Duydum ki, bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
Sen yad eller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Ey ay, felek harab olmuş, ziyan olmuş senin için
Bizi öyle harab, öyle ziyan ediyorsun, etme.
Ey, makamı var ile yokun üstünde olan
Sen varlık sahasını terk ediyorsun, etme.
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan
Sen ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
Âşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
Şekerliğinin içinde zehir dokunmaz bize
Sen zehri şeker, şekeri zehr ediyorsun, etme.
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen, hırsızlık ediyorsun, etme.
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.
HZ MEVLÂNA...
Re: gÖZ YAŞı ZeVKleriMm..
Gönderilme zamanı: 08 Oca 2015, 17:59
gönderen nur-ye
hER dAMMLa biRr ÂYet hER dAMMLa biRr HaDis..
NEdEN AĞLar ki BeBELer
EN YAKın ANNELer NEdEN..
HAKka BİZ BİR-İZ GEBELer
“GÖZ ve YAŞI”nda BİR BEdEN!..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ÂN hüzünle nâzil oldu; onu okurken veya dinlerken de hüzünlenip ağlayın veya ağlamaklı olun.” buyurdu. (İbn Mâce, İkame 176)
Abdullah İbn Mes’ud radiyallahu anhu: Nisâ Sûresini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e okuyordum. Şu âyete gelince;
فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِن كُلِّ أمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هَؤُلاء شَهِيدًا
“Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli ummetin bi şehîdin ve ci’nâ bike alâ hâulâi şehîdâ (şehîden).: Her ümmetten bir şâhid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şâhid olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak?.” (Nisâ 4/41)
gelince; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şimdilik yeter!” dedi, bir de baktım gözlerinden yaşlar boşanıyordu!” buyurmuştur. (Buhârî, Fezâilu’l Kur’ÂN 35; Müslim, Salâtu’l Müsâfirîn 247-248).
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Kur’ÂN okurken, müslümanları çok acıklı durumlarında, sevdiklerinin ölümünde sessizce ağlar, yanaklarından yaşlar süzülürdü. Kızı Zeyneb’in çocuğu hastayken kucağına almış, ağlamış ve: “...Bu Allah’ın merhametli kullarının gönüllerine koyduğu rahmettir. Cenâb-ı Hak bu rahmeti, kullarından şefkatli olanlara ihsan eder.” buyurmuştur. (Buhârî, Cenâiz 23; Müslim, Cenâiz, 11; Ebû Dâvud, Cenâiz 24)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ÂN hüzünle nâzil oldu; onu okurken veya dinlerken de hüzünlenip ağlayın veya ağlamaklı olun.” buyurmuştur. (İbn Mâce, İkame 176)
Bukâ: Ağlamak. Haşyet: Korku ve dehşet.. Havf: Korku ve korkutmak.. Reheb: Korkmak, yılmak. Çekinmek. Korku, havf..
فَلْيَضْحَكُواْ قَلِيلاً وَلْيَبْكُواْ كَثِيرًا جَزَاء بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
''Fel yadhakû kalîlen vel yebkû kesîrâ(kesîran), cezâen bi mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).: Artık kesbettikleri (kazandıkları) şeyler dolayısıyla ceza (bedel, karşılık) olarak az gülsünler ve çok ağlasınlar.” (Tevbe 9/82)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah korkusu ile, gözünden yaş akan mü’mini, Hak Teâlâ ateşten koruduğu gibi, ateşi de onun nurundan korur.” buyurdu. (İbni Mâce)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah korkusu ile ağlayan göze, Cehennem ateşinin dokunması haramdır.” buyurdu. (Nesai)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Vücudu Allah korkusu ile ürperen kimsenin günahları, ağaçtan yaprakların dökülmesi gibi dökülür.” buyurdu. (Beyhekî)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sağılan süt, tekrar memeye girmediği gibi, Allah korkusundan ağlayana da ateşe girmez.” buyurdu. (Tirmizî)
Re: gÖZ YAŞı ZeVKleriMm..
Gönderilme zamanı: 01 Mar 2015, 16:03
gönderen kulihvani
YÂR AVcunda gÖZ YAŞım!.
NE sÖYLesek SÖZe GELmez! cÂNı TATLı ->kÖZ’e GELmez! ->AHhmaKk-> AKL-ına TAPıcı “ŞÂHdamAR'a->ÖZ”e GELmez!.
a'yune-hum tefîdu min ed dem'ı: onların gözleri boşalır, akar göz yaşından.. وَجَاؤُواْ أَبَاهُمْ عِشَاء يَبْكُونَ ---“Ve câû ebâhum işâen yebkûn (yebkûne).: Akşam üstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.”(Yûsuf 12/16)
وَيَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا* ---“Ve yahırrûne li’l- ezkâni yebkûne ve yezîduhum huşûâ (huşûan).: Çeneleri üstüne kapanıp ağlıyorlar ve (Kur'an) onların huşu (saygı dolu korku)larını arttırıyor.”(İsrâ 17/109)
---İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana: "Kur'ÂN'ı bana oku!" dedi. Ben (hayretle):"Sana indirilmiş bulunan Kur'ÂN'ı mı sana okuyayım?" diye sordum. Bana: "Evet, ben onu kendimden başkasından dinlemeyi seviyorum!" dedi. Ben de ona Nisâ sûresini okumaya başladım. Ne zaman ki (şu âyete geldim;
فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِن كُلِّ أمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هَؤُلاء شَهِيدًا ---“Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli ummetin bi şehîdin ve ci’nâ bike alâ hâulâi şehîdâ(şehîden).: Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak?”(Nisâ 4/41)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Dur!.." dedi. Durdum ve dönüp Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e baktım. Bir de ne göreyim, iki gözünden de yaşlar akıyordu!." (Buharî, Fedâilu'l-Kur'ân 32, 33, 35; Müslim, Musâfirin 247, (700); Tirmizî, Tefsir, Nisa, (3027, 3028); Ebû Davud, İlm 13, (3668))
فَلْيَضْحَكُواْ قَلِيلاً وَلْيَبْكُواْ كَثِيرًا جَزَاء بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ ---“Fe’l- yadhakû kalîlen ve’l- yebkû kesîrâ (kesîran), cezâen bi mâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar.” (Tevbe 9/82)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kur'ÂN hüzünle nazil oldu, onu okurken ağlayınız. Ağlayamıyorsanız, ağlar gibi okuyunuz (veya kendinizi ağlamaya zorlayınız.)" buyurdu. (İbn Mâce, İkametüssalah, 176)[/i]
عن عبد الرحمن بن السائب قال : – قدم علينا سعد بن أبي وقاص وقد كف بصره فسلمت عليه . فقال من أنت ؟ فأخبرته . فقال مرحبا بابن أخي . بلغني أنك حسن الصوت بالقرآن . سمعت رسول الله صلى الله عليه و سلم يقول ( إن هذا القرآن نزل بحزن . فإذا قرأتموه فابكوا . فإن لم تبكوا فتباكوا . وتغنوا به . فمن لم يتغن به فليس منا )
في الزوائد في إسناده أبو رافع . اسمه إسماعيل بن رافع ضعيف متروك ---Abdurrahman b. Sâib anlatıyor: “Sa’d b. Ebi Vakkas geldi. Gözleri görmüyordu. Selam verdim. “Sen kimsin” dedi. Kendimi tanıttım. “Merhaba ey kardeşimin oğlu. Bana ulaştığına göre, sen güzel sesle Kur’ÂN okuyormuşsun” dedi. Sonra şöyle devam etti: “Resulullah’ın şöyle dediğini işittim: "Bu Kur’ÂN hüzün ile indirildi. Okuduğunuz zaman ağlayınız. Eğer ağlamak (içinizden) gelmiyorsa ağlar gibi yapınız. Onu teganni (güzel sesle) ile okuyun, teganni ile okumayan bizden değildir”. (İbn Mâce, İkametu’s-Salat, 1/424, bab:176 (babu Husni’s-Savt bi’l-Kur’ÂN); Beyhaki, Sünen, Kitabu’ş-Şehâdât, bab: 69 (babu’l-Bukâ inde Kıraati’l-Kur’ÂN); Ebu Ya’lâ, el-Musned, 2/49.)
