Manevî Semâmdaki ALLAH cc DOSTLARI - KULİHVANİ

Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Manevî Semâmdaki ALLAH cc DOSTLARI - KULİHVANİ

Mesaj gönderen Hakan »

Sebahattin CANIMIZ! SEBOŞUMUZ...

Seni biz Muhammed Sıddık Hocamın sohbetlerinde tanıdık. Hocam seni severdi. Hep Hocama Efendi derdin. Büyük Efendi, Küçük Efendi. Allah Celle Celalehu sana hakk ve hayr versin. Senin için hangisi hayırlısı ise onu nasip etsin. Duâlarımız seninle. Antalya'ya geldiğimde hep birlikte falezlere gidişimizi, marinaya inişimizi hatırlıyorum. Anahtarcı Ali Âbinin oradaki muhabbetin, sohbet odasındaki sukûnetin gözümün önüne geliyor. "Maşşallah!." deyişin. "Büyük Efendi, Küçük Efendi!." diyerek "Maşşallah Maşşallah!." deyişin HAYYyy ALLAH celle celâlihu senden razı olsun!.
Rabbim sana güzellikler nasip etsin.
Selâm ve Duâ ile...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Manevî Semâmdaki ALLAH cc DOSTLARI - KULİHVANİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

An itibariyle Antalyamızın sevilen sayılan simge isimlerinden Sabuş Âbimizin Döşmealtı Termesos Hastanesinde entübe halinde solunum cihazına bağlı durumda, yoğunbakım ünitesinde tedavi görmekte.. Dualarımız onunla.. Sizlerden de dua istiyoruz. Rabbim inşeallah Sabahattin âbimizi Antalyamıza ve bizlere bağışlar..
Abdullah Uyar..

Âmin İnşeâ ALLAHu TeÂLÂ..
Kul İhvâni..


Sebahattin Âbimize namıdiğer Seboş Âbimize,
Yüce Rahmân'ımdan Şâfi İsmi Şerifi hürmetine şifâlar dilerim onun nezninde tüm hastalarımıza şifâlar dilerim insaAllah.
Siirtli Hocamız Efendi Canbabamın gözbebeği, cennet kuşu ve emâneti Seboş Âbime BİZ BİR-İZ BiLeLiğiyLe cânı gönülden DuâLarımı gönderiyorum..
Yâ ŞÂFİ ALLAH celle celâlihu..

ZEHRÂ..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Manevî Semâmdaki ALLAH cc DOSTLARI - KULİHVANİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SEVgiLi SABUş,
RÛHun ŞÂD OLsun,
RAHMetLer DOLsun!.


ANTALYA’nın=>SIRR SİMgEsi,
HALkına HAKk’ın HAYy SEsi,
SİİRTLİ’min==->CÂN NEŞEsi,
>HAKk’a KANAt AÇtı SABUŞ!.

*

=>MEŞK-i MELÂMEt GERÇEği,
GEÇmiş <-Şu ÂN-> GELECEği,
===->SOHBEt ODASI'n ÇİÇEği,
SIRR-ı SIDDIKk=->AÇtı SABUŞ!.

*

NEŞe<->EfKÂR YOKUŞU’nda,
->SIRR-ı ESRÂR YOKUŞU’nda,
YORuLdu->VAR YOKUŞU’nda,
CENNetLere==>KAÇtı SABUŞ!.

*

Gâh OLur=->DELi GÖRÜNüp,
Gâh OLur=->VELi GÖRÜNüp,
===>ERENLer ELi GÖRÜNüp,
MELÂMEti===>SAÇtı SABUŞ!.

*

GÖRmeyeLi==>YILLar OLdu,
VAkit GELdi=>ZamÂN DOLdu,
BEY DAĞLARI’n>GÜLü SOLdu,
RÜZGÂR GiBi==>GEÇti SABUŞ!.

*

YILLarca==>Ben-YAŞaR-SABOş,
==>KÖFte-PİYAZ==>GERisi BOş,
Gözüm AĞLar-GönLüm Bir HOş,
==->CENNEt-i ÂLÂ SEÇti SABUŞ!.

*

TEk TEk TANIRdı==>HERKEsi,
=>HERKEse->MuHABBet SEsi,
=>KESİLdi==->GÜLEN NEFEsi,
ECEL ŞERBEti==->İÇti SABUŞ!.

*

=>KUR'ÂN’ı=>AÇAR BAKARdı,
=>AĞLARdı ==>İÇİMe AKARdı,
=>GÖKLEri==>SIRTI’na SARdı,
=>KEFENİ’ni===>BİÇti SABUŞ!.

*

BAKmazdı==>DÜNe=>BUGÜNe,
SEVgi SIĞMAZdı====>ÖMRÜNe,
=>SEVDİKLeRinin==>GÖNLÜNe,
BiR GÜZ GÜNü=>GÖÇtü SABUŞ!.

