KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Resim
Resim---"Ve kün lî ve hûznî ileyke minnî"
“Ve kun lî” …?... benim için ol, benimle ol. Lehime ol , aleyhime olma!
Yâni bunu bana bağışla
“ ve huznî ileyke minnî” “ Ve kun lî ve hûznî ileyke minnî “ .
Bendeki bu hüzün, korku ve hüznü al.
Ne buyuruyordu. “Onlar için korku ve hüzün yoktur.”


إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---“İnnellezîne kâlû rabbunallâhu summestekâmû fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne) : Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra doğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Ahkaf 46/13)

Kim onlar. Has Muhammedîler için. Has Habîbîler için…
Beni öyle götür. “Ve kunni ileyke.”
Sana gidenlerden et! Hüzünsüz, Korkusuz.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Resim---“Verzuknî'l-fenâe annî “
Beni rızıklandır. Fenâ ile. Annî, Benim benliğimden artık fenâ et yâni.
“Ben şunu yaparım, ben bunu yaparım ben öyle yaptım ben böyle”
Bunlardan beni bir kurtar.
Bendeki BEN çıksın ortaya.
Ben ALLAH’ın Nûr'unu taşımaktayım şu anda .

"Allâhu nûru’s-semâvâti ve’l-ard’" ın Nûruyum.

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun):Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir. (Nur Sûresi, 24/35)

Ve benim şah damarımdan yakın olan RABBu’l- âlemîn ceryan gibidir.
Yaşamama sebeb odur.
Ben çay bardağı gibiyim. Çay değilim.
Ben öyle bir bardağım ki çay görüyorsunuz, su görüyorsunuz, halbuki ben de buzdan bardağım.
Suyun testisi buzdan dediğim bu.
"Allah nuru's-semâvâti ve'l-ard."
ALLAH celle celâluhu. Ne görüyorsanız ALLAH’ın Nûr'uyla durmaktadır.
O öyle derken, hâşâ şakamı yapıyor.
Kim neden bahsediyor?
ALLAH celle celâluhu Nûr'undan var etmiştir.
Ondan bundan ödünç bişey almamıştır.
Varlık-Yokluk yoktur.
ALLAH VARından Var etmiştir.
Ha..İlahlığa mı kalkışacakalarmış, kalkışanlar mı olmuş?


"Verzuknî'l-fenâe annî"
Benim benliğimden beni fenâ kıl ve rızıklandır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Resim
Resim---“Vellâ tec'alnî meftûnen bi nefsî”
ALLAH'ım sakın sakın beni nefsime meftun kılma.
Yâni nefsiyle fitnelik yapanlardan yapma.
En büyük yalan insanın kendine söylediği yalandır.
En büyük kötülük kendine yaptığı kötülüktür.
Fitne insanın yüreğindedir.
Firavun insanın aklındaki ikiliğin adıdır.
Eğer SEViyelersen Mûsâ-laşıverir.

“Lâ ilâhe” firavunu, “illâ ALLAH” dediğin anda Mûsâ oluverir. Başka hiçbir yolu yoktur.
Yoksa
"lâ ilâhe illallah" cennete nasıl götürür insanı?
Halbuki "Lâ ilâhe" küfürdür, "illallah" ikrardır.

“Lâ ilâhe” inkardır , “illâ ALLAH” ikrardır.
Parçalama!. Gübreyi sökme, gülün yüreğinden.
İkisi de ALLAH celle celâluhunun Nûrundan yaratılmıştır.
Anla! Canlılığı anla!.
İkisinin arasındaki arakesitteki canlılığı gör.
Beni nefsimle fitne-ateşte deneme?
Nedir fitne?
"Fetene" fiilidir.
Bir toprağın içerisine bir avuç altın attınız, toz ayıramazsınız. Ama bir tavaya koyun ateşe sokun, altın hemen erir külçeleşiverir.
Bir gram, bir milim toz kalmadan alırsınız.
İşte bu denemenin adına "fetene" denir.
İşte çektiğimiz çileler şunlar bunlarda böyle bir ateşe girmektir.
Nefsimin fitnesine düşürme!.
Nefsimin hevâ ve hevesini ilâh ettirme!. Gizli şirke sokma!.
Nefsim beni sihirlemesin, sihirbazlık yapmasın.
Kendi kendinin kendinde yarattığı kendi şeytanına şehâdet edip, sultan kılıp ilâhlaştıranlar!


أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---“Eraeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen) : (Ey Rasûlüm) gördün mü, o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona, sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)” (Furkân Sûresi, 25/43)

Kur’ân-ı Kerim'de görüyor musun “nefsini, hevâsını ilah edineni” âyetlerini..
Nefis su gibidir. Dâima alçağa akar. Ark ister. Yazık olur.
Ark ALLAH’a giden aşktır. Açıktır, ucuzdur, rahattır.
Rahat duranlar için.
Kuduranlar için ise cennete götürsen dahi cehenneme çevirirler. ALLAH korusun!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Resim---“Mahcûben bi hissî”
Benlik Hislerimi perdele, hicablandır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Resim---“Vekşif lî an kullu sırrın mektûmin Yâ Hayyu Yâ Kayyûm!”
Ben hislerimle beş duyumla kâinâtı tanırım.
Hislerimle içeri bakarsam dışarıdaki âfakı, enfuste - içimde görürüm.
Yüzümü tanıdığım gibi özümüde tanırım.
Böylece taklidi tevhidden, şuhûdi- tahkîkî tevhîde geçerim. Şâhid olurum.
Beni bunlardan mahçup etme, yâni perdeli etme!.
Benim bu güzellik imkânlarımı kullanamayanlardan etme!. Aklımı, fikrimi, vicdânımı, hislerimi örtüp yokmuş gibi davrandırma!.
Var bende bunlar. Bende priz var. Sende priz var.
Keban'ın hattı sana kadar gelmiş, ALLAH herkesi akılla yarattığı için.
Tek kalan şey aklın bu “Lâ ilâhe” fişi var ya iki dilli, onun iki dili de prizinde vardır.
Adam gibi oraya kontakt yaptırmadan sigortaları attırmadan takmaktan ibârettir.
Bir sâniyede bir şehir dirilir.
Milyarlarca âlet yanmaya -donmaya başlar.
Yâni her taraftan biz dirildik diye duyarsınız sesini .
Bir sâniyeyi de geçmez.
Ancak arızalılar, fişi takılmayanlar, körlük içinde kalırlar.

“Vekşif lî”
Bana keşif nasib et!.
“an kullu sırrın” Bütün bu sırlardan,
“mektûmin” ketm olmuş, gizde mi kalmış, kullanmıyorum, bilemiyorum, bulamıyorum, saklıyorum.
Beni bu yüzden ifrat ve tefrite gidiyor.
Ya “ALLAH çok” diyor ya da “ALLAH yok” diyor.
“ALLAH tek” diyemiyor. Îtidali bulamıyor.
İşte bu bilgilerde beni keşif sâhibi kıl!
Nedir keşif?
Hazmetmek. Hazmetmek. BİLmek yetmez.

BİLmek için SADÂKAT gerekir. Evet.
Onun için çocuklar on yedi sene okuyor.

BULmak için SAMîMİYET gerekir. İhlas gerekir.
Ama
OLmak için SABR gerekir.
Onun için portakal çağlaları parmak başıyken zehir zıkkımdır.
Bir tânesini yeseniz acısından kusmaktan ölürsünüz.
Ama sabırla beklediğinizde, hizmet ettiğinizde bal baklava gibi tadına doyamazsınız.
Tıpkı insan gibi.
Onun için Münir Derman kaddesallâhu sırrahu
“İnsanı İNSAN İnsan eder!” buyruğu budur..

İşte böyle sırları aç bana!. “mektûmin” .
Ne diyordu . "Ke emsâli'l-lu’lui'l-meknûn."


كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ
Resim---“Ke emsâli'l-lu’lui'l-meknûn(meknûni) : Sedefinde saklı inciler misâli..”
(Vâkıa Sûresi, 56/23)

Gizli İnciler gibidir onlar. Açıldıkça cennetler çıkarır içinden.
İşte böyle sırları insana derc edilmiştir.

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm!” Ey Hayyı Kayyumluğuyla duran ALLAH celle celâluhu. Ne demek?
Canlarımızda CAN Cereyanımız kesmeyen ALLAH celle celâluhu. Şu anda dabbe, “dabbe” denilen nedir?
Debellenendir. Her türlü canlı dabbedir.Ne ile?
Yüreklerindeki Hayy ile.
Bir nohut tânesi, 1 gram, tarttınız. Hassas terâzide.
Bir çekiç patlattınız yine tarttınız 1 gram.
“Hadi kalk!” diyorsunuz, kalkmam diyor, niye?
Yıktın diyor Hayyı, Kayyûmumu.Yıktın!
Bir tavuk yumurtasına soruyorsunuz “ne var içinde”, “milyarlarca civciv var” diyor.
Toplu iğne ile deliyorsunuz, “ne var?” diyorsunuz.
“Tümünü öldürdün” diyor.
“Neden?”
Hayyu Kayyumluğunu kaldırdın.
Kayyumu kaldırdın, Kayyumluğunu kaldırdın ki Hayy kalsın. Evet Muhabbe ve Habbe iki tâbirdir Barboros.
Canlı ve diri, Ya Hayy.
Şunu demek istiyorum.
Düşünmek için düşünün diye söylüyorum.


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---“Yusebbihu lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik; Kuddus; Aziz; Hakim olan ALLAH'ı tesbih eder.” (Cuma Sûresi, 62/1)

Yusebbihu lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ard

Şimdi gökte-yerde gördüğünüz külli şey “sebbeha” etmektedir. Atom yaratıldığı günden beri dönmektedir ve son ana kadar dönecektir.
Mecburdur. Pervâne gibi dönmektedir ve dönecektir.
Dünyâ dönecektir, dönmeyen yoktur bu âlemde hepsi dönecektir.
Canlı mıdırlar bunlar? Hayy mıdırlar? Diri midirler? Ölü müdürler?
O zaman dabbenin diriliğine, bizim dirilik zannettiğimiz, tohumdan tohuma varlık göstermeye mi dirilik diyeceğiz?
Yoksa vücûdumuzda sonsuz dönen atomların aslâ kaybolmayan, havada, civada, suda, şurda, burada, su olmayan dönüşleri mi?
Burada neyin? hangi hayylar?

"Kullu nefsin zâikatu'l-mevt(mevti)".

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Resim---Kullu nefsin zâikatu'l-mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri ve'l-hayri fitneh(fitneten), ve ileynâ turceûn(turceûne): Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz. (Enbiyâ Sûresi, 21/35)

"Mevt"i tadarlar buyuruyor da “ölüp yok olurlar” buyurmuyor.
“Ölmek nedir?”
Testi kırıldığı zaman sular yok mu oluyor?
Mesele testi mi?
Testi Pazarının hikâyesi mi? Suyun hikâyesi mi ?
Evet.

ALLAH celle celâluhu, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e sonsuz salâtı selâmımızı ulaştırsın!.
Bizi onun yüzü suyu hürmetine hizmetçisi kılsın!.
Ve bizi hazım ehli kılsın! Bizi bizden korusun!.
Bize uzanan ard niyetli elleri de bizden uzak etsin.
Ana hizmeti lâzımıyla lâyıkıyla yapmayı nasib etsin!.

Bunun içinde çalışırken çeşitli hallerde, şekillerde, yazılarda, çizgilerde, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem' in bu Hasbî Hizmetini, Habîbî Hizmetini aslâ aklımızdan çıkarmayalım. Dosdoğru yol, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem için en mükemmel ulaşım yolu.
Şüphesiz ki, Bu salavatı 1000 kere okumak çok güzeldir.
Bu salavatı yaşamak ve yaşatmak bambaşka bir şeydir.
Yaşamak ve yaşatmak için söylemiştir ...
Arapçalarını oku oku, Çince okur gibi, Japonca şarkı söyler gibi değil.
Anla ve tatbik et!.
“Mahcûben bi hissi” dediği “kendi hislerini mahçub edip, perdeleyip körlük yapma!” diye.


صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Resim---“Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn(yerciûne) : Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler.” (Bakara Sûresi, 2/18)

"Summun, bukmun, umyun".
Sonra ne diyor, akılsızlık yapma, gözünü kapama , kulağını dilini kapama, dilini yutma!
Akılsızlık yapma. Çünki bunlar sana bunun için verildi…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Evet, buyur Barbaros Can, nasılsın, ne ediyorsun, ne diyorsun?

Barbaros Can:
Hamdolsun hocam iyiyim. Allah razı olsun.
Güzel bir salavat, çok sırlı bir salavat.
Yine yerlerine gitti yani, Ahadiyete mahadiyete gitti.
Şimdi biz Ahadiyet için mutlak teklik diyoruz, karanlık, a’mâ-körlük, görememek, haber alamamak, teklik a’mâsı diyoruz meselâ.
Bana birisi bir şiir gönderdi bugün. Şiire baktım, Hz. Rumî ile ilgili, altına remiz düşülmüş.
İsim koyulmuş. Şiir güzel bir şiir fakat, koku yok,koku.
Veliyullah kokusu yok şiirin içerisinde.
Bir terslik var yani, çevirmiş bunu hindu bir arkadaş koymuş.
Dedim ki:
“Ben emin değilim Hz. Rumî’nin şiiri olduğundan. Çünkü ben onun tarzını biliyorum dedim. O, böyle konuşmaz yani. Onun bir stili vardır, belli bir konuşma tarzı vardır. Divan-ı kebir de vecd hali şiirleri çoktur. Fakat bu şiir akıl ile yazılmış belli. İçinde o koku yok yani bir tuhaflık var!”

Şiir şu:

“Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum
Işığı gördüm, korktum Ağladım
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim Karanlığı gördüm, korktum
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi
Ağladım
Yaşamayı öğrendim
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim

Zamanı öğrendim
Yarıştım onunla
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim

İnsanı öğrendim
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim

Sevmeyi öğrendim
Sonra güvenmeyi
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim

İnsan tenini öğrendim
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim

Evreni öğrendim
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim
öğrendim

Ekmeği öğrendim
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim

Okumayı öğrendim
Kendime yazıyı öğrettim sonra
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana

Gitmeyi öğrendim
Sonra dayanamayıp dönmeyi
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım

Düşünmeyi öğrendim
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim

Namusun önemini öğrendim evde
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim

Gerçeği öğrendim bir gün
Ve gerçeğin acı olduğunu
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim....”

