
Toplu halde şu saatte şu dakkada salavat ediyoruz bunu kimler yapıyor ruhçular yapıyor Antalya’da.
Ne diyorlar şu tarihte şu saatte şu noktada Beydağlarının şu noktasında Geyikpınarı’nda toplanıyoruz.
Zonguldaktan, Vandan şurdan buradan gelen mühendisler gördük.
O saatte gökten onların Mehdi dostu nur yağdıracakmış gökten.


Bizim Kurânımız, elimizde; Allahımızın direkt sözü gibi elimizde, Yedullah gibi elimizde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yüreği gibi elimizde hamdolsun!..
Bizim ona buna ihtiyacımız yok ki.
Şunu demek istiyorum. Dikkat etmek zorundayız. Dikkat etmek zorundayız herkese.
Yazalım, çizelim, coşalım, taşalım da nerede?
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hududunda yâni Hududullahta.
Âyetler vardır Allah’ın hududunu çiğnemeyin diye.

http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... f=4&t=9346
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---“Tilke hudûdullâh(hudûdullâhi). Ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ. Ve zâlikel fevzul azîm(azîmu) : İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. (Nisâ 4/13)


وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ
Resim---“Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâran hâliden fîhâ.Ve lehu azâbun muhîn(muhînun) : Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. (Nisâ 4/14)

Allah’ın hududu Kur’ân-ı Kerim’dir ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir, Kelâmullah ve Rasûlullah’tır.
Yanlış konuşabiliriz, yanlış yapabiliriz, yaparız.
Ama birimiz der ki “bu doğru mu Hocam?.”
“Vallahi doğru değilmiş, kusura bakmayın ben yanılmışım size de yanlış söylemişim. Düzeltelim inşae ALLAH!”
Amaa böyle Sıffin Savaşındaki gibi mızrakların ucuna Kur’ân-ı Kerim takıp da bize saldıran, buna saldırın der gibi en kudsal değeri al, hâşâ peygamber gibi: “Tebliğ ettim Ya RaBBi!”
Kime tebliğ ettin müşriklere mi tebliğ ettin, sana bu tebliğ görevini kim verdi ki neyi tebliğ ediyorsun?.
Efendice söyledik yazdık Efendice diyoruz ki “kardeşim bak; dava Allah’ındır, tevhiddir. Hizbullah ve hizbuşşeytÂN çıkmıştır ortaya. Dâveti Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yapmıştır. Resûlullah sallahu aleyhi ve sellem ölmedi HAYYdır. Peygamberi ölenlerden değiliz biz. Dâvetin başındadır. Biz sadece dua ehliyiz.Peygamber aleyhi’s-salâtu ve’s-selâmın dâvetine Allah’ın davasına dua ederiz!”

Yâni duanız olmasa neye yarardınız diyor ya:


قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---Kul mâ ya’beu bikum RaBBî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen): (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, RaBBim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl'ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır! (Furkân 25/77)

Hah biz hasbi hizmet ederiz o kadar.
Çok açık bir şey bu. Bunu yaparken iyiyiz kötüyüz eksiğiz fazlayız her neysek biz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kervanındayız, giden bu kervanda it de vardır, koyun da vardır, tavuk da vardır, tilki de vardır, hasta da vardır sağlam da vardır, herkes kaderince-kadarınca ne ise..
Amma bu kervan toptan, hep BİRlikte gider yalnız. Yayla göçü gibidir yâni.
Bu kervanda olan herkes gider kimse atılmaz kimse satılmaz hamdolsun ve herşey Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, o Rahmetenlîl âlemîn olan güzelliği içindedir, O bizim herşeyimizdir.
Hastaysak Habibullah Hastanesine gideriz, kirliysek Habibullah Hamamına gideriz açsak Ahmedullah Aş-evine gideriz.
Mecnun olsak bile MuhaMMed aleyhi’s-salâtu ve’s-selâma sığınırız, o bizim her şeyimizdir.
Bizim kahrımızı O’ndan başkası çekemez, gücü yetmez çünkü.
Onun için de bu bu şeylere dikkat etmek zorundayız, güzel gözükür, harika gözükür de câhil adam kum balığı gibi atladı bak!.
Çünkü çok güzel. E yarın birisi çıkar derse ki: “Sizi Cuma günü Yasîn okumaya dâvet ediyorum şâhid ol Yâ RaBBi katılmayanlar kafirdir!.”
Ne olacak? Kim bunlar? Kimin adına, neyi tebliğ ediyor? Hiç...


Bunu şunun için söylüyorum.
"Euzu billâhis-semî'il-alîmi mineş-şeytÂNir-racîmi min hemâzetihi ve nefhahihi ve nefsihi
Bismillâhirrahmânirrahîm

Bu sizin kendi içinizden İÇ DENGEnizi bozduğu anda bizi kendisinden beter eder. Hannas oluruz Allah korusun.
İçten gelir ancak aklımızla bozulur DIŞ DÜZENimizde aklımızla bozulur fakat dışarıdan soğuk gibi sıcak gibi dışarıdan gelen pisliklerle düzen bozulur. İşte böyle.
Bu o kadar ileriye gidebilir ki “Allah ile kandırılmışlar” dan da oluruz Allah korusun!.
Bunlara dikkat etmek zorundayız.
Sınırlar var. Çünkü iki taraf uçurumdur.

Biliyorsunuz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iki ashabıyla konuşurken ashab-ı güzinle birlikteyken birisi özel bir şey sormak istedi kenara çekti Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i.
Konuşurken ashab hemen münakaşaya girdi.
“Şöyle iyidir şu daha iyidir, bu daha iyidir vs. gibi” ve bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kısmen duydu ve çok üzüldü.
Konuşması bitince geldi. İnsanların ortasına oturdu.
Mübarek eliyle kumu düzledi. Dümdüz yaptı. Asayı ortaya bi çekti dosdoğru.
“….. : Benim ve bana uyanların yolu budur. Başında Allah vardır. ”
Sağa çizdi. “Yarın benden daha dindar gözükenler gelecek başlarında şeytÂN vardır.”
Sola çizdi. “Benim dinimi hafife alanlar gelecektir başlarında şeytÂN vardır.”
Dosdoğru çizdi ana hattı “Bu benim ve ashabımın yoludur”
buyurdu.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem kumu düzleyip âsâsı ile ortaya bir dikey çizgi çizdi ve: “Bu ALLAH’ın yoludur.” buyurdu. Sonra, o çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizdi ve: “Bunlar yollardır ve her yolun başında oraya çağrıda bulanan bir şeytân vardır!” buyurdu.

(İbni Kesir, 2/190)

Sonra da şu âyeti okudu:

َأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne): Şüphesiz bu Benim dosdoğru yolumdur. Bana uyun. (Başka) yollara uymayın. Zirâ o yollar sizi ALLAH’ın yolundan ayırır. İşte sakınmazın için ALLAH size bunları emretti.” (En’âm 6/153)

Resim---İbn. Mes’ud radiyallahu anhu: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize düz bir çizgi çizdi ve: “Bu rüşd yoludur.” dedi. Sonra bunun sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çizdi: “Bunlar da bir takım yollardır ki herbirinde bir şeytân vardır, ona (kendisine) çağırır!” buyurdu ve En’âm 6/151-153 Âyetlerini okudu.” dedi.
(Buhârî, Rikak 4;Tirmizî, Kıyâmet 22; Ibn. Mâce, Mukaddime 1; Darimî, Mukaddime 23)

قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Resim---Kul teâlev etlu mâ harreme RaBBukum aleykum ellâ tuşrikû bihî şey’â(şey’en), ve bil vâlideyni ihsânâ(ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum min imlak(imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrebûl fevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan(batane), ve lâ taktulûn nefselletî harremâllâhu illâ bil hakk(hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum ta’kılûn(ta’kılûne): Ey MuhaMMed!) De ki: “Gelin, RaBBinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.” (En’âm 6/151)

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne):Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti. (En’âm 6/152)

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne): İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti. (En’âm 6/153)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Yahudiler 71 fırkaya ayrıldı, birinden başka hepsi cehennemdedir. Hristiyanlar 72 fırkaya ayrıldı, birinden başka hepsi cehennemdedir. Ümmetim de 73 fırkaya ayrılacaktır, birinden başka hepsi cehennemdedir.” “O bir tane kurtulan fırka kimlerdir yâ Rasûlullah?” sorusuna: “Onlar benim ve ashabımın üzerinde gittiğimiz yola gidenlerdir.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Sünnet 1; Tirmizî, Îmân 18; Ibn. Mâce, Fiten 17; İ. Ahmed II/332)

Resim---Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Velâ tezâlü taifetün min ümmetî zâhirine alâ’l-hakki: Ümmetimden bir fırka hak üzere galib olup duracaklardır.”
(Buhârî, Tevhid 29; Müslim, Îmân 247; Ebu Dâvud, Cihâd 4; Tirmizî, Fiten 51; Ibn. Mâce, Mukaddime 1)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Bir sahabe var ve o kadar da değerli ki herkes gıbta ediyor. Gerçekten gıbta ediyor.
Gündüz oruç, gece namaz. Uyku filan yok. Herkes hayretler içinde..
Ama bir gün karısı geliyor Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e diyor ki:

“Ya Resûlullah bu adam var ya bu adamın benim için erkekliği böyle!” diyerek elbisesini buruşturmakta açıkça “yok!” demekte
“Benim için; bu erkek değil, koca değil, insan değil!” diyor.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ne buyuruyor:
“Çağırın onu buraya.”
“Doğru mu söylüyor?”
“Doğru söylüyor”
“Kadını boşa ve bizden değilsin..”

Ben ise 24 saati söylüyorum. 3e bölerim, birini eşlerimle geçiririm, birinde istirahat ederim, birinde işime bakarım!”. Böyledir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
İfrat ve tefrit yoktur. İ’tidal yolunu seçer dâima.
Başka âyetler vardır. Hadisler vardır açık.
Allah’la yarışamazsınız hadisleri vardır.
Allah’ın emrettiklerini, benim yaptıklarımı yapın.
Allah’la yarışamazsınız. Yarışamazsınız.
“Hiç kalkmadan namaz kılacağım” diyemezsiniz.
Tuvaletiniz gelir. Siz kimsiniz acıkırsınız. Nedenn çizgilerin dışına taşıyor?
Yaaa.İşte Derbentli’nin dediği bu.

17 sene okumuş mühendissin değil mi, ne arıyorsun bu âlemde? Mâdem aşıkmışsın, ahmak değilmişsin söyle?
Ben en iyi cevabı buluyorum hemence: Allahı arıyorum!
Duyar duymaz elindeki o meşe dalıyla sopayla beni fır döndürüyor bu câminin önünde neden?
Vay ahmak vay, bi de aşığım diye bizi kandırıyor köpek, her yerde olan Allah ne zamandan beri aranıyormuş, gitme bugün. Sana aşığı ahmağı bi gösterelim!.
Şakadan kovmak-kaçmak değil bu, çünkü deli.
İnsanlar kurtaramıyor elinden.
Göz kendini arıyorsa görmek için körden daha kördür. Allah bizi bağışlasın.
İşte bu, bunu şunun için söylüyorum, bu böyle şeyler çok yaşadık ve yaşarız da yâni.
Allah bizi korusun, yardım etsin. Ama BİZim;

MuhaMMedî Şuur,
MuhaMMedî Nûr
MuhaMMedî Sürur,
MuhaMMedî O-Nur
Dediğimiz şey bize ait değil, Resûlullah’a ait, Kelâmullah’a ait, Allah’a ait.
Bizim Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in kendisi buyuruyor: “Beni size peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki yarın bana ne yapar bilmiyorum. Umarım rahmetine gark eder.”


Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Ümmü Alâ radiyallahu anhunun, Osman İbni Mazunun ölümünden sonra onu tezkiye için söylediği: ALLAH (bu imânlı, tâatli) kuluna ikrâm etmez de ya kime ikrâm eder? demesi üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Allaha yemin ederim ki Ben ALLAHın bir peygamberi iken, Bana (ve size yarın)ALLAH tarafından ne muamele yapılacağını bilemem!”buyurdu.
(Buhârî, Cenâiz 3, Tâbir 13)


Uçanlar kaçanlar şunu bunu yapanlar nereye uçup kaçacaksınız?
Küllî ŞEY, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nurundan yaratılmıştır ahmaklar.
Kim kimi arıyor? Nerde arıyor? Kendi diri de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ölü ha?
Bunlar yanlış ve müsaade etmemiz lâzım ve etmeyiz de zâten. Ama yâni istiyorum ki ben, çok şey bir insanım, basit değilim ama yâni iyi olur diye düşünürüm genellikle.
İnşALLAH olur. Düzelir. Görmemek mümkün değil.
Bir şey diyor çünkü bir şey diyor.
Biz kendimizde bunlarla suçlandık ve suçlanırız.
Adamın avuç içi kadar midesi ya da kalbi vardır, siz ona bir avuç ya da iki avuç yemek doldurursanız ya patlar çatlar ya da kusar hazmedemez çünkü.
Onun için biz geçmişin alışılmış bir tarikatın tekke sisteminde olduğu gibi, “şunları ders çek, şunları de-söyle, uç kaç!” şeklinin dışındayız.

MuhaMMedî İlimEdeb İrfan-Erkan yollarını seçiyoruz.
Gelişe, gelişe çocuk büyütür gibi yüreklerimizi büyütmeye çalışıyoruz beraberce.
Ve bileşik kaplar gibi büyüyoruz. Asla birimiz birimizi geçecek ya da bırakıp gidecek gibi değil çok olabilir fakat aynı seviyede. Çünkü seviye, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ait.
İmam tek, İmam-ı mutlak MuhaMMed aleyhi’s-selâm.
Mürşid tek, Mürşid-i Mutlak Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Sen, beni mi var, hepimiz. E ne yapalım Barbaros’tan Allah razı olsun. İngilizce biliyor.
Demek ki İngilizce kadar hizmet edecek.
Barbaros Farsçayı da öğrenmiş demek ki Farsça kadarda hizmet edecek.
Barbaros çok büyümüş demek ki çok büyük hizmet edecek.
Bu, bu kadar basit bir şey. Ne için?
MuhaMMedî şuur da kalındığı sürece. Allah korusun. Allah bizi bağışlasın. Tabi ki öyle katı, çekilmez, sıkıntılı bir ne din anlayışı, ne dünya ne âhiret anlayışı hoş değildir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kendisi de esprilidir, şiir gibi konuşur, çoluk-çocuklarla çocuk gibi konuşur.
Her insanla her hale giren bir hal yaşamıştır. Ama edebi içerisinde yaşamıştır, güzellikle.

Şunu demek istiyorum. Yâni böyle motomat bir şey değil.
Gönlümüzden geçeni yazarız, şöyle yazarız, böyle çizeriz, insanlar çeşitliii arzulayan insanlar vardır. Bu renk cümbüşü.
Hele benim gibi bizim gibi rengi, raksı, yâni yedili sistemi bütün ruhunda ya da bütün iç âleminde yaşayanlar için bizi durdurmak mümkün değildir yâni.
Kim diyor “havadaki bulutu torbaya koyacağım!” diye.
Kimmiş “güneşin ışığına bir kılıf geçireceğim!” diyen.
Kimse durduramaz BİZi, biz su gibi, tas bir tas suyu betona döker gibi, meyhanede de olsa secde ederiz, Mekke’de de olsa secde ederiz.
Çünkü BİZ SUyuz. Her zerremiz eder bizim SECDemİZi.
Bunu şunun için söylüyorum.

Öyle diyor Hasan aleyhi's-selâm Çok çalımlı gitmektesin! diyen bir münafığa: Bizim ki gurur değil, mümin izzeti şerefi!

Allah, Peygamber ve mü’minler izzetlidir buyuruyor Allahu zu’l- celâl.


يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---Yekûlûne le in reca’nâ ilel medîneti le yuhricennel eazzu min hel ezell(ezelle), ve lillâhil izzetu ve li resûlihî ve lil mû’minîne ve lâkinnel munâfikîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne) : Onlar, “Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır” diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler. (Munâfikûn 63/8)


Mü’minler Azizdir Hamdolsun.
Öyle ya Allahu zu’l- celâl’in âyeti “azizsin” derken ben tevazu gösterip “yok yok ben zelilim!” mi diyeceğim.
Ben bu konuda azizim.
Allahu zu’l- celâl’e ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e imanda azizim.
Onun içindir inşALLAH gittiğinizde göreceksiniz Kâbe’de ki tavafta bir yere gelirsiniz silkelene silkelene yürürsünüz, Hava atmak gibi yâni.
Say yaparken iki yeşil ışık vardır arasına geldiniz mi hanımlar bırakılır çünkü hamile olur şu olur bu olur diye bırakılır, erkekler çalımla koşar.
Erkek katiyen normal yürüyemez iki yeşil ışık arasında, kesinlikle ayakları yerden kopacak ve koşacak
Yol almak için değil ben buradayım diye bu böbürlenmek değil. İslâm’ın erkanıdır bu ruknudur.
Allahu zu’l- celâl’in ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in iftihâr ettiği hususlardır.
Onun için gerçek mü’min Allah için ölür ve Allah için öldürür.
Allah için öldürür. Şehid olur ve öldürür.
Allah içinde ölür, öldürülür. Yâni can bakımından söylüyorum.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Evet bir salavat yapalım biz sohbetlerimizde salavatı aksatıyoruz.
Ana- babadan Hüseynî ve Hasanî anne olan, babası Hasanî annesi bildiğim kadarıyla Hüseynî olan
Abdülkadir Geylanî kaddesallahu sırrahulaziz
yâni iki kabloyu da üzerinde taşıyan imamiyet ve hilâfet.
Mânâ âlemindeki imamiyet ve hilâfeti yüreğinde taşıyan azîz efendimiz o muhteşem Pîrü’l- Azam, Gavs’ul Azam.
Bağdat’a vardığımızda otobüslerle Umreye gidiyoruz, İmam-ı Azam câmisinin önünde indik.

“Burda ne kadar kalacağız?”
İşte “birkaç saat kalacağız. Bir müddet kalacağız.”
O zaman bizi bekleyin. Biz bir taksi tutup Abdülkadir Geylanî Efendimiz’in ziyaretine gideceğiz kabrine.
Tamam. Eee bulduk ettik deyinceye kadar yatsı namazı geçti. Yâni okundu ezanlar. Vardık, içeriye girmeye çalışıyoruz…
Bir de efendim çocuklarım var. Bir zât geldi. Yatsı bitmiş çünkü Azari-Türk.Orda yaşıyor, Kerkük’lü.
Zamanla Saddam zulmü başlamış orada yıl 1989.
Türkçe konuşmak suç sayılıyor. Dedi ki
“kardeş seni bekliyoruz. DevrÂN var mescitte. Sende katılacaksın.”
İyi. Beraber hemen koştuk, vardık. Bizim gibi yapmıyorlar. Bizde meselâ halaki-yı zikrlere katıldık biz, eller kitlenir karşılıklı, daire çizilir, içerde de zikri yöneten kimse Hacı Osman Efendiyse içeriye girer.
İçerden merkezden verir feyzi-cezbeyi, 1 saat sonra burada insan yok sanırısınız.
Bu kadar muhteşem olur. Yeri ve yâni ruhaniyeti bulduğu anda.
Ama onlar öyle yapmıyorlar. Dizlerinin üzerine kalkıyorlar ve buna yarım devrÂN diyorlar.
Bizde
Lâ ilâhe illallah. Lâ ilâhe illallah Lâ ilâhe illallah böyledir.
Bunlarda
Lâ ilâhe illallah Lâ ilâhe illallah şeklinde tiz net bir ritm hiç bozulmuyor.
Biz oraya varınca daha varır varmaz hemen bir eller koptu, aradan kişilik yer açıldı ve havada elimizi yakaladı biz de katıldık zikire Allah’a şükürler olsun.
O beni getiren kişi katılıp katılmadı mı fark edemiyorum.
Ve orda ne kadar yarım saat kadar bir namazdan sonra her zaman olurmuş meğer. Her gün.
Böyle kısa bir sürede güzel bir zikr oldu.
Sonra Abdülkadir Geylanî Efendimiz’in türbesine gittik. Harika bir şey yapmışlar.
İçerisi bütün cam kristal kaplı hiçbir yer yok kristal olmayan ve metal olarak da sadece gümüş kullanılmış.
Başka hiçbir şey ağaç mağaç bulamıyorsun içerde.
Harika bir Kabr-i Şerif’i vardır.
Ve daha oraya varırken beraber sizi bir alev sarıyor. Yâni kim olursanız olun.
Sanıyorum hiç kimsede değişmeyeceğine inanıyorum, çünkü sizin şahsınızla ilgili değil, o mekanla ilgili.
Öyle ya canım siz hamama girdiyseniz hamamla ilgili sizinle mi ilgili yâni.
Ateşe girdiyseniz siz mi yakıyorsunuz ateşi ateş yakıyor.
Suya girince sizi ıslatan siz misiniz, su ıslatıyor.
İşte böylesine bir salavat dinleyin bakalım.

Bismillâhirrahmânirrahîm
Birlikte daha doğrusu. 36.salavat denk geldi.


Resim

36. SALÂVÂT-I ŞERÎFE

Gavsı Azam Abdulkadîri Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı:

Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin essâbiki lil-halki nûruhu Resim Ve rahmeten lil-âlemîni zuhûrûhu Resim Adede men medâ min halkike Resim Ve men beka ve men saîde minhum ve men şekâ Resim Salâten testâgrikul-adde ve tuhîtu bil- haddi Resim Salâten lâ gâyete lehâ velâ mühteha velâ inkidâe Resim Salâten dâimeten bi devâmike Resim Ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim teslimen kesiren misle zâlike.

MÂNÂSI: ALLAH'ım! Nûru mahlûkattan önce yaratılan (ilk halk), zuhûru âlemlere rahmet olan Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e; geçmiş ve gelecek mahlûkatın sayısınca, kullarından saîd (ehli tevhid, mutlu) olanlar ve şâki (inkârcı, bedbaht, mutsuz) olanlar sayısınca salât-ü-selâm getir! Rahmetini ihsân eyle, teslimiyet ve istikamet ulaşımımıza vesile kıl! Öyle bir salât ki sayılar, içinde gark olsun (sayıları, adedleri yutsun) ve hadleri (hudud, sınır) ihata etsin (kapsasın, içine alsın). Öyle bir salât ki sınırı (gayesi) ve sonu (nihâyeti) olmasın, asla kesilmesin! Senin sonsuz ebedîliğiyin devâmınca bir salât! Ailesine ve ashabına da böylece, çokca, tam bir şekilde selâmla, selâmette kıl rahmet ihsân eyle!
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Resim---Allahümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin essâbiki lil-halki nûruhu

Allahümme; Allahım
“salli”; sall et. Özümden sall et.
Beni
zâhir-bâtın Lütfullah sahibi kıl. Bu lam lâmlara sall et beni yâni.
ve sellim; ve beni teslim olanlardan kıl!.