Es Salâtu ve's-selâmu aleyke Ya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin Abdike(Muhammediyyeti)ve Nebiyyike(Mahmudiyyeti), ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyil-Ummiyyi (Habîbiyyeti)ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi...''
KÂİm: Ayakta duran. Mevcûd. Bâki. DÂİm: Devam eden. Daimî, daimâ, daimen.. NÂİm: Cennet'in sekiz kısmından dördüncü tabakası.. SeBBeha: Sürekli YÜZüş.. ASLındaysa herÂN Yeniden Yaratış Şe’ÂNı..
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:“ALLAH’ı zikretmeksizin çok fazla söz söylemeyin. Çünkü ALLAH’ı zikretmeksizin çokça konuşmak kalb için katılıktır. İnsanlar arasında ALLAH’tan en uzak olan kişi, katı kalb sahibidir.” buyurdu. (Tirmizî, Zühd 62) ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Çok gülmeyin, çünkü çok gülmek kalbi öldürür." buyurdu. (Kütüb-i Sitte, hadis no: 7281, c. 17, s. 584)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine kurtuluşun yolunu soran Ukbe bin Âmir’e, işlediği günahlardan dolayı ağlamasını tavsiye etmiştir. (Tirmizî, Zühd 60).
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, içinden gelerek ağlayamayanlara ağlar bir tavır takınmalarını öğütlemiştir. (İbn Mâce, Zühd 6; Müslim, Cihad 58).
---Hz. Aişe (radiyallahu anha) anlatıyor: “Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri mübarek ayakları şişinceye kadar ibadet ederdi. Ben kendisine: "Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, geçmişte işlenmiş ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan günahlarını ALLAH Teâlâ bağışladığı halde, niçin bu kadar yoruluyorsunuz?" dedim. Peygamberimiz: "Ya Aişe, Efelâ ekûnü abden şekûrâ: ALLAH'a şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu." (Buharî, Teheccüt, 6; Müslim, Kitabu Sıfati'l- Müsafirine ve Kasrihim, 18.)
SÖZün HASsu'L- HASı:
أَفَمِنْ هَذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ ---“E fe min hâze’l- hadîsi ta’cebûn (ta’cebûne).: Şimdi siz, bu sözden mi/size acayip geldi de şaşkınlığa düşüyorsunuz?”(Necm 53/59)
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ ---“Ve tedhakûne ve lâ tebkûn (tebkûne).: (Alayla) Gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz.”(Necm 53/59-60)
وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ ---“Ve yebkâ vechu rabbike zû’l- celâli ve’-l ikrâm (ikrâmi).: Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi (Zatı) bâki kalacaktır.”(Rahmân 55/27)
Re: gÖZ YAŞı ZeVKleriMm..
Gönderilme zamanı: 18 May 2015, 21:32
gönderen kulihvani
AŞK İmiş >AŞKın sebebi
TEKe TEK’te ->TEPe-dibi
EZ-i-YORum
gEZ-i-YORum
AĞZımda DEMir LeBLebi!.
DÜŞümde sENi GÖRdüm!. GÜLüYORdun>AĞLarkEN!
YEDi rENk GÖK KUŞağı!. bAHar rENgin>bAĞLarkEN!
bEN ISSız SOkakLarda
BURSA BÂZÂRındayıMm!
GÖRdüğün BENdim DÜŞte!. ÇİLLeLerim>çAĞLarkEN!.
*
UYkuLarım UMutSUz!. ->OLmaz bENi ANLAyAN!
KULakLarımda SESin!. ->KULakLarın ÇINLayAN!
AHh şU BUrsa BâZÂRı!.
>DeRD-i DELi >DiYÂRı!.
DArmaDUmaN>DERdiYok!. DAĞLar bENi DİNLeyEN!.
*
bEN GAMLı HâZÂN YÂRim!. >seN yemYEşiL bAHarsın!
bEN SUya HASsret BUZum!. >sEN BULutsun BUharsın!
BURası BURSA cÂNım!.
SıRR-ı SıFıR SuLtÂNım!.
->LÂcivERd ->YEDi tON-da!. ->SEkiZinde sEN VARsın!.
*
قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
---“Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme): Ey ateş! İbrâhim için serinlik ve esenlik ol! dedik.” (Enbiyâ 21/69)
O’nLar da AĞLar!.:
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا*
“Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtu’r- rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ (bukiyyen). (Secde Âyeti): İşte onlar, ALLAH’ın kendilerine ni’met verdiği nebîlerdendir. Âdem (aleyhisselâm)’ın zürriyyetinden (neslinden) ve Nuh (aleyhisselâm)’la beraber taşıdıklarımızdan ve İbrâhîm (aleyhisselâm) ve İsrail (aleyhisselâm)’ın zürriyyetinden ve Bizim hidâyete erdirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendir. Onlara, Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlardı.” (Meryem 19/58).