*

=>MESt-i MELÂMEt==>NEFESi,
=>MEŞK-i MuHABBEt’in->SESi,
MuHaMMeD SIDDIk ==>NEŞESi,
GÖNÜLLERe==>GÖÇtü SABUŞ!.

*

=>ÇİLLe ÇÖLÜnde->ÇAVUŞtu,
HİÇç SAVAŞmadı ==>SAVUŞtu,
====>SEVDİKLeRine KAVUŞtu,
“UMUt UFKU”na>UÇtu SABUŞ!.

*

=>RABB’ımın=>HALka İBREti,
HÂL-i HAZIR =>HAKk HiKMEti,
==>İHVÂNim==>SIRRın İSMEti,
ARZ’dan>ARŞ’a->UÇtu SABUŞ!.


01.12.20 01: 12
brsbrsm...tktktrstkkmdÇLLÇöllllümüzzz..



Resim

ANtaLya’nın SIRR Simgesi, MuhaMMed Sıddık Hekim kaddesallahu sırrahu Hocamın Gönül Gölgesi, Bizim de CAN Dostumuz, Meşhur Sabuş Sabahattin Oduncuoğlu, bakımını üstlenen ablası Çiğdem Ablamız’ın 3 kez kalp ameliyatı geçirmesi ve koronalı günler nedeniyle Döşemealtı Mukaddes Aksoy Huzurevine emânet edildi. Korona ecel sebebi OLdu HAKk’a yürüdü.. SEVdiklerine kavuştu.. RÛHu ŞÂD OLsun, RAHMetLer DOLsun!.
İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

KuL İHVÂNi..

Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Re: Manevî Semâmdaki ALLAH cc DOSTLARI - KULİHVANİ

Mesaj gönderen Hacer »

ALLAH celle celâlihu rahmet etsin mekanı cennet olsun.. İnşâe ALLAHu sevdiklerinne kavuştu..
Resim
Kullanıcı avatarı
Zehra
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 422
Kayıt: 10 Ağu 2007, 02:00

Re: Manevî Semâmdaki ALLAH cc DOSTLARI - KULİHVANİ

Mesaj gönderen Zehra »

Resim
RAHMEtLe.. SELÂMEtLe..

ALLAH celle celâlihu rahmet eylesin mekanı cennet olsun İNŞÂe ALLAH.
Sabahattin Âbimizle namıdiğer Seboş Âbimle bir anım var şu ÂN sanki o ÂNı yaşıyorum..
Annem, babam, ben ve eşim Antalya'ya Efendi Can Babamı ziyârete gitmiştik günler geçti ve vedâ vakti gelmişti.
Ben Efendi Babam'ı son bir kez görmeden aslaaa dönmek istemiyordum. Kalktık annemle Dergâhâ gittik.
Dergâhla BALbey Câmisi karşılıklıydı arada bir yol var.
İkindi namazını kılmışlar Efendi Babam ve cemaat dergâhâ doğru geliyorlar ben de annemle birlikte dergâhın önünde onu bekliyoruz.
Rahmetli Seboş Âbim Efendi Babamın önünden sağından solundan sekerek geliyor kimseleri yaklaştırmıyor koruyor Babamı.
Bizi de görünce kızmaya başladı Sebos Âbim.: "Gidin, gidin Efendi kadınları sevmez git!. git!." dedi.
Efendi Babam da.: "Sabah, onlar bizden kızım olur. " dedi.
Seboş Âbim bu defa.: "Gel, gel o zaman!. " dedi
Biz de Efendi Babamın elini öptük vedâlaşmıştık..

Ruhun Şâd OLsun Cânnn,
Rahmetler yağdırsın yüce Rahmânnn,
Göremeyenler derler ki =>deli,
İşte böyle bir VELî göçtü dünyâdan.....
Resim
Kullanıcı avatarı
tahaakb
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1312
Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00

Re: Manevî Semâmdaki ALLAH cc DOSTLARI - KULİHVANİ

Mesaj gönderen tahaakb »

ALLAH celle celâlihu rahmet etsin mekanı cennet olsun.. İnşâe ALLAH...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Manevî Semâmdaki ALLAH cc DOSTLARI - KULİHVANİ

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

SEBAHADDİN (SEBOŞ),
ANTALYA'MIZIN GÜLü, CÂMİLERİMİZİN BÜLBÜLÜDÜR..