Bismillâhirrahmânirrahîm

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin. (Ahzâb 33/56)

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ var ya. Beni DIŞta Teslim et, İÇte sall ehli kıl, benim teslimiyetimi, Beden Nefsimin teslimiyetini Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e kitle, Kalb ve Ruhumun İSTİKAMETini
Atir- Rahmân irciî ilâ RaBBiki Fe firrû ilâllâh a çevir İstikametimi!.

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
Resim--- “İn kullu men fî's-semâvâti ve'l-ardı illâ âti'r-rahmâni abdâ(abden): Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki RAHMAN'ın huzûruna kul olarak GELmesin!.” (Meryem 19/93)

مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ
Resim--- “Men haşiye'r-rahmâne bi'l-ğaybi ve câe bi kalbin munîbin: görmediği halde RAHMAN'dan korkup O'na yönelen bir kalble gelen kimselere.” (Kaf 50/33)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim--- İrciî ilâ RaBBiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten) : “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak RaBBine dön!” (Fecr 89/28)

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : O halde hemen Allah'a kaçın; haberiniz olsun ki, ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım.(Zâriyât 51/50)


Beni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rotasında Râsuli seviyede rüşde erdir!. Rıza buldur gibi.
Allahümme salli ve sellimNe demek öyle.
Allah ve melekleri peygambere namaz mı kılıyorlar.
İsmi lâzım değil birileri söylüyordu işte, Barbaros da biliyor ya.. Yok namaz kılıyorlarmış, demek ki tenezzül ediyormuş falan!?.
Ne tenezzül ediyormuş, kim kime tenezzül ediyor, tenezzzülden kastın ne?
Kebân şimdi benim lap-top’a gelince tenezzül mü etti?
Lap-top ona bağlandı diye bişey mi kaybetti? Kim kimden?

Allah nurusu semâvati vel ardı anlamayınca..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Nûr 25/35)

Allahümme salli ve sellim
alâ; a’yan-ı sabiteni, zâhir-bâtın Allah’ın lütfu olan MuhaMMeD aleyhi's-salâtu ve's-selâm’ın yaşayışına sok demektir alâ.
Seyyidinâ; dinimizin sırrı demektir. Nurullah dâimetiyetinin sırrı demektir yaşayışta, zâhir-bâtın yaşayışta.
ve Mevlânâ; bize velâyetin kapısını açan demektir dostluğun.
Dostluk nedir ki? Allah’ın dostluğu. Allah’ın dostluğu ne ki?
Ne der Münir Hocam? “Allah dostu Der ki” yi kendisi yazdı. Altına ne diyor?

Ben Allahı dost seçtiğim için böyle söylüyorum. Allahın dost seçtiklerinin ise ayağının altını öperim diyor. Neden diyor bunu?
“Gözünü aç!” diye söylüyor.

ve Mevlânâ MuhaMMedin; bu dâimiyet “ha-mim” leri içerdeki, MuhaMMed’in içerisindeki dâimiyet “ha-mim”leri Hakikat-ı MuhaMMediyeleri bu mâsivâya çıktı mı işte o zaman bütün ceheNNemler ceNNet olur.

O MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem ki;
essâbiki lil-halki nûruhu; geçmiş halkedilenler için nurdur.
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem milâdî falan tarihte doğdu, hicrî şu günde doğdu” yu bırak.
Geçmiş halkedilenlerin nurudur O. O
rahmeten lîl âlemîndir.
Âlem yaratılmadan Rahîmiyyet ve Rahmâniyyeti olandır.
El Alîm esması neyin üzerinde zuhur etmiştir.
Esmadan başka şey mi vardı ki?
Nedir kürsî, Rahîmiyyet Kürsîsi, nedir Rahmâniyyet Arşı? Nedir
errahmân arş istiva mânâsı?.

الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى
Resim---Er rahmânu alel arşistevâ : Rahmân, Arş'a istivâ etmiştir. (Tâhâ 20/5)

Tüm bunlar geçmiş halkedilenlerin nurudur…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Resim---Ve rahmeten lil-âlemîni zuhûrûhu;
Bütün âlemlerin bütün âlemlerin zuhuruna sebeb rahmet kaynağıdır.
İşte böyle bir salâttan bahsediyoruz.
Halkedilenlerin yaratılanların nuru demek ilk Nurullah zuhuru demektir
.
Allahu zul- celâlin nurullahın ilk resim için konan kalemin değdiği ilk yerdir yâni İLK NOKTA.
Artık onun hareketinden yeni çizgiler, doğrular, doğrulardan düzlemler, düzlemlerden hacimler yâni hareketinden madde, harekesinden mânâ doğacaktır.
Ve rahmeten lil âlemîni zuhûrûhuonun zuhuruyla âlemler rahmet bulmuştur.
Ve bütün âlemler onda zuhur eder.
Onun zuhuru âlemlerin doğmasına, zuhur etmesine sebeb rahmet kaynağıdır.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Resim---Adede men medâ min halkike

Adede adedi kadar.
Aded ama bu adede; adde, vedde, vedud, aded, vedâd, vedud bunlar hep
zâhir-bâtın dâimiyeti ayniyyetidir. Akılda oluşudur, ayanda oluşudur.
A’yan, muayyen ve müşahhas olan şeylerin ilk çekirdekleridir küllî ŞEYde..
Nohut tohumunda ilk tohumun başı-sonu vardır, HATMu’l- HaYYat!..
Serçe yumurtasında da!..


men medâ, kim ki geçmişse

min halkike, halkedilenlerden, geçenlerden..

Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sana sonsuz salât u selâm olsun!
İçimizden-enfusumuzdan, afakımızdan-gözükenimizden, gözükmeyen-özümüzden, o kadar ki senin halkedilişinden bu güne kadar geçen bütüüüün canlar sayısınca!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Resim---Ve men beka ve men saîde minhum ve men şekâ

Ve men beka; ve bundan sonra gelecekler için de..

ve men saîde minhum
; onlardan saîd olanlar. Hakkı duyup, “Ve kalu semi’na ve ata’na”: “DUYduk ve UYduk!” diyenler kadar salât u selâm olsun!..

وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا
kalu semi'na ve eta'na : … DUYduk ve UYduk!.. (Bakara 2/285)

ve men şekâ
; “DUYduk amma UYMAdık!” diyenlerce..
Yine Bakara Sûresinde, ve “kâlû semi’nâ ve aseynâ”


قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا
kâlû semi’nâ ve aseynâ:.. Duyduk ve isyan ettik.. (Bakara 2/93)

Diyenler var ya onlar kadar da salât u selâm olsun!

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Resim--- Salâten testâgriku’l-adde ve tuhîtu bi’l- haddi

Salâten; öyle bir salât ki, öyle bir sall, öyle bir sıla özlemi, öyle bir yaklaşım, öyle bir varış, öyle bir vuslat, vasıl OLuş ki..

testâgriku’l-adde; bütün adedler, o salâtın içinde gark olsun gitsin!. Sonsuz sayılar o salâtın içinde erisin bitsin, gark olsun.

ve tuhîtu bi’l- haddi; bütün hududları yutsun, muhit olsun, ihâta etsin, öyle bir sall ki;
Ne sayıya sığsın, ne sınıra sığsın, sayısız ve sınırsız..
Hani söylüyoruz ya, Bedelsiz, Kıyassız, Şartsız, Sebebsiz, Sayısız, Sınırsız, SıRRsız salât u selâm olsun!.
7 tane olması lâzım. İşte böylesine bir salât u selâm olsun!.


bi’l- haddi , hadsiz, hududsuz salât u selâm olsun!
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Resim---Salâten lâ gâyete lehâ velâ mühteha velâ inkidâe

Salâten ; öyle bir salât ki

lâ gâyete; gayesiz, bi gayesi yok, olması gereken Sünnetullah icrâsı salât u selâm olsun!

lehâ; öyle bir salât ki gayesiz o. Ona öyle bir salât istiyorum ki, öyle bir sıla istiyorum ki bir gayesi yok!
Çünkü ben buna Muhtacım, çünkü Mecburum, çünkü Me’murum, çünkü Mahkumum. Neden?
Başka çarem yok ki. Yapacak bişeyim yok ki.
Çünkü KULLuk sıfatlarımla varım ve Fakriyyetteyim, çünkü Acziyyetteyim, çünkü Zilletteyim, çünkü İlletteyim!..
İşte aklımın döret köşesi gerçekte, işte bundan dolayı iyi ya Akıl.
Hasan Dağında Deli Anşa’ya herkes Deli Anşa diyor çocuklar bile.

Deli Anşa beri Deli Anşa öte!.”
Deli Anşa ne diyor biliyor musunuz?
Aklımı seveyim!
Defâlarca söyledi bunu: Aklımı seveyim!
Bir güzel iş yaptı mı öyle diyodu Aklımı seveyim!.
Şöyle şöyle yaptım Aklımı seveyim!.
Yâni bir gün eşek arkasında geliyor ip bağlamış başına ama sırtı boş onu otlamaya zikkeleycek, bize odun getiriyor kendi sırtında..
Dedim ki eşek arkanda boş geliyor odunu sen sırtına almışsın çok az bi odun olsa da.

Aklımı seveyim, o eşek taaa karşı dağlardan getirdi buraya, iki adım yeri ben getirsem ne olacak. Aklımı seveyim!
Sevecek bir aklımız varsa bir gayesi yoktur salâtın.

velâ mühteha; ve nihâyeti de yoktur. Nasıl nihâyeti olsun ki ebedî bir SALL ki SILAyı buluncaya, YAKÎN GELinceye kadar, neresinde nihâyeti olsun ki Dâru’s-selâm olmuş bir nefis.
Allahu zu’l- celâl’in yaratma sebebine ulaşmış bir nefis. Orda sonuçlanmış bir nefis. Bu bir gayedir.
Hitam son değildir. Hitam yüzüktür. Doğru sandığın iki uçtan öpüşmüştür.
KÛN FE YEKÛN kaynağı OLuştur. HaTM Oluştur..
Hatmü’n- Nebîyyü’l- ÜMM Çenberinde sonsuz NOKTAlardan KENDİ NOKTASI Oluştur..
Artık o noktayı bulamazsınız, her noktası baştır, her noktası sondur.
Onun için gayesiz ve nihâyetsiz, onun için sayısız ve sınırsız, gayesiz ve nihâyetsiz.


velâ inkidâe; enkazı da yoktur, yıkılıp göçmesi de yok olmayan bir salta salâtıyla SULT-ÂN-lıktır.
Haksızlar kendi Benlik Kâbelerine sahib çıkarlar.
Onun için ne yapsa yapsınlar sekiz köşesine takılır kalırlar!.

AKLı, nAKiLle, BİLişenler, BULuşanlar ve OLuşanlar Allahu zu’l- celâl’in inâyetiyle, hidâyetiyle, selâmetiyle başta Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin o aziz şerefli Şefâatıyla Allah Dostlarının hali hazır hiMMetiyle Kâbe’sini bilye gibi yapanlar tek noktaya basarlar da şehâdeti YAŞArlar inşae ALLAH!.
ALLAH! der de, Rasûl KüRResinde ALLAH’a basan zeRReler OLurlar.
Her noktaları da.. çünkü onlar Rasûldadırlar, Rasûl Allah’tan başka da kimse yoktur bu âlemde. NûR-u MîM Mazharında NÛRuLLAH!..
Kim derse ki “Allah buradadır!” küfreder.
ALLAH celle celâluhu, RasûlALLAH sallallahu aleyhi ve sellem’le her nefsin; aklınca, kadarınca-kaderince ANladığıdır..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Resim---Salâten dâimeten bi devâmike;

Öyle bir SALL ki bu, öyle bir ulaşım, öyle bir kavuşum ki dâimeten bi devâmike;
Yâa RaBBi senin devamınca yâni. Senin devamınca.
Ebedî Olan SENsin!