Âdem aleyhisselâm, cennetten çıkarılıp yeryüzüne indirilince, işlediği hataya o kadar çok ağlamıştı ki, bütün melekler ona acımışlardı. Sonunda bu kadar çok ağlaması affedilmesini sağlamıştı. (Ahmed bin Hanbel, Kitabu’z Zühd, s. 61)
Kur’ân-ı Kerim, Ya’kub aleyhisselâm’ın sevgili oğlu Yûsuf aleyhisselâm’ın hasretiyle çok ağlamasından dolayı gözlerine perde indiğini haber vermektedir:
وَتَوَلَّى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا أَسَفَى عَلَى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ
“Ve tevellâ anhum ve kâle yâ esefâ alâ yûsufe vebyaddat aynâhu mine’l- huzni fe huve kezim (kezîmun).: Ve onlardan yüz çevirdi ve: “Yusuf’a yazık oldu (vah yusuf)” dedi. Artık o üzüntüsünü sakladığı (kezim olduğu) halde hüzünden gözleri ağardı.” (Yûsuf 12/84).
Dâvud aleyhisselâm’ın da ALLAH korkusundan günlerce ağladığı nakledilir.. (Ahmed bin Hanbel, Kitabu’z Zühd, s. 61)
Re: gÖZ YAŞı ZeVKleriMm..
Gönderilme zamanı: 11 Haz 2015, 18:11
gönderen kulihvani
GÜLLer de AğLar ->İhvÂNim
sehER SeyRi ŞeBNem DERLer!
hER dAMLa çAğLar ->İhvÂNim
->BAŞ Eğer ->SECDE EDERLer!.
ZEVK 6884
ELest-in mAHŞer MaSALLı.. ->Mi’rÂC-RüCÛ’-URUC-unda
YAŞAnan OLsun!. OLmasın!. ->hER ÂN OLÂN ORUCu-nda
biR bEN DEğiLim AğLayAN
YEDi rENk kARA bAğLayAN
GÖZ YAŞı SELseBİL OLmuş..->hER HAYyat-ın SON-UCu-nda!
Meşhur pişmanlar ki, Tebük Seferine katılamayan; Kâ’b bin Mâlik, Mürâre bin Rebî’ ve Hilâl bin Ümeyye radiyallahu anhum kusurlarını affettirmek için hüngür hüngür ağlamışlardı..
(İbn Hişâm, 4/945).
HÂLbuki; Firavun ve Âl-i Firavun’un “denizde boğulup helâk olmasına” hiçkimse, gök ve yer ağlamamış ve onların azabları ihmâl da edilmemiştir..
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاء وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنظَرِينَ
Fe mâ beket aleyhimus semâu vel ardu ve mâ kânû munzarîn(munzarîne).: Onlara yer ve gök ağlamadı. Ve onlara mühlet verilmedi.” (Duhân 44/29).
Re: gÖZ YAŞı ZeVKleriMm..
Gönderilme zamanı: 26 Haz 2015, 10:56
gönderen kulihvani
KÛN ->feyeKÛN!.
KÛN>EMRuLLAH AŞK DAMLaSı
->“feye KÛN”-u -> MîM DENiZi
->“BeSMeLe” ->SeBBâHA TASı
DALga.. DALga.. ->“BİZ BİR-İZ”i!.
ÖLen kimdir?. ŞeHîD KİMdir?
KAÇan kimdir? ŞaHîD KİMdir?
->BeZM-i ELest >ÂHiD NEdir?
EL KaHHÂRu’L- VâHiD KİMdir?.. celle celâlihu
ZEVK 6901
İÇimdeki ÇıLgın ÇoCuK.. ->AğLadı DURdu dÜN GeCE
BAKışıyLa biR YILDıza ->DERMÂNın SORdu->BİLmeCe YAPaYALnız-ISsız-SESsiz
hEP HİÇkırdı-TEK NEfeSsiz İÇLi-İÇLi >BOĞuk-BOĞuk.. ->YÂR’in Adı ->HeCE HeCe!.
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün hutbe okurken, üzerinde bulunduğu hurma kütüğü inlemiş, o, mübârek elini kütüğün üzerine koyduğunda susmuş; Rasûlullah, o kütüğün, işittiği zikrullah için ağladığını söylemiştir (Buhârî, Menâkıb 25; Tirmizî, Cum’a 10, Menâkıb 6; Nesâî, Cum’a 17). BekkâûnLar:
Bekkâûn: İslâm tarihinde bekkâûn, yani ağlayanlar denilen yedi sahabe vardır. Bunlar, Tebük Seferi öncesinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek gazâya katılmak istediklerini, fakat yiyecekleri ve binecek develeri olmadığını söylediklerinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara binecek hayvan kalmadığını bildirmişti. Bu cevab üzerine onlar ağlayarak geri dönmüşlerdi. Bu mücâhidler hakkında şu âyet nâzil olmuştur:
وَلاَ عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لاَ أَجِدُ مَا أَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ تَوَلَّواْ وَّأَعْيُنُهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَنًا أَلاَّ يَجِدُواْ مَا يُنفِقُونَ ---“Ve lâ alâllezîne izâ mâ etevke li tahmilehum kulte lâ ecidu mâ ahmilukum aleyhi tevellev ve a'yunuhum tefîdu mine’d- dem'i hazenen ellâ yecidû mâ yunfikûn (yunfikûne).:Onları taşıman (bindirip, sevketmen) için sana geldikleri zaman, senin: “Sizi üzerinde taşıyacak (bindirecek) bir şey bulamadım.” dediğin, infâk edecek bir şey bulamadıkları için hüzünlenerek, gözlerinden kanlı yaşlar akarak dönen kimselere de (bir günah) yoktur.”(Tevbe 9/92)
---Bu sahabeler; Sâlim bin Umeyr, Uleyye bin Zeyd, Ebû Leylâ el Mâzinî, Seleme bin Sahr, Irbad bin Sâriye, bazı rivayette Abdullah bin Mufaddal, Ma’kıl bin Yesâr veya Amr bin Gunme radiyallahu anhum oldukları kaydedilmektedir. (Buhârî, Tecrid-i Sarih Tercümesi, 10/413)
Münâfıklar hakkında da ise, ALLAHu Teâlâ şu âyeti indirmiştir:
فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلاَفَ رَسُولِ اللّهِ وَكَرِهُواْ أَن يُجَاهِدُواْ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَقَالُواْ لاَ تَنفِرُواْ فِي الْحَرِّ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ أَشَدُّ حَرًّا لَّوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ ---“Feriha’l muhallefûne bi mak’adihim hılâfe resûlillâhi ve kerihû en yucâhidû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâhi ve kâlû lâ tenfirû fî’l- harr (harri), kul nâru cehenneme eşeddu harrâ (harran), lev kânû yefkahûn (yefkahûne).: Geri kalanlar (münafıklar), Allah’ın Resûl’üne muhalefet ederek (hilâfında olarak) kalıp oturmaları ile ferahladılar. Allah yolunda malları ve nefsleri (canları) ile cihad etmeyi kerih gördüler. Ve: “Sıcakta savaşa çıkmayın.” dediler. De ki: “Cehennem ateşi daha şiddetli sıcaktır.” Keşke idrak etmiş olsalardı.”(Tevbe 9/81)
فَلْيَضْحَكُواْ قَلِيلاً وَلْيَبْكُواْ كَثِيرًا جَزَاء بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ ---“Fe’l yadhakû kalîlen ve’l- yebkû kesîrâ (kesîran), cezâen bi mâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Artık kesbettikleri (kazandıkları) şeyler dolayısıyla ceza (bedel, karşılık) olarak az gülsünler ve çok ağlasınlar.”(Tevbe 9/82)
(LÂ diyen HerŞey/kes)..LÂ -> İLÂhe -> İLLâ => ALLAH <= TEVHÎD => ALLAH -> İLLÂ -> İLÂhe-> LÂ..(LÂ diyen yok.. VAR OLan Vâhidu'l- Kahhâr ALLAH)
يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ ---''Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulku’l- yevm(yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır." (Mü’min 40/16)
Penah: f. Sığınma. Sığınacak yer. Dayandığı nokta.