Belki de, Sebahattin'i (Seboş'u) görenler “DELi” der.
Değil ki, böyleleri ALLAH celle celâlihu'nun birer CeNNet Kuşu..
Kimbilir belki ABDÂL belki de daha üstü..
Onlara Maddî Âlem “DELi!.” der geçer..
Ama, Manevî Âlem’den haberdâr olanlar, O'na elinden gelen hürmeti gösterir.
Hatta bazıları, KÂBE'de hacca gittiklerinde orada gördüklerini bile söyler. İşte Antalya’mızın böyle bir Seboş'u var..
Beş vakit namazını câmilerde kılar.
İmamlardan bilmediği yoktur. İsimleriyle söyler.
İmamların İzine ayrılanları, raporlu, emekli olanları tek tek sayar.
Sanki onların âmiri, müftüleri gibi..
İmamların sesi iyi, güzel namaz kıldıranlarına hürmet eder parmak uçlarını birleştirir sallar ve.: “iyi!.” der..
Aksine ise, dudağını büzer, sağ elini aşağı indirir sallar, kafasını havaya kaldırır, “kötü!.” der..
Müezzinle beraber kâmet'i tekrar eder, Kur'ÂN OKuR.
Rahmetli Hafız, Ehl-i Tarik Siirtli MuhaMMed Sıddık Hoca Efendi'yi çok sever, ona.: “BaBamız!.” derdi.
İkindi namazlarından sonra mutlaka onun sohbetlerini dinlemeye giderdi.
Siirtli Hoca Efendi de Sebahaddin ve benzerlerini çok sever, onların gönlünü hoş eder.: "Bunlar ALLAH celle celâlihu’nun CeNNet KuşLarı!." derdi.
Antalya'nın Gülü Sebo, gönülden para vermek isteyenlerden alır, farklısını almaz.
Verilen küçük demir paraları çocuklara veya kendi âlemindeki insanlara dağıtır.
Kesinlikle dilenmez, dilencileri de hiç sevmez..
Hatta onlarla, avuç açıp ağıt yaktıkları, dilendikleri için çekişir..
Güzel giyinir. Temizliğine çok dikkat eder.
Antalya sokaklarında eli tesbihli veya zikirmatikle gezer, dili ile zikreder.
Cebinden tesbihini, mendilini, keratasını hiç eksik etmez..
Hava da bulut varsa evden çıkarken şemsiyesini almayı unutmaz.
Namazını kılanları, dindâr olanları sever.
Güzel şakalaşmaları sever. Kötü, ahlâksız şakalardan hoşlanmaz..
Çocukları çok sever, câmilerde yaramazlık edenlerini uyarır..
Antalya Esnafı onu yedirir, içirir, güzel kıyâfetlerle giydirir, gönlünü hoş eder.
Hayır duâsını alır öyle gönderir.
KISACAsı SEBAHADDİN (SEBOŞ) ANTALYA'MIZIN GÜLü, CÂMİLERİMİZİN BÜLBÜLÜDÜR..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Manevî Semâmdaki ALLAH cc DOSTLARI - KULİHVANİ

Mesaj gönderen Hakan »


ÇOLAK RASİM EMMİ AŞK-ı RASÛLULLAH HİZMETKÂRI..

Çolak Rasim amca vardı. Benim çocukluğumda sığırtmaçtı.
Muhteşem bir insandı. Ben, Şems-i Tebrizî'yi defalarca gördüm tıpkı onun gibiydi aynen.
Yüzde yüz öyleydi yani. Sadece Çolak Rasim amca biraz daha bakımsızdı, böyle derbeder görünümlüydü o kadar.
Gözünün içindeki ışık, Resûllullah sallallahu aleyhi vesellem'in gözünün içindeki ışığın aynısıydı.
Bir kaynak makinası gibiydi.
İçine bakamıyordun, rengini göremiyorsun gözünün.
Çolak Rasim Amca, ben ilkokuldaydım benim dostumdu.
Herkes kaçardı çocuklar onun deli gibi oluşundan, kolu çolaktı ağzına gitmezdi sol eli.
Beni neden ilgilendirmişti?
Çünkü o Rasim Amca, sabah namazdan sonra güneş doğacağı sıralarda, doğmadan önce câmiinin üstüne çıkar, yaylıma gidecek sığır, inekleri-öküzleri çağırma sesi olan.: "hoo!." diye bağırırdı.
Bütün köye ilânat yapıyor ki: "uyuyanlar uyanın, ineğinizi, öküzünüzü, dananızı çıkarın dağa götürüp otlatacağım!" diyordu çünkü sığırtmaçtı o..
Bunda bir şey yok fakat mutlaka şöyle bitirirdi.: "Mizan vaar! Terazi vaarr!.ÖLüm vaarr!. UYUmayın, UYANınnn!."
Hep böyle bitirirdi.