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Şimdi sonsuz karanlıktan geliyor, ışık görüyor, ağlıyor, doğumla alâkalı.
Karanlığı gördüm, sonra sonsuz karanlığa doğru gidiyor, şimdi ifadeler ilginç.
Yaşamayı öğrendim,doğumla hayatın bitmeye başladığı an olduğunu, aradaki bölümün ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim yarıştım onunla, zamanla yarışılmayacağını, onunla barışılacağını zamanla öğrendim.
İnsanları öğrendim,sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu,sonrada bir insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim, sonra güvenmeyi, sonrada güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim, sonra tenin altında ruh bulunduğunu, sonra aslında ruhun tenin üstünde bulunduğunu öğrendim
Evreni öğrendim, sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonra evreni aydınlatâbilmek için önce çevreyi aydınlatmak gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini,sonra da ekmeği hakça üleşmenin bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim, kendime yazıyı öğrettim sonra ve bir süre sonra yazı kendini öğretti bana.
Gitmeyi öğrendim sonra dayanamayıp dönmeyi, daha sonra kendime rağmen gitmeyi..


Böyle gidiyor gidiyor..
Ben dostlarımı ne kalbimle ne aklımla severim, olur ya kalb durur akıl unutur, ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur ne de unutur. Mevlânâ.
Her canlının ölümü tadacağını ama sadece bazılarının hayatı tadacağını, öğrendim!..


Doğrular var bunun içinde fakat şüphe, o koku yok bu şiirde Hocam!.
Bilmiyorum siz anlayabildiniz mi bu, Hz. Rumî’nin bir şiiri değil bence. Bunda ondan gelen koku yok. Onun belli bir stili var. Bilmekteyim yani, ingilizcesini bile görsem tanıyorum.
Bunu ingilizce gördüm hemen bana tuhaf geldi, dedim ki,
Bu onun değil yani. Yazmaz o böyle bu şekilde.
Amatörce yazılmış akıl işi, lakin bunu araştırdım.
Adam iddia etti ki, onun şiiridir.
Fakat belli bir süre sonra şüpheye düştü kendisi de, açıklamalarımdan sonra şimdi araştırıyor bunu, ne olduğunu.
Önce beni ikna eder gibi oldu, fakat ben halen ikna olmadım.

Çünkü bu Can Dündar yazmış bu şiiri, kendi sitesinin içerisinde söylüyor. “Falanca yerde diyor, bana hayat ile ilgili fikirlerimi sordular, esquare dergisine yazdım” diyor. Kendisi söylüyor.
O adam da iddia ediyor,diyor ki, bunu alıyorlar Hz. Mevlânâ diye altına yazıyorlar.
Ondan sonra internete yayılıyor Mevlânâ olarak.
Bir taraftanda Can Dündar diye yayılıyor. İki türlü yayılıyor bu.
Ondan sonra bunun tartışmaları olmuş internette, daha tam bir kanaat de çıkamamış, bence o koku yok. ,
Sonsuz karanlıktan sonsuz karanlığa gitmek , Hz. Mevlânâ’nın sözü değil, hadi deseki teklik karanlığından geldik tekliğe dönüyoruz, işte dostlarımı ruhumla severim ,sevmem. Onların dostu bellidir yani.
Bilemiyorum bana tuhaf geldi. Reddettim.
Dedim “bunu araştırın bulun.” Şimdi gitti araştırıyor.
Genç tâbi,işte böyle gariplikler olmakta.
Çevrede böyle insanlar uğraşıyorlar bununla, kimbilir kaç saat uğraştı bu çocuk bunu çevirmek için, ama nereye yaptı bu çeviriyi belli değil yani. Dedim: “Allah razı olsun çok güzel yapmışsın. Çok iyi çevirmişsiniz fakat bu kanımca Hz. Rumî’ye ait değil”
Çünkü öyle bir koku gelmedi,size geldi mi Hocam?
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Kulihvâni: Hayır bu zâten, hz. Mevlânâ’nın yanlış kullanıldığını ve İslamiyete karşı kullanıldığını, sanki hâşâ, İslamdan daha iyi anlatmış gibi meseleyi, kaldı ki mesnevînin güzel sözlerinin ayağını bastığı âyetleri göstermesi lâzım. Ayağını nereye bastığını söylemesi lâzım.
O koca mesnevînin içerisinde kaç kere Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin ismi geçiyor bakmak isterim. Görmek isterim.
Çünkü biz MuhaMMedîyiz. Açık.
Biz, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme sahabe:
anamız babamız fedâ olsun! deyince ne diyor, “vallahi canından öte sevmeden iman etmiş olmazsın Ya Ömer!”
Arkasından âyet geliyor: “Peygamber nefslerinizden evladır” diye, öndedir yani.

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---“En nebiyyu evlâ bil mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ûlûl erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi minel mu’minîne vel muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fîl kitâbi mestûra (mestûren) : Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahîm sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitapta yazılmış bulunmaktadır.” (Ahzâb 33/6)

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا
Resim---“Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ(teslîmen) : Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.” (Nisâ 4/65)

Biz bildiğimizi biliriz.
Şimdi Mevlânâ Hazretleri ne diyor bilmiyorum.
Bunlar onun mudur, değil midir ama akıl ile ilgili şeyler vardı:
Ey gözümün nuru merkeb, sahile getirdin beni, git sen otla, ben yeni bir vasıta buldum bu denizi geçmeye anlamında vardı.
Söyler ama o söylediği otlamaya gönderdiği akıl için
Allahü zül celal onlar akletmeyen murdarlardır demektedir.
Ben şunu demek istiyorum.
Bizim daima ölçümüz açık, bizim ölçümüz değil, Allah’ın ölçüsüdür, Kur’ân-ı Kerim ve Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin.
Onun için de zâten dese ne demese ne.
Güzel şeyler söylemiştir.
Harika şeyler söylemiştir ama MuhaMMedî tasavvufta Allah dostlarının içerisinde, Hz. Mevlânâ’yı koyun, mesnevîyi yayınlamaya başladılar gençler.
Divanı, 5. Cilde geldik, meşhur seks hikayeleri, getirip getirip yapıştırdılar.
Bu mudur? diye.
Bu doğru değildir. Doğru değil. Ben tenkid için söylemiyorum.
Çok sevdiğim bir insandır. Harikadır. Ama bizim işimiz başkadır.
En güzel söz Kur’ân’ı Kerim deki sözdür.
Ve Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sözüdür.

İmamı Azam Efendimiz diyor ki: “Söz Allah’ındır. Söz Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemindir. Sahih ashabındır, gerisi erkekse bizde erkeğiz gelsinler konuşalım!”
Bu söz imamı Şafi Hazretleri Efendimize getirildiğinde ne diyor, imamı azam böyle dedi dediklerinde: “Söz Allah’ın ve Resulünündür gerisi Ahmed’in Mehmed’in sözüdür. Başkaları söylemiştir.”

Onun içinde hangi karanlıktan bahsediyorsun.
Güneşsiz ise hiç gece bitmeyecektir.
Barbaros, karanlıktan karanlığa evet doğru, ama güneş batmıyorsa, hani 12 km yukarıda batmıyor ya hiç, şu dünyanın 12 km nedir yahu, 12 km bizim köyden Aksaray’a kadar.
Bizim köyden Aksaray kadar yukarı çık, yukarıda gece gündüz yok!.
Dünyanın gölgesinden kurtul, ben bir zevk attım böyle insanlar düşünsünler diye.
Dünyanın gölgesinden kurtul, güneşin gökyüzünde gül yüzüyle karşılaşacaksın, ebediyyen.
Sen ben ne zaman benlik küremizin, benlik dünyamızın gölgesinden aklımızı fikrimizi vicdanımızı kurtaracağız da, batmayan Nur-u MuhaMMed güneşinde hiç, ne karanlıktan gelip karanlıkta gitmesi, kim karanlıktan gelmiş.
Anasının karnında konuşan İsa aleyhisselâm karanlıkta mı konuşmuştur. Sepetin içinde Musa karanlıkta mı doğmuştur.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, birisi mi öğretmiş ona onları.
Yeni doğan bir çocuk daha gözlerini açmadan niye ağzını açıyor.
Hangi karanlık. O mu karanlık, şu şeytan karanlığı mı karanlık?
Bunlar söylenir.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

O ki Kur’ân-ı Kerimin bugün bir MuhaMMedî İngilizce tefsiri yoktur. Tefsirden kastım meal yapamayabilirsin, meal de zorlanabilir insan ama meal açıklaması, birazcık açıklamasını yapmış olsak âyetlerin, birazcık açıklamasını yapmış olsak, onlarda diyecekler ki bu nedir?
Bu nedir? basit gibi gözüküyor, yedi yerde yüsebbihu âyeti var.
Yedi nefis kâdemesi gibi yedi yerdedir o, yedisinin de anlamı vardır.

Yüsebbihu sebbeha âyetleri, birtek yeryüzünde matematiğin m’sini bilen bir kişi çıksın bana desin ki, kâinâtta dönmeyen bir atom vardır.
Sebbeha etmeyen. Neden yok tefsirlerimizde, neden sebbehayı 99 tesbih çekmek olarak anlıyorsun ve öyle mi diyor Allah zül celal, “yeryüzü gökyüzü tesbih mi çekiyor!” diyor.
Sebbeha’nın Arapçada yüzmek olduğunu çocuk bile bilir.
Denize yüzmeye gidiyorum derken sebbeha kullanır.
Çok acı şeyler var.
Sanki Allahü zül celal bas bas bağırıyor, diyor ki “Ben yerin göğün Nuruyum.”
O da diyor ki, “Ya Rabbi sen dışarı çık!”
Sakın sen gelme buraya, bura, bura başka birinin burası haa!
Bu kötü, bura kötü değil.
Burası
Ez Zâhir esmasının yansıdığı yer, burası varlığın şahı, burada şehâdet olur.
Cennet dediğimiz
“Lâ ilâhe illallah” dan ibarettir.
Onun için buyuruyor Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem La ilahe illallah diyen cennete girecektir" ama iyi okumak lazım Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyruğunu.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: İhlasla Lâ ilâhe illallah diyen Cennete girer buyurunca “İhlasla ne demektir?” diye sual ettiler. Cevaben: Söyleyeni haramlardan alıkoymasıdır buyurdu.
(Taberani)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: İhlas ile Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulühü diyen Cennete girer.
(Taberani, Deylemi)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resulullah diyene Cehennem ateşi haramdır.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: Allah'tan başka ilah olmadığına Allah'ın bir ve ortağı olmadığına ve Muhammed'in Onun kulu ve Resulü olduğuna, keza Cennet ve Cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, Allahü teâlâ onu Cennetine koyar.
(Buhari, Müslim, Tirmizi)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Adam ne diyor, ben de dedim. Nerenle dedin. Söyle bakayım nerenle dedin, nasıl dedin, neyi dedin ki? der.
Onun için diyor Yunus Baba Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.
Bir ben vardır bende, benden içeri
Şah damarından daha yakın akrabayız diyor, bizden daha akraba olan varmı Rabbisine?
Geçen gün başka karib, akraba âyetlerine rastladım.
Hiç daha ortaya çıkmamış. Habli’l- verid’den de açıklayıcı âyetler var.
Biz Kur’ân-ı Kerimimizi doğru dürüst inceleme imkanı bile bulamadık. Ancak hatimler indirdik, tâbi indireceğiz ama “oku”yanlarımız ve Okuduğunu Anlayanlarımız da da olacak
inşa e ALLAH!.
Burada bir şey söyleyeyim ahadiyet dediğiniz gibi, MUTLAK TEK-liktir.
Ne bakımdan mutlak tekliktir.
Kendine mahsusluk bakımından.
İnsan aklı asla orayı fethedemez.
Bilmek, bulmak, olmak, düşünmek, farzetmek, hayal etmek, hakikaten gitmek bunların hiçbirisi olmaz.
Nasıl ki binlerce resim “Ressam” olamazsa, ressamı bilemezse, onlar da böyle bilemez. Bu açıktır.
Böyle bir ahadiyettir bu. Vâhid oluş ahadiyetin vucuda gelişidir.
Baştaki vav, Vâhidin v’sini kaldırın ahad kalır.
Bir vucuda geliştir. Bu da tektir.
O zaman “Hocam Allah bir tanedir, Ahad teklik Vâhid teklik!” dedin.
Kardeşim zâten iki yapamazsın.
Bu âlemde iki gösteremezsin bana, iki tane bir şey gösteremezsin.
Önüne iki tane nohut tanesi koy, bir nohut bir nohut dahadır, ikisi aynı yerde aynı zamanda aynı halde aynı koordinatta asla olamayacaklar. Anlamıyorlar. Hiçbir zaman iki olamaz kâinâtta.
“Birler cem’i” dir burası, birler toplumudur Cihân.
Birlik, kesrette vahdet budur.
Ama hocam çok bir var, evet vahdette kesrettir.
Tirilyonlarca insan gelip geçecek, ama Barbaros bir tane. Ayşe bir tane olacak.
Katiyyen ikincisi olamaz, olsa vahidiyet bozulur hâşâ. Vahidiyyet kalkar ortadan.
Bizim akıllarımız Kur’ân-ı Kerimi baş tacı ederek, hiçbir noktasına zarar vermeden, damlasını zayi etmeden yüreklerimizi SU-lamak içindir.
Bunu keyfimizce yorumlamak şöyle böyle değil, anlamaya çalışıyoruz.
En iyi şekilde, en kullanılacak şekilde, yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyoruz.

Bu sebeble ahadiyet; bilinemezlikte, insanoğlunun anlayamayışsızlığında TEK-liktir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Ahmediyet nedir?
O anlaşılamayanın anlatılanı demektir.
Bize yansıyanıdır, gölgesidir, yani ne kadar yansırsa o kadar anlarız.