Ed Dâimü :
Resim

Adede men medâ min halkike;
Senin geçmiş bütün yarattıkların, sonra yaratacakların saidler-şakiler o kadar çok selâm olsun ki insanlar aded saymak isteyebilirler bu sayım içinde gark olsun gitsin erisin buz gibi yok olsun!.

ve tuhîtu bi’l- haddi;
Hava gibi mi diyorsun havayı da yutsun yâni. Hududları yutsun.
Öyle bir sall ki. Es Selâm’dan bahsediyor çünkü.
Gayesiz olsun. Sayısız-sınırsız-gayesiz ve nihâyetsiz olsun.
Asla yıkılmasın. Senin devamınca devam etsin, dâim olsun!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Resim---Ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim teslimen kesiren misle zâlike.

Ve alâ âlihi; ve alâ üzerine, âlihi âline olsun. Âli kim?
Ehl-i Beyti. Başka?
O’nun lütfunda yürüyenler, onun letâfetinde yürüyenler, zerâfetinde, şerâfetinde yürüyenler.


ve sahbihi; sahib çıkanlar ve sahib çıkılanlar, ashab-ı Güzin..

ve sellim; ve teslimimizi nasib et!.

ve sellim teslimen TaMM teslimiyyetle..

kesiren misle zâlike; böylece salât u selâmların mislince de..
öyle ki böylesi eh-li tevhid olan mutlu said huzur dolu kulların salât u selâmlarınca..
O muhteşem, harika salâvâtlarınca..

Demek ki bizim o bedelsiz diye sayıyorduk ya biz burada bak ne güzel ne kadar güzel bakınız;
lâ gâyetgayesiz.
Burda bak yukarda. Adedsiz, sayısız. Şurda
tuhîtu bi’l- haddi sınırsız. Sayısız, sınırsız, gayesiz bu yediyi tamamlıyor işte o şey. Ve nihâyetsiz. Yıkılmaksızın.
Yâ RaBBî, senin devamınca bi dâimiyetle sall et!. Kendisine et, ailesine, onun yolunu izleyenlere et, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmına
ve sahbihi sahib çıktıklarına ve sahib çıkanlarına,
ve sellim teslimen kesiren öyle bir teslimiyet ki bir kesret ü küsrat içinde çok çokça salât u selâm olsun!.
misle zâlike.
İşte böylece çokça tam bir şekilde, zâlike işte böylece şu söylediğimiz gibi, bize o Rahmeten lî’l- âlemin’den salât u selâm rahmetleri yağdır İnşallahu’r- Rahmân!.

Evet. Allahu zu’l- celâl’in salât u selâmı Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, Ehl-i Beyt aleyhis-selâma, Allah Dostlarına, tüm müminlere ve BİZ-e olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Barbaros nasılsınız iyisiniz inşallah?

Barbaros:

Elhamdülillah. Çok iyiyiz hamdolsun Hocam. Çalışmaktayız.
Bildiğiniz gibi zâten sürekli haberleşiyoruz Hocam. Biraz uykuluydum. Uyudum kendime geldim.
Zannediyorum makesten konuşuyordunuz girdim.
Daha henüz kendisine yönlendirdiğim mesajı almamış her halde. Açılmamış daha mesaj.
Evet gerçekten bu tarzda söylemler sitelerin içerisinde örgütleşmeler daha geçen gün bir msn-den bir tane genç bir adam bana şey gönderdi.
Tanışmak için nerden gördüyse tabi bunlar Münir Hocamın ismini görüyorlar dışarıdan.
O bizim yaptığımız şeyleri de izliyor bazı insanlar.
O giriyor siteye siz bilmiyorsunuz insanları, onlar sizin yazılarınızı okuduğu için takip ettikleri için biliyorlar.
Derman Hocamın yazılarını okuyan birisi de böyle görmüş yâni. Nerden bulduysa benim şeyimi hotmailimi bizde ondan bahsedince kendisinden bahsedince e dostça selâm verince dostâne kabul ediyoruz bazı insanları.
Ondan sonra arka plandan yavaş yavaş renk vermeye başlıyorlar durup duruken.
Bir gün bakıyorsunuz garib bir fikirle gelmiş, yardım etmeye uğraşıyor.
Fakat beklediğimiz ve istediğimiz bir yardım değil!.
Başka bir gün bakıyorsunuz yine garib bir şeyle gelmiş sonra bir bakıyorsunuz bir istek tuhaf bir istekle geliyor yâni.
Şaşırıyorsunuz
“bu adam niye böyle bir şey istiyor ki benden?” diye.
Ondan sonra zaman geçiyor bir gün çıkıyor diyor ki meselâ:
“Ben diyor bu akşam diyor Mehdi aleyhi’s-selâmla diyor tanışmakla diyor şereflendim!” diyor.
“Aaa öyle mi? Hayrlı olsun kardeşim!”
Bakıyor ki siz bu husustan ilgili değilsiniz bu sefer size söylüyor diyor ki: “Biz sizi çok seviyoruz!”
“Eee sevin sevmek güzel şeydir!”
Bakıyor ki yine şey yok bir şey göremiyor tabi tepki.
“Ama biz falanca yılında açıklamalar yapacağız!”
İyi yapın, ilan edin!”

Ondan sonra bakıyoruz aradan iki hafta geçiyor üç hafta geçiyor adam Mehdi bildirileri yapmaya başlıyor bizim sitede.
Siliyoruz atıyoruz msnden sonra başka bir insan geliyor oda
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem” diyor işte efendim “Allah için aynı yoldayız” şudur budur.
Tamam güzel. Ondan sonra bir bakıyorsunuz adam Peygamber Efendimizin ismini yazıyor diğer peygamberlerle beraber arkadaşıymış gibi bahsetmeye başlıyor yazılarının içerisinde sağda solda görüyorsunuz.
Meşhur etmeye çalışıyor kendisini, ondan sonra
“ben Allah için yapıyorum bunları şöyle yapıyorum, ediyorum!” diyor.
Bir bakıyorsunuz o bu işten para kazanmaya başlamış bazı şeylerden.

“Allah Allah!” diyorsunuz “bu adam bu adama biz yardım ettik, ediyoruz da niye bu böyle bir şey yapmaya gerek duydu ki?” diyosunuz ondan sonra.
Fakat siz bu işleri kestiğiniz zamanda sivri dilli oluyor.
Bakıyorsunuz ki sizin şeyinizi kullanıyor Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e karşı olan sevginizi, İslâm’a karşı, Allah’a karşı duyduğunuz sevgiyi bir silah gibi kullanıyor size.
Diyor ki; çünkü biliyor ki bir zaafınız var bu hususta onu kullanıyor.

“Biz senle aynı yoldayız sen niye bizim yolumuzu kesiyorsun sen niye bunu böyle yapıyorsun?” diyor ve başlıyor ver yansın etmeye bazı yerlerde.
Siz gine düşünüyorsunuz siz gine de düşünüyorsunuz. Diyosunuz ki:
“Allah Allah! Bir yerde bir eksiklik mi var?” diye kendinizi bir gözden geçiriyorsunuz, niye, çünkü korkuyorsunuz.
Korkuyorsunuz. Diyorsunuz ki
“acaba ki ben birisinin iyilik yapmasını mı engelledim?” diyorsunuz kendi kendinize.
Hem ALLAH celle celâluhu’dan hem Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den korkuyorsunuz.
Ama insanlar öyle düşünmüyor onlar korkmuyorlar.
Onlar
“biz dilediğimizi yaparız!” diyorlar.
Bâzen yeri geliyor da bize böyle bir şeyi sezinlersek bazı şeyler yapabiliyoruz.
Şimdi bu arkadaşımız gelmiş sitede bu şekilde konuşuyor ya tamam güzel şeyler yapmak istiyorsan.
Fakat örgütleşme yapıyorsun. Yüzken bin oluyorsun, binken on bin oluyorsun. Bir örgütleşme yapıyorsun.
Yeni bir namaz saati koyma gibi. Beş vakitlik namazı altı vakite çıkarma gibi. Vaktini belirliyorsun.

Güyâ liderlik yapıyorsun bu gruba, yük yüklüyorsun bir de biz hepimiz bu sitenin içerisinde üyeleriz.
Biz üye olduğumuz için altlarına imzalarımızı koymuş olduğumuz mesajlar sitenin içerisindeki insanlara mesaj attığımızı zaman yâni mesajlarımızda kullandığımız zaman yeni gelen bir insan bakıyor.
Yeni üye olmuş bir kişi. Sitenin içerisine girmiş meselâ bizi tanımıyor. Ve bakıyor diyor ki:
“Haaa, demek ki bunların böyle bir sistemleri var bu yaptıkları şey bu sistemin bir parçası. Bu sitenin bir kuralı!” diyor ve ben de uyayım ona çünkü bu site demek ki üyeleri bu şekilde şeyler yapıyor!” diyor.
Sitenin kanunlarına kurallarına yâni bunu vuruyor kendi aklınca bu sefer yavaş yavaş düşünmeye başlıyor.
Diyor ki demek ki bu ne bileyim bizim sitemizi bir Tekke bizleri de oraya bağlı bir yer olarak düşünüyor buranın kuralı bu demek ya.
İşte şunun şöyle olur, buranın böyle olur da bunların da böyle olur diyor.

“Bunlar da böyle yapıyor eee bizde bu insanlara uyalım” diyor o da kendince katılım gösteriyor.
Öbür taraftan başka siteden başka birisi de öyle gösteriyor bir bakmışsınız ki şey olmuş.