Ben çocuktum işte dediğim gibi ilkokul üçte mi dörtte mi bilemiyorum. Hakan'ın babası Mahmut Hocayla beraber büyüdük zâten o da çok iyi bilir.
O zamanlar Perşembe akşamları köyde rahmetli Hoca Amcam, Bizim Anka'nın/Ali'nin Dedesinin Babası, çok değerli bir insandı Hoca Babamız.
Halaka-yı Zikirler olurdu, Hoca Efendiler gelirdi.
Gine Köyünden inerlerdi, çarpana çalardı, kudüm çalınırdı, yatsı namazından biraz daha sonra başlar, gece yarılarına, sabaha kadar sürerdi belki.
Köy ayağa kalkardı sesten. Zikir muhteşem olurdu.
Biz ne yapar yapar Hacı Mahmut'la içeri girerdik.
Çocukları sokmazlardı ama zikir biraz kızışınca biz muhakkak girerdik.
Benim giriş sebebim çok basitti.
Ben Rasim Amca'yı izlemeye girerdim.
Çünkü Çolak Rasim halakaya giremezdi kolunun biri çalışmadığı için. Sağdakinin elini tutar ama soldaki onun elini tutamadığı için, o tek kalırdı ama zikire başladığı zaman sanki başı vücudundan ayrı gibi gökte yarım daireler çizer, hele pervane dönmeye başladı mı, belki yarım saat dönerdi.
Deli gibi onu seyrederdim yani.
O dönüş hayalimde hep bir anafor gibi, taa kii.: "Hay! Hayy! Hayyy!.."
Diye diye vücud iflas eder çöker bir kenara hıçkıra hıçkıra ağlardı.

İşte benim bildiğim zikrullah denince, bir değirmen taşı gibi ses çıkaran, içimde hiç dinmeyen o ses, Rasim Amca'nın sesi!
Yıllar sonra bir kere gördüm rüyamda, Kâbe'de gördüm.
Sanki öz babamla senelerce hasret kalmış gibi, kolu düzelmişti.
Dedim ki: "Sen öleli çok oldu, ben hep seni aradım bulamadım!." dedim.
"Kavuştuk ya Latif Bey!." dedi.
Boynuma sarıldı şöyle, kokusu bir insan teri kokusu gibi ama sanki gül kavurmuşsun yanık bir gül kokusu yani.
Müthiş bir şeydi, yeni abdest alınmıştı.
"Resûllullah sallallahu aleyhi vesellem bir namaz kıldıracak!." dedi.
Müezzin oydu, tüm insanları çağırdı.: "Aşk Namazı kılınacak!.." diye.
Ben yedi kişi saydım.
Yani oradaki insanların tümü duydu fakat Aşk Namazına uyan yedi kişi saydım.
İşte Çolak Rasim böyle bir Rasim'di yani.
Hayy bir insandı, diri bir insandı.
Öldüğünde sadece bedeni, sadece testi kırılmıştı su da hala aynı suydu.
Belki şu anda da sizi bizi dinliyor.
Fakat testisi olmadığı için konuşamıyor.
Yani ortada olduğu halde konuşamıyor çünkü âleti yok.
Ruhu şâd olsun onun da, Allah Dostlarının cümlesinin de.
Allah bize onlardan inşirah ve şifâ versin.

Onlar Yunus Emre Baba gibi öyle tenha kalmış, kral sofrasına oturmamış, dünyanın balından baklavasından benim gibi şahsen çok fazla yememiş, fakat çilenin içerisinde göbeğinde Hakk'a hamd etmiş!
RABB'isini daimâ aîiz tutmuş, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'in saygısını hiç unutmamış, sığırtmaç da olsa, köle de olsa, ALLAHu zü'L- CeLâL'in katında her zaman Sultan yaşamış harika insanlardı..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Manevî Semâmdaki ALLAH cc DOSTLARI - KULİHVANİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
SAİD =>MUHAMMED SIDDIK HOCAM’ın KÖR (GÖR) LERİNDEN...

يَوْمَ يَأْتِ لاَ تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلاَّ بِإِذْنِهِ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ
Resim---“Yevme ye’ti lâ tekellemu nefsun illâ bi iznih (iznihî), fe minhum şakîyyun ve saîd (saîdun).: O gün gelince, O'nun izni olmaksızın kimse konuşamaz. O zaman onlardan bir kısmı şâkîdir (bedbaht), bir kısmı saiddir (mutlu).” (Hûd 11/105)

Muhammed Sıddık Kaddassallahu Sırrahu Hocam'ın 9 delisi 7 körü vardı. Meşhur delilerin başı ve diğerleri vardı. Körleri de 7 taneydi. Birisi de Saiddi. Ben onu anlatmak için söylüyorum Seboş var biliyorsunuz onları. Ama Said'in bizdeki önemini anlatmak için söylüyorum. Biz bu Kur'ÂN-ı Kerîm’in hepsini okuyabiliriz, hepsini anlatabiliriz. Meseleyi iyi ANLAtmak için söylüyorum..