Hamidiyyet AKLın NAKLe Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yüreğinde SILA edişi vuslatı Dâimiyyet MuhaMMedî Hakikatına Eriş teşekkürüdür.
Mahmudiyet, akıl onu anladığı zaman hamdeder.
“Hımm Anladım!” der, der çünkü, akıl ALLAH celle celâluhu’dan gelen ana bağdır.
Ana unsurdur, ve sürekli gelir, bir an kesilsin dünyanın en zeki adamı sağını solunu bilemez hale geliverir.
Ceryan kesilmişe döner.
Herşeyi durur, elini ayağını bilemez.
Böyle bir tecellîdir akıl ve Rabbanî bir sırdır.
Akıl aynen ceryana benzer; gözüken âletleri çalıştırdığı gibi, gözükmeyen âletleride akıl çalıştırır.
Akılsız bir nefis, akılsız bir kalb olamaz.
Aklı bilmeyenler akılı taşa tutmuşlardır, eşek yapmışlardır.
Onu dedikleri anda dahi akılı kullanıyorlar, “sen git otla” dediği zamanda aklı kullanıyor. Anlamıyor. Neden?
Kur’ân-ı Kerime bakmıyor. 54 yerde geçiyor akıl, inceliyoruz biliyorsunuz. Tek tek inceliyoruz, nerede, neye akıl buyurulmuş Kur’ân-ı Kerim de, hangi hususlara akıl denmiş.
Nerede kullanmış,
onlar akletmez buyurulanlar nelerdir, orada akıl şart oluyor, olmazsa olmaz! buyuruluyor.
Akıl olmazsa bu olmaz. Akletmiyorlar diyor çünkü, akletmiyorlar, akletmiyorsunuz.
Demek ki, her AN ŞEENullahda ki OLAN ları algılayan şeyin adı akıldır. İllâ olacak o.
Hani sormuş Napolyon:
“Savaş için herşey tamam mı?”
Komutan cevap vermiş: “Tamam, ancak barutumuz yok!”
Savaş için herşey var, ama barut yok. İşte bitti.
Ceryan ne olacak?
Muhteşem bir şehir kurdunuz, en mükemmel âletleri taktınız takıştırdınız, fabrikalar yaptınız ama ceryan yok.
Bu çok önemli birşeydir. Çok önemli birşeydir.
Nurullahın mazharıdır CAN CERYANIdır Nur-u MuhaMMed Nur-u MİMMM!..


Onun için kişi konuşuyor karşınızda, öyle âyetler okuyor, öyle gözyaşları döküyor ki, demin senin dediğin gibi koku gelmiyor koku!.
Ruhun bir koku almıyor, çünkü onda ceryan yok.
Onda Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin Sırrı yok, Süruru yok!.
İşte bu, onu istemek, böyle olayım falan demeye gerek yok,zâten öylesin. Yeter ki başka bir şey olmaya kalkışma.
İşte bunu korumak lâzım.


Bu uğurda en güzel şeyleri, şiirde yazarız, çal oynarız, herşeyi yaparız. Yeter ki çizgimiz meşru olsun. Allahın izni ve inâyetiyle.
Evet. Ayşe, çok güzel oluyor tablolar çiçek gibi oluyor.
O tabloların içini de inşa e ALLAH! çiçek gibi yaparız, yapacağız.
En çok iş bana düşüyor, benim yapmam lâzım.
Yapacağım inşâallah!. Elimden ne geliyorsa.
Gerçekten bir esma cenneti, esma cennet bahçeleri aynı zamanda biliyorsunuz. Gül bağı yapalım.


140 esmanın mânâsını ben şimdi toparladım, esmalardan öbür taraftan toparladım, onları bir daha okuyacağım, biraz daha bu 140 esmanın altına sırasına göre mânâlarınıda verebilirsek, bu da güzel bir hizmet olur.
Çünkü 140 esma Kur’ân-ı Kerimde ki gibi, sahih hadiste sırayla bildirilen esmalardır.
Daha çok esma vardır ama bunlar meşhur esmalardır ve hiçbir yerde de yoktur.
Bizim sitemizin dışında hiçbir yerde yoktur.
İşte onun içinde başlıkları Türkçe karakterlerin dışında kurmak, arandığında bulunsun.
Biz bunu meşhur olalım diye hâşâ yapmayız.
Ama insanlara hizmet olsun ve
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin güzellikleri görünsün diye yaparız.
Bizim çeşmemizden
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin KEVSER SUYU-nun akması ise ayrı bir şey.
Bu eşsiz birşeydir yani.
Bundan da şeref duyarız ki, bu şerefi Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem den alırız ve çok güzel gidiyor. İnşaallah.
Sen de yoruluyorsun ama bu tablolar bitti mi artık daha rahat olacaksın. Ama sıkılmadan yap. İnşaallah çalışma devam edecek, bir taraftan tasavvuf, hadis ve âyetler ile tasavvufun ne olduğunu ortaya koyarken, MuhaMMedî tasavvuf nedir, neden çığırından çıktı da adamlar böyle ağır şekilde suçluyorlar.
Neden Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi devre dışı bırakarak, Arap Irkçılığına krallığına çanak tutuyorlar.
Başka ırkçılıklara başka kişiciliklere.
“Hocam sen ne kadar Mubareksin, Muhteşemsin,Muazzamsın, Mukaddessin!”
Hadi oradan!
Ne kadar mı? Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem kadar. Ben RESULÎ SEViyede ki O’nun yüreğinde olmak isterim. O kadar!.
Bize söylenen sözler, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme söylenen sözlerdir.
BİLip,BULup, OLup,YAŞArsak bizim başkasından şeref beklememize gerek yok, o şeref, şehâdetimiz zâten bizi cennetin zümerasına atar.


إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---“İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn(uyûnin) : Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.” (Hicr 15/45)

Cennati uyun buyurulyor ya, cennete de götürür, uyuna da götürür, uyuna. Gözeye gözeye. Es Selâm Gözesine yani.
Bu bize emredilendir, vadedilendir, beklenendir.

وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ
Resim---“Vesîkallezînettekav rabbehum ilel cenneti zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ ve futihat ebvâbuhâ ve kâle lehum hazenetuhâ selâmun aleykum tıbtum fedhulûhâ hâlidîn(hâlidîne) : Rablerinden korkup sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: "Selâm üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin." (Zumer 39/73)


tıbtum: siz temize çıktınız, aklandınız
fedhulû-hâ: öyleyse ona girin
hâlidîne: ebedî olarak, ebediyen…


Melekler karşılarlar. Tıbben diyor değil mi orada, ayıplardan arınmış olarak geldiniz.
Selâmen selâma,selâmdan selâma geldiniz. Ne mutlu size!
İnşaallah. Allah’ın izniyle yani.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Onlar bittiği zaman haberleşiyoruz zâten. Devam edeceğiz.
Bir taraftan da Kur’ân çalışmalarımız
inşae ALLAH! sürüyor ve sürecek.
Orada ana mefhumlar üzerinde çalışmaya çalışıyoruz.
Vech’dir, dâr’dır, akıldır nasıl işlenmiş
Kur'ân-ı Kerimde?.
Bunlar bir dili öğrenmek gibidir ve
Kur'ân-ı Kerimce Anlamak için.
Kur'ân-ı Kerimin içinde darmadağınık olan çeşitli yerlerde olan bu tâbirleri topluca düşündüğümüz zaman, fikirler oluştuğu zaman daha rahat anlayacağız.
Kur'ân-ı Kerim bizim bedenimiz gibidir.
İnsanca kullanmamız gerekir Akl-ı Selimle.
Bıçakla bedenimizi parçalar mıyız? Kirletir miyiz? Zarar verir miyiz?
Hayır. Hayır. Hayır!.
Kullanır mıyız?
Elbette kullanırız. Onsuz yaşayamayız ki.

Kur'ân-ı Kerim böyle bir Nİ’METtir.
Kur'ân-ı Kerime yönelmek demek O’nu hapsetmek demek değildir.
Kur'ân-ı Kerim ile yaşamak demektir.
Kendi yüreğimize hava gibi çekmektir. Su gibi içmektir.
Onsuz biz donarız yada yanarız.
Kur'ân-ı Kerim bizim cennetimizdir.
Kur'ân-ı Kerim için söylenecek çok şey var.
Eğer bir kişi Kur’ân okuyup ta evinden çıksa, kapıda birisi sorsa: “Nereden geliyorsun?”
“Rabbımla konuşmaktan dese, vallahi doğru söylemiştir” diye hadisi şerif vardır.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem : “Sizden kim ki Rabbı ile konuşmak istiyorsa Kur'ân okusun.””
(Deylemî ve Hatiib)

Ama hocam Tur dağı nerede? Tur dağı Sînende.
Ben hiç görmedim, “Allah göklerdedir” diye.
Ama “RaBBımız şah damarından yakın” diye gördüm.
Sen de gördün. İnsanı ALLAH celle celâluhu’dan, ALLAH celle celâluhu’yu insandan ayırmanın gereği yok. Ayıramazsın ki, gördüğün külli şey O’nun NURUdur!.
Hakk’ka Hakk’tan Hakk’ta Hakk’la yaşamak. Hakk’ça yaşamak.
Bunun için Kur’âncayı öğrenmemiz gerekiyor.
Arapçadan çok öte başka şeydir Kur’ânca, Arapçadır ama Hakk’çadır.
Onun kendine mahsus dili vardır, özellik ve güzellikleri vardır. İnşaallah.


Evet Hümeyra’nın sesi çıkmıyor ama bizim bu sohbetlerimizi anlıyorsun değil mi Hümeyra, ya da sana anlayacağın şekilde anlatâbiliyor muyuz bilmiyorum?
Biz çünkü irticalen konuşuyoruz. Anlamadığın yerler olursa yazabilirsin, sorabilirsin. İnşaallah.
Ve hep söylüyorum ki bu gün Müslümanların en büyük eksiği,
MuhaMMedî Kadındır;
Yani Haticetül- Kübrâ ve Fatım tüz- Zehra ANAmızın ahlâkında, hayâsında, edebinde, bilgisinde, görgüsünde, cesaretinde, yürekliliğinde, şerefinde,haysiyetinde, sadakatinde, samimiyet ihlasında ve süreklilik sabrında kadınlara büyük ihtiyaç vardır.
Ve bizim İslam Milletimiz kadınlarımızı; Kur'ân-ı Kerimce ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemce ANlayış ve hayatın içine sokamayıştan yıkılmıştır ve yıkılmaya devam etmektedir.
Kadın arabanın rotu gibidir, çıktığı zaman şoförün yapacak bir şey kalmaz.
Daha o millet ayağa kalkamaz yani.
Hâşâ o din bile zor durur dünyada,onu demek istiyorum.
Bugün İslam düşmanları kadından yıkmıştır İslamı.


Kimliksiz , kişiliksiz, haramsız-hürmetsiz,kendi mahremine sahip çıkmayan, hayâ yoksunu bir kadın çıkmıştır ortaya.
Cahillerin Vakko’ya sardığı kadın,bizim MuhaMMedî kadınımız gibi gözükmemektedir.

MuhaMMedî kadın bizim köydeki Aslı Bacım gibidir.
Hasan dağındaki Deli Anşa Bacım gibidir. Basitçe açık seçik ama sadakatli ve samimidir.
Savaştaki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin hanımları gibidir.
Savaşa katılan ve her hususta emin olandır.
Ne acıdır ki, yanlış ANlayış ve uygulamalar; zamanla bütün toplumun hepsini para putunun kölesi yapmışsa, islam para putunun yörüngesine girmişse, bu bizim İslam değildir. Bizim islam değildir.


Onun için Yunus Emre hiç şehire uğramamıştır.
Köylerde dolaşmış durmuştur.
Ama sonuçta her köyde bir Yunus Emre kabri vardır.
Her evde bir Yunus Emre vardır ve benimde bir oğlumun adı Emredir.
Onun için Tâhir Emre’min adı bir adı da babamın adıdır.
Tâhir Emre. Yunus Emredir aslında. Ama babam “çocuğuna benim ismimi koymadın” demesin diye,Tâhir de koydum.
Çok sevindi ona da rahmetli babacığım o zaman.
“Yunus Emreydi ama Tâhir koydum” dedim.
“Çok iyi ettin ismim yaşasın oğlum!” demişti.
Yunusu severiz Emre yeter. Allah rahmet eylesin.
Her evde neden Yunus var?.
Çünkü hüda-yi nabit bir AŞK ADAMI-dır.
Gökteki ala karganın, dağdaki meşe ağacının aşkı gibidir.
Güneşin ışığı gibidir, yağmur gibidir, rüzgar gibidir.
Çeşmelerden akan su gibidir.
Meyve suyu değildir, şu bu suyu değildir o. ALLAH SUYUdur.
Ve hiç unutmayalım ki, her zerreyi yaratan
ALLAH celle celâluhu her AN Şe’endedir.
Kaderlerimizi O yazmaktadır, BiZe düşen ise emredilen gibi dosdoğru olmaktır.
Kaderlerimizi ham aklımızla kendimiz yazmak değildir, zâten yazamayız da Allah korusun!
Hülasa “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” maktır.


فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---“Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun): O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.” (Hûd 11/112)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Şimdi saatte epey ilerledi ama Ayşenin çizdiği şu güzel,
üç güllü, Kâbedeki bu sekiz ANAlarımızdan bahsedelim İnşâallah.


Resim

Burada Kâbe’yi görüyorsunuz. Kâbe buradaki gibidir.
Çok güzel bir resim bu, Barbaros’un hazırladığı resim.

Harika bir resim gerçekten. Tam olarak programlanmıştır.


Resim

KÂBE..
KÂBE.. KÂBE..
KÂBE.. KÂBE.. KÂBE..