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:“ALLAH korkusundan dolayı ağlayan, cehenneme girmez. Tevbe etmeksizin günahta ısrar eden kimse de cennete girmez. Eğer siz, günah işlemeseydiniz, ALLAH Teâlâ mutlaka günah işleyen bir kavim yaratır, onları affederdi.” buyurdu. (Beyhakî, Terğîb 5/190).
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ وَلَن تَفْعَلُواْ فَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ ---“Fe in lem tef’alû ve len tef’alû fettekûn nârelletî vakûduhân nâsu ve’l- hicâratu, uiddet li’l- kâfirîn (kâfirîne).:Ama yapamazsanız -ki kesin olarak yapamayacaksınız- bu durumda kafirler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının.”(Bakara 2/24) Âyetini Rasûlullah okudu ve şöyle dedi:“Cehennem kızarıncaya kadar bin sene yakıldı. Beyazlanıncaya kadar bin sene daha yakıldı. Simsiyah oluncaya kadar bin yıl daha yakıldı. O, alevi asla sönmeyen simsiyah bir ateş oldu!.” Bunun üzerine, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in önünde bulunan bir zenci, yüksek sesle ağlamaya başladı. Cebrâil (aleyhisselâm.) inerek:“Önündeki bu ağlayan kimdir?” diye sordu. Rasûlullah:“Habeşli bir adamdır” dedi ve onu övdü. Cebrâil (aleyhisselâm.) de, ALLAH Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu bildirdi:“İzzetim, Celâlim ve Arşımın üstündeki makamım hakkı için, dünyada Benim korkumdan dolayı ağlayan kulumu, cennette çok güldüreceğim.” (Beyhakî, Terğîb 5/194).
---Osman bin Affan (radiyallahu anhu), bir kabrin başında durduğu zaman gözyaşları sakallarını ıslatıncaya kadar ağlardı. (Tirmizî, Terğîb 5/322; Hılye, 1/61)
Abdullah bin Ömer, Mutaffifîn Sûresini okudu:
يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ ---“Yevme yekûmun nâsu li rabbi’l- âlemin (âlemîne).:Âlemlerin Rabbi için insanların kıyam edeceği (kalkacağı) gün.” (Mutaffifîn 83/6)
Âyetine gelince düştü, ağlamaktan gerisini okuyamadı. (Müsned, Ahmed bin Hanbel, Sıfatu’s-Safve, 1/254)
Hz. Ömer bin Hattab’a, Kadisiye Savaşında alınan ganimetler getirildi. Hz. Ömer, ağlayarak ganimetleri elleriyle karıştırıyordu. Yanında bulunan Abdurrahman bin Avf: “Yâ emîra’l-Mü’minîn, bugün sevinilecek ve neşeli olunacak bir gün, sen niçin ağlıyorsun?” diye sordu. Hz. Ömer: “Evet haklısın, fakat böyle büyük servete kavuşan toplumların arasına kin ve düşmanlık girer” diye cevap verdi. Sonra şöyle duâ etti: “ALLAH’ım, bu malın, Ömer’i denemek için bir fitne ve tuzak olmasından Sana sığınırım.” Daha sonra şu âyeti okudu:
أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِ مِن مَّالٍ وَبَنِينَ ---“E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benîn (benîne).:Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla (onları desteklediğimizi mi sanıyorlar?)” (Mü’minûn 23/55)
---Abdurrahman bin Avf oruçluydu. Yemek getirdiler. Yemeği görünce şöyle dedi: “Benden daha hayırlı olan Mus’ab bin Umeyr şehid olduğunda kefen olarak bir küçük aba/örtüye sarıldı. Başı örtülünce ayakları, ayakları örtülünce de başı açıkta kalıyordu. Benden daha hayırlı olan Hamza da şehid olduğunda böyle olmuştu. Daha sonra servetimiz alabildiğine çoğaldı. İyiliklerimizin karşılığını bu dünyada almaktan ve âhirete bir şey kalmamasından korkarım” dedi ve ağlamaktan yemek yiyemedi. (Buhârî; Hılye, 1/110)
İnsÂNı ağlatan ve güldüren YÂR!.
وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَى ---“Ve ennehu huve adhake ve ebkâ.:Ve muhakkak ki, güldüren ve ağlatan O’dur.. celle celâlihu..”(Necm 53/43)
وَلاَ عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لاَ أَجِدُ مَا أَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ تَوَلَّواْ وَّأَعْيُنُهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَنًا أَلاَّ يَجِدُواْ مَا يُنفِقُونَ ---“Ve lâ alâllezîne izâ mâ etevke li tahmilehum kulte lâ ecidu mâ ahmilukum aleyhi tevellev ve a'yunuhum tefîdu mine’d- dem'i hazenen ellâ yecidû mâ yunfikûn (yunfikûne).:Onları taşıman (bindirip, sevketmen) için sana geldikleri zaman, senin: “Sizi üzerinde taşıyacak (bindirecek) bir şey bulamadım.” dediğin, infâk edecek bir şey bulamadıkları için hüzünlenerek, gözlerinden kanlı yaşlar akarak dönen kimselere de (bir günah) yoktur.”(Tevbe 9/82)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, oğlu İbrâhim aleyhisselâm’ın ölümüne ağladığı için kendisine hayretini ifade eden bir sahâbiye:“Kalbimizde acı, gözümüzde yaş var; ama dilimiz ALLAH’ın rızâsına aykırı bir söz söylemez”buyurmuştur. (Buhârî, Cenâiz 43; Müslim, Fezâil, 62) ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kur’ÂN hüzünle nâzil oldu; onu okurken veya dinlerken de hüzünlenip ağlayın veya ağlamaklı olun.” buyurmuştur. (İbn Mâce, İkame 176)
Gözyaşının salgılanmasını düzenleyen salgı bezleri vücuttaki manganezi yoğunlaştırarak dışarı atarlar. İnsanda mizaç değişikliklerine sebep olduğu bilinen manganez, gözyaşında kandaki miktarından otuz kat daha fazladır..