Said DSİde/bizde santralciydi. Sonradan işe girdi o. İşçiler mülakatla işe alınırken kör olarak geldi. Çok ince uzun boylu bir çocuktu. Nurlu bir yüzü vardı ve mescide namaza gelirdi. İnsanlar bazıları onlara yardım ederlerdi. Benim de ona muhabbetim doğardı, doğmuştu, doğdu. Onun da bana doğdu ve bu ilişkimiz, kardeşliğimiz, can-ciğerliğimiz çok muhteşem oldu yâni. “Cumâ Namızına âbi.. Cumâ Namazına giderken burada arkadaşım var ama bâzen arkadaşım gelmiyor ben kalıyorum, gidemiyorum!.” dedi. Su İşlerin dışında küçük bir câmi var orada namaz kılınıyor. “Haa ben seni götüreyim Saidim!.” dedim. “Olur mu abi?. Ne derler sana!.” dedi. “Ne diyecekler, "bir köre kırk adım attırana cennet vâcibdir.” buyuruyor Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.” dedim.
“Ha sen körsün, ha da ben körüm ne fark eder kardeşiz!.” dedim. “Sen bilirsin âbi!.” dedi.
Ne zaman 200-300 metre felan böyle ağaçların arasında bizim Şubemiz ilerdeydi. Gözü görmediği için muazzam bir algılaması vardı. Böyle ilginç bir insandı. Çok gençti. Daha o zamanlar ve biz onunla hep cumâlara gittik yıllarca. Ben sonra Bölge Müdür Yardımcısı oldum. Bölge Müdürünün yerine baktım. İşte makam arabası aşağıda bekliyor. Şoför açmış kapıyı benmi bekliyor. Bense, santrala inip, Said kolumda, Şoföre.: "Yok sağ ol!. Sen de git cumânı kıl!. Biz yürüyerek gideriz Said ile" dedim. Eee giderken üzülüp.: “Âbi senin için çok ileri geri laflar ediyorlar, bir işçiyi koluna taktı, işçi memur arasında bir fark kalmadı!.” diyorlar. “Kim diyor?” “Müdür Muavinleri diyor sana!.” “Söylesinler söylesinler Said sen hiç onlara üzülme. Biz ne yaptığımızı çok iyi biliyoruz!.”
Böylece kolkola cumâlara gidiyoruz. Öğünmek için söylemiyorum bunu. Said’i anlatmak için söylüyorum. Bir gün dedi ki.: “Âbi bizim Körler Derneğinde diyorlar ki Pakistanda bir Kur’ÂN-ı Kerîm basılmış, kabartma. Körler okuyormuş!.”
Said ne lâzımsa yapalım da getirtelim Kur’ÂN-ı Kerîmi.” dedim. “Âbi getirtsek bile öğrenmem için benim oraya İstanbul’a nasıl gideyim!. Öğrenmek için gidemem ki. Nasıl öğreneyim!.” “Ben sana öğretirim!.” dedim. “Baştan açarız. Ben “Bismillahirrahmânirrahîm” derken sen de parmaklarınla okursun. Anlayıncaya kadar!.” dedim. ayakları beni tâkib ederken başını göklere kaldırdı.: “İnşâALLAH!. Çok Şükür Yâ RABBî!.” dedi inleyerek..
İstanbuldaki arkadaşlar da yardımcı oldular Kur'ÂN-ı Kerîm geldi ve başladık çalışmaya.. koskoca Kur'ÂN-ı Kerîm.. Nerdeyse 1 metreye yakın büyük yâni. Böyle geniş üzeri kabartmalı. Said’in elleri hep Kur'ÂN-ı Kerîm üzerinde.. Önce ben harflere bastırark ve belirterek başlıyorum.: “Bismillahirrahmânirrahîm!.Saidde parmaklarıyla okuyor. Şimdi “Bismillahirrahmânirrahîm elhamdulillahirabbilâlemîn..”.
“Âbi burada bak “lillahi” aşağıda gördün mü?." “Gördüm. şimdi bak ötre işte.” “haa tamam âbi!.” Böyle böyle böyle aylar geçti. Hârika da bir sesi vardı. Sesli okuyamıyordu. Çünkü devamını bilmediği için. “İşte burada böyle kelimeler birbirine karışmasın diye uzatmak lâzım” “Sadece güzel ses için değil “caaaaaae” diyeceksin “cae” dersen başka mânâya gelir. “caaaaae” diyeceksin. “Mae” dersen başka “maaaae” başka. “Mae” dersen “biz” olur beraber olur Saidciğim benim.”

İşte böyle öyle okurken olurken insanlar da bana.: “Kafayı yemiş!.” diyorlardı herhalde. Ne diyecekler yani saygın bir insandım. İnsanlar benimle konuşmak için ilişki kurmaya çalışırlardı. Yani karışmazdım içlerine. Aksaray'dan dayak yediğim için orada hiçbir şeye karışmazdım. Sıfır tecrid hâlim vardı. Hiç unutmuyorum bir ikindi namazında.: “Latif Abi sen imam olur musun?.” dedi. Başka bir işçi genç imamlık yapıyordu oysa. “Olur Said!.” dedim. Said’e baktım ki yanında duvara dayanmış Bizim Koca Kur’ÂN-ı Kerîm var. Namazı kıldık. Anladım.: “Namaz bitsin de dedim Said bize belki bir Fâtiha okuyacak.” dedim yâni. Öyle okudu ki ağlamadık kimse kalmadı 50-60 kişi vardı sanırım. Dedim ki.: “Arkadaşlar Said’den utanın eğer Said’in elleri olmasaydı..” ve sordum Said’e.: "Said ellerin olmasaydı ne yapardın Baba?.” “Abi, ayaklarım olsaydı ayak parmaklarımla okurdum!." dedi.