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

جَعَلَ اللّهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِّلنَّاسِ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ وَالْهَدْيَ وَالْقَلاَئِدَ ذَلِكَ لِتَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَأَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Resim---“Cealallâhu'l-ka’bete'l-beyte'l-harâme kıyâmen li'n-nâsi ve'ş-şehra'l-harâme ve'l-hedye ve'l-kalâid(kalâide) zâlike li ta’lemû ennellâhe ya’lemu mâ fi's-semâvâti ve ma fî'l-ardı ve ennellâhe bikulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH Kâbe’yi, o hürmete lâyık mâbedi, insanların din ve dünyâ hayatları için bir nizam vesîlesi kılmıştır; o haram ay’ı da, Kâbe’ye gönderilen gerdanlıksız veyâ gerdanlıklı kurbanlıkları da... Bütün bunlar, ALLAH’ın göklerde olanı da, yerde olanı da bildiğini ve gerçekten ALLAH’ın her şeyi bildiğini sizin de bilip anlamanız içindir.”
(Mâide 5/97)

Geçen sene Ramazan Umre Haccı Ziyâretimde, öğle namazım öncesinde tavaflar yapıp sonunda gerektiği için, Kâbetullah'ın 7 Naz-Niyaz Noktasını KIBLe alıp 2 rekat Hamd u Şukr Namazları kılmıştım..

7 DUYumla 7 Yönden DİNlemiştim,
SıRR-ı Sıfırda İnlemiştim,
7 Ne? ÇEKmişti Secdede 7 Kemik..

7 li ZEVKlerime;
HaRaM-da 7 Nokta, TaVaF-ta 7 Şavt, SaY-da 7 Koşu.. Eklenmişti yaşayarak..
7 KIBle- KıYaMda Kabul Yerlerimi, bir gün OL-ur ZeVKten öte HaZZederiz,
BİZ BİR-likte inşâe ALLAH

1- HACERUL ESVED
2- KÂBE KAPISI- MÜLTEZEM
3- MAKÂM-I İBRÂHİM
4- HİCR-i İSMÂİL
5- ALTIN OLUK- MÎZÂB-I RAHMET
6- RUKN-İ YEMÂNÎ
7- ZEMZEM KUYU-SU

**

7 SıRRım 7 YERde
YÜReĞiM DİLİme Perde
TeK TeK SAYarım Bir SeHeR
ÂŞIK
-lık OL-unca SERde..

ZEVK 4329

HACERUL ESVED CERRinde, SıRR-ı SUVEYDÂ BİR-BİZ-i
KÂBE KAPISI
- MÜLTEZEM, MAKÂM-ı İBRAHİM İZ-i
HİCR
-i İSMÂİL NaSîBi, RAHMET OLuğundan AK-AN
MÂRiFeT RUKN
-i YEMÂNÎ, HaKîKaT ZEM-ZEM DENİZİ


24.01.11 22:40
GöKlerin Kuşağında
YERlerin Kucağında
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Burada en son ümre yaptığımda Rabbımın izniyle, burada her öğleyi tavaf yapıyordum, her tavaftan sonrada böyle artarak bu kıbleyi, her yerden kıble arıyorsunuz, hacerü’l- esved iki rekat namaz kılıyorsun.
Ne bileyim ben İbrahîm aleyhisselâm Makamını kıblene alarak, Kâbeye karşı kılıyorsun.
Müstelzim denilen Kâbenin kapısına karşı, Altın Oluğa karşı kılıyorsun. Arkada Rüknü Yemani vardır, o da bir taştır, boztaş diye gösterilen, Meryem aleyhisselâmın taşı, ona karşı kılıyorsunuz.
Yani bütün Kâbenin etrafını bir secde tavafı ile örüyorsunuz. Çok harika birşeydir.
Zemzem var görüyorsunuz. Zemzem de bir röperdir, dayanak noktasıdır.
Bunların hepsinin bir anlamı ve yeri vardır.
Bir sebebi vardır. Yani burada yedi tanedir sanıyorum sayıverelim,

1- Hacerül- esved
2- Zemzem
3- Müstelzim
4- İbrahîm aleyhisselâm Makamı
5- Hicr-i İsmâil
6- Altınoluk
7- Rüknü yemani

Hicr-i İsmâil de bir makamdır ve Kâbenin içidir.
Hicr-i İsmâil denilen yer, mavi daire, Hatem de deniyor aynı zamanda, yarım yüzük burada, İsmâil aleyhisselâm ve Hacer Annemizin kabirleri buradadır.
Bunun içinde namaz kılarsınız ama tavaf edemezsiniz burada.
Kâbenin içinden olduğu için, dışından dolaşılır, buradan geçemezsiniz.
Ama burada namaz kılabilirsiniz, buraya Altınoluğun altındaki bu yüzüğe, özellikle bu yüzüğe yüzünüzü ve göğsünüzü dayarsanız bir vibratör gibi titrediğini görürsünüz.
Çok net bir şekilde görürsünüz.
Burada Altınoluk vardır, Altınoluk Kâbenin üzerine bütün yağan rahmet buradan Hicr-i İsmâile akar.
Hicr-i İsmâil sözü basit bir söz değildir.
Hicreti yapan anasının kucağındaki İsmâil aleyhisselâm, Kâbe hicretçisi, Kâbe hicreti yapan İsmâil aleyhisselâmdır.
Mescid-i Aksadan Mescid-i Harama anasının kucağında hicret eden peygamber İsmâil aleyhisselâmdır.
Benim zevk, hazzıma, bildiğime, anladığıma göreyse Kudüs’ün şarkından, yani Kâbenin güney tarafında Rüknü Yemaminin tarafında İsâ aleyhisselâm doğmuştur diyorum.
Anasının kucağında Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksaya hicret etmiştir.
Bu İsmâil aleyhisselâmın hicretini tamamlamıştır diyorum.
İkisi de ana kucağındadır, ikisi de yiğit peygamberlerimizdir.


Ne Demiştik;
İslam Dininin Temelinde Kadın vardır, Rahîm vardır Rahîmiyyet vardır ve rAHMET vardır..
KÂBE 8 köşesi 6 yüzü 12 ayrıtı olan, tek kapılı penceresiz kapalı KÜP!..

İSLÂM DİNİmizin Kemâlât Aşamalarında KÂBEtullahın ZÂHİR ÂLEMde Kuruluşunda Peygamber aleyhisselâm Efendilerimizin Tevhidi Tebliğ için Seçilmiş Hizmetlerinde tıpkı KÖŞE TAŞLarı gibi ANAlarımız vardır.
Onlar RESÛLlere Kab ve Örtü olmuş Hizmetçilik etmişlerdir.
Biz de onların bu EŞsiz EŞ Hizmetlerini daha açık Anlatmak azmindeyiz
inşae ALLAH…

Zâhirde olduğu HÂLde Bâtında gözüken ANNElerimizin KÂBE KÖŞE TAŞI Hizmetlerini ve İslam Dininin Temelinde her Peygamber aleyhisselâm Efendilerimizin yanında-canında bir ANA-Kadın Olduğunu kadir kıymetlerinin takdirini DİLe getirmek istedik.

Temelimizde 4 köşede 4 kadın ANAmız:
Hacerü’l- Esved’in olduğu yere Havva aleyha’s- selâm, sağa doğru devâm ettiğimizde köşeye Hacer Anamız, sonra Asiye Ana, sonra Meryem Anamız


Resim

ÂDEM aleyhi’s-selâm’ı TAMlayan HAVVA aleyha’s- selâm.
İBRAHİM-İSMÂİL aleyhume’s-selâm’ı TAMlayan HACER aleyha’s- selâm.
MUSÂ aleyhi’s-selâm’ı TAMlayan ASİYE aleyha’s- selâm.
İSÂ aleyhi’s-selâm ’ı TAMlayan MERYEMaleyha’s- selâm.

Tavanımızda 4 köşede 4 kadın ANAmız:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Evvelinde ÂMİNE aleyha’s- selâm.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ZÂhirinde AYŞE aleyha’s- selâm.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in BÂtınında FATIMA aleyha’s- selâm.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Âhirinde HATİCE aleyha’s- selâm.
Bunlar sadece İslam Kadınının HARAMlığını-SAYgınlığını HARAMda MuhaMMedî ZEVKtir ve HAZZdır Hamdolsun RABBımıza.


Temelde 4 KÖŞE:

1.si BEŞERİYET NOKTASI:

Hacerü’l- Esved’in olduğu yer BEŞERiyettir.
Âdemiyyet değil, Havvaniyet değil, Beşeriyettir.

Nedir nefisteki HEVÂ?
Havva’dır. Havva aleyha’s- selâm Anamızdır.
“Kadın şeytandır” hadisinin sıhhati şüphelidir ki bahsedilen Fitne-Sınav sorusu oluştur.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in annesi şeytan mı hâşâ?
Hatice Vâlidemiz şeytan mı hâşâ?
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şeytanını Müslüman etmiş, evet, iyiliği mi emrediyormuş.
Şeytan Müslüman olmuş iyiliği emrediyormuş öyle mi anlayacağız?
Bu şeytan, kendi başına buyruk mu yaratılmış?
Aklı neymiş ya, bir gram morfin ya da yarım gram morfin derde devâdır.
Ameliyatlar onla yapılıyor.
2 gram olursa ne olur cehennem zumerası olur.
Hangi dozaj şeytandır.
Bütün mesele doğru bakmak doğru görmektir.
Vücûdda ; İfratta 40 derece sıcaklık CÂHİM-Yandırıcı Cehennem, Tefritte 30 derece ZEMHARİRA-Dondurucu Cehennemken, İ’tidalde 37 derecedeki sıcaklık-ılıklık CAN CENNETİ Olmaktadır.

RESÛLÎ SEVİYEden TEK GÖRüş Budur MuhamMMedî ŞUURda..


KUdsal KÜB düşündüm!
Ve 8 KÖŞEsine 8 KADINı-HARAM ANAlarımız 8 CeNNET GÜLÜ Olarak BUYUR ettim!
Hani sormuşlardı İmam Ali kerremullahi veche Efendimize:
Cennet-Cehennem nedir?
Dünyada mı Âhirette mi?
Dünyada; Saliha bir Kadındır Cennet, Geçimsiz bir Kadın da Cehennemdir!
buyuruyor.
Ali keremullahiveche hakk söyler.
Cehennem de geçici bir kadındır, imtihan sorusudur buyuruyor.



Biliyorsunuz ki, Beşeriyyeti BAŞlatan Âdem aleyh'i-s selâm'dır.
Âdem aleyh'i-s selâm'ı topraktan yarattık
Anası topraktır.
Ve üflenen Rahmân Ruhu...
Rahmâniyyeti
Üff! dedi Rahîmiyyete .
Rahmiyyet le çıktı karşımıza Âdem aleyh'i-s selâm.
Ve Tek NEFSten Rahîmiyyet Doğdu İKİLik Başladı
BEŞERİYYETte!
İÇ İçe GEÇen ve ÇIKan ŞECERRe ZİNciri İle’lebed sürmekte Hamdolsun!
Şimdi
harsun lekum sizin tarlalarınız olan; analarınız, bacılarınız, eşleriniz, kadınlarınıza harsun lekum buyuruyor ALLAH celle celâluhu.

نِسَآؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُواْ حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ وَقَدِّمُواْ لأَنفُسِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّكُم مُّلاَقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum ve kaddimû li enfusikum vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûh(mulâkûhu), ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne) : Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve herhalde onun huzuruna varacağınızı bilin! Sen müminleri müjdele!” (Bakara Sûresi, 2/223)

“Harsun lekum” tarlaya serildi.
Havva Anamız çıkıverdi ortaya.
Ben diyorum ki Tapmak için değil hâşâ AKLen-Naklen Anlamak için HARAM-HÜRMET-KÂBE’mizin İlk köşesine HAVVA ANA-mızı mı koyalım
?
Yoksa, O olmadan ve Ondan doğacak hiç bir peygamber aleyhumus- selâm gelemeyecek kâinata.
Dağı taşı tüm bir terazinin öbür kefesini koyalım.
Bu nedir?
Beşeriyettir-Âdemiyyettir ve Akliyettir.
Yani BEŞER Sûretinde ve AKLı olan biridir bu.
Biz Âdem’den bahsediyoruz.
Âdem’den. Beşeriyetinden bahsediyoruz.
Daha bununla ilgili hiçbir şey yok.
Yani herhangi bir şey yok.
Değil mi?


İkinci köşeye, Şeriatın başlangıç noktası HANİF DİNİN, Tevhid Dinin temeli olan ki burada KÂBETULLAH gerçekten vardır.
İbrahîm aleyhi’s-selâm’a gelen Kitab ve Hitab vardır.
Daha vardır vardır vardır.
İsmâil aleyhi's-selâm vardır.
Burda Kudus’ten Mescid-i Aksa’dan Mescid-i Haram’a anasının kucağında HİCRet eden bir Peygamber İsmâil aleyhi's-selâm vardır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Dedesi, Dedesini götürmüştür.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i götürmüştür. İsmâil aleyhi’s-selâm ‘ı götürürken, çünkü onun torunudur.
Bu teknik olarak da böyledir, tasavvuf olarak da böyledir, din olarakta böyledir, kitab olarakta böyledir, hitab olarakta böyledir..
Açıktır yani. Evet buraya da Hacer aleyhi’s-selâm’ı yazarız.
Burada Hacer aleyhi’s-selâm’ın aslı Köledir denilir ve Seçilmiştir. Çirkin olarak seçilmiştir ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ANA olarak seçilmiştir.

Çirkinmiş O’nu kıskanmam! diye seçmiştir Sârâ Vâlidemiz.
Dünyanın en güzel kadınlarından birisidir kendisi.

Ben bu kara-kuru şeyi kıskanmam, İbrahîm aleyhi's-selâm mutlu olur, bu kadar sene benim kahrımı çekti, evlenmedi, bir oğlu olsun vakit de geldi. Olursa çocuğu olsun, Peygamber nesli kesilmesin! diye merhamet etmiştir.
Çocuk doğuncaya kadar sabretti ama doğduğun da dedi ki:

Bunu al götür. Şu azık-su bitinceye kadar gideceksiniz.
İki deve. Yolunuz bittiği zaman geri döneceksin!
dedi.
İbrahîm aleyhi’s-selâm’de
Baş üstüne! dedi.
Halilu’r-rahmân, Halilullah olan İbrahîm aleyhi's-selâm bahsettiğimiz.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, “RAHMetenli’l-âlemin olan.
Ebu Rahîm, Rahîm’in babası İbRAHÎM aleyhi's-selâm.
Merhametin şahı.
Bana göre sekiz aylık, İsmâil aleyhi’s-selâm .
Bir kırba içinde bir litre kadar su kalmış bir deri parçası kırba.
Bir diğerinde de işte buna benzer bir zeytinyağında kavrulmuş UN.