Geçen gün bir kişi bana mesaj gönderiyor diyor ki “sabetayları araştırdın mı?” diyor.
Böyle, bende bakayım dedim bu kimmiş bu sabetay denilen. Bir duydum uzaktan bir yerden nedir bu diye.
Biyografilere girdim baktım. Wikipedia’den okuyorum.
1600 yıllarının başlarında Osmanlı zamanında İzmir bölgesinde Yahudi bir Tire şeyinde İzmir’in Tire beldesinde bir Yahudi, kabalist.
Yahduilerin spirituel-ruhanî konumu inceleyen efendim işte bu ağaçlar vardır Kabalada işte tiferet miferet harfleri bir araya getirerekten insana insanla ilgili bir şemâ çıkarmışlardır.
O şemâların arasındaki harfler birbirlerine bağlıdır köprülerle o harflerin her birinin değişik mânâları vardır işte o açılımlar yaparak harflerden bir takım şeyler elde ederler, bilgiler.
Belki bu işi bilen bilen bir insan için bu zamanında yapılan bir şeydi.
Şu anda bu işlerle uğraşan çok var yâni Avrupa, Amerika’da.
Bunla çok ilgilenmeye başlıyor bu kişi Osmanlı zamanında ondan sonra bu şey oluyor, devletin başına sorun oluyor.
Diyor ki
“bir gün, ben diyor bu şeyi çözdüm yâni Kabalayı Yahudilere diyor ki ben diyor şeyim beklenen Mehdi benim diyor Mesih benim!” diyor.
“Mehdi benim diyor beklenen!” diyor.
Bunun onayını almak için Kudus’e gidiyor. Kudus’te bir Yahudi rahibi buluyor.
O Yahudi rahibi de bir mehdi olursa mehdinin yanına birisi gelmesi gerekli yâni o da kendini öyle gördüğü için ya diyor bu adam diyor demek ki böyleyse bende oyum diyor.
Yâni o ikinci yanındaki yaveri olan kişi olduğunu söylüyor.
Yahudilere onu mehdi diye şey yapıyor ilan ediyor.
Böyle deyince bu sefer yahudiler kızıyorlar diyorlar ki
“siz diyor yahudiliği sapıttırıyorsunuz siz bu işi çığrından çıkardınız yâni biz size inanmayız” diyorlar.
Buna elinden geldiği kadar şey yapmaya çalışıyorlar çünkü sayısı artıyor, o da geliyor Osmanlı zamanında işte ya tekrar tekrar ülkeye dönüyor Osmanlı İmparatorluğuna.
Onbinlerce Yahudi o zaman onun şeyine giriyor tebâsına giriyor sürekli etrafında yayılmaya başlıyor.
Yayılınca bu sefer ülke içerisindeki Osmanlı İmparatorluğu tebâsı altında yaşayan yahudiler toplanıyorlar diyorlar ki
“bu adam başımıza iş açıyor. Biz diyor bunu şey yapalım, şikâyet edelim Sultana” diyorlar.
O zaman da sultana geliyorlar diyorlar ki
“bu adam böyle bir ilan yapıyor, insanlar etrafına toplanıyor” diyorlar.
Sultan
“getirttirin yargılayın!” diyor. Mahkemeye çıkarıyorlar.
Kendisini belli bir süre bir evin içerisine saray yâni bir köşk gibi bir evin içerisine hapsediyorlar.
Ondan sonra serbest bırakıyorlar bakıyorlar ki gine durmuyor.
Onun üzerine bir daha çıkarıyorlar mahkemeye bu sefer de Osmanlı İmparatorluğunda yüksek yetkilere sahib bir yahudiden dönme bir müslüman yetkli var.
O Yahudi tebâsıyla da ilişkisi olduğu için arada onları dinliyor.
Diyor ki buna:
“Müslüman ol senin bundan başka kurtuluşun yok yâni bu mahkemede!” diyorlar.
“Bak diyorlar şimdi çağrıttıracağız askerleri sana nişan alacaklar.”
Okları da hazırlattırıyor bakıyor ki önüne böyle bir düzen kuruluyor, askerler geliyor “hedef alın!” diyorlar bunu hedef alıyorlar tabi başlıyor tir tir titremeye.
Senin mürdilerin diyor ki
“bizim efendimiz Mehdidir kendisine ok atıldığı zaman oklar erir onun vücudunu delemez ona hiçbir şey işlemez!” diyorlar.
“Biz de bunu bir deneyeceğiz bakalım nedir bu, şöyle bir test edelim!” diyor.
Öyle deyince elleri ayakları tir tir titremeye başlıyor. Başlıyor ter dökmeye.
Bunun üzerine bakıyor ki başka kurutuluşu yok
“aman yapmayın bunu, ben şey yaptım ben diyor şehadet getireyim hemen müslüman olayım!” diyor.
Ondan sonra
“Müslüman oldum” diyor. “Oldum” diyor fakat kalben iman etmediği için bu işlere tekrar devam ediyor.
Gizli kapaklı şekilde bir uyarı daha alıyor ondan sonra da ondan sonra da artık ne oluyor bilemiyorum tam böyle derinine inmedim.
Yâni ama başarılı olamıyor Osmanlı Milletinin içerisinde. Etrafındaki insanların bir kısmı da daha sonradan müslümanlığa giriyor.
Böyle bir bunada
“sabataycılık akımı” diyorlar o zaman.
Osmanlı zamanında görülmüş bir husus.
Çok derinleşmeye başlamış devletin içerisinde.
Bâzen iyilik yapmak yâni zannederiz ki bişey düzenli halde yapılmaya başladığı zaman o iyilikte olsa yapılmaya çalışılan şey iyilikte olsa habis duruma dönüşmeye başlar yâni özellikle düzenli olarak yapılmaya çalışılan güzel hususlar hariç.
Bir dergâhın içerisinde yapılan bir zikir efendim eee bunların bile zâten onların hepsi sünnetle bağdaşan hareketlerdi yâni yapılan ritüeller ama bu şekildeki tehlikeli şeylerden dâima uzak durmalıyız.
Soruna sebeb olacak hem de İslâm Âleminin başına çorap örecek bazı şeylerden kaçmak uzak durmak lâzım.


Salâvât hususunda da biz tabi senelerdir bunu okuyoruz salâvâtlarımızı fakat salavat bu kelimelerin bir anahtar kelime olduğunu ve bu kelimelerin değişik açılımlar getirdiğini ve hem yazılarımıza hem şiirlerimizin içerisinde hem Türk dilinin kendi içerisinde yerleşmiş olan sall kökenli, sall, sull, sill ve şeydende öte insanın kendi özüyle olan irtibatı kendi kalbinin derinliğiyle kendi RaBBiyle olan bileliği bunlara ilişkin son derece önemli bilgileri bize getirecek Allah dostları getiren Allah dostları bir takım salavatlarla ikramlarda bulunmuşlar ve harika şeyler ortaya çıkmış bu harika salavatları işlemek için gayret ediyoruz.
Fakat anlayamadığı için bazı insanlar bu hususta sizi şifrecilikle suçlar efendim değişik değişik şeylerle, sizin dediğinizi anlayamaz ne dediğinizi her türlü müdahalede bulunur yâni.
Bu yüzden ona bişey yapamayız, birilerinin içerisinde kalblerinde bir kıvılcım uyandırıyorsa söylenilen sözler o kalbi yakar birisi bir iyilik bir güzellik bir yerde görüyorsa onu alabiliyorsa ona ona saygı gösteriyorsa o bize saygı duyduğu için değil biz bişey yazdığımız zaman da öyledir.
Hakk Teâlâ’nın el El Alîm olan ALLAH celle celâluhu’nun Resûlullah salllallahu aleyhi ve selleme gelmiş olan bir takım güzelliklerin yansımasıdır yâni bu.
O halde bir hata varsa bunun içerisinde biz konuştuğumuz zaman yapmış olduğumuz şeylerin içerisinde bize aittir.
Ama bir güzellik varsa Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemindir. Ondandır yâni.
O halde öyle bir güzellik varsa onuda bir kişi aşağı ve hakir görüyorsa anlamayıp taşa tutuyorsa o da artık sahibinin bileceği bir husus o nereyi taşlıyor bilemem.
Biz çeşmeden su içtiğimiz zaman içtiğimiz çeşmenin musluğuna hürmet gösteririz.
Musluğun içine o gözeye ordaki o kısmada hürmet gösteririz. Bizim için böyledir.
Ne diyebilirim hocam teşekkür ederim aklıma bişey gelmiyor.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Tamam Barbaros ben de diyorum ki. “Bu arkadaş ne yaptığını bilmiyor.”
“Ben dâveti yaptım, Şâhid ol Ya RaBB, Şâhid ol Ya RaBB, Şâhid ol Ya RaBB!”
diyor.
Bu söz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vedâ hutbesinde söylediği sözdür.
Dâvettir, Kendisi dâvetçidir. ALLAH celle celâluhu’nun dâvetçisidir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hay’dır. Dâvetinin başındadır.
Bu geri zekalıya bu yetkiyi kim verdi.
Bakın şimdi önümde açık nuru MuhaMMed diye bir site kurmuş Almanya’da. Burda ne diyor?
Gökten bir ışık geliyor.
“Allah” yazıyor, altına “makes” yazıyor altında makes..
Lâ ilâhe illallah MuhaMMeden Resûlullah’ın üzerinde. MuhaMMed, makes ve bu.
Şu âlemde binlerce sapık insan var şu anda.

“Mehdiyim, peygamberim!” diyor.
“Daha da fazlasını da diyor” diye bunlarla mı uğraşacağız? Bizim işimiz bu değil.
Yâni bu kendisini böyle bir dalgaya kaptırmış olabilir ama bizi kullanması doğru değil.
Dediğim gibi bizim sitemizin içerisinde yanlış iş yapması anlaşılır şey değil bunu sohbetten sonra konuşalım.
Gerekirse engelleyelim, kapatalım.
Çünkü Nuriye’nin söylediği bildirdiği kadarıyla baktı o çünkü. Bu adam daha böyle şeylere devam edecek, Almanya’da davası, Türkiye’de davası falan bizim böyle işlerle işimiz yok.
Bugün nice insanlar var mümkündür kendisi gidiyor Irak’ta savaşıyor, şurda şunu yapıyor, burada bunu yapıyor, örgütlerle ilgileniyor ama bizim işimiz:
İLİM-EDEB-İRFAN-ERKAN yâni.
Bizim sıkıntımız burada, bugün İslâm toplumu amelden dolayı değil, imandan dolayı kaybetmekte, itikattan dolayı.
Bir tarafta Vehhabî denilen bir sistem var, Rasûlullah sallallahu aleyhive sellem’i kendi ocağında yok ediyor.
Çünkü arap ırkçılığını koyuyor yerine, kralcılığı koyuyor.
Gittim gördüm bak defâlarca bir türlü o kadar çok fotoğraf çektim ki Rasûlullah sallallahu aleyhive sellem’i n doğduğu evi ne halde bir görseniz.
İnsan utanır yâni, yüzünde yüzlerce yazı ve bir tek kişi yok bakan eden.
Önünde kralın sarayı, Kâbe’nin üzerine dikilmiş yedinci katta namaza uyuyor.
Affedersiniz tuvaleti dahi onun üzerinde. Bu böyle bir sistem. El Ezherciler işte, tümü dünyanın her yerinde faaliyet gösteriyor ve Türkiye’de bugün Diyaneti ele geçirmiş durumdalar.

“Allah Rasûlu der ki!” dedikleri aynen böyle.
Câmilerde hangisine giderseniz gidin bakın.
Gönderdikleri bütün şeyler bu;
“Allah Rasûlu der ki!.”
Kim ulan Allah rasûlu? Allah rasûlu diye bir şey yok.
Olan:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem” var.
Sıradan bir âmirine bile bel kıranlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den bahsederken edebsizliği âdet edindi hemde imama vs. iken..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunlar için en ağır bedduaları etmiştir, ancak duyacak kulak uyacak kalb nerde?.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yanında benim adım anılıp da bana salavat getirmeyenin burnu yerde sürtülsün!” buyumuştur.
(ebu Hüreyre’den; Hakim ve Tirmizî).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yanında ben anıldığım halde üzerime salat etmeyen kişinin burnu yere sürtülsün!” buyumuştur.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Duâ sema ile arz arasında durur. Rasulullaha salavat getirilmedikçe Allah’a yükselmez.” buyumuştur.
(Tirmizî, Altınoluk yayınları Üsve-i Hasene-33)

Resim---Yanında ben anıldığım halde üzerime salat etmeyen kişinin burnu yere sürtülsün. (Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her cimriden daha cimri olan adam ben yanında anılıp da üzerime salat getirmeyendir.” buyumuştur.
(Buharî)

Demek istiyorum ki, bizim bunlarla hiç uğraşacak vaktimiz yok. Hele böyle belli bir gaye belli bir maksatları olanlarla.
Yâni o gifi iyi inceleyin üstünde göreceksiniz.
Gökten bir ışık geliyor, MuhaMMed yazıyor, altına makes yazıyor.
Altına Lâ ilâhe illallah MuhaMMeden resûlullah yazıyor.
Ne yâni ne bunlar, ne bu saçmalıklar?