Said, Siirtli Muhammed Sıddık Hekim kaddesallahu sırrahu Hocam'ın körlerinden birisiydi. Sohbete gelirdi burnuyla şöyle bir koklardı odayı ve bana takılırlardı.: “Latif bey seni arıyor galiba Said burnuyla!” ben de.: “Eee Said eski-sağlam MuhaMmedî Kıtmirlerdendir, eski kıtmirdir!.” Hemen arkamda otururdu. Ben Hocamın karşısına otururdum. Arkama omuz başımda gibi otururdu, bâzen şöyle bir ciğer yangı kokusu duyardım öyle bir hârika bir şeydi.. Hiç kimseyle tek kelime konuşmaz şey yapmazdı..

Erken emekli oldum ya da, kaçtım pisliklerden.. Bir büro açtık sormayın.. İş güçle uğraşırken aradan zaman geçti. Bir gün.: Said, hasta olmuş ve ağırmış.” dediler. Nerde dedim. İhtisas Hastanesinde. Hastaneye gittim. Karısı da görme özürlüydü. İki çocukları vardı küçük küçük. Benim vardığım da yanında Saidin Ablası gelmiş memleketten. Siirtli miydi Bitlis'li mi oralardan. “Ben geldim Latif!.” dediğim de, “Hep sizi sayıkladı âbi!.” dedi hanımı. “Ama şimdi baygın.” dedi. Said İçerden.: “Latif âbi!.” diye seslendi. Sanki hiçbir şey yokmuş gibi seslendi uyandı. “Vay Saidim nasılsın oğlum!.” işte şudur budur. “Âbi ben beyin kanseri oldum. İki çocuğumu, eşimi kardeşlerime emânet ediyorum. İnşeALLAH hayırlısıyla gidiyorum da, bir ricam var senden.” dedi. “Buyur Said.” dedim. “Âbi yaşadığınız sürece beni de BİZ BİR-İZ BİLirsin değil mi?” dedi. “Amennâ saddaknâ hiç zerre kadar şüphe yok Saidim. BİZ BİR-İZ-lik sözü bizim değil Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in. Biz sadece hizmetçisiyiz!.” Dedim üsütüne kapanıp vedâlaştık.. Bir gün sonra da cENÂzesi..
Haa işte Saidin hikayesi budur. Söyleyecek çok şey vardır. İşte sadakat budur, duymak budur, hissetmek budur.
“Dokunduğum harflerin esrelerini ötrelerini hissettim!.”
Dokunmak başka şey, duymak başka şey, hissetmek başka şeymiş, görmek başka şey...


Resim Azîz Kardeşlerim,

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AKLı olmayanın DİNi yoktur.” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ, 2/362).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “AHdi olmayanın (sözünde durmayanın) DİNi yoktur.” buyurmuştur.
(Münavî, Kunuzu’l-hakaik-el-Camiu’s-sağir’le birlikte-, 2/498).

AKILLar hamd edebilir. Hamd, Mânâ Âlemidir, sorumluluk gerektirir, bunun içindir ki, Resûlullah Sallallahu aleyhi ve sellemin ismi Hamid’dir meselâ. AhMed, HaMid, MahMud, MuhaMMed hepsinde “HaMd” kökü vardır. Tümü, AhMed’den başlar, kademeler değişiktir, basamaklar değişiktir, anlayışlar değişiktir, sonuçlar değişiktir ancak temelinde olan AKLın anlayış şükürleridir bir anlamda yâni. Çocuk gibi başlar, ilk okul gibi başlar, zaman ve imkan içerisinde geliştikçe HaMd=>AhMedîleşir sonUÇta..

Geri kalan Hamd, El-Hamîd ALLAH celle celâlihudur. Yani kendisinde toplar sırrını İnşâe ALLAHu RahMân!. İlâhi Sistem, hamd üzere kurulmuştur. Akıl-Nakil Sistemi, bütün kâinât hamd üzerine kurulmuştur. ALLAHu zü’l- CeLÂL’e hamd etmek içindir. Şükür, susuz bir çiçeğe su verirsin hemen açar güler, ne bileyim ben meselâ aç bir köpeğe yal verirsin üstüne atlar sevinir şükreder. Hamd başka, hamdda aklın nakle ermesi gerekir. Ondandır ki nice yaşlı insÂNlar görürsün çocuk gibi aklı her şeye erdiği halde çocuk gibi iç dünyasıyla kalır, çocuk sanırsın yani çocuğun yaptığı kadar bile iç dünyasında RABB’ısına yakınlığı yoktur. Bir takım hareketler yapabilir ama hakikatte içi boş şeylerdir..