Burada bırakıyorum sizi. Başınızın çaresine bakın!
Hacer Anamız: Yâ İbrahîm! Bizi kime bırakıyorsun? dediğinde.
Sizi ALLAH celle celâluhuya bırakıyorum, emânet ediyorum!

وَلَوْ أَنَّهُمْ رَضُوْاْ مَا آتَاهُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُواْ حَسْبُنَا اللّهُ سَيُؤْتِينَا اللّهُ مِن فَضْلِهِ وَرَسُولُهُ إِنَّا إِلَى اللّهِ رَاغِبُونَ
Resim---“Ve lev ennehum radû mâ âtâhumullâhu ve resûluhu ve kâlû hasbunâllâhu se yu’tinâllâhu min fadlihî ve resûluhû innâ ilâllâhi râgıbûn(râgıbûne) : Keşke onlar, Allah ve Rasulünün kendilerine verdikleri pay ve imkânlara razı olsalar:
'Allah bize yeter. Allah ve Rasûlü bize lütuf ve ihsanından verir. Biz, Allah’ın rızasını, sadece Allah’ın rızasını arzuluyoruz.' deselerdi.”
(Tevbe 9/59)

Hasbünellahü ve ni'mel vekil dercesine;

İyi o zaman git!
Böyle bir Hacer Anne ve böyle bırakan bir İbrahîm aleyhi's-selâm.
Aklını çalıştıranlar çok şey söyleyebilir!
“Nasıl bırakır, şudur, budur”
Her şey söyleyebilirler.
NAKİLden habersiz AKIL KONUŞur DURur.


İkinci Köşeye Hacer aleyhi’s-selâm yakışır.
İsmâil
aleyhi’s-selâm’ı doğuran odur.
İbrahîm aleyhi’s-selâm’ı Kâbe’nin yerine ilk getiren odur. Geri gönderen odur, çileyi göğüsleyen Kâbeyi YURD EDinen O’dur..
Hacer ANAmız iyi bir yerdedir.
KâbetULLAH yoktu o zaman henüz ama yeri vardı Âdem aleyhisselâm dan kalma İLK EVin.

İLK BEYT, İsmâil aleyhi’s-selâm’ın topuk vurduğu yerdedir.
Çünkü çünkü burası, İbrahîm aleyhi’s-selâm’in ve İsmâil aleyhi’s-selâm’in, Hacer aleyhi’s-selâm’in yeridir.
Ondandır ki bu köşeye yakışan
ŞERİATın TEMELi İbRAHÎM aleyhi’s-selâm ve İSMâil aleyhi’s-selâm’dır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Beşeriyyeti bilâhire gelecektir zâten.
BUrası
BEDENdir. Hacer ANAmızın ve İSMâil aleyhi’s-selâm’ın Mezârları da koyun koyuna Hicr-i İsmâil içindedir şu ÂNda buradadır.
İnşaallah Hacc’a gittiğinde göreceksin Barbaros, Hicr-i İsmâil’in içinde namaz kılacaksın.
Ayağının altında Hacer Annemizle İsmâil aleyhi’s-selâm’ın mezârı üzerinde kılacaksın namazı.
Ama tavaf yapamazsın.
Kâbe’nin içi olduğu için tavaf dışardan yapılır.
Ama KÂBE İçinde Namaz kılınabilir.


Ondan sonraki 3.üncü köşede Musâ aleyhi’s-selâm var NEFİS Makamında oturur.
Ama orada da bir anne vardır, ilginç bir ANNE vardır. Cehennem içinden CENNETe geçen, Müslüman olan bir aNNe var.
Firavunun karısı ASİYE aleyha’s-selâm.


وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---“Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne) : Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (Tahrîm 66/11)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “(Âhiretin) en hayırlı kadını Meryem Bintu İmrân’dır. (Dünyanın) en hayırlı kadını Hatice Bintu Huveylid’dir.” Râvi bunu söylerken, eliyle semâya ve arza işaret etti.
(Ali kerremullahi veche’den; Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 20, Enbiya 45; Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 69, (2430); Tirmizî, Menâkıb, (3887)

Resim---Rezîn bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Erkeklerden pek çokları kemâle ermiştir. Kadınlardan ise İmrân’ın kızı Meryem, Firavun’un karısı Asiye, Huveylid’in kızı Hatice ve Muhammed’in kızı Fâtıma’dan başka kimse kemâle ermemiştir. Hz. Aişe’nin kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yiyeceklere üstünlüğü gibidir.” Bu rivayet Buhârî’de Ebû Musâ hadisi olarak gelmiştir (Enbiya 45).
(Müslim, Fezâuilu's-Sahabe 70, (2431); Tirmizî, Et'ime 31, (1835).] (İbrahîm Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/37)


Bu KÖŞE tam tamına bir NEFİS yeridir. Tamm.
Cehennemin zümerasıdır.
Musâ’nın annesine vahyettik.


وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
Resim---Ve evhaynâ ilâ ummi mûsâ en erdıîh(erdıîhi), fe izâ hıfti aleyhi fe elkîhi fîl yemmi ve lâ tehâfî ve lâ tahzenî, innâ râddûhu ileyki ve câılûhu minel murselîn(murselîne) : O esnada Musânın anasına şu vahyi verdik: onu emzir, derken aleyhinde bir korku hissettin mi o vakıt onu deryaya bırakıver, hem korkma ve mahzun olma, biz muhakkak onu sana iade edeceğiz ve kendisini mürselînden yapacağız (Kasa Sûresi, 28/7)

Doğurduğun çocuğu emziremeden, ölümden kaçırarak, göbek bağını yolda keserek, bende yanlış söylüyorum kesmekte nerden çıktı.
Bir seleye koy, sepete koy!.

Mu Su demektir, Sa Sele demektir
“Sudaki Sepet” demektir.
Sudaki sepet. Sele demektir.
Bırakıveriyor. Neden bırakıyor
?
Çünkü kapı dövülüyor: Buralarda bir gebe kadın görülmüş! diye.
Ne zaman doğuracak? diye kontrol etmek istiyorlar.
Çünkü “erkek doğurursa öldüreceğiz!”
Musâ aleyhi's-selâm Nil’de gidiyor.
Kardeşi izlesin! diye vahyettik.
Musâ’yı seleye koy, kız kardeşi izlesin!

وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ فَبَصُرَتْ بِهِ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Resim---Ve kâlet li uhtihî kussîhi fe besurat bihî an cunubin ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne) : Annesi, Mûsânın kız kardeşine, Onu takip et dedi. O da Mûsâ, onlar farkına varmadan uzaktan gözledi. (Kasas 28/11)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Kâbe’nin temelindeki, islamın varlık temelindeki ilk anne Havva Annedir. Havva Anne bize gözüken yüzüdür.
Arkasında Âdem aleyhisselâm vardır.
Biz Âdem aleyhisselâmı görüyoruz diyenler, arkasındaki Havva Anayı bilmiyorlarsa yazık.
Bilsinler diye yazdım bunu zâten.
Bizi taşa tutacaklarını çok iyi biliyorum.
Ama o, güzel Ayşemizin yaptığı HARAMdaki Haram KÂBE resmi,
MuhaMMedînur yazmış ya çiçeklerin altına.
MuhaMMedînura iyi bakmalarını dilerim.
O kelimeye iyi bakmalarını isterim ki, gönülleri aydınlansın.
Âdem aleyhisselâm ve Havva Annemiz yaratıldığında cennetteydiler. Cennette yaratıldılar. Ama cennette toprak yoktu.
Cennette melekler var mıydı?
Şeytan ne yapıyordu cennette?
Yasaklanan ağaç ne ağacıydı?
Buğday mıydı? Elma mıydı? Armut muydu? Neydi?
Şecere ağacı ne ağacıydı?
Şecere, insanın soy ağacıdır.

Anlayamadıkları karanlıkları taşa tutanlar, ŞEHVETin ŞEHÂDET doğurduğunu, kendilerinin ana rahminden doğduklarını unuttukları için hiç hatırlamayacaklar.
Zâten İllâllah İkrarının ANAsının, ilâhe İnkarı olduğunu,
ALLAH celle celâluhunun CELÂLinden İkram eden Zül- Celâli vel- İkram olduğunu da anlamadılar..

Allahü zül celal Âdem aleyhisselâma herşeyden yiyip içebilirsiniz ama sakıın şu Şehvet Ağacından yemeyin buyuruyor gibi.
“Başüstüne!.”
Ama şeytan çıkıyor. Diyor ki: Bak, ben size nasihatçiyim. Ebedi olmak istiyorsanız şu ağaçtan yeyin!. Şu elmadan bir ısır bak. Şecereyi gör! Gerçekten görüyor.
Yediği andan son ana kadar, kıyametin koptuğu ana kadar, her insanın canı Âdem aleyhisselâmın canındadır.
Hiç makas yemeden. Bedeni de bedenidir.
Beden bedeni doğurmaktadır. Şecere gerçekten öyle olmuştur.

“Ama bunun bedeli ağır olmuş mudur?”
Olmuştur.
“Olmasa ne olurdu?”
Olmasa hiçbir şey olmazdı. Dünya olmazdı, hayat olmazdı. Olduran OLdurmuştur.
Onun için buyuruyor Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

Şeytan avcıları, Şeytanınızı öldürmeyin müslüman edin!
Müslüman edin de iyiliği emretsin size dercesine.
Karanlığı taşa tutmayın, güneşi çağırın,
Nur-u MiMMMinizi BİLin, BULun OLun ve Hakikat-ı MuhaMMediyyenize Erin YAŞAyın!.
Güneş DOĞduğunda gündüz ve gece lafı kalkacak. Ebediyyen gündüz olacak.
Onun için diyorum 12 km dünyanın üstüne çıkan kişide, Dünyanın Gölgesinden kurtulduğu için, güneşin gül yüzüyle ebedi kaldığı için zaman mefhumu kalkacaktır.
Artık bir daha gündüz gece olmayacaktır.
12 km yukarı çıkın ya, tüm bunlar Benlik Gölgenizden dolayıdır.
Benlik Gölgemizden kurtulduğumuzda, nefsimizi kurtardığımızda karanlıklardan, göreceğiz ki ebedi nur içinde kalacağız.
İşte
MuhaMMedînur budur.
Onun için şahdamarımızdan yakındır Allahü zül celal.
Akıllarımızın şah damarından, çekin akıl kartını bilgisayar çöksün.
Bakın bakalım çöpe atın şu makinayı.
Akıl bir şey değildir. Ama akıl herşeydir. Herşeyin aslıdır.
İlk yaratılandır akıl. Nuru MuhaMMed’dir sallallahu aleyhi ve sellem.
ALLAH celle celâluhu’yu Kur’ân-ı Kerim de Rabbülâleminin SÖZünü anlamaya çalışanlar, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin SESini duymaya çalışmalılar bence önce!.
O zaman summun bukmun umyun’luktan kurtulurlar.
Körlükten, sağırlıktan, dilsizlikten.


صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Resim---“Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn(yerciûne): Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler.” (Bakara 2/18)

Çünkü Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin gözüyle görür, kulağıyla duyar, diliyle konuşur.
Akl-ı küll içerisinde, o akıl dairesindeki yerini alır, seviyesizliğini kaybeder.
Seyyare gibi pervane gibi dışarıda dolaşan akıl o rotaya oturdu mu, o kervana katıldı mı, o dairede döner artık.
Ebediyen döner. İşte buna denir;

MuhaMMedî DevrÂN,
MuhaMMedî SeyrÂN,
MuhaMMedî CevlÂN,
MuhaMMedî HayrÂN hali diye.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

İşte Havva vâlidemiz eğe kemiğinden mi yaratıldı, şuradan mı yaratıldı, buradan mı yaratıldı, proje çizmeye çalışır insan aklı.
Ne projesi, açık âyetler var.


يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
Resim---“Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ(nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî vel erhâm(erhâme). İnnallâhe kâne aleykum rakîbâ(rakîben) : Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.” (Nisâ 4/1)

Nefsin vâhideten, bir nefsten yaratıldı ve Nisâ-Kadın Sûresi..
Nasıl yarattı. Âdemi nasıl yarattı. Ne vardı o sırada.
Topraktan yarattık, ruhumuzdan üfürdük, kalkıverdi,
Rahmâniyyetin ve Rahîmiyyetin muhteşemliğine bir bakın.
İşte ne işi vardı, o ağacın orada ki ondan yiyen cehennemden tard ediliyordu. Hadi, neyiniz varsa alın gidin
Hepinizin yaşı ayrı. Hepiniz kim, Âdem aleyhisselâm, Havva aleyhisselâm, o bizim meşhur ağaç.
İster ahlat ağacı deyin, ister şehvet ağacı deyin, ister elma ağacı deyin farketmez. Bir de şeytan.
İnin aşağıya. Nereye? Yeryüzüne. Nereye? Arafat Dağına.
İlk ev Kâbenin yerindeki evdir. Orada yaşamışlardır.
Şimdiki Cidde Şehri. Cidde, nine demektir arapçada Cidde. Cedde, dede demektir.
Havva vâlidemizin kabri şerifi oradadır Cidde’dedir.
Şu anda. Ziyaretgah halindedir.
Cidde demek ebenin ebesi, ninenin ninesi demek, en nine yani.
Cedde demekte dede demek.
Ced diyoruz, ata diyoruz ya. İşte bu.
Havva vâlidemiz oraya gelmiş.
Arafatta, Ârifler Tepesinde buluşmuşlar denir ki doğrudur.
Onu simgeleyen büyük bir taş vardır Arafat ta, şimdi turistik oyuncak haline gelmiş her taraf.
Yüzlerce deve, âlem öyle değişmiş ki.
Geçen sene gittiğimizde hayretler içerisinde kaldım.
Eskiden eser yoktu hiç. Huzur kalmamış artık.
Çünkü maskaralık bini bir paraya. Allah hayrlar versin.