Ama şimdi göz kuruluğu hastalığının giderek artması buna benzer sebeplerle izâh edilemiyor. Bunun için de göz doktorları konferans ve kongrelerinde bununla çok ilgilenmeye başladılar. Eğer Devletlerden ADALet ve MiLLetlerden MerhâmetDEĞer Yargıları yok olur giderse; ki, gönüller kurursa, kalbler rikkate gelmezse, şefkat ve merhamet duyguları ortadan kalkarsa, elbette göz pınarlarının kuruması kaçınılmaz olacaktır.
Cenâb-ı ALLAH celle celâlihu, gözün dış tarafında kalacak şekilde üst göz kapakları altına gözyaşı bezleri yerleştirmiştir. Normal şartlar altında bu bezlerden gelen sıvı, ince bir tabaka şeklinde merceğin üzerine yayılır. Gözü bakterilerden, birçok zararlı maddelerden korur ve korneayı oksijenle besler. Gözyaşı, her göz kırpmada merceğin üzerine yeniden yayılır. Bu sıvı tabakası inceldiğinde zarurî olarak göz kapaklarını hareket ettirme ihtiyacı doğar.
Serencâm: f. Başa gelen, baştan geçen ibretli hadise. * Bir işin sonu. * Vak'ıa. AĞmak: Hızlıca yükselip yücelerde yeralmak.. BULutlar gibi RAHmet yüklü..
Ağlamak, hüzünlenmek; “ALLAH SEVgisinden, YÂR AŞKı Derdinden ve yahut herhangi bir dert, tasa, acı, ümitsizlik ve bâzen de SEVinçten dolayı GÖZYAŞı dökmek!.” demektir.
Ağlamak kelimesi, Türkçe’de “AĞmak”tan türemiştir.
AĞmak, yükselmek, yukarı doğru çıkmak anlamına gelir. Dolayısıyla ağlamak, Türk dilinde, yükselmek demektir.
Yörükçede: “Bulutlar Hasan Dağına AĞıp GELiyoo!.” denir..
AĞı ->gözyaşı..
AĞılamak/AĞLamak ->Gözyaşı dökmek, ağlamak; gerçek anlamda yükselmek, İÇten DIŞa ÇIKmak, yukarı doğru çıkmak..
“bEN BUradayım!.” ÖZünü->en İÇten ->eN DIŞa SÖZ DEmektir!.
Arapça’daysa;
DeM: Kanlı GözYaşı.. Bükâ: Ağlamak. Bükâ-yı sürûr: Sevinçten dolayı akan gözyaşı. Bükâ-yı âLûd: f. Ağlatıcı, gözyaşı döktürücü HÂLdir. Bükâ-yı ENgiz: f. Ağlatıcı, gözyaşı döktürücü..
"Kanlı Gözyaşı" anlamına gelen “dem’ " ” Kur'ÂN-ı Kerîm’de 2 âyette geçer..
bENliğin FeNÂya SALış
BİZ BİR-İZ NEŞ’esÎn ALış
NÛR-u MÎM’den AYRı KALış
->İÇin >DIŞına ->BOŞALış!. tır AĞLamak!.
وَلاَ عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لاَ أَجِدُ مَا أَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ تَوَلَّواْ وَّأَعْيُنُهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَنًا أَلاَّ يَجِدُواْ مَا يُنفِقُونَ ---“Ve lâ alâllezîne izâ mâ etevke li tahmilehum kulte lâ ecidu mâ ahmilukum aleyhi tevellev ve a'yunuhum tefîdu mine’d- dem'i hazenen ellâ yecidû mâ yunfikûn (yunfikûne).: Onları taşıman (bindirip, sevketmen) için sana geldikleri zaman, senin: “Sizi üzerinde taşıyacak (bindirecek) bir şey bulamadım!.” dediğin, infâk edecek bir şey bulamadıkları için hüzünlenerek, gözlerinden kanlı yaşlar akarak dönen kimselere de (bir günah) yoktur.” (Tevbe 9/92)
GÜLüm ->DELi-VELî giBi
AL SARdım yiNE BAŞıma
“ULU DAĞ-ın SELi” ->gibi
Ah SALdım GÖzde YAŞıma!.
MAKSeM Yokuşun SONunda
ÇAĞLar DURur GÖKÇe DERem
KÛN ->feyeKÛN ->OYUNUnda
AĞLar DURur ->GÖKÇe DEREm
AŞKın ->“GİYin!. SOYUN!.”unda
->“SESİN”e ->AÇıK PENCEREm!.
Re: gÖZ YAŞı ZeVKleriMm..
Gönderilme zamanı: 18 Şub 2016, 07:28
gönderen kulihvani
AĞLAMAK - GÖZYAŞI
TAŞTAN SU ÇAĞLAR/TAŞ AĞLAR..
GÖNÜL AĞLAR GÖZDEN AKAR DAMLALAR..
TAŞTAN DAHA KASVETLİ/KATI KALBLER.: .
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الأَنْهَارُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاء وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ---" Summe kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye kel hıcâreti ev eşeddu kasveh(kasveten), ve inne minel hıcâreti lemâ yetefecceru minhul enhâr(enhâru), ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhul mâu, ve inne minhâ lemâyehbitu min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).: Sonra, bunun (bu mucizenin) arkasından kalpleriniz (gene) kasiyet bağladı (katılaştı ve karardı), öyle ki taş gibi hatta daha da katı oldu. Ve gerçekten, taşlardan öyleleri vardır ki, ondan nehirler fışkırır. Ve gerçekten, onlardan (taşlardan) öyleleri vardır ki, yarılır, böylece içinden su çıkar. Ve mutlaka onlardan (taşlardan) öyleleri vardır ki, Allah’a karşı duyduğu huşûdan yuvarlanıp aşağı düşer. Ve Allah yaptıklarınızdan gâfil değildir.” (Bakara 2/74)
AĞLAmak..
ANLAm ve MâHiYyeti..