“Şâhid ol Ya RaBBi ben söyledim!” Ne neye şâhid olacağız be ahmak adam?
Senin gönderdiğin o şey nedir, Muzaffer Coşkun.
Allahtan şey gelmiş ona vahiy gelmiş de:
“Mehdisin” demiş. Böyle şey mi olur?
Yok mu Mehdiyle ilgili yüzlerce hadis var.
Mehdi’nin geleceği gün kıyametin kopacağı gün gün gibi belli. Gökler dürülmeye başlandığında herkes diyeceki
“işte kıyamet geldi.”
Deccalı biz bilmeycek miyiz?
Deccal gelecek seni ikiye bölecek arandan geçirecek insanları tekrar birleştirecek.
Gübreleri dolduracak çuvallara doldurtucak, altın edecek İstidracla.. yanılanlar diyecekler ki:
“işte bak pazarda ekmek alıyoruz altına dönüştü.”
Mü’minler ne diyecek: “Senin böyle geldiğini biz biliyoruz zâten biz. Özelliklerini çok iyi tanıyoruz, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bildirmişti seni BİZe!”
Ne zaman kopacak kıyamet?
“Allah!” diyen kimse nerdeyse kalmadığı zaman kopacak.
Bu onun içinde sakat bir şey bunun üzerinde durmaya bile değmez.
Ben insanlar yanlış anlamasın diye açıkladım.
Câhil adam cesur olur bâtıl ve şerde.

Onun için İmâm-ı Alî keremullahi veche: "Belimi iki kişi kırar: Şerefinin zedelenmesine aldırmayan âlim ve zâhid olan câhil!" buyurmuştur.
(Fahreddin er Razi cilt 2/479)

Biliyorsun “fakir fakir” diye birisi gelmişti siteye.
Dünyanın övgüleriyle şunuyla bunuyla işte
“Efendim de seni Bursa’dan Antalya’ya gelip ziyaret edeceğiz. Şudur şöyle yapacağız böyle edeceğiz!”
“Yok kardeşim bizim böyle işimiz yok. Bizim Mürşid-i Mutlakımız Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir!”

Bizim bildiğimiz budur.
Bu şekilde Bursa’ya gittiğimizde de görüşmedik.
Ama sonra ne oldu, dedi ki:
“Benim mürşidim-efendim var ya Allahın sabit sıfatlarını kuşandı!” dedi.
Sabit sabit, sıfat-ı subute, ALLAH celle celâluhu nun sabit, ZÂTına-Uluhiyyetine ALLAHlığına ait sıfatlar!...

“Yedi sıfatı kuşandı!” diyor ahmak! Allahlık iddiasında yâni.
Bundan daha başka nasıl şirk-küfür olur? Bunun dışında küfür mü olur?.
Demek istiyorum ki bunlarla uğraşmaya bile değmez. Konuşuruz bir tedbir alırız. Alalım yâni. Çünkü bizim bunlarla uğraşacak vaktimiz yok.

Esasen bugün konuşmak istediğimiz şey, bahsetmek istediğimiz şey bir Gül kardeşimizden Allah razı olsun bize çok harika şeyler çiziyor ve zâten
“BİZ BİR-İZ” bu demektir. BİZ BİR-İZ bu demektir.
Yüzlerce cilt kitap okuyacağımıza bizim aklımızın neyi anlaması gerekiyor?
Anlamadan;
“AN” ı anlamadan zamAN YAŞAnmaz.
“Ârifin bir saatlik tefekkürü altmış yıllık ibadetten üstündür”

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir saatlik tefekkür (hikmetli düşünüş ) 60 yıllık nafile ibadetten daha hayırlıdır.” buyurdu.
(Türkiye Diyanet İşleri Yayn. Riyazü’s-Salihin-Seçme Hadisler)

Neden?
Çünkü, Ârif anlar da Anladığını yapar da onun için.
Ahmak altmış yıl anlamadan yapar, kıbleyi bulamaz, bulsa bile buradan kıbleye kadar put doldurur.
ANlamak başka şeydir. Bir kere
ALLAH!” dese yeter.
Vardır böyle hadis.

“Bi rahmetike ya erhamerrahîmin, Bi rahmetike ya erhamerrahîmin, Bi rahmetike ya erhamerrahîmin” dese bir mü’min, ALLAH der ki; “Lebbeyk -emret”. Hadis, sahih..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

ALLAHu Zu’l- celâl böyle İÇli-DIŞlıdır.
İçli dışlı olmasına gerek yoz zâten “Allah nurus semâvati velârd” dır ve şah damarımızdan daha yakındır:


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.”
(Nûr 24/35)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halakne'l-insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli'l-verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”

(Kaf 50/16)

Yâni bir başka malzeme yoktur ki ortada başka bir yaratık bile yok.
İşte bu şu anda bende var olan bir resim üzerinde konuşalım.
Çok güzel bir şey bu yâni uzun zamandır anlatmaya çalıştığım anlamaya çalıştığım konulardan birisiydi.
Çünkü ben Fatihâ’nın “iyya kenabudu ve iyya kenestain”e kadar; burası kulluk makamıdır çünkü.
Burada akıl iman etmiştir.
“Bunun üst tarafı nedir?” dediğim zaman;
-“Rahîmiyyet, Ramaniyyet, Rububiyet ve Uluhiyet” dediğim zaman işte bu buralara yerleşir.
Yâni mü’min olan bir kişinin göreceği şey Rahîmiyettir. Rahîmiyyet Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.
“Raufun Rahîm” olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.


لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne RAÛFUN RAHÎM (rahîmun): Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.”
(Tevbe 9/128)

ALLAHu zu’l- celâl’in Er Rahmi onda tezehür eder ve bütün sisteme “Rahmeten lî’l- âlemin”..
Var oluş onunla başlar çünkü.
Kürsü gibidir Rahîmiyyet. Rahmâniyyet Arş gibidr.
Çünkü KûN feyeKûN-OLuş Noktası-Mazhar AYNasıdır yâni.

Netice olarak ALLAHu Zu’l- celâl’in bizzât kendisi yapıyor değil, sıfatı yapıyor.
Kendisinin yapması halinde sistem olmaz çünkü.
Eee elbette güneşin içinde güneşin ısısından ışığından bahsedemeyiz. Kendiliğini yapar çünkü ateş kendine çevirir.. Mahveder “ el Vâhidu’l- Kahhar ALLAH celle celâluhu!.

Bunu daha iyi bir şekilde tamamlayacağız birlikte yâni çünkü bu bizim anlayışımızı çok güzel bir hale getirecek.

Şimdi bakın GÜLün hazırladığı el emeği teknik resimde:


Resim

Bu şekilde ne görüyoruz?

Bu şekilde gördüğümüz şey bir KESittir, daire kesiti.
Oysa bu Kâinâtta tek şekil vardır o da KÜREdir..
ASLında küredir bunlar hep.
Bizim bedenimiz bir küredir yâni.
Derimiz bir küredir aslında içindeki her şeyi yutar.
Nefsimizi-Kalbimizi-Ruhumuzu her şeyimizi bildiğimiz bilmediğimiz tümünü yutar.
Bizim dış çizgimizdir, muhittir yâni bize.
Ama derimizin içinde bir daha vardır onun içinde bir daha vardır.
Kabuk kabuk kabuk kabuk kabuk kabuk bu gider ÖZe kadar gider.
Eee benim özüm Âdem aleyhi’s-selâm’ın özüdür.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in özünden beri gelir.
Onun için içerdeki nokta kaçar RaBBul âlemin’e kadar kaçar.

Barbaros açtık değil mi gördük mü resmi?
-Evet Hocam.
Evet. Hümeyra açtın mı sen yazabiliyor musun? Gördün mü?

Burda akıl ve nakil var.
Teslim olan akıldır. İstikamet veren nakildir.
İslâmiyet TESLİMİYET ve İSTİKAMETten ibarettir.
Teslimiyet kulun görevidir. İstikamet Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in görevidir.
Tevhid bundan ibarettir. “Lâ ilâhe” akıldır, “ilallallah” nakildir.
Bunlar tamlandığı zaman tevhid tüMMlenir. Hedef kitlenir.
O zaman şah damarından yakın olan RaBBu’l- âlemin, en dıştaki saçının teline kadar “Allah nuru’s- semâvati ve’l- ard” keser.
O zaman sadece ALLAH celle celâluhu başka “lâ huve ıllâ hu” olur.
Bu bir gerçektir.Başkası yoktur. ALLAHu zu’l- celâl hak buyurmaktadır.
Ne buyurmuşsa haktır ve gerçek böyledir başka nasıl olacak ki.
Bir başkası nerden neyi yapacakmış ki. Başkası kim?
Akıl ve nakili çok güzel bir şekilde gösterdi can AYŞEmiz...

Demek ki insan aklı bedeni ni anlayabiliyor. Nefsini akıl anlayabiliyor. Kalbini anlayabiliyor.
Ancak ruhunu anlamaya çalışmasın çünkü ruh EMR ÂLEMindendir. RaBB’in bir emridir yâni.


وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---“Ve yes’elûneke anir rûh(rûhı), kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen): Sana ruh'tan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."
(İsrâ 17/85)

İmâm Fahreddin Râzi efendimizin Tefsiru’l- Kebirinde bildirdiği bir hadis-i şerîfte :
Ashab-ı Güzin: “Yâ Resûlullah! "Ruh, RABB'imin emrindendir." den ne anlayalım?" diye sorduklarında Cenâb-ı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Aklınız kadar anlayın!" buyurmuştur...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

RUH, Rububiyyet taşır. Rububiyet bölgesine girer.
Akıl orda bir iş yapamaz yâni. Neden iş yapamaz çünkü nakilleşir, akıllık akıl yapamaz nakil olur artık.
Nakilleşir.
Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh" olur.

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu) : Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
(Fecr 89/27)

Mutmain olmuş bir nefis ruhî bir nefistir.
Tatmin olmuş, tamamlanmış demektir.
Akıl taMMlandı mı nakille tüMMlenir artık.

İrciî ilâ RaBBiki… şimdi RaBBine yol al!
…râdıyeten mardıyyeten RIZAlaşmyla..
Burda içeriye doğru bakın.


ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً

Resim---İrciî ilâ RaBBiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten) : “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak RaBBine dön!”
(Fecr 89/27)

Sır-Hafi-Ahfâ.
Hafi; gizli demektir.
Ahfa; en gizli. Kimden gizli?
Akla gizli.Çünkü akıl eriyor. Akıl BUZ testisi SUya dönüşüyor. İçindeki suyla karışıyor.
Çünkü su zannediyordu içinde su var zannediyordu. Meğer kendisi de suymuş.
Sonra içerde AKDES var.
Kudsi Makam: EL KUDDÛS ALLAH celle celâluhu.


El Kuddûsü :
Resim

Burada ses sedâ yok hiç. Konuşan yok, kim konuşacakmış ki? “Vahidü’l- Kahhar ALLAH” buyuruyor ALLAHu zu’l- celâl Kelâmullahında.
Kim var diye sorarım. Cevabı kendim veririm, Vahidu’l- Kahhar ALLAH var. Kahredici ALLAH var. Vahid olan ALLAH celle celâluhu var.


يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---“Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevm(yevme), lillâhil vâhidil kahhâr(kahhâri): O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır."
(Mü’min 40/16)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Bunlar bizim anlamamız için gelen Kur’ân-ı Kerim âyetleridir.
Su gibi içmemiz için, ekmek gibi yememiz için, hayatımızda kullanmamız için gelen Kur’ân-ı Kerim’dir.
Bizim yürüdüğümüz yoldur. Yolsuz nasıl gideceğiz?
Her şeyimizdir Kur'ân-ı Kerim.
Gördüğünüz gibi akıl ve nakil çok güzel bu kesitte çok net bir şekilde belirtilmiştir.
Merkezde daha önce bir tek nokta koyuyorduk, bu sefer bir Rububiyet Kurbiyyeti, yakınlık çemberinin içerisinde siyah nokta kara delik, Uluhiyyet Ezelliği.
İÇ Sonsuza giden, asla varılamayan, kaçan, aklın varamayacağı, çünkü Ahadiyyet vardır orda.


El Ahadu :
Resim

Kendine mahsusluk vardır. En Hududluk vardır. Ahad. Hudde. Hududsuzluk vardır. Akıl asla yaklaşamaz yaklaşacağı yer nereye kadardır sidreti’l- muntehâ’dır.
AKLın nAKLe SALLi, Sadrın nihâyeti ve habli’l- verid çenberi yaklaşımı..


فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى
Resim---“Fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ: O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.”
(Necm 53/9)

عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى
Resim---“İnde sidreti’l- muntehâ: Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında.”
(Necm 53/14)

عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى
Resim---“İndehâ cennetul me’vâ: Cennetü'l-Me'vâ da onun yanındadır.
(Necm 53/15)

إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَى
“İz yagşes sidrete mâ yagşâ: Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.”
(Necm 53/16)

Yagşâ.. gaşş.. aklı yutan Nakl..

sidreti’l- muntehâ burada niye niye göstermiyorum?
Ben kendim kendimce biliyorumdur. Biliyorumdur ama aklınızı karıştırırım diye diyemiyorum.
Ama şu anlattığım şeyleri hepimizin anlamasında hiçbir mahsur görmüyorum, çünkü anlamalıyız.
Anlamazsak nasıl yapalım?
Bu, 4 makam dedik. Makam mı denir ne denir bilmiyorum ama;


Şeriat- ı MuhaMMediye sallallahu aleyhi ve sellemi
Tarikat- ı MuhaMMediye sallallahu aleyhi ve sellemi
Mârifet-i MuhaMMediye sallallahu aleyhi ve sellemi
Hakikat-ı MuhaMMediye sallallahu aleyhi ve sellemi
4 nokta da gösterdik.


Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Beden âleminde Şeriat tamamen egemendir, bedensiz bir şeriat yoktur.
Rüyanda namaz kılamazsın, ibadet edemezsin hayalen.
Fiilen edeceksin, bedeni kullanarak, bedeni kullanarak şâhid olacaksın. Beden içindeyken olacaksın.
Çünkü beden basit bir şey değildir. Allah’ın nurudur.
RaBBımın değil Allah’ın nurudur.
En içerde-enfüste ilkin verilen söz Allah’a değildir. RaBBul âlemine ahd sözüdür.
Yaratma sıfatına söz verilmiştir onu diyorum.
Belâ. “Elestu biRaBBikum, kâlû belâ.”


وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---Ve iz ehaze RaBBuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu biRaBBikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne): Bir de RaBBin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şâhid tutarak: «Ben sizin RaBBiniz değil miyim?» dediği vakit, «pekâlâ RaBBimizsin, şahidiz» dediler. (Bunu) kıyamet günü «Bizim bundan haberimiz yoktu.» demeyesiniz diye (yapmıştık).
(A’râf 7/172)

Ama dışarıda-âfakta öyle değildir.
“Eşhedü en lâ İlâhe illâllah” demek zorundasın dışarıda, Allah’a şâhid olacaksın çünkü sana imkan tanınıyor.
Her türlü imkan tanındı. İmkanla KULLuk imtihanındasın HALİFEsi olarak..
Ancak halife ile ihtilaf da aynı kökten kelime ve AYNı yerde imtihan sorusudur.
Allah’a ihtilaf edecek kadar. “Hasımun mubin” olacak kadar. Yâni “ne dostu, ben senin en büyük düşmanınım” diyecek kadar. Bir zerreden yarattığı halde.


أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
Resim---E ve lem yerel insânu ennâ hâlaknâhu min nutfetin fe iza huve hasîmun mubîn(mubînun) : İnsan görmedi mi ki, muhakkak Biz onu bir nutfeden yarattık, sonra o, bir apaçık mücadeleci (kesilmiş)tir.
(Yâsîn 36/77)

İmamun Mübin olacak yerde hasîmun mubîn olacak kadar imkan sağlanmıştır.
Ve böyle bir açmazın içerisinde hak- bâtıl, hayr ve şerr tercihi vardır.
Bu tercihi yapmakta ALLAHu zu’l- celâl Firavunu ayırmış, Musa’yı gayırmış değildir hâşâ.
Allah El Adil’dir. Aklı vermiştir. Gerekenleri vermiştir. Ve “seç!” buyurmuştur..
Allah’a sığınırız. Neden Allah’a sığınırız?
ALLAHu zu’l- celâl’e iftira etmekten.
Arama dışarıda Firavun’u, Musa aleyhi's-selâm’ı. Sende Onlar.
İbrahîm aleyhi’s-selâm’ı arama. Nemrud’u arama. O senin kendi aklının ikiliği.
Anlatılan bir masal değil. Senin SALLin.

Şimdi bu tabloda, çok güzel yapmış ellerine sağlık gerçekten Allah için çok güzel çalışma yapmakta Ayşe canımız, kızımız.
MuhaMMedinurda ki, üç gül, üç mim harikadır yâni.
Ben böyle şeye dikkat ederim çünkü. Bu gül gönül zevkidir.
Güzel bir şeydir. Allah hazmını da versin tabi. Hazmını da versin.
Çünkü şükredin arttırayım, sakın nankörlük yapmayın var.


فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ
“Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn (tekfurûni): Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.”
(Bakara 2/152)

ALLAH dâima şükre verir. Bindirir, bindirir. Sonsuz rahmetini verir.
Şükretmek budur. Keramete şâhid olmaktır.
Keramet dediğimiz rıza kevniyetidir.
ALLAHu zu’l- celâl ne kadar verir?
Vallahi bilmem ne kadar verir. ALLAH çok verir. Verir bu.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Burada görüyorsunuz ki; 1, 1.1, 1.2, 1.3, 1.4, 2, 3, 4.4. 4x4= 16’lık bir matris vardır.
Daha önce de söylemiştim bunu bir zamanlar bu konuları bilmezken Abdülkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimizin kitabını okuyordum.
Orda işte
“16.000 âleme kendisinin tasarrufu olduğunu” söyleyince ben de dedim ki yâni 16.000 âlem yâni 16 bin-elfedir ordaki.
Bin olsa ne olacak.Ülfettir yâni. 16.000 âlemle ülfetim var diyor 16 âlemle.
Bin, on bini, yüzbini boş ver. Bir 16 âlemden bahsediyor, bu nedir filan diye düşününce o zaman O yüce yürek kaddesallahu sırruhu aziz:
“İşte oğlum;

Şeriatın Şeriatı-Şeriatın Tarikatı-Şeriatın Mârifeti-Şeriatın Hakikatı.
Tarikatı Şeriatı-Tarikatın Tarikatı-Tarikatın Mârifeti-Tarikatın Hakikatı.
Mârifetin Şeriatı- Mârifetin Tarikatı-Mârifetin Mârifeti-Mârifetin Hakikatı.
Hakikatın Şeriatı-Hakikatın Tarikatı-Hakikatın Mârifeti-Hakikatın Hakikatı..

Tamam 4x4=16 dedim.
Çünkü neden bunu böyle buyurmuştu.
Bir başkası diyor ki: “Ben gerçekten o âlemlerde, Hakikat âleminde AbdulKadir Geylanî’yi görmedim!” diyor.
İşte Abdullah yazdı ya bir kardeşimiz, “görmedim!” diyor.
AbdulKadir Geylanî kaddesallahu sırrahu da diyor ki: “O’nun hakikati, şeriatın hakikatı. Daha tarikatın hakikatı, mârifetin hakikatı, hakikatın hakikatı var. Hakk’ın Hakikatı ALLAH’tır. EL HAKK’ın HAKİKATı ALLAH’tır.”


Burda 1 numaraya baktığımızda; Şeriat-ı MuhaMMediye sallallahu aleyhi ve sellem dediğimiz şey öyle isimlendirilen, isimlendirdiğimiz şey Şeriat-ı Garra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in BEŞERİYET;
En son en mütekâmil, üç MiMlendiği yâni Dâimiyette MuHaMMeDî Hakikatların mâsivaya çıktığı, cisimleştiği ve bedenen senin benim gibi insanlar olarak zuhur ettiği ama bunun içinde MaHMuDiyeti var yâni Velâyeti var, NüBüvveti var, Resûliyyeti var, Nebiyyü’l- Ümmiyeti var, Habibiyeti var.
Var içinde daha. 7 tane. Ama biz dördünde kalıyoruz. Neden?
Beden-Nefis- Kalb ve Ruhu dördünü aldım.
Çünkü bu dördü Kur-an’ı Kerimde kullukla mükelleftir.
Bir kişiye bu imkanlar verilmiştir.

Beden verilmiştir. Nefis, kalb, ruh verilmiştir.
Denmiştir ki:
“Bu tarafa gidersen hayvandan aşağı düşersin. Bu tarafa gidersen meleğin üstüne çıkarsın. RaBB’e rücu' eder ALLAH’a SALL edersin!”
Kendisi âyetler indirmiştir ALLAHu zu’l- celâl dördü için.
Onun için dörtte kaldık. İçeriyi biz, içerdeki onlarda kâdemelenebilir ama, sırdır, hâfidir, ahfâdır daha çok Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de olan işlerdir.
O’nun yüreğinde olan işler demek istiyorum.
Ben böyle algılıyorum. Böyle algılıyorum derken böyle gördüm böyle yaşadım böyle biliyorum.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Şimdi ikincisine bakıyoruz, 2 numaraya. 2.1’e.
Tarikat-ı MuhaMMediye: Burada Velâyet vardır. Velâyet-i MuhaMMeDiye vardır.
Ehl-i Beyt aleyhi’s-selâm velâyeti kendi adına yapamaz. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adına, hesabına ve şerefine yapar.
Kanını, canını, imanını taşıyarak yapar.
Bundandır diyorum ki velâyetin temeli Ehl-i Beyttir.
Ehl-i Beyt’in kanı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kanıdır.
Ve kaynağı da Fatumatu’z- Zehra Annemiz’in rahmidir. Göbek bağıdır.
Ali Kerremullahi veche o Rahîmiyette Rahmâniyettir. Tarlaya tohumdur.
Bunları iyi anlamamız lâzım.
Tarikat-ı MuhaMMediye’de yine
MuhaMMeD aleyhis-salâtu ve-sselâm vardır.
Çünkü şimdi biraz sonra söyleyeceğiz
şeriat iman yeridir. İslâm ve iman yeridir.
Tarikat amel yeridir. Mârifet ahlâk yeridir. Hakikat hal yeridir. Hallolmuş haldir. Neticedir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Üçüncüsünde Mârifet-i MuhaMMediye’de NüBüvvet, MaHMuDiyyet Makamıdır. MakaM-ı MaHMuDdur.
Hamd Makamı, El Hamdu ancak burada gerçektir.
Gerçek MuhaMMed aleyhi’s-salâtu ve’s- selâm’ın irfanına ulaşan âriftir.
Onun için buyuruyor
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Resim--- “ Bir saatlik tefekkür (hikmetli düşünüş ) 60 yıllık nafile ibadetten daha hayırlıdır.” buyurdu.