İşte Havva vâlidemiz, sanki Âdem aleyhisselâmın bedeni gibi, o da sanki içindeki ruh gibi.
Sanki biribirlerini taMMlayan, olmazsa olmazlar gibiler.
Oğulları aynı zamanda damatları.
Kızları aynı zamanda gelinleri.
Anasız babasız ortaya çıkan bir Âdem aleyhisselâm.
Âdem aleyhisselâmdan nefsinden yaratıldığı buyurulan Havva vâlidemizin, yani babası var da anası yok gibi.
Annesi babası mı bilmiyorum ama her ne ise olursa olsa da, bir tarafı yine yok.
Bizim ölçülerimize göre söylüyorum.
Allahü zülcelal için ise
Kûn feyekûn’dan ibarettir.
Hiç de bir önemi yoktur.

Yeryüzüne düşen ilk kan Havva anamızın Hayz Kanıdır.
Kir değildir. Ar’da değildir. Sünnetullahtır.
Çok söylenecek şey var.
Neden Havva dır, heva ve hevesin cem’ olduğu yerdir KADIN.
Ana rahminden doğmayan tek varlık insan, beşerin temeli olan, bir Nuru MuhaMMed dışarı yansıması olan Âdem aleyhisselâmdır.
Ve Rahîmden doğmayan kendi rahîm olan tek kadın Havva vâlidedir.
Kendi Rahmâniyyet tecellîsi olan da Âdem aleyhisselâm dır.
Rahmânda rahîmeyn vardır. Yani iki rahîmiyet vardır.
Onun için bir erkekten hem erkek çocuğu doğar, hem kız çocuğu doğar. Rahîmeyndir çünkü.
Bir rahîmde hem rahmâniyyet doğurur, hem rahîmiyyet doğurur.
Bir anadan doğan kız çocuğunun göbek bağını kesmesek, ama o kız çocuğu tekrar hamile kalsa yine kız doğursa, bu kesilmemiş diri göbek bağları ile bunlar kıyamete kadar giderler.
Bu Rahîmiyet zincirini doğurur Barbaros.
Doğan erkek çocukları ise doğarlar. Kendileriyle biter.
Çünkü onlar tohum torbalarıdır. Göbek bağı değildir.
Şecereyi yürüten rahîmiyettir, Havva vâlidemizdir.
Havva, heva ve hevesin cem olduğu yerdir. Kötü müdür?
Hayır hayır. Ne demek kötü?
sistem durur.
Diyorum ya,l Âdem-Havva aleyhumesselâm o ağaçtan yemeselerdi dünyaya geliş biter.
İmtihan olmaz. imtihan olmaz ki, yapamazlar. Bu böyledir.
Niye böyle yapmış, onu Allah biliyor.
Böyle dilemiş ve böyle yapmış yani. Ve yapmaya devam ediyor.
Havva vâlidemiz, Âdem aleyhisselâm insanlık beşeriyetinin Beden Ülkesini kurmuştur.
Akıl kaplarıdır ilk. Âdem aleyhisselâmın belleğine akıl ana kartı yüklenmiştir esma olarak.
Külli şey isimleriyle, fiilleriyle.
El Âlim ALLAH celle celâluhu El Alîmdir.
El Alîm, ilmini icra edere.
İnsana El Âlim tecellîsi gelmiştir insan bilir.
İnsan El Alîm tecellîsine mazhar oldu mu da icra eder.
Bildiğini ortaya döker iş yapar.
Edison elektriği buldu, ne güzel olmuş.
Bulmasaydı karanlıkta kalacaktık. Gibi.

İşte bütün bu özellik ve güzellikler biz bunları Kur’ân-ı Kerimde inşa e ALLAH!, Allah’ın lutfu keremiyle inceleyeceğiz.
Yani Âdem aleyhisselâm bölümünü Allah razı olsun kardeşlerimiz yazıyorlar. Çıkarıyorlar. Bunları işleyeceğiz.
Âdem aleyhisselâm nerelerde geçiyor, nasıl geçiyor, nasıl anlatılmış. Hadislerde nasıl anlatılıyor. Bunlar ne anlama geliyor.
İsrâiliyat, incilde sanıyorum geçmektedir, esas orada geçmektedir. Havva’nın Âdemin eğe kemiğinden yaratıldığı.
Bir âyet var zannediyor insanlar.
Böyle bir şey yoktur. Eğe kemiği falan. ALLAH celle celâluhu böyle dese Hakk buyurur, ama böyle bir şey görmedik.
ALLAH celle celâluhu eğe kemiğinden yaratmaya muhtaç değildir.


Barbaros:
Hadis var Hocam sadece, o hadiste nereden geliyor bilemiyoruz.
Ama dediğiniz gibi Tevratın içerisinde var yani.

Hocam: vardır değil mi, işte isrâiliyattır. Ama bakmak lâzım.
Burada ki eğe kemiği gene, Arapça kelimenin kökeni nedir?
Öyle kelimeler vardır ki, ikisi arasındaki fark… İkra ve tilavet arasındaki fark.
Biz günlerdir uğraşıyoruz burada. İkra oku ise, tilavet nedir?.
Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme ikra buyurulduğunda ortada bir kitap yok, bir şey yok!. Neyi okuyacak?.
İkra nasıl bir okumadır. Tilavet nasıl bir okumadır?.
Tilavet bildiğimiz okumadır.

Bismillâhirrahmânirrahîm.
Elhamdülillahi rabbül âlemin.
Bu tilavettir de İkra nedir?
Burada baktığımızda selâm etmek te var mânâsında ikranın.
Fiili, fiiline baktığımızda, okumak var anladım da, selâm etmek anlamı da var.
Selâmı okumak ne demektir. Resuliyeti icra nedir, irsaliyeti düşünmeyelim mi?
Düşünmek istiyorum. Düşünmeliyim, yani her konuda düşünen insan artık, batağa girmez.
Kur’ân-ı kerimin kendi içindeki insanı okumakta.
Yani bunlara bakacağımızı söylüyorum bilemiyorum tâbii.
Ama iyi bakmamız gerekiyor.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Ben böyle Kadın Kâbesi derken, kadın.
Bir Kâbe HARAMdır, bir de kadın HARAMdır.
Haramdır derken de boşta kalmasın diye sekiz köşeye sekiz anamızı yerleştirip bir bakalım dedim.
Haram Kâbemiz gibi, bir Kâbe daha var. Bütün varlık ona bağlı.
Burada doğurmayan bir ana görmüyorsunuz Aişe Annemiz hariç.
Sekiz köşede. Tümünün yanında peygamberi vardır.
Hacer aleyhisselâm İbrahîm aleyhisselâm, Harran’dayken Sara Vâlidemizle evlenmiştir.
Sara Vâlidemiz çok güzel bir hanımdır. Muhteşem. Eşsiz güzellikte olan bir annedir.
Orada İbrahîm aleyhisselâm rahatsız edilince ve kendisine hicret emri edilince Harran’dan Kudüs’e gitmiştir.
Ve yaşı çok ilerlemiştir ikisinin de.
Kendi neslinin devamı gerekmektedir.
Sara Vâlidemiz kendisi yüzünden çocuk olmadığı ve evlenmesinide geçirdiği için çok üzgündür.
Onun için diyor ki:
“Köle Bazarına gidipte en çirkininden birini bulsam kıskanmayacağım birisi olsa, onun içinde Mısırdan kıpti, hâşâ yani çingene gibi o kıptilerden getirilmiş,bunların en çirkininden seçsem!” diyor yani.
Ve seçiyor Hacer Annemizi.
Ne zaman ki İsmâil aleyhisselâm güneşi doğunca,
“eyvah!” çekiyor.
Felaket bir kıskançlık haline düşüyor.
Ne de bir vahiy var İbrahîm aleyhisselâm'a: “Al İbrahîm bunları götür çoook uzaklara azıtgel!” dercesine göndermektedir.
İbrahîm aleyhisselâm’a: “Kâbenin Koordinatlarını al da, haritasını al da, git orada öyle bir yer var, orada Kâbe yeri var, yap!” değil.

“Al bunu götür, azıklarınız bittiği yere kadar gidin. Orada bırak, bir daha da gelmesinler. Kalsınlar orada görmeyeyim!.”
Ve İbrahîm aleyhisselâm da biliyorsunuz o meşhur hicret yolculuğuna çıkmıştır.
Hicret diyorum bak, Mescidi Aksa’dan Mescidi Haram’a anasının kucağında Hicret eden peygamber diyorum İsmâil aleyhisselâma, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin dedesidir.
Bomboş bir yer, bir vadi, azık bitti, su bitti:
“Siz kalın ben gidiyorum!”
“Kime bırakıyorsunuz bizi Yâ ibrahîm?”
“ALLAH celle celâluhu’ya bırakıyorum!.”
“O halde ALLAH celle celâluhu bize yeter.Peki!”
diyor. “Git o zaman!.”
Şu meşhur yukarıda gördüğünüz ilk iş zemzem kuyusu, burada gördüğünüz iki tane ayak izi İbrahîm aleyhisselâmın ayak izi olsa ne olacak?
Zemzemi kazan İsmâil aleyhisselâmın topukları olsa ne olacak?
Mesele,
“ve sebbit akdâmenâ”yı anladık mı?

وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلاَّ أَن قَالُواْ ربَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---“Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne): Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!”
(Âl-i İmrân 3/147)

Hanif Dini üzere ayakların ilâhe illallah” basabiliyor mu?
Ve biliyor musun Zemzem Kuyusu hala su vermektedir.
Yüreğinde bir Zemzem Kuyusu var mı?
Zemzem ne demektir?
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Zemzem ne demektir?
MuhaMMedî sahipliktir, zâhir ve bâtınına.
Bir damla sudan yaratılan insan, bir damla suya daima
Muhtaçtır, Mecburdur, Memurdur ve Mahkumdur içmeye. Yaşayabilmesi için.
O bir damla SU-yunu bir damla suyla sulamak zorundadır.
Yaratıldığı bir damla meniyi.
İşte burada şimdi gözükmemekte ama güney-doğu arasındaki hatta Safa Merve vardır.
Safa güneydeki tepeden bu kuzeydeki tepeye yedi kere koşmuştur.
Niye sekiz değil de yedidir?
Nedir bu yedi koşu, nefisler arasındaki koşu.
Neden bu koşuyu İbrahîm aleyhisselâm yapmamış da, Hacer vâlidemiz yapmıştır.
Rahmâniyet değil de, Rahîmiyet yapmıştır.
Çok akıllılar neden bunları düşünmüyorlar?
“Kadın şeytandır”, sahihliği bile meçhul olan bir hadisi esas kabul ederek, Allahü zül celalin muhteşem övgülerine, kıymet ve değerine mazhar olan annelerin tümünü, “kadın şeytandır” deyip zemm ediveriyorlar.
Hangi kadın şeytandır, şeytan kim ki, ona şeytan diyorlar?.
Yani bu yıkış, anasızlık, eşsizlik, kızsızlık, kızkardeşsizlik ve gelinsizlik getirir Müslümanlara!.
Haramsız hürmete değersiz bir hayata mahkum ediverir.

Onun için imanı olan herkes, Allahü zül celale ve Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme inanan herkes, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme tâbi olan kadın yetiştirmeli.
Hanefi kadınlar. Havva anamız gibi, buradaki analarımız gibi.
İşte Hacer Annemizde bunların en muhteşemlerindendir.
Kâbe’nin temelinde onun kabri vardır. El-AN da vardır.
İbrahîm aleyhisselâmın önüne arkasına almaya gerek yok.
İbrahîm aleyhisselâmın yarısıdır o, taMMlayandır hayatta mematta.
Hacersiz İbrahîm aleyhisselâm Kâbe’ye gelemez.
Hacer Ana da çıkıp tek başına gelemez buraya İsmâilsiz.
Kâbe’yi yapamaz gücü yetmez.
Ama Zemzemi o kaynatır.
Safayı-Merve’yi o koşar. Hep koşmaktadır hala.
Binlerce Hacer koşmaktadır o arada.
Şimdi bile açın Suud’ların canlı yayınını, şu anda binlerce insan say etmektedir.
Hacer Ana şeriatın temelindeki, Havva Ana şartların ilk oluşu olan Havva Ana ile Hacer Ana arasında şeriat şartları tam muhteşemliği ile gelir. Kâbe kurulur.
Havva ana köşesinde Âdem aleyhisselâm vardır.
Ama Hacer Ana köşesinde iki İ’ler yani Ebu Rahîm, Rahmet Babası İbrahîm aleyhisselâm, ve İsm-Âil vardır. İlginç bir ismi vardır….
İsm, isimidir. Cebrâil, Mikâil, İsrafil, İsmâil gibi isimlenmiştir. Tektir.
Ehline namaz emr ederdi İsmâil Kur’ân-ı kerimde değil mi?


وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Resim---“Vezkur fîl kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıkal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen): (Resûlüm!) Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sâdıktı, resûl ve nebî idi.”
(Meryem 19/54)

وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا
Resim---“Ve kâne ye’muru ehlehu bis salâti vez zekâti ve kâne inde rabbihî mardıyyâ(mardıyyen): Ailesine-kavmine Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.”
(Meryem 19/54)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Burada da söylenecek çok söz var.
Tevhid tek duvar üzere kalkmıştır yani, şeriat şartları doğmuştur.
Şu üst köşeye de Asiye Anayı koymuşuz değil mi?
Hz. Asiye Anayı koymuşuz. Bir şey daha söylemek istiyorum.
Âdem aleyhisselâm da tek kadın vardır. Havva Ana. Nokta.
İbrahîm aleyhisselâm da iki kadın vardır. Hayatında. Nokta.
Musa aleyhisselâmda dört kadın vardır hayatında. Musanın annesine vahyettik, doğdu, gizli hamilelik yaptı çünkü, öldürülecek diye.
O yıl öldürülecekti doğan erkekler.
Doğum yaptı ancak kapı çalındı.
Buralarda hamile bir kadın tespit edildi diye.
Tek tek arıyorlar çünkü. Nilin kenârında ev. Ben öyle görüyorum.
Masal gibi anlatıyorum. Ama Musa'nın masalı bu güzel masal.
Doğar doğmaz oradaki bir seleye sepete, Musa sudaki sepet demektir.
Koyuyor bırakıveriyor, çırçıplak çünkü vakit yok.
Vakit yok kapı çalınıyor.
“Burada bir çocuk yok. Hamile de yok.”
Vahyettik ki Musanın annesine kızkardeşi takip etsin onu diye.


قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَى
Resim---“Kâle kad ûtîte su’leke yâ mûsâ: Allah: Ey Musa! dedi, istediğin sana verildi.”
(Tâ-Hâ 20/36)

وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَى
Resim---“Ve lekad menennâ aleyke merreten uhrâ: Andolsun biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk.”
(Tâ-Hâ 20/37)

إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّكَ مَا يُوحَى
Resim---“İz evhaynâ ilâ ummike mâ yûhâ: Bir zaman, vahyedilecek şeyi annene (şöyle) vahyetmiştik”
(Tâ-Hâ 20/38)

أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي
Resim---“Enıkzifîhi fît tâbûti fakzifîhi fîl yemmi felyulkıhil yemmu bis sâhıli ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun leh(lehu), ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî: "Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır. Gözümün önünde yetiştirilmen için, kendimden sana bir sevgi yönelttim."
(Tâ-Hâ 20/39)

إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى مَن يَكْفُلُهُ فَرَجَعْنَاكَ إِلَى أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَى قَدَرٍ يَا مُوسَى
Resim---“İz temşî uhtuke fe tekûlu hel edullukum alâ men yekfuluh(yekfuluhu), fe reca’nâke ilâ ummike key takarre aynuhâ ve lâ tahzen(tahzene), ve katelte nefsen fe necceynâke minel gammi ve fetennâke futûnâ(futûnen), fe lebiste sinîne fî ehli medyene summe ci’te alâ kaderin yâ mûsâ: "Hani kız kardeşin gezinip; "Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?" demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni 'esaslı bir denemeden geçirip denemiştik.' Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa."
(Tâ-Hâ 20/40)

وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي
Resim---“Vastana’tuke li nefsî: Seni nefsim için seçtim.”
(Tâ-Hâ 20/41)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Çocuk nilden gidiyor. Kızkardeş kenârdan izliyor. Nereye kadar?
Firavunun sarayının önünden geçecek o nil, Firavun en parlak zamanını yaşıyor.
Meftun olduğu dünyalar güzeli Asiye. Ama Asiye Anada çocuk doğuramıyor.
Firavun’a da bir tahtına oturacak Firavun lâzım. Ama yok.
Firavun başka bir kadından çocuk yapamıyor.
Firavunun ancak kendi çocuğu firavun olacak, başka bilinen birinin çocuğunu evlatlık da alamıyor..
Büyük bir tehlike var yani.
Asiye Ana: “Bu nedir bu gelen?”


وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Resim---“Ve kâletimraetu fir’avne kurretu aynin lî ve lek(leke), lâ taktulûhu asâ en yenfeanâ ev nettehızehu veleden ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne): Firavun'un karısı (sepetin içinden erkek çocuk çıkınca kocasına:) Benim ve senin için göz aydınlığıdır! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz, dedi. Halbuki onlar (işin sonunu) sezemiyorlardı.”
(Kasas 28/9)

Sepet. Sepetin rotası kimin elindeyse, girdaptan girdaba, köşeden köşeye önlerine getiriyor.
Sepetin içinde bir bebek. Bebek çıt çıkarmıyor, kuzu gibi.
“Sen bir Firavun oğul mu istiyordun? İşte bak akşamın karanlığında geldi. Al bu çocuğu bir Firavun gibi yetiştir. Hiç kimse görmez!”
Buna sebeb ne?
Sepetteki çocuğun, beden kafesindeki Asiye can kuşuna bir bakışı vardır.
Ve bir akışı vardır, MuhaMMedînurun oradan oraya.
İşte o akış ve bakış Asiye’ye neler yaptırıyor.
“Al yetiştir sana bir firavun. İşte bak yok çocuğumuz diyordun, gördün mü geldi. Sana hesap mı soran var?”
“Haklısın!.”
“İşte bu dünya güzeli bir çocuk yani. Bakar büyütürüz olur mu bize bir Firavun işte olur. Ama çocuk da çocuk hani maşallah!.
Bu bebek neden Asiye Ana’yı sütte yok ama emmiyor.
Yok sütte yok. Bir şey yemiyor da.
Kıvranıyor Asiye Ana. Kimseye bir şey diyemiyor.
Dese “çocuğu nerden buldunuz?” diyecekler.
Ben hamileyim deyip de dokuz ay dışarıya çıkmayabiliyor!.
Firavun’un kapısından kimse dönüp bakamayabiliyor.
Ama çocuk ölecek yalnız açlıktan.
Oralarda dolaşan bir çelimsiz bir kız var.
Asiye Ana diyor ki: “Gel buraya kızım. Bu çocuk bebek şey içmiyor!”


إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى مَن يَكْفُلُهُ فَرَجَعْنَاكَ إِلَى أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَى قَدَرٍ يَا مُوسَى
Resim---“İz temşî uhtuke fe tekûlu hel edullukum alâ men yekfuluh(yekfuluhu), fe reca’nâke ilâ ummike key takarre aynuhâ ve lâ tahzen(tahzene), ve katelte nefsen fe necceynâke minel gammi ve fetennâke futûnâ(futûnen), fe lebiste sinîne fî ehli medyene summe ci’te alâ kaderin yâ mûsâ: "Hani kız kardeşin gezinip; "Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?" demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni 'esaslı bir denemeden geçirip denemiştik.' Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa."
(Tâ-Hâ 20/40)

“ben size bir nasihatçı bir delil olarak iyiliği isteyen birisi olarak bir kadın tanıyorum. Onun çocuğu öldü, yok, göğüsleriden süt fışkırıyor. Ücreti verirsen gelebilir!”

“Hüzünlenmesin gözü aydın diye Musa’nın annesini Musa’ya kavuşturduk.”


وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
Resim---Ve harremnâ aleyhil merâdıa min kablu fe kâlet hel edullukum alâ ehli beytin yekfulûnehu lekum ve hum lehu nâsıhûn(nâsıhûne) : Biz, daha önce onun, süt analarının sütünü emmemesini sağladık. Kız kardeşi, “Size onun bakımını, sizin adınıza üstlenecek ve ona içtenlik ve şefkatle davranacak bir âile göstereyim mi?” dedi.
(Kasas 28/12)

فَرَدَدْنَاهُ إِلَى أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---Fe redednâhu ilâ ummihî key tekarra aynuhâ ve lâ tahzene ve li ta’leme enne va’dallâhi hakkun ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne) : Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilsin diye onu anasına geri döndürdük. Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler.
(Kasas 28/13)

Ve Musa’yı düşmanımız olan bize düşmanlık yapan düşmanlık idda edenin eliyle düşmanını yetiştirttik!

أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي
Resim---“Enıkzifîhi fît tâbûti fakzifîhi fîl yemmi felyulkıhil yemmu bis sâhıli ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun leh(lehu), ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî: "Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır. Gözümün önünde yetiştirilmen için, kendimden sana bir sevgi yönelttim."
(Tâ-Hâ 20/39)

İşte Musa aleyh’i-s selâm.
Musa aleyh’i-s selâm maddeden doğuran Öz Anası, mânen koruyan manevi annesi de Asiye Ana.
“Çok çektim firavunun kahrını sen bana cennette bir köşk yaparsın artık değil mi?”


وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---“Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenûmreete fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne): Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar."
(Tahrim 66/11)

Ne güzel değil mi böyle külhanbeyce söyleyiş.
“Bana köşk bina edersin değil mi?”
Bina nedir? Beyan köküdür. Bina köküdür. İbn, Oğul da ordan gelir.
İşte bu köşk binası Musa aleyh’i-s selâm anasından doğduğu gün başlayan Musa aleyhisselâm serivenidir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

“Çocuk çok akıllı bir çocuk. Muhteşem bir Firavun olacak bir öpsem şunu!” diyor Firavun.
O kadar yakın çekimi sevmiyor Musa aleyh’i-s selâm.
“Daha 1 yaşında bile değil 7-8 aylık, nasıl sağ eliyle sol Firavun’un sol yanağındaki sakalı tutuyor da bir çekiyor derisiyle beraber geliyor ufacık sağ eline.
Bir kıyamettir kopuyor. “Yüzdü derimi!” diye.
“İşte ölmesi gereken çocuk buydu Asiye!” diyor.
“Be çocuk ne işin var adamın suratının yarısını indiriyorsun!. Diyor içinden ama telaş yürekte.
“Firavun’um bilmez misin bu bebekler çok güçlü olur. Ne bilsin şekeri ateşi!” diyor.
Tıpkı Yakup aleyh’i-s selâm’ın dediği gibi.
Hani diyor ya “kurda yedirirsiniz oğlumu!”
Hah aklına düşürdün ne yapacağını tamam Asiye Ana!.
Ne diyor firavun: “Hıh bir mangal ateş getirin bir mangal da şeker getirin. Koyun ortaya Musa’yı, mâdem bebek şekeri seçemesin de gitsin ateşi alsın masum bebekse. Sanmam ki ateşi alsın o çocuk!.” Diyor.
Koymuşlar mı Musa’yı ortaya.
Firavun diyor ki içinden: “Sen benim düşmanım bebeksin şekere gidersin!.”
Asiye Ana’da diyor ki içinden: “Musa ateşe git ateşe. Ateşe yakma beni!”
Bir ona bir ona bakıyor Musa aleyhisselâm susuz karakoyunla denenen çoban hikayesi gibi yani.
Hani var ya sevgilisine kaval çalanın kara koyunu.
Orta okul ilkokulda okumuştum. Ömer Seyfettin’in değil mi kara koyun hikayesi. Evet. Susuzken suya gitmeyen çobanının kaval sesine uyan kara koyun hikayesi.
Musa aleyh’i-s selâm bakıyor Asiye Ana’ya ve vakur bir şekilde ateş mangalına yürüyor Firavun’a dönüyor da sanki: “Bak kardeşim!” der gibi.
Sağ eliyle ordan bir kor-köz alıyor ki anında et-yağ kokuları.
Yanan et kokuları duyularak ateşi dilinin üzerine koyup yine gösteriyor. “Bak ben bebeğim! Bebek!”
Hımmmm çocuk düşmanım bebek değilmiş! Biz elini yaktık dilini yaktık çocuğun. Tamam alın götürün!.”
Bir zaman geldi ki Musa aleyh’i-s selâm sağ elini ateşe sokar gibi sol koltuğunun altına sokup çıkardı bembeyazdı ama o ateşe de sokup çıkardı bembeyazdı.


وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَى
Resim---“Vadmum yedeke ilâ cenâhıke tahruc beydâe min gayri sûin âyeten uhrâ: Bir de elini koltuğunun altına sok ki, bir başka mucize olmak üzere o, kusursuz ve lekesiz beyazlıkta çıksın.”
(Tâ-Hâ 20/22)

Musa aleyh’i-s selâm’ın dili kekemeydi.
Bu yediği ve yakan ateş yüzünden gerçekten kekemeydi.
Bu bir hakikattir. Daha çoktur.
Yani vardır böyle Musa aleyh’i-s selâm‘la Asiye Ana’nın nasıl omuz omuza gittiği hayatının.
Neden Allahu Zul Celâl’in “Firavun’un NÂRı içerisinden Asiye’yi NÛRa çıkardık size örnek olarak gösteriyoruz.” buyurması?
Meryem aleyh’i-s selâm’ı o devrin cehâleti içerisinden kemalat gülü gibi açtırdık. Açtırmadık mı?
Musa aleyh’i-s selâm’ın geldiği yere bir bakıyor musun?
Aynısı Meryem aleyh’i-s selâm’ın tek başına vardır.
Meryem aleyh’i-s selâm da onun gibi bir çocuk olarak teslim edilmiştir mabede, Zekeriya aleyh’i-s selâm’a.
Bir insan yüzü görmeden tıpkı Musa aleyh’i-s selâm gibi insan yüzü görmeden yetiştirilmiştir.
Musa aleyhisselâm Firavun yetişsin diye.
Sokakta değil ama yine Musa yetişmiştir.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

4. Kadın kim Musa aleyhi-s selâmda?
Kız kardeşini gördük, annesini gördük, manevî annesini gördük.
Şuayib aleyh’i-s selâm’ın kızı Rahîme Ana dördüncüsü de O.
Onu’da inşa e ALLAH! anlatırız zaman içinde yani.
Ne oldu? Ne yaptı? Meyden dönüşünde Musa aleyh’i-s selâm:
Siz burda bekleyin ben şu dağda bir ışık kabes gördüm ateş getireyim de donmaktan kurtulalım! dediği karısı Rahime Ana..
Musa aleyh’i-s selâm’a geldiğimiz de görürüz.

Meryem aleyhi-s selâm kendi başına bir masalldır.
MaSALL’dır yani. “ma” biz demektir. BİZİM SILAmızdır O.
Bizim ANAmızdır vahye mazhardır ve âlemlerde en fazilatlidir, İslam’ın ANAsıdır.
O da çocukken hizmetçidir, adaktır MuhaMMedî Hasbî Hizmete.
Meryem diye bir isim yoktu zâten. Mabede Hademe-Hizmetçi olarak adadım diye
Meryem-Hademe ismini koydum diyor.

إِذْ قَالَتِ امْرَأَةُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---“İz kâlet imraetu ımrâne rabbi innî nezertu leke mâ fî batnî muharraran fe tekabbel minnî, inneke entes semîul alîm(alîmu): Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.
(Âl-i İmrân 3/35)

فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَى وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالأُنثَى وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وِإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Resim---“Fe lemmâ vadaathâ kâlet rabbi innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leysez zekeru kel unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mineş şeytânir racîm(racîmi): Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.
(Âl-i İmrân 3/36)

Ne bileyim ben erkeği kızı işte. Doğurdum. O da kız oldu diyor. Nerden bilecektim kızdı.
Yaşasın sana adayacağım dedi. Yaşadı.
Mabede Zekeriyya aleyhisselâm'a:
Alın diyor. Adağım vardı getirdim siz büyütün!