BURSa Sabahın Akşamı
YükLü giNe gönLüm gamı
->KUMruLarın “Kukuri!.”si
GEÇen ÖMRüm Serencâmı..
GÖKLere AĞarsa SEVgi
BULutLar sAĞarsa SEVgi
ÖKSüZ KALmış BeBeK gibi
GÖZLerdEN yAĞarsa SEVgi!.
Serencâm: f. Başa gelen, baştan geçen ibretli hadise. * Bir işin sonu. * Vak'a.
Ağlamak, hüzünlenmek, ALLAH korkusundan, YÂR AŞKı Derdinden ve yahut herhangi bir dert, tasa, acı, ümitsizlik ve bâzen de sevinçten dolayı gözyaşı dökmek demektir.
Ağlamak kelimesi, Türkçe’de “ağmak”tan türemiştir.
Ağmak, yükselmek, yukarı doğru çıkmak anlamına gelir. Dolayısıyla ağlamak, Türk dilinde, yükselmek demektir.
Yörükçede: “Bulutlar Hasan Dağına ağıp geliyoo!.” denir..
Ağı ->gözyaşı..
Ağılamak/ağlamak ->Gözyaşı dökmek, ağlamak; gerçek anlamda yükselmek, içten dışa çıkmak, yukarı doğru çıkmak.. “bEN Buradayım!.”ı ->en İçten eN DIŞa DEmek!.
Arapça’daysa;
DeM: Kanlı GözYaşı.. Bükâ: Ağlamak. Bükâ-yı sürûr:Sevinçten dolayı akan gözyaşı. Bükâ-yı âlûd: f. Ağlatıcı, gözyaşı döktürücü. Bükâ engiz: f. Ağlatıcı, gözyaşı döktürücü..
DEM: Kan. DEM: ÂN, vakit, saat.. Rikkat-ı KaLB: Kalb rikkati, kalb yufkalığı. Rikkat: Acıma, incelik, yufka yüreklilik. Yumuşaklık. Zârif: Zarafetli. İnce ve nâzik tavırlı. Güzel. Şık. İnce nükteli. Ârif: Çok irfanlı, çok tanınmış, meşhur âlim. * Bir işten iyi anlayan. Târif: (İrfan. dan) Bir şeyi belli noktalar ve işaretlerle inceden inceye anlatıp bildirmek, tanıtmak. Kavl-i şârih. * Bir maddeyi bütünüyle bir ibare halinde anlatmak.
Kanlı Gözyaşı anlamına gelen “DEM”, Kur'ÂN-ı Kerîm’de 2 âyette geçer..:
Tegannî: "kıraatın hüzünlü ve dokunaklı kılınmasıdır." Tegannî: Bir ibâreyi makamla okumak
---İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: "Kur'ân'ı bana oku!" dedi. Ben (hayretle): "Sana indirilmiş bulunan Kur'ân'ı mı sana okuyayım?" diye sordum. Bana: "Evet, ben onu kendimden başkasından dinlemeyi seviyorum!" dedi. Ben de ona Nisâ sûresini okumaya başladım. Ne zaman ki,
فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِن كُلِّ أمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هَؤُلاء شَهِيدًا ---“Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli ummetin bi şehîdin ve ci’nâ bike alâ hâulâi şehîdâ (şehîden).: Her milletten (inançlarının bozukluğuna, işlerinin kötülüğüne tanıklık edecek) bir şâhid, seni de bunlara şâhid getirdiğimiz zaman (halleri) nice olacak?" (Nisâ 4/41)
Âyetine geldim bana: "Dur!.." dedi. Durdum ve dönüp Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a baktım. Bir de ne göreyim, iki gözünden de yaşlar akıyordu." (Buharî, Fedâilu'l-Kur'ân 32, 33, 35; Müslim, Musâfirin 247, (700); Tirmizî, Tefsir, Nisa, (3027, 3028); Ebû Davud, İlm 13, (3668))
İmam Nevevî: "Kıraat sırasında ağlamak âriflerin ve sâlihlerin şiârıdır." buyurmuştur..
EL EYyLeyLe >ENHÂR FIŞkırsın!
->“bENLik BUZLarım”ı ->KIRsın!
>HASBî HİZmet GÖZ YAŞLarım!
->“SıRR-ı SıFıRım”-ız ->SIRsın!..
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الأَنْهَارُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاء وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ---"Summe kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye ke’l- hıcâreti ev eşeddu kasveh (kasveten), ve inne mine’l- hıcâreti lemâ yetefecceru minhu’l- enhâr (enhâru), ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhu’l- mâu, ve inne minhâ lemâyehbitu min haşyetillâh (haşyetillâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn (ta’melûne).: Sonra, bunun (bu mucizenin) arkasından kalpleriniz (gene) kasiyet bağladı (katılaştı ve karardı), öyle ki taş gibi hatta daha da katı oldu. Ve gerçekten, taşlardan öyleleri vardır ki, ondan nehirler fışkırır. Ve gerçekten, onlardan (taşlardan) öyleleri vardır ki, yarılır, böylece içinden su çıkar. Ve mutlaka onlardan (taşlardan) öyleleri vardır ki, Allah’a karşı duyduğu huşûdan yuvarlanıp aşağı düşer. Ve Allah yaptıklarınızdan gâfil değildir.”(Bakara 2/74)
Kur’ân-ı Kerim’de AğLamak ve GÖZyaşı..
Ağlamakla ilgili “bükâ” -ağlamak kelimesi, Kur’ÂN’da 7 yerde geçer:
Tevbe 9/82, yebk; Yûsuf 12/16, yebkun; İsrâ 17/109, yebkun; Meryem 19/58, bükiyyâ; Duhân 44/29, beket; Necm 53/60, tebkun; Necm 53/43, ebkâ; Necm 53/60, ebkâ..
فَلْيَضْحَكُواْ قَلِيلاً وَلْيَبْكُواْ كَثِيرًا جَزَاء بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ ---"Fel yadhakû kalîlen vel yebkû kesîrâ(kesîran), cezâen bi mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).: Artık kesbettikleri (kazandıkları) şeyler dolayısıyla ceza (bedel, karşılık) olarak az gülsünler ve çok ağlasınlar.” (Tevbe 9/82)
Re: gÖZ YAŞı ZeVKleriMm..
Gönderilme zamanı: 18 May 2016, 21:22
gönderen kulihvani
KULluk BeLÂMm
gÖZz kAŞlarıMm >AŞK es SeLÂMm
YiNe YeNiden BAŞlarıMm...
GÖK dOLusu GÖZ YAŞlarıMm!..