(Türkiye Diyanet İşleri Yayn. Riyazü’s-Salihin-Seçme Hadisler)

Bir ârifin her zerresi İrfan-ı MuhaMMediye ile HemHÂLdir.
Ârif anladığı için, Aklından dolayı bunu bilir, yoksa atomda da böyledir.
Demirin atomu da böyledir Allah karşısında. Hayydır. Sonsuuuuuuuz
Devr-ÂN, Seyr-ÂN, Cevl-ÂN ve Hayr-ÂN içinde dönüp durmaktadır “SeBBeha” Raksında ezel-ebedce. Herşeyi ile ALLAH yazmaktadır. ALLAH demektedir.


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi): Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih eder.”
(Cuma 62/1)

Ama akıl bunu anlamak bakımından vardır.
Akıl ALLAHu zu’l- celâl’in Şe’ÂN şahididir.
Nefs buna Muhtaçtır. Akıl da akıl olduğu için buna Mecburdur, buna Me’murdur, buna Mahkumdur.

Nübüvvet Makamıdır. Hatemin Nebiyyi, Nübüvvet Hitam oldu.


مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen): Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.”
(Ahzab 33/40)

Nübüvvet dosdoğrusu daireye dönüştü. Hatem oldu, yüzük gibi oldu yâni.
Oldu ama hayat devam ediyor.
Nübüvvet ceryan gibidir. Eee Ceryan kesilmedi demek ki!.
Kesilmedi tabi, onun için buyuruyor Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.


Resim---“Zeyd b. Erkam (öl.68/687-88)'dan hadis rivâyet etmesi istenir. O da yaşlandığını, hazı şeyleri unuttuğunu belirttikten sonra anlatmaya başlar: "Mekke ile Medine arasında Hum denilen bir su başında bulunurken bir gün Resıllullah hutbe irad etmek üzere ayağa kalktı. Allah'a hamd ü senâ etti, va'z ve hatırlatmalarda bulundu sonra:
“Haberiniz olsun ki ey insanlar, ben ancak bir insanım, Rabbımın elçisinin gelmesi ve benim ona icâbet etmem yaklaşıyor. Ben size iki ağır emânet bırakıyorum. Bunların birincisi Allah'ın Kitabı'dır, onda mutlak hidâyet ve nur vardır. Binaenaleyh sizler Allah'ın kitabına tutununuz ve ona sımsıkı sarılınız!” buyurdu.

Böylece Allah'ın kitabına teşvik edip gönülleri ona rağbet ettirdi. Sonra da şöyle dedi:
“Diğeri de Ehl-i Beytimdir, ben Ehl-i Beytim hakkında sizlere Allah'ı hatırlatıyorum!”
Husayn, Zeyde: "Yâ Zeyd, Peygamberin Ehl-i Beyti kimlerdir, Onun kadınları da Ehl-i Beytinden değiller midir?” dedi.
Zeyd: “Peygamber'in kadınları da Ehl-i Beytindendir, fakat onun asıl Ehl-i Beyti kendisinden sonra sadaka almaları haram olanlardır” dedi.
Husayn: “Peki onlar kimlerdir?” diye sorunca,
Zeyd: “Onlar, Ali hanedânı, Akil hanedânı, Cafer ve Abbas hanedânıdır”
dedi.
Husayn tekrar: “Bunların hepsine sadaka almak haram kılınmış mıdır?” dedi.
Zeyd de: “Evet” dedi"

(Müsli, Sahih-Fazailu's-Sahabe, 36)

حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْكُوفِيُّ حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ الْحَسَنِ هُوَ الْأَنْمَاطِيُّ عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي حَجَّتِهِ يَوْمَ عَرَفَةَ وَهُوَ عَلَى نَاقَتِهِ الْقَصْوَاءِ يَخْطُبُ فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي قَدْ تَرَكْتُ فِيكُمْ مَا إِنْ أَخَذْتُمْ بِهِ لَنْ تَضِلُّوا كِتَابَ اللَّهِ وَعِتْرَتِي أَهْلَ بَيْتِي
Resim---…Cabir b. Abdullahdan dedi ki: Rasulullah’ı Hacta Arefe günü Kasva isimli devesine binmiş hutbe verirken gördüm şöyle diyordu: “Ey İnsanlar! Size iki şey bırakıyorum onlara uyarsanız asla sapıtmazsınız, Allah’ın kitabı ve İtretim Ehli Beytim.”

قَالَ وَفِي الْبَاب عَنْ أَبِي ذَرٍّ وَأَبِي سَعِيدٍ وَزَيْدِ بْنِ أَرْقَمَ وَحُذَيْفَةَ بْنِ أَسِيدٍ قَالَ وَهَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ مِنْ هَذَا الْوَجْهِ
Tirmizi: Bu konuda Ebu Zerr, Ebu Said, Zeyd b. Erkam, Huzeyfe ve ibni Esid’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir.

(Cabir b. Abdullahdan; Tirmizi, “Sünen”, Menakıb, hadis 3786; aynısı Taberanî, “Mucem el-Kebir”, 3/66, hadis 2680)

حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ الْمُنْذِرِ الْكُوفِيُّ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ فُضَيْلٍ حَدَّثَنَا الْأَعْمَشُ عَنْ عَطِيَّةَ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ وَالْأَعْمَشُ عَنْ حَبِيبِ بْنِ أَبِي ثَابِتٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَرْقَمَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنِّي تَارِكٌ فِيكُمْ مَا إِنْ تَمَسَّكْتُمْ بِهِ لَنْ تَضِلُّوا بَعْدِي أَحَدُهُمَا أَعْظَمُ مِنْ الْآخَرِ كِتَابُ اللَّهِ حَبْلٌ مَمْدُودٌ مِنْ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ وَعِتْرَتِي أَهْلُ بَيْتِي وَلَنْ يَتَفَرَّقَا حَتَّى يَرِدَا عَلَيَّ الْحَوْضَ فَانْظُرُوا كَيْفَ تَخْلُفُونِي فِيهِمَا
Resim---…Ebu Said el-Hudri ve Zeyd b. Erkamdan dediler ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:“Ben size bir şey bırakacağım ki buna sarıldığınızda benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz bu şeylerin ikisini de birbirinden büyüktür. Gökten yere uzanan bir ip gibi olan ilahi nizam olan Allah’ın kitabı ve İtretim Ehli Beytim. Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır. Bu iki şey hakkında bana nasıl uyacağınıza dikkat ediniz.”

قَالَ هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ
bu hadis hasen garibtir.

(Ebu Said el-Hudri ve Zeyd b. Erkamdan; Tirmizi, “Sünen”, Menakıb, hadis 3788)

“Size iki emânet bırakıyorum Ehl-i Beytim ve yüreklerindeki diri Kur’ân!” buyururcasına..
Matbaa Kur’ân’ı değil MuhaMMed aleyhi’s-selâm’ın Kur’ân-ı. Hayy Kur’ân.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Bu iki şey hakkında bana nasıl uyacağınıza dikkat ediniz!”
Buyruğu bende daima hayret ve dehşet uyandırdı ve derinden üzdü..
İşte nasıl davranıldı ve nasıl dikkat edildi Allah hepimizi bağışlasın, yardım etsin.
100 yıl minberlerden hâşâ din adına Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâma küfredildi Emevî zulmünde..
Ve Şimdi bile ahmak fırıncının sarhoş çocukları FIRINımız taşlamaktalar SAĞdan-SOLdan!..

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 24 ARALIK 2010 SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Dördüncü Hakikat-i MuhaMMediyye Resûliyettir.
Ve başında da böyledir. Sonunda da böyledir. Allah var, Rasûlullah var, bitti. Bu hiç değişmez.
Resûliyet ne acı şeydir ki İslâm âlemi açık duran Kur’ân-ı Kerim’e rağmen katıyyen bunun üstüne korkusundan gidememiştir büyüklerimizin çoğu.
Resûliyetle Beşeriyyeti ayıramamıştır yâni.
“Beşeriyyet öldüyse Resûliyette öldü” denmiştir/zannedilmiştir. Eee ozaman ben ne anlayım Kur'ân-ı Kerimimizi şu apaçık EMiRlerinden;

ALLAH ve Resûlune teslim olunuz!
ALLAH ve Resûlune iman ediniz!
ALLAH ve Resûlune tâbi olunuz!
ALLAH ve Resûlune itaat ediniz!

ALLAHu zu’l- celâl HAYY ama O’nu zâten göremiyorum/duyamıyorum.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e de: “ gelmiş Kur'ân-ı Kerim bırakıp ölmüş gitmiş!.” Demekte bu kıt ve kısır AKIllar!
O zaman çıkıyor işte “Ben mehdiyim şuyum buyum!” cular!

Bu bu bu çok yanlış bir şey.
MuhaMMedi Melâmette AKLı, kandırmak şeytÂNlıktır. MuhaMMedi Melâmette AKLı, İnandırmak MuhaMMediyettir.
Akla bir şey vererek değil akılda olanla inandırmak.
Kandırmak bir şey vererek olur.
MuhaMMediyette kimseye bir şey verilemez ve de alınamaz
Zâhir-Bâtın.
Ancak o nefisteki açığa çıkarılır, buna hizmet edilir.
Onda vardır da açığa çıkarılır. Zâten vardır.
Herkeste Hakikat-i MuhaMMediyye vardır.
Onun için Münir DERman Hocam ne diyor:
Hakikat-i MuhaMMediyyenizi ortaya çıkarın! diyor.
Neden diyor : “MuhaMMed İSMini, üç MîM’i, MİMli İsimlerini abdest al da konuş!”
O sende diyor sende zâten diyor. Sende, sende.
Kendi kendine cenabetlik yapma diyor yâni. O kadar önemli ki. Adam tutturmuş: “Rahmet bulacağım!”
Nasıl bulacaksın rahmeti?
“Eee ben elektrik istiyorum priz istemiyorum!”
Nasıl vereceğiz? Nasıl vereceğiz? Kebân’a nasıl bağlayacağız?
İstersen ordinaryus elektrik profesörü ol, ben ne yapayım seni.
Karanlıkta kalırsın. Ama elektiriğin “e” sini dahi bilmeyen biri, hiç bilmeyen biri olsa dahi dese ki:
“Şu şu şu deliğe şu “Lâ ilâhe illallah” fişini “MuhaMMeden resûlullah” prizine sokarsam elektirk alırım mı?”
Alırsın kardeşim helal olsun sana
BİZ BİR-İZ inşae ALLAH!.
“Aha aldım, bitti! Elhamdülillah!”


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “âhir zamanda değişik inançlar çıkınca kocakarı gibi inanın!”
(Deylemî)

Bu asla körükörüne değil de Hazreti Sümeyya ANAmız gibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi-NAKLi DUYan AKLımızın, harfiyen Uymasıdır.

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dini AKLıyla ölçen kadar Zaralı kimse yoktur!”
(Taberanî)

İmanınız âhir vakitte acuze- kocakarınların imanına dönsün nedendir?
Rahmetli Hoca Amcam anlatıyordu:
“Anam o kadar safça inanırdı ki bir gün hızlıca: “Ana ALLAH Karatepenin üstüne gelmiş!” dediğimde ok gibi fırladı yerinden: “Ha Memmedim beni bir götür!” diye.
İmanı ayağa kalkıvermiş. İşte bu mesele.

Hakikat-i MuhaMMediyye Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ahmediyyetidir.

Resim
Cevapla

“►Sohbetleri◄” sayfasına dön