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
Resim---“Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyal mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın): Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.”
(Âl-i İmrân 3/37)

ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يُلْقُون أَقْلاَمَهُمْ أَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يَخْتَصِمُونَ
Resim---“Zâlike min enbâil gaybi nûhîhi ileyk(ileyke), ve mâ kunte ledeyhim iz yulkûne eklâmehum eyyuhum yekfulu meryeme, ve mâ kunte ledeyhim iz yahtesımûn(yahtesımûne): (Resûlüm!) Bunlar, bizim sana vahiy yoluyla bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. İçlerinden hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kur'a çekmek üzere kalemlerini atarlarken sen onların yanında değildin; onlar (bu yüzden) çekişirken de yanlarında değildin.
(Âl-i İmrân 3/44)

Hemence atılıyor Zekeriya aleyh’i-s selâm ki teyzesinin kocası akrabası da. 12 kişiydiler hahamlar ve kura çekilmesine karar verdiler.
11 kere ok-kalem atılıyor hep Zekeriya aleyh’i-s selâma çıkıyor.
“Ben atsaydım sana gelmezdi, ben atsaydım sana gelmezdi!.”
Herkes atıyor her defasında ona geliyor.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Aynı ÇİLEler aynı ateşler!
Geç! Ateşin içine gir de odun olduğunu anlayalım.
Ateşin içine gir yan da görelim, dağdaki ormanın türküsünü bırak!.
İşte Meryem aleyh’i-s selâm vakti zamanı gelince
senden Rahmân’a sığındım diyor insan şeklinde gördüğü Ruhu’l- Kudus’e.
“Allah’a” demiyor. “Rahmân’a sığındım” diyor.


قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا
Resim---“Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte tekıyyâ(tekıyyen) : Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi.”
(Meryem 19/18)

19 kere orda Rahmân geçiyor 19.uncu Meryem Sûresi’nde.
Rahmâniyyet ve Rahîmiyyet bu hiç bu kadar bir sûrede yoğun kullanılmamıştır.
Zaman geliyor şarka çekiliyor değil mi?
Ne diyor âyete bakmak lâzım. Ne diyor?


وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا
Resim---“Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen) : Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, âilesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.”
(Meryem 19/16)

فَحَمَلَتْهُ فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا
Resim---“Fe hamelethu fentebezet bihî mekânen kasıyyâ(kasıyyen) : Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.”
(Meryem 19/22)

Kudüs’ün şarkına gitti, mekânen şarkıyyâ ıssız bir yere.
Kudüs’ün şarkında kim var? Mescid-i Aksa’nın şarkında?
Mescidi Haram’ın Aksa’sında kim var?
Mescidi Aksa var.
Kudüs’ün doğsunda kim var?
Bana göre Mekke var Kâbe var.
Kudüs’ün bağlarına mı çıkmış, Kudüs’ün şarkı diye.
Kudüs’ün kenârındaki bağ bahçemidir?
İşte neyse. Gün gelince kucağında bir çocuk Mescidi Haram’dan Mescidi Aksa’ya birlikte çıkıyor.
Beklenen geldi kucakta çocuk!.
“Meryem sen bu çocuğu dağdaki Yusuf adındaki çobandan mı peydahladın?”

İfratçılardan bir iftira!.
“Kaybolmuş gitmiş bebekle dönmüş!.” diye.
İşaret ederek: “Ben konuşmayım, Ben söz orucu tutuyorum, konuşmak bana yok. Bu çocuk konuşur!”
“Sen bizimle eğleniyor musun? Mehdi beşikteki bir çocuk mu konuşacak bizimle?”
Bebek Nebi İsâ aleyhisselâm: “Ben Allah’ın Resulullahı’yım!”
Der demez: “İşte Allah’ın oğlu geldi! İşte Allah’ın beklenen oğlu geldi!”

Tefritçilerden bir iftira!.

İ’tidalde: “Bu bebek Allah’ın Resulullahı İsâ aleyhisselâm!”
Diyen Meryem ve Zekeriyya aleyhisselâm ve bir avuç DUYan-UYanları!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Şimdi bile ahmakça hâlâ daha “anası babası karısı oğlu” deyip hâlâ daha eliyle oyana bu yana teslisler vs. çekiyorlar.
Gittim işte Almanya’da benim gittiğimde Köln’de Dome Kilisesinde o yılın en büyük törenine katıldım.
Onu yöneten başındaki baş papazın olduğu yere kadar da gittik.
Orda yaşayan, Teyzemin oğlu Osman’nın kızıyla.
Yasak olmasına rağmen, biz geçtik gittik hiç kimse karışmadı.
Bize Almanca incil verdiler.
Törenden önce okudukları dualar falan var.
Kızımıza dediler ki “sen oku da tercüme et.”
Benim için “profosör mü?” diye sordular.
“Yok. Yok dedik. Yani değil”
Yani şunu demek istiyorum. Gördük. El kol hareketleri, hac çıkarmalar.
Bir küre gibi tasın içerisine suyu koyup havaya fırlat “şişşt!” yapıyor havada yakalamaya çalışmalar falan feşmekan neyse.
Ama bir temel ilke göremiyorsunuz.
Meryem aleyhisselâm doğuştan başlayan bu çilesi bu tahammül edilemez.
Meryem aleyhisselâm’ın sırrı zâten tahammül ve sabırdır.
Çarmıha gerilişi, havarileri, ihanetleri İncil’in nerde olduğu.
İsa aleyhisselâm bebekken öldürülmedi kendisine gelen İncil nerdeydi acaba? Hâlâ nerede?
Emin bir yerdedir. Münir Hocam’ın tefsiri gibi.
Ama kader kaderullah öyle işler ki doğduğu çocukken hâşâ yani kimisi onun babasız olduğunu söyleyecek kadar rastgele birindenmiş gibi kelimeyi kullanmak istemiyorum iftira ederken bir kısmı da Allah’ın oğlu dercesine yürümüştür.
“İsa Resulullah” diyenlerde olmuştur.
O günde başlarını dışarı çıkaramadılar, bu günde!

İsa aleyhisselâm çarmıha gerilirken Meryem aleyhisselâm sağ mıydı? Nerdeydi?
İsa aleyhisselâm’ın kucağında bebekken nereye götürdü?
Neden yalınayak başı kabak yaşadı. 33 yaşında mı göğe çekildi?
İnsanlar ihanet edeni idam edip İsa sanarken bu dağlarda hiç pişmiş yemek yemiş miydi, otla çöple mi beslenmişti?
Annesi nerdeydi?
Bir hakikat vardır ki Meryem aleyhisselâm mârifet âleminin annesidir.
İsa aleyhisselâm mârifetin baş öğretmenidir.
Tıpkı
ŞERİATın baş öğretmeni, öğreticisi, hizmetçisi, peygamberi, herşeyi İBRAHÎM ALEYHİ'S-SELÂM gibi.
TARİKATın MUSA ALEYHİ'S-SELÂM gibi,
MÂRİFETin başında İSÂ ALEYHİ'S-SELÂM gibi,
HAKİKATın başında MUHAMMED ALEYHİ'S-SELÂM gibi görmekteyiz.
Bunun için tavanı, olduğu gibi Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e kalsın dedik.
Tek Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.

İşte burada Âdem aleyhisselâm’a bir kadın,
İbrahîm aleyhisselâm’a iki kadın,
Musa aleyhisselâm’a dört kadın,
İsa aleyhisselâm’a tek anne yani.
Âdem aleyhisselâm’a tek eş.
İşte tabanda olanlar bunlardır.
Tavanda olanları da
inşa e ALLAH! bir başka gün cuma nasip olursa yine konuşuruz.
Bu dört annenin dördü de hürmete değerdir.
İslam dininde. Şu an HAYYdırlar.
İyi bakın yüreklerinizde şu an da Havva Annenin rahminden çıkan zerreyi taşımaktasınız, kanı taşımaktasınız, canı taşımaktasınız Âdem aleyhiselâm’ın.
Ve aynı şekilde gönül Kâbe’nizde Hacerü’l- Esved taşını bulabilirsiniz. Zemzem kaynaya bilir Safa-Merve yapabilirsiniz.
Bu bizim annemiz, bizim dinimiz, bizim İbrahîmimiz?
Ve bizdedir Asiye Ana.
Musa aleyhisselâm bizim imtahanımızı vermektedir nefis makamında.
Tek Peygamber’dir insan öldüren.
Çölü çok sever çünkü tam bir çöl adamıdır.
Bizim meşhur ÇİLE Çölümüzün MUSA’sıdır hamdolsun.
İsa aleyhisselâm ise tam bir mârifettir.
Gelişi gidişi oluşu varlığı tam bir RUH gibidir.
Ruhullah’dır zâten ismi biliyorusunuz. Ve İsa aleyhisselâm sadece onların değildir, Allah’ındır ve bizimdir.
Bütün bunlar Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nurunun yansımalarıdır.
Burdaki dört anneye dikkat ettiyseniz Meryem aleyhisselâm çift “MiM” taşıyan annedir.
Bu çift “MiM” i beşeri âlem de yıllar sonra Amine Anne, Fatma Anne ve göreceksiniz nereye dağıldığını.
Bir sürü şeyler vardır. Güzellikler ve özellikler vardır. Çizimden dolayı değildir.
Burada Şeriat, Tarikat, Mârifet menekşelerini güllerini güzelliklerini canımız Ayşe çok güzel koymuş bunun içerisine, harika Allah razı olsun.



Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ CUMA SOHBETİ, 7 OCAK 2011

Mesaj gönderen Gul »

Evet. İşte böyle bir kadın Kâbe’si demeye gerek yok.
Haram, haram. Mescid-i Haram. Mevcud-u Haram.
Mevcudatın, insan mevcudatının mevcudluğunun temelindeki ANAlar.
Mânâ Âlemimizde Madde Âlemimizde bunları görmekteyiz inşa e ALLAH!.
ALLAH celle celâluhu’nun izni ve inâyetiyle.
Tümlediğimizde, hep beraber. Havva Ana’yı Âdem aleyhisselâmı.
Bölümümüzü tamladığımızda dosdoğru, renk renk, raks raks, ses ses başka bir tasavvuf başka bir anlayış çıkacaktır ortaya.
İslam dini bir sözden ibaretir:
Lâ ilâhe illallah MuhaMMeden Resulullah buraya getirilen bütün işler bunun içindir.
Var oluş, yaşamak, olanlar, bu tiyatro bunun için kurulmuştur, bu sahne. Söz çok önemlidir sadakat ister.
Samimiyet ağacı açar. Sabır meyvesini verirse yüreğinde İsa aleyhisselâm gibi Darusselâm, es Selâm çekirdeği çıkar ve Kuru Hurma Ağacı, Haram Ağacı.
Kâbe’ye dayanıp ellerini vererek doğurduğu İsa’sı keşke bende ötekiler gibi “mensiyya mensiyya” “unutulup gitseydim de bunlar başıma gelmeseydi” dediği zaman annesi:


فَأَجَاءهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا
Resim---“Fe ecâe hel mehâdû ilâ ciz’ın nahleh(nahleti), kâlet yâ leytenî mittu kable hâzâ ve kuntu nesyen mensiyyâ(mensiyyen) : Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi.
(Meryem 19/23)

“Tahtından”, doğuş yerinden, rahminden sesleniyor ana karnından annesine. “anneciğim gözün aydın senin altından “seriyya” fışkıracak.

فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا
Resim---“Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ(seriyyen) : Derken ona altından nida etti: sakın mahzun olma, rabbın senin altında bir su arkı vücûde getirdi”
(Meryem 19/24)

Nedir seriyya? Nasıl fışkırmamış? Mârifet.
Her annemiz, her kızımız, her kadınımız MuhaMMedî mârifette Meryem makamından geçecektir.
Onun için MuhaMMedî tasavvufta MuhaMMedî melâmette boşluk yoktur. Yaşanmayan yalandır. Yaşanmalıdır.
Hayalini yaşamak isteyen hakikate hasret gidecektir.
Hakikat ise kendini yaşatır. Kendi yaşanır.
Her yerde her zaman ve her halde
LÂ İLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDEN RESULULLAH demekten ibarettir.
Dışardaki ses çok cazip gelebilir.
Ama içerdeki ses gerçekten cezb edici ve cerr edicidir.
Onun için şah damarımızdan yakın sesi duymaya çalışalım bunu duymak için kendimizi
BİLelim.
Bir
EL BULalım ki o ELin ELinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ve ALLAH celle celâluhu’nun ELi olsun inşa e ALLAH!.
O ELi BULalım ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’de
OLalım.
Orda OLalım ki rahmetenlilâleminde, Rabbulâleminle YAŞAyalım.
Daha doğrusu biz de
YAŞAyanın Rabbulâlemin OLduğunu ANlayalım.
O zaman ölmeden önce ölüp diriliriz.
O zaman Kâbe’nin 12 köşesi küreye dönerde biz 12 km yukardan güneşi batmayan bir noktadan aşağıdaki dünyanın gündüz ve gecesini seyrederiz inşa e ALLAH!.
Evet benim diyeceklerim bugün bu kadar.
Sizin söylemek istediğiniz bir şey varsa onu dinlerim.



Şimdi kaç hatim var dedin Nuriye?

Nuriye: 2 Hatimimiz var Hocam duasını yapsanız.

Kulihvani:

Hatimleri yerini bulsun ve onun karşılayıcısı olsun inşa e ALLAH!.
Bizim can dostumuz, kardeşimiz Hatice Yıldız’da 9 ocak’ta ölmedi başka bir diyara gittiydi.
Onu’da bu hatimde Allah’ın izniyle anarız. O’da zâten hazır olur.
Diğeri de Zahidzenderun-Aytül canımıza ve bizimle gönül birliği olanlar için bizimle beraberdirler zâten.
Netice olarak Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’de cem’ olduğu için bizim söyleyecek bir sözümüz yok.
Ama onları anmak da bir vefa borcudur.
Bu tâbiî ki Nuriyenin Babası Rahmetli Halit Emmi
“Nuriye ne yapıyor bana?” diyecektir, çünkü onu bırakıp gitti. Bekleyecektir.
Nuriyenin Kocası Rahmetli Mesud Bey de der:
“Nuriye ne yapıyor acaba bize?”
Kısaca bir Kur'ân-ı Kerim Hatim duamızı yapalım
BİZ BİR-İZ CEMinde İnşâallah.
Resim
Cevapla

“►Sohbetleri◄” sayfasına dön