AŞK ACIsın >YUTan GÖNLüm
YÂRin YOLUn TUTan GÖNLüm
->hEP HIÇkırAN ÇıLgıN ÇoCuk
“GÜLmeyi UNUT!.”an GÖNLüm!.
ZEVK 6699
“YANar DAĞLar LAVı” gibi.. ->DÖKüLür NEdEN GÖZ YAŞım!
->AŞK ÂRİsın ->GÜL-i ZÂRı ->GÜL BAĞI EdEN GÖZ YAŞım!
->NE KORKudan >NE UMUttan ->BİZBİR-İZ YAĞar Buluttan!
->AŞK ATEŞİn KAVı gibi -> “HARRu SÜCCEDEN” GÖZ YAŞım!.
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاء وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنظَرِينَ ---“Fe mâ beket aleyhimu’s- semâu ve’l ardu ve mâ kânû munzarîn (munzarîne).: Onlar için ne gök, ne yer ağlamadı ve onlar(ın azabı) ertelenmedi.”(Duhân 44/29)
وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَى ---“Ve ennehu huve adhake ve ebkâ.: Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur.” (Necm 53/43)
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ ---“Ve tedhakûne ve lâ tebkûn (tebkûne).: (Alayla) Gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz.”(Necm 53/60)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Çok gülmeyin, çünkü çok gülmek kalbi öldürür." buyurdu. (Kütüb-i Sitte, hadis no: 7281, c. 17, s. 584) ---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kalbleriniz, Kur’ÂN’ı dikkatli bir şekilde dinlediği sürece onu okuyunuz, kalben ondan ayrılınca okumayı bırakınız!.” buyurdu. (Buharî, Fedâilü’l- Kur’ÂN, 37.)
Re: gÖZ YAŞı ZeVKleriMm..
Gönderilme zamanı: 04 Ağu 2016, 15:28
gönderen kulihvani
OKU!.rum ->OKUR da Kur’ÂN
GÖZ YAŞLarım TÛR-da Kur’ÂN
TEVHiD OLuR >SÛR-da Kur’ÂN
hER ÂN ->YAĞan >YAĞmur giBi
->MuhaMMedî NÛR-da ->Kur’ÂN!.
EBDÂL-lar:En Bedel olanlar, tebdil olanlar. Büdelâlar. AŞK u CEZBe Ehlidirler. EBRÂR-lar:En Birr Olanalar, özü-sözü dosdoğrular, en İYİler… Birr u Takvâ, ZüHD ü TaKVâ Ehlidirler. AHYÂR-lar:En Hayırlılar, En zor yolun Rehberleri. SıDK u HuŞû Ehlidirler. AHRÂR-lar:En HüRRler, halka karşı fütursuzlar. Havf u Recâ Ehlidirler..
Re: gÖZ YAŞı ZeVKleriMm..
Gönderilme zamanı: 31 Ağu 2016, 05:35
gönderen kulihvani
HaYy ÂŞIKk!.
cÂN KUŞun AZad et >TEN KÂFesin YıKk!
cÂNda ->cÂNÂN ->ALLAH KAPısı AÇıKk!
“ELest BeZmi”ndeki SÖZün SÂHİB ÇıKk!
Ne Hâcet VAR İMiş ->“EYyvAH!.”a ÂŞIKk!.
*
AŞK ANASIn ->RAHMi ->AŞK İSkeLesi
->hER NEFsin ELİnde ->KULLuk SELesi
->DUDAKLar GÜZELi ->BİZz BESmeLesi
NÂZ-NiYÂZ NOKTAsı ->SıRr ŞÂH’a ÂŞIKk!.
*
ERENLer NEFesi -> SEHERin YELi
ÂŞIğın gÖZ YAŞı ->SEVdÂsın SELi
“İNne meÂL USr” ->ALLAH’ın ELi
hER GeCe ->GEBEdir SABAHa ÂŞIKk!.
“OLsun!. OLmasın!.”a >KURuLdu BâZâR..
TeBDiL Eden ->EBDÂL-Lara ->AĞLadım!.
ZamÂN HAKk’ın ->ZamÂNesi SAHteKâR..
DERde DERMÂN EBRÂR-Lara ->AĞLadım!.
NÂZ-NiYÂZ Nİ’metim EYyLerse NâZâR..
ELde FermÂN AHYÂR-Lara ->AĞLadım!.
KuL İhvÂNi SEFiL ->HAKk AŞKın YaZaR
HAKk’ın HüKMü AHRÂR-Lara ->AĞLadım!.
31.08.16 06:16
istnBUL..kozytğısümrsiteALper..
EBDÂL-lar:En Bedel olanlar, tebdil olanlar. Büdelâlar. AŞK u CEZBe Ehlidirler. EBRÂR-lar:En Birr Olanalar, özü-sözü dosdoğrular, en İYİler… Birr u Takvâ, ZüHD ü TaKVâ Ehlidirler. AHYÂR-lar:En Hayırlılar, En zor yolun Rehberleri. SıDK u HuŞû Ehlidirler. AHRÂR-lar:En HüRRler, halka karşı fütursuzlar. Havf u Recâ Ehlidirler..
SÖZ o ki;
“ELest BeZmi”ndeki SÖZün SÂHİB ÇıKk!.:
“KUL”un->“ELESt”te > ÂHiDi.:
اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ ---“Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka) : Yaratan RABB-inin İSMiyle oku!” (Alak 96/1)
وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ ---“Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu belâ şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin : Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhid tuttu ve dedi ki: Ben sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.”(A’raf 7/172)
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ ---“Ve lekad halakne’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli’l- verîdi.: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından-cÂN Damarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)
Kendinden de kendine Yakîn ve AKREB OLanRABBınıMuhaMMedî GönüLLe görenler kendinen fen olur RABBına bekâ BULupALLAHta fÂNi Olup kaybolur AKLen-nAKLen!.
->DUDAKLar GÜZELi ->BİZz BESmeLesi
NÂZ-NiYÂZ “be” NOKTAsı ->SıRr ŞÂH’a ÂŞIKk!.:
Bedenini Terbiye et, Nefsini Tezkiye et-Temizle ve de,
İKİ YÜZ/Kapılı Kalb AYNayın NEFSe Bakan YÜZünü Tasfiye et-ARIT!. RUHUna baka FUADınıysa TECLiye et CİLÂla da artık sözsüzluk âlemi BAŞlasın ki, DIŞARIda bir ŞEYyler arayıp durma.. RABBımız İÇERİdende İçeride AKRABAmızıdır..