Bunu şunun için söylüyorum ki, GÖZ, kâinâtı görsün diye yaratılmıştır. Bizim Siirt’li Hocamız'ın meşhur 7 tane körleri vardı gözü olmayanları.. Said bunlardan birisiydi meselâ.. ALLAH celle celâlihu rahmet eylesin harika bir insÂNdı Velîyullah’tı yâni. Bizim dâiremizde Telefon Santralına bakardı. Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğünde santrala bakardı.. Siz daha bir tek söz söylerken.: “Buyur Latif Abi!.” derdi, sizin daha bir tek sesinizden dahi bu kadar hassas bir kulak sistemi vardı, gözü görmezdi, çok muhabbet duyardım ona karşı, o da bana karşı duyardı. Cumâ Günleri onun koluna girer onu câmiye götürürdüm daimâ, kaç yıl yaşadıysak beraber.

Ve derdi ki: “Âbi Şube’den çıktığında ayak seslerinden dahi geldiğini ALLAH celle celâlihu bana hissettiriyor.” derdi. Sonra Bölge Müdürlüğüne vekâlet ettim tabi.. İnsÂNlar laf söz ediyorlarmış.: “Bölge Müdürü oldu, makam arabası kapıda bekliyor arabasıyla câmiye gitmiyor da.. yayan gidiyor aşağı santraldaki Kör’ü koluna takıyor, onunla câmiye gidiyor. Bu adam ne biçim adam!.” filan yâni diye konuşuyorlarmış, bunu da bana bir Derviş Bahçıvan var, o diyor ki.: “Böyle böyle söylüyorlar, Müdürüm haberin yok senin. Sen bu Said’i götürüyorsun ama insÂNlar seni kınıyorlar!.”
“Kim kınıyor?. Tanıdığım yani, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in bildiği münâfıklar yani, eskiden beridir tanıyorum 30 yıldır tanıyorum. Onları boş versen!.” dedim.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir a’mâyı elinden tutup, kırk adım götürene Cennet vâcib olur.” buyurmuştur.
(Taberanî).

Ben, bunları şunun için söylüyorum, Said bir gün dedi ki: “Âbi bir Kur’ÂN basılmış Pakistan’da. Türkiye’ye gelmiş mi gelmemiş mi bilmiyoruz ama kabartmalı imiş. Kabartmaları elle çıkarıyormuşsun ve okuyormuşsun. Ben alırsam inşae ALLAH siz bana Kur’ÂN’I öğretirsiniz değil mi?” dedi..
“Ne demek Said, Hayy Hayy! Başımızla!.” dedim.

Said, Su İşleri Lojmanlarına yakın bir yerlerde otururdu. Hacı Said Câmisi vardı. O Câmide namaz kılarken böyle ayarı düzgün insÂNlar vardı. Kim olduklarını bilmiyorum ama ALLAH DOSTUydular. Belliydi çünkü onların hallerinden filân, bir tanesi çok açıktı, fakat hiç sır vermezdi, kimseye yanaşmaz, selâm verirsin alır, o kadar fazla yakınına sokmazdı yaklaştırmazdı. Biz Said’le ikimiz orada bir Pazar veyâ Cumâ Namazında buluştuk.. O zât, Said’le beraberken geldi benim yanımda Said’e sarıldı kucakladı. Said de ona.: “Babam işte bu benim Şefimdir, canımdır ciğerimdir, anamdır babamdır!.” falan feşmekan dedi. Anladım ki Said de mânen bir yerlerde ama nerelerde bilmiyorum, çünkü onu orda gördüm..

Neticede bu kabartma harfli körlere mahsusu Kur’ÂN-ı Kerim geldi. Onların bir derneği vardı ve bu dernek dağıtmış, almışlar. Neyse.: “Abi Kur’ÂN geldi geldi!.” dedi.
Aç başla bakalım: “Bismillahirrahmânirrahîm”.
Bi” baştaki.. hah o. Altında noktayı gördün mü, gördüm, parmağıyla görüyor.. Öbürü, bu “Sin”. Böyle “Mim”.., bakamıyor yokluyor parmağıyla “mim“Bu her zaman gelmiyecek böyle dikkat et!.” falan . Böyle şey yapıyorsun, parmaklarıyla kabartma harfleri öğretiyorsun yâni. Kur'ÂN-ı Kerîm üzerinde öğretiyorsun. Tabiki hanımı da, kendisi de özürlüydü ve a’mâydı.. Belki başka insÂNlarda yardım etti ve çok kısa sürede Kur'ÂN-ı Kerîm’i okumaya başladı. Elle takib ediyor, bazen ben okurum o dinleyerek takib eder, bazen de garib bir şekilde böyle robot okur gibi okuyarak hızlı okumaya gerek yok böyle yavaş yavaş derdim yani.
İnsanlara.: Said’in elleri olmasa ayak parmaklarıyla yine Kur’ÂN-ı Kerim’i okur!. Okumayanlar utansın!” derdim.