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ ---“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid :Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”(Kaf 50/16)
Eğer MuhaMMedî RÜŞDe ER-ER-sen;
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin:“Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur.(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
SıRRını fiilen yaşarsan, göreceksin İmam Ali kerremullahi veche buyuruğunca görceksin ki meğer CÜMMle cihan NÛR-U MîM yüreğinde ki sendeki Habli’l- VERîdde son KÜRRede HUZURunda HAZIRındaymış ve de HIZIRınmış GÜLüMmm.. HAKK’ın cÜMMle Halkı SENde CEMM’dir.. Dışarıda İŞin Kalmadı gülüm..
SÖZ ki buyurdu İmam Ali ŞÂH kerremullahi veche: İnsAN KiM ki?
CiM de CiM ki!
İmâmı Alî (keremullahi veche): Eyâ insan: Ve tezeimu inneke cismissâgir ve fike intivael-âlemil kebir: Ey insan, sen cismi sagirsin, zum edersin!... Hâlbuki Âlemûl-Ekber sende müntâvidir (intiva etmiştir, katlanmıştır).
Ey insanoğlu; sen kendini, küçücük bir şey, bir C-İSİM mi sanıyorsun? Hâlbuki en büyük âlem (evvel-âhir-zâhir-bâtın) sende dürülüp C-AN olup toplanmıştır...
EYy Şaşkın KuL İhvÂni divÂNÂm, sana, Hızır aleyhisselâm gibi; MuhaMmedî ŞUÛRu BİLdirecek, MuhaMmedî NÛRu BULduracak ve MuhaMmedî ŞUÛRda Olduracak bir MuhaMmedî Mürşid BULmadıkça ham AKLının hayallerinin hepsi de bomboştur ne yazık ki!.
Dıştaki, Muhitteki, Ham Akıl Sahandaki Hayâlleri bırak da;
İçteki, Merkezdeki, Habli’l- Verîdindende AKReBindeki AKRABAN, RABBu’l- ÂLeMîn’in CâMÂLiA’yân-ı SABit AYNAnada AYNen Keşf OLsun-Ortaya ÇIKsın İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Eğer sen de AŞKuLLAH YOLuna çıkarken kendi ÖZ-NEFSini bilip iyice tanımaz isen “ben Bilgi sahibi Âlimim!.” Gibi sözler söyleme sakın ha!.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ --- “Ve lekad halakne!l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min HABLİ’L- VERÎDi :Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha AKRABA-YAKINız.” (Kaf 50/16)
EVVÂH.: Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak. Çok âh edip duâ eden. Merhametli. Sağlam imanlı. Yakîn ilim sahibi. Muhakkak, gerçekten çok üzülen, yüreği çok sızlayan, çok yalvaran.
Dinde çok âlim olan. Hz. İbrahim aleyhisselâmın bir vasfı.
Evvâh, keder ve acıma gösteren sesleri çok çıkaran, başkalarının acılarını benliğinde duyan, onlara duyduğu merhametten dolayı “ah!” edip ağlayan anlamlarına gelir.
Çok ağlayan anlamında “evvâh” kelimesi de Kur’ân-ı Kerim’de 2 yerde İbrahim aleyhisselâm’ın sıfatı olarak kullanılır;
وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلاَّ عَن مَّوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لأوَّاهٌ حَلِيمٌ
“Ve mâ kânestigfâru ibrâhîme li ebîhi illâ an mev’ıdetin vaadehâ iyyâhu, fe lemmâ tebeyyene lehû ennehu aduvvun lillâhi teberree minhu, inne ibrâhîme le evvâhun halîm (halîmun).: Ve İbrâhîm’in babası için mağfiret dilemesi olamaz (olmaz). Yalnız ona vaadettiği vaad hariç. Fakat onun (babasının), Allah’ın düşmanı olduğu, ona belli olduğu (beyan edildiği) zaman, ondan uzaklaştı. İbrâhîm muhakkak ki evvah (yüreği çok sızlayan)tır, halîm (çok merhametli)dir.” (9/Tevbe 114)
إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ
"İnne ibrâhîme le halîmun evvâhun munîb (munîbun).: Muhakkak ki İbrâhîm (aleyhisselâm), cidden çok halim (yumuşak huylu), çok acıyandır (yalvarandır), Allah’a yönelmiş bir kimsedir.” (Hûd 11/75)
Re: gÖZ YAŞı ZeVKleriMm..
Gönderilme zamanı: 15 Şub 2017, 12:14
gönderen kulihvani
GöNLümün GÖZü AğLamak
GÖZümün SÖZü AğLamak
>SıRR SîNemin Acı SUyu
SÖZümün ÖZü AğLamak..
ZEVK 7992
GÖZ YAŞı DİNmez ->Âşığın.. ->ÂLeMde ->NEdEN İhvÂNim
DUY UY KeLÂMuLLAH HüKMün>KaLkma SECDEden İhvÂNim
NAKLin BULsa İnsÂN AKLı
SuBBuH SıRR İnsÂNda sAKLı
->RuBuBiYyet ->RûSuLiYyet.. ->“HaRRe SüCCeDen” İhvÂNim..
Kur’ÂN-ı Kerim’de kâfirlerin katı kalbliliğine işaret edilmiş, ALLAH korkusundan ağlayan yumuşak kalbli, merhametli mü’minler cennetle müjdelenirken; katı yürekli kâfirlerin cehenneme gideceği haber verilmiştir. Yüce ALLAH, Kur’ÂN’ın müslümanlara okunduğu zaman, onların ağlayarak secde ettiklerini ve Kur’ÂN dinlemenin onların huşûunu/derin saygısını arttırdığını, kalblerinin titrediğini ifade eder;
قُلْ آمِنُواْ بِهِ أَوْ لاَ تُؤْمِنُواْ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ سُجَّدًا
"Kul âminû bihî ev lâ tu’minû, innellezîne ûtû'l- ilme min kablihî izâ yutlâ aleyhim yahırrûne li'l- ezkâni succedâ(succeden).: De ki: “O’na inanılsın veya inanılmasın, O’ndan önce kendilerine ilim verilen kimseler, onlara okunduğu zaman, secde ederek çeneleri (alınları) üstüne kapanırlar.” (Secde Âyeti) (İsrâ 17/107)
وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَا إِن كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولاً
"Ve yekûlûne subhâne rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâ (mef’ûlen).: Ve derler ki: “Rabbimiz, Sübhan’dır (herşeyden münezzehtir). Eğer Rabbimiz vaadettiyse, (o) mutlaka ifa edilmiştir.” (İsrâ 17/108)
وَيَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا*
"Ve yahırrûne li'l- ezkâni yebkûne ve yezîduhum huşûâ (huşûan).: Ve çeneleri (alınları) üstüne kapanırlar. Ve huşûları artarak ağlarlar.” (İsrâ, 17/109)