Said'e.: Said bu Kur’ÂN’ın Meali’ni de okuyor ne anlıyorsun” derdim.
Said.: “Âbi bu Kur’ÂN’ı ben anlıyorum ve Kur’ÂN’da beni anlıyor.” derdi.
DSİde binin üzerinde insÂN çalışıyor, bunların içinde benim koluma girip, bunların içinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şerefiyle şereflendirip Cumâ’ya, ki câmi dışarda Cumâ için, Mahalle Câmisine gidiyoruz. Çünkü büyük Câmi’ye. Bu hal bende çok büyük bir aşk ve şevk doğurdu, sizin olduğu kadar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e karşı çok büyük bir muhabbet doğurdu, Kur’ÂN’a karşı muhabbet doğurdu.
Dolayısıyla Said.: Kur’ÂN-ı Kerim’le konuşabiliyorum” gibi şeyler söylerdi ve de buna müsaiddi yani. Ayaklarını çok fazla kaldırarak adım atan, büyük bir insÂNdı, elindeki sopayı bazen kullanmazdı. Ve çok genç yaşta, 30 küsur yaşlarında bir Beyin Hastalığından ki kanserinden vefât etti.. Hastanede onu ziyârete gittiğimde ki, ben o sıralarda çok meşguldüm.. ve Müdürlük filan işleriyle uğraşıyordum..
Bir gün bana.: Said çok hasta, komada!.” diye duyunca koştum gittim.. ağırlaşmış ama bir ara gözleri açıldı biraz. “Geldiğime mutlu olduğunu ve beklediğini, küçük çocuğu ve eşini ALLAH’a emânet ettiğini ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den çok büyük karşılık gördüğünü, nasıl olsa insÂNların gideceğini, herkesin gideceğini kimsenin kalmayacağını” bahsetti. Ve de ALLAH celle celâlihu onu zamanı geldiğinde aldı gitti. Cenâzesine katıldık..


Resim---Enes İbni Mâlik radıyallahu anhu.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: ALLAH TeÂLÂ buyuruyor.: “Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerine karşılık olarak cenneti veririm.” buyuruyor.” buyurdu.
(Buhârî, Merdâ 7; Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 58.).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ”Hiçbir kul, dininden dönmesi hâriç, gözlerini kaybetmekten daha ağır bir belâya uğramış değildir” buyurmuştur.
(Bezzâr, Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezî, VII, 81).

ReSûLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem Hadis-i Şerifinde;
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir a’mâyı elinden tutup, kırk adım götürene Cennet vâcib olur.” buyurmuştur.
(Taberanî).

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur'ÂN-ı Kerîmimizde;


لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى أَنفُسِكُمْ أَن تَأْكُلُوا مِن بُيُوتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُم مَّفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُون
Resim---“Leyse alel a'mâ haracun ve lâ ale’l- a'raci haracun ve lâ alel marîdı haracun ve lâ alâ enfusikum en te'kulû min buyûtikum ev buyûti âbâikum ev buyûti ummehâtikum ev buyûti ihvânikum ev buyûti ehavâtikum ev buyûti a'mâmikum ev buyûti ammâtikum ev buyûti ahvâlikum ev buyûti hâlâtikum ev mâ melektum mefâtihahû ev sadîkıkum, leyse aleykum cunâhun en te'kulû cemîan ev eştâtâ (eştâten), fe izâ dahaltum buyûten fe sellimû alâ enfusikum tehıyyeten min indillâhi mubareketen tayyibeh (tayyibeten), kezâlike yubeyyinullâhu lekumu’l- âyâti leallekum ta'kılûn (ta'kılûne).: A’mâ (kör) olana bir güçlük yoktur. Ve sakat olana, hasta olana bir güçlük yoktur. Ve size de evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına sahip olduğunuz (yerlerde) veya arkadaşlarınızda yemek yemenizde bir güçlük yoktur. Topluca veya ayrı ayrı yemeniz de size günah değildir. Evlere girdiğiniz zaman birbirinize ALLAH'ın katından mübarek ve tayyib bir selâm ile selâm verin! İşte böylece ALLAH, size âyetlerini açıklıyor. Umulur ki böylece siz akıl edersiniz.” (Nûr 24/61)

Meşrûiyyet Sınırları içinde, a’mânın, topalın, hastanın teklifsiz, tekellüfsüz davranışlarında bir mahzur, bir günah olmadığı gibi, onlara güven, yardım ve dayanışma da, katı kurallara tâbi değildir. Onların ihtiyaçları esirgenmez..
Resim
Cevapla

“Kul İhvâni Söz ve Sohbetler” sayfasına dön